Gönderen Konu: AKTİF EŞCİNSELLER NASIL PASİFLEŞİR ve EŞCİNSELLER İYİLEŞİR Mİ?  (Okunma sayısı 17252 defa)

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4067
    • Profili Görüntüle
bu platforma girip yazı yazmayalı ne çok zaman geçti heyhat
ilk terapimden sonra eve gelişim gece 1di, ertesi sabah 8de kalkıp kayıtları dinleyip analiz etmeye başladım
4 saatlik ses kaydını, notlar alarak analiz etmem 4 gün sürdü, tek seansta o kadar çok şey konuşmuşuz ki zorlasan bir kitap yazılır
ilk defa yazımı bilgisayarda değil de kağıt ve kalemle yazdım
şimdiye kadar hep ailemle, yurtta, ev arkadaşıyla vs yaşadığım için hiç gönül rahatlığıyla, dokuna dokuna kağıda dökme şansım olmamış ve sanırım kalemle yazmak oldukça iyi geldi, şimdi de bilgisayara geçiriyorum
terapiye geçmeden önce, herhangi bir platformda da olduğu gibi, kendi sesimi dinlemek çok ürkütücü geliyor
konuştuğum kelimeleri yuvarlıyorum, sessiz ve kısık, bazen kelimeleri yutuyorum, hızlanıp bir kaç kelimeyi birbirine karıştırıyorum ve ne dediğimi kendim bile anlamakta güçlük çekiyorum
sürekli acaba diksiyon kursuna mı gitsem diye düşünüyorum
öte yandan ses tonum asla maskulen bir erkeğe ve İstanbul türkçesiyle konuşan bir adama ait değil gibi, genizden ve iç anadolu aksanıyla ve kırık gibi geliyor kendime ve kulak tırmalıyor sanki
geçen müşterilerimden biri 'siz Türk müsünüz' dedi, evet dedim, uzun süre yurtdışında mı kaldınız dedi, hayır nerden çıktı dedim, sanki türkçeyi sonradan öğrenmiş gibi konuşuyosunuz dedi
şaşırtıcıydı, sonra adam gidince, iş ortağıma, sence benim diksiyonum nasıl dedim, hayatımda gördüğüm en düzgün ve anlaşılır diksiyona sahip insansın dedi
ayrıca konuştukça insanın dinleyesi geliyo, çok huzurlu bi sesin var dedi, ne sonradan görme avrupai konuşma şımarıklığı ne de insanı rahatsız eden bi tarafı var dedi
nasıl olabilir böyle bişey, normal diyip geçiştirse bi nebze anlarım, beni bu kadar rahatsız eden sesim, nasıl bi başkası tarafından bu kadar övgü alabilir
iş arkadaşım da dobradır, kırılır dökülür diye lafını esirgemez, gerçekten böyle düşünmese söylemezdi

gelelim terapime, ilk terapim
terapi başladığından bitene kadar, daha önce sık sık yaşadığım ama son 1-2 senedir hiç yaşamadığım bi duyguya girdim
ben nerdeyim, kimim, burda ne işim var, noluyor, beynimde bi uğultu
işin enteresan tarafı, aynı şey bunları kağıda dökerken oldu ve hatta şu an bilgisayara geçirirken de olmakta
sanki beynimin ve bedenimin kontrolü başkasına ait ve kendimi dışardan izliyorum
aniden konuşmayı, yazı yazmayı, matematiği, unutabilirmişim gibi geliyor

terapiden sonraki ilk gece hem beynim çok yorgun hem de içim boşalmış gibiydi
tüm gece boyunca rüyamda, konuştuğumuz bütün insanları sırasıyla gördüm
kimisi olduğu gibiydi, kimisi farklı suretlerde
mesela vefat eden dedem, genç siyah saçlı haliyle ama biraz ürkütücü görünüyordu
özellikle dedemin olayı beni çok etkilemişti, yine geceyi aynı duygularla geçirdim ve bi ara sanki bina zıpladı gibi uyandım, sanki deprem oluyomuş gibiydi
dedemin olayı
dedem 1 yıl kadar önce, beyin kanamasına bağlı bir felç geçirdi
birdenbire başka bi surete büründü ve kendi kendine konuşuyordu, "geldiler, burdalar, beni yalnız bırakmayın" gibi cümleler kuruyodu
sonra üç harfliler musallat olmuş dediler hastalığına da üç harfliler çarpmış dediler ve ben bunları duyduğumdan beri, hala doğru düzgün uyuyamıyorum
zaten çocukluğumdan beri kronik uykusuzluk çekiyorum
bu durumu tamamen kötüleştirdi
her gece yarısı kötü bişey olacakmış gibi uyanıp, ne kadar yorgun olursam olayımtekrar uyuyamıyorum
sessizlik ve karanlık müptelası ben, birdenbire karanlıktan korkmaya, başucumda dualarla yatmaya falan başladım
uzunca bir süre rüyamda garip yaratıklar, karabasanlar
içtiğim uyku ilaçları, bitki çayları, hiçbir şey gram fayda etmedi
sonra dedeme hocalar büyü bozmalar vırt zırt
sonra dedem iyileşmeye başladı, konuşmaya ve yürümeye başladı ve ilk hastayken anlattığı herşeyi doğruladı
beni ittiler, arkamdan vurdular vs gibi hikayeler anlattı
dedem çok ters adamdır, yıllarca annanemi dövmüş, annemleri dövmüş, annem sürekli yaşadığı korkunç çocukluğundan bahseder
teyzemi 15 yaşında zorla evlendirmiş bıdı bıdı
bana ve diğer torunlarına karşı hiçbir zaman kötü bir dede olmadı, neyi var neyi yok hep verirdi sevgi doluydu ama bu yaşımda bile hala annaneme bağırır çağırır annemlere kızar
bu hastalıktan sonra birdenbire başka bi insana dönüştü
sanki o gitti yerine uysal başka bir adam geldi
bunu yıllardır bela olan mahluklardan kurtulmasına bağladılar
annaneme iyi davranmaya başladı, hepimiz dağıldık savrulduk gibi son derece dramatik ve vurucu laflar etmeye başladı
bendeki etkisi, hala yazarken içim ürperiyor
herşey iyiye gidiyor derken, tekrar merdivenlerden düştü ve yoğun bakıma aldılar
yoğun bakımda bilinci yerinde fakat konuşamıyordu
yanına gittiğimizde elimi sıkıp bırakmıyodu, ağlıyordu
travma üzerine travma
doktor iyiye gidiyor, normal odaya çıkartacağım derken, bi gece vefat haberi geldi
ve ben yer yer hala gece sıçrayarak uyanıyorum
bütün bu süreç gözümün önünden hiç gitmiyor
daha önce diğer dedemi babannemi de kaybettim ama bu dedim çok gençti ve arkadaş gibiydi
bana kızlarla takıl, sakın asosyal olup kenarlarda bırakma kendini, ortamlara gir çık derdi
benden enerjikti, neşeliydi, ilk defa bu kadar yakından ölümle yüzleştim
dede zaten yaşlı ve üst derece akraba gibi düşünülebilir ama belki de benimle bu kadar rahat konuşan tek erkek akrabamdı
bi keresinde annanem ve teyzemlerle otururken gelip "kadınlarla çok oturma, zehirlerler adamı" demişti
o kadar haklıymış ki

daha bunu atlatamadan üzerine dolandırılma olayım oldu
bu başlı başına ayrı yazıya dökülmesi gereken bir olay(1)

yıllardır yaşadıklarım, bünyem zaten sağlam değil
üzerine bu 2 önemli travmatik olay
yetmez gibi ülkenin içinde bulunduğu durum
tepemizden F16lar uçtu
ben karaköydeyken beşiktaşta bomba patladı
o patlama sesi hala kulağımda, yerin titremesi hala yüreğimde
bütün bunlar üstüste gele gele artık benim sorunum psikolojik olmaktan çıktı ve yürek çarpıntılarım, kendi kendime konuşmalarım, kafamı duvara sürtmelerim, sürekli kendimi darağacında hayal etmelerim başladı
şu dünyada insanın başına gelebilecek en kötü şeylerden biri, uykun olduğu halde uyuyamamak



terapiye gelmediğim tüm bu zaman boyunca, aslında kalbim ve ruhum hep bu koltukta oturuyordu, hayatımın her evresinde şu an yaşadıklarımı terapide olsam nasıl anlatırdım diye konuşurdum kendi kendime, sanki karşımda biri varmış ve beni rahatsız eden neyse onu aktarırmışım gibi ama asla gerçek bir konuşma değil, hep beynimden geçen sessiz çığlıklar
hayatta herşeyin doğru zamanı olduğuna inanan bir insanım ve her neyse benim doğru zamanım ancak şimdi gelebildi
bana "başarılı olmam da sana da borçluyum dedin"
belki de yaşadığım 10 yıllık hikayeme de ihtiyacın vardır
umuyorum ki zamanla doğru zamanın şimdi olması sebebini anlayacağım
öte yandan 18 yaşında kendini kurtarabilmiş birisinin hikayesini dinlemek biraz can acıtıcıydı
onun adına mutlu, benim adıma can acıtıcı
elbette, onun yerinde ben de olabilirdim dedim
ama H.K eski H.K değil, daha tecrübeli dediğinde, kendimi biraz kobay gibi hissettim
her insanda suçlayıcı bir sebep bulurum kendimle ilgili, kıymetimi bilmedi vs
ilk defa sana karşı oldu, yanlış zamanda mı denk geldim bu adama dedim
ve bu fikrimi  bunu söylediğimde sanki "işine gelmiyosa gelme" diyecekmişsin gibi
bu her insanda böyle, hiçkimseye dürüst ve açık olamıyorum, sanki bana küsecek, beni sevmeyecek,en ufak bir meselede hayatından çıkarıp atacak
öte yandan  ilk konuştuğumuz zamanlarda, iyileştirdim ve evlendi dediğin bi danışan, bana 5dk içinde sex teklif etmişti ve kendi kendime "demekki insanları iyileştirdiğini zannederek, duygularını bastırıyo" dediğimi hatırlıyorum
hatırladığımız, bilebildiğimiz ya da bilemediğimiz bir sürü neden
ama artık geçmişte kalmaktan sıkıldım bıktım ve yoruldum, önümü görmek istiyorum
terapiye ilk defa kararlı geldim
şimdiye dek neden gelemediğim vs üzerine konuştuk, belki de ben sizi değil, siz beni bulduğunuz için, ortada bir emeğim olmadığı için, devamını getiremedim
bütün şartları sağladım ve hemen yeni obsesyonum başladı
yeni iş kurdum, ya haftasonu şantiye olursa, vaktim olmazsa, ya devamını getiremezsem, 6 aylık terapi parasını kenara ayırdım, ya devamını denkleştiremezsem, sanki bu sürede elim armut toplayacak, ya ya ya. . . bitmez

aktiflik pasiflik olayında
ilk eşcinsel fantezilerim aslında eşcinsellik diye bişey olduğunu bile bilmezken
birlikte banyo yapma, masaj, okşama, sarılma, iğne yapma gibi başlamıştı
çocukken sürekli arkadaşlarımın poposunu açıp iğne yapmaya çalışırdım , sivri olmayan normal oyuncaklarla
daha sonra hatırladığım ilk anılarım arasında
televizyonda bir filmde, bir kadın bir adama masaj yapıyordu
adam sadece iç çamaşırıyla uzanmış
kadın onun göğsünü bacaklarını okşuyor adamla göz göze bakıyor
Okan bayülgenin programındaydı, bir sahne inceliyorlar, aslında dalga geçiyorlar ama ben çok etkilenmiştim bu durumdan
sabaha kadar o adama masaj yapan ben olsaydım keşke diye düşünmüştüm
adam da kadir inanır dı galiba, genç hali, maço, bıyıklı. gür sesli, türk tipi vücut, babamın ikizi sanki
sonra yine zaga programında, tarkanın havuzbaşında bi erkekle çırılçıplak sarılarak yakalandığı görüntüleri yayınlamıştı
ondan da çok etkilenmiştim
sürekli yattığımda tarkana masaj yaptığımı hayal ediyodum
daha sonra komşunun oğlu vardı, benden büyük
onla birlikte küvete girdiğimizin hayalini kurduğumu hatırlıyorum
ergenliğe ilk girdiğim zamnalarda kadınlara ilgi duyduğumu hatırlıyorum, kalbimle değil ama aklımla hatırlayabiliyorum
sabaha karşı kalkıp cine5 te erotik filmler izlerdim
bi tanesinde kadının erkek arkadaşı, hırsız kılığına girip, camdan girip kızla ilişkiye giriyodu, en net hatırladığım heteroseksüel erotik film bu
ne zaman ilgimin erkeklere kaydığını hatırlamıyorum
ama hatırladığım en can alıcı olay
uyduda böyle erotik filmler izlerken bir gün iki kişi sevişirken, kamera ayaktan başlayıp yavaş yavaş yukarı doğru çıkıyordu
iç çamaşırları vardı, yarı karanlık, bacaklardaki detaylar vs ilgimi çekmemiş, akılma bile gelmediğinden olsa gerek
sonra yukarı çıktıkça bi baktım ikisi de erkek
ikisinin de erkek olduğunu anladığım o anı çok iyi hatırlıyorum
beynimden vuruldum
hemen televizyonu kapatıp, suçlu bi hisle odama gittim
böyle bişey nasıl olabilir dediğimi hatırlıyorum
bi zaman sonra, demek ki böyle bişey var diye coşkulandığımı
bütün bu olup bitenlerin arasında,  2 kişi şakalaşırken, gay misn oğlum demişti, ben gay in bile ne demek olduğunu bilmiyodum
sonra internete gay yazdım ve olanlar oldu
his olarak pasiftim sanırım, sanal alemde tanıştığım insalarla, beni şöyle becer, şöyle duvardan duvara çarp
ben 16-17 yaşındayım, karşımda genelde 25-35 yaşlarında insanlar
şehirler arası, hiç görüşmeden internet üzerinden sevgili oluyoruz, ertesi gün ayrılıyoruz, ben bunalımlara girip ağlıyorum falan
sonra biriyle tanıştım ve aynı şehirden denk geldik
görüşmeye karar verdik, lisenin bittiği yazdı 18 yaşındayım, görüşmeye karar verdiğimiz gün pazar
ailecek pazar kahvaltısı yapcaz ve ben sonra onun yanına gitcem
o kahvaltı sanki 15 yıl sürmüştü
o pazar kahvaltısını , sofrada neler olduğunu, hangi yiyeceğin nerde durduğunu, babamın üzerinde ne kıyafet olduğunu, masa örtüsünü, sandalyelerin rengini, dışardaki havayı, herşeyi hala cam berraklığında hatırlıyorum
1 lokma yiyemediğimi, ellerimin titrediğini
annemin babamın gözlerine bakmamak için çaba harcadığımı
sonra gittim buluştuk, evine gittik soyunduk falan, çok bişey olmadı, biraz öpüştük ve o boşaldı bişey yapmadan
ama ben evden çıkar çıkmaz, kusmaya başladım
eve gittiğimde sanki anlayacaklar diye duş almak için akşamı beklediğimi hatırlıyorum
gel zaman git zaman üniversiteye başlayıp özgürlüğü ele alınca ardı ardına insanlarla görüşmeye başladım
aktif oluyodum, bi süre sonra daha yakışıklı insanlara ulaşmak adına pasif de olmaya başladım
ama hiçbir zaman sadece pasif olmadım
sonra ap olarak kaldım
sevgilim oldu, 9-10 ay, birlikte mum ışığında yemekler, tatiller, konserler
her fırsatta birlikte olurduk, kafede yanyana bile otursak ereksiyon oluyodum
nerdeyse hergün seks yapıyoduk
sonra onla bitti, dağıldım
onun kucağından diğerine, ondan ona giderken, düzensiz sex yüzünden erken boşalma sorunuyla karşılaştım
bu sefer erken boşalma korkusundan sadece pasif olmaya başladım
sadece pasif olmak çok başka bişey
dağ gibi adamlara sanki tasma takıp, peşinde köpek gibi koşturtuyosun
öylesine yoğun bir duygu ki, bi keresinde dayanamayıp sex sonrası oturup bir yazı yazmıştım, 3 yıl kadar önce
utancımdan gönderemediğim ama artık gönderebilirim sanırım
sex sonrası sadece 5-10 dakika harcayarak ama çok yoğun duygularla yazdığım bir yazıdır, şelale gibi akmıştı içimden


2013teki yazım

 
Şeytan, tılsımlı melodilerle başlıyor dansına
Yılanı ininden çıkaran bir kaval gibi  gönderiyor, ah seslerine karışacak uğultuları
gözleri ışıl ışıl parlıyor
imkan ihtimal olsa şeytanı bile atardım yatağa
eminim, ateşten bedeni çok güçlüdür
Bütün varlığım bu an için, yaşama sevincim, nefes alma ümidim
Etrafımdaki tüm erkekleri içime çekmek istiyorum
nefes alır gibi
Bu isteğimi birinde bastırsam, birinde volkan gibi patlıyorum
sanki mıknatıs gibi çekiyor, şuursuz bedenimi
Güçlü kollar ve nefes nefese kalmaktan teri terine karışmış bedenlerin, her zerresinin keşfedildiği,
çocukluğumdan beri süregelen karanlığın birden tozpembeye ,
konuşmaya bile korktuğum hemcinsimin birdenbire iç gıcıklayıcı bir yunan heykeline dönüştüğü güvenli kollarına bırakıyorum kendimi
Kapalı kapılar ardında
korkunun yerini rahatlamaya,
acının  zevke
yalnızlığın, ensende hissettiğin sıcak bir nefese bıraktığı
günahkar inlemelerin göğü kapladığı, cennet ve cehennemin unutulduğu,
paramparça olayım ki, her bir hücrem bu ana tanık olsun,
her bir hücrem bu hazzı yaşasın,
yer titresin, gök inlesin
yıllarca aşağılanan ruh, bir an olsun bulduğu özgürlük ve haykırdığı 'tek gerçeklik bu' nidalarıyla.
ellerim bağlı kancalarla asılıyken tepeden, cehennem ateşi yalasın bedenimi, beynimi kurtlar kemirsin, belki kısacık bir an sessizlik olur diye
ruhum bedenimden  ayrılsın ve yükselsin
yükselsin ki bedenimden akan kan yattığım yatağı sulasın, adeta bir türlü açamamış sevgi çiçeğini sular gibi

Allah yok, cennet yok, cehennem yok, varsa da arzu şelalesinden fışkıran serin sular söndürürdü cehennem ateşini
aslolan tek gerçeklik varsa o da iki güzel bedenin buluşmasıdır
sen varsan, sen Allahsan bana gösterirsin,yüreğimdeki közlere köz ekleyenlerin
gözlerini kırpmadan yüreğimi tarumar edenlerin, benim yandığım gibi yandıklarını
sen varsan ve sen Allahsan  'ondan zarar gelmez, top' diyenleri dermansız dertler içinde bıraktığını
sen Allahsan, bana bunu yapanların mutlu mesut aileler kurup sağlıklı evlatlara sahip olmalarına izin veremezsin
dolaştıkları kapıları yüzlerine kapatırsın
söyledikleri her kelime için, dilim kopaydı da söylemeseydim diyerek, cehennemlerde yandığını dillerinin
ve sen varsan,bana adaletten bahsediyosan kör kuyularda bırakırsın , bir zerre ışığa muhtaç


pasif olmak böyle bi duyguymuş, beni bile hayretler içinde bırakıyor şu yazdıklarım, sanki içimden ikinci bir kişilik çıkmış gibi

bi süre kimseyle görüşmeyip takılmadıktan sonra, üni bitince spora başladım diyetler vırt zırt, zayıflayıp kaslanınca birden bi haller oldu bana

daha sonra geçen sene 20lik Leonardo di Caprio  gibi bir çocukla tanıştım, sözde o aktif ben pasiftim
çocuk tutturdu bence sen çok iyi bi aktif olurdun, kendimi öyle hayal ettim diye
ben de çocuğa dürüst oldum dedim böyle böyle, çok isterim ama uzun sürdüremiyorum
olsun daha iyi işte 10 posta atarsın falan dedi
ben yine de bu riski göze alamayıp geciktirici bi ilaç buldum
çocuk geldi ve illa ayna karşısında takılalım diye
ben ilacın bu kadar etkili olmasını beklemiyordum
spor da yapıp ayna karşısına da geçince
kaslı maslı boğa gibi kendimi ayna karşısında aktif aktif izleyince birden bişeyler oldu bana
bir özgüven, bir hissizlik, kalpsizlik
sonra dedim bunun kalıcı bi çözümü olmalı, egzersizler falan varmış onları buldum, biraz işe yaradı ama ilaca bağımlı oldum artık
birden arkadaşlık sitelerinde kaslı deri ceketli ben aktifim diye bağıran profiller açtım
mesajlar yağdı, noldum delisi oldum
pasifken yıllardır yazıp yazıp cevap alamadığım o dağ gibi adamların hepsi kediymiş meğer
en can alıcılardan biri, 190 boyunda bir fitness hocası, "beni orospun yap" diye mesaj atmasıydı
sanki Zeus'un kılıcını elime verdiler
sonra bi çocuk yazdı, bence sen çok sertsin,
nasıl sert
beni döversin, küfredersin, acımazsın, yerden yere çarparsın
sonra o çocuk geldi, diz çöktü falan, beni aşağıla gebert, vur kır parçala, apartmanı yıktık
ruhum bedenimden ayrıldı, duygularım öldü, tüm hislerim kapandı, birdenbire mekanik bir seks makinesine dönüştüm
bir anda beğendiğim tipler tamamen değişti
uzun boylu aşkım söndü, kıllı tiplerden uzaklaşmaya başladım, hoşlandığım yaş aralığı 35lerden 20 lere düştü
çok keskin bi düşüş
ben kendimden 1-2 yaş küçük biriyle bile hiç takılmadım bugüne kadar
esmerlerden sarışınlara, daha narin zayıf çocuklardan hoşlanmaya başladım
kendim yıllarca göğüs kıllarımı aldım, birden onlardan hoşlanmaya başladım, saldım uzadılar, utanmamaya başladım
evde üstsüz gezmeye başladım, iç çamaşırıyla uyumaya başladım, birden bedenime karşı bir özgüven patlaması yaşadım
6-7 yılın ardından denize gittim, huzurla güneşlendim denize girdim vs vs


psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4067
    • Profili Görüntüle

