Gönderen Konu: EŞCİNSELLİĞİN İNSAN PSİKOLOJİSİNE ZARARLARI: VİŞNE SUYU (4. BÖLÜM)  (Okunma sayısı 381 defa)

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4099
    • Profili Görüntüle
BÖLÜM 4:

Babam bürosunda bir kadınla görüşüyordu ve kadının elini tutarken görmüştüm bir keresinde. Kadın geldiğinde babam beni bürodan çıkarıyordu. En sonunda "Babam bir kadınla görüşüyor." diyerek bunu anneme söyledim. Babam eve geldiğinde annem ona bu durumu sordu. Bunun üzerine hayatında ilk ve son kez bana vurma girişiminde bulundu. Karnıma doğru bir tekme attı fakat ıskaladı beni. 10 yaşındaydım, yanlış bir şey yapıp yapmadığımı dahi bilmiyordum halbuki. Şimdi tekrar düşündüğümde keşke hiç söylemeseymişim diyorum. Çünkü hem bir erkek kardeşim olabilirdi hem de anne-babam boşanmış olurdu ve belki de daha iyi bir hayatımız olurdu. Kafamdaki bir diğer olay da şuydu; annem ile babamın bu kadar yakın olduklarını hiç görmemiştim. Babamla başka bir kadının yakınlaştığını görmek bende tarif edemeyeceğim bir his oluşturmuştu. Çünkü ebeveynim yıllardır aynı yatakta bile yatmamışlardı. Bir hafta daha geçmesin ki ben yine bir terapiye gitmeyeyim. Bu sefer HK'nın verdiği ödevlerin bir kısmını yapmıştım. Bu yüzden içim daha rahat gittim.

-   Neden ayrı yattıklarını sordum hocam.
-   Eee nedenmiş peki?
-   Annemin bir rahatsızlığı varmış.
-   Sen buna inandın mı peki? Psikolojik miymiş cinsel miymiş?
-   Açıklamadı neden olduğunu. Çok inandırıcı gelmedi tabii.
-   Sonra?
-   Sonrası malum, konuyu saptırmak için din konusuna girdi yine. Zaten tartıştık sabahlara kadar.
-   Tartıştıktan sonra ne oldu? Aranız bozuldu mu? Küstünüz mü?
-   Hayır, tam tersi daha da yakınlaştık. Ertesi gün balığa gittik zaten beraber.
-   Gerekli miymiş yani? Sana bir şey katmış mı?
-   Gerekliymiş ve iletişim sorununa olumlu yönde etki etti.
-   O zaten uzak duruyordu, sen de uzak durmaya başlamıştın. Şimdi mesafeyi sen mi kapatmaya çalışmış oldun?
-   Evet.
-   Aramız iyi dedin, yani duygusal bir şeyler mi var?
-   Bilmiyorum.
-   Yani yakınlaştınız sonuçta, bu ne hissettirdi?
-   Güvende hissettirdi galiba.
-   Yani sorun babanla iletişim kopukluğuymuş. Çevreye karşı yalnız hisseden çocuktun sen. Bu sorun da babayla iletişim kopukluğu yüzünden olmuyor mu? Güvensiz hisseden kişinin insanlarla iletişimi sağlıklı olmaz. Umutsuzluk, karamsarlık kapsar içini.
-   Zor yolu tercih etmek nasıl bir şey?
-   Bir anlamda iyi bir şey ve daha net çözümleri de beraberinde getiriyor.
-   Zoru aştığını nereden anladın? İyi olduğunuzu nasıl anlıyorsun?
-   Kurallar koydu evde mesela. Otorite kurdu biraz en azından. Arkadaşımdan bir farkı yoktu önceden. Şu an baba-oğul olduk biraz da olsa. Otoriter olması daha hoş geliyor açıkçası. Dışarıda da otoritermiş onu gördüm.
-   Eskiden öyle değil miymiş?
-   Öyleymiş de ben hiç bakmıyordum ki.
-   Nasıl bir otoriteymiş mesela?
-   Ne bileyim insanlar sayıp seviyor. Saygı gösteriyorlar. Mafya babaları bile tanıyor onu. Mafya hikayesi gibi bir şeyleri varmış yaşadıkları hatta.
-   Neymiş? Anlat bakalım.
-   80'lerde Kürt ve Türk polis arkadaşlarıyla bir oluşum kurmuşlar. Hani devletin muallakta olduğu dönemde. "Robin Hood" çetesi gibi bir şey bunlar ama. Hani uyuşturucu kaçakçılığına savaş açıyorlar, mafyaları dize getiriyorlar. Hatta küçük bir hikaye de var bununla ilgili.
-   Onu da anlat.
-   Birgün bir adam dolandırılıyor. Bu çetecikten yardım istiyor. Bunlar da gidip dolandıran adamı bagaja tıkıyorlar. Adama, dolandırdığı miktar kadar senet imzalatıyorlar başına silah dayalı halde. Ne bir kuruş eksik ne de fazla.
-   Ne kadar sürdürmüş? Ne zaman bırakmış?
-   O kadar ayrıntılı bilmiyorum vallahi.

