İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - psikolog

Sayfa: 1 ... 76 77 [78] 79 80 ... 89
1156
Selamun Aleykum kıymetli hocam ve terapidaşlarım.!
Hüseyin hocamlda internette yapılmış olan bir reklam sayesinde tanıştım.Büyük buhranlar içerisinde olduğum bir dönemde farklı bir reklamla beni cezbetti.Bende ne olucaksa olsun bi psikoterapik tedavi görmemin zamanı geldi diyerek randevü aldım.

Onun öncesinde kendi durumundan bahsetmek istiyorum.Durumu iyi olan bir ailede doğdum.küçüklüğüm hep ilgi ve alaka ile geçti.fakat 6 yaşımda annemin bir anlık dalgınlığı ile beni sokakta tek başıma oyun oynamaya bırakması sebebi ile mahalledeki sapık bir fırıncı çırağı tarafından tecavüze uğradım.O andan itibaren hayatım köklü olarak değişti.Annem durumu eve döndüğünden farketti.tecavüzcü elime o zamanın parası ile 6.000 lira vermişti sanki bir ödül gibi.Daha sonra annem tarafından hep suçlandım.büyük hakaretlere ve küfürlere maruz kaldım.içimde erkeklere karşı hem bir ilgi hemde büyük bir nefret doğdu.zamanla bu durum dahada azaldı.fakat ne zaman ergenliğe girmeye başladım o zamanda erkeklere karşı bir ilgi duyduğumun farkına vardım.ortaokul ve lise dönemindeki cinsel yakınlaşmalarım hep erkeklerle oldu ve istediğimiz elde etmenin hazzıyla devam etti.içimdeki beni kemiren canavar hızla büyüdü ve artık kontrolden çıktı.2005 yılında gördüğüm korkutucu bir rüya sonucunda islamiyetin hidayeti ile şereflendim.ilk zamanlarda büyük bir takva örneği sergiledim.fakat aradan aylar geçtikçe yuvasına gizlenen o nefis canavarı tekrar hortladı ve bu sefer hedeflerini dindar kimseler üzerinden seçmeye başladı bu ise oldukça tehlikeli bir durumdu.

Nefsim onları daha kolay yutulur lokma olarak görüyordu.çünkü onlar ya cinsellik tecrübesi olmamış insanlardı yada sesini fazla çıkarmayan tiplerdi.bu olaylar ise karakterimde iki kutuplu bir bölünmeye neden oldu...Hüseyin hocamında dediği gibi 1)Dindar Ben 2)Cinsel Ben...

Arkadaşlarım dindar kesimden ve bekar olan arkadşalar olduğu için onlarla baştan çok güzel dostluklar kuruyordum fakat ne zaman cinsel bir haz duymaya başlasam iş artık çığırından çıkıyor onunla yatakta sevişmelere kadar gidiyordu.evet gidiyordu çünkü bu baştan tasarlanan birşey değildi.korkunç birşeydi sanki içimde bir bir his vardı ve sende onların tabiri caizse bekaretlerini bozacaksın diyordu.bir nevi intikam gibi birşey.bu böylece gitti ve şu anda bulunduğum duruma geldi.yani cinsel isktekleri kontrol altına alamama ve sürekli mastrobasyon yapma.

ben üniversitede okurkan dünya iyisi bir bayanla tanıştım.arkadaş oldum.baktım o kadar iyi birisiki onu gerçekten çok sevdim.fakat ne yazıkki ona bir aşk duyamadım.fakat her nasıl olduysa o beni hiç bırakamadı ve bırakmadı.sebebini bilmediğim bir şekilde(tahminim bir rüya) benin bu cinsel sorunumu öğrendi ve bunu bana yıllar sonra söyledi.ilk duyduğunda gecelerce uyuyamadığını söyledi.fakat Allah ondan razı olsun benim kahrımı 5 yıl boyunca çekti ve halen çekiyor.aslında başına büyük bir bela aldı ama Gülümseme kendisi bundan razı.
Bakın ben düzelmek istedim Allah karşıma bir bayan çıkardı ve belkide hayatımı gerçekten kurtarmaya yetecek birisi.fakat tek başına değil.Allahtan ümidimi hiç kesmedim.çok bunaldım çok sıkıldım yeter artık dedim ama asla isyan etmedim.çünkü Allah insanları denemek için nelere tabi tutuyor.

Birde nefis gibi iç etkenin varlığı gibi şeytan gibi bir dış etkinin varlığı mutlak ve sizi ne zaman dindar yahut düzelmeye çalışırken görse sinsi planlarını hazırlıyor...

dostlar durum böyle terapiye bundan 4 hafta önce gittim.hüseyin beyin msnde ki soğuk yazışmaları hoşuma gitmemişti aslında halende öyle Gülümseme fakat öyle olması gerekiyormuş.neyse kendisi çok alakadar bir insan sizi tanımaya büyük bir önem sarfediyor.ve düzenli seanslarda inşallah başarı sağlanıyor.bu psikolojik bir durum arakdaşlar büyük bir tramva yahut etki sonucu oluşan bir durum ve ben asla şuna inanmıyorum.bu benim kendi TERHİCİM! koca bir yalan.eşcinsellik bir tercih değildir belki tercih edenler %5 tir.nasıl tercih ama!

terapi yaklaşık 1,5 saat sürdü ve süre benim nasıl bir karakterde olduğumun analizi ile geçti.ve hüseyin bey gerçekten güzel tahlil ve analizlerde bulundu.bi dahaki seansa bekledi fakat iş arıyor olmam ve maddi olarak yetginlik sağlayamam nedeni ile bekleme modunda kaldı...

şu aralar dindar benve hakikatte olmak istediğim ben benimle beraberim...umarım ve Rabbimden dilerim bir ömür boyunca böyle kalırım...


Allah tedavisi mümkün olmayan dert yaratmadı...yeterki aramasını bilelim...(devam edecek)
Vesselam...(Bipolar/çift-kutup)

1157
Şu an defalarca kendi kendime unutturduğum yaşanmasını hiç istemediğim hiç istemeyeceğim bir olayı aktarıyorum.

ve bu yüzden unutmaya çalıştıklarımı,geçmiş masumiyetimi tanıklığa çağırıyorum.

Bir rüya gördüm önümde bir ayna aynada müstehcen görüntüler ben onları izliyorum ve aynanın içinde olanlar sanki bana olur gibi hissediyorum arkamda ve bundan rahatsızlık duyup başımı çeviriyorum.
 
Şimdi hiç söz etmek istemediğim anlatmayı bırakın en derin düşüncelerimin kıyısından bile geçirmediğim yaşadığım

birkaç olayı anlatıyorum. hemen hemen 5 6 lı yaşlardaydın amcamın oğlu vardı oda 12 13 yaşlarındaydı bizi evde tek

bırakırlarda ailem çünkü aramız oldukça iyiydi bir gün dudaktan öpmüştü beni ve buna uzun öpüşme diyordum.

anlam veremedim ne hissetiğimi de bilmiyorum.Başka bir günde bana mastürbasyonu anlattı ama ne işe yaradığını neden yapıldığını

değil şöyle yap böyle yap diye o yaşta bir çocuktan meni gelmedi tabi haliyle bana demiştiki beyaz bir sıvı gelmesi lazım dedi

bende tüm saflığımda ne o sıvı demiştim oda bilmiyorum diyince öğretmenine sor söyler dediğimi anımsıyorum.Ve son anımsadığım

olayda evde tektik üstüme çıkmıstı cinsel organını sokmuştu  ne kadar nasıl hatırlamıyorum ondan sonra da o yatağa yattı ve ben üstüne

çıkmıstım.Şimdi düşününce tüm bu olanları yaptıklarımın anlamını yada iğrençliğini bilmiyordum.Neden olmuştu niçin anlayamıyordum.

Sadece unutmaya çalısıyorum.Ben tüm bunları bir oyun sanmıştım aldanmışım.Şimdiyse elimden gelen tek şey unutmak

1159
Merhabalar Hüseyin Bey,

aile ziyaretinin ardından dün döndüm istanbula, konustugumuz konuları uygulamaya çalıştım ama dediğiniz gibi aradan süre geçtikçe biraz daha zor oluyor ve düşünce kalıpları eski haline dönmeye başlıyor. en son konuştuğumuz duygusal konuşmaları örtme ile ilgili odaklanmam gerektiğini söylemiştiniz, bunu bir hayli düşündüm. size tatilde değil de geri döndükten sonra yazmak istedim çünkü problemlerin aileden kaynaklı olduğunu düşündüğüm için, analiz yapma fırsatım oldu.. abim yoktu evde, sadece anne babam ve babaannem vardı. ilk günler çok güzel bir birliktelik oldu. eskiden babaannemle pek fazla konuşmazdım, bu sefer derinlemesine sohbetler ettim bilinçli olarak, hem ben keyif aldım hem de o.. duygusal örtme konusunda zannedersem aileden aldığım ya da kendim zamanla oluşturduğum bir durum. anne ve babam arasında neredeyse hiçbir duygusal bağ olmadığını hissediyorum, eskiden beri de öyle görmüştüm zaten.. sadece bi şekilde evlenmişler ve yıllardır beraber yaşıyorlar, duygusal kısımları törpülemişler ve yeme içme, misafirlik, akrabalar çevresinde yaşıyorlar.. birlikte birşeyler yapmak, gezmek, paylaşmak pek fazla olmamış.. babam bu konularda biiraz kapalı biri, pek fazla gezmek değişik yerler görme meraklısı değil, annem istekli ama zamanla o da kapanmış ve farklı kişilerle pek iletişim kurmayı sevmiyor.babam çok tutumlu biri, para harcama konularında aşırı tutumlu, emekli olduktan sonra kendi kabuğuna kapanmış durumda ama yakın insanlarla komşularla görüşür, saygılıdır.. bazı davranışlarımın babama benzediğini farkediyorum.ikisi birliikte pek fazla bulunmadığı için akşam olunca babam tv karşısına geçer, erkenden uyur annem kitaplara gömülür, sabaha karşı uyur yıllardır.. ikisi de emekli, çalışırken de zaten pek görüşemezdik.. böyle bir ortamda büyümüş olmak duygusal paylaşıma pek olanak vermemiş yıllarca, bunu hissettim.. eve gelişim büyük bir bayram havasında karşılanmıyor ama yine bir değişiklik olduğu belli.. olaylardan ve kişilerden işten güçten konuşulduktan sonra tekrar herkes rutin hayatına dönüyor.. ilginçtir evde abimin ve yengemin olmaması hoşuma gidiyor, onlar 2 hafta önce gelip gitmişler. onların yanında kendimi rahat hissetmiyorum çünkü abimin neredeyse her konuşması, tavrı sorgulayıcı ve yargılayıcı nitelikte.. hemen hemen hiç bir zaman takdir etmez ama en ufak kusurları dışa vurur, yengem de ona destek verir, karşı gelme şansı oldugunu sanmıyorum.. mucadele edilecek kişiler 1ken 2 olur :)) şu anda istemediğim bir bayanla görüştürme çabası içindeler, tahmin ettiğiniz gibi cemaat mensubu biri, belki de dünyanın en iyi insanı ama şu anki süreç gereği hayır diyorum, hayır deme zevkini yaşıyorum..

aile ortamında birkaç gün geçirdim, ilerleyen günlerde zaman yavaşladı herşey yerinde sessiz sakin, monoton bir hayat.. rutine bindikçe ve yeni ve farklı bir durum oluşmadığı müddetçe sorun yok. bu durumun yavaş yavaş beni esir aldığını farkediyorum.. aile buluşmasından önce 2 arkadaşımla farklı bir ortamda tatile gittik, 1 gece kaldık.. konuştugumuz oyunların hemen hemen hepsini uyguladım, yeni arkadaşlarla tanıştık, güzel 2 gün geçirdik. aile ortamında bir direnç mevcut ama dış ortamda daha rahat hareket edebiliyorum.. daha önce de konuştugumuz gibi dönem dönem kendimi üzerinde durduğumuz konularda yetkin hissediyorum, etkisi uzun da kısa da  sürebiliyor, umuyorum ki zaman ilerledikçe bu değişiklik kalıcı olacaktır, bazı şeylerin değişmeye başladığını hissediyorum.. teşekkür ederim Hüseyin Bey, görüşmek üzere.. iyi günler dilerim..




1160
Psikoloji / Manevi Taciz Psikolog Hüseyin KAÇIN 0 555 326 22 91
« : 16 Aralık 2010, 11:24:23 ös »
Manevi Taciz

Kadının sinsi düşmanı: Manevi taciz

Narsist sapıkların, özellikle kadınlar üzerinde uyguladıkları 'manevi taciz' endişe verici boyutlarda. Manevi taciz sadece eşler arasında değil, arkadaşlar arasında da yaygın olarak görülüyor. Bu tür şiddete maruz kalan kadın, karşı karşıya kaldığı durumu çoğu kez adlandırmakta güçlük çekiyor
Günümüzde başta kadınlar olmak üzere birçok insanı ilgilendiren sorunlardan birisi de hemen daima narsist sapıklar tarafından uygulanan psikolojik şiddet. Bu öyle bir şiddet ki uzun yıllardır Fransa'da manevi taciz kurbanları üzerine çalışan psikiyatrist Marie-France Hirigoyen'e göre "Bir insan, karşısındakini manevi taciz uygulayarak yıkmayı başarabilir. Bazı durumlarda, bu hırslı saldırganlık ruhsal bir cinayetle bile sonuçlanabilir."
Ama esas önemlisi bu tür şiddete maruz kalan birçok kadının karşı karşıya kaldığı durumu adlandırmakta güçlük çekmesi, toplumun bu şekildeki dolaylı şiddete duyarsız kalması ve Hirigoyen'e göre "Hoşgörü bahanesiyle insanların bağışlayıcı bir tavır takınması". Aslında manevi taciz çok yaygın bir sorun; yalnızca eşler arasında değil, arkadaşlar arasında da görülebiliyor ve bazı işyerlerinde kadınların veya erkeklerin en önemli sorunu olarak yaşanabiliyor. Ülkemizde eşlerinden ayrıldığı için öldürülen kadınların birçoğunun arkasında narsist sapıklık öyküsü olduğu biliniyor.
Bu tür insanlar aramızda yaşıyor ve herhangi bir tedavi görmedikleri gibi bazen kendilerini 'tutkulu aşk' yaşıyor gibi gösterip her şeyi bunun için yaptıklarına insanları inandırmaya çalışıyorlar. Bunlar ya kıskanç kocalar ya da başkalarını kullanan çok zeki ve başarılı insanlar olabiliyor.
Maskelenmiş cinayet
Fransız psikiyatrist ve psikanalist Marie-France Hirigoyen, 'Manevi Taciz: Günümüzde Sapkın Şiddet' isimli kitabında Fransa'da 2 milyon kadının maruz kaldığı "manevi taciz"i bütün yönleriyle ama esas önemlisi kadınları yargılamadan, onları bütün duyarlılıkları ile yansıtarak anlatıyor. Kitabın bir bölümü işyerlerinde yaşanan manevi tacize ayrılmış. Temel özellikleri patolojik düzeyde narsizm, âşık olamamak veya aşkı küçümsemek, tembellik, karşısındaki insanları kendi uzantısı nesneler olarak görmek, megalomani, şükran duygusunun olmaması, yaptıkları kötülüklerden gerçek anlamda acı ve pişmanlık duymamak, sorumsuzluk, kan emicilik, paronoya, manipülasyon yapmak ve karşısındakileri kendi çıkarı için kullanmak, kadının öteki olmasına yani bütün kişiliğine karşı duyulan kıskançlık olan bu kişiler, genellikle yaşam sevinci dolu, saydamlığı seven, 'habislik derecesinde iyimser', hoşgörülü, belli ölçülerde saf ve iyi insanları (kadınları) başlangıçta en iyi halleri ile görünerek ağlarına düşürüyorlar ve kadınlar çok sonra durumun farkına vardıklarında ise iş işten geçmiş oluyor ve sonunda derin acılarıyla baş başa kalıyorlar.
Aslında narsist sapık kişi, sinsi bir baskı uygulayarak "kurbana kendine olan hâkimiyetini kaybettiriyor, onu sahipleniyor; kurbanı boyun eğme ve bağımlılık konumunda tutuyor, onda derin bir iz bırakma amacıyla, onu derin bir şekilde etkiliyor". Bu kişiler bir virus gibi kurbanın ruhsal aygıtını 'infiltre' ediyor ve onların 'genlerine yerleşerek' kurbanın kişiliğini bozmaya, yıkmaya ve kendilerine benzetmeye çalışıyorlar. O kadar ki bir süre sonra kurbanlar narsist sapıklarla derin bir empati yaparak kendilerini yalnızca onların isteklerini yapar halde buluyorlar. Bazı kurbanlar, narsistin düşüş yaşarken yaşam arkadaşlarının paçalarına tutunarak kendisiyle birlikte diğerini de aşağıya çektiğini ve bunun kurbanda yol açtığı boğulma duygusundan bahsediyorlar.
Narsist sapık kişiler kurbanı yok etmek yerine, onu yavaş yavaş uysallaştırma ve 'el altında bulundurma' stratejisi izliyorlar. Bu amaçla kurbanda ağır suçluluk duygusu uyandıracak davranışlarda bulunuyorlar; o kadar ki kurbanların çoğu "kendini hak etmeyen, cezalandırılabilir bir günah keçisi" pozisyonuna getirerek "ezeli ve ebedi kurban haline dönüşüyor". Patolojik narsizm konusunda bir kitabı bulunan Sam Vaknin'e göre "Tüm narsistler önce idealize edip daha sonra devalüe ederler. Bu kısa, acımasız devalüasyon tacizdir. Bu narsistik davranışın merkezinde yatar. Narsist kişi yalan söyler, hakaret eder, sömürür, alçaltır, manipüle eder, kontrol eder ve yok sayar. Tüm bunlar taciz şekilleridir".
Soğuk şiddet
Narsist sapıklar, doğrudan iletişimi reddederek, dilin biçimini bozarak, yalan söyleyerek, alaya alarak ve aşağılayarak, kurbanın çelişkilerini ve saydamlığını kullanarak, saygınlığının yitirilmesini sağlayarak güçlerini kabul ettiriyor ve kurbanlarını 'paralize' ediyorlar. Kurbanlar baskıya karşı çıktıklarında daha doğrusu "tepki göstermeye, bir insan olarak kendisine yer edinmeye ve biraz özgürlük kazanmayı istemeye" başlayınca narsistin nefreti ve şiddeti ile karşılaşıyor. Bu süreçte "yermelerden, düşmanca imalardan, küçümsemelerden ve hakaretlerden oluşan soğuk bir şiddet söz konusu ve yıkıcı etki, görünürde zararsız ama sürekli olarak tekrar edilen saldırılardan ve bunların sonunun olmadığının bilinmesinden" kaynaklanıyor. Sonunda kurbanlar köşeye sıkışıyor; benlikleri ağır ve müphem bir korkunun egemenliğine giriyor ve sanki yaşamları artık hiç değişmeyecekmiş gibi bir duyguyla başlarına gelenleri kader gibi yaşamaya başlıyorlar. Bazen bu şiddet, kurbanların intihar etmesi ile sonuçlanıyor ve bazı vakalarda narsist sapıklar kurbanı intihar etmesi için kışkırtıyorlar.
Kadınların narsist sapık birisiyle yaşarken düştükleri zor ve acılı durum, bazen 'mazoşizm' veya suç ortaklığı olarak görülebiliyor. Narsist sapık başkalarına hep iyi yüzü ile mağdur/kurban olarak görünmeyi başarabilmekte; kurbanlar kendi yakınlarına bile başlarına gelen bu sinsi kötülüğü anlatmakta zorluk çekmekte, birçoğu başlarına gelenleri, bütün belgeleri koruyarak, bazen şiddet sözlerini (küfürleri vs) teybe kaydederek belgeleme yoluna gitmektedirler. Uzmanlar, kadınların önce sapıklığı adlandırarak ve karşılaştıkları kötülüğe öfke duyarak işe başlamalarının önemi üzerinde duruyor ve kadınlara "kimseye bir açıklama borçlu değilim ama kendime bir hayat borçluyum" bilinci ile davranmalarını, mümkün olan en kısa sürede ve gerektiğinde profesyonel yardım alarak ve arkalarına bakmadan bu kötülük çamurundan çıkmalarını, sonra da acılardan kurtulmanın ve iyileşmenin yollarını bulmalarını öneriyor.
'Aşk Manipülatörleri'
Başka bir Fransız psikoterapist Isabelle Nazara-Aga tarafından bu kez daha popüler dille yazılan 'Aşk Manipülatörleri' isimli kitapta (Sistem Yayınları, 2006)
aşkı manipülasyon ve kadınları kullanmak için araç gibi görenleri bütün özellikleri ile sergiliyor. Yazar, hastası olmuş bir çok kurbanın anlatımlarını aktararak 'Yepyeni, güpgüzel' başlayan bir ilişkinin nasıl trajediye dönüştüğünü 'Bir kere bağlanınca sonuna kadar gidilir!', 'Birlikte yaşam ya da soyutlanmanın başlangıcı', 'Peki ya cinsellik', 'Toplum içinde gülücükler, yalnızken hakaretler', 'Hasta eden bir aşk?', 'Çıldırtan tartışmalar', 'Gitmek, evet ama..', 'Ayrılık: Ne cesaret!' ve 'Yeni bir başlangıç' bölümlerinde ayrıntıları ile anlatıyor.
Isabelle Nazara-Aga, "Narsist sapıkların varlığından önceden haberdar değilsek, pek azımız tehlikeyi zamanında sezebilir. Pek azımız suçluluk duygusu taşımadan çekip gidebilir" diyerek "Psikolojik ve duygusal vampirlik" olarak nitelediği bu sürecin zorluklarına bütün kadınların dikkatini çekiyor.
Bu iki kitap, birçok kadın ve erkek için yaşamsal bilgiler içeriyor ve bir kez daha başımıza gelenleri anlamak için bilginin ve deneyimlerin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Dilerim başkalarının acıları başımıza gelenleri oluş halindeyken anlamamıza yarar ve böylece kadınların (belki erkeklerin de) acıları azalır.
Not: Bu konuda Türkçede başka kitaplar var mı bilmiyorum ama meraklıları http://samvak.tripod.com adresinde yeterli bilgi bulabilirler.
Prof. Dr. Şükrü Hatun: Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi

