Gönderen Konu: EŞCİNSEL AŞKLAR MUTLU SONLA BİTMEZ! EŞCİNSELLER MUTSUZ ANNE ÇOCUKLARIDIR!  (Okunma sayısı 132 defa)

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4109
    • Profili Görüntüle
Bu yazıya nasıl başlayacağımı tam bilemiyorum ama Hüseyin hocama sözümü yerine getirmek amaçla bu yazıyı paylaşıyorum. Tabii ki aynı zamanda da benim gibi dert çekenlere yardımcı olmak isterim. Aslında zor olan Hüseyin hocayla olan süreç değil de ondan ziyade sürecin öncesinde ayakta kalmaktır. Bunu demişken kendi hikayemde anlatmak isterim:
23 yaşındayım, Türkiye’de İlahiyat okuyorum fakat Almanya’da doğup büyüdüm ve orada hayatımın çoğunu geçirdim. İlahiyata başlamadan önce Almanya’da iktisat alanından lisans diplomamı aldım ve ardından Türkiye’ye ilahiyat okumaya geldim. Fakat ilahiyatı 2 sene sonra bitirmeden bırakıyorum. Gelelim başka bir önemli konuya: Nasıl bir aile evinde büyüdüğümü merak eden vardır malum bu duruma “sevk” eden en önemli nedenlerden biri olan anne- babanın oğullu ile ilişkidir.
Bu dünyada muhtemelen en çok merhameti annemden görmüşümdür fakat annem meşhur olan anne şefkatinin oranını kaçırdı ve beni fazla sevdi. Evet, bir anne çocuğunu fazla sevebilir – bende hiç tahmin edemezdim açıkçası. Tabii ki dengeyi kaçırmamak için babamda beni hiç diyecek kadar sevmedi ve sevemedi. Bunu aslında ilk defa Hüseyin Hoca deyince fark etmişimdir yani aslında biliyor gibiydim malum kendi babamdan neyi görüp görmediğimi en iyi ben bilebilirim. Fakat “çocuk hali” iste insan gözünün önündekini bile göremiyor bazen veya görmek istemiyor. Bende de görmek istememek olayı daha doğru olabilir. Sonuçta kim babasından sevgi görmediğinin farkına varmak ister ki? Neyse büyüdüğüm evdeki duruma devam. Anneden aşırı sevgi görmüş ve babasından hiç görmemiş biri olarak tabii ki hayatım alt üst olmuş ama bu yetmezmiş gibi iki rahatsız ablam/kardeşim var. Yani bir çocuk olarak en temel olan hakkim ilgi beklemekken bunu bile bana fazla gören annem babam vardı. Ama tabii ki ilgi beklerken “Bencil olma ablan hasta ona bakmamız lazım” veya “şükret sen hasta değilsin” veya “daha ne istiyorsun başının üstünde evin var” gibi türlü cümleler duydum. Aslında fazla istemiyordum. Ne para ne mülk istiyordum. Sadece birsinin benim başımın okşamasını istemiştim ama fazla istemişim. Birinin gelip samimi bir şekilde hâl hatır sormasını bekliyordum. Ama aslında bunu bekleyemeyeceğimi gayet iyi biliyordum çünkü annem ve babam birbiriyle anlaşamıyorlardı ki. İkisi birbirine o kadar zıt ki onlardan daha uyumsuz bir es var mı gerçekten bilemiyorum. Farklı dil konuşuyorlar gibi bir halleri var. Evde defalarca “postacı” oynamam gerekliydi çünkü aralarında bir tartışmadan dolayı birkaç gün birbirine küstüler. Ama insanoğlu neye alışmaz ki? En zor durumlara

