Eşcinsellik > Eşcinsellik - Hayatlardan parçalar, hayata mektuplar (ziyaretçi karalama defteri)

AKTİF EŞCİNSELLER NASIL PASİFLEŞİR ve EŞCİNSELLER İYİLEŞİR Mİ?

(1/5) > >>

psikolog:
bu platforma girip yazı yazmayalı ne çok zaman geçti heyhat
ilk terapimden sonra eve gelişim gece 1di, ertesi sabah 8de kalkıp kayıtları dinleyip analiz etmeye başladım
4 saatlik ses kaydını, notlar alarak analiz etmem 4 gün sürdü, tek seansta o kadar çok şey konuşmuşuz ki zorlasan bir kitap yazılır
ilk defa yazımı bilgisayarda değil de kağıt ve kalemle yazdım
şimdiye kadar hep ailemle, yurtta, ev arkadaşıyla vs yaşadığım için hiç gönül rahatlığıyla, dokuna dokuna kağıda dökme şansım olmamış ve sanırım kalemle yazmak oldukça iyi geldi, şimdi de bilgisayara geçiriyorum
terapiye geçmeden önce, herhangi bir platformda da olduğu gibi, kendi sesimi dinlemek çok ürkütücü geliyor
konuştuğum kelimeleri yuvarlıyorum, sessiz ve kısık, bazen kelimeleri yutuyorum, hızlanıp bir kaç kelimeyi birbirine karıştırıyorum ve ne dediğimi kendim bile anlamakta güçlük çekiyorum
sürekli acaba diksiyon kursuna mı gitsem diye düşünüyorum
öte yandan ses tonum asla maskulen bir erkeğe ve İstanbul türkçesiyle konuşan bir adama ait değil gibi, genizden ve iç anadolu aksanıyla ve kırık gibi geliyor kendime ve kulak tırmalıyor sanki
geçen müşterilerimden biri 'siz Türk müsünüz' dedi, evet dedim, uzun süre yurtdışında mı kaldınız dedi, hayır nerden çıktı dedim, sanki türkçeyi sonradan öğrenmiş gibi konuşuyosunuz dedi
şaşırtıcıydı, sonra adam gidince, iş ortağıma, sence benim diksiyonum nasıl dedim, hayatımda gördüğüm en düzgün ve anlaşılır diksiyona sahip insansın dedi
ayrıca konuştukça insanın dinleyesi geliyo, çok huzurlu bi sesin var dedi, ne sonradan görme avrupai konuşma şımarıklığı ne de insanı rahatsız eden bi tarafı var dedi
nasıl olabilir böyle bişey, normal diyip geçiştirse bi nebze anlarım, beni bu kadar rahatsız eden sesim, nasıl bi başkası tarafından bu kadar övgü alabilir
iş arkadaşım da dobradır, kırılır dökülür diye lafını esirgemez, gerçekten böyle düşünmese söylemezdi

gelelim terapime, ilk terapim
terapi başladığından bitene kadar, daha önce sık sık yaşadığım ama son 1-2 senedir hiç yaşamadığım bi duyguya girdim
ben nerdeyim, kimim, burda ne işim var, noluyor, beynimde bi uğultu
işin enteresan tarafı, aynı şey bunları kağıda dökerken oldu ve hatta şu an bilgisayara geçirirken de olmakta
sanki beynimin ve bedenimin kontrolü başkasına ait ve kendimi dışardan izliyorum
aniden konuşmayı, yazı yazmayı, matematiği, unutabilirmişim gibi geliyor

terapiden sonraki ilk gece hem beynim çok yorgun hem de içim boşalmış gibiydi
tüm gece boyunca rüyamda, konuştuğumuz bütün insanları sırasıyla gördüm
kimisi olduğu gibiydi, kimisi farklı suretlerde
mesela vefat eden dedem, genç siyah saçlı haliyle ama biraz ürkütücü görünüyordu
özellikle dedemin olayı beni çok etkilemişti, yine geceyi aynı duygularla geçirdim ve bi ara sanki bina zıpladı gibi uyandım, sanki deprem oluyomuş gibiydi
dedemin olayı
dedem 1 yıl kadar önce, beyin kanamasına bağlı bir felç geçirdi
birdenbire başka bi surete büründü ve kendi kendine konuşuyordu, "geldiler, burdalar, beni yalnız bırakmayın" gibi cümleler kuruyodu
sonra üç harfliler musallat olmuş dediler hastalığına da üç harfliler çarpmış dediler ve ben bunları duyduğumdan beri, hala doğru düzgün uyuyamıyorum
zaten çocukluğumdan beri kronik uykusuzluk çekiyorum
bu durumu tamamen kötüleştirdi
her gece yarısı kötü bişey olacakmış gibi uyanıp, ne kadar yorgun olursam olayımtekrar uyuyamıyorum
sessizlik ve karanlık müptelası ben, birdenbire karanlıktan korkmaya, başucumda dualarla yatmaya falan başladım
uzunca bir süre rüyamda garip yaratıklar, karabasanlar
içtiğim uyku ilaçları, bitki çayları, hiçbir şey gram fayda etmedi
sonra dedeme hocalar büyü bozmalar vırt zırt
sonra dedem iyileşmeye başladı, konuşmaya ve yürümeye başladı ve ilk hastayken anlattığı herşeyi doğruladı
beni ittiler, arkamdan vurdular vs gibi hikayeler anlattı
dedem çok ters adamdır, yıllarca annanemi dövmüş, annemleri dövmüş, annem sürekli yaşadığı korkunç çocukluğundan bahseder
teyzemi 15 yaşında zorla evlendirmiş bıdı bıdı
bana ve diğer torunlarına karşı hiçbir zaman kötü bir dede olmadı, neyi var neyi yok hep verirdi sevgi doluydu ama bu yaşımda bile hala annaneme bağırır çağırır annemlere kızar
bu hastalıktan sonra birdenbire başka bi insana dönüştü
sanki o gitti yerine uysal başka bir adam geldi
bunu yıllardır bela olan mahluklardan kurtulmasına bağladılar
annaneme iyi davranmaya başladı, hepimiz dağıldık savrulduk gibi son derece dramatik ve vurucu laflar etmeye başladı
bendeki etkisi, hala yazarken içim ürperiyor
herşey iyiye gidiyor derken, tekrar merdivenlerden düştü ve yoğun bakıma aldılar
yoğun bakımda bilinci yerinde fakat konuşamıyordu
yanına gittiğimizde elimi sıkıp bırakmıyodu, ağlıyordu
travma üzerine travma
doktor iyiye gidiyor, normal odaya çıkartacağım derken, bi gece vefat haberi geldi
ve ben yer yer hala gece sıçrayarak uyanıyorum
bütün bu süreç gözümün önünden hiç gitmiyor
daha önce diğer dedemi babannemi de kaybettim ama bu dedim çok gençti ve arkadaş gibiydi
bana kızlarla takıl, sakın asosyal olup kenarlarda bırakma kendini, ortamlara gir çık derdi
benden enerjikti, neşeliydi, ilk defa bu kadar yakından ölümle yüzleştim
dede zaten yaşlı ve üst derece akraba gibi düşünülebilir ama belki de benimle bu kadar rahat konuşan tek erkek akrabamdı
bi keresinde annanem ve teyzemlerle otururken gelip "kadınlarla çok oturma, zehirlerler adamı" demişti
o kadar haklıymış ki

daha bunu atlatamadan üzerine dolandırılma olayım oldu
bu başlı başına ayrı yazıya dökülmesi gereken bir olay(1)

