Son İletiler

Sayfa: [1] 2 3 ... 10
1
29/04/24 20:32
Delirmek üzereyim. Ben hasta değilim. Obsesif değilim. Homo hiç değilim. İlaç yüzünden midem bulanıyor. Keşke hiç başlamasaydım. Başımda yine bir tuhaflık var. Kapkaranlık bulutlar çöktü üzerime. Bugün gayet iyiydim oysa. Allah'ım nedir bu sıkıntım, bana yardım et. O şu yüzden, bu bu yüzden. Hepsinden sıkıldım. Mantık istemiyorum artık. İyi olmak istiyorum.
29/04/24 20:41
Travmalarımla baş edebilecek güçte değilim. Yaşamaya hakkım yok. Hayır kendimi üzmicem. Bunu hak etmiyorum. Ben kötü bir şey yapmadım. Ben iyi olmaya çalışıyorum. 7.sınıftaydım. Dedemin bir arkadaşı torununu kötü şeyler izlerken yakalamış. Babaannem de diyor ki büyüyünce o(ben) da izler. Annem hayır dedi. Bana gelip sordu. İzliyor musun diye. İzlemiyordum. Hiçbir zaman izlemicem dedim. Ama 2 sene sonra izledim. O yüzden başıma bu belalar geldi. Zaten hep böyle olur. Annem hep benimle övünürdü ilkokulda. Bir gün arkadaşlarımla parka gidecektim. Gitme dedi. Gittim. Yolda öyle kötü düştüm ki. Anne seni dinlemediğimde hep başıma kötü şeyler geliyor dedim. Öyle gerçekten. Beni tutan bir annem yok ama şimdi. (İsmim), gel oğlum dedi şimdi, çaya çağırıyor, babam da çağırdı. Ölüyorum, elimden tutun. Kendime hakim olamıyorum. Ağlıyorum.
29/04/24 21:25
Akşamları online eğitime kayıt oldum. Ama derse odaklanamıyorum. Derse geç kalınca arkadaşım yazdı. Kitap falan okuyorsan girme önemli bir şey yok dedi. Yatıyorum dedim. Vay sen dinlenir miydin diyor. İnsanlar beni böyle bilmiyor. Kendime, benliğime ihanet ediyorum. Çalışmalıyım ama ben boş oturup kusmuktan farksız yazılar yazıyorum.
29/04/24 21:34
İyiyim. Annem evliya değil. O günah işliyor. O babamla... Çocukken yanılmışım. Şu an gayet iyiyim. Annem suçlu. O beni yanlış yetiştirdi. İşte ben böyleyim. Bir dediğim bir dediğimi tutmuyor. Her yazdığımı silmek istiyorum ama sonra anlatamam diye silmiyorum. Az önce üzerimde kapkaranlık bulutlar vardı. Şimdi dağılıyor.
29/04/24 21:42
Baba senden nefret ediyorum. Sorsana neden böylesin diye. Annem soruyor. Baba karşımda çay içiyor. Bok iç. Annesini, dayısını anlatıyor. Onların Allah belasını versin. Annemi çok seviyorum. O kadar güzel bir insandı ki. İlkokulda birisi annen çok güzelmiş demişti. Çok sinirlendim. Neyse ki annem beni okula çok götürmedi. Komşu götürüyordu. Annem çok korkak. Ben araba kullandığımda çılgına dönüyor. Çok hızlı ve dikkatsiz kullanıyorum. İkisinin konuşması salakça. Gebersem fark ederler mi acaba.
29/04/24 21:58
Yukarıda yazdıklarımda çıldırmış gibiyim. Neyse ki hemen geçiyor bu düşünceler. Hemen her gün 1 saatimi alıyor ama belki. Çocukken annemi ilahlaştırdığımı görüyorum. O kadar midemi bulandırdı ki okurken. Annemden uzaklaşıyorum artık. Onun yanında üst değiştirmiyorum. Geçen hafta rüyamda annemleydim. Banyodaydık. İkimizin üstü de giyinikti. Bana banyo yap dedi. Ben yapmak istemedim. Israr etti. Arkanı dön dedim. Kıyafetlerimi çıkarmadan yıkandım.
2
29/04/24 12:06
Annenin işi vardı, dışarı çıktı, bizimle kahvaltı yapmadı. Babamla beraberdik. İlk başta konuşmadık, sessizlik hakimdi. Sonradan bayağı konuşmaya başladık, bana çok iyi geldi. Sabah arkadaşım da nerdesin agam yazmış, beni çok mutlu ediyor. Bugüne kadar kendimi en yakın hissettiğim arkadaş, bu sene arkadaş olduk. Keşke ona sımsıkı sarılabilsem. İnşallah arkadaşlığımız ömür boyu sürer.
29/04/24 18:13
Arkadaşlarım ve kardeşlerim hakkında yazdıklarım için çok üzgünüm. Onları gerçekten seviyorum. Yok yeterince maskülen değilmiş, yok ablam bana bir keresinde bunu demiş. Etrafımdaki herkesi mükemmel istiyorum. Ben de mükemmel değilim ki. Hem mükemmel olacaklar hem de beni annem gibi sevecekler. Hüseyin Hoca kimse seni çocukluğundaki gibi annen kadar sevmeyecek demişti. Bense lise ve üniversite yılları da dahil anneme sürekli beni eskisi gibi sevmiyorsun diyordum. Beni hâlâ küçük oğlunu sevdiği gibi sevmesini istiyordum gerçekten. Bunu şimdi annem bile yap(a)mazken bir de bunu insanlardan bekliyorum. Oysa gerçekten onları seviyorum ama kendimi mutsuz hissettiğimde öfkelenecek bir şey arıyorum. Sürekli kusur arayan bu gözden sıkıldım, beni çok yordu artık. Çok seneler önce uzunca bir süre tesirinden çıkamadığım bir rüya görmüştüm. Çok zayıf, siyahi bir çocuk bana sevdiklerinin kıymetini bil diyordu. Bu cümle benim için çok şey ifade ediyor. Ben beni sevenlerin, sevdiklerimin, sahip olduklarımın kıymetini bilmedim/bilemedim. İnşallah düzelecek bundan sonra.
3
-4-
28/04/2024 17:13
Üst katta onlarla yemek yedim, aşağıya odama indim, ağlayarak yazıyorum. Anne bana kitaplarını okuyor musun, testleri çözüyor musun diye sordu. Okumasam niye alayım dedim. Öğlen de yarın okula gitmeyip psikiyatriste gideceğimi söyleyince okulda bi şey olmasın dedi ikisi. Ben takip ediyorum dedim. Anne sinirlendi tabi. Bana dokundu, şaka yaptığını söyledi. Ama ben istemiyorum. Bana dokunmasın, istemiyorum. Yemek masasını hazırlıyoruz. Baba ekmek istiyor ama daha kaşıkları koymamış elimde kaseler vardı ekmeği vermedim kaşıkları önüne attım. Kafasını salladı sanki görmedim gerizekalı. Oturduk yemek yiyoruz. Anne bi psikologa gitti ya karıştırmıyor kendine bir şey olduk sanıyorlar dedi. Nereme dokundun biliyor musun diye bağırdım, p*poma vuracaktı güya ama tesislerime gelmişti. Sanki gerçekten vurdum, şaka da yapmayacaksın buna dedi. Baba sürekli tamaaam, susuuun diyordu. Yine ben konuşunca deyince bir kere beni savun beni diye bağırdım. O da ben seni savunmuyor muyum hep diyorum dedi. Böyle bir tepkiyi beklemiyordu. Yemeği bitirmeden aşağı inecektim. Baba inme deyince inmedim. Hep bana sus dur diyorsun dedim. Anne yine hep çok yüz verdik diyor. Onu boğmak istiyorum. Salak kadın ben aşağıda ağlıyorum. Yukarıda kesin benim hayırsız olduğuma dair zırıldayıp duruyordur. Sen beni öldürürsün, sen beni döversin, sen bana bakmazsın. Babayla kavga etmek iyi geliyor bana. Bütün kinini nefretimi ona kusmak istiyorum. Bu seneye kadar ona sesimi bile yükseltmedim. O da bana öyle. Ailemde fiziki şiddet olmadı bana karşı. AMA BABAMIN BENİM YANIMDA OLMASINI İSTİYORUM ANNEYE KARŞI. Kendimi çok yalnız hissediyorum. Sıkıntılarımı anlatacak kimsem yok. Öz anne-babadan da nefret ediyorum. MADEM BENDEN SONRA BİR TANE DAHA YAPACAKTINIZ BENİ NİYE VERDİNİZ ORO ÇOCUKLARI. SİZ NASIL ANNE BABASINIZ. BİR DE UTANMADAN BANA YEĞEN DİYOR. SENİN YEĞENİNİ S*M. DEFOLUN GİDİN HAYATIMDAN.
29/04/2024
Dün gece dayanamayıp sitede paylaştıklarımı okudum. Çok yazım ve noktalama yanlışı var ama daha kötüsü yazdıklarımın samimiyetine inanmıyorum. Hangisi gerçek benim bilmiyorum. Yukarıda anne babama ettiğim küfürler için de üzgünüm. Beni büyüten babamla gerçekten bir problemim yok ama onunla daha yakın olmak istiyorum. Dünkü tepkimi görünce şok olmuş. Anneme nolmuş böyle ona demiş ve ben bunu akşam annemden öğrendim. Annem akşam konuşurken bu konu hakkında o konuşmadı. Sürekli Ali Rıza Bey modunda, aman susun şurada bir yemek yicez ağız tadıyla yiyelim. B* ye. Annem benim değişmeyeceğimi söylüyor. Benim karakterim buymuş. Çocukken de kimseyle anlaşamazmışım. Hep huysuzluk edermişim falan.
Öz Aileye Dair
Öz annem benimle yakınlaşmak istiyor. Babamsa yeğen diye hitap ediyor, normal bir akraba gibi konuşuyoruz. Beni büyüten anne, diğer kardeşlerimle öz ailemin bana olduğundan daha yakındır. Öz anne hariç hukuk kazancam diye ödü koptu bunların. Bir gün arapça mı öğrensem diye bir kuzenimle konuşuyordum da abla gelip bana çıkıştı neden babanın yanında söylüyorsun diye. Kıskanmış çünkü. Kendi çocuklarından daha başarılı olacağım diye çatladı hep. Oysa ben lisede kaybettim. Bir tehdit değilim ki. Ablayla aynı lisans bölümündeyim. Benim sıralama yüksek olsa da. Bir gün biri beni överken öz baba da oradaydı. Ne var, ...yla(abla) aynısını okuyor. Aile mi düşman mı bunlar? Abi ortaokulda lisede tembelmiş, ben örnek gösterilirmişim. Hâlâ bana der dururlar, çalışkansın bilmem ne. KPSS'de sakın benden yüksek alma diyorlar. Gülüyorum sadece cevap olarak. Ne denir ki? Öz baba bir keresinde de anneme dedemden kalan evi istemiş. Ben de yeğeniymişim, onlar da yeğeniymişim neticede...Zaten bana büyüten babadan ev kalacakmış.
Öz anne buna rağmen büyütürken beni sürekli beni bırakıp onlara gidersin, beni değil onları seviyorsun deyip durdu. İşte bu aileyi. Bir kardeşim var. Tamamen benimle aynı. Yaşadığı problemler bile. En çok onu seviyorum. O da futbol oynamadığı için kız demişler, çok berbat oynasa da futbol öğrenmeye çalıştı, hiç sevmese de futbol izlemeye başladı 4 senedir kadar. Şu an biraz pes etmeye başlamış gibi görünüyor. Ben bu savaşı hiç vermemiştim. O da benim gibi uzun seneler annesiyle uyudu ve sanırım o da geç ergenliğe girecek ve asosyal. Onun için korkuyorum. Aynı dertleri yaşamasını istemiyorum. Asla zorbalığa sessiz kalmamasını söylüyorum.
Dine Dair
3 sene önce müslüman oldum. Namaz kılmaya, oruç tutmaya başladım hemen 1 ay sonra günlük yapacağım zikirleri belirledim ve artık kendime bir şeyh bulmalıydım. Sadece kendi belirlediklerimle olmazdı. Bir gece şeyh bulamadığım için ağlarken güzel bir rüya gördüm. Keşke sadece o rüyada varolsam. Bütün günahları terk etmeye hazırdım artık. Günde 2 saati buluyordu zikirler. Annem bunun delilik olduğunu söylüyor. Çalışmamız gerekiyormuş herkes otursun zikir yapsın oh ne güzel diyor. Bir süre din ile iyileşeceğimi düşündüm çünkü gerçekten öyle olmuştu. Ne güzel bir seneydi. Bu sene Ekim'e kadar. Ekim'de tekrar porno tuzağına düştüm ve o günden sonra mutlu olamadım. Ama bu sene dine dair fikirlerim değişti. Boynumda 5 tane yan yana muska taşıyordum. Hepsini çıkardım. Evliya olamayacağım, kâfir öleceğim korkusu çok yoğundu, neredeyse kayboldu. Bir sabah namazını kaçırsam mahvoldum, öldüm diye ağlardım. Dün sabah kaçırdım ama böyle bir şey olmadı. İmanım mı zayıflıyor, hayır. Hiçbir şüphem yok ama daha lakaydim. Şu ara sigara, alkol kullanmak istiyorum. Lisede arkadaşlarım alkolle birlikte bir şeyler kullanıyorlardı, hap. Ne olduğunu bilmiyorum. Keşke kullansaydım diyorum.
Arkadaşlara Dair
Lise arkadaş gruplarında çıkmak istiyorum. Onlara öldüğümün falan haber verilmesini istiyorum. Keşke yok olabilsem ya da şu ana kadar tanıdığım herkesi silsem ve yeni bir hayata başlasam diye düşünüyorum.
Son Durum 29/04/2024 09:29
Psikiyatristen ayrıldım. Otobüste ağladım. Sebepsiz. Eczaneye gittim. 50 mg lustral vermiş.
SİYAH KUĞU: SENİ NEDEN SEVİYORUM?
Kızın adı Nina. Mükemmeliyetçi bir karakteri var. Kontrolcü, baskıcı bir annesi var. Annesi onu içten içe kıskanıyor. Oyunda hem siyah kuğuyu hem beyaz kuğuyu canlandıramayacağını düşünüyor. Nina'nın aslında aşık olduğu bale hocası Nina'ya bir yedek buluyor: Lily.
Korkusuz, cesur, biraz deli.
Film Nina'nın rüyasıyla başladı. Odası oldukça çocuksu ve oyuncaklar vardı. Bu seneye kadar benim de vardı. Hepsini attım. Atamadıklarımı da kaldırdım. Nina'nın annesinde kızına karşı belirgin bir kıskançlık var çünkü kendisi de eski balerin. Kızına hamile kaldığı için bırakmak zorunda kalmış. Bense beni büyüten annemi sürekli beni kıskanmakla itham ediyorum. Çünkü babam beni çok seviyor, sen bunu çekemiyorsun diyorum, beni başarılı olmamı istemiyorsun, zengin olmamı istemiyorsun, güçlü olmamı istemiyorsun çünkü seni terk ederim diye korkuyorsun diyorum. Üniversitede il dışına gitmemi hiç istemedi. Doğrusu ben de hiç istemedim. Nasıl olsa doğru düzgün bir bölüm de olmamıştı. Gerçi ben hiçbir zaman hukuk okumak istemedim. Annem istiyordu. Filme döneyim. Nina'nın annesi kızına sürekli küçük tatlı kızım diyor, annem de bana hep adımı küçülterek söyler, bu sene bunu istemediğimi söyledim. Bazen hâlâ yapıyor, deli oluyorum. Babam da bana yavruş, oğluşum falan diyor. Ben 21 yaşındayım. Çoğu zaman da paşa diyor. Bundan rahatsız değilim. Nina annesi olmadığı zaman kaygılı görünüyor. Bu kontrol hissi mi. Ben de sürekli her şeyin kontrol altında olmasını isterim. Ama benim kontrolüm altında. Bütün arkadaşlarım bunu söyler. Lisedekiler bana sen bizim çobanımızsın derdi bu yüzden. Onları kötü şeylerden uzak tutmaya çalışırdım. Nina sofrada annesiyle gereksiz bir şey yüzünden kavga ediyor. Hahahahaha. Nina'da sürekli öfke ve utanç hakim. Hahahahahah. Nina mastürbasyonlarla siyah kuğuyu keşfediyor sanki. Provalarda beyaz kuğuyu mükemmel oynuyordu, siyah kuğu da ise berbattı. Fakat gösterimde ise tam tersi oldu. Beyaz kuğudan iyice uzaklaşmıştı çünkü.
Kendisi hocasından hoşlanıyordu, hocasını Lily ile s* yaparken gördü. Daha sonrasında Lily ile fanteziler kurdu. Burası ilginçti. Nina daha önce bakireydi ve Lily'nin hocanın yakışıklı olduğunu söylemesine bile tahammül edememişti. Lisede çevremdekiler beni aseksüel zannediyordu. Hatta bir ara ben de aseksüelim diyordum. Lisans 1'de hoşlandığım kıza açıldım. Keşke yapmasaydım. Şu an aseksüel olsam mutlu olurdum herhalde. Lise 1'deyken Tanrı'ya dua etmiştim. Lütfen hiç penisim kalkmasın evlenene kadar diye. Şu duaya bak. Delirmek istiyorum. Yaşıtlarım belki de sınıftaki bütün kızlarla sevişmek için dua ediyordu. Bense hep bakir kalmak için. En azından evliliğe kadar kaydı düşmüşüm, ona da şükür.
Filmin sonunda Nina ölüyor diye üzülmüştüm. Fakat anladım ki ölen Nina değil, doğan Nina. Beyaz kuğu öldü çünkü bu annesinin yarattığı sahte karakterin ölmesi gerekiyordu. Siyah kuğu ise bütün güzelliği ile sahnedeydi. Harika hissettiğini söyledi. Artık annesinin beyaz kuğusu yoktu.
4
-3-
Bugün hayat hikayemde bıraktığım eksikleri ve dün terapi hakkında gece olduğu için yazamadıklarımı yazacağım.

