İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - psikolog

Sayfa: 1 ... 71 72 [73] 74 75 ... 89
1081
Hüseyin KAÇIN / KARA TOPRAK
« : 30 Ekim 2011, 11:21:17 öö »
 -senin beyaz kelebeklerine-

Üzülme!
gül yüzlü kelebeksin
sen de kanat çırpacaksın üç gün
karanlık gecelere ışık olacaksın
ay senin ellerinde büyüyecek
gün perdesini sen çekeceksin her sabah
güneşe umut olacaksın
yarınlar seninle gülecek
yıldızlar seninle oynayacak

Siyaha ağladığın kadar
beyaza da güleceksin

Sabahlara sarıldıkça
akşamlara koşacaksın
kara toprağa sende aşık olacaksın
beyaz gelinlikler giyeceksin

Aşk'a kanat çırptıkça
beyaz kelebek olacaksın

Üzülme!
ışıklara karışacaksın
ışık olacaksın...

30.10.2011
11:45
edirne

1082
Hüseyin KAÇIN / AŞK+ SEVGİ= DİN
« : 30 Ekim 2011, 03:11:49 öö »
AŞK SEVGİ DİN

- özge sever'in gözyaşlarına-

Aşk diyen aşksızlar
Sevgi diyen sevgisizler
Aşkın ve Sevginin önünden ve içinden çekilin ki
Aşk ve Sevgi bize hasret sizin ellerinizde kirlenmesin...

Din diyen dinsizler
Din sizi ne görür ne de işitir
Din Aşksız ve Sevgisiz kalplerin kapısında dilenci olmaz
Din Aşk ve Sevgiyi kuşatan sonsuz bir nurdur

Aşksızlar Sevgisizler Dinsizler...

29.10.2011
20:45
edirne

1083
Tarih & Türkiye / TÜRK AYDINI GENÇ NESLİN YEMİNİ
« : 28 Ekim 2011, 01:18:46 öö »
TÜRK AYDINI GENÇ NESLİN YEMİNİ

Hüseyin KAÇIN

www.huseyinkacin.com

Tarihi bir anıt gibi, som altından yekpare bir sütun gibi aydınlatan, Türk Milleti'nin kaderini ve geleceğini yüklenerek üzerime, yılmadan yürüyeceğim.

Bu öz bilinçle, önüme kurulacak bütün engelleri ve tuzakları kararlılıkla aşacağıma dair yeminimi, bir tohum gibi her seher vakti yüreğime ekiyorum. Ben yılmaz ve sarsılmaz şahsiyetimle istikbalin Türk Aydınıyım. Ben gelecekte değil şimdiden büyük bir kudreti bağrımda taşıyorum. Yarın büyüyecek olan değil bugün büyük olan asil soyluyum. Türklüğüm, kudretimdir, şanımdır ve şerefimdir. Bu uğurda  yüreğime ve rüyalarıma değin saran bir heyecanla çalışmak  ana rahmindeyken tarihin kaderime damgaladığı  kutlu bir ödevdir.

Fikren, ilmen, bedenen güçlü ve yüksek karakterli bir neslin hür bir ferdi olarak sesleniyorum.

Ulu Tanrım!

Endülüs ve Bağdat'a Ağıt yakmayacağım. Ağlamak kaderim değil artık. Şanlı mazinin horasan erenleri gibi istikbalin Türk Aydını olarak Endülüs'ü ve Bağdat'ı diriltecek kudreti diliyorum.

Ulu Tanrım! Kanadı incinmiş, karnı acıkmış bir serçenin ötüşünü duyar ve anlarsın. Yardımını esirgemezsin. Türk Milleti'nin istikbaline olan inleyişlerime merhamet eder misin?

Yeminim istikbalin her gününü, her saatini, her saniyesini ve hatta varsa eğer saniyenin içindeki zamanları da kuşatacaktır. Şahsiyetim, boş uğraşlarda, zevklerde, seyirlerde değil, beyinsel düşünce dünyamda mazinin bilgisini kuşatarak ve istikbale yenilenerek yol alan kudreti yeşerterek olgunlaşmaktadır.

Roma'nın bütün kentleri, Sibirya'nın buzlu yolları, Afrika'nın çölleri ve Balkan'ların yıkılmış minareleri merhametime hasret beni beklemektedir. Kainat, (alınyazısı ile birlikte) benim yüreğimin genişliğini öz ülke edinmek için Tanrı'ya yalvarmaktadır.

Aşkla doğdum, Aşkla yaşayacağım, Aşkla öleceğim.

Benim aşkım anlatılmadı hala genç delikanlılara ve kızlara. Geleceğin anneleri daha şanslıdır. Kudretli Destanımı anlatacaklar yavrularına, yüreklerindeki ve gözlerindeki kıvançla. Benim aşkım sadece bir  yüreği değil, hücrelerine değin kainatı kuşatacaktır.

Hafıza sarayımda, Hazreti Mevlana, gecen her demin ardından yarın yeni bir şeyler söylemek için gülümseyecek, Farabi, mutluluk adına seslenecek, Fuzuli beyitlerini terennüm edecek, Mehmet Akif, Çanakkale Şehitlerinden seslenen bir Bülbül gibi hitap edecek bana ve yol arkadaşlarıma. Tarihin bütün kudretli şahsiyetleri ölmemişlerdir. Beyinsel düşünce dünyamın ve yüreğimin kutlu konuklarıdır. Gerektiğinde yitirdiği hikmeti Batıdan alacak ve Dante ile birlikte haykıracak:

Ey yurt! Ey yurttaşları birbirine bağlayan duygu!

YARIN YENİ ŞEYLER SÖYLEYECEĞİME DAİR YEMİN EDERİM.

