İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - psikolog

Sayfa: 1 ... 225 226 [227] 228 229 ... 273
3391
Hüseyin KAÇIN / Ynt: KARA TOPRAK
« : 30 Ekim 2011, 11:51:06 öö »
Aysun    : Kusura bakmayın Zeynep Hanım! Amacım size acınızı hatırlatmak değil. Aslında birazda çekinerek aradım sizi. Fakat Hüseyin Bey’le dün akşam ki sohbetimizde rahmetli eşinizi andık. Bende hem bir başsağlığı vermek, hem de eşiniz ve Hüseyin Bey arasındaki dostluğu bir de sizden dinlemek istedim. Eşinizle bizzat tanışmak maalesef kısmet olmadı. Ama kendisi bizim hayatımızda çok özel bir ana şahitlik etmiştir. Açayım isterseniz biraz. Hüseyin Bey’den ilk evlilik teklifi rahmetli eşiniz vasıtasıyla gelmişti bana. Bu nedenle sizi aramak istedim.
Zeynep : Bende aramanıza çok memnun oldum. Kadir’i unutturan değil hatırlatan olaylar beni daha çok mutlu ediyor. Kadir ve Hüseyin Bey arasındaki ilişkiyi bende tam olarak bilmiyorum. Onların ki çok farklı bir ilişkiydi. Bir dönem sürekli birliktelerdi. Öyle ki evde nereye baksam Hüseyin Bey’i görür olmuştum. Çok farklıydı. Sanırım bir psikolog olarak Kadir’e yardımcı olmaya çalışıyordu. Zaten Kadir bu ilişkiyi benimle pek paylaşmazdı. Hüseyin Bey’in size ettiği evlilik teklifine vesile olduğundan da haberim yoktu mesela.


http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=246.0 tıklayınız

3392
Hüseyin KAÇIN / Ynt: KARA TOPRAK
« : 30 Ekim 2011, 11:29:07 öö »
 İz kâle yûsufu li ebîhi yâ ebeti innî re eytu ehade aşere kevkeben veş şemse vel kamere re eytuhum lî sâcidîn(sâcidîne).
Yusuf (A.S), babasına şöyle demişti: “Babacığım, gerçekten ben on bir yıldız, güneş ve                                                 ay gördüm. Onları bana secde eder (vaziyette, durumda) gördüm.”
Yusuf Suresi

3393
Hüseyin KAÇIN / KARA TOPRAK
« : 30 Ekim 2011, 11:21:17 öö »
 -senin beyaz kelebeklerine-

Üzülme!
gül yüzlü kelebeksin
sen de kanat çırpacaksın üç gün
karanlık gecelere ışık olacaksın
ay senin ellerinde büyüyecek
gün perdesini sen çekeceksin her sabah
güneşe umut olacaksın
yarınlar seninle gülecek
yıldızlar seninle oynayacak

Siyaha ağladığın kadar
beyaza da güleceksin

Sabahlara sarıldıkça
akşamlara koşacaksın
kara toprağa sende aşık olacaksın
beyaz gelinlikler giyeceksin

Aşk'a kanat çırptıkça
beyaz kelebek olacaksın

Üzülme!
ışıklara karışacaksın
ışık olacaksın...

30.10.2011
11:45
edirne

3394
Hüseyin KAÇIN / Ynt: AŞK+ SEVGİ= DİN
« : 30 Ekim 2011, 03:35:49 öö »
Sanmayasın ki; aşk akıl işidir...
Gül ki her gönlün mürşididir...
Kimini kokusuyla şad eder...
Kimini de dikeniyle irşad eder...

Hz. Şems-i Tebrizi...

3395
Hüseyin KAÇIN / Ynt: AŞK+ SEVGİ= DİN
« : 30 Ekim 2011, 03:35:19 öö »
KADER KALEMİ

insan ruhunu yarın masalları ile avutsa da insanın bilinci yarına inanmaz. insan köklerini geçmişten alarak bugünden bakar hayata; geçmişini yeniden yeni bir gözle görmeyen ruhlar, geleceklerini bugünden yaratamazlar... kader kalemi geçmişe hapsolur hakikati değil hayalleri yazar... Esir ruhların kader kalemleri sadece geçmişi (hayal) yazar ve çizer. Ancak özgürleşmiş ruhların kader kalemlerinde gelecek (hakikat) yeniden yazılır ve çizilir.

Psikolog Hüseyin KAÇIN

3396
Hüseyin KAÇIN / AŞK+ SEVGİ= DİN
« : 30 Ekim 2011, 03:11:49 öö »
AŞK SEVGİ DİN

- özge sever'in gözyaşlarına-

Aşk diyen aşksızlar
Sevgi diyen sevgisizler
Aşkın ve Sevginin önünden ve içinden çekilin ki
Aşk ve Sevgi bize hasret sizin ellerinizde kirlenmesin...

Din diyen dinsizler
Din sizi ne görür ne de işitir
Din Aşksız ve Sevgisiz kalplerin kapısında dilenci olmaz
Din Aşk ve Sevgiyi kuşatan sonsuz bir nurdur

Aşksızlar Sevgisizler Dinsizler...

29.10.2011
20:45
edirne

3397
Tarih & Türkiye / TÜRK AYDINI GENÇ NESLİN YEMİNİ
« : 28 Ekim 2011, 01:18:46 öö »
TÜRK AYDINI GENÇ NESLİN YEMİNİ

Hüseyin KAÇIN

www.huseyinkacin.com

Tarihi bir anıt gibi, som altından yekpare bir sütun gibi aydınlatan, Türk Milleti'nin kaderini ve geleceğini yüklenerek üzerime, yılmadan yürüyeceğim.

Bu öz bilinçle, önüme kurulacak bütün engelleri ve tuzakları kararlılıkla aşacağıma dair yeminimi, bir tohum gibi her seher vakti yüreğime ekiyorum. Ben yılmaz ve sarsılmaz şahsiyetimle istikbalin Türk Aydınıyım. Ben gelecekte değil şimdiden büyük bir kudreti bağrımda taşıyorum. Yarın büyüyecek olan değil bugün büyük olan asil soyluyum. Türklüğüm, kudretimdir, şanımdır ve şerefimdir. Bu uğurda  yüreğime ve rüyalarıma değin saran bir heyecanla çalışmak  ana rahmindeyken tarihin kaderime damgaladığı  kutlu bir ödevdir.

