İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - visnesuyu

Sayfa: 1 [2]
16
EŞCİNSELLİKTEN NASIL KURTULURSUNUZ REHBERİ (4)

   Öncelikle bu yazıyı okumadan önce kendi kendinize sorun; Eşcinsellikten kurtulmak istiyor muyum? Yoksa böyle mutlu muyum? diye.
   Eğer ki kurtulmak istiyorum cevabını verirseniz bu yazının devamını dikkatlice okuyun. Ama yok ben halimden memnunum diyorsanız yine devamını okuyun. Okuduktan sonra da hala halinizden memnun musunuz kendiniz karar verin.

   Öncelikle eşcinsellerde genel olan birkaç durumdan bahsetmek istiyorum. Hemcinsine karşı aşırı bir bağlılık hissetmek, onu kendisinden daha güçlü görmek yada ona sahip olmayı istemek. Onu her şeyiyle sahiplenme isteği diyelim en iyisi. Genellikle başlangıçta erotizme dökülmeyen bu istek daha sonra karşıdaki hemcinsi daha fazla elde etmek amacıyla erotizm bilinçaltı tarafından ortaya çıkarılır. Çünkü siz artık o hemcinsinizi kıskanmaya başlamışsınızdır her şeyiyle. Annesinden, kardeşinden, diğer arkadaşlarından yada sevgilisinden. Size bu en iyi çözüm olarak gelir. Ne de olsa erotizm bütün vücuduna sahip olmak demektir ve insanların bu konuda iradesi zayıftır.
   Gelelim başka bir konuya eşcinsellerin genel olarak demeyeyim hatta hepsinin ailesiyle sorunları vardır. Aşırı sevgi görme olabilir bu, ilgisizlik olabilir, babanın otoritesinin düşük olması yada annenin babadan daha baskın olması gibi birçok örnek verebiliriz buna. Tabi ki sadece bunlar mıdır ? Hayır. Küçükken hemcinsiniz tarafından tecavüze uğrarsanız da eşcinsel olma ihtimaliniz yüksek oranda olur. Hele ki aileniz ile sorununuz var ise bu ihtimal kesine o kadar yakındır ki. Çünkü sığınacak bir kapı bulamazsınız. Kendinizi sahipsiz hissedersiniz ve kendinizden daha güçlü bir faktör ararsınız etrafınızda.
   Şuna da gelelim, kardeşim sen bize eşcinsel olanlar nasıl eşcinsel olmuştur onu anlattın .Hani “Nasıl kurtuluruz konusunu anlatacaktın” dediğinizi duyar gibiyim. Ama sabırlı olun. Zaten eşcinselsiniz bir de sabırsız olmayın, umutsuzluğa kapılmayın hiçbir şeyde  :).

Dipnot: Ben tecavüze uğramadım fakat bildiğim örnekler ve bugüne kadar öğrendiklerime göre yazıyorum bunu.

   Bir de aşk acısı vardır be. Bunu anlatmadan geçersek olmaz  ;)
Eşcinseller yakın arkadaşı olan kişiye aşık olurlar genelde ve sonra da aşk acısı çekerler. Yada bazen aldatıyormuş gibi hissederler en yakın arkadaşlarını. Korkmayın çekinmeyin biz de yaşadık bunları rahat olun. Kurtulmaya yakınsınız çünkü.

   Hepinizin beklediği konuya girelim yavaş yavaş artık. Eşcinsel olmaktan nasıl kurtulursunuz? Size Kuran okuyun, dua edin, Allah’a yalvarın, eşcinseller cehennemde yanar, karıya-kıza gidin gibi şeyler demeyeceğim bazılarınızın düşündüğü üzere.
   En başta olay şudur, kararlı olacaksınız. Ben bu işi çözeceğim arkadaş diyeceksiniz. Bunu yaptıktan sonra şunu da aklınıza şunu yerleştirin. Umudu olmayan insan intihar eder ve siz hala intihar etmediyseniz, defalarca düşünmenize rağmen… Demek ki bir umudunuz vardı kurtulmak için. İşte umudu buraya yerleştirin bundan sonra. Bunları tamamladıktan sonra yazıyı okumaya devam edebilirsiniz.
   Öncelikle ilk adımınız geçmişinizle eşcinsellikle bağlantılı olan her şeyi hayatınızdan çıkarın. Eşcinsel Facebook arkadaşlarıdır, eşcinsel telefon arkadaşlarıdır, eşcinsel porno izlemektir çıkarın bunları hayatınızdan. Daha başka aklıma gelen şeyler de var da burada paylaşmam pek etik olmaz. Siz düşünün neler olduğunu işte. Geçmişinizden dönmemek üzere ayrılın. Alışkanlıklarınızı bir kenara bırakın. Yoksa çözdüm artık dediğiniz anda tekrar başladığınız noktaya dönebilirsiniz zamanında benim yaptığım gibi.
   Bunları yaptınız artık o zaman şu görüşe tamamen katılın ve ondan sonra okumaya devam edin: “0-6 yaş arasında yaşanan şeyler bireyin eşcinsel olmasının en önemli etmenlerini taşır”. Bunu da yerleştirdiyseniz aklınıza şuna gelelim. 0-6 yaş arası hatırlayabildiğiniz şeylere kafa yorun biraz. Hangi olayı hatırlıyorsunuz, olayda kimler geçiyor yada olay anında neler hissediyordum gibi. Ama çok iyi düşünün ve aklınızda hayal edin. Ben bir şey hatırlamıyorum yada hatırladığım şey önemli değil cevabını vermeyin. Bir kez daha düşünün iyice hatırlayın. Annenizin babanızın kavgası mıdır? Ne bileyim abiniz yoktu da onun özlemini mi çektiniz? Dayak mı yediniz? Düşünün çok derinlere inin sessiz bir ortamda. Aklınıza gelen şeyleri de bir kağıda yazın öncelikle. 0-6 yaş arası yaşadıklarım bunlar diye önünüze bir koyun ve sonra da hepsinin ortak paydasını çıkarın. Kişi mi ortak?, his mi?, olay mı? karar verin buna. Bu en önemli noktaydı bana göre çözüm aşamasında. Buradan çıkan sonuç ne ise sizin eşcinsel olmanızın sebebi büyük ihtimal o durumdadır. En azından o çıkan sonucun etkisi çok büyüktür.

