İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - psikolog

Sayfa: 1 ... 79 80 [81] 82 83 ... 89
1201
Genel Tartışma / EŞCİNSELLİĞİN NEDENLERİ NEDİR?
« : 30 Nisan 2010, 12:52:34 öö »
Eşcinselliğin nedenleri

Zor ve acı dolu bir süreç sonunda oluyor.

Eşcinselliğin uzun yıllar, bir kimlik bozukluğu, hastalık veya sapıklık olarak
algılandığına dikkat çeken uzmanlar ”1974 yılında Amerikan Psikiyatri Birliği ve daha sonra 1992 yılında Avrupalılar (ICD) eşcinselliğin sapıklık/sapkınlık olmadığı kararını almışlar ve bu kavramı hastalık sınıflandırmalarından çıkarmışlar, ancak anormal bir davranış olmadığını söylememişlerdir. Yani "eşcinsellik normal dışı bir davranıştır, sapkınlık değildir" demişlerdir. Bu nedenle eşcinsellik halkta, politikacılar arasında ve bilim çevrelerinde hala tartışılmaktadır. Çünkü cinsel sapkınlık; cinsel açıdan sağlıklı olmama ve dolayısıyla normal olandan sapma durumudur, yani küçük çocuklara karşı hissedilen cinsel istek, her tür fetişizm, kişinin birlikte olduğu kişinin idrarını içmesi yahut dışkısını yemesi ve tüm bunların cinsel haz uğruna yapılması vb. durumların genel ismidir.

Ruhsal bozukluk veya anormal davranış ise, göreceli kavramlardır. Zira öncelikle normalin tarif edilmesi gerekir. Yaşadığı toplumdaki kişilerin çoğunluğunun değer yargılarını benimseyen ve toplumun geneline uygun davranan birey normal, aykırı hareket eden birey ise anormal olarak adlandırılabilir. Bu açıdan bakıldığında eşcinsellik anormal bir davranış olarak görülebilir. Ancak ruhsal bozukluk olup olmadığını belirleyen en önemli etken ise; kişinin kendini nasıl hissettiğidir. Eşcinsellerin kendilerini suçlu, huzursuz, yalnız, depresif, sıkıntılı ve gergin hissetmeleri sık rastlanan bir durumdur. Yani ruhuna ve benliğine aykırı olduğu halde eşcinsel eylemlerini sürdürmek zorunda kalmak veya dürtüyü kontrol edememek kişide ruhsal sıkıntı yaratabilir. Ayrıca eşcinsellik; özgür bir tercihin değil, çocuklukta yaşanan travmaların bir sonucudur.

Bu açıdan baktığımızda da, eşcinsellik ruhsal bir bozukluktur, bir cinsel eğilim
bozukluğudur, bir cinsel kimlik bozukluğudur." dedi.

"AKLA DAR BLUE JEAN GİYEN ERKEKLER GELİYOR"

Eşcinsellik kavramının birçok farklı eğilimi veya tanımı içinde barındırabildiğini
ifade eden uzmanlar; "Türkiye'de eşcinsel denince, çoğu kişinin aklına ağır makyajlı şarkıcılar, travestiler, kırıtarak yürüyen ve kadınsı giyinip konuşan, dar blucinli genç erkekler geliyor. Tabi bu durum bir kavram karmaşasını da beraberinde getiriyor: "Travesti ve eşcinselin farkı nedir?" vb. Eşcinsellikle transseksüellik aynı değildir, farklı kavramlardır. Eşcinsel; kendi cinsine ilgi duyan kişidir. Biseksüel; her iki cinse de ilgi duyan kişidir. Heteroseksüel; karşı cinse ilgi duyan kişidir. Lezbiyen; eşcinsel kadındır. Gay ise; eşcinsel erkektir. Travesti; kendi biyolojik cinsiyetinden memnun olan ve karşı cinsin giysilerini giymekten hoşlanan kişidir. Transseksüel ise; kendi biyolojik cinsiyetinden memnun olmayıp karşı cinse geçmek isteyen ya da geçmiş kişidir. Homofobi; eşcinsellere yönelik kaygı, korkuya da nefret olarak tanımlanabilir. Efemine ise; türkçede kadınsı anlamındaki kullanılan bir sıfattır ve bir erkeğe ait kadınsı nitelikleri betimlemek için kullanılır. Yani efemine olmak eşcinsellik değildir." dedi.

EŞCİNSELLİĞİN NEDENLERİ NEDİR?

Eşcinselliğin çoğunlukla zor ve acı dolu bir sürecin sonunda oluşan bir durum olduğunu ifade eden uzmanlar ;

"Eşcinselliğin nedenlerini anlamamız çok önemlidir. Çünkü önemli olan
yaygınlaşmasının önlenmesidir. Eşcinselliğin nedenleri şunlardır: Rol modellerin yanlış alınması, hormonsal bozukluklar, çocukluk döneminde şiddete maruz kalmak, tacize ve tecavüze uğramak, çocuklukta karşı cinsle ilgili yaşanmış kötü bir deneyim, ciddi aile sorunları, aşırı otoriter bir babanın varlığı, baba veya figürlerinin çocuğun hayatında olmaması, aşırı duygusal veya içine kapalı bir yapıya sahip olunması, erken boşalma, iktidarsızlık, vajinismus veya disparoni gibi cinsel işlev bozuklukları nedeniyle yaşanan başarısız ve aşırı sorunlu cinsel deneyimler, genetik yatkınlık, yanlış yetiştirilme yani erkek çocukların kız gibi, kız çocuklarında erkek gibi yetiştirilmesi, ebeveynler başta olmak üzere yakın çevrede eşcinsel eğilimleri olan kişi veya kişilerin modellenmesi ve örnek alınması, kızların daha yumuşak tavırları olan erkekleri, erkeklerin ise daha erkeksi tavırları olan kızları aralarına alma eğilimleri, yazılı ve görsel medyanın eşcinselliği özendirici yayınları, vb. Eşcinsellik ailenin baskısına bir tepki sonucu da meydana gelebilir. Yaptığımız çalışmalarda ve literatür bilgilerinde, sağlıklı ve mutlu bir aile ortamında yetişmiş ve herhangi bir travmaya maruz kalmamış ama eşcinsel bir yaşantı süren bir kişiye hiç rastlamadım. Çünkü eğer bir kişide eşcinsel bir yönelim varsa; mutlaka sağlıksız bir aile yapısı, sorunlu bir
çocukluk ve cinsel travma mutlaka vardır." dedi.



Yalancı eşcinsellik tedavi edilebiliyor

Eşcinsellik; bir cinsel yönelim bozukluğudur, kişinin yaşadıklarını ve duygularını anlatmasıyla ve ayrıntılı cinsel öykü alınmasıyla bir cinsel terapist tarafından tanısı konulabilir. Daha çok ergenlik veya erken erişkinlik dönemlerinde fark edilen eşcinselliğin çeşitli tipleri vardır. Eşcinsel eğilim; dürtü, duygu ve davranışlarından acı çeken, bunaltı duyan, benliğe yabancı eşcinselliği olan kişilere 'yalancı eşcinsel' denir. Eşcinselliğin, karşı cinse ilgi duyulması durumuna dönüşme isteği ile ilgili bazı analitik cinsel terapiler mevcuttur. Bu nedenle yalancı eşcinseller tedavi olabilirler. Ancak esas olan eşcinsel kişinin değişime olan inancı ve istediğidir. Bu konuda görüşeceğiniz ve kendinizi açıklıkla anlatacağınız bir cinsel terapist ihtiyacınız olacak tedaviyi uygulayacaktır.




1202
Şiir / GÖNÜL - Hüseyin Kaçın
« : 22 Nisan 2010, 03:00:23 öö »
GÖNÜL

                 
Gönül sarayında
Kimsesizlerin kimsesi olsam
Senin adını zikreden
Bin dervişten bir  dervişte ben  olsam
Gizlensem saklansam
kimseler bilmese
Kimseler görmese
Kimseler duymadan
Kanat çırpmadan
Sana uçsam
Sana gelsem
Göklerin kapısı bana açılsa
Hu hu desem
Aşka kanat çırpsam
Kimsesiz bir kimsem olsa
Uçsam uçsam
Senin dağlarına konsam
Hep sana gelsem



22 Nisan 2010
03 00


1203
EŞCİNSEL TEDAVİ
Psikolog Hüseyin KAÇIN
0 555 326 22 91

27 Mart 2011 Pazar akşamı TV5 Ana Haber Bültenindeki söyleşide
"eşcinsellik hakkında"
gündemdeki eşcinsel parti adaylarının varlığını konu alarak konuşma yaptı.


http://www.youtube.com/user/escinselterapi tıklayınız


26/12/2011 tarihli Radikal Gazetesinde sitemiz ve eşcinsel terapiler hakkında
yayınlanan makaleye ulaşmak için tıklayınız

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1073587&Yazar=PINAR_OGUNC&Date=26.12.2011&CategoryID=97#




Murat ÇELİK

I. TERAPİ

Hüseyin Kaçın’ la görüşmeye gittiğimde kafamda bir sürü soru işareti vardı açıkçası, öncelikle tedavi olabileceğime inanmıyordum. Bundan sekiz sene önce de tedavi olmayı denemiş ama sadece sahtekar bir doktora para kazandırmaktan öteye gidememiştim. Hüseyin Bey’in tedavi ücretinde indirim yapması da açıkçası beni kıllandırmıştı. Hüseyin Beyle daha önce telefonda konuştuğumuzda şu anki ekonomik şartlarımda terapi ücretini ödeyemeyeceğimi söylemiştim. Hiç ummadığım bir tavırla Hüseyin Bey ödemelerde indirim yapabileceğini söylemişti. Yaşı otuzun üstün de olan biri olarak kimsenin kimseye karşılıksız iyilik yapmayacağını az çok görerek öğrenmiş olduğumdan içimde kuşku tohumları yeşermişti. Ulan bu adam bana yardım etmeye neden  bu kadar  istekli ki diyordum içimden. Muayenehaneye giderken aklımdan geçen şey şuydu (Hüseyin Bey  beni affedin ) bu adam bana şantaj yapacak. Buna rağmen  cumartesi sabahı randevuya gitmek için uyandığımda içimde bayramlıklarını giymek için sabırsızlanan bir çocuğun heyecanı vardı. Belki tedavi olamayacaktım ama iyileşmenin hayali bile güzeldi doğrusu.Nihayet muayenehanede Hüseyin Beyle karşılıklı oturup konuştuğumuzda ona aklıma takılanları sordum.Konuştukça anladım ki sorunum psikolojik.Çocukluğum da babam ve annemle olan yanlış etkileşimlerin  sonucu her şey.Tedavi nasıl sonuçlanır  bilmiyorum şu an için açıkçası  ama en azından Hüseyin Beyin tedavi konusundaki bilgisi ve samimiyetine inanıyorum.

