Yeme Bozuklukları
ANOREKSİYA NERVOSA
Aşağıdakilerin varlığı halinde bu rahatsızlıktan bahsedilmektedir.
1-Bulunduğu yas grubu ve boy uzunluğu
acısından normal kabul edilen en az kilo ya da bu ağırlığın üzerindeki bir
kiloyu kendisi için uygun bulmayıp,kabul etmeme.
2-Yas ve boy göz önüne alındığında beklenenden daha düşük bir kilosu
olmasına rağmen kilo almak veya şişmanlamaktan aşırı derecede korkma.
3-Kişinin kilosu ya da vücut şeklini
algılayışında bozukluk vardır. Kişinin kendini değerlendirişinde kilo ya da
vücut seklinin ,olağandan çok daha fazla ve anlamsız ölçüde bir yer kaplaması
veya o anki kilosunun düşük olmasının öneminin farkına varmama.
4-Bayanlarda birbirini izlemesi gereken en az 3 adet döneminin olmaması
Bu rahatsızlığın kısıtlı ( bu durum yaşanırken kişide bir anda "patlayıncaya
dek" yeme ya da kendini kusmaya ya da lavman- idrar söktürücüler ile yediklerini
çıkarma davranışının olmadığı) tip ya da bu sayılan davranışların olduğu
tiksinircesine yeme/ çıkartma tipi olarak 2 şekli vardır.
Hastaların çoğunun düşünce içeriği yemek ile ilişkilidir. Kimileri kalan, artan,
yiyemedikleri yiyecekleri bırakamayıp, biriktirir, bazıları da hiç yapamayacağı
yemek tariflerini edinmeye çalışabilir. Topluluk içinde yemek yeme konusunda
isteksiz davranabilirler. Başlangıç ta çevrelerinden ilgi ve beğeni görmek için
, kendileri üzerinde kontrol sağladıklarını görmek amacıyla alınan besinleri
kısıtlamaya başlarlar. Eski kilolarına ya da çevrelerinde görünüm olarak beğeni
kazanan kişilerin kilosuna inmek için hedef belirler. Kendileri gün içinde
farklı zamanlarda tekrar tekrar tartar
Tıkınırcasına yeme-çıkartma tipine ait grubun alkol-madde kötüye kullanımı, daha
çok duygusal durumda dalgalanmalar ve cinsel aktivitelere sahip olup,
dürtülerini kontrollerinin daha zor olduğu gözlenmiştir.
Kişiler kilo kayıplarını arttırmak için fiziksel egzersizler yapar ya da yorucu
fiziksel uğraşılar içine girerler. Öyle ki kişi daha çok enerji harcayıp, kilo
verebilmek için oturmayıp, ayakta durmayı yeğleyebilir ya da durduğu yerde el ve
ayaklarını hareket ettirebilir. Kişinin toplumsal ilişkileri azalabilir. Sadece
is, fiziksel egzersiz ve kilo düşünceleri ile ilgilidir. Bir deri bir kemik
kalsa bile kilolu olduğu düşüncesindedir. Kişiler kendilerine listeler
hazırlayarak kendilerine yasakladıkları yiyecekleri belirterek, bunları
yemeyeceklerine yeminler ederler. Yarim kilo bile almaları onları zayıflıktan
şişmanlığa geçtikleri seklinde düşündürür. Uzun sure bir konuya dikkatlerini
veremezler . Kendilerine güvensizlik yoğun bir şekilde kendini
hissettirmektedir. Gitgide sosyal çevrelerini kısıtlarlar.
Çocuk gelişiminin erken evrelerinde, anne-çocuk iletişiminde çocuğun kendi
başına,özgür davranışları üzerine yapılan müdahalelerin önemine dikkat
çekilmektedir.
