Son İletiler

Sayfa: [1] 2 3 ... 10
1
Çok iyi bilirim bu dengesiz ruh hallerini ve öfkeyi aynısını yaşadım çok zor sizler için ama sonuçta evladınız
Ve değişik bir şekilde yardım isteme çığlığı bunlar gerçi siz ediyorsunuz ama bence içindeki birikmiş öfkeyi size kusuyor en yakını siz olduğunuz için



Bende 15 ten belli bi yaşa kadar tek başıma mücadele ettim sonra iş ciddileşince aileme açıldım insan ilk geçecek sanıyor ama bir sorun olduğunu anlayınca paylaşmak istiyor


Allah yardımcınız olsun herşeye rağmen o sizin evladınız neyi seçerse seçsin ama şunu idrak etmeliki seçtiği yol eğer seçerse kesin hiçbir zaman mutlu olamayacak ve dahada yıpranacak Allah bunu idrak ettirsin en kısa zaman da inşallah önemli olan da bu


Bide bu bir süreç yani çok öfkelendiğinde olacak bazen sinir krizi geçirecek belki bazen sürekli ağlayacak,bazen ruhsuz gibi olacak,bazen iyi bazen kötü
Çünkü bu yası da yaşaması gerekiyor ama doğru adımlarla
Üzülebilir,ağlayabilir,öfkelensin ama zarar verecek fiiliyata dökmesin doğru davranışa dökmeli bazen belki hataya düşecek pişman olacak hatasız insan olmaz bazen darbe ala ala mücadeleyi öğrenecek bazen çok iyi olacak
Bi anda herşey değişmiyor çünkü zor bir süreç
Ben şu an mental olarak herşeye doğrulara ikna oldum mu evet aylardır oku araştır dinle bi kaç terapiye git evet iknayım ve bazı şeyler kafamda oturdu ama yine insan çok zorlanıyor çünkü içimizde oturmuş bazı duygular,davranış kalıpları vs. Var bunları olabildiğince az hata ile düzeltmek gerekiyor bazen çok isyan ediyosun bazen iyi ki mücadeledeyim diyosun
Hayat mücadele malesefff 🤔😕
Ve anladığım şu ki artık çocukluğuma dönemeyeceğim
Bi baba elimden tutmayacak
Bunlar değişmeyecek bunu kabul ediyorum yasımı yaşıyorum ama doğru hareket etmeye çalışıyorum kendimi batırmıyorum bunuda okuduğum kitaptan öğrendim
Çünkü bi yandan doğru şekilde duygu boşalımıda yaşamamız gerekiyor insanız sonuçta

2
Çünkü bu öfkeleri ve direnişleri bende yaşadım ama çözümün o olmadığını anladım anlık sinirle ilişki de yaşadığım oldu o yüzden çok üstüne gitmeyin bence biraz idrak etmesini bekleyin ettiysede adım atmasını bekleyin
3
Anladığım kadarıyla bu cinsel çekim bozukluğu yaşadığı (yani hepimizin gruptaki durumu) kabullenmiş garip bir şekilde ve değişirse ne olacağını kestiremiyor bu bendede oluyordu mesela bu durumdan çıkınca nası olurum ? Hiç bilmiyorum ki bu nası bişi? Ne ile karşılaşırım? Gibi gibi vs..Belirsizlik gibi ama mesela şu an anladımki heteroluk zaten içinde sadece travmaları temizlemek gerekiyor doğru adımlar ile ben zaten heteroyum diye düşünüyorum
Ama oğlunuzun bu yaşadığı süreçi hepimiz yaşadık/yaşıyoruz bazılarımız sadece adım atmakta direniyor bu da ancak oğlunuzun zamanla idrak ederek aşacağı bir durum çünkü çok öfkelenirse işi fiil ilişkiye dökebilir anlık sinirlerle
4
Aman tanrım bir Netflix başlığı ya eşcinsel kitle olusturursam. ( Bir s... g... Diyorum )
Star gazetesi yazarı olayı o kadar düşmanlastirmis o kadar kutuplaştırmış ki karşı taraf öcü sakın bunlara kanmayın iması vermiş. Bu yazarı gören HK Koltukları kabarmış gelir kapısı biraz daha artmış
10 yıldır benim zihnimle bunlar hep aileden gelen sebepler diyerek beynimle oyun oynayan HK hiçbir suçu yok öylemi
Malesef merdiven altı verdiğiniz o terapileri gizli kapaklı verdiğiniz o süreçler bir gün elinizde patlayacak.
Bir LGBT li bir aktivist değilim ( bunu bana söylemiş
olsanız da ) ama sizin gibi şarlatanlari gördükçe acaba diyorum. Bunlarla mücadele etmek için bir gruba girmeye gerek var mı

İnsan olarak görün insan öcü değil.
Öculestirdiginiz o kitle sizi öyle bir çarpacak ki feleğiniz şaşacak. Korkunuz bundan mi yoksa :)

Hatırlatma ...

Yaşıyorum ve yoluma bakıyorum  Kendimi arıyorum
Ama gittiğim ve başarısız yerleri eleyerek ve onlarla mücadele ederek
1️⃣Siyasal İslam ve tayfası tarikat cemaat ( İSLAM)
2️⃣HK



5
Hüseyin KAÇIN / DOST ÇAYI
« Son İleti Gönderen: psikolog 19 Mayıs 2024, 09:45:54 ös »
DOST ÇAYI

dualarım vardı hep sana dair
bekledim
durdum

müsaitsen eğer
derdimizi kederimizi
tavşan kanı demleyip
gecenin en siyahında
yudum yudum birlikte içelim mi?

düştüğümde günahım
yürüdüğümde en büyük sevabım
sensin



19 Mayıs 2024
21:45
İstanbul

6
LGBT diye yazılır…




Siz değerli okurların huzuruna çıkarken konu seçiminde inanılmaz titizleniyorum. Zira gün kısıtlı, yer sınırlı, kelimeler sayılı.

Bu nedenle seçtiğim konuların amaca hizmet eden konular olmasına çok dikkat ediyorum.

Bu mantıkla yaptığım çalışmalarımda yakın gelecekte olacakları öngörerek LGBT konusunu acilen kaleme alma gereği duydum.