1161
Psikoloji / GENÇLİK ÇAĞI RUH SAĞLIĞI VE RUHSAL SORUNLAR
« : 16 Aralık 2010, 10:59:08 ös »



GENÇLİK ÇAĞI RUH SAĞLIĞI VE RUHSAL SORUNLAR


Yazar: Prof. Dr. Atalay YÖRÜKOĞLU
 
Gençliğin Tanımı ve Toplumdaki Yeri
 
Gençlik, çocuklukla erişkinlik arasında yer alan, gelişme, ruhsal olgunlaşma ve yaşama hazırlık dönemidir. Ergenlikle başlayan hızlı büyüme, gençlik çağını sonunda bedensel, cinsel ve ruhsal olgunlukla biter. BM Örgütünün tanımına göre genç, 15-25 yaşları arasında, öğrenim gören, hayatını kazanmak için çalışmayan ve ayrı bir konutu bulunmayan kişidir. Gerçekten gençlik hem toplumsal, hem biyolojik, hem de ruhsal bir kavramdır.
 
Türk toplumu gerçek anlamda genç bir toplumdur. Nüfusumuzun % 60’ını 25 yaşın altındaki çocuk ve gençler oluşturmaktadır. 50 milyonluk hiç bir Batı ülkesinde nüfus içindeki gençlik kesimi bu kadar büyük değildir.
 
Ülkemiz gençliği sorunsuz bir gençlik sayılabilir. Çünkü varlıklı toplumların gençlerine özgü hastalıklarına daha tutulmadı. Ülkemizde gençler arasındaki uyuşturucu kullanımı o kadar değildir. Gençlik suçluluğu da nüfusumuza ve genel suçluluk oranına göre düşüktür.
 
Gençlik yalnız olumsuzlukların toplandığı bir çağ değildir. Gençlik tatlı hayallerin, tutkuların ve idealizmin filizlendiği, sıkı arkadaşlıkların, ilk sevgilerin yaşandığı dönemdir. Yeniliğe ve ileriye doğru atılımların yapıldığı, kendini kanıtlama ve kendi kimliğini ortaya koyma çabalarının yaşandığı dönemdir. ARİSTO 2300yıl önce gençliğin özelliklerini çok çarpıcı anlatmıştır. Şöyle ki; tutkuludurlar, huysuz ve öfkelidirler. Kendilerini içtepilerine kaptırırlar; tutkularının kölesi olurlar. İsteklerinin önüne dikilen en küçük engele bile katlanamazlar. Onura, başarıya, paradan çok değer verirler. Çünkü paraya gereksinimleri olmamıştır. Eli açık ve iyilikseverdirler. Çünkü kötülükleri tanımamışlardır. Çabuk güvenir, çabuk bağlanırlar. Çünkü aldatılmamışlardır. Yüksek amaç ve hayalleri vardır; çünkü daha yaşamın sillesini yememişlerdir. Koşulların sınırlayıcı etkisini öğrenmemişlerdir.
 
Gençler yanılınca, çok yanılırlar. Sevgide de, nefrette de aşırıya kaçarlar. Her şeyi bildiklerini sanır ve onun için yanlışlarında sonuna kadar direnirler.
 
Gençlikte Arkadaşlık
 
Gençlik çağı evden kopma ve topluma açılma çağıdır. Ergenliğe giren bir gence evi dar gelmeye başlar. Ana-babanın öğütlerinden ve karışmalarından usanan genç, kendini dışarı atar. Çünkü soluk alabildiği, özgür davranabildiği yer, dışarı ortamıdır. Evle bağları gevşeyen genç kendini dışarıda bulur. Kendi gibi bağımsızlık arayan, aynı kaygıları yaşayan, benzer bocalamayı yaşayan yaşıtlarına takılır. Evinde anlaşılmadığını, değer verilmediğini, çocuk gözüyle bakıldığını sanan genç için arkadaş kümesi bir kurtuluş, bir sığınaktır.
 
Gencin sıkı arkadaşlık kurmadan topluma açılması düşünülemez. Bu bakımdan arkadaşlık ilişkileri toplumsal ilişkilere öncülük eder. Arkadaşlarca aranmak, beğenilmek ve benimsenmek, benlik saygısının önemli bir koşuludur. Genç bu ilişkilere girerek zekasıyla, spor ve sanat yetenekleriyle kendini kanıtlar.
 
Arkadaşlık kurabilmek ve sürdürebilmek başlı başına bir başarı, ruh sağlığının bir ölçüsüdür. Ailesine bağımlı, güvensiz ve sıkılgan bir çocuk okulda başarılı olabilir ama, arkadaşlık kurmada çok yetersiz olabilir. Gençlik çağında, gençlerin ruh hekimlerine başvurma nedenlerinin başında arkadaşsızlık yakınması gelir.
 
Gençlikte Benlik
 
Ben, benlik, kişilik çoğunlukla eş anlamlı olarak kullanılan kavramlardır. Kişiyi kişi yapan, başkalarından ayıran duygu, tutum ve davranışların tümünün örgütlenmiş bütünlüğünü anlatır. Her insanın ulaşmak istediği bir benlik vardır. Kişi özlediği, kendine yakıştırdığı bu ideal benlik kavramını geliştirmeye çabalar. İdeal bene yaklaştıkça mutlu olur. Kimi zaman ideal ben, bir düş, bir özlem olarak kalır. İdeal benliğe ulaşamazsa, kişi mutsuz olur. İdeal benliğin gerçek dışı olduğu durumlarda kişi bunalıma düşer, kavramını geliştirmeye çabalar. İdeal bene yaklaştıkça mutlu olur. Kimi zaman ideal ben, bir düş, bir özlem olarak kalır. İdeal benliğe ulaşamazsa kişi mutsuz olur. İdeal benliğin gerçek dışı olduğu durumlarda kişi bunalıma düşer. Kendi kendinden beklentisi çok yüksek olan kişi, genellikle bilinçdışı dürtülerin ve tutkuların buyruğundan çıkmayan kişidir.
 
Gençlikte Kimlik Karmaşası
 
Kimlik karmaşasına giren gençler, kendilerine belli bir yön veremeyen bir yerde kök salamayan gençlerdir. ERİKSON (1968) kimlik karmaşasını yaşayan genci şöyle tanımlar:
 
İnsanlara yaklaşma ve sıkı ilişkiler kurmada başarısızlık gösterir ve bunun sonucu yalnızlık çeker. Uygun olmayan rastgele kişilerle arkadaşlık eder. Çalışamama, kendini bir işe verememe, dikkatini toplama güçlüğü belirgindir. Yarışmadan kaçar ve yeteneklerine uymayan işlerde kendini tüketir. Ailenin ve toplumun onaylamadığı rollere girer. Ters ya da olumsuz kimliğe bürünür.
 
Kimlik karmaşasında kurtulmak için gençler değişik yollara başvururlar. Dış ülkelere göçüp yerleşerek, uyruk değiştirerek, din değiştirerek kendilerine yeni bir kimlik bulmaya çalışırlar.
 
Toplum içinde bir yer edinemeyen, kök salamayan ve geleceğinden de umudu kesilen genç, topluma sırt çevirebilir. Çocukluğundaki kötü örneklere dönüş yapar. ‘Madem ben sizi istediğiniz gibi olamıyorum, öyleyse istemediğiniz gibi olacağım’ der. Sınıfını, uyruğunu, dinini, ülkesini, yetiştiği ortamın tüm değer yargılarını yadsıyabilir.
 
Kimi genç de, topluma sırt çevirmek yerine topluma meydan okuyarak olumsuz kimliğini kanıtlamaya çalışabilir. Şiddet eylemcileri, teröristler bunlara örnek gösterilebilir. Bunlar içinde en çarpıcı örnek, hiç şüphesiz ki MEHMET ALİ AĞCA’dır. Zemzem kuyusuna işeyerek üne kavuşan insan gibi, o da değer verilen insanları öldürerek ünlü kişiler arasına girmiştir.
 
Aile Tiplerine Göre Çocuğa Verilen Önem
 
ÇOK SEVEN-KOLLAYAN, GEVŞEK DİSİPLİNLİ AİLE
 
Çocuğa büyük sevgiyle bağlanmışlar, tam benimsemişler. Çok sıcak verici ancak çok koruyucu ve kollayıcıdırlar. Tüm yaşamları çocuğa göre düzenlenmiştir. Yalnız çocuk için yaşıyor gibidirler; bir dediğini iki etmezler.
 
SIKI DİSİPLİNLİ, SEVECEN AİLE
 
Bu aileler de çocuklarına karşı sevecen, ilgili ve düşkündürler. Çocuğun tüm maddesel ve ruhsal gereksinimlerini karşılarlar. Çocuğun sağlığı ve öğrenimi için hiçbir özveriden kaçınmazlar.
 
BASKICI-İTİCİ SEVGİSİZ AİLE
 
Gence bu ailelerde küçükten beri yeterli sevgi ve sevecenlik gösterilmemiştir. Aile ortamı gergin, ilişkiler düşmancadır. Bol eleştiri, azar, aşağılama ve dayak vardır.
 
SEVGİSİ YETERSİZ, DİSİPLİNLİ GEVŞEK AİLE
 
Bu aileler çocuğa karşı ilgisiz, ruhsal gereksinimlerine karşı duyarsızdırlar. Çocuk ayak altında dolaşmadıkça, ağlamadıkça ya da bir muzırlık yapmadıkça ilgilenmezler.
 
PARÇALANMIŞ AİLEDE GENÇ
 
Ölüm veya ayrılık nedeniyle bölünmüş ailelerde büyüyen çocukların gençlik çağında çok değişik uyum sorunları ortaya çıkabilir. Çocukluğu babasız geçmiş bir genç erkek, genellikle bir genç kızdan daha çok sorunlarla karşılaşır.
 
SEVEN, BENİMSEYEN, DEMOKRATİK AİLE
 
Çağdaş bir ailedir. Ana-baba arasında saygı vardır. Sorunlar buyruklarla değil, konuşarak çözümlenir. Evde gerginlik yerine, ılımlı bir hava vardır.
 
GELENEKSEL, ATAERKİL AİLE
 
Geleneksel Türk ailesinde babanın tartışılmaz, salt otoritesi vardır. Evde ilk ve son sözü söyleyen babadır. Babayla çocuk arasında korkuyla karışık saygılı bir uzaklık vardır.
 
Ruhsal Hastalık Kavramı
 
Ruhsal hastalık, insanın duygu, düşünce ve davranışlarında olağan dışı sapmaların aykırılıkların bulunmasıdır diye tanımlanabilir.
 
Ruhsa hastalık belirtileri rahatsız edici, acı verici, kişiyi ve çevresini mutsuz eden türden belirtilerdir. Kişinin uyumunu bozar, ilişkilerini sarsar, çalışmasını etkiler.
 
Nevrozlar
 
BUNALTI NEVROZU
 
Bunaltı sürekli olabildiği gibi, yoğun biçimde nöbet nöbet de gelebilir. Bunaltı nöbeti geçiren bir kimse belirsiz bir korku içindedir. İçi daralır, sık sık solur, soğuk soğuk terler döker, göğüs sıkışır, boğazında lokma kalmış gibi bir tıkanma duyar, çarpıntısı vardır.
 
Çocuklukta yaşanan bunaltının en önemli nedenlerinden biri ana-babadan ayrılma, ana-babayı yitirme durumlarıdır.
 
FOBİK NEVROZ
 
Saçma, abartılmış ve gerçeğe uymayan korkulara fobi adı verilir. Korku, benliğin sağlıklı bir tepkisidir. Kişiyi tehlikelere karşı uyarır ve önlem almasını, korunma yolları aramasını sağlar. Fobik kişi, benliği tehlikeye sokmayan durum ve nesneler karşısında korkuya ve paniğe kapılır. Köpekten korkan bir kimse bir yavru köpek yanından geçse bile, dizinin bağı çözülebilir. dokunmak ya da kucağına almak ise paniğe kapılabilir.
 
HİSTERİK NEVROZ
 
Hasta, hiçbir organik bozukluğu olmadığı halde birden bacaklarının tutmadığından, ellerini kollarını oynatamadığından yakınır. Sanki birden felç olmuş gibidir. Ancak sinirlerde ve kaslarda bir bozukluk yoktur. Gündüz kolunu-bacağını oynatamayan hasta, uykudayken serbestçe oynatır.
 
OBSESİF-KOMPULSİF NEVROZ
 
Kişi, düşüncesinin saçma olduğunu bilir. Ama bunaltı çekmekten kendini alıkoyamaz. Aklından kovmaya çalışır ama başaramaz. Örneğin, bir anne yeni doğan çocuğu ile ilgili olarak aklından geçen ‘Ya çocuğumu boğarsam. Ya elimdeki bıçağı çocuğuma saplarsam’ gibi düşünceden çok büyük sıkıntı duyar.
 
DEPRESİF NEVROZ
 
Depresyon genel bir çöküntü durumudur. Depresyona giren bir kişi yaşama sevincini yitirir. Sürekli üzgün. kederli, isteksiz ve yorgundur. Günlük işler ona büyük bir yük gibi gelir. Yaptığı işten tat almaz. Gülmeyi unutmuş gibidir. Canı konuşmak istemez.
 
Psikozlar
 
ŞİZOFRENİ
 
Şizofreni, genç yaşlarda başlayan düşünce, duygu ve davranışlardaki ağır bozukluklarla birlikte giden, kişinin ruhsal dengesini ve uyumunu bozan bir psikozdur. Genellikle ergenlik çağı ile 45 yaş arasında ortaya çıkar. En yaygın psikoz türüdür. Hastaneye başvuranların % 20’sini oluşturur.
 
MANİK-DEPRESİF PSİKOZ
 
Hasta, depresyona girdiği zaman, tam bir çöküntü içinde görünür. Yemez-içmez, uyumaz; insanlardan kaçar. Bezgin, üzgün ve elemlidir. Çalışma gücünü yitirmiştir. Hasta, suçluluk duygusu çeker. Öyle ki hasta ikinci Dünya Savaşı’nın kendi yüzünden çıktığını söyleyecek kadar gerçekten kopabilir.
 
Ruhsal Tedavi
 
Ruhsal tedavi (Psikoterapi) ruhsal bozuklukları konuşma yoluyla düzeltmeyi ve iyileştirmeyi amaçlayan tedavi biçimidir. En yoğun tedavi biçimi Psikanaliz’dir. Bu tedavide hasta divana uzanarak değil, hekimle yüzyüze konuşarak tedavi edilir.
 
Hastanın beklentileriyle hekimin amaçları çelişiyor, tedavi süreci verimli olmaz. İyi bir arkadaşla dertleşme, sorunlarını paylaşma ve dayanışma bir ölçüde ruhsal tedavidir. Hekimin hastasını tanımasından daha önemlisi hastanın kendi kendini tanımasıdır. Hastanın yardım almaya istekli ve işbirliğine yatkın olması, ruhsal tedavide ön koşuldur. Hekimlikte hastanın isteğine karşın tedavi uygulanamaz.
 
