Gönderen Konu: EŞCİNSELLİK VE YABANCILAŞMA  (Okunma sayısı 5445 defa)

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4097
    • Profili Görüntüle
EŞCİNSELLİK VE YABANCILAŞMA
« : 12 Mayıs 2011, 11:30:40 ös »
EŞCİNSELLİK VE YABANCILAŞMA

Yabancılaşma, uzlaşılmaz sınıf çelişkilerinin ürünüdür. Kabile toplumundan sınıflara bölünmeyle birlikte insan yabancılaşmaya süreci başlamıştır. Para ekonomisini doruğu olan kapitalizm , yabancılaşma sürecini de doruğudur: kapitalist meta sistemi , hele emperyalizm çağında , her şeyi meta ekonomisinin içine çekmiş , her şeyi alınır satılır hale getirmiştir. Böylece gözü dönmüş kar sisteminde bireyin özgür gelişiminin de önü kesilmiştir. Marx ‘ın belirttiği gibi ,’’ bireyin özgür ve özgün gelişimesin ‘’den kişiliği geliştiren hüner ,yetenek ve eğilimlerini , insandan insana farklı gelişim anlaşılır. Özgür kişilikten kasıt , insanın ,kendi manevi ve erotik güçlerinin bilincine vardığı zaman , onları sürekli bir faaliyet geliştirmesi ve dengeli bir tarzda kullanmasıdır. Kapitalist ilişkilerin özgür ve özgün kişiliği engellediği açıktır. Gelişmiş meta ekonomisi koşullarında , ancak tek tek bazı insanlar , o da özel ve uygun koşullarda ,engelleri kırarak kişilik kazana bilir.Engels’in anti dühring ‘de belirttiği gibi ,‘’ yalnız işçi değil , işçileri doğrudan veya dolaylı yollardan sömüren sınıflar da , iş bölüşümü aracılığıyla kendi faaliyetinin aleti olarak köleleştirilirler; manen ölmüş olan burjuva , kendi sermayesini ve kendi kar hırsının kölesi haline gelir.’’ Özetle kapitalizm insanların arasında ki her türden doğal ve insani ilişki yanın da ,cinsler arası ilişkileri de yıkıma uğratmaktadır. Sistemin devasa devlet aygıtı ve iletişim tekeli , bu yıkmanın koşullarını her saat , her an yeniden üretmekte, iş bölümünün güdükleştirdiği insan ruhunu aşksız bir cinsel ilişkiler ağının içine atmakta; aptallaştırdığı insan aynı zamanda sevgisizleştirmektedir. Bi seksüellik, eşcinsellik, lezbiyenlik hem bu sevgisizleşmenin ürünü ,hem de sevgisizleşmeye bir tepki olarak yayılmaktadır.her durumda bu tip eğelimler ,insan kişiliğini özgür ve özgün olarak önleyen koşulların beslediği bir davranış olmaktadır. Burjuva düzeninin , insanları güdükleştirdiğini ve kendi özgün kişiliğini yıkıma uğrattığı ,insan toplam olarak sistemin , oyuncağına dönüşür. Temel mesele ,insanın bu sınıfsal bağımlılıktan , iş bölümünün aşırılaşmasının yol açtığı köleleşmeden ve yabancılaşmadan kurtulmasıdır.

İNSANIN KENDİ TÜRÜNÜ ÜRETMEDE YABANCILŞAMASI

Marx ve Engels, alman ideolojisin’ de, maddi hayatın üretiminin ifade eden toplumsal ilişki ile insanın kendi türünü üretmesini ifade eden doğal ilişki arasında ki bağlantıyı tahlil etmişlerdi. Engels, ailenin özel mülkiyetin ve devletin kökeni adlı eserinde, insanın kendi türünü üretmesi ile maddi mallar üretmesi , daha basit ifadeyle çocuk yapmak ile toplumsal bağı işledi. Marx ve Engels’ e göre, maddi üretim ve cinsel üretim, birlikte toplumsal yaşamın temelini oluşturuyordu. Engels , doğa’nın diyalektiğin de insanlığa , önündeki yüz yıları görmüşçesine , çok önemli bir uyarıda bulunur.

‘’ insanlık doğa üzerinde kazandı diye övünmeyelim. Doğa , bizden böylesine zaferin intikamını alır.’’