alışır ve bunu hayatta normal olarak görüyordu. Ben kendi kendime derdim evli bir es arasında kavgalar gayet normaldir ve olmazsa olmaz çünkü başka bir şey gördüğüm yok annemden babamdan. Şimdi bir kız ile tanışıyorum ve kavganın evliliğin bir şartı olmadığının farkındayım (evet, terapiyi bitirdim ve evliliğe doğru adim attım). Bir çocuk annesinden babasından ne ögrenirse onu hayata geçirir ama ben babamdan gördüğümü hayata geçirmeyeceğim.
Neyse gelelim bu orta okul zamanına çünkü o aralar ergenliğe giriyordum ve benimle bir şeyin normal olmadığını fark ettim. Arkadaşlarım kızlardan hoşlanınca ben erkeklerden hoşlanıyordum. Bu garibime gidiyordu ve benim için akil almaz bir olaydı. Üstelik dindar, namazlı-niyazlı bir aileden gelen bir çocukta nasıl eş cinsellik gibi bir şey meydana gelebilir? Nasıl olurda Allah’a ibadet eden ve onu zikreden kişi eş cinsel olabilir? Lut kavminde olan bende nasıl olabilir? Bu ve buna benzer sorular aklıma takılmaya başladı. Tabii ki evdeki durumdan ibaret böyle bir şeyin olduğunu ne anneme ne de babama diyebildim. Onlar kendi aralarındaki sorunlarla ve ablamın rahatsızlığıyla baş etmeye çalışırken bana vakit kalmıyordu. Bazen diyordum bir günün 24 saati değil de 24 saatten fazla olsa o zaman belki annem ve babamın vakti olabilirdi benim için – çocuk hali iste. Bu sorunumla böylece bas basa kaldım ve her zamanki gibi problemim için kendi çözümü üretmem zorunda kalmıştım. Bir iki sene (dindarlığımdan dolayı) direndim ve “eş cinselliğime” kabullenmedim ve kabullenmek istemedim de. Fakat sonunda her direncin bir sonu vardır ve benim de direnmem 15/16 yaslarında bir son buldu ve yavaş yavaş kabullenmeye başladım. Ama kabullenmeden önce benim içimde “iki kişi” vardı – dindar ve efendi çocuk ve erkeklerden hoşlanan “asi” çocuk. Sonunda kabullendim ve bu iki kişilik olayı arttı çünkü evde, akrabalarda ve ailemin tanıdıklarla her daim efendi ve dindar çocuk ortalıkta olurdu ve eş cinsel kimliğim arka planda kalıyordu. Tabii ki okulda, dışarıda ve bazı arkadaşlarda tam tersi oluyordu orada erkeklerden hoşlanan çocuk meydana çıkıyordu ve efendi çocuk ortalıktan kayboluyordu. Bu iki kişiliği yasamak ve aralarında zıplamak senelerce sürdü yaklaşık 8 sene ve bu süreçte aşırı yoruldum en son hasta bile oldum ama oraya daha birkaç sene var.
Kabullendikten sonra lisemin son iki senesi kalmıştı ve o ara iki (kız) ile arkadaşlık kurmuştum ve ikisi de benim es cinsel olmama rağmen kabul etmişti. Maalesef o ara hiç ve hiç öz güvenim yoktu ve kendimi herkesten ezdiriyordum. Gelen giden beni harabe olmama rağmen yıkıyordu ve bu durum hiç kimsenin umurunda değildi. Lise zamanım aslında gayet sakin ve olaylar olmadan geçti.