Gençlerle ruhsal tedavi sürdürülürken, ana-babalarla düzenli ya da belli aralıklarla görüşmeler yapmak gerekir. Genç, ana-babası arasında kalırsa, tedavinin etkisi olmaz. Örneğin tutucu bir aileden gelen bir genci, daha bağımsız davranmaya yöneltmek, gençle ana-babanın daha çok çatışmasına yol açar. Böyle bir durumda tedavi son bulur.

1162
EŞCİNSEL GRUP TERAPİSİ

Katılımcılar :

1- utti341 ( Eşcinsel Terapilerle 3 ay süren  bir süreçte sağlıklı ve huzurlu bir yaşama kavuşmuş, 30 yaş evli ve 2 çocuk babası bir danışan. )

http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=429.0

2- mert-0990 ( Eşcinsel Terapilerde 5 seans; terapiler için İstanbul’a il dışından gelen, 21 yaş, üniversite öğrencisi ve öss sınavında yüksek derece yapmış bir danışan )

http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=442.0

3- lacivertemre ( Eşcinsel Terapilere 20-25 seans devam eden, 36 yaş, bekar Borderline Kişilik özellikleri gösteren bir danışan )

http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=360.0

Psikolog Hüseyin Kaçın : www.escinselterapi.net te sadece üçünüzün yazısı var başka kimsenin yok  gibi bu konuda utti,mert-0990  bir eşcinselin ışık arayışı ve lacivertemre . Sen sor utti 3 ayda haftalık düzenli  terapilerle eşcinselliğinin iyileşmes sürecini nasıl sonlandırmış oldun ve nasıl bir süreçte eşcinsel eğilimlerini  bitirdin? profesyonelliğimiz seninle başladı. kendini biraz tanıtır mısın?
 
utti341@hotmail.com : 30 yaşındayım evliyim bir oğlum var ikinci çocuğumda  yolda şu an.
 
Psikolog Hüseyin Kaçın: bu konuda (EŞCİNSELLİK) bize mail attın neden mail attın
utti341@hotmail.com: geçmişimle ilgili, eğilimlerimle ilgili sorunlarım vardı bu da beni rahatsız ediyordu eşcinsellikle alakalı olarak. Kurtulma çabam ,arayışım vardı ,nasıl kurtulurum ne olur sonu diye yatıp kalkıp dua ediyordum hani hep psikolojik olduğuna inancım  vardı çok şükür bir günde erkek homoseksüellerin onarım terapisi kitabının altında H. Beyin yazısını gördüm  o yazının altındaki adresten H Beyin sitesine girdim telefonunu aldım geçtiğimiz yıl bu zamanlar da randevulaştık işte.Randevulaştık  ve 3 ay boyunca haftalık düzenli terapilerden sonra Allah a şükür ki düzeldim
Psikolog Hüseyin Kaçın: nesi düzenliydi terapilerin,niye hiç aksatmadın terapileri
utti341@hotmail.com: niye aksatmadım ,ilk görüşmeden sonra h beyin yaklaşımı bu olayın değişebilecek bir şey olduğuna inandırması ve benimde buna inanmam benim buraya gelip gitmemi hiç etkilemedi,düzenli devam ettim
Psikolog Hüseyin Kaçın : şartların müsait miydi buraya gelmek için
utti341@hotmail.com: aslında şartlarımda pek müsait değildi ama ben o durumumu uygun hale getirdim
mert-0990@hotmail.com :ilk konuşmanızda h. Beyi sıcak buldunuzmu?
 
utti341@hotmail.com: sıcaklıktan ziyade benim derdime ilaç olsun benim için yeterliydi çok şükür h. Bey in bu konuda bana büyük yardımları dokundu,yol gösterdi ve bu hale kadar gelebildim.
 
Psikolog Hüseyin Kaçın :kimse senin psikoloğa gittiğini biliyormu?eşin psikoloğa gittiğini biliyor mu?
utti341@hotmail.com:  yok hayır bilmiyor
Psikolog Hüseyin Kaçın: değişebileceğini kaçıncı terapiden sonra gördün?
utti341@hotmail.com: değişebileceğimi yanlış hatırlamıyorsam 3. Terapiden sonra anladım.
Psikolog Hüseyin Kaçın:ne oldu ki bu kararı verdin
utti341@hotmail.com: 3. Danışmada bütün tabuları yıkmıştım yani bir  nokta yakalamıştık
Psikolog Hüseyin Kaçın: neydi o nokta?
utti341@hotmail.com: aşağılık kompleksimle alakalı bir noktaydı o yakaladığımız ve ben değişebileceğime inanmıştım.
Psikolog Hüseyin Kaçın: kim tarafından aşağılanmakla alakalıydı anne mi baba mı
utti341@hotmail.com:erkekliğimin aşağılanması. İmam hatip lisesinde okurken ilk bluğa giriş konusu ile ilgili idi. Gece boşalması ile ilgi bir şey ler anlatılmıştı bende evde çocuk aklıyla sormuştum herkes güldü vesaire  ben o nokta da bir şeylerin bozulduğunu  yani tespitini yaptım. ondan sonra ama bu konuda düzelebileceğim inancımı hiç yitirmedim.en önemli şey inanmak,inandıktan sonra yapılmayacak şey yok.
mert-0990@hotmail.com: Hayatınızda bariz bir şekilde neyi değiştirdiniz.
Psikolog Hüseyin Kaçın: yada eşcinsel eğilimleriniz ne düzeyde ne düzeye geldi
utti341@hotmail.com: ne düzeydeydi geçen bu yıl zamanlar  ben gay sitelerinde dolaşırdım,bir cinsel arayışım vardı ne biliyim porno siteler vesaire vesaire ama ben 2. Terapiden sonra herhangi bir siteye girmişliğim yok,girme isteğim kendimi sıktığımdan değil girme isteğim bile yok ,yani herhangi bir porno sitesine önceden belirli bir zaman ayırmak isterdim zaman bulmak isterdim ne biliyim porno izleme chat yapma msn de konuşmak için  ama öyle bir istek içimde yok.birini gördüğümde bir etkilenmem yok.
Psikolog Hüseyin Kaçın: eskiden ne vardı da gitti birisini gördüğünde ?
utti341@hotmail.com: çekici geliyordu ama şimdi bunları konuşmak bile artık beni rahatsız ediyor.birisini gördüğümde ya da çekici geldiğinde hemen kafamda bir şeyler kurmaya başlıyordum cinsellikle ilgili ama şimdi öyle bir şey yok. Bir topluma ortama girdiğimde hemen bir frekans arayışım olurdu hani burada bana göre biri var mı gibi..onlar çok şükür şimdi yok yani.
Psikolog Hüseyin Kaçın: peki duygusal olarak bir ilişkin oldumu?bu anlamda erkeklere duygusal anlamda bağlandınmı?
utti341@hotmail.com:evet oldu üç kişi oldu sonuncusu M di. Bu sonucusunda biraz zorlandım oda onla alakalı ilişkimde duygusal bir bağım olduğu için .ondan dolayı şu an bir sıkıntı yaşamıyorum.onunla alakalı her şeyin boş olduğunu anladım.
Psikolog Hüseyin Kaçın: eşcinsellikteki kimliğin ne aktif pasif…
utti341@hotmail.com:  o zaman pasifti.şimdi eşcinsel değilim ki 
Psikolog Hüseyin Kaçın: bu değişim normalde diyelim ki aktif birinin pasif birine dönüşmesi kolay görülür ama belki mantıken veya aktif biri biseksüel olur hem kadın hem erkek ama pasif birisinin bunu bırakması daha zor  gibi mantık çıkarılabilir mi?
utti341@hotmail.com: bence alakası tam olarak yok.psikolojik olarak düzeldiğinde ne aktiflik ne pasiflik kalıyor.aktif te gey pasifte  gey sonuçta  yani yanlış eğilim. Millet şöyle düşünebilir pasif yani kadın rolünde değişme süreci ama sonuçta özü erkek.hatalar düzeltildiğinde zaten özüne dönecek insan.fiziki bir problem yoksa.
Psikolog Hüseyin Kaçın: peki bu psikolojik bir durumsa anne baba çocuk üçgenindeki yanlış tutumlardan kaynaklanıyorsa ,eşcinsellerinde anne yada babalarına öfkeleri varsa sen bu terapide anne,baba ilişkilerini ne düzeyden ne düzeye getirdin?onlarla ilişkine bakışın değiştimi?
 
utti341@hotmail.com: onlar değişmedi ben değiştim
Psikolog Hüseyin Kaçın:onlara bakışın değiştimi?
utti341@hotmail.com: babamla aramda neredeyse 40 yaş var,aramızda duygu uçurumu ve yaş uçrumu var. Beni sevdiğini bana dokunduğunu hatırlamam,benimle oyun oynadığını hatırlamam.onun beni öptüğünü hatırlamam.babamdan böyle bir sıcaklık görmedim. Eşcinsellik  eğilimleri olanlarda ortak noktalardan biri bu bence.babamdan duygusal bir yakınlık görmedim ama bundan dolayı da ona hiç kızmadım kızgın olmadım öfkelenmedim de yani belki de içimden gelmiyor olabilir. Kızamıyorum babama .hatalı ama kızamıyorum.
Psikolog Hüseyin Kaçın: bu terapiler  ne kattı baba oğul ilişkinize?
utti341@hotmail.com: babam hiç değişmedi zatenneyse hala o . hatalarını çok iyi anladım ama kızamadım yani nefret edemedim babamdan.
Psikolog Hüseyin Kaçın: senin kişisel hikayenin özetinde şu yok muydu üç tane erkek çocuğu arada 10 yıl sonra bir kız çocuğu  olsun diye artık son bir hamle daha, kaçı kız kaçı erkek kardeşlerinin
utti341@hotmail.com:bir kız var sonra yine erkek
Psikolog Hüseyin Kaçın:sen dördüncü müydün?
utti341@hotmail.com:ben beşinciydim.üç erkek olunca ailenin isteği kız olsunmuş. Evet ailemde böyle bir düşünce varmış. Son üçüde kız olur diye.sanki beni de kız olsun diye beklemişler.
Psikolog Hüseyin Kaçın: bu da bir etken olabilir mi?
utti341@hotmail.com: anne babamın davranışında etken olmuştur
Psikolog Hüseyin Kaçın:ilk pasif eğilimini kaç yaşında hissettin?
utti341@hotmail.com: askere gitmemiştim yani 17 yaşlarında bir nalburcuya karşı gelip giden bir eğilimim vardı oda bunu tetiklemiş oldu o şekilde başlamıştı.
lacivertemre@hotmail.com : o kaç yaşındaydı
utti341@hotmail.com:aynı yaşlarda akrandık yani…
Psikolog Hüseyin Kaçın: o dönemde senin duygusal bir arayışın varmıydı?
utti341@hotmail.com: evet vardı.
Psikolog Hüseyin Kaçın: arkadaşların sana ne diye hitap ediyordu imam hatipte?
utti341@hotmail.com: arkadaşlarla bir problemim yoktu ama  beni kıza benzetmeleri vardı.sınıf içersinde üç beş kişi yapıyordu ama okulda yayılmamıştı,hitap ediyorlardı ama ben şiddetle kızıyordum.reddediyordum. oda orta 3 kadar sürdü.
Psikolog Hüseyin Kaçın: nalburla ilişkin niye bitti
utti341@hotmail.com: evlendi diye bitti
lacivertemre@hotmail.com:kaç yıl sürdü
utti341@hotmail.com: 5 yıl sürdü ,onunla duygusal bir bağım vardı.
Psikolog Hüseyin Kaçın: Sonra yerine kim geldi
utti341@hotmail.com: a.. ve m.. ve beni en çok m.. zorladı
Psikolog Hüseyin Kaçın: ne açıdan zorladı?
utti341@hotmail.com: belki  bu ilişkinin terapi aşamasına gelmesi ,ne biliyim o duygusal ilişkim beni zorladı
Psikolog Hüseyin Kaçın: peki o ilişkide zorlanmasaydın terapi arayışına girmeyecekmiydin
utti341@hotmail.com: evet girmeyecektim çünkü bu son olduğu için beni çok zorladı duygusal anlamda.duygusal anlamda kopmak zor oldu.
Psikolog Hüseyin Kaçın: aynı şirkette çalışmanın da etkisi var mı?
utti341@hotmail.com: tabi  her gün görmenin etkisi de var
lacivertemre@hotmail.com: hala görüyorsun yani.
utti341@hotmail.com: Hala görüyorum evet.
Psikolog Hüseyin Kaçın:ilişki başta iyiydi sonra seni sömürmeye mi kalktı?
utti341@hotmail.com: evet
Psikolog Hüseyin Kaçın: sen onun yöneticisiydin çalıştığın şirkette ,bu yönünü keşfedince  hemen sömürmeye başladımı?ne yaptı?ilk sömürdüğünü ne zaman anladın
lacivertemre@hotmail.com: nasıl sömürüyordu?
utti341@hotmail.com: yöneticisi olduğum için onu kayırmamı bekliyor. Onu ayrı tutmamı istiyordu. Tabi bu davranışını görüyordum ama görmemezlikten geliyordum duygusal bir bağ olduğu için .hala beraber aynı şirkette çalışıyoruz zaman zaman zorluğunu yaşıyorum ama bazı konularda ona taviz vermiyorum.
mert-0990@hotmail.com: terapiye gelip gittiğinizi biliyormu?
utti341@hotmail.com: Yo hayır bilmiyor
Psikolog Hüseyin Kaçın: nesi ilginç geliyor sana?
 
mert-0990@hotmail.com: hocam bu çok zor bir durum bence  aynı yerde çalışıyorsunuz ve hislerinizin bittiğini söylüyorsunuz çok ilginç bu.
Psikolog Hüseyin Kaçın:yani şunu mu demek istiyorsun,normalde iki eşcinsel ilişki yaşar ,zamanda ve mekanda birliktelerdir ,ilişki bitince sen yoluna ben yoluma olayı vardır fakat burada ilişki bitmesine rağmen aynı şirkette çalışmaya devam ediyorlar.
utti341@hotmail.com: birincisi karşı taraftaki eşcinsel değil,zaten orada sömürüldüğünü anlıyorsun yani bir şeyler kafana daha iyi dank ediyor.hani karşı tarafta eşcinsel olsa bir nebze doğru ama karşı taraftaki eşcinsel değil  beni ne amaçla kabullendiği ortaya çıkıyor
Psikolog Hüseyin Kaçın: ama bu durum eşcinsel bir ilişkiye doğru gidebilirdi.bir takım taleplerini karşılayamazmıydın?
utti341@hotmail.com:ne gibi talepler?
Psikolog Hüseyin Kaçın: işte birlikte olmak birlikte vakit geçirmek gibi ilişki dışarıda taşınmazmıydı?
utti341@hotmail.com: dışarı taşımazdı.öyle bir isteği yoktu.işte buradan anladım ki bunun duygusallıkla alakası yok.
Psikolog Hüseyin Kaçın:hani sömürmek anlamında zamanla cinsellik olur muydu  bu olaya kapalımıydı
utti341@hotmail.com: cinsel ilişki oldu aramızda,cinselliğe dönüştüğü oldu
Psikolog Hüseyin Kaçın: bu ne kadar oldu?
utti341@hotmail.com: Olduğu dönemler oldu  ama benim ona karşı beklentim duygusaldı,ben ona duygusal anlamda aşık oldum ama o bana aşık değildi ama ona rağmen beni idare etmeye çalışıyordu.
lacivertemre@hotmail.com:peki çalıştığın yerde bu duyulmadı mı? Sen bıraktıktan sonra tehdit etmedi mi?
utti341@hotmail.com: yo tehdit etmedi
lacivertemre@hotmail.com: yani sömürmek diyordun ya sömürmeye devam etti mi?
utti341@hotmail.com: yani direkt böyle söylemedi ama ben anladım zamanla.Normalde duygusal bir şeyler hisseden insan ne yapar dışarıda da görüşmek ister, ben mesela isterdim o zamanlar dışarıda görüşelim gezelim bir sinemaya gidelim bir beklentiler olur karşı taraftan  ama karşı tarafa bunu teklif edip reddedildiğinde  mesela ben söylüyordum o reddediyordu sadece işte duygusal ilişkimizi sürdürmemizi istiyordu. Bende şunu anlıyordum sadece işte görüşmemizi istiyorsa demekki işyerinde beni sömürmek istiyor.
mert-0990@hotmail.com: bekar mıydı o?
utti341@hotmail.com: bekardı evlendi.kullanıldığımı oradan da anlıyorum zaten.bu olaylardan sonra daha da iyi anladım.ben onun yöneticisi olduğum için korkabilir onu işten attıracağımı işte ne biliyim sert konuşacağım ,sor işler vereceğim gibi çekincesi olduğu içinde benimle işyerinde duygusal ilişkiyi  kabullenmiş olabilir.
mert-0990@hotmail.com: ilişkiniz evlendikten sonra da devam ettimi?
utti341@hotmail.com: evlenmeden öncede  evlendikten sonra da devam etti ilişkimiz.
Psikolog Hüseyin Kaçın: Değişmek mümkün mü?
utti341@hotmail.com: kesinlikle mümkün
Psikolog Hüseyin Kaçın: nasıl olur peki bu
utti341@hotmail.com: bence ilk baştaki madde değişeceğine inanmak.
Psikolog Hüseyin Kaçın: peki eşcinsellerin inanmadığı nokta bu değişmek mümkün değil,peki bu konuda sana ne tür tepkiler geldi.
utti341@hotmail.com:hep olumsuz ve çekinceli tepkiler geldi, bir kesim değişebilir liği sorguluyordu, benim tarzımda problem yaşayanlar değişim acaba olur mu diyorlardı ,bir kısmı değişemeyeceğine inanıyor başaracaklarına inançları yok güçsüzdüler yani ,bir kısmı tamamen zıt davrandı bırakın isteyen istediğini yaşasın gibi bir tarzı olanlar vardı bende zaten aynı görüşte olduğumu söyledim onlara isteyen istediğini yaşasın  biz farklı bir şeyler söylemiyoruz ki ama bir insana bu yaşadıkları ağır geliyorsa ,onu rahatsız ediyorsa o insan o yaşantıyı istemiyor. İsteyen içinde bunun mutlaka bir tedavisi vardır. Derdi veren Allah dermanını yaratmıştır diye düşünüyorum.
Psikolog Hüseyin Kaçın: eşcinsellik yaşam kalitesini bozuyor mu? mesela neleri bozuyor?
utti341@hotmail.com: kesinlikle bozuyor.herşeyi bozuyor ,işyerindeki tutumunuzu ,yemenizi içmenizi,ailenize karşı tutumunuza kadar her şeyi etkiliyor.
mert-0990@hotmail.com: evliliği bir çözüm olarak gördünüz mü?
utti341@hotmail.com: evet gördüm. Evliliği bir kurtuluş yolu olarak gördüm.
mert-0990@hotmail.com: benimde öyle bir beklentim var o açıdan sordum peki bu kurtuluş amacınız boş mu çıktı?
utti341@hotmail.com: değişebileceğine inanıyorsan evlen derim neden evlen derim çünkü evlilikte bir şeyler seni frenliyor. Yani yapmak istediğin şeylere karşı kendi kendine hayır ben evliyim olmaz dediğin şeyler oluyor. Evlilik bir çare ama yeterli bir çare değil ama bir kurtuluş yolu değil tek başına .
mert-0990@hotmail.com: eşinizi sizmi seçtiniz aieniz mi?
utti341@hotmail.com: Kendim seçtim. Diyorum ya bu hislerimin başladığı ergenlik çağımdan beri kendi içimde bu konuyla ilgili olarak hep bir çatışma vardı,ben bu durumumu istemiyorum ,normal bir insan olmam gerekiyor,eşimle ben 8,5 -9 yıl çıktık
mert-0990@hotmail.com: evlenmenizin de etkisiyle kadınlara karşı bir ilginiz olmadı mı hiç?mesela biseksüeller gibi..
Psikolog Hüseyin Kaçın: peki eşinle ilişkinin kalitesi nasıldı?
utti341@hotmail.com: çok kötüydü
Psikolog Hüseyin Kaçın: nesi kötüydü?
utti341@hotmail.com: her şeyi kötüydü.eşimle ilişkim nasıldı duygusal bağım olsun diğer yönlerim olsun yaşamın her tarafı kötüydü.
 
