İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - psikolog

Sayfa: 1 2 [3] 4 5 ... 273
31
Kadınları cinsel olarak erotize edip fantezimde yer vermedim.
Kadının rolü daha aşağılık gibi geliyordu bana. Genel olarak ve cinsel olarak kadın çocukluktan beri bana aciz geliyordu o yüzden kadınla özleştirildiğimde çok rahatsız oluyordum işte. Bu hala böyledir kadınsılık vurgusu benim üzerime vücudumla ya da herhangi bir sebeple bağdaştırılırsa aşırı takıyorum, çok sorun ediyorum. Hayatın içinde olduğu kadar kadın cinsellikte de sanki acı çekiyor eziliyor gibi. Sanki ilişkide aşağı olan da kadın, bir şey kadının içine giriyor sonuçta, kadına kötü bir şey yapılıyormuş gibi bir düşünce çocukluğumdan beri vardı bende. Küfürlerimize bakın en çok edilen küfür bunun en belirgin hali değil mi? 
Çocukken kızlarla arkadaşlık ederdim; yasak, günah kızlardan uzak dur gibi katı bir tavırları yoktu ailemin. O yüzden kızlarla çokça oynadığımı hatırlıyorum, grup oyunlarında bile kızlarla oynardım.
Yani çocukken sorun yoktu, sonradan erkek aslında aşağılık kadına kötü davranıyor, moçoluk çok feci gibi düşünmeye başladım, babamın annemle ettiği büyük kavgaların etkisini de yadsımamak lazım. Öte yandan o tür erkek olamadığım için onu eretozi ediyorum. Kendim kadınları aşağılık görmüyorum, onlara iyi davranıyorum, ben iyi biriyim, eşitlikten yanayım ama erkekler öyle değil. Ama onlar gibi de olmadığım için ötekileştiriyorum.
Kıskanıyorum özeniyorum. Yani kafam baya karışıkmış işte.
Ben şuan mesela romantik ve duygusal ilişki kuramıyorum kimseyle Hüseyin hocaya göre sadist bir kimlik geliştirmişim. Oda şöyle; benim bu erkek kimliğim babam ve akranlarım tarafından kabul görmediği için bu erkek kimliğimi başarı üzerinden yürütmüşüm, başarılı olunca diğer erkeklerden daha üstün hissederim kendimi belki diye.
Okul başarımla kendimi sürekli kıyaslaya kıyaslaya bu sadist kimliğim genişlemiş. Kırılgan bir erkekliğim olsa da bir kimlik edinmiş gibi hissediyordum kendimi başarılı olunca, tıp kazanmam bu yüzdendi. Bu duygularımı da sürekli beslediğim için duygusal yönümü hep yok etmişim. Çevremdekiler tarafından, süper inek, çalışkan o, hep ders çalışır, rekorcu gibi görünmek cinsel kimliğin öne çıkmasını kamufle etti. Bu benim işime geldi, hatta işimi kolaylaştırdı. Düşünsenize ben hiç sene uzatmadan bitirdim tıp fakültesini.
Hala aynı durumdayım başarılı olmazsam sanki kendimi inşa edememişim gibi hissederim. Tus sınavı var şimdi önümde. Ona çalışıyorum hazırlanıyorum. Yine bir yarış var önümde. Benim ve diğer erkekler arasında bir yarış.
Başarılı olamadığımda yüksek not alamadığımda kendimi yaşamaya değer bulmuyordum, işte aradaki cinsel kimlik karmaşamı sadistlikle kapattım.
Okul çevrende nasıl algılanıyorsun sence?
Beni şuan 6 yıldır birlikte okuduğum kişilere sorsanız gayet normal biri derler size benim hakkımda. Lider, çalışkan, gruba yön verici derler ama ben içten içe hiç öyle hissetmiyordum kendimi. Sanki hep kendimi göstermem, kanıtlamam gerekiyor, her konuda başarılı olarak, hatta ortamda komik bir şeyler anlatarak hatta farklı konularda bilgi vererek yani hep ben konuşulayım. Aksi olduğu her anda da kendimi depresif moda sokuyordum. Arkadaşlarım beni sevmiyor mu gibi triplere giriyordum.
Şimdi nasıl durum kızlarla mı daha yakın arkadaşsın? Başarılı oldukça erkeklerle arkadaşlık kurman kolaylaştı mı?
Ben kadın duygularından da erkek duygularından da anlamam aslında çünkü duygusuz biriyim.
Sizin ne sorduğunuzu anladım; benim yaşadıklarımı yaşayanlar kızları daha iyi anlıyor, onlarla daha rahat iletişime giriyor ama ben öyle de değilim işte. Kızların muhabbetini sevmem, sığ gelirler bana. Kadınlıktan o kadar uzağım ki bakın o aşağılamayı belki kendi içimde ben de yapıyorum, emin değilim ama kadınlar hep oldu yakın çevremde ve ben daha fazla erkek olsaydı keşke diyordum, bu baskıyı bazen hissederdim içimde. Baba ve abi erkekliğimi onaylamadığı, onlardan kabul görmediğim ve sürekli annemle kadın ortamlarında bulunmam bende bu dengesizliği bu karmaşayı yaratmış.
Arkadaş grubumda hep öne çıkan ben olmalıyım bu konforlu hissettiriyordu.
Duygusal olarak insanlara bir şey veriyorum gibi ama öyle değil vermiyorum, aslında hep talep eden tarafım. Emek vermek zaten zor gelir bana, birine vaktimi ayırınca bile çok fazla şey vermiş oluyorum kanımca.