İnsanın emeğinin metalaşması ve iş bölüşümünün aşırılaşması zemininde yangınlaşan cinsel sapmalar , insanların üretimi ile maddi malların üretimi arasında ki bağı bir kez daha kanıtlamıştır. Kar sisteminin emrinde ki teknoloji ile emekçi ve bütün insanlığı daha karşıt konumlara sürükleyen süreçler , insanın kendi türüne yabancılaştırmaktadır. Bu durum insanın , hem kendi cinsel varlığına ,hem de biyolojik eşine yabancılaşmasıdır. Özel mülkiyet sistemi nedeniyle insan ,kendi emeğine sahip olmadığı gibi , kendi cinsel rolü üzerinde ki rolünü de kaybetmektedir. Piyasa toplumunun nesneleştirdiği ,insan cinselliği de nesneleştirmiştir. Böylece kadın ve erken , kendi cinsel varlığı konusunda ters bir bilinç oluşmaktadır.
Atilla ilhan, cinsel sapmaları şöyle özetler!

‘’ bu tip insanlar kendilerini bir başkası sanıyorlar, bi anlamıyla ruhsal bozukluk ‘’

Bu tip eğilimleri savunan insanlığın doğa ya karşı bir ‘’ zafermiş ‘’ gibi sunulmaktadır.
Ne var ki , doğa , insanlıktan bu tür zaferlerin acısını çıkarmaya başlamıştır bile.

1844 Paris elyazmaları ‘ n da piyasa ekonomisinde tahlil eden MARX, kapitalist üretimle bağlantılı olarak, yabancılaşmanın dört biçimini açıklar:

- Ürüne,
- Üretim faaliyetine,
- Kendi türüne,
- İnsana ve topluma.

Marx, ürün ve üretim faaliyeti üreticiye ait olmadığına göre kime ait sorusundan hareketle

İnsanın insana yabancılaşmasını saptamıştır.

‘’ tanrılar değil , doğa değil, yalnızca insan kendisi, insan üzerinde ki i yabancı kudret ola bilir. Böylece insan ( işçi ) üretmeyenin üretim ve ürün üzerinde ki hakimiyetini yaratmıştır.’’

Marx , daha sonra ki eserlerinde , genel olarak değindiği yabancılaşmayı somutlar ve diğer yabancılaşma görünümlerini belirlediği için , ürüne yabancılaşmaya merkezi önem verir.

Marx ‘ ın döneminde cinsel sapmaların boyutu ve yabancılaşmanın bu düzeyde olmayış merkezi önemi de gereği duymadı: kapitalist sistem, insanın maddi üretime yabancılaştırdığı
Gibi, kendi türünü üretiminde de yabancılaştırmaktadır.

Kendi üretmeye yabancılaşan insan, hem kendi cinsel varlığına, hem de doğada ki biyolojik eşine , yani karşı cinse yabancılaşmaktadır. Başka deyişle cinsel aşka yabancılaşıyor.

CİNSEL AŞK VE DOĞA

Cinsel aşkı tanımlamaya kalkacak kadar cesur değiliz.
Ancak aşkın iki unsurunu belirleyebiliriz:

Birincisi, aşk insanın kendi cinsini üretmeyle ilgilidir. Marx ‘ ın da belirttiği gibi, kadın –erkek ilişkisi doğadan doğan insancıl ilişkidir.

Kuşkusuz dene bilinir ki, insanın üreme iç güdüsü , cinsel arzu ve aşka pekişmiş ve güvenceye kavuşmuştur.

Kuşkusuz , üreme ve cinsel haz ‘ ın insanın evrim ‘in den günümüze bıraktığı dürtülerden başka bir şey olmadığı açıktır.

Bilimsel verilere göre ,cinsel aşk ,insan beynin de ve vücudunda belli faaliyet ve dönüşümlerle bağlantılı olarak yaşanıyor.

Yalnız bilim adamları değil , her insan , cinsel aşk ile insanın fiziksel varlığı arasın da ki kendi tecrübesiyle saptamıştır.