tabi bu vur kır parçala olayından , sadist kişiliğim ve akabınde obsesif olduğum ortaya çıktı.
hem şaşırtıcı, hem değil, benim obsesif olduğum kendim dahil, tüm çevrem tarafından bilinen bir olaydır.
bedenimle barışık olmamam, kendimi çirkin ve layık bulmamam
temizlik düzen hastalıklarım
özellikle temizlik düzen konusunda sayısız manyaklığım mevcuttur
kıyafet dolabımı açsan, bir mağaza vitrininden daha düzgündür, bütün üstler vitrin düzeninde katlı, çekmecelerim bile kendi içinde bölmeli çoraplar bile sınıf sınıf ayrılmış
mutfakta takımı bozulmuş herhangi bir tabak çanağı çöpe atarım
astığım tablolar vs milimetrik ölçülerek dengededir
salon bile dağınık olsa, yatak odasında uyuyamam
yatak odasına halının ortasında öylece çıkarılıp bırakılmış bi eşofman olsun, kesinlikle uyuyamam
dağınık bi odada ders çalışamam, lavabonun içinde bulaşık varken oturamam
duşa girdiğim zaman 1 saat çıkmam, kendimi keselemekten deri bırakmadım artık
en ufak bi pislikte kaşıntı tutar
deri hastalıkları sivilce vs görünce midem kalkar
mesela bağırsağı deşilmiş bi insan görsem etkilenmem ama düzenli pürüzler halinde bir cilt hastalığı eşittir kaşıntı krizi
insanlarla tokalaşırken, acaba burnunu mu karıştırdı, tuvalete girdi elini mi yıkamadı, sürekli bunlar geçer aklımdan
metroda vs biri hapşırdığında mikroplarını saçtı diye çıkınca kendimi dezenfekte ederim
yurtdışında okurken ev arkadaşlarım yabancıydı ve ben banyoyu ve mutfağı temizlediğimde hayrete düşüyolardı
siz Türkler hep böyle misiniz, ben böyle bişey görmedim diye
orda eve ayakkabıyla giriliyordu fakat ben kendi odama kimseyi sokmazdım, kapıda çıkarttırıyodum
camiye gittiğimde kesinlikle huzurla namaz kılamam
abdestim kabul olmadı, çişim geldi, zaten zina adamıyım, kabul olmaz, bu düşüncelerle boğuşurum
dua ederken de aynı
evden çıkarken, 50 kere kilidi kontrol ederim, hele dükkanı, döner döner tekrar giderim
ütüyü fişte mi bıraktım diye delirmekten, ütü yapmayı bıraktım artık
mesela fırın kombiye çok yakın diye her defasında yaklaşırken patlayacak diye düşünürüm
başlarım kurmaya
tam ben fırından yemek alırken patlayacak
yüzüm yanacak, ölmekten beter olcam
kimse yüzüme bakmak istemyecek
en korkuncu artık kimse benimle sevişmeyecek
Allaha isyan ederim, neden bu benim başıma geldi, laf lafı açar kafamda, konuşurum konuşurum, en sonunda kendimi ağlarken bulduğum bile olur
kafamda olmayan olaylarla ilgili  obsesyonlar döndüğünde hep kötü ihtimaller döner
bazen tamamen var olmayan bir olay üzerinden kurarım
mesela bi dizi izlerken, genç bi çocuk vardır, asi isyankar saygısız
bu benim oğlum olsa döverim ben bunu diye bi başlarım kurmaya
ben buna vururum, bu evi terkeder, gider bi yerde ölür, ben evlat acısı çekerim, mezar başında ağlarım, herkes beni teselli eder
Allahım yazarken yoruldum, ne kadar zor bir hayatım var
sevdiğim insanlara karşı bile olmayan olaylarla böyle kafamda kurar kurar, sonra içimde kendimi onlara karşı doldururum.
sevmediğim insanlar, işte onlar en zoru
söylemek isteyip söyleyemediklerim
işte tam bu evrede kafamı duvarlara sürtme evresine kadar geldim
özellikle son zamanda bu dolandırımla hikayesi, yardım edip elinden tuttuğum bir o.ç ve yaptığı pisliğe karşı söyleyemediklerim
o kadar kafamı doldurdu ki, markette 5-6 poşet alışveriş yapıp, 200 tl ödeyip, poşetleri markette unutup eve geldiğim gün oldu
içine atmamayı öğrenme benim için çok can alıcı bi nokta
bu olayda en son dayanamayıp, aradım telefonla
planladığım kafamda dönen 5bin kelime falansa 100 ünü söyleyebildim
onu bile söylemek o kadar zordu ki, evde tek başıma, başım döndü, dizlerimin bağı çözüldü, yutkunamadım, iki cümleyi bir araya getiremedim
ama bu bile yürek çarpıntılarımı tamamen geçirdi
omzumdan gerçek manada bi yük kalktı
aşmam gereken diğer en önemli konular
-yalan söylememe (genelde dikkat çekmek için olayları abartma ve çarpıtma şeklinde oluyor, asla 3. kişilerle ilgili yanlış bilgi iftira kul hakkı gibi yalanlara girmem)
 ama bu bile tüketiyor beni
 tamamen şeffaf ve dürüst olmak istiyorum
-alıngan olmama (normal bir eleştri, ufak bi sitem, herşey dünyamı altüst ediyor)
 bezen kurmaca senaryolardan bile kendime alınganlık çıkarıyorum ve kafamda kurduğum senaryo, 15 senelik arkadaşımı bi kalemde silmek

yüzleşirken en çok beynimden vurulduğum nokta, otistik olduğum yorumundu. beynimden vurulmuş gibi oldum. nörolojik değil psikolojik ama gerizekalı mıyım diye düşündüm ilk an.
türkiye derecesiyle üni kazandım falan dedim kendi kendime.
sonra üzerine kafa yorunca, o kadar normal ki. otistikler gerizekalı değil, asosyal, sosyal ilişki kuramayan, duygusal bağ kuramayan, giderek yalnızlaşann bi insanım.
bazen insanlar beni bir yere çağıracak diye gerildiğimi hissediyorum.
sürükleyerek dışarı çıkardıkları oluyor.
mesela sürekli bi yerden para gelse, kimse aramasa sormasa, ben ölene kadar evden hiç çıkmadan yaşayabilirim.
ne sıkılırım, ne bunalırım evde.
tabiri caizse mabedim gibidir ev.
dışardayken bir an önce eve gelip huzura kavuşmak isterim.
kalabalıklarda kendimi kötü hissederim.
özellikle dinamik keyifli eğlenen toplululuklarda yok olmak isterim.
kıskanmaktan öte, partilerde, doğumgünleri, konserler, misafirlikler, ben oraya ait değilim gibi olurum.
bir durum dışında tabi
tüm ilgi üzerimdeyse başka
ilgiyi sevgi sanma olayım, çok zamandır süregelen birşey.
bu bahsettiğim arkadaşlık siteleri, uyuşturucu gibi bişey benim için.
hiçbir ihtiyaç çekim hissetmediğim anlarda bile, siteye girip, en dikkat çekici fotolarla, 1-2 günde 40-50 insandan övgü alıp, sonra kaçarım.
sadistçe bir zevk duyuyorum bundan.
kendimi sürekli dergilere kapak olmuş olarak hayal ederim.
kendimi teşhir etme arzum beni bir senaryo yazmaya kadar götürmüştü.
başrolünde kendimin oynadığı, bir senaryo
bu da tamamen ayrı bir yazı olmayı hakeden bir konu (2)

terapiyi dinlerken diğer dikkatimi çeken şey de, karşımdakinin konuşmasını çok dinlemiyorum.  çoğu söylediğini dinlerken anladım. benim bu kadar başarılı bi insan olmam mucize. kafa bi milyon, tembel, bi türlü harekete geçemeyen. yapış yapış. nasıl yaptım onca şeyi hayret. karşımdaki konuşurken, ben kafamda ona vereceğim cevabı, ya da tamamen başka bişeyi kurguluyorum. kendim böyle yaptığım için de, karşımdakiler de hiçbir zaman beni dinlemiyolarmış gibi geliyor.

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4067
    • Profili Görüntüle
bu hikaye de burada bitmiş
sonsuza dek mutlu mesut yaşamışlar ...
gay hayatında hiç bi hikayenin sonunda kullanılamayan bu cümle olsa gerek

evet şimdi 19 yaşındayım genç dinamik yakışıklı sahte dünyanın sahte insanları etrafımda pervane , peki ya ilerisi , o zaman da etrafımda pervane olacaklar mı , tabiki hayır ve bunu bilerek yaşadıklarıma katlanmak daha da zorlaşmaya başlamıştı
gerçekten bu benim kaderim miydi, ben buna mahkum muydum
sanırım tek çözüm yaşamımı burada sonlandırmaktı

http://escinselterapi.net/forum/index.php?topic=221.0

yazının devamını okumak için linki tıklayınız

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4067
    • Profili Görüntüle
Çok uzun zamandır ağlamadım. Ve uzun zamandır kararsızlıklarım baş göstermemişti. Daha önce yaşadığım dindar ve ateist kişiliklerim arasındaki çatışmamda, uzun zamandır ateist taraftaydım.
Ne olacağını düşünmeden içimden geldiği gibi davranmaya başlamıştım. Belki de mecbur kaldım, çünkü ahlak, din, metanet ve erdem gibi kavramlar,  sizi sürükleyen  içgüdüye karşı ancak bir yere kadar duvar oluşturabiliyor.
aradaki çatışmada ezile ezile bi noktada artık hiç yapamadığın birşeyi yapmaya başlıyorsun. Boşvermek.
Şimdi ise Allah ve sex arasındaki gitgellerim tekrar başgöstermeye başladı. Hissizliğim çözüldü ve sanki ağlamaya çok yaklaştım.
Boğazıma yakın bir yere kadar gelmiş bekliyor ve gözlerime ulaşmaya çalışıyor, sanki bir yumru gibi.
Sanki vücudumun heryerini, içeriden dikenli teller sarmış, kılcal damarlarıma kadar salınmış ve tutunmuş.
Kımıldadıkça batıyor, beynimde dilimde, kollarımda, boğazımda, gözlerimde.
Evet en çok gözlerimde. Sanki dünyayı camı kirli bir gözlüğün arkasından görüyorum. Silmeye çalıştıkça daha da yağlanan bir pus gibi.
Renkler tam olarak canlı değil. Mesafe ve derinlik net olarak anlaşılamıyor.
Haklı bi tedirginlik ve huzursuzluk. İçimin boşalmasına ihtiyacım var gibi doluyum.
Her yerimi kanata kanata da olsa, lime lime etlerimi de dökse , çıksın bu dikenli tel ve artık dünyayı net görebileyim. Sesleri gerçekten duyabileyim. Kokuları içime çekebileyim.
Bitsin bu zulüm.

Alışkanlıkların adamıyım ben. Obsesyonlarımla birlikte, hayatıma dokunan köklü değişikliklerden hoşlanmam. Huzursuz olurum. Bu değişiklikler, evde herhangi bir eşyanın yerini değiştirmek ya da yeni bir kıyafet alıp
giyinmek gibi değil. Sistemsel olarak hayatıma girecek değişiklikler. Örneğin artık başka bir saatte uyanmak, birini aramaya karar verip hergün aynı saatte aramak gibi.
Bunu oturtana kadar, sürünürüm. İş yaparken, ya da ders çalışırken de aynı. Harekete geçene kadar, ertelerim ertelerim, hep en iyi şartların oluşmasını beklerim. Bahane üstüne bahane. Ama başına oturunca bazen 16-17 saat çalıştığım zamanlar olur. İlk fişek çaktığı zaman bütün korkularım yok olur ve bilirim ki onu oldurmadan kalkmam.
Alışkanlıklarımdan sıyrılmam zordur.
Bugün kendimi en büyük alışkanlığım olan, arkadaşlık sitelerinde buldum birden.
her zaman olduğu gibi birkaç insanla konuştum. birden ilk defa 'noluyo'dedim. gittim geldim. hayatımda artık böyle bir alışkanlık olmamalı mıydı. çok ürkütücüydü.
bir yandan heyecanlandım, korktum, bir yandan umut doldum.
Hatırladım, bu alışkanlığım boyunca hayatımda neler olduğunu.
Hayatıma hiç güneş doğmadı sanki. Kimseye içten bir günaydın demedim.
şu anda da tam güneş doğmadan hemen öncedeyim sanki.
sonsuz zifiri karanlık, sağır edici bir sessizlik, bunaltıcı bir hava, yaprak kımıldamayan,
Güneşin doğacağını aklımla bildiğim, kalbimle hissedemediğim, ruhumun aydınlıkla karanlığın birleştiği ufuk çizgisinde sıkışıp kaldığı, tam o andayım.
sonsuz uzaklıkta görünen mum ışığı zerresinde de olsa göster artık aydınlığını.
Bitsin bu zulüm.

Geldim 30 yaşına. İlkokula başladığımda, sınıfta okumayı ilk öğrenen bendim,sadece 3 hafta gibi bir süre, kırmızı kurdele gibi bişey kazanmıştım, bu çocuk farklı yorumunu her öğretmenden ailem duyardı ve sanardım ki herkes için söyleniyor.
özel olabileceğimi ya da takdire layık olabileceğimi o zamandan sindirememişim.
eksiksiz karneler, takdir belgeleri. Liseye kadar, koca 8 yıl, okul karnelerimde istisnasız tüm notlarım 5 üzerinden 5. nasıl olabilir böyle bişey. insan hiç mi hata yapmaz, hiç mi birşeyi boşveremez.
içinde sevmediğim bir sürü dersi barındıran programda, aman bu da 4 oluversin diyemez. Devamında lise sınavında türkiye derecesi yaptım. Tv ye çıktım, dergiye çıktım, hediyeler kazandım,röportajlar verdim.
Ne olmak istiyorsunlar, nasıl çalışmayı öneriyorsunlar havada uçuştu.
Türkiye'nin dört bir yanından özel okullardan, "sizi okulumuza burslu almaktan şeref duyarız" yazılı en az 20-30 mektup aldım.
Hiçbirinde gözüm yoktu. istediğim tek bir şey olmuştu babamdan.
Sınavların açıklandığı gün pikniğe gitmiştik. Ben Türkiye'de ilk 500 e girmişim, 6 tane daha akranım var, 1 tanesi de ilk 100binde bile değil.
Analar babalar bana kralmışım gibi davranıyor, kendi çocuklarına bak da gör diye örnek gösteriyorlar.
Elin oğlu şunu yapmış, bunu başarmış vardır ya, işte o elin oğlu benim.
Piknikte boş arazilerde, erkek çocuklar babalarının arabalarını almış sürüyorlar o yaşta.
En az 10 aile falan var kalabalık, kadınlar sofra hazırlıyor, babamın içinde bulunduğu erkekler de mangalın başında.
Annemin arkadaşlarından biri, o kadar derece yaptın baban sana ne aldı diye sordu.
Ben hiçbişey demeden, babama "baba, bak o kadar derece yaptım, bana araba kullanmayı öğretsene" dedim.
O yaşta doğru düzgün hiçbir iletişim kuramadığım babama bunu söyleyebilmek benim için zaten o kadar zordu ki.
Milletin gazıyla ıkına sıkına söylemiştim.
Şimdi anlıyorum, derdim araba sürmek değil, babamla sadece ikimize özel başbaşa bişey yapabilmekti.
Çünkü eğer bi etkinliğimizde babam varsa, hiçbir zaman bu ben ve babam olmadı. hep ailecek ya da biz annemle.
Bana 20-25 kişinin içinde verdiği cevap;
"Kazanmasaydın, okuyup da bana mı bakcan, kendi araban olunca napıyosan yap"
2 üniversite mezunu bir adam söylüyor bunu, sağlıkçı bir adam
Hayatında yol yordam bilmemiş, okul yüzü görmemiş, asosyal kendi ininde yaşamış bir adamdan duysan bu kadar acıtmaz insanın canını.
Etraftan, "aaa" sesleri falan yükseldi, arkadaşları babama ayıp ediyosun falan dediler, yüz ifadesini unutmuyorum elinde mangal sallarken, "amaaan sikerler"
"ulan, alnın secdeden kalkmıyor, hiç mi duymadın, bir erkek evladın babası üzerinde 3 hakkı vardır
-yüzmeyi öğretmek, zamanın silahını kullanmayı öğretmek, zamanın binek aracını kullanmayı öğretmek"
şu cümle o an içimden geçti ama söyleyemedim
şu cümleyi söylediği andaki, yerde serili kilimin deseni, mangalın durduğu yer, etraf, diğer akranlarım kullandıkları arabalar, babamın kıyafetleri, hepsi şu an yaşanmış gibi hafızamda
boynum bükük gidip oturdum kenara ve bir daha araba mevzusunu hiç açmadım.
şimdiye kadar hayatımda iki şey için para biriktirdim, birisi ehliyetti diğeri de şimdi geldiğim terapiler.
18 ime gelince gidip kursa yazıldım ve her konuda olduğu gibi pratik de dahil tüm sınavları 95-100 gibi puanlarla geçip aldım ehliyetimi.
ve o gün bana o cümleyi kurduğunda, içimden umarım bu söylediğini Allah inlete inlete yutturur sana dedim ve olan kardeşime oldu
Tam 15 yıl sonra kardeşim sınavda sıfır çekti ve ben çalıştırayım diye üniversite okurken yanıma gönderdiler
"okumazsan okuma diyodun, bıraksana ne hali varsa görsün, niye bırakamıyosun" dedim babama
inkar etti, ben öyle bişey demedim diyor.
kardeşimi ite kaka üniversiteye soktum, şimdi de 1. sınıfı geçemiyor 2 yıldır
babam beni arıyor telefonda ikide bir, napcaz bu oğlanla
"o senin sorunun, her "amaan sikerler" dediğin kendi kendine yolunu bulamıyor işte"

ardından yine dereceyle üniversiteye girdim. üniversiteyi kazandığımda, oğlum türkiye derecesi yaptı diye benden çok babam övündü etrafta. her gelene anlatıyodu. şöyle yaptı böyle etti. hey Allahım.
1 gün sormadın be adam, nasıl gidiyor, yapamadığın var mı
2 üniversite bitirmiş adam, bir yanda ilkokul mezunu annem
beni oturtup annem çalıştırırdı, el insaf
babamın yaptığı şey, parasını basıp özel okula göndermek, parasını basıp yurtdışına göndermek
yıllarca üniversitede haftada 1 yaptığımız telefon görüşmesi
"paran var mı, yoksa; tamam yatırıyım, varsa; tamam lazım olursa söyle" den ibaret
atıyorum birgün 500tl yatırmış, ertesi gün baba para yatır diye arasan, daha dün yatırdım onca parayı naptın demez
belki uyuşturucu kullanıyorum, belki karıya kıza yediriyorum, insan hiç mi merak etmez
ama tabi ben onu ondan çok düşünürdüm her zamanki gibi ve yaşayabildiğim minimum parayla yaşadım
hep yurtta kaldım, eve bile çıkmadım kendi paramı kazanana kadar
ben 5 yıl kafa gezdirsem, tek 1 ders bile geçememiş olsam ruhu bile duymazdı.
ama tabi noldu, ben üni yi de derceyle bitirdim, en iyi yerlerde, hiçbir torpilim referansım olmadan staj yaptım(babam dolayısıyla birsürü iş adamı siyasetçitanıdık olmasına rağmen) daha okul bitmeden, herkesin çalışmayı hayal ettiği firmalarda işe girdim, aileme yaşattığım gurur üstüne gurur.
tek başıma, yanmadan sızlanmadan.
en küçük kardeşimin ergenlik döneminde annem şöyle bir cümle kurdu.
"ah oğlum, sen ergenlik dönemini nasıl atlattın, tek kelime ağzını açıp da bişey demedin, sessiz sakin kendi köşende yaşadın, bu kız bize dünyayı dar ediyor" dedi
şu cümle kim okusa, içine oturur. yazarken bile yüreğimi sızlatıyor. AH
"o edemediğim her kelime var ya, benim bi tarafımda patladı" diyebildim. 30 yaşımda ancak bu kadarını söyleyebildim.
onlar üzülmesin sıkılmasın, aman annemin gençliği soldu, aman babamın maddi dertleri, param yok param yok diye gezer ama ne hikmetse, bi akşam son model sıfır bir arabayla eve gelir
peki kendim için ne yaptım.
HİÇ
KOCAMAN BİR HİÇ.
kendi sanal gerçekliğimi yarattım. asla rahat ve özgür olamadım. hatırlıyorum 4 yaşında romatizmadan 10 gün hastanede yatmıştım.
hiç bitmeyen sağlık sorunları. hala öyle, biri bitse biri başlar ve çoğunun tibbı olarak bi tanısı bir sebebi yok.
bitmeyen eklem ağrıları, dondurma yesem hemen boğazım şişer. zıplasam ayağım burkulur
bu yaşta bile yaptığım spor, tamamen çevremden izole, rekabetten uzak, yüzme tenis fitness, indir kaldır
diğer spor yapanlarla bile göz temasından kaçınırım, sanki anlarlar, sarkıntılık ettiğimi düşünürler
yurtdışında okurken, spor salonunun soyunma odalarında çırılçıplak gezdikleri için çoğu zaman, öylece eve gidip evde duş alıyordum
koynuna girdiği adam sayısı belli olmayan ben, sosyal ortamda çıplak adam görmemek için kaçıyordum
her eşcinselde olduğu gibi, içimde öküz gibi oturan futbol sevdası
o kadar isterdim ki, gönlümce futbol oynamak, utanmadan sıkılmadan
ya da survivor yarışmasındaki gibi, bi yerim mi incinir nolur düşünmeden, hoplamak zıplamak, çamura pisliğe batmak, bağırmak çağırmak
bütün çocukluğum boyunca oturup evde sessizce oyuncaklarımla oynadım.
herkes tarafından ünlüdür, ne kadar uslu bir çocuktun
otururdun akşama kadar oyuncaklarınla sessizce oynardın.
bütün çocuklar yaramazlık yapardı, sen sessizce otururdun.
ne doğru düzgün bir sportif etkinliğe katıldım, ne çamura bulandım. üstümü çıkarıp denize girmeye bile utanırdım. bedenimden utanırdım en çok.
daha sonra bu sessizce oyuncak oynama ritüelim, ergenliğe doğru sessiz sessiz köşelerde mastürbasyon yapmaya dönüştü
internet köşelerinde "Allahım bu ne yakışıklı adam, şu ne güçlü erkek, ölüyorum bitiyorum" diye diye tükettim bütün gençliğimi
ortaokul lise ve üniversite hayatım boyunca, o kadar çok kız talibim vardı ki
bana şiirler yazan mı ararsın (siyah gözlü olduğum halde, çimen gözlüm diye  şiir yazmıştı bi tanesi, kafasına sağlık), pahalı hediyeler alanlar mı ararsın, adımı koluna dövme yaptıran bile olmuştu
evi basanlar oluyodu (onlar işime geliyordu, annem kız gibi yetiştirdiği oğlunun peşinde kızların koştuğunu gururla altın günündeki arkadaşlarına anlatıyordu)
benim için saç saça baş başa girenler mi ararsın, diğer kızları tehdit edenler mi ararsın, ,intihara teşebbüs eden bile olmuştu
üniversitede de aynı şekilde devam etti, okulda benden playboy diye bahsetmeye başlamışlardı, kızlarla iletişim kuramayan heteroseksüel erkekler, kendimden gibi gördüğüm için rahatça davranabildiğim
tüm kızlarla yattığımı düşünüyor olsa gerek ki, benden böyle söz etmeye başlamışlar
ben de erkeklerle yaşadığım şeyleri, kızlarla yaşamış gibi anlatmaya başlayıp, guya namımı kurtardım
saçma bi şekilde onca yaşadıklarım arasında pişman olduğum tek şey, kadınlarla birlikte olduğumu anlattığım uydurma hikayeler
ve hatta en son senelerde, evlenme teklifi aldıklarım bile oldu
böyle böyle en az 40-50 hikaye sayabilirim
ama hiçbir zaman, bunlara değer biri olduğumu, yakışıklı olabileceğimi, beğenilecek bir kişilik ya da fiziksel özelliğim olabileceğini kabul edemedim.
hep diğer hemcinslerimle karşılaştırdım kendimi.
daha uzun boylu, daha kaslı, daha yakışıklı, daha güçlü, daha cesur, daha daha daha, yücelttikçe yücelttim
Bitsin bu zulüm

