İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - psikolog

Sayfa: 1 ... 77 78 [79] 80 81 ... 89
1171
27 Mart 2011 Pazar akşamı TV5 Ana Haber Bültenindeki söyleşide
"eşcinsellik hakkında"
gündemdeki eşcinsel parti adaylarının varlığını konu alarak konuşma yaptı.

https://www.youtube.com/watch?v=RfEz-dYRwyU&list=UUEDADUolmKuMyWGRunC3UhQ&index=9


26/12/2011 tarihli Radikal Gazetesinde sitemiz ve eşcinsel terapiler hakkında
yayınlanan makaleye ulaşmak için tıklayınız

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1073587&Yazar=PINAR_OGUNC&Date=26.12.2011&CategoryID=97#


NUMARA 6


Dört tane pozitif tamsayı böleni olan bu sayı çok sıradan öyle değil mi? Bazıları ona bir anlam veya değer yüklemiyorsa tabi. O birisi bensem değerli bir sayı oluverir. Anlatacağım o değeri. Ben anlamak için bu yaşıma kadar bekledim. Az sabredin…



1172
gokkusakgok@mynet.com


Cumartesi günkü seans‏

Hocam merhaba

Maili yazmak için özellikle bugünü bekledim size, dün seans sonrasında çok rahatlayarak çıktım, fakat eve geldiğimde üzerime yoğun bir yorgunluk vardı, hemen 1 2 saat uyudum, birtakım şeyler düşündüm. Bugün de yine yaşadığım hem iyi hem de endişe verici şeylerdi. İyi düşünceler kendim için bir şeyler yapmaya başlamam eski halime dönmemi istemem gibi şeylerdi, kötü düşünceler ise sürecin çok kolay geçmeyeceği yönünde. Bugün arkadşaımın doğum günüydü zorla da olsa evden çıktım ve iyi ki çıkmışım dedim, şu an daha rahat hissediyorum kendimi. eve tıkılmanın çok doğru olmayacağını fark ettim.
cumartesi günü yaptığımız seasnta hep ben konuşacağım ilk seans olduğu için diye düşünürken, sizin konuşmanız, örnekler vermeniz ve benim algıladığım ve çok da doğru olmayan şeylere getridğiniz yeni bakışlar hep kulağımda. acizlik değil deneyimsizlik gibi. bunlar hep böyle kafamın içinde dönüyor. evet sahiden de bu kadar kötü değilmiş cümlesini kuruyorum kendi kendime ve düşünüyorum. Şimdilik siiznle paylaşmak istediklerim bunlar. ilginize teşekkür ederim.

24 Ekim 2010

1173
‘Eşcinselliğini saklamak için evlenmemizi istedi’


Esin S., 28 yaşında bir avukat. Bir eşcinsel erkek arkadaşının tüm sırlarını paylaşmış, maddi, manevi her türlü desteği vermiş. Ancak son istek, ona bir vampirle dost olduğunu hissettirmiş...

     DUYGUSAL VAMPİRLER
Elif KORAP

     Aşırı titiz, ayrıntılarda boğulan, en hafif işi bile olabilecek aksiliklere karşı geniş güvenlik önlemleri alarak yapmaya çalışan, hatalardan ölesiye korkan kimseler vardır... Asıl sorun onların titiz, çalışkan ve detaycı olmalarında değil, başkalarının da kendileri gibi davranmasını beklemelerindedir.
     Bu kişiler yarattıkları gereksiz stres ortamında zamanla huzuru kaçırır, tam da istedikleri gibi, zamanla sizi de kendilerine benzetirler. Huzursuz, titiz ve mutsuz kişilerden oluşan bir koloni kurarlar. Onlar "Takıntılı (obsesif) Vampirlerödir.
     

Silahları: Çok çalışmak
     Onların dünyasında her hata önemlidir. Durmak bilmeden çalışırlar. Albert J. Bernstein ‘Duygusal Vampirler’ adlı kitabında ‘takıntılı vampirler’i şöyle tanımlıyor: "Silahları çok çalışmak, kurallara bağlılık ve ayrıntılara önem vermeleridir. Dürüstlüklerine güvenilir, yetenekleri vardır, bitmez tükenmez bir çabaya sahiptirler. Ama herkesi kendileri gibi yapmaya çalışarak emniyetli bir dünya yaratmaya çabalarlar. Başka insanların ayrıntılara önem vermemelerine içerlerler. Ceza ile adaletin eşanlamlı olduğunu zannederler. Cezalandırmak, onların kendi davranışlarını ya da başkalarınınkini kontrol etmek için uyguladıkları stratejidir. Cezanın her çeşidini uygular; bunun da her zaman kişinin iyiliği için olduğunu iddia ederler. Her zaman düzeni kurmaya çalışırlar. Yaşamınızı kontrol etmeye çalıştıklarından son derece yıpratıcıdırlar. Kabul etmeseler de çoğu zaman kızgındırlar."
     

Kemal E., 35 yaşında, bankacı
     ‘Müdürümüz tüm enerjimizi emiyor’
     Duygusal enerjinizi kim tüketiyor?
     Çalıştığım şirkette departman müdürümüz tüm enerjimizi emiyor. Aşırı derecede detaycı. Bazen hazırladığım raporun doğruluğundan bile şüphe ediyorum. Psikolojim bozuldu. Sürekli hata yapma korkusuyla yaşıyorum. Açık açık söylemiyor ama işimizin tehlikede olduğunu sezdiriyor.
     
     Tepkiniz ne oluyor?
     Sadece sinirlerimiz bozuluyor. En ufak bir hatada bizi harcayacakmış gibi davranıyor ama yapmıyor. Blöf iş verimimizi ve dikkatimizi yükseltmiyor, tam tersi etki yaratıyor. Bir gün yine bir arkadaşımızın hazırladığı raporu yerden yere vurdu. Sürekli bağırıyordu. Oysa raporda bir sorun yoktu... Anlaştık ve birlikte istifa ettik. O zaman hepimizi karşısına alıp, "İşte böyle bir takım olmanızı istiyorum" dedi. O günden beri biraz daha anlayışlı davranıyor. Sanırım bizim blöfümüz işe yaradı.
     
     Sizce bunu neden yapıyor?
     Kötü niyetli değil sanırım; belki bize güvenmiyordur. İşyerinde yaşadığım stres eve de yansıyor. Ailemle sürekli gerginlik yaşıyorum. Evde de çok detaycı oldum. Ufak hatalar bile beni çileden çıkarıyor. Eskiden böyle değildim. Ben de hıncımı onlardan alıyorum.
     
     Evdekiler bunu nasıl karşılıyor?
     Anlayışlı olmaya çalışıyorlar, ama sık sık gerginliklere neden oluyorum.
     

Esin S., 28 yaşında, avukat:
     ‘Beni kullandı, itiraz edince de tehdit etti’
     Duygusal enerjinizin hangi yönden emildiğini düşünüyorsunuz?
     5 yıl önce aynı yerde staj yaptığım bir arkadaşım vardı. Çok hoş bir çocuktu. Bir gün bana "Hayatımda hiçbir kadından etkilenmediğim kadar senden etkilendim" dedi. Ama onun eşcinsel olduğunu duyuyordum. Sonunda ona sordum. "Doğru olduğunu söylesem ne değişir?" dedi. "Hiç" yanıtını verince, kabul etti. Bana her şeyini anlatmaya başladı. Erkek arkadaşlarını biliyordum. Geceyarısı evime geliyor, iki arkadaşını aynı anda idare ediyor, benden para alıyordu. İsteklerini reddetmiyordum. Birkaç kez onu kurtarmak için kız arkadaşı rolünü üstlendim. İnandırıcı olması için başkalarının yanında beni öpmeye bile kalkıştı.
     
     Durumdan rahatsız olmaya ne zaman başladınız?
     Bir süre sonra bana evlenme teklif etti. Ona "Ben katalizör değilim" dedim ve çok sinirlendim. O kendi hayatını yaşayacak, çevreye belli etmemek için de beni karısı rolüne sokacaktı. Beni bu kadar kullanmasına izin veremezdim. O anda arkadaşlığımızın aslında beni ne kadar yıprattığını fark ettim.
     
     Zarar gördüğünüzü fark edince ne yaptınız?
     İlişkimi zayıflatma kararı aldım ama her dakika beni aramaya başladı. "Oraya gelip seni rezil edeceğim" gibi tehditler savuruyordu. Beni önce her şeyini anlatarak rahatlamak için kullandı; sonra da eşcinsel olduğunu saklamak için... Yaşarken olanları fark etmiyorsunuz.
     
     Peki siz bunu başkalarına yapıyor musunuz?
     Kısa dönemler benim de insanların enerjisini çaldığım olmuştur. İnsanlar zor dönemlerde rahatlamak için başkalarını kullanmaya çalışabiliyor. Ama ben çabuk fark ederek kendimi durduruyorum.
     

Aslı B., 33 yaşında:
     ‘Kocam her konuda beni çocuk gibi azarlıyor’
     "Kocam çok titiz biri. Her şeyin sorunsuz olmasını istiyor. Ben biraz unutkan ve dalgın bir kadınım. Her şey istediği gibi olmayabiliyor. Ama beni üzen, bir çocukmuşum gibi beni azarlaması. Bir davete giderken giydiklerimi uygun bulmadıysa, beni azarlıyor. Ona yakışmadığımı, zevksiz bir kadın olduğumu, onu rezil edeceğimi söylüyor. Yalnızca üstümü değiştirmemi isteyebilir. Bir butiğim vardı, yürümedi ve kapattım. Destek olmak yerine, beceriksiz olduğumu söyledi.
     
     ‘Sadece kötüyü görüyor’
     Bir gün kocamın erkek kardeşi için sürpriz doğumgünü partisi verdim. Yakınlarını çağırdım, yemekler hazırladım, bütün gün parti için evle uğraştım. Ve saatlerce uğraşarak koca bir çikolatalı pasta hazırladım. Kardeşi çok mutlu oldu ve bana defalarca teşekkür etti. Ama kocam çikolatalı pastayı ailecek sevmediklerini bildiğim halde neden böyle bir seçim yaptığımı anlayamadığını söyleyip durdu. Oysa böyle bir şey yoktu. Onunla konuşmaya çalıştığımda ise, beni çok sevdiğini, iyiliğim için böyle davrandığını anlatıyor."
     

