İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - psikolog

Sayfa: 1 ... 74 75 [76] 77 78 ... 89
1126
Şiir / ÇOCUK
« : 24 Mart 2011, 03:04:30 ös »
merhaba,

sitenizde  şiirleri görünce bende bir şiirimi göndermek istedim.
lise öğrencisiyken yazdığım bir dörtlük var, dilerim beğenirsiniz.
milli güvenlik dersi ni veren emekli kurmay albay öğretmenimiz vardı.
yazılı sınavda bilemediğim 1 soruya cevap olarak yazmıştım ve tam not vermesini istemiştim.
o da şiirimi beğenmiş olacak ki tam not vermişti.                                                           
         
         ÇOCUK

Ne güzel şey şu çocukluk
Dert yok,düşünce yok;
Oyun eğlence dersen çok
İnsan hiç yaşlanmasa, hep kalsa çocuk
 
  iyi günler dilerim..

Nuran Rüzgar

1127
Psikoloji / OBSESİF-KOMPULSİF BOZUKLUK
« : 23 Mart 2011, 09:11:52 ös »
OBSESİF-KOMPULSİF BOZUKLUK

Çevremizde ya da kendimizde gözlemlediğimiz üzere hepimizin takıntı olarak adlandırabileceği düşünceleri ve davranışları vardır. Bu fikir ve hareketlerin yoğun olarak deneyimlenmesi, kişiyi huzursuz edecek seviyeye gelmesi ve çoğu kimsenin aksine yaşanılan hayata olumsuz getirilerinin olmaya başlaması, obsesif- kompulsif bozukluk tanısının koyulmasına yardımcı tanımlardır.

   Obsesyon; sık sık zihni meşgul eden, istenmeyen ve rahatsızlık veren düşünce, görüntü ya da dürtülerdir. Kişinin isteği dışında oluşuyor gibi görünebilir ve kişiye anlamsız gelebilir. Kompulsiyon ise; kişi tarafından anlamsız olduğu kabul edilmiş olan ve kişinin kendisini yapmak zorunda hissettiği davranış veya eylemlerdir. Birey bazen bunları yapmamak için çaba gösterebilir fakat zorlanabilir. Bu anlamsız gelen davranışlar uygulanıncaya kadar huzursuzluk, korku ve bir şey olacak düşüncesi kişiye rahatsızlık verebilir. Obsesyon ve kompulsiyona örnek verecek olursak, sevdiğiniz birine fiziksel olarak zarar verdiğiniz düşünceler veya dürtüler obsesyondur. Evden çıkmadan önce bir kez kontrol etmiş olmanıza rağmen tekrar tekrar fişlerin çekilip olup olmadığını, camların kapalı olup olmadıklarını veya kapı kilitlerini kontrol etmek ise kompulsiyona örnektir. Kompulsiyon her ne kadar gözle görülebilir somut davranışlar olabilseler de bazen içten sayma, anlamı olmayan sözcükleri tekrar etme şeklinde de görülebilir.

Saldırganlık obsesyonları, kirlenme obsesyonları, cinsel obsesyonlar, biriktirme/saklama obsesyonları, dini obsesyonlar, hastalıkla ilgili obsesyonlar, temizlenme ile ilgili kompulsiyonlar, kontrol etme kompulsiyonları, tekrarlayıcı törensel davranışlar, sıralama/düzene koyma kompulsiyonları, biriktirme/toplama kompulsiyonları ve bunlar dışında da obsesif-kompulsif sayılabilcek durumlar mevcuttur.

Kötü olaylardan sorumlu tutulma korkusu (örn. Yangın, hırsızlık), başkalarına ya da kendine zarar verme korkusu, istemeden birilerini zor durumda bırakma korkusu yoğun olarak yaşandığında saldırganlık obsesyonlarına girer.

Vücudun salgılarından veya atıklarından iğrenme, mikroplardan ve kirlilikten aşırı kaygı duymak, çevre kirliliğinden (radyasyon, toksik atıklar gibi) aşırı derecede endişelenmek, böceklerin getireceği kirden kaygılanmak kirlenme ile ilgili obsesyonlara örnektir.

Yasaklanmış veya sapıklık derecesinde cinsel düşüncelerin, görüntülerin veya dürtülerin, etik olmayan cinsellikle ilgili düşüncelerin yoğunluğu ise cinsel obsesyonlara örnek olarak verilebilir.

Manevi ya da maddi değeri olmadan veya hobi sayılmadığı halde bir şeyleri biriktirmek veya saklamak, günaha girme korkusuyla doğru-yanlış kavramlar üzerinde durmada aşırıya kaçmak, eşyaların düzeniyle ilgili fazla düşünmek ve yerlerinin değişmesine tahammül edememek obsesyon olarak verilebilecek diğer örneklerdir. Bunların dışında akla gelen bir şeyi bilme ya da hatırlama ihtiyacının yoğun yaşanması, belirli seslerden rahatsızlık duymak, uğurlu-uğursuz sayılar, özel anlam taşıyan renkler, vücudun belirli yerleriyle aşırı ilgilenme kişinin hayatında fazla olarak göze çarpıyorsa bunlar da obsesyon olarak sayılabilir.

Kompulsif davranışlara gelecek olursak; aşırı veya törensel biçimde el yıkama, duş alma, diş fırçalama, ev eşyalarının temizliği ile aşırı ilgilenme, evdeki kilitleri, kapıları ütü gibi aletlerin fişlerini tekrar tekrar kontrol etme, işe yaramayacak şeyleri biriktirme, ufak tefek her şeyi sıralamak, rutin hareketleri tekrar etmek ( çanta fermuarını belirli sayıda açıp kapatmak, aynaya belirli sayıda bakmak gibi), tekrar eden okumalar ve yazmalar, bir şey sorma, söyleme veya itiraf etme gereksiniminin fazla oluşu, dokunma vurma veya ovalamayla ilgili yoğun istek, sayma veya kontrol etme dışında yapılan zihinsel törenler de kompulsif olarak örnek teşkil etmektedir.

  Obsesif-Kompulsif bozukluk genel olarak 21 yaş dolaylarında başlar. Bazı durumlarda bastırılmış duyguların dışa vurumu olarak da açıklanabilir. Bu bozuklukta kişi, yapmak zorunda olduğunu hissettiği davranışı uygulamadığı takdirde kötü bir sonuçla karşılaşacağını düşünür. Genellikle sevdiklerinin, ailesinin başına kötü bir şey geleceği düşüncesiyle karşılaşılır. Diğer yandan, kişi kendisiyle ilgili adak adar şeklinde de bu davranışları uygulayabilir. Bazen, tekrarlayan davranışlar kişide alışkanlık haline geldiği için yapılan eylem baştaki etkisini kaybetse de bu kez monotonluktan dolayı devamı getiriliyor olabilir. Başta kişi kendisini bu eylemi gerçekleştirmezse yaptığı hareketle bağlantılı veya bağlantısız kötü bir şey olacağı düşüncesine inandırır ve daha sonrasında bu davranış alışkanlıkla beslenerek sürekli tekrar edilen bir kompulsiyon halini alabilir.

İlaç tedavisi ve/veya davranışçı terapiler ile bu rahatsızlıktan kurtulmak mümkündür. Kişiyi duruma maruz bırakma ve tepkiye engel olma teknikleri uygulandığı için obsesif-kompulsif bozukluğu olan birey başta uygulamakta zorlanabilir. Katlanacakları anksiyeteyi göze alamayan kişi başta çekingenlik gösterebilir ve uygulayamadığını söyleyerek vazgeçebilir, fakat, kişinin yakın çevresinin de desteğiyle terapi olumlu sonuçlar vermektedir.

1128
   
İKİ UÇLU DUYGU DURUM BOZUKLUĞU (MANİC-DEPRESSİVE DİSORDER )
“…. Başlangıçta her şey çok kolay oluyor gibiydi. Çılgın bir sansar gibi oradan oraya koşuyor, türlü plan ve projelerle fıkır fıkır kaynıyor, kendimi sporlara veriyor, geceler ama geceler boyu sabahlara kadar uyumuyor, arkadaşlarla geziyor, elime geçirdiğim her şeyi okuyor, defterler dolusu şiirler, oyunlar yazıyor, geleceğime dair büyük, tamamiyle gerçek dışı tasarılar kuruyordum. Dünya zevk ve umut doluydu; kendimi harika hissediyordum. Yalnızca harika değil, gerçekten çok çok harika hissediyordum…”

“…. Sonunda yavaşladım… derken yaşamımda kafam da sanki derin bir boşluğa yuvarlandı. Bir kitabın herhangi bir bölümünü üst üste birkaç kez okuyor ama aklımda hiçbir şeyin kalmadığını farkediyordum. Hiçbir şey anlamıyordum. Hiçbirinin anlaşılacak bir yanı yoktu….müthiş bir bitkinlik içindeydim, sabahları yataktan çıkabilmek büyük bir güç istiyordu. Herhangi bir yere yürümek her zamankinin iki katı vaktimi alıyordu. Her gün aynı giysileri giyiyordum, çünkü ne giyeceğime karar vermek çok büyük çabalar gerektiriyordu…. Kalbim ölü, beynim kil kadar soğuktu…”

 

          Hiç bu şekilde hissettiniz mi? Bu kadar yoğun bir depresyon ya da bu kadar yoğun bir enerji? Kay Redfield Jamison hissetti.. Yaşadıklarını bir kitap haline getirme cesaretini göstermiş bir bipolar hastası (iki uçlu duygudurum bozukluğu) Kay, aynı zamanda bir psikiyatrist…

           İki uçlu duygudurum bozukluğu kısaca; herkesin hissettiği nefret, üzüntü, mutluluk, endişe, heyecan gibi duyguların aşırı ve yersiz bir şekilde yaşanmasıdır. Yukarda da bahsedildiği gibi her şeyi uçlarda yaşar bu insanlar. Manik dönemde konuşma hızlıdır. Bir konuyu anlatırken hemen bir diğer konuya geçebilir. Çünkü çağrışımlar hızlanmıştır. Bir konuya konsantre olup yoğunlaşamaz. Kendine çok güvendiği için riskli davranışlar ortaya çıkar. Hızlı araba kullanma çok para harcama gibi..mesela Ray kitabında, manik dönemdeyken ne kadar çok para harcadığından bahsediyor. O sıra kendine mantıklı gelen ama aslında çok gereksiz ve mantıksız bir çok şey aldığını uzun uzun anlatıyor. Yılan sokması halinde kullanılacak bir düzine sağlık seti, bu gereksiz harcamalarından sadece bir örnek… Amerikan Psikiyatri Birliği, Mental Bozuklukların Tanısal ve Sayımsal el kitabına (DSM IV – 1998) göre, Manik Epizodun ölçütleri şöyledir ; Kendine aşırı güvenme, uyku gereksiniminin azalması, her zamankinden daha fazla konuşkan olma, düşüncelerin birbiri ardı sıra gelmesi, dikkat dağınıklığı, zevk veren etkinliklere katılma ( eldeki bütün parayı alışverişte harcama, mantıksız iş yatırımları yapma…) ajitasyon ve son olarak iş yaşamı, sosyal yaşam ve özel ilişkilerde bozulma.

          Depresyon döneminde ise, aşırı yorgunluk, halsizlik, hiçbir şey yapmak istememek anlamada güçlük çekmek, can sıkıntısı ve yaşama kayıtsız kalma gibi duygular yoğun olarak hissedilmekte ve bu dönemde intihar düşünceleri de ortaya çıkmaktadır.

