İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - psikolog

Sayfa: [1] 2 3 ... 274
1
Hüseyin KAÇIN / DOST ÇAYI
« : Bugün, 09:45:54 ös »
DOST ÇAYI

dualarım vardı hep sana dair
bekledim
durdum

müsaitsen eğer
derdimizi kederimizi
tavşan kanı demleyip
gecenin en siyahında
yudum yudum birlikte içelim mi?

düştüğümde günahım
yürüdüğümde en büyük sevabım
sensin



19 Mayıs 2024
21:45
İstanbul


2
LGBT diye yazılır…




Siz değerli okurların huzuruna çıkarken konu seçiminde inanılmaz titizleniyorum. Zira gün kısıtlı, yer sınırlı, kelimeler sayılı.

Bu nedenle seçtiğim konuların amaca hizmet eden konular olmasına çok dikkat ediyorum.

Bu mantıkla yaptığım çalışmalarımda yakın gelecekte olacakları öngörerek LGBT konusunu acilen kaleme alma gereği duydum.

Çünkü bu konuda çok ciddi bir tehdit var ve bu tehdit sadece ülkemiz için geçerli değil tüm dünya için de geçerli.

Perşembe Yazım...

Konuyla ilgili bir önceki yazımda meseleye bir giriş yapmış ve şu an milyonların tepki gösterdiği bu tehdidin esasen yaklaşık yarım asırdır süregelen bir oyunun devamı olduğunu örnekleriyle anlatmıştım.

Bu yazımda önemli vurgulardan biri de eskiden toplumumuzda en büyük tepkiyi gören bir kelimenin harf oyunlarıyla nasıl normalleştirildiği, toplumun nasıl uyutulduğu ile ilgili yazdıklarımdı.

Bu yöntem en bildik, en ince ve en eski psikolojik harp yöntemlerinden biriydi.

Tepkileri kelime oyunlarıyla yumuşatmak.

Bu oyunu bozmak için ricam yazıyı okurken LGBT yerine benim yazmaktan haya ettiğim o kelimeyi, yani İ..E kelimesini yerine koyarak okumanız.

Çünkü böyle okuduğumuz takdirde nereden nereye savrulduğumuzu çok daha iyi görebileceğiz.

Tepkisiz kalamayız...

Önceki yazım tahmin ettiğimden çok daha fazla kişi tarafından okundu ve tahmin ettiğimden çok daha fazla kişi tarafından da olumlu tepki aldı.

Meğer tehdidi tek gören biz değilmişiz.

Meğer meseleye tek tepki veren de biz değilmişiz.

Bu öylesine gurur verici, öylesine bir umut ki ülkem adına. Anlatamam.

Zira bu tür meselelerle tek başına baş etmek neredeyse imkânsız.

Bu işte bir olmamalı birlik olmalıyız.

Çünkü bu iş ekip işi.

Çünkü bu işte karşınıza çok iyi organize olmuş bir ekip çıkarılmış.

Hatta bu ekip bir değil, birden fazla.

Gelin bu ekipleri inceleyelim.

Kripto Ekip...

Bu ekibin içinde koca koca siyasiler, kelli felli akademisyenler, anlı şanlı gazeteciler ve bir o kadar da proje uyduruk sanatçılar var.

Bugünler için yetiştirilmiş bu ekibin görevi her fırsatta konuyu gündeme taşımak, LGBT'yi normalleştirmek, LGBT'yi sevdirmek ve LGBT'yi toplumda yaymak.

Ali Poyrazoğlu denen kişinin yönetmenliğini yaptığı oyun bu konuya iyi bir örnek, bu konuda kapıyı aralayan bir çıkıştı.

Son zamanlarda her yerde bu konunun patlak vermesinin nedenini, bu konuda yaşananları bu tespitle örtüştürün.

Gelin yaşadıklarımızı bir hatırlayalım...

İstanbul'un göbeğinde, en ünlü semti Şişli'de, Kanyon AVM'nde LGBT yalanıyla üçüncü tuvaletin açılmasını tesadüf mü zannediyorsunuz?

Tepkiler sonucu kapatılan bu tuvalette geri adım atıldı mı zannediyorsunuz?

Hiç şüpheniz olmasın ilk fırsatta o kilit kırılacak ve o tuvalet tekrar açılacaktır.

Alt yapı oluşturuldu, zihinlere kar suyu kaçırıldı. Esasen operasyon amacına ulaştı.

Siz tuvaleti zincirleseniz de zihinlerde kırılan zinciri asla kapatamazsınız.

Destekçi Ekip...

En önemli ekiplerden biridir. Kimi görevi, kimi cinsel tercihi gereği bu işe bir şekilde müdahil olurlar.

Sanatçı(!) Ali Sunal giydiği tişörtteki gökkuşağı renklerini işaret ederek verdiği pozla çok tartışıldı.

CHP'li İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu aylık belediye dergisinin kapağına bastırdığı gökkuşağı renkleri taşıyan gençle çok eleştirildi.

CHP'li İzmir Belediye Başkanı Tunç Soyer her fırsatta LGBT'liler ile kameralar karşısına geçip gökkuşağı bayraklarıyla poz verdi, yetmedi belediye binasının duvarlarını gökkuşağına renklerine boyattı.

CHP'li Mahmut Tanal LGBT'nin tüm etkinliklerine koşarak gitti ve en ön saflarda yer alarak LGBT'lilerden daha heyecanlı pozlar verdi.

Daha dün, karne günü, Silivri Kavaklı İlköğretim okulunda Ahter Nur isimli öğretmenin(!) LGBT bayrağı önünde o minicik yavrulara poz verdirdi.

Örnekler kıyamet gibi ve bu örnekler son altı ay içinde çok ciddi oranda arttı.

Sizce bu insanlar ne anlatmak istedi dersiniz?

Mandacı Ekip...

Bu konuyu sırf ayrışmak, farklı olmak veya sürü içinde kalmak zihniyetiyle anlamadan bilmeden savunanlar var.

Üstelik bu insanların isimlerinin başında koca koca unvanlar var, ama gelin görün ki dünyadan bir haberler.

Bu kül yutmam deyip de mangalı boynunda gezdiren tayfanın muhtemelen başka bir şey bilmedikleri için konu ile ilgili söylemleri hep aynı şeyler;

"Cinsel özgürlük"

"Size ne insanların cinsel hayatından!"

"Herkesin yaşam tarzına saygı göstermelisiniz."

"Siz önce tarikatlardaki çocuk tecavüzcülerine bakın."

"İnsanların özel hayatı sizi ilgilendirmez."

"Gökkuşağından da bir anlam çıkardınız ya helal olsun sizlere."

"LGBT renkleri 7 renk burada 6 renk kullanılmış, bunu bilmeyecek kadar kara cahilsiniz."

Daha neler neler....

Dinle...

Yav be aklı evveller!

Yav be batı yalakaları!

Bu yaşananların özgürlükle ne alakası var. Burada planlı programlı adım adım işlenen bir tehdit, adım adım ilerleyen bir tehlikeden bahsediyoruz, burada bir özendirme, toplumu yönlendirme var diyoruz ancak sen hala at gözlüğünle olayları yumuşatmanın, farklı yerlere çekmenin derdindesin.

"Bırakınız çocuğunuz kendi cinsiyetini kendi seçsin" ne demek ya...

Senin evladın, senin oğlun yok mu?

Senin umursamadığın, evlat yerine koymadığın o ülke değerini senin adına biz korumaya çalışıyoruz.

Hiçbir şey bilmiyorsan bari ayak bağı olma.

Mesele bildiğin gibi değil, mesele Kılıçdaroğlu'nun anlattığı gibi değil, mesele Kılıçdaroğlu'nun çarpıttığı gibi değil,

Mesele hayat memat meselesi, mesele çok ciddi.

İçime kurt düştü, siz şimdi Kılıçdaroğlu'nun dediğinden de bi habersinizdir eminim, en iyisi ben onu da anlatayım;

Bir televizyon programına konuk olan Kılıçdaroğlu'na soruyor sunucu;

Sunucu: "LGBT'i Türk Aile yapısını bozuyor mu?

Kılıçdaroğlu: "Hayır efendim ilgisi yok, ilgisi yok yani, niye aile yapısını bozsun"

Evet aynen böyle söyledi Atatürk'ün kurduğu partinin başkanı olan Kemal Kılıçdaroğlu.

Okulda misyonerlik faaliyeti, Hristiyanlık propagandası yapılıyor diye Amerika'nın onca tepkisine rağmen Bursa Amerikan Kız kolejini kapatan Atatürk mezarından kalksa bu sözlere neler derdi, neler yapardı?

İnanın hayalini dahi kuramıyorum, olacakları düşünemiyorum.

Sonuç....

Uzun lafın kısası tehlike büyük, tehdit büyük.