Fikren, ilmen, bedenen güçlü ve yüksek karakterli bir neslin hür bir ferdi olarak sesleniyorum.

Ulu Tanrım!

Endülüs ve Bağdat'a Ağıt yakmayacağım. Ağlamak kaderim değil artık. Şanlı mazinin horasan erenleri gibi istikbalin Türk Aydını olarak Endülüs'ü ve Bağdat'ı diriltecek kudreti diliyorum.

Ulu Tanrım! Kanadı incinmiş, karnı acıkmış bir serçenin ötüşünü duyar ve anlarsın. Yardımını esirgemezsin. Türk Milleti'nin istikbaline olan inleyişlerime merhamet eder misin?

Yeminim istikbalin her gününü, her saatini, her saniyesini ve hatta varsa eğer saniyenin içindeki zamanları da kuşatacaktır. Şahsiyetim, boş uğraşlarda, zevklerde, seyirlerde değil, beyinsel düşünce dünyamda mazinin bilgisini kuşatarak ve istikbale yenilenerek yol alan kudreti yeşerterek olgunlaşmaktadır.

Roma'nın bütün kentleri, Sibirya'nın buzlu yolları, Afrika'nın çölleri ve Balkan'ların yıkılmış minareleri merhametime hasret beni beklemektedir. Kainat, (alınyazısı ile birlikte) benim yüreğimin genişliğini öz ülke edinmek için Tanrı'ya yalvarmaktadır.

Aşkla doğdum, Aşkla yaşayacağım, Aşkla öleceğim.

Benim aşkım anlatılmadı hala genç delikanlılara ve kızlara. Geleceğin anneleri daha şanslıdır. Kudretli Destanımı anlatacaklar yavrularına, yüreklerindeki ve gözlerindeki kıvançla. Benim aşkım sadece bir  yüreği değil, hücrelerine değin kainatı kuşatacaktır.

Hafıza sarayımda, Hazreti Mevlana, gecen her demin ardından yarın yeni bir şeyler söylemek için gülümseyecek, Farabi, mutluluk adına seslenecek, Fuzuli beyitlerini terennüm edecek, Mehmet Akif, Çanakkale Şehitlerinden seslenen bir Bülbül gibi hitap edecek bana ve yol arkadaşlarıma. Tarihin bütün kudretli şahsiyetleri ölmemişlerdir. Beyinsel düşünce dünyamın ve yüreğimin kutlu konuklarıdır. Gerektiğinde yitirdiği hikmeti Batıdan alacak ve Dante ile birlikte haykıracak:

Ey yurt! Ey yurttaşları birbirine bağlayan duygu!

YARIN YENİ ŞEYLER SÖYLEYECEĞİME DAİR YEMİN EDERİM.