           Bu hastalık için yaşam boyu hastalanma riski % 1. Kadın ve erkeklerde görülme sıklığı hemen hemen aynıdır. Hastalık ile ilgili aile ve kalıtım araştırmalarında duygu durum bozukluğu olanların 1. derece akrabalarında hastalanma riskinin yüksek olduğunu göstermektedir. Yineleyici çökkünlük geçiren hastaların 1. derece akrabalarında hastalanma riski genel nüfustaki riske göre 2-3 kat yüksektir, iki uçlu bozukluk gösterenlerde ise risk bunun da iki katıdır. Yapılan çalışmalar bu  hastalıkta kalıtımın önemli rolü olduğunu göstermektedir ama genetik faktörler, iki uçlu duygu durum bozukluğunun gelişiminde önemli bir rol oynasa da, bunlar bu bozukluğu tümüyle açıklayamamaktadır.

            İki uçlu duygu durum bozukluğunun tedavisinde lityum ve psikoterapi kullanılmaktadır. Yapılan araştırmalar lityumun, bipolar hastalarda, manik dönemlerin ve depresif dönemlerin nüksetmesi olasılığını azalttığını göstermiştir. İlaç tedavisi bittikten sonra Destekleyici Psikoterapi ile devam edilmelidir. Aynı zamanda anlayışlı ve yardımcı bir çevreye sahip olmak, iyileşme sürecinde önemli rol oynamaktadır.

1129
 Danıştay'dan Fizyoterapist, Diyetisyen ve Psikologlara Müjde

Danıştay Türk Sağlık-Sen'in Açtığı Davada Verdiği Kararla Kamuda Görev Yapan Fizyoterapist, Diyetisyen ve Psikologların Mesai Saati Dışında Serbest Çalışmalarının Önünü Açtı.

Haber Yayın Tarihi: 17.03.2011 13:19

Danıştay Türk Sağlık-Sen'in açtığı davada verdiği kararla kamuda görev yapan Fizyoterapist, Diyetisyen ve Psikologların mesai saati dışında serbest çalışmalarının önünü açtı Türk Sağlık-Sen, açıkları dava sonucunda Danıştay'ın verdiği kararla kamuda görev yapan Fizyoterapist, Diyetisyen ve Psikologların mesai saati dışında serbest çalışmalarının önünün açıldığını bildirdi.

Türk Sağlık-Sen'den yapılan açıklamada, Sağlık Bakanlığı'na yapılan başvuruda kamuda görev yapan fizyoterapist, diyetisyen, psikolog ve çocuk gelişimcisi gibi meslek mensuplarının mesai saatleri haricinde mesleklerini serbest icra edip edemeyecekleri hakkında görüş sorulduğu belirtilerek, "Bakanlığın olumsuz cevabı üzerine konu mahkemeye taşınmış Ankara 13'üncü İdare Mahkemesi söz konusu meslek sahiplerinin mesai dışında serbest çalışmalarını düzenleyen özel bir kanun olmadığından bu meslek gruplarında çalışanların mesleklerini icra edemeyeceğine karar vermişti. Söz konusu kararın Türk Sağlık-Sen tarafından Danıştay'da temyiz edilmesi üzerine konuyu görüşen Danıştay 12'inci Dairesi sendikanın temyiz başvurusunu kabul ederek yerel mahkemenin kararını bozdu. Danıştay böylelikle kamuda görev yapan Fizyoterapist, Diyetisyen ve Psikologların mesai saati dışında serbest çalışmalarının önünü açmış oldu" ifadeleri kullanıldı. Danıştay kararında bu meslek mensuplarının yürüttükleri hizmetin sağlık hizmeti olduğuna dikkat çekerek mesai dışında serbest çalışmalarına izin verilmemesinin hak ve adalet ilkesine uygun olmadığına karar verdiği belirtilen açıklamada, Danıştay'ın verdiği kararda "Her ne kadar; 2368 Sayılı Kanunun 4'inci maddesinde söz konusu meslek mensuplarının mesai saatleri dışında serbest olarak çalışabilmeleri için özel kanunlara göre meslek ve sanatlarını serbest olarak icra etme hak ve yetkisine sahip olunması gerektiği vurgulanmış ise de, Sağlık hizmetleri sınıfında yer almalarını gerektirecek nitelikte görevler yürütmekte olan ve 657 sayılı yasanın 36. maddesinde sağlık hizmetleri ve yardımcı sağlık hizmetleri sınıfında sayılan fizyoterapist, diyetisyen, psikolog, sosyal çalışmacı ve benzeri sağlık personelinin bu haktan yararlanmamasının hak ve adalet ilkesine uygun olmadığı tartışmasızdır" denildiği belirtildi.

Danıştay'ın ayrıca kararda çocuk gelişim uzmanlarının da 657 sayılı yasada belirtilen sağlık hizmetleri sınıfı ve yardımcısı sağlık hizmetleri sınıfında belirtilen benzeri sağlık personeli kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini de hükmettiği belirtilen açıklamada, "Danıştay 12. Dairesi açıklanan bu nedenlerden dolayı Türk Sağlık-Sen'in temyiz isteminin kabulüne, Ankara 13. İdare Mahkemesinin verdiği kararın bozulmasına ve belirtilen nedenler gözetilmek üzere yeniden karar verilmek üzere dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine karar verdi" denildi.

-"UMARIZ MAHKEMEDE DANIŞTAY'IN AÇIKLADIĞI NEDENLERE GÖRE BİR KARAR VERİR"-

Danıştay'ın kararı ile ilgili bir değerlendirme yapan Türk Sağlık-Sen Genel Başkanı Önder Kahveci "Danıştay temyiz başvurumuzu kabul ederek Fizyoterapist, Diyetisyen, Psikolog ve Çocuk Gelişimcisi gibi çalışanların mesai dışında serbest çalışmalarının önünü açan bir karara imza atmıştır. Bu meslek gruplarının bu konudaki haklılığı Danıştay'ca tescil edilmiştir. Bir anlamda mesai saatinden sonra serbest çalışmalarının önü açılmıştır. Umarız mahkemede Danıştay'ın açıkladığı nedenlere göre bir karar verir, bu konuda yaşanan mağduriyetin önüne geçer" dedi. - Ankara (Ankara Haber Ajansı)

1130
Hüseyin KAÇIN / SEN
« : 22 Mart 2011, 04:30:20 ös »
SEN

karanlık zamanlarda
günahlardan kentler yapıp
ücra köşelerine sığındım
kirli adamlardan kaçan
bir çocuktum
küçüldükçe küçüldüm
küçücüktüm

büyüdüm dipsiz kuyulara düştüm
kör gözümdeki ışığı gördüm
sevaplarımdan kaçtım
benliğimdeki ben'e sığındım
rüyalarımda büyüdüm

ben'liğime sen şarkıları söyleten
ben'im elimden tutan
göklerden süzülen melekler gibi

gecelerime sen katan
aşkımsın

22 03 2011
16 25
edirne

1131
CİNSEL MİTLER

Toplum tarafından doğru bilinen ama aslında tamamen yanlış olan, bilimsel dayanağı olmayan inanışlardır. Cinsel mitler, cinsellikte iletişimi engelleyen temel unsurlardandır. Yanlış bilgiler düzeltildikçe cinsellikle ilgili yaşanan sorunlar azalacaktır. B.Zilbergeld ve arkadaşları tarafından ortaya konan cinsel mitler dünya ülkelerinin çoğunda kabul görmektedir. Cinsel Mitler ve doğruları;
• Erkeklerde cinsel organın boyutu cinsel gücün göstergesidir.
• Büyük erkek cinsel organı, cinsel ilişki sırasında kadının daha çok uyarılmasını sağlar.
Bu ilk 2 mit belki de erkeklerin büyük çoğunluğunun hayatlarının herhangi bir döneminde zihinlerini meşgul eden, bazılarının yalnız böyle düşündükleri için cinsellik ya da ilişki adına hiçbir girişimde bulunmamalarına etken olmaktadır. Cinsel anatomi ve fizyolojinin çok temel bir bilgisi- vajinal uyarı vajinanın 1/3 kısmında yoğunlaşır- bu inanışları temelden yıkmaktadır.
Bu yanlış inancın yerleşmesinde “porno”nun etkisini göz ardı edemeyiz. Özellikle ergenlik döneminde izlenmeye başlanan porno filmler henüz tam yetişkin olmayan ergenler üzerinde ömür boyu sürebilecek yanlış kayıtlar oluşturabilir. Erkeler bu filmlerden ya da arkadaşlarının konuşmalarından esinlenip filmlerdeki gibi penis boyuna sahip olmak isterler.
Unutulmaması gereken ya da karıştırılan bir gerçek vardır: PORNO CİNSELLİKLE İLGİLİ BİR BELGESEL DEĞİLDİR. Pornodaki görüntülerin, seslerin ve sürelerin fazlasıyla abartılıdır. Paranızı ve duygunuzu sömüren ve cinselliği sadece cinsel birleşmeymiş gibi yansıtan ve mekanikleştiren bir olgudur. Pornodaki penis boyları da çoğunlukla fizyolojik olarak büyük penis olarak tanımlanan ve kadına da erkeğede sorun çıkarabilecek olan ebatlara sahiptir.

• Erkeklerde cinsellik, ergenlik döneminde en yüksek noktasına ulaşır. Yirmili yaşlardan sonra cinsel ilgi, istek ve cinsel ilişkiden alınan haz giderek azalır.
• Erişkinliğe ulaşan erkekler, fantezi ve masturbasyona karşı olan ilgilerini kaybederler.
Bu tarz bir inanış, cinsel fizyolojiyle ilgili bir yaşantının yanlış yorumlanmasından kaynaklanır. Erkeklerde cinsel uyarılabilirliğin, fizyolojik olarak yirmili yaşlarda en üst noktaya ulaştığı doğrudur. Ancak, ilerleyen yaşlarla birlikte, çatışmalar azalır, kişisel deneyimler artar, nasıl daha fazla zevk alınabileceği öğrenilir ve cinsel ilgi, istek ve cinsel ilişkiden alınan haz giderek artar.

• Erkekler cinsel ilişkide yalnız cinsel birleşme ve orgazm ile ilgilidir. Duygusallık ve haz alma çoğunlukla kadınlarda görülür.
• Erkek ve kadının cinsel ilgileri ve sorumlulukları temel olarak farklıdır. Erkek cinsel ilişkinin sorumluluğunu üstlenmek ve yönetmek zorundadır.
• İstenmeyen gebelikleri önlemek yalnız kadının sorumluluğundadır.

Bu mitler, “erkekler duygularını kolayca ifade etmemelidir, çünkü bu zayıflık göstergesidir, duygusallık kadınlara özgüdür" gibi aslında genel bir takım toplumsal rol kalıplarının bir yansımasıdır. Toplumsal rol ayırımı söz konusu olduğunda, erkekler için sadece bazı duygulara izin verilmiştir; saldırganlık, rekabet, güçlü olma, kızgınlık, atılganlık ve kontrollü olma gibi. Dolayısıyla "yöneten ve aktif olan erkek olmalıdır, erkeğin kadından öğreneceği bir şey yoktur, uyarılmaya gereksinimi olmaz olsa da çok az olur" şeklindeki bir yerleşik kanı vardır çoğunlukla. Oysaki sorumluluk ortaktır. İki tarafı da ilgilendirir. Cinsellik de zorunluluklar kişilere baskı hissettirir bu da istenilen bir durum değildir.
Cinsel İşlev Bozukluğu merkezlerine başvuran erkeklerin çoğu gerçekten de cinsel ilişkide yalnız cinsel birleşme, orgazm, boşalma ile ilgilidir. Oysaki cinsellik sadece cinsel birleşme değildir; ön sevişme, bakışma, dokunma, sohbet etmek …daha pek yaşantı cinsellik tanımının içindedir. Aslında bu tanımı çiftler kendileri yapmalıdırlar. Sadece erkeğin yaptığı bir tanım çifti mutsuz eder.
İstenmeyen gebelikleri önlemek aynı çocuk yetiştirmekte olduğu gibi her iki tarafında sorumluluğudur.