Çünkü bu konuda çok ciddi bir tehdit var ve bu tehdit sadece ülkemiz için geçerli değil tüm dünya için de geçerli.

Perşembe Yazım...

Konuyla ilgili bir önceki yazımda meseleye bir giriş yapmış ve şu an milyonların tepki gösterdiği bu tehdidin esasen yaklaşık yarım asırdır süregelen bir oyunun devamı olduğunu örnekleriyle anlatmıştım.

Bu yazımda önemli vurgulardan biri de eskiden toplumumuzda en büyük tepkiyi gören bir kelimenin harf oyunlarıyla nasıl normalleştirildiği, toplumun nasıl uyutulduğu ile ilgili yazdıklarımdı.

Bu yöntem en bildik, en ince ve en eski psikolojik harp yöntemlerinden biriydi.

Tepkileri kelime oyunlarıyla yumuşatmak.

Bu oyunu bozmak için ricam yazıyı okurken LGBT yerine benim yazmaktan haya ettiğim o kelimeyi, yani İ..E kelimesini yerine koyarak okumanız.

Çünkü böyle okuduğumuz takdirde nereden nereye savrulduğumuzu çok daha iyi görebileceğiz.

Tepkisiz kalamayız...

Önceki yazım tahmin ettiğimden çok daha fazla kişi tarafından okundu ve tahmin ettiğimden çok daha fazla kişi tarafından da olumlu tepki aldı.

Meğer tehdidi tek gören biz değilmişiz.

Meğer meseleye tek tepki veren de biz değilmişiz.

Bu öylesine gurur verici, öylesine bir umut ki ülkem adına. Anlatamam.

Zira bu tür meselelerle tek başına baş etmek neredeyse imkânsız.

Bu işte bir olmamalı birlik olmalıyız.

Çünkü bu iş ekip işi.

Çünkü bu işte karşınıza çok iyi organize olmuş bir ekip çıkarılmış.

Hatta bu ekip bir değil, birden fazla.

Gelin bu ekipleri inceleyelim.

Kripto Ekip...

Bu ekibin içinde koca koca siyasiler, kelli felli akademisyenler, anlı şanlı gazeteciler ve bir o kadar da proje uyduruk sanatçılar var.

Bugünler için yetiştirilmiş bu ekibin görevi her fırsatta konuyu gündeme taşımak, LGBT'yi normalleştirmek, LGBT'yi sevdirmek ve LGBT'yi toplumda yaymak.

Ali Poyrazoğlu denen kişinin yönetmenliğini yaptığı oyun bu konuya iyi bir örnek, bu konuda kapıyı aralayan bir çıkıştı.

Son zamanlarda her yerde bu konunun patlak vermesinin nedenini, bu konuda yaşananları bu tespitle örtüştürün.

Gelin yaşadıklarımızı bir hatırlayalım...

İstanbul'un göbeğinde, en ünlü semti Şişli'de, Kanyon AVM'nde LGBT yalanıyla üçüncü tuvaletin açılmasını tesadüf mü zannediyorsunuz?

Tepkiler sonucu kapatılan bu tuvalette geri adım atıldı mı zannediyorsunuz?

Hiç şüpheniz olmasın ilk fırsatta o kilit kırılacak ve o tuvalet tekrar açılacaktır.

Alt yapı oluşturuldu, zihinlere kar suyu kaçırıldı. Esasen operasyon amacına ulaştı.

Siz tuvaleti zincirleseniz de zihinlerde kırılan zinciri asla kapatamazsınız.

Destekçi Ekip...

En önemli ekiplerden biridir. Kimi görevi, kimi cinsel tercihi gereği bu işe bir şekilde müdahil olurlar.

Sanatçı(!) Ali Sunal giydiği tişörtteki gökkuşağı renklerini işaret ederek verdiği pozla çok tartışıldı.

CHP'li İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu aylık belediye dergisinin kapağına bastırdığı gökkuşağı renkleri taşıyan gençle çok eleştirildi.

CHP'li İzmir Belediye Başkanı Tunç Soyer her fırsatta LGBT'liler ile kameralar karşısına geçip gökkuşağı bayraklarıyla poz verdi, yetmedi belediye binasının duvarlarını gökkuşağına renklerine boyattı.

CHP'li Mahmut Tanal LGBT'nin tüm etkinliklerine koşarak gitti ve en ön saflarda yer alarak LGBT'lilerden daha heyecanlı pozlar verdi.

Daha dün, karne günü, Silivri Kavaklı İlköğretim okulunda Ahter Nur isimli öğretmenin(!) LGBT bayrağı önünde o minicik yavrulara poz verdirdi.

Örnekler kıyamet gibi ve bu örnekler son altı ay içinde çok ciddi oranda arttı.

Sizce bu insanlar ne anlatmak istedi dersiniz?

Mandacı Ekip...

Bu konuyu sırf ayrışmak, farklı olmak veya sürü içinde kalmak zihniyetiyle anlamadan bilmeden savunanlar var.

Üstelik bu insanların isimlerinin başında koca koca unvanlar var, ama gelin görün ki dünyadan bir haberler.

Bu kül yutmam deyip de mangalı boynunda gezdiren tayfanın muhtemelen başka bir şey bilmedikleri için konu ile ilgili söylemleri hep aynı şeyler;

"Cinsel özgürlük"

"Size ne insanların cinsel hayatından!"

"Herkesin yaşam tarzına saygı göstermelisiniz."

"Siz önce tarikatlardaki çocuk tecavüzcülerine bakın."

"İnsanların özel hayatı sizi ilgilendirmez."

"Gökkuşağından da bir anlam çıkardınız ya helal olsun sizlere."

"LGBT renkleri 7 renk burada 6 renk kullanılmış, bunu bilmeyecek kadar kara cahilsiniz."

Daha neler neler....

Dinle...

Yav be aklı evveller!

Yav be batı yalakaları!

Bu yaşananların özgürlükle ne alakası var. Burada planlı programlı adım adım işlenen bir tehdit, adım adım ilerleyen bir tehlikeden bahsediyoruz, burada bir özendirme, toplumu yönlendirme var diyoruz ancak sen hala at gözlüğünle olayları yumuşatmanın, farklı yerlere çekmenin derdindesin.

"Bırakınız çocuğunuz kendi cinsiyetini kendi seçsin" ne demek ya...

Senin evladın, senin oğlun yok mu?