Vampirler ruh hastası mı?
     Doktor Mustafa Güveli, davranışlarıyla insanların duygusal enerjilerini çalsalar bile duygusal vampirlerin ciddi psikolojik rahatsızlıklara sahip insanlar olmadıklarını belirtiyor. Güveli, bu kişilerin normal yaşantıyı sürdürürken bir alanda sapma gösterdiklerini söylüyor. Ancak bunun topluma sıkıntı veren zorlayıcı bir süreç olduğuna da dikkat çekiyor.
     Güveli şöyle konuşuyor: "Belli etmeden enerjinizi tüketirler. Bencildirler. Çeşitli yönlerden bu bencilliklerini gösterebilirler. Sizi sorunlarını anlatıp rahatlamak için kullanabilir ama aynı ilgiyi size göstermeyebilirler. Toplum tarafından hep ön planda tutulmaya çalışan kişiler vardır. Bu tür kişiler biraz daha ağırlıklı olarak çevrelerindekini kullanmaya eğilimlidirler."
     
     Vampir olmamak için...
     Güveli, herhangi bir konuda başkalarının enerjisini emdiğini fark eden kişilerin nasıl davranması gerektiğini ise şöyle özetliyor:
     "Kendimize birazcık dışarıdan bakabilirsek, sorun yaşamadan bunu aşabiliriz. O zamana kadar pek çok kişiyi kırıp geçirmişsiniz, bunu yaşamışsınız, sosyal ilişkilerinizi kurmuşsunuz, değiştirmek zor olacaktır. Ama kabullenmek önemli bir adım."
     

Takıntılı (Obsesif) vampirseniz...
•   Her zaman en önemli önceliğinizi bilin
•   Yargılamayın, yargılanan kendiniz olursunuz
•   Dalga geçmeyi öğrenin; her şeyi çok ciddiye almayın
•   Günde bir yanlışınızı herkesin içinde kabul edin.
     

Nasıl tanırsınız?
     Takıntılı (obsesif) vampirlerin özellikleri şunlar:
•   İşkoliktirler,
•   Rahatlamakta zorluk çekerler,
•   Başkalarının iş yapışında genellikle hata bulurlar,
•   Kararlarını verdiklerinde, değiştirmek zordur,
•   Ayrıntılara gösterdiği dikkat, rahatsız edici olabilir ama insanları tehlike ve hatalardan kurtardıkları da olur,
•   "Kurdun ensesi kendi işini kendi yaptığı için kalındır" felsefesini güderler,
•   Kızdıklarında ‘bilgi edinme’ adıyla düşmanca sorular sorarlar,
•   Doğrudan söylemeseler de herkesten fazla çalışmakla gurur duyarlar.
     

Nasıl savaşırsınız?
•   Hiçbir şey yapmazlarken bile ne yaptıkları konusunda uyanık olmak gerekir.
•   "Amacımız ne, ne yapmamı bekliyorsunuz?" gibi sorularla önceden belirlenmiş kurallar oluşturmak işe yarar. Tanım yaparsanız bunu sonradan değiştirmeye kalkmazlar. Güçlü bir hak duygusuna sahiplerdir. Oyun başlamadan önce kuralları belirlemek iyi olur.
•   Yaşamınızı onlarla paylaşıyorsanız kendinizi takdir etmeyi öğrenin, onlar sizi çok sevdiklerinde bile bunu yapmazlar.

1174

Psikolog Hüseyin KAÇIN
0 555 326 22 91

27 Mart 2011 Pazar akşamı TV5 Ana Haber Bültenindeki söyleşide
"eşcinsellik hakkında"
gündemdeki eşcinsel parti adaylarının varlığını konu alarak konuşma yaptı.


http://www.youtube.com/user/escinselterapi tıklayınız


26/12/2011 tarihli Radikal Gazetesinde sitemiz ve eşcinsel terapiler hakkında
yayınlanan makaleye ulaşmak için tıklayınız

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1073587&Yazar=PINAR_OGUNC&Date=26.12.2011&CategoryID=97#



Merhabalar

Hüseyin Bey (o artık benim hüseyin hocam)
altta yazılan hayat hikayemin başta ülkemiz olmak üzere dünyanın neresinde olursa olsun benle aynı durumdaki insanlara bir ışık olması dileğiyle

          Ben 21 yaşında yaklaşık 10 yıldır eşcinsel duygular taşıyan ancak bu durumu bi türlü kabullenemediğimden dolayı bi çıkış arayan mutluluğu unutmuş bir insanım.12 13 yaşlarındayken nergenliğe girdim.bu yaştan sonra artık mutluluğu tadamıyacağımı nerden bilebilirdim.erkektim bunun farkındaydım ama kızlara değil erkeklere ilgi duyuyordum acaba arkadışlarımda böylemiydi hayır onlar böyle değildi onlar normaldi en azındsan bana öyle geliyordu.ben kız gibi davaranıyordum onlar ise erkek gibi.Ailem muhafazakar bir aileydi ortaokulda yazları kuran kursuna giderdim.dini konuda duyarlı ve hassasımdır bu yüzden.zamanla hayatım bir yandan nefsimden gelen ahlaksızca dürtüler bir yandan dinim bir yandan beni anlaması mümkün dahi olmayan bir toplum bir yandan okulum derslerim ortaokulda LGS(liselere giriş sınavı) lise de malum ÖSS sınavı arasında çatışmaya dönüştü.bu kısır döngü içinde tam 9 10 yıl yaşadım ve bir türlü çıkamıyordum sonuç mutsuzluk bunalım depresyon.peki ne yapmalıydım aileme bu durumu anlatsam anlarlarmıydı?hayır bu mümkün değildi.bunun bir tedavisi var mıydı? peki varsa nasıl tedavi olacaktım imkanlarım yoktu.ben malatyadayım tedavi ankara yada istanbulda parayı nerden bulacaktım ailem bu durumu bilmediği gibi zaten durumları da iyi değildi.

    Zaman geçiyor cinsel arzularım gittikçe artıyordu.lise 2. sınıfta pornografiyle tanıştım.bunun cinsel olarak beni rahatlatracağını düşünüyordum ama yanıldığımı anlamam çok geç olmadı cinsel olarak tatmin olmak yerine isteklerim daha da artmış artık bağımlı hale gelmiştim.kısır döngüme bir unsur daha eklendi pornografi.össde yaklaşıyordu artık ne yapacaktım neredeyse her gün internetin bvaşındaydım bir yandan da ailemin büyük hedefleri türkiye derecesi yapmazsan adam değilsin muameleleri hani fen lisesinde okuyordum ya bu kadarda olmalıydı.neyse Allaha şükür o yıllarıda bi şekilde atlattık türkiye derecesi yapabildim ve ünv. okumaya ankaraya geldim.

    Kısır döngümden büyük bi parça kopmuştu dersler öss filan.bu bende bir rahatlığa sebep olsada cinsel dürtüler ve eşcinsel duygular devam ediyordu.birşeyler yapmalı ondanda kurtulmalıydım.araştırmaya başladım eşcinselliğin bir hastalık olduğunu ve tedavi edilebileceğini söyleyen 2 önemli kişiyi buldum.biri prof.dr.nevzat tarhan biri de ünlü psiyatr mustafa merter ve bu 2 ismin dünya görüşü de bana yakındı.ancak onlara nasıl ulaşabilirdim ulaşsam bile maddi imkanlarım yeterli olurmuydu? kuşkularımda haklıymışım 2side çok ünlülerdi ulaşmak zordu ve seansları çok pahalıydı.o hayalimden çabuk btmişti peki ben ne yapacaktım?

    Facebookta erce erkekçe diye biriyle tanıştım.HÜSEYİN KAÇIN adında eşcinsellik tedavisiyle ilgilenen bir psikolog olduğunu ve kendisininde tedavi gördüğünü bana da tavsiye ettğini söyledi.daha önce tanıştıklarım bunun bir tedavisinin mümkün olmadığını hatta bunun bir hastalık değil tercih meselesi olduğunu söylemişlerdi.heyecanlandım hemen o psikoloğu araştırmaya başladım sitesine girdim formuna üye oldum.hastalarının yazıları çok olumluydu hatta iyileşenler bile vardı.ancak ona karşıt olan bir grupta vardı onlarında sayfasına girdim.bu grup eşcinselliğin hastalık ndeğil tercih olduğunu iddia edyor ve tercihlerine saygı duyulması gerektiğini söylüyordu.bu gruba şu gerekçelerle katılmadım zaten hüseyin kaçın hakkında hiçbir somut olumsuz olayda yoktu.gerekçelerim:



    1.BEN MUHAFAZAKAR BİR AİLEDE DOĞMUŞ DİNDAR OLARAK YETİŞMİŞ BİRİYİM.EŞCİNSELLİK KESİNLİKLE BENİM GİBİ BİR İNSANIN TERCİHİ OLAMAZ.
    2.BU BENİM TERCİHİMSE PEKİ NEDEN RAHATLIKLA İSTEDİĞİM HALDE KIZLARLA İLİŞKİYİDE TERCİH EDEMİYORDUM.
    3.BEN ERGENLİK ÇAĞINDAN BERİ YANİ KENDİMİ BİLDİM BİLELİ BÖYLEYİM HİÇ KIZLARI YADA ERKEKLERİ TERCİH ETME ŞANSIM OLMADI Kİ
     EŞCİNSELLİĞİ  gerçekten kendi tercihi olarak görenlere geLince onlarda bizim gibi kimliklerini gizliyorlar.niye gizliyorlar ki? neymiş bizim toplum cahil yobazmışta onları anlayamazmış peki avrupa amerika da dahil dünyanın tüm ülkeleri yasalarla bir takım özgürlükler tanıyor olsalar bile (ki her konuya aynı özgürlükleri tanıyotrlar bu eşcinselliğe özel bir özgürlük değil) toplum olarak neden dünyanın tüm toplumları eşcinselleri dışlıyor küçümsüyor hakaret ediyor.Müslümanı da hristiyanı da yahudisi de budistide asyalısı avrupalısı amerikalısı afrikalısı da eşcinsellere karşıysa ve geriye de kayda değer kimse kalmadıysa demek ki bu bir tercih olsa bile BU BİR YANLIŞ TERCİH
     Bende eşcinselliği istemesemde kabul ettim bir dönem birine aşık olduğumu zannettim ve şunu gördüm gerçek aşk yok bu dünyada hiç biribirine 30 yıl 40 yıl aşık olan hemcinsleri duymadım.hep kandırılıyoruz hep aldatılıyoruz hiçbir zaman aradığımızı bulamıyoruz cinsel ilişkilerde artık bizi belli bir süreden sonra tatmin etmiyor hep bir arayış... ancak aradığına hiçbir zaman ulaşamayan kendini toplumdan gizleyen yani toplumda yok hükmünde olan silik olan dışlanan insanlar..İŞTE BU BÖYLE GİTMEZ DEDİM BEN BU İNSANLARDAN OLMAMALIYIM BENDE NORMAL ERKEKLER GİBİ KARŞI CİNSE KIZLARA İLGİ DUYMALI BİR YUVA KURMALI VE NORMAL BİR HAYAT YAŞAMALIYIM.