Cinsel ilişkinin , beş duyuyla gerçekleştiği açıktır. Dokunma, görme, koklama, duyma, ve tat alma duyguların , insan vücudundaki belli oluşumları ve değişimleri harekete geçirdiği belirlenmiştir. Aşk ile üreme arasında ki bu bağ , aşk ile insan doğası veya aşk ile doğasındaki ilişki olarak ta bakabiliriz üreme ile cinsel duyular arasında ki bu bağ fizyolojik olduğu için toplumsal ve ideolojik nedenlerle zorlandığı zaman , kriz doğmaktadır cinsel sapmalar da , bu krizin belirleyenlerindendir

CİNSEL AŞKIN DUYGUSAL CEPHESİ

Cinsel aşk, kuşkusuz türünün üretmesine bağlantılıdır, ancak bundan ibaret değildir.
İnsanlara göre ,cinsel aşkta , hayvanlardan farklı ve fazla olarak , fiziksel ilişkinin ötesinde ve duygusal bir alış veriş var. Ancak iletişim de insanlar arasın da ki ilişki ağını hayvanlardan farklı kılan şeylerde belirleyici olduğu açıktır.

Üreme faaliyeti temeli oluşturuyor. Ancak insan zihinsel ve duygusal varlığı geliştikçe,cinsel aşkın da derinleştiği ve çok daha da zengin bir mutluluk kaynağı haline geldiği açıktır.

Şöyle de ifade edilebiliriz: Hititler döneminde , bundan üç –dört bin yıl yaşayan çobanlarla veya tarımcılar arasında ki cinsel aşk ile 20 yüzyılın aydınının aşkının karşılatıracak
Olursak , duygu zenginliği arasında büyük fark vardır.

Aşkın zihinsel ve duygusal boyutu, kuşkusuz toplumsaldır.

Engels , ailenin özel mülkiyetin ve devletin kökenin de , barbarlıktan uygarlığa geçiş süreci
İçin de ortak cinsel aşkın bireysel aşka doğru gelişmesiyle birlikte insan duyularında ki zenginleşmeyi ve arınmayı açıklar.

Bilinç ile duygu arasın da ki doğru ilişkiyi en iyi açıklayanlardan biri de, Caudwell olmuştur:!

‘’ bilinci düşünce ,bilinçsizliği duyguyla bir tutmaktan gelen bir karışıklık vardır.her ikisi de bilinçlidir.

Kimsenin bilinçsiz duygulanın ya da etkileşim olmadı, olmazda. Bilinçsiz belek izlerinin bilinçli

Yapıp onları düşünceye ışıtan, duygunun ta kendisidir.

İnsanın bir sümüklü böcekten daha derin bir şekilde duygulanmasının nedeni daha çok düşünmesindendir.

İNSANIN BİYOLOJİK VARLIĞINDAN KOPMAYA ZORLANMASI

Cinsel sapmalar, cinsel aşkın iki unsuru arasında ki bağı koparmaktadır. Bu tip eğilimler, insan fizyolojisi ile zihin ve duygu iletişimi arasında ki bağlantı, milyonlarca yıllık geçmişten kopmaya zorlamaktadır.

İnsanın, milyonlarca yılık fiziksel evriminden belli toplumsal ve zihinsel dayatmalarla kopması, fiziğin zorlanmasıdır; fizik ötesi, metafizik bir olaydır.

Oysa insan ,doğanın bir parçasıdır. Ve insan, doğada bir cins olarak, kadın ve erkek olarak var olur. Ve insan kadınlığı veya erkekliği, tek tek her insanın hayatıyla birleşmiştir.

cinsel sapmalar ,kişinin yaşadığı toplumsal tecrübe, insan türünün milyonlarca yıllık erkek olan bir fizyolojik ve genetik sistem ,diyelim sekiz on yılık sürer zarfında ,ekonomik ,sosyal , siyasal sebeplerden dolayı kadın olması dayatılmaktadır

veya milyonlarca yıldır kadın fizyolojisi ve duygusal varlığı , beli toplumsal etkilerle erkek olmaya zorlanmaktadır. Bu tip sapmalar , ideolojinin doğayı zorlaması oluyor.

Oysa karşı cinse duyulan aşk ile doğaya duyulan sevgi arasında çok köklü bir bağlantı vardır. Cinsel aşk, kadınlık ve erkeklik olarak ta belirlenen doğasından koparıldığı zaman
Aslında insan ile doğa arasında ilişki zorlanmış ve tahrip edilmiş olur. Somut olarak hormonlar zorlanmaktadır.