Liseye kadar çalışkan olmama rağmen lisede hiçbir şey yapmamaya, ders çalışmamaya başladım. Bu da o ana kadar alışık olmadığım ders başarısızlıklarını getirdi. Hiçbir sınava evde hazırlanıp girmedim. Hep bir ders öncesinden hocalar boş bırakır orada hazırlanırdım. Üniversitedeyim hâlâ öyleyim. Bu tembelliğe rağmen hukuk okumak istiyordum. İlk sene üniversite sınavında 60bine girdim. En kötü devlet üniversitesi 40binle alıyordu en son, giremedim. Hiç çalışmadığım için bir sene hazırlanır, başarırım diye düşündüm. Fakat yine ne bir dershaneye gittim ne de ailemin teklif ettiği hususi ders hocalarını kabul ettim. 20 bine girmek isteyen birinin limit türev integral bilmeden girmesi mümkün mü? Ben bu konuların ne olduğunu bile bilmiyorum. İkinci sene sınava 1 ay kala hazırlanmaya başladım. O sene çok derin ruhi bunalımdaydım. Felsefe ve din okuyor, youtubedan videolar izliyordum. Neticede eşit ağırlıkta çok kötü bir sıralamaya hazır olduğum için sözel test çözmeye karar verdim sınavda. 90bin eşit ağırlık, 2bin sözel sıralaması yaptım. Hiç tembelliğime bakmadan bu hâlden memnun değildim bir de. 100'e yakın bomboş test kitaplarını arkadaşlarıma, kardeşlerine dağıttım ve ne gelirse gelsin artık bir üniversiteye girecektim. Boğaziçi'deki bölümler için sözelde 1000-1500 sıralama gerekiyordu. Hiç istemediğim bir bölüme gittim. Çevremdeki ailemdeki herkes benim başarısızlığımı yüzüme vuruyor, hak ettiğim yerde olmadığımı söylüyordu. Çünkü lisede iyi bir okuldaydım. Üniversite 1.sınıfta başka bir alanda ihtisas isterken ikide başka alana kaydım ve hâlâ onun için çalışıyorum. Bu bölümden mezun olur ve atanmayı başarabilirsem bile bu beni tatmin etmeyecek. Oysa bütün arkadaşlarımın tek arzusu atanmak. Kasım ayında YDS ve ALES'e girmeyi planlıyorum. Şu an çalışmadan 65-80 arası alıyorum. Ne yapıp ne edip 90+ yapmalıyım. KPSS için kitaplar aldım. Orada da 85+ almalıyım istediğim bir yere atanmak için. OKB için kullandığım ilaçlar bu çalışma arzumu öldürür mü diye korkuyorum. Lisans 1'den beri düzenli kitap okuyor, alanımla alakalı işleri takip ediyor, araştırma yapıyorum. Ya tekrar tembelleşir ve başarısız olursam ne yapacağım? Önümde sadece 1 sene 3 ay kaldı. Koskoca hayatımı belirleyecek 15 ay. Şeyhim günde 2 saat uyur geri kalan vakitte çalışırmış, bir filozof takip ediyorum gençliğinde 3 gün uyumaz kitap okumuş. Benim hâlâ günde 5-7 saat uyumam beni delirtiyor. Kendimi çok tembel hissediyorum. Her gün yarım saat tarikat dersimi yapıyorum, 1 saat kendi belirlediğim zikirleri okuyorum bunu yaparken Ekrem Buğra Ekinci gibi isimlerin yayınlarını dinliyorum. Her gün bir makaleden özet çıkarıyorum. Sonra onun hakkında sesli konuşma yapıyorum ve tabii kitap okuma. Gün içerisinde KPSS, ALES ve YDS için çok az vaktim var bunlar için gün açmaya çalışıyorum. Bu ara bunun stresini yaşıyorum. Arkadaşlarım buluşmak istiyor, nadiren buluşuyorum. Çay içerken yemek yerken bile sürekli bir şey okumak istiyorum. Kendimi çok cahil, çok yetersiz hissediyorum. Ne yaparsam yapayım devlet üniversitesinde alan dışı yüksek lisans yapmak çok zor. Giremezsem nasıl bir hayal kırıklığı yaşayacağım sürekli bunu düşünüyorum. Artık başarısızlık istemiyorum. Ben de takdir edilmek istiyorum.
*
Seksüel kelimeler duymaya tahammülüm yok. Dünkü yazıda a*tif, p*sif yerine top, bottom yazarak ana dilimde olmayan kelimelerle ifade ederek meseleye daha uzaklaşmak istedim. Tabii aynı zamanda bu kelimelerin uydurukça olmasının da tesiri var. Cinsel demem, ama cinsi demem de garip karşılanıyorsa seksüel derim. Dün hocanın tevcih ettiği bir suale e*cinsel diye cevap vermem icap ediyordu. Birinde de rol söylemem gerekiyordu. İkisinde de söylerken iğrenerek söyledim. Bu bana başka bir şeyi hatırlattı. Lisedeyken geceleri odam annemlerle aynı kattaydı. Bir gece uyumamıştım. Önce birisi sonra diğeri banyoya girdi. Ne olduğunu anlayınca o kadar iğrendim ki. Benim annem babam nasıl yapabilir? Bir sefer de birbirlerine yaptığı şakaları duydum. Keşke duymasaydım. Geçen sene de babamın internette bakındığı bazı siteleri gördüm. Ağlamaktan harap oldum. Babam böyle bir günah işlememeliydi. (Sanki ben aynısını işlemiyordum.)
*
Alakadar olduğum konu hakkında fikir izhar edip alkış almak tek arzumun bu olması, bu kadar da aşağılık, başkalarına muhtaç, güçsüz bir karakter olmak beni çok üzüyor. Tam az önce Kadir Mısıroğlu'nun bir videosu çıktı karşıma. 15 dakika kadar izledim. Alkış alma arzusunun en tehlikeli şey olduğundan bahsediyordu. Kendisi inandığı şeyler için çocuk yaşından itibaren ailesinin engellerine rağmen savaşmış birisi. Yaptıklarını Allah'ın rızasını kazanmak için olduğunu söylüyor, kalbimle de inanıyorum. Ama bu insanlardan da alkış topladığı bir iş yaptığı ve bu iş için tutuştuğu gerçeğini değiştirmiyor. Dün Hüseyin Hoca böyle adamların yanına gitsen sana bir alaka gösterirler mi, sadece fikirlerini desteklediğin kadar varsın onlar için dedi. Katılıyorum ama ben de böyle bir insan olmak istiyorum ve bunu değiştiremiyorum. Kadir Mısıroğlu'ndan ziyade Necip Fazıl tam bu karakterde bir adamdı. Yanına gelen kimseyi iplemez, hakir görür, mahkemelere yalnız çıktığında da arkamda bütün üniversite gençliği var derdi. İkisine de Allah rahmet eylesin. Onlara saygım var. Ama bu denli güçlü dava adamı olmak için belli ki narsist olmak icap ediyor. Ayrıca bu kötü bir şey mi ki, sanki onların müktesebatına sövüyor gibi bir tavırdayım? Mesela Ekrem Buğra Ekinci. Kadir Mısıroğlu'ndan çok daha âlim olduğu şüphesiz. Karınca kaderince fitne çıkarmadan bildiklerimizi bilmeyenlere anlatalım diyor. Kadir Mısıroğlu öyle mi? Masayı yumrukluyor, ölüm riskini al, davan için canın pahasına mücadele et diyor. İşte bu ateş beni çekiyor.
*
Dün psikologa gitmeden evvel bir arkadaşımla nasıl bir insan olduğumdan bahsediyorduk. İnsanları kategorize ettiğimi, benim için gri olmadığını, manipülatif bir insan olduğumu( içki içen bir arkadaşımı ve kendisini namaza başlatdığımı söyledi!!), herkese müdahale etmek istediğimi ama kendimin tek bir tavsiyeye bile tahammül edemediğini söyledi.
*
Terapiye gitmeden bir gün önce homoseksüel pornosu izlediğimi yazmışım. Ondan sonra şöyle bir rüya gördüm. Bir araba ve futbol maçı için biletler kazanmışım. Rüyamda abimin kucağına oturuyorum ve ona sımsıkı sarılıyorum. Seksüel bir şey yok. Abi ben hiç maça gitmedim diyorum. O da biliyorum diyorum. Ben babama kızıyordum zaten diyor. Şöyle anlatayım. Bütün akrabalar birlikte maça gittiler bir gün. Ama bir bilet eksik. Ben zaten sevmiyorum diye ben gidemedim. O an üzülmemiştim ama üzüldüm. Bir de pikniğe gittiğimizde topla çeşitli oyunlar oynardık. Büyükler de dahil olduğunda ise maç yapmak isterlerdi. Bense yapamadığım için büyüklerin dahil olmasını hiç istemezdim. Rüyamda abimi de büyüklere kızar şekilde konuşturuyorum anlaşılan. Geçenlerde abime PlayStation'a gidelim dedim. Hiç öyle bir yere gitmedim çünkü. Ne de oynadım. Kuzenlerim de var oysa. Fakat hâlâ gidemedik.
*
Şimdi terapiye gelelim. Gitmeden önce hocaya merhaba mı dicem selamünaleyküm mü dicem gibi şeyler düşündüm. Kızlarla konuşurken kolumu koltuğa doğru uzattım. Acaba olmamalı diye geri çektim. Hoca çıkışta sarılmak istedi, ( Hiç beklemiyordum.) sarılırken tek elle mi iki elle mi sarılmalıyım, ellerimi omuzlara mı koymalıyım, yoksa iki defa vurup çekmeli miyim gibi şeyler düşündüm. Gündelik hayatta hep böyle şeyleri dert ediyorum. Otobüste otururken bacağımı fazla mı açtım, omzum yamuk mu duruyor, yemek yerken tabağa mı eğiliyorum, ayaktayken özgüvensiz mi duruyorum, konuşurken ellerimi nereye koymalıyım gibi.
*
Yukarıdakileri yazarken terapi için yazacaklarımı unuttum. Hatırladıkça ekleyeceğim. Yazarken sanki içi irin dolu bir çıbanı deşiyor gibi hissediyorum. Hoca dedi diye yazıyorum ama demese de yazardım büyük ihtimalle🙃
Geçen hafta anneme sinirlendiğimde yazınca ne kadar rahatlığımı fark ettim çünkü.
Kontrol etmeden atıyorum, inşallah hata yoktur.