1084
İnsan olma ızdırabı çekerken neler yaşıyorum? (başlık bana yollanan bir e mailden alınmıştır teşekkürler kendisine)
İnsan olmaya başladığım hissediyorum. Yalnızlığım katlana katlana artıyor ve ben bütün bunlardan tuhaf bir haz alıyorum, deliriyor muyum, değişiyor muyum (evet değişiyorum), ne yaşıyorum bunlara henüz net bir anlam veremedim. Yeni bir ‘ben’ oluyorum.  
 Saldırı savaşları hep daha bir heyecanlı geçer ya aynen onu yaşıyorum hayatımda. Artık savunma, boyun eğme, tepkisiz kalma zamanlarını geride bırakmak istiyorum. Bunları yaparken, diğer insanlardan biraz fazla bildiğimi gördükçe, biraz fazla güce sahip olunca işler karışıyormuş. Halbuki ben işler daha da yoluna girecek sanmıştım, yanılmışım. İşler yoluna giriyor aslında ama ben bu yeni hayatıma alışmakta zorlanıyorum, doğal olarak. Bir şeyleri yok sayarken boyun eğerken hayat daha kolay gibi görünüyordu, sonuç belliydi, ama şimdi sonucu belirleyecek olan ben olduğum için daha çok çabalamam gerekiyor, şimdi yıllardır almadığım sorumlulukları alıyor, yıllardır görmediğim zorlukları hissediyorum. Yüz üstü yere çakılıp duruyorum aslında bir yandan. Diğer yandan da hoppala diye kalkıyorum, kimsenin elinden tutamıyorum artık, çünkü elinden tutacağım kimse yok ki. Böyle birinin olacağına dair inancım da pek yok diyebilirim. Bazen böyle birine ihtiyacım olmadığını da düşünüyorum.
 Bir zamanlar neredeyse taptığım babam bile gözümde gittikçe değersizleşiyor, sevgi olarak hala aynı yerde, ama bir insan olarak babamın her gün aynı şeyleri yapması, hep aynı şeyleri düşünmesi, benim hayallerimi anlamaya çalışmak için zerre kadar çaba göstermemesi, ama bir yandan kendi havasını atmak için profesör olmamı istemesi ağırıma gidiyor esasında, ya da bir yandan bir şeylerle oyalan, kimsenin işine bulaşma, devlete kapağı at diye akıl veren insanların etrafımda bahçedeki ot gibi türemesi beni bu konuda engelleyen duvarlar gibi. Kendileri yapamadıkları için benim de yapmamı istemiyorlar mı? Ya da şimdiye kadar bana kaşık kaşık yedirilen bırak başkası yapsın düşüncesi bu kadar mı kabuk bağlamış şekilde yerleşmiş herkese. Bütün bunları yaşamak beni bir yandan alt etmeye çalışırken, bir yandan da güçlü kılıyor. Bazen gümlesem de, sonradan bunu fark edip bir şeyleri düzeltmeye çalışıyorum en azından. Artık kararlarımı alırken, başkalarından onay almaktansa önce kendimin ne istediğini sormayı tercih ediyorum, bir de acele etmenin çok anlamsız olduğunu anlıyorum. Bu sene mezun olacağım, herkes iş iş diye koştururken, ben henüz karar vermediğimi ve biraz daha düşünmem gerektiğini biliyorum. Ama o çok bilenler, çalışmaya başlayınca alışırsın düşüncesindeler, nasıl olacaksa. Bu zihniyetten midir, Pazar akşamı herkes internete of yeni dönem başlıyor, ay tatil ne güzeldi diye yazdı. Gerçekten sevdiği işi yapan insanlar böyle bir isyan içinde değiller. E demek ki ben de bu insanlardan olmak için acele karar vermemeliyim. Mecburiyetten dolayı yaptığım işlerden şimdiye kadar zevk almadım, tam anlamıyla yapmadım, isteksizdim, bunları bile bile yaşamak istemiyorum tekrar. İnsanların yaşadıkları şeylerin çoğunun da mecburiyetten kaynaklandığına pek inanmıyorum artık, nerede kaldı seçim yapmak o zaman, ama hep mecbursun kelimesi ile yaptırılmaya çalışıldı bir şeyler bana da birçok insana da. Ders çalışmayan çocuğa da hep böyle yaklaşılmadı mı?
 Ben hep annemin, babamın, ağbimin, diğer insanlarınki gibi bir hayatım olacak zannediyordum, sıradan, aynı düşünceler, evlilik değil evcilik tadında. Şimdi bunlar değişmeye başladı kafamda, meyvesini de yiyorum sanki yavaş yavaş. Kendi başıma düşündüğüm staj başvurum, zor insanlarla çalışma merakım, seçimlerimin sorumluluğunu almaya çalışma bunların bazı örnekleri. Ama bu yazıyı okuyan kimse zannetmesin ki bunlar benim için kolay, hadi yapayım dediğimde yapıyorum. Hiç kolay değil, hala eski derimden kurtulmaya çalışıyor, sinirlendiğimde eski ben gibi bir tepki verme tehlikesi ile karşı karşıya kalıyor, kalp atışlarım hızlanıyor, hala hata yapıyor ki insan olmanın en belirgin özelliği bence, yani hala ızdırap çekiyorum değişmek için. Bu zamandan sonra vazgeçmek benim için vicdan azabı oluyor, ne olursa olsun kalıp savaştıktan sonra bir şeyler olmazsa, en azından başım dik dolaşır yaptığıma inanırım. Ama ne zaman ki yapmıyor, kaçıyorum eskisi gibi, işte o zaman o kaygı, sıkıntı, başarısızlık gibi eski duygularım beni sarmalıyor. Bu yazıyı yazarken kaç kez duruyorum, vazgeçiyorum, kaçmaya çalışıyorum, ama ellerim yine klavyeye gidiyor, artık ancak böyle iyi hissediyorum kendimi. Eski oynadığım oyunlarda birilerine iyi görünmek için övgü almak için yaparken bunları, şimdi ise kendime iyilik yapmak için, değişmek istediğim olmak istediğim ‘ben’e yapıyorum bunları, ve artık özellikle de erkeklerin hayatlarında yaptığı her şeye sosyal faaliyetinden, ibadete kanmamaya çalışıyorum, herkes bunu kendisi için yapmıyor mu? Benim yaptıklarım, yazdıklarım tabi ki ilişkilerimi, birilerini etkileyecek ama bunları ben yapıyorum, kendim için. Bunu da gayet narsistçe söylerim, kimseyle de paylaşmam. Artık insanların yerine bir şeyleri yapmak da saçmalık olarak geliyor bana, o da bir insan, ben de insansam benim yapabildiğimi o da yapabilir. İşe yaramayan düşünceler, ego savaşları, oyunlardan kurtulmaya çalışmak, bunları fark etmeye başlamak ile başlanabilir.
7 Şubat 2012  /gokkusakgok@mynet.com

YILDÖNÜMÜ AMA BİLDİKLERİNİZDEN DEĞİL

Bugün 23 Ekim 2011i geride bıraktığım ilk saatleri yaşadığım gece. 23 Ekim 2010 benim hayatımın her alanındaki birçok şeyi değiştirdiğim terapi sürecime başladığım gün.
 Boyumun 3 katına ulaşmış korkularımla evden çıktığımı, ve o güne nasıl başladığımı o kadar iyi hatırlıyorum ki, dizlerimdeki titremeyi hala hissediyorum düşününce. Ben zannediyordum ki, biten ilişkimi konuşacağız, erkek arkadaşımın benden aldığı kendime güveni yerine getireceğiz, konuştukça rahatlayacağım, üzerine para vereceğim, o beni daha da çok rahatlatacak, ve bu iş de kısa sürede bitecek. İtiraf ediyorum ki bunları düşünüyordum. Ama baktım ki ilk seanstan çıktığımda hissettiğim sahte rahatlama hissi, yerini 2. 3. 4. seanslarda eve geldiğimde istediğim uyuma, çektiğim baş ağrısı gibi şeylere dönüştü. Üzerimden tır geçmiş gibi hissediyordum kendimi. Allah’ım bıraksam mı acaba, nasıl olsa psikolojik danışmanlık okuyorum, bundan sonrasını kendi kendime halledebilirim. Hem ne var ki hayatımda yatıp kalkıp şükredeyim halime, yediğim önümde yemediğim arkamda. Bunun gibi aklımdan geçen düşünceler arttıkça, kendimi daha çıkılmaz bir yola soktuğumu anladım ve birçok insan terapiye devam etmeye cesaret edemezken, ben ise bırakmaya cesaret edemedim. Sonrasında yaşayacağım pişmanlık eminim ki çok şiddetli olacaktı ve bununla baş edemezdim. Ben bu kadar güçlü değilim. Taptığım bir babam, ölümünün yasını tam tutamadığım bir annem, narsist bir ağbim, kişiliğinde ciddi sorunları olan bir üvey annem var. Yanımda bana destek olacak kimse yokmuş aslında. Göbek bağım mı gönül bağım mı bir şeyler kopmuş aslında çoktan bunlarla. Çölde tek başına atının üstündeki bir kovboy gibiyim.
  En önemli şeylerden biri ben bir erkek terapiste gidiyorum, erkekleri kötüleyeceğim, tanıdığım erkeklerin hepsi kötüydü çünkü, kadın olsaydı bana hak verir beni anlardı, biraz da erkek dedikodusu yapardık, hele ki bekar kadın olsaydı ooh neler kaynatırdık. Bu adam üstüne üstlük evli.
 O kadar ufak hissettim ki zaman zaman kendimi o seans odasında. Karınca bile benden daha güçlü herhalde dedim. Onaylanmayı, evet haklısın cümlesini duymayı o kadar çok bekledim ki bir zamanlar. Ama şimdi iyki o cümleyi duymamışım diyorum. Hayatım boyunca duydum da ne oldu ki, günlerce arkadaşlarıma erkek arkadaşlarımla olan sorunlarımı anlattım, benim haklı olduğumu o erkeğin bana layık olmadığını söylediler. Demek ki bu da yetmedi. Hayatımda bir şeyler eksikti.
 Devam eden zamanda, bu terapi işi eğlenceli olmaya başladı, güzel şeyleri gururla anlatmak, bakın bunu da yaptım bakın bunu da yaptım, bugün yatağımdan kalkarken hiç zorlanmadım, terapiye gelmeye üşenmedim demek, beni güçlendirdi. Artık terapistim bana gücünü koru gibi cümleler kuruyordu, çok şükür demek ki pilim dolmaya başladı. Yazmaya başlamak gittikçe keyif verici oldu. Eğer bir gün hayatımı roman yaparsam, bunları kullanacağım. Artık benim de bir hikayem var. Acılarım var yine içimde, ama artık seçtiğim kelimeler, acılarımdan çıkardığım anlamlar, gözlemlerim, deneyimlerim, nasıl yandığım yazıyor içinde bu hikayenin. Gündeki anneler gibi sızlanmalarım, şikayetlerim, tatminsizliğim yok içinde. İçimden bunlar tam anlamıyla gitmedi tabii ki, ama artık o kadar uzaklaştılar ki, el sallıyorlar ama ben umursamıyorum onları. O anneler yazımdaki annelerin azmi var artık hikayemde. Gözyaşlarım akarken gururla akıyorlar artık. Hissetmenin gururuyla, saklanmıyorlar kimseden. Ne var ki bunda onların da görünmeye ihtiyaçları var belki. Ağlamak da gülmenin kardeşi değil mi. Öylelermiş, bunu da öğrendim.
  Köleydim, efendi pozisyonuna yükselmeye başladım, bir ara rehavete kapılıp ben de mi birilerine gücümü göstersem dedim, sonra dedim ki geldiğin yerini unutma. Köleyken efendini sevmiyordun aslında. Efendileri hiç sevmedin. Güç, para benim tapacağım şeyler değil. Yükseldikçe terapistimin koltuğu da aşağı inmeye başladı. Sıradan biriymiş o da benim gibi. O da çok acı çekmiş. Çok ilginç, psikologlar hiç acı çeker mi. Hem onun tuzu kuruydu, mesleğini eline almış, işi tıkırında gidiyordu. İşin aslı bu değilmiş tabii ki. Buram buram deneyim ve acı kokan biriyle çalışıyormuşum aslında. Ve ona dürüstüm artık, muhalefet olmayı da seviyorum ona. Güvenim de var en özel şeylerimi ona anlatabiliyorum. İyi bir erkekmiş her şeyden önce. Dünyada iyi erkekler de varmış. Eminim ki benim iyi olmamı içtenlikle istiyor, gelişimimi gördükçe o da mutlu oluyor. Babam sordukça bu psikolog işi ne zaman bitecek diye, sertliğimle daha zamanı var diyorum. O terapiler benim çocuğum gibi oldu artık çünkü. Onları korumak, kendimi korumak demek. Ayrıca madem ki bu kadar uğraşıyorum kendim için, önce bir adım önümdekini sağlama almalıyım.
  Biriktirdiğim erkek koleksiyonunu sadece terapistim biliyor birçok detayı ile. Koleksiyon ismini de kendisi verdi buna. Biraz utandım gibi sanki bunu konuşurken ama sonra beni yargılamayacak kişinin o olduğunu bildiğim için de onunla paylaşabildim bunu. Şimdi koleksiyon yapmayı bıraktım, bugüne kadarkiler bana yetti dedim. Aşk güçlü kadınların işidir demiştim, ama ben henüz tam olarak güçlenmedim ki, neden bir ilişkinin hazin sonucunu görüp yine kendimi suçlayayım. Evet yine beni terk ettiler. Yine başaramadım demenin hiçbir faydası yok bana. Ve gerek yok artık böyle bir şeye. Ben kendimi birçok alanda kanıtladım zaten. Akademik yaşantımdaki başarım, yaptığım ve yapacağım gönüllü çalışmalarım, insanlarla ilişkim. Hepsinde başarım var. Aileme başkaldırdım ve kabul ettirdim kendimi. Birçok arkadaşıma da öyle. Bunları yaptıkça yalnızlaştım ama, daha çok üşür oldum tepelere çıktıkça. Farklı düşünmek, görünmeyeni görmek, üzerime aldığım sorumluluklarını yerine getirmek, hepsi bir değişik etki yaptı bünyemde. Neden mavi kapak biriktiriyorum belediyeye ya da başka bir yere göndermek için, neden evde çöpleri ayırıyorum, kağıt çöplerini başka yere atıyorum, neden suyu daha az harcıyorum, neden insanların açıklarını yüzlerine vurmuyorum artık, neden bazı şeyleri her yerde söylemiyorum, neden insanlığa nasıl faydalı olabileceğimi düşünüyorum, neden kendimi mutlu etmeyi istiyorum, neden artık keyif aldığım şeyler değişiyor, neden maneviyata daha çok yöneldim, neden dünyanın iyi bir yer olduğuna inanmak istiyorum, neden hayata bu kadar tutunuyorum, neden bir anda içimden eğitim uğruna işi uğruna dayak yiyen bir öğretmen gibi olmak, onun yaşadığı tutkuyu yaşayabilme isteği geliyor, neden sıra dışılıklar bana artık daha sıradan geliyor, neden sınırlarımı, duvarlarımı artık yıkıyorum, neden artık bir erkek arkadaş istemiyorum, neden artık babama tapmıyorum, neden artık ağbimi eskisi kadar umursamıyorum, neden kendimi ona ve diğerlerine kabul ettirmeye çalışıyorum, ben buyum diyorum, neden cesaretimi arttırmak için uğraşıyorum, neden yüksek lisans ve doktora yapmak konusunda daha hırslıyım, neden bazen bunların hepsinden vazgeçip, güne sabah programı ile başlayıp, akşamı dizi ile kapatmak istiyorum, neden insanların sahte gülüşlerini, iltifatlarını daha kolay fark edebiliyorum, neden bunların hepsinin YAŞAM’ın kendisi olduğuna inanıyorum artık?
 Cevap basit, ben E. Üniversite son sınıfta okuyan, hayatını şimdiye kadar pek gözden geçirmemiş, geçirse de hep olumsuzluklarımı görmüş, suçu hep başkasında aramış, 24 yaşında çocukluktan henüz çıkmış, nasıl başladığını kendisi de hayal edemeyen, ama risk almayı seven ve terapiye gitmeye başlamış, 1 yılını doldurmuş kıdemli olma yolunda ilerleyen bir danışanım. Yolunda emin adımlarla ilerliyor, daha da ilerleyeceğine inanıyor, çok baltalanıyor, çok darbe alıyor, bazen çok kaygıları var, korkuları var, ama artık kaçmıyor, inadına gidiyor üzerine. Bu dünyada tek başına yaşamadığını, ama bir o kadar da tek başına olduğunu öğrendi, bu ağır gelmesine rağmen, omzunun bir yerine koydu.
 İçtenlik, cesaret, umut, korku, hüzün, sevinç gibi duygularla yoğrulmuş bir yazı yazdım bugün. Kendime dokunarak yazdım.

