Gönderen Konu: AKTİF EŞCİNSELLER NASIL PASİFLEŞİR ve EŞCİNSELLER İYİLEŞİR Mİ?  (Okunma sayısı 17401 defa)

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4077
    • Profili Görüntüle
ergenliğe girdim gireli  bir hayalim vardı
27. doğum günümde intihar etmek
27 yaşıma kadar, kariyerimin zirvesine oturmak, gençliğimin yakışıklılığımın sağlığımın zirvesinde bırakmak
herkesin mutlu mesut başarılı ve zengin olarak bildiği ben olarak zirvede hatırlanmak
gay bar köşelerinde, erkek peşlerinde koşarak yaşlanmadan, adımın tarih sahnesinden silinmesine izin vermeden gitmek belki de
evet bugün 27. doğum günüm ve bütün beklentilerimi gerçekleştirdim
27 yaşımda, 3. şirketini kurmaya hazırlanan bir adamım ben
unutmayı, düşünmemeyi, çalışmakta bulmuş, kendini kariyerle uyuşturmuş ben
tırnaklarımla kazıdığım bu başarımın yanında, spor salonlarında çürüttüğüm yıllarım, onlarca bakım ürünleri ve dolaplara sığmayan kıyafetler
evet 27 yaşında, intihar etse "ne derdi vardı" diye yıllarca anılacak adamı yarattım
hergün yandığım ateşi söndürecek bir damla sevgiyi bulamayan
gecenin en karanlık zamanında, bir damla ışık uğruna gittiğim otel odalarında hayallerini bırakan adamı

bugün 27. doğum günüm
27 yıl önce, Çocuk Bayramında -yaşayamayacağım çocukluğumun habercisiymiş gibi- doğmuşum
aynı zamanda Kadir Gecesi -sanki omuzlarıma yüklenecek dertlerin habercisi gibi-
Bugün 27. Doğum günüm ve yine Kandil, Miraç Kandili
İntihar etmeyi başarabilsem, benim miracım olur mu bilmiyorum
bundan 2 hafta kadar önce terapilerin etkisiyle "bundan sonra hiçbir şey beni korkutamaz" demiştim
Kadir gecesinde beni yeryüzüne göndererek ağır yükler yükleyeceğini bildiren Yaradan, söylediklerimi yutturmayı sever
27. doğum günümde, planladıklarım doğrultusunda, bana bu güne yakışır doğum günü hediyemi verdi
"en büyük korkumu"
tecavüzcümle yüzleşmeden, eşcinsellikten tam manasıyla kurtulamayacağımı öğrenmek
ben istediğime ulaştım ve bugün 27. doğum günümde öldüm
evet içimde bir şey öldüğünü hissettim bugün, terapiden eve dönerken yürüyecek gücü bile hssedemediğimde anladım

keşke bir tepede kum tanesi olup, rüzgarla dağılıp savrulsaydım
keşke bir bedende nefes olsaydım, bir "ah" la dağılıp giden
keşke bir ağaçta yaprak olup sonbaharda solsaydım
keşke gökyüzünde bir yıldız olsaydım, yıllar önce sönmüş sadece izi kalan

ama bu korkumla yüzleşmek zorunda kalmasaydım
başkalarının günahlarının bedelini ödemek zorunda kalmasaydım

ben 27. yaş günümde 4 yaşımda kaybolan çocukluğuma döndüm
Yusuf misali kör kuyulara atılmış
korkudan kapılar arkasına  saklanan
1 günde bin yaş almış 4 yaşındaki  çocuğa