     Hüseyin kaçın hakkında hiçbir olumsuz somut olaya rastlamadım yada en azından bir iddia bile yoktu bu kadar karşıtları varken bir açığı olsaydı bunu hemen yakalar ve kullanırlardı.ancak yinede temkinliydim insanoğlu çiğ süt emmişti.büfeden kontörlü tlfdan internetteki numarayı aradım. Hüseyin bey( o zaman hüseyin beydi ama şimdi o benim hüseyin hocam) açtı telefonu sesi o kadar güven vericiydi bi sohbete başladık dakikalar geçmiş büfeci uyardı 10 lirayı geçti yeğenim yoksa daha saatlerce konuşabilirdik sanki beni 40 yıldır tanıyormuş gibi 40 yıllık dostmuş gibiydi. evet bu sese ve internetteki o yazılara fotoğrafındaki resmine baktım evet bu insana güvenebilirdim.ben çok insanla muhattap olduğum için insanı yüzüne bakarak %70 kişiliğini ortaya koyabilirdim.

    DAHA SONRA 24 EKİMDE İLK SEANSA BAŞLADIK.Seanslarla ilgili detayları daha sonra yazacağım hoş daha 2 seans geçti ama o kadar çok değiştimki güvenmekte haklıymışım Allaha şükür %30luk yanılma payı tutmadı.evet devamını daha sonra yazacağım inşallah.Allaha emanet olun görüşmek üzere

mert-0990@hotmail.com

1175
EŞCİNSELLİK TEDAVİSİ MÜMKÜN MÜDÜR?

yardım‏

Hüseyin Bey merhabalar! Ben  ……. de  …….. üniversitesi ……… fakültesinde  stajyer doktorum...  size internette rastladım. sizden çok övgüyle bahsedildiğini gördüm ve durumumla ilgili size de danışmak istedim.hüseyin bey ben erkeklere ilgi duyduğumu özellikle erkek bedenine karşı cinsel olarak bi şeyler hissettiğimi ve bu yüzden eşcinsel olduğumu düşünüyorum...bunları yazmak benim için çok zor...bu durum uzun bi süredir var ve artık kurtulmak için elimden geleni yapmak istiyorum...ben inançlı bir insanım ve insan inanırsa her şeyi yapar bunu biliyorum...ancak şu ana kadar başvurduğum birkaç merkez benden büyük meblalarda para talep ettiler.evet doktor olucam ama şu an doktor deilim ve ailemi milyarlarca tl.lik yükün altına sokamam zaten öyle bir durumumuz da yok.istanbula gelmek ve sizinle görüşmek isterdim ancak bu da mümkün deil.benim bu durumumdan kurtulmam için bana ne önerebilirsiniz?kitap,dvd,vcd her şey olur.tıp okuyan bir insan olarak evde kendi kendime yapabileceğim uygulayabileceğim yöntemler vardır diye düşünüyorum.lütfen bu eşcinsel duygularımdan kurtulmama yardım edin.ileride sağlıklı mutlu yuvasını kurmuş ve insanlara faydalı bir doktor olmak istiyorum.her türlü yardımlarınızı bekliyorum.
 
Saygılarımla...
19 Ağustos 2010
www.escinselterapi.net
http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?board=5.0





Hüseyin bey tekrar merhabalar...dün ayrıntılı bir çok şeyi konuştuk.eşcinselliği düzeltmek ve değiştirmekle ilgili elimden gelen bir şey varsa ileride keşke dememek için şu an yapmak istiyorum.mücadele etme hırsı olan bi insanım başarabileceğimi düşünüyorum.ancak  sizinle yapacağımız e mailler ve telefon konuşmaları sonunda erkeklere olan cinsel ilgimin nası olup da kadınlara döneceğini merak ediyorum.yani bu konuda ümitsizliğim ve biraz da şüphem var.dün sizden beklentilerimi konuşmuştuk ancak ücretlendirme vs. konuşmadık.yani sizin benden beklentiniz nedir ?

21 Ağustos 2010

www.escinselterapi.net
http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?board=25.0


uzun bir aradan sonra yeniden merhabalar Hüseyin Bey...
 
          anlatmaya çocukluğumdan nası bi çocuk olduğumdan çocuklukta yaşadığım sıkıntılardan başlamak istiyorum.annem çocukken çok yaramaz olduğumu genelde huysuz ve huzursuz olduğumu söyler.yani genelde ağlayan huzursuz,hareketli bi çocukmuşum.babaannemlerle komşuyduk.duvar duvaraydık yani.annem işteyken bana babannem bakardı.en az annem kadar emeği var diyebilirim.ben rahat büyüdüğümü düşünüyorum.yani bizim evde eğer istediklerim olmazsa veya yapılmazsa hemen babannemlere geçer ve onlardan isterdim.onlar da beni kırmazlardı.annem babam zaten bi çocuk için gereken her şeyi yaparlardı ki hala da öylelerdir bizim üzerimize titrerler.bi şeye ihtiyacımız olsa neredeyse yoku var yaparlar.ben bu özelliğin benim narsistik yapıma katkıda bulunduğunu düşünüyorum.yani onlar yapmak isterlerdi ben de zaten küçükken olmazı oldurmaya yapılmayanı yaptırmaya çalışırdım ve sonuçta narsizmimin o günlerden beri beslendiğni düşünüyorum.
 
          annem genelde üstümüze titreyen bi yapıya sahip hatta büyüdükçe farkettim ki bu konuda biraz da endişe duyuyo.yani her şeyimiz tam olsun istiyor.babam da aynı şekildedir.ancak biraz kuralcı ve mükemmeliyetçi bir yapıya sahiptir.ancak soğuk bi baba modeli olduğunu söyleyemem ve varlığı evde hep hissedilir.babamın bu kuralcı ve mükemmeliyetçi yapısının bana zarar verdiğini düşünmüyorum aksine belli bi yaşa kadar benim yolumun çizilmesinde bana yol göstermesinde çok etkili olduğunu düşünüyorum.bu eşcinsel duygularım nedeniyle zaman zaman ailemi de sorguluyorum.baba sen küçükken benle oyun oynamadın mı falan gibi.onlar rahatsız olduğum şeyin adını narsizm diye biliyorlar eşcinsel duygularımdan haberleri yok.aile dinamiklerim kötü deildi ancak eşcinsel duygularımın neden geliştiğini anlamıyorum.
 
        küçükken 4-5 yaşlarında annemin topuklu ayakkabılarına merak saldığımı ve bi dönem de barbi bebekle oynadığımı hatırlıyorum.ancak daha sonra bunu anneme sorduğumda o dönem için normal olduğunu ve çocuğun kendi cinsini ve karşı cinsi tanıması için yaptığını söylemişler.bunların eşcinsellikle bi bağlantısı var mıdır ya da direk bağlanabilir mi bilmiyorum.ancak küçüklükten beri huzursuz hep bi şeyler yapmaya çalışan bi çocuktum.diğerlerinden bi şekilde farklı olduğumu ya da olmam gerektiğni düşünürdüm(narsizm).yani mesela bu önceleri derste başarı ve farklılıktı biraz daha büyüyünce derste bşarı yanında insan ilişkilerinde iyi olma daha sosyal olma şeklinde dönüştü.
 
       bunun dışında önemli bi özellik mahallede futbol vs.oynamayı sevmezdim.1-2 defa yapmaya kalktığımda ve yapamadığımda mahalledeki diğer çocuklar tarafından azarlandığımı hatırlıyorum.ne basketbol ne futbol hala sevmem.birinden oynayalım gibi bi teklif geldiğinde strese girerim ve kaçarım.çünkü oynayıp başaramamak yerine hiç oynamamayı tercih ederim.genelde hayatla ilgili bazı konularda da ya hep ya hiç şeklinde düşündüğüm olur ve bunun da narsizmle ilgili olduğunu düşünüyorum.
     
       size 2 sorum olucak hüseyin bey:
       1)eşcinseliğimin sebeplerinin neler olduğunu bilmenin bana gerçekten bir faydası olacak mı?
       2)bir kişinin aile dinamikleri normalse ve eşcinsel duygular içeriyorsa bunu neye bağlarız?
 
       yardımlarınız için şimdiden teşekkür ediyorum.iyi akşamlar....

02 Ekim 2010
www.escinselterapi.net
http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?board=27.0



merhabalar hüseyin bey size yazmakta geciktim biraz kusura bakmayın...
 
haftaiçinde konuştuklarımızı düşündüm biraz ama duygusal olarak boşluğa düştüğümü farkettim.yani erkeklere yönelik cinsel ilgimin neden ve sonuçlarını sorguladıkça e bi taraftan da bayanlara karşı cinsel ilgi de yok böyle hiç bi cinse ilgi duymayan biri olarak hissettim kendimi ve boşluğa düştüm.anlattıklarınızın bi anda oturması tabii ki mümkün deil.ve bu hafta da masturbasyon sayım arttı.neredeyse her gün yapmaya başladım.ya mastürbasyon sanki eksik kalan bi yanımı tamamlıyor gibi.yani akşam olunca falan yapmadan yatmayım hani bu da aradan çıksın gibi düşünür olmuşum hani otomatikleşmiş biraz..ilginç...
 
bu arada fakülteden 5 yıldır aynı amfiden bi erkek arkadaşıma karşı farklı şeyler hissediyorum.bunu sizinle paylaşmak istedim.yani onu görünce böyle farklı şeyler hissediyorum.görmeyince de aklıma gelmiyo.benden tamamen zıt birisi.sarışın mavi gözlü çoğu kez aşırı felsefik falan.ama işte zıtlıklar insanı çekiyo demek ki.bazen içimden ona karşı hissettiklerimi onun yüzüne itiraf etmek falan geliyo.ya da ne biliyim o da gay olamaz mı aslında belki o da saklıyodur gibi şeyler geçiyo..bilmiyorum işte öyle şeyler...
 