yıllardır yaşadıklarım, bünyem zaten sağlam değil
üzerine bu 2 önemli travmatik olay
yetmez gibi ülkenin içinde bulunduğu durum
tepemizden F16lar uçtu
ben karaköydeyken beşiktaşta bomba patladı
o patlama sesi hala kulağımda, yerin titremesi hala yüreğimde
bütün bunlar üstüste gele gele artık benim sorunum psikolojik olmaktan çıktı ve yürek çarpıntılarım, kendi kendime konuşmalarım, kafamı duvara sürtmelerim, sürekli kendimi darağacında hayal etmelerim başladı
şu dünyada insanın başına gelebilecek en kötü şeylerden biri, uykun olduğu halde uyuyamamak



terapiye gelmediğim tüm bu zaman boyunca, aslında kalbim ve ruhum hep bu koltukta oturuyordu, hayatımın her evresinde şu an yaşadıklarımı terapide olsam nasıl anlatırdım diye konuşurdum kendi kendime, sanki karşımda biri varmış ve beni rahatsız eden neyse onu aktarırmışım gibi ama asla gerçek bir konuşma değil, hep beynimden geçen sessiz çığlıklar
hayatta herşeyin doğru zamanı olduğuna inanan bir insanım ve her neyse benim doğru zamanım ancak şimdi gelebildi
bana "başarılı olmam da sana da borçluyum dedin"
belki de yaşadığım 10 yıllık hikayeme de ihtiyacın vardır
umuyorum ki zamanla doğru zamanın şimdi olması sebebini anlayacağım
öte yandan 18 yaşında kendini kurtarabilmiş birisinin hikayesini dinlemek biraz can acıtıcıydı
onun adına mutlu, benim adıma can acıtıcı
elbette, onun yerinde ben de olabilirdim dedim
ama H.K eski H.K değil, daha tecrübeli dediğinde, kendimi biraz kobay gibi hissettim
her insanda suçlayıcı bir sebep bulurum kendimle ilgili, kıymetimi bilmedi vs
ilk defa sana karşı oldu, yanlış zamanda mı denk geldim bu adama dedim
ve bu fikrimi  bunu söylediğimde sanki "işine gelmiyosa gelme" diyecekmişsin gibi
bu her insanda böyle, hiçkimseye dürüst ve açık olamıyorum, sanki bana küsecek, beni sevmeyecek,en ufak bir meselede hayatından çıkarıp atacak
öte yandan  ilk konuştuğumuz zamanlarda, iyileştirdim ve evlendi dediğin bi danışan, bana 5dk içinde sex teklif etmişti ve kendi kendime "demekki insanları iyileştirdiğini zannederek, duygularını bastırıyo" dediğimi hatırlıyorum
hatırladığımız, bilebildiğimiz ya da bilemediğimiz bir sürü neden
ama artık geçmişte kalmaktan sıkıldım bıktım ve yoruldum, önümü görmek istiyorum
terapiye ilk defa kararlı geldim
şimdiye dek neden gelemediğim vs üzerine konuştuk, belki de ben sizi değil, siz beni bulduğunuz için, ortada bir emeğim olmadığı için, devamını getiremedim
bütün şartları sağladım ve hemen yeni obsesyonum başladı
yeni iş kurdum, ya haftasonu şantiye olursa, vaktim olmazsa, ya devamını getiremezsem, 6 aylık terapi parasını kenara ayırdım, ya devamını denkleştiremezsem, sanki bu sürede elim armut toplayacak, ya ya ya. . . bitmez

aktiflik pasiflik olayında
ilk eşcinsel fantezilerim aslında eşcinsellik diye bişey olduğunu bile bilmezken
birlikte banyo yapma, masaj, okşama, sarılma, iğne yapma gibi başlamıştı
çocukken sürekli arkadaşlarımın poposunu açıp iğne yapmaya çalışırdım , sivri olmayan normal oyuncaklarla
daha sonra hatırladığım ilk anılarım arasında
televizyonda bir filmde, bir kadın bir adama masaj yapıyordu
adam sadece iç çamaşırıyla uzanmış
kadın onun göğsünü bacaklarını okşuyor adamla göz göze bakıyor
Okan bayülgenin programındaydı, bir sahne inceliyorlar, aslında dalga geçiyorlar ama ben çok etkilenmiştim bu durumdan
sabaha kadar o adama masaj yapan ben olsaydım keşke diye düşünmüştüm
adam da kadir inanır dı galiba, genç hali, maço, bıyıklı. gür sesli, türk tipi vücut, babamın ikizi sanki
sonra yine zaga programında, tarkanın havuzbaşında bi erkekle çırılçıplak sarılarak yakalandığı görüntüleri yayınlamıştı
ondan da çok etkilenmiştim
sürekli yattığımda tarkana masaj yaptığımı hayal ediyodum
daha sonra komşunun oğlu vardı, benden büyük
onla birlikte küvete girdiğimizin hayalini kurduğumu hatırlıyorum
ergenliğe ilk girdiğim zamnalarda kadınlara ilgi duyduğumu hatırlıyorum, kalbimle değil ama aklımla hatırlayabiliyorum
sabaha karşı kalkıp cine5 te erotik filmler izlerdim
bi tanesinde kadının erkek arkadaşı, hırsız kılığına girip, camdan girip kızla ilişkiye giriyodu, en net hatırladığım heteroseksüel erotik film bu
ne zaman ilgimin erkeklere kaydığını hatırlamıyorum
ama hatırladığım en can alıcı olay
uyduda böyle erotik filmler izlerken bir gün iki kişi sevişirken, kamera ayaktan başlayıp yavaş yavaş yukarı doğru çıkıyordu
iç çamaşırları vardı, yarı karanlık, bacaklardaki detaylar vs ilgimi çekmemiş, akılma bile gelmediğinden olsa gerek
sonra yukarı çıktıkça bi baktım ikisi de erkek
ikisinin de erkek olduğunu anladığım o anı çok iyi hatırlıyorum
beynimden vuruldum
hemen televizyonu kapatıp, suçlu bi hisle odama gittim
böyle bişey nasıl olabilir dediğimi hatırlıyorum
bi zaman sonra, demek ki böyle bişey var diye coşkulandığımı
bütün bu olup bitenlerin arasında,  2 kişi şakalaşırken, gay misn oğlum demişti, ben gay in bile ne demek olduğunu bilmiyodum
sonra internete gay yazdım ve olanlar oldu
his olarak pasiftim sanırım, sanal alemde tanıştığım insalarla, beni şöyle becer, şöyle duvardan duvara çarp
ben 16-17 yaşındayım, karşımda genelde 25-35 yaşlarında insanlar
şehirler arası, hiç görüşmeden internet üzerinden sevgili oluyoruz, ertesi gün ayrılıyoruz, ben bunalımlara girip ağlıyorum falan
sonra biriyle tanıştım ve aynı şehirden denk geldik
görüşmeye karar verdik, lisenin bittiği yazdı 18 yaşındayım, görüşmeye karar verdiğimiz gün pazar
ailecek pazar kahvaltısı yapcaz ve ben sonra onun yanına gitcem
o kahvaltı sanki 15 yıl sürmüştü
o pazar kahvaltısını , sofrada neler olduğunu, hangi yiyeceğin nerde durduğunu, babamın üzerinde ne kıyafet olduğunu, masa örtüsünü, sandalyelerin rengini, dışardaki havayı, herşeyi hala cam berraklığında hatırlıyorum
1 lokma yiyemediğimi, ellerimin titrediğini
annemin babamın gözlerine bakmamak için çaba harcadığımı
sonra gittim buluştuk, evine gittik soyunduk falan, çok bişey olmadı, biraz öpüştük ve o boşaldı bişey yapmadan
ama ben evden çıkar çıkmaz, kusmaya başladım
eve gittiğimde sanki anlayacaklar diye duş almak için akşamı beklediğimi hatırlıyorum
gel zaman git zaman üniversiteye başlayıp özgürlüğü ele alınca ardı ardına insanlarla görüşmeye başladım
aktif oluyodum, bi süre sonra daha yakışıklı insanlara ulaşmak adına pasif de olmaya başladım
ama hiçbir zaman sadece pasif olmadım
sonra ap olarak kaldım
sevgilim oldu, 9-10 ay, birlikte mum ışığında yemekler, tatiller, konserler
her fırsatta birlikte olurduk, kafede yanyana bile otursak ereksiyon oluyodum
nerdeyse hergün seks yapıyoduk
sonra onla bitti, dağıldım
onun kucağından diğerine, ondan ona giderken, düzensiz sex yüzünden erken boşalma sorunuyla karşılaştım
bu sefer erken boşalma korkusundan sadece pasif olmaya başladım
sadece pasif olmak çok başka bişey
dağ gibi adamlara sanki tasma takıp, peşinde köpek gibi koşturtuyosun
öylesine yoğun bir duygu ki, bi keresinde dayanamayıp sex sonrası oturup bir yazı yazmıştım, 3 yıl kadar önce
utancımdan gönderemediğim ama artık gönderebilirim sanırım
sex sonrası sadece 5-10 dakika harcayarak ama çok yoğun duygularla yazdığım bir yazıdır, şelale gibi akmıştı içimden