Sevgiyi koşullu bir şey gibi düşündüm hep, başından beri ben uslu sorunsuz olduğum için başarılı olduğum için beni seviyorlar diye sevgiyi yanlış kodladığımdan ezelden beri hep bir için faktörü vardır bende.
Olduğum kişinin olduğum gibi sevilecek bir şey olduğuna hiç ihtimal vermediğimden, değersizliği doğurmuşum. Bu değersiz hissetmemi de işte sadist kimliğimi besleyerek, insanları ezerek kendimi yükseltmeye çalışıyorum.
Nasıl eziyorsun, ezmek ne demek?
Annem bana sen yılan dillisin der. Yani ben insanları kırmak istediğimde dilimi çok sivri silah gibi çok kırıcı kullanabilirim.
Özellikle üzülsünler diye çabalarım.
Ergenlikte kurduğum fantezilerde; o maço o erkeksi tiplere zorla sahip olduğum fantaziler kurardım bu da işte sadist kimliğimle alakalı.
Tıp okudun o ortamda daha kolay olurdu, hissettiklerini danışmadın mı hiç kimseye ya da araştırmadın mı kendini tanımlamadan önce?
Üniversite döneminde Cinsel işlev bozukluklarını araştıran bir hocamız vardı ki bu konuda ünlü bir hocadır kendisi, ona email attım bir gün durumumu özetleyen ve randevu verdi gittim. Benim porno bağımlılığım var bundan rahatsızım! Çözüm arıyordum dedim ama o bana ‘’sen böylesin yapacak bir şey yok’’ dedi. Ama ben kadınlardan da çok hoşlanıyorum dedim, o zaman ‘’biseksüelsin’’ dedi ama ben aile kurmak istiyorum, çocuk istiyorum dedim, ‘’o zaman eşcinsel pornosu değil hetero pornosu izle’’ dedi. Hepsi bu işte, devamı yok konuşmanın. Burada bitti.
Psikiyatrlar bu konuya farklı yaklaşıyor ben o hocada aradığım cevabı bulamayınca çok üzüldüm çok kötü hissettim kendimi. Özellikle ‘’sen böylesin kabullen’’ kısmı var ya işte ben hiç kabullenmedim o sözlerini. Çünkü içinizde bir yerde biliyorsunuz bir şeyler yanlış gidiyor ve böyle devam etmek istemiyorsunuz.  Kişiliğim ve benliğimle bağdaştıramadığım bana yabancı kalan bir durumu nasıl kabullenebilirim diye haftalarca düşündüm.
Saçma geliyordu ‘’kabullen’’ diyor kabul etmediğim için zaten size geldim diyemedim yüzüne. Bu zavallıca bir şeydi, yani kabullenmek.  Çok üzülmüştüm çünkü ben zoru severim kolayı değil…
Sonra uzun süre kimseye gitmedim zaten öğrenciydim kısıtlı bütçemde doktorlara ayıracak maddi kaynağım yoktu. Birde yine aynı olumsuz cevabı alırım korkusu, ya beni kandırırlar aç kalırım buralarda üstelik fayda sağlamaz da umudum çöpe giderse daha fazla zarar görürüm diye de korku geliştirdim içimde.
İnternetten araştırmaya başladım. Dini videolar dinledim, makaleler araştırmalar okudum işte özetle bu da sizin imtihanınız falan diyor mücadele edin diyor saçma sapan yorumlar seviyesinde kalıyor. Tuhaf yani, hatta Lut kavmi üzerinden yalan yanlış bilgiler dönüyor internette. Dini olarak çözüm aradığım yerlerde de kendime çare bulamadım.
Ben ailemden daha dindarım aslında, mesela ben namaza düzenli başladıktan sonra babam başladı. Yani onların dindarlığı çok geç ben daha yatkındım hep. Kuranı, ayetleri, duaları öğrenmemi sağladı annem ama ikisinin de özellikle babamın çok bilgisi ilgisi yoktu.
Geleneksel mezhepçilik üzerinden dönen din işlerini benimsemedim, bilim üzerinden yol aldım dinde de. O tür yayınlar okudum, gerçeklikle bağdaşmayan hiçbir şeye inanmadım, ayakları basan bir dindi benim inancım. Mustafa İslamoğlu gibi insanları dinledim ve kendi sorunumda ışık oldu bana. Şimdi bu farkındalık ve olgunlukla bu sorunumu çözerim seklinde yaklaştım okuduklarım sayesinde, çünkü bu gelişimsel bir sorun ve çözülebilir. Ben bu hissi seçmedim ki, buna sürüklendim, hatta 3 cü şahıslar yüzünden böyle evrildim ya da şansızlıklar sonucu böyle hissettim kendimi..
Bir kere bile mücadeleyi, anlama çabanı bir kenara bırakıp gelişine yaşamayı aklına getirmedin mi?
Negatif dönemlerim çok tabi, neden bu kadar yoruyorum kendimi kabul etsem de öyle yaşasam dedim ama ben hiç bir zaman bir erkeğe duygusal bir his duymadım ki, erkeklere ilgim sadece cinseldi. Kıskançlıktı. Özentiydi.
Red mekanizması olarak da bağımlılığa yatkın biri olduğumu bildiğim için en yorgun dönemlerimde bile böyle bir şeye girişirsem batarım, içinden çıkamam diye düşündüm. Ama en önemlisi fiziksel deneyim yaşayacak kadar yoğun bir hissim, ilgim olmadı bir erkeğe karşı. Hep fantezilerden ibaretti. Her şey telefondaki videodan ve o an boşalmaktan ibaretti.