   Sonra aynı yöntemle ilkokul hayatınızı, beklentilerinizi ve gerçekleşmeyen beklentinizi yazın bir kağıda. Aynı şekilde bundan sonraki hayatınız için de aynı şeyi yapın. Ortak paydaları çıkarın kağıda. Neler ortak, güç isteği mi, sığınma isteği mi? Her neyse bu istek siz karar verin artık buna, ortak paydalardan çıkardıklarınız ile. Bunlar sizin eşcinsel olmanıza en büyük nedenler çünkü. Eşcinsellik sadece sonuçtur. Bu olaylar sonucunda eşcinsel değil de –aklıma gelenler- şu 4 şey de olabilirdi. Uyuşturucu bağımlılığı, alkoliklik, aşırı kız düşkünlüğü yada kumar bağımlılığı. Hepsinin ortak paydasına bakarsak ya güç için yada geçici mutluluklar, sığınma isteği sonucunda ortaya çıktığını görebiliriz. Muhakkak eşcinsellikle beraber biri de gündeme gelmiştir zaten. En azından alkol içeyim yada sigara içeyim onlar beni rahatlatıyor, bu düşüncelerden uzaklaştırıyor demişsinizdir. Yada Allah’a sığınayım, o beni korur bunlardan, kurtarır da demiş olabilirsiniz ve böylece tevekkül ettiğinizi sanırsınız. Fakat gel gelelim siz sınava çalışmadınız ki birinci olasınız. Bir çabalama yapmamışsınız hayatınız boyunca bundan kurtulmak için. Sadece geçici çözümlere yönelmişsiniz. Çünkü sorunu yanlış tanımlamışsınız. Sorun eşcinsellik değil ona neden olan şeyler. Eğer siz neden olan şeyleri çözmeden eşcinselliği çözdüm derseniz, kesinlikle yalan söylüyorsunuz yada kendinizi kandırıyorsunuz. Hadi bir ihtimal çözüldü diyelim bu sefer bahsettiğimiz diğer şeylere batarsınız. Eşcinsellikten kurtuldum, ee sonra ne oldu? Hem alkolik oldum hem de kız bağımlısı. Ama topluma bakarsak örneğin kız düşkünlüğü psikolojik rahatsızlık değildir. “Ergenlerde olur” deyip geçiştirirler. Siz de sorun olmadığını düşünüp hayatınıza kız düşkünü olarak devam ederdiniz. Bu yüzden Allah’a şükredin ki sizi eşcinsellikle sınıyor. Eşcinsellik olmasa psikoloğa gitmeyi aklınızın ucundan bile geçirmezdiniz çünkü. Anne babanızın biz de gençliğimizde çok sorunla karşılaştık dediklerini duymaya devam edersiniz sürekli. İlerde geçer derler size kız düşkünlüğü. Ama geçmez işte o da aynı hastalık. Eşcinsellikten tek ayrılan noktası bu işte. Eşcinsellerin çözüm açısından daha fazla imkanının varolması ve sorunlarının belirgin şekilde farkına varmaları.
   