1204
Şiir / BABA - Hüseyin Kaçın (şiir, msn konuşması)
« : 15 Nisan 2010, 01:25:26 öö »
yaşın kaç olursa olsun
alnından ter akan bir baban olsun yanında  dostum
gözyaşında kalbi çarpan ama asla ağlamayan
senin için bileği bükülmeyen bir sevdadır o
gecelerine güneşler taşıyanda o
sabrını değirmen taşında kuşanırken
bir karınca sükunetinde
şükürlerini kara topraklara taşır babalar
kimsenin bilmediği dağlarda gezer
ceketini alır gider
kimsenin görmediği cennete koşar
bir sır olur bir Allah bilir
bir şarkıdır gibidir dostum onlar
gönlümüzün kandili
dilimizin duası
Allah'ın nurudur onlar dostum
elini öpsek yetmeyen
kalplerine sarılsak hakkı ödenmeyen
alıp başını cehennem alevine gitse
seni de beni de cennetin kapısına götürendir
yüreklerine aklar düşerken
bir secde olur
bir dua olur
bir sır olur
kimselere sormadan
kimselere görünmeden
ceketini alır gider babalar

gün doğsa da gün batsa da
siyah yazan bir kalem kalır elinde dostum
alınyazısıdır evlatlar babalarının
kara toprak kara yazı
bir mezar taşıdır hayat
bir evlat ağladıkça
babalar dua olur
ilk hecemiz gibi
nur olur
sır olur
bir olur
babam
dağ gibi


göz açıp kapayınca kadar
yanı başımıza
dostum
hep ama hep
kim gelir ?

ba
ba
m





14 04 2010

1205
'Eşcinsel, tedavi olmak isterse o zaman hasta olur'

Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf'ın 'Eşcinsellik bir hastalıktır' açıklamasının ardından başlayan tartışmalar sürerken Prof. Dr. Nevzat Tarhan, 'Eğer kişi eşcinsel eğilimlerinin hastalık olduğunu kabul edip, bunu düzeltmek istiyorsa o zaman bu 'hastalık' olarak kabul edilir' dedi.
Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf'ın “Eşcinsellik bir hastalıktır” açıklamasının ardından başlayan tartışmalar sürerken, İnsani Değerler ve Ruh Sağlığı Vakfı Başkanı Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Eğer kişi eşcinsel eğilimlerinin hastalık olduğunu kabul edip, bunu düzeltmek istiyorsa o zaman bu ‘hastalık’ olarak kabul edilir” dedi.

Bakan Kavaf'ın sözlerinin ardından başlayan tartışmalar sürerken, Prof. Dr. Tarhan eşcinselliğin iki kategoride değerlendirilmesi gerektiğini ve sadece bir türünün hastalık olarak kabul edildiğini söyledi. Prof. Dr. Tarhan hastalık bağlamında nasıl bir ayrıma gittiklerini ise şöyle anlattı:

“Birincisi kişi eşcinsel eğilimlerini fark eder bunun hastalık olduğunu ve insanın biyolojik doğasına uygun olmadığını anlar ve düzeltmek ister. Bu durumda tedavisi vardır ve hastalık olarak kabul edilir. İkincisi kişi eşcinsel eğilimlerini cinsel tercih olarak kabul eder düzeltmek istemez. Bu durum psikiyatride DSM sınıflandırmasında hastalık olmaktan çıkarılmıştır.”

Homofilinin (eşcinselliğe sempati duyma), insanın biyolojik ve psikolojik doğasına uygun olduğuna dair hiçbir psikiyatrik tez olmadığını belirten Prof. Dr. Tarhan, yaptığı açıklamada kişisel görüşünü, sosyal yardımda başarısız ve yetersiz kalan bazı özgürlük akımlarının bu cinsel tercihi legal alana taşıdığını dile getirdi.

Zoofili ve fetişizm ne kadar legal ise eşcinselliğin de o kadar legal olması gerektiğini kaydeden Prof. Dr. Tarhan, cinsel tercih olarak onaylanmasını gerektirecek hiçbir bilimsel kanıt olmadığını da sözlerine ekledi. Eşcinselliği kodlayan bir gen tanımlanmadığını hatırlatan Prof. Dr. Tarhan sözlerine şöyle devam etti:

“Esrar kullanımı ne kadar sosyal olarak onaylanırsa eşcinsellik ancak o kadar sosyal olarak onaylanmalıdır. Homofobi yani eşcinseli değersizleştirmek doğru değildir. Bu tercihte olan insanlara saygı gösterelim ama onaylamadığımızı da belirtmeliyiz. Bu sebeple gelecek kuşaklar arasında eşcinsellerin artmaması için sağlık ve eğitim politikalarında doğru duruş gösterilmelidir.”

http://www.haber7.com/haber/20100310/Escinsel-tedavi-olmak-isterse-o-zaman-hasta-olur.php

1206
Genel Tartışma / İslami Perspektiften Eşcinsellik Olgusu
« : 06 Nisan 2010, 11:49:05 ös »
İslami Perspektiften Eşcinsellik Olgusu
 
eşcinsellikle ilgili tartışmaların yoğunlaştığı bir dönemde bir çok uzman konuya farklı açıdan yaklaşıyor. Konunun güncelliğine binaen daha sitemizde yayımlanmış bu çalışmayı tekrar yayımlıyoruz...
13 Mart 2010 00:30   

Haksozhaber.net sitesinde Bülent Şahin Erdeğer İmzasıyla "Eşcinselliği Anlamak ve Çözüm Yolları Aramak" başlıklı makalede eşcinsellik olgusu farklı bir yaklaşımla değerlendirildi. Makalede İslamın eşcinselliğe bakış açısı geleneksel ve bilinenin aksine farklı bir perspektiften ve oldukça önemli tespitlere yer verilerek ele alınıyor. Sitede yer alan makalenin ayrıntıları şöyle:

Bülent Şahin Erdeğer / haksozhaber.com


--------------------------------------------------------------------------------


Eşcinselliği Anlamak ve Çözüm Yolları Aramak

Eşcinsellik realitesi insanlık tarihinin en eski vakıalarından biridir. İnsanın olduğu her ortamda ortaya çıkabilecek olan bu eğilimin doğal düzenle uyumlu olup olmamakla alaksı vardır. Doğal düzenin ahenginde ikili bir yapı bulunmaktadır. Bu açıdan çiftli dengeler halinde işleyen ekolojik yapıda karşıcinslerin etkileşimi doğal iken eşcinslerin cinsel birlikteliği eğilimi doğaldışı-özürlü bir durumdur.

Eşcinsellik realitesi bir hastalık- doğal düzeninin işlerliğindeki bir sancı olarak değerlendirilmelidir. Annelerinden işitme engelli doğan ya da otistik yaşayan insanları veyahut Nükleer bir felaket sonucu bedensel/zihinsel olarak sakat kalan insanları nasıl baştan mahkum edemezsek eşcinselliği de baştan mahkum edemeyiz. Ancak bu mahkum edememezlik durumu onu normal, doğal ve sağlıklı kabul etmemi gerekir sonucunu da doğurmamalıdır. Sorunu sorun olarak görmek ve çözüm yolları aramak başka bir şey, sorunu sorun değil olması gereken olarak görmek ve çözümü terk etmek başka bir şeydir.

Narsisistik kişiliğin ana teması büyüklük duyguları, başkalarını anlayamama ve başkalarının değerlendirmelerine aşırı duyarlılıktır. Narsistik örgütlenmenin cinsellikle bağlantısı doğrudan eşcinsellikle ilgilidir. Freud narsizm ile eşcinsellik arasında doğrudan bir bağlantı olduğunu düşünmüştü. Narsist kendisine yaptığı libidinal yatırımı, kendisine benzettiğine yani hemcinsine yöneltebilir, bunun sonucunda ortaya eşcinsel bir ilgi çıkabilir. Psikoloji kuramcılarından Kernberg (1995) bu duruma “eşcinsel ikiz” adını verir. Freud’un narsistik aşk ile ilgili söylediklerinde bu “kendisi gibi olma” tek boyut değildir.