Senin umursamadığın, evlat yerine koymadığın o ülke değerini senin adına biz korumaya çalışıyoruz.

Hiçbir şey bilmiyorsan bari ayak bağı olma.

Mesele bildiğin gibi değil, mesele Kılıçdaroğlu'nun anlattığı gibi değil, mesele Kılıçdaroğlu'nun çarpıttığı gibi değil,

Mesele hayat memat meselesi, mesele çok ciddi.

İçime kurt düştü, siz şimdi Kılıçdaroğlu'nun dediğinden de bi habersinizdir eminim, en iyisi ben onu da anlatayım;

Bir televizyon programına konuk olan Kılıçdaroğlu'na soruyor sunucu;

Sunucu: "LGBT'i Türk Aile yapısını bozuyor mu?

Kılıçdaroğlu: "Hayır efendim ilgisi yok, ilgisi yok yani, niye aile yapısını bozsun"

Evet aynen böyle söyledi Atatürk'ün kurduğu partinin başkanı olan Kemal Kılıçdaroğlu.

Okulda misyonerlik faaliyeti, Hristiyanlık propagandası yapılıyor diye Amerika'nın onca tepkisine rağmen Bursa Amerikan Kız kolejini kapatan Atatürk mezarından kalksa bu sözlere neler derdi, neler yapardı?

İnanın hayalini dahi kuramıyorum, olacakları düşünemiyorum.

Sonuç....

Uzun lafın kısası tehlike büyük, tehdit büyük.

Acilen fert olarak, kurumlar olarak ve hepsinden önemlisi devlet olarak her türlü hukuki, kanuni tedbiri almalıyız.

Hem de acilen.

Yoksa "oğlum çiçek açtı" diyenler artar.

https://www.star.com.tr/yazar/lgbt-diye-lir-yazi-1793121/
7

Sapıklar ve sapkınlar kol geziyor…

Askerlik mesleğime başladığımda ülkemin düştüğü durumu görünce; ucu nereye dayanırsa dayansın, sonu neye varırsa varsın, bu milletin istiklaliyle, bu milletin istikbaliyle, bu milletin ekmeğiyle oynayanlarla sonuna kadar savaşacağıma yemin ettim.


Meslek yaşantım dahil hayatımı bu savaşa, bu mücadeleye adadım.

Emekliye ayrıldım ama mücadeleyi asla bırakmadım.

Çünkü ettiğim yemin son nefese kadar geçerli.

Geçtiğimiz günlerde bu yeminimi revize ettim ve Allah huzurunda tekrar yemin ettim.

Bundan böyle bu milletin cinsiyetiyle oynayanlarla da savaşacağım.

LGBT Diye Yazılır...

Bu savaşın ilk hamlesi olarak geçtiğimiz günlerde LGBT denilen illeti konu eden iki yazı kaleme aldım.

İlgilenenler yazıları star gazetesi internet sitesinde bulabilirler.

Bu konuyu kaleme almaya niyetlendiğimde yakın çevrem, "konu sıkıntılı linç yersin" diyerek beni uyardı.

FETÖ ile mücadele ettiğim dönemlerde bu tür saldırılara alışkın olduğum için cirimleri kadar yer yakarlar, yola devam dedim.

"Entel danteller, liboşlar, batı uşakları, kül yutmam deyip mangalı boynunda gezdirenler saldıracak hazırlıklı ol!" dediler.

Topu gelsin, biz buradayız dedim.

Topunuz Gelin....

Geri adım atan onlar gibi namert olsun dedik ve yazıları yazdık.

Denilen kadar olmasa da saldıran soytarılar, soysuzlar oldu.

Umurum değil, topu yok hükmünde.

Ama bunun yanında çok olumlu tepkiler de aldım.

Yazılarımı okuyanlar hayretler içinde okudular, ben de onların bana yazdıklarını.

Öyle şeyler okudum, öyle şeyler dinledim ki inanamazsınız...

Okuduktan sonra çaresizlik ve acı içinde haykırıyorsunuz...

Yav Nereye Gidiyoruz....

Ben insanlarımızı kibar bir dille uyarmak için yazılarımı LGBT konulu genel bir başlık altında kaleme almıştım.

Oysa; yazılarıma verilen tepkilerde sevinerek gördüm ki milletimizin geniş bir kesimi işi çözmüş ve biz kibarca yaklaşsak da onlar konuyu gay, lezbiyen, cinsiyetsizlik gibi alt başlıklara dönüştürerek savaşı başlatmış.

Bu işin iyi tarafı, ancak bir de kötü tarafı var ki söz konusu sapkınlıklar özellikle gençler arasında kangrene, gay, lezbiyen, cinsiyetsizlik gibi sapkın akımlar gençler arasında moda akıma dönüşmüş.

Veliden Al Haberi...

Öğrendiğim bir başka acı gerçek odur ki bu iş ortaokul seviyesine kadar inmiş durumda.

Velilerle yaptığım sohbette birçok anne baba, ortaokul, lise üniversite öğrencileri arasında bu tür sapkın fikirlerin giderek yaygınlaştığını söylüyor ve büyük bir endişeyle bu işe kim dur diyecek diye dert yanıyorlar.

Yakın bir dostumun başından geçenler bu konudaki endişelerin ne kadar haklı olduğunu gösteriyor. Şöyle anlattı dostum;

"Geçenlerde epeydir görmediğimiz bir aile dostumuzu ziyarete gittik. Elimizde büyüyen ortaokul çağındaki kızlarını gördüğümüzde maşallah kocaman genç kız olmuşsun diye takıldık. O kızımız anne babasının yanında bize dönerek tebessüm etti ve cinsiyetim konusunda henüz karar vermedim, erkek mi olacağım, kadın mı ileride bakacağım dedi."

Düşünebiliyor musunuz söyleneni...

Bu söylemden çok daha garip ve tehlikeli olan neydi biliyor musunuz?

Bu kızımızın hiç çekinmeden anne babasının yanında konuşması ve anne babanın da bu söylenenlere hiç tepki vermemesi.

Evet, acı gerçek bu.

Türkiye'de LGBT'yi özendiren ve normalleştiren propagandaların sonucunda cinsiyet hoşnutsuzluğu yaşayan gençlerin sayısı günden güne artıyor, ülkenin geleceği renkleniyor(!).

