3631
Eşcinsellik - Hayatlardan parçalar, hayata mektuplar (ziyaretçi karalama defteri) / Ynt: EŞCİNSELLİK TEDAVİSİ - NUMARA 6 ( ALTI ÜSTÜ HAYAT )
« : 13 Kasım 2010, 01:12:29 öö »
yere bakarak bir takım isimler okudu. Yerde yazılıydı sanki. İki sınıfa ayrıldık. Başımızda bir öğretmen aldı içeriye bizi. Annem:
-Bekliyorum seni burada, sen içeri gir çıkınca ben buradayım dedi.
İçeri girdik, sıralara oturduk. Pencereden dışarı baktık. Annelerimiz bizi bırakıp bahçenin kapısını dönüp gidiyorlardı. Canım yanmış gibi ağlıyordum sanki arı ısırmıştı. Annesinin kandırdığı bu ağlayan çocuk 6 yaşındaydı…
Gözyaşları içinde annemin dönüp gelmesini, beni almasını bekledim. Hayat devam ediyordu ve bahçenin kapısı açılmıyordu. Öğretmenimiz bir bayandı ve bir anne sevecenliğindeydi o ilk gün. Bu sevecenliği sayesinde ağlamayı kesmiş, ilk günden başlayan derse konsantre olmuştum. Zil çaldı, teneffüse çıkmamız gerekiyordu. Herkes çantasını toplayıp o şekilde çıkmaya çalıştı. Öğretmenimiz nazikçe:
-Sadece ara verdik, bakraç ders daha yapacağız. Şimdi çantalarınız sınıfta kalabilir. Merak etmeyin kimse çalmaz dedi.
Okulun ilk günü güzel geçti. Motivasyonum artmıştı. Evdeki herkese okulda çizdiğimiz düz ve yatay çizgileri gösterdim. Herkesten aferin almak gururlandırmıştı. İlk günler sınıfta tek kalmak zor oluyordu. Bir haftaya kadar ablam yanımda oturdu sınıfta. Daha sonra sadece giriş ve çıkışlarda yanımda oluyordu. En sonunda tek başıma (en azından mahalledeki arkadaşlarla birlikte) gidip gelebiliyordum.
Ödevlerin bazılarını unutuyordum. Okulda neden yapmadığım sorulduğunda ilk defa duyuyordum sanki bazı ödevleri. Bu olay sıklıkla yaşanınca o güne kadar ismi geçmeyen bir defteri almamızı rica etti öğretmenimiz. Defterin adı ‘not defteri’. Her gün ödevlerimizi bu küçük deftere yazacaktık. Eve gidince unutmayacaktık. Kollarım acıyordu ödev yapmaktan. Bazı ödevleri yapmak içimden gelmiyordu bu yüzden. Her gün bu kadar yorulduğumu gören annem, çalışkan öğrenci olduğumu düşünüyordu. Ona göre bu halim daim olmalıydı. Beni ders çalışmaktan alıkoyacak her şeyi ortamdan kaldırırdı. Televizyonu kapatır, ablalarımı yardımıma gönderirdi. Abimle ve babamla sadece akşamları görüşebiliyorduk.
Bir gün ödevlerimi bitirmiş ve oyun oynamak istemiştim. Oyuncaklarımı aradım. Evin hiçbir yerinde yoktu. Sonunda anneme sordum. Annem bütün oyuncakları sobaya attığını söyledi. Bunun üzerine ben:
-Fatoş’u da mı attın?
-Evet, onu niye bırakayım ki, hem senin ders çalışman gerekiyor artık. Oyuncak yasak sana.
https://www.youtube.com/watch?v=xL4ZIira7Hg&list=UUkA-6Jvq86MgFMh60Z-_EQQ&index=7
-Bekliyorum seni burada, sen içeri gir çıkınca ben buradayım dedi.
İçeri girdik, sıralara oturduk. Pencereden dışarı baktık. Annelerimiz bizi bırakıp bahçenin kapısını dönüp gidiyorlardı. Canım yanmış gibi ağlıyordum sanki arı ısırmıştı. Annesinin kandırdığı bu ağlayan çocuk 6 yaşındaydı…
Gözyaşları içinde annemin dönüp gelmesini, beni almasını bekledim. Hayat devam ediyordu ve bahçenin kapısı açılmıyordu. Öğretmenimiz bir bayandı ve bir anne sevecenliğindeydi o ilk gün. Bu sevecenliği sayesinde ağlamayı kesmiş, ilk günden başlayan derse konsantre olmuştum. Zil çaldı, teneffüse çıkmamız gerekiyordu. Herkes çantasını toplayıp o şekilde çıkmaya çalıştı. Öğretmenimiz nazikçe:
-Sadece ara verdik, bakraç ders daha yapacağız. Şimdi çantalarınız sınıfta kalabilir. Merak etmeyin kimse çalmaz dedi.
Okulun ilk günü güzel geçti. Motivasyonum artmıştı. Evdeki herkese okulda çizdiğimiz düz ve yatay çizgileri gösterdim. Herkesten aferin almak gururlandırmıştı. İlk günler sınıfta tek kalmak zor oluyordu. Bir haftaya kadar ablam yanımda oturdu sınıfta. Daha sonra sadece giriş ve çıkışlarda yanımda oluyordu. En sonunda tek başıma (en azından mahalledeki arkadaşlarla birlikte) gidip gelebiliyordum.
Ödevlerin bazılarını unutuyordum. Okulda neden yapmadığım sorulduğunda ilk defa duyuyordum sanki bazı ödevleri. Bu olay sıklıkla yaşanınca o güne kadar ismi geçmeyen bir defteri almamızı rica etti öğretmenimiz. Defterin adı ‘not defteri’. Her gün ödevlerimizi bu küçük deftere yazacaktık. Eve gidince unutmayacaktık. Kollarım acıyordu ödev yapmaktan. Bazı ödevleri yapmak içimden gelmiyordu bu yüzden. Her gün bu kadar yorulduğumu gören annem, çalışkan öğrenci olduğumu düşünüyordu. Ona göre bu halim daim olmalıydı. Beni ders çalışmaktan alıkoyacak her şeyi ortamdan kaldırırdı. Televizyonu kapatır, ablalarımı yardımıma gönderirdi. Abimle ve babamla sadece akşamları görüşebiliyorduk.
Bir gün ödevlerimi bitirmiş ve oyun oynamak istemiştim. Oyuncaklarımı aradım. Evin hiçbir yerinde yoktu. Sonunda anneme sordum. Annem bütün oyuncakları sobaya attığını söyledi. Bunun üzerine ben:
-Fatoş’u da mı attın?
-Evet, onu niye bırakayım ki, hem senin ders çalışman gerekiyor artık. Oyuncak yasak sana.
https://www.youtube.com/watch?v=xL4ZIira7Hg&list=UUkA-6Jvq86MgFMh60Z-_EQQ&index=7