Narsistik yatırım, kişinin olmak istediği gibi olana, bir zamanlar olduğu gibi olana, vs. yönelebilir. Bu bakış açısını da ihmal etmeyen Kernberg sadece “eşcinsel ikiz”den değil, “heteroseksüel ikiz”den de söz eder. Narsistik karakterin kendi bünyesine katmak istediği özelliklere sahip olan bir karşı cins te narsistik yatırımın nesnesi olabilir. “Eşcinsel ikiz” ile “hetreroseksüel ikiz” arasında her zaman toprak altı bir bağlantı mevcuttur. İşte bu mevcudiyet eşcinselliğin aslında psikolojik bir sorun olduğunu da göstermektedir. Ancak unutulmaması gereken nokta sorunu yoksaymak ya da yangına körükle gitmek değil, en az zararla en uygun çözüm yollarını aramak gerektiğidir.

Eşcinsellik probleminin iki ayağı bulunmaktadır. Doğuştan engelli olarak eşcinsel olarak doğan insanlar hormonal yapıları dolayısıyla cinsel kimlik bunalımı yaşamaktalar. Bu kimlik bunalımını psikolojik tedavi yöntemleriyle ve İnanç metodlarıyla aşabilme yolları aranmalıdır.

Judeo-Hristiyan kültürünün anlamaya yönelik değil yargılamaya ve yok etmeye yönelik aşırı tutumu dolayısıyla bu soruna yönelik bir katkısı olamaz. Engizisyon sabıkası dolayısıyla kirlenmiş bir kurum olan kilisenin eşcinsellik sorununu bırakın anlaması onu kösteklemesi ve dogmatik yasakçılığı dolayısıyla tersinden de olsa Eşcinselliği beslemesi hristiyan kültürünün de sorgulanması gerektiğini ortaya koymaktadır. Kilise’nin bu tutumu kendi içinde çalkantılara yol açmış, dinadamları ve rahibeler arasında eşcinsellik yaygınlaşmış, çocuklara taciz skandalları ise artık sıradan hale gelmiştir.

Batı Kültürünün fikirsel aşırılıkları ve kilisenin terbiye edici değil bizzat diktatoryal tavrı karşı tepki olarak eşcinsellik vakıasını bir sorun olarak görmekten uzaklaştırıp bir özgürlük mücadelesi haline getirmiş, çözülmesi gereken bir engellilik kurtarılması gereken bir hakmışcasına savunulur hale gelmiştir. Doğu kültürlerinde eşcinselliğin kimi zaman idealize edilmesi ve doğal-dışı bir eğilimin meşrulaştırılması eşcinsellik probleminin çözülmemesinde etkili olan başka bir problemdir. Özellikle Budizm ve Sufizmin bazı söylemlerinde bunu gözlemlemek mümkündür. Buna karşılık hadis rivayetleriyle şekillenmiş bazı hukuki metinlerde eşcinsellik sorununu çözmek yerine katı şiddet politikalarının uygulandığını ve bu şiddetin sufîzm çatısı altında eşcinselliği tepkisel olarak beslediğini görmekteyiz.

İslam’ın meşrû referansı olan Kur’ân’a bakıldığında insanın cinsel kimliğinin bir “tercih” değil bir “doğallık” olduğuna ve bu doğallığın fıtrî olan olduğuna dikkat çekilir. Kur’ân insanların kimliklerini tercih edemeyecekleri faktörlerle tanımlamalarını kabul etmez.

Örneğin türklük, ermenilik ya da kürtlük bu bağlamda bir kimlik tanımlaması olamaz. Çünkü tercihen ulaşılmış bir düşünsel aşama değildir. Tıpkı bunun gibi Kur’an’a göre cinsellik te doğal bir belirlenim olduğundan erkek-egemen ya da feminist kimlik tanımlamaları gerçekdışıdır, kurgusaldır ve meşru değildir.

İnsanın ancak kendi emeğinin karşılığıyla kendini tanımlaması tutarlıdır. Kur’an bunu “Taqva” kavramıyla açıklar. Dolayısıyla etnik ve cinsel kimlikler insanı tanımlayan üst-kimlikler olmaktan uzaktır. İnsanı insan yapan kimlik onun ahlakî konumlanışıdır. Ahlakî konumlanış tümüyle doğal düzenle olan uyumuyla doğru orantılıdır. Kur’an cinselliğin doğallığını karşıcinslerin birbirleriyle uyumu olarak belirler. Kadın ve Erkek birbirini tamamlar ve biribirini anlamlandırır. Bu bütünselliğin bozulması ise bunalım ve kimlik çatışmasına yol açar.

Eşcinsellikler arasında ayrım yapabilmek: Hunsa, Militan Eşcinseller ve şifa arayanlar

Bundan dolayı Lut peygamberin mesajı ve Sodom-Gomarra örneğinde olduğu gibi irade kullanılarak teşvik edilen eşcinsellik engellenmelidir. Toplumsal ve Ekolojik düzeni iradeli biçimde temelden sarsan eşcinsel militarizmine karşı geliştirilecek önlemlerle bireysel kimlik bunalımlarına geliştirilecek çözüm yolları farklıdır. Kur’an nasslarından bu konu hakkında eşcinseller için özel rehabilitasyon merkezleri önerisi içtihadi olarak çıkarılabilir. Kimlik bunalımından kurtuluncaya kadar eşcinseller için özel mekanlar oluşturulabilir.

İslam hukukunda doğuştan çiftcinsellik ile doğan insanlara ise “Hunsâ” adı verilmekte bu insanların insani hakları koruma altına alınmaktadır. Ayrıca hormonal bozukluklardan kaynaklanana eşcinsel eğilimler diğer sağlık problemleri gibi değerlendirilmektedir. Soruna savaş açılmamakta çözüm yolları aranarak rehabilite imkanları aranmaktadır.

Militan Eşcinsel Hareket ve Hastaliklarına Şifa Arayan Eşcinseller Arasindaki Fark

Homoseksüelliği bir kimlik olarak benimsemiş "gay" ile homoseksüel eğilimlerinden kurtulmak isteyen "gay olmayan homoseksüel" arasında büyük bir fark vardır. Hunsa olmayan Eşcinsellik doğuştan gelmez. Baba yoksunluğu başta olmak üzere aile dinamiklerinin kişi üzerindeki etkisi sonucu gelişir.

Homoseksüeller ilk gençlik yıllarında yaşadıkları "erkeklerden savunmacı kopma"  nedeniyle hemcinslerini ya gerçekçi olmayan bir şekilde yüceltir veyahut aşağılarlar. Kinaye ve iğneleyici konuşma tarzı, homoseksüel erkeğin tipik özelliklerindendir.

 Homoseksüellikle pornografi arasında yakın bir ilişki vardır. Birçok yetişkin erkek, zedelenmiş erkeklik ve güç arayışı ile pornografiye ve homoseksüelliğe yönelir. "Homoseksüel eğilimlerinin üstesinden gelmeye çalışan erkekler"  dünyada hızla yayılan "Gay Hakları Hareketi" tarafından görmezden gelinmektedir. Hiç de azımsanmayacak sayıdaki "tedavi olmak isteyen homoseksüel eğilimliler", destek alma veya terapi görme imkânlarından mahrum bırakılmaktadırlar.

Konuyla ilgili kapsamlı bir araştırma geçenlerde “Homosexueller için Onarım Terapisi” başlığıyla Türkçe’ye kazandırıldı. Kitabın yazarı Dr. Joseph Nicolosi, ABD'deki NARTH (National Association for Reasearch and Therapy) Eşcinsellik Üzerine Araştırma ve Tedavi Birliğinin başkanı. Merkezi Üsküdar'daki Türkiye Benötesi Psikoloji Derneği ile işbirliği içerisinde olan Dr. Nicolosi, onarım terapisi gören yüzlerce erkekle 25 yılı aşkındır sürdürdüğü seansların ışığında bu kitabı kaleme almış.

Eşcinsellik bir İnsan Hakkı mıdır?

Hiçbir doğal-dışı realitenin irademizle teşvik edilmesi ve beslenmesi insanî hak içine giremez. Aksine bu insanın doğasına ve toplumsal düzene yapılmış bir saldırıdır. Mutasyon ürünü ortaya çıkartılan virüslerin beslenmesi nasıl bir hak değilse eşcinselliğin de meşrû görülmesi ve teşvik edilmesi bir hak değildir. Hak olmayan ama bir gerçeklik olan eşcinselliğin doğal uyuma zarar veremeyecek yöntemlerle en aza indirilmesi ve eşcinsellerin kimlik bunalımlarından kurtarılmaları ise insanî bir sorumluluktur. Uyuşturucu bağımlılığı gerçeğini bir “insan hakkı” olarak görmediğimiz ama göz ardı da edemediğimiz gibi, tüm bağımlıları gaz odalarına tıkmadığımız gibi eşcinsellik sorununa da dengeli bir tavır geliştirmeliyiz. Faşizm ve Siyonizm gibi toplumsal düzenleri tehdit eden doğal-dışı eğilimler gibi homosexuellik, lezbiyenlik, transsexuellik gibi kimlik bunalımları da insan haklarına yönelik tehditler/çatışmalar/bunalımlar sınıfında değerlendirilmeli, bu gibi sorunlara yönelik sorun oldukları bilinciyle metodlar geliştirilmelidir. İnsanlığın karşısında bulunduğu sorunların temel kaynağında, emperyalizmin sömürüsünün sadece ekonomik ve siyasal değil varoluşsal boyutlarının da olduğu vurgulanmalıdır.