• Başka şeylerde olduğu gibi cinsellikte de başarıya ulaşmak çok önemlidir.

Başarı beklentisi “performans kaygısı yaratır” “acaba başarabilecek miyim?”. Cinsellik başarılacak bir sınav değil, keyif alınacak bir süreçtir. Ereksiyonu ya da cinsel birleşmeyi bir sınav gibi hissetmek ve yaşamak cinsel işlev bozukluklarının altında yatan temel nedenlerdendir.
• Erkeklerde çabuk (erken değil) boşalma, erkekliğin göstergesidir.
Bu şekilde düşünen erkekler daha çok erkek olduklarına inanırlar. Oysaki; önemli olan çabuk boşalmak değil, boşalma hissini kontrol edebilmektir

• Cinsel ilişkinin başlangıcında sertleşme (ereksiyon) güçlüğü olursa, büyük olasılıkla iktidarsızlık gelişecektir.
• İlk cinsel birleşmede başarılı olunması, sonraki cinsel yaşam boyunca da başarılı olunacağının göstergesidir.
İlk deneyimler kadın içinde erkek içinde önemlidir. Ve ne yazık ki çoğunlukla her iki taraf da ilk deneyimle ilgili abartılı beklentiler ve düşünceler içindedir. Kadın canının yanacağını, kanamanın olacağını beklerken, erkek ilk deneyimini para karşılığı yaşıyorsa, ereksiyonu sağlayıp kadınla birlikte olmayı başarması gerektiği, bunun muhteşem olacağı…gibi. Eğer bilgiler yanlışsa ve abartılı beklentiler varsa sonuç çoğunlukla hayal kırıklığıdır. Burada bilinmesi gereken; cinsel süreçlerin öğrenilebilir olduğudur. Aynı bisiklete binmek gibi….önemli olan tek şey ilk deneyimlerdeki olumsuzlukları genellememektir.
• Mastürbasyonun cinsel güce zarar verici etkisi olabilir. Masturbayon kirli ve zararlıdır.
Uygun yer, uygun zaman, uygun sıklıkla yapıldığı zaman masturbasyonun hiçbir zararı yoktur. Zaralı olan masturbasyon değil ona eşlik eden olumsuz inançlardır. (Ayıp, günah, zararlı….gibi). Masturbasyon kişinin kendisiyle barışık olduğunun temel göstergelerindendir.
Leitenberg ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmalarda erkeklerin %90’nından fazlasının kadınların ise %50 kadarının masturbayon deneyimi yaşadıkları sonucu ortaya çıkmıştır. Kinsey in ileri sürdüğü, masturbasyon yapan kadınların daha kolay orgazma ulaştıkları görüşünü Leitenberg ve arkadaşları da desteklemişlerdir.

• Cinsel birleşme için en doğal pozisyon erkeğin üstte olduğu pozisyondur
• Normal bir çift için, cinsel ilişkinin sıklığı, yirmili ve otuzlu yaşlar için haftada en az 4 olmalıdır. Daha azı düşük cinsel dürtünün göstergesidir.
• Sevişmede neyin normal neyin normal olmadığına ilişkin kurallar vardır.
Cinsellikte normali ya da anormali ve kuralları çift belirler. İki kişi için normal olan bir yaşantı normaldir. Önemli olan şey tarafların onay vermesidir. Taraflardan biri şikayet ederse ve onaylamazsa o davranış gerçekleştirilmemelidir. Ör; Anal ilişkiyi tarafların biri ister diğeri asla derse, anal seks yapılmamalıdır. Bir diğer örnek ise; iki kişiden biri hafta da bir diğeri her gün cinsel ilişki yaşamak istiyorsa buradaki tek sorun isteklerinin uymamasıdır. Sayısı, sıklığı, şeklini kişiler belirler. İki kişi arasında uyum varsa sorunlar en az düzeyde olacaktır.
• Sevişme sırasında fantezi kurmak yanlıştır. Fantezileri olan erkekler eşcinsel olmaya eğilimlidirler.

Sevişme sırasında fantezi kurmak konsantrasyonu bozmuyorsa ve cinsel eşle paylaşıldığında eş tarafında kabul görüyorsa herhangi bir sorun yoktur.


• Sağlıklı ve uyumlu bir erkeğin hiçbir durumda cinsel performansı bozulmaz. Cinsel ilişkiyi her zaman erkek ister ve buna her zaman hazırdır.
İnsanların çoğu, erkeklerin zaman, yer ve partner faktörlerini göz önünde bulundurulmadan her zaman cinsel olarak yanıt verebileceklerini (burada cinsel yanıt verme sertleşme ve birleşmeyi sağlayabilme olarak düşünülür) düşünürler. Doğal olarak birçok erkek böyle bir cinsel “başarı”! beklentisine cinsel işlev bozukluğu ile tepki verirler. Erkeklerin her an cinselliği düşündükleri ve hep hazır oldukları büyük bir yanlış inançtır. Erkeklerde insandır ve her an cinselliği düşünmek her an hazır olmak insana aykırıdır. Bu mite inanmak iki taraf içinde sıkıntı oluşturur.

• Sevişmeyi başlatan kadın ahlaksızdır.
Sevişmeyi başlatma, cinselliği isteme konusunda, kadınlara verilen genel toplumsal rol oldukça etkendir. İstememe davranışı kadınlar için pekiştirilen, övgüyle söz edilen bir davranış kalıbıdır, oysaki kadınlarda cinsellikle ilgili taleplerini dile getirebilirler ya da sevişmeyi başlatabilirler. Bu kişinin kendine güvenini ve ilişkinin gücünü gösterir.

• Erkek veya kadın sevişmeye hayır diyemez.
Her iki tarafta “hayır” veya “evet” diyebilir. Duyguları açıkça ifade edebilmek iletişimde önemlidir. Eşler hayır cevabını aldıklarında bu durumu kişisel algılarla, kırılırlar ve beni istemiyor, diye düşünebilirler. Duygularımızı net olarak ifade edebilmeliyiz: “Şu ana cinselliği yaşamayı istemiyorum. İstemediğim sen değilsin.”

• Sertleşme (ereksiyon), hemen daima cinsel arzu ve uyarılmanın işaretidir.
• Cinsel ilişki cinsel birleşme demektir.
• Tüm fiziksel yakınlaşmalar cinsel birleşmeyle bitmelidir.

Bu mitler, erkek cinselliğine en çok zarar verenler arasındadırlar. Hızla ve yalnızca cinsel birleşme gereksinimi diğer cinsel ifade tarzlarını sınırlar ve peniste sertleşme gerektirir. Sertleşme olmaması panik duygusu yaşatır. Cinsel birleşme yaşanması uğruna erkeğin diğer haz kaynağı olan uyarılmaları keşfetmesi engeller.
Penisde sertleşme zorluğuna en çok etkisi olan mit; "Cinsel ilişkinin cinsel birleşmeyle eş anlamlı olması" mitidir. Performans kaygısı denilen durumun en tipik belirtisi, sürekli, sertleşme olup olmadığının kontrol edilmesidir. Bu kontrol duygusu bile tek başına sertleşmeye engel olabilir.
Cinsel ilişki sadece cinsel birleşme demek değildir. Cinsel ilişki, ön sevişme, dokunma, ilgi, merak, sohbet, fanteziler, cinsel birleşme…gibi pek çok süreci kapsar. Cinsel ilişkiyi, cinsel birleşme odaklı yaşamak; çiftin ilişkisini olumsuz yönde etkileyebilir.

• Sevişme her zaman doğal ve kendiliğinden olmalıdır, sevişme hakkında konuşmak ve düşünmek onu bozar.
İyi ve doğru iletişim kurarak çiftin sevişme sırasında ya da başka zamanlarda konuşması, paylaşması, birbirlerine geri bildirimler vermesi cinselliği öğrenmenin ve doyumlu bir cinsellik yaşamanın en güzel yoludur. Sevişmeyle ilgili konuşmak, paylaşmak, planlar yapmak cinselliği besler.

• Her erkek her kadına nasıl zevk vereceğini bilmelidir

Her insan özeldir ve farklıdır. Cinselliklerini yaşarken de bu değişmez. Bu yüzden çift olduktan sonra her iki taraf da cinsellikte neden keyif aldıklarını ya da almadıklarını beraber keşfetmelidirler. Erkeğe gerçek dışı bir sorumluluk ve yük vermek erkeğe yapılan büyük bir haksızlıktır.

• İyi bir sevgili (eş), hemen her cinsel birleşmelerinde partnerine orgazm yaşatabilmelidir.
• Bir çift için, "aynı anda orgazm" gerçekleştirilmesi gereken en önemli amaç olmalıdır
Merkezimize başvuran bir çiftin sorunu şuydu; Çocuk dünyaya getirmek istiyorlardı. Fizyolojik herhangi bir sorunları yoktu. Ancak aynı anda orgazm olamıyorlardı. Nasıl olabileceklerini öğrenmek istiyorlardı. Çünkü; sadece aynı anda orgazm olurlarsa çocuklarının aşk çocuğu olacağına inanıyorlardı. Cinsel mitler takıntı haline gelmişse ve kesinlikle inanılıyorsa bireylerin mutluluklarını hatta çocuk dünyaya getirip getirmemelerini bile etkileyebilir.
Kadın ve erkek fizyolojisi ve cinsel uyarı süreçleri düşünüldüğünde kadın ve erkeğin aynı anda orgazm olması çok da kolay olmamaktadır. Ender olarak gerçekleşebilir ancak her seferinde bu beklentide olmak çifte gereksiz kaygı yaşatacaktır. Bireyler kendilerini ve birbirlerini tanıdıkça her iki taraf içinde orgazm olmak daha kolay olacaktır.

• Eşler birbirini sevdikleri takdirde sevişmekten nasıl zevk alabileceklerini de bilirler.
Bilemezler ancak öğrenebilirler. Sevgiyle, hoşgörüyle ve birlikte. Bu bir keşif sürecidir.
• Erkeğin penisinde sertleşmenin kaybı eşini çekici bulmadığı anlamına gelir.
Kişiler birbirlerini çekici bulabilirler ancak ereksiyon kontrolünü sağlayamayabilirler. Bu durum raslantısal olabileceği gibi cinsel işlev bozukluğuda olabilir. Yani kişinin kendi kontrolünde olmayan , organik ya da psikolojik temellere dayanan cinsel sorunlar. Kişi eşini çekici bulmasına rağmen ereksiyon kontrolünü sağlayamayabilir.
• Gebelik dönemlerinde cinsel ilişkiden kaçınılmalıdır.
Gebelik döneminde de eğer riskli bir gebelik değilse ve anne adayı onaylıyorsa son aya kadar ilişkiye girilebilir.

