İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - psikolog

Sayfa: 1 ... 239 240 [241] 242 243 ... 273
3601
Klinik Görünüm   
   DKB, sanılanın aksine, örtülü bir tablodur. Hastalar klinisyenin karşısına kimlik değişiklikleri ya da amnezilerden yakınarak gelmezler.  Tanıya çoğunlukla ikincil belirtiler üzerinden ulaşılır. Bu bozukluğun çok sayıda değişik klinik görünümünün olması da bir güçlük nedenidir. Bozukluğun gidişinin dalgalı olması ve bir dönem (tanı penceresi) açıkça gözlenen belirtilerin başka bir zamanda gözlenmemesi de tanı koymayı güçleştirir. 
   Bozukluğun ikincil belirtilerinden oluşan semptom profilinin bulunduğunun saptanması ile tanıya yaklaşılır. Ruhsal muayene sırasında kişilik değişimi (“switching”) ve amnezilere tanık olunması tanıyı kesinleştirir. İlk görüşmelerde saptanamayan amnezilerin ve alter kişilik durumlarının kısa ya da uzun bir zaman sonra izleme süreci içersinde kendilerini belli etmeleri sık görülen bir durumdur.   
   Putnam’a göre alter kişilik, bilincin süregiden bir afekt, sınırlı bir davranış repertuarı ve bir dizi duruma-bağımlı anıyla birlikte bir kendilik duygusu (beden imajı dahil) çevresinde organize olmuş ileri derecede ayrılaşmış durumlarıdır. Kluft ise şöyle tanımlar: Ayrılaşmış kendilik durumları, yani (alter) kişilikler mental içerik ve işlevleri seçici olarak harekete geçirme (görece stabil ve süregiden) örüntülerinin mental odaklarıdır. Sözkonusu mental içerik ve işlevler rol alma ve rol oynama boyutlarıyla açıkça davranışa dökülebilir. Bunlar intrapsişik, kişilerarası ve çevresel uyaranlara duyarlıdırlar; kendi kimlik ve düşünce yapısı hissine sahiptirler, düşünce süreci ve eylem başlatma kapasiteleri vardır. Her biri zihnin bir parçası olarak değil, zihnin değişik bir örgütlenme biçimi olarak anlaşılmalıdır. Alter kişilikler bütünün bir parçası olmaktan çok değişik örüntüler olarak düşünüldüğünde sayılarının neden çok fazla olabildiği  daha iyi anlaşılır. Genellikle bir hastada bir kaç gelişkin alter kişilik ve çok sayıda küçük parça bulunur. Bazı parçalar sadece bir duyguyu ya da bir anıyı taşır, bunların ortaya çıkışı bir flaşbek tarzında olur.
   Geleneksel olarak alter kişilik diye adlandırılan bu unsurlar yineleyici biçimde  denetimi alırlar ve algıladıkları kendilik kavramı ve temsili doğrultusunda davranırlar. Alter kişiliklerden bazılarının psikofizyolojik ölçümlerde  farklı ve ısrar eden bulgular verdikleri yönünde bazı  çalışmalar vardır. Bu kişilikler belirgin olarak farklı ses, aksan, kelime haznesi, yüz ifadesi, hareket özellikleri, sağ-sol el seçimi, allerji, semptom, gözlük numarası, psikolojik test bulgusu, beyin perfüzyonu ve ilaç yanıtı gösterebilir. Kendilerinin algıladıkları yaş, etnisite, cinsiyet, köken ve fiziksel özellikler çok farklı olabilir. Tercihleri, önem verdikleri değerler, amaçlar, anılar farklı olabilir. Farklılıklarını ayrı giysiler kullanma, farklı çevrelerde ilişki kurma ve bireysel ilgileri izleme yolu ile yaşama dökmeye çalışabilirler. Ancak ayrılıklarını sürdürme ve farklı eğilimlerini gerçekleştirmeye verdikleri önem farklı olabilir. Hasta gündelik yaşamının büyük bölümünü genellikle depressif duygular içersinde olan ve içinde bulunduğu ruhsal durumun sonuçlarına katlanan "evsahibi" kişiliğiyle geçirir.
   Klasik DKB ile alter kişiliklerin açıkça ve kendi başlarına ortaya çıktığı tablolar anlaşılır.  En sık görülen (tipik) DKB ise alter kişilikler arasında kesişim fenomenleri, eşbilinçlilik ve birlikte etkin olma (koprezens) gösterir. Ayrı kişilik durumları tam denetimi alma dışında birbirlerini de etkileme yoluna başvurmakta ve görünürde denetimi almış görünen kişilik aslında bir diğerinin emrinde davranır olabilmektedir. Günümüzdeki vakalar sıklıkla bir düzineden fazla kişilik göstermekte  ve bunlardan yalnızca bir bölümü çevre ile uzun süreli ve karmaşık ilişkiler kurmaktadır.
   Alter kişilikler arasındaki kesişimler ve etkileşimler hastayı rahatsız eden ve yakınmasına konu olan klinik belirtilere yol açar. Değişik alter kişiliklerden kaynaklanan mesajlar hasta tarafından işitsel varsanı olarak duyulabilir. Hasta kendisinin içinde birden çok kişinin bulunduğunu hissedebilir. Davranış, düşünce ve duygularının hangilerinin kimden kaynaklandığını değerlendirmekte zorluk çeker. Bu durum çok sayıda Schneider belirtisine yol açar. Evsahibi kişilik zihnine düşünce ve duygular sokulduğunu, kendi duygularının başkaları tarafından oluşturulduğunu, başkaları tarafından yönetildiğini hissedebilir. Değişik kişilere ait sesler onun davranışlarını eleştirir, davranışları ve düşünceleri hakkında yorumlarda bulunur, düşüncelerini okur. DKB  hastaları Schneider belirtilerini gerçek olarak yaşar fakat bu yaşantılarını açıklayan sanrılar geliştirmezler. Tüm varsanılar ve etkilenme yaşantıları alter kişiliklerin etkinlikleri ile açıklanabilir niteliktedir. Şizofreni hastalarında ise Schneider fenomenlerinin yaşantıdan çok birincil düşünce bozukluğu niteliği taşıdığı gözlenir.
   DKB hastaları sınırda kişilik bozukluğunun bir çok belirtisini gösterirler. DKB hastalarında kendine fiziksel zarar verme, impulsiflik, öfke patlamaları gibi belirtiler alter kişiliklerin etkinlikleri nedeniyle oluşmaktadır ve ilgili alter kişiliğin füzyona uğraması sonucunda ortadan kalkar. Çok sayıda somatik yakınma dile getirilir. Bunlar kimi zaman bir somatizasyon bozukluğu tanısını gerektirecek sayıdadır. Bunlar içersinde başağrısı ve migren en sık görülenlerden biridir ve genellikle kişilik değişimi anlarında ya da bir alter kişiliğin denetimi almak için bir diğerini zorladığı anlarda başlar. Konversiyon belirtileri sıktır, bazı DKB hastaları dirençli ve ağır konversiyon belirtileri ile başvurabilir. Bedenin bazı bölgelerinde hissedilen ağrı ya da başka fiziksel duyumlar, konversiyon belirtileri geçmişte yaşanmış bir cinsel ya da fiziksel tacizin oluşturduğu somatik bellek ile özgül biçimde bağlantılı olabilir. Hiç bir şey yapmadan, boş gözlerle bakarak geçirilen zaman dilimleri olarak görülen trans halleri gözlenir. Bir çok hasta doğaüstü yaşantılar tanımlar. Deja vü, telepati, geleceği görme, eşyaları düşünce ile hareket ettirme, içine cinlerin ya da başka varlıkların girmiş olması, reinkarnasyon yaşantıları bunlara örnek gösterilebilir. Bu kişiler arasında tarikatlara katılanlara rastlanır.
   Bu belirtiler yanısıra öyküde çocukluk çağı travmalarının saptanması ile tüm klinik  profil ortaya konulmuş olur. Çoğu vaka yaşam öyküsünün bu yönünün farkındadır , ancak travma yaşantlarının bir bölümüne amnezi geliştirenlere rastlanır. Travma sonrası stres bozukluğu belirtileri gösterenlere de olabilir: Flaşbek yaşantıları, kabuslar, aşırı uyarılmışlık, uyku bozuklukları gibi. Bazı hastalarda tedavi sürecinde amnezilerin azalması ile birlikte travma sonrası stres bozukluğu belirtileri ortaya çıkabilir.
   Alter kişilikler koruyucu-kollayıcı, ev sahibi kişiliğe düşman, intihara eğilimli, karşı cinsten ve çocuk yaşta gibi özellikler gösterebilir. Bazıları ise yaşanmış olan ve diğer kişilik durumlarının amnezik olduğu çocukluk çağı travmasına ilişkin bilgi, anı, düşünce,  duyu ve duyguları içerirler. Kendisini insan olmayan, cin ya da benzeri bir varlık olarak tanımlayan alter kişiliklere de rastlanır. Tüm bu alter özellikleri gündelik yaşamda ve psikiyatrik görüşmede kendini belli edebilir. Alter kişiliklerden bazılarının etkinliğine bağlı olarak kendine fiziksel zarar verme, intihar girişimi ve agressif davranış görülebilir. Alter kişilik tanımına uyacak denli gelişkin olmayan küçük parçalar denetimi aldıklarında ilk bakışta sadece bir flaşbekten ibaret oldukları izlenimini verebilirler.

Tablo 3: Dissosiyatif Kimlik Bozukluğu ve Benzeri Durumlarda Sık Görülen Belirtiler
(Loewenstein,1991)

1) Süreç ile ilgili belirtiler
Alter kişilik özellikleri
Pasif etkilenme belirtileri / kesişim fenomenleri
İşitsel ve görsel varsanılar
Kişilik atlaması ("switching")   

2) Amnezi belirtileri
Dalgınlıklar / hatırlanamayan zaman dilimleri
Hatırlanamayan davranışlar
Fügler
Nereden geldiği bilinmeyen eşyalar
İlişkilerde açıklanamayan değişiklikler
Yeteneklerde / alışkanlıklarda / bilgide dalgalanmalar
Yaþam öyküsünün parçalar halinde hatırlanması

3) Otohipnotik belirtiler
Kendiliğinden olan trans halleri
Kendini kaptırma halleri
Kendiliğinden olan yaş regresyonları
Negatif varsanılar
İstemli anestezi
Vücudun dışına çıkma yaşantıları
Kişilik atlaması ile birlikte göz kürelerinin yuvarlanması ("eye-rolling")

4) Travma sonrası stres bozukluðu (TSSB) belirtileri
Öyküde ruhsal travma yaşantısı   
Zihninde canlanma /Gözünün önüne gelme / Yeniden yaşama ("flash-back")
Kabuslar   
Tetikleyici uyaranlara tepki / panik / anksiyete   
Aşırı uyarılma / irkilme halleri   
Duygusal tepkisizlik (“numbing”) / kaçınma-kopukluk (“detachment”)   

5) Somatoform belirtiler
Konversiyon belirtileri   
Psödoepileptik nöbetler
Somatoform ağrı belirtileri
Somatizasyon bozukluğu / Briquet Sendromu
Somatik bellek

6) Duygudurum belirtileri
Depressif duygudurum   
Duygudurumda dalgalanmalar (“mood swings”)   
Vejetatif belirtiler
İntihar düþünceleri ya da girişimleri / kendine fiziksel zarar verme
Suçluluk hissi
Çaresizlik / ümitsizlik duyguları


3602
DİSSOSİYATİF BOZUKLUKLAR       

                     Prof.Dr.Vedat Şar

   Dissosiyatif bozukluklarda, tıbben gösterilebilir bir bedensel (örneğin nörolojik) neden bulunmadığı halde, bellek, kimlik ya da bilinç işlevlerinin bütünlüğünde bozulma (bölünme) ya da değişme görülür. Dissosiyatif somatosensoriyel bozukluklarda (konversiyon) ise nörolojik nedenlerle açıklanamayan motor ve duyusal belirtiler ortaya çıkar.   
            Dissosiyatif bozuklukların en kapsamlısı dissosiyatif kimlik bozukluğu (DKB) ve ona yakın olan tablolardır. Diğer dissosiyatif bozukluklar (depersonalizasyon, dissosiyatif amnezi, disssiyatif füg, dissosiyatif somatosensoriyel bozukluk) DKB ‘nin bir parçası olabileceği gibi kendi başına da görülebilirler. Dalgınlık, unutma ve hayal kurma halleri normal yaşamda karşılaşılan dissosiyatif yaşantılara örnektir. Dissosiyatif yaşantılar kişinin kendisi içi rahatsızlık verici ya da iş ve sosyal uyumunu bozacak derecede ağır ve sık olduğunda bir dissosiyatif bozukluk tanısı konulur.

RUHSAL TRAVMA VE DİSSOSİYASYON
            Dissosiyatif bozukluklar tüm psikiyatrik bozukluklar içersinde etiyolojik olarak çevre etkenlerine en fazla bağlı olanıdır. Dissosiyasyon her insanda bulunan bir kapasitedir. Bu nedenle, şizofreni ve bipolar bozukluk gibi genetik yönü belirgin olan bozuklukların aksine, erken yaşta (genellikle 10 yaşından önce) başlayan kronik psikolojik travmatizasyon normalde sağlıklı bir gelişim beklenen bireyde de dissosiyatif bozukluk oluşturabilir.
            Dissosiyatif bozukluk hastaları psikiyatride en yüksek oranda çocukluk çağı travmatik yaşantısı bildiren tanı grubudur. Çocukluk çağında karşılaşılan ve tekrarlayıcı olan (gelişimsel) ruhsal travmalar erişkinlikte geçirilen tek bir travmatik olaya oranla farklı etki yaparlar. Dissosiyasyon başlangıçta çocuk tarafından normal olarak travmatik yaşantının üstesinden gelme çabası içersinde ortaya çıkar. Ancak bu düzenek zamanla uyumsal olmayan ve patolojik bir sürece dönüşür.
          Dissosiyatif bozukluğa yol açan çocukluk çağı travmaları içersinde istismar (kötüye kullanım) ve ihmal önemli yer tutar. Bu gibi yaşantıların patolojik sonuçları olmasının başta gelen nedenlerinden biri kurban durumundaki kişide ortaya çıkan istismarcıya bağlanma tepkisidir. Bunun bir nedeni çocukluk çağında bağlanmanın birinci dereceden gerekli bir yaşantı olması ve istismarın özellikle çocuğa bakım veren kişilerden gelmesi durumunda çocuğun istismarcıya bağlanmaktan kaçamamasıdır. İkinci bir neden ise çocuğun istismarı kontrol etme çabası içersinde istismarcının saldırganlığını içe atmasıdır (kontrol odağında kayma). Ancak bu durum kişinin ruhsal bütünlüğünü yitirmesine ve içteki yabancı ruhsal odakların özerklik kazanması ile kendi kontrolünü (dengesini) yitirmesine yol açmaktadır. Dissosiyatif bozukluğun tedavisinde, eninde sonunda, istismarcı ile süren gerçek ve ruhsal ilişkinin giderilmesi önem taşır.   
   