   Şunu da belirtmek isterim ki, Hüseyin Kaçın’la herhangi bir maddi bağımız yok. Ben de sizin gibi para ödeyerek gidiyorum ama şunu belirtmem lazım. Kendinize bahane üretiyorsunuz gitmemek için Hüseyin Kaçın’a binlerce bahane üretiyorsunuz. Efendim çok pahalı seanslar, yok efendim çok uzak bana, zamanım yok, çok meşgulüm gibi birçok saçma kendinizi bile kandıramayacağınız bahane üretiyorsunuz. Olay bu değil işte! Gerekirse her şeye, her işe zaman ayırırken, hayatınızın en önemli imtihanı olan bu konu için mi zaman yada para ayırmıyorsunuz? Mutlu bir hayat yaşamak için verilen para yada harcanan zaman değmez mi sizce? Bu iş için milyonlar da harcasanız değer bence. Çünkü işin ucunda mutlu bir yaşam sürmek var. Bak Sakıp Sabancı’ya o kadar parası vardı ama çocuğu özürlü idi. Hadi düzeltsin de mutlu olsun. Mümkün müdür böyle bir şey. Düşünün biraz bu konuyu! Biraz zahmet çekeceksiniz belki, parasal açıdan da zaman açısından da. Ama emin olun sonucu gerçekten mutluluktan başka bir şey içermiyor. En azından bir terapi deneyin. Bakın yalvarıyorum size çünkü kurtarmak istiyorum sizi bu durumdan gerçekten. Hiçbir karşılık beklemeksizin. Çünkü sizi anlıyorum, neler yaşadığınızı biliyorum, neler hissettiğinizi de biliyorum. Lütfen diyorum tekrar bir seans olsa da deneyin. Hüseyin kaçın bu satırları yazmamdan pek hoşnut olmayacaktır onu da biliyorum. Çünkü onun görüşüne göre zahmetlere katlanmayan insanın bu olayı çözmesi daha zor. Bu yüzden ısrar gibi bir durumu da söz konusu olmaz size. Hatta ve hatta telefon ettiğinizde karşınızda bulduğunuz ses sizi gitmenizden vazgeçirecek kadar ürkütücüdür. Ama ben istiyorum işte. Kurtulmanızı rahat bir nefes almanızı istiyorum. Her seanstan sonra ah keşke daha önce gelseydim buraya dediğinizi duymak istiyorum. Lütfen değerli arkadaşlarım, biraz zahmet çekin, en azından benimle iletişime geçin bari. Umutsuzluk oluşmasın içinizde. Paranız yoksa bu iş için Allah’tan isteyin emin olun yardımı gecikmiyor. Gerçekten samimiyetle Allah’tan isterseniz. Bakın yaşadığım küçük bir olayla bitireyim hikayemi artık gerisi size kalmıştır. İletişim adresim de aşağıdadır. Geçen ay 150 lira kredi kartına borcum kalmıştı, ödeyecek param kalmamıştı. Faize gireceğim diye girdiğim korkuyu siz tahmin edin. Ya rabbim dedim, her Fatiha’da okuyoruz. Yalnız sana kulluk eder, yalnız senden yardım isteriz diye. Ya rabbim ben sıkıntıdayım bu ayetine iman ettim yardım et diye dua ettim. Kredi kartı son ödeme gününe 2 gün kala eski çalıştığım şirket elemanla para göndermiş. Hakkını helal etsin, bizde hesabı kalmış. Aklımızdaydı ama vermeyi unuttuk diye. Benim haberim bile yoktu hesabım kaldığından orada. Adamlar bana 250 lira getirdiler. Oysa ben Allah’tan 150 lira istedim sadece. Bunu ibret olsun diye yazdım değerli arkadaşlar. Allah’tan isteğin ve okuduğunuz ayete iman edin. Hiç beklemediğiniz yerden yardım gelebilir size. Özellikle gençlerimiz lütfen, gitmeyi düşünmüyorsanız bile iletişime geçin benimle. 18 yaşındayım ben de şuan. Size elimden geldiği kadar yardımım dokunur inşallah.


   Son demiştik ama hadi şunu da söyleyeyim. İnternette yazılan nasıl kurtulurum eşcinsellikten gibi yazılarla, dualarla yada benzeri şeylerle eşcinselliği çözemezsiniz. Çaba göstermemişseniz bundan kurtulmak için her şeyi denememişseniz, dua size fayda vermez. İnsanın kendisi kendini iyi anlayamaz. Karşısındaki uzmandan yardım alması bu konuyu çözmedeki en önemli etmendir. Ben size terapi süreçlerinde olacak şeylerden özetler yazdım sadece. Önceki yazılarımı da okumak size katkı sağlayacaktır.

   Selametle kalın, Allah hepinize yardım etsin.


Messenger aracılığıyla canlı sohbet de yapabiliriz bu adresle. İsteseniz yazıyla ilgili yorumlarınızı yada sorularınızı mail yoluyla da yapabilirsiniz.
İletişim: visnesuyu94@gmail.com


YAZI SERİSİNİN DİĞER YAZILARI

VİŞNE SUYU (1)
http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=1020.0

KİŞİNİN AYNASI (2)
http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=1027.0

KENDİNİ BİLMEK (3)
http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=1029.0

Yorumlarınızı özellikle bekliyorum  ;)

17
KENDİNİ BİLMEK (3)
   İnsanın varoluşundan beri en önemli sorulardan biri “Biz neden varız” olmuştur. Aslında sıkıntılı döneme düşen her insan bu soruyu kendine bir kere sorar. “Ben neden varım”.
Aslında bu sorunun cevabı çok basit. Kuranda da belirtildiği gibi “Ben insanları ve cinleri beni bilip bana kulluk etsinler diye yarattım” diyor yüce rabbimiz. Çoğu insan bunu anlayamıyor ne yazık ki. Anlamak için önce yeterli bir bilince ulaşmamız gerekiyor çünkü. Bu bilinç size yılların kazandırdığı bir tecrübeden kaynaklanmayacaktır. Eğer siz de tecrübe denen kavrama inanıyorsanız belirli şeylere erişebilmek için, yanılıyorsunuz.