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4077
    • Profili Görüntüle
Bir olay, hangi pencereden baktığına göre tamamen farklı bir ruha bürünüyor.
Tecavüz olayını kabullendikten beri, hayatımdaki tüm parçalar yerine oturmaya başladı.
İlk şoku atlattıktan sonra, sadece 5-10 dakika içinde yazdığım doğum günü yazım, belki de en yoğun ve duygu yüklü yazımdı, belki de en boşu bilemiyorum.
Şöyle bir travma sonrası stres bozukluğunu inceledim de, taşımadığım madde yok.
-Davranım bozukluğu : bendeki kişilik bölünmesi, ani duygu geçişleri sanmıyorum ki bu kadar yaygın olsun, ya da sadece eşcinsellikle alakalı olsun.
-Baştan çıkarıcılık: Şu hayatta, baştan çıkarma konusunda Türkiye'de ilk 10 a girerim diye düşünmüşümdür hep. Zaten aktif olarak başladığım gay macerama pasif olarak devam etmemin en büyük
  nedenlerinden birisi baştan çıkarma içgüdümdür.. Aktifken pasif, pasifken aktif kitleleri  arkamdan sürükledim. Açtığım arkadaşlık uygulamalarında 1 günde mesaj kutuma en az 50-60 kişiden
  mesaj düşmüş olurdu. Ya da gözüme kestirdiğim birini napar eder kandırmayı başarır, çoğu zaman kendim bile hayrete düşerdim. Kim sadece eşcinsel olduğu için, bu sayıda insanla yatmış olabilir.
  Kim çocuk yaşta kendisine top diyenlere korkudan bir fiske vuramazken, gecenin karanlığında, "beni becer" diye, kendini tek hamlede yere serebilecek cüssede adamların önünü kesebilir.
  Bu gücün kaynağı nedir. "Boynuma sanki bir halka geçirdiler ve önünü kesmem için beni adamın önüne ittiler"  dedirten bağ ne?
-Fobiler: Yine kendim kadar, bu kadar çok saçma sapan şeylerden korkan - aslında tam olarak korkmak denemez, ürperme, mide bulantısı ya da kaşınma gibi belirtiler- birisini daha görmedim.
 Sivri şeyleri görünce burnun kaşınması, içi dolu deliklerden korkma, sivilce ve siğillere dokunamama, insanları taciz etme korkusu, soğuk fobisi (evet soğuktan inanılmaz korkuyorum, tatlı manyağı  olmama  rağmen bütün yaz boyunca en fazla 1 ya da 2 kere dondurma yerim, sürekli kış ortasında kombinin bozulması sonucu soğukta kalacağımdan korkup, yedek elektrikli soba bulundururum),  tuvalet fobisi ve en bariz olanı tecavüz fobisi. Onca dram dizi ve filmlerin arasında, babam ve oğlumlar, annelerini kaybeden, sokaklarda kalan çocuklar, aile dramları vs. vs. gözlerim bile dolmaz. Ama  bir sahne var ki her gördüğümde kanım donar. Tecavüz sahneleri. Hapishanede geçen diziler, esaretin bedeli vs. Çocukken bile çok iyi hatırlıyorum, onca aç susuz babasız kalan Sezercik'e değil,
 Müjde  Ar'ın tecavüze  uğrayıp, babasından meydan dayağı yediği İffet filmine hüngür hüngür ağlamıştım. Hatta daha sonra aynı dizinin uyarlamasında Deniz Çakır oynamış, ve ben yine hüngür hüngür  ağlamıştım.
-Uyku bozukluğu: Benim hakkımda, bu adamın alamet-i farikası nedir diye sorsanız, uyku bozukluğu denir herhalde. Kaldığım ev arkadaşlarımla, komşularla, yurtlarda oda arkadaşlarımla, evde ailemle     hep uyuyamamak yüzünden ettiğim kavgalar herkesçe bilinir. Çünkü ne kadar yorgun olursam olayım uyuyamayıp, hıncımı "gürültü yapıyorlar" bahanesiyle etrafımdakilerden çıkartırım.
 Kullandığım uyku ilaçları, bitki çayları, doktorun 1 çay kaşığından fazla sakın kullanma 2 gün uyursun dediği ama benim 1 yemek kaşığı kullanıp hiçbir etkisini görmediğim sarı kantoron ve daha nicesi,
 hiçbir  şey fayda etmez ve hatta terapiye başlama sebebimin ilk sebebidir; kronik uykusuzluktan dolayı artık kafamı duvarlara vurma seviyesine ulaşmam.
-Sosyal çekilme: Türkiye dereceleriyle ünlü olmamın nedeni, hiçbir sosyal yönümün olmaması ve kendimi sadece ders çalışmaya mahkum etmemden başkası değildir.
-Depresyon: Kendimi bildim bileli hiç içinden çıkamadığım ruh hali.
-Yeme bozukluğu: Bu da benim diğer alamet-i farikamdır. Çok kere "oha o kadar şeyi nasıl yedin", bir çok kere de " nasıl günlerce bir lokma yemeden ayakta duruyorsun" sorularını duymuşumdur.
 Uçta yaşadığım diğer her duygu ve davranışım gibi yemek yeme ya da yememe de bu duruma dahil.
-Gece kabusları: Uykusuzluğumun en temel sebeplerinden biri, kabusla uyanıp tekrar uyuyamamak. Kabuslarımda en çok birilerinden kaçtığımı, ya çıkmaz bir oda ya da sokağa girip yakalandığımı, ya da  bir  uçurum kenarına gelip aşağı atlamak zorunda kaldığımı görürüm. Büyüdükten sonra da kaçarken hep bir araba bulduğumu, ama anahtarını bir türlü bulamadığımı, anahtarı bulduğumda da bir türlü  frenlerinin tutmadığını görürüm.
-Düşük kendilik değeri ve suçluluk: HK da dahil, bir çok arkadaşım, kendine çok haksızlık ediyorsun, yakışıklısın, değerlisin seviliyorsun derler ama ben bir türlü bunu kabullenemiyorum her türlü fiil ya  da  yaşanmışlıktan kendimi suçlu hissedecek bir nokta yakalayabiliyorum.