Dini olarak da bunun doğru bir şey olmadığının farkındaydım. Fantezilerim Sadizm üzerinden olduğu için de meyil etmedim.
Oyun sigara alkol hep uzak ve sınırlı durdum çünkü ben bağımlılık yaratacak şeylere sarılmayı hep reddettim bir mesafe koyarak deneyimledim bunları.
Avrupa da Amerika da doğan biri olsaydın? Ya da Musluman olmasaydın? Ya da Diyelim ki isviçrede bir hans olarak yaşıyor ama yine aynı hisleri yaşıyor olsaydın yine aynı tepkiyimi verirdin. Bu soruyu nasıl sormak en ıyı çarpıcı olur hocam?
Fark etmezdi! Dini inancı bir korku hatta bir yaptırım mekanizması olarak algıladığım yaşlarda bile bu halimi normalleştirmedim içimde.  Zaten çocukluktan beri âşık olurdum, baba olmak, evlenmek hayalim hep vardı. O yüzden yine çare arardım. Toplum beni kabullenmez, sosyal kültürel olarak daha düşük bir profil olurum bu yüzden bu hislerimi gizlemeliyim gibi bir düşüncem yoktu ki,  ben en başından beri içsel olarak hiç ait hissetmedim kendimi bu duruma.
Bakın ben her tür bilgiye ulaştım kendimce, her tür kişiye kulak verdim. Mesela yine aynı dönem Anna Erdoğan videolarını izledim, Josef Nikola’sı okudum. Bir çok şeyin daha fazla farkına vardım ve ağır bir depresyon sürecim oldu.
Antidepresan kullandığım olmuştu daha önceki yıllarda çünkü çok kaygılı bir yapım vardı, hep nabzım ve tansiyonum yüksekti, titremelerim vardı. Şiddetli baş ağrılarımdan dolayı acillik oluyordum sürekli. Anksiyete bozukluğuna bağlı semptomlarım vardı.
Cilt yolmam vardı, yani tırnaklarımın derilerini etlerini koparıp yiyorumdum, sürekli bunlarla ilgili psikiyatriden destek alıyorum zaten.
Sonra işte bir dönem daha böyle geçti ve yine çözüm aramaya, araştırmaya başladım ve Hüseyin hocanın videolarına denk geldim ve hemen randevu aldım.  6 seans geçti ve hayatım değişti. Her şeyden önce durumumu aileme söyledim, onlara açıldım, bu büyük adımdı benim için.
Nikola’sın kitaplarında da yazıyordu okumuştum ama uygulayamamıştım, Hüseyin hocanın ofisinde karşımda benim gibi ya da benzer birilerini görmek o aile örüntüsünün ben de yarattıklarını karşımdakinde de fark etmek büyük etki yarattı.
Nasıl anlattın? Ne tepki gördün? Ailene anlatmak ne hissettirdi sana? Hocam bu soruların mantıklı ya da doğru soru biçimi olduğunu dikkatlice kontrol edin lütfen.
Önce abime açıldım ve dedim ki kendimi erkek gibi hissediyorum ama kimliğim çok kırılgan olduğu için ben sadist bir kimlik edinmişim. Bu şekilde hep insanların başarısızlıklarıyla tatmin oluyorum, bu halimi düzeltmem lazım, insan ilişkilerimi etkiliyor, bağlanamıyorum gibi birçok sorunumu dile getirdim. Aileme özellikle annemle arama biraz sınır koymak istiyorum.
Annemin beni istismar ettiği babamın beni ihmal ettiği bu ilişkiye tedavi sürecim gereği bir süre mesafe koymam lazım dedim.
Ben senin maddi manevi yanındayım dedi. Terapilerimi gönülden destekledi fazlaca bir yorum yapmadı. Terslemedi. Bizim abimle ilişkimiz zaten çok sonradan duygusal boyuta taşındı. Çok geç abi kardeş olabildik biz. Yani o 23 lü yaşlara gelince birbirimizi tanımak amaçlı konuşabilir olmuştuk. Çünkü babama yakındı ve ne yazık ki o da beni döver, o da benle hiç zaman geçirmez ilgilenmezdi. Hep korkardım ondan ama çokta kıskanırdım çokta severdim abimi. Özlemdi içimde. Abi kardeş olmayı özlerdim, bilirdim ki biz öyle değiliz.
Abisine açılmış olmak bir nebze rahatlattı Bülenti ama yetmedi ailesine özellikle babasına içini dökmeliydi. Annesiyle arasına mesafe koymadan yani anneyi üzmeden derdini açıklamalıydı. Ancak öyle içine sinecekti. Çünkü bu sorun aile sorunuydu, tek başına çözemezdi. Ailesi onun bu sürecine katkı koymalı tıpkı geçmişte ona ağır gelen anılarına koydukları katkı gibi. Dönüştürecek, acıları anıları unutturacak katkılar.
Abimle görüştüm ailemle görüşmeyi kafama koymuşum Hüseyin hocamla terapilerim tıkırında gidiyordu. O dönem bir de kitaplarını okuduğum Prof Dr Zeki Bayraktar hocaya mail yolladım. Bilimsel sistematiği çok severim o sebeple bilimsel bakmak istedim olaylara ve bana vereceği bilgiyi çok önemsediğim için ondan randevu aldım. Gittim görüşmeye kısaca özetlersem bana sende bir feminenlik görmüyorum dedi senin sıkıntın okb ile ilgili olabilir ve çözülmeyecek bir durum değil dedi.