Sınıftaki işleyişe geri dönelim isterseniz. Çünkü bahsettiğimiz konuyla sınıfta yaşananlar birbiriyle alakalı.  Sınıfta okuyan diğer öğrenciler bana tehditler savururken ''Abim şöyle, böyle.'', ''Babam şöyle, böyle.'' gibi şeyler söylerlerdi. Ben de bir "piç" gibi hiçbir karşı argümanda bulunamazdım. Korkardım onlardan ve bu yüzden de ezerlerdi beni. İşin garip tarafı şu ki bunları aileme hiç anlatmadım. Kendime güvenme konusunda bana destek vermek bir yana, beni daha da korkak biri yapmışlardı. Yaptıkları şeyden dolayı böyle bir yaşam sürdüm. Onların inşa ettiği hapishanedeki bir mahkumdum ve herkes bilir ki hapishanelerde tecavüze uğranabilir. Ben de bunun mağduru oldum ve onlara yaşadıklarımı anlatma gereğini duymadım. Ne oluyormuş demek ki? İletişim kurmak için geç de olsa, biraz patırtı ve gürültüden sonra iletişim kurulabiliyormuş. Hem de ilişki olumlu yönde  ilerleyebiliyormuş. Bu bana ne öğretti? Babam aslında çok otoriter bir insanmış ama bana karşı hiç uygulamamış bu otoriteyi. Çocukluğumda da bu otoriteyi sezseydim bu kadar korkak olmayabilirdim belki. Bu yüzden onları içten içe suçlamaktan vazgeçemiyorum. Lanet çocukluk yılları!

-   İş hayatım konusunda bile konuştuk.
-   Düşünceleri mi vardı geleceğinle ilgili?
-   Hayır, benim hayallerimi destekledi. Şirket kurma hayalimi.
-   Üniversite düşündün mü?
-   Evet, kendi şehrimde okumayı düşünüyorum.
-   Neden peki?
-   Okurken çalışmak istiyorum, ileriye yatırım yapmak istiyorum. İngilizce öğretmeni olmak gibi bir hayalim yok. Okul konusunda çok lakaytımdır ama iş konusunda çok prensipliyimdir. Girişimciyimdir, ticari konularda uzmanlaşmak için fazla çaba sarfediyorum. İhracat-ithalat işiyle uğraşmak istiyorum hatta.
-   Böyle hayali olan insanlar okulda da başarılı olmaya çalışır genelde.
-   Belki ama şansım yaver gitmedi. Lise beklediğim gibi değildi. Ben de ticarete yöneldim. Dayımın şirketinin yanında fabrika vardı. İşimi erken bitirdiğimde meyve suyu ve su tezgahı kurardım. Soğuturdum hepsini önce, sonra da satardım. Daha önce de böyle şeyler yapmışımdır. Babam Suriye'ye gider gelirdi. Gelirken getirdiği şeyleri Kur'an kursundaki çocuklara satardım.
-   Peki ne katıyor bunlar sana?
-   Zevk alıyorum satmaktan. İyi hissettiriyor, güçlü hissettiriyor.
-   Peki ya satamazsan ilerideki bir işte?
-   Satarım.
-   Ya satamazsan?
-   Satarım.
-   Velev ki?
-   Başka bir şeyle denerdim. Ama moral bozukluğu olmazdı.(Palavra)
-   Daha fazlasını istemenin sebebi fazlasıyla şımartılman olabilir mi sence? Herkesten