Anoreksia başlangıcı sonrasında genellikle obsesif- kompulsif davranışlar
başlayabilir. Özellikle temizlik saplantıları ( ev temizliğine yönelik aşırı
aktiviteler gibi) ve ders çalışma ile ilgili saplantılara rastlanabilir. Cinsel
gelişimlerinde sorun olduğu gibi , cinsel isteksizlik ve diğer cinsel sorunlar
da beraberindedir.
Bu kişilerde hastalığın yol açtığı vücutsal değişimler:
Hastalarda kansızlık, vücut su- tuz dengesinin bozulması, kanda kolesterol ve
üre düzeylerinin artışı, karaciğer enzimlerinin yükselmesi, tiroid bezi
hormonlarının düşmesi, kadınlarda ostrojen dediğimiz kadınlık hormonu
,erkeklerde testesteron denen erkeklik hormonu düzeylerinde düşme sonucu cinsel
işlevlerde azalma, kalp atımında azalma ve düzensizlikler, beyin boşluklarının
beyin dokusuna oranla kapladığı hacmin artışı oluşabilmektedir.
Kimlerde görülmektedir:
Bu rahatsızlık düzenli ve bol çeşitli yemek yeme olanaklarının olup, göze hoş
görünmenin zayıf bir vücut yapısı ile paralel düşünüldüğü bati toplumlarında,
kentsel alanlarda daha çok gözlenmektedir. Hastaların % 90-95 i kadındır.
Anoreksia nervosa genç kızlarda % 0,5 oranında saptanmakta, genellikle 12-25 yas
arasında rastlanmaktadır.
Son yıllarda yurt dışında yapılan çalışmalara göre hastalığın yüz bin kişide
15-20 arasında görüldüğü saptanmıştır.
Rahatsızlığın oluşumunda etkili risk faktörleri:
- Yaşanılan sosyo-kültürel çevrenin etkisi ile zayıflığın kesin güzellik
ölçütü olması durumu yaygınlaştırmaktadır. Bazı mesleki alanlar ( hosteslik,
modellik, dans ve müzikle uğraşanlarda) bu yüzden özellikle risk altındadır.
- Bu rahatsızlığı olanların ailelerinde depresyon, alkolizm, şişmanlık ve
gene bir yeme bozukluğuna daha çok rastlanmaktadır. Bu kişilerin annelerinin
daha çok diyet yapıp,yeme bozukluğunun olduğu, sürekli diyet yapma düşünceleri
ile haşır nesir oldukları, kızlarının da diyetleri konusunda yoğun düşünceler
içinde olabildikleri gözlenmiştir.
- Aile yapıları itibariyle, bağımsız hareket serbestisinin verilmediği ve
aile işleyişi açısından yeterli keyif alınmayan doyum sağlanamayan ilişkilerin
varlığı.
- Öncesinde var olan aşırı şişman beden yapısı
- Çocukluk cağı başlangıçlı diabet ( seker hastalığı) varlığı
- Geçmişte yaşanan cinsel, fiziksel tacizler.
Rahatsızlıktaki kişisel düşünce yapıları:
- Kişisel açıdan kendilerini yardıma muhtaç ama yardim edilemez görürler
- Kendi ve çevreleri üzerindeki denetimi kaybetme korkuları vardır.
- Aşırı bir şekilde başkalarının görüşlerine bağımlı olarak özgüvenlerini
koruyabilen, onların yeterli ya da olumlu desteği olmadığında kendilerini bir
hiç olarak görürler
- Bir şey ya tam olmalı ya da hiç olmamalı seklinde bir düşünce yapısı
olan kişilerdir.
Hastalığın seyri:
Hastaların yarısının ilerleyen donemde iyileştiği, dörtte bir oranında hastanın
kısmen iyileştiği, ancak bir miktar yakınmalarının sürdüğü belirlenmiştir.
Hastalık sonucu olum oranının % 5 civarında olduğu gözlenmiştir.