1132
KADINLARDA CİNSEL İŞLEV BOZUKLUKLARI

1. Cinsel İlgi ve İstek Bozuklukları: Her birey birbirinden farklıdır. Konu cinsellik olduğunda da bu değişmez. Cinsel ilgi ve istek düzeyi de kişiden kişiye değişebilen bir yaşantıdır.Bir kişinin cinsel ilgi ve isteğinin azaldığını söyleyebilmek için mutlaka daha önceki düzeyi bilmek gerekir. Cinsel ilgi ve istek bozukluklarını değerlendirirken cinsel eşiyle iletişimini, huzur ve mutluluğunu da değerlendirmek önemlidir. Bir kadın pek çok nedenden dolayı eşiyle ilişkiye girmek istemeyebilir ama mastürbasyon yaparak cinsel enerjisi boşaltabilir, bu kişide cinsel istek azlığı var demek doğru değildir.
Ayrıca kadın ilgi ve istek bozukluğu yaşıyor olsa bile bunu ilk önce kendisinin sorun olarak görmesi gerekir. Cinsel eşi istiyor diye tedaviye başlamak olumlu sonuçlar vermeyebilir.

2. Cinsel Uyarılma Bozuklukları: Cinsel etkinlikler sırasında ör: ön sevişme, öpüşme gibi normalinde olması gereken fizyolojik uyarılmaların(ıslanma, cinsel organda şişme ve açılma gibi...) hiç olmaması ya da yok denecek kadar az olması durumudur. Cinsellik konusunda olumsuz düşünceleri olan, cinselliği gereksiz sayan ve önemsemez görünen kadınlarda çoklukla görülür. Ayrıca hormonal dengesizliklerin en çok yaşandığı dönemler olan menapoz ve doğum sonrası dönemde de uyarılma bozukluğu yaşanabilir.

3. Orgazm Bozuklukları: Orgazm sorunlarının kökeninde çoğunlukla abartılı beklentiler yanlış bilgiler, cinsel eşle ilgili iletişim sorunu ya da erken boşalma sorunu yatabilir.
Bazen erkekler eşlerinin orgazm olmasını, onunda bu duyguyu yaşaması adına ya da eşini orgazma ulaştırarak erkekliğini kanıtlayabilmek adına çok isterler. Ve bu durumu çoğunlukla “eşimin orgazm sorunu var, o orgazm olamıyor” şeklinde bize aktarırlar. Herşeyden önce belli bir düzeye kadar uyarılan kadınlarda bakılması gereken çok önemli birkaç nokta vardır;eşiyle iletişim düzeyi, talep ve isteklerini net olarak ifade edep edemediği, ön sevişme süresinin yeterli olup olmadığı, konsantrasyonda sorun olup olmadığı ve erkek de erken boşalma sorunu olup olmadığıdır.
Kadın ve Erkek orgazmı birbirinden biraz farklıdır. İki tarafında fizyolojik ve psikolojik olarak birbirlerini iyi tanımaları karşılaştıkları sorunları aşmalarına yardım edecektir. Çoğunlukla kadının orgazm olabilmesi için ön sevişme süresinin yeterince uzun ve doyurucu olması gerekir. Eğer bu yapılamıyorsa cinsel birleşmede ereksiyon kontrolünün erkekte olması ve önce kadının sonra erkeğin orgazm olması beklenir.
Kadınlar dokunmaktan ve dokunulmaktan erkeklere göre daha önem verirler. Ön sevişme süresinin uzunluğu ise ne yazık ki pek çok erkeği sıkabilir ya da pek çok erkeğe gereksiz görünebilir. Aslında eşlerin birbirlerine doyasıya dokunmaları ve birbirleriyle cinsel birleşme haricinde de zaman geçirmeleri eşler arasındaki pek çok sorunu giderecektir.

Cinsel Ağrılar:
1. Vajinismus; vajen girişindeki kasların istek dışı kasılması ve hiçbir şekilde girişe izin vermemesi durumdur. Kadın kasılmalar üzerinde hiçbir şekilde kontrol sağlayamadığını ve istese bile bacaklarını açamadığını düşünmektedir. Tamamen psikolojik bir sorundur. Cinsellikle ilgili yanlış bilgiler, korkular ve abartılı düşünceler vajinismus sorunun kökeninde yatar. Vajinismus sorununu yaşayan kadın vajeni çok küçük ve dar, penisi ise vajene giremeyecek kadar büyük olarak algılar. Bu nedenle de yaşayacağı cinsel ilişkide çok acı çekeceğini ve kan kaybedeceğine inanır. Vajinismus çoğunlukla ilk cinsel ilişki deneyiminde ortaya çıkmakla beraber nadiren ilk cinsel ilişkiden sonra da yaşanabilmektedir.
Bu sorunu yaşayan kadınlar cinsel organları çirkin, pis ve iğrenç olarak düşünebilir ve ona bakmaktan dahi çekinebilirler.Bekaret zarı ile ilgili yanlış bilgilere sahiptirler ve bu zarın varlığı onları hep huzurlu hem de huzursuz kılar. Aslında vajinismus bir erteleme sorunudur.
Ertelenen sorunu çözmek için yıllarca beklenebilir ve erteleme yerleşen bir davranış kalıbı olarak kadının kimliğine sinebilir. Aslında doğru adreslere gelindiğinde çözülebilecek bir sorundur vajinismus. Fakat ne yazık ki vajinismus sorununu yaşayan çift doğru adresi bulununcaya kadar çok acı deneyimler yaşayabilmektedir. Bekaret zarının alınması, vajen girişinin gerekmediği durumlarda dahi genişletilmesi, ağrıyı giderici krem ya da ilaçlar....tüm bu uygulamalar bilim adına yapılan ama bilimle hiç alakası olmayan ve en acısı tedavi sürecinde hiçbir yardımı olmadığı gibi tersine zararı olan uygulamalardır.
Bunlardan sonuç alamayan hastanın umutsuzluğu daha çok artar ve bu sorun hayatının odak noktası haline gelebilir. Vajinismus sorunu yaşayan çiftlerin çoğunda en olumlu taraf eşlerin iletişimlerinin iyi olması ve birbirleriyle uyumlu ve saygılı bir ilişki yürütüyor olmalarıdır.
Vajinismus tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de çok sık görülen ve kadını çaresiz bırakan bir cinsel işlev bozukluğudur. Özellikle kadın, hiçbir zaman bu sorunu aşamayacağı düşünür fakat eğer doğru terapi yöntemi uygulanır ise tedavisi en kolay olan cinsel işlev bozukluğu vajinismustur.
Kliniğimizin vajinismus sorununda başarı oranı; çiftler tedaviye birlikte geldikleri takdirde % 98’dir.

2. Disparenü: Cinsel birleşme sırasında ağrı duyulması anlamına gelmektedir. Ağrı girişte hissediliyorsa uyarılma eksikliğine bağlı kuruluktan, vajinal infeksiyonlardan, sıyrıklardan ya da kasılmalardan kaynaklanıyor olabilir. Ağrı daha derinde hissediliyorsa, endometriosis, over kisti ve pelvik infeksiyonlar gibi organik nedenlere bağlı olabilir. Disparenü çok detaylı bir jinekolojik inceleme gerektirir. Organik kökenli olabileceği gibi psikolojik kökenlide olabilir.
Disparenü’nün psikolojik kökenli olmasında ve tedavisinde, eşler arasındaki iletişim ve etkiletişim önemli rol oynar. Tedavisinde cinsel terapiler kullanılır.

Diğer cinsel işlev bozuklukları:

Cinsel doyum bozuklukları: Cinselliğini bir diğer boyutu da cinsel doyum boyutudur. Bireylerin yaşadıkları cinsellikten zevk almaları, hoşlanmaları mutluluk ve huzur duymalarıdır. Cinsel doyumda yaşanan sorunların cinsel işlev bozukluklarından kaynaklanması gerekmez, sorunun kökeni eşler arasındaki iletişim sorunlarından da kaynaklanabilir. Cinsel doyumsuzluk genellikle eşler arasındaki sorunların yansımasıdır.
İletişimi iyi olan ve sevgi ve saygıyı kaybetmemiş ilişkilerde sorunların üstesinden daha kolay gelinebilir.

Cinsel Fobiler: Cinsellik den korkma, iğrenme ve her tür cinsel yaklaşımdan kaçınma durumudur. Cinsel uyarılmayı engeller ve cinselliği yok sayma, gereksiz bulma gibi duyguları beraberinde getirir. Cinsel fobilerin kökeninde, cinsellikle ilgili olumsuz yaşantılar (tecavüz, taciz, ensest...) yatabileceği gibi yanlış bilgiler, abartılı beklentiler de bu duruma neden olabilir.

Diğer:
Yukarda açıkladığımız nedenler haricinde de depresyon, kullanılan ilaçlar, anksiyete bozuklukları, jinekolojik sorunlar ve infetilite sorunu cinsel işlev bozukluklarına neden olabilir.

1133
ERKEKLERDE CİNSEL İŞLEV BOZUKLUKLARI

1. Cinsel ilgi ve istek bozuklukları; Erkeklerde de kadınlarda olduğu gibi cinsel ilgi ve istek azlığı görülebilmektedir. Fakat bu durum kadınlara göre daha ender görülür ve altta yatan neden çoğunlukla ereksiyonda yaşanan sorunlardır. Böyle bir yakınmayla başvuran kişileri hormonal yönden incelemek birinci adım olurken aynı zamanda eşlerin uyumu, birliktelik deki doyumları da göz ardı edilmemelidir. En modern yaklaşımlı erken için dahi olsa cinsel ilgi ve isteğinde azalma olduğunu söylemek ve yardım istemek kolay değildir. Erkeklerin her zaman güçlü ve istekli olmasının gerektiği gibi çok yanlış bir inanış vardır. Oysaki erkeklerde insandır ve her konuda olduğu gibi cinsel hayatlarında da sorun yaşayabilirler. Doğru yaklaşımlar sorunların çözülmesinde önemli rol oynar.
2. Erektil Fonsiyon Bozuklukları: Ereksiyonun oluşmasında ya da cinsel aktiviteyi sürdürmede yaşanan güçlüklerdir. Erişkin erkeklerin %20’sinde görülebilmektedir. Erkeklerin %75’i yaşamının herhangi bir döneminde kısa süreli olarak ereksiyonu sağlama ve devam ettirmeyle ilgili sıkıntı yaşadığını dile getirmektedirler. Ereksiyonu oluşturmada ve devamda yaşanan güçlüklerle ilgili olarak organik nedenlerin çok iyi araştırılması daha sonra psikolojik etkenlerin incelenmesi önerilir.

3. Erken Boşalma: Erkeklerde en sık görülen cinsel işlev bozukluğudur. Hızlı yapılan ya da yakalanma kaygısıyla yapılan masturbasyon, masturbasyona suçluluk hissinin eşlik etmesi, tesadüfi başarısızlık, yanlış bilgiler erken boşalmanın altında yatan nedenlerdendir.

Ergenlik döneminde hızlı boşalma ya da boşalma üzerinde kontrolünün olmaması normaldir. Çünkü büyüme devam etmektedir ve davranış kontrolü tam olarak ergende olamayabilir. Bu nedenle ergenlik tamamlanmadan ya da düzenli bir cinsel eş olmadan kişide erken boşalma sorununun olduğunu söylemek çok da doğru değildir.
Aynı zamanda çok seyrek ilişki yaşandığı ya da duyguların inişli çıkışlı olduğu zamanlarda, stres altındayken de kontrol edememe duygusu yaşanabilir. Bunlarda oldukça normaldir. Cinsel yaşam duygularımızdan bağımsız değildir.