Psikolog Hüseyin Kaçın: kadın kimliği sana kötü geliyor muydu?tiksinti geliyor muydu?
utti341@hotmail.com: beraber olmak istemiyordum,evde durmak istemiyordum bazen  yani bu duygular olduğu sürece
lacivertemre@hotmail.com: şüphelenmiyormuydu peki?başka kadın mı var acaba gibi?
utti341@hotmail.com: başka biri varmış gibi bir tereddütü yoktu eşim bana aşırı güveniyordu.
Psikolog Hüseyin Kaçın: eşin sana bir erkek –kadın ilişkisi kurmuş ve sana yöneliyor  senden cinsel beklentisi de var seni arzuluyor ,istiyor  ama sen bu ilişkiyi kurduğunda daha çok erkekleri arzuluyorsun cinsellik beklentisi anlamında ,eşine evlilik öncesi ne gözle bakıyordun.sana göre kadın kimliği neydi?
utti341@hotmail.com: kadın kimliği vardı ama ben onu hep bir kurtuluş olarak görüyordum?
lacivertemre@hotmail.com: gizlenmek için mi hani etraftan anlaşılmasın diye mi?
utti341@hotmail.com: ben evleneceğim ilk geceden sonra büyülü bir şey olacak ve ben düzeleceğim normale döneceğim diye bir eğilimim vardı.
Psikolog Hüseyin Kaçın: evlenmeden önce kadına cinsel yön açısından bakmıyorsun yani,cinsel bir arzuyla yönelmiyorsun ona.sen yönelmiyorsun sadece bir beklentin var.ilk gece  işte ilk hafta ilk ay bir şekilde bir şey olacak düzeleceğim diyorsun ve eşini bu anlamda eşcinsellik sorununu çözecek anahtar olarak görmüş oldun.
utti341@hotmail.com: evet anahtar o gibi geldi ama o değilmiş.
Psikolog Hüseyin Kaçın: genelde de insanlar burada yanılıyor galiba  evlenince geçer düşüncesinde.
utti341@hotmail.com: Evlilik yüzde yüz her şeyi çözmüyor ama frenlediğini söyleyebilirim.ben evlendim diye hiç pişman olmadım.yani evlenmeseydim çok daha uçuk kaçık  bir şeyler olabilirdi.
Psikolog Hüseyin Kaçın: yani sen hiç gay barlara hiç gitmedin?
utti341@hotmail.com: evlenmeseydim daha kötü şeyler olabilirdi?evlilik bir çare değil ama insanı frenliyor.durduruyor. o yönde şanslıyım diyorum
mert-0990@hotmail.com :düzelmeniz bir süreç aldı değimli hemen bir terapiden sonra  hemen düzeldim öyle bir şey yok herhalde.
utti341@hotmail.com:yok öyle olmuyor.
mert-0990@hotmail.com: bu değişme sürecinin psikolojik olduğunu  ne zaman fark ettiğiniz?
utti341@hotmail.com: dedim ya bunun farkına ilk başta terapilerde farkına varmadım fakat terapide yaşadığım bu sorunla alakalı kilit noktamı fark ettim  o bluğda yaşadığım erkek kimliğimin kötü görünmesi ve buna dair hissettiğim aşağılanmaydı. Onun tespitinden sonra ben rahatladım.yani yanlışın orada başladığını anladım.
Psikolog Hüseyin Kaçın: orada bir kırılma noktası var yani
utti341@hotmail.com: evet orası bir kırılma noktası oldu ondan sonra sağolsun h. Beyde yol gösterdi o problem yaşadığım zamana geri döndük birinin elimden tutması gerekiyordu ya babam olacaktı ya abim olacaktı  kimse tutmamış h. Bey tuttu elimden doğru yoldan gittik bir ayrım vardı orada   sağ ve sol olmak üzere ben soldan girmiştim normalde sonra sağdan beraber girdik.zamanda yolculuk olmuş oldu . bu terapi sürecinin üçüncü ayından sonra h. Beyle konuştum ayaklarımın üstünde bu olayla ilgili olarak kendim baş etmeliyim diye ,zamanla süreç insanın kafasına daha iyi oturuyor . yani terapileri nisan ayında bıraktık ondan sonra terapilere gitmedim ama bazı şeylerin bazı taşların daha iyi oturduğunu anladım.mesela 3 aylık terapim sürecinde eşimle bir değişim içersindeydim eşimle  normal ev hali bile çok farklıydı ama şimdi dünyalar kadar farklı oldu. Eşim beni tanıyamaz oldu.
Psikolog Hüseyin Kaçın: ne değişti bir cümlede anlatman gerekirse
utti341@hotmail.com: yani ilgi değişti.
Psikolog Hüseyin Kaçın: eşine sorsak ne der bu değişme konusunda
utti341@hotmail.com:  bana diyor ki aman sen böyle kal
Psikolog Hüseyin Kaçın: senin psikoloğa gittiğini bilmiyordu bir arkadaşınla buluştuğunu sanıyordu sana ne dedi sonra?
utti341@hotmail.com : aman o arkadaşına sık sık git dedi

1163
erkek çocuğun tacize uğraması

1.allah hiçbir çocuğun başına vermesin. buradan ailelere sesleniyorum. bilmiyorum ki; küçük yaşta başıma gelen bu elem verici hadiseyi ne kadar metanetli bir şekilde sonuna kadar anlatacağım ama sizlerle paylaşmak istiyorum. utanmadan kaleme almak istiyorum. ne için? belki bunu okuyan birkaç anne ve baba vardır da, ya anne ve baba olmaya aday vardır, bu sayede çocuğuna nasıl davranıp davranmaması gerektiğini anlar ve çevrede ne tip anne ve babalar varmış idrakine varır çocuğunun arkadaş seçiminde dikkatli olur.

tanım: bir çocuğun yaşayabileceği en kötü şey.
 (dengesiz kuzen larry, 19.10.2010 22:09)
   




2.6 yaşındaydım. annemgil beni ilkokula erken yazdırmışlardı. o zamanlar, siyah önlük giyer, beyaz yaka takardık. bahçedeki okul kantininden sıkış tepiş kalabalığın arasında simit ve gazoz almak en büyük keyfimizdi, bir de kantin sırasında demirlere tutunup takla atmak. parayla satın alınamayacak şeylerdi bunlar.

bir insanın şerefi, onuru, haysiyeti, namusu ve masumiyeti de böyle. allah senin cezanı versin zekâi amca. daha çocuktuk. kafamız kötü şeye basmazdı. fırat'ın dediği gibi g.t s.ç b.k idi tek bildiğimiz kötü kelimeler. amcaların ç.k.nden habersizdim o yaşta, nerden bilebilirdim, aklım ermiyordi ki daha... allah belasını versin diyorum şimdi, bela ile anıyorum onu. çoktan geberip gitmiş olan zekai amcayı. zekai amca, yan komşumuz aynı zamanda sıra arkadaşım şehmuzun babasıydı. böyle başlamıştı talihimin üzücü kara lekesi.
 (dengesiz kuzen larry, 19.10.2010 22:36 ~ 22:38)
   

3.çocuklarda ileri derecede psikolojik sorunlara yol açıp ergenlik döneminde eşcinsel olmasına neden olabilecek durumdur.
 (chtlqyvz, 19.10.2010 23:00)
   
4.akla mantığa insanlığa sığmayan durum...
 (welatperest, 19.10.2010 23:01)
   
5.çok acı olan durumdur.
bunun dışında tacizin erkeği kızı da yoktur aslında. hepsi kötü, hepsi iğrenç.
 (anise, 19.10.2010 23:02)
   

6.aileme yıllar sonra anlatabilmiştim durumu. nice intihar girişimim olmuştu nedensiz yere. ilk bileklerimi kestiğimde ortaokuldaydım. zar zor acile yetiştirmişlerdi beni. geceleri yatağıma yatamaz olmuştum. her gece altıma kaçırıyordum. gözlerimi kapadığımda kabus gibi o gece yaşadıklarım aklıma geliyordu.

şimdi ben de her sağlıklı birey gibi kızlarla ilişki kuruyorum. cinsel tercihlerimde bir değişme olmadı ama yoğun ilaç ve terapi desteği aldım. hala ilaç kullanmaya devam ediyorum. bir kız arkadaşım var nişanlıyız. ona bu durumu anlattım. sağ olsun olgunlukla karşıladı. hiç yaramı kaşımadı bu yönde. hiçbir şey olmamış gibi ilişkimize devam ediyoruz.

evet dediğim gibi 6 yaşındaydım. cuma günü okul son günü, şehmuzla ben her zamanki gibi zili duyar duymaz çantalarımızı hızla hazırlamaya başladık. planımız annemden izin koparabilirsem onun evinde kalmaktı. babası zekai ona o zamanın en güzel aletini yani bilgisayarı commodere 64'ü almıştı. şehmuz'un en samimi arkadaşı olduğum için beni evlerine yatıya davet etmişti...
 (dengesiz kuzen larry, 19.10.2010 23:13 ~ 23:16)
   

7.devrin değiştiğine işarettir.
 (dedimnededindedinededi, 19.10.2010 23:17)
   
8.kız çocuğuna tacizinde kimi kesimlerce eksik etek işte yargısını değiştiren değişimdir. elbette ki hak edilen değildir.
 (zikkiminkoku, 19.10.2010 23:19)
   
9.aslında sanıldığının aksine türkiye'de kızlara oranla daha çok rastlanılan bir durumdur. toplumda, erkek çocuklarına nazaran kızlara daha fazla ihtiyat gösterilir ve daha fazla korumacı davranılır. erkek çocuklarının ise genelde başına böyle talihsiz olayların gelmeyeceği düşünülür ve kendi başına bırakılır. yapılan en büyük hata da budur zaten. ailesi tarafından bir kız çocuğu gibi muamele görmediğini bilen böyle sapık insanlar da kızlara yönelip başına dert almaktansa erkeklere yönelir.

bir erkek de böyle iğrenç bir durumla karşılaşınca çoğunlukla bunu ailesiyle veya bir başka yakınıyla paylaşıp yardım istemekten çekinir. toplumdan dışlanacağını, kendisinin suçlanacağını ve eşcinsel olarak görüleceğini düşünür. bu da çocukların yaptığı en büyük hatadır, zira böyle bir olaydan sonra psikolojik yardım almayan erkek çocuklar psikolojik travmalar geçirir ve ileride pek çok ruhsal bozukluklar yaşayacağı gibi farklı cinsel duygulara eğilimi de artabilir.
 (bad influence, 19.10.2010 23:30 ~ 23:31)
   

10.yazacağımı yazamadım. başlığa bakıp tıkanıyorum. böyle yaratıkların öldürülmesi gerekiyor bence. açık ve net. telafisi olan birşey değil çünkü,hem suçlu hem kurban için.
 (portakaldavitaminbeyin, 19.10.2010 23:34)
   
11.(bkz: uçurtma avcısı) çok üzüldüm okurken be.
 (pmkhlv, 19.10.2010 23:37)
   

12.büyüyünce travesti olur genelde. eşcinsellik hastalığı bulaşmıştır. uzak durmak lazım.
 (doc dr c sinan sagiroglu, 19.10.2010 23:40)
   
13.arkadaşlar sandığım gibi kaleme almak kolay değilmiş bu durumu. beni bağışlayın elim gitmiyor yazmaya. bir iki göz yaşı yanaklarımdan süzüldü yine ama acıdan değil sevgiden, ileri de olur ya doğacak oğlum aklıma geliyor hep. allah bilir belki kız olur belki oğlan cinsiyeti önemli değil. kaderi güzel olsun yeter ki... tekrar rahatsız ettiğim için özür diliyorum sizlerden. psikolojik bir takım sıkıntılarım yok değil dersem doğru olmaz. intihar etmeyi aklından geçiren bir insandan ne beklenebilir ki. allah affetsin beni. kişilik çatışmalarım var doğrudur. keşke bu yaşadıklarım doğru olmasaydı, birer yalandan ibaret olsaydı. ama elden ne gelirr artık. mutlu bir yuva kurmayı allah nasip eder bana. siz de ailenize olacak çocuklarınıza, çevrenize sahip çıkın lütfen. hoşçakalın.
 (dengesiz kuzen larry, 19.10.2010 23:44 ~ 23:45)
   
14.küçükken bizim apartmanın damına çıkmıştık komşu kızıyla son merdivene yaklaşırken damdan gelen sesleri farkettik merdivenin şişlerinden herşey görünüyordu abi dediğim üç kişi son katta oturan komşumuzun 6 yaşındaki çocuğuna tecavüz ediyorlardı.
gördüğüm ve kavradığım anda yüreğim ağzıma geldi ve o merdivenleri nasıl indiğimi hatırlayamıyorum bile bir kaç hafta etkisinde kalmıştım.
o kücük çocuğu gördükçe ağlayasım o şerefsizleri görünce de hep midem bulanırdı.
 (youre still the one, 19.10.2010 23:46)
   
15.   yetimhane de büyüyene kadar pek çok defa başka çocuklara yapıldığını gördüm.

http://www.uludagsozluk.com/k/erkek-%C3%A7ocu%C4%9Fun-tacize-u%C4%9Framas%C4%B1/

1164
merhabalar hocam

nerden baslasam nasil baslasam diye dusunup duruyorum hep sizinle coktan beri gorusmeyi arzuluyordum ve allah nasip etti ve gorustuk
yillardir eşcinsellikten dolayı cektigim sikinti bunaltici bir hayati kimselere anlatamıyorum kendi icimde surekli tasiyordum ama sukurler olsunki sizinle tanismak beni bayağı degistirdi
inanamiyordum bu kadar cabuk etkileneceme her zaman size baglanmak istedigimde icimdeki ses bosver bu zamana kadar bir care bulamadin simdi huseyin hocami bulacak
gibi soylentiler ama sukurler olsunki gorusturene. hocam ogun sizinle MNS de gorustumuzde bana arkadaslar tavsiye etmistiniz mete (mert-0990@hotmail.com) ve utti(utti341@hotmail.com) arkadasin mesajlarini okuyup sonrada tlf la goruselim demistiniz sizden sonra hemen o arkadaslarin mesajlarina baglanip gorusmek nasip oldu o mesajlar sanki beni anlatiyordu sanki ayni seyleri o paylasiyorduk onlarla
mesajlar beni etkiledigi gibi meteyle hemen gorusmek istedim ve saolsun oda bana baglandi gorustuk uzun uzun anlatim derdimi oda dinledi buda beni ilk defa beni bir dinleyen olmasi cok
sevindirdi ilk defa istedigim gibi biriyle konusabiliyordum ve saolsun oda beni dinledi tavsiyesi siz oldunuz huseyin hocamla tlf bile gorussen faydasini gorecek sin dedi ve dedigi gibide oldu
hocam sizinle konusmamiza gelirsem beni bana anlatmaniz beni sasirtti ornekleriniz kafamda bir ok gibi saplandi beni bir vampirin istirmasi ve o vampirin etkisinde kalip surekli aptalca seyler yapmam nefsimin ve seytanin suclamalariyla surekli kendimi assalamam kendimi suclu bulmam sanki hep suclu ben gibi davranmam beni sikinti ve buhrandan baska bir sey degildi o gun soylediniz sozler neden sen suclusun seni bu hallere dusurenler utansindemeniz dogruydu cunku ben hic boyle olmak istememistim o nlar beni boyle yaptilar onlar bana bunu sevdirdiler ama simdi ise cok sukur hic oyle dusunmuyorum sozleriniz aklima geldikce sukur etmek ve namazlarima daha iyi baglanmak istiyorum kendi kendi me sonra soyle dedim belki bende bu dunyada boyle sinava cekiliyorum ve oylede yazacak cok seyim var hocam ama burda kesmak istiyorum sizden ve o arkadaslardan allah razi olsun derken koca insan haklari olan fransada bile derdimi anlatacak birinin cikmamasi kendi ulkemizde bizi dinleyen kulak veren gelin size yardimci oluyum diyen kisinin olmasi ne guzel bir sey allah razi olsun demek ten baska bir sey gelmiyor elimden
saolun hocam bu haftalik gorusmemiz ilk bile olsa beni etkiledi insa allah haftaya gorusmek dilegiyle

www.escinselterapi.net

1165
Medya / Başörtülüler Eşcinsellik Hakkında Ne Düşünüyorlar?
« : 25 Kasım 2010, 12:10:15 ös »
Başörtülüler Eşcinsellik Hakkında Ne Düşünüyorlar?

25 Kasım, 2010
 
Röportaj:
Ömer Akpınar
Üniversitelerde başörtülülerin eğitim hakkına yönelik engellemeler uzun zamandır Türkiye?nin gündeminde.  Acaba başörtülüler ve eşcinseller birbirleri hakkında ne düşünüyor? Kendileri için talep ettikleri hak ve özgürlükleri birbirleri için de isteyebiliyorlar mı?

Konuya farklı açılardan yaklaşan 5 başörtülü ve 5 eşcinsel öğrenci ile görüşüldü.

?Başörtülüler ve Eşcinseller Birbirleri Hakkında Ne Düşünüyor?? başlıklı söyleşi dizimizin bu bölümünde başörtülü öğrenciler, ?Eşcinsellik hakkında ne düşünüyorsunuz?? ile başlayan altı soruya cevap verdiler.
 