Acilen fert olarak, kurumlar olarak ve hepsinden önemlisi devlet olarak her türlü hukuki, kanuni tedbiri almalıyız.

Hem de acilen.

Yoksa "oğlum çiçek açtı" diyenler artar.

https://www.star.com.tr/yazar/lgbt-diye-lir-yazi-1793121/

3

Sapıklar ve sapkınlar kol geziyor…

Askerlik mesleğime başladığımda ülkemin düştüğü durumu görünce; ucu nereye dayanırsa dayansın, sonu neye varırsa varsın, bu milletin istiklaliyle, bu milletin istikbaliyle, bu milletin ekmeğiyle oynayanlarla sonuna kadar savaşacağıma yemin ettim.


Meslek yaşantım dahil hayatımı bu savaşa, bu mücadeleye adadım.

Emekliye ayrıldım ama mücadeleyi asla bırakmadım.

Çünkü ettiğim yemin son nefese kadar geçerli.

Geçtiğimiz günlerde bu yeminimi revize ettim ve Allah huzurunda tekrar yemin ettim.

Bundan böyle bu milletin cinsiyetiyle oynayanlarla da savaşacağım.

LGBT Diye Yazılır...

Bu savaşın ilk hamlesi olarak geçtiğimiz günlerde LGBT denilen illeti konu eden iki yazı kaleme aldım.

İlgilenenler yazıları star gazetesi internet sitesinde bulabilirler.

Bu konuyu kaleme almaya niyetlendiğimde yakın çevrem, "konu sıkıntılı linç yersin" diyerek beni uyardı.

FETÖ ile mücadele ettiğim dönemlerde bu tür saldırılara alışkın olduğum için cirimleri kadar yer yakarlar, yola devam dedim.

"Entel danteller, liboşlar, batı uşakları, kül yutmam deyip mangalı boynunda gezdirenler saldıracak hazırlıklı ol!" dediler.

Topu gelsin, biz buradayız dedim.

Topunuz Gelin....

Geri adım atan onlar gibi namert olsun dedik ve yazıları yazdık.

Denilen kadar olmasa da saldıran soytarılar, soysuzlar oldu.

Umurum değil, topu yok hükmünde.

Ama bunun yanında çok olumlu tepkiler de aldım.

Yazılarımı okuyanlar hayretler içinde okudular, ben de onların bana yazdıklarını.

Öyle şeyler okudum, öyle şeyler dinledim ki inanamazsınız...

Okuduktan sonra çaresizlik ve acı içinde haykırıyorsunuz...

Yav Nereye Gidiyoruz....

Ben insanlarımızı kibar bir dille uyarmak için yazılarımı LGBT konulu genel bir başlık altında kaleme almıştım.

Oysa; yazılarıma verilen tepkilerde sevinerek gördüm ki milletimizin geniş bir kesimi işi çözmüş ve biz kibarca yaklaşsak da onlar konuyu gay, lezbiyen, cinsiyetsizlik gibi alt başlıklara dönüştürerek savaşı başlatmış.

Bu işin iyi tarafı, ancak bir de kötü tarafı var ki söz konusu sapkınlıklar özellikle gençler arasında kangrene, gay, lezbiyen, cinsiyetsizlik gibi sapkın akımlar gençler arasında moda akıma dönüşmüş.

Veliden Al Haberi...

Öğrendiğim bir başka acı gerçek odur ki bu iş ortaokul seviyesine kadar inmiş durumda.

Velilerle yaptığım sohbette birçok anne baba, ortaokul, lise üniversite öğrencileri arasında bu tür sapkın fikirlerin giderek yaygınlaştığını söylüyor ve büyük bir endişeyle bu işe kim dur diyecek diye dert yanıyorlar.

Yakın bir dostumun başından geçenler bu konudaki endişelerin ne kadar haklı olduğunu gösteriyor. Şöyle anlattı dostum;

"Geçenlerde epeydir görmediğimiz bir aile dostumuzu ziyarete gittik. Elimizde büyüyen ortaokul çağındaki kızlarını gördüğümüzde maşallah kocaman genç kız olmuşsun diye takıldık. O kızımız anne babasının yanında bize dönerek tebessüm etti ve cinsiyetim konusunda henüz karar vermedim, erkek mi olacağım, kadın mı ileride bakacağım dedi."

Düşünebiliyor musunuz söyleneni...

Bu söylemden çok daha garip ve tehlikeli olan neydi biliyor musunuz?

Bu kızımızın hiç çekinmeden anne babasının yanında konuşması ve anne babanın da bu söylenenlere hiç tepki vermemesi.

Evet, acı gerçek bu.

Türkiye'de LGBT'yi özendiren ve normalleştiren propagandaların sonucunda cinsiyet hoşnutsuzluğu yaşayan gençlerin sayısı günden güne artıyor, ülkenin geleceği renkleniyor(!).

Bu İşin Dibi Neresi...

Daha tüm bunları hazmedememişken bu duyduğumuza rahmet okutan bir gelişme de İstanbul Üniversitesinde yaşandı.

Yeni Şafak ve Aydınlık Gazetelerine konu olan habere göre kendini doktor olarak tanımlayan bir grup üniversite sapkını; henüz ergenliğini tamamlamamış 22 çocukta ergenlik durdurucu hormonlar kullanmış, 18 yaşından küçük 7 çocuğa cinsiyet değiştirme, memelerin alınması, büyütülmesi, sesin ve yüzün kadınlaştırılması gibi geriye dönüşü mümkün olmayan ameliyatlar yapmışlar.

Öylesine Sinsiler ki...

İstanbul Üniversitesi'nin akademik kadrosunda yer alan doktorlar(!) işi gücü bırakmışlar ve gençlerin cinsiyeti üzerine, "Cinsiyet Disforisi Olan Ergenlere Endokrinolojik Yaklaşım" ve "Türkiye'de Üçüncü Basamak Bir Merkezde Pediatrik Endokrinoloji Bölümü Deneyimi" adı altında bir makale kaleme almışlar.

Makale mart ayında yayınlanmış.

Batı destekli söz konusu proje makaleye sessiz sedasız imza atan doktorlar; 15-16 yaşlarındaki henüz reşit olmayan bu çocukları kanunsuz bir şekilde cinsiyet değiştirme ameliyatlarına alarak hayatlarını karartmışlar.

Üstelik işin dehşet tarafı bu işin geri dönüşü de yok.

Düştüğü bu tuzağa ve yaşadığı sapkınlığa uyanıp intihar eden çocuklarımız var.

Umurunda mı doktor kılıklı bu sapkınların.

Asla...

Peki Ne Yapmalı?

Benim buradan acilen tavsiyem; tüm veliler, okullar, ilgili resmi kuruluşlar, medya ve hepsinden önemlisi Aile, Adalet ve Sağlık Bakanlıkları konuya süratle el atmalı ve sorumluların vakit kaybetmeden meslekten menedilerek, kanun önünde hesap vermeleri sağlanmalıdır.

Ayrıca hepsinden önemlisi, bu ortamın doğmasında çok büyük etkileri olan proje televizyon kanallarının yayın lisansları ülke güvenliği nedeniyle acilen iptal edilmelidir.

Bu televizyon kanallarının kimler olduklarını, amaçlarının ne olduğunu ve genç beyinleri nasıl yıkadıklarını sonraki yazılarımda kaleme alacağım.

https://www.star.com.tr/yazar/sapiklar-ve-sapkinlar-kol-geziyor-yazi-1805563/

4

Coşkun BAŞBUĞ

LGBT denen sapkınlık

Yıl 1981...

İngiltere'de "Culture Club" adında bir proje pop gurubu kuruldu.


Grupta öne çıkan isim solist "Boy George"

"Karma Chameleon" isimli şarkısıyla dünya müzik listelerini alt üst eden solist Boy George bir an da tüm dünya gençliğinin sembolü oldu.

Gelelim meselenin özüne.

Culture Club küresel çete tarafından kurulan proje bir guruptu ve görevi de dünya gençliğinde eşcinsel ilişkiyi, çift cinsiyeti, çift cinsiyetli giyim tarzını moda etmek, bu akımı yaymaktı.

Görevini de fazlasıyla yaptı.

Yıl 1984...

Türkiye'de bir tiyatro oyunu sergilendi.

Oyunun adı "Oğlum Çiçek Açtı" yönetmeni ise Ali Poyrazoğlu idi.

Oyunda oğlu eşcinsel olan babanın hikayesi anlatılıyordu.

Sakın yanlış anlamayın oyun dram değil tam tersi komedi türüydü.

Oyunda eşcinsel kişinin durumu çiçek açmayla bağdaştırılıyordu, oğlu eşcinsel olan babanın durumu da sevimleştirilerek anlatılıyordu.

Ancak tüm bu güzellemelere rağmen tezgâh tutmadı.