3398
İnsan olma ızdırabı çekerken neler yaşıyorum? (başlık bana yollanan bir e mailden alınmıştır teşekkürler kendisine)
İnsan olmaya başladığım hissediyorum. Yalnızlığım katlana katlana artıyor ve ben bütün bunlardan tuhaf bir haz alıyorum, deliriyor muyum, değişiyor muyum (evet değişiyorum), ne yaşıyorum bunlara henüz net bir anlam veremedim. Yeni bir ‘ben’ oluyorum.  
 Saldırı savaşları hep daha bir heyecanlı geçer ya aynen onu yaşıyorum hayatımda. Artık savunma, boyun eğme, tepkisiz kalma zamanlarını geride bırakmak istiyorum. Bunları yaparken, diğer insanlardan biraz fazla bildiğimi gördükçe, biraz fazla güce sahip olunca işler karışıyormuş. Halbuki ben işler daha da yoluna girecek sanmıştım, yanılmışım. İşler yoluna giriyor aslında ama ben bu yeni hayatıma alışmakta zorlanıyorum, doğal olarak. Bir şeyleri yok sayarken boyun eğerken hayat daha kolay gibi görünüyordu, sonuç belliydi, ama şimdi sonucu belirleyecek olan ben olduğum için daha çok çabalamam gerekiyor, şimdi yıllardır almadığım sorumlulukları alıyor, yıllardır görmediğim zorlukları hissediyorum. Yüz üstü yere çakılıp duruyorum aslında bir yandan. Diğer yandan da hoppala diye kalkıyorum, kimsenin elinden tutamıyorum artık, çünkü elinden tutacağım kimse yok ki. Böyle birinin olacağına dair inancım da pek yok diyebilirim. Bazen böyle birine ihtiyacım olmadığını da düşünüyorum.
 Bir zamanlar neredeyse taptığım babam bile gözümde gittikçe değersizleşiyor, sevgi olarak hala aynı yerde, ama bir insan olarak babamın her gün aynı şeyleri yapması, hep aynı şeyleri düşünmesi, benim hayallerimi anlamaya çalışmak için zerre kadar çaba göstermemesi, ama bir yandan kendi havasını atmak için profesör olmamı istemesi ağırıma gidiyor esasında, ya da bir yandan bir şeylerle oyalan, kimsenin işine bulaşma, devlete kapağı at diye akıl veren insanların etrafımda bahçedeki ot gibi türemesi beni bu konuda engelleyen duvarlar gibi. Kendileri yapamadıkları için benim de yapmamı istemiyorlar mı? Ya da şimdiye kadar bana kaşık kaşık yedirilen bırak başkası yapsın düşüncesi bu kadar mı kabuk bağlamış şekilde yerleşmiş herkese. Bütün bunları yaşamak beni bir yandan alt etmeye çalışırken, bir yandan da güçlü kılıyor. Bazen gümlesem de, sonradan bunu fark edip bir şeyleri düzeltmeye çalışıyorum en azından. Artık kararlarımı alırken, başkalarından onay almaktansa önce kendimin ne istediğini sormayı tercih ediyorum, bir de acele etmenin çok anlamsız olduğunu anlıyorum. Bu sene mezun olacağım, herkes iş iş diye koştururken, ben henüz karar vermediğimi ve biraz daha düşünmem gerektiğini biliyorum. Ama o çok bilenler, çalışmaya başlayınca alışırsın düşüncesindeler, nasıl olacaksa. Bu zihniyetten midir, Pazar akşamı herkes internete of yeni dönem başlıyor, ay tatil ne güzeldi diye yazdı. Gerçekten sevdiği işi yapan insanlar böyle bir isyan içinde değiller. E demek ki ben de bu insanlardan olmak için acele karar vermemeliyim. Mecburiyetten dolayı yaptığım işlerden şimdiye kadar zevk almadım, tam anlamıyla yapmadım, isteksizdim, bunları bile bile yaşamak istemiyorum tekrar. İnsanların yaşadıkları şeylerin çoğunun da mecburiyetten kaynaklandığına pek inanmıyorum artık, nerede kaldı seçim yapmak o zaman, ama hep mecbursun kelimesi ile yaptırılmaya çalışıldı bir şeyler bana da birçok insana da. Ders çalışmayan çocuğa da hep böyle yaklaşılmadı mı?
 Ben hep annemin, babamın, ağbimin, diğer insanlarınki gibi bir hayatım olacak zannediyordum, sıradan, aynı düşünceler, evlilik değil evcilik tadında. Şimdi bunlar değişmeye başladı kafamda, meyvesini de yiyorum sanki yavaş yavaş. Kendi başıma düşündüğüm staj başvurum, zor insanlarla çalışma merakım, seçimlerimin sorumluluğunu almaya çalışma bunların bazı örnekleri. Ama bu yazıyı okuyan kimse zannetmesin ki bunlar benim için kolay, hadi yapayım dediğimde yapıyorum. Hiç kolay değil, hala eski derimden kurtulmaya çalışıyor, sinirlendiğimde eski ben gibi bir tepki verme tehlikesi ile karşı karşıya kalıyor, kalp atışlarım hızlanıyor, hala hata yapıyor ki insan olmanın en belirgin özelliği bence, yani hala ızdırap çekiyorum değişmek için. Bu zamandan sonra vazgeçmek benim için vicdan azabı oluyor, ne olursa olsun kalıp savaştıktan sonra bir şeyler olmazsa, en azından başım dik dolaşır yaptığıma inanırım. Ama ne zaman ki yapmıyor, kaçıyorum eskisi gibi, işte o zaman o kaygı, sıkıntı, başarısızlık gibi eski duygularım beni sarmalıyor. Bu yazıyı yazarken kaç kez duruyorum, vazgeçiyorum, kaçmaya çalışıyorum, ama ellerim yine klavyeye gidiyor, artık ancak böyle iyi hissediyorum kendimi. Eski oynadığım oyunlarda birilerine iyi görünmek için övgü almak için yaparken bunları, şimdi ise kendime iyilik yapmak için, değişmek istediğim olmak istediğim ‘ben’e yapıyorum bunları, ve artık özellikle de erkeklerin hayatlarında yaptığı her şeye sosyal faaliyetinden, ibadete kanmamaya çalışıyorum, herkes bunu kendisi için yapmıyor mu? Benim yaptıklarım, yazdıklarım tabi ki ilişkilerimi, birilerini etkileyecek ama bunları ben yapıyorum, kendim için. Bunu da gayet narsistçe söylerim, kimseyle de paylaşmam. Artık insanların yerine bir şeyleri yapmak da saçmalık olarak geliyor bana, o da bir insan, ben de insansam benim yapabildiğimi o da yapabilir. İşe yaramayan düşünceler, ego savaşları, oyunlardan kurtulmaya çalışmak, bunları fark etmeye başlamak ile başlanabilir.
7 Şubat 2012  /gokkusakgok@mynet.com