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4099
    • Profili Görüntüle
alacağını aldın. Bu yüzden bir doyumsuzluk var ve ''Bunu yapayım, şunu yapayım.'' demeye başlıyorsun.
-   Olabilir.
-   Neden satış yapmak çok önemli?
-   Çünkü insanlarla iletişim kurabildiğim tek alan satış yapmak.
-   Bu ilişki birebir olsaydı?
-   Kuramazdım, çünkü o zaman kabullenilmeyi istemek gibi şeyler oluşurdu. Ne bileyim bağlanırdım belki biraz.
-   Satış senin için bir savunma mekanizması o zaman. İki tane ''ben'' karşı karşıya geldiğinde sen zayıfsın. Eksiksin, yetersizsin ve savunmasız kalıyorsun.
-   Herkese karşı değil.
-   Kriter ne peki?
-   Kişilik olarak bakıyorum.
-   Yani ne tam olarak?
-   Karşıdaki insan samimi olunca yetersiz hissediyorum kendimi. Çünkü bana yakın davranıyor, dürüst oluyor. Öyle bir baskı altına giriyorum ki anlatamam. Yanlış yapmak istemiyorum böyle birine karşı.
-   Kendini sevdirme ihtiyacın mı var yani? Biri beni sevsin gibi.
-   Olabilir.
-   Bu sevilme ihtiyacı nereden ortaya çıkıyor peki?
-   Bilmiyorum hocam.
-   Birisi seni severse ne olacak peki?
-   Kendime güvenim artacak.
-   Sevgili Emre.
-   En başa dönelim o halde.
-   Ne kadar başa?
-   Konuşmamızın başında da güven kelimesi geçmişti babandan bahsederken.
-   Hocam ne gereği var? Ne güzel konuşuyorduk işte başka şeylerden.
-   Babayla ilgili bahsetmiştik hani, duygusal bir iletişim kopukluğu var diye.
-   O değil de, siz de sermaye verin, şirketi daha büyük yapalım.
-   Önce senin işini halledelim de.
-   Yahu öyle değil işte. Amaç herkesten bağımsız olmak. O kadar sağlam basacağım ki kendi ayaklarımın üstüne, kimse bir şeye ihtiyacım olabileceğini düşünmeyecek.
-   Neden böyle bir şeye gereksinim duyuyorsun peki? Zayıf görünmemek, hep güçlü olmak için mi?
-   Şöyle izah edeyim. Babama güvenmiyorum bu konuda. Bu yüzden kendi ayaklarımın üzerinde durmak zorundayım.
-   Okulda işler umduğun gibi gitmedi. Ne bileyim deneyler filan yoktu. Sen de ticarete yöneldin. Eğer popüler olabilseydin bu anlamda, birileri seni keşfetseydi okul hayatında, ilerleyecektin.
-   Yani.
-   Okul bittiği zaman sen işi güven duygusu olarak algılayacaksın o halde. Ama paran oldu diyelim, artık duygu boşluğunu parayla doldurmaya başlayacaksın. Para için etrafında olacak birileri, onlarla duygularını dindirmeye çalışacaksın belki de. Yani işi bir savunma olarak kullanıyor olacaksın. Sen işi kullanarak benlikle iletişim kurmaktan kaçıyorsun. Biz ne diyoruz? İnsanlarda sevgi, güven ve güç üstüne bir denklem vardır. Sevgi ve güven olmayınca arayı güç ile kapatmaya çalışıyorsun. Bu da sağlıklı değil tabii ki. İnsan bilinçaltı savunma mekanizmaları üretiyor. Bunlar bir çözümdür ama kötünün iyisidir ve bedelleri vardır. Bu sana neye patlıyor? Duygularını köreltiyor. İşte ödediğin bedel bu. Bugüne kadar bu yol seni götürüyordu. Ama bundan sonra bir strateji oluşturman lazım. Duygu, sevgi gibi şeyleri de katman lazım bu stratejiye. Kendi kurduğun bu yolla gidersen başarıya ulaşabilirsin ama ne olur? Duygusal hayatında, aile hayatında veya ilişkilerinde sapmalar olabilir. Alkol olabilir, yanlış kadınla evlenebilirsin. Güçlü insanların zaaflarını kullanmak isteyenler olur nihayetinde. Yalnız başımıza projeler üretirsek onda biri doğru çıkar. İnsanlara danışarak oluşturursan bir şeyler onda dokuzu doğru olur. Ne yapmak lazım? Birinin karşısına geçtiğinde onu yüceltmemek lazım. Ne yapabiliriz sence bu konuda?
-   Bilmiyorum. Babayla iletişim kurmak çözer mi bunu?
-   Kesinlikle çözer. Çocuklukta ve lisede iyi olmamış olabilir ilişkin. Ama son devreyi iyi değerlendirirsen bu sorunlar da çözülür. Yani baban kendin için gerekli. Babalarımızı yıktığımızda kendimizi de yıkmış oluruz. Babayı kendimiz için affedeceğiz yani.
-   Her şey babayla yani.