Bu İşin Dibi Neresi...

Daha tüm bunları hazmedememişken bu duyduğumuza rahmet okutan bir gelişme de İstanbul Üniversitesinde yaşandı.

Yeni Şafak ve Aydınlık Gazetelerine konu olan habere göre kendini doktor olarak tanımlayan bir grup üniversite sapkını; henüz ergenliğini tamamlamamış 22 çocukta ergenlik durdurucu hormonlar kullanmış, 18 yaşından küçük 7 çocuğa cinsiyet değiştirme, memelerin alınması, büyütülmesi, sesin ve yüzün kadınlaştırılması gibi geriye dönüşü mümkün olmayan ameliyatlar yapmışlar.

Öylesine Sinsiler ki...

İstanbul Üniversitesi'nin akademik kadrosunda yer alan doktorlar(!) işi gücü bırakmışlar ve gençlerin cinsiyeti üzerine, "Cinsiyet Disforisi Olan Ergenlere Endokrinolojik Yaklaşım" ve "Türkiye'de Üçüncü Basamak Bir Merkezde Pediatrik Endokrinoloji Bölümü Deneyimi" adı altında bir makale kaleme almışlar.

Makale mart ayında yayınlanmış.

Batı destekli söz konusu proje makaleye sessiz sedasız imza atan doktorlar; 15-16 yaşlarındaki henüz reşit olmayan bu çocukları kanunsuz bir şekilde cinsiyet değiştirme ameliyatlarına alarak hayatlarını karartmışlar.

Üstelik işin dehşet tarafı bu işin geri dönüşü de yok.

Düştüğü bu tuzağa ve yaşadığı sapkınlığa uyanıp intihar eden çocuklarımız var.

Umurunda mı doktor kılıklı bu sapkınların.

Asla...

Peki Ne Yapmalı?

Benim buradan acilen tavsiyem; tüm veliler, okullar, ilgili resmi kuruluşlar, medya ve hepsinden önemlisi Aile, Adalet ve Sağlık Bakanlıkları konuya süratle el atmalı ve sorumluların vakit kaybetmeden meslekten menedilerek, kanun önünde hesap vermeleri sağlanmalıdır.

Ayrıca hepsinden önemlisi, bu ortamın doğmasında çok büyük etkileri olan proje televizyon kanallarının yayın lisansları ülke güvenliği nedeniyle acilen iptal edilmelidir.

Bu televizyon kanallarının kimler olduklarını, amaçlarının ne olduğunu ve genç beyinleri nasıl yıkadıklarını sonraki yazılarımda kaleme alacağım.

https://www.star.com.tr/yazar/sapiklar-ve-sapkinlar-kol-geziyor-yazi-1805563/
8

Coşkun BAŞBUĞ

LGBT denen sapkınlık

Yıl 1981...

İngiltere'de "Culture Club" adında bir proje pop gurubu kuruldu.


Grupta öne çıkan isim solist "Boy George"

"Karma Chameleon" isimli şarkısıyla dünya müzik listelerini alt üst eden solist Boy George bir an da tüm dünya gençliğinin sembolü oldu.

Gelelim meselenin özüne.

Culture Club küresel çete tarafından kurulan proje bir guruptu ve görevi de dünya gençliğinde eşcinsel ilişkiyi, çift cinsiyeti, çift cinsiyetli giyim tarzını moda etmek, bu akımı yaymaktı.

Görevini de fazlasıyla yaptı.

Yıl 1984...

Türkiye'de bir tiyatro oyunu sergilendi.

Oyunun adı "Oğlum Çiçek Açtı" yönetmeni ise Ali Poyrazoğlu idi.

Oyunda oğlu eşcinsel olan babanın hikayesi anlatılıyordu.

Sakın yanlış anlamayın oyun dram değil tam tersi komedi türüydü.

Oyunda eşcinsel kişinin durumu çiçek açmayla bağdaştırılıyordu, oğlu eşcinsel olan babanın durumu da sevimleştirilerek anlatılıyordu.

Ancak tüm bu güzellemelere rağmen tezgâh tutmadı.

O zamanki ahlaki temellerimiz Anadolu insanını korumuştu.

Avrupa'da ise durum tam tersiydi.

Küreselin başarısı beklenenden büyük oldu.

Oyun Tuttu...

Akımın etkisinde kalan on binlerce Avrupalı genç, modayı takip ettiğini zannederek Boy George gibi giyinmeye başladı.

Gençler, giyim tarzlarıyla yaşadıkları toplumda kendilerini bu yaratık kız mı erkek mi diye sorgulatmaya başladılar.

Sorgu sapıklığı getirdi ve eşcinsellik Avrupa'da hızla yayılmaya başladı.

Gözünü kan ve para bürümüş bu yapının hedefi dünyayı ele geçirerek tek devletli, tek bayraklı, tek dilli, tek dinli ve tek cinsiyetli bir yapıya dönüştürmekti.

Küresel Saldırı...

Bu dönüşümü sağlamak amacıyla son günlerde tüm dünyada cinsiyet üzerinden büyük bir saldırı başlatıldı.

Operasyona ilk yapılması gerekenlerle başlandı.

Öncelikle tüm dünyada sempatiyle karşılanacak, her kesimde kabul görecek bir operasyon simgesinin belirlenmesi gerekiyordu.

Simge belirlendi.

"Gökkuşağı"

İkinci yapılması gereken, zamanı geldiğinde kullanmak üzere topluma mal ettirilmiş sanatçı, sporcu, siyasetçi, akademisyen türü proje isimlerin bir bir sahaya sürülmesidir.

Onlarda öyle yaptı ve sırası gelen böylesi ünlü isimleri bir bir sahaya sürdüler.

Bu LGBT'de nereden çıktı...

Bir diğer önemli konuda, isme tepki verecek ülkelerde ismin değiştirilmesiydi.

Bu ülke Türkiye'den başkası değildi.

Burada yazmaktan bile haya edeceğim dört harfli kelime ile yola çıkmak tam anlamıyla fiyasko olurdu.

Onlarda bu tehdidi gördüler ve sapıklığın adını değiştirerek, toplumun her kesiminden kabul görecek bir isimle yola çıkmaya karar verdiler.

LGBT...

Anadolu bu yeni ismi kısa sürede benimsedi ve çok sevdi.