YILDÖNÜMÜ AMA BİLDİKLERİNİZDEN DEĞİL

Bugün 23 Ekim 2011i geride bıraktığım ilk saatleri yaşadığım gece. 23 Ekim 2010 benim hayatımın her alanındaki birçok şeyi değiştirdiğim terapi sürecime başladığım gün.
 Boyumun 3 katına ulaşmış korkularımla evden çıktığımı, ve o güne nasıl başladığımı o kadar iyi hatırlıyorum ki, dizlerimdeki titremeyi hala hissediyorum düşününce. Ben zannediyordum ki, biten ilişkimi konuşacağız, erkek arkadaşımın benden aldığı kendime güveni yerine getireceğiz, konuştukça rahatlayacağım, üzerine para vereceğim, o beni daha da çok rahatlatacak, ve bu iş de kısa sürede bitecek. İtiraf ediyorum ki bunları düşünüyordum. Ama baktım ki ilk seanstan çıktığımda hissettiğim sahte rahatlama hissi, yerini 2. 3. 4. seanslarda eve geldiğimde istediğim uyuma, çektiğim baş ağrısı gibi şeylere dönüştü. Üzerimden tır geçmiş gibi hissediyordum kendimi. Allah’ım bıraksam mı acaba, nasıl olsa psikolojik danışmanlık okuyorum, bundan sonrasını kendi kendime halledebilirim. Hem ne var ki hayatımda yatıp kalkıp şükredeyim halime, yediğim önümde yemediğim arkamda. Bunun gibi aklımdan geçen düşünceler arttıkça, kendimi daha çıkılmaz bir yola soktuğumu anladım ve birçok insan terapiye devam etmeye cesaret edemezken, ben ise bırakmaya cesaret edemedim. Sonrasında yaşayacağım pişmanlık eminim ki çok şiddetli olacaktı ve bununla baş edemezdim. Ben bu kadar güçlü değilim. Taptığım bir babam, ölümünün yasını tam tutamadığım bir annem, narsist bir ağbim, kişiliğinde ciddi sorunları olan bir üvey annem var. Yanımda bana destek olacak kimse yokmuş aslında. Göbek bağım mı gönül bağım mı bir şeyler kopmuş aslında çoktan bunlarla. Çölde tek başına atının üstündeki bir kovboy gibiyim.
  En önemli şeylerden biri ben bir erkek terapiste gidiyorum, erkekleri kötüleyeceğim, tanıdığım erkeklerin hepsi kötüydü çünkü, kadın olsaydı bana hak verir beni anlardı, biraz da erkek dedikodusu yapardık, hele ki bekar kadın olsaydı ooh neler kaynatırdık. Bu adam üstüne üstlük evli.
 O kadar ufak hissettim ki zaman zaman kendimi o seans odasında. Karınca bile benden daha güçlü herhalde dedim. Onaylanmayı, evet haklısın cümlesini duymayı o kadar çok bekledim ki bir zamanlar. Ama şimdi iyki o cümleyi duymamışım diyorum. Hayatım boyunca duydum da ne oldu ki, günlerce arkadaşlarıma erkek arkadaşlarımla olan sorunlarımı anlattım, benim haklı olduğumu o erkeğin bana layık olmadığını söylediler. Demek ki bu da yetmedi. Hayatımda bir şeyler eksikti.
 Devam eden zamanda, bu terapi işi eğlenceli olmaya başladı, güzel şeyleri gururla anlatmak, bakın bunu da yaptım bakın bunu da yaptım, bugün yatağımdan kalkarken hiç zorlanmadım, terapiye gelmeye üşenmedim demek, beni güçlendirdi. Artık terapistim bana gücünü koru gibi cümleler kuruyordu, çok şükür demek ki pilim dolmaya başladı. Yazmaya başlamak gittikçe keyif verici oldu. Eğer bir gün hayatımı roman yaparsam, bunları kullanacağım. Artık benim de bir hikayem var. Acılarım var yine içimde, ama artık seçtiğim kelimeler, acılarımdan çıkardığım anlamlar, gözlemlerim, deneyimlerim, nasıl yandığım yazıyor içinde bu hikayenin. Gündeki anneler gibi sızlanmalarım, şikayetlerim, tatminsizliğim yok içinde. İçimden bunlar tam anlamıyla gitmedi tabii ki, ama artık o kadar uzaklaştılar ki, el sallıyorlar ama ben umursamıyorum onları. O anneler yazımdaki annelerin azmi var artık hikayemde. Gözyaşlarım akarken gururla akıyorlar artık. Hissetmenin gururuyla, saklanmıyorlar kimseden. Ne var ki bunda onların da görünmeye ihtiyaçları var belki. Ağlamak da gülmenin kardeşi değil mi. Öylelermiş, bunu da öğrendim.
  Köleydim, efendi pozisyonuna yükselmeye başladım, bir ara rehavete kapılıp ben de mi birilerine gücümü göstersem dedim, sonra dedim ki geldiğin yerini unutma. Köleyken efendini sevmiyordun aslında. Efendileri hiç sevmedin. Güç, para benim tapacağım şeyler değil. Yükseldikçe terapistimin koltuğu da aşağı inmeye başladı. Sıradan biriymiş o da benim gibi. O da çok acı çekmiş. Çok ilginç, psikologlar hiç acı çeker mi. Hem onun tuzu kuruydu, mesleğini eline almış, işi tıkırında gidiyordu. İşin aslı bu değilmiş tabii ki. Buram buram deneyim ve acı kokan biriyle çalışıyormuşum aslında. Ve ona dürüstüm artık, muhalefet olmayı da seviyorum ona. Güvenim de var en özel şeylerimi ona anlatabiliyorum. İyi bir erkekmiş her şeyden önce. Dünyada iyi erkekler de varmış. Eminim ki benim iyi olmamı içtenlikle istiyor, gelişimimi gördükçe o da mutlu oluyor. Babam sordukça bu psikolog işi ne zaman bitecek diye, sertliğimle daha zamanı var diyorum. O terapiler benim çocuğum gibi oldu artık çünkü. Onları korumak, kendimi korumak demek. Ayrıca madem ki bu kadar uğraşıyorum kendim için, önce bir adım önümdekini sağlama almalıyım.
  Biriktirdiğim erkek koleksiyonunu sadece terapistim biliyor birçok detayı ile. Koleksiyon ismini de kendisi verdi buna. Biraz utandım gibi sanki bunu konuşurken ama sonra beni yargılamayacak kişinin o olduğunu bildiğim için de onunla paylaşabildim bunu. Şimdi koleksiyon yapmayı bıraktım, bugüne kadarkiler bana yetti dedim. Aşk güçlü kadınların işidir demiştim, ama ben henüz tam olarak güçlenmedim ki, neden bir ilişkinin hazin sonucunu görüp yine kendimi suçlayayım. Evet yine beni terk ettiler. Yine başaramadım demenin hiçbir faydası yok bana. Ve gerek yok artık böyle bir şeye. Ben kendimi birçok alanda kanıtladım zaten. Akademik yaşantımdaki başarım, yaptığım ve yapacağım gönüllü çalışmalarım, insanlarla ilişkim. Hepsinde başarım var. Aileme başkaldırdım ve kabul ettirdim kendimi. Birçok arkadaşıma da öyle. Bunları yaptıkça yalnızlaştım ama, daha çok üşür oldum tepelere çıktıkça. Farklı düşünmek, görünmeyeni görmek, üzerime aldığım sorumluluklarını yerine getirmek, hepsi bir değişik etki yaptı bünyemde. Neden mavi kapak biriktiriyorum belediyeye ya da başka bir yere göndermek için, neden evde çöpleri ayırıyorum, kağıt çöplerini başka yere atıyorum, neden suyu daha az harcıyorum, neden insanların açıklarını yüzlerine vurmuyorum artık, neden bazı şeyleri her yerde söylemiyorum, neden insanlığa nasıl faydalı olabileceğimi düşünüyorum, neden kendimi mutlu etmeyi istiyorum, neden artık keyif aldığım şeyler değişiyor, neden maneviyata daha çok yöneldim, neden dünyanın iyi bir yer olduğuna inanmak istiyorum, neden hayata bu kadar tutunuyorum, neden bir anda içimden eğitim uğruna işi uğruna dayak yiyen bir öğretmen gibi olmak, onun yaşadığı tutkuyu yaşayabilme isteği geliyor, neden sıra dışılıklar bana artık daha sıradan geliyor, neden sınırlarımı, duvarlarımı artık yıkıyorum, neden artık bir erkek arkadaş istemiyorum, neden artık babama tapmıyorum, neden artık ağbimi eskisi kadar umursamıyorum, neden kendimi ona ve diğerlerine kabul ettirmeye çalışıyorum, ben buyum diyorum, neden cesaretimi arttırmak için uğraşıyorum, neden yüksek lisans ve doktora yapmak konusunda daha hırslıyım, neden bazen bunların hepsinden vazgeçip, güne sabah programı ile başlayıp, akşamı dizi ile kapatmak istiyorum, neden insanların sahte gülüşlerini, iltifatlarını daha kolay fark edebiliyorum, neden bunların hepsinin YAŞAM’ın kendisi olduğuna inanıyorum artık?
 Cevap basit, ben E. Üniversite son sınıfta okuyan, hayatını şimdiye kadar pek gözden geçirmemiş, geçirse de hep olumsuzluklarımı görmüş, suçu hep başkasında aramış, 24 yaşında çocukluktan henüz çıkmış, nasıl başladığını kendisi de hayal edemeyen, ama risk almayı seven ve terapiye gitmeye başlamış, 1 yılını doldurmuş kıdemli olma yolunda ilerleyen bir danışanım. Yolunda emin adımlarla ilerliyor, daha da ilerleyeceğine inanıyor, çok baltalanıyor, çok darbe alıyor, bazen çok kaygıları var, korkuları var, ama artık kaçmıyor, inadına gidiyor üzerine. Bu dünyada tek başına yaşamadığını, ama bir o kadar da tek başına olduğunu öğrendi, bu ağır gelmesine rağmen, omzunun bir yerine koydu.
 İçtenlik, cesaret, umut, korku, hüzün, sevinç gibi duygularla yoğrulmuş bir yazı yazdım bugün. Kendime dokunarak yazdım.