başklarıyla kendimi kıyaslarken kazandığım tek bir kulvar vardı kendi içimde. Zekam ve başarı.
ben de tüm yatırımımı bu alana yaptım. defalarca kendimden fiziksel olarak üstün gördüğüm ya da hoşlanmadığım erkekleri, beceriksizlikleri başarısızlıkları ile yakalayıp vurduğum olmuştur
kendi içimde de sosyo ekonomik olarak aşağılarım.
mesela artık bu yaşımda, ne kadar yakışıklı kaslı güçlü vs olsa da, ilkokul mezunu birine karşı hiçbişey hissetmem.
sürekli başarılarıma yüklenerek kendimden yapayalnız, herkesin genç yaşta ulaştığı başarılara imrendiği, tamamen dişiyle tırnaklarıyla bu yaşında 2 şirket yönetmeye kadar geşmiş ama çığ gibi yalznılığından kimsenin haberinin olmadığı, bir kariyer manyağı yarattım kendimden.
insanlar sürekli, kendine çok yükleniyosun diye bana öğüt verirler. aslında kendime yüklenmem boş durduğum zamanlardır çünkü uyumak dışında tamamen çalıştığım zamanlarda, asla düşünmeye vakit bulamıyorum.
gerçi son zamanlarda, bu etkili olamıyor artık, tam tersi oluyor ve beynimin içindeki sesleri bastıramıyorum, çalışma performansım düşüyor.
eşcinsellğimi ilk kabullendiğim ve bunun ortalığa dökülüp saçılmasının hayatımdaki en büyük korkum olduğu zamanlarda kafamda dönen  bir olay örgüsünü hatırlıyorum
"kendime öyle bir hayat kurgulayacağım ki, hayatımın merkezinde kariyer olacak, hiçbirşeye vaktimin kalmadığı işkolik bir adam yaratacağım,
 yaratacağım ki, hiçkimse sen neden evlenmiyorsun diyemesin."
bu hedefimi 12den vurdum gibi görünüyor
bu günlerde beni başgöz etmeye çalışan, ailem arkadaşlarım ve akrabalarıma en çok kurduğum cümle
"işim başımdan aşkın"

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4067
    • Profili Görüntüle
İkinci terapiye gelmiş olmam, benim için devam edebiliyor olmamı temsil ediyor. Zorlu bir haftadan sonra nihayet teklemeden yine geldim dedim.
bütün hafta korkularla geçti. ya gidemezsem. ya devam edemezsem. ya vazgeçersem. biz normal hasta danışan gibi olamazsak. eski günlerdeki gibi olursa. bıdı bıdı beynim asla susmadı.
en can alıcı noktalardan biri, "sanki hayata sıfırdan başlamak, napacağını bilememek" tanımıydı
alışkın olduğum düzeni bırakıp, başka yaşamadığım bir hayata geçmek
özellikle kadınlar konusundaki korkularım
hiç bilmediğim, uğraşmadığım, emek vermediğim bir dünya
onlara nasıl yaklaşılır, nasıl davranılır
anne kızkardeş ve arkadaştan öte, yanıma alacağım kadın  çok ütopik bir imge benim için
Öykü Serter gibi birisi canlanıyor gözümde, kibirli tavrı, insanlarla alay eden onları küçümseyen, pahalı kıyafetler ve mücevherler içinde, insan karşısına çıkabilmek için bir sürü işlemden geçmiş
makyajlar, kuaförler, asla şeffaf değil sanki bambaşka birisine dönüşmüş
öte yandan da hayata sıfırdan başlamak, karmakarışık karalanmış kara kaplı bir defteri alıp, istediğin gibi baştan yazıp çizebileceğin bomboş bir defter verilmesi gibi
tabi ne kadar sıfırdan başlanabilirse
lise üniversite hepsi geçti gitti
ilk terapime giren 18 yaşındaki danışan beni o kadar etkiledi ki
hayatta ciddi manada hiç bu kadar kaybettiğimi hissetmemiştim
dolu dolu geçtiğini düşündüğüm yıllarımın aslında bomboş geçtiğiyle yüzleştim belki de
facebookta gördüm onu ve, görünce gözlerim doldu
sanki sarılıp ağlamak istemek gibi
çocuk olmaktan ne zaman vazgeçtiğimi hatırlamıyamadım
çünkü belki de hiçbir zaman çocuk çocuk olamadım
kendimi hep büyük adam gibi sorumlulukların altında ezilirken hatırlıyorum
8 yaşında sünnet olduğum için, çok büyük olduğumu düşünerek insanlardan utanmıştım

ben artık liseyi üniversiteyi geçtim 7-8 yaşında bile suçluluklarla doluydum
hatta daha önce
4 yaşıma bastığımda kardeşim doğmuştu ve her gün altıma kaçırarak uyandığımı hatırlıyorum
ama kimsenin kızdığını hatırlamıyorum, farketmemişler miydi, yoksa farkettiler birşey demiyolar mıydı emin değilim
biraz daha ileri yaşlarda şimdiye kadar kendim bile hatırlamak istemediğim
kadın kıyafetleri giymek
tıpkı crazy deki çocuk gibi
evde kimse yokken, topuklu ayakkabı giyerdim, perdeden kendime gelinlik yapardım, hatta ruj sürdüğümü bile hatırlıyorum
bayağı ergenliğe kadar devam etti bu alışkanlığım
cd olmamış olmam bir mucize
nasıl kurtulduğumu da hatırlamıyorum
bütün bunlara rağmen ergenliğe ilk girerken kadınlara ilgi duyuyordum
en büyük korkularımdan biriydi, bu şekilde yakalanmak
annemle teyzemler sürekli beni yanlarında hocadan hocaya sürüklerlerdi
dergah gibi bir yerde, o topluluğun başında bir hoca vardı ve o adam herşeyi biliyo pat diye herkesin içinde bu çocuk kadın gibi giyiniyo gizli gizli diye söyleyecek sanardım
ordayken, söz veriyorum bi daha yapmıcam derdim içimden
sonra dayanamazdım
şimdilerde eşcinsel olduğumu kimse anlamıyor obsesyon diyoruz ama bütün hayatım boyunca  top diye dalga geçtiler
daha ne demek olduğunu bilmezken bana top diyolardı
neden bana top diyolar acaba diye düşününürdüm
hiç bitmeyen suçluluk aşağılanma korku ve dışlanma
üniversiteye gelince bu özgürlük ve rahatlama şokuyla zıvanadan çıkmama şaşmamalı
üniversiteye geldiğimde, oh be yaşamıyomuşum ben dedim
aslında yanlış olan ben değilmişim, yaşadığım yermiş dedim
şimdi yine yanlış olanın ben olduğumu anladığım zamandayım ve bu yaşta bunu kaldırmak çok daha zor olacak gibi
yazmaya bile elim gitmiyor
çocukluğumu da hiç özlemiyorum, ortaokul lise yıllarımı da
olamadığım çocukluğumu ergenliğimi ve gençliğimi özlüyorum

bu haftaki terapiden sonra yine içim boşalmış gibi, cinsel olarak tamamen libidom yok gibi ama bir yandan da daha sinsi bir hırçınlık var
var olduğunu bildiğim ama tam olarak keskin belirgin hissedemediğim, birşeyleri kırıp dökme, yerinde duramama birilerine acı çektirerek seks yapma isteği gibi
sanki birine tecavüz etmek ister gibi hayvani bir içgüdü
uzun zamandır BDSM pornolarına ilgi duymayı bırakmıştım ama şimdi kendimi BDSM pornolarında göz gezdirirken buldum
evet buldum, hiç planlayıp düşünerek yaptığım bir eylem değil
ve bu oyunları izlerken farkettim ki, köle dediğimiz kurban kişisi, yani işkenceye maruz kalan karakterlerin yerine hep bu anlattığım liseden ortaokuldan sevmediğim heteroseksüel erkekleri koymak istiyorum
onlara işkence etme, acı çektirme, kırbaçlama, hakaret, küfretme, tükürme, tecavüz etme, yerlerde süründürme, kafalarını ezme
bu istekler benim için disiplinli bir oyundan çok, binevi içgüdüsel bir intikam ritüeli gibi vuku buluyor
çok eskiden beri bu insanların tecavüze uğramalarını istediğimi hatırlıyorum
acı çekerek ağladıklarını,  ekşimiş surat ifadeleriyle gözlerinden gelen yaşları, çaresizliklerini görmek istiyorum
ilk anda aklıma gelen kişi
ilkokul ve ortaokulu aynı okulda okudum, bu okulda kendilerince çete gibi  bir grup kurmuş 8-9 tane dangalak vardı ve başlarında bir çocuk
yeni ergenliğe girerken, herkesin içinde ereksiyon olmuş sikini gösterirdi, övünürdü onunla
heralde bi tek kendinde var sanıyodu o zamanlar
bütün kızlar ona aşıktı, ben herhangi bi kızla konuşunca, kavga çıkardı falan
başlarındaki çocuk benimle özel olarak uğraşmazdı hiç ama o gruptaki sikik sokuk tipler sürekli dalaşırlardı bana
başlarındaki çocukla özel olarak hiç kavga etmemiş olmama rağmen, temsil ettiği oluşumdan mıdır nedir, tecavüze uğrayan birini düşünüyorum ve gözümün önüne hep onun suratı geliyor
büyüdükçe bu istek yerini, büyük adam olup onlarla karşılaşma isteği yerine bırakmaya başladı
onlar bi halt beceremesin, benim patron olduğum holdingde çaycı falan olsunlar ve öylece karşılaşalım
şu sahne hayatım boyunca en çok kurguladığım sahnedir
bir çok insan için
ve bu  insanların hepsi evlendi ve bir çoğunun çocuğu oldu
her mutlulukta her evlilik fotoğrafı gördüğümde Allahı inkar etmek istedim
böyle adaletin içine edeyim demek istedim
ben anne babama üf bile demeyen uslu çocukken, yaramaz çocuklara hep daha iyi davrandın, hep daha cömert oldun demek istedim
beni süründürdün, inim inim inlettin, belamı siktin, kahretsin
onlar tecavüze uğrayıp artık kadınlara yaklaşamayacak holdingte çaycı olup karşıma çıkacaklardı
ama onlar evlendi çoluk çocuğa karıştı, ben hala iki taş üst üste koymaya çalışıyorum

bende sorumluluk duygusu olmaması eleştirisi çok can yakıcı. kendi kendime bütün derslerimi 5 getirdiğim için, bütün sorumluluğumu yerine getirdiğimi düşünüyordum hep.
kadın gibi bir sorumluluk çok ürkütücü ve yorucu geliyor. kendime hiçbirşey kalmayacağını, artık bir birey olmaya devam edemeyeceğimi düşünüyorum.
bağlanırsam onun kölesi gibi olacağımı düşünüyorum.
sanki bütün erkekler, kadınların kölesiymiş gibi geliyor.
gerekirse köle olmak, sevdiğin için enayi olmak, benim beynimin çalışma sisteminden çok uzak.
genelde anlık heyecanlar ve karşılıklı çıkarlara dayanıyor.
15 yıllık bir arkadaşım bile işime gelmeyen birşey yaptığında, o anda bütün bağlarımı koparmak istiyorum.
çekip gitmek bi daha hiç geri dönmemek.
evet ben bu hayatta hiçkimseyi karşılıksız sevmiyorum.
hiçkimseyi ya da hiçbirşeyi.
otorite ve güçle çatışan bir yanım da var, iş dünyasında beni epeyce zorlayan. çünkü nasıl beynim sosyal hayatımda hiçbirşeye kimseye layık değilim düşünce sisteminde çalışıyorsa, iş hayatında da
tam tersi çalışıyor. ben çok daha becerikliyim, bu hiçbirşey bilmeyen embesil sırf patron olduğu için benden 10 kat fazla para kazanıyor, daha iyi yerlere layığım, daha çok paraya layığım, beni sömürüyor bıdı bıdı
sosyal ve akademik hayatta babam gibiyim. sosyal olarak pasif, herşeyi içine atan, kimseye derdini söylemeyen, söylemeden anlaşılmasını bekleyen ve anlaşılmadığı için küsen, akademik hayatta başarılı,
bazen insanları küçümseyen, insanların açıklarını arayan.

Ama bir de özgür olduğum eşcinsel dünyası var ki ne dünya, harikalar diyarı
ışıl ışıl merdivenden yüksek sesli bir  müzik eşliğinde, içkiyle sulanmış güçlü erkeklerin doldurduğu kalabalığa, saçlarımı rüzgarda savrurarak iniyorum
hep utandığım gülümsememin en büyüğüyle
silik, paspal, ezik beni kapının dışında bırakmış, ışıl ışıl ve tam özgüvenle ilerliyor ve  konserde kalabalığın üstüne atlayan şarkıcı gibi kalabalığın üzerine atlıyorum
her birinin eli bir yerimde ve onu seçmem için kendilerinden geçiyorlar
her birinin bir kehaneti var
kimi geçmişi unutturuyor, kimi geleceği görebiliyor, kimi uçabiliyor
hiç olmadığı kadar gerçek ve gevşek, hiç hissetmediğim kadar güvenli
elimde bir asa var, belki zeusun kılıcı
havaya kaldırdığım an şimşekler çakıyor ve koca bedenlerin hepsi yerde
boyunlarında tasma, hepsi tek halkaya bağlı ve o halkayı elimde tutuyorum
baş döndürücü kokular, nefesler, iniltiler ve ışıklar, hepsi birbirine karışmış
aralarından birini seçiyorum ve yıllardır biriktirdiğim o sinsi kalabalık arkamdan geliyor
yine beni yakalayıp, alay edecekler, hakaret hırpalama
ama elimdeki asayı kaldırıyorum ve Musa gibi denizi yarıp geçiyorum
arkamda kalan kalabalığın boğuluşunu izlerken

babam gibi olmamak adına seçtiğim dünya bu kadar rengarenk ve bu kadar ilizyonla dolu
annemse, pasif kırılgan, incinmiş
en belirgin özelliği ise sürekli hayıflanmak ve madur rolü oynamak
benim de en sevdiğim şey madur rolü oynamak.
bu uğurda, geçmişimden tecavüz çıkmasını bile istedim.
gördüğüm rüyaları, sürekli birinden kaçmalarımı buna yorumlamak istedim.
o kadar çok rüya görürüm ki, neyi neden gördüğümü hiç bilmiyorum
bi gecede belki 10 belki 15 rüya hatırlıyorum, bi de görüp de hatırlayamadıklarım var
en belirgin rüyam ise, birilerinden kaçmak
sürekli birilerinden kaçarım, korkuyla ve ya bir uçurumun kenarına gelirim ya da araba bulurum anahtarı olmaz, benzini biter
kaçışım hiçbir zaman rahatlamayla bitmez, çıkmaza girer ve ter içinde uyanırım




psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4067
    • Profili Görüntüle
yine uzun süren bir terapi sonrası, kayıtları dinleyip analiz etmem bayağı zaman aldı
o kadar çok şey var ki sanki çözülmesi gereken
obsesyonumdan başka sorunlarım da varmış gibi geliyor
özellikle duygularımın kararlılığı konusunda çok zorlanıyorum
tepkilerimi kontrol edemiyorum, aynı duyguyu 1gün bile koruyamıyorum, ruh halim sürekli değişiyor
herhangi bir konuda oturup  doğru olduğunu düşündüğüm bir kararım, saatler içerisinde tamamen değişebiliyor
hatta bazen iki karar arasında kalıp karar verdiğimde, aradan zaman geçtikten sonra karar verdiğimi unutup, aynı gerginliği tekrar yaşıyorum
hayatımda netlik yok, sorunlarımı da net olarak, tak tak söyleyemiyorum
ses kayıtlarında bile, çoğu zaman söylemek istediğim şeyi doğru anlatamadığımı, ya saptırdığımı, ya da bir kısmını yuttuğumu farkediyorum

geçtiğimiz hafta ilk defa işle ilgili bir konuda, ortaklarıma sert çıkıştım
aman yanlış mı düşünürler, beni sevmezler mi, işler bozulur mu, yolunda mı gitmez
her zamanki gibi yazdım yazdım, silecektim, bir an içeriden bir güç beni itti ve gönder e bastım
içimi bir heyecan kaplamadı, işler yolunda gitmeyecekse gitmez, neden gitmesi için taviz veren taraf ben olayım ki diye düşündüm
bir ara üzülecek gibi oldum ama kendimi durdurabildim
ama bir yandan da, her sorunla karşılaştığım gibi, bırakıp gitme düşünceleri sardı
imkanım olsa, alın her şey sizin olsun diyip, bir daha görüşmemek üzere ayrılmak istedim iş yerinden
daha önce çok insana karşı bunu hissetmiştim
en küçüğünden en büyüğüne tüm sorunlarda, karşı tarafı hiç beklemediği biçimde pat diye bırakıp gitmek
evet karşı taraf için yıkıcı olabilir ama benim için de pes etmek oluyor
aslında hayatımda hiç pes etmedim
kafama koyduğum herşeyi yaptım, geldiğim nokta da bunu destekler nitelikte
çünkü söyleyeceklerimi söyleyemeyip, öfkem geçince hiçbir şey olmamış gibi devam ettiğim için
belki de bu kadar özgüvensiz olmasam, susmasam, bu kadar başarılı olamazdım
başarımın bedelini, içimde patlayan, beynimi kemiren seslerle ödüyorum
benimkisi biraz katlanmak oldu
çalıştığım yerlere, okuldaki hocalara, aileme, arkadaşlarıma, herkese
hiçbir zaman kendimi öylece bırakamadım
içimden ne geldiyse sular seller gibi akmasına izin veremiyorum
bunda eşcinselliğimi saklayarak yaşamak zorunda olmam, tavır davranış ve mimiklerimle alay edilmesinin etkisi çok büyük
çok iyi hatırlıyorum, lisede sınıfta gülemez olmuştum, çünkü güldüğüm zaman arka sıralardan yankılanırdı, dalga geçilerek
duygusallaşamamak, kendini bırakamamak, hep tetikte olmam
bunlar için başka sebep bulamıyorum.
kendimi bildim bileli, kronik uykusuzluk çekiyorum, uyuyamamamın da sürekli tetikte olmamla alakalı olduğunu düşünüyorum
kendimi uykuya bile bırakamıyorum, her an bir şey olacakmış gibi
bırakın ses çıkarmayı, hiç çıt çıkarmadan halı üzerinde yürüyen biri yavaşca yanıma yaklaşsa en derin uykumdayken bile anında uyanırım
kendimi teslim edememe huyum hayatımın her noktasında
ibadet ederken bile hiçbir zaman huşuya ulaşamıyorum
abdestim mi olmadı, yanlış dua mı ettim, zaten gühankarım kabul olmaz bıdı bıdı
terapiyle birlikte ilaçla bu konuyu aşabileceğime inanmaya başladım
sandığımdan çok daha hızlı etki gösteriyor
2 hafta içinde, etrafımdan, senin bi ağzın bozuldu diye tepki almaya başladım, sinirlenince küfretmenin ne kadar rahatlattığını farkettim heralde
minnet duygumda bir azalma oldu, evet sanırım bu haftaya damgasını vuran olay bu olabilir
minnet duygumda azalma olduğunu keşfettim
çalıştığım insanlara minnet duymam gerekiyormuş gibi hissediyordum sürekli, oysa işin bel kemiği benim ve neden minnet duyayım, iş yapıyoruz, veriyorlarsa karşılığını da alıyorlar dedim
bir de bu hafta bir müşterinin dosyasını kaybettim, normalde ayılıp bayılmam gerekiyordu, kendi kendime napalım tekrar isterim dedim, sonra noluyo lan dedim kendi kendime güldüm
bugün ilk defa iş yerinin kapısını kitledikten sonra ikinci kere kontrol etmedim
evi dağınık bıraktım ve buna rağmen uyuyabildim
duştan çabuk çıktım
tabi bunların bir bedeli var
ilaç beynimin anasını ağlatıyor, sanki beyin damarlarımın içinde cam kırıkları dolaşıyor gibi fiziksel bir ağrı hissediyorum, bi güçsüzlük, tepki vermeye halim olmama durumu söz konusu
iş yapmakta çok zorlanıyorum
ama şikayetçi değilim, yeter ki lanet beynim sussun
"obsesyondan kurtulunca eşcinsellik ortadan kalkacak" bu cümle beni kalbimden vurdu
tabi bir ap olarak tek derdim obsesyon değil
katman katman deşeleniyor
obsesyonumun altında yatan bir de sadizm var
'yatak odasında felsefe' kitabını okudum
'sodomun 120 günü' filmini de izledim
sodomun 120 günü 3 kısımdan oluşuyor
ilk kısım daha çok cinsel fantezilerin, daha doğrusu benim sadizmin tamamı sandığım kısım var
insanları toplayıp getirdikleri yeri görünce dedim cennet olmalı burası
filmden beklentim sadece ilk kısımda anlatılanların olmasıydı çünkü
din ve vicdan azabım ürküyodu ama içgüdüsel olarak, böyle bir malikaneyi yönetmek istediğimi inkar edemeyiz
insanları aşağılama, köle gibi kullanma, onlara köpek gibi davranma, tecavüz etme, onları acıyla ödüllendirme
filmin bu kısmını neredeyse erekte olarak izledim
ikinci kısım tam bir şok etkisiydi benim için, hayatımda ilk defa bir filmi izleyemedim
herhangi bir cinayet ölüm ya da kan değil, bunlara o kadar duyarlı değilim
sürekli dışkı üzerine dönen bir muhabbet
epeyce direndim ama
bir sürü insanın dışkısının karıştırılıp, kocaman bir kazanla bir akşam yemeğinde servis edildiği sahnede koptum artık, devam edemedim
üçüncü kısımda deri yüzme, göz oyma vs işkenceli cinayetler vardı ama ikinci kısımdaki felaketten sonra çok fazla etkilemedi
ama filmin etkisinden günlerce çıkamadım diyebilirim
sadizmin sandığımdan çok daha geniş olduğunu anladım
benim sadist tarafım sadece ilk kısmı kapsıyor
kimsenin dersini yüzmek,kimseye dışkımı yedirmek gibi fantezilerim yok
ben daha çok ruhen ezmek, fiziksel olarak sınırlı bir acı çektirmek ve sert sex üzerine fanteziler kuruyorum