Çoğu erkek süresini merak eder. Oysaki boşalma süresinin önemi yoktur önemli olan boşalma üzerindeki kontrol duygusudur. Kontrol edebilmek demek; boşalma süresini ayarlayabilmek, durabilmek, başlayabilmek ve cinsel eşiyle uyumlu olarak (aynı anda orgazm olmak anlamında değil) boşalmayı kontrol edebilmektir.

4. Diğer; Erkeklerde boşalma yetersizliğine(boşalmanın olmaması), ağrılı boşalmaya ve cinsel fobiye enderde olsa rastlanabilir.

1134
CİNSEL İŞLEV BOZUKLUKLARI

Cinsel hayattan haz duymak, kendimizle ve cinsel eşimizle barışık, doyurucu bir cinsellik yaşamak aslında tüm insanlarda olmasını istediğimiz ve dilediğimiz bir gerçeklik.
Ancak ne yazık ki dönem dönem insanlar cinsel hayatlarında hoşnutsuz, doyumsuz ve mutsuz olabilirler. Bu durum cinsel deneyimlerin ilk zamanında başlayıp ileriki dönemlerde devam edebildiği gibi, yaşanılan fizyolojik ya da psikolojik travmalar karşısında hayatımızın herhangi bir döneminde de ortaya çıkabilir dönemsel veya sürekli olarak kalabilirler.

Nedenleri;
Cinsel işlev bozuklukların temel nedeni; doğduğumuz andan itibaren ailemiz ve yaşadığımız toplum tarafından bilinç altımıza kaydedilen cinsellikle ilgili yanlış bilgiler, korkular, abartılı söylencelerdir. Doğumdan ölüme kadar, hayatın hemen hemen her basamağında varolan, fizyolojik ve psikolojik bir gerçekliktir cinsellik. Peki ne olmuş da ayıp, günah ve yasak kavramları altında ezilmiş ve gerçek anlamından bambaşka yerlere sapmış. Kültürden kültüre, ülkeden ülkeye cinselliğe yüklenen anlamların değiştiğini görüyoruz. Bazı ülkelerde bakire olmadığı anlaşılan bir kızın hayatına son verilebilirken bazı ülkelerde ise 16-17 yaşından sonra bekaretin ortadan kalkması törenlerle kutlanan bir olay olabilmektedir. Aslında cinsellik herkes için eşit ve doğal bir yaşantıyken, zihinsel farklılıkların sonuçları değiştirdiği görülmektedir.
Bebekler bile cinsel varlıklardır. 5 yaşına kadar pek çok çocuk ta cinsellikle ilgili davranışlar gözlenebilir. Bu dönemde cinselliğe ve karşı cinsiyete ilgi artarken, aşk, sevgi ve cinsellik üzerine yoğunlaşma başlar. Bu çok normal bir dönemdir. Çocuklar henüz utanma ve ayıp kavramlarını bilmedikleri için toplum içinde de cinsel organları ile oynayabilirler ve mastürbasyon yapabilirler. Aileler bu durumda çoğunlukla ne yapacaklarını şaşırırlar ve korkarlar. Çocuklarının davranışını söndürmek için, cezalandırma, dövme, azarlama gibi yollara başvururlar ki bu tür yollar çocuğun davranışını söndüreceğine daha çok pekiştirir. Doğal süreç içinde 5-6 yaştan sonra kapanacak bu dönem 8-9 yaşına kadar uzayabilir.
Cinsel işlev bozukluklarının kökeni çocukluğun ilk yıllarına ya da ergenlik dönemi yaşantılarına dayanabilir. Ergenlik birey için fizyolojik ama daha çok psikolojik olarak ağır bir dönemdir. Bedensel değişikliklerle beraber ruhsal değişiklikler ergen için dayanılması zor olabilir. 5-6 yaşında kapanan dönemin yeniden uyandığı görülür. Bebeklik ve 5 yaş altı çocukluk döneminde cinsellikle ilgili kötü ya da abartılı hatıralara sahip bir birey ergenlik dönemin de bu düşünceleri beslemeye ve cinsellikten ya iğrenmeye ya yok saymaya ya da aşırı derecede merak etmeye yönelecektir Bebeklikten itibaren ailede doğru cinsel yaklaşım ve eğitimin verilemediği kişilerde, cinselliğe dair yanlış bilişsel kodlamalar olması çok normaldir. Bu kodlamaların ilerde karşımıza kişi tarafından yaşanabilecek cinsel işlev bozuklukların nedeni olarak çıkması da muhtemeldir.
Cinsel enerjiye insan bedeninin ve ruhunun ihtiyacı vardır. Az ya da çok doyurulması kişinin dengelerini bozabileceği için ruhsal ve fizyolojik sorunlar ortaya çıkabilir. Cinselliği yok saymak, üstünü örtmek ya da abartmak ve hayatın odak noktası yapmak kişinin dengelerini bozabileceği gibi cinsel sapmaları da doğurabilir. Her şey olması gerektiği yerde ve dengede olmalıdır. Ne çok ne az ! Aslında cinsellik kavramının bizim açımızdan çizilmiş bellikli bir sınırı da yoktur, normal kavramı da kişiden kişiye değişebilir ve sınırları bireyler kendileri çizer. Bizim için tek ölçüt cinsel eşlerin yaşantılarından memnun ve mutlu olmalarıdır. Eşlerden birinin durumdan memnuniyetsizliği ve konuyu sorun olarak nitelendirmesi halinde olay sorun kabul edilebilir.Ör: Çiftlerden biri haftada her gün diğeri ise sadece haftada bir gün cinsel ilişki ihtiyacında ise bu iki taraf içinde sorundur fakat bir başka çift 15 günde bir ilişkiye girmekte ve iki tarafta bu durumdan memnunsa ortada sorunda yoktur. Cinsellik kişiden kişiye değişebilen bir yaşantıdır ve önemli olan karşılıklı talep ve isteklerin örtüşmesidir. Sizin için sorun olan bir durum bizim içinde sorundur. Cinsel işlev bozukluklarının çoğunluğu cinsellikle ilgili bilgi eksikliği ve yanlış inanışlardan kaynaklanır. Doğru bilgi tedavi sırasında bizim en büyük yardımcımızdır.

Tedavi:
Cinsel hayatta karşılaşılan sorunlar uygun danışmanlık ve tedavi uygulanmadığı zaman bireyi pek çok açıdan etkiler. Cinsel sorunlar bireylerde; terk edilme, yetersizlik, kaybetme korkusu, ümitsizlik, mutsuzluk, tatminsizlik, güvensizlik, küçük düşmüşlük, kadınlığında ya da erkekliğinde eksiklik hissetme,..gibi bireylerin benlik duygularını doğrudan etkileyen ve zarar verebilen duyguları yaşatabilir. Tedavi edilmemiş ve uzun süreli yaşanan cinsel sorunlar evlilik de sorunlar yaratabileceği gibi uzun süre yaşanan depresyonlara da neden olabilir.

Cinsel yaşamımızda sorun ne zaman ve nasıl ortaya çıkar; Bir cinsel sorun ya ilk cinsel davranışta ortaya çıkmış ve bugüne kadar gelmiş bir sorundur ya da belli bir cinsel doyumda olan cinsel işlevin zaman içinde kaybedilmesi ya da zayıflamasıdır. Ör: Vajinismus genellikle ilk cinsel deneyimde ortaya çıkar. Ereksiyon sorunları ise sıklıkla sonradan görülür.

Tedavide tüm dünyada etkinliği kanıtlanmış, bilimselliği şüphe götürmez olan, cinsel terapiler kullanılır. Çoğunlukla cinsel eşle birlikte tedavi sürdürülür. Cinsel Terapilerin başarı oranı yüksektir, yüz güldüren sonuçlar verir.

Tedavinin Süresi;
Tedavide çiftin birbirleriyle uyumu ve tedavi protokolüne bağlı kalmaları önemlidir. Bu nedenle süreyi çift belirler diyebiliriz. Merkezimize gelen çiftlerden elde ettiğimiz sonuçlara göre diyebiliriz ki; tedavi 2- 12 seans arasındadır. Tedavide başarı oranı %85’dir.

1135
Genel Tartışma / Gay’ler mutlu mu ?
« : 16 Mart 2011, 09:27:23 öö »
Gay’ler mutlu mu ?

Serdar Sadık Şimşek'in haberi /

New York Times da eşcinsel evliliklerini incelemeye aldı. Gazeteye göre Massachussetts'te 2004'ten beri 10 bin 500'den fazla nikah kıyıldı. Yasanın yürürlüğe girdiği ilk altı ayda 6 bin 121 çift evlenirken, 2007'nin ilk 8 ayında bu sayı 867'ye düştü.

Evlenen eşcinsel çiftlerin üçte birini lezbiyenler oluşturuyor. Heteroseksüellerin yarısından fazlası 30 yaşın altında, üçte biriyse 40'larında evleniyor. Çiftler, yasaların verdiği güven ve "meşruluk" hissi için evleniyor. Sosyal güvenlik hizmetleri ve vergi indirimlerinden yararlanamıyor.

Boşanan çok Çiftler, bazen mutluluğu evlilikte bulamıyor. Avukatlara göre çiftlerin çoğu, 2004'te mahkemeden çıkan tarihi kararın heyecanıyla ve kararın iptal edilmesi endişesiyle evlenmiş...

1136
Eşcinsel Terapi ile ilgili tepkiler / Neden Eşcinsel Terapi?
« : 10 Mart 2011, 09:20:27 ös »
Türkiyede eşcinselliği kendi seçmemiş ve bu durumdan dolayı mutluluğu unutmuş bir çok insan olduğunu ve bu durumdaki bizlere kimsenin sahip çıkmadığı bir ortamda Psikolog  Hüseyin KAÇIN “ eşcinsel terapi “ yöntemi ile sahip çıkıyor olması ve bu terapilerin sonucunda olumlu sonuçlar alınmasından dolayı onun reklamını yapıyorum. Kendi yaşadığım bu son derece olumlu süreci başkalarının da yaşamasını istemem onlara yardımcı olmaya çalışmam yanlış mı sence? Türkiyede kaç doktor kaç psikolog bu durumla samimi bir şekilde ilgileniyor? Ancak 3-5 kişi. O zaman insanlara umut aşılamak onlara yardımcı olmak yanlış mı kardeşim?

Can Kardeş, seni çok iyi anlıyorum. Sende bizim gibi kendi isteğiyle bu durumda olmayanlardansın. Danışanları olarak neden Psikolog Hüseyin Kaçın’ın reklamını yaptığımızı soruyorsun ve kuşkulanmakta da haklısın tabi. Bende terapilere başlamadan önce o kadar kuşkulu hareket ettim ki. Sonra güven ortamı oluştu ve birçok sırrımı paylaştım Psikolog Hüseyin Kaçın’la. Şimdi gelelim sorunun cevabına: kardeşim ben  “ eşcinsel terapi “ lere başlamadan önce intiharın eşiğine gelmiş kafayı sıyırmak üzere olan bir sapıktım. Ancak daha ilk terapiden sonra değişmeye başladım ve şimdi mutlu ve huzurlu biriyim şükürler olsun..

iletişim : mert-0990@hotmail.com

1137
Psikolog Hüseyin KAÇIN
0 555 326 22 91

Mrhb
simdik sorarsiniz ben sizi neden rahatsiz ediyorum bende buna tek bir cevab verebilirim , bende bilmiyorum.
Siz Adminstrator escinsel Therapi sayfasindasiniz belki o yüzden ve belki de kimse bana bir cevab veremiyor diye size soruyorum.
Ben Salı günü Erbakan cenazesine gittim , erkenden oradaydım ve yaklaşık iki saat soğukta ve kalabalığın arasında bekliyordum.
yanimda 5 genc kisi vardi , yaslari belki 17,16,15,14  onlarda önce slogan atıyorlardı "Mücait Erbakan".
sonra farkında oldum nasil o iki kücükler kalabaligin icinde ahlaksizlik yapdilar (almanca buna ein runterholen söylenir) ve yakindaki duranlar görmemis gibi davrandilar.
Tek o grupdaki büyük kisi söyledi , " yaa, yapma burda Abiler var "ve kücügün birisini arkaya cekti .
Öbür kücük söyledi "ben ne yapayım ben Enes'e aşıkım".