iletişim: gokkusakgok@mynet.com

3400
Merhaba HÜSEYIN bEY;
 
Uzun bir zaman sonra size yaziyorm,yazma cesaretimi buldum son terapi yine her zamanki gibi mükemmel sonuclar yaratti.
 
BABAMIN ARTIK OGLU DEGIL KIZI OLABILMEYI BASARDIMyil  -BASARDIKKKKKK
 
evet cilginca gelebilir ama artik nihayet tamamen özgürümm ve evliligimide kurtarabildim.Nihayet ben gercek cinsel kimligime kavusabildim hayatimdaki tortulardan kurtulmak tam 3 yilimi aldi.ama 39 umda ancak özgür olabildim belkide hic olamadan da ölebilirdim allaha hamd olsun ki gec�kalmadi.
 
Evliligimde problem yasiyordum esime birturlu kendimi veremiyordum,ne cinsel hayatimda nede kadin olarak her sevisme esnasinda babami görüyordum cilginca ama öyle kilitleniyordum,biliyorsunuz babama benzerliginden evlenmistim baba sevgisinin son doyumu beni bu evlilige itmisti.ama bir yandan da oglu oldugumu gercek manada kizi olmadigimida sizinle ögrendim, önceki terapide babam olmaktan cikti ama bu sefer ben yani oglu bu adamla evliydi yine bi sorun vardi ,babasinin oglu bir erkekle yatabilirmiydi. HAYIR babamin 3 kizi var ben ortancayim bosandiktan sonra özelikle bana tüm kocalik görevlerini anneme yapmam icin yükledi, kendisinin yapamadigi herseyi cinselik haric, annemi gezdirmek, tozdurmak, cicek almak, sirket bile kurdum babamin yapamadigini yapabilmek icin annem babam iflas ettigi icin dalga gecerdi ya, babamin oglu olarak laf söyletemezdim babama ,anneme ezdiremezdim, kizkardeslerimi kol kanat oldum,ailenin tüm yükünü tasidim, babam oglu gibi beni gordugu icin harclik ister, kadinlarla capkinliklarini anlatir, eskiden sevdigi kadini bana anlatirdi, bir kiz cocugyla bir baba bunu paylasmazdi . ama ben istemesemde babamin oglu olmustum.2 yil boyunca suren terapi surecinde bunu hic fark edemedik, terapiden sonra esim ve ben babamlara gittik, aninda esimi babamin oglu yaptim . Baba dedim bak sana bir ogul getirdim begendin mi dedim evet kizim dedi.
Beraber is yaptilar onlari seyrettim resmi bilincaltiMa kazidim.
BABA dedim ben senin neyinim ? Sultanimsin dedi hayir baba dedim neyinim babam bize asla kizim demez , kizlarim hic demez, cocuklarimda demez, KIZIMSIN DE baba dedim tekrar sordum baba ben senin neyinim.
Kizimsin kizim dedi, sarildim babama , baba dedim ben suan issiz ve gucsüzüm beni yinede kizin olarak seviyormusun dedim , evet kizim dediginde, artik babamin guclu olmak zorunda oldugu OGLU DEGILDIMMMMMM ARTIK KIZIYDIMMMMMMMMMM:
 
39 yasima girerken nihai huzur benligimi ruhumu kaplamisti, kader yada hayat ve Allah ne tür kimlikler yüklemisti omuzlarima hep neden nicin demiyorum , yasanmalidi ve yasandi.
Artik 39 yasimda gercekten ben ben olarak yasabilirim , kendi hisslerim, isteklerim, duygularim ve hedeflerim, insallah yasabilmem icin gec kalmamisimdir.
Esimle artik mutluyum, ona suslenebiliyorum, sevisebiliyorum, babami görmuyorum artik, sucluluk ve ihanet de hissetmiyorum, evde yemek super yapiyorum artik,ilk defa evde hersey ütülü, tüm dolaplar derli toplu,özelikle
onun evde ki yeri belli , dolabi terligi, birsey beklemiyorum artik ondan, ben yapiyorum,sikayet kamadi, kizmiyorum ona.
 
Onu oldugu gibi kabullendim benim bir evliligim var artik HUSEYIN BEY bir KOcam esim ve oglum.Artik gözüm acik gitmez.
 
Sevgiyle kalin ALLAH RAZI OLSUN SIZDEN

3401
Genel Tartışma / Ynt: ANNELER HEP MELEK MİDİR?
« : 13 Ekim 2011, 12:01:07 ös »
Pedro Almodovar Sinemasında Anneler ve İspanya: Matador (1986)

Pedro Almodovar’ın Matador’unda Anneler ve İki İspanya

Baskı ve açılımı merkezlerine alan farklı söylemlerin arasındaki çatışma, Matador‘daki en önemli temalardandır. Bu temanın, en belirgin örneği Angel’in (Antoni Banderas) annesi ile ilişkisinde rahatça gözlemlenebilir. Katolik anne, dini yaklaşımları ile oğluna karşı mesafelidir. Aşırı sağcı dinsel Opus Dei’nin bir üyesi olan anneye göre Angel’in içindeki şeytandan arındırılmalıdır.