şimdilik bu kadar hüseyin bey...yazacak daha fazla bi şey bulamıyorum şu an için...sadece neden hayatta her şeyi dişimle tırnağımla kazıyarak elde etmem gerektiğini sorguluyorum...cinsel kimliğimi, erkekliğimi bile...bu hafta hissettiklerimi de özetlemem gerekirse:boşluk ve yorgunluk...
 
hoşçakalın...saygılarımla...

10 Ekim 2010
www.escinselterapi.net
http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=429.0

1176
Hüseyin KAÇIN / KAYBETTİM
« : 20 Ekim 2010, 01:40:04 ös »
Gökyüzüne neşeli şarkılar
söylemeden çok daha önceleri
Hüzünlü bir mevsimde
Kalbim kalbine konuk oldu
Yanlızlığımı sen mi çaldın benden
ben mi unuttum sende anlamadan
Senden başka herşeyimi kaybettim...

18 10 2010
18:10

edirne

1177
merhaba

bazi yazilarini okudum ben fransa’dan baglaniyorum adim murat bende senin gibiydim kizlardan zevk almazdim ayni sekilde icimde korku ve bu hastaligin vermis oldugu cok sikinti vardi ne yapacami bilemiyordum kimseye de acilamiyorsun soyleyemiyorsun soylesen daha kotu ama zamana birakmalisin
sana tavsiyelerim beni de ailem bir kizla evlendirmek zamaninin geldini surekli soyluyor ve bir taraftan da ariyorlardi ve nihayetinde bulundu icimde korku ve ne yapabilirim cabasi vardi ve nihayet bir kizla tanıstıgımda bu hissi kırmaya basladim ama yinede icimdeki istek erkeklere devam ediyordu ama nisanlima da hic belli etmiyordum yavas yavas onunla ilişkilerim ilerlemeye baslayinca ondan zevk almaya basladim ve bunu basaracağımı anlamistim onunla her bulustumuzda en azindan ayrilirken opusmeyi ihmal etmezdim ve bu iyice artmaya basladi uc ay filan nisanli kaldik surekli korku ve acabalarla yuruyordum ve evlilik zamani geldi evlendik elimden geldigi kadar erkekce davraniyordum gerdek gecesi gunu ilk gece esim yapmayi istemedi ama ben icimde hissediyordum onunla bir problemimin olmayacağını niye dersen opusunce bile  ereksiyon oluyordum ve ikinci gece oldu o gece hem esim hem ben cok istahliydik hic bir problem yasamadan uc sefer benim esimle ilişkim oldu sevismemiz cok uzun surdu.

korkma aklina boyle seyler getirme kesinlikle intihar falan düşünme kesinlikle ben bunu yapamam gibi seytanin vermis oldugu fikirlerden kendini kurtar ve yeminle soyluyorum simdi uc tane cocugum var korkma o hayattan sıyrılmak icin evliligi denemeni tavsiye ederim rahat ol zamanin akisina birak her sey güzel olacak goreceksin hala o hastaligim devam ediyor erkeklere karsi ama sadece kendimde sakliyorum biliyorum hic iyi bi sey degil ama bizde istemezdik tabi boyle olmasini neyse cok uzun bir mesaj oldu seni rahatsiz ettim yine gorusuruz kendine iyi bak uzulme selamlar sana

1178
Mektup 1-

gokkusakgok@mynet.com

 

Hello my psycholog

I became very hopeful when I read the note you wrote under the maintanence therapy book.

 

I am a 29 year-old gay but I am so embarressed of being gay and I hope you could understand that I want to get rid of it(being gay).

 

I haven’t applied to anywhere because of my fear but by trusting you for the first time

I am making a move about this situation,what should I  do about this issue,which way should I follow ? I demand your help and wish you good day.
 
Thursday December 24, 2009

http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=429.0

Mektup 2-



Hello my psycholog

gokkusakgok@mynet.com

You said to me something so great that putting things inside me into writing is hard for me,actually I am not good at writing so I am sorry for this in the first place.

 

I started to feel more relaxed and comfortable after the second therapy but occasionally I feel bad sometimes something inside me says “don’t resist you won’t make it” but another voice says”this time you will make it,I believe in you” I know that the first voice is coming from Satan but it effects me,I don’t know is it normal to happen during these times but it happens.

 

But I absolutely believe that your first aim is to help me,of course I know that this is your job but you do everything you can about payments too just because our therapies could go on and people who need help about this “curse” can get rid of this “curse”(beign gay).

 

May the God bless you and the people like you,and I recommended you to some friends whom I met from your site. But they told me that these kind of people make all this for money and the therapies won’t work etc,but I don’t care what they say,of course you don’t have a magic wand and do things with abra kadabra and poof,I hope and pray to God that it will all happen with patience and a person relaxes by telling his thoughts and his feelings,maybe this stress I suffer is the cause of not telling my thoughts and feelings.

 

After this therapy all the time I think about fighting myself and I wonder why I let people use me as they want maybe the answer is I was the one who wanted this and “the three characters”.

 

Hope to see you in our third therapy my psycholog,take care of yourself...

 

Best regards...

 

Monday January 11,2010


http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=429.0

1179
Sayın Psikolog Hüseyin Kaçın,
Ben Trabzondan A......  18 yaşındayım.Bu sene üniversite sınavına girdim.Benim en büyük hayalim sizin gibi bir psikolog olmaktı..İyi bir puan aldım sınavdan ama psikolojiye yetmiyordu.Ailemden kimse seneye tekrar girmemi istemedi,açıkçası ben de bunu göze alamadım.Ve tercih yaptım ösymnin dağıttığı,meğer yanlışlarla dolu kılavuza göre.Ösym ile ilgili haberleri duymuşsunuzdur.Kitapçıklar yanlış basıldı.Puanlar yükseldi.Ve ben öyle bir puanla açıkta kaldım.Pek istemiyordum zaten tercih ettiğim yerleri ama kazanamadığımı görmek büyük bir hayal kırıklığına uğrattı beni.Hiçbirşey yapmak istemedim.Seneye tekrar denemek o kadar zor geliyorki bana..Bir yandan da o kadar istiyorumki sizin gibi bir psikolog olmayı..Ya ne yapacağımı bilemiyorum.Sinirlerim öyle bozukki.Dersanedeki öğretmenlerim seneye kesinlikle alabileceğimi söylediler.Birkaç gün çalıştım ama şimdiden o kadar bıktımki.Ben bir sene daha aynı dersleri nasıl çalışacağım diye düşünmeden edemiyorum.Bir de etraftaki insanların bakışı var tabi beni çileden çıkaran..Sanki ben barajı bile geçememişim gibi bir gözle bakmaları beni öyle üzüyorki..Annem ve babam da bir sene daha uğraşma diyorlar.Onlar benim yanımda olmazken ben nasıl dayanacağım bu çileye?Lütfen bana yardım edin.Ne yapmam gerek?Ek tercih yapıp yerleşmeye mi çalışıyım yoksa deniyim mi bir sene daha hayallerim için..Cevap verirseniz sevinirim..Şimdiden teşekkürler..

1180
Medya / Şok iddia! Lezbiyenlik engellenebilir mi? (objektifbakis.com)
« : 27 Ağustos 2010, 12:41:09 ös »
Şok iddia! Lezbiyenlik engellenebilir mi?
 
Bu tedavi ile lezbiyenliği anne karnında önlemek mümkün. 
 
 

Çocuklarda kuşkulu cinsiyet rahatsızlığına yol açan "konjenital adrenal hiperplazı" (KAH) hastalığını önlemek için kadınların hamileyken kullandığı ilaçların, kız çocukların ileride eşcinsel olma oranını düşürdüğü belirtildi.

Eşcinsel ve lezbiyen haklarını savunan grupların tepkisini çeken bulgulara göre, tedavi sırasında kullanılan ilaçların kız çocuklarının ileride aşırı kadınsı özelliklere de sahip olmasına neden olduğu ortaya çıktı. ABD'deki Northwestern Üniversitesi'nde görevli Prof. Alice Dreger, bu tedaviyi "Cinsel yönelimi ana rahminde kontrol etmek" sözleriyle yorumladı.

 
 
http://www.objektifbakis.com/haber_detaylari.asp?id=9254

1181

Psikolog Hüseyin KAÇIN
0 555 326 22 91
Aile ve Evlilik Terapisti

KADIN ve AŞK

Hz Havva zekası ve ruhuyla hayata dokunan ilk insandır. İyi ki eli o yasak ağaca uzanmıştır. İyi ki Hz Adem'in aklını çelmiştir. Böylece hayatın sırrını açığa çıkarmıştır. Aşk ve cinselliği cennetten hediye olarak dünyaya taşımakla görevlendirilmiştir. Allah hayata dair tüm oluşumların nüvelerini kadında gizlemiştir. Bu anlamda kadın hayatın kendisidir. Yüreğinde Hz Havva'ya şükran duygusu beslemeyen insan yücelik mertebesine erişemeyecektir. Kadını yüceltmeyen erkek asla yücelemeyecektir.


http://www.youtube.com/watch?v=K9MC30t7Uhc&list=UUIe19S-aZ6TQNiC1Tsfjviw&index=2

tıklayınız


26/12/2011 tarihli Radikal Gazetesinde sitemiz ve eşcinsel terapiler hakkında
yayınlanan makaleye ulaşmak için tıklayınız

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1073587&Yazar=PINAR_OGUNC&Date=26.12.2011&CategoryID=97#



MAİLİ YAZMADAN ÖNCEKİ RUH HALİM VE DÜŞÜNCEM:
 
Hatırlıyorumda ne kadar caresiz ve cıkmazda hissediyordum kendimi, bu böyle gidemezdi artık Oğlum içşin bir şeyler yapmalıydım tek başıma olmuyordu , bana yardım gerekti uzman bir psikologdan ama aynı zamand da inançlı olmaydı bu kararla düşünürken çaresiz, bir gün iş yerindeyken ki buyuk bir kurumda çalışıyordum .......... da mesai arkadaşım Ali ile görüşürken daha doğrusu dertleşirken bana dediki ; Nil ben gerçekten harika bir psikolog tanıyorum kendisi dostum olur dedi ve ben Hüseyin beyi aramaya karar verdiğim gün işte herşey o zaman başladı belkide aslında açığa çıktı
Ve onu aradım ve mail attım.Mailde de görüldüğü üzere çaresiz ve zor durumda olan bir İnsan vardı
------------------------------------------------------------------------------------------------
Merhaba Hüseyin Bey,
Ben ............. bir Oğlum var 13 yasında 13 yıl once evlenip ayrılıdım. Ve bundan dolayı oğlumun piskolojisi ile ilgili görüşmek isterim sizinle.

