Genel > Psikoloji

Manevi Yaşam: İçimizdeki Biz Korku Kültürü Gerçek Özgürlük Doğan Cüceloğlu

(1/3) > >>

psikolog:
Manevi  Yaşam

Manevi yaşam, evrenin tümü içinde bir anlam bulma, hayırla anılma, bir isim bırakma, yaşama bir katkıda bulunmayı kapsar. Önce şunu belirteyim: Bu gereksinim her insanda var; sokaktaki insanda da, üniversite profesöründe de, kendini tamamıyla dine vermiş olan kişide de, Allah’a inanmayan ateistte de. Kişi diğer gereksinimlerini çözümleyip karşıladıkça, yavaş yavaş manevi yaşamla ilgili gereksinimlerinin bilincine varmaya başlar.
Evlilik öncesi ilişki içindeki kişiler sadece kendilerinin değil, beraberce, yaşama katkılarının ne olacağının bilincine varabiliyorlar mı? Her birinin kendi için gördüğü yaşam anlamı birbiriyle uyuşuyor mu?
İstanbul’da, yıllar önce (sanırım 1979 yazıydı) bir sosyal toplantıda yabancı bir hanımla tanıştım. Güzel bir hanımdı ve bana çok yakınlık gösteriyordu. Kendisiyle daha sonra buluştum ve hayretle şunu öğrendim: Hanım evliydi ve kendine özgü bir din anlayışını kocasıyla paylaşıyordu. Beni hayrete düşüren, her eşin karşı cinsten başka biriyle cinsel ilişki kurarak onu kendi dinlerine davet etmesiydi. Bu kadının iki çocuğu vardı ve ikisi de kocasındandı. “Ama başkasından da olsa sorun olmaz, çünkü çocuk Tanrı’nın izni olmadan bize gelmez,” diyordu.

O kadar merakımı çekti ki, bu çifti ve onların İstanbul’daki çevresini yakından tanımak istedim. Onların çevresine girince, karı koca ilişkisi yönünden gördüklerim, 1975-1976 yıllarında Berkeley’de (Kaliforniya, ABD) gördüklerimi andırıyordu. Evlerinde herhangi bir gerginlik hissetmedim, birbirlerine çok neşeli ve yakındılar. Çocuklar mutluydu. Birçok arkadaşları vardı ve aralarında sıcak bir ilişki olduğu hemen görülebiliyordu.

Orada, kişinin kendini evrende bir anlama adamasının, belirli bir yere koymasının insan ilişkilerindeki büyük gücünü gördüm. Doğal olarak karısını diğer erkeklerden; kocasını diğer kadınlardan kıskanması gereken bu iki insan, kendilerini adadıkları bu tür bir dini inanç yüzünden şimdi farklı davranıyorlardı. O akşam çocuklarıyla konuşmalarında sürekli bir müşterek inancın ortaya çıktığını gördüm.

Bu örneğin uç bir örnek olduğunun bilincindeyim. Bu evliliğin devam edip etmediğini de bilmiyorum. Benim kişisel kanım,  bu ilişkide denge yoktu ve onların “din” dedikleri bir ideoloji tüm yaşamlarını hakimiyeti altına almıştı.
Burada vurgulamak istediğim nokta şu: İlişki içinde olduğunuz insanlarla manevi yönden neyi paylaşıyorsunuz. Sizin evrende kendinizi nerde gördüğünüz, yani yaşamınızın anlamı, onun yaşamının anlamı ile uyuşuyor mu? Yüzde yüz uyuşması şart değil, ama sizin bunun bilincinde olmanız ve aradaki bu farkın özellikle çocuk yetiştirirken bir sorun olarak karşınıza çıkacağını bilmeniz gerekir. Sizin katkınız, onun yaşama yapacağı katkı ile benzeşiyor mu, uyuşuyor mu, yoksa birbiri ile ters düşüp birbirini engelliyor mu? Evlilik öncesi ilişkide, bu dört temel gereksinimin ilişki içinde nasıl oluştuğunu ve kendini ifade  ettiğini bilmek, bunun bilincinde olmak çok önemlidir. Gereksinimlerin karşılanması, ilişkinin çok sağlam temeller üzerine kurulmasında önemli bir adımdır, ama kendi başına yeterli değildir. Gereksinmelerin bilincinde olmak kadar, değerlerin bilincinde olmanın da önemi vardır.





İstanbul’da bir kuruluşa verdiğim seminerde Amerika’da Kaliforniya Eyalet Üniversitesi, Fullerton Kampüsü’ndeki bir öğrenci derneğinden söz ediyordum.

Hizmet Kulübü (Service Clup) diyebileceğimiz bir isim kullanarak kampüste masa kurmuşlar, diğer öğrencilere kulüpleri hakkında bilgi vermek ve üye kaydetmek istiyorlardı. Dikkatimi çekti, “Nasıl bir kulüp?” diye sordum. Bir kız öğrenci, “Biz seksen kadar üyesi olan bir kulübüz. Amacımız ihtiyacı olanlara hizmet etmek,” diyerek bana bilgi verdi.