ilerleyen günlerde sanki kalbimde ve duygularımda biraz yumuşama olmaya başladı.
bana söylediğin sözler
"değerlisin, özelsin, ses tonunda birşeyler gördüm, yetenek avcısıyım ben, zeka uzmanıyım"
biraz ukalalık olacak ama aslında bir çok kere duydum bu sözleri, yani özel olduğumu, yetenekli, zeki olduğumu
varoşluktan kurtulup İstanbul beyfendisi olduğumu ama ilk defa bu övgüleri hakedebileceğimi düşündüm
normalde insanların benden bir beklentisi olduğu için yalakalık yaptığını düşünürüm
ya da mutlu olmak bile günahmış gibi gelir.
kötü hissetmek, başına kötü şeyler gelmesi hakedilmiştir ve devamında isyan gelir
ama iyi hissettiğimde ve iyi gelişmeler olduğunda buna gerek yoktur, nasıl olsa ölüp gitcez, her an geçiyor ve zamanı elinde tutamıyorsun, o yüzden hep acı çekip, sevaplar biriktirelim gibi gelir

gelelim terapimizin sonuna
göz göze odaklanmalar ve ilk defa tanıştığım duygularıma
daha önce hiç bir insanın gözlerine bu denli bakmamışım, zaten konuşurken gözlerimi kaçırırım hep, neden olduğunu bilmiyorum
göz teması kurmak ve bunda ısrarcı kalmak çok enteresan bir durumdu
hiç yapamam sandığımı yaptım, hiç olmaz denen oldu ve sessizliğin sesini duydum
bir an için beynim tamamen sustu, hatta dışarıdaki sesler de kayboldu, görüntü de kayboldu ve sadece gözler kaldı, izafi bir tasvir için söylemiyorum, gerçekten maddi olarak böyle oldu
hayatımda ilk defa bu kadar odaklandım
dinginlik, sakinlik, karşı tarafın enerjisini hissetme, isteme
ikinci denemede daha farklıydı
ilkine göre daha sert ve vahşi
duygu durumumun karşı taraftan ayna gibi yansıması, onu görebilmem ve beynimde bu kadar somut ağrılar hissetmem şaşırtıcı
insanların karşıdakini gözlerinden okuyabilmesi, bir tasvir, süslü laflar zannediyordum
daha sonra sarılmamızı ve sessizliğimizi ses kayıtlarından dinlerken, başımı omzuna koyduğum sahne gözümde canlandı
ama ayaktaydık ve daha rahat olmak istedim, sanki kanepede oturup, yana doğru yaslanıp daha uzun süre kalabilme gibi evirmeye çalışırken birden aklıma babam düştü
babamla hep uzun ayrılıklar sonrası, ve tekrar ayrılıp ben istanbul'a döneceğim zamanlarda sarılırız, o da en fazla 5-10 saniye sürer
eskiden sadece elini öpüp tokalaşırdım, Allahım ne korkunç
şimdilerde sarılınca öyle kalmak ve bırakmamak isterim ama babam kendini sıyırır
şimdi birden eski evimizde birden onun kucağına uzandığım, saçlarımla oynadığı ve öylece uyuduğum bir sahne belirdi gözümde
ben küçükken giydiği yeşil bir eşofmanı var
hiç böylesine sebepsiz ve katıksız bir şey istediğimi hatırlamıyorum
sanki 5 yaşına döndüm ve koltuktan zıplayarak üstüne atlamak istedim
senelerce ölse de kurtulsak dediğim, karanlıklar içinde andığım babamın hatıralarına bir şeyler dokundu sanki
ilk defa güzel anılarımızı anımsadım, hiç hatırlamadığım
aldığımız bir oyuncak vardı, onu alıp heyecanla eve gelip birlikte oynadığımız ana gittim sanki
oyuncağın renkleri, babamın bana öğretmeye çalıştığı ve benimle çocuk olduğu o anı hatırlıyorum
bana bisiklet sürmeyi öğrettiği zamanı, o zaman oturduğumuz sokağı, bisikletin rengini
bana yüzmeyi öğrettiği anı, birden bütün bu anları hatırladım
bütün bu sahneler silinip gitmiş, sanki hepsi teker teker canlandı, griden rengarenk bir hale büründü
hangi ara bu kadar kopmuş, karamsarlığa bürünmüş, buz gibi olmuş, kopma noktası nedir, hiç bağlayamıyorum, sanki çocukluğumdaki o zamanlarda kaldım ve kalmak istedim
devamındaki yabancılık hiç gelmemiş, hiç yaşanmamış gibi
küçüklüğümden kalma, babamla aşkla birbirimize baktığımız, göz göze, gözlerimizin içinin güldüğü bir fotoğraf buldum
10-15 dakika öylece boş boş bakmış olabilirim
babamı özledim.
insanın babası ölmeden büyümezmiş derler
benim içimdeki babam ölmüş meğerse, bu yüzden bu kadar erken büyümüşüm
bugün babam tekrar canlanmış olacak ki, kendimi birden çocuk gibi hissetmeye başladım
çocukken bile kendimi hiç çocuk hissetmeyen, hep hayatın yükü altında ezilen ben, büyük sorumlulukların insanı, herkesin benden bekledikleri olduğunu düşündüğüm, hiç çocuk olamayan ben
ilk defa kendimi bu kadar çocuk ve masum hissediyorum.
belki de o kadar kötü biri değilimdir. belki de sevilmeye değerimdir.

ve şu an zihnimde bir eşleşme oldu. yıllardır, güçlü kollar, kaslı, uzun boylu, yakışıklı diye ağladığım, ondan ona koştuğum ve her seferinde bir seraptı diye ifade ettiğim hayalkırıklıklarım
ilk sefer ne sebeple o kollara koştuğumu, ne duygular hissettiğimi ve ne beklediğimi hatırladım.
neyi bulamadığımı.
sanırım aradığım buydu.
bu tasvir ettiğim babamın kucağında uyuyakaldığım sahne.

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4067
    • Profili Görüntüle
porno bağımlılığıyla ilgili gönderdiğiniz video yu izledim.
tabiki birçok noktada, benimle uyuşuyor.
anlayamadığım nokta, erkeğin gördüğü her farklı dişiyi genetik bir fırsat olarak değerlendirmesi ve bunun da sürekli yeni porno görme ihtiyacı hissettirmesi ve bunun internet pornosu bağımlılığına sebep olduğu
fakat bende ortada bir dişi olmadığına göre, bu tam olarak neye tekabül ediyor kestiremiyorum
öte yandan porno bağımlısı olduğumun farkındayım  ve ilk defa ortaokulda bir dergide görmüştüm porno, heteroseksüel bir pornoydu.
hatırladığım şey, bir erkeğin cinsel organı nasıl bu kadar büyük olabilir, düşüncesiydi.
sonra epeyce bir süre, porno gördüğümü ve izlediğimi hatırlamıyorum, ya da ne zaman izlemeye başladığımı hatırlamıyorum
ergenliğe girdiğim ilk dönemlerde, kendi hayal dünyamla mastürbasyon yapıyordum
bana obsesyonla ilgili gönderdiğiniz diğer yazıdaki gibi, hiçbir zaman sürtünerek ya da gizli saklı mastürbasyon yaptığımı hatırlamıyorum
hatta ilk zamanlar ayna karşısında yapıyordum ve kendimi böyle izlemekten hoşlanıyordum
odam da ayrıydı ve kimse pat diye içeriye dalmazdı
internetten porno izlemeye ne zaman başladığımı hatırlamıyorum ama şu an geldiğim seviyede, hayatımı en rahat biçimde porno izleyebileceğim şekilde planlıyorum adeta
haftada en az 2 ya da 3 gün, ve hepsinde 3 ya da 4 kere, yani 1 haftada  ortalama 10-15 kere mastürbasyon yapıyorum ve hepsi de internetten izlediğim pornolarla
sosyal hayatım tamamen buna göre programlanmış biçimde ve sanırım bu yüzden  evde olmayı seviyorum
sanırım 300-400 adet porno linki saklıyorumdur, beğendiğim pornoları istifliyorum ama çoğunu bir daha dönüp de tekrar izlediğimi bilmem
hatta 1 tanesini bile baştan sona izleyemiyorum, yanyana 7-8 sekmede farklı pornolar açıp, herbirini hızlı hızlı ilerleterek ne olup ne bittiğini anlayarak, aralarında en beğendiğimi seçip
onunla boşalıyorum,  açtığım pornoların total süresi 2.30 saat falansa, benim izlediğim maksimum 20 dakikaya tekabül ediyor.
hep yenisini ve farklısını arıyorum
uzun zamandır hep aktif olan birinin pasif olması, çok beğendiğim farklı karakterlerin bir araya gelmesi, bahaneler bitmiyor ve yeni şeyler görmek beni çok heyecanlandırıyor
150-200 tane ismini bildiğim porno yıldızı vardır, hangisi aktif hangisi pasif, hangisi sert hangisi duygusal, hangisi hangi ülkeden hepsini biliyorum
adeta yaşadığım ayrı bir dünya var ve gerçek dünyayla olan bağımı koparıyor
normal hayatta çoğu etkinliğin bana sıkıcı gelmesi, sosyal ortamlarda duramamam, işyerimde vaktin zor geçmesi vs. sanırım bundan kaynaklanıyor olabilir
tabi odaklanamama, sürekli halsiz ve enerjisiz olmam da buna bağlı olabilir
depresyonumu, hayata karşı isteksizliğimi, özgüvensizliğimi bugüne dek hep eşcinselliğe bağladım ama belki de bunun gibi başka yan sebepler de mevcuttur
şimdiye kadar hiç ereksiyon problemi yaşamadım ama aksine aşırı hassasiyet ve erken boşalma problemiyle uğraşıyorum
terapiye gelmeye başladığımda, bu konunun gündeme geleceğini tahmin ediyordum ve korkuyordum çünkü porno izlememek ve bununla mücadele etmek beni çok korkutuyor
bazen kendimi denemişliğim olmuştur, ya da kalabalık bir tatile gidilir vs izleyemediğimde, sanki herşey boş, agresifim ve enerjimi boşaltamadığım sürece herşey bana batıyor gibi oluyor
günde 3 paket sigara içerken, sigarayı pat diye bıraktım çünkü azaltarak bırakılamıyor ama sanırım pornoda azaltarak bırakmak daha mantıklı gibi görünüyor
İletiyi düzenle

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4067
    • Profili Görüntüle
4.terapi sonrası


bu seferki yazımda, geçtiğimiz terapi notlarım yok çünkü terapiye gelen ben değilim sankimterapi sonrası ilk gün, bütün porno arşivimi sildim
bu kendim hakkında en sevdiğim huyum, birşeyi kafama koymam yeterlidir
bu uğurda her türlü bedeli ödemeye hazırım
porno izlenmemesi gerekiyorsa, benim için bitmiştir, herhangi bir korkum ve huzursuzluğum da yok
bununla birlikte ayna karşısında mastürbasyon egzersizi de yaptım, biraz zor oldu ama bazen gözüm açık bazen kapalı bi şekilde başardım
gözümü kapadığımda, daha önce hiç olmayan bir fantezim gelişti
maço ve heteroseksüel olduğunu bildiğim bir milli boksörü, pasif yapma isteği
normalde, mümkün olan ya da porno yıldızlarıyla hayaller kurardım ama şimdi heteroseksüel ve sert bir adamı pasif olarak hayal etmek gibi birşey oldu
daha sonra o gece, rüyamda yanımda bir kadın oturuyordu
kadınla elele tutuşuyorduk ama yüzünü görmüyordum
tuttuğum eline baktım, parmağında tek taş yüzük vardı
meğerse ben ona evlilik teklifi etmişim ve pırlanta yüzük takmışım
daha sonra şaşkınlık ve huzurla omzuna yattım, sarıldım ve sarılmanın inanılmaz bir duygusunu hissettim, sanki ondan bana sıcak bir su akıyordu ve o an kendime çok güveniyordum, hiçbir korkum yoktu ve çok huzurluydum
aynı gün terapi kayıtlarını dinleyerek not almaya başladım ama bir sonraki gün birden bişey oldu bana
şimdi sanki geçen hafta o fotoğrafa bakıp hüngür hüngür ağlayan ben değilim
kalbim birden kapattı kendini, hiçbir şey hissetmiyorum
fiziksel enerjim çok düşük değil ama hiçbir şey yapmak istemiyorum
iş yerinde 1 günde tamamlayabileceğim işi 4 gündür bitiremedim
üzerimde inanılmaz bir öfke, ne olduğunu anlamama, hırs ve umutsuzluk var
terapi kaydının devamına da bu yüzden katlanamadım, çünkü orda konuştuğum ve yazdıklarımı şu an hissedemiyorum
size bahsettiğim çocuğa taktım kafayı, her gün facebook'unu açıp  ona bakmak istiyorum
futbol oynaması, uzun boylu olması, kız arkadaşının olması, takılıp kaldım
ona bakınca, benim asla oğlum olmasın istiyorum, çünkü bir oğlum olursa baba olarak ona verebileceğim hiçbir şey yokmuş gibi
futbol adına, dövüşmek adına hiçbirşey bilmeyen bir adam
olmayan olgularla, olmayan senaryolar yine bütün benliğimi sardı ve beynimi kemiriyor
o çocuğa bakınca hem sevecen, kaynaşsam sevecekmişim gibi, hem de acı çeksin istermişim gibi
tam olarak erotik de değil, nefret ve kıskançlıkla karışık bir hasret, tarifi imkansız
aklımda intihardan başka hiçbir düşünce yok
bugün metro beklerken, sanki bir an kendimi trenin önüne atacakmışım gibi oldu
şimdi de gece belki uyanır, bilinçsizce kendimi asabilirim diye bağlı urgan hazırlıyorum
çünkü uyanıkken yapacak cesaretim yok
kendi kendime 'sende o yürek olsa' bu hallere düşmezdin dedim
bütün hafta etrafımdaki erkeklere bakıp durdum, kendimi aşağılayarak, küçümseyerek, kendimden nefret ederek
insanlar noldu sana, canın mı sıkkın diyip durdular
canım sıkkın olacak kadar bile bir hissim yok sanki, bomboş ve anlamsızca bir noktaya dalıp kalıyorum ve kalmak istiyorum
ağlamak istiyorum ama hiç olmadığı kadar imkansız, kalbim sanki taş kesmiş gibi
sanki hiç terapiye gelmemiş gibiyim, hiç terapiye gelmeden önceki hafta gibiyim
ne oldu da böyle oldum anlam veremiyorum
evet 5 haftadır gelgitlerim oluyordu ama bu kadar sert ve keskin bir geçişi idrak etmem mümkün değil
etrafımdaki kimseye tahammülüm yok, toplantılar ve insanlarla görüşmelerim gözümde büyüyor
ilkokuldayken dans kulübündeydim ve figürlerde ayaklarla yapılan çift sayılı ritmler vardı, yani ne olursa olsun, sağ ayakla başlayıp sol ayakla biterdi
bu alışkanlık bende zamanla kelimelere döküldü ve kurduğum bütün cümleleri deforme eder oldum, hece ve harf sayısını çift sayıya bazen 10 un katlarına tamamlamak üzere
bunu ifade etmek çok zor ama yolda yürürken, bütün adımlarımı sayıp, sağla başlayıp solla biten cümleler kurmak gibi, inanılmaz bir takıntı ve bu hafta sürekli otistik gibi kelimelere hecelere takılıp kalıyorum
aklımda sürekli aynı kelimeler tekrar edip duruyor
düşüncelerimden hiç bahsetmiyorum bile
hiç ortada olmayan diyalogları kurup, kendi kendime kavgalarım başladı yine beynimin içinde ve akabinde uykusuzluk başgöstermeye başladı
her an kötü bişey olacak gibi, masa başında oturup iş yapamıyorum
takmamaya ve sakin kalabilmeye o kadar hızlı alışmışım ki, bunun geçici olduğunu bilsem bile, dakikasına tahammülüm yok
bocalayıp kalmışım gibi, napacağımı bilemiyorum
bir an önce bitsin artık bu saçma salak mevzular
sonsuza kadar, babamın fotoğrafına bakıp ağladığım ruh halinde kalmak istiyorum

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4067
    • Profili Görüntüle
Bir önceki terapide, bir kadının bir kaç erkek arasından beni seçmesine getirdiğiniz "kadınlar senin gibi erkeklerden de hoşlanabilir." yorumunu, ben kendi içimde, "diğer erkekler gibi maskülen ve erkeksi olamayacaksın ama bu halinle de kadınlar senden hoşlanabilir" olarak yorumlamıştım. Yani terapiler sürecince kendimde bir maskülenleşme beklentim yoktu. Ama farkediyorum ki, ses kayıtlarında kelimeleri yuvarlama ve uzatarak konuşmamda bir azalma olmuş. Öte taraftan ne söyleyeceğini bilememe, kısık ve pısırık sesle konuşmamda da azalma olmuş. Bu terapiden en çok beklediğim etkilerden birisi buydu. Aslında bunu bir önceki terapinin kayıtlarında farketmiştim ve bunu farkettikten sonra bu hafta boyunca, tamamen istemsizce yürüyüşümde de bir değişme oldu. İstemsizce kambur ve podyumda gibi yürümeyi kendimle özdeşleştiremedim, birden dik ve bacaklarımı biraz daha ayırarak yürümeye başladım, ellerim de cebimdeydi. Etrafımdaki uzun boylu ve yakışıklı adamlara bakınırken, birden "bir erkeğin kendine yapacağı en kötü şey, kendi erkekliğini başka erkeklerle kıyaslamak" dediğiniz geldi ve etraftan soyutlanıp kendime odaklandım ve gerçekten iyi hissettirdi. Benim de sahip olduğum ve tercih edilmem için bir sürü özelliğım var. Şimdilik sadece zekam ve empati yeteneklerim geliyor. Bir kadının beni seçmesi ve bir daha başkasına bakmayacak olması yorumu buna çok yardımcı oldu. Çünkü olaya hiç bu perspektiften bakmamıştım. İster istemez eşcinsel ilişkilerimle kıyaslıyordum ve hep karşıdakinin gözü dışarda, biliyorum ki daha iyisini bulduğunda ya gidecek, ya ben daha iyisine kayacağım. Hep tedirgin ve huzursuz. Bir kadının beni beğenmesi ve daha yakışıklı, daha uzun, daha zengin, daha güçlü, kim olursa olsun başkasına bakmayacak olması çok gurur verici. İlk defa, işimi gücümü, kariyerimi, kişiliğimi bilmeyen bir kadından duydum bunu. Çünkü daha önce gerçekten bana olan ilgisini dile getiren bütün kadınların alakasını, kariyerime, zekama yordum. Hiçbir zaman beni ben olduğum için, hatta çok yüzeysel olarak, dış görünüşüm, hareket ve mimiklerim nedeniyle beğenebileceklerini düşünmedim. Hele ki bahsettiği "keskin yüz hattı, delici bakışlar ve sahiplenici karakter" yorumu beni benden aldı. Tabi sizin dediğiniz kendini övme işini hala beceremedim. Tam olarak kendime ne demem gerekiyor, ne çıkarmam gerekiyor kestiremiyorum. Düşüncesi bile komik geliyor. Ne diyebilirim ki;
-hey yavrum hey, baban da mı sert bakardı
-kim kaldı eski yakışıklılardan, bi Brad Pitt bi sen, şu endam boy pos, tü tü tü 😊
falan mı demeliydim.

Sizin evliliğiniz üzerine konuştuk. 13 sene beklemek ve olgunlaşmaktan dolayı evliliği yürütebiliyor olduğunuzu düşünmeniz beni de rahatlattı çünkü hayata başlama, terapilere gelme ve iyileşme sürecimin geciktiğini, aile kurmak, çocuk sahibi olmak için çok geç kaldığımı, çocuğum olsa yanında dedesi gibi kalırım gibi saçma sapan obsesyonlardan  kendimi alamıyordum. Bu hislerim 18 yaşındayken bile vardı ama şimdi düşünüyorum da 26 yaş da gayet erken ve hiçbir şey için geç değil aslında. Belki de bu anlamda olgunlaşmak, bir aile sorumluğunu alabilmek, sağlıklı bir çocuk yetiştirebilmek için belki de avantaj bile sağlayabilir. Kendime acıma, yaşadığım her şeyi dramatize etme ve mağduru oynama sevdamdan kaynaklanıyor sanırım bu hissettiklerim. Özellikle her şeyi dramatize etme olayım, ya da gördüğüm duyduğum her şeyden acı duyma huyum çok daha geniş bir problem aslında. Atıyorum bir komedi dizisi izlerken bile, yıllar önce o diziyi izlediğim zamanı hatırlayıp (bu kötü ve mutsuz olduğum zamanlar bile olsa), acı duyuyorum. Ya da gördüğüm herhangi bir eşyadan, ağaçlardan evlerden,kısacası herşeyden özdeşim kurarak acı çekiyorum. Anılarım, iyi ya da kötü olsun, hep acı veriyor. Bu yüzden hiçbir hatıra saklamıyor, her şeyi atıyorum. Konumuza dönersek, "bir erkek karısını asla boşamamalı" bakış açısı hayatın bütün manasını değiştiriyor. Ben evlensem bile, eşcinsel ilişkilerdeki gibi bir süre sonra boşanacakmışım gibi gelir hep. Evlendiğimi hayal ederken bile, sonrasında boşanacağımı düşündüğüm için, obsesyonlarım başlar. Ailemize uygun değil olursa, kırk yılda bir birinden hoşlanırsam ve ailem o kızı istemezse, evlenir boşanırsak, o yüzden evlilik sözleşmesi yapmak gerekir, bıdı bıdı. Kurduğum hayalin bile tadını çıkaramıyorum. Ama bir kadınla ömürlük, hatta ahirlik bir yola çıktığını düşünmek çok huzur verici bir düşünce. Ve olaya buradan bakınca hiçbir zaman geç değil. Mantığımla doğru kişiyi seçmek değil, görünce ağzımın yamulacağı, yutkunmakta zorluk çekeceğim birini sevmek, günahıyla sevabıyla sonuna kadar sahip çıkacağım bir eş istiyorum. Yeter ki bana bu duyguyu yaşatsın diye düşünüyorum. Bu duyguya, ister tutku de, ister sevda, ister aşk, ister kimya.
Kadına şiddet gösterdiğinde ibne oluyosun ve ben centilmenlik, alttan alma, sükunetimi koruma konusunda kendime sonuna kadar güveniyorum. Her ne kadar babamla özdeşim kuramasam da yine de karakter olarak
babama çok benziyorum ve bu huyumu babamdan almışım.  Ömrüm boyunca babamın anneme bağırdığını bile görmedim. Bazen annemin ileri giden kışkırtıcı sözlerine rağmen. Evet bu yönüyle babam erkek gibi erkekmiş.
tabi şöyle de bir durum var, kavga etmek bile bir iletişim biçimi. Benim annemle babam arasında, buz gibi bir duvar, birbiriyle muhattap olmama, en ufak meselede bile karşılıklı sitem ve şikayet etme, sevgisizlik. tabi aynı evin içinde buna direnmek korkunç ve çocukların yanında bunu sürdürmekten hiç çekinmediler, çekinmiyorlar, çekinmeyecekler. 15 seneye yakındır ayrı yatıyorlar vs.
Anneyle baban yatak odasına kapansa, sonra çıkıp sırayla duşa girseler, ilişkiye girdiğini anlasan naparsın demiştiniz ya. Diğer danışanlardan biri iğrenç demişti. Ben sevinirdim. Gerçekten mutlu olurdum.