iletişim: gokkusakgok@mynet.com

1085
Merhaba HÜSEYIN bEY;
 
Uzun bir zaman sonra size yaziyorm,yazma cesaretimi buldum son terapi yine her zamanki gibi mükemmel sonuclar yaratti.
 
BABAMIN ARTIK OGLU DEGIL KIZI OLABILMEYI BASARDIMyil  -BASARDIKKKKKK
 
evet cilginca gelebilir ama artik nihayet tamamen özgürümm ve evliligimide kurtarabildim.Nihayet ben gercek cinsel kimligime kavusabildim hayatimdaki tortulardan kurtulmak tam 3 yilimi aldi.ama 39 umda ancak özgür olabildim belkide hic olamadan da ölebilirdim allaha hamd olsun ki gec�kalmadi.
 
Evliligimde problem yasiyordum esime birturlu kendimi veremiyordum,ne cinsel hayatimda nede kadin olarak her sevisme esnasinda babami görüyordum cilginca ama öyle kilitleniyordum,biliyorsunuz babama benzerliginden evlenmistim baba sevgisinin son doyumu beni bu evlilige itmisti.ama bir yandan da oglu oldugumu gercek manada kizi olmadigimida sizinle ögrendim, önceki terapide babam olmaktan cikti ama bu sefer ben yani oglu bu adamla evliydi yine bi sorun vardi ,babasinin oglu bir erkekle yatabilirmiydi. HAYIR babamin 3 kizi var ben ortancayim bosandiktan sonra özelikle bana tüm kocalik görevlerini anneme yapmam icin yükledi, kendisinin yapamadigi herseyi cinselik haric, annemi gezdirmek, tozdurmak, cicek almak, sirket bile kurdum babamin yapamadigini yapabilmek icin annem babam iflas ettigi icin dalga gecerdi ya, babamin oglu olarak laf söyletemezdim babama ,anneme ezdiremezdim, kizkardeslerimi kol kanat oldum,ailenin tüm yükünü tasidim, babam oglu gibi beni gordugu icin harclik ister, kadinlarla capkinliklarini anlatir, eskiden sevdigi kadini bana anlatirdi, bir kiz cocugyla bir baba bunu paylasmazdi . ama ben istemesemde babamin oglu olmustum.2 yil boyunca suren terapi surecinde bunu hic fark edemedik, terapiden sonra esim ve ben babamlara gittik, aninda esimi babamin oglu yaptim . Baba dedim bak sana bir ogul getirdim begendin mi dedim evet kizim dedi.
Beraber is yaptilar onlari seyrettim resmi bilincaltiMa kazidim.
BABA dedim ben senin neyinim ? Sultanimsin dedi hayir baba dedim neyinim babam bize asla kizim demez , kizlarim hic demez, cocuklarimda demez, KIZIMSIN DE baba dedim tekrar sordum baba ben senin neyinim.
Kizimsin kizim dedi, sarildim babama , baba dedim ben suan issiz ve gucsüzüm beni yinede kizin olarak seviyormusun dedim , evet kizim dediginde, artik babamin guclu olmak zorunda oldugu OGLU DEGILDIMMMMMM ARTIK KIZIYDIMMMMMMMMMM:
 
39 yasima girerken nihai huzur benligimi ruhumu kaplamisti, kader yada hayat ve Allah ne tür kimlikler yüklemisti omuzlarima hep neden nicin demiyorum , yasanmalidi ve yasandi.
Artik 39 yasimda gercekten ben ben olarak yasabilirim , kendi hisslerim, isteklerim, duygularim ve hedeflerim, insallah yasabilmem icin gec kalmamisimdir.
Esimle artik mutluyum, ona suslenebiliyorum, sevisebiliyorum, babami görmuyorum artik, sucluluk ve ihanet de hissetmiyorum, evde yemek super yapiyorum artik,ilk defa evde hersey ütülü, tüm dolaplar derli toplu,özelikle
onun evde ki yeri belli , dolabi terligi, birsey beklemiyorum artik ondan, ben yapiyorum,sikayet kamadi, kizmiyorum ona.
 