Bütün bunlar bana bağırıyor aslında. "Senin bir derdin var" diye ama ben bugüne kadar hatırlamaktan, yüzleşmekten o kadar korktum ki. Tabir-i caizse halının altına süpürdüm her şeyi. 
Ama bedenim benim için bağırmaya devam ediyor. Terapiden hemen sonra doğum günü yazımı yazdıktan sonra, yine gece yattığımda tam uykuya dalarken zihnimden görüntüler aktı.
Bir adamın kucağında çırpınan en fazla 3.5-4 yaşında sarı pijamalı çocuğu gördüm. Ellerini ve ayaklarını sallıyordu "beni bırak" diye bağırarak. Kim bilir belki 27 yaşındaydı o adam, sebepsizce bana
"27 yaşıma geldiğimde kendimi öldürcem" dedirten.
Çocukken birdenbire 10 gün yürüyememiştim hastanede yatmıştım. Daha sonraları da sürekli diz ağrısı çektim. En son 20 yaşımdan sonra sebepsiz yere şişmiş dizlerle uyanmaya başladım.
Doktora gittim ve menisküs yırtığı teşhisi koyacak kadar ciddi görünüyordu. Röntgene MR a girdiğimde, hiçbir şey yok. Hatta bir keresinde dizimden sıvı bile almışlardı ama hiçbir şey yok.
O adamın elinde çırpınan sarı pijamalı çocuğu, yani kendimi gördüğümde anladım, ayaklarım bana ihanet etmişti. Çırparken kaçamadığım ayaklarıma, vücudum "sana ihtiyacım yok demişti" ve ben sebebi belirsiz şekilde 10 gün yürüyememiştim. 25 yaşımda bile aniden dizlerimin şişip morarmasına hala şaşırırım.
Ve ben o anı hatırladığımda uykumun arasında dizlerimden sıcak bir su aktı sanki ve dizlerim çözüldü. Biliyorum ki geri gelmemek üzere diz ağrılarımdan kurtuldum.
Bir diğeri de yine asla sebebi bulanamayan karın ağrılarım ve kramplar.
Öyle bir ağrı ki, aniden cenin pozisyonunda kilitlenip, hiçbir şekilde kımıldayamayacak ağrının hiçbir sebebi bulunamadı.
Önceleri çölyak teşhisi kondu, diyetler vs hiçbiri fayda etmedi. Laktoz intoleransı dedi, cart dedi curt dedi. Tahliller ve hatta kanser şüphesiyle parça alınıp patolojiye gönderilecek kadar ileriye gidildi ve sonuç hiç. Bütün testler filmler tertemiz, hiçbir sorun yok.
Daha sonra bir görüntü daha vardı. Benim delik fobimde, aslında delikten değil, içi dolu delikten korkarım demiştim. İçinde tohum olan bir çiçeğin gözeneği gibi, her an içeriden bir şey fırlayacakmış hissi. Gördüğüm görüntüde, fermuardan yüzüme doğru çıkan bir penis vardı, aynı korkularımdaki gibi.
Daha sonra istifra ettiğimi sanarak irkilerek uyandım çünkü ağzımın kenarı ve suratım ıslanmıştı.
Silmek için kalktım ve baktım yüzümle ağzım kupkuru.
Sonra hatırladım ki o adam tecavüzden sonra zorla ağzıma boşaldı ve boşalmadan önce pantolonun fermuarından fırlayan penisi, gördüğümde ölmek istediğim çaresizlikten delirdiğim delik fobisini yarattı.
Bu anı hatırladığımdan beri, sürekli yerimden sıçrayarak uyanıyorum.
Geceleri sanki biri başucuma gelip bana hafifçe dokunmuş gibi irkiliyorum.
Ben yol aldım, artık sonuna geliyorum derken, bilmiyorum beni daha nelerin beklediğini, ya da kimlerin
evet tecavüzcümle yüzleşmeye karar verdim ama bilmiyorum nereden ve nasıl başlayacağımı