Başörtülüler Eşcinsellik Hakkında Ne Düşünüyorlar?
Eşcinsellik hakkında ne düşünüyorsunuz?
Üniversitede eşcinsellerin örgütlenme hakkını destekliyor musunuz?
Sizce eşcinseller başörtülüler hakkında ne düşünüyor?
Eşcinsel arkadaşlarınız var mı? Arkadaşlığınız başörtüsü ve eşcinsellik ekseninde nasıl şekilleniyor?
Yakın bir arkadaşınız eşcinsel olduğunu söylerse tepkiniz ne olur?
Sizce İslamiyet ve eşcinsellik bir arada uyum içinde gidebilir mi? Kimsenin kendini gizlemeden beraberce yaşayabilmesi mümkün mü?
 
N. B: ?Samimiyetlerinden dolayı ikna edici gelmeye başladı?
 
Yaradılışlarının bir parçası olduğuna inanmaya başladım. Çevremde olmadığı için ?geyler hastalıklıdır, etrafından ilgi görmek için öyle davranıyorlardır? diye düşünüyordum. Hâlâ da böyle düşüncelerim var; ama eşcinseller de öyle yaratıldıklarını savunuyorlar ve samimiyetlerinden dolayı ikna edici gelmeye başladı. Eşcinsellerin dinle olan çıkmazından ben de rahatsızım. Şimdiye kadar eşcinselleri dinle hiç alakası olmayan insanlar olarak biliyordum. İslam?ın eşcinselliğe bakış açısını çalışmayı düşünebilirim şu çıkmazı bir çıkara kavuşturmak için. Eşcinsellerin duygusal yönünü ilk kez geçen yıl Bilkent?teki ?homofobi? konulu açık oturumda bir arkadaşın dediği ?bu kalpten gelen bir şey? sözünü duyduktan sonra düşündüm. Öyle yürekten söyledi ki onun samimiyetine inandım.
 
Örgütlensinler, kendilerini anlatsınlar. Tabu olmasaydı bu kadar sorun ortaya çıkmazdı. Gizli yaşadıkça önyargılar ortaya çıkıyor.
 
Onlar bizim hakkımızda çok iyi düşünüyor, keşke bizler de onlar hakkında o kadar iyi düşünebilsek. Keşke daha embracing (kucaklayıcı) ve hoşgörülü olabilseydik. Onlar başörtüsünü siyasi bir simge de olsa, dini bir simge de olsa, dinden başka amaçlar güdülerek takılıyor da olsa bireysel özgürlüğün bir parçası olduğu için destekliyorlar.
 
Evet, eşcinsel arkadaşım var. Bu konular sorun olmuyor. Muhabbetimiz gayet güzel sürüyor.
 
Söylerse tepkim anlayışlı olur; ama başkalarından öğrenirsem tavır koyabilirim. Başkasından duyunca aldatılmış gibi hissediyorum, ?bana yakın hissetmiyor ki söylemedi? diye düşünüyorum. Bizim aramızda tabu değilken bile bunu bana söylemeyen eşcinsel arkadaşlarıma kırılabilirim.
 
Teoride olabilir; ama pratiğe dökülmemesi lazım. Duygusal anlamda bir bağlılık olabilir; ama action?a (eyleme) dökmemeliler. Aileyi aile yapan nikâh ahdidir. Ben zaten ?gay marriage?ı (eşcinsel evlilikleri) destekliyorum. En azından resmi olursa çeşitli haklara da kavuşabilirler.
 
Büşra Altınsoy: ?Eşcinsel olmamalı bence bir Müslüman; ama başkasına müdahale etmeden de yaşayabilir dinini?
 
Ben, birçok başörtülü de böyle bence, zaten "homosocial" (kendine benzerlerle çevrili) bir çevrede yaşamaya çalışıyorum. İnandığım şeyler gereği yakın arkadaşlıklarım zaten hep bir çerçeve içinde oluyor. Başörtüsünü biraz da bu anlama geldiği için takıyorum, yani "benimle belli şeyleri konuşabilirsin, benimle sadece belli bir mesafede konuşabilirsin" demek.

Buradan bakınca birçok insanın yaptığı şeyi onaylamıyorum zaten inancım gereği. Fakat homoseksüellere has bir durum değil. Sonuçta eşcinsellerin yaşantısını onaylamıyorum, birileri de benim başımı örtmemi onaylamıyorsa onaylamayabilir; ama kimsenin kimseyi engellemeye hakkı yok.
 
Herkesin örgütlenme hakkını destekliyorum üniversitede ve her yerde. Daha önemlisi örgütlendikten sonra ne yapacakları, legal olduktan sonra, meşru demiyorum bu kişiden kişiye değişiyor biraz, herkes istediğini yapsın.
 
En garibi de bu. Başörtülüler hakkında eşcinseller birçok kişiye göre daha isabetli düşünüyor gibi geliyor bana, belki de daha dürüstler. O yüzden aralarında gerilim olacağını da sanmıyorum.
 
Bana karşı çok saygılı bir arkadaşımın eşcinsel olduğunu öğrenmiştim ama sosyal hayatta açıktan yaşamıyordu. Yaşamalı mı onu da bilmiyorum çünkü belli ki kendisi de bu durumla pek barışık değildi ya da insanlarla.
 
Arkadaş çevremin belli sınırları var demiştim zaten. Onlardan pek eşcinsel çıkacağını sanmıyorum. Öyle bir şey söylese şaka gibi gelir ya da ne bileyim o zamana kadar bazı konularda bana yalan söylenmiş gibi hissederim. Yine bir sorun olur; ama eşcinsel olduğu için değil.
 
İslamiyet ve eşcinsellik yaşayamaz diye düşünüyorum açıkçası. İslamiyet kesinlikle kabul etmiyor bunu. Öte yandan Müslümanlar ve eşcinseller bir toplumda rahat yaşayabilir diye düşünüyorum. İnsanların özel hayatı bir Müslüman?ın pek umurunda olmamalı gibi geliyor. Eşcinsel olmamalı bence bir Müslüman; ama başkasına müdahale etmeden de yaşayabilir dinini.
Ebru Şahin: ?Eşcinsellerle ortak bir paydamız var: Bir grup insan tarafından "istenmeyen" ilan edilmiş olmak?
 
İnancım gereği eşcinselliğin doğru olmadığını düşünüyorum. Ama eşcinseller hakkında şöyle ya da böyle diye bir yorum yapmıyorum. Tercihleri yüzünden insanları iyi kötü diye yargılamanın, önyargıyla yaklaşmanın doğru olmadığını düşünüyorum. Her zaman ortak paydalar olabilir. Birlikte ve huzurlu bir yaşam için, ayrılıklarımız yerine ortaklıklarımız üzerinde durmak çok daha yararlı olur.

Başkalarının özgürlüklerine kastedilmedikçe, herkesin örgütlenme hakkı vardır. Eşcinselleri de ayrı tutmuyorum. Onların örgütlenme hakkını da, herkesinkini desteklediğim gibi destekliyorum.

Eşcinsellerle ortak bir paydamız var: Bir grup insan tarafından "istenmeyen" ilan edilmiş olmak. Kendileri de aynı ayrımcılığa ve önyargıya maruz kaldıkları için, başörtülülerin özgürlüklerini desteklediklerini ve önyargıyla yaklaşmamaya çalıştıklarını düşünüyorum. Ama, başörtülülerin dini inançları yüzünden kendilerine karşı olduklarını düşünüp, nefret edenler de olabilir. Çünkü tam tersi de söz konusu. Ama tercihlerimiz için verdiğimiz özgürlük mücadelesinin, bizi birbirimizi anlamaya yakınlaştırdığına dair inancım daha kuvvetli.

Evet var. Aramızda böyle bir sorun yaşanmadı. Birbirimize saygıyla yaklaşabildiğimiz için, onun eşcinsel ve benim başörtülü olmam hiçbir sorun teşkil etmiyor. Birbirimizi yargılamadığımız için de bir gerilim yaşamadık hiç. Önemli olan saygı duyabilmek. Saygı olunca, hiçbir sorun yaşanmıyor.

Bunun ona olan sevgim üzerinde bir etkisi olacağını düşünmüyorum. Ancak, sevgim azalmasa bile, ilişkimiz farklı ilerlemeye başlayabilir, bu konuda pek yorum yapamıyorum.
Bu soruyu İslam-eşcinsellik uyumundan ziyade, eşcinsellik ve toplumumuz çizgisinde değerlendirmek daha doğru olur bence. Bir eşcinsel ve dindar ailesi arasındaki sorun, "el gün ne der, böyle şey olur mu, insanlara ne deriz biz" kaygılarından kaynaklanıyor. Toplumsal olarak farklı olana saygı gösterme olgunluğuna erişebildiğimiz zaman, bir aile çocuğunun eşcinsel olmasından rahatsız olsa bile, en azından bir arada yaşamayı öğrenebilir. Bir çocuk ailesinin dindarlığından rahatsız olsa da, ailesini sevebilir. İnsanlar mahalle baskısından şikâyet edip duruyorlar. Bu mahalle baskısı herkes için işliyor ve hayatı herkes için daha da zor bir hale getiriyor.
 
Nurgül Sezgin: ?Eşcinsellik hastalıktır düşüncesini desteklemiyorum?
 
Toplumdaki ?eşcinsellik hastalıktır? düşüncesini desteklemiyorum. Bu bir insanın nasıl hissettiğiyle, kendini nasıl adlandırdığıyla ilgili bir meseledir.
 
Zaten üniversitemizde (Bilkent) Türkiye?deki 3. resmi üniversite LGBT topluluğu kuruldu. Biz geçen yıl 2 eşcinsel öğrenci saldırıya uğradığında da eşcinsellere destek vermiştik. İnsanların kendilerini ifade etmek için böyle bir topluluğa ihtiyaçları varsa bunu engellemenin bir mantığı yok.
 
Eşcinseller farklı bir grup değiller başörtüsüne karşı. Onlar da o ya da bu insan gibi tepki verebiliyor. Toplumda gösterilmeye çalışılan ?onlar kesinlikle dinlerini yaşamıyorlar, dinden kopuklar? fikrine katılmıyorum. Başörtüsü meselesi biraz da saygıyla alakalı. Kesinlikle doğru bulmuyorsundur; fakat bir başkası bunu doğru buluyorsa saygı gösterebilirsin.
 
Eşcinsel bir arkadaşım yok. Her gruptan arkadaşımız oluyor. Ateist arkadaşımız da oluyor. Belki bir yere kadar birbirimizi anlayacağız, ondan sonra mutlaka çıkar çatışması olacak, fikirlerimizi birbirimizinken üstün göstermeye çalışacağız; ama saygı olduktan sonra arkadaşlığın olabileceğini düşünüyorum.
 
Şaşırdıktan sonra... Kafamda canlandıramıyorum şu an. Çok yakın biriyse fark etmişimdir ya da onun söylemesini bekliyorumdur. Toplumda nelerle karşılaşabileceği konusunda destek olmak gerek bence.
 
Dini açıdan bakınca, yanlış bir şey söylemek istemiyorum; ama bildiğim kadarıyla İslam dini eşcinselliğe karşı engelleyici bir tavır sergiliyor. Bir yere kadar din kurallarını eleştiriyorsun, sonrasını dogma olarak kabul etmen gerekiyor. ?Allah beni böyle yarattığını biliyor? görüşleri de olabilir. O yüzden dindar eşcinseller de olabilir. Ulema olmadığım için çok da yorum yapmayayım (gülüyor). Türkiye?de ?eşcinseller bizim çocuklarımıza kötü örnek olacaklar? algısı var. Normal algısına göre kadınla erkek evlenir diyorlar; ama başka biçimlerde de neden olmasın? Bu arada okuldaki ilk başörtülü günümde beni iyi yakaladın (gülüyor).
 
B. A.: ?O insanlar da özgürlük peşinde, ben de. Kimsenin kimseye bir garezi yok?
 
Kendi bakış açım ya da inandığım dine göre bana uygun bir şey değil, tasvip ettiğim bir şey değil; fakat o insanlar üzerinde herhangi bir yaptırımım olamaz. Ben nasıl başı açık da girebilsin üniversiteye, başı kapalı da diyebiliyorsam, eşcinseller için de dışlayıcı bir tutumum olamaz.
 
Burası üniversite. Dışarıdaki hayattan bir farkı olmamalı. Dışarıda nasıl örgütlenebiliyorsa insanlar, üniversitede de öyle olmalı.
 
Daha önceden Marmara Üniversitesi?ndeydim ve orada başörtüsü için eylemler yapılmıştı, ben de bizzat katılmıştım. Eylemler sırasında bizi desteklemeye gelenler arasında eşcinseller ve komünistler vardı. Yani üniversitede özgürlük konusunda yakınan insanlar vardı. Bazı kapalı arkadaşlar ya da Nur Cemaati?nden arkadaşlar gelip ?ne yapıyorsunuz onlarla? demişlerdi. İlk o zaman fark ettim, o insanlar da özgürlük peşinde, ben de. Kimsenin kimseye bir garezi yok. Onlar siyasi, onlarla görüşülmesin gibi bir düşüncem hiç olmadı.
 
Geçen yıl bir arkadaşımın eşcinsel olduğunu öğrendim. Benim ona bakışım değişmedi, onun da bana bakışı değişmedi. Eşcinsel arkadaşımla her şeyi konuşurum. Benim için bir ayrım değil bu. İster ateist olur, ister başka bir dine mensup olur, kız olur, erkek olur, böyle bir ayrım yapmıyorum. Şu da var, benim ailem buna karşı. Geçen yıl arkadaşımı öğrendiğimde benim için çok farklı bir tecrübe olduğu için anneme söyledim. Bilkent böyle güzel bir yer, herkes beraber demiştim, çok iyi anlatmıştım. Annem çok şaşırdı, onlarla çok konuşma, dedi. Ailemin tepkisini ilk o zaman öğrendim ve çok şaşırdım.  Bizim kuşakta çok olmasa da bir önceki kuşakta eşcinsellere bakış pek iyi değil.
 
Arkadaşıma hiçbir şey demem, saygıyla yaklaşırım. Kardeşim olursa eğer biraz sorgularım; çünkü benim yetiştirilme tarzıma göre bu olabilecek bir şey değil. Ne hissettiğini sorarım herhalde, şimdiye kadar hiç düşünmedim bunu.
 
Benim bildiğim kadarıyla İslamiyet?te eşcinselliğin hoş karşılanmadığını biliyorum. Benim anladığım İslam?da, içine her şey koyabilirsiniz, insanları hiçbir şekilde sınıflandırıp ayırmak yok. Ben yıllarca okulda başörtüsü için mücadele ettim, İstanbul?da durup dururken başörtümü çekiştirenler oldu ki daha başörtüsü tartışmaları bile yoktu ortada, girdiğim cafe?lerden başörtülü olduğum için kovuldum. Ben kalkıp da ?eşcinseller olmasın? diye düşünemem zaten. O zaman bunca yıl çektiğim üzüntüye zıt olur, hiçbir anlamı kalmaz. Şu an için benim ailemin en yakın dostlarının eşcinsel bir çift olması mümkün değil. Belki büyük şehirlerde bu daha olası; ama şu an için durumlar böyle değil. 