Ne tanışmalar oldu ne de ilişkiler. Fakat içimde her daim o istek vardı ve bir erkek arkadaş edinmek bir nevi büyük hayalimdi.
Neyse 18 yaşıma girmeden önce liseyi bitirip elime diplomamı aldıktan sonra üniversiteye başvuruda bulundum ve alindim. 3 senelik üniversiteyi pandemi ve Erasmus’tan dolayı bir sene uzatma durumda kaldım ve toplam 4 sene üniversite okudum. Üniversitenin ilk iki senesinde (pandemi öncesinde) aslında pek bir şey yaşamadım yani bildiğim hayata devam diyordum (evde her daim annem babam arasında kavgalar, ablamın rahatsızlığı ve sayısızca hastane randevuları ve tabii ki benim var olup olmamanın farkı olmaması). Fakat bu süreçte annem babam bana koymadıkları yasak yoktu. Misal verecek olursam geceleri gezmek imkânsızdı genellikle saat 20/21’den itibaren evde olmam gerekliydi. Yaşım olmuş 20 ve aksam güneş batar batmaz eve gelmemin beklenmesi olmamalı ya da her dışarı çıktığımda nereye gittiğimi ve kiminle olacağımı sormaları (aslında sormaktan ziyade sorguya çekilmek gibiydi). Üniversitenin ilk iki senesinde bazı erkeklerle tanışmıştım ama bir iki buluşmadan fazla bir şey olmamıştı ve buluşmalarda dışarıda bir kafede oluyordu. Buluşmalara gidince tabii ki annem babama, üniversiteye gidiyorum diyordum genellikte ve ilk zamanlar yalan söyledim diye ağır vicdan azaplar çekiyordum fakat zamanla kalbim bu günaha alıştı ve yalan söylememi “haklı gösterdi”. Bu zamana kadar 6 sene “iki kişiliği” içimde taşıyordum ve hiç kimseye durumu tam tamına anlatamadım. İçimde o zaman içerisinde bir darlık, ümitsizlik ortaya çıkmıştı fakat bu ümitsizlik 2020 yılın ilk baharında geçti diyebilirim çünkü ilk ve tek ilişkimi o zaman yaşadım.
Pandemi başladığında üniversite uzaktan eğitime geçerek yaklaşık günün 20 saati evde geçiriyordum malum zamanında sosyal birisi olmadığımdan ne doğru düzgün arkadaşım ne de çevrem vardı. Ve böylece benim hayatimin dönüş noktamın başlamasına geliyoruz çünkü bir gün kafede çalışan yakışıklı erkek gördüm ve onunla tanışmak istediğimi dedikten sonra birkaç defa kafelerde buluştuk. İkimizde birbirimizden hoşlandığımız ve böylece bir ilişki başladı.
İlk zamanda hayat inanılmaz güzeldi. Birisi bana kendi hayatimi geri vermiş gibi hissettim ve mutluluktan havada uçuyordum. Ama her uçuşun bir inişi de vardı ve benim inişim acı ve yıpratıcı oldu ama bu noktaya daha yaklaşık bir sene var. Beyan ettiğim üzeri ilk zaman muhteşem geçti ve hayatimi geri almışım gibi mutluydum ve ona gerçekten aşıktım. Benim hissettiğim aşk basit bir aşk değildi, sıradan bir aşk değildi. Öyle bir aşktı onun için hayatimi bile feda ederdim ve (maalesef) hayatimin bir yanını ona feda ettim...
İlişkinin ilk zamanları benim gözüm sadece onu gördüğünden benden ne istese yapıyordum. Maddi acıdan benden bir şey istemedi çünkü onun babasının mal varlığı vardı ve benden maddiyat istemedi fakat ondan daha beterini istedi tabii ki bunu ilk başta fark edememiştim çünkü her dediğine evet diyordum. Benden pasif olmamı istemişti ve düşünmeden bile evet dedim ve tek ben değil üstelik hayatımda (tabiri caiz ise) sikildi. İste (yalan) aşkın insani nereye sürüklediğini bizzat ben kendi ruhumda ve bedenimde yaşadım ve bu yazıyı böyle yazınca gözlerim doluyor. Bir insan ne kadar ahmak olabilir ki? Bir insan niye kendisine bu kadar zarar verebilir? Bir insan niye bir günde hayatinin içine ediyor?
...çünkü annem babam zamanında çocukluğumun ve ergenliğimin sonsuza kadar içine ettikleri içine.
...çünkü çocukluk yasamadığım için.
...çünkü benim için yasamak diye bir şey olmadığından ve sadece var olduğumdan.
« Son Düzenleme: 12 Mayıs 2024, 03:03:37 ös Gönderen: psikolog »

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4109
    • Profili Görüntüle
Evet anneme babama karşı nefret besliyorum diyebiliriz aslında ama öyle bir şey yok ve bu da iyileşmenin bir temelidir. Annemi babamı affedemem çünkü bana 23 senelik hayatımda ne yaşattıkları saymak istesem bu yazı ne biter ne ben yazıya dökebilirdim çünkü yaşayamadığım bin bir türlü etkinlikler vardır ama ben hayatimin günden güne sikilmesiyle uğraşırken, benimle yaşıt olanlar dışarıda gezip tozuyorlardı ve hayatin tadını çıkarıyorlardı. Fakat o zamanı daha da açmak istemiyorum ondan hikayemde devam etmek istiyorum...
En son erkek arkadaşım için (yalan) asktan dolayı pasif olmayı göze alıp hayatimin altüst olmasından bahsetmiştim. O arada ilişkiyi zaman acısından yarılamıştım ve beraberliğimiz sadece 5 ay daha sürecekti. Pasif olduğum ilk zamanlar benim için güzel gibi geliyordu ama aslında bu hiç öyle değildi. Benim sevk almam erkek arkadaşımı sevk almasından bağlıydı. O sevk aldığı sürece bende buna katlanıyordum ama ilk bir iki ay bunun farkına varamadım. Cinsel ilişkiye katlanmak ne demek ya! Resmen birisinin beni tecavüz etmesine benzeyen bir durum oluştu. Tabii ki tecavüz değildi ve olamazdı çünkü ben (erkek arkadaşım istiyor diye) her defasında evet diyordum. Yine içimde öfke artıyor bu zamanı hatırlayınca ama geçmişi değiştiremiyoruz. Bu “katlanma süreci” toplam 2-3 ay sürdürdüm ve ondan sonra az çok başım yerime geldi ve durumu kabullenmekten ziyade cinsel ilişkiye git gide hayır dedim ve o zaman ilişkinin bitişi de gelmişti. Tam o aralar bedensel rahatsızlıklarım da başlamıştı. Yorgunluk, halsizlik, mide bulantısı ve ağrısı gibi depresyonun ilk belirtiler başlamıştı ve artmıştı çünkü es cinsel olduğumu annem babama tam o zaman anlatmıştım. Onlar bu duruma çok kızdılar ve üzüldüler ve beni terapiye teşvik ettiler. Bende bu durumdan aşırı rahatsız olduğumdan kendime bir daire