Oğlum ve ben 13 yıldır tek yasıyoruz babasız büyüttüm. Bundan kaynaklanan bazı sornları görüşmek isterim. Kendisi cok tatlı bir cocuk fakat sorumluluk duygusu olmadığı gibi,dedesiyle sürekli kavga ediyor, korkak bi yapıya sahip.fakat ileri zekalı bir genc olma adayı.10 seans bayka bir pedegogdan terapi aldık 2 yıl ama sonuç yok.Büyümeyi kesinlikle redediyo,en büyük sorunumuz buydu .
Okullar acıldıktan sonra size gelmek ve görüşmek isteriz sizi bir arkadaşımın arkadaşı tavsiye etti.Bulursa Hüseyin bey bu soruna cözüm bulur dedi.
Başta Allahtan olmak üzere sizden şifa bulacağıma inandığım için bir görüşme talep etmekteyim.
28/08/2010

Bölüm 1- Mail 2

 

Terapiye gelirken ki hisslerim karmaşık ve aslında muamma doluydu acaba bana bu sefer bana yardımcı olabilecek miydi ? bundan önceki psikolog denemelerim elbetteki başarısızdı O benim son umudumdu bu hislerle gittim ve pes etmekte istemiyordum elbet. Gerçekten yardıma ihtiyacım vardı , artık sanki çıkmaz bi sokaktaydım ve çıkış arıyordum .

Ve ilk sean gercekleşmişti fakat taabiki ben ilk başta direndim, ona güven sorunu yaşadım, gerçekten yeterince iyi miydi ? Bende kileri dışarı çıkarabilecek miydi? ve Oğluma yardımcı olabilecek miydim ? Bütün bu düşüncelerle gittim ...

------------------------------------------------------------------------------------------------

son durum
Merhaba Hüseyin Bey,
Öncelikle Allahtan iyi olmanızı temenni eder iyi çalışmalar dilerim
Şuan için görülen bi aksilik olmazsa Cumartesi günü görüşebiliriz Ben daha erken gelme taraftarıyım .saat 09.00 gibi size de uygun mu acaba:? Uygun ise bana haber verirseniz sevinirim.

Bu hafta yeterince zor bir hafta oldu benim için en kötü birgün dayanamayıp k.... ı dövdüm çünkü sözümü dinletemeyince ,kaba kuvvetle annelik yapmaya calıştım

Ertesi gün daha sakın daha olgun olmaya ve daha mesajlarımı oğluma net vermeye calıştım.kararlılığımı ona anlatabilmek için bayağı bi cırpındım nasıl göstermem gerektiğini bilmediğim için bocaladım.once kızdım,sonra bağırdım sonra her zamanki gibi dövdüm….. tek farkkkk bu sefer pes etmeyip kendimi toparladım daha soft yumuşak ve kararlı bir tavır sergilemeye calıştım umarım basarılı olurum,başka nasıl sergilemeliyim bilmiyorum.




-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Terapi sonrası Hüseyin beyin söylediklerini uygulamaya çalışıyordum ama elbetteki başarılı olamıyordum çünkü altında asıl yatan neden bendim , bunu bana anlatmak ve kabullendirmek cok uzun bir zaman , emek aldı


1 Bölüm -3 mail

 

O yıllarda her zaman ki gibi hayatımın mevcut durumu ve son hali bir kangerendi, ya o kangeren olan yeri kesmeliydim ve sağlıklı kalan uzuvlarımla yaşamayı tek başıma öğrenmeliydim yada ölmeliydim.Ama kangrenleşen hem yüreğim hem ruhum hemde bedenimdi.

Hüseyin beyle terapilere başladıktan sonra gelinen son durum elbetteki oğlumdan oklar birden bana dönmüştü nasıl olmuştu da sorun oğlumdan dolayı gözükürken, merkez ben olmuştum.2008 yılıydı ve elimdeki bilanço tam bir çıkmaz sokaktı yıllar beni ne kadar da yormuştu ,arkamda bıraktığım onca yük vardı ama izleri hala ruhumda ve üzerimdeydi.Başarısız bir evlilik evliliğin ardından hırs yapmış ve kaybolmuş bir kadın, nasılda kopmuştum kadınlıktan ve annelikten.

1997 yılında Boşandıktan sonra sığınacak tek kapım baba ocağıydı kırık kanatlaral yuvaya dönmek birde yavruyla benim için hiç kolay değildi.Şaşkındım, karmaşık, güçsüz korkak ve ürkek ve çaresiz . Zaten ailemin tasvip etmediği biriyle evlenmiştim hiç istememişlerdi .Doğal olarak mahcup bir şekildeydim.Evelenmeme de sebep onlardı ya,belki bir inat , belki bir intikam, belki bir kaçış, bilinçsizce yapılan , çokusu,hatta gerçek olmayan bir duyguyla alınan bir karardı.Ailemin asla tasvip etmeyeceği meshep farklılığı olmasına rağmen evlendim. Yanlış olduğunu anladığım an komik ama düğün gecesiydi; düğün bittiğinde herkes evine dağılırken bende eve dönmek istedim ama kader ağlarını çoktan örmeye başlamıştı bile. Beni bekleyen zor, çetin, acılı yıllardan haberim olmadan arabaya binip uzaklaştık.Ve nerden bilebilirdim ki ;kumar, dayak,sevgisizlik,ve kız kardeşimin ve onun ihanetiyle karşılaşacağımı ve sonlanacağını.Herşey ondan sonra değişti ben , ben değildim artık bu acı gerçek karşısında tüm kadınlığımı yitirmiş bir canavara dönüşmüştüm ,artık hiç birşeyin önemi yoktu benliğimdeki Nili , rafa kaldırıp farkında olmadan peri kızını yaratmıştım. Uçuk kaçık, acımasız,duygusuz ve erkeklerden sadece intikam almak isteyen bir kalp çalma makinası haline gelmiştim.Nerde yanlış yapmıştım , neden böyle olmuştu, asla cevabını bulamadım, sadece öyle bir yandım ki ; öyle bir şoka girdim ki ; uzun yıllar bundan çıkamadım.Sanırım kim benim yerimde olsa çıkamazdı. Bu halde iken;Babam annem, ben kız kardeşim oğlum aynı evde yaşamak zorundaydık. İşsizdim çalışmam gerektiğini biliyordum çaresizlik içinde iş ararken her kapıyı çalışmıştım. O an paraya çok ihtiyacım olduğu için Hosteslik en iyi para getiren işti. Hosteslik başvurum kabul edilmişti. Uçmaya başladım. Daha fazla devam edemiyeceğimi anlayınca sadece bir yıl uçtum.Bu şekilde bir yıl geride kalmıştı 1998 yılında, tesadüfi olarak bir İthalat ve ihracat firmasına da işe başladım .Yanlızdım, mutsuzdum,boşluktaydım hiç geçmiyordu bu boşluk. Erkeler bana ilgi duyuyordu ama beni ilgilendirmiyorlardı sadece o yıl bana sevgiyle yanaşan bana cinselik beslemediğine inandığım , bir İtalyanla tanıştım hatırlıyorum da Roberto ; iyi kalpli, sevgi dolu, sevecen biriydi aslında onda baba sevgisini hissederdim, korunduğumu, değer verildiğimi önemsendiğimi .

Saatlerce sohbet ediyorduk, ben küçük bir kız gibi tüm derdimi ona anlatıyor adeta ondan besleniyordum, 1 yıl geçmiştiki bana evlenme teklif etti, ve ben hemen kaçtım ve onu terk ettim evlenemzdim ben, yapamazdım ki bunu, bunu yapabilecek ne cesaretim vardı ne de başka bir şeyim.Bağlanamazdım,güvenemzdim.

Ardından da iş yeri sahibinin tacizine uğradım ve kaçarak orayıda terk ettim . Yine başa dönmüştüm yine işsiz yine yanlız. Eskiden 17 yaşımdan evlene kadar çok itikatlıydım hatta 17 yaşında Mahmut efendinin talebisi olmuştum ve tek dileğim sohbet hocası olmak ve Allah için hizmet etmekti . Okulu bırakmak isteyince ve bu kararımı aileme açıklayınca özelikle Annem şidetle karşı çıktı ve beni yollamadı beni zorla okula yolladı. Okumalısın,kariyer , makam mevki sahibi olmaslısın dedi. Ve bende okudum istemeye ,istemeye de olsa.

Hatırlıyorumda hocalık okurken ne kadar da mutluydum, huzurluydum, ve nedenini bilmeden için,için aşkla ağlardım.Aslında vuslatı özlediğimi bilmeden .Ailemin bu kararından 2 yıl sonra zaten o yanlış evliliği yaptım. İbadet ve imanım o dönem azalmaya başladı. Boşandıktan sonra ise Allah bile zor diyordum artık kayıptım, ama henüz tamamen değil bu bir başlangıçtı benim için ama bunu nerden bilebilirdimki bu günlerimi arayacağımı.

Yine babamlardaydım iş bulamamıştım.Bir sürü kapıya başvurmuştum; bu kapılar arasında bir de Münich Re firması vardı büyük bir alman firmasıydı beni asla almazlar oraya diyordum. Birileri aracı olmuştu.Ama bir türlü haber gelmiyordu, babam sürekli hayıflanıyor, kız kardeşim varlığmdan rahatsız oluyordu, boşanıp baba evine dönünce asala eskisi gibi olmuyor hiç bir şey sığmıyor insan , dar geliyor, annem zavallı arada kalmıştı.