Fanatik anne, bu duruşuyla adeta bir diktatörlüğün vücuda gelmiş halidir. Halkına karşı sevgi duymayan bir diktatörden farksızdır. Anne, anne olmaktan çok bir çeşit kamera gözüdür. hep kuşku duyan, gözetleyen (voyeur/voyeurism), iteleyen bir yapısı vardır. Angel, yatak odası kapısını kiltlediğinde kontrolü kaybettiğini düşündüğü için müdahale eder. Aynı şekilde, Angel, banyo yaparken buzlu camın arkasından “neden banyo yapmıyorsun? neden aynaya bakmayı bırakmıyorsun?” diye sorgular. Angel’in annesi, ‘hadım eden ana’ olarak algılanabilir çünkü oğlunun yaşadığı nevrozun ve şuçluluk kompleksinin ve Angel’in kendini ‘daha eksik’ hissetmesinin nedenidir.
Angel’in annesi, Almodovar sinemasının özellikleri hatırlandığında, bireylerin yaşamını kontrol eden, onları mutlak gücü altında tutmaya programlanmış bir diktatörlüğü (1939-1975 arasında ispanya’daki Franco rejimi) ya da erkekleştirilmiş yönetim biçimini akla getirir film boyunca. Annenin baskısı altındaki Angel’in psikolojik çıkmazı da totaliter bir rejim içinde yaşayan insanların içinde bulundukları çıkmaz olarak değerlendirilebilir.

Angel’in annesi ile zıtlık yaratan bir diğer anne de Eva’nın annesidir. Angel’in ona tecavüz ettiği savıyla soruşturma yapmaya gelen polisler yanında kızını korur. Açıktır. Polis merkezinde kızyla arasında gizli saklı bir şeyin olmadığını söyler. Angel’in annesindeki baskıcı yaklaşım onda yoktur.

Yukarıda örneklemeye çalıştığım bu anneler, Almodovar’ın kendisinin de söyledği üzere, filmde iki farklı İspanya’yı temsil etmektedir. Biri katı, diğeri liberal. Biri hoşgörüsüz, diğeri tam tersi.

© Ali Nihat Eken, İstanbul, 2007, alinihatekenblog@yahoo.com

İlgili bağlantı: Pedro Almodovar Sinemasında Kadınlar ve Erkekler

3402
Huseyin bey, A
 
aklim inanin aklim  hala almiyor , her terapi sonucunda hep hayatim degisiyor.

 A....le ilgili olarak evliligimde de cok sey degisti, ondan bir beklenti icersinde degilim sizin dediginizi uyguluyorum karsiliksiz ondan bir beklentiye girmeden, kavga etmeden evde nasil bir
düzen istiyorsa onu yapiyorum, ev temizligine önem verir temiz tutuyorum,yemek istedigi gibi, sabahlari kalkip kahvatisini hazirlayaip 6 da ugurluyorum, evde güleryüzle karsiliyorum, o hafta
sonlari yine gidiyo kahveye, kagit oynuyo iciyo bisey demiyorum hosgeldin diyorum, ne namaz kil diyorum ne de baska bisey onu oldugu gibi Allahtan bana sunuldugu gibi kabullendim ve hizmetimi severek yapiyorum.
 
Kahretmiyorum artik, beni anlamasinida beklemiyorum ben bisey istiyorsam ondan güzelce ben ortami hazirliyorum.Ama su bi gercek artik bir beklentim yok Allaha biraktim  evliligin tadini cikariyorum,rolumu oynuyorummevcut durumla mutluyum. Ama kendi dunyamda
yine elbetteki YANLIZIM aslinda Allahlayim O BENI ANLIYO ya o bana yeter.Umudumu ahretteki esime bagladim surda kac yil olucagim ki esimle Allah bilir , ahrette belkide yine esimi isterim bilemem o da ayri bi konu.Zaten
beni super anlayan bi esim olsaydi imtehan kolay olurdu,marifet bu ese sabredebilmek, belki hidayet gelirde allahtan ayni seyleri paylasmak nasip olur,kim bilir o kadarda önemli degil artik
Huseyin bey artik tam saglikli olduguma inaniyorum, babamin Guclu OGLU olmaktan cikinca artik almanyadaki gucsuz insanlarla eroinmanlarla, genel ev kadinlariyla ugrasmayi biraktim, onlar karsima allah tarafindan cikarilirsa
o zaman baska ama ben onlari arayip bulmustum özellikle artik bunu yapmiyorum. Ben kimseyi sizinde dediginiz gibi kurtaramam. Birden hedef alanim degisti.
 
Almanya ve Avrupa temsilciligime devam edicem,kuran ile incil arasindaki farklar kitabi geldi almanya ya yolladilar adnan mengi ve Savas Cetinol yazarlar Ben tanimiyorum siz taniyormusunuz.
 
Avrupada teblig konferanslari var ona hazirlanicam Huseyin bey allahin izni ile tek hedefim bu beni yetistiricek bir yer bi kapi yada kitap ariyorum bulucagima inaniyorum.Sadece yemek yapmak temizlik beni kesmiyo
icimdeki o Allahi anlatma sevdasi inanin nefsi degil INANINNNNNNNNNN BANAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAA Tum kalbimle hala inaniyorum ki Rabbim beni buraya bosuna göndermedi eger o isterse lutuflarini bana acacak
bekliyorum son nefesime kadarda beklicem huseyin bey,
Suanda beni anlayan Allahtan baska kimse yok o da bana yeter.Unutmayin huseyin bey siz benim HZ SEMSIMSINIZ GUNESIMSINIZ karanlik her bana coktugunde bana aydinlik veriyorsunuz Allah size hayirli ömurler versin.
Taabi seyda Hz LERIDE benim icin basta bir ayagim hep konyada bir ayagim sizde.Beni sakin birakmayin Hocam NE OLUR bu garip talebe isiginiza muhtaccccccccccc.Cunku siz bana ALLAHTAN gönderilen bir kandilsiniz.
 