Onu oldugu gibi kabullendim benim bir evliligim var artik HUSEYIN BEY bir KOcam esim ve oglum.Artik gözüm acik gitmez.
 
Sevgiyle kalin ALLAH RAZI OLSUN SIZDEN

1086
Huseyin bey, A
 
aklim inanin aklim  hala almiyor , her terapi sonucunda hep hayatim degisiyor.

 A....le ilgili olarak evliligimde de cok sey degisti, ondan bir beklenti icersinde degilim sizin dediginizi uyguluyorum karsiliksiz ondan bir beklentiye girmeden, kavga etmeden evde nasil bir
düzen istiyorsa onu yapiyorum, ev temizligine önem verir temiz tutuyorum,yemek istedigi gibi, sabahlari kalkip kahvatisini hazirlayaip 6 da ugurluyorum, evde güleryüzle karsiliyorum, o hafta
sonlari yine gidiyo kahveye, kagit oynuyo iciyo bisey demiyorum hosgeldin diyorum, ne namaz kil diyorum ne de baska bisey onu oldugu gibi Allahtan bana sunuldugu gibi kabullendim ve hizmetimi severek yapiyorum.
 
Kahretmiyorum artik, beni anlamasinida beklemiyorum ben bisey istiyorsam ondan güzelce ben ortami hazirliyorum.Ama su bi gercek artik bir beklentim yok Allaha biraktim  evliligin tadini cikariyorum,rolumu oynuyorummevcut durumla mutluyum. Ama kendi dunyamda
yine elbetteki YANLIZIM aslinda Allahlayim O BENI ANLIYO ya o bana yeter.Umudumu ahretteki esime bagladim surda kac yil olucagim ki esimle Allah bilir , ahrette belkide yine esimi isterim bilemem o da ayri bi konu.Zaten
beni super anlayan bi esim olsaydi imtehan kolay olurdu,marifet bu ese sabredebilmek, belki hidayet gelirde allahtan ayni seyleri paylasmak nasip olur,kim bilir o kadarda önemli degil artik
Huseyin bey artik tam saglikli olduguma inaniyorum, babamin Guclu OGLU olmaktan cikinca artik almanyadaki gucsuz insanlarla eroinmanlarla, genel ev kadinlariyla ugrasmayi biraktim, onlar karsima allah tarafindan cikarilirsa
o zaman baska ama ben onlari arayip bulmustum özellikle artik bunu yapmiyorum. Ben kimseyi sizinde dediginiz gibi kurtaramam. Birden hedef alanim degisti.
 
Almanya ve Avrupa temsilciligime devam edicem,kuran ile incil arasindaki farklar kitabi geldi almanya ya yolladilar adnan mengi ve Savas Cetinol yazarlar Ben tanimiyorum siz taniyormusunuz.
 
Avrupada teblig konferanslari var ona hazirlanicam Huseyin bey allahin izni ile tek hedefim bu beni yetistiricek bir yer bi kapi yada kitap ariyorum bulucagima inaniyorum.Sadece yemek yapmak temizlik beni kesmiyo
icimdeki o Allahi anlatma sevdasi inanin nefsi degil INANINNNNNNNNNN BANAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAAA Tum kalbimle hala inaniyorum ki Rabbim beni buraya bosuna göndermedi eger o isterse lutuflarini bana acacak
bekliyorum son nefesime kadarda beklicem huseyin bey,
Suanda beni anlayan Allahtan baska kimse yok o da bana yeter.Unutmayin huseyin bey siz benim HZ SEMSIMSINIZ GUNESIMSINIZ karanlik her bana coktugunde bana aydinlik veriyorsunuz Allah size hayirli ömurler versin.
Taabi seyda Hz LERIDE benim icin basta bir ayagim hep konyada bir ayagim sizde.Beni sakin birakmayin Hocam NE OLUR bu garip talebe isiginiza muhtaccccccccccc.Cunku siz bana ALLAHTAN gönderilen bir kandilsiniz.
 
Is hayatim tekstil firmasiyla anlastim ic camasiri saticam almanyada , yine basa döndum iflas ettigim firmamin isini tekrar denicem kader diyelim bu sefer ne olucak hayirlisi, ama is bulamadim ve suan yapabilecegim tek is bu umarim
olur cunku özgur olabilmem icin kocamin parasindan bagimsiz olmam gerek paraya ihtiyacim var teblig icin gerekli dua edin insallah.
 
K... evet k... oglum beni artik öpüyo o kadar bagirmiyo, cagirmiyo savasi dinmek üzere benle insallah a........... de kabullendi tek mesele,sorumluluk almasi
 
iste böyle huseyin bey
 
dua ile


1087
Yılmaz ÖZAKPINAR / ÜNİVERSİTENİN VARLIK GAYESİ
« : 03 Ekim 2011, 05:07:57 ös »
ÜNİVERSİTENİN VARLIK GAYESİ

ÜNİVERSİTE, DEĞERLER ÇARPIŞMASINDA EN KUVVETLİ OLANIN, EN BECERİKLİ OLANIN, EN ÇOK TARAFTARI OLANIN DEĞİL, HAKİKATİN GALİP GELMESİ İÇİN VARDIR. Üniversite, bütün işi hakikati aramak olan insanların cemaatidir. Akademisyenin araştırma yapması, hatta öğretmesi, hakikati arama yolunda düşünmesinin değişik şekilleridir, doğadaki hakikati zihninde inşa etme faaliyetinin uzantısıdır. İster doğayı ister insanı araştırsın, akademisyen aradığı parça hakikatin, insan dahil tüm evreni kapsayan bütün hakikat içinde olduğunu hisseder. Bizim kavrayışımız bir anda tüm evreni kuşatamadığı için, onu parçalıyoruz. Üniversite bu zorunlulukla, bir sürü uzmanlık dallarına ayrılmıştır.

ÜNİVERSİTENİN VARLIK GAYESİ, BİLİNENLERİ BİLMEYENLERE ÖĞRETMEK DEĞİLDİR. Üniversite bunu kaçınılmaz olarak yapar; fakat onun varlık gayesi bu değildir. Üniversiteden beklenen, üniversite cemaatine dahil olan öğrencinin ne düşüneceğini belirlemek de değildir. Bilimsel diye nitelenen düşünce ile de olsa, üniversite prensip olarak, öğrencinin düşüncesinin içeriğini belirlemez. Bilimsel nitelikli de olsa, düşünceleri bu tarzda kazandırma, üniversite ruhuna uymaz.

ÜNİVERSİTE, ÖĞRENCİYE NE DÜŞÜNECEĞİNİ DEĞİL, DÜŞÜNMEYİ ÖĞRETİR; öğrencinin anlayışını ve hüküm verme kabiliyetini geliştirir. Bu kabiliyetleri kazanan öğrenci, mutlaka her meselede farklı düşünecek diye bir şey yoktur; fakat kabul edeceği düşünceleri, kendi anlayışı ve hükmü ile kabul eder. Bu kabiliyetin doğal uzantısı olarak, öğrenci, problem alanlarında kendi bağımsız düşüncesi ile ilerleyebilmelidir. Öğrencisi bu zihinsel konumda olan üniversite, sonrakilerin öncekileri aşması için müsait bir iklim sağlar ve insan düşüncesinin gelişimine katkıda bulunur.

ÜNİVERSİTE PARÇA BİLGİLERİ ÜRETEN VE HER YENİ BİLGİ PARÇASIYLA KATALOĞUNU GENİŞLETEN BİR BİLGİ İMALATÇISI DEĞİLDİR. Üniversite cemaatinin bütün düşünme faaliyeti ve o arada ortaya koyduğu bilgiler, hakikati kavrama gayesine yöneliktir. Hakikati tam anlamıyla kavrama gayesi asla gerçekleşmeyecek olmasına rağmen, üniversitenin varlık gayesi, tam olarak kavrayamayacağını bilse de hakikate erişmek için düşünmektir. Her insanın ruhsal ihtiyacı ve doğal yönelişi olan düşünmeyi, üniversite, başlıbaşına bir iş olarak benimser ve o işi en yüksek düzeyde yapar.

Hakikati arama yolunda bütün işi düşünmek olan AKADEMİSYEN, NE HÜKÜMETİN NE MÜTEVELLİ HEYETİNİN, NE REKTÖRÜN, NE DE BAŞKA BİR ŞAHIS YA DA GRUBUN EMRİNDEKİ BİR MEMUR DEĞİLDİR. Maaşını, yaptığı işin karşılığı olarak değil, o işi yapabilmek için alır. Üniversite ancak hakikati arama yolunda bağımsız düşünme ruhunu kaybetmediği sürece üniversitedir.

Bu nedenle ÜNİVERSİTENİN TEMEL İŞLEVİ, MEMLEKETİN EKONOMİK KALKINMASINA HİZMET ETMEK YA DA YETİŞMEKTE OLAN GENÇLERİ MESLEK SAHİBİ YAPMAK DEĞİLDİR. İyi bir üniversite, bu işlevlerin yerine getirilmesine katkıda bulunur. Fakat üniversite, varlık gayesini unutur ve üniversite ruhunu kaybederse, onun bu işlevlere katkısı da kalitesiz olur.