Sömürü yabancılaşma sorununu beslemekte yabancılaşma insanı insan olarak tanımlayan alt argümanlarda tahribatlara yol açmaktadır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi Narsist hastalıklar modern çarpık insan anlayışının idealize edilmesiyle artmıştır. Eşcinselliğin hormonal bir bozukluk olmasının yanı sıra modern insan nezdinde bu denli idealize edilmeye çalışılmasına bencil-hırslı insan tipinin önplana çıkartılamnın da payı vardır. Hormonal hastalıkların psikolojik sapmalar dolayısıyla teşviki doğal-dışı bir sorun olan eşcinselliği canlı tutmaktadır.

Dengesizliklerin hüküm sürdüğü toplumlarda eşcinselliğe çözüm üretmek yerine onu da daha da tepkiselleştirerek palazlandıran şiddet eğilimlerinden de kaçınmak gerekmektedir. Eşcinsellere yapılan insanlık dışı muamelelere karşı da mücadele edilmelidir. Ancak dengenin gerçekten çok zor kurulabileceği anlaşılan bu hassas konuda ilkeli davranmanın gerekliliği her zaman vurgulanmalıdır.

Ekolojik sisteme ayak uydurduğumuz ve Ahlakî erdemleri ön plana çıkarttığımız sürece hastalıklara da şifa aramaya devam etmiş olacağız. Ama hastalığa hastalık dediğimiz sürece…

1207
Medya / İslâm ve eşcinsellik meselesi
« : 06 Nisan 2010, 11:43:38 ös »
Taraf Gazetesi Yazarlarından Hilâl Kaplan, eşcinsellikle ilgili müslüman toplumun, STK'ların ve Seküler kurumların yaklaşımını farklı bir bakış açısıyla değerlendirdi.
3 Nisan 2010 17:25   

Taraf Gazetesi Yazarlarından Hilâl Kaplan, eşcinsellikle ilgili müslüman toplumun, STK'ların ve Seküler kurumların düşüncelerini farklı bir bakış açısıyla köşesine taşıdı... İslami kurumların eşcinselliğe yaklaşımındaki sorunları ve islamı referans alarak yapılması gerekenleri değerlendiren Hilal Kaplan, seküler kurumların her türlü eşcinsellikle ilgili olumsuz eleştiriyi homofobi diyerek eleştirmesininde olgunun anlaşılması ve tartışılmasına hizmet etmediğini vurguladı. Kaplan'ın önemli tespitlere yer verdiği köşe yazısının ayrıntıları şöyle:

Hilal KAPLAN / Taraf Gazetesi


--------------------------------------------------------------------------------
Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf’ın “Ben eşcinselliğin biyolojik bir bozukluk, bir hastalık olduğuna inanıyorum. Tedavi edilmesi gereken bir şey bence” sözleri büyük tartışma yarattı. Önce eşcinselliği siyasal bir kimlik olarak savunan dernekler başta olmak üzere pek çok seküler kurum Kavaf aleyhine metinler yayımladı,”hastalık değildir” minvalinde protesto yaptı. Ardından Müslüman temsili olan STK’lar metinler yayınladı, “hastalıktır” diyerek Kavaf’ın sözlerine destek verdi. Hatta bir internet sitesiyle eşcinselliğin hastalık olduğunu tasdik eden bir imza kampanyası bile başlatıldı (www.escinsellikhastaliktir.blogspo t.com).


Nüfusunun %99’unun Müslüman olduğu sıklıkla hatırlatılan ülkemizde sanırım tarihsel olarak laiklikle travmatik bir ilişki kurduğumuzdan olsa gerek genelde toplumsal meselelere dair pek fazla İslâmî söylem üretilmiyor. Bu yazıda Müslüman bir sosyal bilimci olarak mevzubahis tekil hadiseyi İslâm ve eşcinsellik meselesinin bir ‘semptomu’ olarak ele alıp irdelemeye çalışacağım. Konu üzerine söyleyebileceğim çok daha fazla sözüm olmasına rağmen yer darlığından dolayı sadece hem Müslümanların hem de ‘seküler’lerin mevzuyla ilgili ürettiği söylemler hakkındaki tenkitlerimi dile getirmekle yetineceğim.

Günâha hastalık demek
Müslümanlar Batı kaynaklı bilgi ve söylemlere ekseriyetle eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşırlar. Hatta daha ileri gidip Batılı/seküler herhangi bir kavram üzerinden dünyayı anlamaya ve açıklamaya çalışan Müslümanlara “liberal, kompleksli, yaranmaya çalışan” gibi kötü sıfatlar yakıştırmakta beis görmeyen başka Müslümanlar bile vardır. Ancak Batılı kavramsallaştırmalara dair bu eleştirel ve şüpheci tavırlarına rağmen Müslümanların eşcinsellik meselesinde hemen “hastalıktır” sonucuna atlayarak Batılı terminolojiyi sahiplenmelerini ilginç ve üzerine düşünmeye değer buluyorum.

Öncelikle belirtmek gerekir ki seküler bilim dalları olan psikoloji ve psikiyatrinin “norm” belirlediği vâki değildir. Onlar genelde sadece norm olmayanın yani anormal/patolojik olanın ne olduğunu vazederler ve tedavi etmeye çalışırlar. Mevzubahis bilgi üretimi ise hiçbir zaman iktidar ilişkilerinden münezzeh değildir. Bu yüzden bir zamanlar iktidar ilişkileri açısından sorun yaratabilecek potansiyelde görülen eşcinsellik, hem tıp alanında eşcinsel doktorların gittikçe güç kazanmasıyla hem de eşcinsel yaşam pratiklerini toplumsal hayata katmanın kapitalist üretim biçimine ve iktidar ilişkilerine herhangi bir tehdit unsuru oluşturmadığının anlaşılmasıyla anormal/patolojik olan kategorisinden çıkarılabilmiştir. Dolayısıyla eşcinselliğin “hastalık” olarak adlandırılması da bu kategoriden çıkarılması da iktidara sahip olanın anormal/patolojik olanı belirlemekteki keyfiyetinden öteye gitmez. O yüzden maruz kaldığımız muhtelif tanımlamaları veya sınıflandırmaları kabul etmeden önce bu bilginin neşet ettiği bilgiiktidar ilişkileri ağını da mutlaka sorgulamak gerekir.

İslâm’a göre eşcinselliğin “fıtrat-ı selîm”e yani güzel fıtrata aykırı olduğu doğrudur. Ancak bir olgunun “hastalık” olduğunu iddia edebilmek için fıtrata uymadığını söylemek kâfi değildir çünkü fıtrata uygun olmayan her şey zaten hastalık değildir, günâhtır. Müslümanlar ne zamandan beri fıtrata aykırı olan her davranışı “hastalık” olarak nitelendiriyorlar? Günâh olan her şeye hastalık diyeceksek neden zina yapanlara da “hasta” demiyoruz mesela? Peki içki içenler? Ya faiz yiyenler? Kavimler sadece eşcinsellik yüzünden helâk olmadı ya, neden bu günâhları da “hasta” kategorisine sokmayalım? Ama bir dakika, Batı’da bir şekilde bunların hiçbiri “hastalık” olarak görülmedi diye mi böyle yapıyoruz? Ya da bu günâhları sekülerleşen toplumla beraber biz de mi normalize ediyoruz acaba? “Günâh” kavramının ağırlığı ve/veya açtığı söylemsel meşruiyet alanı mı bize kâfî gelmiyor yoksa?

Eşcinsellik İslâm hukukuna göre günâhtır ve sapkınlıktır. Ancak hangi ‘norm’dan bir sapma olduğuna tutarlı bir cevap vermek istiyorsak cevabımızı İslâm’ın içinden temellendirmek zorundayız. Zira ya inandığımız dinin özgün diline sadık kalıp onun içinden konuşacağız ya da seküler dünya için bir tür ‘günâh’ tanımı olan “hastalık” kavramının üzerine bina edilen kaygan zemine tutunmaya çalışacağız. Bunların ikisi arasında bir yol yok maalesef ve Müslümanlar için dinin dilinden vazgeçmek gibi bir ‘lüksün’ olmadığı da sanırım çok açık.

Kaldı ki bir Müslümanın, insanların eşcinselliğe temayülü olmasını içkiye, kumara ve özellikle de zinaya temayülü olmasından daha infialle karşılamalarını da anlayabilmiş değilim. Zira on beş asırlık İslâm hukuku (fıkıh) geleneğinde eşcinselliğin (literatürdeki adıyla “livata” ya da “sihâk”) hükmü zinayla aynı görülmüştür (Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, “Livâta”, cilt: 27, s. 198). Evli olmayan iki insanın beraber olmasından farklı bir hükme tâbi kılınmamıştır. Yani eşcinsellik zinanın bir veçhesi olarak ele alınmıştır. Bu anlamda nasıl insanın içinde karşı cinsiyle zina yapmaya dair bir temayül varsa, hemcinsiyle zina yapmaya dair de bir temayül vardır. Bu temayül olduğu için İslâm hukukuna göre kadınların ve erkeklerin hemcinsleriyle beraberken bile uyması zorunlu olan tesettür kuralları vardır.