1166
Erdal’ın  24/07/2010 tarihli EŞCİNSEL TERAPİ ( II. TERAPİ )


danışan: gönderecektim ben , sana da gönderecektim de nasıl olsa görürsün diye ,,,, çünkü mesaj gidiyor her halde
Psikolog :evet
danışan: ben yazacaktım da , fırsat olmadı yazamadım
Psikolog :yazıp yazıp koyabilirsin , o sayfa senin artık .peki dinliyordun geçen hafta , sonra o yakaladığın şeyleri mi
.....1.29.....
danışan:dinleyemedim ki hiç birini
Psikolog :bir şey konuşmuştuk bir yerden girmiştik , veya geçen haftadan aklından ne kaldı ?
danışan:sınav
Psikolog :yazıda o var .arkasını getirememişsin , oraya gitmişsin orda bırakmışsın tabi , ne uyandırdı peki sınav ?veya seni nereye götürmüş oldu ?
danışan:aslında okadar etkilemiyor artık , okadar geçmiş yıllar geçmiş
Psikolog :köken orda başlıyor ama , başlamıyor mu ?şimdi dedin ya , öss ye girdim . o sınavdan 6 yıl sonra öss ye hazırlanmam gerekiyordu ve öss ye hiç bir zaman hazırlanamadım . (hüseyin kaçın)onuda biliyorum , evliya oluyordun yoksa işte
danışan: o süreç biraz daha sonrası
Psikolog :ilkinden iyi puan aldın ikincisinden de iyi puan alman lazım dı sen ikincisine takıldın
danışan: zaten dediğin gibi doğru ilkini zaten birlikte çalışıyorduk çünkü aralarında kaç ay süre vardı ve ben oturupta hiç birine çalışamadım yani o lise son boyunca masaya oturup ders çalışamadım sonra aradan çok zaman geçtü yıllar geçti ve düşünüyorum hani bu terapiler başladığı zamanlar hani , işte t.. la başlıyoruz ya  , ozaman yine bu anadolu liseleri sınavı olayı canlanmıştı ama ilk başlarda anlatmadım çok sonradan işte beşinci , altıncı seanlarda felan , yani pek anlatmıyorum bu tür şeyleri ne bileyim demekki baya bir etkilemiş yada unutmak mı istiyorum o şeyi ozaman o olayı anlattıktan sonra düşündüm dedim ben öö ye hazırlanmadım dedim acaba bu ilk sınavın sonucundan birşey çıkmamasından dolayı mı ?hazırlanamadım diye düşündüm yani , aradan kaç yıl geçtikten sonra aradaki bağlantı varmı diye düşünüyordum .
varmı yokmu şimdi bakalım ?
danışan: gerçi arada altı yıl mesafe var yani
 Psikolog :insan psikolojisinde yıllar aylar önemli değil iki saniye düşünürsün iki yıl gibi gelir işte 2 yıl 2 saniye gibide gelebilir , yani insan piskolojisinin zamandan mekandan bağımsızlığı var , şimdi ilk anadolu lisesinde öğretmen kazanamazsın dedi , baban da işte beklemiyordu sen ama büyük bir başarı gösterdin sonuçta istanbul erkek lisesine gidecekken babanın dayatmasıyla normal sıradan bir okula gittin bu nedir boşa kürek çekmek değilmi ?çalıştın boşa çıktı ilkinde , ikincisinde insan psikolojisi nasıl çalışır nasıl bir mantık yürütür ?çalıştım boşa çıktı manyak mıyım niye tekrar niye boşa çıksın , demez mi ?
Danışan:der
Psikolog :bırakırsın ,istanbul erkek lisesine gitseydin , öss yi bırakamazdın bu sefer geleceğe bakmaya odaklanırdın .
danışan: yani çalışmama rağmen yinede öss de ilk binlere girdim galiba işte
Psikolog : ama diyorum ki baban eğer karşı çıkmasaydı istanbul erkek lisesine gitseydin danışan: yine de reklam yapıyorum herhalde ilk bine girdim diye (güler)
Psikolog : ama senin bir zekan var ,zekanı yıkabiliyormusun ? yok edebiliuyormusun ?e zeka ne ister alkış istemezmi ?
danışan:istiyordur her halde
Psikolog :yahu alkışta istenir tabiki insan niye zekasını gösterir mesela insan kendi zekasını işte zeki olup olmadığını bilir ama bu zeka nerden beslenir bu zekayı başkasına gösterirsen ıspatlarsan onaytırsan atmış olmuyormusun ?
danışan:evet
Psikolog : diğer konuştuğumuz konu ?
danışan:hangisiydi o ?
Psikolog :sosyolog psikolog mu olacağız bilgisayarcı mı olacağız ?
danışan: ya olmiyacağım her halde psikolog.zaten benim tarzım değil
Psikolog :peki rafa bakarsak , bilgisayar rafta mı duracak hala ?
danışan: o olaydan sonra bir tane daha aldım ben kütüphane , kitaplık .kütüphane aslında doğru kelime olmuyor yani kütüphane deyince , ya neyse şimdi kelimelere takılıp 10 -15 dakika onu anlatmayayım yani (gülüyor)
Psikolog : (gülüyor)
danışan:kitaplık daha uygun gibi geliyor çünkü ....
Psikolog :kitaplık , bitti
danışan: kitaplık deyince akla ...
Psikolog :bitti ...
danışan:onuda almamın sebebi hani ufak evlerde aynı üründen ikitane alınca süreklilik oluşuyormuş yani insan daha bir değişmemiş oluyormuş hani bir yerde okudum ,
Psikolog :sonra aldın ne yaptın kitaplığı ?düzenini mi bozdun ?ne yaptın bunu niye anlatıyorsun ?
danışan:ha niye anlatıyorum bir tarafa psikoloji kitapları bir tarafa da psikoloji kitapları koydum
Psikolog :ayırdın mı ?
danışan: ayırdım ,çok karışıktı . bir tarafta hani sosyoloji bir tarafta da bilgisayar kitapları duruyor hala .yani bir kısmı hala ayrıştırmadım . şimdi parçalıyacağım böleceğim ondan sonra
Psikolog :sen bilgisayarın üstüne psikolojiyi ve sosyolojiyi koymaya çalışıyorsun , bilgisayarcı bir adamdan psikolog yaratmaya kalkıyorsun o hocanın sen ilerde bilgisayar kitabı yazarsın teorisi gerçekleşmesin diye çalışıyorsun . sen psikoloji kitabı yazmaya kalkışıyorsun bilgisayarcı olduğunu kabullendin mi ? veya kabullenecekmisin ?
danışan:ya aslında evet bilgisayar bana daha uygun , benim yeteneklerine falan daha uygun yani
Psikolog :tabi orda kendini ıspatlaya biliyorsun ,pisikolojide kürek çekiyorsun .komik hale düşmüyormusun işte iş yerinde falan insanların orasını burasını kurcalıyorsun diyelim psikolojik olarak
danışan:  geçen hafta bir şey oldu evet .sen gerçi anlat
Psikolog : yok hayır anlat sen
danışan:teknik servisteydim videoları falan izliyoruz çeşitçeşit videolar açıyor.ondan sonra açarken böyle ajdarmıdır nedir onu da açtı adam çıkmış etrafına halk toplanmış ajdarın hayran kitlesi diye başlığı var ajdar da abuk sabuk konuşuyor işte ben şöyleyim böyleyim diyesen kimsin diyor birisi öteki bir şeyler diyor neyse sonra ali abiyi çağırdı dedi gel ali abi birşey göstercem gel bak dedi,adamda şef , kalktı geldi .zaten hiç sevmem sürekli counter falan oynuyor bende de counter düşmanlığı var işte  ali counter oynuyor şefliğini falan tehlikeye soktum adamı göndereceklerdi nerdeyse baktı tehlikeliyim var ben gideceğime erdalı göndereyim dedi .neyse geldi ali bakıyor işte ajdara , ajdar işte abuk sabuk bir sürü şeyler anlatıyor işte bende oturuyorum ,bende pek gülmüyorum zaten o kadar da gülecek bir şey yok meczubun teki çıkmış . ali baktı dedi al işte ikinci er.....:D
Psikolog :bekliyor musun peki bunu diyeceğini ?(güler)
danışan:şimdi farkına vardı yanlış bir şey söylediğinin , bende hiç tepki vermiyorum yani , ne diyeyim yani ama bozuldum yani olaya ben böyle ekrana bakıyorum , sonra ne dedi ya , düzeltmeye çalıştı düzeltmeye çalıştıkça iyice batırdı .ya dedi işte er....burda kendini ....11.05....ama gittikçe sinirlerim bozuluyor yani . baktı yine toparlayamadı dedi işte er.... sürekli bunları izliyor bundan mutlu oluyor , işte bu tür şeyler söyleye söyleye ..... ama ben yine bir şey yapmadım sonra işte toparlayamadı işte omuzuma vurdu çekti gitti .ama çok kızdım aslında onu kızmadım kendime kızdım aslında orda ben dedim kendimi bukadar düşürdüm mü dedim , yani düşürmüşüm demek ki .
Psikolog :ama biz ne yönüne bakıyoruz .bilgisayarcı olmuyorsun psikolog yada sosyolog olmaya kalkıyorsun derin derin meseleri , işte mesela insanların psikolojisi , kişilik üzerinde oynuyorsun işini yapmıyorsun ozaman komik duruma ajdar pozisyonuna düşmüyormusun ?ajdar normal de ney ? makina mühendisi mi ?ama şarkıcılığa soyunuyor .hiç soyunmaması gereken bir alana soyunuyor mu soyunmuyormu ?
danışan: yeteneği olsa soyunsun da yeteneği de yok
Psikolog :işte şöhret...sadece soyunuyor şimdi buna bakıp bir karar verebilirmiyiz ?sende psikolojiye ve sosyolojiye soyunacakmısın soyunmayacakmısın ?
danışan:yani şimdi girdim belki sınavlara falan girerim bitiririm de yada tamamen mi ilişkimi koparmam gerekiyor acaba ?açık öğretime girdim devam mı edeyim acaba
Psikolog :edebilirsin ama orda bir senaryo yazmana gerek yok veya sosyoloji okuyorum diye akşamları derin derin milliyetçilik kürtçülük üzerine düşünmene gerek yok
danışan: ama çok eskiden beri ben bu konularla ilgiliyim yani sosyoloji politika ekonomi iktisat vs .
Psikolog :bilgisayarcılarda bunlarla ilgilenebilir ama sen esas amaç noktasından sapıp onu amaç edinmiş olmuyormusun ?komedi nerde başlıyor ?
danışan:komedi aslında enerji olaylarında başlıyor
Psikolog :bir sürü şey var , hızını durduramıyorsun ozaman hipnoza gidiyorsun enerjiye gidiyorsun oraya gidiyorsun buraya gidiyorsun psikologlukta edeceğim , psikologluk terapidir işte bitti .psikolojinin için dalları var tamam bitti
danışan: geştalt falan ne oluyor ?
Psikolog :onlar ekoller ,psikolojide hipnoz yok normalde 4 yıl üniversite okursan sana hipnoz yapmak öğretilmez, öyle bir şey yok .
danışan: doğru hiç bir yerde oğretilmiyor .
Psikolog :bilimsel bir geçerliliği yok. Ama sen ne yapıyorsun oralara gidiyorsun . bilimsel çizgide de kalmıyorsun .
danışan: ama bunlar daha eğlenceli daha sıradışı işte
Psikolog :ama onlar şovlar var şov yapılıyor hipnozla ,hipnozun kralını yapmışız ne olacak
danışan:milleti hipnoza sokuyorum orda teknik serviste kolları falan kalıyor .
Psikolog :ama ne yapıyorsun alkış peşinde değilmisin ? ne kadar zeki olduğunu göstermeyecekmisin ?senin hesabına göre insanlar etkilenecekler sana hayranlık duyacaklar, kimse de olmayan yetenekler kabiliyetler sende var ne kadar zeki bir adam ....14.43....da çok geniş . ve alkış alacaksın .yani bunları yaparken alkış almayı beklemiyormusun bunları yaparken ? komik duruma düşebileceğini zannetmiyorsun değilmi ?

1167
ÇOCUKLUK TACİZLERİ VE EŞCİNSELLİK ( ÇOĞUL KİŞİLİK )



SİZ HİÇ ÇOCUKKEN CİNSEL TACİZE UĞRADINIZ MI?

Sitenizde bahsettiğiniz eşcinsellik problemi yaşayan insanlardan birisiyim
sizin bu konudaki yardımız yada terapiniz yada tedaviniz nasıl oluyor bunu
öğrenmek istiyorum

HK:www.escinselterapi.net i sıkı incelerseniz
terapi gören kişilerin
kendi iyileşme süreçlerine dair
kendi yazıları var.
eşcinsel terapi de
haftalık düzenli
terapilerle
kişinin kendi istek ve iradesine bağlı olarak
en erken 3 ay yada 6 ay içinde
iyileşme olabiliyor
özeti budur.
genelde
ilk terapiye
çekinerek
kaygılarla
gelinir
şüpheler olur
2-3-4 terapiden
sonra
güven ortamı
oluşunca
iyileşme süreci
başlar

bu işi sizinle halledeceğimize inanıyorum
sitedeki hikayeleri okuyorum

HK:okudukça ne görmüş oluyorsunuz?

çok güzel ve olumlu düşünceler
yok hakkınız hiç şüphe duymadım
aslında sizi bir dua ile buldum
desem inanırmısınız?

şöyleki
ben oldukça dindar bir insanım
5 vakit namazını kılan
fakat bu rahatsızlık
çocuklukta olan bir kötü olayla başladı
velhasıl kelam
daha sonraları üniversitede tanıştığım bir bayan
arkadaşım oldu
durumu bir şekilde öğrendi
ama başkasından değil
bilmiyorum belki istedi belki de rüya ile...
oda çok dindar
durumu tam olarak biliyor
fakat artık ilerlediği için geçenlerde uzun uzun konuştuk
oda karşına birisini çıkartsın seni bu dertlerden kurtasın diye uzun uzun dua etti
bende dualarını ortak oldum
çok üzüldüm ve ağladım o gece
sonrasında sizi bir gay sitede yahut onunla bağlantılı bir yerde gördüm
etkilendim ve danışmaya karar verdim
bu hastalıktan kurtulmak için her şeyi veririm

HK:çocukken olan kötü olay nedir

tecavüz

HK:yaş kaçken ve kim tarafından?

olayı anlatmakta sakınca yoksa
5 yada 6 yaşındaydım
sakıncası yok
anlatırım ben
evimizin yakınında
bir fırıncı çırağı vardı 18 yaş civarında
gözüne kestirmiş olmalı ki
küçükken de güzel bir çocuktum


sosyaldim
dışarılar da oynayan çocuk tipi
neyse
annemle kız kardeşim kuaföre gittiği bir gün o zaman
22 nisan
tarih
yıl 1993 yada 1994
öğleden sonra
bu çocuk
fırının deposundan odun getirmek için el arabası ile gidiyordu
bilirsin çocuklar böyle arabaları severler
peşine takıldım
oda sende gelsene bizle dedi
benle pardon
gittim peşine
kapıyı kapattı
o deponun
içeriye girdik
neyse aşağıya doğru gittik
odunların orada
o cinsel organın çıkardı ve tuvaletini yaptı
sonra bende sanki etkilenmişçesine bakıyordum
sonra yanıma geldi organı elinde
işte hafızamda o olaya dair hiç birşey yok
sonra o üzerini topluyordu

bana 6.000 lira para verdi
hoşuma gitti para verdiği
bende o parayla bayrak aldım
sonra eve geldiğimde tuvaletimi yaparken
zorlanmış olmalı
annem durumu anladı
fakat o sürekli olarak benim zorla yaptırdığım iması vererek beni suçladı
annem yıllarca beni suçladı
her kızdığında küfür etti
afedersiniz

yıllarca böyle devam etti
anneme karşı hiç sevgim olmadı
halende geçinemeyiz
o bana çok düşkün olsa da onu hiç sevemiyorum
şu anda cinsel problemim
sürekli olarak
porno seyredip günde en az 2 kez masturbasyon yapmakla geçiyor
yolda gördüğüm erkeklerle kafamda direk porno film sahneleri oluşturmak ile geçiyor


baba oğul ilişkisi nasıl bu süreçte?
babam hiç bilmedi
söylemedi annem de
hep korktum
fakat babam bir kez
daha önceki eşcinsel ilişki arkadaşlarımdan
gelen bir e-maili okumuştu
o zaman beni
sen i…. mi? oldun diye
çok kötü dövdü
bende birşey diyemedim










Onlar, çoğul kişilik bozukluğu, bir diğer deyişle disosiyatif kimlik bozukluğu adı verilen psikolojik bir rahatsızlığın kurbanları.

Çoğunluğu, küçük yaşlarda maruz kaldıkları cinsel ve fiziksel istismar sonucunda, geri kalanlar ise, ebeveynler arasındaki şiddete tanıklık etme ya da çok küçük yaşlarda uğradıkları ağır tecavüzler sonucunda geçirdikleri telafisi mümkün olmayan travmalar sebebiyle bu rahatsızlıkla tanışıyorlar.


Rahatsızlık genelde küçük yaşlarda maruz kalınan fiziksel ya da cinsel istismar sonucu ortaya çıkıyor.
Ne yazık ki, günümüzde her dört çocuktan biri cinsel tacize uğruyor. Her on çocuktan biri de ensest kurbanı.
Tacize uğrayan çocuk, benliğini ve onurunu koruyabilmek, varlığını sürdürebilmek için zengin hayal gücünü kullanarak başka kişilikler yaratıyor.
Çocuk nihayetinde kendini diğer kişiliklerinden koparmayı bile başarıyor ve büyüyor...
Kendini tanımıyor, insanlardan kaçıyor, bir yuva kuramıyor, suç işliyor, haksızca yargılanıp cezalandırılıyor.
Yaşamının her anı, böylece, bir bedende yaşadığı farklı hayatlar arasında kaybolup gidiyor.
Sanırım şimdi çocuklarımıza nasıl davrandığımızı bir kere daha gözden geçirebiliriz.



Aile içi istismar ve intihara kadar sürükleyebilen aşırı baskı, çoğul kişiliğin sebebi olarak sayılıyor. Ruhsal travma sonucu ortaya çıkan ve etkisiyle uyuşturucu kullanımından intihar etmeye kadar sürükleyen çoğul kişiliğin nedeni ise ailede yaşanan ciddi problemlerde yatıyor.

Genellikle küçük yaşlarda sürekli dövülme, ağır cezalandırmalar gibi fiziksel; tecavüz, taciz gibi cinsel ve sevgi gösterilmeme, sağlık, eğitim ihmalleri gibi duygusal travma yaşantıları bu rahatsızlığa yol açıyor.


 Ailesi tarafından ihmal ve istismara uğrayan kişide bu rahatsızlığın daha büyük bir oranda görüldüğünü belirten Şar, bazı vakaların ise ´görünürde normal aile´de yaşandığını şu sözlerle anlatıyor: ´Anne-baba arasındaki problemler saklı tutulmaya çalışılsa bile, durumun farkına varan çocuk bundan etkileniyor. Aile içindeki sıkıntılar ilerleyen zamanlarda düzelse dahi bu rahatsızlık, geç gelen fatura gibi, ortaya çıkabiliyor.´
İyi niyetli ailelerde de hastalığın ortaya çıkabileceğini ifade eden Şar, ´Örneğin çocuktan derslerinde aşırı derecede başarı beklentisi bile hastalık için risk oluşturuyor.´ diyor.




Doç. Dr. Yargıç, ''Bu rahatsızlığın temelinde çocukluk çağında yaşanan ruhsal travmalar yatıyor. Aşırı dayak yeme, cinsel tacize uğrama, sürekli hakaret ve aşağılanma yaşama ya da şiddetli ihmal edilme gibi...'' dedi. Çocuğun bunları yaşadığı ortamdan kaçma ya da değiştirme şansı bulunmadığına işaret eden Doç. Dr. Yargıç, şöyle devam etti:
''Ortamda yaşamanın yolu, ortamdaki kötü ve iyi şeyleri ayırmak,  kötü şeyleri yaşayan sanki kendisi değilmiş gibi düşünmek. Bir tür savunma yolu. Dolayısıyla o insan bir yandan feci bir şekide dayak yerken, cinsel tacize uğrarken, bir saat sonra da hiçbir şey yokmuş gibi davranmak zorunda. Bunun yapmanın yolu da, o iyi ve kötüyü zihninde birbirinden ayrı tutmak. Çevrelerindeki insanları ayırdıkları gibi kendilerini de ayırırlar. Tacize uğrayan 'ben var', bir de 'tacize uğramayan ben' var. Böyle iki tane de kalmıyor. Kişide o travmanın çeşitli parçalarını yaşayan farklı farklı kimlikler oluşuyor.''



Genellikle cocukluk yaslarinda cok agir fiziksel (dovulme, agir cezalandirmalar), cinsel (tecavuz, cinsel tacizler) ve duygusal (sevgi gosterilmeme, saglik, egitim ihmalleri ve bakim gereksinimlerinin yerine getirilmemesi gibi) travma yasantilari sonrasinda gelisir. Bu donemde cocuk bu olaylar esnasinda kendini olayin etkisinden kurtarmak icin bir savunma mekanizmasi seklinde “o olayi yasayan ben degilim, bu olanlar bana yapilmiyor, ben bunlari hissetmiyorum” vb dusunce degisiklikleri gelistirir. Bu zamanla normal disi bir hal alip, bu bozukluga donusur. Bu sekil bir savunma sureci, agir travmalara uyum saglamada onemli bir yere sahiptir.