Yani bu yaklaşımı beni uçurdu, konu çok netti artık kafamda. Hüseyin Bey ile Prof Dr Zeki Bayraktar beyin hakkımdaki görüşü beni hep ötelediğim bu sorunumun üzerine iyice ve dikkatle gitmem noktasında çok radikal kararlar almamı sağladı.
Artık emindim kendim için bir şey yapacaktım artık önceliğim bu meseleydi. Ve hemen o gece ailemi aradım görüntülü konuşmak istedim, hepsini telefonun başına topladım. Annem babam abim…
Okuduğum 15 şe yakın kitap vardı bu konuyla ilgili onlara ilk önce o kitapları gösterdim detaylarıyla. Temel olarak anladığım aile örüntüsünü kitapların sayfalarını göstererek hatta okuyarak anlattım onlara. Dedim ki bir şeyleri doğru yapmamışsınız.
Baba sen annemin duygusal ihtiyaçlarını karşılayamadığın için annem sezgisel olarak duygusal ihtiyaçlarını benim üzerimden giderdi. Benim bir nevi erkekliğimi aldı elimden ve beni kocası gibi yetiştirdi, beni duygusal olarak istismar etti.
Ben sizin ilişkinizde hep taraftım ve senin de büyük katkınla ben sana yakın olamadım, baba figürü, baba sevgisi göremedim, hatta oğlun olarak senden kabul göremedim. Ben duygusal bir şekilde küçük yaştan beri babamın kötü olduğunu duyup görüp dinledim. Sen de zaten aynı evin içinde bana varlığımdan habersizmişçesine davrandın. Tüm bunlar normal değildi. Ne senle özleşim kurdum ne abimle. Abim zaten ergenlikte bizden koptu. Bocaladım, yaşıtlarım arasında da bocaladım. O kabulü göremedim ve kendime başka alan yarattım, başarı üzerinden yürüdüm, kendimi insanlara kabul ettirmenin yolunu başarıyla buldum. Bu yaşa geldim ite kaka ama işler şimdi böyle yürümüyor. İçimde tutarsız, kırılgan biri oldum. Sadist biri oldum. Dedim.
Babam her zamanki övünmeleriyle başladı karşı savunma üretmeye; o an aklıma kendime yıllarca unutturduğum birkaç kötü hatıra geldi ve onu anlattım babama.
Dur tahmin edeyim; bana ilk yolladığın yazılı notlarında olan hikaye, hani şu terapide çözümlediğin, dayılarınla alakalı olan konu değil mi babana anlattığın?
Aynen İklim hanım artık narsizlikte tavan yapmış babamı kendine getirme zamanıydı.

32
Bülent 22 buçuk yaşındayım diyor sanki elli yaş edasıyla. Olgun, ağır başlı, saygılı bir genç. Üç saate yakın geçen görüşmemizde toplumun feminen diye tanımlayabileceği hiçbir şey dikkatimi çekmedi.
Tıp fakültesi öğrencisi.  Zeki olduğu her halinden belli, özellikle gözlerinden fışkırıyor. Tus sonucuna göre branş seçecek, nöroloji, sinir bilimi düşünüyor. Tıp öğrencisi olması bir yana çok aktif hobileri ve kursları olduğu için benimle zaman konusunda baya pazarlık etti randevulaşmak için yazışırken. O yüzden vakit kıymetli hemen konuya girdik.
Baba asker anne ev hanımı 1 abisi var. Babanın işi gereği Bülent 8 aylıkken Manisaya taşınılıyor. Okula orada başlıyor 4 cü sınıfa kadar orada okuyor.
‘’Manisa kapalı bir toplumdu sadece lojman içinde yaşadık dışarıyla alakamız yoktu.  Kopuş noktam orasıydı diye düşünüyorum son yıllarda, çünkü benim o döneme dair hiç anım yok. Çocukların olur hatırladıkları ama benim yok.  Topluma şehre insanlara dair bir anım yok. ‘’ diye özetliyor o dönemi.
Ardından Batman,  5 yıl da orada yaşamış. Oraya dair hatırladığı tek anı; ‘’karşı komşumuzun çocuğuyla birbirimize dokunduğumuzu, bedenimizi tanımak keşfetmek için bir birimize çıplakken ellediğimizi hatırlıyorum. Öncesi yok oradan başlıyor her şey. En erken hatırladığım bu. Birkaç defa olmuştu hepsi o kadar.
Ailesinin çocukluğuna dair anlattıkları arasında 4 yaşında komşunun kızıyla çok fazla oynarmış hatta öpmüş kızı bir iki defa ve bu evde gündem olmuş. Hatta resimleri varmış o kızla. Ama Bülent bunları da hatırlamıyor.
Biraz anlatır mısın hatırladığın kadarıyla çocukluğunu ve aileni?
Geleneksel bir mahalledeydik. Batman da ev sahiplerimizle aynı apartmandaydık ve herkes orda komşuluktan öte akraba gibiydi. Ama annem yine de eve erken gelmem gerektiği konusunda üzerimde ciddi baskı kurardı.
Alt komşunun oğlu 18 yaşındaydı ve annem beni hep onunla korkuturdu. Bak İsmet seni döver eve erken gel!  Şiddet içeren bir korku vardı üzerimde yıllarca süren.
İsmet sarışın açık mavi gözlü iri yarıydı. Ben şu yaşta hala çok açık mavi gözlü birine bakamam, hele göz teması hiç kuramam.