Eğer İslâm bir hususta kural koyuyorsa, oradaki günâha meyletme potansiyelinin kuvveden fiile geçmesini önlemek için koyuyordur. Ayetin “zina yapmayın” değil, “zinaya yaklaşmayın” şeklinde hüküm bildirmesi de bu yüzdendir. Zinaya giden tüm yolların bertaraf edilmesi içindir. Her insanın içinde olabilecek fıtrata aykırı dürtüler eşcinsellik için de geçerlidir ve Müslümanlar bu dürtülere yol açabilecek yolların söylemsel ve fiili olarak kapalı olması için mücadele ederler. Ancak bu mücadeleyi de yine İslâm’ın öngördüğü söylemsel düzenle çelişmeden yapmaları gerekir. Bu minvalde eşcinsellik bir hastalık değil, günâhtır; günâh olması onun toplumsallaşması ve meşrulaşması ile mücadele etmeye yeter delildir. Kaldı ki eşcinselliğin “günâh” oluşunda ısrar etmek, eşcinselliğinden şikâyeti olan insanların psikolog ve psikiyatristlerden yardım almasına engel değildir, bu zaten isteyene açık olan bir kapı. Bence Müslümanların bu noktada esas vurgulaması gereken eşcinselliğin nefsî bir dürtü olduğu ve Müslümanların bununla mücadele etmesinin yanında olduklarıdır. Ancak eşcinselliğe “hastalık” ibaresi gibi gayri İslamî, küçültücü ve dışlayıcı bir kavramsallaştırmayla yaklaşmak inanan ama günâhtan kaçmakta zaaf gösteren Müslümanları da uzaklaştırmaz mı? Müslümanların “bizden uzak olsun” demek gibi bir seçenekleri var mı?

Mazlum eşcinsel olursa…
Müslümanların mevzuya dair yayınladıkları bildirilerde eşcinsellerin uğradığı hak ihlallerinden hiç bahsedilmemesi hatta Özgür-Der’in bildirisinde “eğer homoseksüellerle ilgili bir şiddet veya cinayet varsa genelde bu şiddet veya cinayetin arkasında ya bir başka homoseksüelin ya da bu homoseksüellerle ilgili bir başka sapkın karakterin olduğunu görmüyor değiliz” denmesiyse ayrı bir vahamet. Bu tavırlar Müslümanların ya bir insanın eşcinsel olması sebebiyle başına gelenleri umursamadığını ya da eşcinsellere yapılan haksızlıklara “su testisi su yolunda kırılır” mantığıyla yaklaştıklarını gösteriyor ki ikisi de Müslüman ahlâkıyla bağdaştırılamayacak duruşlardır.

Eşcinseller polis şiddetinden öldürülmeye kadar pek çok zulme maruz kalıyorlar. Örneğin fuhuş yapmamak için garsonluktan fal bakmaya kadar pek çok iş dalında tutunmaya çalışan Esmeray travesti olduğu için sırf görünümünden dolayı keyfî bir biçimde polisler tarafından dövülüp hastanelik edilebiliyor. Ya da eşcinsel olduğu için sokak ortasında öldürülen Ahmet Yıldız gibi insanlar var. Şimdi Veda Hutbesi’nde Efendimiz’in kutsal olduğunu ilan ettiği “can, mal ve namus” kavramlarını biz de kutsal kabul ediyorsak bu hadiseleri umursamamamız ya da “hak etti” diye düşünmemiz İslâmî bir duruş olabilir mi? Bunun iyiliği emretmek ve kötülüğü men etmek ile nasıl bir alakası var? Ne zamandır polis dayağını ve cinayeti “kötülükten men etmek” kategorisinden görür olduk? Eğer biz böyle görüyorsak, İslâm düşmanı birilerinin de Müslümanları emniyette dövmesine (ki geçenlerde bu tür bir hadise yaşandı) ya da katletmesine hangi ahlâkî gerekçeyle karşı çıkacağız? Peki fıkha göre eşcinsellikle aynı hükme tâbi olan zina günâhına girenlerin de öldürülmesine taraf mıyız? Böylesi bir yaklaşımla adaleti ve merhameti korumaya kararlı olduğumuza önce kendimizi inandırabilir miyiz acaba? “Kim olursa olsun mazlumdan yana” olmak bu mudur?

Açıkçası onlarca İslâmî kuruluşun mevzubahis eşcinsellik olunca biraraya gelmesi bana şu soruyu sordurdu: “Bir insanın haksız yere öldürülmesi, tüm insanlığın öldürülmesi gibidir” diye buyuran Hz. Peygamber’in ümmetinden olan bu kuruluşların üyeleri 2007’de katledilen Hrant Dink’in ruhunun huzur, ailesinin adalet bulması için de biraraya gelebilecek mi? Geç de olsa O’nun için de bir bildiri yayınlayıp tüm üyelerini 19 Ocak’larda Agos’un önünde buluşturabilecek mi? Cinayet, en az eşcinsellik kadar ağır bir günâh değil mi yoksa?

Hülasa, hem kendi nefsimden hem de toplumdan neşet eden her tür kötülüğü dert etmeye çalışan bir Müslüman olarak eşcinsellerin vatandaşlık hakkı diye talep ettiği ve eşcinselliğin meşruiyet kazanmasına sebep olacak her tür girişime karşıyım. Ancak yine tam da bu sebeple bir insanın sırf eşcinsel olduğu için malına, canına ve namusuna halel gelmesine de karşıyım. Buraya kadar olan argümanların hepsini İslâm içerisinden temellendirdiğim için cevap vermek isteyenlerin beni “liberal, kompleksli, vb.” olarak nitelendirmeden aynı benim yapmaya çalıştığım gibi yine İslâm içerisinden cevap vermelerini bekliyorum. Allah her şeyin doğrusunu bilendir…

“Müslümanlar gölge etmesin” ne demektir?
‘Seküler’lerin, Müslümanların eşcinsellikle alakalı duruşlarına dair yaklaşımlarına gelelim. Genelde iki tutum söz konusu. Ya eşcinsellik aleyhine Müslümanların tüm yapıp ettiklerini “homofobi” kavramı altında ele alıp dışlayıcı ve tahkir edici bir yaklaşım var, ya da Müslümanların toplumsal değişim ve demokratikleşmedeki hayatî rollerine binaen “tamam karşı olsunlar ama fazla da ses etmesinler” diye özetleyebileceğimiz bir yaklaşım var.

Anlamaya yönelik herhangi bir çaba taşımayan, sadece muhalefet etmek üzerinden kendini gerçekleştiren bir tutumu içerdiğinden ve açıkçası Allah’ın emrine karşı gelmektense “homofobik” olarak adlandırılmayı tercih ettiğimizden birinci yaklaşım üzerinde durmayacağım. İkinci yaklaşımı bir analojiyle irdeleyelim. Malûmunuz sosyalistlerin iyi, doğru ve güzel bildikleri genelde liberal politikalarla çelişir ve bu yüzden liberalizmin yozlaştırdığını hissettikleri her alanda muhalefet ederler. Toplumsal adaleti çok önemseyen bir Müslüman olarak bu minvalde yapılan sol muhalefet beni genelde mutlu eden bir muhalefet biçimidir. Peki, mevzuyu bir de Müslümanlar açısından düşünelim. Müslümanların da iyi, doğru ve güzel saydıklarını, yozlaşma potansiyeli olarak gördükleri hususlarda dillendirerek muhalefet etmeleri hakları değil midir? Sosyalistlere “şu anda liberal hegemonya altında yaşıyoruz, sosyalistler gölge etmesin başka ihsan istemez” demek ne kadar haksızsa, Müslümanlara da “şu anda seküler hegemonya altında yaşıyoruz, Müslümanlar gölge etmesin başka ihsan istemez” demek de o kadar haksızdır.

Katıldığım bir panelde şöyle sorulmuştu: İslâm’ın toplum düzenine dair getirdiği kuralları Müslümanlar destekledikleri sürece otoriter laikliğin uygulanması şart değil midir? Ben de bu soruyu -bir kısmını devrimcilerin/sosyalistlerin doldurduğu salona hitaben- bir soruyla şöyle cevaplamıştım: Devrimci sosyalizmin toplum düzenine dair getirdiği kuralları devrimciler destekledikleri sürece otoriter faşizmin uygulanması şart değil midir? Bu nokta-ı nazardan bakacak olursak görünen manzara şudur: Kemalistler Müslümanların hemen hiçbir mevzuda İslâm’dan neşet eden bir söylemle ses çıkarmamalarını isterken; anti- Kemalist olduğunu iddia eden ve sosyalizm, liberalizm, anarşizm, feminizm, vb. seküler ideolojilere angaje olan insanlar da kendi fikirleriyle uyuşmadığımız noktalarda pek ses çıkarmamızı istemiyorlar. Örneğin milliyetçilik, ırkçılık, kapitalizm, devletçilik gibi kendileriyle Müslümanların paralel düşünebileceği temel meselelerdeki biraradalığımızdan çok hoşnutken eşcinsellik gibi farklı düşündüğümüz mevzularda susmamız, “gölge etmememiz” isteniyor. O halde Kemalistlerin ideal Müslüman tahayyülü ile ‘anti-Kemalist’ (“latent-Kemalist” de diyebiliriz) seküler insanların ideal Müslüman tahayyülü arasında mahiyet bakımından aslında pek bir fark yok. Olsa olsa sadece sınır çizme açısından bir fark var diyebiliriz. O yüzden bence herkes önce ne kadar “anti- Kemalist” olduğunu bir gözden geçirse fena olmayacak. Zira Müslümanların pek susmaya niyeti yok, benden söylemesi…

Eşcinsellik meselesinde karma gruplarda en çok vurgulanan argümanlardan birisi de şudur: Eşcinseller başörtüsüne özgürlüğü savunuyorlarken siz neden onların özgürlüğünü savunmuyorsunuz? Açıkçası bu argüman kendi içinde bir çelişki taşıyor. Başörtülü kadınlar örtülerini çıkarmayı reddederek hem öğrenim hayatından hem de çalışma hayatından dışlanıyorlar. Ancak tüm bunları göze alarak direniyorlar. Bunun tek sebebiyse topluma/devlete itaat etmektense Allah’a itaat etmeyi seçmeleri. Başörtülü kadınlara “eşcinsel haklarını savun” demekse “Allah’a karşı gel” demekten farksız. Zira hem Kur’an’da hem de Sünnette eşcinselliğin günâh oluşuna dair pek çok delil mevcut. Şimdi başörtülü bir kadın, Allah’a itaat etmek için pek çok zulme göğüs gerecek ama eşcinseller başörtüsü yasağına karşı olduğundan ötürü onların özgürlüğünü savunup Allah’a isyan edecek. Sizce de bu talebin kendisinde bir çelişki yok mu? Bu talebe ‘arz’ eden başörtülü kadın zaten metaforik olarak başörtüsünü ‘çıkarmış’ olmuyor mu?