O zamanki ahlaki temellerimiz Anadolu insanını korumuştu.

Avrupa'da ise durum tam tersiydi.

Küreselin başarısı beklenenden büyük oldu.

Oyun Tuttu...

Akımın etkisinde kalan on binlerce Avrupalı genç, modayı takip ettiğini zannederek Boy George gibi giyinmeye başladı.

Gençler, giyim tarzlarıyla yaşadıkları toplumda kendilerini bu yaratık kız mı erkek mi diye sorgulatmaya başladılar.

Sorgu sapıklığı getirdi ve eşcinsellik Avrupa'da hızla yayılmaya başladı.

Gözünü kan ve para bürümüş bu yapının hedefi dünyayı ele geçirerek tek devletli, tek bayraklı, tek dilli, tek dinli ve tek cinsiyetli bir yapıya dönüştürmekti.

Küresel Saldırı...

Bu dönüşümü sağlamak amacıyla son günlerde tüm dünyada cinsiyet üzerinden büyük bir saldırı başlatıldı.

Operasyona ilk yapılması gerekenlerle başlandı.

Öncelikle tüm dünyada sempatiyle karşılanacak, her kesimde kabul görecek bir operasyon simgesinin belirlenmesi gerekiyordu.

Simge belirlendi.

"Gökkuşağı"

İkinci yapılması gereken, zamanı geldiğinde kullanmak üzere topluma mal ettirilmiş sanatçı, sporcu, siyasetçi, akademisyen türü proje isimlerin bir bir sahaya sürülmesidir.

Onlarda öyle yaptı ve sırası gelen böylesi ünlü isimleri bir bir sahaya sürdüler.

Bu LGBT'de nereden çıktı...

Bir diğer önemli konuda, isme tepki verecek ülkelerde ismin değiştirilmesiydi.

Bu ülke Türkiye'den başkası değildi.

Burada yazmaktan bile haya edeceğim dört harfli kelime ile yola çıkmak tam anlamıyla fiyasko olurdu.

Onlarda bu tehdidi gördüler ve sapıklığın adını değiştirerek, toplumun her kesiminden kabul görecek bir isimle yola çıkmaya karar verdiler.

LGBT...

Anadolu bu yeni ismi kısa sürede benimsedi ve çok sevdi.

Düne kadar kızara bozara söylemekten utandığımız kelime bugün günlük hayatta kadının kızın, büyüğün küçüğün, çocuğun diline pelesenk olmuş kelimeye dönüştü.

Gerçekten güzel yumuşatıldı ve topluma da güzel yedirildi

Operasyon başlıyor...

Operasyon başladı ve dört bir koldan saldırmaya başladılar.

Söylemler kulağa hoş geliyordu.

"Cinsel özgürlük"

Hikâye böyle başladı ve ardından insanlara eşcinsellik dayatması geldi.

Özellikle genç beyinlere, o körpecik akıllara eşcinselliğin son derece doğal bir tercih olduğu enjekte edilmeye başlandı.

Anne, babalara "çocuklarınıza baskı yapmayın, bırakın onlar kendi cinsel kimliklerini kendileri seçsin." aklı verilmeye başlandı.

Verilen akla bakar mısınız, şaka gibi değil mi...

Yav be müptezel, be aşağılık mahlukat! Dünyanın neresinde görülmüş henüz iki yaşındaki çocuğa "Hadi yavrum seç bakalım cinsiyetini" diye sorulduğu.

Bugün Avrupa'da birçok ülkede, özellikle de Almanya'da ilkokulların tuvaletlerine üçüncü cins tuvaletler açıldı.

Kendinizi bir an için o çocuğun yerine koysanıza! Nasıl kavram karmaşası yaşarsınız.

Yine operasyon kapsamında eşcinsel evliliklerin önü açıldı.

Bugün ülkemizde bile erkeğin cinsiyle evlendiği düzmece düğün görüntüleri sosyal medyaya servis edildi.

Amerika...

Ülkemizde sevdalısı bol olduğu için örneği bu ülkeden veriyorum.

ABD'de 20 eyalet dışında tüm eyaletlerde eşcinsel evlilik yasallaştırıldı.

LGBT'liler artık sadece sokaklarda değil, okullarda ve kiliselerde dahi çocukların karşısına rol model olarak çıkarılıyor.

Okul müfredatlarına kadar inen 'lezbiyen, gay, transseksüel' kavramları çocuklarda anlam kargaşasına sebep olurken çoğu okulda yıl sonu etkinliklerinde ya da özel günlerde programlara adına "drag queen" denilen travestiler küçük çocukların karşısına çıkarılıyor.

Hemen her gün çocuklarının ruh ve beden sağlığını önemseyen aileler tarafından sokaklarda protesto eylemleri düzenleniyor.

LGBT destekçilerinin 'onur' yürüyüşü adı altında sergilediği sapkın gösteriler de gerilimi tırmandırmaya devam ediyor.

Geçtiğimiz günlerde LGBT'lilerin yürüyüşünü protesto eden bir Amerikalı tutuklandı.

Buraya kadar dünyada yaşanan gelişmeleri anlattım. Cumartesi yazı günümde ise aynı konuyu Anadolu açısından ele alacağım.


https://www.star.com.tr/yazar/lgbt-denen-sapkinlik-yazi-1792646/

5
Aslında ben baba tarafındayım.

O çok kızdığınız, çocuğumun bu durumuna sebep olan bir baba gibi hissediyorum.

Oğlum Üniversite 1.sınif öğrencisi olduğunda çok sevinmiştik, başarı yüzdesi çok çok iyiydi.

Ortaokulda da, lisede de, üniversite sınavında da..

Puanı ile nereyi yazarsa alabilecek durumdaydı.

Baba şu bölümü istiyorum diyince biz daha garanti bir meslek olsun diye farklı bir bölümü istedik.O ama ben lise de dahi burayı istiyordum...diyince bir şey demedik, yazdı ve kazandı.Onu aracımla İstanbul'a götürürken hem mutlu hem gururluydum elbette.

Sonra, bu yıl ki bayram tatiline gelip 2 hafta gibi kaldı yanımızda.

3 veya 4 gün sonra bana, baba bir şey diyeceğim ama kızmayacaksın dedi.

Söyle dedim.

Ama söz ver kızmayacaksın dedi..
Tamam dedim.

Kulağını gösterdi, minik bir küpe vardı kulağında.

Görünce şok oldum ama kızmadım ona.Babannenlerin yanına giderken takma üzülürler dedim, tamam dedi.

Geri üniversiteye gideceği günden bir akşam önce annesine, babam ve seninle bir şey konuşacağım dedi.

Eşim bana söyleyince konuşalım dedim.

Söyle oğlum diyince önce söylemekten vazgeçti, sonra önemli bir şey olduğunu hissedince ısrar ettim.

Tamam...dedi.

Öncelikle beni seviyor musunuz? dedi.

Eşim ve ben de tabiki de dedik.

Ben intihar etmeyi düşünüyorum dedi, şok olduk..eşim dondu kaldı.

Ama ben henüz söylemek istedigini söylemedigini hissettim.Bu bir ön adımdı gibi.

Devam et...dedim.

Ben erkeklerden hoşlanıyorum, halk tabiriyle gey'im yani Lgbt liyim...dedi.

Eşim arkasını bana döndü, gözlerinden yaşlar akarak ne yapacaz diye işaret etti bana.

Sakin ol gibi el işareti yaptım eşime.

Oğlum ardından bize; şimdi beni seviyor musunuz...dedi.

Tereddütsüz tabiki dedik ama şok olmuştuk.

Oğlumu yanıma çağırdım ona sarıldım, sarılınca ağladı.

Sonra ona bir doktora, psikoloğa gidelim dedim.

Kızdı, bunun çaresi yok, Dünya Sağlık Örgütü dahi bunu söylüyor, ne yapacaksınız; 40 gün horoz eti mi yedireceksiniz bana...dedi.Bizim hiçbir şeyden haberimiz yokken.

Ben bunu kabullendim, ortaokul da da, lise de de vardı, ben iki yıl dua ettim ama düzelen hiçbir şey olmadı, şimdi duaya da inanıyor muyum, bilmiyorum gibi ortada konuştu.

Ona, dünya sağlık örgütü ve lgbt lobisi ile ilgili doğru bilgiler vermeyebilirler tarzında, benimde çok bilgim olmayan şeyler söyledim..savunmaya geçti.

Uçağa götürürken onu, bir parkta durdum..

Biraz yürüdüm onunla..

Kimse duymasın, düzelince yüzü kızarmasın diye...bu saatten sonra bir kişi dahi bunu bilmeyecek...şöyle ederim, böyle ederim...vs diyip..tehdit ettim onu..

İstanbul da ablam vardı, söyleyemedim, hiç kimseye söyleyemedim.

İstanbul da bir hekim tanıdığım vardı ona açtım konuyu.