Çocukluğum ondan korkarak geçti, sokakta oynayan bir çocuktum ama eve hep en erken dönen bendim. Hep bir İsmete yakalanmama korkusu.
Hemcinslerimle iletişim kurmakta zorlanmaz, onlarla her tür oyunu oynardım ama daha az tercih ederdim. Erkek gruplarının içinde rahat edemezdim ama yakın arkadaşlarım hep erkekti. Futbolu oldum olası sevmedim ilgi duymadım ama abim ve babam çok severdi, ben beceremediğim içinde beni oynatmazlardı zaten.
Çekirdek aile olarak yaşadık hep kalabalık akraba içinde değildik. Bayram seyran bir araya gelinirdi akrabalarla.
Narsizst biri babam, beş kardeşler ama ailesinin içinde en az fark edileni babamdır.
Ailede birisi okumuş diye sevilmiş, biri en küçük olduğu için çok sevilmiş, birisi çok iyi eş seçtiği için çok sevilmiş ve öne çıkmışlar ama babam ailesinde en fark edilmeyen en etkisiz eleman gibiydi ve bunun bilincindeydi. İstisna da olsa babaannemle konuştuktan sonra bir iki defa tüm narsizliğine rağmen bu sıkıntısını dışa vuran sitemler etmiştir. O yüzden sürekli bir şeyler ispatlamak üzerineydi sohbetleri, her lafa s her sözüne ben ben diye başlardı hep babam.
Ailesinin gözünde kendini gösterip onay alabileceği bir meziyeti olmadığını hissettiği içinde evde bize karşı ne yaparsa yapsın yine de kabul edilme, onaylanma, ya da hep kendini öne çıkarma isteği geliştirmişti. Bunu bize dayatırdı. Bazen bir konuda abimle ya da onun arkadaşlarıyla kıyasıya tartışırdı. Komşularla birlikte olduğumuzda da babam hep ortamın en çok konuşanı en çok ben diyeni olurdu. Ben şöyleyim ben böyleyim ben onu da bilirim bunu da bilirim. Büyüdükçe babamın insanlara ne kadar itici geldiğini daha net görüyordum.
Annem de aşırı baskı kurar hep eleştirirdi babamı, hep eleştiri alan babam sesini yükseltir bu durum kavgaya dönüşürdü. En çok da para üzerine dönen kavgalar hiç eksik olmazdı. Aslında sürekli her şey için kavga ederlerdi.
Mesleki bir tahakküm kurmadı üzerimizde, yani askeri disiplin uygulamadı bize ama işte o yine narsiztliğinden dolayı bizimle yarışır her konuda illaki tartışırdı.
Ya annen?
Annem şükür eden ama hep evhamlı yapıdadır. Evi o çekip çevirir. Hayatı ezikti aslında annemin, istemediği bir evliliğe zorlamış dedem. 20 yaşında hiç tanımadığı ve Iğdır da yaşayan babama vermiş. Kayseri de ailesiyle yaşayan 20 yaşında bir kız olarak hiç tanımadığı bir adama gitmiş annem. Sonra hamileliğinde taravmatik şeyler yaşamış, hep mücadele etmek zorunda kalmış. Babam sosyal biri hep dışarda, ya da iş yerinde. Yıllarca annem çok yalnız kalmış oralarda. Doğru dürüst duygusal ihtiyaçlarını karşılamayan bir koca ile ömür geçirmiş bir kadın işte benim annem.
Ben çok küçük yaşlardan beri annemin derdini anlattığı içini döktüğü çöp kutusuydum. Yani bilmek, duymak isteyip istemediğimi düşünmeksizin bana yalnızlığını, mutsuzluğunu aktardı. Sanki kız kardeşi, kız çocuğuymuşum gibi dertleşti benimle hem de her konuda.
İlkokul 5 de çıkış zili çalsın bir an önce annemin yanına eve gidiyim diye ağladığımı hatırlıyorum, önceleri hep sokakta oynayan bir çocuktum ama Batman’da kültürel bir şok yaşadım, her şey farklıydı herkes farklıydı ve ben okuldan çıkıp koşarak eve döneceğim saati beklerdim dört gözle. Hep evde olayım, çok yemek yiyeyim, çok okuyayım tek odağım bunlardı. Çok kilo aldım o dönem ve bu durumlar beni hemcinslerimden uzak tutmaya başladı.
Annem günlere götürürdü. Sevilen uslu, sakin, söz dinleyen çocuktum herkesin gözünde.
Senin kızın yok ama Bülent var derdi kolu komşu hep. Övünürdü, sevinirdi annem bunu duyunca. Bu telkinlerle çok karşılaştım ben. Kızın yok ama bak sana yardım eden, hiç seni üzmeyen Bülentin var.
Neydi sebep böyle denmesinde? Ne hissederdin anımsıyor musun?
Ben anneme temizlik işinde, mutfakta yardım ederdim. Geleneksel bir toplumdaydık ya erkek para kazanır, evi kadınlar çekip çevirirdi ya ama ben aslında hiç öyle düşünmezdim. Anneme yardım olarak bakardım olaya, zaten babam onu hep üzüyordu ben hep evdeydim nasılsa, boş zamanımda annemi mutlu etmek için yardım ederdim.