   Kendinize hiç sordunuz mu neden insan ergenlik çağına girdiğinde günahlar yazılmaya başlar. Evet bunun sebebi açıktır çünkü insan o zaman yeterli zeka düzeyine ulaşır. Zeka dediğimiz kavram bir insanın matematikte ne kadar iyi olduğu değildir. Çünkü zeka bir insanın kendini bilmesine olanak sağlar. Bu imkanı kullanmayanlara da ben kendi tabirimle bilinçsiz kişi diyorum. Çünkü “Kendini bilen, rabbini bulur” kavramı çoğu çevreler tarafından yanlış yorumlanıyor. Hatta bu yüzden Hallacı Mansur “Enel Hak” dediğinden dolayı cezaya çarptırılmıştı. Eğer yeterli bilince ulaşmamışsanız bu kelime grubu size sapıkça, küfre götüren bir söylem olarak gelebilir. Fakat “Ben Allah’ım” olarak demesi aslında onun gerçek bilince ulaştığının göstergesidir benim kanımca. Ben Allah’ım demek ne demek bunu açıklayalım isterseniz öncelikle. Ben Allah’tan ayrı değilim demek aslında veya başka tabirle ben onun yeryüzündeki yansımasıyım. Peki madem böyle değiliz neden kendini bilen rabbini bulur denmiştir. Bu boş bir söz değildir asla! Kendini bilmesi bir insanın ne olduğunu bilmesidir.
Kendisini kabullenmesidir öncelikle. Ama kabullenmek için de olduğu gibi kabullenmek değil saf haliyle kabullenmek gerekir. Yani bütün geçmişten arınarak kabullenmek. İnsanın çocukluğunda yaşadığı şeyler onu bir ömür boyu aynı hizada götürür. Fakat ebeveynler bunun farkında değillerdir çoğu zaman. Bu çocuğa iyi şeyler öğretmekten çok iyi şeyler sergilemekten kaynaklanır. Eğer bir çocuğun yalan söylemesini istemiyorsanız o çocuğun önünde yalan söylemezsiniz. En küçük haliyle bile olsa. Çünkü çocuk 0-6 yaşta ebeveyni tanrı olarak görür ve hatta görmesi de gerekir zaten. Babasını en güçlü kişi olarak görür örneğin. Bunu “Benim babam seninkini döver” gibi küçük bir örnekle açıklayabiliriz. Peki tanrı olarak gördüğü baba kişiliği yalan söylerse herhangi bir nedenle ne olur? Çocuk da tanrının yaptığı şeyin normal olduğunu düşünür ve yapar. Fakat baba ise çocuğa yalan söylediği için kızar. Bu bir çelişki değil midir sizce? Bir önceki yazımda sorumluluklardan bahsetmiştik. Peki sorumlu olmayan bir babanın çocuğu nasıl olur da sorumlu olur? Olamaz zaten. Ama babası onu sorumlu olduğuna o kadar çok inandırmıştır ki çocuk kendisinin yetersiz olduğunu düşünmeye başlar zamanla. Bu da insanların neden psikolojik olarak sorunlar yaşadığını küçük bir örnekle açıklama biçimi. Sonuç olarak şunu çıkarabiliriz; bir insanın hayatı boyunca yaşadığı kronik sorunların temeli küçükken yaşadığı sorunlara dayanır. Bu yüzden bir insan öncelikle bilince ulaşabilmesi için geçmişiyle yüzleşmeli ve affetmesi gerekenleri affetmeli, cezalandırması gerekenleri cezalandırmalı ve artık geleceğine bakmalıdır. Bunu yapmayan geçmişinin en küçük ayrıntısına kadar çözmeyen insan bütün hayatı boyunca iflah olamaz. Bir sürahiyi düşünün. İçinde ayran yapılmış fakat yıkanmamış ve hatta tekrar tekrar yapılmış. Bir zaman sonra öyle bir hal alır ki o sürahi belki bir bardak ayranı kaldırabilir yada kaldıramaz belki de. Peki geçmişimizde bıraktığımız sorunların bundan farkı nedir?

   Biz asıl konumuza gelelim yine. Kul olmak ve Allah’ı bilmek konusuna. Kul olmayı ele alalım örneğin öncelikle. Dindar ailelerin çocukları dinden uzaklaşır genellikle. Bunun sebebi dinin kötü yada gereksiz olması değil, yanlış lanse edilmesidir. Küçük bir örnek verip açayım bunu isterseniz. Küçük bir çocuğa yapmaması gereken bir şeyi öğretirken “Öcü” dediğimiz kavramla öğretiriz. Bir zaman sonra çocuk da öcüden korkmaya başlar ve öcü gelir dedikleri şeyi yapmaz olur. Peki bu çocuğu bir de dine alıştırma kısmı gelince, Allah’a ibadet etme kısmı gelir hemen gündeme. Çok tanıdık bir sahne çıkar karşımıza sonra, eğer Allah’ın istediklerini yapmazsak Allah bizi cezalandırır. Bu yüzden Allah’tan korkmalıyız. İşte çok büyük bir yanlış! Öcü’yle Allah’ın ne farkı kaldı o zaman? Öcü de korkunç Allah da korkunç. Biraz da büyüğünce hele Öcünün olmadığını anlatmaya kalkar anne-baba. O zaman öcüyle Allah bir ise mantıken, Allah da yoktur kavramına çıkar olay. Mantıksız da değildir çocuk için bu. Burada asıl olması gereken neydi peki? Tabi ki bu değildi. Bir insanın Allah’tan korkusu ondan gerçekten korkması değildir. Sevdiğini kaybetmekten dolayı korkmasıdır aslında. Düşünün sevdiğiniz kişiyi onu kaybetmemek için elinizden gelen her şeyi yaparsınız ve yanlış yaptığınızda da kaybetmekten korkarsınız. Allah büyüktür ama gözünüzde de çok büyütmeyin. Yani demek istediğim nokta şudur ki onu insan üstü şekilde sevmeye, tanımaya yada hissetmeye çalışmayın. Ona sevgiliniz gibi yaklaşın inanın her şey çözülecektir ve ne olursa olsun asla ondan onu sizi cezalandıracağı için korkmayın. Çünkü sevgi karşılıklıdır siz onu cezalandırmak istemiyorsanız o da sizi istemiyordur. Olay bu kadar açıktır aslında. Sadece nasıl bir bilince sahip olduğunuza bağlı.