Hastalığın gidisine olumsuz etki yapan faktörler:
- Ailede aşırı geçimsizlik, tartışmalı ortam
- bulimianın hastalığa eslik etmesi
- Kusma, dışkılamayı arttırıcı ilaç kullanımları
- Obsesif-kompulsif, histerik,
depresif, nörotik davranış yapıları, zeminde bulunan psikiyatrik sorunlar
nedeniyle, kişide vücutsal yakınmaların fazlaca gündeme gelmesi (gastrit, kolit
vb.)
- Hastalığı inkar eden davranışlar içine girilmesi.
Hastalığın gidisini olumlu etkileyen etmenler arasında ise erken başlangıç yaşı,
hastalığı kabul etmek ve kendine güvenen bir kişilik yapısının bulunması
sayılmaktadır.
Tedavi:
Psikoterapide hastanın kendi
duygularını uygun bir şekilde ifade edebilmesi, yeme davranışı üzerine kurulu
yanlış düşünce tarzının değiştirilmesi, vücuduna yönelik olumsuz algılamaların
düzeltilmesi, özgüvenin oluşturulması, kişilerarası sorunların belirlenip,
çözümüne yönelen bir yaklaşımın oluşturulmasına çalışılır.Tedavide davranışçı
terapi, aile terapisi ve grup terapisi kullanılabilir
BULİMİA NERVOSA
Aşırı ölçüde , adeta " aksırıncaya, tıksırıncaya, patlayıncaya dek" krizler
halinde tekrarlayan yemek yeme nöbetlerinin olduğu bir rahatsızlıktır. Aşağıdaki
iki belirti bu duruma eslik etmektedir.
1-Belirli bir sure içinde , benzer durumdaki pek çok kişinin yiyebileceği besin
miktarının çok daha fazlasının tüketilmesi
2- Bu durum yaşanırken yemek yeme üzerine kişide kontrolün kaybı hissi olur
(yemeği sonlandıramayacağı , miktarında aşırıya kaçıp, kontrol sağlayamayacağı
hissi).
Kişi kilo almamak için isteyerek kusma, dışkılamayı arttırıcı ya da idrar
sokturucu ,yan etki olarak zayıflama yapabilecek ilaçları kullanır. Yemek yemeyi
kendine yasaklayıcı tutumlar ya da normalden daha çok fiziksel aktivite ya da
yoğun kültür fizik hareketleri gibi uygun olmayan telafi edici, kompanse edici
davranışlar içine girer.
Tıkınırcasına yemek yeme ve uygun olmayan telafi davranışları en az 3 ay sure
ile en az haftada 2 kez görülmektedir.Kişinin kendine bakışında vücut sekli ve
kilosu önemli bir yer işgal edip, sahip olunan özellikler normalden çok daha
fazla etkili olmaktadır.
Rahatsızlığın 2 tipi vardır. Birincisinde düzenli olarak kusma, idrar sokturucu
ve dışkılamayı arttırıcı ilaçlar kullanılmaktadır. İkinci şekilde ise kişide
bunun yerine yemek yememe ya da anormal derecede fiziksel aktivite ya da vücut
egzersizleri gibi alınan kalorileri telafi edici davranışlar görülmektedir.
Patlarcasına yeme süreçleri çoğunlukla 2 saatten kısa sure içinde olmaktadır. Bu
arada daha çok karbonhidrat içeriği fazla olan tatlılar, pastalar gibi kalorice
zengin besinler tüketilmektedir. Kişiler bu davranışlarını gizlemeye çalışır ve
bu davranışlarını kıyıda, köşede sergilerler. Bu yeme davranışları planlı
olabileceği gibi, aniden bir anda da başlayabilir. Yeme davranışı çok hızlıdır.
Bu durum çevresel stres etkenleri ile tetiklenir. Atıştırma atakları alışılan
aralıklarda ya da öfke, gerilim, yalnızlık ya da depresif duygulanımın olduğu
dönemlerde tetiklenebilir. Yemek yenirken geçici bir sure gerilim duserse de
sonrasında bunu cokkunluk ve pişmanlık düşünceleri izler. Ya kendisi kusar ya da
kusmaya veya dışkılamaya yardımcı olabilecek ilaçlara yönelir.