Bu fizyolojik zorlamanın temelinde, toplumsal zorlamalar vardır.

Milyonlarca yıl sınıfsız olarak yaşamış olan insan, sınıflara bölününce , baskı ve boyun eğme ilişkisine zorlanmıştır. Bu, insan varlığını derinden etkilemiş ve yabancılaşma dediğimiz sürece yol açmıştır Eşit olmayan insanlar arasında ki aşk ise, ezmek, boyun eğmek, teslim alma, burnunu sürtmek, kapris, naz ,aldatmak gibi eylemlerle iç içe girmiştir.

TOPLUMSAL ÇÖKÜŞ VE EŞCİNSELLİK

Eşcinselliğin sınıflar ve cinslerin arasındaki farklılaşmalarının aşırıya varmasıyla olağanlaştığını saptadık. Kuşkusuz burada sitemin derin çelişkileri ve çöküşün yarattığı insani ilişkilerin dejenere edilişinin önemli bir payı bulunmaktadır.

Emperyalist-kapitalist sistemin bir irinine yabancılaştırdığı cinslerin ve bu cinslerin kendi cinsel dürtülerine dahi sahip olmamasının önemli bir gerçeğe işaret etmektedir… Sistem insanların kendi cinsel varlığından dahi koparmaya ve onu “sapkın ilişkilere itmeyi” doğru bulmakta ve buna demokrasi,.özgürlük süsü vererek sınıfsal çelişkinin üstünü örtmektedir.

2008 de Rusya’yı ziyaret eden bir Türk yazar-gazeteciden çarpıcı gerçekleri dinledim. Anlattıklarını şöyle özetleyelim:

“Rus toplumu, eşcinselliği yaygın olarak emperyalizmin kültürel saldırılarıyla öğrendi. Belki seyrek olarak eskiden vardı.

Ama köşede, kenarda, toplum bilmezdi hele övülmesi, yazılı-görsel medyada afişe edilmesi sosyalist dönemde imkansızıdı.

Ancak çürüyen, yozlaşan emperyalist sitemin Rusya da kendini hissettirmesiyle birlikte, eşcinsellik-lezbiyenlik olağan hale geldi.

1999 gazetelerde bir haber, Rus askerlerin fahişelik yaparak geçimlerini sağladıklarını yazıyordu. Burada sistemin derin trajedisine tanık oluyoruz, bu bir tercih değil, zorunlu bir baskının, yokluğun ürünü olarak karşımıza çıkmaktadır.

Değerli dostum son olarak durumu şöyle özetlemişti..!

Şimdilerde özgürlük, Lenin’inler den vaaz geçmek olarak tarif ediliyor; çürü yen ve kaosa yuvarlanan kapitalizm, demokratik devrimlerin kapitalizmine tam karşı konumdadır.

Eşcinsellik bir kez daha toplumsal ve ekonomik iflasın, çöküşün, yozlaşmanın acı meyvesi olarak karşımıza çıkıyor.”

12 EYLÜL PATLAMASI

Türkiye eşcinsellik olayını,12 Eylülden sonra yoğun ve yaygın olarak yaşaması da anlamlı olsa gerek.68 hareketinin devrimci, yurtsever atılımlarında ”hiçbir zaman, eşcinsellik kavramları tartışılmamış” ve buna gerek duyulmamıştır.

Deniz gezmişin, mahir çayanın, İbrahim kaypakkayanın, Doğu perinçek’ in önderliğinde ki “FKF –DEVGNÇ” in hiçbir konferansında, eşcinsellik üzerine, bildirler, konuşmalar yapılmamıştır.

Deniz’in, eşcinselliğe bakış açsını “pos bıyıkları, delikanlı yürüyüşünden anlamak pekte zor değildir.”

Yurtta ki bir konuşmasında” delikanlı adam direnir, mücadele eder, bir avuç ibnelerden-faşistlerden korkamaz” der, bu bir noktada “eşcinselliği” küfür-aşağılanma sayar… Deniz gezmiş ve yoldaşları

12 Eylül sonrası ezilen ilerici-devrimci hareketlerin… Başına musallat olan” Neo liberal, özgürlükçü solun” derdi, işçi sınıfının sendikal hakları değil, köylülerin toprak sorunu değil, eşcinsellerin “cinsel tercih özgürlüğüdür” ,Neo liberal sol için.