   
Tablo 1: Dissosiyatif Bozukluklar

 1. Dissosiyatif kimlik bozukluğu ve benzeri durumlar
 2. Dissosiyatif amnezi
 3. Dissosiyatif füg
 4. Depersonalizasyon bozukluğu
 5. Dissosiyatif trans bozukluğu 
 6. Dissosiyatif psikoz
 7. Posesyon
 8. Dissosiyatif somatosensoriyel bozukluk

   
   DİSSOSİYATİF KİMLİK BOZUKLUĞU VE BENZERİ DURUMLAR
   Tanım
   DKB’nun temel belirtileri bellek ve kimlikle ilgilidir. Kendi içinde sürekliliği olan, öznel olarak ayrı fakat birbirinin yerini alabilen kişilik durumları ya da kimlikler aynı kişide birlikte varlığını sürdürmektedir. Birbiriyle kaynaşmayan bu kişilik durumları zaman zaman belirli işlevleri yüklenmek üzere etkin olurlar. Bu durumdan kaynaklanan yineleyici amneziler tabloya eşlik eder. DKB’nun DSM-IV tanı ölçütleri Tablo 2’de verilmektedir.
   DKB ‘nun kısmi şekilleri çekirdek sendromdan çok daha sık olarak görülmektedir. Aralarında sadece ağırlık farkı bulunduğundan DKB ve benzeri tabloların hepsine birden  karmaşık dissosiyatif bozukluklar da denilmektedir. Kısmi vakalarda kişilik durumlarının ayrılığı daha az (hasta tarafından kendine yakın hissedilir) olabilir, tam denetimi almak yerine hastayı dolaylı olarak etkilemeyle sınırlı kalabilir, ya da kişilik durumları yeterince ayrı olup denetimi alsalar da amnezi bulunmayabilir  (eşbilinçli DKB. Böyle bir durumda denetimi alan değişik ve kendisini yaş ve cinsiyette bilen bir çok alter kişilik olabilir, fakat birbirlerinden haberdardırlar. Bir alter kişiliğin  evsahibi kişilik öldüğünde kendisinin yaşamaya devam edeceğini savunması ileri derecede “ayrı olma”ya örnek oluştururken, bir alter kişiliğin kendisini diğer cinsiyetten ve değişik yaşta algılaması farklılığa örnektir. Birbiriyle özdeş fakat birbirinin yaptığını hatırlamayan alter kişiliklerden oluşan bir bileşim de olabilir, böyle bir hastada kişilik dalgalanması yerine amnezi ön planda yer alır.  Kimi zaman alter durumlar görece küçük bir parçadan ibarettir (örneğin tek bir düşünce ya da duygu, ya da bunların sınırlı bir kombinasyonu).
   

Tablo 2: Dissosiyatif Kimlik Bozukluğunun DSM-IV Tanı Ölçütleri

A. İki ya da daha fazla birbirinden ayrı kimlik  ya da kişilik durumunun varlığı (çevre ve kendisi konusunda her biri oldukça süregiden kendi algılama, ilişki kurma ve düşünme biçimine sahiptir).
B. Bu kimlik ya da kişilik durumlarından en az ikisi zaman zaman tekrarlayarak kişinin davranışını denetim altında tutmaktadır.
C. Önemli kişisel bilgileri sıradan bir unutkanlıkla açıklanamayacak biçimde anımsayamama
D. Bu bozukluk bir maddenin doğrudan fizyolojik etkilerine (örneğin Alkol Entoksikasyonu sırasında görülen “black-out”lar) ya da genel bir tıbbi duruma (örneğin kompleks parsiyel epilepsi)  bağlı olarak ortaya çıkmamaktadır. Not: Çocuklarda belirtiler hayali oyun arkadaşları ya da fanteziye dayalı oyunla açıklanamamaktadır.

3603
Dissosiyatif Bozukluklar
•   Dissosiyatif Amnezi (Bellek Yitimi)
•   Dissosiyatif Füg (Kaçış)
•   Dissosiyatif Kimlik Bozukluğu
•   Depersonalizasyon Bozukluğu
 
DİSSOSİYATİF BOZUKLUKLAR
Genel özellikler, psikolojik nedenlerle orta çıkan bellek, bilinç, kimlik veya çevrenin algılanmasının kaybıdır. Herhangi bir beyin hasarı söz konusu değildir. Bu başlık altında 4 hastalık ele alınır
DİSSOSİYATİF AMNEZİ (bellek yitimi)
Yeni bilgileri öğrenme kapasitesi bozulmamış olmakla birlikte, genellikle stresli ve travmatik durumlarda görülen önemli bilgilerin ani kaybı söz konusudur. Bu unutma, olağan bir unutkanlıkla açıklanamaz. Hastalar, genellikle bellek kaybından haberdar ve bu konuda uyanıktırdır. En yaygın tipinde, lokal amnezi söz konusudur. Burada, kısa bir zaman dönemine ait olaylar unutulmaktadır. Hastalarda bu tür kısa süreli hafıza kaybına karşı belirli bir aldırmazlık söz konusu olabilir. Bilinçte hafif bir sislenme görülebilir.
Dissosiyatif bozukluların en yaygın olanıdır. Felaketlerin ardından veya savaş anlarında daha sık görülür. Kadınlarda daha fazladır. Ergenlikte, erken erişkinlikte ortaya çıkar. Emosyonel travmalar hastalığa katkıda bulunur.
Bu hastalarda, bellek kaybı, elem verici psikolojik çatışmalara ikincildir. Hastalık aniden sonlanabilir; az sayıda tekrarlamalar olabilir.
DİSSOSİYATİF FÜG (kaçış)
Hasta, herzamanki evinden veya işinden uzak bir yere, ani, beklenmedik seyahatlere çıkar. Önceki kimliğini, ailesini, adını yani önceki kimliğininin önemli kısmını hatırlayamaz ya da hatırlamakta güçlük çeker. Genellikle yeni bir kimlik takınır. Ani bellek kaybıyla birlikte, amaçlı, açık zihinle, uzak mesafelere, uzun süren seyahatlere çıkma görülür. Seyahat daha çok başıboş dolaşma şeklindedir. O sırada, geçmiş yaşamıyla ilgili kısmi ya da tam bellek kaybı söz konusudur ve kişi bunun farkında değildir. Yeni kimliğiyle tamamen normal bir görünümdedir; gariplik içinde görülmez. Bazen bu yeni kimlikte şaşkınlık ve yönelim bozukluğu olabilir.
Nadir görülen bir hastalıktır. Felaketler ardından ve savaş zamanlarında artar. Emosyonel travmalar hastalığın ortaya çıkışına katkıda bulunur. Aşırı alkol kullanımı yatkınlık geliştirebilir. Borderline, histrionik ve şizoid kişilik bozukluklarında daha sık görülür. Genellikle kısa sürer, ancak aylarca sürebilir ve çok uzak mesafelere seyahatler görülebilir. İyileşme genellikle kendiliğinden olur ve hızlıdır. Hastalığın yinelemesi nadirdir.
DİSSOSİYATİF KİMLİK BOZUKLUĞU
Aynı kişide ayrı kişilik ve kimlikler yaşanır. Kişi o sırada, sanki diğer kişiliği yokmuş gibi, o anda yaşadığı kişilik, tutumlarına ve davranışlarına hakim olur. Hasta ikinci bir kimliğe geçtiğinde, orijinal kişilik genellikle hatırlanmaz; orijinal kişilik diğerinden haberdar değildir. Bir kişilikten diğerine geçiş genellikle anidir. Her kişiliğin ayrı karakteristikleri vardır. İki kişilik psikolojik teste tabi tutulduklarında tamamen ayrı sonuçlar verirler. İki kişilik, başka cinsiyetten, başka yaştan başka ırktan olabilir. Bu hastalık daha çok filmlere konu olmakla birlikte, eskiden sanıldığı kadar az görülmediği düşünülmektedir.
Ergenlik ve erken erişkinlikte görülür. Daha erken yaşlarda da başlayabilir. Kadınlarda daha fazla ortaya çıkar. Birinci derece akrabalarda daha çok görülür. Çocuklukta ruhsal ve fiziksel kötüye kullanım, hastalığın etiyolojisinde rol oynar. Bunların büyük çoğunluğu cinsel kötüye kullanımlardır. Bu cinsel kötüye kullanımların en yaygını ensest’tir (ebeveyn, kardeş, dayı, amca gibi kişilerle yaşanan cinsellik, eski Türkçe “fücur”). Çocuklukta yaşanan bu olaylar, dehşet ve acıdan kendini uzaklaştırma ihtiyacına yol açar. Bu uzaklaşma ihtiyacı, orijinal kişiliğin ayrı yönlerinin bilinçdışı bir bölünmesine yol açar. Her kişilik gerekli emosyon ve durumu ifade eder; öfke, cinsellik, yetenek gibi. Bunlar, orijinal kişiliğin ifade etmeye cesaret edemediği niteliklerdir. Kötüye kullanım sırasına çocuk, dehşet verici fiillerden, kişiliğin çözülmesiyle kendini kurtarmaya çalışır. Bunu yaparken, özde başka bir kişi olur ya da kötüye kullanımın olmadığı veya olamayacağı başka bir kişi olur. Çözülmüş kendi’ler, uzun süreli, farkedilmiş emosyonel tehditlerden kendini korumanın kökleşmiş yöntemi olur. Epilepsi (sara) ile birlikte görülebilir.
DEPERSONALİZASYON BOZUKLUĞU
Kişinin kendisi veya bedeninden sürekli ve yineleyici ayrılma hissini yaşamasıdır. Rüyada olma, kendini dışarıdan seyrediyormuş hissi gibi. Kişi, kendi ve bedeni hakkında gerçek dışılık duygusu içindedir. Bunun yanında gerçeği değerlendirme yetisi bozulmamıştır. Bu duygular benliğe yabancıdır. Zaman ve uzay algısında bozulmalar, kol ve bacakların olduğundan çok uzun ya da kısa görünmesi, derealizasyon (dış dünya hakkında tuhaflık hissi) yaygındır. Hastalar kendilerini robot gibi hissedebilirler. Başdönmesi, depresif belirtiler, obsesyon, anksiyete ve bedensel zihin uğraşları sık görülür. Hastalığın kendisi nadir olmakla birlikte aralıklarla gelen depersonalizasyon dönemleri sık görülür. 40 yaşın üzerinde başlaması nadirdir. Kadınlarda daha sık olabilir. Şiddetli stres, anksiyete, depresyon, rahatsızlığa yatkınlık sağlar.

3604
DISSOSIYATIF KIMLIK BOZUKLUGU (DKB)
Kisinin icinde birbirinden farkli kisilikler hissedip, bu kisiliklere uyan davranislarda bulunmasi, bu kisiliklerin etkisi altinda oldugu anlarda yaptiklarindan habersiz olma halidir. Bu kisilikler bireyin kendi cinsiyetinden, yas grubundan, sosyoekonomik ve kulturel durumundan farkli olabilir. Bu kisiliklere ait kafasinin icinden gelen ve kendisini yonlendiren sesler duyabilir. Farkli kisilikler var olan "evsahibi" kisilige zarar verici davranislar gosterebilir (es ya da karsi cinsle uygunsuz iliskiler, suca yonelik davranislar gibi). Evsahibi kisiligi oldurup, yerine gecmek icin intihar girisimlerinde bulunabilirler.



Nasil olusmaktadir?

Genellikle cocukluk yaslarinda cok agir fiziksel (dovulme, agir cezalandirmalar), cinsel (tecavuz, cinsel tacizler) ve duygusal (sevgi gosterilmeme, saglik, egitim ihmalleri ve bakim gereksinimlerinin yerine getirilmemesi gibi) travma yasantilari sonrasinda gelisir. Bu donemde cocuk bu olaylar esnasinda kendini olayin etkisinden kurtarmak icin bir savunma mekanizmasi seklinde “o olayi yasayan ben degilim, bu olanlar bana yapilmiyor, ben bunlari hissetmiyorum” vb dusunce degisiklikleri gelistirir. Bu zamanla normal disi bir hal alip, bu bozukluga donusur. Bu sekil bir savunma sureci, agir travmalara uyum saglamada onemli bir yere sahiptir.



Dissosiyatif kimlik bozuklugunun birincil belirtileri:

Iki ya da daha fazla birbirinden ayri kimligin ayni kiside varligi (herbirinin kendi icinde sureklilik gosteren cevre ve benlik algisi, iliski kurma ve dusunme bicimi vardir). Bu kimliklerden en az ikisi zaman zaman tekrarlayarak kisinin davranislarini denetim altinda tutar. Onemli kisisel bilgileri siradan bir unutkanlikla aciklanamayacak sekilde animsayamazlar.



Baska Turlu Adlandirilamayan Dissosiyatif Bozukluk:

Bu durumun DKB'ndan farki iki ya da daha cok kisilik durumu olmasina karsin, kisilikler arasinda ayrilik ve farklilik yoktur ya da onemli kisisel bilgiler icin untkanlik durumu bulunmamaktadir. Genelde en cok gorulen dissosiyatif bozukluktur. Ayrica uzun sureli zorla dusunce asilanmasi (beyin yikama), tibbi bir duruma baglanamayan bilinc kaybi-koma halleri, bazi duyu otesi algi yasantilarinin oldugu vakalar bu gruba ornek olusturmaktadir.



Toplumda ne oranda gorulmektedir?

% 5-10 arasinda gorulmektedirler. Daha cok kadinlarda teshis edilmektedir. Erkek hastalarin ise suc isledikleri icin daha cok adli sistem icinde olduklari ve bu nedenle tani konulamadigi dusunulmektedir. Kisilerin ozellikle kafalari icinden gelen sesler duymalari, yaptiklarini hatirlamadiklari seylerle karsilasmalari gibi belirtilerin, ogrenilmesi halinde kendilerinin “akil hastanesine kapatilacaklari ya da toplumda damgalanacaklari ” yonundeki inanclari nedeniyle tedaviye basvurmadiklari gorulmektedir.



Hastalik nicin onemlidir?

Rahatsizligi bilmeyen kisilerce yanlislikla daha agir rahatsizliklarla karistirilip, hastanin yanlis ve hayatini kotu etkileyen tedaviler uygulanmasina yol acilabilir. Hastanin islevselligi kotu etkilenebilir. Hasta intihar edebilir ya da baskalarina zarar verebilir. Degisik kisiliklerin etkisi ile suc olarak addedilebilecek olaylarla karsilasilabilir.



Tedavi:

Hastalik bu rahatsizligi bilen psikiyatristlerce uzun dönemli psikoterapi ile tedavi edilmektedir. Tedavide kisiliklerin bir araya getirilerek bir butun olusturmasi ve gecmiste yasanan ve bazi hallerde unutulmus olan travma doneminin aydinlatilip, bunun normal bilinc hali ile birlestirilmesi ve butunlestirme sonrasi eslik eden diger kisilik sorunlari ve yaklasimlarin tedavisi ile surdurulur. Psikoterapi esnasinda farkli kisiliklerin etkisi ile sikayetlerde alevlenmeler gorulebilir. Bu durumlarda ilac tedavileri ve kisa sureli yatakli tedaviler gerekebilir.