Çocuklukta ruhsal ve fiziksel kötüye kullanım, hastalığın etiyolojisinde rol oynar. Bunların büyük çoğunluğu cinsel kötüye kullanımlardır. Bu cinsel kötüye kullanımların en yaygını ensest’tir (ebeveyn, kardeş, dayı, amca gibi kişilerle yaşanan cinsellik, eski Türkçe “fücur”). Çocuklukta yaşanan bu olaylar, dehşet ve acıdan kendini uzaklaştırma ihtiyacına yol açar. Bu uzaklaşma ihtiyacı, orijinal kişiliğin ayrı yönlerinin bilinçdışı bir bölünmesine yol açar. Her kişilik gerekli emosyon ve durumu ifade eder; öfke, cinsellik, yetenek gibi. Bunlar, orijinal kişiliğin ifade etmeye cesaret edemediği niteliklerdir. Kötüye kullanım sırasına çocuk, dehşet verici fiillerden, kişiliğin çözülmesiyle kendini kurtarmaya çalışır. Bunu yaparken, özde başka bir kişi olur ya da kötüye kullanımın olmadığı veya olamayacağı başka bir kişi olur. Çözülmüş kendi’ler, uzun süreli, farkedilmiş emosyonel tehditlerden kendini korumanın kökleşmiş yöntemi olur.


ÇOCUK VE GENÇLERDE DİSSOSİYATİF BOZUKLUKLAR
           DKB ve benzeri kronik karmaşık dissosiyatif bozukluklar dalgalı seyretse de daima çocukluk çağında başlamakta çoğu zaman silik belirtilerle seyredip adölesans döneminde ve sonrasında çarpıcı belirtilerle fark edilir hale gelmektedir. Oysa çocukluk çağında tanı konulan vakaların daha kolay ve çabuk tedavi edilmesi olanaklıdır. Bunun yanısıra, çocuklukta tedavi edilmeyen vakaların adölesans dönemi ve sonrasında madde bağımlılığı, okul başarısızlığı, yıkıcı ve impulsif davranışlar, intihar eğilimi, kendi bedenine zarar verme, uygun olmayan cinsel davranışlar ve benzeri komplikasyonların eklenmesi ile de zarar görmektedir. Başlangıçta çocukluk çağı hayali arkadaşlığı gibi görünen durumlar hayali arkadaşların çocuğun kontrolünü alması ve yıkıcı davranışlara sürüklemesi halinde artık bir dissosiyatif bozukluk sayılmasının gerektiği unutulmamalıdır.
           Çocukluk çağı dissosiyatif bozukluk vakaları erişkindekine oldukça benzeyen belirtiler göstermektedir. Bunlar arasında işitsel ve görsel varsanılar, trans halleri, hatırlanmayan davranışlar, intihar düşünce ve davranışları, öfke patlamaları, yaşından farklı davranma epizodları, ders başarısında dalgalanmalar dikkati çeker. Ayırıcı tanıda dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu, epilepsi, çocukluk çağı depresyonu dikkate alınmalıdır. Buna karşın,
Dissosiyatif bozuklukların çocukta başka psikiyatrik tabloları taklit edebileceği de özerlikle tedaviye dirençli vakalarda dikkate alınmalıdır. Bu yaş grubunda devam eden travmatik yaşantılar söz konusu ise farkedilmeleri ve önlenmeleri de özellikle önem taşır.     


1168
Medya / Eşcinsellerin Feryadı KURTULMAK İSTİYORUZ
« : 15 Kasım 2010, 12:52:04 ös »
Büyük Günah Olduğuna İnanan Bazı Eşcinsellerin Feryadı KURTULMAK İSTİYORUZ
 
 
 

Gidenler, geri gelmek istemezlerse gittiler, bari kucağımızdaki çocuğu korumak için nelerin bir çocuğu eşcinsel yaptığını bilelim.

12/04/2009

Birgün gelip de, eşcinsellik konusunda araştırma yapıp, nasıl eşcinel olduklarını öğrendikten sonra günlerce şoke olmuş halde gezeceğimi aklımın ucundan bile geçmezdi.

Aman Allah’ım!

Meğer hiç ummadığımız olaylar, bu çocukların eşcinsel olmasına sebep oluyormuş. Sebeblerin neler olduğunu öğrendikten sonra dünyayı alev alev yanıyor zannettim. Bir kez daha derinden idrak ettim “Herşey zıddı ile bilinir”in mahiyetini.

Söze nereden başlasam, yaklaşık on gündür düşünüyorum. Ben ki, yazmak istediğim konuya önce başlık bulur, sonra varsa donelerim, onu da yanıma alır, bir oturuşta o yazıyı yazarım.

Fakaaat! Karşıma öyle bir konu çıktı ki, bırakın hemen yazmayı, söze nereden başlasam, nasıl başlık atsam, bilemedim. Önce eşcinselliğin hangi yönünden girsem? Sebeplerini   mi sonuçlarını mı ele alsam, sosyal boyutunu mu?

Nihayet karar verdim, önce, bir çocuk nasıl eşcinsel olur? Ya da bazı çocuklar… Onun üzerinde yazayım.

Anneleri, babaları; özellikle babaları  bu evrensel problemle ilgilenmeye davet edelim. Hatta, gece gündüz, kan çanağına dönmüş gözlerimizle milleti bilgilendirme seferberliği ilan edelim. Çünkü, anne babanın bir “küçük” yanlışı, büyük bedeller ödense bile düzelmeyecek yanlışları doğuruyor.

Nasıl mı?

“Nasılın” cevaplarını bizzat yaşayanlardan aldım. Öğrendiklerim karşısında delirmediğim için Allah’a şükrediyorum.

 

Dokuz Eşcinselin Anlattıkları

Önce hemen ve özellikle şunları belirteyim; Her kesimde, her meslekte, her inançta ve her yerde eşcinsel var. Bazı yerde az, bazı yerde çok olabiliyor ama hiç olamayabilmiyor.

Eğer dikkat edilmezse, her aileden eşcinsel çıkabilir. Hiç kimse “Benim ailemden çıkmaz” diyemez. Ortalık “Benim çocuklarımdan eşcinsel çıkmaz” diyen anne babanın eşcinsel çocuklarıyla  dolu. Bu çocukların kimi halinden çok memnun kimi hiç değil.

Hatta öyleleri var ki, ağlamaktan telefonda bile derdini anlatamıyor. Bu işin sektörünü oluşturanlardan tutun, bilgisi olmadığı için, kucağındaki yavrusunu eşcinselliğe sürükleyene kadar her türlü sorumlu var. Tabiiki milletimizin evlatlarını, özellikle eşcinsel olması için çaba harcayanlar, bu iş için milyar milyar dolar alanlar da mevcut. Bu noktayı araştırma işini, gazetecilere bırakarak aile içinde, bilgisizlikten doğan felaketlerin ne kadar basit konulardan oluştuğuna bir göz atalım.

 

 

1. Genç; Y. Her Aileden Eşcinsel Çıkabilir

Eşcinsel bir genç. (Sosyal konumunu özellikle söylemiyorum.) Bana telefon açtı. (Araştırmamın ilk adımını anlatıyorum.) Genç; “Ne olur beni kurtarın,  kimselere derdimi anlatamıyorum. Bu dert beni öldürecek”şeklindeki feryadıyla söze giriş yaptı. Sık sık, eğer çare bulamazsa intihar edeceğini de vurguluyordu.

Ne yapacağımı şaşırdım. Konu hakkında bir bilgim yok, ne yapsam, ne etsem derken, gence; “Sen beni bir hafta sonra ara” dedim.

Bazı doktorlara sordum, onlar “doğuştan öyle” deyip kestirip attılar. Bütün kapıları kapattıktan sonra, bir de dev çiviler çaktılar kapılarıma. Bir de, bütün sorumluluğu yaradana atfetti: Öyle ya, doğuştan öyle doğmuşsa, nefis için mazeret de hazır oluyordu. Daha sonra, Dr. Gülsen Atasever ablaya sordum, (Yaklaşık 15 yıl oluyor) “Eşcinsellik doğuştan mı gelir, sonradan mı olur?” Aldığım cevap net ve çok anlaşılır dı. “Tamamen çocuğun yetiştirilma tarzıyla ilgili, yani kültürel bir vakıa.” dedi.

İnancında eşcinselliği kötü görmek yoksa, kişiler çocukluğunda eşcinsel değilse bile, sonradan isterlerse olabilirlermiş.

Cevap beni rahatlattı.

Araştırmama hız verdim. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde gencin hormonlarının kadınlaşıp kadınlaşmadığının tahlilini yaptırdım. Çok azı erkek, diğer hormonlar kadın hormonu çıktı. Doktor tahlillerin sonucunu görünce; ” Bu gencimizin bu  durumu çocukken başlamış.” deyip, gence sorular sordu. Nerelisin? Nasıl bir aile yapınız vardı v.b.

Genç cevap verdi. Doktor daha detay bilgilere doğru  indi. Bende “Doktor neden böyle sorular soruyor, Annen babanı döver miydi?”  Ne ilgisi var? Bazı doktorlar da ne yapacaklarını bilmiyorlar, diye içimden kızarken genç cevap verdi; “Hayır annemi döverken görmedim, ama kumar oynardı, biz çok aç kalırdık, babamın yüzünden aç kaldığımız için babamdan nefret ederdim.” dedi.

“Mesele anlaşıldı” dedi doktor. “Peki babandan nefret ettikçe neler düşünüyordun?”

Gencin cevabı ilginçti; Altı ya da yedi yaşındaydım, anneler daha iyi, hep çocuklarının yanında,onlar iyi, babalar kötü, ben de anne olacağım dedim. Bunu düşündükten sonra, ilk işim ablamın eski bebeğini alıp, onunla oynamaya, bir anne gibi göğsüme götürüp, hayali göğsümden ona süt vermeye başladım.”

Doktor  bana döndü; “İşte Emine hanım sebeb anlaşıldı, çocuk zihinsel olarak kendini kadın gördükçe, hormonlar da o yöne doğru gelişip, sonuçta bu duruma gelmiş.”

Hayretten donakaldım. Böyle bir sebeple çocuk babayı modellemeyi terkeder miydi?! İşin daha acı veren ve daha karanlık yönü ise, toplum olarak, çocuğun bu konulala bağlantılı olarak cinsel arzularında yön değişikliği  yapabileceğini bilmemek …Annenin bilmemesi, babanın bilmemesi, imamın bilmemesi, öğretmen bilse bile görevinin anneyi babayı eğitmek olmaması vs.

Y. hep ağlıyor; “Kurtulmam lazım, ben Allah’ın lanetlediği kullardan olamam.” diyordu. Kurtulmazsam intihar ederim, dedi durdu hep. Gözlerinden yaşlar süzerek arada bir de ,”Ben bir erkeğim, bir başka erkekle yatıp domuz olamam. Bana göre, kadın veya erkek kendi cinsiyle cinsel eylemde bulunamaz.  Ben hiç kimseyle birlikte olmadım ama hayallerimde hep onlarlayım. Arzularım sapık, böyle bir durumda. Allah’ın  huzuruna çıkamam, kendi cinsiyle yatan manen domuz olur, bunu biliyorum o yüzden eyleme geçmedim.” diyordu hep.

Doktor ona terapi yaptı, ilaçlar verdi. Sonra gençten ayrıldık. Ancak on  yıl sonra görüşebildik. Yurt dışına gitmiş. Yedi yıl gurbette kalmış. Hep tedavisiyle ilgilenmiş. Umudunu kaybetmeden hırsla mücadele etmiş. Yedi yıl sonra memleketine gitmiş, evlenmiş bir de çocuğu olmuş. “Duyguların değişti mi?” dedim.

“Kalıntıları duruyor ama eskiye göre çok iyiyim. Önceleri kadın teninden bile nefret ederdim, çok şükür erkekten umudu kesen nefis kadın tenini benimsiyor, şimdi eşimi çok seviyorum. Şeytan bazen musallat olsa da ona yüz vermiyorum. Allah  Kur’an’da ihlaslı kullar şeytanı yener demiyor mu? Buna inandığım için, gerekirse evlenmemeyi de göze aldım. Öyle büyük bir haramla geçici zevklerle kirleneceğime, haramdan sakınır ve bunu başarmış olmanın zevkini yaşarım.” dedi.

Sevinmiştim.

Göklerde uçuyordum sanki. Bize göre bataklık olan durumdan bir genç kurtulmuştu. O zamanlar binlerce gencin aynı durumda olduğunu, çoğunun kendi durumundan memnun, diğerlerinin ise hiç memnun olmadığını bilmezdim.

Aradan yıllar geçti yine.

Arada bir telefon açan, “Bir derdim var ama söyleyemiyorum diyen gençler” oluyordu. Doğrusu beş yıl öncesine kadar pek ilgilenmedim bu gençlerle. Sonra ilgilenip yetkililere, analara, babalara gücüm yettiğince bildirdim, bildiriyorum. (Bu satırlar birer bildiridir de ayrıca.)

 

2. Eşcinsel M. Yaşlı Ama Sapık

Birgün yine ağlayan bir erkek sesi, ahizenin öteki ucundaydı. Bu defa;

“Emine Hanım kızım, beni ayıplama ne olur, sana bir derdimi anlatacağım. Sonra da benim ahirette yerimin ne olduğunu bana söyleyeceksin.”

Kimsenin ahiretteki yerini bilemeyeceğimi, ama hangi fiillerinin cehennemlik olacağını bilebileceğimi söyledim. Yaşlı adam derdini dökmeye başladı. ”Kızım  çok utanıyorum. Ölüyorum kahrımdan. Ben yetmiş altı yaşından sonra çocuklara dadanan bir sapık oldum.” dedi.

Nefesim durdu sanki. Dondum adeta. Bu adam ne diyordu.  Aman Allah’ım! Bu sapığı hemen gebertmek lazım.  Böyleleri, ipte sallandırılmalı, diye düşünürken adam girdiğim bu psikolojimi hissetti.  “Eminim Allah belanı versin” diyorsun. Ama hastayım, galiba bunadım kızım. Ölsem ölemiyorum. Durumum çok feci. Ben soramıyorum, ne olur siz sorun. Bizim bakkal söyledi, siz benim durumumdaki kişilere yardım edermişsiniz.” dedi. Amcaya “Benim işim başımdan aşkın, işim yok da senin gibi sapıklamı uğraşacağım.” diyemedim. Önce nefretle konuştum. Sonra kendi kendime, “İmdat isteyenden yardım eli geri çekilmez.” deyip, bundan sonra sarkıntılık yapacağı çocukları kurtarmak için, “peki” dedim. Hikayesi uzun bir çalışmadan sonra zorla bu adamı psikoloğa gönderdim. Uzun uzun tahliller yapılmış. Tahlil sonucunda psikolog da terapi yapmış. Durum vahimmiş, doktorun bana anlattığı.

Yaşlı adam ruhsal yönden hastaymış. Kendisini arada bir on beş yaşlarında erkek sanıyormuş. Psikolog, hemen bu adamın çocukluk dönemine inmiş. O adamın çocukluğunda anne figürü öne çıkmış.

Babası annesini çok dövermiş. Dayak yiyen kadın, kocası evden her çıktığında,

”Allah erkek milletinin belasını versiiin! Erkekler alçaaak. Erkekler gavur!”diye ağlıyor, oğlu yanına gelince de, ona; “Sende erkek değilmisin, Allah hepinizin belasını versin” diyormuş. Bu adam da annesinin bu sözünden sonra “Madem erkek olmak kötü, ben de kadın olurum” demiş. O günden sonra hep erkek olmaktan korkmuş. Annesinden duyduğu “ Erkek milletinin Allah belasını versin” sözü birdaha kulaklarından silinmemiş.

Tabiî Peygamber sözüne kulak vermek gerektiğini bir kez daha hatırlıyor insan. Kadın kocasının, kocası karısının aleyhinde konuşursa bu da gıybettir. Haramdır, günahtır. İşte, bir bilinçsizlik. Annenin çocuğunun yanında kocasına hakaret etmesi o çocuğun kanına  girmiş. O pisikolojiyle büyümüş. Kendisi gibi arkadaşlar edinmiş. Rezil bir hayat yaşamış. Evlenmemiş de. Bir çocuğu olmadığı gibi, akrabaları da onu reddetmiş.Yaşlanınca bakkalın kenarında eski bir binanın rutubetli odalarının birinde, bir yatak, kirden kayış gibi olmuş bir yorgan bulup orda yaşamaya başlamış. Derken ölümünün yaklaştığı gelmiş aklına. Çocuklara olan alçakça tutumunu hatırladıkça, gençliğinde bir kez hutbedeki hocadan dinlediği mahşer gününü hatırlayıp, çareler aramış. Şok oldum adam konuşurken.

Hayat hikayesini doktora anlatmış. Doktor bu hasta adamı Bakırköy ruh ve sinir hastalıkları hastanesine göndermiş. Ondan sonra da bir daha haber alamadım yaşlı adamdan.

Bu ve benzeri olaylar beni, Mektup Dergisi’nde bir sır kutusu açmaya itmişti. İnsanlar dertlerini, kendini aşan duygulardan olan iç problemlerini kimselere anlatamıyorlar, hiç olmazsa bize yazsınlar biz de sorulara cevap arayalım dedim.

Mektup Dergisi’nde yazdığımız özel durumlar, okuyucuların çok özel sorularına, bazen kendimiz, dini içerikli kitaplardan, bazen de konusuna göre uzmanlara sorup cevap yazdık.

Bizim özel konulara eğilmemizi şiddetle kınayan babanın hakaretleri ve o nefret dolu ses tonu hâlâ kulaklarımda “Müslümanların dergisinde bu tür konuların ne işi var?” diyordu. Çünkü dünyadan habersiz olan kardeşimiz, müslüman ailelerin çocuklarından eşcinsel çıkmaz sanıyor, bana aşağılayıcı hakaretlerini sürdüyordu. Aynı şahıs, yıllar sonra ağlayarak benden özür diliyordu. Oğlunu arkadaşıyla kötü durumda yakaladığını, bu yaraya bir derman bulunup bulunmadığını sordu.

Evet, gizli gizli yürüyen dehşet virüs, çocukları esir alırken, aile içinden birinin veya birkaçının eliyle aileye giriyordu işte.

 

3. Eşcinsel. S. Babasından Nefret Eden

Erkek, Kadın Olmak İstiyor

Hemen şunu söyleyelim, hiçbir erkek bedeni asla tam kadın olamaz. Bu durum çok iyi bilinmeli. Gençlerin uzuvlarını kesme işini ranta çevirenler tuzağına düşmemek gerek.

S. de telefon açtı bana. Dindar bir ailede yetiştiğini, İmamın Manken Kızı adlı romanımdaki bir sözden cesaret alarak beni aradığını, bir derdini benimle paylaşmak istediğini söyledi, durumu anlattı. Çözüm arıyor… Yangından kendisini çıkarmaya çalışıyor belli.