Bu kişilerde ilerleyen dönemlerde alkol-madde bozuklukları , depresif durumlar
görülebilmektedir. Bu kişilerin daha çok kişilik bozukluklarına sahip olduğu (
daha çok sınırda kişilik bozukluğu) gözlenmiştir.
Toplumda kadınlar arasında % 1-3 oranında görülmekte, daha çok erişkinliğe geçiş
döneminde başlamaktadır. Ailelerinde de bu rahatsızlığa ya da madde kötüye
kullanımı ya da depresif rahatsızlıklara daha yüksek oranda rastlanmaktadır.
Bulimia çoklukla önceden şişman olan kişilerde görülse de madde kullanımı ya da
anoreksiayi takiben de gelişebilmektedir. Kişinin vücuduna yönelik olumsuz
değerlendirmeleri anoreksiaya göre daha fazladır. Bazı durumlarda kişi yiyecek
maddeleri çalar ya da para çalarak gıda maddelerini bu amaçla elde etmeye
çalışır.
Depresyon genellikle hastalığa eşlik eder. Bu kişilerde madde kullanımları
özellikle yoğun alkol kullanımı da görülebilmektedir. Kadınlarda çoğunlukla adet
düzensizlikleri oluşmakta, bazı hastalarda tansiyon düşüklüğü ve kalp atım
sayısında azalmaya rastlanmaktadır.
Kusmalar nedeniyle hastanın su-tuz dengesi bozulabilir. Yemek borusu hasarları,
tükürük bezlerinde büyüme ve diş çürümeleri görülebilir.
Tedavi:
Hastalarda ilaç tedavisi yanında psikoterapi de etkilidir. Psikoterapide
hedeflenenler anoreksiada bahsedilenler gibidir
ORTHOREKSİA NERVOSA
Son zamanlarda doğal hayatın bozulması, hava kirliliği,artan kanser vakaları,
kalp hastalıkları vb. nedenlerle herkes yedikleri,içtikleri besinler üzerinde
daha titizlikle durmaya başlamış durumdadır. Ailesi Istanbul dışından gelmiş
olanlar kendi yörelerinin ürünlerini bulmaya çalışmakta, konuşmalarında o
günlerin meyva, sebze yada etlerinden nostaljik bir tad alarak
bahsetmektedirler. Bu durum tabii ki ailesi İstanbul kökenli olanlar içinde
geçerlidir. Onlar da Çengelköy salatalıkları, Yalova elmaları, Kanlıca
yoğurtlarından benzer bir şekilde bahsetmektedirler. O dönemlerde yapay gübreler
yoktu, toprağın özelliği de doğal olarak farklıydı. O koşulları aynı şekilde
tekrar oluşturamayız. Fakat bir an için düşünün ki, sadece en katkısız, en
doğal, en temiz , en taze besini almak için seferber olmuşsunuz. Hatta tazelik
öyle bir düzeydeki sizin için topraktan çıkartılan sebze 15 dakika geçmeden
sizce yenilmeli, hiç buzdolabına girmemeli, hiçbir şekilde endüstri ortamından
geçmemeli . Bunun için her defasında üreticinin bulunduğu ortama bile gitmeniz
gerekebilir. Belli miktarda suyla haşlamanız ya da belli sürede haşlamanız,
kızartmamanız gerektiğine inanıyorsunuz ve bunu ancak evinizde
sağlayabilirsiniz, çünkü diğer insanlar sizin gibi yemek yemiyorlar. Ne kadar
zor bir durum değil mi?
Henüz tüm dünya psikiyatristlerinin ortaklaşa bir şekilde oluşturdukları geçerli
tanısal sınıflandırmalarına girmemiş olsa da günümüz dünyasında sık olarak bu
durumdaki kişilerle karşılaşmaktayız.Rahatsızlık ismini Eski Yunancada saf,
doğru ve gerçek anlamındaki ‘ortho’ sözcüğü ile besinlerini kısıtlama ile
karakterize bir yeme bozukluğu olan ‘anoreksia nervosa’ adlı rahatsızlığın
bileşiminden almaktadır.