Bir araştırıp dönerim size dedi.


Sağolsun Prof. Dr. Zeki Bayraktar Hocayı buldu, Zeki hoca;

Gelsin bir dinleyelim genci, olmazsa Hüseyin Kaçın'a da yönlendirebilirim...dedi.

Hüseyin hoca'ya ulaşınca o da Zeki Bayraktar'a önce gidin, inadını biraz kırar..dedi.

Zeki Bayraktar'a gittik.

Zeki hoca çocuk ve aynı zamanda benimle 1 saate yakın konuştu.

Bu benim işim değil, ben bilgi veririm, psikologların işi deyince, önerebileceğiniz biri var mı...dedim.

Hüseyin Kaçın...ismini verdi.

Oradan çıktık, çocuk mutlu degildi tabii..

Onun kabul etmediği şeyleri söylemişti Zeki hoca.

Doğuştan gelmediğini o kadar güzell anlatmıştı ki Zeki hoca..çocuk afalladı.

Arabaya gidince sinirlendiğini, kabardığını hissedebiliyordum.

Bana, baba beni kitabını satmak isteyen bir ürolağa mı getirdin gibi bir savunma yaptı.

Bende ona, kitabını satmak isteyen bir konumda olduğunu düşünüyormusun, buna sence ihtiyacı var mı, karşılıksız 1 saat konuştu bizimle...dedim..doğru dedi, sustu.

Sonra Hüseyin hocaya ulaştık, oğlumla beraber gittik.

Önce oğlumu aldı, uzunca bir süre konuştu.Sesleri yüksek geliyordu, endişelendim.

Belli bir süre sonra Hüseyin hoca beni de aldı odaya.

Oğlumun ona inanmış hali o kadar hoşuma gitmişti ki..
Benim nasıl bir baba olmam gerektiğini, oğluma güvenmem gerektiğini..ve daha bir çok şey.

Bende Hüseyin hocayı sevmiştim.Oğluma psikoloji bölümü okuduğu için hafta sonları buraya gelip vakit geçirebilirsin..dedi.Sanırım oraya alışıp adım atabilmesini sağlamak içindi.

Mutlu bir şekilde terapilere geleceği konusunda anlaşıp çıktık.

Yolda giderken oğlum bana, o pisikoloğun adı nedir diye sordu.Bende söyledim.Ama araştırma dedim.

Gece araştırdı..Otelde beraber kalıyorduk.Sabah 4.5 gibi uyudu.Bende öyle.

Bir sıkıntı olduğunu hissediyordum..

Ertesi gün kahvaltı için onu çağırdım..geldi..kabarmış halini biliyorum.

Aynı o şekilde, baba ben o psikoloğa gitmicém...dedi.

O anksiyete pisikoloğu değil, dönüşüm pisikoloğu, beni kandırdın dedi.

Bende ona, seni kandırmadım, Zeki hoca verdi ismini, sende ordaydın dedim.

Zeki hoca başka bir isim söylemişti galiba...dedi

Bende ona, Zeki hocanın soyadını biliyor musun...dedim..Bayraktar...dedi.

Araştırmış çokça.

Bende ona Zeki hocanın yazıp kaşelediği üzerinde Hüseyin hocanın ismi olan kağıdı gösterdim, bak aynı isim değil mi dedim..ikna oldu..Ben kesin o değil demedim ama o adama gitmeyeceğim...vs dedi.

2.5 saat araba ile tur atarak konuştuk.

Ben senin bir erkek olduğunu kişilik karmaşası yaşadığını, gelişimini henüz tamamlamadığını ve terapilerle düzeleceğini düşünüyorum..dedim.

Bana sordun mu, ben düzelmek istiyor muyum...dedi.

Benim için, annen için de olsa denemek istemez misin, bize bu şansı ver...dedim.

O psikolog hariç istediğinize gidebilirim...dedi.

Bende, hayır ben o psikoloğa gitmeni istiyorum...dedim.

Okuldaki hocalarıma soracam o psikoloğu dedi.

Hüseyin hoca okuldaki hocasının ismini verdi...git sor dedim.

Ondan da vazgeçti..Biliyor ne cevabı alacağını, gerçeklerden kaçıyor, durumunu kabullenmiş, ben buyum diyor.

Bu dünyada annem ve babam beni kabullensin diğer hiç kimse benim için önemli değil...dedi.

Biraz üzerine gidince bana Siktir git...dedi.Ömrüm boyunca ondan duymadığım tarzda konuşmaya başladı.Aracın kapısını vurarak indi..Çok çok farklı bir çocuktu karşımdaki.Ben o yürürken sakin bir şekilde gel dedim ona..iki, üç, dört defa dedim.

Neden, ne konuşacağız..dedi.

Sadece yanımda otursan yeterli, istemiyorsan konuşmayız...dedim.

Sonra sakinleşti, söylediklerine pişman oldu..

Aslinda baba ben o psikoloğa gitmek istemiştim ama karşısındaki insanları dinleyince vazgeçtim..dedi.

Ben müziği çok seviyorum, müzik olmadan benim hayatım yok gibi..dedi.

Sonra bana, en sevdiğim şarkıyı biliyor musun diye sordu..Bende bir hafta önce demiştin Sezen Aksu..diyince en azından sanatçıyı hatırlıyorsun dedi.Bende ona şarkıyı da hatırlıyorum...'Yalnızlık senfonisi' diyince şaşırdı.

Sonra bana, biliyor musun baba aslinda ben seni seviyorum..dedi.

Ona aldığım tableti verdim..

Araçtan inerken sakın bana sarılmayı düşünme...dedi.

Bende ona, yarın yola çıkacağım, bir şey olursa bana ve daha görüşemezsek sarılmadığına üzülmeyecek misin..dedim, sarıldı bana.


Terapi..tedavi veya iyi olacaksın...gibi hiçbir cümleyi kabul etmiyor, bambaşka bir insana dönüşüyor.

Zorla getirmeninde faydası olur mu, bilmiyorum.

Şuan her şeyin başındayım..O ise kabullenmiş ama mutsuz..Geceleri uyuyamıyor ve bize beni böyle kabullenmediğinizden öldürüyorsunuz beni, geceleri uyuyamıyorum..diyor.

Ama bize söylemeden öncede uyuyamıyor, beni anksiyete için psikoloğa gidecem..diyordu.

İstediği onu bu haliyle kabullenmemiz.

Bizde sen bizim oğlumuzsun ve bu değişmeyecek..diyoruz.

O kadar büyük ve zorlu bir savaş ki;

Zeki hocanın dediği gibi LGBT lobileri ve aileler arasında bir savaş.

" Çocuğu en çok seven kazanacak ve tabiki siz anne baba olduğunuzdan çocuğunuzu gerçekte sizin kadar seven olmayacak.
Siz kazanacaksınız"

Oğlum diyorki, 97 kişi olmaz diyor, siz 3 kişiye inanıyorsunuz..

Bende ona;

Bilsem ki kansersin ve dünyanın tüm doktorları çare yok diyor ama 1 doktor çare var diyor.

Ben gider o bir doktoru bulmaya çalışırım.

Ve...bulduğuma da inanıyorum.

Sadece çocuğu doktoruna ulaştıramıyorum.

Eminim ki yazdıklarım sizlere de tanıdık geliyordur.

Çocuğu nasıl ikna etmem gerekiyor?

Devlet Her Çocuğa Ruh Sağlığı Yerinde Anne Baba Sağlamakla Yükümlüdür.

https://www.youtube.com/watch?v=gTB2GnB_Af4&list=PLZQ0do4E84cf6ZdvyN0AXfnqxQYARJiJX


Prof. Dr. Zeki Bayraktar Eşcinsel, Hermafrodit, İnterseks, Benim Ailem 6 Bölüm

https://www.youtube.com/watch?v=WlfxquELya8&list=PLAABaL9f17rX11VATx98ruU7_iIuzgOZK&index=16






6
Selamunaleykum Huseyin bey,

Size röportaj hakkina yazmak istedim.

Linda hanima röportaji gönderdim ancak olumlu dönüs yapmadi bana. Ben yazida yanlis bir sey gormedigimi soyledim cunku Dr. Nicolosinin kitaplarini ve yazilarinin icerigini biliyorum. Ancak kendisi dusuncelerinizin Dr. Nicolosinin dusunceleriyle tamamen uyusmadigini soyledi. Anlayamadim.

Tekrar okuyacagini soyledi ancak haftalar gecmesine ragmen donus yapmadi.

Haber vermek istedim.
Bekletrigimiz icin hakkinizi helal edin.

Hayirlisi olsun

7
Selamunaleykum Sayin Hüseyin Kaçin Bey,
Umariz iyisinizdir.

Size bu maili Joseph Nicolosi'nin esi, Linda Ames Nicolosi araciligi ile yaziyorum.