5
Hüseyin KAÇIN / MAVİLİM MAVİLEŞELİM
« Son İleti Gönderen: psikolog 28 Nisan 2024, 07:44:03 öö »
MAVİLİM MAVİLEŞELİM

içimi bilir misin
alabildiğine
acının en kurşuni
en küflü yeşil rengine bürünmüş
maviye hasret bir gökyüzüdür

ve sen
içimin gizli saklı köşelerinde
yuva yapmaya çalışan bir kuş gibisin
kanat çırptıkça çırpan dirilen
uçtukça uçan ölen
ele avuca gelmeyen
maviye hasret çalan bir sevda gibisin

içimin içinde için içli türküsün:

"mavilim mavileşelim..."

27 Ayşe Nisan 2024
22:10
istanbul
6
Cumartesi. Bugün olanları aynı gün kafayı sıyırırken yazmıştım. İktibas.
Annem şakasına kafama vurdu. Yapma dedim. Elime vurdu. Ayağa kalktım. Ona bağırdım. Gözüne tükürüğüm kaçtı. Sinirlendi. Ayağa kalkınca da ben Kuran okurken hangi sayfada kaldığımı şaşırdım. Sinirlendim. Balkona çıktım. Bununla uğraştım. Hakaret ettim. Ona gerizekalı … demek isterdim. Bu kadından nefret ediyorum. İnşallah tımarhaneye yatarsın dedim. Bana beddua etmek istemiyormuş. GERİZEKALI BANA DİYOR Kİ ben sana vurabilirim, ben senin annenim. Senin kafana tükereyim. SENİN ANLAYIŞINA tüküreyim. Benim gibi bir evladı hak etmiyorsun. Keşke çok istediğin bir kızın olsaydı ve o* olsaydı. Sana o*, f* bir evlat yakışırdı. Sen beni hak edecek bir şey yapmadın. Allah da sana evlat vermemiş bana el koymuşsun zaten. Cehenneme gitmen lazım. Benim bütün sıkıntılarımın müsebbibi sensin, Allah seni bildiği gibi yapsın. Birkaç dakika sonra. Bunlara ölümcül bir hastalığa yakalandığımı söylemek istiyorum. Etrafımda köpek olmasını istiyorum. Psikologa sorcam hem hasta olduğuma inanmıyorlar. O yüzden terapiye devam etmem de mesele olabilir. O yüzden ona yalan söylemeliyim. Onun acı çekmesini istiyorum. Mahvolsun, ağlasın benim için istiyorum. Ücreti karşılayacak param var ama neden kendi biriktirdiğim paraları harcayım? Benim kafamı s*ktin. O yüzden parayı sen ödeyeceksin. Sevgili anneciğim. Beynimde baloncuk varmış. Her an kanama geçirip cehenneme gidebilirim. K*çına kına yak. En yakın zamanda da yanıma gelmen dileğiyle, cehenneme, adi. Tüm bunlar olurken babam nerede, dışarıda sürtüyor. Evde kuduran hayvanına sahip çıksana, üstüme salıyorsun. Erkekliğin karını s*kmekten mi ibaret. Gerçi şimdi onu da yapamıyorsundur. Gel ve bana babalık yap. (Bunu yazarken ağlamaya başlıyorum.) Dün akşam annemle tartışırken babam beni susturmaya çalıştı. Şimdi ikinizin de kalbini kırcam, susun dedi. Ben de ne benim kalbimi kırıyorsun diye ona bağırdım. Sonra bir şey demedi sustu. Peşine benimle konuşmak için sorular sordu. Haberde gördüklerini soruyor. Altın nereye çıkarmış, İran İsrail’i gerçekten vuruyormuymuş. Bilmem ne. Yarım saat sonra. Öğle namazını kılıyordum. Annem aşağı indi. Burada birkaç bir şey düzeltti. Yukarı çıkarken namaz kılana bak, annesine vuruyor, seni öldürürüm diyor dedi. Asıl geliş amacını gösterip defolup gitti. Psikologun bu ikisiyle konuşup azarlamasını istiyorum. Onları azarlamasını istiyorum. B*k gibi çocuk büyütmüşsünüz desin istiyorum. Ama onlara sorarsanız hep peşimde koştular. Hep istediklerimi yaptılar. Akranlarım işe girip çalışırken benden bir kuruş istemediler. İyi b*k yediniz g*rizekalı. Babam çalışmadığım konusunda bir şey demiyor. Bir sene sonra o da köpeğine katılırsa napcam? Annesine asi olanın namazı kabul olmazmış. Ne diyim ki ben Allaha? Beni bu delilerin içine atıp itaatkar köpekleri mi olmamı istiyorsun. Bana yardım et. 2 saat sonra. Babam aşağı indi. Yavruş napıyorsun diye seslendi. Ensemden öptü. Dışarı çıkıyoruz bir şey istiyor musun diye sordu. Yok dedim. Annem seslendi. Duymazdan geldim. Beni çok üzdü dedi. Babama ne olduğunu anlattım. Kafama vuruyor, elime vuruyor rahatsız oluyorum dedim. Annem sen de yapıyorsun dedi. Ben sen yaptığında yapıyorum dedim. Oysa bu yalan. Bazen ben de istemediği, nefret ettiği halde elimi yıkadıktan sonra yüzüne elimin suyunu sıçratıyorum, gıdıklıyorum, omzunu sıkıyorum. Annem bana çok hakaretler ettin başım ağrıyor dedi. Babam ben konuştum. Bir daha yapmayacak dedi. Gitiler. Sevmiyorum diyor niye yapıyorsun diye babamın sesini aşağıdan duyuyordum.
Sadece birkaç hakareti sansürledim, değişiklik yapmadan paylaştım. Bu yadıklarımdan utandım. Anneme ettiğim hakaretlerden ve o zaman henüz görüşmediğim psikologa kurtarıcı rolü vermekten. Ondan ailemi azarlayarak işleri yoluna sokmasını istiyorum. Bundan utandım. Kendimi, hayatımı kurtaran ben olmalıyım. Bu kavgadan sonra olanları yazayım. Akşam olmuştu. Annemle bir daha kavga ettim. Ağladım. Salona geçtim. Somurttum, oturuyorum. Annem surata bak dedi. Seni görünce oluyor dedim. Babam da annem de bu söze çok üzüldü. Benizleri attı. Bense büyük zevk aldım. Kendime geldim. Aşağıya, odama indim. Bir şarkı açtım. Sonra kapadım. Elime şişeyi aldım mikrofon olarak. Deli gibi dans edip şarkı söylemeye başladım. İlk kez hayatımda dans ettim. Uzun süre aradan sonra ilk kez müzik dinledim. Yaklaşık bir senedir müzik dinlemiyordum. Vakit alıyor ve irademi köreltiyor, hislendiriyor vs.
Pazar. Pazartesi. Bir kızla tanıştım. Arkadaşım sana bunu ayarlayayım kanka dedi, hayır dedim tabi. Konuşmadan önce kalbim hızlı atmaya başladı. Sonra geçti. Hoş bir kız. Eve gelince onu düşünerek uyudum. Cuma günü onu tekrar görmek için hastane randevumu erteledim.
Salı günü. 23 Nisan. Aylar sonra ilk kez hetero pornosu izleyerek günü kutladım. Gün güzel geçti. Akşam 9 gibi aynaya bakarken çok çirkin olduğumu düşünerek ağlamaya başladım.
Çarşamba. Arkadaşlarımla konuştum. Bir kıza dertlerimi anlatmak bana iyi hissettirmedi. Daha sonra ise bir erkek arkadaşımla konuştum. Beni çok motive etti. Sen gerçekten bu alanda(alandışı master yapmak istediğim bölüm) çok bilgilisin. Sakın kendini harcama. İlk sene olmasa bile mutlaka ikinciye üçüncüye dene. Asla vazgeçme dedi. Aga selamlaşması yaparak vedalaştık. Bu tokalaşmayı bu sene yapmaya başladım. Bana iyi hissettiriyor. Vedalaşırken birlikte başaracağız deyip salladım elini. Çok güzel bir andı. Okuldan gelince Hüseyin Hoca’yı aradım. Geçen hafta pazartesi ilk kez konuştuğumda cumartesi gelmek istiyorsan Çarşamba Perşembe ara demişti. Aradığımda ise bir gün önceden arasan yeter dedi. Bir an önce ne zaman gideceğimi öğrenmek istiyordum. Belirsizlikten nefret ediyorum.
Perşembe. Arkadaşlarımın deyimiyle sınıfta yine yargı dağıttım. Sürekli biri bana bir ters yapsın da agresif bir cevap vereyim diye bekliyorum. Her gün illa biriyle tartışıyorum. Sınıfta bir mal var. 3 senedir onunla laf dalaşı yapmaktan yorulmadım.
Cuma günü. Hüseyin Hoca’yı aradım. Randevu aldım. Annem market alışverişi için yardım etmemi istedi. Bugün fark ettiğim şey sürekli ona emirler veriyorum. Ona bakma sen almazsın, o güzel değil alma, şunu tut, bunu ver, kenara çekil, geri gel. Onu çok boğduğumun farkındayım. Arkadaşlarıma bu dille konuşmasam da onlar da hükmetmeyi çok sevdiğimi söylüyor. Akşam oldu. Gay porno izledim. Bunu yaparken uzun süre aradan sonra mastürbasyon yaptım. Odamda sigara içtim. Sigaradan bahsetmek istiyorum. Bugüne kadar 2 fırt dışında hiç sigara içmemiştim. Bugün içtiğim sigarayı ise babamdan 1 ay kadar önce çaldım. Sigara elimde içiyor gibi yaparken erekte oluyordum. Bunu 1 senedir yapıyorum. Bazı kıyafetleri de erotize ediyorum. Forma, beyaz çorap, kovboy botları gibi. Sigara içtikten sonra aynaya baktım. Kendimi çok güçlü hissediyordum. Babamın sigarayı bırakmak için aldığı nikotin bandı vardı. 2 tane de ondan aşırıp koluma yapıştırdım. Elime ne geçti ne hissettim bilmiyorum. Salak mıyım ben?
Cumartesi, terapi!!! Yolda hiçbir şey düşünmemek için müzik dinleyerek gittim. İçeri girdim. İlk girdiğimde 20 dakika kadar iki kadınla konuştum. Gelmeden önce çok zorlanacağımı düşünüyordum insanlarla tanışırken. Çünkü gerçekten tanımadığım insanlarla tanışmak istemiyorum. Yanlarında gergin hissederim diye düşündüm ama olmadı. Kızlar sağ olsun. Onlara ısındım. Hüseyin Hoca’yı nasıl bekliyordum? Sert biridir diye çekiniyordum. Öyle değildi. Tahmin ettiğimden daha konuşkan. Konuşurken çok geniş bir alanda kullandığı el kol hareketlerini, ayağa kalkıp canlandırma yapmasını izledim sürekli. Bu natürelliği istiyorum, donukluktan kurtulmak istiyorum.
Ses kaydı almıyordum. Hoca al deyince başlattım. Eve geldim baktım ki kayıt yok. Sinirden çıldırdım. Hoca bana homoseksüelliğin çok zayıf dedi ama sevinmedim. Çünkü iki şey söyledi alandışı yüksek lisans devlette yapamazsın, çok zor, belki çalışmaya başladıktan sonra para biriktirir özelde yaparsın dedi. Buna çok üzüldüm. Bugünden aklımda kalan en önemli şey bu. Diğeri de hoca büyük adam olma konusuna sürekli vurgu yaptı gibi hissettim. Benim gibi alıngan biri elbette bunu kafaya taktı. Hayat hikayemde yazdığım büyük adam olma arzusu yalan. İnsanların olduğu bir iş istemiyorum. Fikir sunmak istiyorum. En çok felsefe ve tarihle alakadar oldum bugüne kadar. Hoca çıkışta kal diğerleriyle istersen dedi. Arkama bakmadan kaçtım. Sosyal olmayı isterken insanlardan neden bu kadar kaçıyorum bilmiyorum. Hatırladığım diğer şeyler:
1- Çok güçlü obsesif tarafım var.
2- His yok, fikir tarafındayım. O yüzden lisanstaki işimi yapmak istemiyorum. Master yapmak istediğim alansa sadece fikirlerimi izhar edeceğim bir alan. Lisans bölümümse insan yetiştirmek. 
3- Annemle bağımı koparmam lazım. Atanma, master, askerlik ne olursa olsun mutlaka il dışı.
4- Mükemmeliyetçiyim.
5- Psikiyatriste git, OKB için ilaç al dedi. Benim gibiler ilaç almak istemezmiş. Almasam olur mu diye sordum, olur ama yavaş ilerlersin dedi. Ha yok alırım o zaman dedim. Her şey mükemmel ilerlemeli.
6- Hayran olduğum siyasetçi ve tarihçi iki adamı söyledim. Hoca da bir din adamı söyledi. Hiçbir şey umrunda olmayan, sadece kendi bildiğini okuyan, resimli sözlükte narsistin karşısında gördüğünüz adamlar. Hoca bir kum saati düşün dedi. Senin şu an obsesyon akıyor. Ters çevirip narsist tarafı güçlendircez, obsesyonlar engel oluyor dedi. Narsisizm, ego az da olsa varmış. Narsisizm kurtulmam gereken bir şey değil mi dedim, hayır cevabını aldım. Ben bu terapilerle zayıflayacak zannediyordum, oysa ilk başta güçlenecekmiş. Sevindim.
7- Sürekli kurallar koyuyorum. Disiplinli olarak güçlü olduğumu zannediyorum.
8- Hayatı çevremdekilere çekilmez hale getiriyorum. Hoca arkadaşlar buna ne kadar tahammül edebilir dedi. Ya da evlendin çocuğun oldu. Onlara da kurallar koyacaksın, baskılı olacaksın dedi. Doğruyu söylemek gerekirse mala döndüm. Çünkü hiçbir şey hissetmedim. Bununla şu an ilgilenmiyorum dedim. Neyi kaybettiğimi bile hissetmiyorum. Tek istediğim konuşmak. Bir yerde, bir kürsüde, bir sınıfta. Şu an hissetmeye çok uzağım.
En büyük travmam evlatlık olmak ve ortaokula kadar ailemle uyumammış. Annem bana o kadar alaka göstermiş ki herkesten aynısını bekliyormuşum ve asla bunu alamayacakmışım. Anneye öfkeli kalıcaz ama sürekli onu suçlamıcaz dedi. Babadan bugün bahsetmedik. Bir yerde erkek fantezisinden bahsederken kızlarda da böyle dedim, genişletmeyelim şimdi o kadar dedi. Fantezilerimde sadist roldeyim bundan bahsettik.
   Bugün Erdoğan, Erbakan, Besim Tibuk, Kadir Mısıroğlu, Celal Şengör, İlber Ortaylı, Yaşar Nuri Öztürk’ten bazılarından hoca genişçe bahsetti. Büyük travmaları olmayan büyük başarılar elde edemez dedi. Bunlar travmalarını dönüştürmüş. Çoğu narsist. Benim travma kendi kıçımda patlamış anladığım kadarıyla. Onlar lisede orada burada alaka görmüş, takdir edilmiş ve değersiz hissetmemişler. Çok çalışmışlar ve başarmışlar. Hayatta istediğim tek şey başarılı hissetmek. Bir arkadaşım dedi ki kendi içinde hep tezatlısın başarı istiyorsun ama başarısızlığa uğratıyorsun kendi kendini.
   Hocanın yukarıdaki kısma ayırdığı vakitte anlamam gerekeni yeterince anladım mı diye düşünüyorum. Mesela C.Şengör’den örnek verdi. Onun babası senin baban olsaydı ve sen Celal gibi insanlarla sıfır iletişim kursaydın C.Şengör olurdun dedi. Bu hikayede başarıdan beni uzaklaştıran şey homoseksüelleşme processini başlatmış olmam, değersiz hissetmem diye anlıyorum. Celal’in duygusuz, otistik olduğunu söyledi. O kadar değilim, galiba.
   Aplikasyondan iki kez yaşıtım erkekle tanıştığımı söyledim. Yaşıtım ve yakışıklı birinden alaka hoşuma gitmişti. Buluşma isteyince hemen app’i sildim. İşte homoseksüelliğin kuvvetli olsa silmezdin dedi. Buraya gelmesen 30-32’ye kadar yüzde doksan ihtimalle ilişkiden uzak dururdun dedi. Doğru.
   Obsesif bir insan olduğumu hala reddetmek istiyorum. Kuralsız, spontane yaşamak benim için çok zor. Annem mesela ekmek alır mısın diyor neden sabahtan haber vermedin dışarı çıkmayacaktım diyorum. Her şey bana önceden bildirilmeli ve ben bir düzene sokmalıyım. Arkadaşlarım okuldan sonra hadi bi yere gidelim diyorlar. Çıldırıyorum. Ama bu ara onlarla spontane bir şeyler denemeye başladım.
   Terapiden gelince anneme nasıl geçtiğini anlatırken ağlamaya başladım birden. Annem halime çok üzüldü. Nerede hata yaptım da böyle oldu diyormuş. Babam bir derdim olmadığını iddia ediyor… Ya sabır.
   Hiçbir şey beğenmediğimden, her şeyde kusur bulduğumdan bahsettim hocaya. En sevdiğim romanı sordu. Cevap vermedim. En sevdiğim roman, film, şarkı olmadığını söyledim. Her şeyde kusur buluyor, hiçbir şeyden zevk almıyorum çünkü. Bunun haricinde fark ettiğim diğer bir şey hocanın sorularına hep kem küm etmek istedim ve ettim. Neden kendim hakkında net bir şey söylemekten çekindim, enteresan.
   En sevdiğim film midir bilmem ama büyülendiğim bir film biliyorum: BLACK SWAN. Obsesif bir kadının canına kast etmeye varan bir başarı hikayesi. Son cümleleri ise: I FELT IT. PERFECT. IT WAS PERFECT.
   Umarım yazım yanlışı, anlatım bozukluğu yoktur, hiç silmeden karışık yazdım, kontrol etmeden atıyorum.
7
Ben Merdümgiriz. 21 yaşındayım. İstanbul’dan katılıyorum. Yarışmacı arkadaşlara başarılar diliyorum.
27 Nisan bugün. İlk kez terapiye gittim. Hüseyin Hoca terapiden sonra yazı yazmamı söyledi. Aylardır terapiye gelmemek için kendimce bahane uydurup yalnızca sitedeki yazıları okumakla iktifa ettiğim için burayı okuyan birilerinin de tıpkı benim yaptığım gibi başkalarının yazdığı yazılarda kendinden parçalar görmesi, kendini yalnız hissetmemesi için hocaya iki hafta önce gönderdiğim hayat hikayesini aktararak başlıyorum.
Dört kardeşten üçüncüsü olarak dünyaya geldim. Doğum öncesinde konuşulduğu üzere çocuğu olmayan halama evlatlık olarak verildim. 7 yaşında annemin(hala) bana bunu pedagog eşliğinde söylemesiyle öğrendim. Ona benim annem sensin diyerek sarıldım. Hayatım boyunca da bu meseleyi dert etmedim. Fıtraten içedönük bir karaktere sahibim. Anaokulunda her çocukla az çok konuştuğumu hatırlıyorum fakat yakın bir arkadaşım olduğunu hatırlamıyorum. Ama bir kız arkadaşım vardı. Onun saçlarıyla oynamamdan ibaret. İlkokul 1.sınıfta bir erkek arkadaş edindim. Onunla liseye kadar arkadaşlığımız devam etti. Daha sonra lise tercihi yaparken ondan habersiz değişiklik yapmama bozuldu ve benimle arkadaşlığı bitirdi. İlk kez 4.sınıfta bir kıza aşık oldum. 5.sınıfa kadar herkesle aram iyiydi. Benim için her şey farklı bir okulla birleşmemiz ve sınıfların karışmasıyla başladı. 5.sınıfta da hemen ilk hafta bir kızdan hoşlandım. Hemen kızın arkadaşı bunu anladı. Asla bunun olmadığını söyledim. Kızın yanına ancak 8.sınıfta başka bir kızdan hoşlanırken "zararsız" olduğumu göstererek yaklaştım ve arkadaşlık kurabildim. 5.sınıfta sınıfa dahil olan erkekler daha haşere, yaramaz tiplerdi. Bazıları da ergenliğe girmek üzere, erkeklik taslıyordu. Ben ise sınıfın en çalışkan, en zeki, en uslu talebesiydim. Bir hocamın dediğine göre sadece benim için ders anlatıyordu! Ailemin her dediğimi yapmasının ve tek çocuk olmanın getirdiği hemen fark edilen bir şımarıklık da mevcuttu. Sınıftaki erkeklerden bir iki tanesi bana el kol şakası yapar ben de yapma der ya da elimle mani olur, en fazla bir iki vururdum. Sınıftaki diğer erkekler gibi birbirimizin kafasını yerlerde sürüklercesine yapılan eğlencelerde bulunmadım bir iki kez hariç. Futbol da oynamazdım. Bana karı diyen bir iki kişi vardı. Yine 8.sınıfa geldiğimde yeni gelen bir kişi bana gay diyordu. Belki o zaman gay ne demek yeni öğreniyordum. Sınıfta bana karşı olan bu tavırları mühimsemedim. Çünki akılları sigara, kız, alkolden başka bi' şey almayan!, küfür eden, kavgacı tiplerden elbette ben daha iyi ve üstündüm.    
Hatırladığım kadarıyla ilkokula başlamadan önceydi. Sokağın ortasında üç erkek arkadaş ve bir kız vardık. Erkeklerden biri hadi birbirimizinkine bakalım dedi. İlk kez o zaman bir kızı çıplak gördüm ve son kez. Burada anlatacak kadar garip bi olay aslında ben yapmak istememiştim. Aslında sokakta akranım erkek çocuk yoktu. Bunlar da kısa sürede taşındılar. Daha sonra alt katımıza bir komşu geldi. Onun oğluyla çok oyun oynardım. Bir keresinde oyunun ne olduğunu hatırlamıyorum. Ama bana anne rolü vermesine kendisinin de baba rolü almasına itiraz etmedim. Kadın kıyafeti giydiğim vaki değildir. Yüzüm anneme çok benzer. O yüzden bir sefer türban tutmuşlardı kafama neredeyse annemin aynısı olmuştum. Annem benimle fazlaca alakadar olurdu. (Şu an beni boğuyorsun diyeceğim kadar).Yakın bir zamandan annemden öğrendiğim üzere babam da sessiz bir çocuk olduğumu fark etmiş. Beni sürekli dışarı çıkarmaya çalışır, kahveye, kafeye, parka götürürmüş. Ya da tek başına alışverişe çıktığı zaman beni de mutlaka götürürmüş. Çocukken onu çok seviyormuşum. Perdeler kapandığı zaman babam neden hâlâ gelmedi işten diye bağırır dururmuşum. Geldiği zaman da ya saklambaç oynardım ya da koşarak aşağı inerek sırtına zıplayarak biner beni ev içinde de dolaştırmasını isterdim. Ne var ki benimle hiç top oynamış değildir. Yetmez gibi bana Sindirella 3'ün cd’sini satın almıştı! Joseph Nicolosi'den bunun büyük günah olduğunu öğrendim. Bayıla bayıla defalarca izledim hem Türkçe hem İngilizce. Babamla zamanla daha mesafeli kalırken annemle daha yakın oldum liseye kadar. (Liseden sonra annemle birbirimizin canına okuduk).Şu an hâlâ annemin yanında saçmalıyor, şarkı söylüyorum, babam da aslında şakacı, rahat bi insan da olsa onun yanında rahat olamıyorum.