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4077
    • Profili Görüntüle
şimdi yıllarca kafamın içinde yazdığım ama tek cümlesini bile yazmadığım bir film senaryosunu yazıya döküyorum
belki bilinçli belki bilinçsiz, bir kaç kopuk olayın manasızca bir araya geldiği bu film
ergenliğimde kafamın içinde kurguladığım bu senaryo, şu an oldukça manasız gelmiş, zamanın karmakarışık duygu selini yansıttığını düşünmüş olsam da, bir yandan da her bir detayının bir şeyleri temsil ettiğini  görebiliyorum
film bir ezan sesiyle, ve namazdan sağına soluna selam veren bir annenin görüntüsüyle başlar
absürt olan, bu rolde Angeline Jolie gibi dünyaca ünlü ama ateist bir aktris oynuyordur
çünkü kimsenin duymadığı çığlığı, tüm dünyanın duyması ancak böyle mümkündür belki de
dediğim gibi bu saçma sapan kurgunun düşünülmüş hiçbir tarafı yok, yıllarca aklımdan geçip duran görüntülerden ibaret
evin genç erkek çocuğu, yani ben, bu ezan sesleri eşliğinde, zamanın arkadaşlık sitelerinden birinde bilgisayarın başında biriyle yazışır ve biraz sonra evin önünde tek bir korna sesiyle bir araba belirir ve esas çocuk, bu yakışıklı adamın arabasına binip gider, camdan onu gözlemleyen annesinin ters bakışları eşliğinde
buranın devamında hep, Türkiye'nin kaldıramayacağı, iki erkeğin şehvetle seviştiği görüntüler gözümde canlanmıştır
esas çocuğun, yakışıklı partnerinin altında inlediği, terlerin süzüldüğü, tırnaklarıyla adamın sırtını kazıdığı, duman altı olmuş bir ortamda devam eder
insanların gözüne gözüne sokmak istediğim bu sahnede, gururla kendimin başrolde oynadığımı hayal etmişimdir
dindar muhafazakar toplumun böyle bir ahlaksızlığa(!) engel olamadığını hepsinin gözüne sokmak, gerçekte de bir oyuncu olarak, dindarlığının altına saklanarak türlü riyakarlığın ve ikiyüzlülüğün merkezi olan toplumun "para için neler yapmış" seslerini duyabilmek için
arada hep eşcinsel hayatın bataklığında geçen sahneler vardır
ışık altında, kimin eli kimin cebinde belli olmayan bar ortamları
sonu gelmeyen gelişigüzel çarpık ilişkilerle
bu kısmın detaylarına çok giremicem
filmin asıl can alıcı kısmı ve gerçek hayatımda yapmayı beceremediğim kısmı burda başlar
esas çocuk bir gün eve gelir, kapıyı "yine hangi cehennemdeydin" diye söylenerek babası açar
arkadaşını işaret ederek, bir misafirimiz var der
Brad Pitt gibi yakışıklı ve yaşça daha olgun olan babasının arkadaşıyla esas çocuk göz göze gelir ve adamın parmağındaki evlilik yüzüğü dikkat çeker
çocuk yutkunarak odasına çıkar ve krizler geçirmektedir
evli ve mütevazi olan bu adamı bile elde etmek istemektedir ve bu yüzden mi krizler geçirmektedir
eşcinsel bir sapıktır sonuçta, herşey beklenmektedir
devamındaki sahnede, babanın arkadaşı ve esas çocuk yalnız başlarına bir evde yatak odasındadırlar
sinema salonunda "tüü rezil, evli adamla da mı, bu ne biçim film" diyen muhafazakar Türk teyzelerin ve delikanlı bozması ülkücülerin sesleri falan yankılanmaktadır
esas çocuk adamı soyar ve ellerinden karyolaya bağlar
elini adamın teninde gezdirirken adam; "beni özledin mi" der
adamın suratındaki şehvetle karışık yüz ifadesi eşliğinde çocuk adamın kucağına oturur ve
çarşafın altından çıkardığı bıçakla, tek hamlede ADAMIN BOĞAZINA SALLAR
fışkıran kan, çocuğun suratına sıçramıştır
çocuk bıçağı delik deşer edene kadar adamın her yerine sallamaya devam eder
"çok özledim, hayatım boyunca bu günü bekledim" der
etrafa benzin döker ve çocuğun sokakta yürürken arkasından alevlerin yükseldiği, elinde bir sigara yaktığı sahneyle devam eder
çocuk eve gelir ve polisler kapıyı çalar
aile şaşkındır, esas çocuğu sorarlar ve odaya girdiklerinde çocuk elindeki silahı kafasına dayamış onları beklemektedir
anne bağırır yapma diye
burada kafamda hep, o dönem sürekli dinlediğim bir parça çalmaya başlar