Onunla, vefat eden esinin yazilarini tercüme konusunda beraber çalisiyoruz.

sitesinde yayimlamak isteriz. Bu konuda görüslerinizi almak isteriz. Sayin Nicolosinin bakis açisini paylasan ve açikça dile getiren nadir kisilerdensiniz.Sizden bahsetme firsatim oldu ona. Sizinle ilgili bir yazili röportaj yapip, http://josephnicolosi.com📷Joseph Nicolosi - Reparative Therapy®If gay doesn't define you You Don't Have to be http://Gayjosephnicolosi.com

Bu teklifi kabul ederseniz, röportaj su sekilde gerçeklesecek: onun bana gönderdigi sorulari size gönderecegim. Ve vaktiniz olunca yazili olarak cevaplarsiniz çok seviniriz. Yani acelemiz yok bu konuda. Siz ne zaman cevap vermek isterseniz, biz sabirli davraniriz.
Simdiden çok tesekkür ediyoruz size.
Allah yardimciniz olsun.
Semra

8
Evet anneme babama karşı nefret besliyorum diyebiliriz aslında ama öyle bir şey yok ve bu da iyileşmenin bir temelidir. Annemi babamı affedemem çünkü bana 23 senelik hayatımda ne yaşattıkları saymak istesem bu yazı ne biter ne ben yazıya dökebilirdim çünkü yaşayamadığım bin bir türlü etkinlikler vardır ama ben hayatimin günden güne sikilmesiyle uğraşırken, benimle yaşıt olanlar dışarıda gezip tozuyorlardı ve hayatin tadını çıkarıyorlardı. Fakat o zamanı daha da açmak istemiyorum ondan hikayemde devam etmek istiyorum...
En son erkek arkadaşım için (yalan) asktan dolayı pasif olmayı göze alıp hayatimin altüst olmasından bahsetmiştim. O arada ilişkiyi zaman acısından yarılamıştım ve beraberliğimiz sadece 5 ay daha sürecekti. Pasif olduğum ilk zamanlar benim için güzel gibi geliyordu ama aslında bu hiç öyle değildi. Benim sevk almam erkek arkadaşımı sevk almasından bağlıydı. O sevk aldığı sürece bende buna katlanıyordum ama ilk bir iki ay bunun farkına varamadım. Cinsel ilişkiye katlanmak ne demek ya! Resmen birisinin beni tecavüz etmesine benzeyen bir durum oluştu. Tabii ki tecavüz değildi ve olamazdı çünkü ben (erkek arkadaşım istiyor diye) her defasında evet diyordum. Yine içimde öfke artıyor bu zamanı hatırlayınca ama geçmişi değiştiremiyoruz. Bu “katlanma süreci” toplam 2-3 ay sürdürdüm ve ondan sonra az çok başım yerime geldi ve durumu kabullenmekten ziyade cinsel ilişkiye git gide hayır dedim ve o zaman ilişkinin bitişi de gelmişti. Tam o aralar bedensel rahatsızlıklarım da başlamıştı. Yorgunluk, halsizlik, mide bulantısı ve ağrısı gibi depresyonun ilk belirtiler başlamıştı ve artmıştı çünkü es cinsel olduğumu annem babama tam o zaman anlatmıştım. Onlar bu duruma çok kızdılar ve üzüldüler ve beni terapiye teşvik ettiler. Bende bu durumdan aşırı rahatsız olduğumdan kendime bir daire

tutmuştum ve üniversitenin bir dönemini orada geçirmiştim. Ayda bir iki defa eve geliyordum birkaç saatliğine ama fazla kalamıyordum orada. Sonra geri eve taşınmıştım çünkü bedensel rahatsızlıklarımla ev islerini vs. halledemiyordum (bir odalık daire olmasına rağmen). Geri eve taşınma esnasında onlarla birazcık barışmak amacıyla önerdikleri terapiye evet demiştim ve Nevzat Tarhana gitmiştik 2021 yazında. Nevzat Tarhan’a giden herkes bilir ki onun paracı olduğunu ondan burada bu konuya dair daha fazla bilgi vermek istemiyorum. Fakat annem o aralarda Hüseyin hocamı bulmuştu ve onunla çok telefonlaştı ve beni terapiye (tekrardan) evet dememe teşvik etti. Ben ama kabul etmedim ve 2 sene direndim. Üstelik annem Hüseyin hocayı o kadar övüyor diye ve Hüseyin hocam bu derdin şifa getiricisi gibi bana anlattığı için Hüseyin hocamdan o zamanlar aşırı nefret etmiştim.
Ardından 2022 yaz aylarında mezun oldum ve mezun olmadan önce Türkiye’de ilahiyat okumaya müracaat edip alınmıştım. Tam bu aralar içimden bir ses “terapiye git ve iyileş” demişti ve beni ikna etti. Tam olarak terapiyi kabul etmemin nasıl olduğunu hatırlamıyorum ama o arada dine tekrardan yöneldiğimi diye de bilirim. Neyse İstanbul’da ilahiyat okumaya başladım ama her hafta Hüseyin hocama gitmemeye bahane ürettim ve böylece ilk dönem gitmedim. Dönemin sonuna doğru tam ara tatil öncesi annem gelmişti ve beni Hüseyin hocaya “sürükledi” (aslında Hüseyin hocaya gitmek istiyordum ama içimde bir korku vardı çünkü 8 senelik es cinsel hayatıma ben alışmıştım bile). Böylece ilk seansıma annemle beraber gitmiştim.
Hüseyin hocamla ilk tanıştığımda ondan çok şüpheliydim ve terapisi öbür psikologlardan bambaşkaydı ama Hüseyin hocada ya da terapisinde anlam veremediğim bir şey vardı. Ara tatilden sonra deprem olunca bende Almanya’da kalıp uzaktan eğitime katildim ve aslında terapi lisans bire geçince yani 2023 yılın ağustos ayında başlıyor çünkü ondan sonra devamlı Hüseyin hocama gittim. Dediğim gibi Hüseyin hocamdan şüphelendiğimden il terapilerde daha çok ben Hüseyin hocamı sorguya çektim diyebiliriz ve içim çok rahatladı böylece çünkü ona güvenmeye başladım ve içimi döktüm. Sürecin başında takıntılarım ve kaygılarım fazla olduğundan onlarla uğraştık ve aynı zamanda öz güvenimi toparladık. Bunu yapmışken yavaş yavaş ilk adımların meyveleri belli oluyordu ve es cinsellikten adım adım kurtuluyordum ama sürecin nasıl geçtiğini halen anlayamıyorum.
Bugün terapinin bittiğini diyebilirim ama daha terapinin bitmesine iki-üç ay önce o kadar bunalmıştım ki her şeyi bırakıp gidesim vardı. İstanbul’dan, ilahiyattan, insanlardan, kalabalıktan, yurttan, hocalardan, vs. yani her şeyden

bilmiştim ve bir an geri Almanya’ya dönesim vardı. Burada beni bu küçük bir karanlıktan kurtaran Hüseyin hocam oldu. Demek istediğim bu süreçte ilerleme olduğu gibi duraklamada oluyor ve bazen de insan karamsarlığa düşüyor fakat bu terapinin bir gereğidir diyebilirim