   Konuyla alakalı olarak devam edersek Borderline hastalığı dediğimiz şeye gelelim. Bana göre bir hastalık değildir Borderline olmak. Bıçak gibidir sadece hangi amaçla kullanırsanız o amaca hizmet eder. Borderline olan kişiler demek isterdim aslında dünyadaki herkes borderline’dır aslında. Fakat psikolojideki tabirine gelirsek borderline hastalığı bir kişiye bağlanıp onu gözde tanrılaştırmaktır. Tanrının hatası yakalandığında da onu yok edip yeni bir tanrı bulmaktır. Bu kadar basit anlatmıyor tabi ki ama olay bu kadar basit bir mantığa kurulu. Fakat psikoloji bilimi bir noktayı atlıyor. O da sadece kişiye değil nesnelere karşı yada açık bir tabirle her şeye karşı olabilmesidir. Kimisi parayı ilah olarak görür bu yüzden çoğu kişi iflas edince intihar eder. Aslında daha derin bir olaydır para için değil de daha çok büyüttüğü şirket için yani kendi yaptığı büyüttüğü putu kaybettiği için intihar eder. Kimisi içkiye bağımlıdır içki olmazsa hayatın devam edemeyeceğini onun kurtarıcısı, rahatlatıcısı olduğunu düşünür ve kimisi de baba faktörünü gözünde canlandıracak kişiyi tanrılaştırır ve o olmazsa yaşayamam der. Eşcinsellik de buradan çıkar büyük çoğunlukla zaten. Bir insanın bir şeylere bağımlı olma isteğini ben borderline olarak adlandırıyorum ve bu bağlılık Allah haricinde diğer varlıklara yöneldiğinde kişi onların yeteri kadar büyük ve güçlü olmadıkları fark edince büyük bir hüsranla sonuçlanır. Bu yüzden bir alkolik, bir kumarbaz, bir uyuşturucu bağımlısı, bir işkolik yada bir eşcinsel asla mutlu olamaz hayatında. Çünkü her zaman bir şeyleri örtmek için bunlara sarılır. Yada aradığı bir şeyi bunlarda bulmaya çalışır ve bulamayacağı için de daima mutsuz bir hayat sürmeye mahkumdur. Ama bu mahkumiyet insanın kendi eliyle oluşturduğu mahkumiyetten başka bir şey değildir. Bu insanlar başkalarının fikirlerini kendilerininkinden daha üstün görürler fakat aslında üstün gördükleri insanlar kendilerinden daha da aşağıdırlar. Çünkü üstün gördükleri kişiler gerçekten zeki insanlar olsalardı onlar da şuan saydığımız kötü alışkanlıklara bağımlı olmaları gerekirdi. Çünkü insan farkında olmaya başladığı zaman çözemediği problem için bunlara sarılır. Bir şekilde savunma mekanizmasıdır aslında bunlar. Sığınma mekanizması mı desem daha doğrudur. Yanlış bir şeylerin gittiğini fark etmeyen insan ben sorunlu muyum diye böyle şeylere bulaşmaz zaten. Dünyada bir şeylerin ters gittiğini fark eden insanın yapacağı şeylerdir bunlar. Bu da yeterince zeki insanlar olduklarının göstergesidir aslında. Sadece üstteki perdeyi yani geçmişi kaldırmak gereklidir gerçeğe ulaşmak için. Sonuç olarak bir insan kulluk yani borderline duygusunu Allah’a yöneltmediği sürece asla mutluluk dediğimiz kavramı tadamaz. Çünkü hepsi hayal kırıklığıdır Allah haricinde.