2013teki yazım

 
Şeytan, tılsımlı melodilerle başlıyor dansına
Yılanı ininden çıkaran bir kaval gibi  gönderiyor, ah seslerine karışacak uğultuları
gözleri ışıl ışıl parlıyor
imkan ihtimal olsa şeytanı bile atardım yatağa
eminim, ateşten bedeni çok güçlüdür
Bütün varlığım bu an için, yaşama sevincim, nefes alma ümidim
Etrafımdaki tüm erkekleri içime çekmek istiyorum
nefes alır gibi
Bu isteğimi birinde bastırsam, birinde volkan gibi patlıyorum
sanki mıknatıs gibi çekiyor, şuursuz bedenimi
Güçlü kollar ve nefes nefese kalmaktan teri terine karışmış bedenlerin, her zerresinin keşfedildiği,
çocukluğumdan beri süregelen karanlığın birden tozpembeye ,
konuşmaya bile korktuğum hemcinsimin birdenbire iç gıcıklayıcı bir yunan heykeline dönüştüğü güvenli kollarına bırakıyorum kendimi
Kapalı kapılar ardında
korkunun yerini rahatlamaya,
acının  zevke
yalnızlığın, ensende hissettiğin sıcak bir nefese bıraktığı
günahkar inlemelerin göğü kapladığı, cennet ve cehennemin unutulduğu,
paramparça olayım ki, her bir hücrem bu ana tanık olsun,
her bir hücrem bu hazzı yaşasın,
yer titresin, gök inlesin
yıllarca aşağılanan ruh, bir an olsun bulduğu özgürlük ve haykırdığı 'tek gerçeklik bu' nidalarıyla.
ellerim bağlı kancalarla asılıyken tepeden, cehennem ateşi yalasın bedenimi, beynimi kurtlar kemirsin, belki kısacık bir an sessizlik olur diye
ruhum bedenimden  ayrılsın ve yükselsin
yükselsin ki bedenimden akan kan yattığım yatağı sulasın, adeta bir türlü açamamış sevgi çiçeğini sular gibi

Allah yok, cennet yok, cehennem yok, varsa da arzu şelalesinden fışkıran serin sular söndürürdü cehennem ateşini
aslolan tek gerçeklik varsa o da iki güzel bedenin buluşmasıdır
sen varsan, sen Allahsan bana gösterirsin,yüreğimdeki közlere köz ekleyenlerin
gözlerini kırpmadan yüreğimi tarumar edenlerin, benim yandığım gibi yandıklarını
sen varsan ve sen Allahsan  'ondan zarar gelmez, top' diyenleri dermansız dertler içinde bıraktığını
sen Allahsan, bana bunu yapanların mutlu mesut aileler kurup sağlıklı evlatlara sahip olmalarına izin veremezsin
dolaştıkları kapıları yüzlerine kapatırsın
söyledikleri her kelime için, dilim kopaydı da söylemeseydim diyerek, cehennemlerde yandığını dillerinin
ve sen varsan,bana adaletten bahsediyosan kör kuyularda bırakırsın , bir zerre ışığa muhtaç


pasif olmak böyle bi duyguymuş, beni bile hayretler içinde bırakıyor şu yazdıklarım, sanki içimden ikinci bir kişilik çıkmış gibi

bi süre kimseyle görüşmeyip takılmadıktan sonra, üni bitince spora başladım diyetler vırt zırt, zayıflayıp kaslanınca birden bi haller oldu bana

daha sonra geçen sene 20lik Leonardo di Caprio  gibi bir çocukla tanıştım, sözde o aktif ben pasiftim
çocuk tutturdu bence sen çok iyi bi aktif olurdun, kendimi öyle hayal ettim diye
ben de çocuğa dürüst oldum dedim böyle böyle, çok isterim ama uzun sürdüremiyorum
olsun daha iyi işte 10 posta atarsın falan dedi
ben yine de bu riski göze alamayıp geciktirici bi ilaç buldum
çocuk geldi ve illa ayna karşısında takılalım diye
ben ilacın bu kadar etkili olmasını beklemiyordum
spor da yapıp ayna karşısına da geçince
kaslı maslı boğa gibi kendimi ayna karşısında aktif aktif izleyince birden bişeyler oldu bana
bir özgüven, bir hissizlik, kalpsizlik
sonra dedim bunun kalıcı bi çözümü olmalı, egzersizler falan varmış onları buldum, biraz işe yaradı ama ilaca bağımlı oldum artık
birden arkadaşlık sitelerinde kaslı deri ceketli ben aktifim diye bağıran profiller açtım
mesajlar yağdı, noldum delisi oldum
pasifken yıllardır yazıp yazıp cevap alamadığım o dağ gibi adamların hepsi kediymiş meğer
en can alıcılardan biri, 190 boyunda bir fitness hocası, "beni orospun yap" diye mesaj atmasıydı
sanki Zeus'un kılıcını elime verdiler
sonra bi çocuk yazdı, bence sen çok sertsin,
nasıl sert
beni döversin, küfredersin, acımazsın, yerden yere çarparsın
sonra o çocuk geldi, diz çöktü falan, beni aşağıla gebert, vur kır parçala, apartmanı yıktık
ruhum bedenimden ayrıldı, duygularım öldü, tüm hislerim kapandı, birdenbire mekanik bir seks makinesine dönüştüm
bir anda beğendiğim tipler tamamen değişti
uzun boylu aşkım söndü, kıllı tiplerden uzaklaşmaya başladım, hoşlandığım yaş aralığı 35lerden 20 lere düştü
çok keskin bi düşüş
ben kendimden 1-2 yaş küçük biriyle bile hiç takılmadım bugüne kadar
esmerlerden sarışınlara, daha narin zayıf çocuklardan hoşlanmaya başladım
kendim yıllarca göğüs kıllarımı aldım, birden onlardan hoşlanmaya başladım, saldım uzadılar, utanmamaya başladım
evde üstsüz gezmeye başladım, iç çamaşırıyla uyumaya başladım, birden bedenime karşı bir özgüven patlaması yaşadım
6-7 yılın ardından denize gittim, huzurla güneşlendim denize girdim vs vs

psikolog:

tabi bu vur kır parçala olayından , sadist kişiliğim ve akabınde obsesif olduğum ortaya çıktı.
hem şaşırtıcı, hem değil, benim obsesif olduğum kendim dahil, tüm çevrem tarafından bilinen bir olaydır.
bedenimle barışık olmamam, kendimi çirkin ve layık bulmamam
temizlik düzen hastalıklarım
özellikle temizlik düzen konusunda sayısız manyaklığım mevcuttur
kıyafet dolabımı açsan, bir mağaza vitrininden daha düzgündür, bütün üstler vitrin düzeninde katlı, çekmecelerim bile kendi içinde bölmeli çoraplar bile sınıf sınıf ayrılmış
mutfakta takımı bozulmuş herhangi bir tabak çanağı çöpe atarım
astığım tablolar vs milimetrik ölçülerek dengededir
salon bile dağınık olsa, yatak odasında uyuyamam
yatak odasına halının ortasında öylece çıkarılıp bırakılmış bi eşofman olsun, kesinlikle uyuyamam
dağınık bi odada ders çalışamam, lavabonun içinde bulaşık varken oturamam
duşa girdiğim zaman 1 saat çıkmam, kendimi keselemekten deri bırakmadım artık
en ufak bi pislikte kaşıntı tutar
deri hastalıkları sivilce vs görünce midem kalkar
mesela bağırsağı deşilmiş bi insan görsem etkilenmem ama düzenli pürüzler halinde bir cilt hastalığı eşittir kaşıntı krizi
insanlarla tokalaşırken, acaba burnunu mu karıştırdı, tuvalete girdi elini mi yıkamadı, sürekli bunlar geçer aklımdan
metroda vs biri hapşırdığında mikroplarını saçtı diye çıkınca kendimi dezenfekte ederim
yurtdışında okurken ev arkadaşlarım yabancıydı ve ben banyoyu ve mutfağı temizlediğimde hayrete düşüyolardı
siz Türkler hep böyle misiniz, ben böyle bişey görmedim diye
orda eve ayakkabıyla giriliyordu fakat ben kendi odama kimseyi sokmazdım, kapıda çıkarttırıyodum
camiye gittiğimde kesinlikle huzurla namaz kılamam
abdestim kabul olmadı, çişim geldi, zaten zina adamıyım, kabul olmaz, bu düşüncelerle boğuşurum
dua ederken de aynı
evden çıkarken, 50 kere kilidi kontrol ederim, hele dükkanı, döner döner tekrar giderim
ütüyü fişte mi bıraktım diye delirmekten, ütü yapmayı bıraktım artık
mesela fırın kombiye çok yakın diye her defasında yaklaşırken patlayacak diye düşünürüm
başlarım kurmaya
tam ben fırından yemek alırken patlayacak
yüzüm yanacak, ölmekten beter olcam
kimse yüzüme bakmak istemyecek
en korkuncu artık kimse benimle sevişmeyecek
Allaha isyan ederim, neden bu benim başıma geldi, laf lafı açar kafamda, konuşurum konuşurum, en sonunda kendimi ağlarken bulduğum bile olur
kafamda olmayan olaylarla ilgili  obsesyonlar döndüğünde hep kötü ihtimaller döner
bazen tamamen var olmayan bir olay üzerinden kurarım
mesela bi dizi izlerken, genç bi çocuk vardır, asi isyankar saygısız
bu benim oğlum olsa döverim ben bunu diye bi başlarım kurmaya
ben buna vururum, bu evi terkeder, gider bi yerde ölür, ben evlat acısı çekerim, mezar başında ağlarım, herkes beni teselli eder
Allahım yazarken yoruldum, ne kadar zor bir hayatım var
sevdiğim insanlara karşı bile olmayan olaylarla böyle kafamda kurar kurar, sonra içimde kendimi onlara karşı doldururum.
sevmediğim insanlar, işte onlar en zoru
söylemek isteyip söyleyemediklerim
işte tam bu evrede kafamı duvarlara sürtme evresine kadar geldim
özellikle son zamanda bu dolandırımla hikayesi, yardım edip elinden tuttuğum bir o.ç ve yaptığı pisliğe karşı söyleyemediklerim
o kadar kafamı doldurdu ki, markette 5-6 poşet alışveriş yapıp, 200 tl ödeyip, poşetleri markette unutup eve geldiğim gün oldu
içine atmamayı öğrenme benim için çok can alıcı bi nokta
bu olayda en son dayanamayıp, aradım telefonla
planladığım kafamda dönen 5bin kelime falansa 100 ünü söyleyebildim
onu bile söylemek o kadar zordu ki, evde tek başıma, başım döndü, dizlerimin bağı çözüldü, yutkunamadım, iki cümleyi bir araya getiremedim
ama bu bile yürek çarpıntılarımı tamamen geçirdi
omzumdan gerçek manada bi yük kalktı
aşmam gereken diğer en önemli konular
-yalan söylememe (genelde dikkat çekmek için olayları abartma ve çarpıtma şeklinde oluyor, asla 3. kişilerle ilgili yanlış bilgi iftira kul hakkı gibi yalanlara girmem)
 ama bu bile tüketiyor beni
 tamamen şeffaf ve dürüst olmak istiyorum
-alıngan olmama (normal bir eleştri, ufak bi sitem, herşey dünyamı altüst ediyor)
 bezen kurmaca senaryolardan bile kendime alınganlık çıkarıyorum ve kafamda kurduğum senaryo, 15 senelik arkadaşımı bi kalemde silmek

yüzleşirken en çok beynimden vurulduğum nokta, otistik olduğum yorumundu. beynimden vurulmuş gibi oldum. nörolojik değil psikolojik ama gerizekalı mıyım diye düşündüm ilk an.
türkiye derecesiyle üni kazandım falan dedim kendi kendime.
sonra üzerine kafa yorunca, o kadar normal ki. otistikler gerizekalı değil, asosyal, sosyal ilişki kuramayan, duygusal bağ kuramayan, giderek yalnızlaşann bi insanım.
bazen insanlar beni bir yere çağıracak diye gerildiğimi hissediyorum.
sürükleyerek dışarı çıkardıkları oluyor.
mesela sürekli bi yerden para gelse, kimse aramasa sormasa, ben ölene kadar evden hiç çıkmadan yaşayabilirim.
ne sıkılırım, ne bunalırım evde.
tabiri caizse mabedim gibidir ev.
dışardayken bir an önce eve gelip huzura kavuşmak isterim.
kalabalıklarda kendimi kötü hissederim.
özellikle dinamik keyifli eğlenen toplululuklarda yok olmak isterim.
kıskanmaktan öte, partilerde, doğumgünleri, konserler, misafirlikler, ben oraya ait değilim gibi olurum.
bir durum dışında tabi
tüm ilgi üzerimdeyse başka
ilgiyi sevgi sanma olayım, çok zamandır süregelen birşey.
bu bahsettiğim arkadaşlık siteleri, uyuşturucu gibi bişey benim için.
hiçbir ihtiyaç çekim hissetmediğim anlarda bile, siteye girip, en dikkat çekici fotolarla, 1-2 günde 40-50 insandan övgü alıp, sonra kaçarım.
sadistçe bir zevk duyuyorum bundan.
kendimi sürekli dergilere kapak olmuş olarak hayal ederim.
kendimi teşhir etme arzum beni bir senaryo yazmaya kadar götürmüştü.
başrolünde kendimin oynadığı, bir senaryo
bu da tamamen ayrı bir yazı olmayı hakeden bir konu (2)

terapiyi dinlerken diğer dikkatimi çeken şey de, karşımdakinin konuşmasını çok dinlemiyorum.  çoğu söylediğini dinlerken anladım. benim bu kadar başarılı bi insan olmam mucize. kafa bi milyon, tembel, bi türlü harekete geçemeyen. yapış yapış. nasıl yaptım onca şeyi hayret. karşımdaki konuşurken, ben kafamda ona vereceğim cevabı, ya da tamamen başka bişeyi kurguluyorum. kendim böyle yaptığım için de, karşımdakiler de hiçbir zaman beni dinlemiyolarmış gibi geliyor.