Ah ne çok özledim seni
Bir bilsen ah bir görsen
Sonbaharlarım gelir
O yaprak hiç düşmez

Hepsi bitti hepsi bitti
Hepsi kaybolan günlerdi
Bir yalnız sen bir yalnız ben
Bizi ne nasıl tüketti ki

Belki unuturuz onu
Tüm kasımdan kalma çiçekler gibi
Arasına koyarız şarkı yazdığımız
Kırık hayaller saklı defterin...

Belki de saklarız onu
Kalbimizde bir delik açar gibi
Belki denize ulaşır içimizdeki nehirler bir gün
Yine yazı bekleriz...

burada çok güzel bir jenerik müzik vardır, bu müzikten önce bir sessizlik olur ve bu sessizliği bir el silah sesi bozar
çocuğun kafasına sıktığı silahtan çıkan kanlar duvara vurmuştur
zaman durur ve bir flashback sahnesi gelir
15 sene önce bu odada, babasının arkadaşı esas çocuğu  sıkıştırmıştır
bütün yalvarmalarına ağlamalarına rağmen ona tecavüz etmiştir
nefes bile almakta zorlanarak, yüzüstü kalan çocuğun pantolonundan sızıp göl olan kan
şimdi intihar edip beyninden sızan kanın göl olduğu bugünün sahnesiyle karışmıştır
bir o sahne bir bu sahne birbirine karışarak, kamera yukarı doğru uzaklaşmaya başlar ve arka fonda şarkı devam eder

Ah ne çok özledim seni
Bir bilsen ah bir görsen
Sonbaharlarım gelir
O yaprak hiç düşmez

Seni bekler yağmurlarım
Öyle bir yağar ki hiç dinmez
Sonra yedi bahar geçer
O YAZ HİÇ, HİÇ GELMEZ

Belki unuturuz onu
Tüm kasımdan kalma çiçekler gibi
Arasına koyarız şarkı yazdığımız
Kırık hayaller saklı defterin...

Belki de saklarız onu
Kalbimizde bir delik açar gibi
Belki denize ulaşır içimizdeki nehirler bir gün
Yine yazı bekleriz...


yakaza

  • Jr. Member
  • **
  • İleti: 94
  • kün fe yekün
    • Profili Görüntüle
temmuzdan beri yazmadın.merak ediyorum durumunu..

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4077
    • Profili Görüntüle
..

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4077
    • Profili Görüntüle