3605
Travma çoğul kişiliğe yol açıyor



Çocuklukta yaşanan travmalar yetişkinlikte çoğul kişiliğe yol açabiliyor. Cinsel taciz, tecavüz, ilgisizlik gibi olumsuzlukları yaşadığını kabullenememek, farklı bir kişiliğe bürünmeyi beraberinde getirebiliyor. Üstelik, bu hastalık şizofreni kadar yaygın.
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. İlhan Yargıç, çocukluk çağında yaşanan ruhsal travmaların ''çoğul kişilik bozukluklarına'' yol açtığını bildirdi.
Yaklaşık 8 yıldır ''çoğul kişilik bozuklukları'' tedavisiyle uğraşan Doç. Dr. Yargıç, bu tür durumlarda kişinin farklı zamanlarda farklı kimliklere büründüğünü söyledi.
Hastaların genelde bayılma, depresyon, sürekli korku yaşama, uyku bozukluğu ya da yaygın bedensel şikayetlerle başvuruda bulunduğunu anlatan Doç. Dr. Yargıç, vakaların bir kısmına yanlış, bir kısmına da eşlik eden bozuklukların tanısının konulduğunu ifade etti.
Doç. Dr. Yargıç, ''Bu rahatsızlığın temelinde çocukluk çağında yaşanan ruhsal travmalar yatıyor. Aşırı dayak yeme, cinsel tacize uğrama, sürekli hakaret ve aşağılanma yaşama ya da şiddetli ihmal edilme gibi...'' dedi. Çocuğun bunları yaşadığı ortamdan kaçma ya da değiştirme şansı bulunmadığına işaret eden Doç. Dr. Yargıç, şöyle devam etti:
''Ortamda yaşamanın yolu, ortamdaki kötü ve iyi şeyleri ayırmak,  kötü şeyleri yaşayan sanki kendisi değilmiş gibi düşünmek. Bir tür savunma yolu. Dolayısıyla o insan bir yandan feci bir şekide dayak yerken, cinsel tacize uğrarken, bir saat sonra da hiçbir şey yokmuş gibi davranmak zorunda. Bunun yapmanın yolu da, o iyi ve kötüyü zihninde birbirinden ayrı tutmak. Çevrelerindeki insanları ayırdıkları gibi kendilerini de ayırırlar. Tacize uğrayan 'ben var', bir de 'tacize uğramayan ben' var. Böyle iki tane de kalmıyor. Kişide o travmanın çeşitli parçalarını yaşayan farklı farklı kimlikler oluşuyor.''
HOLLYWOOD FİLMLERİNDEKİ GİBİ...
''Travmanın şiddetine bağlı olarak bir kişide günlük hayatta ortalama 3-4 kimlik ortaya çıkabiliyor'' diyen Doç. Dr. Yargıç, şunları kaydetti:
''Örneğin cinsel tacize uğradığından dolayı erkeklerden ve cinsellikten nefret eden, tiksinen bir kişi, farklı bir kimliğe büründüğünde erkekleri baştan çıkaran bir kişiliğe dönüşüyor. Hollywood filmlerindeki gibi gerçekten uç vakalarımız var. Bir kişiliğinin fahişelik yaptığına ilişkin ipuçları elde ettiğim  hastam vardı. Ancak bunların büyük çoğunluğu normal insanlar. Uç yaşantıları yok. Bir ev hanımı kendinden geçiyor. O sırada hiç yapmadığı şekilde eşine bağırıp çağırıyor, saldırgan davranışlarda bulunuyor. Bu durum geçince yine eski haline geliyor. Ya da dolabında yemek buluyor, ancak bunu ne zaman yaptığını hatırlamıyor. Veya kendini bir an sokakta bir yere giderken buluyor.''
Bunların akıl hastası olmadığını vurgulayan Doç. Dr. Yargıç, ''Başvuran hastaların 10'da 9'u kadınlar'' dedi.
ÇOĞUL KİŞİLİK ŞİZOFRENİ KADAR SIK
Bu hastaların çok yalan söylediklerine, davranışlarında hızlı değişiklikler olduğuna ve hafızalarında büyük boşluklar bulunduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Yargıç, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Kimlikler bazen içinde bulunulan topluma göre cin, şeytan ya da uzaylı gibi şekiller alabiliyor. Çocukluğundan itibaren hep cin, şeytan hikayaleri duyan çocuk, kafasının içinde bir ses duyduğunda ya da kolu hareket ediyor, ama bir güç onu hareket ettiriyormuş gibi hissettiğinde bunu 'benim içime herhalde cin ya da şeytan girdi' diye yorumlayabiliyor. Ve farkında olmadan da içindeki diğer kimliği oluşturmuş oluyor. O yüzden bazı farklı kimlikler 'ben cinim, onun içine girdim' diye çıkabiliyor.''
Farklı kimliklerin genelde sıkıntılı, stresli ortamlarda ortaya çıktığını belirten Doç. Dr. Yargıç, tedavinin şart olduğunu ve sadece psikoterapi uygulandığını bildirdi.
Kendilerine gelen vakaların yüzde 60'ında cinsel taciz yaşandığınıtespit ettiklerini anlatan Doç. Dr. Yargıç,  ''Çoğul kişilik şizofrenikadar sık, ama yeterince fark edilip yakalanamıyor. Genel olarak psikiyatri servislerine yatırılmış hastaların yüzde 5'nde çoğul kişilik görülüyor'' diye konuştu.

http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?viewid=40786


3606
Çoğul kişilik kategorisinde misiniz? 

Çoğul kişilik nadir görüldüğü sanılan, ancak toplum içinde derece derece de olsa görülebilen bir hastalık. Aile içi istismar ve intihara kadar sürükleyebilen aşırı baskı, çoğul kişiliğin sebebi olarak sayılıyor.


Yaklaşık her 100 insanda bir görülen ´çoğul kişilik´, bireyde ani kimlik değişimlerine sebep olan bir hastalık. Rahatsızlığa kapılan kişide, ayrı kişilik ve kimlikler yaşanıyor.
Hasta, sanki diğer kişiliği yokmuş gibi, o anda yaşadığı kişiliğin tutumlarını ve davranışlarını yansıtıyor. İkinci bir kimliğe geçildiğinde ise orijinal kişilik bazı uç durumlarda genellikle hatırlanmıyor. Ruhsal travma sonucu ortaya çıkan ve etkisiyle uyuşturucu kullanımından intihar etmeye kadar sürükleyen çoğul kişiliğin nedeni ise ailede yaşanan ciddi problemlerde yatıyor.
Birçoğunuz yaşamıştır, gülerek keyifle sohbet ettiğiniz bir arkadaşınız, aniden üzüntüye kapılmış, hatta öfkelenip yanınızdan bile çıkıp gitmiştir. Durumu anlattığınızda, olayı hatırlamadığını bile duyarsınız ondan. Belki siz bile yaşıyorsunuzdur.
Konuştuğunuz şeyleri hatırlamama, kendinizi hiç arkadaşlık etmeyeceğiniz kişiler arasında bulma ve buna benzer ruhsal gerilimler, çoğul kişiliğin belirtileridir. Genellikle küçük yaşlarda sürekli dövülme, ağır cezalandırmalar gibi fiziksel; tecavüz, taciz gibi cinsel ve sevgi gösterilmeme, sağlık, eğitim ihmalleri gibi duygusal travma yaşantıları bu rahatsızlığa yol açıyor.
Hastalık, çocuklarda okul uyumsuzluğu, kardeş geçimsizliğine sebebiyet verirken, gençlerde ise özellikle öfke patlamaları, evde ya da arkadaşları arasında şiddet kullanma, ders başarısında sebebi anlaşılamayan dalgalanmalar olması şeklinde ortaya çıkıyor. Hatta hasta, keyfi yerinde görünürken zaman zaman öfkeli, üzgün ruh hallerine kapılıyor.
Birçok hasta ise bu rahatsızlığın sebebini ya bilmiyor, ya da gizli tutuyor. Sonuçta, rahatsızlığı bilmeyen kişilerce yanlışlıkla daha ağır rahatsızlıklarla karıştırılıp, yanlış tedaviler uygulanıyor.
Hasta, değişik kişiliklerin etkisi ile suç işleyebiliyor. Yaşadığı travma ve ikileme dayanamayanlar ise uyuşturucu kullanıyor, başkalarına zarar veriyor, hatta intihar bile edebiliyor.
İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Vedat Şar, çoğul kişiliğin, travma sıklığının en çok yaşandığı dissosiyatif bozukluklar içinde en ağır olanı olduğunu söylüyor. Rahatsızlığın genelde gizli kaldığına değinen Şar, hastalığın yaşanan bir kriz sonrası ortaya çıktığını kaydediyor. Psikiyatri uzmanı, aileleri rahatsızlık konusunda uyarıyor.
 Ailesi tarafından ihmal ve istismara uğrayan kişide bu rahatsızlığın daha büyük bir oranda görüldüğünü belirten Şar, bazı vakaların ise ´görünürde normal aile´de yaşandığını şu sözlerle anlatıyor: ´Anne-baba arasındaki problemler saklı tutulmaya çalışılsa bile, durumun farkına varan çocuk bundan etkileniyor. Aile içindeki sıkıntılar ilerleyen zamanlarda düzelse dahi bu rahatsızlık, geç gelen fatura gibi, ortaya çıkabiliyor.´
İyi niyetli ailelerde de hastalığın ortaya çıkabileceğini ifade eden Şar, ´Örneğin çocuktan derslerinde aşırı derecede başarı beklentisi bile hastalık için risk oluşturuyor.´ diyor.
İlaç tedavisi olmayan rahatsızlığa, psikoterapi uygulanıyor. Rahatsızlık, uzman psikiyatristlerce uzun dönemli psikoterapi ile tedavi ediliyor.


http://www.haber7.com/haber/20071020/Cogul-kisilik-kategorisinde-misiniz.php


3607
Çoğul kişilik bozukluğu



Uzun ve yorucu bir gün geçirdiniz. Kafanızda çözülmeyi bekleyen onlarca problem ve üzerinizde garip bir ağırlıkla yatağınıza uzandınız.
Ertesi sabah uyandınız...
Ama yatağınızda değilseniz? Ya kendinizi, size ait olmayan bir arabanın sürücü koltuğunda, üzerinize asla giymeyeceğiniz tarzda kıyafetlerle, daha önce hiç kullanmadığınız bir yolda sağa çekmiş halde bulursanız?
Siz belki böyle bir deneyim yaşamadınız ama dünyada çok sayıda insan buna benzer, hatta daha ağır tecrübeler yaşıyor ve acı çekiyorlar.
Onlar, çoğul kişilik bozukluğu, bir diğer deyişle disosiyatif kimlik bozukluğu adı verilen psikolojik bir rahatsızlığın kurbanları.
* * *
Çoğunluğu, küçük yaşlarda maruz kaldıkları cinsel ve fiziksel istismar sonucunda, geri kalanlar ise, ebeveynler arasındaki şiddete tanıklık etme ya da çok küçük yaşlarda uğradıkları ağır tecavüzler sonucunda geçirdikleri telafisi mümkün olmayan travmalar sebebiyle bu rahatsızlıkla tanışıyorlar.
1980 yılına kadar çoğul kişilik bozukluğunun çok nadir bir hastalık olduğuna inanılıyordu. Hatta Evelyn Lancaster ve James Poling'in kaleme aldığı "Eve'in Son Yüzü" yayınlandığında (1957), Eve White'ın yaşayan tek örnek olduğu düşünülüyordu.
Bu sorun önceleri tanınamadı, şizofreniyle karıştırılıp, mağdurlara yanlış tedavi uygulandı. Yapılan bilimsel çalışmalar ve resmi olarak psikiyatrinin DSM-III listesine girdikten sonra kazandığı yasal kimlikle pek çok kitaba ve filme de konu oldu.
* * *
Bunlardan bir tanesi Sidney Sheldon'ın 1999 yılında çıkan "Bana Düşlerini Anlat" kitabı... Diğeri ise 2003 yılında vizyona giren, başrollerini John Cusack ve Ray Liotta'nın paylaştığı "Kimlik" filmi.
Bu çarpıcı psikolojik gerilimdeki vakanın yarattığı kişilik sayısı 9 iken, Sheldon'ın kitabında bu sayı 2 ile sınırlı kalıyor.
Çeşitli vakalarda ortalama kişilik sayısı 2 ile 15 arasında değişiyor.
Alt kişilikler, farklı cinsiyetlerde, farklı yaşlarda ve hatta farklı milliyetlerden olabiliyor.
Bu kişilikler birbirinden haberli olmayabildikleri gibi, haberdar kişilikler de birbirini arkadaş, eş, rakip ya da düşman olarak da görebiliyorlar.
* * *
Dört yıl önce Milliyet'te yer alan haberde, bu konuda yapılan araştırmaya göre; Türkiye'deki nüfusun binde dördünde çoğul kişilik bozukluğu olduğu saptanmış.
Rahatsızlık genelde küçük yaşlarda maruz kalınan fiziksel ya da cinsel istismar sonucu ortaya çıkıyor.
Ne yazık ki, günümüzde her dört çocuktan biri cinsel tacize uğruyor. Her on çocuktan biri de ensest kurbanı.
Tacize uğrayan çocuk, benliğini ve onurunu koruyabilmek, varlığını sürdürebilmek için zengin hayal gücünü kullanarak başka kişilikler yaratıyor.
Çocuk nihayetinde kendini diğer kişiliklerinden koparmayı bile başarıyor ve büyüyor...
Kendini tanımıyor, insanlardan kaçıyor, bir yuva kuramıyor, suç işliyor, haksızca yargılanıp cezalandırılıyor.
Yaşamının her anı, böylece, bir bedende yaşadığı farklı hayatlar arasında kaybolup gidiyor.
Sanırım şimdi çocuklarımıza nasıl davrandığımızı bir kere daha gözden geçirebiliriz.


http://www.milliyet.com.tr/2005/11/11/ege/yaztanyeri.html



3608
ÇOCUKLUK TACİZLERİ VE EŞCİNSELLİK ( ÇOĞUL KİŞİLİK )



SİZ HİÇ ÇOCUKKEN CİNSEL TACİZE UĞRADINIZ MI?

Sitenizde bahsettiğiniz eşcinsellik problemi yaşayan insanlardan birisiyim
sizin bu konudaki yardımız yada terapiniz yada tedaviniz nasıl oluyor bunu
öğrenmek istiyorum

HK:www.escinselterapi.net i sıkı incelerseniz
terapi gören kişilerin
kendi iyileşme süreçlerine dair
kendi yazıları var.
eşcinsel terapi de
haftalık düzenli
terapilerle
kişinin kendi istek ve iradesine bağlı olarak
en erken 3 ay yada 6 ay içinde
iyileşme olabiliyor
özeti budur.
genelde
ilk terapiye
çekinerek
kaygılarla
gelinir
şüpheler olur
2-3-4 terapiden
sonra
güven ortamı
oluşunca
iyileşme süreci
başlar

bu işi sizinle halledeceğimize inanıyorum
sitedeki hikayeleri okuyorum

HK:okudukça ne görmüş oluyorsunuz?