Liseye kadar dinden uzaklaştım. Lisede ise ateist oldum. Ortaokul yıllarıydı. Kur’an’ı açmıştım. Karşıma onlar sizin gerçek oğullarınız değildir tarzında bir ayet çıktı. Daha sonra hakikati öğrensem de İslam’ın beni reddettiğini düşünerek iyice dinden soğudum. Lisede hemen herkesin benden zengin olduğu, seküler hayat tarzından gelme insanlarla aynı okuldaydım. Aşağılık psikolojisini bütün benliğimle hissettim. İyice din düşmanı olmuş ve ebeveynlerimden utanmaya başlamıştım. Annem ev hanımı, babam hususi sektörde asgari ücretle çalışan bir adamdı neticede. Lise 1’de bir kıza aşık oldum. Tabi açılmadım. Lise 1 ortasıydı zannediyorum. Bir gün annemle kavga ettim. Geçtim odama ağlamaya başladım. O an hangi şeytan kulağıma fısıldadı bilmiyorum, google’a seks yazıverdim. Gördüklerim o ana kadar hayalime gelmeyecek şeylerdi. Zamanla mastürbasyonla tanıştım ve her gün neredeyse mastürbasyon yapıyordum. Uzun bir süre sonra belli ki daha şerir bir şeytan gay kategorisinde acaba neler olabilir diye fısıldıyordu. O sesi dinledim ve o ana kadar hiç fark etmediğim homoseksüel temayüller zamanla fark edilir oldu. 10.sınıfta idim. Okulda bir tane çok popüler, kaslı, kızların peşinde koştuğu zengin çocuğu vardı. Onu gördüğümde tuhaf hissetmeye başladım (Şu ana kadar hiçbir zaman homoseksüel seks fantezisi kurmadım desem yalan olmaz.)(   Hayır yalan). Umumen dizi ve filmlerde olmak istediğim gibi bir erkek gördüğüm zaman ona hasetle bakıyorum. Keşke ben de öyle olsam diyorum. 10.sınıfa döneyim. Eğer ben iddia edildiği gibi homoseksüelsem zevk almak için sadece penise sahip değilim, başka şeyler de tecrübe edebilirim diye düşündüm, elim ve kayganlaştırıcı maddelerle. Birkaç defa korkarak temas dışında bu saçma işten iğrenerek vazgeçtim. Lise yıllarım 2 erkek arkadaş dışında çoğunlukla kızlarla geçti. Şu an o kızlarla görüşmüyorum ve onlardan iğreniyorum. Lisede git gide tembelleştim. İstediğim yeri kazanamadım. Bir kez daha üniversite sınavına hazırlandım. O senede hiç çalışmadım. “Militan ateist” olmuştum bir felsefecinin tabiriyle. Felsefe videoları izliyor ve felsefe okuyordum. Sınava 2 ay kala bir adamın neden Müslüman oldum videosunu izlerken geceleyin ağlamaya başlayarak Müslüman olmaya karar verdim. Ben hayatım boyunca kendi fikirlerimden başka hiçbir fikri mühimsemedim. İnsanları aşağıladım. Cahil, aptal, beyinsiz, varoş, pısırık. Bunları da ekseri Müslümanlarda görüyordum, onlarda görmek istediğim için. Şimdi hayatım tepetaplak olmuştu. 1 sene içerisinde farzlara dikkat eden, haramlardan sakınan ehli sünnet Müslüman hale geldim, modernist İslam telakkisinden. Fakat lisans birinci sınıfta bir kıza açıldım. Bu işler nasıl yapılır hiçbir fikrim de yok. Duvara çarptım. Aşağılık hissi, yetersizlik hissi, sosyal anksiyete ne varsa hepsi peyda oldu. Lisede hiç çekinmeden fikirlerinin müdafi olan, ortaokulda bana namaz kılmamı isteyen hocama karşı gelip sınıfı ayağı kaldıran ben, üniversitede bazı fikirlerim, asli hüviyetim ortaya çıkacak diye korkar hale geldim. Sınıfta konuşurken kalbim çıkacak gibi atıyor, terliyor, sesim kısılıyor, ellerim titriyor, bu da beni geride tutuyor, daima rezil olma korkusuyla yaşıyorum.
Uzun süre gay pornografisinden uzak durdum. Geçen Ekim ayında stresli, bunalmış hissettiğim bir gün tekrar başladım. En son bugün sizi aramadan birkaç saat önce izledim. Uzun süredir mastürbasyon yapmıyorum. Belki iki ay önce yaptım. Ya rüyalandım ya da izleme yoluyla inzal oldum. Ramazanda iki kere izledim. Hiçbir şey hissetmeden. Çok stresliyken ya da üzgünken belki vücudumda hiçbir his değişikliği fark etmesem de hayata beni döndürüyor. 2 gün öncede avmde kasada ödeme yapmaya çalışıyordum. Bir problem oldu, çalışana sordum. Adam diğer müşterinin işiyle alakadardı. Müşterinin benden birkaç yaş büyük oğlu kanka şöyle yapacaksın dedi, hiçbir şey demeden önüme döndüm. Ama başıma ağrılar girdi. Böyle hallerde sanki ruhum çıkıyor, hiçbir şey hissetmiyorum. Sadece acı bir burukluk. Ağlayana kadar böyle devam etti. Ağlamaya başladıktan sonra ise hıçkıra hıçkıra dakikalarca ağladım (Sudan sebeplerle bu sürekli olur haftada bir ya da iki haftada bir). Biraz kendime geldim fakat yapmam gerekenlerin stresiyle üzerimde gerginlik vardı. Bu sabah porno izledim. Birkaç saat sonra psikologa gidip çok cesur bir şekilde dertlerimi anlatmayı hayal ettim. En sonunda yeter deyip telefonunuzu kaydettim ama o an kalbim yine çıkmak üzereydi. Yine bahane bulup ertelememek için hemen sizi zar zor aradım. Sesim titreyerek çok zor konuştum.
Hülasaten de söylemek lazımsa, benden üstün gördüğüm erkeklerden korkuyorum, alçak gördüklerimi ise ciddiye almıyorum, kadınları ise aptal buluyorum. Üniversiteden çok canlı bir arkadaş grubum var, benimle x sayıda erkek. Fakat erkekler olmak istediğim derecede maskülen değil. Özgüven problemi yaşıyorlar. O yüzden onları içten içe küçümsüyorum. Grupta ise benim diktatör olduğumu söylüyorlar. Onların yanında mümkün olduğunca rol yapıyor, soğuk ve ciddi görünüyorum. Zaten insanlar beni ya kibirli görür ya da çekingen.
Hayatımda sadece üç kez bi kadınla rüyamda birlikte olduğumu gördüm. Birisi 6-7 sene önce annemleydi. Annem koltuğa çıplak şekilde uzanmıştı. Ben de nasıl olsa ben gayim diyordum rüyamda ve uyandığımda midemi bulandıracak anlar yaşıyordum. Diğer ikisi ise hoşlandığım kızlarlaydı, fakat onlar bu kadar net değildi. Hiçbir zamanla erkekle olduğumu görmedim. Sadece iki erkeği izlerken görüyorum kendimi. Bir keresinde kendimle öpüşürken gördüm kendimi o kadar. Bu sene kendimi iyileştirmeye çalışırken beni mutlu eden bazı rüyalar gördüm: sınıftan bir erkekle çok yakın arkadaş olarak bir kızla alay ediyordum;  yeni edindiğim bir erkek arkadaşın omzuna kolumu atıyor ve dostça anlar yaşıyordum. Unutamadığım bir şey daha var; sınıf gibi bi yerde yaşlı adamın biri bana annen seni vezir olmak için doğurmuş diyordu, ben de neden hükümdar demedi diye üzülüyordum, karakterimin en farik vasfını gösterircesine. İçimde çok yüksek büyük adam olma ihtirası taşıyorum. Tarihle alakadarım, yazı uzadığı için burayı tafsilatlandırmıyorum ama bu alanda ihtisas yapmak istiyor ve kendimi göstermek istiyorum. Terapiye gelmek istemememin en büyük nedeni bu. Ben bir gün büyük olacağım ve en güçsüz, en adi huylarımı, fikirlerimi, hislerimi bilen bir adam olacak.
İşte bu kadar. Önce bu yazıyı yazdıktan sonra iki haftam nasıl geçti terapi gününe kadar onlardan bahsedeyim:
Pazartesi hocayla konuştum. Birkaç saat sonra oturdum bağırarak ağladım. Ertesi gün kahvaltı yapıyordum. Aklıma bir ortaokul çocuğu geldi. Onunla gittiğim cemaat yurdunda tanıştım geçen sene. Hatmelerde, namazlarda, sohbetlerde sürekli yanıma durur, benimle çok alakadar olurdu. Dizimiz birbirimizden ayrılsa hemen oturuşunu düzeltir, tekrar temas için çaba gösterirdi. Bu ben de bi şey fark etmeme sebep oldu. Toplu taşımada yanıma yakışıklı bir yaşıtım otursa bacaklarımı açıp ona temas etmeye çalışıyorum. Yaklaşık 6 aydır. Ya da arkadaşlarımla konuşurken omuzlarına dokunuyorum. Daha fazla erkek arkadaşlarımla samimi olmak, onlara dokunmak istiyorum. Bunları düşünürken ağlama krizi tuttu yine.
Çarşamba. Bu gece uyumadan önce hayat hikayemi yazarken attığım bi yalan aklıma geldi. Hiçbir erkekle seksüel fantezi kurmadım. Yalan. 2 sene önceydi. Yakışıklı, kıvırcık saçlı bir erkek vardı. Benimle normal arkadaş gibi konuşuyordu. Bense soğuk, donuk bir insanım. O yüzden kaynaşamadık. Benle hiç konuşmaz oldu. Onunla şu fanteziyi kurduğumu hatırladım. O pisuvarda işerken ben de yanına geliyorum. Sonra beraber kapılı tuvaletlere geçiyoruz. O bottom, ben top rolde. Oral yok. Anal ve öpüşme var. Bu sene Nicolosi’de homoseksüellerde tuvalet utangaçlığı olduğunu okudum. Hakikaten 2 ay öncesine kadar hiç pisuvar kullanmamıştım. Yanımda başka erkek varken yapabilir miyim, yapamaz mıyım, donuma işeyip rezil olur muyum gibi kuruntular. Hiçbiri gerçekleşmedi. Pisuvarda işedim. 21 yaşında bir erkek için çok büyük bir başarı. Bu kıvırcığın bir arkadaşı vardı. Onunla hiç fantezi kurmadım. Ama onu maskülen buluyor ve arkadaş olmak istiyordum. Bir gün tahtaya çıktı ki hiç rahat görünmüyor, ne dediği bile anlaşılmıyordu. Orada bitti.
Perşembe kayda değer bir şey olmadı. Cuma Hüseyin Hoca “Her meslekten makam, mevki sahibi insanlar da terapiye geliyor, psikolog bilmesi gerekenleri bilir ama her bildiğini her yerde söylemez!” yazmış ve bir videosunu atmış. Hayat hikayemi belli ki açık yazmamışım. Öyle sanıyordum. Videoda ise hoca bir yerde içedönük, kavga etmeyen, küfretmeyen, … , erkek çocuklar homoseksüel namzedidir diyordu.  Bunu duyunca içimde bir şeyler koptu. Hoca ne kadar kolay söylüyordu. Çıldırmak istiyorum. Video bitince bağıra bağıra ağladım. Ağlamam biterken motive edici bir nutuk çekerek kendime geldim.