   İkinci konumuza gelelim bir de kendini bilmek yani Allah’ı bilmek konusuna. Aslında yukarıda kulluk dediğimiz kavramı açıklamak isterken yer yer her şeyin kendini ve geçmişini bilmekten geçtiğinden bahsettik. Ama ekleyeceğimiz şeyler var tabi biraz açıklamak maksadıyla. Bir insanın arkadaşı kendisini yansıtır. Bu gerçektir çünkü o kişiye kanımız ısınmışsa mutlaka ve mutlaka bir ortak yanımız olmalıdır onunla. Hani derler ya hep kötü arkadaş çevresi diye. Aslında yanlıştır bu kötü dediğiniz çevredeki insanlarla o çevreye giren kişi aynıdır aslında çoğu noktada. Yoksa zaten oraya girmezdi. Bir yakınlık hissetmiş ki girmiş. En yakın arkadaşınızı düşünün örneğin. Dikkatli düşünürseniz onun sizden farklı olmadığını anlayacaksınız. Ama dışarıya gösterdiği maskeye değil daha altına bakın. Çünkü insanın zekası daha altındakini de fark eder fakat bilinç kısmına ulaştıramaz. Siz bilinçaltı kısmını kurcalayın biraz bu yüzden. Yaptığı davranışları düşünün ama gösterdiği değil gerçekten yaptığı. Sorunlarla nasıl yüzleştiğine bakın örneğin. Sizinle ortak noktası olmasaydı en yakın arkadaşınız olmazdı o kişi. İkiniz de aynısınız temelde bunu kabul edin bununla yüzleşin. Tencere kapak değilsiniz siz ikiniz de kapak yada ikiniz de tenceresiniz. Eşler de aynı şekildedir. Biri sessiz biri konuşkandır belki de ama ikisinin de sadece gösterdiği maskedir bu. Temelde ikisi de aynıdır çünkü. İnsan içten içe kendisini sevdiği için karşısındakini de sever. Bu yüzden yakın arkadaşların yaptığı iğrenç olan bazı şeyler size hiç iğrenç gelmez. Çünkü insan kendinden iğrenemez bilinçaltında. Sadece kendinden iğrendiğine inanır. Hani bir söz vardır insan kendini asla kandıramaz diye. Asıl tam tersidir bu psikolojide insan en kolay olarak kendisini kandırır çünkü kendi güçlü ve zayıf noktasını bilir. Buna göre de savunma psikolojisi oluşturur karşısında. Bu yüzdendir ki insanlar topluma karşı büründükleri role kendileri de inanmaya başlar ve kendi benlikleri kaybolmaya başladığı için umutsuzluk deryasında çırpınmaya başlarlar. Bu konu daha çok uzayıp gider sonuç olarak ama temelde bir insan kendisini bilmek istiyorsa kendisine en yakın olduğu insana bakmalıdır. Kendisini en iyi şekilde onda görür çünkü. Bütün duyguları, temel noktaları onda görür.
“İnsan kendini bilirse rabbini bulur” olayına dönelim şimdi de. İnsan her şeyi hissedemeyebilir fakat Allah’ın insanları yargılayacağı şeyler de sadece insanın yapabildikleridir. İnsan kendisinin neler yapabileceğini keşfettiği zaman da Allah’ın neler yapabileceğinin bir kısmını keşfetmiş olur aslında. Tefekkür dediğimiz olay yıldızlara, çiçeklere yada kainata bakıp Allah ne kadar büyük demek değildir asla. Tefekkür etmek insanın benliğine, özüne ulaşabilmesi için kat ettiği yolda sarfettiği düşüncelerdir. Bu ilerleyişte bazen Allah var mı? diye sormak ve cevabını aramak bir tefekkür olabileceği gibi karşınızdaki insanı inceleyip, onun derinlerine inmek onu anlamak da bir tefekkürdür aslında.
Değerli okuyuculardan ricam şudur: hayatınızda bir kere oturup düşünün. Ben ne düşünüyorum diye bakın, başkası düşünmüş diye onu olduğu gibi kabullenmeyin. Benim yazımı bile sorgulayın hatta. Doğru olmadığını düşündüğünüz yeri açıkça söyleyin, belki gerçekten yanlıştır. Fakat bunu açıkça söylememek olduğu gibi kabul ettiğiniz anlamına gelir. Çünkü insanın kendi düşüncesini örtmesi, saklaması insana en büyük zulümdür. Başkasının fikrini olduğu gibi kabul etmek insanın kendi zekasını aşağılamasıdır. Eğer bu yazıyı okuyorsanız zaten kendi düşüncenizi oluşturmak için yeterince zekisinizdir. Ben belki de sadece düşündüğünüz ama ifade edemediğiniz şeyleri söyledim size. Bunu siz de söyleyebilirdiniz aslında. Çünkü bir insan bulmuşsa diğeri de bulabilir. Çünkü diğeri de en az bulan insan kadar zekidir. Sadece henüz farkında değildir ne kadar büyük bir güç olduğunun.

   Son kısma gelirsek Allah şükür konusundan bahsetmek istiyorum burada. Bizim Allah’a bizi Müslüman yaratması için yada bu güzel koşullarda yaratması için şükretmemize gerek yoktur kanımca. Çünkü biz kullandığımız şey için teşekkür ederiz. Düşünün arkadaşınız size bilgisayarını ödünç verdi ama siz kullanmadınız ona teşekkür etmeniz gereken kısım nedir öyleyse. Beyin boşuna durmuyor kullanın düşünün hayatın anlamını arayın biraz. Daha sonra şükredin düşünme yeteneğini verdiği için. Benim kuşları yarattığı için şükretmem saçma olmaz mı? Bana ne kardeşim! Benim için mi yarattı diye bir soru sorarım. Ben kullandığım şeyler için teşekkür ederim kısaca. Paris çok güzelmiş bunun için niye şükredeyim bana ne faydası var ki? Aynı şeyi tekrar tekrar söylüyorum eğer o güzelim zekanızı kullanıp gerçekten güzel şeyler üretmezseniz ne kadar şükretseniz de boş halinize. Çünkü asıl kullanmanız gerekeni kullanmamışsınız aslında. Asıl emrettiği “Beni bilmeleri” dediği kısmı bile anlamamışsınızdır aslında. O zaman temel noktayı kaçırmışsak gerisi için çaba sarfetmemiz de gereksiz olur haliyle.