Düne kadar kızara bozara söylemekten utandığımız kelime bugün günlük hayatta kadının kızın, büyüğün küçüğün, çocuğun diline pelesenk olmuş kelimeye dönüştü.

Gerçekten güzel yumuşatıldı ve topluma da güzel yedirildi

Operasyon başlıyor...

Operasyon başladı ve dört bir koldan saldırmaya başladılar.

Söylemler kulağa hoş geliyordu.

"Cinsel özgürlük"

Hikâye böyle başladı ve ardından insanlara eşcinsellik dayatması geldi.

Özellikle genç beyinlere, o körpecik akıllara eşcinselliğin son derece doğal bir tercih olduğu enjekte edilmeye başlandı.

Anne, babalara "çocuklarınıza baskı yapmayın, bırakın onlar kendi cinsel kimliklerini kendileri seçsin." aklı verilmeye başlandı.

Verilen akla bakar mısınız, şaka gibi değil mi...

Yav be müptezel, be aşağılık mahlukat! Dünyanın neresinde görülmüş henüz iki yaşındaki çocuğa "Hadi yavrum seç bakalım cinsiyetini" diye sorulduğu.

Bugün Avrupa'da birçok ülkede, özellikle de Almanya'da ilkokulların tuvaletlerine üçüncü cins tuvaletler açıldı.

Kendinizi bir an için o çocuğun yerine koysanıza! Nasıl kavram karmaşası yaşarsınız.

Yine operasyon kapsamında eşcinsel evliliklerin önü açıldı.

Bugün ülkemizde bile erkeğin cinsiyle evlendiği düzmece düğün görüntüleri sosyal medyaya servis edildi.

Amerika...

Ülkemizde sevdalısı bol olduğu için örneği bu ülkeden veriyorum.

ABD'de 20 eyalet dışında tüm eyaletlerde eşcinsel evlilik yasallaştırıldı.

LGBT'liler artık sadece sokaklarda değil, okullarda ve kiliselerde dahi çocukların karşısına rol model olarak çıkarılıyor.

Okul müfredatlarına kadar inen 'lezbiyen, gay, transseksüel' kavramları çocuklarda anlam kargaşasına sebep olurken çoğu okulda yıl sonu etkinliklerinde ya da özel günlerde programlara adına "drag queen" denilen travestiler küçük çocukların karşısına çıkarılıyor.

Hemen her gün çocuklarının ruh ve beden sağlığını önemseyen aileler tarafından sokaklarda protesto eylemleri düzenleniyor.

LGBT destekçilerinin 'onur' yürüyüşü adı altında sergilediği sapkın gösteriler de gerilimi tırmandırmaya devam ediyor.

Geçtiğimiz günlerde LGBT'lilerin yürüyüşünü protesto eden bir Amerikalı tutuklandı.

Buraya kadar dünyada yaşanan gelişmeleri anlattım. Cumartesi yazı günümde ise aynı konuyu Anadolu açısından ele alacağım.


https://www.star.com.tr/yazar/lgbt-denen-sapkinlik-yazi-1792646/
9
Aslında ben baba tarafındayım.

O çok kızdığınız, çocuğumun bu durumuna sebep olan bir baba gibi hissediyorum.

Oğlum Üniversite 1.sınif öğrencisi olduğunda çok sevinmiştik, başarı yüzdesi çok çok iyiydi.

Ortaokulda da, lisede de, üniversite sınavında da..

Puanı ile nereyi yazarsa alabilecek durumdaydı.

Baba şu bölümü istiyorum diyince biz daha garanti bir meslek olsun diye farklı bir bölümü istedik.O ama ben lise de dahi burayı istiyordum...diyince bir şey demedik, yazdı ve kazandı.Onu aracımla İstanbul'a götürürken hem mutlu hem gururluydum elbette.

Sonra, bu yıl ki bayram tatiline gelip 2 hafta gibi kaldı yanımızda.

3 veya 4 gün sonra bana, baba bir şey diyeceğim ama kızmayacaksın dedi.

Söyle dedim.

Ama söz ver kızmayacaksın dedi..
Tamam dedim.

Kulağını gösterdi, minik bir küpe vardı kulağında.

Görünce şok oldum ama kızmadım ona.Babannenlerin yanına giderken takma üzülürler dedim, tamam dedi.

Geri üniversiteye gideceği günden bir akşam önce annesine, babam ve seninle bir şey konuşacağım dedi.

Eşim bana söyleyince konuşalım dedim.

Söyle oğlum diyince önce söylemekten vazgeçti, sonra önemli bir şey olduğunu hissedince ısrar ettim.

Tamam...dedi.

Öncelikle beni seviyor musunuz? dedi.

Eşim ve ben de tabiki de dedik.

Ben intihar etmeyi düşünüyorum dedi, şok olduk..eşim dondu kaldı.

Ama ben henüz söylemek istedigini söylemedigini hissettim.Bu bir ön adımdı gibi.

Devam et...dedim.

Ben erkeklerden hoşlanıyorum, halk tabiriyle gey'im yani Lgbt liyim...dedi.

Eşim arkasını bana döndü, gözlerinden yaşlar akarak ne yapacaz diye işaret etti bana.

Sakin ol gibi el işareti yaptım eşime.

Oğlum ardından bize; şimdi beni seviyor musunuz...dedi.

Tereddütsüz tabiki dedik ama şok olmuştuk.

Oğlumu yanıma çağırdım ona sarıldım, sarılınca ağladı.

Sonra ona bir doktora, psikoloğa gidelim dedim.

Kızdı, bunun çaresi yok, Dünya Sağlık Örgütü dahi bunu söylüyor, ne yapacaksınız; 40 gün horoz eti mi yedireceksiniz bana...dedi.Bizim hiçbir şeyden haberimiz yokken.

Ben bunu kabullendim, ortaokul da da, lise de de vardı, ben iki yıl dua ettim ama düzelen hiçbir şey olmadı, şimdi duaya da inanıyor muyum, bilmiyorum gibi ortada konuştu.

Ona, dünya sağlık örgütü ve lgbt lobisi ile ilgili doğru bilgiler vermeyebilirler tarzında, benimde çok bilgim olmayan şeyler söyledim..savunmaya geçti.

Uçağa götürürken onu, bir parkta durdum..