9
Bu yazıya nasıl başlayacağımı tam bilemiyorum ama Hüseyin hocama sözümü yerine getirmek amaçla bu yazıyı paylaşıyorum. Tabii ki aynı zamanda da benim gibi dert çekenlere yardımcı olmak isterim. Aslında zor olan Hüseyin hocayla olan süreç değil de ondan ziyade sürecin öncesinde ayakta kalmaktır. Bunu demişken kendi hikayemde anlatmak isterim:
23 yaşındayım, Türkiye’de İlahiyat okuyorum fakat Almanya’da doğup büyüdüm ve orada hayatımın çoğunu geçirdim. İlahiyata başlamadan önce Almanya’da iktisat alanından lisans diplomamı aldım ve ardından Türkiye’ye ilahiyat okumaya geldim. Fakat ilahiyatı 2 sene sonra bitirmeden bırakıyorum. Gelelim başka bir önemli konuya: Nasıl bir aile evinde büyüdüğümü merak eden vardır malum bu duruma “sevk” eden en önemli nedenlerden biri olan anne- babanın oğullu ile ilişkidir.
Bu dünyada muhtemelen en çok merhameti annemden görmüşümdür fakat annem meşhur olan anne şefkatinin oranını kaçırdı ve beni fazla sevdi. Evet, bir anne çocuğunu fazla sevebilir – bende hiç tahmin edemezdim açıkçası. Tabii ki dengeyi kaçırmamak için babamda beni hiç diyecek kadar sevmedi ve sevemedi. Bunu aslında ilk defa Hüseyin Hoca deyince fark etmişimdir yani aslında biliyor gibiydim malum kendi babamdan neyi görüp görmediğimi en iyi ben bilebilirim. Fakat “çocuk hali” iste insan gözünün önündekini bile göremiyor bazen veya görmek istemiyor. Bende de görmek istememek olayı daha doğru olabilir. Sonuçta kim babasından sevgi görmediğinin farkına varmak ister ki? Neyse büyüdüğüm evdeki duruma devam. Anneden aşırı sevgi görmüş ve babasından hiç görmemiş biri olarak tabii ki hayatım alt üst olmuş ama bu yetmezmiş gibi iki rahatsız ablam/kardeşim var. Yani bir çocuk olarak en temel olan hakkim ilgi beklemekken bunu bile bana fazla gören annem babam vardı. Ama tabii ki ilgi beklerken “Bencil olma ablan hasta ona bakmamız lazım” veya “şükret sen hasta değilsin” veya “daha ne istiyorsun başının üstünde evin var” gibi türlü cümleler duydum. Aslında fazla istemiyordum. Ne para ne mülk istiyordum. Sadece birsinin benim başımın okşamasını istemiştim ama fazla istemişim. Birinin gelip samimi bir şekilde hâl hatır sormasını bekliyordum. Ama aslında bunu bekleyemeyeceğimi gayet iyi biliyordum çünkü annem ve babam birbiriyle anlaşamıyorlardı ki. İkisi birbirine o kadar zıt ki onlardan daha uyumsuz bir es var mı gerçekten bilemiyorum. Farklı dil konuşuyorlar gibi bir halleri var. Evde defalarca “postacı” oynamam gerekliydi çünkü aralarında bir tartışmadan dolayı birkaç gün birbirine küstüler. Ama insanoğlu neye alışmaz ki? En zor durumlara

alışır ve bunu hayatta normal olarak görüyordu. Ben kendi kendime derdim evli bir es arasında kavgalar gayet normaldir ve olmazsa olmaz çünkü başka bir şey gördüğüm yok annemden babamdan. Şimdi bir kız ile tanışıyorum ve kavganın evliliğin bir şartı olmadığının farkındayım (evet, terapiyi bitirdim ve evliliğe doğru adim attım). Bir çocuk annesinden babasından ne ögrenirse onu hayata geçirir ama ben babamdan gördüğümü hayata geçirmeyeceğim.
Neyse gelelim bu orta okul zamanına çünkü o aralar ergenliğe giriyordum ve benimle bir şeyin normal olmadığını fark ettim. Arkadaşlarım kızlardan hoşlanınca ben erkeklerden hoşlanıyordum. Bu garibime gidiyordu ve benim için akil almaz bir olaydı. Üstelik dindar, namazlı-niyazlı bir aileden gelen bir çocukta nasıl eş cinsellik gibi bir şey meydana gelebilir? Nasıl olurda Allah’a ibadet eden ve onu zikreden kişi eş cinsel olabilir? Lut kavminde olan bende nasıl olabilir? Bu ve buna benzer sorular aklıma takılmaya başladı. Tabii ki evdeki durumdan ibaret böyle bir şeyin olduğunu ne anneme ne de babama diyebildim. Onlar kendi aralarındaki sorunlarla ve ablamın rahatsızlığıyla baş etmeye çalışırken bana vakit kalmıyordu. Bazen diyordum bir günün 24 saati değil de 24 saatten fazla olsa o zaman belki annem ve babamın vakti olabilirdi benim için – çocuk hali iste. Bu sorunumla böylece bas basa kaldım ve her zamanki gibi problemim için kendi çözümü üretmem zorunda kalmıştım. Bir iki sene (dindarlığımdan dolayı) direndim ve “eş cinselliğime” kabullenmedim ve kabullenmek istemedim de. Fakat sonunda her direncin bir sonu vardır ve benim de direnmem 15/16 yaslarında bir son buldu ve yavaş yavaş kabullenmeye başladım. Ama kabullenmeden önce benim içimde “iki kişi” vardı – dindar ve efendi çocuk ve erkeklerden hoşlanan “asi” çocuk. Sonunda kabullendim ve bu iki kişilik olayı arttı çünkü evde, akrabalarda ve ailemin tanıdıklarla her daim efendi ve dindar çocuk ortalıkta olurdu ve eş cinsel kimliğim arka planda kalıyordu. Tabii ki okulda, dışarıda ve bazı arkadaşlarda tam tersi oluyordu orada erkeklerden hoşlanan çocuk meydana çıkıyordu ve efendi çocuk ortalıktan kayboluyordu. Bu iki kişiliği yasamak ve aralarında zıplamak senelerce sürdü yaklaşık 8 sene ve bu süreçte aşırı yoruldum en son hasta bile oldum ama oraya daha birkaç sene var.
Kabullendikten sonra lisemin son iki senesi kalmıştı ve o ara iki (kız) ile arkadaşlık kurmuştum ve ikisi de benim es cinsel olmama rağmen kabul etmişti. Maalesef o ara hiç ve hiç öz güvenim yoktu ve kendimi herkesten ezdiriyordum. Gelen giden beni harabe olmama rağmen yıkıyordu ve bu durum hiç kimsenin umurunda değildi. Lise zamanım aslında gayet sakin ve olaylar olmadan geçti.

Ne tanışmalar oldu ne de ilişkiler. Fakat içimde her daim o istek vardı ve bir erkek arkadaş edinmek bir nevi büyük hayalimdi.
Neyse 18 yaşıma girmeden önce liseyi bitirip elime diplomamı aldıktan sonra üniversiteye başvuruda bulundum ve alindim. 3 senelik üniversiteyi pandemi ve Erasmus’tan dolayı bir sene uzatma durumda kaldım ve toplam 4 sene üniversite okudum. Üniversitenin ilk iki senesinde (pandemi öncesinde) aslında pek bir şey yaşamadım yani bildiğim hayata devam diyordum (evde her daim annem babam arasında kavgalar, ablamın rahatsızlığı ve sayısızca hastane randevuları ve tabii ki benim var olup olmamanın farkı olmaması). Fakat bu süreçte annem babam bana koymadıkları yasak yoktu. Misal verecek olursam geceleri gezmek imkânsızdı genellikle saat 20/21’den itibaren evde olmam gerekliydi. Yaşım olmuş 20 ve aksam güneş batar batmaz eve gelmemin beklenmesi olmamalı ya da her dışarı çıktığımda nereye gittiğimi ve kiminle olacağımı sormaları (aslında sormaktan ziyade sorguya çekilmek gibiydi). Üniversitenin ilk iki senesinde bazı erkeklerle tanışmıştım ama bir iki buluşmadan fazla bir şey olmamıştı ve buluşmalarda dışarıda bir kafede oluyordu. Buluşmalara gidince tabii ki annem babama, üniversiteye gidiyorum diyordum genellikte ve ilk zamanlar yalan söyledim diye ağır vicdan azaplar çekiyordum fakat zamanla kalbim bu günaha alıştı ve yalan söylememi “haklı gösterdi”. Bu zamana kadar 6 sene “iki kişiliği” içimde taşıyordum ve hiç kimseye durumu tam tamına anlatamadım. İçimde o zaman içerisinde bir darlık, ümitsizlik ortaya çıkmıştı fakat bu ümitsizlik 2020 yılın ilk baharında geçti diyebilirim çünkü ilk ve tek ilişkimi o zaman yaşadım.
Pandemi başladığında üniversite uzaktan eğitime geçerek yaklaşık günün 20 saati evde geçiriyordum malum zamanında sosyal birisi olmadığımdan ne doğru düzgün arkadaşım ne de çevrem vardı. Ve böylece benim hayatimin dönüş noktamın başlamasına geliyoruz çünkü bir gün kafede çalışan yakışıklı erkek gördüm ve onunla tanışmak istediğimi dedikten sonra birkaç defa kafelerde buluştuk. İkimizde birbirimizden hoşlandığımız ve böylece bir ilişki başladı.
İlk zamanda hayat inanılmaz güzeldi. Birisi bana kendi hayatimi geri vermiş gibi hissettim ve mutluluktan havada uçuyordum. Ama her uçuşun bir inişi de vardı ve benim inişim acı ve yıpratıcı oldu ama bu noktaya daha yaklaşık bir sene var. Beyan ettiğim üzeri ilk zaman muhteşem geçti ve hayatimi geri almışım gibi mutluydum ve ona gerçekten aşıktım. Benim hissettiğim aşk basit bir aşk değildi, sıradan bir aşk değildi. Öyle bir aşktı onun için hayatimi bile feda ederdim ve (maalesef) hayatimin bir yanını ona feda ettim...
İlişkinin ilk zamanları benim gözüm sadece onu gördüğünden benden ne istese yapıyordum. Maddi acıdan benden bir şey istemedi çünkü onun babasının mal varlığı vardı ve benden maddiyat istemedi fakat ondan daha beterini istedi tabii ki bunu ilk başta fark edememiştim çünkü her dediğine evet diyordum. Benden pasif olmamı istemişti ve düşünmeden bile evet dedim ve tek ben değil üstelik hayatımda (tabiri caiz ise) sikildi. İste (yalan) aşkın insani nereye sürüklediğini bizzat ben kendi ruhumda ve bedenimde yaşadım ve bu yazıyı böyle yazınca gözlerim doluyor. Bir insan ne kadar ahmak olabilir ki? Bir insan niye kendisine bu kadar zarar verebilir? Bir insan niye bir günde hayatinin içine ediyor?
...çünkü annem babam zamanında çocukluğumun ve ergenliğimin sonsuza kadar içine ettikleri içine.
...çünkü çocukluk yasamadığım için.
...çünkü benim için yasamak diye bir şey olmadığından ve sadece var olduğumdan.