   Yazacak çok şey daha var aslında belki eksik kalan, aklıma takılan ve bu yazıya eklenmesi gereken çok şey daha var aslında. Ama hepsini burada yazarsak diğerlerine bir şey kalmaz. O kadar da bilgili değiliz ,düşündükçe öğreniyoruz nihayetinde.


Ve yine bu yazıyı yazmam için gerekli ilhamı elde etmeme vesile olan değerli enişteme sevgilerimi sunarım. Ve yine bu yazıyı yazmam için benim derinlerime inip geçmişimle yüzleşip çözmeme yardımcı olan Hüseyin Kaçın’a teşekkürlerimi sunarım. Ve yine bu yazıyı yazmam için vermiş olduğu zekayı ve gücü sağlayan Allah’a şükürlerimi sunarım.

Son olarak Türkçe’yi sadeleştirelim derken kelleştiren kişileri de en içten dileklerimle kutluyorum. Sayelerinde ifade etmek istediklerimizi yeterince iyi ifade edemiyoruz. İfade etmenin kitap okumakla da alakası yok not olarak söyleyelim bunu da.


Vişne Suyu’nun yazı serisinin 3. yazısını okudunuz. Diğerlerine ulaşmak için lütfen aşağıdaki linkleri kullanınız.

Vişne Suyu (1) http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=1020.0
Kişinin Aynası (2) http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=1027.0

İletişim ve Yazı Yorumları için : visnesuyu94@gmail.com
Bu adrese mail atabileceğiniz gibi, Messenger aracılıyla birebir sohbet yapmak için kişi listenize de ekleyebilirsiniz.

18
İNSANIN AYNASI

   İnsanın aynası arkadaşlarıdır lafına hiç inanmazdım. Hep onlardan daha özel olduğumu düşünürdüm. Sadece uygun zaman değildi bunun için. Bir gün kahraman olarak çıkacağıma emindim. Arkadaşlarımın gözünde özellikle. Ta ki HK’ya gelip gerçeği anlamak için yeterli erişkinliğe yükselene kadar. Psikoloji kitaplarının da oldukça etkisi var tabi ki. Ama HK’nın önerdiğinden şaşmayın siz.

   Alperen diyorduk en son. Alperen’le fazlasıyla yakınlaştık kardeş gibiydik neredeyse. Ayrıca bir sorunu vardı ve bahsetmiyordu. Bu sorunu öğrenip yardım etmeliydim belki de.
Rastlantı diye bir şey yoktur. Hem de kesinlikle yoktur. Hayatta önünüze çıkan fırsatları gözden kaçırmak an meselesi bile olabilir. Benim Alperen’le tanışmam tesadüf değildi mesela.
Bu Allah’ın işiydi kesinlikle. Yoksa mümkün müdür gidip ikizimle tanışmak? Yaşadıklarımız aynıydı, sadece olaylar ve kişiler farklı. Hatta düşündüklerimiz de aynı ve hatta hissettiklerimiz. Ama HK’nın çıkarımı doğruydu. Yaşam hemen hemen aynı olsa bile ortamdan dolayı çeşitli sonuçlar doğabiliyordu. Ama başlıca birkaç tane var; içki, kumar, aşırı kız düşkünü, uyuşturucu yada eşcinsellik. İşte Alperen’den beni ayıran ve beni ondan şanslı kılan kısım bu kısım. Benim sorunum eşcinsellik ve açık bir sorun. Ama onunki kız düşkünlüğü. Annesi babasıyla paylaşsa bile bu durumu -ki sorun olarak görmüyordu bugüne kadar- ergenliktir, gençliktir deyip geçiştirivereceklerdi en fazla. Bu da o gencin hayatının bittiği anlamına gelir belki de. Evet bu yüzden benimle tanıştı. Allah bu yüzden tanıştırdı. Bunu anlayabiliyorum. Sorunlarımı çözdükçe sanki Allah’la aramdaki perde kalkıyor, bunu hissediyorum. Hatta bana bir şeyler iletmek istiyor. Bu mesajı bugün Alperen arayınca anladım gerçi. Telefonda ağlıyor mu kahkaha mı atıyor belli olmayan bir ses belirdi. Önce dalga geçtiğini sandım ama konuştukça kendi geçmişimi, yaşadıklarımı onda görmeye başladım. Evet o gerçekten kader kardeşimdi benim. Onu boşuna göndermemişti Allah bana. Şifreyi çözmüştüm en sonunda benim ondan birkaç adım daha önde olmamdan dolayı gönderilmişti bana. Onu doğru yola iletmem en azından yardım etmem gerekiyor, bunun için gönderildi bana Alperen. Yada ben bunu sezdiğim için onunla bu kadar kısa sürede bu kadar yakın oldum. Gerçekten babasıyla olan ilişkisi olsun annesiyle olan ilişkisi olsun birebirdi hayatımız. Tek fark ben Hatay’dayım o İstanbul’da. İşte bu farklı sonuçlar da bu yüzden çıkmıştı galiba. Ama şunu anlamama vesile oldu bugünkü konuşma. Başıboş varlıklar değiliz bu dünyada en kötü zamanımızda hiç ummadığımız yerden yardım gelebiliyor. Bunu kendisine de dedim zaten. Sen gel sorununa çözüm bulacak en azından çözmene yardım edecek olan insanla tanış. Hem de aranızda bin kilometre mesafe var iken. Ama Allah bu oyunları bitmez, imtihanları diyelim daha doğrusu. Düşünün birazcık şimdi, ben eşcinsellik sorunu yaşamasaydım İstanbul’a gelmeyecektim, gelmeseydim Alperen ile tanışmayacaktım ve onun sorununu çözmesinde yardımcı olamayacaktım. Garip…