Babasız olmuyormuş yani meselenin çözümü. Çok şey konuştuk ve konuşacağız ileride de. Ama ne var biliyor musunuz? Konuşacak şey bitmiyor bir türlü. Hep bu şımartılmam yok mu? Ondan dolayı geldi başıma bunlar. İnsanın kendini affetmesi gerekirmiş. Bunu yapabilmek için de önce babayı affetmek lazımmış ama sülaledeki tüm babaları! Çünkü bizim sülalede aileler hep sıkıntılı. Dedem ölmüştü ben sekiz yaşındayken. Ailede kronik kalp ve akciğer yetmezliği var. Bundan dolayı zaten çok hastaydı. Bir gün sabah uyandırdılar "Dedenin hastalığı artmış yanına gitmemiz lazım." diye ama hepsinin gözü yaşlıydı tabii. Aklıma iki ihtimal gelmişti. Ya hastalığı çok ağırlaşmıştı ya da ölmüştü. Ben birinci ihtimali daha yüksek tuttuğumdan çok da üzülmeden gittim dedemlerin evine. Annem zaten çoktan oradaydı. Dedemin vefat ettiğini ve korkmamam gerektiğini söylediler bana. Korkmadım zaten çünkü dedemdi o. Ama herkesin gözü yaşlıydı, özellikle kadınlar hüngür hüngür ağlıyorlardı. Ben de uzun süre onu göremeyeceğim için ağladım. Sonrasında teyzemin eşi kartopuyla oynamanın bizim üzüntümüzü azaltacağını düşündüğü için karlı dağlara çıkardı bizi. Çocuk aklı, azaldı da zaten. Bir burukluk vardı ama hala içimde çünkü babamın babası benimle hiç ilgilenmezdi. Yalnızca bu dedem benimle ilgilenir, çok sevdiği motoruyla beni gezmeye götürür, elektrikle ilgili bilgilerini öğretir ve pratik zekamı geliştirmeye yardımcı olurdu. İdeal bir dedeydi yani. Ama öbür dedem! Ne yapmış biliyor musunuz? Hakkını yememek lazım, ben iki yaşındayken benim için ''Bu çocukta yedi yaşındaki çocuğun zekası var.'' demiş. Ama aynı yıl bana bir soru sormuş. ''Babanı mı daha çok seviyorsun, beni mi?'' diye. Ben de "Babamı." diye cevaplamışım. O da bu cevabımdan dolayı ömrü boyunca bir daha yüzüme bakmadı. Yok arkadaş, sorunlu bizim sülale! Lanet sülalem ve ölen insanlar!