Biraz yürüdüm onunla..

Kimse duymasın, düzelince yüzü kızarmasın diye...bu saatten sonra bir kişi dahi bunu bilmeyecek...şöyle ederim, böyle ederim...vs diyip..tehdit ettim onu..

İstanbul da ablam vardı, söyleyemedim, hiç kimseye söyleyemedim.

İstanbul da bir hekim tanıdığım vardı ona açtım konuyu.

Bir araştırıp dönerim size dedi.


Sağolsun Prof. Dr. Zeki Bayraktar Hocayı buldu, Zeki hoca;

Gelsin bir dinleyelim genci, olmazsa Hüseyin Kaçın'a da yönlendirebilirim...dedi.

Hüseyin hoca'ya ulaşınca o da Zeki Bayraktar'a önce gidin, inadını biraz kırar..dedi.

Zeki Bayraktar'a gittik.

Zeki hoca çocuk ve aynı zamanda benimle 1 saate yakın konuştu.

Bu benim işim değil, ben bilgi veririm, psikologların işi deyince, önerebileceğiniz biri var mı...dedim.

Hüseyin Kaçın...ismini verdi.

Oradan çıktık, çocuk mutlu degildi tabii..

Onun kabul etmediği şeyleri söylemişti Zeki hoca.

Doğuştan gelmediğini o kadar güzell anlatmıştı ki Zeki hoca..çocuk afalladı.

Arabaya gidince sinirlendiğini, kabardığını hissedebiliyordum.

Bana, baba beni kitabını satmak isteyen bir ürolağa mı getirdin gibi bir savunma yaptı.

Bende ona, kitabını satmak isteyen bir konumda olduğunu düşünüyormusun, buna sence ihtiyacı var mı, karşılıksız 1 saat konuştu bizimle...dedim..doğru dedi, sustu.

Sonra Hüseyin hocaya ulaştık, oğlumla beraber gittik.

Önce oğlumu aldı, uzunca bir süre konuştu.Sesleri yüksek geliyordu, endişelendim.

Belli bir süre sonra Hüseyin hoca beni de aldı odaya.

Oğlumun ona inanmış hali o kadar hoşuma gitmişti ki..
Benim nasıl bir baba olmam gerektiğini, oğluma güvenmem gerektiğini..ve daha bir çok şey.

Bende Hüseyin hocayı sevmiştim.Oğluma psikoloji bölümü okuduğu için hafta sonları buraya gelip vakit geçirebilirsin..dedi.Sanırım oraya alışıp adım atabilmesini sağlamak içindi.

Mutlu bir şekilde terapilere geleceği konusunda anlaşıp çıktık.

Yolda giderken oğlum bana, o pisikoloğun adı nedir diye sordu.Bende söyledim.Ama araştırma dedim.

Gece araştırdı..Otelde beraber kalıyorduk.Sabah 4.5 gibi uyudu.Bende öyle.

Bir sıkıntı olduğunu hissediyordum..

Ertesi gün kahvaltı için onu çağırdım..geldi..kabarmış halini biliyorum.

Aynı o şekilde, baba ben o psikoloğa gitmicém...dedi.

O anksiyete pisikoloğu değil, dönüşüm pisikoloğu, beni kandırdın dedi.

Bende ona, seni kandırmadım, Zeki hoca verdi ismini, sende ordaydın dedim.

Zeki hoca başka bir isim söylemişti galiba...dedi

Bende ona, Zeki hocanın soyadını biliyor musun...dedim..Bayraktar...dedi.

Araştırmış çokça.

Bende ona Zeki hocanın yazıp kaşelediği üzerinde Hüseyin hocanın ismi olan kağıdı gösterdim, bak aynı isim değil mi dedim..ikna oldu..Ben kesin o değil demedim ama o adama gitmeyeceğim...vs dedi.

2.5 saat araba ile tur atarak konuştuk.

Ben senin bir erkek olduğunu kişilik karmaşası yaşadığını, gelişimini henüz tamamlamadığını ve terapilerle düzeleceğini düşünüyorum..dedim.

Bana sordun mu, ben düzelmek istiyor muyum...dedi.

Benim için, annen için de olsa denemek istemez misin, bize bu şansı ver...dedim.

O psikolog hariç istediğinize gidebilirim...dedi.

Bende, hayır ben o psikoloğa gitmeni istiyorum...dedim.

Okuldaki hocalarıma soracam o psikoloğu dedi.

Hüseyin hoca okuldaki hocasının ismini verdi...git sor dedim.

Ondan da vazgeçti..Biliyor ne cevabı alacağını, gerçeklerden kaçıyor, durumunu kabullenmiş, ben buyum diyor.

Bu dünyada annem ve babam beni kabullensin diğer hiç kimse benim için önemli değil...dedi.

Biraz üzerine gidince bana Siktir git...dedi.Ömrüm boyunca ondan duymadığım tarzda konuşmaya başladı.Aracın kapısını vurarak indi..Çok çok farklı bir çocuktu karşımdaki.Ben o yürürken sakin bir şekilde gel dedim ona..iki, üç, dört defa dedim.

Neden, ne konuşacağız..dedi.

Sadece yanımda otursan yeterli, istemiyorsan konuşmayız...dedim.

Sonra sakinleşti, söylediklerine pişman oldu..

Aslinda baba ben o psikoloğa gitmek istemiştim ama karşısındaki insanları dinleyince vazgeçtim..dedi.

Ben müziği çok seviyorum, müzik olmadan benim hayatım yok gibi..dedi.

Sonra bana, en sevdiğim şarkıyı biliyor musun diye sordu..Bende bir hafta önce demiştin Sezen Aksu..diyince en azından sanatçıyı hatırlıyorsun dedi.Bende ona şarkıyı da hatırlıyorum...'Yalnızlık senfonisi' diyince şaşırdı.

Sonra bana, biliyor musun baba aslinda ben seni seviyorum..dedi.

Ona aldığım tableti verdim..

Araçtan inerken sakın bana sarılmayı düşünme...dedi.

Bende ona, yarın yola çıkacağım, bir şey olursa bana ve daha görüşemezsek sarılmadığına üzülmeyecek misin..dedim, sarıldı bana.


Terapi..tedavi veya iyi olacaksın...gibi hiçbir cümleyi kabul etmiyor, bambaşka bir insana dönüşüyor.