   Asıl noktamız olan konuya geri dönelim. Bu konuşmayı sonlandırdıktan sonra uzun süre düşündüm. Aslında karşılaştığım insanların, arkadaşlarımın çoğu böyle sorunlarla muzdaripti. Hatta hemen hemen aynıydık tanıştığım kişiler ile. Bu nokta çok önemli, ya ben onları buluyordum ya da Allah beni onlara yönlendiriyordu. En azından şunu biliyorum artık onları da ben bulmuyordum Alperen’i de ben bulmadım. Aslında bir hata daha yapmıştım istemeden, onlara yardım etmemiştim. Ama kararım kesindir artık, bir insanla yakın olmuşsam fazlasıyla kardeş gibiyiz diyorsam o insan benim tıpatıp aynımdır. Yapmam gereken şey de ona yardım etmek olacaktır. Olmak zorundadır, çünkü bildiğim şey ile sorumluyum. Karşımda çürüyen bir ağaca bir tekme de ben vuramam benim onu kurtarmam lazım. Hatta her insanın bu sorumluluğu edinmesi lazım, her ne kadar zor da olsa…

   Son noktaya gelelim bu çok önemli bir nokta. Hatta en önemlilerinden. Hayatımızda annemizin, babamızın toplumumuzun ne istediğini önemsiyoruz hep. Ben ne istiyorum sorusu pek önemli olmuyor, çünkü onlarla olan iletişimimizi kurmazsak varolamayacağımızı düşünüyoruz. Onlara karşı sorumluluklarımız olduğunu düşünüyoruz. Eğer yerine getirmezsek de toplum yada aileden gelen desteği veya çıkarları kaybedeceğimizi düşünüyoruz. Ama en önemli noktayı hepimiz gözden kaçırıyoruz bu noktada. Bu sözü dikkatlice okuyun hatta tekrar tekrar okuyun ve gerçekten doğruyu yapıp yapmadığınızı düşünün. Bir insanın beklenti içerisinde olunan sorumlulukları yerine getirebilmesi için önce kendine karşı sorumluluklarını yerine getirmesi gerekir. Buradan çıkaracağımız nokta şu; eğer annem, babam yada toplum benden bir şey yapmamı istiyorsa, benden sorumluluk bekliyorsa öncelikle benim temel ihtiyaçlarımı yerine getirmeliler. Bu temel ihtiyaçtan kastımız giyecek, barınma, yiyecek vs. değildir asla. Ne istediğimizle, ne olmak istediğimizle ilgilidir. Eğer benim ressam olmam mümkün ise ve bu toplumun çıkarlarına zarar da vermiyorsa ve eğer ben ressam olmazsam mutsuz olacağımı hissediyorsam ve yine eğer toplum yada aile beni ressam olmaktan alıkoymuşsa ve ressam olamamışsam, kendime şu soruyu sorarım ve herkes de sormalı: “Toplum/Aile benden ne yüzle sorumluluk bekliyor?”. Evet bu soruyu çözebilmek için biraz da kendimize gelip bencil olmamız gerekir bu konuda. Kardeşim ben ressam olmak istiyorsam olurum. Kimsenin ne dediği umurumda bile olmaz. Ha sonra derlerse ki tamam ressam ol karışmayacağız o zaman tamam derim, kendime olan sorumluluğu yerine getirdiğime göre artık sizinkilere vakit ayırabilirim. Ne de olsa sosyal varlıklarız, beraber olmak bizi daha da güçlü kılar ama kendi benliğimizi kaybetmediğimiz sürece.


Bu yazıyı yazmama açtığı telefon ve duygu patlamasından sonra neden olan İstanbul’dan Alperen Kardeşime teşekkür ediyorum. Her ne kadar bu yazıyı okutmayacak olsam da :)
Bir şeyi daha fark ettim Türkçe yozlaştırıldı artık yeterli bir dil değil. Örnek olarak yukarıdaki son paragrafta kullandığım bağlaçların hepsi yerli yerinde, vurgulamak için olsun, gerçekten bağlamak için olsun veya daha fazla duyguya yer vermek için olsun hepsi yerli yerinde kullanılmıştır. Fakat Türkçe kurallarına göre bu kadar bağlaç bir arada bulunmaz. Buradan Türkçe’yi bu hale getirenlere de en yürekten saygılarımı sunuyorum!


Serinin Devamı Gelecek…


Serimizin ilk yazısına ulaşmak için http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=1020.0 Tıklayın.
 Vişne Suyu yazımı okuyarak bu konular çerçevesinde daha net bir kavrayışla okuma gerçekleştirebilirsiniz.


İletişim ve Yazı Yorumları için : visnesuyu94@gmail.com
Bu adrese mail atabileceğiniz gibi, Messenger aracılıyla birebir sohbet yapmak için kişi listenize de ekleyebilirsiniz.

Sayfa: 1 [2]