Prof. Dr. Yılmaz Özakpınar.

*Bu yazı, kendisi tarafından İstanbul Üniversitesi 1998 Psikoloji mezunlarına ithaf edilmiştir.

1088
Eşcinsel Terapiler

1089
gokkusakgok@mynet.com


Meğerse Arkadaşım…
Gaymiş. Gay olduğunu itiraf eden bir arkadaşım var. Bugünkü seansta bahsetmeyi unuttuğum konuyu kağıda dökmenin iyi olacağını düşündüm. İlkokul arkadaşım kendisi, üniversiteye başladığımdan beri görüşüyoruz, her zaman için iyi bir arkadaşımdı, hala da öyle, hiç kız arkadaşım var gibi bir şey konuşmamıştık, bir ara bir kızdan bahsetmişti ama çok kısa süre. İçten içe merak ederdim bu çocuğun neden kız arkadaşı yok diye. Ama aklıma böyle bir durum gelmemişti hiç. Çok çekindi bana bunu söylerken, bu konuyla ilgilendiğimi ve psikoloji ile ilgili bir bölümde okuduğumu bildiği için daha da endişeliymiş öyle söyledi. Benden kızmamı, onu dışlamamı, ay git artık benim arkadaşım değilsin gibi cümleler söylememi bekliyordu. Tabi ki de böyle bir şey yapmadım. Ama çok şaşırdığımı da söylemeliyim. Birincisi ben bundan sonra ona nasıl davranacağım. İlgimi çeken kişiler kategorisinde, ve arkadaşımı denek gibi incelemek analiz etmek istemiyorum, konu hassas bir konu arkadaşlığımın bozulmasını istemiyorum. Onun bu konudan bir rahatsızlığı yok, ama bir yandan da iç dünyasını merak ediyorum. Bunu itiraf ettiğinden beri hiç görüşmedik, ama yakın zamanda büyük ihtimalle görüşeceğiz. Söyledikleri, anlattıkları bundan sonra benim için artık daha kıymetli olacak bunu da inkar edemem. Aslında tezgahımda güzel bir konu var, ama ben onu çözümlemeyi henüz bilmiyorum ve sadece uzaktan bakıyorum. Durumu en iyi özetleyen cümle sanırım.

1090
Medya / EŞCİNSELLER TBMM GÜNDEMİNDELER
« : 25 Eylül 2011, 01:26:09 ös »
Bakan Şahin: “LGBT’ler Yeni Anayasa Sürecine Katılsın”


Bakan Şahin’in kadına yönelik şiddetin önlenmesine ilişkin yasa taslağı ve “Yeni Anayasa” ile ilgili düzenlediği toplantıya Pembe Hayat’tan Belgin Çelik de katıldı.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin, kadına yönelik şiddetin önlenmesine ilişkin yasa taslağı ve “Yeni Anayasa” ile ilgili kadın alanında çalışan sivil toplum örgütlerinin temsilcileriyle bir araya geldi. Toplantıya Pembe Hayat LGBTT Dayanışma Derneği’nden Belgin Çelik de katıldı. Bakan Şahin, cinayetten, şiddete ve görmez gelinmeye kadar birçok sorun yaşayan LGBT’leri ilk kez dinledi...

Pembe Hayat-LGBT Derneği adına toplantıya katılan Belgin Çelik, eski bakan Selma Aliye Kavaf’ın kendileri için kullandığı “hastalıklı” ifadesini ve Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu’nun bir röportajında kullandığı “Eşcinseller de eşitlik istiyor, verecek miyiz? Tabii ki vermeyeceğiz” ifadelerini Bakan Fatma Şahin’e hatırlattı.

Bakan Şahin LGBT’lere ilişkin yeni anayasada düzenlemeye gidilmesinin pozitif bir görüşle ele alınmasını istedi.

Uğradıkları mağduriyeti Bakan Şahin’e aktaran Çelik, “Özgürlük ve eşitlik herkes için olacaksa cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim ayrımcılığı ortadan kaldırılmalı ve temel insan haklarından olan LGBT hakları tanınmalı” dedi. LGBT gerçeğinin tanınmasını isteyen Çelik, Bakan Şahin’e şu önerilerde bulundu:

“Cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ibareleri mutlaka tasarıya eklenmeli. Biz trans bireyler cinsiyet kimliğimiz nedeniyle seks işçiliği yapmak zorunda kalıyoruz. Bunun sonucunda müşteri ve sokak çeteleri ile uğraşıyoruz ve onların şiddetine maruz kalıyoruz ve bunun yanında polis ve kolluk kuvvetleri de bizlere şiddet uyguluyor. Yani devlet eliyle de şiddet görüyoruz. İstemediğimiz bu işi mecbur kaldığımız için yapmak durumundayız. Bu saydığım sorunlarımızı engelleyici maddeler yeni yasaya eklensin.”

Bakan Şahin’in bu öneriler üzerine Çelik’e, “Sizlerle aktif çalışmak isteriz. Bunları öğrenmek, bilmek isteriz. Tasarıyla ilgili sürece katılın, önerilerinizi iletin” dediği öğrenildi.

Ailenin Korunmasına Dair Yasası Tasarısı Taslağı için öneri hazırladıklarını kaydeden Pembe Hayat’tan Kemal Ördek, öncelikle yasaya “cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayırımcılığı nedeniyle şiddete maruz kalma” ifadesinin eklenmesini istediklerini kaydetti. Pembe Hayat Derneği’nin Bakan Şahin’e sunacağı öneri metni ise şöyle:

“Bakanlığın hazırladığı taslak kadın-erkek üzerine kurulmuş. Trans ve biseksüel kadınlar ile lezbiyen ifadeleri yasaya eklensin. Ayrımcılığa uğramadan, devlet tarafından korunsun. Taslakta haksız tahrike yer verilmemiş ve bu unsur eşcinseller açısından son derece önemlidir. Çünkü kovuşturma evresinde karşılaşılan birçok durum haksız tahrikle ilgili. Hakim, faillerin ‘tahrik edildim’ ifadesinin ardından haksız tahrik indirimine gidiyor. Engellensin. Acil koruyucu tedbir, fiziki koruma, güvenlik kararı verilmesi konusunda uzlaşamıyoruz. Kolluk, polis ve jandarma, cinsiyet ayrımcılığı ve cinsel yönelim ayrımı yapmadan, görevini yapsın. Polis merkezlerine yapılan mağdur başvurularında, ‘eşcinsel’ ayırımı gözetilmesin, önlem alınsın. Yine polis merkezleri bizim gibi derneklerle işbirliği yapsın, bilgilendirilsinler. Bize bir yasa lazım” dedi. Ördek, AKP hükümetinin trans ve biseksüel kadınlar ile lezbiyenleri koruyucu önlem almayı taahhüt edecek bir yapıya sahip olmadığını fakat savunuculuklarını sürdüreceklerini de kaydetti.

1091
Medya / EŞCİNSELLER TBMM'DE LER
« : 23 Eylül 2011, 02:01:33 öö »
‘Ali ile Ramazan’ Meclis gündeminde


Perihan Mağden’in iki erkeğin ilişkisini anlattığı romanı 'Ali ile Ramazan'ın TEDA’dan destek alamaması TBMM gündeminde...
CHP Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka, Perihan Mağden’in “Ali ile Ramazan” romanının Almanya’da yayınlanması için TEDA’ya yapılan başvurunun “muhafazakârlık” nedeniyle reddedildiği iddiasını Meclis gündemine taşındı.

Cumhuriyet gazetesinin haberine göre, Nazlıaka, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesinde “Ali ile Ramazan” kitabına neden destek verilmediğini sordu.

Nazlıaka önergesinde, “Haziran 2011 tarihinde Uluslararası Af Örgütü tarafından da ortaya konulduğu gibi LGBT’lerin (Lezbiyen, Gay, Biseksüel ve Trans) Türkiye’de sağlık hizmetleri, eğitim, barınma ve çalışma hayatında şiddete de varan bir ayrımcılıkla karşı karşıya olduğunu” vurguladı ve Meclis’e yönelttiği sorular arasında şu da yer aldı: “TEDA, Türk edebiyatını çeviri fonları ile destekleyerek yurtdışında yayımlama ve tanıtma projesi olarak yürürlüğe girmiştir. TEDA, daha önce 17 kitabına destek verdiği Perihan Mağden’in iki erkeğin duygusal ilişkisini anlatan ‘Ali ile Ramazan’ isimli romanını basmak için başvuran Almanya’daki Suhrkamp Yayınevi’nin talebini reddetmiştir. TEDA’nın Perihan Mağden’in kitabının çevirisine destek talebine ret cevabı vermesinin gerekçesi nedir?”