Neo liberal sol, bu dönemde Türkiye ye ihraç edilmiş ve bunlar aracılığıyla sınıf mücadelesi aşağılanılarak, eşcinsel, travesti, fahişelik, lümpenlik gibi sınıf dışı unsurların hak ve özgürlükleri için örgütleri-partileri kurulmuştur.

Eşcinselliğin günümüzde emperyalizm ihraç malı haline geldiği bilinmektedir artık.

ÖZGÜRLÜĞE YIKIM: EŞCİNSELLİĞE HAYAT

—sınıfsal eşitsizlik, baskı ve sömürü
—cinsler arası eşitsizlik, kadının köleleşmesi ve aşağılanması

İnsanın kendine ve biyolojik eşine yabancılaşması, toplumsal çöküntü ve kaos dönemlerinde insanın sersemlemesi ve dengesini yitirmesi.

Eşcinselliğin toplumsal kaynağı bunlardır.

İnsanın özgürlük mücadelesi, sınıfsal ve cinsel eşitsizliği ortadan kaldırma ve doğa ile insan arasında ki uyumu sağlama mücadelesidir.

Marx’ ın sözün ettiği gibi “kadın-erkek” ilişkisi doğal hayatın en olumlu ve insani ilişkisidir.

Lenin’in sözüne ettiği gibi, burjuva sapkınlığı cinsel arzularını kontrol edememenin verdiği aşırılığı özgürlük olarak sunar diyordu.

Özgülüğe yıkım getiren her şey, eşcinselliğe hayat veriyor. O zaman nasıl oluyor da eşcinselliğin bir Özgürlük olduğu ileri sürülebilinir?

CİNSEL ÖZGÜRLÜK

Yunan soylularının kucaklarına atılan genç erkeklerin ,roma imparatorlarının koynuna sokulan köle gençlerin,padişahların eğlencesi genç erkelerin…!

Özgürlüğünden kim söz edebilir? Bu öylesine korkunç bir aldatma ve iki yüzlülük olabilir mi?

Ezen ve çöken sitemin efendileri bu eşcinsel ilişkilere girerken, acaba özgürleri mi? Onlarda tahakküm, baskı, işkence uygulayarak insanlıktan çıkan zavallılar durumuna düşmüyorlar mı?

Sistem, onları da eşcinsellik çukuruna yuvarlamıyor mu?

Fantezi olarak nitelenen bu tip eğilimler, korkunç bir yabancılaşmanın pençesinde ki insanın bozgun içine itilen insanlık hali değimlidir?

Tarihin tanıklığı bir yana, herkesin gözlemlerinden-örneklerinden edindiği şey, eşcinselliğin büyük acıların ve mutsuzlukların kaynağı olduğunu göstermiyor mu?

YABANCILAŞMADAN KURTULMUŞ EŞİTLERİN AŞKI

Eşcinsellik, eşitliğe aykırı dönemlerin ürünüdür.

Yine eşcinsellik, özgürlüğe aykırı süreçlerin ürünüdür.

Oysa cinsel aşk, ancak eşit ve özgürler arsında, bilinçli, bütün zihinsel derinliği ve duygu zenginliği ile yaşanabilinir.

Köle ile efendi aşkı eşit değildir… Orda baskı vardır

İnsanlığın üç büyük davası vardır:

—Eşitlik
—Özgürlük
—Barış

Sınıflara bölünmüş ve cinseler arası eşitsizliğin yüküm sürdüğü toplumda, ancak sınıflar ve cinsler arası eşitlikle yabancılaşmadan kurtulur.

İnsan özle çıkar sisteminden kurtuluşu ile doğal olana kavuşur. Sınıfsız, sömürüsüz insan tipi..!

Aynı zamandan yabancılaştığı biyolojik eşine de “eşitlerin aşkını” his etmesine neden olur, çünkü yabancılaşma, baskısı ortadan kalkmıştır.