psikolog:
bu hikaye de burada bitmiş
sonsuza dek mutlu mesut yaşamışlar ...
gay hayatında hiç bi hikayenin sonunda kullanılamayan bu cümle olsa gerek

evet şimdi 19 yaşındayım genç dinamik yakışıklı sahte dünyanın sahte insanları etrafımda pervane , peki ya ilerisi , o zaman da etrafımda pervane olacaklar mı , tabiki hayır ve bunu bilerek yaşadıklarıma katlanmak daha da zorlaşmaya başlamıştı
gerçekten bu benim kaderim miydi, ben buna mahkum muydum
sanırım tek çözüm yaşamımı burada sonlandırmaktı

http://escinselterapi.net/forum/index.php?topic=221.0

yazının devamını okumak için linki tıklayınız

psikolog:
Çok uzun zamandır ağlamadım. Ve uzun zamandır kararsızlıklarım baş göstermemişti. Daha önce yaşadığım dindar ve ateist kişiliklerim arasındaki çatışmamda, uzun zamandır ateist taraftaydım.
Ne olacağını düşünmeden içimden geldiği gibi davranmaya başlamıştım. Belki de mecbur kaldım, çünkü ahlak, din, metanet ve erdem gibi kavramlar,  sizi sürükleyen  içgüdüye karşı ancak bir yere kadar duvar oluşturabiliyor.
aradaki çatışmada ezile ezile bi noktada artık hiç yapamadığın birşeyi yapmaya başlıyorsun. Boşvermek.
Şimdi ise Allah ve sex arasındaki gitgellerim tekrar başgöstermeye başladı. Hissizliğim çözüldü ve sanki ağlamaya çok yaklaştım.
Boğazıma yakın bir yere kadar gelmiş bekliyor ve gözlerime ulaşmaya çalışıyor, sanki bir yumru gibi.
Sanki vücudumun heryerini, içeriden dikenli teller sarmış, kılcal damarlarıma kadar salınmış ve tutunmuş.
Kımıldadıkça batıyor, beynimde dilimde, kollarımda, boğazımda, gözlerimde.
Evet en çok gözlerimde. Sanki dünyayı camı kirli bir gözlüğün arkasından görüyorum. Silmeye çalıştıkça daha da yağlanan bir pus gibi.
Renkler tam olarak canlı değil. Mesafe ve derinlik net olarak anlaşılamıyor.
Haklı bi tedirginlik ve huzursuzluk. İçimin boşalmasına ihtiyacım var gibi doluyum.
Her yerimi kanata kanata da olsa, lime lime etlerimi de dökse , çıksın bu dikenli tel ve artık dünyayı net görebileyim. Sesleri gerçekten duyabileyim. Kokuları içime çekebileyim.
Bitsin bu zulüm.

Alışkanlıkların adamıyım ben. Obsesyonlarımla birlikte, hayatıma dokunan köklü değişikliklerden hoşlanmam. Huzursuz olurum. Bu değişiklikler, evde herhangi bir eşyanın yerini değiştirmek ya da yeni bir kıyafet alıp
giyinmek gibi değil. Sistemsel olarak hayatıma girecek değişiklikler. Örneğin artık başka bir saatte uyanmak, birini aramaya karar verip hergün aynı saatte aramak gibi.
Bunu oturtana kadar, sürünürüm. İş yaparken, ya da ders çalışırken de aynı. Harekete geçene kadar, ertelerim ertelerim, hep en iyi şartların oluşmasını beklerim. Bahane üstüne bahane. Ama başına oturunca bazen 16-17 saat çalıştığım zamanlar olur. İlk fişek çaktığı zaman bütün korkularım yok olur ve bilirim ki onu oldurmadan kalkmam.
Alışkanlıklarımdan sıyrılmam zordur.
Bugün kendimi en büyük alışkanlığım olan, arkadaşlık sitelerinde buldum birden.
her zaman olduğu gibi birkaç insanla konuştum. birden ilk defa 'noluyo'dedim. gittim geldim. hayatımda artık böyle bir alışkanlık olmamalı mıydı. çok ürkütücüydü.
bir yandan heyecanlandım, korktum, bir yandan umut doldum.
Hatırladım, bu alışkanlığım boyunca hayatımda neler olduğunu.
Hayatıma hiç güneş doğmadı sanki. Kimseye içten bir günaydın demedim.
şu anda da tam güneş doğmadan hemen öncedeyim sanki.
sonsuz zifiri karanlık, sağır edici bir sessizlik, bunaltıcı bir hava, yaprak kımıldamayan,
Güneşin doğacağını aklımla bildiğim, kalbimle hissedemediğim, ruhumun aydınlıkla karanlığın birleştiği ufuk çizgisinde sıkışıp kaldığı, tam o andayım.
sonsuz uzaklıkta görünen mum ışığı zerresinde de olsa göster artık aydınlığını.
Bitsin bu zulüm.

Geldim 30 yaşına. İlkokula başladığımda, sınıfta okumayı ilk öğrenen bendim,sadece 3 hafta gibi bir süre, kırmızı kurdele gibi bişey kazanmıştım, bu çocuk farklı yorumunu her öğretmenden ailem duyardı ve sanardım ki herkes için söyleniyor.
özel olabileceğimi ya da takdire layık olabileceğimi o zamandan sindirememişim.
eksiksiz karneler, takdir belgeleri. Liseye kadar, koca 8 yıl, okul karnelerimde istisnasız tüm notlarım 5 üzerinden 5. nasıl olabilir böyle bişey. insan hiç mi hata yapmaz, hiç mi birşeyi boşveremez.
içinde sevmediğim bir sürü dersi barındıran programda, aman bu da 4 oluversin diyemez. Devamında lise sınavında türkiye derecesi yaptım. Tv ye çıktım, dergiye çıktım, hediyeler kazandım,röportajlar verdim.
Ne olmak istiyorsunlar, nasıl çalışmayı öneriyorsunlar havada uçuştu.
Türkiye'nin dört bir yanından özel okullardan, "sizi okulumuza burslu almaktan şeref duyarız" yazılı en az 20-30 mektup aldım.
Hiçbirinde gözüm yoktu. istediğim tek bir şey olmuştu babamdan.
Sınavların açıklandığı gün pikniğe gitmiştik. Ben Türkiye'de ilk 500 e girmişim, 6 tane daha akranım var, 1 tanesi de ilk 100binde bile değil.
Analar babalar bana kralmışım gibi davranıyor, kendi çocuklarına bak da gör diye örnek gösteriyorlar.
Elin oğlu şunu yapmış, bunu başarmış vardır ya, işte o elin oğlu benim.
Piknikte boş arazilerde, erkek çocuklar babalarının arabalarını almış sürüyorlar o yaşta.
En az 10 aile falan var kalabalık, kadınlar sofra hazırlıyor, babamın içinde bulunduğu erkekler de mangalın başında.
Annemin arkadaşlarından biri, o kadar derece yaptın baban sana ne aldı diye sordu.
Ben hiçbişey demeden, babama "baba, bak o kadar derece yaptım, bana araba kullanmayı öğretsene" dedim.
O yaşta doğru düzgün hiçbir iletişim kuramadığım babama bunu söyleyebilmek benim için zaten o kadar zordu ki.
Milletin gazıyla ıkına sıkına söylemiştim.
Şimdi anlıyorum, derdim araba sürmek değil, babamla sadece ikimize özel başbaşa bişey yapabilmekti.
Çünkü eğer bi etkinliğimizde babam varsa, hiçbir zaman bu ben ve babam olmadı. hep ailecek ya da biz annemle.
Bana 20-25 kişinin içinde verdiği cevap;
"Kazanmasaydın, okuyup da bana mı bakcan, kendi araban olunca napıyosan yap"
2 üniversite mezunu bir adam söylüyor bunu, sağlıkçı bir adam
Hayatında yol yordam bilmemiş, okul yüzü görmemiş, asosyal kendi ininde yaşamış bir adamdan duysan bu kadar acıtmaz insanın canını.
Etraftan, "aaa" sesleri falan yükseldi, arkadaşları babama ayıp ediyosun falan dediler, yüz ifadesini unutmuyorum elinde mangal sallarken, "amaaan sikerler"
"ulan, alnın secdeden kalkmıyor, hiç mi duymadın, bir erkek evladın babası üzerinde 3 hakkı vardır
-yüzmeyi öğretmek, zamanın silahını kullanmayı öğretmek, zamanın binek aracını kullanmayı öğretmek"
şu cümle o an içimden geçti ama söyleyemedim
şu cümleyi söylediği andaki, yerde serili kilimin deseni, mangalın durduğu yer, etraf, diğer akranlarım kullandıkları arabalar, babamın kıyafetleri, hepsi şu an yaşanmış gibi hafızamda
boynum bükük gidip oturdum kenara ve bir daha araba mevzusunu hiç açmadım.
şimdiye kadar hayatımda iki şey için para biriktirdim, birisi ehliyetti diğeri de şimdi geldiğim terapiler.
18 ime gelince gidip kursa yazıldım ve her konuda olduğu gibi pratik de dahil tüm sınavları 95-100 gibi puanlarla geçip aldım ehliyetimi.
ve o gün bana o cümleyi kurduğunda, içimden umarım bu söylediğini Allah inlete inlete yutturur sana dedim ve olan kardeşime oldu
Tam 15 yıl sonra kardeşim sınavda sıfır çekti ve ben çalıştırayım diye üniversite okurken yanıma gönderdiler
"okumazsan okuma diyodun, bıraksana ne hali varsa görsün, niye bırakamıyosun" dedim babama
inkar etti, ben öyle bişey demedim diyor.
kardeşimi ite kaka üniversiteye soktum, şimdi de 1. sınıfı geçemiyor 2 yıldır
babam beni arıyor telefonda ikide bir, napcaz bu oğlanla
"o senin sorunun, her "amaan sikerler" dediğin kendi kendine yolunu bulamıyor işte"