çok güzel ve olumlu düşünceler
yok hakkınız hiç şüphe duymadım
aslında sizi bir dua ile buldum
desem inanırmısınız?

şöyleki
ben oldukça dindar bir insanım
5 vakit namazını kılan
fakat bu rahatsızlık
çocuklukta olan bir kötü olayla başladı
velhasıl kelam
daha sonraları üniversitede tanıştığım bir bayan
arkadaşım oldu
durumu bir şekilde öğrendi
ama başkasından değil
bilmiyorum belki istedi belki de rüya ile...
oda çok dindar
durumu tam olarak biliyor
fakat artık ilerlediği için geçenlerde uzun uzun konuştuk
oda karşına birisini çıkartsın seni bu dertlerden kurtasın diye uzun uzun dua etti
bende dualarını ortak oldum
çok üzüldüm ve ağladım o gece
sonrasında sizi bir gay sitede yahut onunla bağlantılı bir yerde gördüm
etkilendim ve danışmaya karar verdim
bu hastalıktan kurtulmak için her şeyi veririm

HK:çocukken olan kötü olay nedir

tecavüz

HK:yaş kaçken ve kim tarafından?

olayı anlatmakta sakınca yoksa
5 yada 6 yaşındaydım
sakıncası yok
anlatırım ben
evimizin yakınında
bir fırıncı çırağı vardı 18 yaş civarında
gözüne kestirmiş olmalı ki
küçükken de güzel bir çocuktum


sosyaldim
dışarılar da oynayan çocuk tipi
neyse
annemle kız kardeşim kuaföre gittiği bir gün o zaman
22 nisan
tarih
yıl 1993 yada 1994
öğleden sonra
bu çocuk
fırının deposundan odun getirmek için el arabası ile gidiyordu
bilirsin çocuklar böyle arabaları severler
peşine takıldım
oda sende gelsene bizle dedi
benle pardon
gittim peşine
kapıyı kapattı
o deponun
içeriye girdik
neyse aşağıya doğru gittik
odunların orada
o cinsel organın çıkardı ve tuvaletini yaptı
sonra bende sanki etkilenmişçesine bakıyordum
sonra yanıma geldi organı elinde
işte hafızamda o olaya dair hiç birşey yok
sonra o üzerini topluyordu

bana 6.000 lira para verdi
hoşuma gitti para verdiği
bende o parayla bayrak aldım
sonra eve geldiğimde tuvaletimi yaparken
zorlanmış olmalı
annem durumu anladı
fakat o sürekli olarak benim zorla yaptırdığım iması vererek beni suçladı
annem yıllarca beni suçladı
her kızdığında küfür etti
afedersiniz

yıllarca böyle devam etti
anneme karşı hiç sevgim olmadı
halende geçinemeyiz
o bana çok düşkün olsa da onu hiç sevemiyorum
şu anda cinsel problemim
sürekli olarak
porno seyredip günde en az 2 kez masturbasyon yapmakla geçiyor
yolda gördüğüm erkeklerle kafamda direk porno film sahneleri oluşturmak ile geçiyor


baba oğul ilişkisi nasıl bu süreçte?
babam hiç bilmedi
söylemedi annem de
hep korktum
fakat babam bir kez
daha önceki eşcinsel ilişki arkadaşlarımdan
gelen bir e-maili okumuştu
o zaman beni
sen i…. mi? oldun diye
çok kötü dövdü
bende birşey diyemedim










Onlar, çoğul kişilik bozukluğu, bir diğer deyişle disosiyatif kimlik bozukluğu adı verilen psikolojik bir rahatsızlığın kurbanları.

Çoğunluğu, küçük yaşlarda maruz kaldıkları cinsel ve fiziksel istismar sonucunda, geri kalanlar ise, ebeveynler arasındaki şiddete tanıklık etme ya da çok küçük yaşlarda uğradıkları ağır tecavüzler sonucunda geçirdikleri telafisi mümkün olmayan travmalar sebebiyle bu rahatsızlıkla tanışıyorlar.


Rahatsızlık genelde küçük yaşlarda maruz kalınan fiziksel ya da cinsel istismar sonucu ortaya çıkıyor.
Ne yazık ki, günümüzde her dört çocuktan biri cinsel tacize uğruyor. Her on çocuktan biri de ensest kurbanı.
Tacize uğrayan çocuk, benliğini ve onurunu koruyabilmek, varlığını sürdürebilmek için zengin hayal gücünü kullanarak başka kişilikler yaratıyor.
Çocuk nihayetinde kendini diğer kişiliklerinden koparmayı bile başarıyor ve büyüyor...
Kendini tanımıyor, insanlardan kaçıyor, bir yuva kuramıyor, suç işliyor, haksızca yargılanıp cezalandırılıyor.
Yaşamının her anı, böylece, bir bedende yaşadığı farklı hayatlar arasında kaybolup gidiyor.
Sanırım şimdi çocuklarımıza nasıl davrandığımızı bir kere daha gözden geçirebiliriz.



Aile içi istismar ve intihara kadar sürükleyebilen aşırı baskı, çoğul kişiliğin sebebi olarak sayılıyor. Ruhsal travma sonucu ortaya çıkan ve etkisiyle uyuşturucu kullanımından intihar etmeye kadar sürükleyen çoğul kişiliğin nedeni ise ailede yaşanan ciddi problemlerde yatıyor.

Genellikle küçük yaşlarda sürekli dövülme, ağır cezalandırmalar gibi fiziksel; tecavüz, taciz gibi cinsel ve sevgi gösterilmeme, sağlık, eğitim ihmalleri gibi duygusal travma yaşantıları bu rahatsızlığa yol açıyor.


 Ailesi tarafından ihmal ve istismara uğrayan kişide bu rahatsızlığın daha büyük bir oranda görüldüğünü belirten Şar, bazı vakaların ise ´görünürde normal aile´de yaşandığını şu sözlerle anlatıyor: ´Anne-baba arasındaki problemler saklı tutulmaya çalışılsa bile, durumun farkına varan çocuk bundan etkileniyor. Aile içindeki sıkıntılar ilerleyen zamanlarda düzelse dahi bu rahatsızlık, geç gelen fatura gibi, ortaya çıkabiliyor.´
İyi niyetli ailelerde de hastalığın ortaya çıkabileceğini ifade eden Şar, ´Örneğin çocuktan derslerinde aşırı derecede başarı beklentisi bile hastalık için risk oluşturuyor.´ diyor.




Doç. Dr. Yargıç, ''Bu rahatsızlığın temelinde çocukluk çağında yaşanan ruhsal travmalar yatıyor. Aşırı dayak yeme, cinsel tacize uğrama, sürekli hakaret ve aşağılanma yaşama ya da şiddetli ihmal edilme gibi...'' dedi. Çocuğun bunları yaşadığı ortamdan kaçma ya da değiştirme şansı bulunmadığına işaret eden Doç. Dr. Yargıç, şöyle devam etti:
''Ortamda yaşamanın yolu, ortamdaki kötü ve iyi şeyleri ayırmak,  kötü şeyleri yaşayan sanki kendisi değilmiş gibi düşünmek. Bir tür savunma yolu. Dolayısıyla o insan bir yandan feci bir şekide dayak yerken, cinsel tacize uğrarken, bir saat sonra da hiçbir şey yokmuş gibi davranmak zorunda. Bunun yapmanın yolu da, o iyi ve kötüyü zihninde birbirinden ayrı tutmak. Çevrelerindeki insanları ayırdıkları gibi kendilerini de ayırırlar. Tacize uğrayan 'ben var', bir de 'tacize uğramayan ben' var. Böyle iki tane de kalmıyor. Kişide o travmanın çeşitli parçalarını yaşayan farklı farklı kimlikler oluşuyor.''



Genellikle cocukluk yaslarinda cok agir fiziksel (dovulme, agir cezalandirmalar), cinsel (tecavuz, cinsel tacizler) ve duygusal (sevgi gosterilmeme, saglik, egitim ihmalleri ve bakim gereksinimlerinin yerine getirilmemesi gibi) travma yasantilari sonrasinda gelisir. Bu donemde cocuk bu olaylar esnasinda kendini olayin etkisinden kurtarmak icin bir savunma mekanizmasi seklinde “o olayi yasayan ben degilim, bu olanlar bana yapilmiyor, ben bunlari hissetmiyorum” vb dusunce degisiklikleri gelistirir. Bu zamanla normal disi bir hal alip, bu bozukluga donusur. Bu sekil bir savunma sureci, agir travmalara uyum saglamada onemli bir yere sahiptir.



Çocuklukta ruhsal ve fiziksel kötüye kullanım, hastalığın etiyolojisinde rol oynar. Bunların büyük çoğunluğu cinsel kötüye kullanımlardır. Bu cinsel kötüye kullanımların en yaygını ensest’tir (ebeveyn, kardeş, dayı, amca gibi kişilerle yaşanan cinsellik, eski Türkçe “fücur”). Çocuklukta yaşanan bu olaylar, dehşet ve acıdan kendini uzaklaştırma ihtiyacına yol açar. Bu uzaklaşma ihtiyacı, orijinal kişiliğin ayrı yönlerinin bilinçdışı bir bölünmesine yol açar. Her kişilik gerekli emosyon ve durumu ifade eder; öfke, cinsellik, yetenek gibi. Bunlar, orijinal kişiliğin ifade etmeye cesaret edemediği niteliklerdir. Kötüye kullanım sırasına çocuk, dehşet verici fiillerden, kişiliğin çözülmesiyle kendini kurtarmaya çalışır. Bunu yaparken, özde başka bir kişi olur ya da kötüye kullanımın olmadığı veya olamayacağı başka bir kişi olur. Çözülmüş kendi’ler, uzun süreli, farkedilmiş emosyonel tehditlerden kendini korumanın kökleşmiş yöntemi olur.


ÇOCUK VE GENÇLERDE DİSSOSİYATİF BOZUKLUKLAR
           DKB ve benzeri kronik karmaşık dissosiyatif bozukluklar dalgalı seyretse de daima çocukluk çağında başlamakta çoğu zaman silik belirtilerle seyredip adölesans döneminde ve sonrasında çarpıcı belirtilerle fark edilir hale gelmektedir. Oysa çocukluk çağında tanı konulan vakaların daha kolay ve çabuk tedavi edilmesi olanaklıdır. Bunun yanısıra, çocuklukta tedavi edilmeyen vakaların adölesans dönemi ve sonrasında madde bağımlılığı, okul başarısızlığı, yıkıcı ve impulsif davranışlar, intihar eğilimi, kendi bedenine zarar verme, uygun olmayan cinsel davranışlar ve benzeri komplikasyonların eklenmesi ile de zarar görmektedir. Başlangıçta çocukluk çağı hayali arkadaşlığı gibi görünen durumlar hayali arkadaşların çocuğun kontrolünü alması ve yıkıcı davranışlara sürüklemesi halinde artık bir dissosiyatif bozukluk sayılmasının gerektiği unutulmamalıdır.
           Çocukluk çağı dissosiyatif bozukluk vakaları erişkindekine oldukça benzeyen belirtiler göstermektedir. Bunlar arasında işitsel ve görsel varsanılar, trans halleri, hatırlanmayan davranışlar, intihar düşünce ve davranışları, öfke patlamaları, yaşından farklı davranma epizodları, ders başarısında dalgalanmalar dikkati çeker. Ayırıcı tanıda dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu, epilepsi, çocukluk çağı depresyonu dikkate alınmalıdır. Buna karşın,
Dissosiyatif bozuklukların çocukta başka psikiyatrik tabloları taklit edebileceği de özerlikle tedaviye dirençli vakalarda dikkate alınmalıdır. Bu yaş grubunda devam eden travmatik yaşantılar söz konusu ise farkedilmeleri ve önlenmeleri de özellikle önem taşır.     


3609
Medya / Eşcinsellerin Feryadı KURTULMAK İSTİYORUZ
« : 15 Kasım 2010, 12:52:04 ös »
Büyük Günah Olduğuna İnanan Bazı Eşcinsellerin Feryadı KURTULMAK İSTİYORUZ
 
 
 

Gidenler, geri gelmek istemezlerse gittiler, bari kucağımızdaki çocuğu korumak için nelerin bir çocuğu eşcinsel yaptığını bilelim.

12/04/2009

Birgün gelip de, eşcinsellik konusunda araştırma yapıp, nasıl eşcinel olduklarını öğrendikten sonra günlerce şoke olmuş halde gezeceğimi aklımın ucundan bile geçmezdi.

Aman Allah’ım!

Meğer hiç ummadığımız olaylar, bu çocukların eşcinsel olmasına sebep oluyormuş. Sebeblerin neler olduğunu öğrendikten sonra dünyayı alev alev yanıyor zannettim. Bir kez daha derinden idrak ettim “Herşey zıddı ile bilinir”in mahiyetini.

Söze nereden başlasam, yaklaşık on gündür düşünüyorum. Ben ki, yazmak istediğim konuya önce başlık bulur, sonra varsa donelerim, onu da yanıma alır, bir oturuşta o yazıyı yazarım.

Fakaaat! Karşıma öyle bir konu çıktı ki, bırakın hemen yazmayı, söze nereden başlasam, nasıl başlık atsam, bilemedim. Önce eşcinselliğin hangi yönünden girsem? Sebeplerini   mi sonuçlarını mı ele alsam, sosyal boyutunu mu?

Nihayet karar verdim, önce, bir çocuk nasıl eşcinsel olur? Ya da bazı çocuklar… Onun üzerinde yazayım.

Anneleri, babaları; özellikle babaları  bu evrensel problemle ilgilenmeye davet edelim. Hatta, gece gündüz, kan çanağına dönmüş gözlerimizle milleti bilgilendirme seferberliği ilan edelim. Çünkü, anne babanın bir “küçük” yanlışı, büyük bedeller ödense bile düzelmeyecek yanlışları doğuruyor.

Nasıl mı?

“Nasılın” cevaplarını bizzat yaşayanlardan aldım. Öğrendiklerim karşısında delirmediğim için Allah’a şükrediyorum.

 

Dokuz Eşcinselin Anlattıkları

Önce hemen ve özellikle şunları belirteyim; Her kesimde, her meslekte, her inançta ve her yerde eşcinsel var. Bazı yerde az, bazı yerde çok olabiliyor ama hiç olamayabilmiyor.

Eğer dikkat edilmezse, her aileden eşcinsel çıkabilir. Hiç kimse “Benim ailemden çıkmaz” diyemez. Ortalık “Benim çocuklarımdan eşcinsel çıkmaz” diyen anne babanın eşcinsel çocuklarıyla  dolu. Bu çocukların kimi halinden çok memnun kimi hiç değil.