Bir bayram günü oğlumla yiğenimi alıp gezmeye gittik, saat akşam dokuz civarıydı ,Babam hışımla nerde kaldın dedi; ben se baba çocukları gezdirdim dedim ,ayağa kalktı doğruldu ve sen orospuluk mu yapıyorsun dedi! O an dayanamayıp o acıyla kavrulurken senin dırdırından kaçtık deyince beni öyle bir dövmeye başladıkı ben yere serildim, sürekli tekmeleri savuruyordu ama ben hissetmiyordum ki;Çünkü zaten beni yaralamış ve içimdeki temiz kızı yaralamıştı o darbe daha çok canımı acıtıyordu.Ayağı kırıldı baş parmağı , odadan çıktı.Güçlükle ayağa kalktım ve kapıyı kitledim elime aldığım jiletle sol bileğimi kesmeye başladım yaşamak istemiyordum artık,tutunacak kimim vardı ki hiç kimsem , ne anam , ne babam, ne sevdiğim, ne kocam , ne dostum,Allah da gelmiyordu aklıma yapayanlızdım.Ağır gelmişti bu son darbe hemde çok canım acımıştı. Son darbeyi bileğime indirecek ken oğlum kapıya geldi ve yapamadım. Onu bırakamazdım, zaten babası sahip çıkmıyordu kayıptı, ne baba tarafı vardı ne de o. Babamsa ondan nefret ediyordu o torunu değil evine getirdiğim bir piçti.O da benim gibi yanlızdı sadece onu koruyan annemdi ve benden daha savunmasızdı yapamadım.Her yer kandı içeri girdiler ve babamın dediği tek cümle bir şey olmaz diyerek kolanyayı basmaktı koluma.

1182
Medya / Eşcinsellik günahtan daha fazla bir şeydir
« : 04 Ağustos 2010, 12:59:53 öö »
Eşcinsellik günahtan daha fazla bir şeydir

 - Taraf - Istanbul - 03.08.2010

 
    MURAT KAPKINER  / Bu günah lafını yeni, farklı bir şey söylüyormuş gibi İslamcıların içine Hilâl Kaplan attı. Nedeni de Bayan Bakan'ın duruma hastalık demesiydi.

   


Hastalık değil, günahmış. Herhalde hastalık denince herhangi bir hastalık gibi Müslümanlar tarafından da anlayışla karşılanacağı endişesini taşıyıp Müslümanlara bir kıyakla ellerine anlayış göstermemeleri için bir koz verdi.

Önce şunu hatırlamakta yarar var. Her hastalık günah değildir ama kimi hastalıklar günahtan daha fazlasıdır. Bu durumda artık günahtan değil, ileri derece, uzmanların konuşabileceği bir hastalıktan bahsedilir.

Bir de şöyle diyelim: Günah olan bütün edimler aynı zamanda fıtrî, beşeridir. Fıtrî, beşeri, insan doğasında bulunmayan edimleri, İslam günah kategorisinde ele almaz.. Bütün (Kuran ve Sünnetle belirlenmiş) günahları tekrar düşünün hepsi insanoğlunun yaradılışında var olan, bu edime insanoğlunun istidadının bulunduğu şeylerdir. Çünkü ademoğlunun yaratılışında ona Takva (günahtan sakınma) ve fücur (günah) lehimlenmiştir? İnsanın ikisine de müstaid yaratılışı söz konusudur.

Alkolü içki tüketmek günahtır, handiyse insanlıkla birlikte içki tüketilmektedir. Zina, en doğal, karşı konamaz güdümüzün yasal olmayan şeklidir. Faiz, kazanma, edinimden bir şubedir, islamda hoş görülmemiştir. Ve isterse insan bir sürü , hatta haklı gerekçeyle çalar.

Bütün günahlar tanıdığımız, hatta yasak olmasa çoğumuzun gerçekleştirebileceği tanıdık şeylerdir, hiçbiri yaratılışımıza aykırı değildir; inanmamışsak (çoğu kişi için) yapabileceğimiz eylemlerdir. Mesela hiç anlamadığımız şeyler değildir.

Kil yemek orucu bozmaz. (veya kefaret gerektirmez; anımsamıyorum şimdi. İkisinden biri) Yani günah değildir. Çünkü fıtrî değildir. Bir bireyin aklın, örfün, adetin dışında ama kimseye zarar vermeyen aptallıkları, delilikleri de günah değildir.

Emirler (farzlar) da böyledir. Suyun helâl olması için kimse ayet inmesini ummaz. Taşları yemek yasaktır diye bir buyruk da kimseye gerekmez.

Mesela demek istiyorum ki bir müslümanın eşcinselliğe günah ya da sevap diyebilmesi için o fiili anlaması, bilmesi gerekir. Ki yaratılışı bozulmamış değil mümin hiçbir insan bu fiili esasen anlamaz, bilmez. Biliyorum, anlıyorum dediği anda, o anomaliden kendisinde de kısmen var olduğunu çıkarırız. Ve çıkarsama hiç de sağlıksız değildir. Bir felsefî sonuçtur. Yaratılışı bozulmamış insan, anlamak bir yana ilkin tiksinti duyar. Şeraitte (yineliyorum) yenmeleri haram olmayan ama teban kerih (yaratılışımız itibariyle tiksindirici) hayvanların yenmesi hoş görülmemiş, bunlar hakkında nassa gerek görülmemiştir. Kertenkelenin yenilmesi gibi.

Helâl ve haramın dışında ondan çok daha fazla sapkınlıklar söz konusudur ve bunlar için nas gerekmez. Nitekim Saadet Çağında eşcinseller hakkında bir nas varid olmamıştır. Her coğrafyada hissesi kadar görülen bu anomali herhalde o gün de vardı. Araştırmacılara göre bu sorunun şeri cezasının ne olacağı içtihadı Hz. Ali dönemine rastlıyor. Eğer eşcinselliğe salt günah derseniz, zinakâr ama sağlıklı insana hakaret etmiş olursunuz, aynı kefeye koymakla.

İnsanlar cinayet işleyebilir ama bunların hiçbiri sadist değildir. Cinayet, çığırını Kabilin açtığı yalnızca bir günah iken sadizm bir anomali, bir fıtrî sapmadır.

Eşcinselliğe günah derseniz afife kadın ve afif erkekleri aşağılamış olur, onların da potansiyel birer eşcinsel olduklarını söylemiş olursunuz. (Sen buna müsaitsin demiş olursunuz.)

Söz buraya gelmişken şu yaygın cinsel tercih konusunu da ele alıp ivedilikle tashih etmek de gerekir.

Bilinsin ki eşcinsellik bir tercih değil olsa olsa bir zorunluluktur. Sağlıklı insanlar doğal ilişkilerini tercih etmemişlerdir. Ona zorunludurlar. Siz söz konusu fiile tercih derseniz bu zorunlu ilişkideki geri kalan herkese de fiillerini tercih etmiş olduklarını söylemiş olursunuz ki bu absürddür. Bu açıdan da iş günahtan ziyade hastalığa yakındır. Sağlıklı insanların ilk kez tren gören ineğin trene baktığı gibi baktığı, bu gayr ı fıtrî, gayr ı tabii olay günah değil (şimdilik) en genel kategori ile hastalıktır. İslam'ın bu şeylerle ilgisi yoktur. Nasıl ki islam şizofrenler hakkında ne diyor diyemezsek kimse de bir mümine gelip söyle bakalım senin dinin benim için ne diyor deme hakkına sahip değildir.

Bu yazı eşcinselleri aşağılamak, onları dışlamak için yazılmamış, aksine onlar için ne yapılabilirizi tartışmıştır. Onları kendi doğuştanlıklarına tekrar kavuşturmanın yolları ne olabilir sorusuna yanıt aramıştır.

Yazar

mazlummurat55@gmail.com


https://web.archive.org/web/20120205173211/http://www.taraf.com.tr/haber/escinsellik-gunahtan-daha-fazla-bir-seydir.htm

 
http://www.nefretsoylemi.org/resimler/201008041912652850.pdf




http://taraf.com.tr/haber/escinsellik-gunahtan-daha-fazla-bir-seydir.htm tıklayınız

1183
Medya / [Köşe Yazısı] Elif Şafak - Baba ben eşcinselim....
« : 02 Ağustos 2010, 04:48:04 ös »
Elif Şafak
esafak@htgazete.com.tr
02 Ağustos 2010 Pazartesi, 04:11:04

Baba ben eşcinselim....

Baba oğlunun belli bir şekilde yetişmesini istiyor. Kendi olmak istediği gibi bir adam yapmaya çalışıyor onu. Olamadığı adam. Hangi bölümde okuyacağını, kimlerle arkadaşlık etmesi gerektiğini, boş zamanlarda ne yapacağını sadece bilmek değil, belirlemek de istiyor. Halbuki oğlan artık olmuş bir delikanlı. Ve bir isyan bayrağı asmış güvertesine. Gidiyor pupa yelken, açık denizlere. Kendi denizine...

Babalık tek bir günde edinilen bir paye değil. İnsanın bebeği olur olmaz kazandığı bir unvan değil. Baba olmak, öğrenmesi belki de bir ömür boyu süren bir hayat dersi aslında; yürümekle aşınmayan hem engebeli hem dallı budaklı bir uzun yol. Ne dönemeçlerden geçiyor insan yol boyunca. Ne dağlar tepeler aşıyor farkında bile olmadan. Nerelerde tökezleyip düşüveriyor yere, dizini incitme pahasına, sonra kalkıp ayağa, yola devam ediyor. Azimle, olgunlukla...
  Babalık, annelikten daha geç başlıyor. Anne, daha henüz karnındayken hissediyor bebeği, sevmeye başlıyor. Hatta daha rahme bile düşmeden, bebeğin fikrini, idealini, soyut halini seviyor belki de. Günbegün büyüyor sevgisi. Cisimleşiyor, kristalleşiyor. Annelik de bir nevi öğrencilik ama mayası ve kimyası itibarıyla babalığınkinden çok farklı. Baba olmak bebek doğduktan sonra başlıyor, önce değil. Göz teması lazım muhakkak. Ama o da yeterli değil. Ne zamanki bebek dilleniyor, ayaklanıyor, bebeklikten çıkıp çocuk oluyor, baba daha iyi iletişim kurmaya başlıyor.