Bu terapimin benim için en can alıcı noktası ise, daha doğrusu tespiti, heteroseksüel erkeklere karşı, içimde yatan sadizm. Bu cümleleri yazarken bile kafamda binlerce tilki dolanıyor. Kendimi bildim bileli, beğenme potansiyelimin yüksek olduğu, kendimce yakışıklı, güçlü, daha üstün özelliklerde gördüğüm ama cinsel olarak ulaşma şansımın olmadığını düşündüğüm, ya da kız arkadaşı olan, evli olan heteroseksüel erkeklere karşı
bastıramadığım ve adını bir türlü koyamadığım, bitmek tükenmek bilmeyen bir öfke vardı. Tam olarak öldürme isteği olarak tanımlayamayacağım ama en sınır noktaya dayanan bir işkence etme isteğiyle karışık, hani ölmesin ama öleyazdı durumda olsun. Sadece fiziksel değil duygusal ve psikolojik olarak da işkence etme isteği. Bazen tecavüz etme isteği ve hatta, ben değil de başkası tarafından tecavüze uğrasın ben karşısına geçip izleyeyim. Bu acıyı yaşarken gördüğü surat benim suratım olsun. Bir türlü anlamlandıramadığım bu öfkenin, içimde yatan heteroseksüellere karşı sadizm tanımı, cuk oturdu. Bir aydınlanma yaşadım. Ama durumun tariflenmesi içimdeki duyguyu artırdı. Heteroseksüel erkekler bazında içimde yatan duygu daha çok şiddete meyilli olma durumundan, işkcenceli sex fantezine dönüşmeye başladı. Hatta sexten öte, bir BDSM oyunu. Sevişmesem bile, kırbaçlama, tükürme, hakaret etme.Bunları yazarken az daha zorlasam ereksiyon olabilecek derecede .Ayna karşısında kendimi izleyerken yaptığım mastürbasyonla elde edemediğim ereksiyonu,üç cümle daha eklesem başarabilirim. 😊
Gözüme kestirdiğim kişilerin, ya da daha genel manasıyla beğendiğim kişilerin, karşı tarafın bilinçaltıyla uyuşmasına dayandığı iddiası, hayatımı şöyle bir film şeridi gibi gözümün önünden geçirdi. Zincirlere astığımı düşündüğüm komşunun oğlundan, kafese kapatmak istediğim yurttaki oda arkadaşıma, bana 'sahip' diye hitap etsin istediğim okul arkadaşımdan, köpek tasması bağlamayı düşündüğüm iş arkadaşlarıma kadar şöyle bi düşündüm, "Bunların hepsinin hamurunda mazoşitlik yatıyor olabilir mi aga?" diye.
Aslında bunlar hayal etmeye korktuğum şeylerdi. Bu da şununla aydınlığa kavuştu. Size sarılırken meydana gelen korkunun, içimdeki baştan çıkarma potansiyelinden kaynaklanması. Burada işler sandığımdan biraz daha karışıyor çünkü bu şekilde hayal ettiğim çok daha fazla korkum var. Eğer ki korkular, aslında yapmaya meyilli olduğum şeyi temsil ediyorsa, içimde bir canavar saklı. Çünkü durup dururken, aklıma gelen onlarca korku sayabilirim.
"ya kendimi camdan atarsam" ,  " ya yolda yürürken kadının birinin eteğini indirirsem,taciz edersem(dikkatinizi çekerim kadın)" , "ya otobüste sıkışık giderken birden bir kadının dudağına yapışırsam"  "ya durup dururken hamile bir kadının karnına tekme atarsam", "küçük bir bebeği severken, ya aniden onu yere atıp, ayağımla ezersem"
bunları grup terapisinde avukatın yanında söylemeye korktum, bu adam bildiğin suçlu psikolojisinde bir ruh hastası diyip, tutuklatır gibi geldi 😊
hayatımda 1 insana yumruk bile atmadım bugüne kadar, hani çocukken yaka falan tutarsın ya, onu bile hayal meyal hatırlıyorum
bazen çok sinirlendiğimde bir hemcinsime yumruk attığımı hayal ederim ve şansıma kesin kalp krizi falan geçirip ölür diye düşünür ve atamam
şimdi daha derin baktıkça, aslında beni sike sike terapiye gelmeye mecbur bırakan duygu eşcinselliğim değil
ergenliğe girerken, eşcinsellik şokunu ve onun getirdiği bunalımı yaşadım ve iyi kötü bu durumu kabullenmiş gibi oldum
beni terapiye asıl getiren, artık içimde saklı olan sadizmin dışarıya vurmaya başlaması ve bunun ruhumda yarattığı buhran
bilmiyorum yaşımın ilerlemesinden mi ağır geldi, bir kıyas yapılabilir mi,
 Allahım bir erkekle sevişme günahına gireceksem, hiç olmadan intihar günahına gireyim daha iyi dediğim günlerden bile daha kötüydü
karşıma çıkıp "aslında sen çok sertsin, beni parçala, vur, kır, öldür" diyen çocuktan sonra feleğim şaştı
inanılmaz yıkıcı bir durum, ruhen yok olmak gibi birşey, sanki et yığınına dönüştüm
artık vicdan azabı duymama, merhamet duygunu yitirme
normalde ne kadar kötü olsam da, gaddar hissetsem de, her zaman beni ağlatabilen bir şey vardır: şehit haberleri
neden bilmiyorum ama hiçbir şey olmasa bile gözlerim mutlaka dolar
bu olaydan sonra, şehit haberlerinden bile etkilenmez oldum
bir günaha giderken hep, aklımla vicdanım arasında kalırdım ama artık vicdanım tamamen silinmiş gibiydi
Kuran-ı Kerim'de geçen "onların kalpleri mühürlüdür" ayetindeki onlar özne oldum
belki de küçükten beri bizi en çok korkutan "Lut kavmi lanetlendi, siz de lanetlisiniz" fiili, Lut Kavminin eşcinsel ilişkilerinden çok, sadist mazoşist ilişkileridir.

her terapide araya giren ve beynimde ışıklar yakan bir telefon görüşmesi oluyor. Önceki terapimde, ilk defa kadınlara karşı bir arzu duyduğu deneyimini paylaşan bir arkadaşa denk gelmiştim. Bu sefer de terapi ücreti ve
para mevzu denk geldi ve dolaylı yoldan çok büyük bir obsesyonumu yıkmama yardımcı oldu. Yeni bulduğunuz ayda 4 kere gelip 200 tl vererek totalde 800 tl vereceğine, 2 haftada bir gelip 250 tl totalde 500 tl ver, daha verimli olur ama nolursa olsun 250 tl yi 200 tl ye indirme. Bununla anlattığınız, 3 senede toplamda 5 kere terapiye gelerek, evlenme yoluna giren, hatta evlenen çocuk. Ama indirim istemeden. Terapiye başladığımdan beri,
"ya parayı denkleştiremezsem, yine bi aksilik olursa, terapiye devam edemezsem" obsesyonum bu sayede yıkıldı. Artık biliyorum ki, ayda 1 de olsa, o 250 tl yi verip yine gelirim. ulan açlıktan sürünsem haftada 5 lira kenara atsam, 4 ayda 1 yine gelirim ama gelirim yani.
şu anki sınavımı da başarıyla verirsem önümde bir engel kalacağını düşünmüyorum.
şu anki sınavım, aniden önüme gelen depresyon umutsuzluk, iyileşemicem korkusu.
aslında böyle olacağı konusunda beni uyarmıştınız ve bunun iyileştiğimi gösterdiğini
ama bu kadar keskin bir ruh hali geçişi yine de beni korkutuyor. Haftalardır, bir an önce cumartesi olsun, erkenden gideyim, orada insanlarla da konuşayım, terapi sonrası da durayım, gece yarısına kadar da dönmeyeyim, tramvay beklerken arasın, geri döneyim dediğim terapiye bu hafta zorla geldim.
Daha önce bir kıza açılıp olumsuz cevap aldığımda da, modum düşmüştü ve gelmeyi bırakarak en büyük hatayı yapmıştım.
Sadece bunu düşünerek, en çok gelmem gereken zaman olduğuna karar verdim ve kendimi sürükleyerek zorla getirdim. Mesela terapim 5teydi, 7 ye kadar bekleyince, "hiç bitmeyecek sandım" dedim ve sizin de hemen dikkatinizi çekti.
bak sen de uzun kaldığında insanlar neler hissediyor diye
aslında her hafta bekliyorum ve beklerken diğer insanlarla sohbet ediyorum ve hiç de takılmıyorum
söylendim çünkü bu hafta bir an önce girsem, bitse de gitsem diye düşünüyodum, o yüzden ağzımdan böyle bir laf çıktı (bunu da şu an farkettim)
insanlarla konuşmak istemedim, herkesin her söylediği battı
eğer ki bu hafta tramway beklerken arasanız geri dönmezdim büyük ihtimalle
yeni obsesyonlar geliştirdim
sanki, çok hızlı iyileşiyosun derken, beni teskin etmek için diyormuşsunuz gibi
çok samimiyiz diye acaba profesyonel ilişki kuramıyor muyuz, ben diğerlerinden farklı olcam ve gelişim gösteremeyecek miyim
mesleki olarak sizi sorguladığımdan değil tabi ama aklımdan geçiyo
halbuki terapiye gelmeden, her ne kadar düzenli olamasa da 10 yıldır birşeyler kaptığımı ve çok hızlı iyileşeceğimi düşünerek gelmiştim ve bu durumu bekliyordum ama nedense sonucu kabullenmekte zorlanıyorum
öte yandan, bu terapide yaptığım itiraf, terapiye başlamadan önce en korktuğum şeydi
bu hafta bunu söylemeye karar verdiğim için de bütün hafta kuruntularla geçti ve isteksizliğimde büyük payı var
10 yıla rağmen, bütün bu sevgi sözlerine, Mevlana-Şems'e kadar varan iddialı benzetmelere, bütün bu samimi terapilere rağmen, sandığımız kadar da masum değilmişsin diyip, beni bir daha kabul etmeyecekmişsiniz gibi geliyodu
artık biliyorum ki "ben anneme tecavüz ettim" bile desem artık beni bırakmayacak terketmeyeceksin

son olarak da, son dakika hatırladığım için, kayıtlara geçemeyen ve aklımda imgesel olarak yer edinen rüyam
bu rüyanın üstüne tekrar ve detaylı konuşmak istiyorum
rüyamda karanlık bir sokakta dolaşıyordum, terapiye gelecekmişim ve bir türlü bankamatik bulamıyorum 😊
sonra bakıyorum teyzem var, küçükken çıplak gördüm dediğim ve beni severken dudaktan öpen teyzem
gel gel diyor ve arkasından gidiyorum, sonra sokak ışıkları var
ne alaka, birden tek başıma bir odaya giriyorum ve mastürbasyon yapmak istiyorum
ama penisimin ucu kapanmış, hiç delik yok
içinde bir şey sıkışmış ve korkunç acı veriyor.
sonra zorlayarak çekiyorum, delik yırtılıyor ve içinden neredeyse kolum boyutunda başka bir penis çıkıyor
çıkan penis dümdüz ama gerçek değil, çirkin bir plastikten ve aslında tam olarak penise de benzemiyor
daha geometrik ve biçimli, teşbihte hata olmaz, sanki minareye benzer gibi
çok irrite edici bir rüyaydı ve özellikle uyumak için yattığımda o sahne gözümün önünde duruyor, durdukça da kaşıntılar ve bir huzursuzluk yaratıyor



psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4067
    • Profili Görüntüle
bu son terapim hayatım boyunca unutamayacağım terapim
çünkü onca yılın ardından ilk defa içimde bir kadına karşı kıpırtı olduğunu konuştuğumuz terapim
o kadar ütopik ki, sanki bir rüyadaymışım ve her an uyanacakmışım gibi hissediyorum
son terapiden önceki pazar gecesi survivor izlerken yine her zamanki gibi, en beğendiğim tip, milli boksör kaslı yakışıklı Ademi izliyordum iç çekerek
ama birden beklenmedik birşey oldu ve dikkatim aniden gönüllüer takımından bir kıza kaydı. tuğçe
Tuğçe daha önce de 'ne güzel kız' dediğim bi yarışmacı ama tamamen görece objektif olarak bakıp değerlendirmiştim
sonra birden, giydiği şortun kısalığı gözüme ilişti ve bedenen nefesinin nefesime yaklaştığını hayal ettim ve birden yüreğimde bir ılıklık oldu
penisimde tam ereksiyon diyemeyeceğim ama ufak bir karıncalanma oldu
kendi kendime 'noluyo lan' dedim ve şanslıydım ki, kamera Tuğçe'ye odaklanarak epeyce süre onu gösterdi ve ben bir yandan inanamayarak bir yandan sırıtarak, gözlerimi ekrandan ayırmak istemedim
uzun uzun pürdikkat televizyona odaklandım ve 1.5-2 dakika bu heyecan hiç bitmeden sürebildi
sonra kendimi onun karşısında dururken, ondan daha uzun boylu, güçlü ve belinden sarılmış olarak hayal ettim
hayatımda ilk defa, kendimi bir kadın tarafından beğenilip sevilmeye layık buldum
zeki olduğum, çalışkan olduğum, zengin olduğum, anlayışlı esprili ya da herhangi başka bir şey için değil sadece erkek olduğum için sevilmeye hakkım olduğuna yürekten ikna oldum
ertesi sabah öyle bir enerjiyle uyandım ki, işe gidene kadar beni gören herkes deli dedi
kendi kendime yüksek sesle şarkı söyleyerek, sırıtarak falan gezdim, hatta metroda bir adam bana bakarken dayanamayıp güldü, ben de adama güldüm
ve terapiye geleceğim sabah, uyandığımda birden kendimi çok güçlü bir kaplan gibi hissettim ve obsesyonlarımı yenmeyi başararak, bir kadınla cinsel ilişkiye girdiğimi düşünerek mastürbasyon yapmayı başardım
kabul, aşırı heyecanlı değildi fakat tahmin ettiğim kadar da kötü değildi, ilk deneme için çok iyidi belki de
ve bu son terapiden 1 gün sonra gördüğüm rüya da mutluluğuma bir kat daha cila çekti
kime anlatsam aynı şeye yorar
"rüyamda buzuldan bir mağaranın içinde bulunuyorum. içerisi soğuk karanlık ve kasvetli. çıkış için minicik bir ışık görünüyor.
çıkmak için oraya yöneliyorum ama o kadar küçük bir delik ki, ancak elimin geçmesi mümkün.
sonra nasıl oluyorsa, bedenim incelip uzuyor ve delikten geçmeyi başarıyorum.
geçtiğim delik upuzun bir tünele açılıyor ve bu tünel zaman yolculuğu yapılabilen bir tünel oluyor
birden idrak edilemeyecek bir hızda zamanda yolculuk yapmaya başlıyorum
zamanda ileri mi gidiyorum, geriye mi kestiremiyorum ama hızla yanımdan bir sürü imgeler geçiyor
ve zaman tünelinin sonu su kayağı gibi bir şeye bağlanıyor ve kayaktan suya düşüyorum
sudan çıkıp kafamı bi kaldırıyorum Aman Allahım o da ne
herhangi birinin o sahneyi görebilme şansı olsa eminim oturup hüngür hüngür ağlardı
Miami gibi bir yer
sanki cennet, upuzun kumsal, yemyeşil bir doğa, sıcacık bir güneş, tertemiz su
içimi kaplayan sevincin, kurtulmuşluk hissinin ve rahatlamanın tarifi mümkün değil"
anlatırken adeta o anı tekrar hissettim

geleyim bu son terapime
ses kayıtlarımı dinlerken son terapide odaklanabildiğim tek şey, gerçek dostluğu aramak üzerine yaptığımız sohbet
sizin hayatınıza dokunmuş ve hayatını kaybetmiş dostunuz
dinlediğim bu hikaye, kafamda o kadar çok şey uyandırdı ki
taşlaşmış kalbimin yumuşaması da eklenince, yavaştan yıllardır napmaya çalıştığımı, neyin peşinde koştuğumu idrak etmeye başladım
sanki bir puzzle var ve parçaları oturmaya başladı
hayatımda  farkında olmadan dostluğu aradığım ve bu duygunun kırılma noktası olan 2 erkek var
ilki aşık olduğum, ya da olduğumu sandığım çocuk ( benim yanlış yaptığım çocuk)
diğeri beni dolandıran çocuk (bana yanlış yapan çocuk)
temel olarak tam böyle ayrılıyor, bana yanlış yapan, benim yanlış yaptığım

ilki aşık olduğum çocuk, aslında bu kişiye yanlış bir şey yapmadım, sadece çok güzel ilişki çıkabilecek bir dostluğu kaçırdım, dolayısıyla kendime yanlış yapmış oluyorum
hala adını duyduğumda, ya da aynı ismi taşıyan birini gördüğümde, içim cız eder
adına temsilen Gökhan diyeyim
sarışın, havalı saçlar, atletik bir vücut, keskin bir surat, oldukça yakışıklı
Gökhanı üniversiteye başladığımdan beri tanıyorum aslında
3. sınıfa kadar hiç muhabbetim olmamıştı, adını biliyordum sadece
hatta kız arkadaşlardan birisi ondan hoşlanmıştı, ben de "bırak şunu, baksana yürüyen ego, kibirli bişey" gibi bir yorum yapmıştım
bi kaç sene sonra, çocukla aynı dersi almışız
kampüste dersi alanlar olarak 20-25 kişi çimlerde oturuyorduk
uzaktan bu geldi, o kadar insanın arasından bana ismimle hitap ederek, "naber nasıl geçti tatil" dedi
şu cümleyi ve bu anı hayatımca unutmam mümkün değil
bana," birisine vurulmak, yıldırım aşkına düşmek nedir?" diye sorsalar o an yaşadıklarımı tarif ederim
birden beynimde bir şimşek çaktı
etraftaki herkes silindi
duygusal bir tasvirden bahsetmiyorum, gerçekten gözüm karardı gibi Gökhan dışında herkes bembeyaz oldu, bir tek onu gördüm
kalbim yerinden fırlayıp beynimin tavanına çarptı sanki
çocuğa cevap bile veremedim
yanımdaki arkadaşım, sana dsoruyo dedi
"hıı iyidi" diyebildim bi tek
nolduğunu anlamadan çok üstüne düşmedim bu olayın
1-2 gün sonra, yatıyorum, sürekli Gökhanı düşünmekten uyuyamıyorum
asla aklımdan çıkmıyo
iştahım kesildi falan
sürekli midem bulanıyo, sanki karnımın içinde at koşturuyo gibi, hiçbir şeye odaklanamıyorum
üniversite hayatım boyunca, devamsızlık yapmadan bitirdiğim tek ders olarak tarihe geçti
sırf derste o var 2dk daha fazla görebilirim diye , derse çok daha erken gidip bekliyordum
sonra derste çok sıkı fıkı arkadaş olduk biz bununla
hatta o kadar sıkı fıkı olduk ki, aralarda çimlerde uzanırken gidip karnına falan yatıyodum
bankta otururken gidip omzuna yaslanıyodum
hatta birinde aynı kazağın içine girip fotoğraf çektirmiştik
fotoğrafı çeken kızdan utana sıkıla fotoğrafı istemiştim, sürekli bakıp bakıp iç çekiyodum
o kadar samimi olunca, ben bu durumu kendimce, o da benden hoşlanıyor diye yorumladım
şimdi düşünüyorum da, Gökhanla 1 kere öpüştüğümü bile hayal etmedim
istediğim tek şey sürekli yanında olmak isteği, sarılmak, şakalaşmak
ama o kadar açtım ki, gözüm döndü, ailemi falan karşıma alıp, yurtdışına gidip ölene kadar onunla aynı evde yaşamayı falan göze almıştım
kafaya taktım, oturup konuşcam diye
sonra bir gün bu benimle konuşmak istedi
"ben seninle bir şey konuşmak istiyorum ama çok önemli ve kimsenin bilmesini istemiyorum, hayatımda daha önce hiç böyle birşey olmamıştı" dedi
benim yerimde kim olsa, bana aşkını itiraf edeceğini sanır
o kadar heyecanlandım ki
sonra durdu ve
"ben Sineme(en yakın arkadaşım) aşık oldum" dedi
ŞAK
kafadan kaynar su dökülmek mi, amı götü dağıtmak mı, belası sikilmek mi ne derseniz artık
üstüne ben bi güzel sinemle bunun arasını yaptım, sevgili oldular
akabinde 3.40 olan okul 1.liğine oynadığım ortalamamı 1dönem içinde 2.60 a düşürdüm
her gün gece çıkıp sahilde yürüyüp ağlayıp ağlayıp, sonra sabaha kadar içip içip, sabah da gelip akşama kadar yatıp okula gitmiyordum
1 yıl sonra sinemle ayrıldılar
Sinem bununla yatmak isteyince, Gökhan "ben evlenmeden böyle birşey yapmak istemiyorum" demiş
Sinem de bu sebeple çocuktan ayrılmış, bu da Sinemin gerizekalılığı
benim gerizekalılığım da, Gökhanla olan bu kadar keyif aldığım arkadaşlığımı, bir kalemde sildim ve bir daha hiç görüşmedim :/



psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4067
    • Profili Görüntüle
gelelim diğer insan müsveddesine
üniversiteden yeni mezun olmuşum, öğrenciyken de hep çalıştığım için yeni mezunlara göre hem daha tecrübeliyim, hem özgüvenim daha yüksek
hep olmayı hayal ettiğim bir firmada,kendimi gösterip kabul ettirebilmek  adına bir süre parasız çalışmayı kabul ettim
ben 2-3 ay parasız çalışmayı göze almıştım ama daha 15 gün geçmeden işe alındın dediler, üstelik bundan 4 sene önce 6.000tl gibi yeni başlayan biri için oldukça iyi bir maaşla
kısa sürede öyle bir parladım ki, patronum uzun zamandır çalışan kişilere beni örnek göstermeye falan başladı
yakaladığım müşteriyi bırakmıyorum, bütün problemli müşterileri işleri bana veriyorlar, altından girip üstünden çıkıyorum falan birden firmanın starı oldum
aynı anda 20-25 işi yönettiğimi bilirim ve her biri çok büyük ciddi işler
aradan geçen 7-8 aydan sonra, çalışan kızlardan biri diğer kızlara 'dün iş görüşmesine yakışıklı boylu poslu bir çocuk geldi, haftaya geliyomuş' dediler
bu mesaj benim bilinçaltıma direk kodlandı
sonraki hafta pazartesi, iş yerinin kapısında 190 boyunda 1 arşın omuzlu, moda dergilerinden fırlamış gibi bir tip elinde evraklarla bekliyor
durumu çaktım ama hiç orada yokmuş gibi kapıya yöneldim, direk bana elini uzatıp kendini tanıttı
adını temsilen Batu koyuyorum, buna benzer tiki bir adı var
sonra tabi ki de, kader beni sikecek ya, masası bir güzel benim masamın yanına düştü
ben iş yerinin starı, o yeni gelmiş, tedirgin, ürkek bir ceylan ve böyle davranmakta haklı çünkü hiçbir halttan anladığı yok
CV sinde yazdığı hiçbir işi yapamıyor, birkaç gün içinde herkes arkasından dalga geçmeye başladı
fiziksel olarak da dalga geçiyolar, aga zamanında modellik yapmış, six packler havada uçuşuyor, omuz genişliği 2 metre falan,
instagramı tamamen, kendini teşhir ettiği yarı çıplak fotoğraflarıyla dolu, onbinlerce takipçisi var
kadın erkek bir sürü kişi sex mesajları atıyor falan, bildiğin noldum delisi olmuş
ama benim entelektüel çevremde, ezik bu, narsist falan diye arkasından saydırıyor herkes, yüzüne karşı da kötü davranıyorlar, kimse muhattap olmuyor
ben zaten gösterişli olmasından etkilendim, artı bir de dışlanan insanlara zaafım vardır
çocuk yanıma geliyor, yaptığım işlere hayran hayran bakıyor falan
yardım istediği bir gün yanıma oturdu, elini omzuma attı, bedenini bedenime yasladı, adam beton gibi, hayatı spor salonlarında geçmiş, vücuduna protein pompalanmaktan beynine kalmamış
o kadar etkilendim ki o sarılmasından, içimden bir şey koptu sanki, ondan bana bir vücut sıvısı aktı gibi
bu Gökhan'dan sonra, ikinci yanlış yorumladığım duyguydu, şimdi düşünüyorum Batu'ya da hiçbir zaman cinsel bir fantezi kurmadım
elimde 1 ton iş varken, kendi işimi bırakıp, onun işine yardıma gidiyordum, sırf yanına oturup, ben de ona sarılayım, dokunayım diye
teşekkür ettiğinde elimi beline doluyordum, omuzlarını sıkıyordum, saçıyla oynuyordum, çoğu zaman sabah geldiğinde sarılıyoduk falan
bana sürekli kardeşim diyordu, o kadar iyi geliyodu ki, şimdi anlayabiliyorum bana iyi gelenin ne olduğunu
ben bunu 'ondan hoşlandım' diye yorumladım
tabi bu iş bilmezlikle 1 hafta içinde şirketten sepetlediler bunu
ertesi gün beni aradı ve telefonda şunları söyledi
"ben hayatımda senin gibi bi insan tanımadım, bu ortamda herkes birbirinin kuyusunu kazar, sen işini gücünü bırakıp bana yardım ettin, bundan sonra 1 numaralı adamımsın, benden kurtulamazsın,
dışardan iş aldığımda mutlaka sana da paslıcam" falan dedi
normalde eğer çok gösterişli ve yakışıklı bulduğum birisini elde etme şansım yoksa, bu duygum nefrete dönüşür
ve aynı şeyin Batu'ya karşı olmaması için kendi kendime bir karar aldım
ne derse desin alınganlık ve kompleks yapmıcam, davranışlarında kusur aramıcam, kendime nefret etmek için bir sebep aramıcam
Batu'daki sarılma koklaşma aşkını, daha sonradan doğru yorumlamaya başladım
bana bu kadar değer verdiğini açık açık dile getirmiş birini, yakışıklı insanlara olan kıskançlığımı, nefretimi, erkek erkeğe dost olma isteğimi, cinsellikle karıştırma olayımı aşmakta kullanmak istedim
yani, bir süre sonra cinsel dürtülerim zaten geçti, bu sefer artık kıskanmayı ve nefret etmeyi beklerken, buna izin vermeme kararı aldım
aradan 3-5 ay geçti, bu beni aradı, dışarıdan bir kaç iş var
ama önce yatırım yapmamız gerekiyor, daha sonra karşılığını fazlasıyla alacağız, ne düşünürsün diye
ben buna açık açık, "ben sana istediğin her işi yaparım, hiçbir zaman para verme istiyorsan, sıkıntı değil, istediğin zaman işi de öğretirim" dedim
hayatımda ilk defa bir insana bu kadar samimi bir teklifte bulundum, gerçekten içimden gelerek karşılıksız vermeyi göze aldım ve yaptım da
tam 1 sene boyunca, normalde başka bir firma ya da şahıs için yapsam en az 100-150 bin tl para kazanabileceğim sayıda işi, Batu'ya karşılıksız, hiç sorgulamadan, sitem etmeden, sıkılmadan yaptım
bazen normal işimden gece 12'de mesaiden çıkıp, 12'den sonra sabah 5-6 ya kadar onun işlerini yapıp, sonra 1 saat uyuyup geri işe gidiyordum
hiç sormadım, noldu bu işler, hani geri dönecekti, vs vs, para kazanıyor olsa da sıkıntı değildi benim için
toplamda 1.5 sene sonra falan çalıştığım firmadan ayrıldım
Batu bana, madem ayrılıyorsun, yeni bir işe girme birlikte iş yapalım dedi
1 senedir sürekli bana yaptırdığı işleri bize getiren adamla tanıştırdı beni (adını Ahmet koydum)
sonra hazırladığımız işlerden ilkini hayata geçirme kararı aldık
tabi bu işi hayata geçirmek için, büyük bir ekibe ihtiyaç var
ben iş çevresindeki star çalışan, bütün disiplinlerle birebir muhattap olan insan olarak, nazımın geçtiği bir sürü firma, ekipler, yöneticiler, çalışanlar, her türlü ekibe sahibim
bu aga iş bilmez biri olarak hepsinin altından kalkması mümkün değil
daha sonra ben tanıdığım bütün ekibi yığdım ve ilk işin altından hakkıyla kalktık
bu işi yaparken Batu'da beni rahatsız eden bir çok şey oldu
gittiğimiz toplantılarda, sürekli, benim yaptığım işi, şöyle yaptım, böyle yaptım diye anlatıyordu, sanki kendi tek başına yapmış gibi 1. tekil ağızdan konuşuyordu
bu konuda bir kaç kez uyardım onu, tartışmalarımız da oldu
iş bölümü yaptığımızda, ben hızlıca hepsini hallettikten sonra, onunkileri de "hadi sen daha iyisini yaparsın, bunu da yap" diye bana getiriyordu
ben Türkiyenin 1 numaralı üniversitesinden mezunum, bu aga baba parasıyla kıçı kırık özel bi üni yi bitirmiş, kendince beni kandırdığını sanan bir kurnaz
etrafında kimse buna, yalnızlığından, ezikliğinden, beceriksizliğinden bahsetmeye cesaret edememiş, çünkü popüler
ben de enayi olduğumdan, farkında olmadığımdan değil, naparsa yapsın tepki göstermicem diye karar almışım bir kere, kendimi sabır sınavından geçiriyorum
hatta bir keresinde benden hoşlanan bir kız vardı, bana "insan senin gibi bir tipe niye asılır ki, hadi ben uzun boylu kaslı falanım" demişti
nasıl başardığımı bilmiyorum ama buna bile bozulmadım, geyiğe vurup güldüm
standartta böyle şeylere asla izin vermem ama bazen çok sinirlendiğimde kendi kendime, acaba kıskanıyor muyum onu diyip, sırf bu yüzden tepkimi dile getirmiyordum, aldığım kararı hatırlıyordum
çünkü her girdiğimiz mekanda gözler üzerinde, herkes ilgi gösteriyor, hangi arkadaşımla tanıştırsam aşık oluyor falan
onun olmadığı ortamlarda, benim kendi arkadaşlarım arasında bile sürekli sohbet muhabbet konusu
daha sonra ilk işi yaptık ve  yatırımlar devam ediyor
Ahmet Bey boyuna birşeyler istiyor, tabi ben işten çıktım ve sadece buraya bağımlı hale geldiğim için artık vadettiği kazancı sorgulamaya başlıyorum
kaldı ki ben yine sorgulamayacaktım ama kendileri beni beklentiye soktukları için, şu kadar para kazancaz, şöyle olcak böyle olcak diye
Batu bana, para veremeyiz sen her dediğimizi yap dese, yine kabul ederim
ama beni beklentiye sokup, kazanç vadettikleri için bu sürede dışarıdan gelen bir çok teklifi geri çevirdim, dışarıdan alabileceğim işleri alamadım sürekli Ahmet beyin işlerini yapmaktan
daha sonra bunlarla da 7-8 ay geçti, ben artık kiramı bile ödeyemez duruma geldim
arkadaşlarımdan sağdan soldan bankadan borç ala ala, gırtlağıma kadar borcun içine battım
uçan kuşa borcum olmaya başladı, insanlarla görüşmeyi kestim, apartmana girerken yöneticiyle karşılaşıcam diye eve geç gidiyordum :/
ha bugün ha yarın olacak diye diye aradan 1 sene geçti
ilk hayata geçirdiğimiz işten de içeride param kaldı
sonra dedem vefat etti ve memlekete gittim
o halde bile bilgisayarda iş yapmaya çalışıyordum, yeni şeyler istiyorlardı
sonra döndüğümde bu ortalarda yok, arıyorum Ankarada, yok dayısı ölüyo, yok öyle, yok böyle
10 günde döncem diye gittiği şehir dışındaki işten 45 günde döndü
birkaç yerden Batu kendi kendine bir işler karıştırıyor diye duydum ama nedense konduramadım
ama şüphesi içime düştü bir kere ve beni kemirmeye başladı
babamlar yanıma gelmişti ve gece ateşim çıktı, bu şüphe yüzünden hasta oldum resmen
daha sonra evimden 25km uzakta oturan, işi yaptırdığım ekipten bir arkadaşla bayram günü gecenin 2sinde benim evin sokağında karşılaştık, Allah'ın işine bak
bi kolumda annem bi kolumda babam hastaneye gidiyoruz
adam Batu Bey diye bişeyler geveledi ama ben ayakta duramıyorum, bekliyoruz işte falan diyip geçiştirdim
hastaneye geldik iğne serum derken benim gözüm açıldı
annem dedi ki "görüyo musun Batu'yu adamlar sürekli görüyoruz diyolar" dedi
nasıl yani demedi öyle bişey diyorum
babam ben de duydum öyle dedi, dedi
gecenin 3ünde adamı aradım, dedim hastayım dediğini anlamadım, sen Batuyla sürekli bir aradayız mı dedin
evet dedi
ne sebeple dedim
e Ahmet Bey'in işlerini yapıyoruz işte, hayata geçiriyoruz dedi
hayatımda yaşadığım en kötü anlardan biridir
aldatılmışlık, yanılmışlık, ihanet,inkar, kalleşlik, beynimden vurulmuş gibi oldum
benim yaptığım işleri, onca emeğimi, benim tanıştırdığım ekiple, benden habersiz arkamdan yürütüyor, bu nasıl birşey, hangi kelimeyle, hangi duyguyla tarif edilebilir
sonra eve gittik ve ben sinir krizi geçirdim
şimdiye kadar, gıkını bile çıkarmadan büyümüş, kendi kendine Türkiye derecesi yapıp işini gücünü yoluna koymuş oğlunu o halde görünce de babam hayatının şokunu yaşadı
adam napacağını bilemedi, hayatında beni ağlarken bile görmemiş, evde bağırıp çağırıp ağlayarak etrafta ne varsa kırıp döküyorum
bu babamla aramızdaki ilişkiye olumlu katkıda bulundu tabi
tutturdu seni memlekete götürcem, sana orda iş kuralım diye ama küçük yerde işimi yapma şansım yok bi de İstanbulu asla bırakamam, hayatımda aşık olduğum tek şey İstanbul
o günden sonra babam sürekli aramaya başladı beni, kafana takma, nasılsın, paran var mı vs vs.
panik atak durumları, sürekli çarpıntılar o geceden sonra başladı bende
daha sonra ben hala "bir yanlış anlaşılma vardır, mümkün değil yapmaz" falan diye geziyorum
ekipten başka bir sürü insanı aradım ve hepsi de durumu doğruladı
çoğunun da benden habersiz yaptığından haberi yok
Batu'yla yüzleşmeye karar verdim ama o kadar gözümde büyüdü ki
çarpıntılarım arttı, arıyorum şehir dışındayım, arıyorum şurdayım burdayım 2 ay oyaladı beni
tahmin edin o 2 ayda ben naptım
onun koynundan bunun koynuna koştum tabii ki
en sonunda yüz yüze geldik ve ben yüzüne tükürmedim
ona bir şans daha vermeye karar verdim
evet enayilik belki bilemiyorum, hayatımda ilk defa birini gerçekten sevmişim, karşılıksız, görünce bütün buzlarım eridi
"bak dedim, ben seninle olan dostluğumu kaybetmek istemiyorum, artık olan olmuş, kendi başına devam etmek istiyosan anlarım, sıkıntı yok benim için, yeter ki haberim olsun, beni de oyalama en azından" dedim
her şeyi inkar etti, şöyle yanlış anlaşılma böyle iftira
sen dedim 2 aydır beni oyalamak yerine kendini savunsaydın, yanlış anlaşılma olmazdı, ben insanlardan duyduğumu söylüyorum
hayatımda kimseye göstermediğim olgunluğu ona göstermişim resmen
bana "sen benim kardeşimsin, sana verdiğim sözün arkasındayım, işler bekliyo hiçbiri olmadı, olsaydı yapacaktık, olunca yine yapcaz, senden başka kime gitcem ben" falan dedi
ikna olmadım ama madem dedim böyle istiyor yine sesimi çıkarmadım
eşek bile aynı kuyuya 2 kere düşmez derler ya, ben aynı adamın, beni aynı yerden kendimi 2. kez bıçaklamasına izin verdim
bütün bunların ardından ve bu konuşmadan 1 ay sonra gitti benim işlerimle kendine internet sitesi açtı, birlikte bulduğumuz firma ismiyle, tek başına, kendi adını yazarak
ben daha ne yapabilirim ki bu insan için
ona sonsuz güvendiğim için ne bir sözleşme, ne bir hak hukuk, avukatla görüştüm, hiçbir şey talep edemiyorum
anksiyete ve çarpıntım tavan yaptı bu safhada, sürekli kriz geçirmeye ve kafamı duvarlara vurmaya başladım
antidepresana başlamasam bu durumu atlatmam mümkün değildi, hala aklıma geldikçe sinirden elim ayağım titriyor
daha sonra içerde kalan bir para vardı 25bin tl
bütün bunlardan 2 ay sonra beni aradı, hiçbir şey olmamış gibi kansız
15 bin tl yatırmışlar onu haber veriyor
25bin tl alacak 15 i onun 10 u benimdi.
benim yerimde başkası olsa, hayatta alamazdı o parayı, çünkü ödemeyi benim ekibime yapıyorlar ben onlardan alıyorum
ama benim Allah korkum bunu yapmama izin vermedi, onun bende hakkı kalacağına, benim onda kalsın
8 ay gecikmeden sonra 15 bin gönderdiler 10 bin gene kaldı
15 bini yarı yarıya paylaşacaktık ama artık bu adamla bi bağım kalmasın diye ben kalan 10 binimi alıp 5 ini buna gönderdim, telefon açıp
"mevzu para değil, ben artık seninle bir bağım kalmasını istemiyorum, 5000 için bi 8 ay daha peşinizden koşamıcam, kendi yoluma bakamıyorum, sen sürekli Ahmet beyin yanındasın kalan 10 binini yatırınca alırsın" dedim
bu adam, bütün bunlardan sonra hiç utanmadan sıkılmadan bu telefon konuşmasından sonra twitter a
"KİME İYİLİK YAPTIYSAN ONDAN KORU KENDİNİ" yazmış
yarı yarıya bölümek yerine, kendi hakkımı alıp, onun kendi payını beklemesini söylediğim için
daha ben yine yapmayacaktım ama arkadaşlarım, kendini şu çocuktan kopar diye gözümü açtılar, iyiki de öyle yapmışım yoksa şu an olduğum noktaya gelemezdim
hergün hergün Ahmet Beyi ara, para nerde sor, muhasebecisini ara, sürüp gidiyor
bu neyin kafası arkadaş, sen nasıl bir senaryo yazdın kafanda da
benim gibi bir adama bütün bunları yapıyorsun, üstüne haksızlığa uğradığını düşünüyorsun, kesinlikle bunun bir kişilik bozukluğunda karşılığı olmalı
geçmişte bana onca acı yaşatan insan oldu, çocukluğumda gençliğimde, lisede
hatta 6 yıl küs kaldığım, çok kalbimi kıran bir arkadaşım vardı
bugünlerde tek tek hepsini affetmeye başladım, 6 yıl küs kaldığım arkadaşımla da barıştık, gerçekten affetim
ama Batu
Batu'yu asla affetmicem, benden önce ölürse gidip mezarına konuşucam, bunu da ölene dek unutmıcam,  hakkım da asla helal değildir
sana bunca fedakarlığı yapan bir insana, bunu yapmazsın, adam olan yapmaz.
ama benim tanıdığım inandığım Allah, başka bir yerde bizi mutlaka tekrar karşılaştıracak
ve bu karşılaşmanın şartları Batu için pek iç açıcı olmayacak.
asla intikam gütmüyorum, sadece ilahi adalete güvenim ve inancım sonsuz.

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4067
    • Profili Görüntüle
10 yılın ardından, terapilerde asla disiplini yakalayamayacağım tezi, bu terapiyle birlikte geride bıraktığım 2 ayla yavaş yavaş çürümeye başladı.
30 senelik ömrümde, çocukluğum da dahil, hayata hiç bu kadar umutla baktığımı hatırlamıyorum.
Başarılarım, deneyimlerim, arkadaşlarım, bir çok mutluluğum oldu ama asla bulamam sandığım bir şey vardı; HUZUR.
Geçen hafta hayatımda ilk defa huzuru hissettim.
Hayat aynı hayat, sorumluluklar ve dertler aynı, ben aynı be, şehir aynı ,hava aynı , insanlar aynı ama ben aynı ben değilim artık.
Sebepsiz ve tarifsiz bir dinginlik, huzur ve endişesizlik hali içindeyim.
Manasızca gülümsüyorum, sürekli "şükürler olsun Allahım" diye geziyorum, 32 dişim sürekli görünüyor.