ardından yine dereceyle üniversiteye girdim. üniversiteyi kazandığımda, oğlum türkiye derecesi yaptı diye benden çok babam övündü etrafta. her gelene anlatıyodu. şöyle yaptı böyle etti. hey Allahım.
1 gün sormadın be adam, nasıl gidiyor, yapamadığın var mı
2 üniversite bitirmiş adam, bir yanda ilkokul mezunu annem
beni oturtup annem çalıştırırdı, el insaf
babamın yaptığı şey, parasını basıp özel okula göndermek, parasını basıp yurtdışına göndermek
yıllarca üniversitede haftada 1 yaptığımız telefon görüşmesi
"paran var mı, yoksa; tamam yatırıyım, varsa; tamam lazım olursa söyle" den ibaret
atıyorum birgün 500tl yatırmış, ertesi gün baba para yatır diye arasan, daha dün yatırdım onca parayı naptın demez
belki uyuşturucu kullanıyorum, belki karıya kıza yediriyorum, insan hiç mi merak etmez
ama tabi ben onu ondan çok düşünürdüm her zamanki gibi ve yaşayabildiğim minimum parayla yaşadım
hep yurtta kaldım, eve bile çıkmadım kendi paramı kazanana kadar
ben 5 yıl kafa gezdirsem, tek 1 ders bile geçememiş olsam ruhu bile duymazdı.
ama tabi noldu, ben üni yi de derceyle bitirdim, en iyi yerlerde, hiçbir torpilim referansım olmadan staj yaptım(babam dolayısıyla birsürü iş adamı siyasetçitanıdık olmasına rağmen) daha okul bitmeden, herkesin çalışmayı hayal ettiği firmalarda işe girdim, aileme yaşattığım gurur üstüne gurur.
tek başıma, yanmadan sızlanmadan.
en küçük kardeşimin ergenlik döneminde annem şöyle bir cümle kurdu.
"ah oğlum, sen ergenlik dönemini nasıl atlattın, tek kelime ağzını açıp da bişey demedin, sessiz sakin kendi köşende yaşadın, bu kız bize dünyayı dar ediyor" dedi
şu cümle kim okusa, içine oturur. yazarken bile yüreğimi sızlatıyor. AH
"o edemediğim her kelime var ya, benim bi tarafımda patladı" diyebildim. 30 yaşımda ancak bu kadarını söyleyebildim.
onlar üzülmesin sıkılmasın, aman annemin gençliği soldu, aman babamın maddi dertleri, param yok param yok diye gezer ama ne hikmetse, bi akşam son model sıfır bir arabayla eve gelir
peki kendim için ne yaptım.
HİÇ
KOCAMAN BİR HİÇ.
kendi sanal gerçekliğimi yarattım. asla rahat ve özgür olamadım. hatırlıyorum 4 yaşında romatizmadan 10 gün hastanede yatmıştım.
hiç bitmeyen sağlık sorunları. hala öyle, biri bitse biri başlar ve çoğunun tibbı olarak bi tanısı bir sebebi yok.
bitmeyen eklem ağrıları, dondurma yesem hemen boğazım şişer. zıplasam ayağım burkulur
bu yaşta bile yaptığım spor, tamamen çevremden izole, rekabetten uzak, yüzme tenis fitness, indir kaldır
diğer spor yapanlarla bile göz temasından kaçınırım, sanki anlarlar, sarkıntılık ettiğimi düşünürler
yurtdışında okurken, spor salonunun soyunma odalarında çırılçıplak gezdikleri için çoğu zaman, öylece eve gidip evde duş alıyordum
koynuna girdiği adam sayısı belli olmayan ben, sosyal ortamda çıplak adam görmemek için kaçıyordum
her eşcinselde olduğu gibi, içimde öküz gibi oturan futbol sevdası
o kadar isterdim ki, gönlümce futbol oynamak, utanmadan sıkılmadan
ya da survivor yarışmasındaki gibi, bi yerim mi incinir nolur düşünmeden, hoplamak zıplamak, çamura pisliğe batmak, bağırmak çağırmak
bütün çocukluğum boyunca oturup evde sessizce oyuncaklarımla oynadım.
herkes tarafından ünlüdür, ne kadar uslu bir çocuktun
otururdun akşama kadar oyuncaklarınla sessizce oynardın.
bütün çocuklar yaramazlık yapardı, sen sessizce otururdun.
ne doğru düzgün bir sportif etkinliğe katıldım, ne çamura bulandım. üstümü çıkarıp denize girmeye bile utanırdım. bedenimden utanırdım en çok.
daha sonra bu sessizce oyuncak oynama ritüelim, ergenliğe doğru sessiz sessiz köşelerde mastürbasyon yapmaya dönüştü
internet köşelerinde "Allahım bu ne yakışıklı adam, şu ne güçlü erkek, ölüyorum bitiyorum" diye diye tükettim bütün gençliğimi
ortaokul lise ve üniversite hayatım boyunca, o kadar çok kız talibim vardı ki
bana şiirler yazan mı ararsın (siyah gözlü olduğum halde, çimen gözlüm diye  şiir yazmıştı bi tanesi, kafasına sağlık), pahalı hediyeler alanlar mı ararsın, adımı koluna dövme yaptıran bile olmuştu
evi basanlar oluyodu (onlar işime geliyordu, annem kız gibi yetiştirdiği oğlunun peşinde kızların koştuğunu gururla altın günündeki arkadaşlarına anlatıyordu)
benim için saç saça baş başa girenler mi ararsın, diğer kızları tehdit edenler mi ararsın, ,intihara teşebbüs eden bile olmuştu
üniversitede de aynı şekilde devam etti, okulda benden playboy diye bahsetmeye başlamışlardı, kızlarla iletişim kuramayan heteroseksüel erkekler, kendimden gibi gördüğüm için rahatça davranabildiğim
tüm kızlarla yattığımı düşünüyor olsa gerek ki, benden böyle söz etmeye başlamışlar
ben de erkeklerle yaşadığım şeyleri, kızlarla yaşamış gibi anlatmaya başlayıp, guya namımı kurtardım
saçma bi şekilde onca yaşadıklarım arasında pişman olduğum tek şey, kadınlarla birlikte olduğumu anlattığım uydurma hikayeler
ve hatta en son senelerde, evlenme teklifi aldıklarım bile oldu
böyle böyle en az 40-50 hikaye sayabilirim
ama hiçbir zaman, bunlara değer biri olduğumu, yakışıklı olabileceğimi, beğenilecek bir kişilik ya da fiziksel özelliğim olabileceğini kabul edemedim.
hep diğer hemcinslerimle karşılaştırdım kendimi.
daha uzun boylu, daha kaslı, daha yakışıklı, daha güçlü, daha cesur, daha daha daha, yücelttikçe yücelttim
Bitsin bu zulüm