10
Eşcinsel hislerim yok ama bir erkek arkadaşıma yönelik yoğun ve güçlü duygular hissediyorum sizce ben eşcinsel miyim?

İslamiyet'in ideal insan portresi eşcinsellerdir fakat bir şartla erkek erkeğe güçlü duygu bağlarını erotize etmeden asla seks ilişkilerine dönüştürmeden sevmeyi sevilmeyi tecrübe ettikleri takdirde aşk karakterine erişmeleri mümkün olacaktır. Lise ve üniversite çağlarında bir erkeğin sağlıklı kişilik ve karakter gelişimi açısından bir erkeğe yönelik olarak  dostluk ilişkisi kurması insan olmanın gereğidir. Ergenlik döneminde dostluk ilişkisi kurmak demek aslında çocukluğumuzdaki  baba-oğul ilişkisinin artı ve eksilerinin sonrasında aile bağlarımızı yani evin dışına çıkarak toplumsallaşmak adına  erkek erkeğe duygusal bağlarımızın güçlendirmek demektir. Bu anlamda bir erkeğin arkadaşı olan erkeği yoğun ve güçlü olarak sevmesi eşcinsellik olarak nitelendirilemez.

Hakiki ve samimi dostlukta; "erotizm" ya da "aşık olduğunu" hissetme yoktur! Samimi dostlukta saygı, destek, güven, anlayış vb. değerler vardır. Dolayısıyla samimi dostluk asla eşcinsel sevgiye veya ilişkiye kurban edilmemelidir. Burada en önemli noktalardan bir tanesi de eşcinsel erotik çekim duyulan kişiyle tanışılıp, dostluk yoluna gidildiğinde şayet o kişi de tam anlamıyla heteroseksüel yapıda ise bir süreden sonra eşcinsel erotik çekimde gözle görülür azalma ve sonunda tamamen bitme yaşayan çokça yaşanmış örnek vardır. Burada en mühim nokta ise eşcinsel çekim duyulan hemcinsin tam anlamıyla heteroseksüel olması/hiçbir manipülasyona kapılmaması ve hiçbir erotik açılmaya fırsat vermemesi gerekmektedir. Eşcinsel bireyin kendisine akıl oyunu oynadığı en mühim nokta ise bu dostluğu "ileri düzey bir dostluk" olarak nitelendirip cinsel ilişki olmasa bile gizliden aşık olma gibi bir sürece girmesidir. Bu süreç bireyin kendisini kandırdığı, arada eşcinselliğin olmadığına dair bir hissiyata girdiği ve fakat bal gibi de gizli eşcinsel hisler duyduğu bir süreçtir. Bu süreçte, gerçekten ve samimiyetle neler hissettiğinin farkına varan eşcinsel birey, heteroseksüel arkadaşıyla arasındaki ilişkide "cinsel ilişkiden" vazgeçtiği gibi "gizli aşktan" da vazgeçebildiğinde işte o zaman hakiki dostluk bağı kurulmuş olacaktır. Bu durumda eşcinsel bireyin bilinçaltında, heteroseksüel arkadaşına karşı "Acaba zamana yaysak belki bir gün o da beni sever mi? Bir gün cinsel ilişki kurabilir miyiz?" tarzında gizli sorular bittiğinde hakiki dostluğa merhaba denilecektir. Kendisine erotik çekim duyulan hemcinsle erotizm olmadan hakiki bir dostluk bağı kurulabilecekken; bu dostluğu erotizme feda etmemeli ve bitirmemeli! Yeter ki yukarıda izah edilen "akıl oyununun" farkına varılsın.
Şayet bir süreç akışı yapılacaksa da: "Eşcinsel çekim duyulan kişiden kaçmamak, akabinde arkadaş olmak, akabinde kafada o "arkadaş" ile eşcinsel cinsel ilişki arzusundan vazgeçmek, akabinde akıl oyununa kapılmayıp "gizli aşık olma" etabını da atlatarak sonucunda eşcinsel çekim duyulan tam anlamıyla heteroseksüel arkadaş ile "hakiki dostluğa" ulaşmak şeklinde süreç özetlenebilir. Süreci baltalayabilecek iki önemli husustan bir tanesi çekim duyulan hemcinsin de eşcinsel hisler hissediyor olması/yahut eşcinsel manipülasyonlara kapılıyor olması, diğer bir tanesi ise eşcinsel bireyin yukarıda izah edilen kendi kendini kandırdığı akıl oyununu oynamasıdır. Bu iki hususta da tedbirli olunduğu sürece; yani hakiki dost olunmak istenen kişi tam anlamıyla heteroseksüel olunca ve hiçbir eşcinsel manipülasyona da fırsat vermedikçe ve eşcinsel birey de kendisine "gizli aşık olma" akıl oyununu oynamadıkça; eşcinsel çekimin yerini önce "arkadaşlığa" ve sonra "hakiki dostluğa" bıraktığı ve bu deneyimler arttıkça eşcinsellikten kurtulmak isteyen bireyin eşcinsel duygularının da dönüştüğü çoğu kere tecrübe edilmiştir. [Not: Bu yazı sadece eşcinsel ilişkilerden ve duygularından rahatsız olup, "eşcinsellikten kurtulmak istiyorum" diyen bireylere yönelik bir yazıdır. Kurtulmak istemeyen bireylere yönelik kaleme alınmamıştır. Kurtulmak isteyen bireyler için ise kalplere su serpme, yeni bir bakış açısı oluşturma ve önemli bir çıkış yolunu -kendi içerisindeki dikkat edilmesi gereken hususlarıyla birlikte- özetleme amacı taşımaktadır.]

14
*Konu: Eşcinsellik ve Aile İfsadı*

*LGBT DEĞİL!.. EŞCİNSEL!..*

Dünyada ve Türkiye'de sıkça tartışılan ve tabu haline getirilen konular arasında yer alan eşcinsellik ve aile ifsadı üzerine derinlemesine bir bakışla yeni bir yol haritasına ihtiyacımız var..

Eşcinsellerin gerçek yaşam hikâyeleri ve itirafları ile şimdiye kadar LGBT’nin oluşturduğu ve tabu haline gelen “Eşcinsellik Doğuştandır ve Psikolojik Rahatsızlık Değildir” algısı Üzerinden yapılan propogandaları ve uluslararası örgütlerin bu çevrelere sağladığı destekler yüzünden bir çok gencin hayatı karardı ve bu gün bu kötü gidişe dur demek için yeni bir fırsat doğdu.

Bu anlamda bu kitap, Amerikan Psikiyatri Birliği'nin (APA) 1973'te eşcinselliği psikiyatrik bir bozukluk olarak sınıflandırmaktan çıkarmasının ve 1 yıl sonra eyalet yasası haline gelmesinin perde arkasını deşifre ederek bu konudaki algıyı ve gerçekleri gün yüzüne çıkaran önemli bir adımdır.

1973’de sadece APA’ya darbe yapılmadı aynı zamanda TIP literatürüne de bilim adı altında darbe yapıldı. İşte bu kitap insanların hem sağlığına hem de ahlaklarına uzanan elleri de deşifre etmektedir.

*Kitap Tanıtımı:*

*Kitap Adı:* *"Ben Kimim? Silik Yüzlerin ve Kanadı Kırık Kuşların Hikâyesi"*

*Yazar: Muhammet Binici*
(Gazeteci, Yazar, TV Program Yapımcı ve Sunucusu, Bilişim Teknolojileri ve Sosyal Medya Uzmanı)

Eşcinsellerin yaşamlarına ve iç dünyalarına gerçek hikâyeler ve uzman yorumları ile odaklanma
8 yıllık bir çalışmanın ürünü olan kitap, eşcinsellerin itiraflarını ve uzman değerlendirmelerini sunuyor.

"Benim Ailem Belgeseli"nin kitaplaştırılmış şekli olarak çeşitli bölgelerden tedavi ve terapi ile sağlıklarına kavuşan eşcinsellerin hikâyelerini ve Tedavi ve terapi ile iyileşen eşcinsellerin tabuları alt üst eden itiraflarınndan oluşuyor.
 