Hatta öyleleri var ki, ağlamaktan telefonda bile derdini anlatamıyor. Bu işin sektörünü oluşturanlardan tutun, bilgisi olmadığı için, kucağındaki yavrusunu eşcinselliğe sürükleyene kadar her türlü sorumlu var. Tabiiki milletimizin evlatlarını, özellikle eşcinsel olması için çaba harcayanlar, bu iş için milyar milyar dolar alanlar da mevcut. Bu noktayı araştırma işini, gazetecilere bırakarak aile içinde, bilgisizlikten doğan felaketlerin ne kadar basit konulardan oluştuğuna bir göz atalım.

 

 

1. Genç; Y. Her Aileden Eşcinsel Çıkabilir

Eşcinsel bir genç. (Sosyal konumunu özellikle söylemiyorum.) Bana telefon açtı. (Araştırmamın ilk adımını anlatıyorum.) Genç; “Ne olur beni kurtarın,  kimselere derdimi anlatamıyorum. Bu dert beni öldürecek”şeklindeki feryadıyla söze giriş yaptı. Sık sık, eğer çare bulamazsa intihar edeceğini de vurguluyordu.

Ne yapacağımı şaşırdım. Konu hakkında bir bilgim yok, ne yapsam, ne etsem derken, gence; “Sen beni bir hafta sonra ara” dedim.

Bazı doktorlara sordum, onlar “doğuştan öyle” deyip kestirip attılar. Bütün kapıları kapattıktan sonra, bir de dev çiviler çaktılar kapılarıma. Bir de, bütün sorumluluğu yaradana atfetti: Öyle ya, doğuştan öyle doğmuşsa, nefis için mazeret de hazır oluyordu. Daha sonra, Dr. Gülsen Atasever ablaya sordum, (Yaklaşık 15 yıl oluyor) “Eşcinsellik doğuştan mı gelir, sonradan mı olur?” Aldığım cevap net ve çok anlaşılır dı. “Tamamen çocuğun yetiştirilma tarzıyla ilgili, yani kültürel bir vakıa.” dedi.

İnancında eşcinselliği kötü görmek yoksa, kişiler çocukluğunda eşcinsel değilse bile, sonradan isterlerse olabilirlermiş.

Cevap beni rahatlattı.

Araştırmama hız verdim. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde gencin hormonlarının kadınlaşıp kadınlaşmadığının tahlilini yaptırdım. Çok azı erkek, diğer hormonlar kadın hormonu çıktı. Doktor tahlillerin sonucunu görünce; ” Bu gencimizin bu  durumu çocukken başlamış.” deyip, gence sorular sordu. Nerelisin? Nasıl bir aile yapınız vardı v.b.

Genç cevap verdi. Doktor daha detay bilgilere doğru  indi. Bende “Doktor neden böyle sorular soruyor, Annen babanı döver miydi?”  Ne ilgisi var? Bazı doktorlar da ne yapacaklarını bilmiyorlar, diye içimden kızarken genç cevap verdi; “Hayır annemi döverken görmedim, ama kumar oynardı, biz çok aç kalırdık, babamın yüzünden aç kaldığımız için babamdan nefret ederdim.” dedi.

“Mesele anlaşıldı” dedi doktor. “Peki babandan nefret ettikçe neler düşünüyordun?”

Gencin cevabı ilginçti; Altı ya da yedi yaşındaydım, anneler daha iyi, hep çocuklarının yanında,onlar iyi, babalar kötü, ben de anne olacağım dedim. Bunu düşündükten sonra, ilk işim ablamın eski bebeğini alıp, onunla oynamaya, bir anne gibi göğsüme götürüp, hayali göğsümden ona süt vermeye başladım.”

Doktor  bana döndü; “İşte Emine hanım sebeb anlaşıldı, çocuk zihinsel olarak kendini kadın gördükçe, hormonlar da o yöne doğru gelişip, sonuçta bu duruma gelmiş.”

Hayretten donakaldım. Böyle bir sebeple çocuk babayı modellemeyi terkeder miydi?! İşin daha acı veren ve daha karanlık yönü ise, toplum olarak, çocuğun bu konulala bağlantılı olarak cinsel arzularında yön değişikliği  yapabileceğini bilmemek …Annenin bilmemesi, babanın bilmemesi, imamın bilmemesi, öğretmen bilse bile görevinin anneyi babayı eğitmek olmaması vs.

Y. hep ağlıyor; “Kurtulmam lazım, ben Allah’ın lanetlediği kullardan olamam.” diyordu. Kurtulmazsam intihar ederim, dedi durdu hep. Gözlerinden yaşlar süzerek arada bir de ,”Ben bir erkeğim, bir başka erkekle yatıp domuz olamam. Bana göre, kadın veya erkek kendi cinsiyle cinsel eylemde bulunamaz.  Ben hiç kimseyle birlikte olmadım ama hayallerimde hep onlarlayım. Arzularım sapık, böyle bir durumda. Allah’ın  huzuruna çıkamam, kendi cinsiyle yatan manen domuz olur, bunu biliyorum o yüzden eyleme geçmedim.” diyordu hep.

Doktor ona terapi yaptı, ilaçlar verdi. Sonra gençten ayrıldık. Ancak on  yıl sonra görüşebildik. Yurt dışına gitmiş. Yedi yıl gurbette kalmış. Hep tedavisiyle ilgilenmiş. Umudunu kaybetmeden hırsla mücadele etmiş. Yedi yıl sonra memleketine gitmiş, evlenmiş bir de çocuğu olmuş. “Duyguların değişti mi?” dedim.

“Kalıntıları duruyor ama eskiye göre çok iyiyim. Önceleri kadın teninden bile nefret ederdim, çok şükür erkekten umudu kesen nefis kadın tenini benimsiyor, şimdi eşimi çok seviyorum. Şeytan bazen musallat olsa da ona yüz vermiyorum. Allah  Kur’an’da ihlaslı kullar şeytanı yener demiyor mu? Buna inandığım için, gerekirse evlenmemeyi de göze aldım. Öyle büyük bir haramla geçici zevklerle kirleneceğime, haramdan sakınır ve bunu başarmış olmanın zevkini yaşarım.” dedi.

Sevinmiştim.

Göklerde uçuyordum sanki. Bize göre bataklık olan durumdan bir genç kurtulmuştu. O zamanlar binlerce gencin aynı durumda olduğunu, çoğunun kendi durumundan memnun, diğerlerinin ise hiç memnun olmadığını bilmezdim.

Aradan yıllar geçti yine.

Arada bir telefon açan, “Bir derdim var ama söyleyemiyorum diyen gençler” oluyordu. Doğrusu beş yıl öncesine kadar pek ilgilenmedim bu gençlerle. Sonra ilgilenip yetkililere, analara, babalara gücüm yettiğince bildirdim, bildiriyorum. (Bu satırlar birer bildiridir de ayrıca.)

 

2. Eşcinsel M. Yaşlı Ama Sapık

Birgün yine ağlayan bir erkek sesi, ahizenin öteki ucundaydı. Bu defa;

“Emine Hanım kızım, beni ayıplama ne olur, sana bir derdimi anlatacağım. Sonra da benim ahirette yerimin ne olduğunu bana söyleyeceksin.”

Kimsenin ahiretteki yerini bilemeyeceğimi, ama hangi fiillerinin cehennemlik olacağını bilebileceğimi söyledim. Yaşlı adam derdini dökmeye başladı. ”Kızım  çok utanıyorum. Ölüyorum kahrımdan. Ben yetmiş altı yaşından sonra çocuklara dadanan bir sapık oldum.” dedi.

Nefesim durdu sanki. Dondum adeta. Bu adam ne diyordu.  Aman Allah’ım! Bu sapığı hemen gebertmek lazım.  Böyleleri, ipte sallandırılmalı, diye düşünürken adam girdiğim bu psikolojimi hissetti.  “Eminim Allah belanı versin” diyorsun. Ama hastayım, galiba bunadım kızım. Ölsem ölemiyorum. Durumum çok feci. Ben soramıyorum, ne olur siz sorun. Bizim bakkal söyledi, siz benim durumumdaki kişilere yardım edermişsiniz.” dedi. Amcaya “Benim işim başımdan aşkın, işim yok da senin gibi sapıklamı uğraşacağım.” diyemedim. Önce nefretle konuştum. Sonra kendi kendime, “İmdat isteyenden yardım eli geri çekilmez.” deyip, bundan sonra sarkıntılık yapacağı çocukları kurtarmak için, “peki” dedim. Hikayesi uzun bir çalışmadan sonra zorla bu adamı psikoloğa gönderdim. Uzun uzun tahliller yapılmış. Tahlil sonucunda psikolog da terapi yapmış. Durum vahimmiş, doktorun bana anlattığı.

Yaşlı adam ruhsal yönden hastaymış. Kendisini arada bir on beş yaşlarında erkek sanıyormuş. Psikolog, hemen bu adamın çocukluk dönemine inmiş. O adamın çocukluğunda anne figürü öne çıkmış.

Babası annesini çok dövermiş. Dayak yiyen kadın, kocası evden her çıktığında,

”Allah erkek milletinin belasını versiiin! Erkekler alçaaak. Erkekler gavur!”diye ağlıyor, oğlu yanına gelince de, ona; “Sende erkek değilmisin, Allah hepinizin belasını versin” diyormuş. Bu adam da annesinin bu sözünden sonra “Madem erkek olmak kötü, ben de kadın olurum” demiş. O günden sonra hep erkek olmaktan korkmuş. Annesinden duyduğu “ Erkek milletinin Allah belasını versin” sözü birdaha kulaklarından silinmemiş.

Tabiî Peygamber sözüne kulak vermek gerektiğini bir kez daha hatırlıyor insan. Kadın kocasının, kocası karısının aleyhinde konuşursa bu da gıybettir. Haramdır, günahtır. İşte, bir bilinçsizlik. Annenin çocuğunun yanında kocasına hakaret etmesi o çocuğun kanına  girmiş. O pisikolojiyle büyümüş. Kendisi gibi arkadaşlar edinmiş. Rezil bir hayat yaşamış. Evlenmemiş de. Bir çocuğu olmadığı gibi, akrabaları da onu reddetmiş.Yaşlanınca bakkalın kenarında eski bir binanın rutubetli odalarının birinde, bir yatak, kirden kayış gibi olmuş bir yorgan bulup orda yaşamaya başlamış. Derken ölümünün yaklaştığı gelmiş aklına. Çocuklara olan alçakça tutumunu hatırladıkça, gençliğinde bir kez hutbedeki hocadan dinlediği mahşer gününü hatırlayıp, çareler aramış. Şok oldum adam konuşurken.

Hayat hikayesini doktora anlatmış. Doktor bu hasta adamı Bakırköy ruh ve sinir hastalıkları hastanesine göndermiş. Ondan sonra da bir daha haber alamadım yaşlı adamdan.

Bu ve benzeri olaylar beni, Mektup Dergisi’nde bir sır kutusu açmaya itmişti. İnsanlar dertlerini, kendini aşan duygulardan olan iç problemlerini kimselere anlatamıyorlar, hiç olmazsa bize yazsınlar biz de sorulara cevap arayalım dedim.

Mektup Dergisi’nde yazdığımız özel durumlar, okuyucuların çok özel sorularına, bazen kendimiz, dini içerikli kitaplardan, bazen de konusuna göre uzmanlara sorup cevap yazdık.

Bizim özel konulara eğilmemizi şiddetle kınayan babanın hakaretleri ve o nefret dolu ses tonu hâlâ kulaklarımda “Müslümanların dergisinde bu tür konuların ne işi var?” diyordu. Çünkü dünyadan habersiz olan kardeşimiz, müslüman ailelerin çocuklarından eşcinsel çıkmaz sanıyor, bana aşağılayıcı hakaretlerini sürdüyordu. Aynı şahıs, yıllar sonra ağlayarak benden özür diliyordu. Oğlunu arkadaşıyla kötü durumda yakaladığını, bu yaraya bir derman bulunup bulunmadığını sordu.

Evet, gizli gizli yürüyen dehşet virüs, çocukları esir alırken, aile içinden birinin veya birkaçının eliyle aileye giriyordu işte.

 

3. Eşcinsel. S. Babasından Nefret Eden

Erkek, Kadın Olmak İstiyor

Hemen şunu söyleyelim, hiçbir erkek bedeni asla tam kadın olamaz. Bu durum çok iyi bilinmeli. Gençlerin uzuvlarını kesme işini ranta çevirenler tuzağına düşmemek gerek.

S. de telefon açtı bana. Dindar bir ailede yetiştiğini, İmamın Manken Kızı adlı romanımdaki bir sözden cesaret alarak beni aradığını, bir derdini benimle paylaşmak istediğini söyledi, durumu anlattı. Çözüm arıyor… Yangından kendisini çıkarmaya çalışıyor belli.

Uzun zamandan beri, masum bir çocukken Bush ve İsrail Başbakanı gibi caniler hangi süreçten geçip de canileştiler diye düşünmekteydim. Şimdi de gönüllü eşcinsel olanlar haricinde eşcinsellikten iğrenen, onun bir namussuzluk olduğuna inandığı halde yine de duygu olarak eşcinsel olanların çocukluğunda neler olduğuna aklımı yormaya başladım. Bu yüzden S.ye,  bana çocukluğunu detaylarıyla anlatmasını söyledim. Anlattı hayatını.  Arada, onun değinmediği konular hakkında sorular sordum.

Aman Allah’ım bu ne? Yine benzer durumlardan dolayı çocuğun cinsel arzuları yön değiştirmiş.

Babası annesini sık sık dövermiş, annesi odasına geçip, gizli gizli ağlarmış. Annesine acıyan S, sürekli annesinden yana olmuş. Annesini hep ağlarken gören çocuğun dengesi bozulmaya başlamış. Erkek olmak kötü bir şey duygusuna kapılmış. Ayrıca annenin yanında yer almak için anne olmak lazım diye düşünmüş, ve anne olmaya karar vermiş. O günden sonra hep pembe ve kırmızı ağırlıklı, kız giysilerini seçmiş. Ne anne farkındaymış, ne de baba. Yedi yaşındayken de çok sevdiği erkek arkadaşıyla evlenmeyi hayal etmiş hep. Hayal etmiş çünkü hiç kimse ona, “Yavrum sen büyüyünce bir kızla evleneceksin” dememiş. Bir yandan da bozuk aile yapısı çocuğu alabora etmiş.

Bu arada karısını döverken müslüman olduğunu unutan baba, dini konularda çok büyük bir dikkatle, eğitimli bir beyefendi gibi oturup,  “Bak oğlum bizim çok güzel bir dinimiz var. Hükümleri şunlar şunlardır” diye hafta sonu hariç her gece din dersi vermiş.Çelişkiler içinde yaşayan S. hem dindar hem de hormonel olarak kadın duygularında bir erkek olmuş. Duyguları doğrultusunda yaşasa Allahtan korkmuş, yaşamasa sapkın duygularıyla işin içinden çıkamaz olmuş. Bazen dine boşvermek istemiş, ama hedefine ulaşamamış. Bir müddet, dinsiz ateist eşcinsel arkadaşının etkkisinde kalsa da, uzun süre inançsız kalamamış. Hem ağlıyor hem de “Bana bir çare var mı?” diye soruyordu. Ona şu meyanda tavsiyelerde bulundum; “Haramı işlememenin ilk yolu imandır. İmanın temizliyemeyeceği pislik yoktur ama şartları vardır. Önce çok güçlü bir tevbe etmek. Hemen ardından-içinden gelmese de- namaza başlamak. Ardından arkadaş çevreni değiştirmek. Daha sonra düzenli olarak her akşam az da olsa Kur’an okumak. (Arapça veya Türkçe mealini) Her akşam yürümek veya herhangi bir spor dalında spor yapmak. Gücün yettiği kadar oruç tutmak.