başklarıyla kendimi kıyaslarken kazandığım tek bir kulvar vardı kendi içimde. Zekam ve başarı.
ben de tüm yatırımımı bu alana yaptım. defalarca kendimden fiziksel olarak üstün gördüğüm ya da hoşlanmadığım erkekleri, beceriksizlikleri başarısızlıkları ile yakalayıp vurduğum olmuştur
kendi içimde de sosyo ekonomik olarak aşağılarım.
mesela artık bu yaşımda, ne kadar yakışıklı kaslı güçlü vs olsa da, ilkokul mezunu birine karşı hiçbişey hissetmem.
sürekli başarılarıma yüklenerek kendimden yapayalnız, herkesin genç yaşta ulaştığı başarılara imrendiği, tamamen dişiyle tırnaklarıyla bu yaşında 2 şirket yönetmeye kadar geşmiş ama çığ gibi yalznılığından kimsenin haberinin olmadığı, bir kariyer manyağı yarattım kendimden.
insanlar sürekli, kendine çok yükleniyosun diye bana öğüt verirler. aslında kendime yüklenmem boş durduğum zamanlardır çünkü uyumak dışında tamamen çalıştığım zamanlarda, asla düşünmeye vakit bulamıyorum.
gerçi son zamanlarda, bu etkili olamıyor artık, tam tersi oluyor ve beynimin içindeki sesleri bastıramıyorum, çalışma performansım düşüyor.
eşcinsellğimi ilk kabullendiğim ve bunun ortalığa dökülüp saçılmasının hayatımdaki en büyük korkum olduğu zamanlarda kafamda dönen  bir olay örgüsünü hatırlıyorum
"kendime öyle bir hayat kurgulayacağım ki, hayatımın merkezinde kariyer olacak, hiçbirşeye vaktimin kalmadığı işkolik bir adam yaratacağım,
 yaratacağım ki, hiçkimse sen neden evlenmiyorsun diyemesin."
bu hedefimi 12den vurdum gibi görünüyor
bu günlerde beni başgöz etmeye çalışan, ailem arkadaşlarım ve akrabalarıma en çok kurduğum cümle
"işim başımdan aşkın"

psikolog:
İkinci terapiye gelmiş olmam, benim için devam edebiliyor olmamı temsil ediyor. Zorlu bir haftadan sonra nihayet teklemeden yine geldim dedim.
bütün hafta korkularla geçti. ya gidemezsem. ya devam edemezsem. ya vazgeçersem. biz normal hasta danışan gibi olamazsak. eski günlerdeki gibi olursa. bıdı bıdı beynim asla susmadı.
en can alıcı noktalardan biri, "sanki hayata sıfırdan başlamak, napacağını bilememek" tanımıydı
alışkın olduğum düzeni bırakıp, başka yaşamadığım bir hayata geçmek
özellikle kadınlar konusundaki korkularım
hiç bilmediğim, uğraşmadığım, emek vermediğim bir dünya
onlara nasıl yaklaşılır, nasıl davranılır
anne kızkardeş ve arkadaştan öte, yanıma alacağım kadın  çok ütopik bir imge benim için
Öykü Serter gibi birisi canlanıyor gözümde, kibirli tavrı, insanlarla alay eden onları küçümseyen, pahalı kıyafetler ve mücevherler içinde, insan karşısına çıkabilmek için bir sürü işlemden geçmiş
makyajlar, kuaförler, asla şeffaf değil sanki bambaşka birisine dönüşmüş
öte yandan da hayata sıfırdan başlamak, karmakarışık karalanmış kara kaplı bir defteri alıp, istediğin gibi baştan yazıp çizebileceğin bomboş bir defter verilmesi gibi
tabi ne kadar sıfırdan başlanabilirse
lise üniversite hepsi geçti gitti
ilk terapime giren 18 yaşındaki danışan beni o kadar etkiledi ki
hayatta ciddi manada hiç bu kadar kaybettiğimi hissetmemiştim
dolu dolu geçtiğini düşündüğüm yıllarımın aslında bomboş geçtiğiyle yüzleştim belki de
facebookta gördüm onu ve, görünce gözlerim doldu
sanki sarılıp ağlamak istemek gibi
çocuk olmaktan ne zaman vazgeçtiğimi hatırlamıyamadım
çünkü belki de hiçbir zaman çocuk çocuk olamadım
kendimi hep büyük adam gibi sorumlulukların altında ezilirken hatırlıyorum
8 yaşında sünnet olduğum için, çok büyük olduğumu düşünerek insanlardan utanmıştım

ben artık liseyi üniversiteyi geçtim 7-8 yaşında bile suçluluklarla doluydum
hatta daha önce
4 yaşıma bastığımda kardeşim doğmuştu ve her gün altıma kaçırarak uyandığımı hatırlıyorum
ama kimsenin kızdığını hatırlamıyorum, farketmemişler miydi, yoksa farkettiler birşey demiyolar mıydı emin değilim
biraz daha ileri yaşlarda şimdiye kadar kendim bile hatırlamak istemediğim
kadın kıyafetleri giymek
tıpkı crazy deki çocuk gibi
evde kimse yokken, topuklu ayakkabı giyerdim, perdeden kendime gelinlik yapardım, hatta ruj sürdüğümü bile hatırlıyorum
bayağı ergenliğe kadar devam etti bu alışkanlığım
cd olmamış olmam bir mucize
nasıl kurtulduğumu da hatırlamıyorum
bütün bunlara rağmen ergenliğe ilk girerken kadınlara ilgi duyuyordum
en büyük korkularımdan biriydi, bu şekilde yakalanmak
annemle teyzemler sürekli beni yanlarında hocadan hocaya sürüklerlerdi
dergah gibi bir yerde, o topluluğun başında bir hoca vardı ve o adam herşeyi biliyo pat diye herkesin içinde bu çocuk kadın gibi giyiniyo gizli gizli diye söyleyecek sanardım
ordayken, söz veriyorum bi daha yapmıcam derdim içimden
sonra dayanamazdım
şimdilerde eşcinsel olduğumu kimse anlamıyor obsesyon diyoruz ama bütün hayatım boyunca  top diye dalga geçtiler
daha ne demek olduğunu bilmezken bana top diyolardı
neden bana top diyolar acaba diye düşününürdüm
hiç bitmeyen suçluluk aşağılanma korku ve dışlanma
üniversiteye gelince bu özgürlük ve rahatlama şokuyla zıvanadan çıkmama şaşmamalı
üniversiteye geldiğimde, oh be yaşamıyomuşum ben dedim
aslında yanlış olan ben değilmişim, yaşadığım yermiş dedim
şimdi yine yanlış olanın ben olduğumu anladığım zamandayım ve bu yaşta bunu kaldırmak çok daha zor olacak gibi
yazmaya bile elim gitmiyor
çocukluğumu da hiç özlemiyorum, ortaokul lise yıllarımı da
olamadığım çocukluğumu ergenliğimi ve gençliğimi özlüyorum