8
Evet.
Gerçek dünyayla hesaplaşmanın, tanışmanın zamanı çoktan geldi. Şuana kadar kendi kurduğum zihin oyunlarıyla, rollerle, savunma mekanizmalarıyla ancak buraya kadar gelebildim, iyi de geldim hatta. Ama buradan sonrası için reel dünyanın gerekliliklerini görmezden gelmek ya da bu gerekliliklerine karşı savaşmak benim eril kimliğim lehine olmaz.Bundan sonra kendi kurduğum oyunların değil hayattaki rolümü oynamanın sırası. Gerçek dünya, var olabilmem için ne istiyorsa, diğer erkekler gibi bunu göğüslemeye hazırım.Diğer erkeklerden bir eksiğim mi var? Yok, hatta gereksiz fazlalığım var. Onları atmak bana gerçek hayata karşı hafiflik sağlayacaktır. Aşırı detaycı bi kaygı yapılanması kesinlikle atılması gereken bir fazlalık.


Şuan ilk hedef ve ilk hayal olarak bulunduğum şehir dışında iyi bir üniversite kazanıp gerçek dünyaya adım atmalıyım.HK bana sen Bursa'da kalmamalısın, sen Bursa'da kaybetmiş bir adamsın dedi.Bu yorum farklı bir yorum. İstanbul'da kazanmak için Bursa'da kaybetmek lazım. Tıpkı Mekke'de kaybedip Medine'yi kazanmak gibi.Günün sonunda Mekke'de kazanılıyor tabi. Şimdi benim içinde aynı.

Şuana kadar aleyhime çalışan tüm sistemlerimi lehime çevirmek için bir oto kontrol sistemi kuruyorum. İç ses dediğimiz manevi açıdan şeytanın sesi dediğimiz bir Allah'ın kulunun işine yaramayan boş sözleri içimde itibarsızlaştırıyorum. Bu sese kendi sesiyle ses katan kim varsa, anam olsun babam olsun ,dinlememek ,aldırış etmemek benim için bir numaralı kuraldır.Şuana kadar dinledikte ne oldu!

Salak saçma insanlara yatırım yapmaktan da artık kendimi men ediyorum.Basit müdahalelerle düzelecek hikayelere neden kimse müdahale etmiyor diye yakınır kendim müdahale ederdim, boyumun ölçüsünü aldım.Canım yanacak kadar verdim bugüne kadar.Bir sistem var müdahale etmemek lazımmış.Müdahale etmemek kayıtsızlık değil akıllılıkmış, bir bildikleri varmış insanların. Basit insanların basit sorunları çözülse de bir karşılığı yok. Neden bu basitliği Allah onlara vermişte bana zorunu vermiş diye tefekkür ederdim meseleyi anladım Allah'ım. Hayatta insan sadece kendi kaderinde yol alabilirmiş. Süreç içerisinde sadece Ben ve Allah diyebilmek kulların nankörlüğünden koruyormuş.

Öğreniyoruz ,canım acısa da içim kan ağlasa da kendi doğrularımla hayatın gerçekliği arasında çelişki yaşayarak tecrübe kazanıyorum. Bunlar olacak ki gelişim kaydedilsin.

Bizim gibi olanlar asıl yapılacak olana yönelemediğinde problem başlıyor. Her zaman yapılması gerekeni biliyordum. Ama yapmamak için bahanelerim ,çeşitli düşünce kalıplarım beni otobanda düpdüz ilerlemek yerine kentin ara sokaklarında gezinmeye sürükledi. En çokta bu bilinçte olupta kendi aleyhime olanı seçmek beni yaralıyor.

Dernekteyken orası doğru değildi, biliyordum
Ona abi derken o doğru biri değildi, biliyordum
Ona dost derken o yanlış biriydi, biliyordum
Ama şaşırtır beni dünya diyordum, şaşırtmadı.
Bunu bana bilinç yaptırdıysa şimdi üst bilincimle artık bu oyunu oynamamaya karar verdim.Hani bir ben vardır bende ,benden içeri derler ya işte o hesap.
Şimdi üst bilincimi dinlemenin vakti geldi.HK zeki adam, bana dedikleri üst bilincime göndermeydi, yani yakalandım:), yakalandıktan sonra da oyun sarmıyor biliyorsunuz. Ee bundan sonra zaman kaybetmenin lüzumu da yok.

Bütün bu laga lugaları bırakırsak ve erkek olma işine gelirsek.Tek gerçek şuan ders çalışmak.Şuan çalışıyorum, bu yazıyıda çalışmamı oturduktan sonra yazıyorum.Ders dışındaki her şey birer şeytan tuzağı, ders çalışmamı engelleyecek her kaygı bir şeytan tılsımı. Kendimi karada gemi yapan bir Nuh (aleyhisselam) gibi hissediyorum.Eminim onun kulağınada şeytan eğilip karada gemi mi yapılır, delirdin mi, mantıklı mı şu yaptığın demiştir. Bana da türlü şeyler diyor. Ama o gemi yapıldı Hz.Nuh üzerine düşeni yaptı, Allah'ta denizi ayağına getirdi, şimdi ders çalışmaya devam, sorgulamak haddimize değil, hayıflanmak haddimize değil, günü geldiğinde denizin ayaklarımıza getirileceğine inanmak gerekiyor.Bu işi ben böyle ele alıyorum bundan sonra. Direnç yıkılıyor..

Allah kulunun emeğini, çabasını zayi etmez.


Elindekini kimseyle paylaşmayacaksın.Bencil olacaksın.Güçleniyorsun şuanda.Vereceksende ilerde güç olduktan sonra birer birer değil toplumsal olarak vereceksin.

Oyuncaklarımı paylaşmaya çok alışmışım ben anlayacağınız, şimdi geri getirirler mı bilmem ama ben beklemiyorum.Bundan sonra da nah veririm ama.




9
30 .seans (7 mart 2024)

Eda Hoca ile konuştum. Bana hak verdi seni de dinlemeden karar vermişim, hata yapmışım dedi. İnsan bazen aranmak istiyor ama insanları aramamak ile hata yapıyorsun dedi. Bende kendisine hak verdim :) Sakince konuşup sorunu halletmiş olduk. Konuşma bitince hissettiğim bu kadar abartmaya gerek yokmuş. Bir dünya obsesyon yapmıştım. Bir hafta boyunca kafamda ne ateşli tartışma senaryoları kurup durmuştum. Konuşma bittikten sonra  erkeksi hissettim ama  Elif'e kurallar koyduğum günkü kadar olmadı (25. seans). O zaman 2-3 gün boyunca erkeklere ilgim yok olup gitmişti. Bu sefer o kadar olmadı. Çalışma arkadaşım Rabia ile de sorunu konuştum. Beni hakikaten idare etmek istememiş, aramadığım için alınmış. Diğer kızlar yapsaydı onlara  böyle sorumsuz davranmaya cesaret edemezmişim, kendisini güçsüz gördüğümü düşünmüş. (Ulan bu kızlar yüz yüzeyken çok samimiler iyi anlaşıyorlar fakat birbirlerinin arkasından nasıl düşünüyorlar, konuşuyorlar beni korkutuyorlar :D.)  Yani ben rabianın yerinde olsam alınmazdım açıkçası verdiği cevaplardan da tatmin olmadım pek ama bir iki cümle dahi  olsa kendisine birşey söylemiş oldum. Yine onun için de önceden kafamda ne çok konuşma senaryoları kurmuştum. Nerdeyse hiçbiri gerçekleşmedi.

Kadınların dünyasında anneme duyduğum öfkeyi yansıtıyorum. Önce uslu, terbiyeli, güvenilir çocuk oluyorum. Sonra yaramazlıklar yapıp sinirlendiriyorum. Sonra dozunda krizler çıkartıyorum. Pasif agresif yöntemle dikleniyorum. Eğer terapilere başlamış olmasaydım Elif ile ilişkimde de aynı yöntemi izleyecektim veya öfkem anneme değil de babama olsaydı erkeklere diklenecektim.

Zihnimde kimseyi cezalandırmam lazım. Birisiyle sorun yaşayınca en geç üç gün içinde kendisiyle çözmem lazım. Yoksa yan çözüm yollarına sapıyorum diğer üçüncü kişilerle dedikodusunu yapıyorum. Sözde rahatlamış oluyorum fakat ne yaparsam yapayım güçsüz hissediyorum. Mağduriyeti oynamamam lazım.

Mükemmeliyetçiliğimden vazgeçmeliyim. İç sesimi dinlememem lazım, onu kontrol etmem lazım. Önceden kafamda kurmamam lazım yoksa meseleye 3-0 yenik başlıyorum. Sorunu da kiminle yaşıyorsam bizzat onunla çözmem lazım. Hatasız, kusursuz, hoşgörülü, evliya olmaktan vazgeçmem lazım. Mümin bir delikten iki defa ısırılmaz. Önce bir kere ısırılmak lazım.

HK: ''Bu kadar iç sesinle kendini korkutma gerek yok. İşin var, kariyerin var. Aman etliye sütlüye karışamyayım, etmeyeyim demene gerek yok. Zaten başkasının tavuğuna kış diyecek, eziyet edecek agresif biri de değilsin. Sana artık kimse birşey yapamaz, hayatını bitiremez.''


Bencil olacağım, dindeki hizmet ehli kafasından çıkmam lazım. Eşcinselleşmeseydim eğer tam bir hizmet ehli adamı olmaz mıydım? Başkaları için yaşama kavgasından önce kendim için yaşama kavgası vermem lazım. Zevk alacağım hobiler,uğraşlara yönelmem lazım. Bugün kendim için ne yaptım?

