‘illa illa’
Kuvvetler ayrılığı ilkesi gündemde olduğu günlerde kuvvetlerin halktan ayrı olmasını önceleyenlerin olduğunu gördük ekranlarda, militanca söylemlerle söve yazıyorlardı halkın adamlarına. Kutsalı ve sosyolojisi örselenip törpülenmiş toplumumuzun bu gün cesareti de örselenmiş göründü bana millet adına iş yapanların millete karşı duruşundaki cesaret ve cesametini görünce. Güç ve kuvvet demokrasi ile milletin eline geçecek diye inandık da elimizdeki geçer akçeyi bozdurup aldıktı onu ama gördük ki halkın başına birini kral yapmak yerine bir sınıfı kral yapmışız oylamalarla oyalanırken bu işleyişte.
Seçtiklerimizi tiftiklerken cambaza bak deyip bizi canı ile oynayana baktırdılar ve kendileri işlerine baktılar bu süreçte. Medyada bizi onlar bunlar şuraya buraya sızmaya çalışıyor diye korkutanlar oralara buralara sızmışlarmış meğer. Tek parti devrinde partizanların halka rağmen halk için yaptıklarının kendi refah ve ferahlarına yaradığını gördüğümüz gibi gördük onların ardıllarının halkın iradesine karşı direnimini bir kez daha. Ülkemizde bir lümpen kitleleri sollayıp bir aristokrasi sınıfı oluşturmuş ve halkın dahlinden kopuk hükmü elinde tutmak isteyen kitle oluşmuştur.
İngiltere’deki bir zamanlar halkı yöneten kendini asil diye tanımlayan aristokrat sınıfın işçileri burjuva sınıfını oluşturup siyasal güç oluşturduğunda bu sınıf yargıyı elinde tutarak hakemlik yapmaya başladı sosyolojik guruplar arasında belki kaba ve kısmı izahla, ama bizim bu tek parti ve kayırılmış partiler devrinde yargı ve kışla birimlerine yerleştirilmiş militanlarımız ne aristokrasi ne soyluluk görgüsüne sahip sınıfın insanı değiller. Soyluluğu ve aristokrasiyi yeğliyor ve yüceltiyor değilim ama bu işin sosyolojisi farklıdır, aşiret ve seyit ve şerifler gibi dedeler pirler bu kabil yetkileri kullanırlar halen toplumumuzda ve kendi seçtiğimiz milletvekilleri gibi ne dile düşer ne de arkalarındaki kitle tarafından didiklenirler. O anlamda bu adliye ve kışla binalarının nüfus ve nüfuz sosyolojisi aristokrasi art alanına sahip olmadığından ‘kendi babasını asmak’tadır.
Toplum adına karar veren yargı ve toplumun korunmasını sağlayan kışla milleti içerisinde yaşadığı topluma yabancı durmaktadır, toplumun değişim ve gelişimine ayak uydurmak yerine mani olmaktadır. Cemiyetin rehberi ve önderi olmaktan uzak narsistik yapıları lümpenliklerinden doğmaktadır bence, militanist ve militarist yapıları geldikleri sosyolojik köklerinde aranmalı. Gücü ölçülü ve adil kullanmaya yönelik bir sosyoloji ve kültürden gelmedikleri ve yargıladıkları ya da korudukları kitle ile aralarında ta Muaviye ile Ali’ye dayanacak bir husumet olduğu dikkatten kaçırılmamalıdır. Aralarında tercih yapamayız diyenler halen var, ikisi de kutludur diyenler şimdi de mutludur. Yargı da en çok yürütme kadar kutludur, TBMM ise kutlular kutlusudur demokraside; darbeci generallerin siparişi ve şantaj oylaması ile halka onaylatılan anayasada bile bu böyle.
Yargı önce Anayasa Mahkemesi kolundan yasamaya karıştı, TBMM anayasa değiştiremez dedi benim mefkûreme aykırı. Bir aralık yargı Cumhurbaşkanını seçmek için az buldu halkı, yeni bir icat yapıp anayasa yazan Evrengilin bile aklına gelmemiş keşfi yaptı. Danıştay kolu ise YÖK’ü yargıladı, bilim uzmanı kesildi başımıza. HSYK ve YAŞ gibi kurumların kararı yargıya kapalı iken neden YÖK’ın kapısı açık unutulmuş yargıya karşı bilmiyorum doğrusu. Devletin ‘Din İşleri Yüksek Kurulu’ tarafından verilen bir fetvaya karşı idari yargıya başvurup onu iptal ettirmek mümkündür, bir idari işlem olduğu için bu. Zaten orada buna yetkin yargıçlar olduğu muhakkak olduğu için aklına gelmeyene işaret olsun dedim. Sabih’ten beklememeli her şeyi değil mi, devlet hepimizin; hele de rejim.
Bir aralık yasamanın da işine el attı Danıştay, belde belediyelerini ihdas etti anayasa mahkemesine rağmen hem de. Millet ile ilgili her yere el atabilirsiniz; uslu uysal bir milletimiz vardır zira. Ama sen aristokrata soyunmuş bu lümpen sınıfın çevirdiği alana gir bakalım, bir ‘saldır, ay’ bak ne oluyor ülkede; HSYK dan fetva çıkar anında. ‘Lahavle’ dedirtecek işler oluyor ülkede haylidir, deşifre oluyor kozmoloji; azıcık sosyoloji öğrensek hiç fena olmayacak zira önümüzdeki dönemde sosyal gerçekler kozmik gerçeklerden daha işlevsel olacaklardır görünen köyün manzarasına göre.
‘Lahavle’ demekle yetinmemeli, ‘velakuvvete’ de demeli halktan başka; demokrasi ve cumhuriyet aşkına. Din adına konuşmamaya yemin etik zaten ulusça laiklik andı içeli, o nedenle ‘lahavle velakuvvete illa halk’ demekte yarar var. Halktan başka kuvvet yoktur, dayanak yoktur bu ülkede gerçekte, yekta kutsalı budur milletin bence. Kuvvetleri ayırsan da milletindirler birleştirsen de, yasamaya müdahale ettin de yasama canına çekti ya bunu, yürütmeye müdahale ettin ya kaç kere canına çekti ya bunu; şimdi yargıya geldi sıra. Susma sustukça sıra sana gelecek demediler mi sana yargıç hiç ya, sen yargı olarak herkesin hakkını korudun mu da kendi hakkından bahsediyorsun. Boşuna halkı arama yanında, sen hiç oldun mu bu halkın yanında, kaç kere darbe diye şaplak yedi bu halk başına, yargılasana. Halkın hakkını korusana önce sen, zemberekten boşalacağına. ‘hakkıdır hakka tapan milletimin istiklal’ yazıyor istiklal marşında, okusana; o da kanun zira.
Ömer ÇELEBİ
iyisaatteolsunlar@hotmail.com