Uzun zamandan beri, masum bir çocukken Bush ve İsrail Başbakanı gibi caniler hangi süreçten geçip de canileştiler diye düşünmekteydim. Şimdi de gönüllü eşcinsel olanlar haricinde eşcinsellikten iğrenen, onun bir namussuzluk olduğuna inandığı halde yine de duygu olarak eşcinsel olanların çocukluğunda neler olduğuna aklımı yormaya başladım. Bu yüzden S.ye,  bana çocukluğunu detaylarıyla anlatmasını söyledim. Anlattı hayatını.  Arada, onun değinmediği konular hakkında sorular sordum.

Aman Allah’ım bu ne? Yine benzer durumlardan dolayı çocuğun cinsel arzuları yön değiştirmiş.

Babası annesini sık sık dövermiş, annesi odasına geçip, gizli gizli ağlarmış. Annesine acıyan S, sürekli annesinden yana olmuş. Annesini hep ağlarken gören çocuğun dengesi bozulmaya başlamış. Erkek olmak kötü bir şey duygusuna kapılmış. Ayrıca annenin yanında yer almak için anne olmak lazım diye düşünmüş, ve anne olmaya karar vermiş. O günden sonra hep pembe ve kırmızı ağırlıklı, kız giysilerini seçmiş. Ne anne farkındaymış, ne de baba. Yedi yaşındayken de çok sevdiği erkek arkadaşıyla evlenmeyi hayal etmiş hep. Hayal etmiş çünkü hiç kimse ona, “Yavrum sen büyüyünce bir kızla evleneceksin” dememiş. Bir yandan da bozuk aile yapısı çocuğu alabora etmiş.

Bu arada karısını döverken müslüman olduğunu unutan baba, dini konularda çok büyük bir dikkatle, eğitimli bir beyefendi gibi oturup,  “Bak oğlum bizim çok güzel bir dinimiz var. Hükümleri şunlar şunlardır” diye hafta sonu hariç her gece din dersi vermiş.Çelişkiler içinde yaşayan S. hem dindar hem de hormonel olarak kadın duygularında bir erkek olmuş. Duyguları doğrultusunda yaşasa Allahtan korkmuş, yaşamasa sapkın duygularıyla işin içinden çıkamaz olmuş. Bazen dine boşvermek istemiş, ama hedefine ulaşamamış. Bir müddet, dinsiz ateist eşcinsel arkadaşının etkkisinde kalsa da, uzun süre inançsız kalamamış. Hem ağlıyor hem de “Bana bir çare var mı?” diye soruyordu. Ona şu meyanda tavsiyelerde bulundum; “Haramı işlememenin ilk yolu imandır. İmanın temizliyemeyeceği pislik yoktur ama şartları vardır. Önce çok güçlü bir tevbe etmek. Hemen ardından-içinden gelmese de- namaza başlamak. Ardından arkadaş çevreni değiştirmek. Daha sonra düzenli olarak her akşam az da olsa Kur’an okumak. (Arapça veya Türkçe mealini) Her akşam yürümek veya herhangi bir spor dalında spor yapmak. Gücün yettiği kadar oruç tutmak.

İlk etapta saydığım altı maddeyi yerine getirirken, bir taraftan da bir hastaneye gidip hormon testi yaptırıp, normal olup olmadığını araştırmasını doktordan eğer hormonlarında dengesizlik varsa, dengeleyici ilaçlarla tedavi istemesini tavsiye ettim. En önemlisi, nefsine asla erkeklerle ilişkiye girmiyeceğini iyice telkin etmesini, nefsin sana gerçekten inanırsa, erkekten başka çıkış yolu var mı diye arayışa girecektir. Ama bunun için iraden çok büyük olmalı, çok güzel olmalı, nikahsız her ilişki pisliktir İslâma göre. Erkeğin erkekle nikahı, asla olmaz. Uzmanların, ‘Sen kadınsın’ demesi de yetmez.” diye telkinlerde bulundum.

Bu genç söylediklerimi aynen yapmış. Çok zorluklar çekmiş ama sonunda yüzde yetmiş başarılı olmuş. S. şu anda evli. Vicdanını rahatlatmak için, kendisi gibi  tevbe eden, yani birkaç kez bu tür günah işleyen biriyle evlenmiş.

Nasıl oldu bilmiyorum, bu konuda talepler arttı. Konu üzerinde dikkatlice durdum. Üniversitede biraz psikoloji üzerine dersler aldığım ve yıllardır insan özellikleri üzerinde okuduğum için olsa gerek, Ayetller ve hadisler ışığında neler biliyorsam bunlarla gençlere tavsiyelerde bulundum. Ameliyatla “kadın”olmak isteyen bazı gençlerin fikirlerinin değişmesine yardımcı oldum. Onlara; “Erkek ameliyatla erkek özelliklerini kaybeder ama kadın olamaz, kadınsı olur. Kadınsı olmakla, şuh olmakla gerçek kadın olunamaz. Kadınlık bunlardan farklı şeylerdir” dedim. “gül bahçesine kuyu açmakla deniz yapamadığımız gibi erkeği de tam olarak kadına çevirmek mümkün değil. (En azından şimdilik) İleride Ayetin dediği gibi, Allah’ın yaratma sistemine şeytani müdahaleler yapar da sistemi değiştirebilirlerse onu bilemem. Ama bu zamanı, biliyorum ki; bu mümkün değil.”

Uzun uzun izah ettim her birine.Yirmi iki gencin on yedisi şu anda gayet normal halde devam ediyor hayatlarına. Üçü eski haline döndü, tekrar vazgeçti. İnancı zayıf olanlar med-cezir yaşıyorlar. Eşcinselliği, imanına, namus ve şerefine aykırı bulanlar ise savaşı kazanıyor.

“Efendim” diyor bazı gençler, “ne yapayım benim arzularım var” diyor. Herkesin arzuları, istekleri var. Nasıl ki vitrinde duran altınlara ulaşmak için can attığı halde, haram diye çalmıyorsa, normal evli veya imanının gereğini yapan bekar bir erkek, çok cekici bir kadını arzuladığı halde, o kadın zinaya açık olsa bile nasıl ki haram olduğu için uzak duruyorsa iman eden bir eşcinsel de, imanlı ve Müslüman, Allah’tan korkan ve sevense, nefsinin istediğini değil, Allah’ın istediğini yapar.

Tedavi olur.

Tedavi olamazsa, sapkın arzularına gem vurmaya çalışır. “Şu ölümlü dünyada bu sapkın duygular bendeyken ne nefsimin istediği bu cürmü işlerim, ne de bu arzularla evlenirim” der ve Allah’a sığınır. Allah, gayret edeni mutlaka her kötü dürtüsünden ve alışkanlığından kurtarır. Hem, bilerek harama devam edenler bedel ödemektedirler. Gençken geçici zevkin bedelini, belki gençken, belki yaşlıyken öder. Burada ödemezse, ahirette hiç kaçış yok tevbe etmeyenlere. Müslümanın inancı bu.

Allah’a inat yaşayanlar itiraz etseler bile!

Ruhu kimseyi sevememiş kızlar evlenmeden duruyorlar. Peki nasıl duruyorlar? Kendi nefislerine “helal yoksa haram da yok” diyerek umudu kestirmişler.

Maslov’un hayat hiyararşisinde bile, fiziksel ihtiyaçlarda cinsellik son sırada karşımıza çıkıyor.

En son ihtimal şu ise, ya İslam’a göre sapık olan ilişkilere devam edeceksin, yada her zevki tatsan da, cinselliği unutacaksın, dense, gerçek mü’min namuslu kalıp mücadele etmeyi seçer.

Buraya kadar, üç genci ve eşcinsel olma sebeplerini yazdık.

Bitti mi?

Hayır. Daha altı genç var.

Gelecek sayı devam edeceğiz.

Neler var neler. Anneler veya anne adayları, babalar ve baba adayları beni dikkatlice takip edin. Göreceksiniz ki; büyük bir ihtimalle çok önemli şeyler öğreneceksiniz. İhtimal ifadesini şu yüzden yazdım, yazacaklarımı biliyor olabilirsiniz, diye düşündüm. Ama bilseniz bile, mutlaka bilmediğiniz şeyler de vardır. Çünkü şahsıma ait özel araştırmalar bunlar. Hepsini koysam yazı çok uzun olur. Okuyucuyu bir konu ile sıkmayayım diyorum. Aklı şehvetinde olmayanlar, zinadan kaçmayı başarırlar.

Allah’a emanet olun değerli okuyucularım.

 
 http://www.mektupdergisi.com/yazi_159_Buyuk-Gunah-Olduguna-Inanan-Bazi-Escinsellerin-Feryadi-KURTULMAK-ISTIYORUZ.html

1169
'Sıradan' bir hayat
 
Kitabı okuyunca hemen gidip yazarla konuştum. Kendisi ismini ve cismini saklamamızı istedi.
 
'Bir Eşcinselin Sıradan Hikâyesi' isimli kitaba göre, eşcinseller sevişmekten başka hiçbir şey yapmıyor. 144 sayfalık kitapta tam 46 kez eşcinsellerin nasıl seviştiği, anlatılıyor

17/03/2002

HIZIR TÜZEL İSTANBUL - Birkaç gün üst üste bir hanımefendi aradı beni. An Yayıncılık'tan çıkan 'Bir Eşcinselin Sıradan Hikâyesi' isimli kitabın yazarıyla söyleşi yapar mısınız?' diyordu. Üçüncü konuşmamızda bu hanımefendinin ismini sordum, 'Vedat' dedi. Güldüm ve şaşkınlıkla 'İlk kez bu isimli bir hanımla tanıştım, ne enteresan' dedim. Telefondan gelen yanıt ise 'Benim sesim biraz feminendir' oldu. Yani daha başından pot kırdık. 'Bilmediğin işlere ne giriyorsun,
sana ne eşcinsellerden' diyeceğim ama o da hayatın bir gerçeği.
Eşcinseller renkli insanlardır. Hayata bambaşka bir gözle bakabilirler, bizim göremediğimiz renkleri görebilirler. Neşeli, konuşkan yaratıcıdırlar, sanatçı yönleri ağır basar, falan filan... Saygımız sonsuz yani. Fakat, kitapta bunlardan eser yok. Bu kitap başka bir kitap.
Açıkça söylemek gerekirse Devrim Yılmaz'ın (Kendi ismi değil) kaleme almış olduğu 'Bir Eşcinselin Sıradan Hikâyesi' isimli kitap, beni hayli şaşırttı. Hatta dumura uğrattı.

Eşcinselin sıradan dünyası
Bir kere kitabı okuyunca eşcinsel vatandaşların sevişmekten başka bir şey yapmadıkları dikkatimi çekti. 144 sayfalık kitabın büyük bir bölümü tamamen muhtelif cinsel ilişkilerin anlatımı şeklinde geçiyor. Kitapta tam 46 kez anlatılan bu olayların içeriği de meraklıları için ilginç tabii. Ensestten tutun, oral, anal, fetiş, sübyancılık, ne ararsan var yani.
Sonuçta yazar beyle tanışıyoruz. Kendisi zayıf yapılı, uzun sarı saçlı, gözlerinde garip bir hüzün barındırıyor. 12 Eylül 1980 yılında Adapazarı'nda doğan yazar, kitabında bir insanın nasıl eşcinsel olabileceğini adım adım anlatmış. Tamamen gerçeklere dayalı olduğunu söylediği kitabın devamı da yakında geliyormuş. Umarım memleket için hayırlı olur.
Kitapta eşcinsellerin dünyası sadece cinsel ilişkiden ibaretmiş gibi görünüyor. Gerçekte de böyle midir?
Çok iyi bir işte, çok iyi bir yerde olsanız dahi, cinsellik hiçbir zaman değişmiyor. Şimdi bakın siz bir erkeksiniz ve bir kadına ilgi duyuyorsunuz. O kadınla tanışıp, bir ilişkiye girmek uzun zaman alabilir. Ama ben ya da bir başka eşcinsel arkadaşım, bir dakikada tanışır ve birlikte olurlar.. O kadar çabuk yani.
Ama kitaba göre bu, leblebi çekirdek yer gibi oluyor? Sürekli bir durum var.
Öyle. Aynen öyle. Bunu durumu iyi olan, eğitimli, zengin eşcinseller de yapıyor. Adam bindiği taksideki şöförü beğenip evine götürüyor. Belki de mutluluğu böyle arıyoruz.
Hâlâ bulamadınız mı, sadece bu kitapta 46 kez cinsel ilişkiye giriyorsunuz...
Şimdi bakın siz bir kadınla birlikte mutlu oluyorsunuz, bitiyor sonra. Tekrar mutlu olmak istemez misiniz? Bir de tabii erkeklerin aldatma oranı diye bir şey var. Diyelim iki erkek birlikte oluyor. Bu kez aldatma oranı ikiye katlanıyor. O gidiyor başkasıyla birlikte oluyor, sen gidiyorsun başkasıyla oluyorsun. O zaman bunun ne manası kaldı. İki erkek, iki ayrı kutuptur. Bu bir süre sonra insanı sıkıyor. Değişiklik gerekiyor. Bu yüzden seks önemli bizim için...
Eşcinsellerin hayata çok değişik bir gözle baktıklarını, bambaşka renkler gördüklerini bilirim. Özellikle sanatçı ruhlu oldukları söylenir. Kitapta bu anlamda da bir şey göremedim.
Ben de oraya çok iyi dans ettiğimi, çok iyi resim yaptığımı yazmadım. Modern dans eğitimi
aldım. Sonra kitap yazdım, işte bu da sanatın
bir dalı. Seksin dışında çok şey var. Klasik müzik dinlerim, kitap okurum. Adapazarı'nda profesyonel voleybolcuydum.
Spordan söz ettiniz de, camiada nasıl bu eşcinsellik durumu, yaygın mı?
Spor camiasında çok fazla. Çünkü sonuçta herkes erkek. Soyunma odasına giriyorsun, herkes çırılçıplak. Bir kampa gidiyorsun, erkeklerle aynı odada yatıyorsun. İster istemez bir şeyler oluyor. Bütün bunlar birtakım şeylerin bilinçaltına yerleşmesine neden oluyor. Çoğunda var bu. Şimdi gidin ligin en ünlü basketbol takımlarına bakın. Özel partiler, bilmemneler yapıyorlar ve ben bunun hepsini biliyorum. Bir de tabii bakımlı yakışıklı insanlar. İlginizi çekiyor onun gibi olmak istiyorsunuz. Bir süre sonra bu hayranlık bir süre sonra başka bir şeye dönüşüyor.
Bir de kitapta eşcinsellerin yaşamı cehennemi
bir atmosferde geçiyor. Küçük yaştan itibaren
sürekli kullanılma, aldatılma, aşağılanma, dayak, zoraki fuhuş.
Eğer iyi bir aileden gelmiyorsanız eğer, iyi bir eğitiminiz yoksa bunları yaşıyorsunuz. Çevremdeki bütün arkadaşlarım bu şekilde
olaylar yaşamış. Ben de olduğu gibi yazdım zaten. İnsanlar her şeyden bir şey öğrenir. Ben küçükken travesti olmayı düşünüyordum ama sonra buna gerek olmadığını öğrendim. Bir de bu kitabı yazmaya başladığım andan
itibaren tehditler almaya başladım. Çünkü kitabın içinde başka konular da olduğundan dolayı, çok ciddi tehditler almaya başladım....
Bir de yine kitapta bu erkeklerin pek çoğu maço tavırlı oluyor.
Neler neler var. Çok sert bir insan belki erkekliğin sembolü olacak bir insan, yatağa giriyor, sizden daha kadın oluyor. Bunların arasında kadın iç çamaşırları giyenler bile var.
Peki siz, neden böyle bir kitap yazmak istediniz, hayatınız roman mı sizce?
Çünkü bu benim çok önceden beri hayalimdi. Günlük tutmaya başlayınca bunun ileride kitap olabileceğini düşünüyordum. Gelişmelerin bu şekilde olacağını bilmiyordum. Her şey kendiliğinden oluştu. Baktım ki olaylar gelişti, herkesin pek başına gelmeyen şeyler yaşamışım ben de oturup yazdım işte. Hayatımın enteresan olduğunu ve bunun roman olabileceğini düşündüm ve yazdım. Burada pek çok olay var. Bunların biri belki birinin başına gelmiş olabilir ama burada özellik bunların hepsinin benim başımdan geçmiş olması. Beni anlatan, benim bir eserim.
Siz hayatınızı nasıl kazanıyorsunuz?
Bir organizasyon firmasında çalışıyorum. Menejerlik yapıyoruz, konserler filan düzenliyoruz. Eğlenceli bir iş yani. Seviyorum.
Peki, çalıştığınız işyerinde hiç cinsel tacizle karşılaştığınız oluyor mu?
Bu çevrenin geneli böyle olduğu için hiçbir şekilde sorun yaşamıyorum. Aslında bu içten gelen bir şey. Anneler va babaların bunu anlaması lazım. Hastalık değil ki, doktora götürüp iyileştirsinler. Hırsızlığı, uyuşturucu bağımlılığını tedavi edebilirsiniz. Bunu tedavi etmek demek, hiçbir zaman seks yapmayacaksınız anlamına gelir. Baskı, eşcinsel eğilimli çocuğu daha farklı yanlış yerlere götürür, bana olduğu gibi. Aile de, çevreden gelen tepkilere maruz kalıyor. Onun acısını çocuğundan çıkarıyor. Konu komşu yakın çevre
için çocuğunu harcıyor. O kendi çocukları oysa. Yatak odasında bir genç kızla değil bir erkekle beraber oluyor ama sonuçta o sizin çocuğunuz. Bir de, insanlar eşcinselleri, travestileri televizyonda gazetelerdeki haberlerden tanıyor. Saldırılar, rezaletler biçiminde sergileniyor. Ama o aslında çok küçük bir kesim. Oysa pek çok değişik ortam var. Bunların içyüzlerini anlatacağım



http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=32165

1170
27 Mart 2011 Pazar akşamı TV5 Ana Haber Bültenindeki söyleşide
"eşcinsellik hakkında"
gündemdeki eşcinsel parti adaylarının varlığını konu alarak konuşma yaptı.

https://www.youtube.com/watch?v=RfEz-dYRwyU&list=UUEDADUolmKuMyWGRunC3UhQ&index=9


26/12/2011 tarihli Radikal Gazetesinde sitemiz ve eşcinsel terapiler hakkında
yayınlanan makaleye ulaşmak için tıklayınız

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1073587&Yazar=PINAR_OGUNC&Date=26.12.2011&CategoryID=97#


NUMARA 6


Dört tane pozitif tamsayı böleni olan bu sayı çok sıradan öyle değil mi? Bazıları ona bir anlam veya değer yüklemiyorsa tabi. O birisi bensem değerli bir sayı oluverir. Anlatacağım o değeri. Ben anlamak için bu yaşıma kadar bekledim. Az sabredin…



Sayfa: 1 ... 76 77 [78] 79 80 ... 89