BABANIN OLAMADIĞI ADAM

  Geçiyor yıllar. Buluğ çağı geldiğinde baba ilk büyük sınavını veriyor. Oğlan çocuğunun babaya karşı açtığı ilk büyük savaş bu dönemde yaşanıyor. Daha önce su yüzüne çıkan küçük küçük sürtüşmeler ve babaya duyulan o büyük hayranlık bir kenara, şimdi oğlan çocuğu ilk defa bir varoluşsal kopuş yaşıyor. Şöyle bir sallanıyor babanın kayığı. Ama ardından yeniden dengesini buluyor. Baba oğlunun belli bir şekilde yetişmesini istiyor. Kendi olmak istediği gibi bir adam yapmaya çalışıyor onu. Olamadığı adam. Hangi bölümde okuyacağını, kimlerle arkadaşlık etmesi gerektiğini, boş zamanlarda ne yapacağını sadece bilmek değil, belirlemek de istiyor. Halbuki oğlan artık olmuş bir delikanlı. Ve bir isyan bayrağı asmış güvertesine. Gidiyor pupa yelken, açık denizlere. Kendi denizine...
  Üniversite yıllarında araları biraz açılıyor ister istemez. Oğlan başka bir şehire gidiyor okumaya. Baba, o sene ilk defa hızla yaşlanıyor. Bilmezdi oğluna bu kadar düşkün olduğunu, onu evden uğurlayana kadar. Bir boşluk hissiyle uyanıyor sabahları. Geceleri yüreğinde bir sıkışma. Halbuki duygusal bir adam değildir. Ya da öyle zannederdi bunca senedir. “Hanım ne yapar ne eder bu oğlan oralarda?” diye soruyor zaman zaman. Cevabını beklemediği bir soru bu aslında. Cevaplanması gerekmeyen sorulardan, sırf sorulmuş olması önemli.
  Arada bazı derslerde yaşanan birkaç aksama sayılmazsa eğer, oğlan iyi bir ortalamayla bitiriyor üniversiteyi. Mezuniyet töreninde anne ve babası gururla gülümsüyor. Çok resim çekiyorlar o gün. Oğlan arkadaşlarını ailesine tanıştırıyor. Anne memnun, baba memnun. Yalnız o zamana kadar akla gelmeyen bir düşünce başlıyor babanın içini kemirmeye. Oğlunun hiç kız arkadaşı yok. Var da yok gibi. Halbuki bunca sene aman yanlış kıza âşık olur, yoldan çıkar diye endişe eden kendisiydi. Oğlunun hemen hemen hiçbir zaman karşı cinsle yakınlaşmamasını isteyen de gene kendisiydi. Ama madem ki okul bitti, üniversite geride kaldı şimdi birdenbire algıları değişti. Artık istiyor ki oğlunun yanında iyi bir kız arkadaş olsun, hani şöyle mazbut bir aileden mütevazı güvenilir bir kız.
  Zaman hızla geçiyor. Oğlan iş hayatına atılmış. Tam bir işkolik. Deli gibi çalışıyor. Babanın kendini en aciz hissettiği dönem başlıyor. Öyle bir hayat kurdu ki oğlu kendisine, değil müdahale etmek kurallarını anlayamıyor, köşelerini kavrayamıyor. İlk defa kendi kendisine sormaya başlıyor. Nasıl bir insan acaba oğlu? Nasıl biri? Ve baba, ancak o zaman anlıyor ki aslında kendi oğlunu ne kadar az tanıyor. Neler okuyor, neler izliyor, bilgisayar karşısında kimlerle yazışıyor... Hiçbir şey bilmiyor ki. Oğlu bir muamma. Üniversitenin ilk yıllarında oturup konuşurlardı. Okudukları kitapları paylaşırlardı, farklı farklı görüşlerden filozofları sevmekle beraber, gene de bir ortak zemin vardı. Ama şimdi o da kalmadı sanki. Baba ilk defa oğlunu daha yakından tanıma gereği duyuyor.
  Daha çok telefon açıyor. Sabah akşam olmadık saatlerde cepten yakalıyor. Oğlan babasının bu ani ilgisi karşısında evvela biraz bocalıyor. “Bugün ne yaptın?” diye soruyor babası. Halbuki oğlan gelmiş artık otuz iki yaşına. Çocuk değil ki hesap versin. Hem neyi ne kadar anlatabilir ki? Tuhaftır, başka ailelerde anneler baskı kurar “Oğlum hadi evlen torun ver bize” diye. Burada anne bu tür talepleri tekrarlıyor ama esas babaya bir haller oldu. Bilmek istiyor. Oğlunun hayatında olmak istiyor. Bir an evvel evlenmesi bile sanki o kadar önemli değil.
  Oğlan bunu babasının ölüm korkusuna bağlıyor. Zaman zaman gittiği terapistine anlatıyor. “Babam çok değişti, sabah akşam yokluyor beni. Aramadığımda hep sitem ediyor. Çocuk gibi oldu.”
  Terapist soruyor. “Belki seni daha iyi tanımak istiyordur.”
  Acıyla gülümsüyor o zaman genç adam. “Tanımak istemek demek yüreğini önyargısızca o insana açmak demek. Yoksa bunun adı görmek istediğini görmektir. Babamın beni hakikaten tanımak istediğini hiç sanmam.”
  Kapanmayan bir gedik var baba oğul arasında. Ne zaman böyle oldu, açıldı bu mesafe? Ve neden şimdi bir köprü kuramıyorlar bu boşluğun üstüne?
  Otuz altı yaşında genç adam. Babasının karşısına çıkmaya cesaret ediyor hayatında ilk defa. Ona açacak kendini. Saklamayacak. “Baba,” diyor “Sana bir şey söylemem lazım. Seni üzmekten, vereceğin tepkiden çekindiğim için bunca zaman kendime sakladım. Ama artık böyle saklanarak yaşamak istemiyorum. Beni olduğum gibi görmeni istiyorum. Beni bu şekilde sevebilecek misin baba, merak ediyorum. Çünkü ben seni olduğun gibi seviyorum.”

BABA VAR SADECE İSMİ BABA

Yaşlı adam bakıyor oğluna. Yüzünde endişeli bir bekleyiş. Duymak istediğinden emin değil. Ama susturmaya, durdurmaya da gücü yok.
 “Baba ben eşcinselim....”
  Babalık tek bir günde edinilen bir paye değil. Öğrenmesi bir ömür süren bir hayat dersi aslında. Ve bir erkeğin babalık sınavında ne not alacağı bu tür duygusal dönemeçlerde çıkıyor ortaya.
  Baba var sadece ismi baba. Bir gölgeden ibaret. Baba var otoriteyi ve saygı görmeyi her şeyden fazla seviyor. Güce tapıyor. Baba var oğluyla beraber yürüyor hayatın patikalarında; değişmeyi, dönüşmeyi biliyor, su gibi akışkan, yüreği arz kadar geniş. Baba var oğlunu eşcinsel olduğu için bir kalemde evlatlıktan reddediyor. Ve etrafın ne dediğini, nasıl dedikodu yağacağını her şeyden fazla önemsiyor. Baba var evladının mutluluğunu her şeyden üstün görerek ve onu iyi bir insan olarak yetiştirmeyi önemseyerek yüreğinin kapılarını hayatın nice rüzgârına açık tutuyor...
  Baba var hiç sevmemiş aslında. Baba var yüreği uçsuz bucaksız bir derya.

1184
Fetişizm

Bir çok kişiler, fetişistin, annesine karşı duyduğu güçlü cinsel duyguların üstesinden gelememiş biri olduğunu ileri sürerler. Anaya karşı cinsel istek duymak da yasak olduğu için, onun bütününe karşı olan isteği, onun bir parçasına aktarırlar.

Bazı fetişistler, ömürleri boyunca bir kadınla normal cinsel birleşmede bulunamazlar ve annelerine ait bir eşyanın (önemsiz bir takı ya da süs eşyası gibi) ya da onunkine benzer her hangi bir kadın eşyasının (dükkândan alınmış bir kadın çantası bile olabilir bu) karşısında kendi kendilerini tatmin etmekle yetinirler.

Fetişist kişi çoğu zaman tutkusunu, kadın teninin yerine geçebilecek bir madde üzerinde toplar, örneğin, deri, lastik ya da ipekli maddeler, ona çocukluğunda annesine dokunduğu zaman aldığı zevki verebilir, öte yandan, bazı fetişistler bir kadınla cinsel birleşmede bulunabilirler, ama bunun için bir takım koşulların yerine getirilmesi gereklidir. Bunlar çoğu kez eşlerini, fahişelerin ya da «kötü» kadınların giydikleri bir takım giysi ya da süsler kullanmaya zorlarlar. Bu tür fetişlerin en belli başlılarından biri, çok uzun topuklu ayakkabılardır. Çünkü «namuslu» bir kadın sevmek bu kişiler için yasak sayılır, ama «kötü» bir kadınla cinsel birleşmede bulunmak yasaklanacak bir şey değildir.

Normal olmayan cinsel durumları kapsayan fetişizm kavramı Paris Üniversitesi psikoloji laboratuvarı şefi Profesör Alfred Binet tarafından küçük ve büyük fetişizm olarak iki gruba ayrılmıştır.

Küçük fetişizm, ancak eş (kadın ya da erkek) o fetişe sahipse meydana gelir. Çoğu kez fetişist, cinsel güç kazanmak için sevdiği kadının belli bir şekilde giyinip, soyunmasını ister. Sutyen, don ve çorap en yaygın fetiş örnekleridir.

Büyük ya da sapık fetişizm durumunda fetiş, sevilen bir insanın sembolü olarak kullanılmaz, tamamen onun yerini alır. Çamaşır, elbise, saç, resim ayakkabı gibi fetişlere değmek ve hatta fetişleri görmekle bile fetişist coşku duyar ve bu coşku onu cinsel doyuruya götürür. Birçok fetişist cinsel sembollerini dürüst olmayan yollardan elde ederler. Örneğin, çamaşır, şapka, ayakkabı, çorap vb. çalarlar.

Amerikalı cinselbilim adamı Alfred C. Kinsey, büyük fetişizmin çoğunlukla erkeklerde görülen bir bozukluk olduğunu ileri sürer. Bunun nedeni, kadın cinsel organına bakan erkeeğin, erkek cinsel organına bakan kadından daha çok haz duymasına bağlanabilir. Kadınlar cinsel yönden erkekteki somut nesnelere değil, erkeğin genel olarak kendileri üzerinde bıraktığı etkiye önem verirler. Fakat kadınlar arasında da sakal, bıyık, koku, çamaşır, pipo fetişizmi vardır. Ancak bu tür fetişizm küçük fetişizm grubundan sayılır.



Sadizm
Açık saçık kitaplar ya da filmlerde en çok işlenen konuların başında sadizm ve onu tamamlayan bir sapma olan mazohizm yer alır. Hatta aynı konulara ciddi ve edebi romanlarda ve kimi zaman da televizyonda bile rastlanır. Batı dünyasının özellikle ilgisini çeken bir sapmadır bu. «Sadizm» terimi, XVIII. yüzyılda yaşamış bir Fransız soylusunun adından türemiştir. Adı Marquis de Sade olan bu yazar, kendi sapık davranışlarını ayrıntılı olarak anlatan yapıtlar yazmıştır. Günümüzde sadizm olarak nitelenen davranışlar eskiden de bilinen ve uygulanan şeylerdi.