Zorla getirmeninde faydası olur mu, bilmiyorum.

Şuan her şeyin başındayım..O ise kabullenmiş ama mutsuz..Geceleri uyuyamıyor ve bize beni böyle kabullenmediğinizden öldürüyorsunuz beni, geceleri uyuyamıyorum..diyor.

Ama bize söylemeden öncede uyuyamıyor, beni anksiyete için psikoloğa gidecem..diyordu.

İstediği onu bu haliyle kabullenmemiz.

Bizde sen bizim oğlumuzsun ve bu değişmeyecek..diyoruz.

O kadar büyük ve zorlu bir savaş ki;

Zeki hocanın dediği gibi LGBT lobileri ve aileler arasında bir savaş.

" Çocuğu en çok seven kazanacak ve tabiki siz anne baba olduğunuzdan çocuğunuzu gerçekte sizin kadar seven olmayacak.
Siz kazanacaksınız"

Oğlum diyorki, 97 kişi olmaz diyor, siz 3 kişiye inanıyorsunuz..

Bende ona;

Bilsem ki kansersin ve dünyanın tüm doktorları çare yok diyor ama 1 doktor çare var diyor.

Ben gider o bir doktoru bulmaya çalışırım.

Ve...bulduğuma da inanıyorum.

Sadece çocuğu doktoruna ulaştıramıyorum.

Eminim ki yazdıklarım sizlere de tanıdık geliyordur.

Çocuğu nasıl ikna etmem gerekiyor?

Devlet Her Çocuğa Ruh Sağlığı Yerinde Anne Baba Sağlamakla Yükümlüdür.

https://www.youtube.com/watch?v=gTB2GnB_Af4&list=PLZQ0do4E84cf6ZdvyN0AXfnqxQYARJiJX


Prof. Dr. Zeki Bayraktar Eşcinsel, Hermafrodit, İnterseks, Benim Ailem 6 Bölüm

https://www.youtube.com/watch?v=WlfxquELya8&list=PLAABaL9f17rX11VATx98ruU7_iIuzgOZK&index=16





10
17/05/24 20:53
Bu hafta boyunca final ödevleri ve sunumlarla o kadar uğraştım ki terapiden sonra yazı yazmaya vakit bulamadım. Ayrıca telefonum arızalı olduğu için yine ikinci terapi kaydı da gitti o yüzden yazma motivasyonum da olmadı. Yine de konuştuklarımızı unutmamak için not almıştım, onları gün sırasına göre değil konu bütünlüğünü dikkate alarak paylaşıyorum.

15/05/24 00:32
Bugüne Kadar Yazdıklarıma Umumî Bir Bakış ve İkinci Terapi- (It's a blessing and a curse.)

Bu terapide hoca kendi annesinin çok baskın babasının daha geride olduğundan bahsetti. Tahsil için ancak annesi yaşadıkları şehirde olmayan bir bölüm olması şartıyla şehir dışına gitmesine izin verdiği için İstanbul'da Psikoloji okumuş. Hoca bana ilk terapide aile evinden gitmediğin için şu an buradasın demişti. Otoriter anneden belli ki kaçmak gerekiyordu.
Terapiden çıkarken hoca 18 yaşındayken yazdığı bir şiiri gösterdi. Bekleme odasında yarım saat kadar kaldıktan sonra tekrar hocanın yanına döndüm. Hoca benden bir cevap bekliyordu. İlk önce şiirdeki hislere karşımdaki adamın sahip olamayacağı ihtimalini düşündüğümü söyledim. Bunların zamanla dönüştüğünü iddia ettim. Fakat şu an anladığım şey şu: Hüseyin Hoca'nın 18 yaşındaki hisleri şu an kendini başka yollarla ifade etme imkânı bulmuş. Terapide benim üslubum nasıl demişti. Ateşli demiştim. O da öfkesinden, öfkeyi dışavurum şeklinden bahsetti. Maksadının bağcıyı dövmek değil, üzüm yemek olduğunu söyledi. Ben de anladım ki; obsesyonlarımı yenersem hocanın da üzerinde durduğu gibi hem "blessing" hem de "curse" olarak isimlendirebileceğim nevrotik kişiliğim benim için bir avantaja dönüşüp prodüktif biri hâline gelebilirim. Hoca kendi gerçekliğimi göremediğimi söylemişti. Hakikaten öyle. Bana boyundan büyük hayallerin mi var demek istedi, yoksa hayallerini başarabilirsin mi demek istedi, bunu dahi anlayamadım. Şeyh Nazım Efendi bu zamanın insanının en bilmediği şey kendi demişti. Doğru. Ne yapabileceğim ne yapamayacağım konusunda ya fazla nikbin ya da aşırı bedbinim. Ama obsesiflerde kendini takdir etme yoksa belli ki bedbinlik hâkim.

13/05/24 23:37
İkinci terapiye kadar obsesyonlarımla bir şeyler yapıyorum zannediyordum fakat obsesyonlarıma rağmen ben hâlâ bir şeyler yapabiliyormuşum. Bu yanlış düşüncem önceki yazılarımda belli oluyor muydu bilmiyorum ama ikinci terapide hoca obsesyonları yenip nevrotik kişiliğimden de faydalanarak üretici olabileceğimi söyledi. Nietzsche, Kafka ve Kürk Mantolu Madonna'daki Raif Efendi'den bahsetti uzunca. Kum saatini ters çevirip obsesyonlarım yok olmaya başladığında çalışma arzum, hedeflerim de kaybolacak gibi hissediyordum. Fakat anladım ki önümdeki engel obsesyonlarımmış. Hocanın deyişiyle onlar yüzünden kendi gerçekliğimi çarpıtıyormuşum. Fakat ben kendimi aynada olduğumdan küçük mü görüyorum yoksa büyük mü görüyorum bunun farkında değilim. Değersizlik duygumun farkındayım ama bazen kendimle iyi hissettiğimde de bana sanki bu açığı kapatmak için superiority kompleksine kapılıyormuşum gibi geliyor. Kendimle alakalı bir şeyi beğenmem, mutlu olmam sanki suçmuş gibi. Hüseyin Hoca obsesifler en çok kendilerini takdir etmekte zorlanırlar dedi. Katıldım ama düşündüğümde kendimi takdir edecek bir şey bulamıyorum ki.