Huseyin Bey,ben Almanyada dogdum ve büyüdüm .
Benim Arkadaslarim cogunlukla Almanlar'di, onlar bana söyledigi zaman , en cok Cocuk Porno türkiyede bakılıyor ve en cok Gayler Türkiye'de yaşıyorlar, ve bu Emo'culuk yavas yavas Türkiyeyi geylestiriyor ozaman ben Türkiyeyi savundum ve söyledim bu böyle degildir .
Simdik ben 4 aydan beri Istanbul'da yasiyorum ve neyazık ki simdik de söylemem lazım, bu Alman arkadaslar hakl çıkdılar , hic bir sehirde böyle cok Gayler görmedim. Istanbul'dakiler gibi ve inan ben cok gezdim London Paris Milan Viena Budapest Barcelona Manchester Berlin Tokyo Peking Madrid......
Ve bu Erbakan Hoca'nın Cenazesinde gördügüm beni korkutmuş oldu.
Bence bu Türk halkı, erkek gençlerin durumunu biliyorlar ama kimse birsey söylemiyor .

Neden bu böyle?

1138
Psk. Armağan Pınar ADANAR
Psikoloji



çocuk cinsel eğitimi nedir?



 

Çocuklar zaman zaman anne babalarına cinsel konularda sorular sorarlar. Anne-babaların bu konuda verdikleri cevaplar çocuk cinsel eğitimini oluşturur. Verilen cevapların ne kadar sağlıklı olduğu eğitimin de sağlıklı olup olmadığını belirler. Yetişkin cinselliğinin temelinde çocuklukta alınan eğitim de yatar. Cinsellik konusunda hiç konuşmamak ya da çocuğun sorularına yalan yanlış cevaplar vermek de eşit oranda sağlıksızdır.
 
Bu eğitimi vermek için anne-babanın da cinselliğe ve kendi cinsel kimliğine bakışı da önemli olmalı değil mi?
 
Çocuklarla cinsel konuları konuşmadığınızda cinselliğin tabu olduğu mesajını vermiş olursunuz. Bakın şimdi burada ortaya bir soru çıkıyor. Peki cinsellikle ilgili konuşmak sizin için tabu mu? Yasak mı? Suç mu? Siz bu konuda ne düşünüyorsanız çocuğunuz da sizin davranışınızı örnek alacaktır. Çocukken cinsellik konusunda edinilen yanlış ve sağlıksız bilgiler yetişkinlik döneminde de yetişkinin cinsel yaşamını hadi onu da bırakın bir kenarıya kendi cinsel kimliğine bakışını belirliyor. İşte bu yüzden uygun ve sağlıklı cinsel eğitim çocuklara verilmelidir. Cinsellik hakkında konuşmak sex hakkında konuşmak değildir. Çocuğun kendi bedeniyle ilgili bilgi edinmesi onun en doğal hakkıdır. Vajen ve penis sadece sexi mi çağrıştırmalıdır? İki organın da bu anlamın dışında anlamı, fonksiyonu yok mudur? Zaten çocuklar için 3 yaşına kadar vajenin ve penisin kulağından veya burnunda farkı yoktur. Çıplaklık son derece doğal ve rahattır bu yaş çocukları için. Anne-babayla beraber çıplak yıkanabilirler. Bu kadar doğaldır yani. Ancak cinselliği yasak alan düşünen insanlar çocuklarına bu yaşta çıplaklığı yasaklarlar. Ayıp, günah gibi soyut kelimelerle çocuklarının çıplaklığını engellemeye çalışırlar. Bu sayede çocuk yavaş yavaş vajenin veya penisin dokunulmaması gereken ayıp alanlar olduğunu öğrenir ve organlarına yabancılaşır. Bakın vajinismus hastası olan kadınlara kendi bedenlerine yabancıdırlar. Vajen kelimesi bile onları irrite eder. Nasıl oluşuyor bu sıkıntılı durum sanıyorsunuz? Çocukluğunda kendi bedenine yabancı büyüyen çocuklar ileriki dönemde bu tür sıkıntılar yaşıyorlar. Çoğu yetişkin kadın kendi bedenini tanımadan yaşıyor.
 
Cinselliğe ilgi kaç yaşlarında başlar?

2-4 yaş arasıdır. Ama yine de bu organların diğer organlardan farkı yoktur. Sadece çocuk kendi bedenindeki girinti çıkıntıları incelemeye başlar. Sonra da anne-baba veya kardeşinin girinti çıkıntıları izler. Yıkanırken, tuvaletini yaparken vb. yıkanırken çocuğunuzla beraber yıkanmanızda sakınca yoktur. Sizinle yıkandığında çocuk kısa süre sonra girinti çıkıntılara olan merakını kaybeder. Soru sorarsa da bu konuda açıklıkla cevap vermek gerekir. Örnek: sen kızsın ve kızlarda pipi yoktur. Erkeklerde vardır. bu bir sorun değildir. Gibi basit bir açıklama yapılabilir. Çocuklar 3-4 yaş civarı cinsellikle ilgili sorular sormaya başlarlar. Bir soru biter diğeri başlar. Cevap onu tatmin etmediyse tekrar tekrar sorar. Cevabınız açık,net ve onun yaşına uygun olmalıdır. Bedeniyle ilgili bir sürü sorabilir. Bu sorulara mümkün olduğu kadar net ve kısa cevaplar vermekte fayda vardır. Aslında işin püf noktası şu; anne-baba cinsellik konusunda ne kadar rahat olursa çocuklarının sorularını da aynı rahatlıkta cevaplayabilir. Ancak kaygılı ise, eyvah dünyanın sonu şeklinde duruma yaklaşıyorlarsa eh o zaman da çocuklarının sorularını ya duymazdan geleceklerdir ya da baştan savma saçma sapan yanıtlar vereceklerdir. Emin olun her iki durum da birbirinden sağlıksızdır.
 
Çocuklar bebek nasıl olur diye sorduklarında anne-babalar neden paniklerler? Bu sorulmaması gereken bir soru mudur? Ya da bir çocuk bu soruyu sorduğu için anormal midir?
 
Anne-babalar sex hakkında konuşmanın tabu olduğunu düşünüyorlarsa ya da bu onlar için yasak alan ise, kendi bedenlerine yabancılar ise bu soru da onlara bir o kadar yabancı ve soğuk gelir. Utanırlar, sıkılırlar cevap verirken. Çocuklarına bunu anlatmak için uygun kelimeler ararlar. 5 yaş civarı bu soruya sık rastlarız. Bu soruyu soran çocuk kesinlikle sağlıksız değildir. Aksine oldukça sağlıklıdır. Verilecek cevap yine detaydan ve soyut kavramlardan uzak olmalıdır. Örnek; çocuklar annelerinin karnında özel ve sıcak bir yerde büyürler. Anne yemek yediğinde boğazından geçen yemekle bebek de beslenir. Bebek yeterince beslenip büyüdüğünde annenin içindeki bir delikten dışarıya gülerek çıkar. Gibi net somut ve çocuğun yaşına uygun anlayabileceği açıklamalar yapılabilir.
 
Çocuklar bu yaşlarda cinsel içerikli oyunlar da oynuyorlar. Bazen birbirlerini öpebiliyorlar. Özellikle kız babaları bu duruma içerliyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
 
Bu yaşlarda oynanan oyunlara baktığımızda çoğu doktorculuk, evcilik gibi oyunlardır. Birbirlerini öpebilirler. Ve hatta birbirlerine cinsel organlarını gösterebilirler. Böyle bir durumda paniklememek gerek. Çocuğunuzu karşınıza alıp onunla bunu konuşun. Ona’ ona kızmadığınızı ancak pipisini ya da vajenini arkadaşlarına göstermesinin doğru olmadığını eğer merak ettiği bir şey varsa size veya babasına sorabileceğini söyleyin ve konuyu kapatıp uzaktan çocuğunuzu oyun sırasında izleyin.
 
Anne- babalar cinsel ilişki yaşarken neye dikkat etmeliler?
 
Bu dönemde önemli olan bir diğer konu da; çocuklarınızın cinsel ilişkiye şahit olma durumudur. Bu oldukça olumsuz bir durumdur. Çocuk duyduğu seslerden babasının annesine zarar verdiğini düşünür. Bu da onun ruh dünyasında bir takım yaralar açabilir. Bu yüzden bu konuda dikkatli ve tedbirli olmakta fayda vardır.
 
Çocuklar cinselliği nasıl algılarlar?
 
Çocuklar cinselliği anlamaya çalışırken ilk önce fanteziler kurarlar. Bundan sonraki aşama ise hipotez evresidir. Yani çocuk örneğin bebek oluşumuyla ilgili bir takım hipotezler oluştururlar. Örneğin; anne baba beraber uyurlar ve çocuk olur gibi. 5 yaş civarında bu hipoteze mantık da katılır yani artık çocuk ailesinden daha mantıklı açıklamalar bekler. Çevreden bir takım bilgiler alır ve bunları kendi hipoteziyle birleştirir. Eğer yetişkin burada çocuğa uygun ve doğru açıklamalar da bulunursa çocuğun cinsellikle ilgili bilgileri sağlıklı olur. Cinselliğin tabu olduğu ailelerde büyüyen çocuklar bu konuda anne-babalarıyla konuşamazlar. Ve bu tür bilgileri sağdan soldan yalan yanlış öğrenirler. Bu da gelişimlerinde sorun yaratır. Cinsel bilgiyi anne kız çocuğuna baba da erkek çocuğuna vermesi daha uygundur.
 
Cinsel kimliğin gelişimi nasıl olur?
 
3-6 yaş arası oedipal dönemdir. Bu dönemde bir erkek çocuğun ilk sevgilisi annedir. Babayı yataktan atar. Kıskanır. Annesiyle kendisinin evli olduğunu hayal eder. Babayı kendisine rakip olarak görür. Ve anne babanın en küçük birbirlerine karşı olan ilgisini kıskanır. Kız çocukları için de ilk sevgili babadır. Anne rakiptir. Bu dönemde erkek çocuğu babayla kız çocuğu anneyle sorunlar yaşayabilir. Bu geçici bir durumdur. Anne-babanın olabildiğince sakin ve anlayışlı olması gerekir. Kız çocuğu babasının sevgisini kazanmak için annesi gibi davranmaya çalışır. Onun topuklu ayakkabılarını giyer. Makyaj yapar. Annesi gibi davranarak kadınsı kimliği benimser. Erkek çocuk da annesinin ilgisini kazanmak için babası gibi davranır. Örnek; baba anneden su isterse çocuk da ‘ anne bana su ver ‘ ‘benimle yat’ gibi konuşmalarla erkek kimliğini benimser ve işte ilk cinsel kimlik gelişimi böylece başlamış olur.
 
İlkokul çocuğuna uygun cinsel eğitim nasıl verilir?
 