Bu kişiler sadece doğadan geldiği gibi saf besinlerle beslenmeyi hedefleyip,
onun haricindekilerden kaçınan kişilerdir. Bu gıdalardan ne kadar yiyecekleri,
bunların nereden ,ne koşullarda geldiği ile aşırı ilgilidirler. Bu turden
gıdaları hangi mekanlarda bulabileceklerini araştırıp, buralara yönelirler.
Hayatları neredeyse tükettikleri besinlerin sağlıklılığı üzerine kurulmuştur.
Besinleri bozan nedenler ya da bozulmayı önleyecek katkı maddeleri üzerine yoğun
bir şekilde odaklanmışlardır. Kişiler uzun süreli olarak mükemmel ,en saf diyet
peşindedirler. Genellikle vegeteryan bir beslenme düzenine sahiptirler.
Orthoreksia , anoreksia nervosa’ya ( kişinin kendine göre aşırı kilolu olduğu
düşüncesiyle, bazen çok zayıf olmasına rağmen yemek yemeyi kesmesi durumudur)
besinlerin kısıtlanması yönünden benzemektedir. Ancak anoreksiada alınan besin
miktarı ve tipi kısıtlanırken, ortorekside besinin kalitesi üzerine
odaklanılmaktadır. Ayrıca alınan besinlerden en iyi şekilde yararlanmak için
uzun süre,aşırı bir şekilde ağız içinde çiğneme gibi davranışlar gözlenmektedir.
Katkı maddeli gıdalardan , şeker ve tuzdan kaçınılır, sadece çiğ sebze ve meyve
ya da sadece pişirilmiş gıdaların tüketimine yönelinmektedir. Bunun sonucunda
kişinin alması gereken protein,vitamin, mineral ve yağlar alınamadığından kişide
kansızlık, kemik erimesi, hatta ileri durumlarda ölümlerle
karşılaşılabilmektedir.
Kişi bu durum nedeniyle hayatını olduğu gibi ,dolu dolu ve rahat bir şekilde
yaşayamamaktadır. Bireyler aşırı kaygılı bir duruma gelmekte, etraflarındaki
kişilerin de beslenmesine bu şekilde yön vermeye çalışmaktadırlar.Kişinin
geçmişinde yaşadığı ağır sorunlar nedeniyle , çevresi ve dış dünya ile olan
sorunları ile aktif bir şekilde başaçıkamaması ya da gereken tepkileri
verememesi nedeniyle, varolan kaygısını yenebilmek için bilinçaltı bir savunma
mekanizmalarıyla düşüncelerini başka bir konuya odaklaması sonucunda
gerçekleşmektedir.
Burada önemli olan nokta normal ve anormali ayırmaktır.Kısa süreli olarak
kişilerin doğal besinlere önem vermesi, bazı besinleri geçici olarak terketmesi
bu rahatsızlığın kapsamına girmemektedir. Rahatsızlığı olan kişiler normalden
farklı olarak sosyal,mesleki işlevselliklerinde bozulmalar gösterirler. Günlük
hayatları besinlerin niteliğini düşünmekle geçmektedir. Bunun altında günlük
yaşam olayları ile başedemeyip,günlük streslerden kaçınma çabaları
yatabilmektedir. Kişilerin çevreye ve kendileri dışındakilerin hazırladıkları
gıdalara olan güvensizliklerinin temelinde kendilerine olan güvensizlikler,
yetersizlik duyguları yatabilmektedir. Bu şekildeki davranışları ile çevrelerin
karşı kendilerini daha güçlü, çevrelerini etkileyebilecek, doğruyu gösterecek
bir öğretmen gibi hissedebilirler. Yaşanan çaresizlikleri ya da sorunları
zihinlerinden bu şekilde uzaklaştırarak, tutunacakları, söz sahibi olacakları
bir durum oluşturmuş olurlar. Bu durumdaki bireyler genel olarak dış dünya
hakkında olumsuz düşünmekte, ancak bu düşüncelerden kaçabilmek için bu
duygularını sadece besinlerin olumsuz bir şekilde hazırlandıkları yönünde bir
düşünceye çevirmektedirler. Sürekli olarak mükemmellik peşinde koştukları için ,
bunu gerçekleştirememeleri kendilerinden, çevrelerinden memnun olmamaları bu
alana yansımış ve mükemmel gıdalara yönelerek, bu amaçlarını dolaylı olarak
gerçekleştirmelerine hizmet etmiştir.