Son olarak benim “şantajcı demokratlık” diye adlandırmayı uygun gördüğüm bir tavırdan söz etmek istiyorum. Toplumda demokrat kimliğiyle tanınan bazı aydınlarımız, başörtüsü yasaklarıyla ilgili bir metne imza vermeden ya da basın açıklamasına katılmadan evvel “siz eşcinsellerin haklarını savunursanız imza veririm/ katılırım” diyebiliyorlar. Örneğin Alevilik meselesinde “siz de başörtülü kadınların haklarını savunursanız” önşartını koşmak aklına bile gelmeyen aydınlar, başörtülü kadınların hakkını böylesi gayri ahlâkî bir biçimde pazarlığa tabi tutabiliyorlarsa bırakın demokratlıklarını insanlıklarından şüphe etmek gerekir sanırım.

Birarada yaşamanın yolunu aramak
Kemalist hegemonyaya karşı Türkiye’de pek çok farklı grup bir araya gelip karşı-hegemonya mücadelesi veriyor. Biraraya gelmeler çoğaldıkça aramızdaki “uzlaştırılamaz farklılıklar”ı da keşfediyoruz. Bu anlamda mevcut tartışmayı çok faydalı bulduğumu söylemem gerek. Ancak uzlaşamadığımız her noktada bir diğerini suçlamak veya susturmak bana fazlasıyla totaliter bir tutum gibi geliyor. Kaldı ki kendi doğrularını başkasına dikte ederek “yok birbirimizden farkımız” anlayışını tesis etmenin totaliter rejimlerin bir hülyâsı olduğunu söylememe bilmem gerek var mı? O yüzden “var birbirimizden farkımız”ı vurgulamanın ve bu farklılıklar dahilinde nasıl bir toplumsallık inşa edeceğimizi tartışmanın daha sağlıklı olduğunu düşünüyorum. Zira farklılıkları yok etmeye/es geçmeye çalışarak bir yere varılmadığını sanırım en iyi bizim bilmemiz gerekiyor.


Yazar

hasiralti@gmail.com

1208
Eşcinsel eğilimlerinin üstesinden gelmeye çalışan kişiler  dünyada hızla yayılan eşcinsel hakları hareketleri tarafından görmezden gelinmektedir. Hiç de azımsanmayacak sayıdaki tedavi olmak isteyen eşcinseller, destek alma veya terapi görme imkânlarından mahrum bırakılmaktadırlar. Hatta bazı hekimler ve cinsel terapistler, yaşadıklarından rahatsızlık duyan ve tedavi arayışına giren eşcinsel hastaları "bu sizin cinsel tercihiniz, değiştiremeyiz veya eşcinselliğin tedavisi yok" diyerek geri çevirmektedir. Ayrıca en temel insan hakları meselelerinden biri olan sağlık hizmetine ulaşma ve yararlanma hakkı da çiğnenmektedir. Çok yanlış bir şekilde eşcinselliği tek bir yapı olarak ele alan bu kişiler; eşcinsel lobinin baskısıyla ABD ve Avrupa Birliği buyurduğu için; tıp adına, bilim adına, etik değerler adına, binlerce genci ziyan etmişlerdir, onları içinden çıkılmaz çelişkilere ve acılara yönlendirmişlerdir. Normal bir hayat yaşayabilecek gençleri, yanlış bilgilendirmeler ve yönlendirmelerle sıkıntılarla dolu bir sürecin içine sürüklemişlerdir. Avrupa Birliği fonlarıyla desteklenen bu tavır, Türk aile yapısına yapılan ciddi bir saldırıdır. Ancak bunlara rağmen, eşcinsel eğilim, dürtü, duygu ve davranışlarından acı çeken, bunaltı duyan ve tedavi olmak isteyen kişilerin, her geçen gün daha fazla artan bir oranla, tedavi olma arayışına girdiğini görüyoruz. Ruhen ve bedenen sağlıklı olmak doğal bir insan hakkıdır. Ancak herkes bilerek ya da bilmeyerek yaptığı bazı davranışlar da dâhil birçok etken yüzünden ruh sağlığını ve sağlıklılık halini yitirebilir, hastalanabilir ve tedavi olmak isteyebilir. "Tedavi olma hakkı" evrensel bir insan hakları meselesidir. Bu aşamada eşcinsel dernekler ve organizasyonların, tedavi arayışındaki ve tedavi sürecindeki kişileri dışlamaması ve "hain evlat ökkeş" olarak deşifre etmemesi; eşcinsel hakları mücadelesini meşrulaştırmak ve toplumsal destek bulabilmeleri için yapacakları önemli bir katkıdır.

www.escinsellik.net

1209
Genel Tartışma / Eşcinsel Terapi
« : 04 Nisan 2010, 09:00:02 ös »
Eşcinsellerin kendilerini suçlu, huzursuz, yalnız, depresif, sıkıntılı ve gergin hissetmeleri sık rastlanan bir durumdur. Yani ruhuna ve benliğine aykırı olduğu halde eşcinsel eylemlerini sürdürmek zorunda kalmak veya dürtüyü kontrol edememek kişide ruhsal sıkıntı yaratabilir. Ayrıca eşcinsellik; özgür bir tercihin değil,  genellikle çocuklukta yaşanan travmaların ve (anne-baba) ihmallerin bir sonucu gelişen bir durumdur. Bu açıdan baktığımızda da eşcinsellik ruhsal bir bozukluktur, bir cinsel eğilim bozukluğudur, bir cinsel kimlik bozukluğudur. Bu neden psikoloji biliminin eşcinsel yaşam tarzının ve toplumsal kimliğin sağlıklı olup olmadığını ayrıştırma, eşcinselliğin nedenini, yapısını ve tedavisini araştırmaya devam etme sorumluluğu vardır, olmalıdır, olacaktır. Bu bağlamda, kendi özgür seçimi ile eşcinsellikten kurtulmak isteyenlere tedavi imkanı sağlamamak, “bu tedavi edilebilen bir hastalık değildir” demek gerçekte eşcinselleri küçük düşüren ve ahlaki olmayan bir tutumdur.

www.escinselterapi.net

1210
Şiir / ÖLÜM Hüseyin Kaçın (şiir, msn konuşması)
« : 03 Nisan 2010, 07:52:52 ös »
ÖLÜM

      -ayların en zalimidir nisan
                         leylaklar açtırır kara topraklara- (Eliot)
Sen gelmeyince
Ölüm kapımıza geldi
Nedense seni sormadı
Beni de alıp gitmedi
Hiç kimseyi üzmedi
Gözümden de yaş akmadı
Kalbimi de kırmadı
Kimdi sarılır gibi dokunan
Kimdi saçlarımı okşayan
Kimdi sevdiklerime bağışlayan


Ölümü sevince
Çocukluğundan da vazgecermiş
Hayata küsmezmiş insan
Bugün
Bir kere de senin için
Gülümsedim
Sakın kızma bana

Ölüm affetti beni
Kulağıma eğildi
Kalbime dokundu
“ o senin bahar yaprağın
Dudakların öpsün ellerini
Kurumasın “ dedi…

Öptü gitti beni…
Hiç sormadı seni

3 Nisan 2010
19 50


1211
Medya / KAVAFİYE / EŞCİNSELLER
« : 29 Mart 2010, 03:49:04 ös »
sağlam ayakkabı değildir denir namusuna itimat edilemeyecek olana, ayakkabıcılığa da kavafiye denir eski kullanımda. Güvenilir olan sağlam ayakkabı olarak görülürken dilimizde, güvenilir bulunmayan sağlam ayakkabı değildir.