Son terapide hoşlandığım tipler ve içsel fantezilerim üzerine konuştuk.
Bu konuya gelişimiz, 30 yaşında olduğunu düşündüğüm bir çocuktan etkilenmem,haftalardır kafaya takmış olmam vs derken, 25 yaşında olduğunu öğrendiğimde direk sönmesiydi.
Kendimden büyük kişilerden hoşlanmamı, sadece babayı aramaya yormuştuk ama aslında durum büyüklerden hoşlanıyorum değil, küçüklerden hoşlanamıyordum.
Ne fark var ki denebilir ama çok fark var. Kendimden büyük kişilerden hoşlanıyorum ama 40-45 yaşlarındaki insanlardan değil.
Ben 27 yaşındayım, hoşlandığım tipler 28-35yaş aralığında, aslında kaç yaşında olduğu çok da önemli değil, benden büyük olduğu sürece. Yani benden 1 yaş da olsa büyük olacak, aynı yaşta bile olsak olmuyor.
Belki duygusal olarak hoşlanabilirim ama cinsel bir dürtü hissetmiyorum. 20 yaşımdayken de 21-30 yaş aralığından hoşlanıyordum.
Kendimden 1 yaş dahi küçük olsa, etkilenemiyor olmamın bir sebebi var; erkek kardeşimle özdeşleşiyor olması.
Bu güne kadar, bunu yüzüme karşı dile getiren olmadığı için üzerine düşmemiştim ama şimdi düşündüğümde evet hatırlıyorum, kendimden küçük kişiler bana ilgi gösterdiğinde direk aklıma kardeşim geliyordu.
Benim hayatımı mahveden 20-25 kişi sayabilirim. Ama eğer benim mahvettiğim bir hayat varsa, o da kardeşimin hayatı olabilir. Belki mahvetmek denemez ama kötü yönde etkilediğim mutlak bir gerçek.
Anneme babama yansıtamadığım öfkemi her zaman erkek kardeşime yansıttım. En ufak kavgada tekme tokat girişirdim. Benim çok başarılı, onun ortalama bir öğrenci olmasını sürekli ortaya getirirdim.
Aileden onun yanında bile, benim ondan daha üstün olduğumu belirten övgüler duyardım ve hiç itiraz etmezdim. Onu koruyup sahip çıkmazdım. Sürekli eleştirirdim. Düşünüyorum da hep benim gölgemde büyüdü.
Aramızda az yaş farkı olduğu için, benim eskilerimi giydi, benim oyuncaklarımı oynadı, çoğu zaman benim arkadaşlarımla ortamıma girmeye çalıştı ama ben onu yanımda istemezdim.
Abin gibi çalış, abin gibi terbiyeli ol, abin gibi uslu ol, abin gibi, abin gibi.
Sünnet düğünümüzün videosunda bile dikkatimi çekti, abin ağlamıyor, sen neden ağlıyorsun diyorlar.
Annem babam başta olmak üzere, bütün aile fertleri eş dost akraba, onu hep yaramaz, tembel, obur, düşüncesiz rahat ve ikinci çocuk ilan etti.
Ben de buna ışık tuttum.
Madur olmaktan , zalim olana geçiş, bugüne kadar hissettiğim en ağır duygu.
Şu süreçte korktuğum, yüzleşmek istemediğim tek konu bu.
Eşcinsel olduğumu tüm Türkiye duysun, umurumda değil, parasız kalabilirim, sevdiklerim hayata veda edebilir ama kardeşimle yüzleşme fikri beni en çok rahatsız eden durum.
Evet kulağa abartılı geldiğini biliyorum ama vicdan azabı duyduğum tek konu bu.
Yaşça benden küçük olduğunu bildiğimde sönmüş olabilir ama onca kişinin arasında o çocuğu seçmemin bir nedeni var.
İstemsizce bilinçaltımın onu seçmesinde bir neden. Ne aman aman bir tipi var, ne benden daha parlak bir kariyeri ya da yeteneği.
Hüseyin Hoca ilk etapta, bi yerde sana benziyor hoşlandığın çocuk demişti, kendine vermediğin değeri ona veriyorsun.
Aslında bir yerde bana benzediği doğru, çünkü kardeşimle ben ikiz gibiyiz, aslında çocuk kardeşime benziyor.
Bunu da ellerinden farkettim. Böyle bir vurulma anı vardır ya, her şeyin manasını yitirdiği,  film sahnesi gibi herşeyin yavaşladığı.
Öyle bir eşleşme oldu kafamda ve öğrendim ki, o da abisinin gölgesinde büyümüş bir çocukmuş.
Bu olaylar silsilesini, hissettirdiklerini aktarmak, duygulara dökebilmek ne mümkün.
Bu durumun obsesyonumu beslediğini düşünüyoruz H.K ile, daha doğrusu her obsesyonun altında suçluluk psikolojisi vardır diyor.
Suçluluk psikolojisi şu hayatta ne belirgin negatif duygumdur. Evet herkes yaptığı hatalardan ders çıkarmalıdır, insani olarak suçluluk duyabilir ama obsesiflerinki aşırı dozda abartılmıştır diye de ekliyor.
Bu abartı durumu sık sık yaşadığım şu durumu çok net şekilde açıklığa kavuşturuyor.
Bazen geceleri yattığımda, 2 kardeşim olmasına rağmen, ya da ailenin diğer bireyleri sevdiğim onca insan varken, durup dururken, erkek kardeşimin öldüğünü, şehit olduğunu, ya da bir trafik kazası geçirdiğini, kaybolduğunu ve bir daha haber alınamadığını, sonra arkasından nasıl ağlayıp pişman olduğumu, sahne sahne cenazesini beynimde canlandırdığımı, ettiğim feryadı bile kelimesi kelimesine tasarladığımı ve bunu gerçekten kalbimde hissedebilecek kadar ileri gidip ağlamaya başladığımı sonra bi dakka lan noluyo, çocuk ölmedi, manyak mısın dediğimi çok iyi açıklıyor.
Bir türlü anlam veremediğim bu hastalık ötesi duygu durumum şimdi tüm berraklığıyla yerini buldu.
Bunun dışında da kendimi bildim bileli suçluluk duygusu yakamı bırakmadı.
Küçüklüğümden beri yaptığım her şeyden suçluluk duyarım. Sonraları sebebini eşcinsel olmama bağlamaya başladım. Herhangi bir övgü ve başarı karşısında bile, eşcinsel olduğumu bilseydiniz de bu kadar iyi olduğumu düşünür müydünüz gibi manasız suçluluk duygularına kapılırdım. Sanki her başarılı özverili insan günahsız peygamberlerden oluşuyor.
Giydiğimden, yediğimden, söylediğimden, her şeyden suçluluk duyar olmuştum. Sevdiğim insanlardan, SEVİLMEKTEN, SEVMEKTEN ve en çok da Allah'a karşı.
Hala çoğu şeyden suçluluk hissediyorum, haketmediğim bir hayatı çalmışım, benim olmayana konmuşum gibi.

Geçen haftaki iyilik halinden sonra, bu hafta artan obsesyonlar, tekrar eden uykusuzluk, mutsuzluk depresyon, sürekli geçmişimden insanlarla uğraştığım rüyalarla boğuştum.
Daha önce de böyle düşüp tekrar düzeldiğim için umutsuzluğa kapılmamak için elimden geleni yapıyorum fakat dayanmak gerçekten de kolay değil.
Özellikle eşcinsel tarafımın yok olup, sadece sadist yönümün kalması ve kadınlardan hoşlanıyor olmamın ardından, bir rüya sonucu aktif pasif biseksüel olarak uyanmam epeyce zorluyor beni.
Rüyamda bir spor salonundayım ve etrafta uzun boylu kaslı beyaz atletli adamlar dolaşıyor.
Aslında hem fiziksel olarak çekici, hem de benim hoşlandığım tip profiline uymuyor. Daha olgun ve kel tipler ama kaslı geniş omuzlu uzun boylu vs.
Aralarından birine sarılıyorum ve sarılmanın dayanılmaz bir keyfi var. Cinsel olarak da uyarılıyorum ama başım belaya girer diye bir girişimde bulunmaktan çekinip, sadece sarılmanın keyfini çıkarmak istiyorum.
Bakıyorum ki ters bi durum yok, diğerine de sarılmak istiyorum. Sonra yanımdam diğerlerine göre çok daha çekici olan bir adam geçiyor.
Buna da sarılabilsem diye geçiyor içimden fakat çok sert mizaçlı bir adam ve çekiniyorum yanına gitmeye.
Sonra adamın yanına, sütyenli yüksek topuklu ayakkabı ve jartiyer giymiş, 4-5 tane seksi kadın geliyor.
Adamı çember gibi ortalarına alıp etrafında dans ederek, ellerini adamın vücudunda gezdirerek adama kur yapıyorlar.
Sonra adam eline bir kırbaç alıyor ve şak diye yere vuruyor. Ben adamı izleyerek merak ediyorum acaba aralarından hangisine vuracak diye.
Bir de bakıyorum ki, "bunu bana kim yaptı" diye bağırarak bana yöneliyor ve bunu farkedince kaçmaya başlıyorum.
Orda kanter içinde uyandım, uyandım ve yıllar sonra kendimi birden pasif hissetmeye başladım ama kadınlara karşı ilgim yok olmamış hatta daha da güçlenmişti.
Yanımda bir kadın olsa korkmadan cinsel ilişkiye girebilirdim, öylesine güçlüydüm. Aynı zamanda erkeklere aktif olmak da istiyordum.
Tabir-i caizse nefes alsın yeter, travesti olsa yine ilişkiye girebilir bir ruh haline büründüm. Kadın erkek aktif pasif.
Bir yandan sadizmin şiddeti de giderek yükselmişti. Her gördüğümü bağlayıp kırbaçladığımı hayal etmeye başladım.
Hüseyin Kaçın'ın bu rüyaya yorumu, bir gün kadınlarla ilişkin olduğunda onda da sadist olma şeklindeydi.
Çünkü nasıl aktif olarak başladığın eşcinsel hayatında pasifleştiysen, sadist olarak başladığın heteroseksüel hayatında da mazoşistleşirsin demişti ki bu durumu deneyimlemeye gerek kalmadan bu hafta bir de mazoşist duygular yeşertmeye başladım. O eksik kalamazdı elbette.
Onca ilişkim ve deneyimim içinde, aktif oldum pasif oldum, bir erkekle ilişkiye girebilmek adına, yanındaki kadınla birlikte olmayı bile gözüm yiyodu, sadist oldum, romantik oldum, herşey oldum fakat 1 kere bile mazoşist hissetmemiştim, acı çekmekle ilgili fantazi kuracağımı hayal etmemiştim.
Şimdi birden kendimi yeşilcam filmlerinde erkeklerin eline meze olan, onun elinden onun eline itilip kakılan tipler gibi hayal etmeye başladım.
Birileri tarafından tecavüze uğramış, yerde zavallı bir şekilde bırakılıp gidilmiş olarak hayal ediyorum kendimi ve bundan ciddi ciddi haz alıyorum.
Tabi Biliyorum ki bu da geçici bir durum ve artık moralimi bozmama, konsantrasyonumu dağıtmasına izin vermeyecek kadar güçlüyüm.

Eşcinsel hayatımı, eşcinsel kimliğimi yani geçmişi unutup temiz bir başlangıç yapmak, efsane rahatlatıcı bir durum. Eşcinsel alemde, gay bar ortamlarında onca şey görüyor duyuyoruz, uyuşturucular, alkol, sex, cinayetler, ihanet, hırsızlık, hastalıklar vs vs
Bana "Bu dünyadan böyle iyileşerek çıkan, kurtulan var mı, senin gibi?"diye sordunuz. Evet yok ya da çok az fakat ben eşcinsel hayatımı en yüksek dozda yaşarken bile hep bir gün çıkacağımdan emindim.
Bunun üzerine düşünürken farkettim ki, bugüne dek uzun soluklu bir ilişkim olmaması, ya da herhangi bir şekilde biriyle aynı eve çıkmamam, sosyal hayatıma çok dahil etmemem tam olarak bilinçaltımdaki bu "BEN BURDA KALICI DEĞİLİM" düşüncesinden ötürü olmuş olmalı. Çünkü baktığım zaman, evet sonsuz sadakat olmasa da, yıllarca birlikte kalan, aynı evde yaşayan, etrafa kendilerini ifşa eden bir sürü eşcinsel çift var.
Ben hiçbir zaman işin duygusal, romantik boyutuna çok derinlemesine girmedim, giremedim. Karşı koyamadığım genelde günübirlik ilişkilerdi ve herhangi birini bir daha aradığımı hatırlamıyorum.
Hatta bir ara yurtdışına yerleşme planlarımı, vatanımı, ailemi, arkadaşlarımı, burda edindiğim kariyerimi düşünerek değil "O zaman Hüseyin Kaçın'ı nasıl görcem" diye iptal etmiştim.
Bilmiyorum o dünyada kalma korkusundan mıdır, Hüseyin Kaçın'a duyduğum derin sevgi ve güvenden midir.
En son terapide "Ben cennete girer miyim bilmem ama cennete girecek adamları bulurum" dediniz.
Ben de şimdi diyorum ki, "Ben cennete girer miyim bilmem ama 1 kere olsun, cennete girebilme ihtimalimi bile düşünmemişim"
Terapi kaydındaki bu sözü duyunca, üzerine düşünmeye bile gerek duymadığımı farkettim.
Ben cehenneme gideceğimi çoktan kabullenmiştim, herhangi bir nedenle cennete layık olabileceğimi asla düşünmemiştim.

« Son Düzenleme: 24 Mart 2017, 05:22:29 ös Gönderen: psikolog »

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4067
    • Profili Görüntüle
Bu hafta terapi kayıtlarım yerine bambaşka bir konuyu ele almak istiyorum.
HK kendisine hakaret eden kişilerin yazdıklarını bana göndermişti, ben de kendi uğradığım onca hakareti anımsadım.
Bir tanesi var ki, hayat boyu unutmadığım, unutamayacağım, yıllarca arkadaşım diye sahip çıktığım birinin bana sarfettiği hakaret ötesi cümleler.
Mert diye bir arkadaşım -bu seferki isim temsili değil, gerçekten adı Mert- yerine beni bu kadar yaralayan başka bir isim koyamam çünkü.
O kadar içimde yara etti ki, o zamanlar messenger diye bir program vardı, ordan bana yazdıklarını mailimde saklamıştım.
Lisede herkes tarafından dışlanan bir tipti kendisi. Arkadaşlarla para toplayıp cips kola ıvır zıvır alırdık, kimse Mert'in gelmesini istemezdi, oyunlarda o gelince insanlar kaçardı falan.
Kaç kere dışlandığı için, onu aramıza almak için insanlarla kavga ettiğimi bilirim.
Oturmasını kalkmasını bilmez, giyinmeyi bilmez, yemek yemeyi bilmez.
Hatta bir kıza aşık olmuştu ve mezuniyette ne giyeceğinden, kızla nasıl dans edeceğine kadar prova ettirmiştim.
"Acırsan yetime, döner koyar göt.ne" lafı, benim için söylenmiş, defalarca tecrübe ettim.
Mert lisenin bittiği sene bir şekilde benim eşcinsel olduğumu öğrendi, önce beni biraz dinledi, kendince anlayışlı davrandı vs.
ve 6-7 yıl sahip çıktığım, onca insanı karşıma aldığım, maddi manevi destek olduğum bu çocuk,
Beni arayıp dedi ki ; "Menzilde bir Şeyh varmış, daha önce böyle bir adam kendini s.kt.rmek için sokaklarda kendini yerlere atarken , mübarek Gavs'ın, hikmetinden sual olunmaz, her derde deva kudretli nefesinden bir üflenmiş, birdenbire  a... aşkıyla yanmaya başlamış" 😊
bana menzile gidip okunmam gerektiğini tavsiye etti.
Unutmuyorum kış ortası, yarıyıl tatilindeyiz, ailemin yanındayım, kalkıp Adıyaman'a gitmemi söylüyor ve ertesi gün aramızda geçen konuşma şöyle (uğur benim)

14:02 Mert


ewet
uğur ben çok ciddiyim
bu işi hallet
istemiyorsan bitsin
yeter artık,
bana anlattıklarının
hepsi
yalan kendini
haklı çıkarmaya çalıştın
yazık sana
14:02 Uğur

:S
14:03 Mert

bu iğrençliği yapma
git ne yapmak istiosan onu yap
ama
sen ALLAH ın lanetlediği fasıklardansın
utanmadan
benle yolda yürürken oğlanlara taş gibi diyodun
bu senin kurtulmak istediğinin yalan olduğunu nasıl anlatıyor
ben sana nasıl
inandım da
yanında
14:04 Uğur

mal mısın seni gıcık etmek için yapıyodum onları birine asılsam sana mı söylicem
14:04 Mert

yürüdüm
senle beni görseler
sevgili sanmış olanlar wardır
yarın öbür gün ewlenicem
şerefime
14:05 Uğur

saçmalamayı kes
14:05 Mert

haysiyetsizlik gelirdi
14:05 Uğur

salak mısın sen
kim sevgili sancak bizi
14:05 Mert

saçmalamıyorum
top olmaktansa
senin iğrenç şerefsiz orospu çocuğu top arkadaşların
hatırla
yolda yürüken bana birisini
gösterdin
bu da top arkadaşım dedin
ben nerdeyse
kendimden
iğrendim
14:06 Uğur

bu da eşcinsel dedim top fln demedim
14:07 Mert

çünkü
bana normal gelmeye başlamıştı sen anlata anlata
ama siz
toplar
iki yüzlü şerefsizsisniz
14:07 Uğur

demek hepsi benim suçum öyle mi
14:07 Mert

ewet
herkese iftira attın
pislik herif seni
ALLAH IN lanetlenmiş kulu
düzelmek istemiyorsun
çaban yok
senle konuştuğum gezdiğim için
sana sarıldığım için iğreniyorum
kendimden
14:08 Uğur

iyi madem eğer benim suçum değilse ve gerçekten çabalıyosm , dünyadaki en ağır acıları yaşadıysm ,dilerim Allah bunu görsün sana da benim gibi bir evlat vererek seni bununla sınasın, derdine de derman bulamayasın
14:09 Mert

yazık
ALLAH ı
insan mı sandın ki
hemen bi şeylere sinirlenip ceza
vericek
yol belli
git kurtul
ama
kime
eminim Cihan'a (yurtta beni taciz eden çocuk, Mert'e anlatmıştım olayı)
iftira attın
sen
14:09 Uğur

:O oha artık
14:10 Mert

belki de beni
kandırdın
sinsi şeytansın
kafamı bulandırdın
bunu hoş karşılamamlıydım
sen bir pisliksin
kendimle savaştım
noluyo bana dedim
14:10 Uğur

sen neler söylüyosun ya sarhoş musun nesin, yeter artık kes
14:11 Mert

niye normal gelio
şeytanı benim üzerime saldın
bi o bi sen
ama ALLAH şükürler olsun ki
olmadı
hayır
kendimdeyim
senin duymak istemiyeceğin şeyler
sizin yeriniz yok bu ülkede
milletin ahlakını bozmaya hakkınız yok
AŞŞALIK TOPLAR
14:12 Uğur

:/
14:12 Mert

BANA SÖYLEDİN
ŞEREFSİZLİK YAPTIN
BELKİ DE
...........
DİLİM VAR MIO
14:13 Uğur

nasıl yani, ne demek istiyosun
14:13 Mert

PİSLİK TOP
bi erkek tabi sen değilsin
insan bu durumu istediği birine
söyler
aşşalık herif
eurovisionu izlerken
14:13 Uğur

sana asıldığımı mı iddia ediyosun
14:13 Mert

bana ilk önce ben seni sonra sen beni
demiştin
doğruydu
hissediyordun
14:14 Fatih

en ufak bi ciddiyet düşündüysem Allah belamı versin
hiçbir şey diyemiyorum sana artık
yıllardır en ufak bir yanlış hareketim oldu mu, sana asılsam böyle mi davranırım
kaldı ki, seni sikerim vs. arkadaşlarla herkes arasında dönüyor böyle muhabbetler, üstüne oturup düşünülmüş bir şey değil ki, o anlık refleks olarak söylenmiş bir söz

14:14 Mert

millete
iftira attın
sanatçılara top dedin
herkese laf uzattın
kendini
haklı göstermeye çalıştın
senin yüzünden
o çok sevdiğim sanatçılar
hakkında
bende
şüphe
uyandırdın
bir an acaba ALLAH mı yarattı
dedim
eşcinselliği,
sen pisliksin
sen bu bataklığa batmışsın
ki
kendini haklı göstermeye çalışıyorsun
sinirden
ellerim
titiriyor
seni şimdi
siliyorum
herşeyimden
sana
menzili anlatmak için
bekledim
sana zaman verdim Uğur kurtulmak istiyor dedim
ama sen beni yalancı çıkardın
14:18 Uğur

sana yazdığım mesajı okumadın bile
cevap
14:18 Mert

okudum
niye görüşmek istiorsun ki
yıllar olan önce
bi lşi
kurtulmak istesen o gece atlar giderdin
14:19  Uğur

seni Allah'a havale ediyorum, daha fazla konuşmak istemiyorum
14:19 Mert

nooooooo
ALLAH SENİ zaten lanetlemiş
RABBİME şükürler olsun ki
senin gibi
aşşalık bir herifin ve senin gibi pislilklerin bana yüzünü gösterdi
top gibi giyinmeler
kız gibi mimikler
sen çoktan batmışsın da
yanına götürecek kişiler arıyorsun
kurtulmak isteyen
erkek gibi
giyinir konuşur
erkek gibi
oturur kalkar
daracık kız gibi vücuduna yapışan şeyler
orospu lar
gibiydin
anlamalıydım
aahhhhhhhhhhhhhhhh
bişey
söyleyemezsin
çünkü
haklıyım
o gün bana biseksüelim
dediğin an
senin
ağzını yüzünü dağıtmalıydım
bunu nasıl bana söylersin
bende bişey mi gördün diye
aahhhhhhhhh
senin gebertmediğim için pişmanım
artık taksimdesin
git gay barlar
sürt
orospu ol çık
pislik
nasıl
hınçlıyım
ama siktir et seni
ZATEN ALLAH IN lanetine uğramışsınız
belanı lanetlenerek bulmuşsun
ülkücüler
iyi yapıo
gebertiyolar
sizin gibi orospu çocuğu ibneleri

ALLAH'IM SEN GÜZEL RABBİM UĞUR GİBİ PİSLİKLERDİN ŞERRİNDEN TÜM İNSANLARI  KORU YARABBİ. BU PİSLİKLERİN İNSANLARI KANDIRMALARINA İZİN VERME. BUNLARI HELAK ET YARABBİ.  HİÇ KİMSEYE BÖYLE PİSLİK YAŞATMA YA RAB. SANA SONSUZ ŞÜKÜRLER SONSUZ SELAMLAR.......
UĞURUN ŞERRİNDEN DE TÜM İNSANLARI KORU YARABBİ
SEN UĞURU HELAK ET YA RABBİ.........

bu konuşmadan sonra neler yaşadığımı tahmin etmek çok da zor değil, 17 yaşında, balkon kenarında kendini atmak için ağlayan bir insanoğlu
ama onu bile yapacak cesareti yok, ya dediği gibi lanetlendiysem diye
ya Allah bile beni terkettiyse, ben kimden nerden yardım isteyeyim diye
bu olayı bugün anlatmamın sebebine gelince, dün akşam Kandil Gecesi hocanın okuduğu bir ayet
93/DUHÂ suresi-3.ayet
Balkon kenarında ağlayan çocuk, balkon demirinden iner, abdest alıp camiye gider  ve 2 rekat namaz kılar ve ağlayarak secdeye kapanır
daha sonra Kuran'ı Kerim i eline alıp, Allahım bana bir işaret gönder diyerek rastgele bir ayet okur
dün kandil gecesi okunan ayet
93/DUHÂ suresi-3.ayet: Rabbin seni bırakmadı ve sana darılmadı da.
bu olaydan sonra 1 ay içinde bir eşcinsel arkadaşlık sitesinden Hüseyin Kaçın isimli bir psikolog çocuğu bulur ( bu kısmını da kimse bilmez)
« Son Düzenleme: 31 Mart 2017, 03:21:58 ös Gönderen: psikolog »