Bu dönemde çocuk cinsellikle çok ilgili değilmiş gibi görünür. Bir nevi suskunluk dönemi gibi algılanır dışarıdan ancak yine çocuk okulda merak ettiklerini arkadaşlarıyla konuşarak öğrenir. İnternet sitelerine girer ve öğrenir. Bir şekilde merak duygusunu tatmin eder. Utanma duygusu gelişmiştir. Örneğin kız çocuğu artık babasının yanında çıplak dolaşmaktan kaçınır. Erkek çocuğu pipisini göstermekten utanır. Bu doğal bir gelişim sürecidir. Bu dönemde kız çocukları kız cinsel kimliğini göstermeye çalışırlar. Erkekler de erkek cinsel kimliğini gösterirler. Bu yüzden erkekler erkeklerle kızlar da kızlarla oynarlar ve birbirlerinin kız veya erkek olmalarıyla ilgili tahammülsüzlükleri vardır. erkekler kızlara göre; kaba, gürültücü tiplerdir. Kızlar da erkeklere göre; yumuşak, çıtkırıldım ve hemen ağlayıveren tiplerdir. Her ne kadar duruma böyle yaklaşsalar da küçük flörtler olmaya başlar. Erkek çocuğu bir kızdan hoşlanınca gider ve ona sarılır ve öpebilir. Kızlar bunu hoş karşılamayabilir. Kız ebeveynleri bu konuda çok hassastırlar ama aslında bu olayda büyütülecek bir durum yoktur. Yasaklanan her davranışın dozu çocuk tarafından arttırılarak tekrar yapılacaktır. Bazen cinsel oyunlar da oynayabilirler. Bunlar sadece oyudur. Siz bu oyunlara başka olumsuz anlamalar yüklerseniz çocuk da olumsuz olarak anlam yükler ve ruh dünyasında yaralar açılır. Eğer siz bu konuda panikliyorsanız ve ne yapacağınızı bilmiyorsanız mutlaka bir psikologdan yardım almalısınız.
 
Mastürbasyon nedir? Çocuklar mastürbasyon yapar mı?
 
1 yaşındaki bir çocuk da mastürbasyon yapabilir. Mastürbasyon haz veren davranıştır. Çocuk bacaklarını sıkıştırarak ya da bir yere sürtünerek bunu yapabilir. Keyif aldıkça yapmaya devam eder. Burada anne baba bu davranışı hoşgörüyle karşılamalıdır. Bu bir cinsel sapkınlık kesinlikle değildir. Aşırı enerjinin boşalmasıdır. Ancak yine de çok küçük çocuklarda mastürbasyon benzeri hareketler var ise önce çocuk doktoruyla bu durum konuşulmalıdır. Organik bir sorun bir enfeksiyon var mı yok mu araştırılmalıdır. Bir kaşıntı çocuğun kaşıdıkça uyarılmasına ve haz almasına ve davranışı devam ettirmesine sebep olabilir. Çocuğa haz verici başka bir oyun öğretilirse ve bu oyun ailece oynanırsa bu davranış unutulacaktır. Haz burada en önemli ipucu. Eğlenceli ve hareketli oyunlar, çocuğa bu tulum giydirmek gibi önlemler alınabilir. Ancak ayıp, günah gibi kavramlar için uygun yaşlar değildir. Çocuk da suçluluk duygusuna ve sevilmeme, onaylanmama duygularına sebep olabilir. Mastürbasyonu neden yaptığı buradaki en önemli sorudur. İlgi ihtiyacı mı? Anne babayla oynadığı oyunlardan haz alamama mı? Bunların cevapları son derece önemlidir.

Sünnetin cinsel gelişimde çocuk açısından ruhsal önemi nedir?
 
Sünnet için uygun olmayan yaş dilimi 3-7 yaş arasıdır. Oedipal dönemde sünnet olan çocuk cezalandırıldığını düşünebilir. Daha önce de söylediğim gibi bu dönem erkek çocuğunun anneye aşık olduğu ve babayı kendine rakip olarak gördüğü bir dönemdir. Böylesi bir dönemde çocuk babasının kendisini cezalandıracağını penisini keseceğini düşünür buna kastrasyon korkusu denir ki sünnet bu bilinçdışı olan korkuyu arttırmaktan başka bir işe yaramaz. Bu da çocuğun ruh dünyasında hasara sebep olabilir.

1139
E....'nin ,kullandığı takma isim ERNESTO ,4. Terapi sonrası ,yazı bir.                          ب



Kendime ernesto diyorum . yaş 17 lise 3' e gidiyorum . istanbul'un en iyi liselerinden bir lise .   yazacak çok şey var ama ben size terapimle alakalı sözler söyleyeyim belki daha yararlı olur .şu an 5. Terapideyiz galiba.açıkcası her terapiyi net olarak hatırlamıyorum . başlayalım .ben gay olduğumu düşünüyordum .en yakın arkadaşıma aşık olmuştum . hazırlık sınıfında bunun farkına vardım .bu yaşadığım 6 senelik bir sevgi idi .ondan ayrılınca onu çok sevdiğimi ve gay olduğumu anladım .değişmeyi çok istedim , kendi içimde her şeyi denedim ama nafile . psikolog hüseyin kaçın ile msn sayesinde konuştuk , para sorumun olduğu için gitmedim . belki de para olayı sadece bahanemdi . psikolog hüseyin kaçın ilk terapiye gelirsen daha sonra terapiye devam edip etmeyeceğini sonra karar verirsin dedi . en sonunda kendi kendime , bu iş düzelmezse hayatımda çok büyük sorunlar oluşacak bu işi çözersem çok güzel olur rahat ederim , dedim . ve ne olursa olsun deneyeceğim dedim .bir Pazar günü kalktım saat 2 de randevu vardı . tedirgin bir şekilde kadıköy'e gittim .merkezi buldum 4. Katta daire gibi bir yerdi aslında korktum ama ne olursa olsun artık dedim .kapıyı çaldım içeri girdim , odaya girdik .ben tedirgindim , konuşmaya başladık .murat hoca sorular sormaya başladı . bir saat sonra aklımda şimşekler çaktı desem yeridir .çünkü sorulara verdiğim cevaplar aklımda bir an birleşti ve genel bir tablo oluştu .bu tablo benim neden gay olduğumu çok iyi açıklıyordu . bu tablonun farkın avarmak inanılmazdı . sonra ne konuştuğumuzu hatırlayamıyorum . odadan çıktığımda çocuklar gibi şendim . yalan söyleyip abartmıyorum .inanın çıktığımda hoplaya zıplaya vapura gidiyordum J

Terapilerde ne konuşulduğunu hatırlayamıyorum ama etkili noktaları söyleyeyim .1)genel tablo 2)ben'in ilişkilerdeki yeri 3) arkadaşlar 4)yalnızlık 5)kendim değilim 6) hayatım ve çevremin yabancısıyım .

1.    Maddeyi anlattım zaten çocukluktan bugüne yaşadığım olayları anlatınca aklımda parlayan genel tablo

2.    Madde terapilede hep sevdiğim erkeği ve kızdan bahsettim hep, bu ilişkide onlar vardı ben yoktum .

3.    Madde kız arkadaşlarım yoktu , arkadaşlarıma bu durumu söyleyemiyordum . ilk önce bir kız arkadaşıma sonra 10 tane arkadaşıma söyledim .

4.    Maddeyi açıklamak gerekirse iki yüzlü bir yaşam ve büyük bir iç yalnızlık oluştu .

5.    Meddeye değinmek gerekirse kendim değildim . toplumun istediği kişiydim ama kendimle yüzleşiyordum ve çok acıydı .

Sonuçları söylemek istiyorum :

1)    Benim böyle bir hayatım vardı , gaylik sorunumu çözmek için herşeye rağmen terapiye gittim

2)    Şu an 5. Terapideyiz galiba( henüz sorun tam çözülmedi ama çok büyük bir ilerleme var )

3)    Kız arkadaşım var

4)    Her şeye rağmen mutluyum

5)    Değişmek istiyorsanız mutlaka ve mutlaka terapiye gidin

6)    Her türlü sorunuz için e-mail adresimi ekleye bilirsiniz .

Kusuruma bakmayın terapilerden çok hayatımı anlatmışım .

------------------------------------------------------------------------------------------------



 E....' NİN, YAZI 2 , KULLANDIĞI TAKMA İSİM ERNESTO                                           ب

 

Evet az once terapiden çıktım ve yurttayım . ne anlatacağımı biliyorum .sömestırın 2. Haftası evde yalnız kaldığımda bilgisayarı açtım . bir kaç gün sonra eski alışkanlıklarıma döndüm galiba . normal videolar izlerken birden gay videoları izlemeye başladım .bence bunlar GAY özelliğimin henüz körelmediğini gösteriyor . biriyle tanıştım , şans eseri aynı yerde oturuyoruz . Bana ilişki teklif etti ve kendisinin her hafta en az 2 kere ilişkiye girdiğini söyledi .bana çok cazip geldi çünkü 15 yaşında ve çok tatlı , karizma bir çocuktu . sonra düşündüm . neden böyle bir şey yapayım diye .beni bundan kurtaran din olgusu oldu . açıkçası evet dine aykırı olduğunu düşünerek bunu uygulamadım . nefsimin ne kadar köreldiğini ve dünyevi zevklere ne kadar düşkün olduğumu gördüm . ama şuda var gay olmak istemiyorsam kızlara ilgim olmalı , ama buda nefsin kötülüğünü gösteriyor . sonuç olarak beni o durumdan kurtaran din olgusu aslında , arkasında bilmediğim düşünceler olan bir maskeydi . şu anda istersem gider yaparım ama hala frenliyorum .. aşıkçası o illişki teklifinden 2 gün sonra o ilişki aklıma bile gelmedi . bu olayda kararımı tam inceleyemiyorum belki bu yazıyı yazdıktan sonra okuduğumda cevabı bulurum . evet kızlardan soğumamı sağlayan büyük nedeni itiraf ediyorum . bugüne kadar terapilerde söylemedim ama belki murat hoca anlamıştır . söyleyememem benim salaklığım J ama neyse bu yazı olayıyla bunu da aşmış olacağım .

Evet ben sevdiğim kişiyi yakışıklı olduğu için , kızlar onu sevdiği için sevdim . kızlar beni sevemezdi ben yakışıklı değilim , tatlı değilim .... ilk başlarda şöyle düşünüyordum ( erkeğe bak ne yakışıklı ne tatlı , kızlar bunu sever . keşke bende o kadar yakışıklı olsaydım .ama sonucu bu oldu işte kızlar unutuldu geriye sadece erkekler kaldı .

1140
 Merhaba Hüseyin bey,

    Ben kendimi bildim bileli erkeklere karşı bir ilgim var. daha 3-4 yaşlarımda kuzenimle beraber birbirimizin cinsel organına ve poposuna bakmak üzerine kurulu, hiç de çocukça olmayan oyunlar oynardık dün gibi aklımda. ve diğer bir çok komşu çocuğu ve baştan çıkardığım pek çok başka çocukluk arkadaşım. yaşım ilerledikçe annemin kıyafetlerini giydiğimi hatırlıyorum. o evde yokkken tüller giyer kendimi kız gibi hissederdim. kendi kendime oyunlar oynardım o kıyafetlerle. çoğu zaman erkek gibi hissederdim aslında o oyunlarda ama bir keresinde annemin aynasına geçip ruj sürdüğüm bile olmuştu.

bu arada babamı hayatımda sadece 1 kere gördüğümü ve annemin bir daha hiç evlenmediğini de belirtmeliyim sanırım. bu en önemli faktör bence. hayatımda annemin 10 senelik sevgilisi dışında herhangi bir baba figürü olmadı ve onun da 11 yaşımdan beri hayatımda olduğunu düşünürsek pek de parlak bir etki olmaması normal sanırım.