tutmuştum ve üniversitenin bir dönemini orada geçirmiştim. Ayda bir iki defa eve geliyordum birkaç saatliğine ama fazla kalamıyordum orada. Sonra geri eve taşınmıştım çünkü bedensel rahatsızlıklarımla ev islerini vs. halledemiyordum (bir odalık daire olmasına rağmen). Geri eve taşınma esnasında onlarla birazcık barışmak amacıyla önerdikleri terapiye evet demiştim ve Nevzat Tarhana gitmiştik 2021 yazında. Nevzat Tarhan’a giden herkes bilir ki onun paracı olduğunu ondan burada bu konuya dair daha fazla bilgi vermek istemiyorum. Fakat annem o aralarda Hüseyin hocamı bulmuştu ve onunla çok telefonlaştı ve beni terapiye (tekrardan) evet dememe teşvik etti. Ben ama kabul etmedim ve 2 sene direndim. Üstelik annem Hüseyin hocayı o kadar övüyor diye ve Hüseyin hocam bu derdin şifa getiricisi gibi bana anlattığı için Hüseyin hocamdan o zamanlar aşırı nefret etmiştim.
Ardından 2022 yaz aylarında mezun oldum ve mezun olmadan önce Türkiye’de ilahiyat okumaya müracaat edip alınmıştım. Tam bu aralar içimden bir ses “terapiye git ve iyileş” demişti ve beni ikna etti. Tam olarak terapiyi kabul etmemin nasıl olduğunu hatırlamıyorum ama o arada dine tekrardan yöneldiğimi diye de bilirim. Neyse İstanbul’da ilahiyat okumaya başladım ama her hafta Hüseyin hocama gitmemeye bahane ürettim ve böylece ilk dönem gitmedim. Dönemin sonuna doğru tam ara tatil öncesi annem gelmişti ve beni Hüseyin hocaya “sürükledi” (aslında Hüseyin hocaya gitmek istiyordum ama içimde bir korku vardı çünkü 8 senelik es cinsel hayatıma ben alışmıştım bile). Böylece ilk seansıma annemle beraber gitmiştim.
Hüseyin hocamla ilk tanıştığımda ondan çok şüpheliydim ve terapisi öbür psikologlardan bambaşkaydı ama Hüseyin hocada ya da terapisinde anlam veremediğim bir şey vardı. Ara tatilden sonra deprem olunca bende Almanya’da kalıp uzaktan eğitime katildim ve aslında terapi lisans bire geçince yani 2023 yılın ağustos ayında başlıyor çünkü ondan sonra devamlı Hüseyin hocama gittim. Dediğim gibi Hüseyin hocamdan şüphelendiğimden il terapilerde daha çok ben Hüseyin hocamı sorguya çektim diyebiliriz ve içim çok rahatladı böylece çünkü ona güvenmeye başladım ve içimi döktüm. Sürecin başında takıntılarım ve kaygılarım fazla olduğundan onlarla uğraştık ve aynı zamanda öz güvenimi toparladık. Bunu yapmışken yavaş yavaş ilk adımların meyveleri belli oluyordu ve es cinsellikten adım adım kurtuluyordum ama sürecin nasıl geçtiğini halen anlayamıyorum.
Bugün terapinin bittiğini diyebilirim ama daha terapinin bitmesine iki-üç ay önce o kadar bunalmıştım ki her şeyi bırakıp gidesim vardı. İstanbul’dan, ilahiyattan, insanlardan, kalabalıktan, yurttan, hocalardan, vs. yani her şeyden

bilmiştim ve bir an geri Almanya’ya dönesim vardı. Burada beni bu küçük bir karanlıktan kurtaran Hüseyin hocam oldu. Demek istediğim bu süreçte ilerleme olduğu gibi duraklamada oluyor ve bazen de insan karamsarlığa düşüyor fakat bu terapinin bir gereğidir diyebilirim

« Son Düzenleme: 12 Mayıs 2024, 03:03:55 ös Gönderen: psikolog »