Sonrasında da kendimi eşitlikçi gördüğüm için yapıyorum sanıyordum. Onların ne sandığını bilmiyorum. Bizim ailede bu tavrım bir cinsiyet rolü olarak görüldüğü için sanki ben bu eşitlikten yana olunca kadın rolünü benimsemişim gibi davranılıyordu ve buda benim erkekliğimin ezildiğini hissettiriyordu ve beni rahatsız ediyordu çünkü abimden böyle bir şey beklenmezken benden beklenmesi garip geliyordu. Yani abime bir çay koy demezlerdi ama bana derlerdi. Abin toplamamış hadi sen odanızı yatağınızı topla denirdi. Hala bile annem ne zaman mutfakta olsa gel şunu ayıkla yardım et diye seslenir bana.
Abimde şimdilerde yardım ediyor ama bunu bir yetişkin olarak kendi isteğiyle yapıyor ama bana çocukluğumdan beri bu empoze edildi, benden bu hep istendi. Aklı başında yetişkin biri olarak eşine annesine yardım etmesi ayrı benim gibi cinsiyet kimliği gibi üzerime bu işlerin yıkılması ayrı. Yani annemin bu davranışı resmen yanlışmış. Ben sessiz sakin uslu çocuğum diye anneme acıyorum onu sevindirmek istiyorum diye, ailemi üzmüyorum sorun çıkarmıyorum, çalışkanım diye mi yaşadım bunları bilmiyorum.
Şimdilerden geriye bakınca o dönemlerinde hareket ve tavır açısından kendini feminenleşmiş hissediyor musun?
Geçen gün bir video izledim o yıllara dair, hareketlerimde bir şey yoktu ama konuşmam biraz feminendi.  Çocuk sesi aslında ama bana şuan ki farkındalığımla biraz feminen geldi.
Annen ya da yakınların buna dair bir bildirim yapmışlar mıydı sana? Yani senin fark ettiğin bu hafif feminenlik onlar tarafından fark edildi mi o yıllarda?
Ailede fark edilmemiş demek ki. Hiç ima da bulunmadılar bir tepkileri olmadı.  Ama akranlarımın arasında oluyordu. Sen erkek misin top çeviremiyorsun, maç edemiyorsun denirdi bazen.
Annemin bunu fark etmemesini önemsemiyorum. Ben annemle yakın değildim, annem benle yakınmış, şimdi bakınca geriye ben anneme dertlerimi açabilirim diye düşündüğümü hiç hatırlamıyorum, açamadım da zaten hiçbir derdimi. Annemdi dertlerini açan taraf, ben hep onu dinleyen ve üzmeyendim.
Bu durum ergenlikten sonra kendini bastırılmış hissettiriyor ve patlamalara sebep oluyordu çok kavga ettik bir dönem. Annemin istediği çocuk olmaya çalışırken kendimi bastırmam içten içe beni rahatsız ediyordu sonra alakasız küçücük bir şeyden patlıyordum. Dengesiz biri oldum bu yüzden. Babam da makul bir adam olarak görünmezdi bana. Keşke o beni fark etse yanımda olsaydı. O bana erkek olmayı öğretseydi. Abim kadar beni de teşvik etseydi keşke erkeksi konulara ve aktivitelere.
Şimdilerde bu durumuma bakınca çok travmatik geliyor. Sanki aralarında çocukları paylaşmışlar babam abimi almış annem beni. Babamın beni bir yerlere götürdüğünü hiç hatırlamam. Abime ısrar ettiği gibi bana da futbol oynamam konusunda ısrar etseydi belki çok farklı gelişirdim.
Bülent 18 yaşına gelmiş, okuyor başka ilde ve tatil de ailesinin yanına gidince hala anneyle uyuyormuş. Çocukluğunda babasının nöbette olduğu zamanlarda onunla uyumasına onay veren annesi, yaşı 18 olmuş ama birlikte uyumaya bir son vermemiş. Şimdi bilinç düzeyi yüksek ve terapi gören haliyle 22 yaşındaki Bülent bakın neler hissediyor bu konuda:
Annem sanırım sezgisel olarak evlatları arasında onun duygularını anlayıp ona destek olabileceğimi düşündüğü için bilerek kurdu benimle bu fazla yakın bağı. Çocukken duygusaldım evet çok sessizdim, artık değilim ama o zaman öyleymişim.
Annem o yalnızlığının o duygusal boşluğunun içinde bu halimi sanırım kendine yakın buldu. Beni farkında olmadan özellikle seçti annem ve duygusal olarak kocasında göremediği şeyleri benle besledi. Onu üzmeyen, hep sevindiren, onun için iyilik yapan, onu dinleyen ondan sıkılmayandım onun gözünde. Bir nevi farkında olmadan duygusal istismar yapmış oldu.
Neden annesi abisine böyle davranmadı da Bülent’e böyle davrandı diye düşündüm bir an. Abisi babacıydı, Bülent anneci, abi babayla büyümüştü. Babanın ilk evladıydı, üstelik erkek evlattı, baba o heyecanla fazla mesai yapmıştı oğluyla. Abi babayı örneklemişti, özellikle futbol üzerinden, kavga dövüş filmleri üzerinden, siyaset üzerinden. Abi komşu oğlu İsmet ten korkmayandı, hiç evde durmaz sürekli gezerdi, söz dinleyip eve erken gelmezdi. Anne ile değil babayla çok zaman geçirmiş, çok ortak yön geliştirmişti.
Babamla çok paylaşımım yoktu nasıl olsun ki zaten, annemin babamı hep kötülemesiyle babaya karşı soğuk biri olmuştum yıllar içinde. Ne zaman annemle çok kavga etse ağlatsa annemi içimden bir gün büyüyeceğim seni öldüreceğim diye düşünürdüm çocukken, ilerleyen yaşlarda elime bıçak almışlığım var. Yani, bunlar hep yaşandı bizim evde iklim hanım.