Is hayatim tekstil firmasiyla anlastim ic camasiri saticam almanyada , yine basa döndum iflas ettigim firmamin isini tekrar denicem kader diyelim bu sefer ne olucak hayirlisi, ama is bulamadim ve suan yapabilecegim tek is bu umarim
olur cunku özgur olabilmem icin kocamin parasindan bagimsiz olmam gerek paraya ihtiyacim var teblig icin gerekli dua edin insallah.
 
K... evet k... oglum beni artik öpüyo o kadar bagirmiyo, cagirmiyo savasi dinmek üzere benle insallah a........... de kabullendi tek mesele,sorumluluk almasi
 
iste böyle huseyin bey
 
dua ile


3403
EŞCİNSEL TERAPİ

Hepimiz dünyaya gözlerimizi açtığımızda bize gülümseyen  gözlerle karşılaşırız. Annemizin kucağında Babamızın ocağında hayata tutunmaya çalışırız. Eğitim sürecimiz küçük yaşlardan itibaren aile bünyesinde gerçekleşir. Aile ortamının sıcaklığında nasıl yemek yeneceğinden, ilişkilerimizi nasıl geliştireceğimize değin sosyal kodlarımız belirlenmiş olur. Sosyal ilişkiler kurma becerimizi ailemizin değerleri ile örtüşerek geliştirmiş oluruz.  Ailenin bireyin kişilik ve kimliğinin gelişimindeki etkisi yadsınamayacak kadar büyüktür. Ailelerin bir kuşaktan diğerine geçiş sürecinde çok sayıda sosyo-ekonomik, kültürel, psikolojik  vb değişimlerde otaya çıkmaktadır.  Toplumsal dönüşümlerin temelleri öncelikle aile içinde şekillenmektedir.  Çocuk için anne sevgi baba ise güven kaynağı olmaktadır. Anne babanın kişilik yapısı psikolojik açıdan sağlıklı ise çocuğun psikolojik yapısında  ona göre olumlu gelişim gözlemlenecektir. Eğer ki anne baba duygu ve düşüncelerinde çatışmaları olan bireyler ise çocuk açısından güvensiz bir ortamda yaşamak kaçınılmaz bir yazgı olacaktır.  Sevginin ve güvenin olmadığı bir ortamda çocuğun kişilik yapısında “güç”lenme olmamaktadır.  Güç dengesi kuramayan çocuğun psikolojik gelişiminde aksamalar ortaya çıkmakta ve çatışmalı bir süreç başlamaktadır.  Anne babasından sevgi ve güven duygusu alamayan çocuklar  bilinçaltı cinsel dürtülerinde anne yada babasına  cinsel imgeler taşımaktadırlar. Psikoterapi süreçlerinin ilerleyen aşamalarında eşcinsel bireylerin yüzleşmelerinde, terapi aynasında görünen, uzak, ilgisiz yada  tersi “ aşırı korumacı “  ebeveynlerin çocuk için gerekli duygusal ihtiyaçları karşılayamadıkları gözlemlenmektedir.Suçluluk duyguları ve kaygılarla hayata tutunmaya çalışan çocuk kendi içinde kendisi ile savaşmaktadır.  Çocuklukta barışı olmayan bu savaşı gençlik çağına kadar çocuk hep keybetmektedir.  Ergenlik döneminde cinsel kimlik kazanma sürecinde kendisi ile çatışması yoğun olarak süren eşcinsel bireyler  başka erkekleri kendilerinden daha güçlü görerek onlara duygusal yatırımlar ve aktarımlar geliştirmektedirler.  Çocukken karşılanmayan duygusal ihtiyaçlar  bedensel tatmin arayışlarına yönelmektedir.  Anne sevgisi ve Baba güveni alamamış eşcinsel birey ruhsal çatışmalarını dindirmek için Güç  kazanmaya çalışmaktadır.  Kendisini suçlu ve değersiz hisseden  kişi bu gerçekle çatışmasını çözümlemek için bilinçaltı bir süreçle fantezi (hayal) kurgularına sığınmaya başlamaktadır.  Kendisinin güçsüz ruhunu;  güçlü sandığı kendicinsinde aramaktadır.  Güçsüz bir erkek olarak güçlü sandığı erkeklere olan duygusal aktarımları belli bir aşamadan sonra erotikleşmektedir. Fantezi dünyasında kendi içindeki barışı olmayan savaştan kendisini kurtaracak  kahramanını bulan eşcinsel birey zihninde kurguladığı erotik oyunlar oynamanın zevki ile hayatta belki de ilk defa bir umut keşfetmektedir.  “Kurtarıcı güç” kendisine yıllardır ihtiyaç duyduğu sevgiyi (anlayış)ve güveni (değer)kendisine verecek inancındadır.  Çocuklukta bilinç gelişiminde yaşanan savaş  ergenlik döneminde bilinçaltında fantezi çözümlemelerle bir barışa dönüşmektedir.  Fantezi yöntemi ile elde edilen bu barışın getirdiği psikolojik rahatlama ile bu “kurtarıcı güc”ü ödüllendirmek için ona erotik yatırımlar yapılmaktadır. Eşcinsel ilişkiler kurma dönemi bu süreçte başlamaktadır.  Eşcinsel ilişkilerde cinsel arzular anksiyete giderme boyutunda olmaktadır. Eşcinselliğin kimliğin yarattığı bunalım ve arayış döneminde tutkular ve arzular  tutunarak, duygusal ihtiyaçları gidermek için “aşk”la başlayan ilişkiler genellikle cinsel birleşme odaklı cinsellikle sınırlanmaktadır.  Zamanla “aşk” mağduru olan eşcinsel bireyler ;    bu fantezi (hayal) “kurtarıcı güc”ün sahteliği “gerçeği” ile yüzleşmek zorunda kalıp  depresif duyguların etkisine girerek sıkıntılı, gergin bir süreç yaşamaktadırlar. Bu ruhsal kavşakta eşcinsel birey bilinçli olarak ya iyileşme arayışı sürecine girecek yada bilinçaltı fantezi çözümlemesinde bu sorunu duygusal arayışlarını baskılayıp sadece cinsel arayışlara indirgeyecektir.  Birinci şıkkı seçen kişiler için başlangıçta heyecanlı fakat daha sonra zor bir süreç başlayacaktır. Kaygılınarak, utanarak  ve belki bir umut diyerek ama umutsuzca bir psikolog kapısını çalmak gerekecektir.   İlk terapide yoğun kaygıları nedeniyle psikologla göz teması kurmaktan kaçınan “danışan”, sürecini yani yıllardır içinde sakladığı sırrını çekinerek ve sıkılarak dili döndüğünce anlatmaya  çalışmaktadır. Zaman zaman gözyaşlarının eşlik ettiği sürecin sonlarına doğru bir rahatlama ortaya çıkmaktadır.  Terapi odasında güven duygusu oluşmuşsa iyileşme sürecine ilk adımlar atılmış olmaktadır.  Çocuklukta yaşanan duygusal yada cinsel travmalar psikologa iyileşme umudu ile anlatılmaktadır. Eşcinsel danışan büyük sırlarını içinde sakladığı ruh kutusunu açar. Yalnızlığını ve sırrını paylaşabileceği terapi limanına sığınmıştır.  Artık onun istek ve irade gemisi  fırtınası ne zaman çıkacağı hiç bilinmeyen bilinçaltı-bilinç okyanusunda yol almaya başlamıştır. Umulan iyi bir yolculuk olması ve  güvenli kimlik adasına çıkmaktır.