Herkes, sınıfsız toplum insanını daha bugünden kendi kişiliğinde yaratarak, büyük aşklara, sevdalara ve eşsiz mutlulukların insanı olabilir.

Sen ki elinde alevli mızrak,
Paramparça erittin ruhumun
Buzlarını…

Şimdi her günden daha diri, aydınlık akıyor
Gönlümün şelalesi sana doğru
Güzel kadın

Hazırlayan:

Doğucan ARIKAN
Yüksek lisans öğrencisi

Kaynak:

K Marx –F engels, alman ideolojisi, cv. selâtin hilav

F-Engels, aylenin özel mülkiyetin ve devletin kökenin
Jan baby

Lenin, burjuva demokrasisi ve proletarya diktatörlüğü

Marx –Engels –werke, Berlin

Yabancılaşma konusunda bkz. Marx –Engels alman ideolojisi

Attila ilhan , yanlış kadınlar yanlış erkekler

Marx, pariser manuskirpte 1848 ,reinbek

Doğu perinçek eşcinsellik ve yabancılaşama

Aktaran jean baby ,96.

Christopher caudwell, ölen bir kültür üzerine

Lewis henre Morgan tarih üzerine

Mondinmore, erkek ve kadın beyinleri üzerine

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4097
    • Profili Görüntüle
Ynt: EŞCİNSELLİK VE YABANCILAŞMA
« Yanıtla #1 : 12 Mayıs 2011, 11:45:15 ös »
Perinçek: Eşcinsellik 12 Eylül'de patladı

         

24.05.2000
 


İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek, eşcinselliğin tarihini anlattığı kitabında, Türkiye'de eşcinselliğin 12 Eylül darbesiyle patlama yaptığını yazdı. Perinçek'e göre bu dönemi en iyi anlatan sahne ise Kenan Evren ve Bülent Ersoy'un yan yana fotoğrafları.

İŞÇİ Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek eşcinselliğin kitabını yazdı. Perinçek, daha önce Cumhuriyet Gazetesi'nde dizi olarak yayımladığı yazılarını biraraya getirerek oluşturduğu 'Eşcinsellik ve Yabancılaşma' adlı kitabında, eşcinselliğin, uzlaşmaz sınıfsal çelişkilerin aşırıya varması sonucunda ortaya çıktığını iddia ediyor. Eşcinselliğin bugün çok yaygınlaşmış olmasını kapitalist sisteme bağlayan yazar, Türkiye'de ise patlamanın 12 Eylül darbesiyle yaşandığını belirtiyor. Doğu Perinçek'e göre bugün solcu ve aydın olarak kabul edilmenin de tek yolu eşcinsellikten geçiyor.

İLKEL TOPLUMLARDA YOK

Perinçek kitabında eşcinsel ilişkilere eşitlikçi ilkel toplumlarda rastlanmadığını belirtiyor. Dede Korkut hikayelerinde, Türk Mitolojisi'nde ve Amerikan Kızılderilileri'nin mitolojilerinde de bu tür ilişkilere yer verilmediğini belirten yazar, eşcinsel ilişkinin ilkel toplumlarda erkek ile kadın arasındaki cinsel ilişkinin önlendiği koşullarda ortaya çıktığını söylüyor.

Perinçek'e göre eşcinsel ilişki şu toplumlarda oluşup ortaya çıktı:

‘‘Eski Çin, Sumer ve Hitit'lerin göreli gelişmiş meta ekonomileri temelinde yükselen feodal hakim sınıf içinde.


Eski Yunan toplumunda köle sahibi soylular sınıfı içinde.


Sizans, İran, Emevi, Abbasi, Osmanlı sarayında.


Japonya'da Samuray denen savaş ağaları zümresinde vs.’’


ANTONİOUS EŞCİNSELMİŞ

Köleci sistem, kadının cinsel köleliği yanında erkeğin de cinsel köleliğini, yani oğlancılığı da doğurmuş. Yazara göre bunun en önemli örneği ise Roma:

‘‘Eşcinsellik Roma'da imparator saraylarının ve zengin konaklarının kültürüdür. Zenginler, küçük çocuklardan oluşan haremler kuruyorlardı. Roma ozanları, eşcinsel ilişkiler yaşıyor ve erkek sevgililerinin isimlerini eserlerinde belirtiyorlardı. Sezar'dan dönemin belgelerinde, Kleopatra'nın kocası ve bütün Romalıların karısı diye söz edilir.’’