İlk etapta saydığım altı maddeyi yerine getirirken, bir taraftan da bir hastaneye gidip hormon testi yaptırıp, normal olup olmadığını araştırmasını doktordan eğer hormonlarında dengesizlik varsa, dengeleyici ilaçlarla tedavi istemesini tavsiye ettim. En önemlisi, nefsine asla erkeklerle ilişkiye girmiyeceğini iyice telkin etmesini, nefsin sana gerçekten inanırsa, erkekten başka çıkış yolu var mı diye arayışa girecektir. Ama bunun için iraden çok büyük olmalı, çok güzel olmalı, nikahsız her ilişki pisliktir İslâma göre. Erkeğin erkekle nikahı, asla olmaz. Uzmanların, ‘Sen kadınsın’ demesi de yetmez.” diye telkinlerde bulundum.

Bu genç söylediklerimi aynen yapmış. Çok zorluklar çekmiş ama sonunda yüzde yetmiş başarılı olmuş. S. şu anda evli. Vicdanını rahatlatmak için, kendisi gibi  tevbe eden, yani birkaç kez bu tür günah işleyen biriyle evlenmiş.

Nasıl oldu bilmiyorum, bu konuda talepler arttı. Konu üzerinde dikkatlice durdum. Üniversitede biraz psikoloji üzerine dersler aldığım ve yıllardır insan özellikleri üzerinde okuduğum için olsa gerek, Ayetller ve hadisler ışığında neler biliyorsam bunlarla gençlere tavsiyelerde bulundum. Ameliyatla “kadın”olmak isteyen bazı gençlerin fikirlerinin değişmesine yardımcı oldum. Onlara; “Erkek ameliyatla erkek özelliklerini kaybeder ama kadın olamaz, kadınsı olur. Kadınsı olmakla, şuh olmakla gerçek kadın olunamaz. Kadınlık bunlardan farklı şeylerdir” dedim. “gül bahçesine kuyu açmakla deniz yapamadığımız gibi erkeği de tam olarak kadına çevirmek mümkün değil. (En azından şimdilik) İleride Ayetin dediği gibi, Allah’ın yaratma sistemine şeytani müdahaleler yapar da sistemi değiştirebilirlerse onu bilemem. Ama bu zamanı, biliyorum ki; bu mümkün değil.”

Uzun uzun izah ettim her birine.Yirmi iki gencin on yedisi şu anda gayet normal halde devam ediyor hayatlarına. Üçü eski haline döndü, tekrar vazgeçti. İnancı zayıf olanlar med-cezir yaşıyorlar. Eşcinselliği, imanına, namus ve şerefine aykırı bulanlar ise savaşı kazanıyor.

“Efendim” diyor bazı gençler, “ne yapayım benim arzularım var” diyor. Herkesin arzuları, istekleri var. Nasıl ki vitrinde duran altınlara ulaşmak için can attığı halde, haram diye çalmıyorsa, normal evli veya imanının gereğini yapan bekar bir erkek, çok cekici bir kadını arzuladığı halde, o kadın zinaya açık olsa bile nasıl ki haram olduğu için uzak duruyorsa iman eden bir eşcinsel de, imanlı ve Müslüman, Allah’tan korkan ve sevense, nefsinin istediğini değil, Allah’ın istediğini yapar.

Tedavi olur.

Tedavi olamazsa, sapkın arzularına gem vurmaya çalışır. “Şu ölümlü dünyada bu sapkın duygular bendeyken ne nefsimin istediği bu cürmü işlerim, ne de bu arzularla evlenirim” der ve Allah’a sığınır. Allah, gayret edeni mutlaka her kötü dürtüsünden ve alışkanlığından kurtarır. Hem, bilerek harama devam edenler bedel ödemektedirler. Gençken geçici zevkin bedelini, belki gençken, belki yaşlıyken öder. Burada ödemezse, ahirette hiç kaçış yok tevbe etmeyenlere. Müslümanın inancı bu.

Allah’a inat yaşayanlar itiraz etseler bile!

Ruhu kimseyi sevememiş kızlar evlenmeden duruyorlar. Peki nasıl duruyorlar? Kendi nefislerine “helal yoksa haram da yok” diyerek umudu kestirmişler.

Maslov’un hayat hiyararşisinde bile, fiziksel ihtiyaçlarda cinsellik son sırada karşımıza çıkıyor.

En son ihtimal şu ise, ya İslam’a göre sapık olan ilişkilere devam edeceksin, yada her zevki tatsan da, cinselliği unutacaksın, dense, gerçek mü’min namuslu kalıp mücadele etmeyi seçer.

Buraya kadar, üç genci ve eşcinsel olma sebeplerini yazdık.

Bitti mi?

Hayır. Daha altı genç var.

Gelecek sayı devam edeceğiz.

Neler var neler. Anneler veya anne adayları, babalar ve baba adayları beni dikkatlice takip edin. Göreceksiniz ki; büyük bir ihtimalle çok önemli şeyler öğreneceksiniz. İhtimal ifadesini şu yüzden yazdım, yazacaklarımı biliyor olabilirsiniz, diye düşündüm. Ama bilseniz bile, mutlaka bilmediğiniz şeyler de vardır. Çünkü şahsıma ait özel araştırmalar bunlar. Hepsini koysam yazı çok uzun olur. Okuyucuyu bir konu ile sıkmayayım diyorum. Aklı şehvetinde olmayanlar, zinadan kaçmayı başarırlar.

Allah’a emanet olun değerli okuyucularım.

 
 http://www.mektupdergisi.com/yazi_159_Buyuk-Gunah-Olduguna-Inanan-Bazi-Escinsellerin-Feryadi-KURTULMAK-ISTIYORUZ.html

3610
Bu cüppeli hangi cüppeli? Eşcinsel sevgiliden şok açıklamalar!!!
Elif Ergu'nun 2002 yılında Sabah gazetesinde yayınladığı bir röportaj uzun zaman sonra yeniden gündeme geldi. Bakın Eşcinsel Devrim Yılmaz hangi Cüppeli Hoca ile yakın arkadaşlık yapmış?
2002 yılında An yayıncılık tarafından yayınlanan Devrim Yılmaz'ın gerçek hayatının anlatıldığı "Bir eşcinselin sıradan hikayesi" adlı kitapta yazılan iddialar Türkiye'yi ayağa kaldıracak türden…

Devrim Yılmaz adlı eşcinsel kendini aylarca bir otel odasında misafir eden gizli sevgilisi Cüppeli A. H'den ve yaşadıkları cinsel hayattan açık açık bahsediyor…

O dönemde Sabah Gazetesi muhabiri olan ve şimdi Vatan Gazetesinde köşe yazarı Elif Ergu, Devrim Yılmaz ile Türkiye'yi ayağa kaldıracak bir röportaj yapıyor.

Sabah Gazetesi'nin eklerinden birinde 2002 yılında yayınlanan bu röportajda da Devrim Yılmaz Cüppeli A. H. İle yaşadığı sıra dışı ilişkiyi açık açık anlatıyor ve Cüppeli A.H'nin tarikat lideri olduğunu da iddia ediyor.

Devrim Yılmaz hayatını anlattığı kitabında bu cinsel ilişkiyi en ince ayrıntılarına kadar anlatıyor.

"Bir eşcinselin sıradan hikayesi" adlı kitapta ayrıca Tarikatın içinde bu tür ilişkilerirn çok yayğın olduğu anlatılıyor….


Bu konuda görüştüğümüz Devrim Yılmaz, Elif Ergu ile yaptığı röportajdan sonra tarikat tarafından ölümle tehdit edildiğini ve öldürülmekten korktuğu için yurtdışına kaçtığını söyledi. Devrim Yılmaz tarikatın kendisini öldürmesinden korktuğu için Türkiye'ye gelemiyor.


İŞTE DEVRİM YILMAZ'IN ELİF ERGU İLE YAPTIĞI RÖPORTAJ:

Bir tarikat lideriyle bile ilişkim oldu

Devrim Yılmaz 12 Eylül 1980 doğumlu. O bir gay. Anılarını ve günlüğünü 'Bir Eşcinselin Sıradan Hayatı' adlı kitabında topladı. Kitap bu hafta piyasaya çıkacak ve olay yaratacak


Devrim, özel din okulunda uğradığı tecavüzü, küçüklüğünde üvey dayılarının tacizlerini ve yaşadığı ilişkileri anlatıyor. Bu ilişkilerin kahramanlarının en ilginci bir tarikat lideri. Cihangir'de bir apartmanın giriş katından altı basamak inip, zile basıyorum. Karşımda Devrim ve arkadaşı. Evde bir curcuna hali. Stor perde yeşil-sarı renkli, pencere önünde tüylü oyuncaklar, salonda salıncakta sallanan bir maymun, ayıcıklar, duvarlarda irili ufaklı aksesuarlar, yerde kilimler...


Karşımda Devrim ve arkadaşı. 'Ev ne kadar renkli' diyorum, 'O bizim renkliliğimizden' diyorlar.
Devrim bir gay. 22 yaşında. İnce bilekli, ince yüzlü, açık kumral, yumuşak bakışlı, zarif, güzel biri. Konuşurken saçlarını edayla atıyor, zor bir hayatı olduğu bakışlarından okunuyor, sıcak bakışlarında hüzün var.
Kadın, erkek ya da eşcinsel farketmez, küçücük bir çocuğun asla yaşamaması gereken şeyleri yaşadığı için, 'ahh be çocuk' diyor insan...


16 yaşından beri günlük tutan Devrim, çocukluğundan bu yana yaşadıklarını ve günlüğünü 'Bir Eşcinselin Sıradan Hayatı' adlı kitabında topladı.
n Nasıl cesaret ettin böyle bir kitap yazmaya? Adını gizlesen de korkmuyor musun anlattıklarının başına dert açmasından?
15-16 yaşından beri günlük tutuyorum. 'Umarım bu günlük kitap olur' diye düşünürdüm. Oğlunun süslenmesini izleyen bir anne-baba ya da kendini kız gibi hisseden genç, bu kitaptan çok şey öğrenebilir. Ben ergenlik dönemindeyken eşcinsellerle ilgili dergilerde filan ne yazılsa koşar alırdım, çünkü merak oluyor insanın içinde ama malzeme az. Yaşadıklarımı anlatırken aktörlerin isimlerini gizledim. Birlikte olduğum insanlar arasında tarikat lideri ve sosyetenin çok iyi bildiği isimler var. Kitaptaki her satır gerçek, yalnızca isimler farklı.


* Kendini keşfetmeye başladığında neler ürküttü seni?
Eşcinsel olmak zor. Hayata kadın ya da erkek olursun diye bakıyoruz. Ama erkek doğmuşsun ve kendini kadın gibi hissediyorsun. Başına nelerin geleceğini bilemiyorsun. Travestileri görüp 'Aman Allahım, ben de mi bunlar gibi olacağım. Ben nasıl bunlar gibi yaparım' diye korkardım.


MAHALLEDE ZEKİ MÜREN DİYE TAKILIRLARDI
* Farklı olduğunu hissediyor ve toplumun senden beklediği şekilde hareket etmiyorsun. O dönemlerde aynaya baktığında ne görüyordun?
Farklısın ve elinde olmadan bu hareketlerine yansıyor. Bana çok küçük yaşlarımda 'Zeki Müren gibi mi olacaksın?' diye takılmaya başlamışlardı. Oysa ben hareketlerimin normal olduğunu sanıyordum.
* Lisede tüm erkek arkadaşların kızlarla çıkmaya başlayınca sen ne yaptın? Kızlarla da kendini denedin mi?
Erkekler kızlardan hoşlanıyordu ben de erkeklerden. Kızlar yakın arkadaşım, kankim oluyordu. Kızların koluna girip dolaşıyordum. Dini okulda kızlar yoktu, baskı vardı. İstediğim gibi uyayamıyordum. 'Sırt üstü değil, sağa dönerek yatacaksınız' diyorlardı. Dini okulda doğal olarak kız arkadaşım filan yoktu. Devlet okuluna başladığımda çok rahatlamıştım. Kimliğimi ortaya koyuyordum. Beni en çok rahatsız eden üstüme gelen erkeklerdi. O çok dalga geçen erkekler yalnız kaldığımızda ilk fırsatta üstüme çullanıyorlardı. Bana 'kız gibi' diye laf eden en maço görünümlü çocuk yalnız kaldığımız bir ortamda üstüme geldi.
*!Annenle yaşadığın günlerdeki anılar çok rahatsız edici. Küçük yaştaki bir çocukla porno izlenmesi, eve gelip gidenler...
Evet. Annem garip bir kadındı. Umursamazdı. Çok küçük yaşta annemin başka erkeklerle olan ilişkilerinin tanığı oldum.


BÜTÜN ERKEKLERDE BABA ŞEFKATİ ARADIM
*!Seni 6 yaşında terkeden annenle bir daha görüştün mü?
Beni buldu yıllar sonra ve bana 'Ben seni erkek doğurdum, seni asla böyle kabul etmem' dedi. Ben de ona, 'Ben böyleyim, bu hastalık değil. Erkeğim ve erkeklerden hoşlanıyorum. Tek farkım gece yatağa bir erkekle girmek istemem' dedim.
*! Baba şefkati eksikliğinin de seçimlerinde etkili olduğunu söyleyebilir miyiz?
Babam Suudi Arabistan'da çalışıyordu. Çok para gönderiyordu. Gak desem olur, guk desem yapılırdı. Ama babalı bir evi yaşamadım. Belki de bu yüzden hep yaşı benden büyük erkekleri tercih ettim.
*! Üvey abi, mahalle bakkalının tacizi, dini okuldaki öğretmenin tecavüzü... Tüm bunlar 'kız gibi' göründüğünden geldiyse başına, esas görmemiz gereken toplumun sana nasıl baktığı, iki yüzlülüğü olmalı...
Toplumun burada çifte standartı var. Sokakta yürürken size laf atanlar, 'tu kaka' diyenler, ki bunlar erkekler oluyor, ben bunu çok yaşadım. Sizi aşağılayanlar sizden yararlanmak istiyor.