Ayakkabının sağlamlığı uzun yol ve uzun ömür için önemlidir, ancak sağlamlığı olmayan günlük magazinler gündemimizi işgal edegeldiğinden bulduğunu ayağına geçiren ve sağlamlık kaygısını yitiren bir cemiyet oluverdik halimizin resmine bakılırsa. 
Aileden sorumlu bir kadın bakan, adı gibi yüce mevkiden dünya tarihi boyunca hiç olağan sayılmayan konuda illettir bu millet dediği için çokları özünü sözüne dökmek için fırsat edindi bunu; ancak aile toplumun çekirdeğidir diyen milli eğitimin kadın bakanı da tarih boyunca hiçbir din eşcinselliği meşru görmediği halde hiçbir din kurumu ve ulusu da bu bapta işin özüne muvafık bir kelam etmedi. Bu milletin seçilmiş vekili ve aile ilişkilerine bakanı, milletinin dinini belirleyen kitabın yadsıdığını ve insanlık tarihinin yadsıyagelip sapma dediğini illet-hastalık diye tarif etmesi suç olayazdı.
         İnsan biyolojisi ve üreme fonksiyonu keşfe hacet bırakmayacak ölçüde bilinir bir çağdayız, cinselliğin işlevi gerek ahlak gerek din öğretilerince de konu edinilmiş ve bir hal yoluna konmuştur. İnsanlığın bu gün keşfettiği bir şey değildir eşcinsellik, fahişe kadar tarihi bir olgu ama onun kadar yadsınan ve merdut bulunan bir husus. Birileri çıkıp kürsü dokunulmazlığı ile eşcinsel genelkurmay başkanı olabilir, genelkurmay başkanı eşcinsel olabilir gibi sözler söyledi; okuduk, duyduk.  İki ayrı bakan bu hastalık değildir dedi, ikisi de hekim değildi. Normal dışı olan hastalık sayılmaktadır psikolojide, ancak bu bakanların görüşü normal dışı olmadığı olmalı ki aileden mesul bakanın bakışına ters baktıklarını kayda geçtiler.
          Diyanet örgütü sukut etti, eşcinsellerin tercihi kutlu ve muhterem bulundu sesi çıkan gurup tarafından hâsılı. İnanç tercihleri yüzünden başını bağlayan kadınların da genel kurmay başkanı olabileceği söylenmedi ya, dinsel tercihler cinsel tercihler kadar hürriyete sahip değilse bu toplumda bu toplum hedonist midir. İnsani değer olarak dinsel tercihler mi medeniyeti belirler cinsel tercihler mi? Yani insanlığın cinsel faaliyeti mi onu medeni kılmıştır tarih boyunca cinsel faaliyeti mi? Medeniyet tarihçileri eski toplumların cinsel faaliyetini mi araştırıyor acaba, amazon kadınları eşcinsel mi idi?
Eşcinsellik, 1915 olayları soy kırım mı idi değil mi idi meselesi gibi siyasallaşır ve parmak hesabına dökülürse kadın erkek ilişkileri hastalık olarak ilan edilmesi bile işten değildir. Zeofili ve pedofili de hastalık değildir demek için sadece biraz örgütlenmek yeterli midir? Kimlik bunalımına neden olan sebepler ve zorlanımlı psikolojilerin doğduğu ilklimler ilmi olarak tetkik edilmeden; oluşan netice frankeştayn gibi meşru veya garımeşrudur seçeneği ele alınmamalıdır. O ki mesele tarihten beri konudur, hangi koşullarda çoğalıp hangi koşullarda azaldığının ilmi verilerle analiz edilmesi yerinde olacaktır.
Cemiyette ibnelik olarak bilinen ve hiç de yüceltilmeyen eşcinsellik meselesine dair yalnız bırakılan aileden sorumlu bakan Aliye KAVAF'ın durumu ilginç geldiği için bana da iş bu hususa ilgi düşmeyi gerekli gördüm. Fahişeler gibi ibnelerden de istifade eden bir cemiyet mi olduk ki bu kişilerin tercihlerine hürmet etmekle yetinir oluyoruz neden tercih ettiklerini sorgulamadan. Eşcinsellik genelkurmay başkanlığına kadar yüceltiliyor da bir mebus seçemiyoruz bu ülkede inanç özgürlüğünü tesis edip başıörtülü. Esef ki eşcinsellerin halini mesele edenlerin cüreti bulunmuyor eşdinsellerde bile. Dinler arası diyaloglar da çözmedi derlerimizi, dinmedi dinesi karantina. Hasta muamelesi yapılıyor esef ki bu ülkede dindara, ama hadi hasta de bakalım bu ülkede ibneye; ne geliyor başına. Kim için pabuç pahalı, kime pabuç bırakmalı; sağlam pabuç ithal olan mı, çözemedim-çözülmüyor sultanım.


1212
26 Mart 2010 Cuma, 09:50:23 Haberturk

İngiltere’deki sağlık uzmanlarına göre, cinsel yolla bulaşan frengi gibi hastalıklardaki aşırı artışın nedeni Facebook.
26 Mart 2010 Cuma, 09:50:23
 Çünkü popüler sosyal paylaşım sitesi, ‘tek gecelik ilişkileri’ ve ‘daha fazla kişiyle iletişim olanağını’ artırarak cinsel hastalıkların yayılmasına neden oluyor.

İngiltere’de uzmanlar, cinsel yolla bulaşan frengi hastalığının ülkenin bazı bölgelerinde artarak görülmesinin sebebi olarak sosyal paylaşım sitesi Facebook’u gösterdi. Sağlık görevlilerine göre, Facebook insanlara, cinsel ilişkiye girmek için daha fazla kişiyle buluşma olanağı sağlıyor. Ülkenin Sunderland, Durham ve Teesside bölgelerinde virüsün daha fazla görülmeye başlandığını ifade eden Kamu Sağlığı Direktörü Profesör Peter Kelly, sosyal paylaşım siteleri ve vakalardaki artış arasında güçlü bir bağlantı ortaya çıktığını söyledi.

“FRENGİ 4 MİSLİ ARTTI”

Kelly, “Frengi yıkıcı bir hastalıktır. Risk rasgele ve korunmasız bir şekilde cinsel ilişkiye girenlerde oldukça yüksektir. Özellikle ülkenin 3 bölgesinde frengi vakalarında 4 misli artış görüldü. Sosyal paylaşım siteleri, insanların tek gecelik, geçici cinsel ilişkiler yaşamasını daha kolay hale getiriyor” diye konuştu. Teesside’da geçtiğimiz sene 30 frengi vakası tespit edilirken, bu yıl sayının çok daha yüksek olduğu söyleniyor. Yapılan araştırmalar Sunderland, Durham  ve Teesside’daki gençlerin bu tür sosyal paylaşım sitelerini ülkenin geri kalanına göre yüzde 25 daha fazla kullandığını ortaya koydu.
 
 
http://www.haberturk.com/saglik/haber/503339-facebook-cinsel-hastaliklari-patlatti

1213
Cinsellik / [Haber] Çocuk istismarcıları 'tanıdık' çıktı
« : 26 Mart 2010, 11:47:21 öö »
26 Mart 2010 Cuma, 11:06:05 Haberturk

İlk şüpheli yakın akraba ve tanıdıklar

Çukurova Üniversitesinde (ÇÜ) yapılan bir araştırmaya göre, çocukları istismar edenlerin büyük çoğunluğunu ''yakın akraba'' ve ''tanıdık'' kişiler oluşturuyor.

ÇÜ Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayşe Avcı, kayıp çocuklar başta olmak üzere çocukların mağdur olduğu sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırma Komisyonuna bilgi verdi.

Avcı, sunumunu, büyük ölçüde ÇÜ Tıp Fakültesi Adli Olguları Değerlendirme Heyetine Şubat 2006-Ağustos 2009 yılları arasında çeşitli yollardan başvuran istismara uğramış çocuklar üzerinde yapılan araştırma sonuçlarına dayandırdı.

Araştırma, heyete başvuran istismara uğramış 3-18 yaş aralığındaki toplam 633 çocuktan 484'ü üzerinde yapıldı. Olgular yaş gruplarına göre 0-6, 7-11, 12-14 ile 15 yaş ve üzeri olarak sınıflandırıldı. Olguların, yüzde 29,5'ini erkek, yüzde 70,5'ini ise kızlar oluşturdu.

Araştırmaya göre, kız çocuklarına yönelik istismarlar her yıl artıyor, erkeklerde ise azalıyor. Bu durum, 2005 yılında yapılan yasal düzenleme ile bildirim zorunluluğunun getirilmesine bağlandı.

Cinsel istismara uğrayan çocuklardan yüzde 15,3'ü, aynı zamanda fiziksel istismara da maruz kalıyor. Olguların yüzde 46,4'ünde cinsel istismar tekrarlanıyor.

Kız çocukların yüzde 3,2'sinin cinsel amaçlı satılması da tespit edilen olgular arasında.



-YÜZDE 17'Sİ EVDEN KAÇTI-



İstismara uğrayan çocukların yüzde 33,7'si (163) eğitimini aksatırken, yüzde 17,6'sı (85) aileden ayrıldı. İstismara maruz kalan çocukların yüzde 33,3'ü çevre baskısıyla karşı karşıya kalıyor.

Araştırmaya göre, ailelerin istismarı gizli tutma eğilimi giderek azalıyor, yardımcı olmaya çalışma ve durumu anlama eğilimi ise güçleniyor. 484 çocuktan sadece 53'ünün ailesi (yüzde 11) durumu gizlemeye çalıştı, 428'inin (yüzde 89) ailesi ise yardım arayışına girdi.

Alilerden sadece yüzde 21'i, istismara uğrayan çocuğu suçlayıcı tavır takınırken, yüzde 78,5'i ise destekleyici ve koruyu tavır aldı.

İstismarların tekrarlanması oranı da oldukça yüksek. Bu oran kızlarda yüzde 55, erkeklerde ise yüzde 25,9.



-''TANIDIK''-



İstismarcıların büyük çoğunluğunu ''yakın akraba'' ve ''tanıdıklar'' oluşturuyor. Kızlarda istismarcıların yüzde 10,6'sı birinci derece akraba, yüzde 50'si tanıdık, yüzde 13'ü üvey baba, yüzde 8,3'ü de nikahsız eşler. Buna göre, akraba-yakın istismarcı oranı 82,3'ü buluyor. Yabancı istismarcıların oranı ise yüzde 17,7.