*Yazarın Çalışmaları:*

*Muhammet Binici:*

Eşcinsellik ve aile ifsadı konularını ele alarak tabuları yıkmayı hedefliyor.

Engellemeler ve tehditlere rağmen konunun detaylarına inerek ezberleri bozmak için çaba sarf ediyor.

Eserinde eşcinsellerin itiraflarının yanı sıra uzman akademisyenlerin değerli katkılarını da bulunduruyor.

*Gayr:*
Eşcinsellik doğuştandır psikolojik rahatsızlık değildir, eşcinseller iyileşip asli fıtratlarına dönemezler algısını çürütmek.

Tedavi ve terapiyle iyileşen eşcinsellerin itiraflarıyla eşcinselliğin doğuştan olmadığını psikolojik bir rahatsızlık olduğunu ispatlayarak yanlış bilinen doğruları düzeltmek ve toplumsal bilinç oluşturmak konusunda katkı sağlıyor.

*Sonuç:*

Kitap, gerçek yaşanmış hikâyelerle desteklenerek ve eşcinsellerin itirafları ile eşcinselliğin doğuştan olmadığını ve psikolojik bir rahatsızlık olduğunu ortaya koyuyor.

Tedavi ve terapiyle iyileşen eşcinsellerin itirafları ile ezberleri bozarak, ideolojik bir yapıya bürünen ve ahlak terörü haline gelen LGBT’nin 1960’dan günümüze oluşturduğu “Aileyi İfsad” etme çabasındaki çevrelere karşı toplumun harekete geçirilmesinde etkili bir proje olarak karşımıza çıkıyor..

İletişim ve Destek:

*Muhammet Binici*
*0533 266 29 39*
*info@muhammetbinici.com.tr*

"Kitap hakkında ne dediler:*

“Bu kitap ülkenin fabrika ayarlarıyla oynama cesaretini kendinde bulanlara bir cevap niteliğindedir. Aynı zamanda ülkemizin fabrika ayarlarına dönüşünün gerekliliğini eğmeden bükmeden, amasız ve fakatsız ortaya koyan ilk çalışmalardan biridir.”
*Prof. Dr. Esat ARSLAN*

“Gariban köşelerdeki belki de hükmen ‘yok’ hâle gelmiş kişilerin dertlerini dinlemek, içinde bulundukları acınası durumlara nasıl geldiklerini, bir zamanlar kendi mahallesinde de olsa kendi çapında bir ‘fenomen’ veya bir ‘star’ iken  şimdi ne hâle düştüklerini, uyuşturucu, fuhuş, alkolizm, organ mafyasının... elinde nasıl gün geçirdiklerini topluma anlatmak... içimizdeki burukluk ve şımarıklığın en azından çatışmasını seyredip doğru eylem tarzını harekete geçirirsek, sanıyorum bizde iyiye doğru bir inkılâb başlayacaktır.”
*Prof.Orhan ÇEKER


https://twitter.com/MuhammetBinici/status/1787528216292286716


http://www.bncmedyahaber.com/kategori-benim-ailem-56.html#google_vignette


15
[  ] 4 ay oldu son terapiden itibaren. Son yazım da 2 ay önce civarında yazdım. Ne oldu nasıl oldu da şimdi hemen evlenme kararı aldın diyebiliyor olabilirsiniz ki haklısınız tabi. Ateşi söndürmek için ateşe yaklaştım arkadaşlar. Birisiyle bu süre içinde birisi dediğin pasif olan bir gay ile konuştum. Ki bu süreç içerisinde kız arkadaşım zaten vardı. O her zaman benim yanımdaydı. 2 yıldır beraberiz beni hk dan sonra en çok iyileşmeme katkı sağlayan kişidir kendisi. Peki noldu bu 2 ay içerisinde detaylı şekilde yazacağım ama şu anlık biraz detay geçmek istiyorum. Ben 2 yıldır biseksüel bir şekilde hayatıma devam ediyorum. Eskiden kadınlara karşı hiçbir istek olmuyorken 2 yıl önce terapilerin sayesinde kızlara karşı da isteğim arttı. Ki bu 2 yıl içinde bazen kadınlara bazen erkeklere karşı hislerim arttı ama bu zamana kadar kimseyle ilişkiye de girmedim tabi. 2 ay önce niye tanıştım peki. Denemek istedim çünkü aklımda bazen kabullenip bu duyguları bu şekilde yaşamak da var Dı bakalıö dedim acaba gerçekten kabullensem kendimi  değişir mi içindeki yangın diye. Denemek istedim denedim de. Ki bu süreçte kız arkadaşımla da konuşmaya devam ettim. 2 zy içinde zor şeyler yaşadım ve yanımda duran sadece kız arkadaşım oldu. Diğerinin sizinde bile değildim yani. Gece yatmadan önce azıp azıp yazdığı çoğu zaman aklına bile gelmediğim kişiydim. Ben pek üstüne de düşmedim. Sevmeye çalışayım dedim ama sevemedim düşlere hayallere girdim ama boşaldıktan sonra gelen o iğrenmişlik hissi hepsinden betermiş. Bakın gay pornosu da izliyordum onlarda aynı şeyi yapıyordu ama hiç bu kadar iğrenir midem bulanmıyordu. Lakin birisiyle konuşup o şekilde onun olduğunu düşünerek boşalınca o kadar iğrendim ki anlatamam. 1 ay böyle gitti en sonunda bu 1 ayın son haftası bana hiç yazmadı ben de siktiri çektim. İşine gelince konuşacağın kişi değilim diye söyledim kendisine. Ayrıca 33 yaşına gelip pasif olup benden bir şeyler beklemesi de beni farklı hissettiriyordu. Ben diğer yazımda zaten asıl konunun ben kimin demek istediğimi belirtmiştim. Ki buldum kendimi de. Asla hiçbir erkeğin vücuduna muhtaç  olmayacak kadar güçlü biriydim ben. O gücü ise bu 33 yaşına gelen pasifle konuşana kadar tam anlamıyla anlamamıştı.  Arkadaşlar ben zaten iyileşmişim ama bunu nedense bırakıp lendi hayatıma devam edemiyordum. Eski halimi bırakıp yeni halime geçmekten korkuyordum. Alışkanlıklardan vazgeçemiyordum. Ben şu an tamamen iyileştim de demiyorum ama artık eşcinsellik defterini kapattım. Bu defter artık açılmayacak ki bundan da eminim. Lakin başka konularda elbette hk dan her zaman yardım alacağım. Bundan sonra konu eşcibsellik olmayacak ailem olacak. Peki nasıl bu kadar eminsin 1 ay konuştun onunla 1 ayda da evlenme kararı verdin nasıl oldu derseniz. Onu o kadar çok hissettim ki içimde. Yani eskiden bir erkeğe bakınca hayallere dalan ben öyle birisi ol aktan çıktım. Geçici mi dedim hatta ama yok öyle de bir şey. Kimseye muhtaç olma duygusu yok artık. 2 yıldır açık olan ve porno için kullandığım Twitter hesabını sildim tek seferde. Hiçbir yerde kalmadı e postası zaten ezbere de Bilmiyordum. Bu sebepten asla silemiyordum. O adam işte neden neden demesine rağmen direkt kesip attım ve hayır konuşmayacağım dedim. Bitirdim hemen. Yani bunları ben asla yapamıyorfum arkadaşlar. Galerimi temizledim o da var tabi. 1 aydır 1 kere bile pornoya bakmadım ki bakmayacak da aklıma eski hayalleri bile gelince midem bulanıyor. Haftada 5 kere ye çıkan mastürbasyonlar azaldı 1 e düştü ki bu mastürbasyon da ise erkekler asla gelmiyor aklıma. Yani kızlara karşı isteklerim yüzde 100 olmuşken erkeklere karşı sıfıra indi şu an ben 2 gün bakmadan duramazdım belkide pornolara şimdi öyle bir şey olmuyor 1 ay oldu. Bunlar işte laf değil yani icraatlerime bakıyorum ki içime bakıyorum arkadaşlar içim ne diyor bana ne hissediyorum ona bakıyorum. 3 4 yıldır bu anı bekliyordum ama bunun 1 anda böylegerçekleşeceğini düşünmüyordum. Şu an bana bu müzice gibi geliyor. Ve hayatımın ise en mutlu zamanlarını yaşıyorum. Bu mutluluğumu sizle de paylaşmak isterim tabi. Umudunuzu yitirmeyin mesajınız olursa cevaplıyacağım. Şimdilik bu kadar yazacağım daha da uzun uzun yazıp atacağım siteye ondan da istifade edebilirsiniz tabi

Halim

Sayfa: [1] 2 3 ... 274