Bu gelişmelerin ardından TEDA’dan resmi bir açıklama yapıldı. Açıklamada, “Suhrkamp Verlag’ın başvurusu 6 Haziran 2011 tarihinde yapılan TEDA Danışma ve Değerlendirme Kurulu toplantısında görüşülmüş ve söz konusu başvurunun bir sonraki kurul gündemine alınmak üzere ertelenmesine karar verilmiştir” denildi. Açıklamada, erteleme kararlarının başvuruların reddi anlamına gelmediği belirtilirken, bu ertelemenin Suhrkamp Verlag’ın Perihan Mağden’in “Ali ile Ramazan” adlı eseri için yaptığı başvuruya özel bir uygulama olmadığı da vurgulandı.

Açıklamada “Suhrkamp Verlag’ın beş başvurusu ile farklı yıllarda ve farklı ülke yayınevlerinden gelen Perihan Mağden’in eserleri için yapılan 17 başvuruya destek verilmesi, ne değerli yazarımız Perihan Mağden ne de Almanya’da Türk edebiyatının tanıtılması çalışmalarında önemli bir partnerimiz olarak gördüğümüz Suhrkamp Verlag’a karşı önyargılı bir yaklaşımın olamayacağının bir göstergesidir” denildi.

Altuğ, Suhrkamp Yayınevi’nin de kendisi gibi TEDA kuruluna defalarca sözlü ve yazılı olarak başvurduğunu ancak doyurucu bir cevap alamadığını belirtmişti.

Suhrkamp Yayınevi Başkan Yardımcısı Dr. Thomas Sparr ise konu ile ilgili şu açıklamayı yaptı: “Bugüne kadar TEDA ile neredeyse tüm Türk edebiyatı projelerimizde işbirliği içindeydik, bunların içinde Perihan Mağden’in iki romanı da vardı. TEDA’ya bu desteklerinden dolayı minnettarız. Mağden’in ‘Ali ile Ramazan’ı, İstanbul hayatının önemli bir bölümünü sergilemektedir: Gaye, saygı için verilen mücadele, genç eşcinsel erkeklerin umutları ve korkuları. Biz, TEDA’nın desteği olsun ya da olmasın, ‘Ali ile Ramazan’ı kasım ayımda yayınlayacağız.”

Kaynak: ntvmsnbc.com (22 Eylül. 2011)

1092
27 Mart 2011 Pazar akşamı TV5 Ana Haber Bültenindeki söyleşide
"eşcinsellik hakkında"
gündemdeki eşcinsel parti adaylarının varlığını konu alarak konuşma yaptı.


http://www.youtube.com/user/escinselterapi tıklayınız


26/12/2011 tarihli Radikal Gazetesinde sitemiz ve eşcinsel terapiler hakkında
yayınlanan makaleye ulaşmak için tıklayınız

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1073587&Yazar=PINAR_OGUNC&Date=26.12.2011&CategoryID=97#




Öncelikle siteniz de verdiğiniz bilgiler için tsk ederim. Bana yardım edebilmeniz ümidiyle yazıyorum. Ben 29 yaşında bir erkeğim. Sorunum ise eşcinsel duygular ve bunları yok edemiyorum. Okuduğum kadarıyla da bunun bir tedavisi yokmuş ve sorunun kaynığı da tam olarak bilinmiyor. Hocam ben şimdiye kadar ne kendi cinsimle ne de karşı cinsle birlikte olmadım. Ailem artık evlenmem gerektiğini söylüyor ben de öyle düşünüyorum ama bu dert yüzünden evlenmeye korkuyorum. Çünkü ilerde eşimi cinsel açıdan mutlu edebilecek miyim ya da evlenen çoğu kişi eşcinsel olan erkeklerle ilişki kuruyor. Böyle olmaktan korkuyorum ve bana tiksinti de veriyor. Zira ben sağlıklı bir erkek sağlıklı bir evlilik çocuğumun olmasını istiyorum. Allah tarafından verilen bu bedene uygun yaşamak istiyorum. İşte içindeki bu eşcinsel duyguları atamıyorum. Sanırım sorunum babasizliktan kaynaklanıyor. Çünkü eksikliğini hep hissettim baba kokusunu, dokunuşunu sizi korumasını hep mesaj ettim. Ve benden başka ailemde erkek yoktu. O yüzden özdeşleşecek bir erkek kimliği bulamadım ve başıma bu geldi. Önceleri çok üstelemedim geçer dedim ama olmadı. Şimdi ise böyle yaşamak bana çok utanç veriyor. Dışardan tam bir erkek ama içerden farklı bir yaratık gibiyim. Sosyal hayatım sınırlı görüştüğüm erkek arkadaşlarım var dost dediğim kişiler onlara karşı herhangi bir cinsellik hissetmiyorum. Bir bayanla beraberliğim oldu ama duygusal cinsel değil zaten akrabamdi belki onun etkisi ile hiçbir şey hissetmedim ona. Ama normal şartlar altında bu yasa kadar normal bir erkeğin cinsel bir deneyimi olur karşı cinsle benim olmadı günah dedim, zaten utangaç biriyim pek konuşmayı da beceremem.dışardan sessiz sakin görünen mulayim birisiyim, fazla konuşmayı sevmeyen,utangaç, gösterisi sevmeyen sade yaşayan biriyim ama ışte içimdeki bu kötü duyguları atamıyorum.Yalancı eşcinsellik ve eyleme dönüşmeyen eşcinsellik sanırım benimkisi. Acaba kurtulma şansım var mi. Çünkü böyle yaşamak istemiyorum Allah'in huzuruna böyle çıkmaya da yüzüm yok ve ileriki yaşlarda herşeyin daha kötü olacağından korkuyorum. Lütfen bana yardım edin ne yapmalıyım Allah rızası için söyleyin düzelmek istiyorum   

iletişim:

rahimhalim@hotmail.com

1093
Medya / Erkeğin korkusu: Eşcinsel miyim?
« : 16 Eylül 2011, 05:28:42 ös »
Erkeğin korkusu: Eşcinsel miyim?


Bazı erkeklerde eşcinsellik korkusu vardır. Hele erkek çocukları varsa bu korkuyu onlara da yansıtırlar. Acaba bu gibi erkekler, bilinçaltlarında kendilerine dair özel bir korkuyu mu taşıyorlar? Her insan içinde çifte cinsi mi barındırıyor? Prof. Dr. Psikiyatrist Günsel Koptagel'e sordum.



YATAKTAKİ İKTİDAR - 4/DUYGU ASENA



        * Bütün aileler çocuğum homoseksüel, eroinman değilse, mafyaya dokunmamışsa tamam diyor. Homoseksüellik dünya kuruldu kurulalı kimi yerde yüceltilmiş ama genellikle hor görülmüş. Ailelerde, zaman zaman çok katı kurallar vardır, bir korku halini alır. Öyle bir hale gelir ki bir erkek arkadaşıyla çok yakın olduğunda acaba bir homoseksüellik mi var korkusu çıkabilir.
       Bazı aileler vardır çocuğu devamlı kontrol ederler. Diyelim ki çocuk odasında oturuyor, evdekiler devamlı kolaçandadır. Aslında o insanı o hale sokanın kendi sorunu vardır. Belki kendi ufak, doğal bir şey yaşamıştır. Ergenlik çağında, eşcinsel oyunlar olabilir, bunlar gelir geçer ama bir baba bunu içinde taşıyorsa, çocuğunun eşcinsel olmasından korkar.
       Mesela oğlan çocukları kendi aralarında sidik yarışı yaparlar, boylarını ölçerler, buna benzer bir deneyimde yakalanıyor, kıyametler kopuyor. Kimini alırlar muayeneye bile götürürler. Bu sefer çocuk devamlı suçlu büyüyor ve kafasında hep bu suç kalıyor. O çocuğa sen şusun busun dedikçe onu benimser. Hakikaten eşcinsel eğilimler, eylemler ortaya çıkıyor.


Evli ve eşcinsel

       - Hem evli barklı olup hem de bu duyguyu içinde taşıyanlar var... Ya da 50'sinden sonra yuvalarını bırakıp, eşcinsel kimliğe bürünenler.
       * Eşcinsel eğilimleri var, kadınla cinsel ilişki de kurabiliyor ama bunu isteyerek yapmıyor, sosyal konumu için evleniyor. Bu arada herhangi bir şeye kızdığı zaman vuruyor kapıyı gidiyor gay barlara.
       Bazı durumlarda erkekten hınç alıyor, mesela babasıyla olan problemini böyle çözmeye çalışıyor. Agresyon deşarjı dediğimiz şey. Latant bu insanlar... Böyle bir eğilimi vardır, sosyal baskı nedeniyle frenlemiştir, her şeyi boşverdiğinde gider...
       - Bir kadınla ilişki kurarken fantezilerinin eşcinsel olması doğal mıdır?
       Ya da kadından hep anal birleşme talep edenler?..
       * Doğal değil tabii. Orada da kendi ruhsal karmaşalardan doğan bir şeyler var.
       Bazı görüşlere göre seksin her türlüsü sekstir, bazı görüşlere göre de bu sapık bir sekstir. Mesela mastürbasyon herkes yapmıştır, ama sade onu yapıyorsa patolojik bir hale geliyor. Her kişinin özelliğine göre birtakım kriterler var, bunları teker teker çözümlediğiniz zaman gerçek çıkabiliyor.