Oysa babam beni topu topu bir iki kere dövmüştür o kadar. Hiç şiddet görmedim güllük gülistanlıktı diyemem ama öyle çok fazla ve sürekli de diyemem. Yaşadığım şiddet çoğu zaman annemi korumak isterken arada kalarak gördüğüm şiddetti. Kişisel yaramazlıktan dolayı değildi.
Ailede durum böyle devam ederken içinde neler oldu. Komşu çocuğuyla ilk keşiften sonra cinselliğin nasıl ilerledi neler hissedip neler yaşadın?
Komşumuzun çocuğuyla bedensel keşfimiz fiziksel değildi, dedim ya çok da net hatırlamıyorum. Birkaç kere dokunmuştuk birbirimize.
12 yaşıma kadar aslında erkek olmakla bir derdim yoktu, kendimi kabullenmiştim, sorun yoktu bende. Sadece erkeklerin arasında onlarla aynı mıyım, işte bu soruyu çok sorar cevap arardım kendimce. Kadın olmadığımı biliyordum ama sürekli kadınların içindeydim. Bu biraz rahatsız etmeye başlamıştı o yaşlarda. Büyük erkeklerle iletişim kurmayı sevmezdim, sürekli futbol ya da siyaset konuşulurdu. Ben anlamazdım bir şey zaten. Aramızda sadece 3 yaş fark olması bana az gibi gelirdi ama buna rağmen abim çok erkekti ben çok çocuktum, böyle hissederdim.
Kadınların yanında daha rahat hissediyordum evet ama kendi tanımıma göre kadınların yanında da bir erkek olarak iyi hissediyordum. Ben bir erkektim ama erkeklerle rahat iletişim kuramazken kadınlarla daha rahat konuşuyordum, böyleydi yani sorun yoktu aslında benim içimde.
Abım babacı ben anacıydım. Mesele bu kadar basitti. Sadece akranlarım sınıf maçı olunca beni oynatmıyordu ama akıllı ve çalışkan çocuğum diye beni hakem yapıyorlardı. Yine sorun yoktu yani benim açımdan.
Beden derslerinde maç yapmaz ya kızlarla oynar ya da test çözerdim. Bir gariplik yoktu, kendimce böyle zevk alıyordum ve zaten ben çalışkandım her fırsatta ders yapmamda sıkıntı yoktu.
Futbol oynadığımı hiç hatırlamıyorum. Sevmiyordum öyle vahşi olmayı, çelme takmayı bağırıp çağırmayı. Futbol oynayanları kaba saba, öküz gibiler diye aşağılıyordum, hem benden üstünler gibi hissediyordum. Tüm bu kafa karışıklığımı çokta düşünmeden devam ettim yaşamıma.
Ergenlikte ben daha bu rüyalanma dedikleri şeyi yaşamamıştım hiçbir şey bilmiyordum ama yaşıtlarım pornodan konuşuyordu. Sanırım 8 ci sınıfın yaz tatilinde 14 yasındayken tanıştım ilk pornayla.
Duygusal olarak kadınlara kızlara ilgi duysam da cinsel olarak erkek pornosu izleyip mastürbasyon yapıyordum, erkek bedenini erotize ediyordum, beğendiğim erkeklerin fantezisini kurduğum oluyordu nadiren. Bu kimlik karmaşamı irdelemek ya da benimsemek yerine konuyu geriye atıp sadece cinsel ihtiyacımı gidermeye odaklandım; porno mastürbasyon porno mastürbasyon geçiştireyim gitsin diye.
Bir şeylerin yanlış olduğunu düşünüyordum ara sıra ama önceliğim hep akademikti. Benim sınav kazanmam lazım, derece yapmam lazım, tıp kazanmam lazım diyerek bu yanlışı arkaya atıyormuşum. Aldığım terapilerde fark ettim. O zamanlar ne kadar farkındayım tartışılır ama bu şekilde geçirdim ergenliğimi.
Bu arada duygusal olarak kızlara da ilgi duyuyormuş Bülent. Beğendiği kıza arkadaşlık bile teklif etmiş ama şişkosun diye reddedilmiş. Uykularını hatta iştahını bile kaçıracak kadar âşık olmuş iki defa.
Sadece odasına kapandığında izlediği, mastürbasyon boyutundan ileri gitmeyen bir durummuş eşcinsel porno izlemek. Sosyal yaşamında erkekler tarafından kabul görmemek ise sınav hazırlığı kadar meşgul etmiyormuş kafasını. Tam o sıralarda babanın tayini çıkmış tekrar taşınmışlar. Bu defa Karadeniz’e. Adetlerini, esprilerini hatta konuşmalarını bile pek anlayamadığı için hepten asosyal olmuş o dönem Bülent. Yine bir başka kültür ve coğrafya şoku yaşarken bu defa diğerlerinden daha fazla zorlanmış. Nedeni şöyle dile getirdi:
Hem kıllanma, hem boyumun uzaması, hem sesimin kalınlaşması bu döneme denk geldi. Geç ergenlik geçirdim ben. Çok kiloluydum memelerim ve koca bir göbeğim vardı. Hiç erkeksi hiç yakışıklı hissetmezdim kendimi.