Bu kişilerde sıklıkla evlilik , cinsellik, mesleki ortam, ailesel ilişkiler ve
kendilerini algılayışları ile ilgili sorunlara rastlanmaktadır. Daha çok 20-40
yaş grubu arasında ,genellikle kadınlarda, sosyoekonomik ve kültürel düzeyi
yüksek kişiler arasında görülmektedir. Bu durumdaki kişilerin daha çok kentsel
alanlarda yaşadıkları düşünülmektedir.
Bu durumdaki kişiler günde en az 3 saatlerini besinleri düşünerek
geçirmektedirler. Ertesi gün yiyecekleri besinleri bugünden planlamaktadırlar.
Yediklerinden zevk almak yerine ,bunu bir erdem olarak görürler. Bu konuda çok
katıdırlar, bu alışkanlıklarından taviz vermezler. Bu şekilde yediklerinden
dolayı kendilerine verdikleri değeri artmış hissederler,özgüvenlerini
arttırırlar. Bu şekilde beslenemeyenleri küçümserler. Bu kişilerin bu şekilde
besinleri bulma ve hazırlamaları kendi evleri dışında mümkün olmadığından
dışarıda bir şey yemez ve içmezler, başka şehirlere ya da misafirliğe gitmemeye
ya da gitseler bile orada yememeye özen gösterirler. Genellikle bu sebeplerden
yalnız yemek yemeyi yeğlerler, zaman içinde toplumdan uzaklaşmaya başlarlar.
Nadiren bu tür besinler dışında yemek zorunda kaldıklarında , bundan dolayı
büyük bir suçluluk, pişmanlık içine girerek üzüntü duyarlar. Bu şekilde
beslendiklerinde kendi üzerlerinde kontrol sağladıklarını hissederek daha rahat
olduklarını varsayarlar.
Tedavilerinin psikiyatristlerce bireysel ya da grup terapileri ile yapılmaları
uygundur. Bireysel terapilerde kişinin geçmiş yaşantı öyküsü alınarak,
yaşadıkları zorluklar karşısında kullandıkları uygunsuz başetme mekanizmalarının
gösterilerek, uygun savunma mekanizmaları geliştirilmesi, kendilerine,
çevrelerindekilere ve dış dünyaya karşı olan olumsuz bakış açılarının
düzeltilmesi sonucunda bunların uzantısı olan bu tür davranış ve düşünce
yapılarının düzeltilmesi amaçlanır. Tedavi edilmediği takdirde kansızlık, kemik
erimesi gibi vücutsal rahatsızlıkların görülmesi yanında, genelleşmiş kaygı
bozukluğu, panik ataklar ve depresyon gibi ruhsal hastalıklara da yol
açabilmektedir
Bu durumda olan kişilerin tedavi için psikiyatristlere yönelmesi gerekmektedir.
Çünkü sadece bu rahatsızlık bir buzdağının su yüzünde görülen kısmını
oluşturmaktadır. Daha derinlerde kişilik sorunları, kaygı bozuklukları,
saplantı-zorlantı bozukluğu bulunabilmektedir. Unutulmaması gerekli olan
gıdalarımızı en uygun ve faydalı bir şekilde almaya çalışırken, ruhsal dünyamızı
uygunsuz, sağlıksız duruma getirmemektir.
|