3404
Yılmaz ÖZAKPINAR / ÜNİVERSİTENİN VARLIK GAYESİ
« : 03 Ekim 2011, 05:07:57 ös »
ÜNİVERSİTENİN VARLIK GAYESİ

ÜNİVERSİTE, DEĞERLER ÇARPIŞMASINDA EN KUVVETLİ OLANIN, EN BECERİKLİ OLANIN, EN ÇOK TARAFTARI OLANIN DEĞİL, HAKİKATİN GALİP GELMESİ İÇİN VARDIR. Üniversite, bütün işi hakikati aramak olan insanların cemaatidir. Akademisyenin araştırma yapması, hatta öğretmesi, hakikati arama yolunda düşünmesinin değişik şekilleridir, doğadaki hakikati zihninde inşa etme faaliyetinin uzantısıdır. İster doğayı ister insanı araştırsın, akademisyen aradığı parça hakikatin, insan dahil tüm evreni kapsayan bütün hakikat içinde olduğunu hisseder. Bizim kavrayışımız bir anda tüm evreni kuşatamadığı için, onu parçalıyoruz. Üniversite bu zorunlulukla, bir sürü uzmanlık dallarına ayrılmıştır.

ÜNİVERSİTENİN VARLIK GAYESİ, BİLİNENLERİ BİLMEYENLERE ÖĞRETMEK DEĞİLDİR. Üniversite bunu kaçınılmaz olarak yapar; fakat onun varlık gayesi bu değildir. Üniversiteden beklenen, üniversite cemaatine dahil olan öğrencinin ne düşüneceğini belirlemek de değildir. Bilimsel diye nitelenen düşünce ile de olsa, üniversite prensip olarak, öğrencinin düşüncesinin içeriğini belirlemez. Bilimsel nitelikli de olsa, düşünceleri bu tarzda kazandırma, üniversite ruhuna uymaz.

ÜNİVERSİTE, ÖĞRENCİYE NE DÜŞÜNECEĞİNİ DEĞİL, DÜŞÜNMEYİ ÖĞRETİR; öğrencinin anlayışını ve hüküm verme kabiliyetini geliştirir. Bu kabiliyetleri kazanan öğrenci, mutlaka her meselede farklı düşünecek diye bir şey yoktur; fakat kabul edeceği düşünceleri, kendi anlayışı ve hükmü ile kabul eder. Bu kabiliyetin doğal uzantısı olarak, öğrenci, problem alanlarında kendi bağımsız düşüncesi ile ilerleyebilmelidir. Öğrencisi bu zihinsel konumda olan üniversite, sonrakilerin öncekileri aşması için müsait bir iklim sağlar ve insan düşüncesinin gelişimine katkıda bulunur.

ÜNİVERSİTE PARÇA BİLGİLERİ ÜRETEN VE HER YENİ BİLGİ PARÇASIYLA KATALOĞUNU GENİŞLETEN BİR BİLGİ İMALATÇISI DEĞİLDİR. Üniversite cemaatinin bütün düşünme faaliyeti ve o arada ortaya koyduğu bilgiler, hakikati kavrama gayesine yöneliktir. Hakikati tam anlamıyla kavrama gayesi asla gerçekleşmeyecek olmasına rağmen, üniversitenin varlık gayesi, tam olarak kavrayamayacağını bilse de hakikate erişmek için düşünmektir. Her insanın ruhsal ihtiyacı ve doğal yönelişi olan düşünmeyi, üniversite, başlıbaşına bir iş olarak benimser ve o işi en yüksek düzeyde yapar.

Hakikati arama yolunda bütün işi düşünmek olan AKADEMİSYEN, NE HÜKÜMETİN NE MÜTEVELLİ HEYETİNİN, NE REKTÖRÜN, NE DE BAŞKA BİR ŞAHIS YA DA GRUBUN EMRİNDEKİ BİR MEMUR DEĞİLDİR. Maaşını, yaptığı işin karşılığı olarak değil, o işi yapabilmek için alır. Üniversite ancak hakikati arama yolunda bağımsız düşünme ruhunu kaybetmediği sürece üniversitedir.

Bu nedenle ÜNİVERSİTENİN TEMEL İŞLEVİ, MEMLEKETİN EKONOMİK KALKINMASINA HİZMET ETMEK YA DA YETİŞMEKTE OLAN GENÇLERİ MESLEK SAHİBİ YAPMAK DEĞİLDİR. İyi bir üniversite, bu işlevlerin yerine getirilmesine katkıda bulunur. Fakat üniversite, varlık gayesini unutur ve üniversite ruhunu kaybederse, onun bu işlevlere katkısı da kalitesiz olur.

Prof. Dr. Yılmaz Özakpınar.

*Bu yazı, kendisi tarafından İstanbul Üniversitesi 1998 Psikoloji mezunlarına ithaf edilmiştir.

3405
Eşcinsel Terapiler

Sayfa: 1 ... 225 226 [227] 228 229 ... 273