TARİKAT LİDERİNDEN VE MÜRİTLERİNDEN KORKUYOR
* Bir tarikat lideriyle olan ilişkini de anlatmışsın...
Adapazarı'nda oldu. Adını gizledim çünkü ondan ve müritlerinden korkuyorum.
*!O topluluğun içine girmiş biri olarak nasıl değerlendirirsin, 'oğlancılık' yaygın mı?
Bu yaşadıklarımız yeni değil. Tarih boyunca var. O asla yapmaz diye düşündüğünüz kapalı toplumlardaki erkeklerde bu eğilimlerin olduğunu kitaplar da yazıyor. Bir otel odasında 3 ay aşk yaşadım. Çok korktuğum için de kitapta kod adı kullandım. Karşıma çıkacak olan o kişi değil, binlerce müridi olur. Adapazarı da çok mutaasıp bir yerdir.
*!Kitabında anlatmışsın. Bir süre vücudunu satarak para kazanmışsın...
Evet. Çok parasızdım. Bir gece kulübünde konsomatrislik yaptım. İnan bir haftada kazandığım parayı bir saatte kazanıyordum. Bir süre sonra, 'Ben ne yapıyorum, ben böyle bir hayat istemiyorum' dedim kendime.
*!Neden travesti olmadın?
Ameliyat olmak istemedim. Bu halimle toplumda çok rahat hareket edebiliyorum. Travesti olunca bir kere nasıl olacağın belli değil. Güzel bir kadın olamazsam diye korkarım. Bir de ne iş yapacaksın. Karşında tek iş var, o da bedenini satmak.


KARI GİBİ! TEKERLEK! NONOŞ! NELER DEMEDİLER
*!Üniversiteye gitmeni ailen istememiş. Okuyamayacağını mı düşündüler?
Hayır, ben hep başarılı bir öğrenciydim. Ancak babam kumarda bütün parayı yedi ve çalışmam gerekti. İlk işim otobüste host'luk oldu. Şoförü ve muavini deli gibi beğeniyordum ama bunu asla belli etmiyordum. Çok mutluydum.
*!Aşağılamalarla karşılaşıyorsunuz... Nonoş, tekerlek, ib...
Önceleri kendimi kötü hissederdim. Hep başarısız bir kişiymişim gibi gelirdi. Sanki başarılı insanlar heteroseksüellerdi. Biz 'karı gibi' olanlar sanki eksiktik. Artık hiç önemsemiyorum. Bana böyle diyenleri dar kafalı olarak görüyorum.
*!Birlikte olduğun insanlar arasında yaşı büyükler, mevki-makam sahibi olan kişilerin olduğunu anlıyoruz kitaptan. Onlarla birlikteyken nasıl hissettin kendini?
Çok zengin bir insanla tanıştım. İnanılmaz bir aşk yaşadık. Çalışmamı filan istemedi. Metres gibiydim. Aşıktım ama 'Hayatım boyunca bana para mı verecek?' diye düşündüm ve kaçtım ondan. Bir kere bir hafızla birlikte oldum. Hafız olduğunu bana çok sonra söyledi. Kendisi Türkiye'nin en güzel sesli hafızı seçilmiş. Bir parti lideriyle birlikte fotoğrafları basında yer almıştı.


ERKEKLE YATIP, SONRA DA AKTİFİM DEMEK SAÇMA
*!Gay'leri tercih eden erkekler genelde kendilerini farklı değerlendirirler... Onlar için 'kesinlikle erkektirler' der misin?
Benimle birlikte olan erkek benden çok farklı değil. Bir erkek yatakta bir başka erkekleyse, 'Yatakta aktifim' demesi çok saçma. Kendini bir eşcinselle tatmin edip de kadınlara sığınıyorlar. Kadınların yanında farklı, bizim yanımızda farklı oluyorlar.
*!Şimdi ne iş yapıyorsun?
Organizasyon işi yapıyorum. İyi İngilizcem var. Bir çevrem oldu. Konser organizasyonları gibi...
*!'Gay'ler yaratıcı insanlardır' desem, sence bunun nedeni ne?
'Olayları hem kadın hem erkek gözüyle yaşadıklarındandır' derim. Biz her iki tarafın duygularını biliyoruz. Her iki tarafın zevklerini de biliyoruz.
*!Kitabında annene, babana yönelik suçlamaların var. Senin kitabını okuyan anne babaların ne bulacağını düşünüyorsun?
Çocuklarının eğilimlerini daha rahat görebilirler çünkü benzer şeyler yaşıyoruz.
*!Ne demek istersin son olarak?
Erkeğim ve erkeklerle birlikte oluyorum. Geçmişime değil, önüme bakıyorum.
Annemle birlikte porno seyrettim


BAZI SEVGİLİLERİM ÖNEMLİ KİŞİLER
...'Merhaba. Ben kitabın kapağında sahte ismi geçen ib...yim. Adımı, cinsel kimliğim ya da okuyacağınız pek hoş olmayan geçmişim yüzünden gizliyorum. Aynı nedenlerle bazı isimleri de değiştirmek zorunda kaldım. Çünkü benimle ilişkiye girenlerin kiminin müridi, kiminin çocuğu, kiminin iş dünyasında önemli bir ismi, yada sosyetede doldurulamaz bir yeri var. Okuyacağınız tüm olaylar gerçek ve ben bunları yaşarken aldığım yaraları ömür boyu taşıyacağım.


RUJLAR VE PORNO FİLMLER
...Annem beni erkenden yatırıyordu. Babam yurtdışında çalışıyordu. Yatar yatmaz kapım kilitleniyordu. Annem bir gün kapıyı kilitlemeyi unuttu, içkiliydi. Annemin daha önce bu kadar çıplak ve Mehmet amcanın da bu kadar iri ve kıllı olduğunu hatırlamıyorum. Bu sahne abartısız yıllarca rüyalarımda tekrarlandı durdu. Sonraki aylarda değişik amcalar geldi.
...Annem bu arada bana odasındaki hazineyi keşfetmem için gerekli desteği sağladı. Müthiş makyaj malzemeleri ve o pırıl pırıl kıyafetler... Annemin bana 'o yakışmadı koyu renk ruj dene' dediğini anımsarım.
Video o yıllarda modaydı. Ben ilk porno filmimi de annemle izledim.


ATAŞLARDAN TOKA YAPARDIM
...Okulda veya dışarıda erkek çocuklarının oynadıkları oyunları sevmiyordum. Kızlarla evcilik oynamayı, ip atlamayı tercih ediyordum. İçimde kızlar gibi yürüme, konuşma ve giyinme isteği vardı. Bu arada kendime renkli ataşlardan tokalar yapıyordum ve derslere dudaklarımı kırmızı kalemle boyayıp giriyordum.


ÜVEY DAYILARIM SÜRTÜNÜRLERDİ
...Üvey annemin biri 23, diğeri 25 yaşında iki erkek kardeşi vardı ve bizimle kalıyorlardı. Babama iki kardeşiyle kalacak kadın namus abidesi olarak gelmişti.
Dokuz yaşındaydım, ciddi olarak başka çocukların penislerini merak ediyordum. Üvey dayımlardan büyük olan her şeyi başlattı. Bir akşam bana 'İstersen gel benimle yat.' dedi. Gereksiz yere sopa yemekten beni kurtaran bu adama minnet borcum vardı ve aklıma herhangi bir şey gelmiyordu. Dayım gece bana sarılıp uyuyordu. Yıllar boyu böyle bir sıcaklık yaşamadığım için hoşuma gittiğini inkar etmeyeceğim.


TECAVÜZ SONRASI ACIDAN BAYILDIM
...Bir gün üvey annemin korkunç dayağından sonra karakola gittim. Beni doktora götürüp rapor aldılar. Babama telefon edildi ve özel izin alarak geldi. Elinde benim hastane raporum vardı. Üvey annem ise babam eve gelmeden kaçtı.
...Babam beni yatılı okula verdi. Özel eğitim veren bu okul bir tür dini kolejdi. Okulda bir gece Yasin adlı bir arkadaşımla öpüştüm. Biri bizi gördü ve Harun Hoca'ya söyledi. Harun Hoca gece yarısı bizi yanına çağırdı.
Harun Hoca bana 'Sen kal işimiz var, daha konuşacağım seninle. Yasin gitsin', dedi. Beni revire gönderdi. Kapıyı kilitleyip bana tecavüz etti. Bu ilkti. Acıdan bayılmışım.
Olay ortaya çıktı, ben de hoca da okuldan atıldık. Harun Hoca'nın tek kurbanı ben değildim.
Sonra devlet okuluna gittim.


SONUNDA YOLUM TARİKATA DA DÜŞTÜ
Adapazarı çok mutaasıp bir yerdir. Evden kaçtığımda biriyle tanıştım. Bana sahip çıktı. Beni otele kapattı. 3 ay otelde kaldım. Haftada birkaç kez günde bir-iki saatliğine uğruyordu. Bu kişi bir tarikatın lideriydi.
Elif ERGU

http://www.medyafaresi.com/haber/1817/televizyon-bu-cuppeli-hangi-cuppeli-escinsel-sevgiliden-sok-aciklamalar.html


3611
'Sıradan' bir hayat
 
Kitabı okuyunca hemen gidip yazarla konuştum. Kendisi ismini ve cismini saklamamızı istedi.
 
'Bir Eşcinselin Sıradan Hikâyesi' isimli kitaba göre, eşcinseller sevişmekten başka hiçbir şey yapmıyor. 144 sayfalık kitapta tam 46 kez eşcinsellerin nasıl seviştiği, anlatılıyor

17/03/2002

HIZIR TÜZEL İSTANBUL - Birkaç gün üst üste bir hanımefendi aradı beni. An Yayıncılık'tan çıkan 'Bir Eşcinselin Sıradan Hikâyesi' isimli kitabın yazarıyla söyleşi yapar mısınız?' diyordu. Üçüncü konuşmamızda bu hanımefendinin ismini sordum, 'Vedat' dedi. Güldüm ve şaşkınlıkla 'İlk kez bu isimli bir hanımla tanıştım, ne enteresan' dedim. Telefondan gelen yanıt ise 'Benim sesim biraz feminendir' oldu. Yani daha başından pot kırdık. 'Bilmediğin işlere ne giriyorsun,
sana ne eşcinsellerden' diyeceğim ama o da hayatın bir gerçeği.
Eşcinseller renkli insanlardır. Hayata bambaşka bir gözle bakabilirler, bizim göremediğimiz renkleri görebilirler. Neşeli, konuşkan yaratıcıdırlar, sanatçı yönleri ağır basar, falan filan... Saygımız sonsuz yani. Fakat, kitapta bunlardan eser yok. Bu kitap başka bir kitap.
Açıkça söylemek gerekirse Devrim Yılmaz'ın (Kendi ismi değil) kaleme almış olduğu 'Bir Eşcinselin Sıradan Hikâyesi' isimli kitap, beni hayli şaşırttı. Hatta dumura uğrattı.

Eşcinselin sıradan dünyası
Bir kere kitabı okuyunca eşcinsel vatandaşların sevişmekten başka bir şey yapmadıkları dikkatimi çekti. 144 sayfalık kitabın büyük bir bölümü tamamen muhtelif cinsel ilişkilerin anlatımı şeklinde geçiyor. Kitapta tam 46 kez anlatılan bu olayların içeriği de meraklıları için ilginç tabii. Ensestten tutun, oral, anal, fetiş, sübyancılık, ne ararsan var yani.
Sonuçta yazar beyle tanışıyoruz. Kendisi zayıf yapılı, uzun sarı saçlı, gözlerinde garip bir hüzün barındırıyor. 12 Eylül 1980 yılında Adapazarı'nda doğan yazar, kitabında bir insanın nasıl eşcinsel olabileceğini adım adım anlatmış. Tamamen gerçeklere dayalı olduğunu söylediği kitabın devamı da yakında geliyormuş. Umarım memleket için hayırlı olur.
Kitapta eşcinsellerin dünyası sadece cinsel ilişkiden ibaretmiş gibi görünüyor. Gerçekte de böyle midir?
Çok iyi bir işte, çok iyi bir yerde olsanız dahi, cinsellik hiçbir zaman değişmiyor. Şimdi bakın siz bir erkeksiniz ve bir kadına ilgi duyuyorsunuz. O kadınla tanışıp, bir ilişkiye girmek uzun zaman alabilir. Ama ben ya da bir başka eşcinsel arkadaşım, bir dakikada tanışır ve birlikte olurlar.. O kadar çabuk yani.
Ama kitaba göre bu, leblebi çekirdek yer gibi oluyor? Sürekli bir durum var.
Öyle. Aynen öyle. Bunu durumu iyi olan, eğitimli, zengin eşcinseller de yapıyor. Adam bindiği taksideki şöförü beğenip evine götürüyor. Belki de mutluluğu böyle arıyoruz.
Hâlâ bulamadınız mı, sadece bu kitapta 46 kez cinsel ilişkiye giriyorsunuz...
Şimdi bakın siz bir kadınla birlikte mutlu oluyorsunuz, bitiyor sonra. Tekrar mutlu olmak istemez misiniz? Bir de tabii erkeklerin aldatma oranı diye bir şey var. Diyelim iki erkek birlikte oluyor. Bu kez aldatma oranı ikiye katlanıyor. O gidiyor başkasıyla birlikte oluyor, sen gidiyorsun başkasıyla oluyorsun. O zaman bunun ne manası kaldı. İki erkek, iki ayrı kutuptur. Bu bir süre sonra insanı sıkıyor. Değişiklik gerekiyor. Bu yüzden seks önemli bizim için...
Eşcinsellerin hayata çok değişik bir gözle baktıklarını, bambaşka renkler gördüklerini bilirim. Özellikle sanatçı ruhlu oldukları söylenir. Kitapta bu anlamda da bir şey göremedim.
Ben de oraya çok iyi dans ettiğimi, çok iyi resim yaptığımı yazmadım. Modern dans eğitimi
aldım. Sonra kitap yazdım, işte bu da sanatın
bir dalı. Seksin dışında çok şey var. Klasik müzik dinlerim, kitap okurum. Adapazarı'nda profesyonel voleybolcuydum.
Spordan söz ettiniz de, camiada nasıl bu eşcinsellik durumu, yaygın mı?
Spor camiasında çok fazla. Çünkü sonuçta herkes erkek. Soyunma odasına giriyorsun, herkes çırılçıplak. Bir kampa gidiyorsun, erkeklerle aynı odada yatıyorsun. İster istemez bir şeyler oluyor. Bütün bunlar birtakım şeylerin bilinçaltına yerleşmesine neden oluyor. Çoğunda var bu. Şimdi gidin ligin en ünlü basketbol takımlarına bakın. Özel partiler, bilmemneler yapıyorlar ve ben bunun hepsini biliyorum. Bir de tabii bakımlı yakışıklı insanlar. İlginizi çekiyor onun gibi olmak istiyorsunuz. Bir süre sonra bu hayranlık bir süre sonra başka bir şeye dönüşüyor.
Bir de kitapta eşcinsellerin yaşamı cehennemi
bir atmosferde geçiyor. Küçük yaştan itibaren
sürekli kullanılma, aldatılma, aşağılanma, dayak, zoraki fuhuş.
Eğer iyi bir aileden gelmiyorsanız eğer, iyi bir eğitiminiz yoksa bunları yaşıyorsunuz. Çevremdeki bütün arkadaşlarım bu şekilde
olaylar yaşamış. Ben de olduğu gibi yazdım zaten. İnsanlar her şeyden bir şey öğrenir. Ben küçükken travesti olmayı düşünüyordum ama sonra buna gerek olmadığını öğrendim. Bir de bu kitabı yazmaya başladığım andan
itibaren tehditler almaya başladım. Çünkü kitabın içinde başka konular da olduğundan dolayı, çok ciddi tehditler almaya başladım....
Bir de yine kitapta bu erkeklerin pek çoğu maço tavırlı oluyor.
Neler neler var. Çok sert bir insan belki erkekliğin sembolü olacak bir insan, yatağa giriyor, sizden daha kadın oluyor. Bunların arasında kadın iç çamaşırları giyenler bile var.
Peki siz, neden böyle bir kitap yazmak istediniz, hayatınız roman mı sizce?
Çünkü bu benim çok önceden beri hayalimdi. Günlük tutmaya başlayınca bunun ileride kitap olabileceğini düşünüyordum. Gelişmelerin bu şekilde olacağını bilmiyordum. Her şey kendiliğinden oluştu. Baktım ki olaylar gelişti, herkesin pek başına gelmeyen şeyler yaşamışım ben de oturup yazdım işte. Hayatımın enteresan olduğunu ve bunun roman olabileceğini düşündüm ve yazdım. Burada pek çok olay var. Bunların biri belki birinin başına gelmiş olabilir ama burada özellik bunların hepsinin benim başımdan geçmiş olması. Beni anlatan, benim bir eserim.
Siz hayatınızı nasıl kazanıyorsunuz?
Bir organizasyon firmasında çalışıyorum. Menejerlik yapıyoruz, konserler filan düzenliyoruz. Eğlenceli bir iş yani. Seviyorum.
Peki, çalıştığınız işyerinde hiç cinsel tacizle karşılaştığınız oluyor mu?
Bu çevrenin geneli böyle olduğu için hiçbir şekilde sorun yaşamıyorum. Aslında bu içten gelen bir şey. Anneler va babaların bunu anlaması lazım. Hastalık değil ki, doktora götürüp iyileştirsinler. Hırsızlığı, uyuşturucu bağımlılığını tedavi edebilirsiniz. Bunu tedavi etmek demek, hiçbir zaman seks yapmayacaksınız anlamına gelir. Baskı, eşcinsel eğilimli çocuğu daha farklı yanlış yerlere götürür, bana olduğu gibi. Aile de, çevreden gelen tepkilere maruz kalıyor. Onun acısını çocuğundan çıkarıyor. Konu komşu yakın çevre
için çocuğunu harcıyor. O kendi çocukları oysa. Yatak odasında bir genç kızla değil bir erkekle beraber oluyor ama sonuçta o sizin çocuğunuz. Bir de, insanlar eşcinselleri, travestileri televizyonda gazetelerdeki haberlerden tanıyor. Saldırılar, rezaletler biçiminde sergileniyor. Ama o aslında çok küçük bir kesim. Oysa pek çok değişik ortam var. Bunların içyüzlerini anlatacağım