Aşırı anne bağımlıları

       * Preödipal dönemde baba ile aşırı çatışmaları yüzünden ya da babadan korkudan, yahut da babanın niteliklerini yetersiz veya saygıya değmez bulduğundan ötürü babayı iten erkek çocukta ana - figürü ana - baba - çocuk üçgeninin ağır basan öğesi olma yanı sıra ananın babaya ters olan ve çocuğu daha doyuran nitelikleri onda anaya sıkı bir takılmayı daha da yüzeyel plana çıkarır ve bu onu, başka kadınlarla olacak olan ilişkisini bozucu türde etkileyebilir. Bu bozulmalar derece derece cinsel güçsüzlükten (empotans'tan) homoseksüellik korkusu, homoseksüellik eğilimi ve homoseksüelliğe dek varabilir.
       * Erkek çocuk anasına sahip olmak isterken onu babasıyla paylaşmak zorunda kalıyor, o zaman babayla çatışıyor. Aşırı anne bağımlılığı olanlarda eşcinsellik olabilir. Çocuğun ilk objesi ana, çünkü var oluşu ona bağlı, derken birbirini tanımaya başlıyor, anaya bütünüyle sahip olmak istiyor, ama bu arada anne babanın malı. Anneyi babayla paylaşmak zorunda, babayla rakip gibi oluyorlar. Bu sefer annemle ilişki olursa hem günah, hem cezalandırılırım der, bu ensest korkusudur. O zaman ne oluyor herhangi bir kadınla ilişkiye girdiğinde bilinçaltında ya bu benim annemse diyor, o şartlanma var. O zaman empotan olabiliyor. Bu huzursuzluktan kaçmak için iyisi mi ben kadınlarla ilişkide bulunmam, erkekle ilişkide bulunurum, bu yüzden annem falan olmaz diye bir şey var.
       * Türk Ceza Kanunu'nda homoseksüelliğe ait herhangi bir yasak yok. Ancak aleni yaparsa, yaşı küçük olan kişiyle yaparsa ve zorla yaparsa ama bunlar heteroseksüel ilişki için de geçerli. Ameliyat yasak çünkü kanuna göre bir kişiye bıçak vurulması, ancak, hayatını kurtarmak, bozukluğu düzeltmek için olabilir.


Porno zararlı mı?

       - Gençler artık porno filmlere çok kolay ulaşıyorlar. Oysa bunların çoğu doğru ve doğal seks bilgileri içermiyor. Pornonun yararları ve zararları nelerdir?
       * Her şeyin aşırısı zarardır. Yemek yaşamak için gerekli ama aşırı yerseniz zararlı. Eğer çocuğa doğru bilgiler veriliyorsa zaten çok aşırı pornoya ihtiyaç duymaz. Bazı aileler vardır ana - baba, eş - dost porno filmler seyretmeye bayılırlar, dergiler alırlar. Ondan sonra çocuktan hiçbir şey saklayamazsınız.
       * Çocuk niye buna tutku halinde yaklaşır, eğer evinde ailesiyle doğru dürüst bir iletişim kuramıyorsa, kendi kimliğine hürmet edilmiyorsa, çocuk bir yaşında bile olsa bir kimliği var, buna hürmet etmek lazım, bunlar yapılmıyorsa çocuk başka şeylere yönelebilir. Çocuğa ilgilenilen, özlenen duygusu verildiği zaman, iyi ve kötü de yasaklayarak değil, tartışarak, anlayacağı bir dilde anlatıldığı zaman o kendi seçimini doğru olarak yapabilecektir. Ama yasaklar her zaman caziptir.
       - Bir ara bir moda vardı Batı'da, anne, baba çocuk bir arada çırılçıplak banyo yaparlardı...
       * O moda geçti, doğal olsun diye yapılırdı. O da abartıldı. Ama doğal biçimde olabilir illa da göstermek için değil, tesadüfen bir şey görürse çocuk olabilir, görmezse de görmez. O abartılmış biçimde olması ters tepki verebilir."


Dayak yiyen dayak atar mı?

       - Bir de şiddet uygulayarak seksten zevk alan erkekler var, döverek, vurarak.
       Ya da kendisi acı çekmek istiyor.
       * İşte bütün bunlar patolojiye giriyor yani o kişinin kendi geçmişinden kaynaklanıyor. Çocuk vardır durmadan dövülür, şamaroğlanı gibi dayak arsızı olmuştur, ilgiyi ancak dayakla elde ediyorsa o zaman bu çocuk mazoşistlikten zevk almaya başlıyor. Dayak yemezse adam yerine konmuyor gibi hisseder kendini, durmadan da bir şeyler yapar ondan bundan azar işitir, bundan yakınır sonra, ama mazoşistlik eğilimi vardır. Sadizm ve mazoşizm hiçbir zaman tek başına olmaz, belki seks esnasında babasını dövüyor.
       * Mesela bir homoseksüel ilişkide adam babasıyla olan çatışmasından sonra gidiyor erkeklerle aktif seks yapıyor. İşyerinde, evde, en ufak bir şey olduğunda gidiyor gay bara, oradan birini kaldırıyor ilişkiye giriyor. Sanki böyle bir hırs alma gibi bir durum ortaya çıkıyor.


Cinsel yaşlanma 35 yaşında başlar

       Prof. Dr. Faruk Altuğ
       - Erkeğin yaşıyla cinsel performansı arasında bir orantı var mı?
       * Yaşla androjen aktivitesinin düşmesi yani hormonal etkiler nedeniyle cinsel fonksiyonlarda bir düşme olur. Gecede veya haftada 3 - 4 kere ilişki kuruyorsa bu zamanla azalabilir, ama hiçbir zaman bitmez. Ancak cinsel yaşlanma 35 yaşında başlar.
       - 60 yaşındaki bir adam da gayet doyurucu iyi seks yapabilir, ama sanki, 50'sine gelen bir erkek bunu bilmiyor ve seks yaşamım bitmeye başlıyor diye korkuyor.
       * Bazıları gençlik yıllarındaki kadar aktif olmadıkları için zannederler ki artık benim seks yaşantım bitiyor, halbuki öyle değildir, tabii ki azalacaktır ama bitmiyecektir. Hatta 50 yaşının olgunluğuyla o gençlikteki tecrübesizliklerini yapmayacaklar, daha da başarılı olacaklardır. Çünkü kadını tanıyacaklardır, kadının neden zevk aldığını biliyor olacaklardır, kadına yaklaşım da ona göre değişik olacaktır.
       - Bunu kendilerinin bilmiyor olması andropozu getiriyor galiba. İşte o zaman genç kızlarla dolaşıp, onlarla gözüküp bakın ben hala işe yarıyorum durumları başlıyor...
       * Etrafa kendini öyle tanıtmak için kendinden yaşı çok küçük kızlarla ilişki kurabilirler. Tabii yaşı çok küçük bir genç kız yaşlı bir insana ben ona aşık oldum da ondan beraberim derse, şapkamı koyayım ona anlatsın. Ama bu dışarı karşı bir gösteriştir. 50 yaşına kadar normal seks doyumuna ulaşmış, karşı cinsi tanımış bir erkekte 50 yaşından sonra eyvah yapamayacağım korkusu olmaz, ama bazılarında olabilir.
       - 20 yıl birlikte olduğu kadına cinsel çekicilik duymuyorsa uğraşmalı mı çekici olsun diye?...
       * Her şey fuzuli uğraştır bence, hiçbir işe yaramaz, çünkü 20 - 30 senelik evlilikler eskimiş evliliklerdir. Saygı sevgi olabilir, ama seks, bir heyecan meselesidir, o kolay kolay eskisi gibi olmaz, hatta hiç olmaz, yapılan istatistiklerde de uzun süren evliliklerde de seks hayatının değil haftada 3 - 4 kez, sıfır olduğu bile söylenir. O zaman ne olacak? Akıllı olup çaresini bulacaklardır.

1094
Medya / Eurovision-sever eşcinsellerin Bakü korkusu
« : 15 Eylül 2011, 04:26:31 ös »
Eurovision-sever eşcinsellerin Bakü korkusu

2012'de Azerbaycan'da yapılacak Eurovision'a gitmek isteyen eşcinseller endişeli...
   

 Azerbaycan yetkilileri 2012'de Bakü'de yapılacak Eurovision yarışması için eşcinsellerin de ülkeye gelmesinde hiçbir sorun olmadığında ısrarlı. Ancak bu tür güvenceler, Azeri toplumunda eşcinsellerin gördüğü muameleyi birinci elden yaşayanlar için fazla bir anlam taşımıyor.