bu haftaki terapiden sonra yine içim boşalmış gibi, cinsel olarak tamamen libidom yok gibi ama bir yandan da daha sinsi bir hırçınlık var
var olduğunu bildiğim ama tam olarak keskin belirgin hissedemediğim, birşeyleri kırıp dökme, yerinde duramama birilerine acı çektirerek seks yapma isteği gibi
sanki birine tecavüz etmek ister gibi hayvani bir içgüdü
uzun zamandır BDSM pornolarına ilgi duymayı bırakmıştım ama şimdi kendimi BDSM pornolarında göz gezdirirken buldum
evet buldum, hiç planlayıp düşünerek yaptığım bir eylem değil
ve bu oyunları izlerken farkettim ki, köle dediğimiz kurban kişisi, yani işkenceye maruz kalan karakterlerin yerine hep bu anlattığım liseden ortaokuldan sevmediğim heteroseksüel erkekleri koymak istiyorum
onlara işkence etme, acı çektirme, kırbaçlama, hakaret, küfretme, tükürme, tecavüz etme, yerlerde süründürme, kafalarını ezme
bu istekler benim için disiplinli bir oyundan çok, binevi içgüdüsel bir intikam ritüeli gibi vuku buluyor
çok eskiden beri bu insanların tecavüze uğramalarını istediğimi hatırlıyorum
acı çekerek ağladıklarını,  ekşimiş surat ifadeleriyle gözlerinden gelen yaşları, çaresizliklerini görmek istiyorum
ilk anda aklıma gelen kişi
ilkokul ve ortaokulu aynı okulda okudum, bu okulda kendilerince çete gibi  bir grup kurmuş 8-9 tane dangalak vardı ve başlarında bir çocuk
yeni ergenliğe girerken, herkesin içinde ereksiyon olmuş sikini gösterirdi, övünürdü onunla
heralde bi tek kendinde var sanıyodu o zamanlar
bütün kızlar ona aşıktı, ben herhangi bi kızla konuşunca, kavga çıkardı falan
başlarındaki çocuk benimle özel olarak uğraşmazdı hiç ama o gruptaki sikik sokuk tipler sürekli dalaşırlardı bana
başlarındaki çocukla özel olarak hiç kavga etmemiş olmama rağmen, temsil ettiği oluşumdan mıdır nedir, tecavüze uğrayan birini düşünüyorum ve gözümün önüne hep onun suratı geliyor
büyüdükçe bu istek yerini, büyük adam olup onlarla karşılaşma isteği yerine bırakmaya başladı
onlar bi halt beceremesin, benim patron olduğum holdingde çaycı falan olsunlar ve öylece karşılaşalım
şu sahne hayatım boyunca en çok kurguladığım sahnedir
bir çok insan için
ve bu  insanların hepsi evlendi ve bir çoğunun çocuğu oldu
her mutlulukta her evlilik fotoğrafı gördüğümde Allahı inkar etmek istedim
böyle adaletin içine edeyim demek istedim
ben anne babama üf bile demeyen uslu çocukken, yaramaz çocuklara hep daha iyi davrandın, hep daha cömert oldun demek istedim
beni süründürdün, inim inim inlettin, belamı siktin, kahretsin
onlar tecavüze uğrayıp artık kadınlara yaklaşamayacak holdingte çaycı olup karşıma çıkacaklardı
ama onlar evlendi çoluk çocuğa karıştı, ben hala iki taş üst üste koymaya çalışıyorum

bende sorumluluk duygusu olmaması eleştirisi çok can yakıcı. kendi kendime bütün derslerimi 5 getirdiğim için, bütün sorumluluğumu yerine getirdiğimi düşünüyordum hep.
kadın gibi bir sorumluluk çok ürkütücü ve yorucu geliyor. kendime hiçbirşey kalmayacağını, artık bir birey olmaya devam edemeyeceğimi düşünüyorum.
bağlanırsam onun kölesi gibi olacağımı düşünüyorum.
sanki bütün erkekler, kadınların kölesiymiş gibi geliyor.
gerekirse köle olmak, sevdiğin için enayi olmak, benim beynimin çalışma sisteminden çok uzak.
genelde anlık heyecanlar ve karşılıklı çıkarlara dayanıyor.
15 yıllık bir arkadaşım bile işime gelmeyen birşey yaptığında, o anda bütün bağlarımı koparmak istiyorum.
çekip gitmek bi daha hiç geri dönmemek.
evet ben bu hayatta hiçkimseyi karşılıksız sevmiyorum.
hiçkimseyi ya da hiçbirşeyi.
otorite ve güçle çatışan bir yanım da var, iş dünyasında beni epeyce zorlayan. çünkü nasıl beynim sosyal hayatımda hiçbirşeye kimseye layık değilim düşünce sisteminde çalışıyorsa, iş hayatında da
tam tersi çalışıyor. ben çok daha becerikliyim, bu hiçbirşey bilmeyen embesil sırf patron olduğu için benden 10 kat fazla para kazanıyor, daha iyi yerlere layığım, daha çok paraya layığım, beni sömürüyor bıdı bıdı
sosyal ve akademik hayatta babam gibiyim. sosyal olarak pasif, herşeyi içine atan, kimseye derdini söylemeyen, söylemeden anlaşılmasını bekleyen ve anlaşılmadığı için küsen, akademik hayatta başarılı,
bazen insanları küçümseyen, insanların açıklarını arayan.

Ama bir de özgür olduğum eşcinsel dünyası var ki ne dünya, harikalar diyarı
ışıl ışıl merdivenden yüksek sesli bir  müzik eşliğinde, içkiyle sulanmış güçlü erkeklerin doldurduğu kalabalığa, saçlarımı rüzgarda savrurarak iniyorum
hep utandığım gülümsememin en büyüğüyle
silik, paspal, ezik beni kapının dışında bırakmış, ışıl ışıl ve tam özgüvenle ilerliyor ve  konserde kalabalığın üstüne atlayan şarkıcı gibi kalabalığın üzerine atlıyorum
her birinin eli bir yerimde ve onu seçmem için kendilerinden geçiyorlar
her birinin bir kehaneti var
kimi geçmişi unutturuyor, kimi geleceği görebiliyor, kimi uçabiliyor
hiç olmadığı kadar gerçek ve gevşek, hiç hissetmediğim kadar güvenli
elimde bir asa var, belki zeusun kılıcı
havaya kaldırdığım an şimşekler çakıyor ve koca bedenlerin hepsi yerde
boyunlarında tasma, hepsi tek halkaya bağlı ve o halkayı elimde tutuyorum
baş döndürücü kokular, nefesler, iniltiler ve ışıklar, hepsi birbirine karışmış
aralarından birini seçiyorum ve yıllardır biriktirdiğim o sinsi kalabalık arkamdan geliyor
yine beni yakalayıp, alay edecekler, hakaret hırpalama
ama elimdeki asayı kaldırıyorum ve Musa gibi denizi yarıp geçiyorum
arkamda kalan kalabalığın boğuluşunu izlerken

babam gibi olmamak adına seçtiğim dünya bu kadar rengarenk ve bu kadar ilizyonla dolu
annemse, pasif kırılgan, incinmiş
en belirgin özelliği ise sürekli hayıflanmak ve madur rolü oynamak
benim de en sevdiğim şey madur rolü oynamak.
bu uğurda, geçmişimden tecavüz çıkmasını bile istedim.
gördüğüm rüyaları, sürekli birinden kaçmalarımı buna yorumlamak istedim.
o kadar çok rüya görürüm ki, neyi neden gördüğümü hiç bilmiyorum
bi gecede belki 10 belki 15 rüya hatırlıyorum, bi de görüp de hatırlayamadıklarım var
en belirgin rüyam ise, birilerinden kaçmak
sürekli birilerinden kaçarım, korkuyla ve ya bir uçurumun kenarına gelirim ya da araba bulurum anahtarı olmaz, benzini biter
kaçışım hiçbir zaman rahatlamayla bitmez, çıkmaza girer ve ter içinde uyanırım



Navigasyon

[0] Mesajlar

[#] Sonraki Sayfa

Tam sürüme git