Anladığım kadarıyla, Hizmet Kulübü’ndekiler, kimsesiz çocukları ziyaret edip onlara kitap okuyor, yaşlı ve yalnız insanların evlerine gidip onlar için temizlik, yemek, alışveriş yapıyorlar. Tek başına yıkanamayanları yıkıyor, giydiriyorlar. Sonunda da teşekkür ederek ayrılıyorlar.

Bu bana kilise programı gibi geldi. Bunun arkasında bir din vardır, diye düşündüm. “Arkanızda hangi kilise var?” diye sordum. Öğrencinin anlattığına göre hiçbir kilise yoktu. Bu, gençlerin tamamen kendi girişimleriyle oluşmuş bir kulüp. Merak ettim, “Peki içinizde ateist var mı?” diye sordum. Masanın çevresinde bulunan üyelerden biri, “Evet,” dedi, “ben ateistim.” “Peki niçin yapıyorsun bunları?” diye sordum. “Yaşamıma anlam katıyor, mutlu oluyorum,” diye beni  yanıtladı.

Besbelli ki, hizmet ilkesi temelinde bir araya gelmiş bilinçli bir grup. Yaşamın temelindeki BİZ Bilinci’ni genç yaşta kavramışlar ve uygulamaya koyuyorlar.

https://www.youtube.com/watch?v=WItPJh_rEuA


https://www.remzi.com.tr/files/books/2781/dosya/damdan-dusen-psikolog-issuu.pdf

psikolog:
Prof. Dr. Doğan Cüceloğlu psikolojide, Prof. Dr. Caner Taslaman ilahiyat ya da din felsefesinde bilim olmayan bilimsellikleriyle evrenselde İslam'ın ulusalda Türkiye'nin Protestanlaştırılması işlevleriyle yeni neslin deistleştirilmesi ve biseksüelleştirilmesini sağlamaktadırlar.


https://twitter.com/psikologkacin13/status/1598318356288995336?s=46&t=fGwuOyTeVmP8aTwtmDfMsw

psikolog:
Prof. Dr. Doğan Cüceloğlu güç odaklı 'ben çıkarına' dayanan korku kültürü diyerek değersizleştirdiği İslam medeniyeti'nin yani Müslüman ve Türk kültürü kimliğinden kültür robotu olmamak adına Amerikan sevgi kültürünün içinde 'biz çıkarına' evrimleşerek kültür ajanı olmuştur. https://twitter.com/psikologkacin13/status/1600932583046774784/photo/1

psikolog:
Erol Güngör ve ben İstanbul Üniversitesi'nin Psikoloji Bölümü'nde Prof. Dr. Mümtaz Turhan'ın asistanıydık; aynı ofisi paylaştık. Maalesef genç yaşta rahmetli oldu. Tasavvuf ve İslam meselelerine ilgi duyardı.
Dedesi müderrismiş ve torununa daha beş yaşından itibaren Osmanlıca ve eski yazıyı öğretmeye başlamış. Yani Güngör, Latin alfabesiyle beraber Osmanlı alfabesini de öğrenmiş. Kendisi sosyal psikolojinin kavramlarıyla tasavvuf yaklaşımını bir araya getirip bir analiz yapmıştır.
 Güngör’ün kendi başına bir kaynak olduğunu düşünüyorum.
Tasavvuf konusunu ele aldığı bu eserinde; bir sosyal bilimci olarak tasavvufun tarih, felsefe ve sosyal psikolojinin ışığında nasıl teşekkül ettiğini ortaya koymuş ve İslamiyet'teki yeri konusunda değerlendirmeler yapmıştır. Sosyoloji, İlahiyat ve Eğitim Fakültesi öğrencilerine özellikle öneririm.

Doğan Cüceloğlu,
Var mısın?
Sayfa 298 - Kronik Kitap

psikolog:
"Medeniyetler tarihini inceleyen Samuel Huntington bir kitabında, 'Medeniyetlerin çatışması dünya barışının karşısındaki en büyük tehlikedir ve medeniyetlere bağlı uluslararası düzen bir dünya savaşına karşı en büyük güvencedir,' der. "Uluslararası düzen nasıl kurulacak? Ailede, mahallede, şirketlerde ilişkiler nasılsa, bir toplum da diğer bir toplumla ona benzer bir ilişki kuracaktır. Bu konuda iki farklı yaklaşım görülür.

1. Sen-ben ilişkisi içinde, diğerlerinden farklı olan yönlerini temel alarak kendini tanımlarsın. Örnek: Venedikli milliyetçi demagog Micheal Dibdin, 'Gerçek düşmanlar olmadan gerçek dostlar olamaz,' der ve ilave eder, 'ne olmadığımızdan nefret etmediğimiz sürece, ne olduğumuzu sevemeyiz.'

2. Biz ilişkisi içinde insanlığın ortak yönlerinden hareket edersin. Örnek: Mevlana'nın yaklaşımı.

Gel, gel. ne olursan ol yine gel
İster kafir, ister Mecusi, ister puta tapan ol yine gel
Bizim dergahımız, ümitsizlik dergahı değil
Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel







Gerçek Özgürlük Remzi Kitabevi

Navigasyon

[0] Mesajlar

[#] Sonraki Sayfa

Tam sürüme git