-   Tikler vardı ya geçen hafta bahsettiğimiz. Bir şey dememiştik değil mi üstüne?
-   Evet konuşmamıştık.
-   Tikler insanın anlatmak istediği ama anlatamadığı şeylerdir genelde. Hani kendi iç çatışmana dönüşüyor bunlar. Mesela "İnsanlar beni sevsin." düşüncesi etki ediyor bu tiklere. Bir yerde otururken de "İnsanlar ne düşünür?" diye merak ediyor musun hiç?
-   Evet. Mesela oturuş şeklim, kıyafetim gibi şeylere çok dikkat ederim otururken bir yerde. Takıntı gibidir hani. Düzenli olmalı.
-   Neyi çağrıştıracak sana düzensiz olsa?
-   Düzensiz işte. Rahatsız eder beni.
-   Neyi çağrıştırıyor peki bunun haricinde.
-   Bilmiyorum inanın ki.
-   Seni düzenli görecek, alçak göremeyecek kendisinden. Onların seviyesinden aşağı görünmeyeceksin, bu mudur?
-   Evet, galiba.

Ah şu takıntılar! Dünyadaki en sorunlu, en garip insanmışım gibi hissediyorum bazen. Kimsede sorun yok da bir tek bende var sanki. Ama benimkiler en büyüklerinden galiba. Sorunluyum kardeşim ben, sizin gibi güllük gülistanlık hayatım yok(!). Oyunlar, takıntılar, sevgi, güven, saygı derken ömürden tat alamadan gideceğiz öbür tarafa.

-   Terapiler bende değişiklikler yapmaya başladı. Artık insanlar için değil, biraz da kendim için yaşamaya başladım. Kendime güvenim arttı.
-   Normalde ne oluyordu insanlarla?
-   Kırmamak, kaybetmemek için insanların hatalarını göz ardı ediyordum hep. Şimdi beklentilerimi dile getirmeye başladım.
-   Böyle de olması gerekmiyor mu? Yoksa Tanrı-kul ilişkisi gibi olmaktan öteye geçemez birebir ilişki de. Tanrılaştırdığın kişilere karşı erotikleşme oluyordu. Peki diğer insanlarla ilişkilerinde oluyor mu?
-   Hayır.
-   Karşısında güçsüz hissettiğin kişiyi erotikleştirmiş oluyorsun işte.
-   Mesela telefon camı kirli olsa bile rahatsız hissediyorum.
-   Ne ifade ediyor telefon senin için?
-   İnternet sayesinde dünyaya açılan kapı.
-   Sanal bir ilişkin var mı?
-   Arkadaşlık olarak evet. İstanbul'da vardı hatta duygusal olarak bağlandığım birisi.
-   Sadece duygusal mı?
-   Fantezi olarak da tabii. Ama sonra ayrıldık belli sebeplerden.


psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4099
    • Profili Görüntüle
Yukarıda bahsettiğimiz kişi kim biliyor musunuz? Karşılıklı duygusal bağ kurduğum ilk kişi. Gariptir ki şu an kullandığım isim onun ismiydi. "İlkler unutulmaz." derler ya hani. Bu yüzdendir ki ayrı bir anlam ifade ediyor benim için.

Ne var biliyor musunuz? Bütün eşcinsellerde ortak olan çok nokta var. Bu yüzden eşcinselliğin doğuştan değil de psikolojik olması çok daha muhtemel diye düşünüp devam ettim bu terapilere. Çoğunda baba faktörü ortak mesela. Bir yandan terapiyi dinleyip bir yandan da yazı yazmak zor bir şey yahu!