İlkokulda daha 8 yaşındayken bendeki tuhaflığı fark etmeye başladı herkes. konuşmam kız gibiydi hareketlerim kız gibiydi yürüyüşüm.. her şey. sadece kızlara aşık olduğumu hatırlıyorum daha o yaşımda. deli gibi ama. 2 sene bir kızı unutamadım hep onu düşündüm mesela. ama bu sırada hala bana top demeye devam ediyorlardı. çünkü kız gibiydim ve hala annemin arkadaşlarının çocuklarıyla ve kuzenimle büyüdükçe daha da ciddi bir hal alan sevişme oyunları oynuyordum.

Ergenliğe girmemle beraber tam da olacağını düşündüğüm gibi -çünkü herkes bana öyle demişti- erkeklere ilgi duymaya başladım. benim rüyama bir kız falan girmedi ve ilk boşalmamı da öyle yaşamadım. ama erkekler girmişti bi kaç kere o da boşaltacak kadar etkili olmamıştı. ergenlikle beraber erkeklere ciddi anlamda ilgi duymaya başladım. sınıf arkadaşlarımı hayal ederek mastürbasyon yapıyordum özellikle bir ikisini fazlaca düşünerek. ama bu sırada hala kızlara aşık olmaya devam ediyordum. onlar için gözyaşı dökecek kadar. ama cinsel anlamda bana çekici gelmiyorlardı. erkeklerse duygusal anlamda bir şey ifade etmiyorlardı. onları sadece seks için arzuluyordum. güçlü kudretli görüyordum ve beni bir kız gibi kullanmalarını istiyordum yani onlara zevk vermek bana zevk veriyordu aynen bayanlarda olduğu gibi.

 ( bu arada küçüklüğümdeki kadın gibi hissetmelerim tamamen yok oldu büyüdükçe. artık kendimi bir erkek gibi hissediyorum çoğu zaman, işte bunda annemin 10 senelik birlikteliğinin büyük etkisi olduğunu düşünüyorum.)

ortaokulda en yakın arkadaşım taha birgün bana gelip, bir ortak arkadaşımızı becermek için ikna ettiğini söyleyene kadar biraz yatışmış gibiydim. fakat ondan sonra olan oldu. tahayla biz o çocuğu bir kaç kere kullandık ve hiç düşünmedik bile ardı arkasını. aslında bana kullanılmak kadar kullanmak duygusu da zevk veriyordu küçüklükten beri ama hayallerimi kadın gibi pasif olarak seviştiğim fanteziler süslemişti. oysa hep küçüklük oyunlarında hem aktif hem pasif olmak isteyen taraftım.

 Ve büyüdükçe kız gibi davranışlarım sona ermişti. liseye başladığımda artık bana top demiyorlardı. normal bir erkekten hemen hiç bir farkım yoktu. fakat ben hayatımın en büyük travması olan " bana top demeleri gerçeği"ni - ve kızların bana asla bakmayacağını düşündürten şey de buydu- atlatacağım günü iple çeksem de, bütün sorunların bana öyle demediklerinde geçeceğini düşünsem de liseye başlayınca bunun hiç bir etkisi olmadı sanki. ben hala erkekleri düşünüyordum. ama kendimi gay pornoları izlememeye hep zorluyordum ve kızlara da duygusal ilgim şiddetlendiği için sdc seks yapacağım gün gelecek ve o gün kızlarla da seks yapabileceğimi göreceğimi düşünüyordum. ve üniversiteye gelene kadar da hep kız arkadaşlarım oldu ve normal pornolar izledim. ama hep anal pornolar seviyordum ve oradaki erkeklerin kızlara ne kadar sert davrandıklarını izleyerek kendimi çok nadiren erkeklerin yerine koyuyordum onuun dışında erkeklerin erkekliklerini izliyordum.

Ama hayatımda hep sırılsıklam aşık olduğum kızlar olmaya devam ediyordu ilginç bir şekilde ve bir erkeğe hala duygusal birşey hissetmiyordum. onları sadece seks için arzuluyordum. bana sahip olmalarını istiyordum.

üniversiteye başladım. artık annemden kaçmalıydım. çünkü 15 yaşıma kadar annemle aynı yatakta uyumamın gay olmamdaki en büyük etkilerden biri olduğunu düşünüyordum. beni çok seviyordu ama ben hep annemle sevişmekten ve bu düşüncenin aklıma gelmesinden korkuyordum. anneme asla bir ilgim yoktu ama olmasından çok korkuyordum garip bir şekilde. bazen annemin benimle ensest bir şeyler yapacağını düşünüp çok korkardım. ama annem asla öyle bir kadın falan da değildi.bilmiyorum neden korkardım bu ihtimalden. fakat ben hep kızlarla sevişme fikrine annemle sevişiyormuşum gibi hissettiğim için alışamadığımı ve bu yüzden kızlara duygusal ilgi duymama rağmen cinsel ilgimi erkeklere yönelttiğimi düşünüyordum. bu yüzden de üniversite için şehirdışına gitmeliydim. bu sırada aşık falan olmadığım ama öpüştüğümde ve göğsünü ellediğimde beni feci şekilde erekte eden bir kız arkadaşım vardı. ve ondan ayrılıp ondan daha güzel bir kızla çıkmalıydım hem aşık olduğum hem öpüşünce beni erekte eden.

üniversite için istanbulu tercih ettim. össde derece yaptığım için rahattım. üniversitede hayatımın aşkı diyebileceğim aşka tutuldum. dünyanın en güzel kızı o olmalıydı. aynen ilkokulda 2 sene peşinden koştuğum kız gibiydi o da. Adı Eceydi. ama bir gün başka bir kızla tanıştım ve bana o gece oral seks yapmaya başladı. korktuğum başıma gelmişti. bir kız vardı karşımda ve eğer boşalamazsam hep gay olacaktım. boşalmalıydım. uzadı uzadı oral seks ben erekteydim ama aklımdan hep bir kızlayım şu an inanamıoyrum diye düşünüyordum. boşalamadım. daha doğrusu yarıda kestim aslında devam etsem boşalırdım ama sonrasını düşündüm. o kızla ne yapacaktım...
sonra o kız bana bi kaç gece sonra bir film izletti nasıl bir tesadüfse: brokeback mountain

ve bu filmde gaylerin aşık olduğunu gördüm. ben hayatım boyunca filmlerden korkunç derecede etkilenmiştim. pokemon çizgi filmi çıktığında saplantı derecesinde kendimi o çizgifilm karakteri sanmaya başlamıştım. sonra harry potter okumaya başlamıştım ve kendimi onun yerine koyup onun kitaptaki hayatını yaşamaya çalıştım. saçımı herşeyimi ona benzetmeye çalıştım. çevremdeki arkadaşlarımı bile onun arkadaşlarının rollerine koyuyordum ve her arkadaşıma kitaptan bir karakter ismi verecek kadar delirmiştim. bu uzun yıllar sürdü. sanırım aralarda düzelsem de harry potter hastalığım toplamda bir 7 yıl sürdü. bunun neden anlatıyorum çünkü izledğim bir filmden veya okuduğum bir kitaptan hayatımda hiç kimsenin etkilenmediği kadar çok etkileniyorum ve kendi kişiliğimi o romandaki kişiye benzetmeye çalışıyorum, tabi görüntümü en başta kişilikten önce. bu gay temalı brokeback  mountain filmini izledikten sonra ben 1 hafta kendime gelemedim. çevremde ölsem ilgimi çekmeyecek erkeklere onlara aşık olabilir miyim acaba diye bakmaya başladım ve sonunda yıllardır ara sıra meraktan girdiğim gay odalarına bambaşka arzularla, bir erkek arkadaş bulmak için girdim. seks için değil. bu sefer seksi kesinlikle istemiyordum. erkekler seks olarak hiçbişey ifade etmiyordu. sadece duygusal bişeyler yaşamak istiyordum. ama kimle tanıştıysam gerçekten gaydi ve hem sevgilisi olmamı hem seks yapmayı istedi. ben kimseyle mutlu olamadım. buluştum tanıştım biraz takıldım o  internetteki gay alemindeydim artık ama seks olarak kimse bana bir şey ifade etmiyordu artık. hele kızlar hiç mi hiç. onları unutmuştum bile. sadece erkekler yani gayler ve onların ilgisini çekme arzum vardı. beğenilmek. çünkü kızlar gibi değillerdi. hayatımda hiç bir sevdiğim kız beni beğenmemişti oysa çok yakışıklı bir erkektim ve ben gerçek bir erkek olmadığım için, ve onlar da bendeki erkeksilikten yoksunluğu hissettiği için beni beğenmemişlerdi. oysa gayler beni beğeniyor ve bunu açıkça da dile getiriyordu.
kendimi zorladıkça cidden erkeklere derin duygular beslediğimi de düşünmeye başladım açıkçası. gerçi ilk öpücükten sonra bitiyordu herşey. sevmiyordum sevişmeyi falan ve ikimizin de erkek olduğu gerçeğini hatırlıyordum ama olsun. artık duygusal şeyler hissediyordum onlara karşı hatta kızlardan falan hoşlanmıyordum artık. belki Ece'den sadece, o en büyük aşkımdan. ama o kadar.

Bu şekilde 2 sene geçirdim. tam 2 sene önce 19 şubatta ilk duygusal anlamda erkek arkadaşımla buluşmuştum. ve şimdi tam 2 sene geçti üzerinden ve 10 aylık bir erkek arkadaşım var aynı evi paylaşıyoruz çoğu zaman. onu çok seviyorum insan olarak ama onunla da olmuyor. aşık falan da değilim. erkeklere sahte bir his geliştirdim ama tanıdıkça onlarla da olmuyor. aşık olduğumu sanıyorum fakat bir erkekle olma alışkanlığından bu böyle gidiyor sanrım. seks konusunuysa hiç açmak istemiyorum. sdc pornolardaki sert, duygusuz ve sapkınca şeyleri seviyorum. bir tarafın eziyet çektiği diğer tarafın zevk aldığı, zorla karşı tarafı kullandığı pornoları seviyorum sadece. gerçek hayatta seks anlamında hiçbirşeye hiçbir ilgim yok.

ne yapacağımı bilemez durumdayım. hayatta kızlarla vajinal seks hariç herşeyi denedim diyebilrim. ama aşık olduğum insanla sevişmedim hiç. aşık olduğum bir kızla hiç öpüşmedim. bilmiyorum nereye gidiyorum. bana yardım edebilir misiniz? her zaman bi yerinden döndürüp kızlara ilgimi kazanırım ve erkekleri unuturum diye düşünüyordum fakat artık o internetteki erkeklerin ilgisi olmadan ne yapacağım bilmiyorum. onlara ukala ukala cevaplar vermek, benim egomu şişirdiklerini benim için çırpındıklarını gerekirse benim için pasif olmayı kabul ettiklerini görmek bana çok büyük keyif veriyor. Beni kurtarın çünkü artık her istediğim an dönebilirmişim gibi hissetmiyorum. yarın istanbula erkek arkadaşımın yanına dönüyorum. bana sarılacak yine ben istemeye istemeye karşılık vereceğim. öpecek ben istemesem de. ve beni elinde tutmak için pasif olacak yine ve ben yine aktifken kendimi erkek gibi hissetmeyeceğim.. off

beni kurtarın.

Sayfa: 1 ... 74 75 [76] 77 78 ... 89