-ERKEKLERDE ''YABANCI'' ORANI KIZLARDAN YÜKSEK-



Erkeklerde de durum aynı. Erkeklerde istismarcıların yüzde 3,5'i birinci derece akraba, yüzde 63,6'sı tanıdık, yüzde 6,3'i ise üvey babalardan oluşuyor. Akraba-tanıdık oranının toplamı 73,4. Erkeklerde yabancı istismarcı oranı kızlardan biraz daha yüksek. Oran yüzde 26,6.

Araştırmaya göre, bu durum; istismarcı ve mağdurun sürekli aynı ortamda bulunması, mağdurun ağırlıklı olarak küçük yaşlarda olması ve buna bağlı istismarın anlamını bilmemesi, mağdurun istismarı görev gibi benimsiyor hale gelmesinden kaynaklanıyor.

Çocuklar, sanılan aksine çekirdek ailelerde daha çok istismara uğruyor. Boşanmış-parçalanmış ailelerde bu oran daha az.





-''ÖNLEMEK TEDAVİ ETMEKTEN DAHA KOLAY''-



Prof. Dr. Avcı, Komisyona çeşitli önerilerde de bulundu.

Öneriler şöyle:

''İstismarı önlemek, tedavi etmekten daha kolay. İstismarı önlenmeye yönelik çabalar tedavi edici hizmetlerle paralel gitmeli, birbirlerini engellememeli.

-Konunun uzman kişilerce çalışılması önemli. Bunun için öncelikle ailenin sosyal açıdan ele alınması, izlenmesi, sosyal desteklerden yararlandırılması, eğer başarılı olunamazsa, çocuğun hızla aileden uzaklaştırılması, uygun sosyal destek programına alınması sağlanmalı.

-Hastane içinde çocukla ilgili değişik uzmanlık dallarından hekimlerin yer aldığı 'çocuk koruma birimleri' kurulmalı. Bu birimde pediatristler, çocuk psikiyatrları, adli tıp uzmanları, çocuk cerrahları, psikologlar, acil hizmet sorumluları ve sosyal hizmet uzmanları bulunmalı. İstismarın tıbbi, sosyal ve hukuksal yönü bulunduğu için hastane ekibi, hukukçular ve sosyal hizmet kurumlarıyla işbirliği içinde çalışmalı.

-Çocuk istismarı ve ihmali ile ilgili güvenilir, yeterli ve istatistiksel veriler bulunmuyor. Durum tespiti ve bilimsel çalışma yapılmalı.

-İstismarı önlemek için toplumun, çocukların, öğretmenlerin, sağlık personellerinin bilinç seviyesinin ve duyarlılığının arttırılmasına yönelik eğitim programları planlanmalı ve uygulanmalı.''


http://www.haberturk.com/yasam/haber/503372-cocuk-istismarcilari-tanidik-cikti

1214
Psikiyatr Dr. Mustafa Merter eşcinselliğin, kişinin kimlik bütünlüğünü sağlıklı bir şekilde oluşturamadığının göstergesi olduğunu ve düzelebilir bir rahatsızlık olduğunu söyledi.
 
 
Devlet Bakanı Selma Aliye Kavaf'ın, 'Eşcinselliğin bir hastalık olduğuna inanıyorum' sözleri eşcinseller ve onlara destek veren bazı çevrelerce eleştirilmişti. Bakana destek veren Merter, ABD'de olduğu gibi Türkiye'de de 'Ulusal Eşcinsellik Araştırma ve Tedavi Birliği' kurulması gerektiğini söyledi.

Merter, "Genç psikolog ve psikiyatristler bu konuda eğitilmeli ve onarım terapisi daha yaygın hale gelmeli. Sağduyu sahibi medya politik baskılara aldırmadan gerçekleri söylemeli. Aileler, medya ve internetin, eşcinselliğin yayılmasında büyük tesiri hakkında uyarılmalı. Öğretmen ve ilâhiyatçılar özel seminerler vasıtasıyla konu üzerine bilgilendirilmeli ve daha etkin çalışmalar için teşvik edilmelidir." diye konuştu.

Psikiyatr Dr. Mustafa Merter, cinselliğin, yemek-içmek ve uyumak gibi temel ihtiyaç olduğuna dikkat çekerek, "Normal heteroseksüel (karşı cins) cinsellik aşırı azaldığında veya arttığında rahatsızlık olarak algılanır ve tedavi gerektirir." ifadelerini kullandı. Merter, insanın tabii yapısına uymayan eşcinselliğin, zaman içerisinde düşünce, duygu, davranış ve sosyal ilişkileri olumsuz etkileyen bir rahatsızlık hâline dönüştüğünü söyledi. Doğal gösterilen eşcinselliğin, aile yapısını olumsuz etkileyeceğini kaydeden Merter, bu durumun yaygınlaşmasının insan neslinin devamını da olumsuz etkileyeceğini dile getirdi. 

1215
Medya / Eşcinsellik Hastalık mıdır Yönelim midir?
« : 17 Mart 2010, 09:31:16 öö »
Eşcinsellikle ilgili tartışmalar sürerken, TPD ve CETAD'ın yaptığı "Eşcinsellik hastalık değildir" açıklamasına İnsani Değerler ve Ruh Sağlığı Vakfı'ndan cevap geldi.
   


TDP ve CETAD’ın ortak basın açıklamasında, "Eşcinsellik biseksüellik ve heteroseksüellik gibi insanda tanımlanan üç yönelimden biridir. Her şeyden önce bir hastalık değil yönelim farklılığıdır. Eşcinselliğin bir hastalık olduğu yaklaşımı 40 yıl önce terk edilmiş ve psikiyatrik hastalık tanı listelerinden çıkarılmıştır. Uluslararası ve ulusal hekim örgütlerince eşcinsellik heteroseksüellik gibi sağlıklı bir durum olarak kabul edilmektedir. Hafta sonu yazılı basında çıkan ve Aile ve Kadından sorumlu Devlet Bakanı Sayın Aliye Kavaf ile yapılan röportajda dile gelen "eşcinselliğin tedavi edilmesi gereken hastalık olduğu" şeklinde ifadesi ile ilgili düşüncelerimizi ve sonrasında başlayan tartışmalar ile ilgili bilimsel gerçekler ışığında hassasiyetimizi  kamuoyu ile paylaşmak istiyoruz." deniyordu.     

Türkiye Psikiyatri Derneği'nin internet sitesin yapılan bu basın açıklamasına karşı İnsani Değerler ve Ruh Sağlığı Vakfı Başkanı Prof. Dr. Nevzat Tarhan Vakıf adına yaptığı açıklamada şu görüşlere yer verildi:

“Basına ve Kamuoyuna

1-Eşcinsellik  insanda doğal olarak var olan bir yönelim değildir.Sosyal öğrenme ile ve yanlış eğitimle gelişmiş bir durumdur. Biyolojik doğaya uymayan bir sapmadır. Heteroseksüelliğin geni vardır ancak eşcinselliğin geni yoktur.

2-40 yıl önce kabul edildiği bilinen hastalık olarak tanımlanmayan eşcinsellik egosintonik eşcinselliktir.Yani kişi bu tercihi seçmiştir.Özgür iradesi ile karar vermiştir.Psikiyatrinin ilgi alanına girmediği kabul edilmiştir.Bu onaylandığı ve teşvik edildiği anlamına gelmez.

3-İkinci grup eşcinsellik egodistonik olarak bilinen eşcinselliktir.Bu tür eşcinsellik kişinim ego savunmaları tarafından onaylanmamıştır.Kişi arzu ve dürtülerine yenik düşmektedir. Arzu ve dürtülerinden özgür olamayan bu kişilere yardım edilmesi ve tedavi edilmesi gerekmektedir.Bu grub eşcinsellik adı geçen dernekler tarafından ayrıca tanımlanmamıştır ve belirtilmemiştir.

4-Eşcinselliği Heteroseksüellik gibi sağlıklı bir durum olarak tanımlamanın hiç bir bilimsel dayanağı yoltur.Kamuoyuna aydınlatıcı bilgi verilmediği takdirde erken ergenlik döneminde eşcinsel eğilimini farketmiş, içdenetim ve dürtü kontrolu için çabalayan yani eşcinsel eğilimi olup da kontrol etmek isteyen kişilere tedavi ve yardım kapısı kapanmaktadır.Yanlış anlamalara ve eşcinsel tercihleri artıracak önerilere psikiyatri derneklerinin alet olması son derece sakıncalıdır.

5- Eşcinsellik (Homofili)  bir eğilim olarak , hayvanlara cinsel sevi (zoofili),eşyaya cinsel sevi (fetişizm) gibi   koruyucu ruh sağlığı sınırlarında sosyal  bir problem olarak değerlendirilmelidir.

6- Homofobi yani eşcinselleri  aşağılamak doğru değildir.Bu tercihde olan insanlara saygı gösterilmeli ancak  gerek görülürse onaylanmadığı da belirtilmelidir.

Bu sebeplerle  gelecek kuşaklar arasında eşcinsel tercihlerin  artmaması için  sağlık ve eğitim politikalarında doğru duruş gösterilmelidir.

Sayın Bakan Selma Aliye Kavaf’ın açıklamalarının bilimsel gerçeklere herhangi bir aykırılığı tesbit edilmemiştir. Ancak yukarda sözünü ettğimiz biçimde tavzihe ihtiyacı vardır.

Kanımıza göre  gelecek kuşaklara yönelik hassasiyet gösterilmesi övgüye değer bir davranıştır ve koruyucu ruh sağlığı kapsamında değerlendirilmelidir.

Kamuoyuna saygı ile duyurulur."




Hürriyet & DHA

Sayfa: 1 ... 79 80 [81] 82 83 ... 89