Akademik süreci geçme peşindeydim sınav stresiyle mücadele ediyordum, yine bir kıza âşık oldum, tabi ki yine reddedildim. Romantik duygusal açıdan kıza çok âşıktım belli de ediyordum ama cinsel anlamda erotize ettiğim şey yine erkek bedeniydi. Yani benim olamadığım, benden daha erkeksi, düzgün vücudu olan belki birazda maço erekler.

35
Hocam, ikinci babam. Uzun süredir gelemiyorum yanınıza. İzinli olduğum günler bütün gün derslerim var. Çalıştığım zaman zaten kendime bile vakit ayıramıyorum. Ama yemin ederim hep aklımdasınız. İnşallah en kısa zamanda geleceğim yanınıza. Çok özledim sizi. İlk defa birini özlediğimi iliklerime kadar hissettim. Sonra farkettim ki size olan saygım ve sevgim çok büyükmüş. Siz bu hayatta laf ettirmeyeceğim iki kişiden birisiniz. Biri ben tabi ki olması gereken. Diğeri siz hocam. Yaptığınız işe bakış açınıza özerkliğinize hep hayran kaldım. Whatsapp grubu kurup gençlere vakit ayırmanız ne kıymetli bir hareket. Emin olun bu gençlerin duası sizlerle. Siz olmasanız ne kendime saygım olacaktı ne sevgim. Kendime olmayan saygımı eşcinsel bireylerin acılarının üzerinde tepinen ve bunun adına "onur mücadelesi" diyen lgbt örgütlerini savunarak kapatmaya çalışıyordum. Bir çok eksik yönümü görmemek adına başkalarının hakkını savunarak gereksiz bir isyan kusuyordum. Şimdi en çok kendimi seviyorum ve sayıyorum. Siz olmasaydınız bunu yapamazdım. İyi ki varsınız. Çok büyük adamsınız. Açık konuşuyorum biraz psikoloji alanına dair bilgim varsa şunu söyleyeyim "Türkiyeye gelmiş ve izini bırakmış yegane psikologlardansınız". Kendi yolunuzda zaten teksiniz. Kimseye de ihtiyacınız yok. Allah sizi başımızdan eksik etmesin. Gelecekte eşim ve çocuğumla seni ve Aysun ablayı, Ayşe Nisanı ağırlayacağım günlerin gelmesi umuduyla bakıyorum geleceğe. Sizi kendimi sevdiğim kadar çok seviyorum hocam. Aslında bu yoktu şöyle bi içimden geldi 😅. Hayırlı geceler herkese 🙏

36
Annemin kadınlardan hoşlandığını öğrendim çok baskın bir karakter! Bunu yazarken midem bulandi! Böyle şeyler konuşulmaz bizim ailede ani sinir ile söyledi hoşlandigini bana

37
Mesela eskiden annem her ay bana benden bir halt olmayacağını söyler, beni kuzenlerim ile kıyaslar, beni her zaman başkalariyla kıyaslar

38
Mesela benim annem inanılmaz bağlıdir bana 18 yaşıma kadar hiç berbere gitmedim annem keserdi saclarimi

39
Anne çocuk bağı büyük ise çocuk annesi ne derse alınır hiçbir şeyde başarılı olamaz annesi çocuğun üstüne çok dusmemeli

40
Bence erkek çocuğu 18 den sonra anne ile bağını kesmeli hatta çocuk ayrı eve taşinmali iş bulmalı kendini yönetebilmeli, annesi tarafından sen birşey basaramazsin tarzı cümleler kurulmamali

41
Tamamen silinmemek veya insanları tamamen köle etmemek şartıyla dediğin gibi o hiyerarşiden herkes memnun çünkü o hiyerarşi herkesin mizacına göre oluşuyor. Çekinik olan baskın olanın liderliğinde rahat ediyor veyahut bir yerde çekinik olan başka yerde baskın, bir yerde baskın olan başka yerde çekinik olabiliyor.

Escinsel erkek kendini bu hiyerarşinin dışında konumlandırıyor. Kök olmayı da gövde olmayı da yaprak olmayı da kabul etmiyor. Canlı olmayı kabul etmiyor. Canlı olmayınca taş oluyor, toprak oluyor, cansız oluyor. Gri bölge yani bunalım bölgesi tam olarak cansızlık bölgesi, ölüm bölgesi. O hiyerarşiye katılmayınca canlı olamıyoruz, erkek olamıyoruz. Mutfak penceresi önünde oturup, sokakta futbol oynayan erkek çocuklarını izleyen, anasına bağımlı, uysal çocuk olarak kalmaya mahkum oluyoruz.

HK bana bir erkekle çok yakın bir duygusal ilişkim olması gerektiğini söylediğinde epeyce şaşırmıştım. Nasıl yani, sekiz yıl yurtta kalmıştım ben, yüzlerce arkadaşım olmuştu, bunu bugüne dek başaramamış mıydım? Neyse dedim hocayı dinleyelim bakalım. Mersine, bir arkadaşımı ziyarete gittim. Bir kafeye oturup sohbet ettik. Daha önce bahsetmedigim konulardan bahsettim ona, kendimi açtım. O da bana kendini açtı. İkimiz de birbirimizle daha önce kurmadığımız derinlikte bir iletişim kurduk. O günden sonra erkek cinselliği bitti benim için. Sonraki terapide HK, "Yüzde seksen iyileştin." dedi. Velhasıl ne yapıp edip o sistemin içine girmemiz gerekiyor. Sistem dışı kalmak demek ölmek demek.

Sayfa: 1 2 [3] 4 5 ... 273