Sadist, eşine çeşitli yollarla acı çektirmedikçe cinsel zevk duymayan ve orgazma ulaşamayan kişidir. Tek amacı eşini tam anlamıyla kendi egemenliği altına almaktır. Çoğu kez, karşısındakine acı çektirmek, sadistin orgazma ulaşabilmesi için yeterli olmakla birlikte, kimi zaman türlü eziyetlerle başlayan birleşme, normal bir şekilde, yani penisin dölyoluna girmesi ile sonuçlanabilir. Ancak sadist, eşinin acı çektiğini, aşağılık bir duruma düştüğünü görmeden penisinin sertleşmesine yol açacak cinsel coşkuyu duymaz ve coşkusu artmaz. Bütün acı çektirmek isteğine karşın, sadist kişi pek seyrek olarak eşini ciddi şekilde yaralar.

Sadizmin hemen hemen bütün şekilleri bir «oyun» havası içindedir; tıpkı çocukların oynadıkları hırsız polis ya da savaşçılık oyunları gibi. Ama sadist kişinin bu sert gövde ve güç gösterilerinin gerisinde çok derin kaygılar yatmaktadır. Ana babasının sevişmesini gören bir çocuk, çoğu kez babasının annesinin canını acıtmakta olduğuna inanabilir. Çünkü çok derin cinsel coşku, dış. görünüş bakımından çok büyük bir acıyı andırır. Sadist kişi, eşinin canını yakmak gereksinmesini duyar. Bunu her yaptığında bilinçaltında şunları söylemektedir kendisine: «İşte bir kez daha tanıtladım ki kadın ölmüyor. Demek babam da annemi öldürmemiş.»

Eşini kırbaçlamaktan zevk alan adam ile, tanımadığı bir kadının zorla ırzına geçip sonra da onu öldüren adam arasında çok fark vardır. Irz düşmanları aynı zamanda sadist olabilirler, ama tipik bir sadist olmadıkları kesindir.


Mahoizm

Sadizmi tamamlayıcı nitelikte olan bir başka sapmada mazohizmdir. Bu terim, XIX. yüzyılın sonlarına doğru yaşamış olan bir romancının adından türetilmiştir; Lepold von Sacher Masoch, acı çekmekten özel bir zevk duyan kişilerin yer aldığı romanlar yazmıştır.

Her iki cinsten kişi de mazohist olabilir. Hatta bu tür dürtülerin bazıları normal sayılabilir, ancak bazı kişiler, acıdan cinsel haz duymak gibi ruhsal bir sakatlık içindedirler. Bu terim genellikle gövdesel acı duymadıkça ve kendisini aşağılık bir durumda görmedikçe cinsel coşku duymayan ve doyuruya ulaşamayan kişiler için kullanılır. Kadınların sık sık aradıkları aşağılatıcı durum kendilerini bir fahişe yerine koymak olur; mazohist kadınların çoğu kocalarından para almadıkça orgazma erişemezler.

Bağımsızlık gereksinmesinin yanı sıra, insan sevilmek ve korunmak ister. İşte sadist ve mazohist kişiler, bu güçlü duyguları ayarlayamamış olan kişilerdir. Ana-baba ile çocuk arasındaki «emir vermek uymak» ilişkisini her zaman yeniden yaratmak zorundadırlar. Bu nedenle de olgun yaşa geldikleri halde olgun ilişkiler kuramazlar.



Sakatlık Fetişizmi

Herhangi bir gövdesel aksaklığı ya da sakatlığı olan bir kişiyle cinsel birleşmede bulunmaktan özel bir zevk duyan kadın ve erkekler vardır. Kambur, tahta bacak ya da aşırı çirkinlik adı geçen kişilerde cinsel coşku yaratabilir. Bir gözünün üzerinde siyah bir bant bulunan bir erkek ayrıca güçlü bir erkek olduğu izlenimini de uyandırabilir. Hattâ birkaç yıl önce, çok ünlü bir Amerikan gömlek fabrikası, reklâm fotoğraf ve filmlerinde böyle tek gözü siyah bantla kapanmış bir erkek kullanmıştı.

Bu tür duyguları tanımlayacak bir terim bulmak gerekirse, buna sakatlık fetişizmi demek en yerinde olur. Ama şunu unutmamak gerekir ki, tek tek olgularda bu durum bir acayiplik, bir anormallik, ya da bazılarının dediği gibi bir sapıklık şekline dönüşebilirse ele, tıpkı diğer fetişlerde ve sadizm, mazohizm gibi sapıklıklarda da olduğu gibi, normal sayılan insanlarda da sakatlık fetişizminin izlerine rastlanabilir. Önemli olan bir takım gerçekleri olduğu gibi kabul etmek ve aşırılığa kaçmamaktır.

1185
Tarih & Türkiye / MUSTAFA’YI ATATÜRK YAPAN TRAVMALARDIR
« : 26 Temmuz 2010, 01:46:51 ös »
VAMIK VOLKAN: MUSTAFA’YI ATATÜRK YAPAN TRAVMALARDIR

Bu yıl 'Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterilen 'Ölümsüz Atatürk' adlı kitabın yazarlarından Prof.Dr. Vamık Volkan, 'Mustafa'yı Atatürk yapan psikolojik süreçler' adlı konferansta konuştu.
Bu yıl 'Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterilen 'Ölümsüz Atatürk' adlı kitabın yazarlarından Prof.Dr. Vamık Volkan, Beykoz Acarkent'te bulunan Doğa Koleji'nde 'Mustafa'yı Atatürk yapan psikolojik süreçler' adlı konferansta konuştu.

Mustafa Kemal'in çocukluk yıllarında travmalar yaşadığını söyleyen Volkan, "Mustafa'nın babası 32 yaşında annesi Zübeyde ile evlenmiştir. Üç çocukları oldu: Fatma, Ömer ve Ahmet Bunların üçü de ölmüştür. Zübeyde hanım 14 yaşında evleniyor ve 20 yaşına geldiğinde 3 çocuğunu kaybediyor. Daha sonra iki çocuk daha doğuruyor bunlardan da biri ölüyor. Bir tek Makbule ile Mustafa kalıyor. Ev ölüler evi. Yaşanan travmayı lütfen iyi düşünün" dedi.

Mustafa Kemal'in çocukluk yıllarında başından geçen olayları değerlendiren Volkan, "Mustafa'nın yaşadığı olaylardaki psikolojik gerçeklikleri iyi algılayarak onu iyi tanırız. Mustafa sıkıntıların üstesinden gelmiş, travmaları yaşamış ama bunları aşmayı bilmiştir. Çocukluğun ve çocuk olmanın değerini iyi bilmiştir, işte bu nedenle her yerde çocuklara özel bir değer atfetmiştir. Mustafa'yı Atatürk yapan bu gerçekliktir, travmaları aşıp, sorumluklarını bilip, karar vermeyi bilen kişiliğidir. Mustafa her sabah uyandığında önce annesinin elini öper ardından hayata atılırdı. Bu çok önemlidir. Bu ayrıntıları iyi yakalayalım. Onun geçirdiği travmalarda üç nokta ağırlık kazanıyor, annesine yaşadığı sıkıntılar için destek olmak, bireysel olarak gelişmek ve müstakil olmak yani tek başına kalmaya alışabilmek. Atatürk'ü anlamak için bunları iyi algılamak gerekiyor"diye konuştu.

Kitabı ile ilgili olarak sert eleştiriler aldığını söyleyen Volkan, "O kadar travma geçirip böyle büyük bir lider olmuş kişiyi anlamak için senelerce çalıştım. Ancak bana çok ağır eleştiriler geldi. Ben Türkiye'ye gelmekten korktum. Kitabı Sayın Rauf Denktaş'a göndererek durumu anlattım. Kendisi 'kitabı okuduktan sonra Atatürk'ü daha iyi anladım' diyerek bir mektup yazdığını ve bunu herkese gönderdiğini söyleyince rahatladım"dedi. Atatürk'ün çocuklara olan düşkünlüğüne değinen Volkan, "Onun bütün hayatı çocuklar üzerine oldu. Kendi çocukluğunun travmasını değiştirip medeni ülkede güzel bir çocukluk hayatına adadı kendini. Dişleri takmaydı ama düşünün ki çocukların yanında hiçbir zaman dişlerini bile çıkarmadı, bunların görünmesini istemezdi. Çocuklarla oynardı sonra uyurdu. Uyandığında annesinin elini öper ardından meclise gider ve Atatürk olurdu"diye konuştu.

Atatürk'ün alkol aldığını söyleyen Prof.Dr. Volkan, "Akşamları rakı içerdi, yavaş yavaş ağır ağır içerdi. Atatürk için bu sofranın başka bir anlamı vardı. Bunu psikolojik olarak irdelemek lazım. Bu sofrada bir şeyler oluşturmuştur, bu sofra onun için bir geçiş sürecidir. Sofrada onun bulduğu ayrı ve onu harekete geçirici öğe vardır.Bunu iyi anlamak lazım" dedi. Gazetecilerin Can Dündar'ın çektiği Mustafa filmini hatırlatmaları üzerine Volkan, "Bizim kitaptan esinlendiğini söylemiş. Ben daha izleme fırsatı bulamadım. Şimdi ne söylesem yanlış olur"şeklinde yanıtladı. Prof.Dr. Arif Verimli'nin de katıldığı konferansta Volkan'a plaket verildi. Dünyanın en prestijli psikiyatri ödülü olan Freud Konuşma Ödülü'nün iki kez alan ve daha önce de 5 defa Nobel'e aday gösterilen Prof.Dr. Vamık Volkan konferansını katılımcıların yoğun alkışı ile tamamladıktan sonra okurlarına kitaplarını imzaladı.

VAMIK VOLKAN KİMDİR?

Volkan, psiko-politik teorileri ve dünyanın sorunlu birçok yerinde yaptığı barış çalışmalarıyla üç kez, 27 ülke tarafından, Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterildi. Dünya onu, ‘politik psikolojinin dehası’ olarak tanımlıyor. Halen Virginia Üniversitesi’nde psikiyatri profesörü ve ‘Zihin ve İnsan İlişkileri Merkezi’nin yöneticiliğini yürütüyor. Ayrıca Washington Psikanaliz Enstitüsü’nde öğretim görevlisi. Bahçeşehir Üniversitesi Sürdürülebilir Barış Merkezi Onur Başkanlığı’nı da yapan Volkan halen ABD’de yaşıyor.


Sayfa: 1 ... 77 78 [79] 80 81 ... 89