Kısa süre önce Fransa'dan siyasi sığınma hakkı alan eşcinsel Azeri sanatçı Babi Badalov, "Ağabeyim önce beni, sonra kendini öldüreceğini söyledi" diyor. "Eşcinsel olduğum ortaya çıkınca kızkardeşim de telefonda bana bağırdı ve ülkeden uzak durmamı istedi. Bir daha onlarla görüşebileceğimi hiç sanmıyorum."

Azerbaycan'ın ücra bir köşesinde doğan Badalov, 15 yaşına gelince Bakü'ye taşınmış. Ancak orada da cinsel eğilimini en yakın arkadaşlarından bile saklamış.

Haberin devamı ↓
reklam

'FAHİŞELİKTEN DAHA BETER'
Kendisi gibi sanatçı olan arkadaşı Tora Agabayova, "Eşcinsel olduğunu biliyorduk. Ama bize söylemiyordu. Evlenince çok şaşırdık." diyor ve ekliyor: Topluma uyum sağlamaya çalışıp duruyordu, çok baskı altındaydı. Sonunda kendi aslına sadık kalmayı tercih etti, bu yüzden de gitmek zorunda kaldı.

Yıllarca cinsel kimliğini saklamaya çalışan Badalov, 2008'de İngiltere'den sığınma hakkı istemiş, ancak Azerbaycan'da eşcinselliğin yasak olmadığı gerekçesiyle reddedilmiş. İngiltere'de başvurusunun kabulu için kampanya yapılınca, ülkesinde kimliği ortaya çıkmış ve ailesi dehşete kapılmış.

Badalov'un ailesinin yaşadığı muhafazakar bölgeden olan insan hakları eylemcisi Yadigar Sadıkov "Eşcinsellik buralarda fahişelikten beter. Ailesi bir eşcinseli öldürmeye karar verse, insanların çoğu bunu onaylar" diyor.

'AİLELERİNDEN DEĞİLSE ALDIRMIYORLAR'
Bir Azeri ile bir Ermeni arasındaki eşcinsel ilişki hakkında tartışmalı bir kitabın yazarı olan Alişer Aliyev ise Bakü'ye Eurovision'u izlemeye gelecek yabancı eşcinsellere kimsenin karışmayacağını söylüyor.

Aliyev, "Kendi ailelerinden olmadığı sürece insanlar eşcinsellere aldırmıyor" diyor. Ancak özellikle taşrada toplumun hiç bir zaman eşcinselleri kabul etmeyeceğini kaydediyor.

Azerbaycan'da 2001 yılında eşcinselliğin suç olmaktan çıkarıldığına işaret eden Azeri yetkililer ise, bu görüşlere katılmıyor.

1095
Yeni bir dosya açıyorum. “‘Eşcinsel olmaya alış’ tedavisine hayır” dosyası…

Nerden mi çıktı? Duyduklarımdan elbet! Hemen anlatmaya başlıyorum.

Eşcinsellik yıllardan beri “cinsel kimlik bozukluğu / cinsel sapkınlık, ruhsal bir hastalık” olarak tanımlandı. 1970’lere kadar eşcinsel insanlar gerek ilaçla gerekse terapi yöntemleriyle tedavi edilmeye çalışıldı.

Zamanla kutuplaşmalar devreye girdi. Birileri dedi ki bu hastalıktır/sapkınlıktır. Tedavi edilmelidir. Diğerleri dediler ki; bu bir cinsel tercih meselesidir. Hastalık değildir. Bu duruma hastalık diyenlerin kendileri hastadır. Ortada tedavi edilecek bir durum yoktur; zira hastalık diye bir şey yoktur.

1970 yılında Dünya Sağlık Örgütü (DSM-4) eşcinselliği hastalık veya cinsel sapkınlık olmaktan çıkardı. Kişisel tercih/cinsel tercih adı altında değerlendirdi. Bilim dünyası, eşcinselliği tedavi etmekten vazgeçtiği gibi, tedavi edilmesi gerekir gözüyle bakanları gericilikle, bilimdışı davranış sergilemekle suçladı.

Neyse… bu günlere geldik.



 Şimdi gelelim benim şaşırdığım noktaya… ve tartışmaya açılması gereken hususa!

Geçmişte eşcinsel olduğu için zorla tedavi edilmeye çalışılan insanlar vardı. Gerek medical gerekse terapilerle tedavi edilmeye çalışılan insanlar. Şimdi tam tersi. Duygularında bu hisleri taşıyan insanlar zoraki eşcinselliğe alıştırılmaya çalışılıyor. Anlayacağınız geçmişte “Size ne ey insanlar! Ben eşcinselim, halimden de memnunum.” diyen kişiler zorla tedavi edilmeye çalışılırken; bugün “Eşcinsel duygular içindeyim ve rahatsız oluyorum. Lütfen bana yardım edin, kurtarın beni bu duygulardan!” diyen kişilere zorla eşcinsellik sevdirilmeye çalışılıyor.

Birkaç yıl önce birileri eşcinselliğin tedavi edilmesi durumuna itiraz edip hak arıyorlardı. Eşcinselliğin (kendi cinsiyetine ilgi duyan kişi), lezbiyenliğin (kendi cinsine ilgi duyan kadın), gayliğin (kendi cinsine ilgi duyan erkek), biseksüelliğin (her iki cinse de cinsel anlamda ilgi duyan kişi), travestiliğin (karşı cinsin giysilerini giyinerek teşhirden hoşlanan kişi), transeksüelliğin (kendi cinsinden memnun olmayıp, karşı cinse geçmek isteyen veya geçen kişi) hastalık olmadığını, kişisel tercih olduğunu söylüyorlardı. Başarılı oldular. İstedikleri hakları ellerine geçirdiler. Şimdi bu şekilde yaşamak istemeyenlere “Eşcinsel olmaya alış” tedavisi yapılıyor. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu diyesi geliyor insanın.

Eşcinsel duygularından rahatsız olanlar ne yapacak şimdi? Karşı cinse değil de kendi cinsine ilgi duyduğunu fark edip, yaptıkları araştırmalarda bunun bir hastalık olmadığını okudukları halde, kendilerinin nefsi olarak hasta olduğunu düşünenlere ne olacak peki?

Karşılaştıkları ve şikayet ettikleri tedavinin ne olduğunu ben size söyleyeyim:

14-19 yaşlarında, hatta ergenlik döneminin kimlik bocalaması aşamasında olan gençlere, sanki tüm cinsel gelişim süreçleri tamamlanmış da tercihleri belirmiş gibi, eşcinselliği sevdirme çalışmaları yapılıyor. Gencin içine düştüğü, nasıl düştüğünü de bir türlü anlamadığı, geçmişinde belki travmaların/tacizlerin olduğu, bazen taciz/travmanın olmadığı; ama yaşadığı eşcinsel duyguların toparlanması için doktorlara giden gençler neyle karşılaşıyorlar biliyor musunuz?

“Bu duruma alışmalısın. Bu bir hastalık değil. Sana şimdi gay ve lezbiyen sitelerinin adreslerini vereceğim. Git, aralarına gir, dolaş… onlarla tanış… onlardan birisi olmaya gayret et. Zamanla alışacaksın merak etme. İçinde bulunduğun endişe ve kaygı, toplumun senin üzerinde oluşturduğu baskıdan başka şey değil. Avrupa’da eşcinseller evleniyor bile. Yakında Türkiye’de alışacak, daha rahat edeceksin. Utanmayacaksın.” gibi cümlelerle evlerine gönderiliyorlar. Ve birkaç tane doktor/uzman gezen genç başlıyor kara kara düşünmeye. En sıkıştığı noktada da bu şekilde yaşamaktansa kendine kıymayı bile düşünebiliyor.



Halinden memnun olan ve tercihlerine kimsenin karışmamasını isteyen birisine tedavi yapmaya çalışmak ne kadar yanlışsa; içinde bulunduğu durumdan kurtulmak isteyen kişiye “alışırsın alışırsın… eşcinsel olmaya alışırsın…” şeklinde yaklaşmak da bir o kadar tehlikelidir diyorum.

Kişiler uzmanlara niye başvuruyorlar Allah aşkına. Yardım almak için. Destek görmek için. Böyle mi yardım edeceğiz?

Tamam anladık biz medeni bir toplum olmaya çalışıyoruz! Avrupa ne yaparsa aynısını yapmak istiyoruz! Ama içinde bulunduğu durumu nasıl düzeltebileceğini bilmeyen kişiler varsa, onlara da istedikleri şekilde yardım etmek gerekmiyor mu?

Haydi uzman arkadaşlar işbaşına! İyi terapi, danışanın ihtiyaçlarına karşılık gelen terapidir diyeyim, başka da bir şey söylemeden herkese sevgiler diyerek yazıyı bitireyim…



Sayfa: 1 ... 71 72 [73] 74 75 ... 89