Cemaat bana neden bu kadar çekici geliyor? Gönül bağımın bulunduğu cemaatin annemden ne farkı var? Hep hatalı görüyor, uyarıyor, ödüllendirmiyor, cezalandırıyor.  Oradakilere de sürekli yaranamıyorum; daha çok ibadet, daha çok takva, daha çok ilim...
Ceza alma korkusu, aman dikkat et , hata yaparsın edersin. Korku aşılamış olmuyor mu? Başarırsın diyen, cesaret veren var mı? Din anlayışım bana çok oto-kontrol yaptırıyor. Haksızık yaparım, günaha girerim gibi kaygılar, korkular aşılıyor ve sonucunda adım atmaktan kendimi men ediyorrum. Eril bütün yeteneklerimi kaybetmiş oluyorum. Çocuksu kalıyorum. Uslu, terbiyeli, ahlakli biri fakat çocuk biri. Kafasının içinde sürekli hayaller kuran bir çocuk. Yaşam alanı ve yapabilecekleri, kapsamı dar olan bir çocuk...

Annem bana hep: Evlenmek için acele etme, abinde ettik  bak noldu, bu zamanda kızlar kötü, bak şunlar boşanmış, şunlar şöyle ayrılmış... Cemaatteki abilerim de benzer lafları söylüyordu. Peki kadınlar bu kadar kötülenirse kadına nasıl ilgi duyacağız, iyileşeceğiz?

HK erkek arkadaşlarımla berarberken artık din konuşmamı yasakladı. Başka meseleler (spor,siyaset vs..) konuşmaya odaklanacğım.

Din dediğin şey alkol, uyuşturucu zina, hırsızlık vs. yasak gerisi serbest değil mi? Din ile korkuya değil güvene yönelik ilişki kurmam lazım. İmanımı kaybetcem, yanacam korkaklığını bırakmam lazım.
10
ONUNCU TERAPİ (DEVAMI 2)

28/03/2024
   
Dikkat edecek olursanız uzun zamandır benden size yönelik bir eleştiri gelmiyor. Aslında kavgam sizinle değil de sizin şahsınızda tüm erkeklerleymiş. Hatta kadınlarla, dünyayla ve  maalesef Cenab-ı Hak ileymiş. Kavga eşitler veya birbirine yakınlar arasında olduğu için Cenab-ı Hak ile olan olumsuz ilişkiye “kavga” değil de “isyan” dersek daha doğru olur. Eşcinsel terapi süreciyle birlikte erkeklerle, kadınlarla, dünyayla ve hatta Cenab-ı Hak ile barışınca size yönelik eleştirilerim sona erdi. Yine burada bir şerh düşmek gerekir ki barışmak fiili birbirine denkler veya yakınlar arasında söz konusu olabildiğinden Cenab-ı Hak ile olan olumlu ilişkiye “itaat” demeliyiz. Öğretim üyesi mizaçlı olduğumun farkındayım ve galiba öğretim üyeliği bir miktar obsesiflik gerektiriyor.
   
Sadece ben değil tüm eşcinseller bağ kurma sorunu yaşıyor ve bağın, bağlılığın olmadığı yerde kavga var. Cinselliğin de bir nevi saldırganlık olduğunu düşünecek olursak cinsel ilişki, eşcinsel erkeğin bağ kuramadığı erkek dünyasına ve dolaysıyla tüm dünyaya saldırma şeklidir. Her kavganın eninde sonunda sona ermesi gerektiğinden bu kavgayı bitirmek isteyen eşcinsel soluğu sizin ofisinizde alıyor.
   
Geçen bayramda içimde her tarafa oklar fırlatan, zehirler saçan bir benlik olduğunu fark ettim. Tüm dünyayı kılıçtan geçirmeye ant içmiş bir katil vardı içimde. Tabii bu okların, kılıçların, zehirlerin ilk hedefi bendim. Önce kendime zarar veriyordum hatta başkalarına zarar vermemek için o kötü benliğin saldırılarını çoğunlukla kendime doğru çeviriyordum. Fark etmeden kendime düşman bir ben büyütmüşüm içimde. Böyle bir benliğin doğuştan geldiğini zannetmiyorum ancak sonradan öğrenmeyle oluşabilir böylesine kötü bir yapı. Bayram namazına gitmek için evden çıkmıştım. Camiye birkaç dakika geciktim. İçimdeki o ses birkaç dakika geciktim diye top atışına tuttu beni. Arabanın bagajından aldığım poşeti açtım ki ne göreyim seccade yerine cübbemi getirmişim. İçimdeki ses yine rahat durmadı. Namaz bitti, camiden eve yürürken cübbeyi camide unuttuğum fark ettim. Geri döndüm mecburen. Cübbeyi aldım, bu sefer de yağmur çiselemeye başladı. “Evden çıkarken havanın kapalı olduğunu gördün de neden şemsiye almadın?” diye beni sıkıştırmaya başladı beni o ses. Bütün bu tecrübelerin sonucunda o sesi dikkate almamam gerektiğini fark ettim. O ses benim aslî bir parçam değildi adeta nefsimdeki bir urdu. Ya ondan kurtulmalı veyahut kurtulamıyorsam onu susturmanın bir yolunu bulmalıydım. Yazılarımı okuyan herkesin tahmin edebileceği gibi aslında o ses benim değil, babamın/babannemin sesiydi. Meseleye psikanalitik bir bakış açısıyla yaklaşacak olursak benim için ölü hükmünde olan babamı içimde yaşatmaya devam etmiştim. Onun eleştirilerine, aşağılamalarına tahammül edemediğim için kendi nezdimde onu daha yaşarken öldürmüş, ölü saymıştım ancak tamamen yok oluşuna da tahammül edemeyeceğim için onu içimde, kendi kontrolümde yaşatmaya devam etmiştim. Otuz yıl maruz kaldığım bu ses nefsime eklemlenmişti. Onu bünyemden söküp atamadım, açıkçası bu yönde bir çabam da olmadı. Ancak artık onun farkındayım. Farkında olmak, mücadele edebilmeyi de beraberinde getiriyor.

05/04/2024
   
Geçenlerde rahmetli Kadir Mısıroğlu’nun bir videosunu izledim. İnsanın mizacına uygun olan işi yapması gerektiğini söylüyordu. “Baktın ki eline taş alsan altına dönüşüyor, ticaretle ilgileneceksin.” diyordu. Bakıyorum da ne iş yaparsam yapayım yolum yazıya çıkıyor. Üniversite okurken hikaye yazardım, hikayelerim beğenilirdi. Terapi sürecine başladım, terapi yazılarım ilgi gördü. Hukuk alanından pek hazzetmeme rağmen önüme sıra dışı bir olay gelince o olayla ilgili dilekçeyi yazarken kendimden geçiyorum. Yargıtay/Danıştay kararları arasında cirit atmak, o kararlar arasında işime yarayanını bulmaya çalışmak, oradaki metinleri birleştirerek kendime ait bir dilekçe inşa etmek... Hepsi beni büyülüyor. Yazmayı eril bir faaliyet olarak görüyorum, yazmak içimdeki eşcinsel eğilimleri de epeyce azaltıyor. Bana ya öğretim üyeliğinin ya da yazarlığın yolları gözüküyor.

08/04/2024
   
Bekleme odasında oturmayı istememek, eşcinsellikle ilgili konularda konuşmamak, bir iki kişi hariç diğer danışanlarla iletişime geçmekten kaçınmak gibi hâller bende birkaç ay önce ortaya çıkmaya başlamıştı. Bu hâllerin iyileşme sürecinin sonuna yaklaşmanın belirtisi olduğunu söylemiştiniz. Forumu dahi okuyamaz olmuştum. Ancak benim sadece danışan kimliğim yoktu aynı zamanda psikolog kimliğim de vardı ve ofisinizin bekleme odası ile forumunuz benim için eşi bulunmaz bir laboratuvardı. Ama yine de psikolog kimliğiyle dahi olsa eşcinsellikle ilgili konulara tahammül edemediğimi fark ettim. Psikologluğum dahi bu konuların ağırlığını kaldıramıyordu. Bu yüzden kurmuş olduğunuz “Terapi” grubundan ayrıldım. Danışanların başka danışanlarla görüşmesini istemediğiniz herkesin malumu. Bu isteğinize iki taraftaki psikopatolojilerin birbirini tetikleyip krize yol açmasını gerekçe olarak gösteriyorsunuz haklı olarak. Geçenlerde bu konu hakkında düşünürken bir gerekçe daha aklıma geldi. Başka danışanlarla konuşmak başlangıçta bize büyüleyici geliyor çünkü o güne dek hiç kimseye bahsedemediğimiz konuları bizimle aynı sorunları yaşayan başka birisiyle konuşma imkanı doğmuş oluyor. Ancak danışanlarla fazla hemhâl olmanın şöyle bir tehlikesi var ki kendimiz gibilerle fazla iletişim kurmak bizi konfor alanına hapsedip tembelleştiriyor. Çünkü danışanla konuşurken o güne dek içinde bulunduğumuz davranış kalıplarından çıkmamız gerekmiyor. Halbuki düzcinsel erkeklerle iletişim kurunca kendimizi geliştirmek zorunda kalıyoruz. O dünyanın kurallarını öğreniyor ve o kurallara göre yaşamaya başlıyoruz. Danışanların terapi sürecindeki sağlıklı gelişimi adına danışan-danışan iletişimini oldukça sınırlı tutmak gerekiyor.

12/04/2024
   
Burayı okuduğunu bildiğim bir danışan bana “Allah neden bu derdi bana verdi?” diye sormuştu. Bu soruyu kendimce cevaplamaya çalışacağım.
   
Öncelikle bu soru benim aklıma daha önce hiç gelmemişti. Yaşadığım eşcinsellik sorunu o kadar gerçek ve somuttu ki hep bu sorunun üstesinden nasıl gelirim diye düşündüm. Sorunu soyut bir zemine kaydırıp soyut bir zeminde tartışmak daha önce hiç aklıma gelmemişti.
   
İnsanın kendisine ve çevresine dair sorularının işlevsel olması oldukça önemlidir. Amiyane tabirle soru bir işe yaramalıdır. Elime lacivert kravatı alıp, “Allah neden lacivert kravatı yaratmış?” diye bir soru sormanın bir anlamı yoktur. Önemli olan o kravatın ne zaman, nerede, hangi gömlekle ve hangi takım elbiseyle takılacağını belirlemektir. İnsanoğlu hayatta cereyan eden olayların büyük çoğunluğunun sebebini bilmemekte ve araştırmamaktadır. Mesela kapı zili bozulan birçok insan bu olayın neden kendi başına geldiğini sorgulamak yerine zili yapabilecek kabiliyette bir usta bulmaya çalışmaktadır. Ezcümle, “Allah bu derdi neden Ahmet’e, Mehmet’e değil de bana verdi?” sorusunu sormanın herhangi bir anlamı yoktur.
   
Yukarıda zikrettiğim soruyu soran kimse Allah’a inanmaktadır ancak başına gelen olayın sebeb-i hikmetini merak etmektedir. İnsan zihninin azami faydayı elde etmeye yönelik çalıştığını hesaba katacak olursak bu soruyu soran kişi bu derdin kendisine verilişinin sebeb-i hikmetini keşfettikten sonra iyileşebileceğine inanıyor olabilir. Halbuki farkındalık/iç görü, her zaman için iyileşmeyi beraberinde getirmez. Psikolojik rahatsızlığının sebebini bilen birçok danışan/hasta yapması gerekenleri yapmadığı için iyileşememektedir. Bilgi her zaman şifayı doğurmamaktadır. Kişi derdin sebebini öğrendikten sonra şifaya kavuşacağına inanıyor olabilir ancak belki de şifaya kavuştuktan sonra derdin sebebini öğrenecektir? Bilen bilir ki ders çalışmak için ilham gelmesini beklerseniz ömür boyu ders çalışamazsınız. Ders çalışmak için masaya oturursanız ders çalışma ilhamı gelir. Önemli olan derdin sebebini keşfetmek değil derdin şifası için çaba harcamaktır. İlacın içeriğini öğrenmek eczacılık fakültesinde okumuyorsanız pek de gerekli değildir. Önemli olan ilacı içmektir. Çok merak ediliyorsa ilacın içeriği iyileştikten sonra öğrenilebilir. Yükseklik korkusu olan birinin uçurumun kenarındayken yapması gereken neden yükseklik korkusuna sahip olduğunu sorgulamak değil uçurumdan aşağı bakmayarak kendisini geriye atmaktır. Tehlikeyi atlattıktan sonra korkusunun sebeplerini araştırabilir.

