Gönderen Konu: ‘halin ne ise sen oldun o hale müşteri’  (Okunma sayısı 4853 defa)

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4100
    • Profili Görüntüle
‘halin ne ise sen oldun o hale müşteri’
« : 26 Şubat 2010, 02:03:46 ös »
‘halin ne ise sen oldun o hale müşteri’

İçerisinde bulunulan durum ‘hal’. İnsanın kendisinin belirlediği gerçektir halini, direkt veya endirekt eylemleri ve katlanımlarıyla; etkisi ve etkisizliği ile halini belirlemiş olan insan neden yakınmakta o halde.



Kendinden elbette ki, işin sonunda defteri dürülüp verildiğinde eline ‘bu gün hesap görücü olarak kendin yetersin kendine’ denecekmiş ya inanışta insana. İşte o gün herkes varacak bunun farkına ama bu gün de aynı vaka.
İnsanın farkındalığını artırmak içindir bilgi, ‘kendini bilmeyene cahil denir’ sözü anlamıyla ‘ilim kendini bilmektir’. Herkes hakkında her şey bilen ilim sahibi değildir kendini bilmezse. ‘kendini bilen Rabbini bilir’ ki Rab bilgiyi yaratandır. Âlemin gözbebeği olarak tanımlamış insanı Şeyh Galip, bu gözün nuru da bilgi ve irfan. Bilmek insana gösteriyor ki kendisinden başka yakınacağı kimse yoktur insanın, çözüm de insanın kendisinde bu nedenle yakındığı her şeye ilişkin. ‘bir toplum kendilerindeki özellikleri değiştirinceye kadar Allah onlarda bulunanı değiştirmez’ diyen ayet de beyan ettiği üzere kişi de kendini değiştirinceye kadar yazgısı değiştirilmez bence.
İnsanın doğası kendi duası yönünde gelişir ya da geriler. Her şeyde hesap işler, hesap bilmeyenin iyi niyeti pek de korunmaz; bu hususun ayan kılınması için dimağın ve duyuların berraklaştırılması gerekir. Elbette ki insan cemiyet halinde yaşar ve fertlerin yekûnu ile ordu kurulur. Necip Fazıl ‘gençliğe hitabe’ diye irat ettiği metinde her ferde kim var diye bakınmadan ben varım demeyi önermekte. Konfiçyüs de ‘karanlığa küfredecek yerde kalk bir mum yak’ demişmiş insana. O halde durumdan vazife çıkarmalı insan, durumundan. Yoksa ‘balyoz’u yer kafasına alimallah durdukça.
İçerisinde bulunduğumuz hal ‘hal’ değil diyorsak, bu hali biz davet ettiğimizi kabul etmeliyiz duruşumuzla. ‘masum değiliz hiç birimiz’ güfteli şarkıları mest olarak dinliyorsak bir yerde yansıma buluyor demektir varlığımızda. İnsan doğasının soyut ve somut varlıkları insicam ile işliyorsa kolaylıkla görür her sorunu, ancak sorunla entegre ve müşterekleşmişse ayırtına varamaz olağan ve normal bulmaya başladığı haldeki illetin. Ne ise bu gün gelen başına bu milletin ve bir ferdin, müsebbibi bir nebze de kendidir bu derdin. Ne kadar müsebbibi ise o kadar çözümü olabilir zaten, engelleyebileceğimizi engellememiş olduğumuz ölçüde desteklemişizdir çünkü.
Haberi olmakla durumdan vazife çıkarmak gerekli, duyduk duymadık demeyin ve her türlü naneyi yemeyin diye enformasyon artmıştır bu çağda demeli insana. Kanunu bilmemek mazeret olmadığı gibi halini bilmemek de mazeret olmaz. Fıkıh için, ‘kişinin neyin kendisinin lehine neyin aleyhine olduğunu bilmesidir’ derlerdi eski kitaplarda. İnsanın kendine haksızlık etmemesi için hukukunu yani lehine ve aleyhine olanı bilmesi gerekmektedir. ‘ben kendime zulmettim’ diyecek olan insan mizanda, bu gün bu zumlun farkına varmak ve ondan caymakla kendisini koruyabilir ve insan insana ayna olduğu bu cihanda sevginin enterkollekte ağı ile ışığı yayabilir insanlığa da.
Edison’un yanacağı cehennemin narında değil de cennetin nurunda olacağım diyen yürekler, müşteri oldukları hedefin hali ile hâllenmelidir ki malihulyaların insanı olmasınlar. Cinler nardan melekler nurdan yaratılmış iseler, ateş yakıtı olmaya değil ışık olmaya emek vermeli canlar. Kitabın hitabını ‘haberin olsun’ için değil de malumat olarak algılarsan ey insan, kitap mahfuzdur ona bir şey olmaz sen yanarsın ‘kendim ettim kendim buldum, gül gibi sarardım soldum’ ezgisi eşliğinde demeli. İnsanların en hayırlısı, insanlığa faydalı olandır’ denmiş malum, ‘faydasız olan ilimden Allah’a sığınırım’ demiş başöğretmen. Neyse halın çıksın falın, Amin…