http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=32165

3612
ailem ve korkular...‏


merhabalar hüseyin bey...bu hafta sizi aramak için hiç fırsatım olmadı konuşmak istediğim halde....ancak bugün uygunum ancak bugün de sizin görüşmeleriniz var mu mesajımdan sonra 2 mesajımla ilgili bu haftaiçind konuşmayı ümit ediyorum...
 
yine ailemle ilgili devam ediyim istiyorum...onları yıllar içinde çok yorduğumu farkediyorum sanırım...egolarıma yenik düştüğümü ve bu egolarımı gerçekleştirmek için de onları hem madden hem manen kullandığımı hissediyorum...bu sabah annemle sohbet ettikten sonra biraz daha anladım...ama egolarım o kadar güçlü ki bunu bildiğim halde değiştiremiyorum...bunu da yapmalıyım şuraya gitmeliyim şurda da bulunmalıyım derken bi bakmışım ailemi yormuşum...bu hep bu yaşıma kadar böyle oldu ve babam bu yüzdençok yorgun ve bana da kırgın sanırım...yıllardır olan beklentilerimin birikimi bu sanırım...babam o kadar iyi bi insan ki yapmadım demek istemiyor bizim için her şeyi yapıyor sonrasında da kırılıyor..bu da çok ilginç gerçekten...bizimle ilgili gelecek kaygısı gerçekten fazla..
 
kendimle ilgili bu aralar farkettiğin bir diğer duygu da korku...genel olarak günün birinde ailemden ayrılma ve etrafımdakilerin bana olan ilgisinin kaybolması korkusu...insanın korkularımı itiraf etmesi gerçekten zor..ne kadar iyi donatılmış ve kendine güvenen biri olarak gözüksem de bunu sürdürememekten yaşım geldiğinde ailemin yanından ayrılıp ayrı bi eve çıkmaktan korkuyorum...annemle bu sabah ilerisiyle ilgili bi sohbet geçti evlilik vs.bu beni gerçekten korkutuyo..yani örneğin zamanın birinde evlenemediğimde sonsuza kadar ailemle yaşayamıycam ve ayrı bi eve çıkıcam...bunca yıldır ailemle rahat yaşarken o zaman ben napıcam gibi korkular ortaya çıktı...belki de ailemin bana çok fazla şey yapmasından ve bizi çok rahata alıştırmasından kaynaklıdır...ama tıp hayatının zorluğunu görünce onlar da ellerinden geleni yapmak istiyolar sanırım...
 
ailem bayramda haftasonu antalyaya gidiyor..ne zaman böyle bi şey olsa gidip gitmeme konusunda kararsz kalıyorum...bi yanım onlara bi şeylerden dolayı kızıyor...babanla yeterince çatıştın kal evde kafanı dinle kendini dinle diyor...bi yanım da git değişiklik olur ailenle tatil yapmaya vakit geçirmeye ihtiyacın var diyor...belki bira garip olucak ama belki de bu güne kadar benimle ilgili edindiklerinizden dolayı belki bi fikir verebilirsiniz??
 
sevgilerimle...görüşmek üzere...

3613
elinden diye dua etsem kabul olur muydu bu vaziyette. Sim kartımı ve cüzdanımı verip bana zarar vermeden gitmeme izin verdi. Giden cep telefonum oldu. Çok değerliydi o zamanlar.
Dışarı çıktım hem öfkeliyim, hem canım yanıyordu. Nerdeydi erkekliğim? O koltukları kabaran ben şimdi ıslanmış bir kuş gibi kabarıklığından eser kalmamış cılız, aciz bir yaratıktım. Yanımda başka değersiz bir telefonum vardı. Hemen oradan Zülküf adında yakın arkadaşımı aradım. Teselliye ihtiyacım vardı. Birinin sırtımı sıvazlamasını öcümü almasını isterdim. Zülküf bana teselli vereceğine, oh olsun bu kadar çok mu azdın diye üstüme geldi. Ben senin en yakın arkadaşın değil miyim? Bana söyleseydin sana onun tehlikeli olduğunu söylerdim, başka birini ben bulurdum sana. Ama sen ne yaptın başının dikine gittin, oh olsun dedi durdu. Telefonuma ne oldu diye ailem sorarsa ne diyecektim. Zülküf’ün aklına bir fikir gelmişti bile. Kırıldı diyecektim. Çok yüksekten düştü paramparça oldu, telefoncular hiçe çıktığını söylemişti. Yalan buydu işte. En zor anlarda söylenir bazen.
Midem çok kötü olmuştu. Eve geldim, duş aldım yemek yiyemedim. Uzandım biraz unutmaya çalışıyordum o dehşet anlarımı.
Küçük üç yaşındaki yeğenim olanların farkına varmış olacak sanki. Yanıma gelmiş dizimi eliyle okşayarak:
-Cici, cici… diyordu. Bu da neyin nesi diyerek yeğenimin yüzüne baktım. Göz göze geldik. Bir süre öylece baktık birbirimize. O kadar masum bir gülümseyişi vardı ki… O, cici derken bütün acılarım geçti bir anda. Midem düzeldi, kendimi iyi hissettim. Ardından Hüseyin abinin söylediği o söz zihnimde canlanıverdi:
‘Hayat yeni başlıyor senin için.’

Hayat yeni başlıyor. Korkuyorum… Acizim…


3614
bindim. İstanbul’a son bir kez baktım. Kim bilir belki son kez görüyor olacaktım. Engel olamadığım bir ağlama geldi. Hıçkırarak ağlamak istiyordum E-5in ışıkları yanarken. Ben bu şehirden ayrılırken şehir, günü uğurluyor benimle birlikte ve geceye hazırlanıyordu.
Hayatım boyunca benim de hoşuma giden bir kızın beni beğenmesini bekledim durdum. Gittikçe de artan bir hevesle kızları arzular olmuştum. Bu öyle bir ateşti ki içimde yanan her zerremde hissediyor, hiçbir erkeği böyle istemiyordum. Bir kızın beni beğenmeyişi ve benimde kendi kendime bir kız bulamayışım beni mecburen erkeklere yöneltiyordu. İğrenç, mide bulandırıcı da olsa başka çarem yok hissediyordum. O yüzden depresyona gireceğimi hissettiğim vakit birini bulur ona rol keserdim. Ondan hoşlanıyormuşum gibi yapar, onu mutlu ederdim yatakta. Herkes inanırdı bu yalanıma. İyi bir oyuncuyum demek ki diyorum kendime, gülerek.
O yaz Hüseyin abiyle msnde bir tartışma konusu olmuştu. Sürtüştük iyice.
-Üstüme gelme sen de Hüseyin abi dedim. zaten kendime kendim bir anlam veremiyorum. Kendim hakkında yeni şeyleri keşfediyorum bu yaşımda.
-Yaz o zaman biz de görelim o zaman bu değişimleri dedi.
-Benim yazı yazmaya yeteneğim yoktur, ama yinede senin için denerim demiştim.
Evet! Bu kadar satırların yazılmasına vesile oldun Hüseyin abi. Hayatımda var olduğun, beni düştüğüm yerden kalkmama yardım ettiğin, ışıkların bana da yanmasını sağladığın için teşekkür ederim. İyi ki varsın.   
Yine o yaz, ateşim başıma vurduğu bir vakit birisiyle tanıştım msnde. Tellerimizi aldık birbirimizin. Erkeksi güzel bir yüzü, atletik vücudu vardı. Hayır demek imkânsızdı o durumda. Her konuşmamızda beni kendine çekiyor, azdırıyordu. Bir gün buluşmaya karar verdik. Saray Camii’nin alt taraflarına gelmemi istedi. Ara sokaklar küçük esnafların olduğu tenha bir yerdi. Bir eve yönlendirdi beni. İçeri girdim, evde hiçbir eşya yok, ev yıkılacak kadar eski duruyordu. Burası anneannemindi ve taşındı buradan dedi.
Aslında yüz yüze görüşmemizde hiç hoşlanmadım yüzünden ama yinede birini düzmeyi o kadar çok istiyordum ki bu umurumda değildi. Bir yanım bırak git yenisi bulursun diyordu ancak ben bu sesi dinlemedim. Konu oraya gelince sen soyun benim sigaram az kaldı bitince bende soyunacağım dedi. Aklımı yolda bırakmış gibi ne derse yaptım. Soyundum.
Cebinden bıçağı çıkardı, üstüme yürüdü. Pantolonumu kaptı, içinden cüzdanımı aldı. Cep telefonumu da aldı. Ben alma nolur dedikçe kızıyor, beni mi sikecektin sen diye üstüme geliyor, kesip koparayım mı? diyerek korkutuyordu. O sırada ikindi ezanı okunuyordu. Beni kurtar bu adamın

3615
Telefonumda Mehmet adında biri vardı. Onunla pasifim dediğim yıllarda tanışmıştık. Sadece telefon numaralarımızı almıştık. Ara sıra çağrı atardık birbirimize ve mesaj atardık, niyeyse ne o silerdi beni nede ben onu silerdim. Değiştiğimi söylüyor dolayısıyla kendisine hitap etmediğimi söylüyor. O bunu umursamıyor amacının tanışmak olduğunu söylüyordu.
Mezuniyetime yakın bir tarihte buluşma kararı aldık. Onun için Esenler’e gittim. Normalde yapmam. Bu kadar uzun mesafeyi kimse için kat etmezdim. Esenler metrosuna ilk ben geldim. Biraz sonra o da vardı. Başımı çevirip arkama baktığımda onu tam karşımda gördüm. O an nefesim kesildi, sanki paraşütle yüksekten atlıyordum, sanki paraşütüm açılmıyor o hızla yere düşüyordum, sanki denizin derinliklerine düşüyordum. Neden nefesim kesiliyor, mideme kramplar giriyor, neden bu kadar heyecanlıydım acaba?
Teyzesinin evine gittik. Kimse yoktu. Konuştuk, sohbet ettik. Yanıma geldi, konuşurken bir anda dudaklarıma abandı. Bir hışımla geri ittim. Kızardı, bozuldu. Reddedilmek fena koymuştu. Teselli etmeye çalıştım. İkimiz de aynıyız yani zıt kutuplar birbirini çeker dedim. Biraz sessizlik olduktan sonra yan odaya geçti, hadi buraya gelsene dedi. Gittim. Bir yatak vardı. İstemediğin bir şey yapmayacağım diyor ve ikna etmeye çalışıyordu. Bütün kontrolü bana bıraktığını söyleyerek güven vermeye çalışıyordu. Ön sevişmeden sonra o gün eve geri döndüm.
Akrabamda kalıyordum. Mezun olacağımız için evi dağıtmıştık. Son iki hafta akrabamda misafir oldum. O gün yere bir şey düşürdüm. Yerden almaya eğilince kendimi onun üstündeymiş gibi hayal ettim. Gözleri gözümün önünde canlandı birden. Bir his doğdu içime onu tekrar görmeliyim dedim kendime. Ondan bir mesaj: ben sanırım seni görmeden yapamayacağım. Âşık oluyorum sana galiba. Hislerim galeyana geliyor ama bir yandan da içimi acıtıyor. O bir erkek ve ona böylesi hisler beslemem çok acı veriyordu. Onunla bir geleceğim olmazdı. Evlenmek zorundaydık bir kızla çünkü. Karşı koymak, direnmek istiyorum ama nafile. Nereye varacaksa varsın dedim ve gözümü kapatıp devam ettim. Her düşündüğümde mideme kramplar giriyor ve ben bunu aşk zannederdim.
Mezun oluyordum. Bir dahaki sene nerde göreve başlayacaktım? İstanbul’a gelecek miydim? Gelsem nasıl bir hayat beni bekliyor? Bu sorular zihnimi kemiriyordu. Hüseyin abiye bunları anlattığımda msnde yazdığı cümle içime işledi:
-Hayat senin için yeni başlıyor.
Üstünde iki yıl boyunca yattığım çekyatı evi boşaltırken kimse almadı. En sonunda bir eskici bulduk. Çekyatı keserle parçalarken içim cız etti. Sonu böyle mi olacaktı? Akrabama gittim valizlerimi anılarla doldurup, otobüse

Sayfa: 1 ... 239 240 [241] 242 243 ... 273