Karanlık bir odaya konulan insanın o odadan çıkmadan karanlık odaya hapsedilişinin sebebini öğrenmesi pek mümkün gözükmemektedir. Önemli olan o odadan çıkmak için gerekli olan çabayı göstermektir. Odanın dışındayken odaya konuluşunun sebebini öğrenme ihtimali odanın içindeyken odaya konuluşunun sebebini öğrenme ihtimalinden oldukça yüksektir. Tüm bu söylediklerimizi göz önüne alacak olursak, “Allah neden bu derdi bana verdi?” sorusu, obsesif bir zihnin iyileşmenin önüne çektiği bir setten daha fazlası değildir. Çünkü iyileşmek, obsesif zihnin dönüştürülmesiyle mümkündür. Obsesif zihinse dönüşmemek/ yok olmamak için tüm gücüyle direnecek, anlamsız sorularla danışanı meşgul edecektir.

15/04/2024
   
Terapilerle birlikte ne oranda iyileştiğimi sorguluyorum. Size gelmeden önce nefsim ağır yatalak bir hasta gibiydi. Yürüyemiyordum, hareket edemiyordum. Sadece ciğerlerime yüzlerce iğne batıyormuşçasına acı çekerek nefes alabiliyordum. Şimdi maraton koşacak kadar sağlıklıyım diyemem ancak yürüyebiliyorum, ihtiyaçlarımı giderebiliyorum, dayanılamayacak kadar büyük acılar çekmiyorum. Üç yüz metre yürüyüp nefes nefese kalıyorum. Bir banka oturup soluklanıyorum. Gücümü topladıktan sonra tekrardan yola devam ediyorum. Size gelmeden önce ağır bunalımlar yaşıyordum. Şimdilerde bunalım duygusu hüzün duygusuna dönüştü. Bunalımın bir tanımı yok. Eni, boyu, derinliği, bir hacmi yok. Geldiği zaman tüm dünyanı ele geçiriyor. Sebebini tespit edemiyorsun. Nasıl giderileceğini bilmiyorsun. Hüznün bir tanımı, bir hacmi var. Sebebini tespit edebiliyorsun, onunla nasıl baş edilebileceğini biliyorsun. En önemlisi de bunalım gibi seni kötürüm bırakmıyor, onunla birlikte yaşayabiliyorsun. Hatta, “Hüzün ki en çok yakışandır bize” diyor ya şair, belli bir sınırı aşmadığı müddetçe hüznün tatlı bir yanı bile var. Freud, “Terapinin amacı nevrotik üzüntüyü gerçek üzüntüye dönüştürmektir.” diyor. Yani amaç bunalımı hüzne dönüştürmek. Bu açıdan bakıldığında terapi benim için amacına ulaşmış sayılabilir. Terapilerden önce ne yapacağımı da nasıl yapacağımı da bilmiyordum. Şimdi en azından ne yapacağımı biliyorum, nasıl yapacağımı da öğrenmeye çalışıyorum. Mesela daha insan canlısı olmam gerektiğinin farkındayım ancak bunun nasıl olacağı kafamda tam olarak netleşmiş değil veyahut bir kadınla iletişime geçmem gerektiğini biliyorum ancak nasıl iletişime geçeceğim hakkında pek bir fikrim yok.

Bir ara hayal ettiğim mesleği yapamadığım için hüzünleniyordum. Sonra düşündüm ki akranlarım sağlam ayakla koşarken ben aynı maratonu kırık bacakla koşmuştum. Onların içinde eşcinsellik gibi bir karadelik yoktu. Bana, “Canın sıkıldığında neler yaparsın?” diye sorduklarında şaşırırdım çünkü eşcinsellik yüzünden canım hep sıkkın olurdu ve mutlu olduğum anlar nadirdi. Dolayısıyla onlardan daha başarılı sayılmam gerekir. Bir ara evli ve çocuklu olmadığım için üzülüyordum ancak kendi serüvenimi dikkatli bir gözle tekrar inceleyince bu durumun da benim için normal dışı olmadığına karar verdim. Akranlarımın hayat ödevi otuz yaşına dek evlenmek ve çocuk sahibi olmaksa benim de hayat ödevim otuz yaşına dek eşcinsel ilişki yaşamamaktı. Onlar başarmıştı, şükürler olsun ben de başarmıştım.

23/04/2024
   
Geldiğim son noktayı özetleyip onuncu terapi yazısını bitirmek istiyorum.
   
Aylardır iki defa haricinde herhangi bir erkeğe karşı cinsel çekim hissetmedim. Hatta bir defa da diyebiliriz, açıklayayım.
“Terapi” grubunda temiz yüzlü genç erkeklerden hoşlanan bir danışanla atışmıştık. Yaşadığımız gereksiz gerilimden ötürü epeyce rahatsız olmuştum. Birkaç saat sonra teravihe gitmek üzere evden çıktım. Yolda yürürken kılsız tüysüz genç bir arkadaşı görünce zihnimde onun bana pasif olduğu hayali belirdi ve bu hayal yarım saat boyunca zihnimden gitmedi. Fazla endişelenmedim çünkü o danışanla yaşadığımız atışmadan ötürü bu geçici gerilemeyi yaşadığımın farkındaydım ancak oldukça şaşırdım. Danışanların birbirini bu kadar kötü etkileyebileceği aklıma gelmezdi.

İkinci gerilemeyi de hayat düzenimin alt üst olduğu bir dönemde yaşadım. Kendime hiç dikkat etmiyordum. Yemek yapmıyordum, bir aydır evi temizlemiyordum, bulaşıklar lavaboda yığılı hâlde bekliyordu, uyku düzenim alt üst olmuştu... Bir krizin yaşanacağı belliydi. Gece üçte internette dolanırken twitter'da bir eşcinsel pornosuna denk geldim. Sonra yarım saat boyunca kısa pornolar izledim. Ancak bunu neden yaptığımı anlayamıyordum. Yarım saatin ilk on beş dakikasında sertleşmemiştim bile. İzlediklerimden cinsel bir keyif aldığım şüpheliydi. Neyse yarım saat izledikten sonra banyoya girdim ve aklıma erkek değil her zamanki gibi kadın hayali geldi. Banyodan çıktıktan sonra oturup bir süre düşündüm. Elbette endişelenmiştim ancak psikoloji bilgilerimi kullanarak endişemi asgariye indirmeye çalıştım. Bu olay içsel sebeplerden mi kaynaklanmıştı dışsal mı? Genel miydi özel miydi?  Geçici miydi kalıcı mıydı? Eğer bu olayın benden kaynaklandığını, bu olayın bu duruma has değil de her durumda meydana geleceğini, geçici değil de kalıcı olduğunu düşünseydim ertesi gün bilet alıp İstanbul’un yolunu tutardım ama bu şekilde düşünmedim. Yeni taşınmıştım, Ramazan yeni sona ermişti ve sınavlar yeni bitmişti bu yüzden dengemin bozulması normaldi. Her dengem bozulduğunda porno izleyeceğim diye bir şey yoktu nitekim bugüne dek defalarca dengem bozulmuştu ve büyük çoğunluğunda porno izlememiştim. Ve nihayet önceki pasif hayalinde olduğu gibi bu ilgi geçiciydi ve bir güne kalmadan bitecekti. Ertesi gün öğlene dek uyuyup uykumu aldım. Kendimi zorlayarak da olsa hocamın bir sohbetini dinledim. Yapmam gereken zikirleri yaptım -tüm bu fiilleri rutine dönme çabası olarak değerlendirebiliriz. Bulaşıkları yıkadım, evi temizledim, bir haftalık yemeğimi yaptım derken saat akşam dokuzu bulmuştu. Ardından yürüyüşe çıktım. Yürüyüşten sonra telefonla Yavuzla konuştum ve yattım. Çok şükür bugüne dek de bir kriz yaşamadım.

Genel olarak durumumdan bahsedeyim. Mastürbasyonda kadın hayal ediyorum. Günlük hayatta da kadınlar ilgimi çekebiliyor. Sık sık bir eşim olduğu hayalleri kuruyorum. Hatta aşk şarkıları dinlediğimde bir kadına sarıldığım aklıma geliyor. Duygulanıyorum, gözlerim doluyor -hiç alışık olmadığım şeyler. Erkek cinselliği asla yok. Bazen bir erkeğe sarıldığımı hayal edebiliyorum ancak bir kadına sarıldığımı hayal ettiğim anlar daha fazladır. Yolda yürürken erkeklerin dikkatimi çekmesi durumu halen sona ermedi maalesef ancak terapilerden öncesi ile sonrası arasında büyük farklar var. Eskiden birisi dikkatimi çektiğinde aklıma direk cinsellik geliyordu artık cinsellik gelmiyor sadece mahiyetini açıklayamadığım bir ilgi duyuyorum. “Böyle bir durum yaşadığında onunla arkadaş olduğunu, sarıldığını, dizine yattığını hayal et. Duygusal fantezi kur.” tavsiyeniz kısmen işe yarıyor. Terapilerden önce yolda gördüklerimin etkisi birkaç gün devam ederken şimdi genelde birkaç dakika sürüyor. Gergin rumuzlu arkadaşın bir yazısında yer alan bir eski danışanın yorumuna katılıyorum. Özgüven düşünce, başarısızlık artınca, dengeler bozulunca ilgi artıyor. Bu ilgiyi olduğu gibi kabullendim. Bu ilgi var, bu ilgi bir parçam ve kolay kolay da yok olacağa benzemiyor. Allahtan artık hayatımı alt üst edebilecek derecede bir ilgi yok, onu kontrol edebiliyorum. Şu anki halime o kadar şükrediyorum ki... Terapilerden önce akşam cinsellikle yatar, sabah cinsellikle kalkardım. Yaşadığım her anı cinsel gerilimle içinde yaşardım. Çıldırtıcı bir şey değil mi?

İstediğim kadar sosyalleşemiyorum ancak yine de fena sayılmam. Artık erkek sohbetinden daha çok keyif alıyorum. Başka şeyler düşünmeden, aklımın bir köşesinde binlerce değerlendirme yapmadan, sadece anda kalarak arkadaşımın sözlerine odaklanabiliyorum. Sohbetin içinde kendimi kaybedebiliyorum. 

Bir kadınla duygusal bir iletişimim olmadı ancak o günün yaklaştığını ümit ediyorum.

Size beş buçuk ay boyunca on kez terapiye geldim. Önceleri iki haftada bir geliyorken sonraları ayda bir gelmeye başladım. Bugün itibariyle son terapinin üzerinden bir buçuk ay geçti. Yeni bir buhran yaşamadığım veya yeni bir gelişme olmadığı müddetçe tekrar terapiye gelmeyi düşünmüyorum. Temel süreci tamamladığımı düşünüyorum. Bundan sonra terapiye gelirsem de terapi yazılarını “On birinci terapi”, “On ikinci terapi” olarak isimlendirmem çünkü dediğim gibi temel süreç benim için tamamlandı.

Kendimi demir bir kapının önünde bekliyormuş gibi hissediyorum. Kapının önüne dek gelmişim ancak kapı açılmıyor. Israrla bekliyorum, kapının önünden ayrılmıyorum. Bazen kapı aralanıyor. İçeriden göz kamaştırıcı bir ışık süzülüyor, mis gibi kokular sarıyor her yanı. Sonra kapı yine kapanıyor, bir gün tam olarak açılacağı ümidini bende bırakarak...

Bana kattığınız her şey için size teşekkür ederim. İnsan ilişkilerinin önemini, sevginin önemini, duygunun önemini, doğallığı sizden öğrendim. Daha özgüvenli bir insan oldum. Mesleki anlamda geliştim. Sizinle diğer danışanlarla aranızdaki bağ kadar kuvvetli bir bağ kuramadığım için üzülüyorum. Gerçi mizaçlarımız o kadar farklı ki bu kadarına bile mucize denebilir.

Bir daha terapiye gelir miyim bilmem. Bir daha buraya yazar mıyım bilmem.

“Görelim âyîne-i devrân ne sûret gösterir”
Sayfa: [1] 2 3 ... 10