13/05/24 23:02
Hüseyin Hoca'ya terapide iki sefer sağlıksız düşüncelerimi fark edemiyorum demiştim. Aslında yazdıklarımı okusam bu fazlasıyla yeterli olacakmış. Okurken bu ben değilim dedim hep. En çok dikkatimi çeken şeylerden biri zihnim hâlâ ya siyah ya beyaz düşünüyor. En son paylaştığım yazıda evliya zannedilmek istemiyorum dedikten önce her şeye ve herkese nefret kusmuş, öfke ve haset tüm bedenimi kaplamış. Hiç hissetmediğim hisleri sanki hissetmiş gibi yazmışım. Sunum yaparken arkadaşımdan nefret etmedim ya da tek başıma yapmak istemedim. Fakat oraya öyle aktarmışım. Zihnimdeki güçlü erkek algısının çarpıklığından kaynaklanıyor diye düşünüyorum. Beyaz kuğu ve siyah kuğu zıtlığını mutlak algılamışım. Oysa siyah kuğu sahnedeyken arkada iki kuğunun da gölgesi görünüyordu. Ben beyaz kuğuya dair ne varsa yok etme arzusuna düşmüşüm belli ki.

15/05/24 15:34
Bugün okulda üç arkadaşımla sunumum vardı. Gece sadece 3 saat uyumuştum. Bu hafta final ödevlerini yetiştirmeye çalışmaktan uyuyacak vakit bile bulamadım. Ama bugünkü sunum tüm uykusuzluğuma değdi. Üniversiteye başladığımdan beri yaptığım ödevlerin, sunumların arasında beni ilk tatmin eden sunumum oldu. Kürsüde gerçekten mükemmeldim. Hiç kasıntı ya da gergin değildim. Defalarca insanları güldüren espri yaptım. Bir kız arkadaşım gülerek bugün herkese yargı dağıttın artık gece gözüne uyku girer dedi. Gerçekten öyleydi. Bazı anlarda fazla ofansiftim. Fakat günün sonunda şu an yatağıma uzandım ve mükemmel olmanın, kendi kendimi tatmin edebilmenin tadını çıkarıyorum.

17/05/24 21:08
Gerçekten düşünüyorum da insanlar ne der, bunu dersem nasıl karşılanır demeden yaşamak çok güzel. Çarşamba günü sunumda bu hissi tattım.

17/05/24 21:11
Terapide uzunca konuştuğumuz bir mesele de babamın bana karşı pasif-agresif olan tavrıydı.
13/05/24 23:11
Babam benim hakkımda yüzüme tek kötü laf etmez. Gider anneme anlatır, annem de bana söyler ve beni deli eder. Hüseyin Hoca bu döngüyü yıktığımda 6 ay içinde çok büyük değişimler görebileceğimi söyledi. Babamın yüzüne doğrudan konuşacağım artık ve onun da böyle yapmasını sağlayacağım. Hüseyin Hoca babanla kavga etmen bile kazandırır ama anne hiçbir şey kazandırmaz dedi. Erkek olmak için babayı yıkıp geçmek lazım, bunu anladım. Babamın benim artık genç bir erkek olduğumu fark etmesi gerekiyor. Fakat beni hâlâ küçük oğlu gibi sevmeye devam ediyor.

14/04/24 01:20
Anne babam hakkında ne yazacağımı düşünürken hüngür hüngür ağlamaya başladım az önce. Hüseyin Hoca ilk terapide evlatlık çocuklar çoğunlukla büyüdüklerinde ailelerinden kopuyorlar, yalnızca onlara karşı büyüttükleri için bir saygı kalıyor demişti. İşte tam o aşamaya geldiğimi fark ettim. Başka bir ile gitsem onları aradığım zaman konuşacak bir şeyim bile yok. Onlara karşı düşünüyorum, içimde sevgi var mı diye. Bağırarak ağlayasım geliyor. Çünkü çok uzun zaman önce koptum onlardan ben.

17/05/24 21:13
Şu an baktığımda mutlak bir kopma olduğunu söyleyemem. Ama kopmak istediğim, artık kendi ayakları üstünde duran biri olmak istediğim kesin.

17/05/24 21:17
Terapiden sonra emin oldum ki ben homoseksüel değilim. Obsesifim. Obsesyonlarımla, sapkın fikirlerimle heteroseksüel kimliğime zarar veriyorum. Burada sapkın fikir derken kastettiğim şey grup seks fantezileri. Daha önceki yazılarımda fazlaca yer tutan Emir'den bahsedeceğim şimdi.

13/05/24 22:54
Emir'i aslında ben objeleştiriyorum. Bir sigara, deri ceket, bot, asker künyesi benim için neyse Emir de o. Maskülen figür ve sembollere alakam son 6 ayda artmıştı diyebilirim. Telefon ana ekranımda bir süre Türk bayrağının önünde bir Türk askeri vardı. Çekmecemde kısa tesbihler vardı. Sigara ile olan maceramı da uzunca anlattım zaten. Emir'i de yakın zamanda düşünmeye başlamıştım. Hocaya anlattığım fantezide önce Emir bana oral seks yapıyor, sonra ben onun sevgilisiyle seks yapıyordum. Hoca bunun homoseksüel fanteziden çok daha tehlikeli olduğunu söyledi. Önce Emir'le egomu tatmin ediyorum, sonra benim de hoşlandığım ama onun sevgilisine gidiyorum. Kafamda onun sevgilisi var, benim yok. O zaman o benden daha erkek gibi basit çıkarımlarda bulunuyorum. Hoca bunun grup seks ya da sadist- mazoşist ilişkilere yol açabileceğini söyledi. Aslına bakarsanız böyle sapkın fantezilerim çok çok az. Artık erkekliğe de objeleştirerek erkekliğe sahip olma dürtüsü de yok olmaya başladı. Erkek olmak için sigara içmem lazım gibi bir yanılgıya düşmeyeceğim. Obsesyonlarımı yenmek, heteroseksüel kimliğimin yaralarını sarmak için bunlara ihtiyacım yok. Tıpkı yakın zamanda oyuncaklarımı atıp o yükten kurtulduğum gibi şimdi bunları da terk ediyorum. Çakma değil sahici olmak için.
Sayfa: [1] 2 3 ... 10