KULLUK DA EŞCİNSEL YAPAR

Doğu Perinçek'e göre Ortadoğu'nun kulluk sistemi de Roma ve Eski Yunan uygarlığının köleci sistemi gibi eşcinselliği körükleyen bir sistemdi. Oğlancılık, İslamiyetin yasaklarına rağmen, Emevi, Abbasi ve Osmanlı sarayının 'mutluluk kaynağı'dır. Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman gibi padişahlarla Nedim, Şeyh Galip, Taşlıcalı Yahya gibi şairler alenen erkek sevgililerine şiirler yazmışlardır.

KAPİTALİZM AŞKI PİYASAYA DÜŞÜRDÜ


Eşcinsellik, köleci ya da kulluk sisteminin egemen olduğu eski toplumlardan sonra varlığını günümüz kapitalist toplumlarında sürdürdü. Gelişmiş kapitalist toplumlarda cinsellik aşırı bir yer kazanmış ve bu işin ticareti yapılmaya başlanmıştı:

‘‘Kapitalizmin çürüme döneminde, başka bir deyişle emperyalizm çağında, eşcinsellik doruğa çıktı. Hitler'i, Mussolini'yi ve en son ABD saldırganlığını yaratan emperyalizm, yalnız şiddet alanında değil, eşcinsellikte de Neron'ların köleci imparatorluklarını geçmiş, eşcinselliği hakim sınıfın dışına taşırarak toplumun bütün sınıfları içine yaymıştır.’’


KENAN EVREN BÜLENT ERSOY


Perinçek, günümüz Türkiyesi'nde ise eşcinselliğin 12 Eylül'le birlikte bir patlamaya yol açtığını, homoseksüel, travesti, heteroseksüel, lezbiyen, gay gibi kavramlarla bu dönemde tanıştığımızı belirtiyor:

‘‘Türkiye'nin eşcinsellik olayını 12 Eylül'den sonra yoğun ve yaygın olarak yaşaması da anlamlıdır. 24 Ocak kararları ve 12 Eylül cuntası, sınıf farklarını Türkiye'nin görmediği oranda derinleştirmiş, toplam 650 bin insanın gözaltı ve hapishaneden geçtiği bir şiddet uygulanmış, emekçi hareketini ezmiş, Türk-İslam sentezini resmi ideoloji olarak kabul ettirmiştir. Bütün bunlara bağlı olarak, eşcinsellik de patlama yapmıştır.


...


Yılmaz Güney'in 'Yol' filminde Kenan Evren ile Bülent Ersoy'un portrelerini yan yana göstermesi, günümüzün siyasal-kültürel gerçeğini çok iyi yansıtıyor.’’

ENTEL EŞCİNSELDİR

‘‘İstanbul, İzmir ve Ankara'nın belli çevrelerinde eşcinsel olmayan entellerin entelden sayılmadığı ve utandığı bir hava yaratılmıştır. Eşcinsellik, yeni bar kültüründe, uyuşturucu bağımlılığı ile birlikte, bir sanatçı alameti olarak sunulmaktadır. Eşcinsel, yükselen değerlere göre çizgi ötesidir. 'Muhalif' veya 'aykırı' rütbesine mi ulaşmak istiyorsunuz, öyleyse eşcinsel ilişkiye gireceksiniz.’’


(Eşcinsellik ve Yabancılaşma, Doğu Perinçek, Kaynak Yayınları)
« Son Düzenleme: 01 Ağustos 2011, 01:40:38 ös Gönderen: psikolog »

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4097
    • Profili Görüntüle
Ynt: EŞCİNSELLİK VE YABANCILAŞMA
« Yanıtla #2 : 12 Mayıs 2011, 11:50:56 ös »
EŞCİNSELLİK MUTSUZLUK KAYNAĞI
Özgürlüğe yıkım: Eşcinselliğe hayat:

Sınıfsal eşitsizlik, baskı ve sömürü.
Cinsler arası eşitsizlik, kadının köleleşmesi ve aşağılanması.
İnsanın kendine ve biyolojik eşine yabancılaşması.
Toplumsal çöküntü ve kaos dönemlerinde insanın sersemlemesi ve dengesini yitirmesi.
Eşcinselliğin toplumsal kaynakları bunlar. İnsanlığın ezeli özlemlerine yapılan saldırılar, eşcinselliğin de yolunu açıyor. Bunca fenalık ve mutsuzlukla birlikte boy veren eşcinsellik, nasıl oluyor da mutluluk kaynağı olarak gösterilebiliyor? İnsanın özgürlük mücadelesi, sınıfsal ve cinsel eşitsizlikleri ortadan kaldırma ve doğa ile insan arasındaki uyumu sağlama mücadelesidir. Özgürlüğe yıkım getiren her şey, eşcinselliğe hayat veriyor. O zaman nasıl olur da eşcinselliğin bir özgürlük olduğu ileri sürülebilir? Cinsel kölenin 'mutluluğu': Yunan soylularının kucaklarına atılan genç kölelerin, Roma imparatorlarının koyunlarına sokulan köle oğlanların, padişahların eğlencesi olan oğlanların, kuytularda zorla ırzlarına geçilen sokak çocuklarının ''özgürlüğünden'' söz etmek kadar korkunç bir aldatma ve ikiyüzlülük var mıdır? Ezen ve çöken sistemin efendileri bu eşcinsel ilişkilere girerken acaba özgürler mi? Onlar da tahakküm, baskı ve şiddet uygulayacak, insanlıktan çıkan zavallılar değiller mi aslında? Sistem, onlar da eşcinselliğe yuvarlanmış değil midir? ''Fantezi'' olduğu söylenen bütün bu davranışlar, korkunç bir yabancılaşmanın pençesindeki insanların bozgun içinde itildikleri bir insanlık hali değil midir? Tarihin tanıklığı bir yana, herkesin örneklerine bakarak yaptığı gözlemler de, eşcinselliğin büyük acıların ve mutsuzlukların
kaynağı olduğunu göstermiyor mu? Bulunamayan iç barış: Görülen odur ki, eşcinseller, toplumumuzdaki yabancılaşmayı, yalnızlaşmayı, bireycileşmeyi, yırtıcılığı, gerginlikleri, huzursuzlukları, herkesten birkaç kat daha ağır yaşamaktadırlar. Bu ıstırapları, yalnız toplumdan dışlanma ve aşağılanmayla açıklamak çok aldatıcıdır. Bir yabancılaşma ve kişisel bozgun durumu olan eşcinselliğin yarattığı gerginlikleri, kendilerine çok güvenen kimi sanatçılar ve entelektüeller dahi aşabilmiş değillerdir. Toplumsal barış yanında insanın iç barışı ve dinginliği, mutluluk için olmazsa olmaz koşuludur. Eşcinsel, kendisinden hoşnut ve huzurlu değildir. İntiharların, eşcinseller arasında yaygın olması anlamlıdır. Bu açıdan eşcinsel, toplumun yaşadığı büyük bunalımları en aşırı yaşayan bir toplumsal
kurbandır. Onlar, toplumsal eşitsizliklerin ve yabancılaşmanın yükünü şu veya bu nedenle en çok çeken ve bu ağırlığın altında en çok ezilen insanlardır. Hal böyle olunca, sistemin ideolog ve sanatçılarının eşcinselliği özendiren ideolojik faaliyetleri de yerli yerine oturuyor.


psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4097
    • Profili Görüntüle
Ynt: EŞCİNSELLİK VE YABANCILAŞMA
« Yanıtla #3 : 13 Şubat 2012, 04:48:20 ös »
27 Mart 2011 Pazar akşamı TV5 Ana Haber Bültenindeki söyleşide
"eşcinsellik hakkında"
gündemdeki eşcinsel parti adaylarının varlığını konu alarak konuşma yaptı.

http://www.youtube.com/watch?v=u1iMl9dDm-o&feature=related  tıklayınız


http://www.youtube.com/watch?v=tYzUWd-BFag&feature=related tıklayınız


26/12/2011 tarihli Radikal Gazetesinde sitemiz ve eşcinsel terapiler hakkında
yayınlanan makaleye ulaşmak için tıklayınız

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1073587&Yazar=PINAR_OGUNC&Date=26.12.2011&CategoryID=97#