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4067
    • Profili Görüntüle
30 yaşından sonra anneden kopmak
Bunca sene o kadar mücadele verdim, itildim kakıldım, küçümsendim, korktum, hayal kırıklığına uğradım ama böyle bir yürek yangını hatırlamıyorum
7 aydır görmediğim, deli gibi özlediğim annem, 2.5 ay terapinin ardından tam gönlümü bir kadına kaptırmaya yakınken kalkıp İstanbul'a geldi
uzun ayrılıkların ardından kavuşmalarımızda sarıldığımızda, içimden bir parça kopar, gözlerim dolardı
bu sefer annem yine sarılıp ağlamaya başladı, ben çok tuhaf oldum, sanki ona yabancılaşmıştım
7 ayın ardından, onca özlemimle, sarılmakla sanki kavuşamadım, tatmin olamadım
daha önce memlekete gittiğimde, hep allak bullak olurdum
eşcinselliğim had safhaya yükselir, daha memleketten ayrılmadan İstanbul'dan birini bulur, döner dönmez bir şeyler yaşardım
elimde bavulla birinin evine gittiğimi hatırlıyorum
bu durumu babamı görmeme bağlıyordum şimdiye kadar
iş güç sahibi olunca, ben gidemez oldum, kendini ayarladıkça babam kardeşim annem İstanbul'a geliyor artık
babam tek başına İstanbul'a geldiğinde bir şey yoktu
ama bu annemin ilk defa İstanbul'a tek gelişinde anladım ki, benim düğüm noktam, beni alt üst eden annemmiş
geldiği günden itibaren altüst oldum, bütün dengem şaştı
8-9 haftadır terapilerde sağladığım istikrar, iyilik ve düzen hali uçtu gitti
içimdeki sadist 10 kat güçlenerek meydana çıktı
terapiye başladığımda, telefonumdaki bütün gaylerin telefonlarını silmiştim
aralarında sadece 1 tanesini unutmuşum ve unuttuğum kişi de mazoşistin tillahı
sadistliğim öyle bir yükselişe geçmiş olacak ki, enerjimle adamı çektim, aylar sonra bana yazdı
işin tuhafı oturduğu yer de iş yerimin dibinde
akşam boyunca telefonda konuştuk, şöyle kırarım, böyle parçalarım, bdsm fantezileri havada uçuştu
ertesi gün iş çıkışı gitmeyi kafama koymuştum, öyle bi gözüm döndü ki
sonra neyse ki sabah uyanınca, bi dakika dedim, napıyorum ben, aynı tuzağa tekrar düşemem dedim ve vazgeçtim
bir sonraki gün işe gitmedim, anneme İstanbul'u gezdirdim, her şey iyi hoştu
bütün gezdik yedik içtik yorulduk, en son metroya bindik
metroda benim dövme yaptırma muhabbetim açıldı
aramızda şöyle bir diyalog geçti;

annem: ne gerek var dövmeye, hiç güzel durmuyor bence
ben: bence çok güzel, yaptırcam, hep şu abdest olayı yüzünden yaptıramıyordum ama diyanet fetva verdi, abdest olmaz diye bir şey yok
annem: olsun yaptırma gene de, niye böyle bi riski alasın ki
ben: farkındaysan izin almıyorum, haber veriyorum
annem: çok mu önemli yani dövme yaptırmak
ben: evet çok önemli
annem: hayır önemli değil, sırf inadından böyle söylüyosun
ben: hayır, istemediğim şeyi sırf inat için neden yaptırıyım, gerçekten önemli
annem: (dalga geçer gibi gülerek) neymiş önemi
ben: obsesyonlarımı yenmek için iyi bir fırsat
annem: ne alakası var
ben: psikolog tavsiyesi, bence çok alakası var
annem: boş ver sen psikologu
(ben burda koptum, neden bu kadar nevrimin döndüğünü hala anlamış değilim, belki de bahane arıyordum, aslında gelmeden, o kadar zaman geçti, gelsin elini soğuk sudan sıcak suya sokturmam planları vardı)
ben: ne demek boş ver psikologu, boş ver dediğin adam beni hayal edemeyeceğim noktaya taşıdı, görmüyo musun, ne kadar mutlu enerjik bi insan oldum, hayatımı kurtardı sayılır, senin siktiğin hayatımı
annem: (şaşkınlıkla karışık) bi daha sakın öyle terbiyesiz şeyler söyleme bana
ben: (metroda onca kalabalığın içinde bağırarak) HAYATIMI SİKTİN, duymak zoruna mı gitti, bu kadarını duymak zoruna gidiyosa, nelerle uğraştığımı bilsen herhalde uyku uyuyamazdın

annemin o suskunluğu ve yüz ifadesi, ömür boyu hafızamdan silinmeyecek
büyütüp bu yaşa getirdiği, işini gücünü kurup patron olmuş oğlunun gününü seyretme hayalleriyle geldiği İstanbul'da karşılaştığı manzara ve yüzüne yerleşen hayal kırıklığı
totalde 1 saate yakın yolu , tek kelime etmeden, yanımda bile yürümeden, arkamdan beni takip ederek tamamladık
eve geldik, sus pus televizyonu açıp seyretmeye başladı
ben de yorgunlukla uzandım yan profilden ona bakıyorum
içimden o kadar çok şey geçti ki
annem yanıbaşımda oturmasına rağmen, sanki uzansam dokunamayacakmışım kadar uzak görünüyodu
yıllardır, "herkes gidebilir, annem olsun bana yeter" dediğim kadın, sanki bir başkasıydı, sanki dizine yattığım, sarılınca içimde fırtınalar koparan kadın gitti, yerine herhangi bir kadın geldi
o an kalkıp, sarılıp özür dileyip, sarılıp ağlamak istedim ama içgüdüsel olarak yaşadığım bu patlamayı mahvedeceğini biliyodum
çaresizce sırtımı döndüm ve gözlerimden yaş gelmeye başladı
o gece hayatımın en uzun gecelerinden biriydi
1 dakika bile uyuyamadım, sabah olmadı, güneş doğmadı
tüm gece boyunca ağladım, öyle tarifsiz bir yangın alev aldı ki yüreğimde, gece bir ara kalkıp, annem nefes alıyor mu diye kontrol ettim ☹
nasıl saplantılı, hastalıklı bir ilişki bu ki ona "hayatımı siktin" dediğim için öldüğünü düşündürecek
hiçbir şeyin geriye dönüşü olmayacağı aşikardı, hatta gece arasında bir ara uykuya dalmaya yakın, sanki ruhum bedenimden yükseldi ve bir şey kaçmamı engelliyordu
göbek bağı gibi bir kordon, içerde yatan anneme bağlıydı ve ben çekiştirdim, birisi gelip, o kordonu kesti ve ben yükselerek uyandım
ertesi gün iş yerinde akşama kadar ağladım, sebebini bilmediğim şekilde, sürekli tuvalete girerek krizlere girdim
hayatım boyunca toplamda, şu son 1 haftada ağladığım kadar ağlamamışımdır
içimde ne aktif ne pasif ne biseksüel ne sadist hiçbir kişilik kalmadı
sadece kesintisiz ağlamak isteyen bir çocuk vardı
öyle bir sancı ki, tarifi mümkün değil
tam olarak neye ağladığımı bile bilmiyorum ama anladığım çok çok acı bir gerçek var
yıllarca heteroseksüel erkekleri küçümsedim, düz mantık, ruhsuz, bizim çektiklerimiz yanında hayat onlara kolay dedim
şimdi anlıyorum ki asıl eşcinsel olmak kolayı seçmekmiş, ZOR OLAN ERKEK OLMAKMIŞ
bir sonraki gün de terapiye gelene kadar annemden özür dilemedim, sarılmadım, üzüldüğümü ona belli etmedim ve terapiye geldim ve Hüseyin Kaçın'dan duymak istediğim
"herşeye rağmen bu kadar da değil sen abartmışsın, özür dile" demesiydi
tabiki "az bulurum fazla bulmam, daha da abartabilirsin" dedi
annemle normal normal konuşmaya başladık ama sürekli sevgi böceği gibi sarılma koklaşma olayımı bitirdim
şu an sanki ölmüş de arkasından yasını tutuyomuşum, gülen yüzü gözümün önünden hiç gitmiyormuş gibi hissediyorum :/
annemden kopmam gerektiğini, bunun beni zorlayacağını tahmin ediyordum ama uzaktayken kolay olur sanmıştım
bu kadar beni zorlayacağını, yoğun ıstıraplara sürükleyeceğini tahmin edemezdim
yurtdışına gittiğimde 1 sene görmediğim bazen 1-1.5 ay telefonla bile aramadığım oldu ama bu bambaşka bir şey
bu kadar abarttığım ve acı çektiğim şeyin tam olarak ne olduğunu bile kestiremiyorum
daha önce terapiye gelen, şimdi askerde olan arkadaşım benzer bir deneyimini paylaşmıştı, içimden " amma abarttı" demiştim
şimdi çok daha iyi anlıyorum, kafamda hep Sezen Aksu'nun "kolay olmayacak" şarkısı çalıyor
sanki annemle benim için yazmış gibi

Kolay olmayacak elbet üzüleceğim
Mutlaka bir iz bırakacak
Belki de çocuk gibi sana küseceğim
Seneler sonra utanarak

Dokunup birer birer sevdiğin eşyalara
Hatta belki ağlayacağım
Acı çektiğim doğru ama sen bana bakma
Ne olursa olsun seni unutacağım

Seni sevdiğimi unut
Sevişmelerimiz yalan
Unut beni de her yalan gibi unut

O sevgiler ki yoktular onlar ümitlerimizdi
Ne ümitler yaşlandı gel zaman git zaman
Ayrıldığımızı unut yalnızlıklar zaten yalan
Unut beni de her yalan gibi unut


bütün bunlar içinde, sanki herşeyi bırakıp geriye dönmek istiyorum
düşünebildiğim tek şey anneme sarılıp, herşey eskisi gibi olabilsin diyebilmek ama artık ne mümkün
ne biseksüellik kaldı, ne huzur ne heyecan, ne özgüven, ne mutluluk
bu hafta ise artık adeta gün içinde 3-4 defa kişilik değiştiriyorum
Beyza'nın Kadınları filmindeki gibi;  filmin sonunda bir yüzleşme sahnesi vardı
o sahnede olduğumu düşünmek istiyorum ve artık bu son direniş ve çıkış olsun istiyorum
aynen ordaki gibi alter egolarımı sandaldan denize bırakmak istiyorum
Beyza'nın alt benlikleri
Rabia: kendimle en çok özdeşleştirdiğim alt kimliğim, obsesif dindar kişilik
Dilara: ateist hayat kadını (benim eşcinsel kimliğim, birnevi orospu)
Ayla   : tecavüze uğramış çocuk karakter (bende bu kişiliğe karşılık gelen  sadist kimliğim var)

Rabia yani dindar ben, birebir kendimle özdeşleştirdiğim, aynı obsesif dindar tavırları gösterdiğim - hayat kadınına dokunduğu için, elini dezenfektanla yıkayan- ben. Eşcinselliğimi keşfedene kadar içinden hiç çıkmadığım,
"annenize, babanıza yaşlandıklarında öf bile demeyin" ayetini yanlış yorumlamış, annesine babasına öf derse cehenneme gideceğini düşünen ben. Gaybarlarda naptığını hatırlamayacak kadar içki içip, esrar çekecek yaşa gelene kadar  lisede içki içen arkadaşlarıyla ilişiğini kesen ben. Her gece "Allahım eşcinsel olarak yaşayacaksam, öleyim daha iyi" diye dua edip, ettiği laflar bir bir yutturulan ben. Daha ilkokula başlayıp Türkçe okuma öğrenmeden, Kuran-ı Kerim okumayı öğrenen, 10 yaşında gece teheccüt namazına kalkan, o yaşta Kuran'ın büyük kısmını ezberleyen ben. Abdest almak için girdiğim tuvalette, namaz kabul olmaz diye kanatana kadar temizlik yapan, banyodan çıktığında kulaklarını iyi yıkamış mı diye annanesi tarafından kontrol edilen, her tuvalet çıkışı elini kolonyoyla dezenfekte etmesi tembih edilen ben. Daha 8-9 yaşında burnumu karıştırırken yakalanınca sanki adam öldürmüşüm gibi çığlık atan bir annenin elinde, kökten suçluluk duygusu ve obsesyonu aşılanmış ben. Bütün bu önlemlerin yanında, babamın en büyük korkusunun düğünümde ilahi yerine davul zurna çalmasının olduğu, annanem ve  teyzelerimin sürekli "Allah esirgesin, içki falan içiyon mu","bi çocuk varmış, bi kızın sex teklifini geri çevirmiş, cennetlik olmuş" diye alttan verdikleri mesajlarla uyardıkları beni, ışıklar içinden gelen bir Romeo baştan çıkarıyor ve Beyzanın Dilara'sı benim tabir-i caizse orospu kişiliğime dönüştürüyor

En özgür, mutlu ve korkusuz olduğum   benliğim. Bu kimliğimde hissettiğim en belirgin duygu ateistlik
Allah mı, o da kim? "Öğretmen elini kızın içine sokarken nerdeydi Allah?" diyor ya, tam olarak duygularımın ifade biçimi olan bu cümle hafızama kazınmış.
Cehennemde yanmak? Hangi cehennem? Bir insan bedeni daha ne kadar yanabilir. Ben zaten cehennemi yaşıyorum, hangi ateş canımı daha çok acıtabilir, daha ne kadar yanabilirim.
İslam?
Kabe diye adlandırdıkları üst üste yığdıkları taşların etrafında yatıp yatıp kalmaktan başka hiçbir boktan anlamayan, hiçkimseye bir faydası olmayan  müslümanların, kendi yaptıkları helvalara tapıp sonra onları yiyen putperestlerden, İsa'ya ihanet edip, sonra da ona  Allah'ın oğlu diyen hristiyanlardan ne farkı var.
Bazen evli ve yakışıklı yan komşuma "eğer karın başım ağrıyor falan derse gece bana gel" demek istiyorum.
Ya da normalde konuşmaya bile korktuğum izbandut gibi bir hemcinsimin yolunu kesme cesaretini kendimde bulabiliyorum.
En çok da içimden, seviştiğim anlarda Allah'a, "erkek olarak yarattığın bedene neler yapıyorum görüyo musun" diye bağırmak geliyor.
Erkekleri nasıl ayartabildiğimi, "ne efendi çocuk, maşallah" dedikleri çocuğun neye dönüştüğünü herkes görsün istiyorum
Ruhumu şeytana nasıl sattığımı, elindeki tasmayı boynuma geçirmesine nasıl izin verdiğimi herkes bilsin.
Hatta bir Holywood filminde şeytani bir eşcinseli canlandırıp, Oscar alayım, alayım ki tüm dünyaya adımı bu yeteneğimle duyurduğumu hayal ediyorum.
Bu hislerimle eşcinsel sex üzerine yazdığım yazıyı tekrar eklemek istiyorum;

Şeytan, tılsımlı melodilerle başlıyor dansına
Yılanı ininden çıkaran bir kaval gibi  gönderiyor, ah seslerine karışacak uğultuları
gözleri ışıl ışıl parlıyor
imkan ihtimal olsa şeytanı bile atardım yatağa
eminim, ateşten bedeni çok güçlüdür
Bütün varlığım bu an için, yaşama sevincim, nefes alma ümidim
Etrafımdaki tüm erkekleri içime çekmek istiyorum
nefes alır gibi
Bu isteğimi birinde bastırsam, birinde volkan gibi patlıyorum
sanki mıknatıs gibi çekiyor, şuursuz bedenimi
Güçlü kollar ve nefes nefese kalmaktan teri terine karışmış bedenlerin, her zerresinin keşfedildiği,
çocukluğumdan beri süregelen karanlığın birden tozpembeye ,
konuşmaya bile korktuğum hemcinsimin  güvenli kollarına bırakıyorum kendimi
Kapalı kapılar ardında
korkunun yerini rahatlamaya,
acının  zevke
yalnızlığın, ensende hissettiğin sıcak bir nefese bıraktığı
günahkar inlemelerin göğü kapladığı, cennet ve cehennemin unutulduğu,
paramparça olayım ki, her bir hücrem bu ana tanık olsun,
her bir hücrem bu hazzı yaşasın,
yer titresin, kıyamet gününde ah seslerim göğü kaplasın
yıllarca aşağılanan ruh, bir an olsun bulduğu özgürlük ve haykırdığı 'tek gerçeklik bu' nidalarıyla.
ellerim bağlı kancalarla asılıyken tepeden, cehennem ateşi yalasın bedenimi, beynimi kurtlar kemirsin, belki kısacık bir an sessizlik olur diye
ruhum bedenimden  ayrılsın ve yükselsin
yükselsin ki bedenimden akan kan yattığım yatağı sulasın, adeta bir türlü açamamış sevgi çiçeğini sular gibi

sex yapmayı bu denli yücelten ve bir törene dönüştüren bu kişiliğimden

üstüste yapılan sexlerle  uzaklaşarak ruhsuz ve sadist bir kişiliğe bürünüyor ve Beyza'nın Aylasına geçiş yapıyorum

bu benliğimde hissettiğim en belirgin duygu, can yakmak istemek
manevi ve fiziksel olarak
birden bire en sevdiğim arkadaşlarıma karşı duygusuz bir mantık insanına dönüşüp, en hoşlanmayacakları gerçekleri pat pat suratlarına vuruyorum
en ufak bir eleştri tahammülsüzlükte de, 10 yıl emek verdiğim bir arkadaşlığı tek kalemde silip atabiliyorum
cinsel olarak aktif ve romantizmden uzak BDSM oyunlarına kadar varacak derecede, karşımdakini aşağılayıcı ve acı çektirecek fantaziler geliştiriyorum
öyle ki bu zamanlarda şiddet içermeyen cinsellikle ereksiyon bile olamadığımı bilirim
bu durumdayken
hiçkimse, benim bişeye sevindiğimi, üzüldüğümü, heyecanlandığımı, korktuğumu ve özellikle kızdığımı anlayamaz
bazen kendim bile anlayamıyorum, gerçekten böyle birşey var
depresyon uykusuzluk halsizlik mutsuzluk en çok bu kişiliğimin belirgin özelliği ve genelde fiziksel rahatsızlıklara dönüştüğü bile oluyor
birinin kızacağım ya da kırılacağım bişey yapmasıyla genelde içimden çıkan bu canavarla, baş dönmesi, gözlerimin etrafında şimşekler çakması, kalbimin çarpıntı yapması ve özellikle göz kapaklarımın ağırlaşması gibi

umuyorum ki artık alt benliklerimi sandaldan suya atıp gerçek Beyza'ya, kendime ulaşmama adım kalmıştır
doğumgünüme günler kala, belki de yeniden doğacağım, Nisan'ın uyanışı benim de uyanışım olacak
bu doğumgünümde ana rahminden çıkıp, yeniden hayata gözlerimi açacağım belki
kimbilir




psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4067
    • Profili Görüntüle
11. terapi sonrası

Doğduğum günden beri, hatırladığım kadarıyla bugün kadar kendimi kötü hissettiğim bir gün daha hatırlamıyorum.
Evet abartısız.
Öyle ki, yarın milyon dolarlık bir projenin teslimi var, ben onun yerine sabahın köründe geldiğim işte, yazı yazmayı tercih ediyorum.
İşe nasıl geldiğimi de hatırlamıyorum, sanki 85 yaşında, dizlerinde derman olmayan, ölümcül bir hasta gibiydim.
Minik minik adımlarla, metrodan iş yerine sürünerek geldim.
Dün akşam terapiden bi süredir tanıdığım bir arkadaşla telefonda mesajlaşıyorduk.
Daha önce de muhabbetimiz olmuştu ama dün farkına vardıklarım şu an kaldıramayacağım cinsten.
Kim derdi benden 12 yaş küçük bir çocuk, hayatımın sırrını ortaya çıkarttıracak.
Dün ne kişilik, ne terapi, ne eşcinsel hayat, ne erkekler ne kadınlar, sadece fobilerimizden konuşuyorduk.
Eline dart oku saplanan bir çocuğun gif ini atmış, "hayatta en korktuğum şey gelmiş çocuğun başına" diyerek benimle paylaştı.
Bende de sivri şeylerden bir gerilme, ya üstüne düşersem, boğazıma saplanırsa gibi korkular vardır.
Hatta en son yazdığım yazıda kendimi "çoklu kişilik bozukluğu olan" Beyza'nın Kadınları filmindeki Beyza'yla özdeşleştirmiştim.
O yazıda atladığım bir detay vardı.
Kadının doğum gününde, pastayı kesmesi için bir bıçak uzatıyorlar, o da "ben dokunamam sivri şeylere, lütfen siz kesin" diyor.
Beynimde şimşek çakmıştı o sahnede. Sanmıyorum ki bu kadar sıradan görünen bir sahnede kimse böylesine dikkat edip, beyninden vurulmuşa dönsün.
"ya şimdi kendimi balkondan atarsam" gibi herkeste bulunabilecek obsesyonlardan sonra, konuşmanın devamında mesele karışmaya başladı.
Çünkü dün konuştuğumuz arkadaşımla, herkeste bulunması mümkün olmayan en az 40-50 farklı fobi ve bilişsel davranış birbiriyle yüzde yüz uyuşuyor.
Şimdi sayacağım herşey, benden 12 yaş küçük bu arkadaşta da birebir mevcut.
Benim şu hayattaki en bariz fobim, TRİPOFOBİA, yani delik fobisi.
Hatta başlarda, üstüme gelir diye söylemek istemedim, bayağı ısrar etti.
Bu fobinin tanımı o kadar güç ve karmaşık ki.
İsmi delik fobisi ama aslında daha çok, içinde bir şeyler olan tıkanmış deliklerden korkma gibi.
Ya da sonu görünmeyen, bitmeyen  delikler.
Duvar boyandığında yüzeyde kalan pürüzler, ya da kadınların sivilce üzerine makyaj yaptığı zaman, tek renk ama pütür pütür görüntüsü.
Çiçeklerin yüzeyindeki düzenli delikler ve içlerindeki tohumlar.
Sanki o delikteki tohum benim de, içeride sıkışıp kalmışım, nefes alamıyomuşum gibi hissederim.
Nefes darlığı, kaşıntı, mide bulantısı en büyük belirtileri.
Delik fobisinin en bariz örneği de TUVALET FOBİSİ.
Tuvaletimi yaparken sanki tuvalet deliğinden bir yılan, akrep ya da yaratık çıkıp beni içine çekecekmiş gibi hissederim.
Bununla ilgili gördüğüm rüyayı o kadar net hatırlıyorum ki, daha önce de anlatmışım, çocukken sürekli bir tuvalet deliğine sıkışıp kaldığımı görürdüm.
Delik fobimin başlangıcı zaten bu tuvalet korkusu.
Bebek çocuk ve kadınları taciz etme korkusu.
Sürekli battaniyeyle oturmak.
Hatta dün yazışırken bile öylesine sıcak bir havada battaniyenin altında olduğumu farkettim.
İleri derecede bunaltıcı sıcaktan hoşlanma.
Hatta HK hatırlarsa, son terapide burası soğuk mu diye klimayı açtırdım ve en son 2 saat sonra kapıyı açınca bana "sıcaktan boğulacakmışız az kalsın" diye bir tepki verdi.
Tatile falan gittiğimizde, İç Anadolulu olmama rağmen, sıkılmadan daralmadan, güneşin altında saatlerce yatmam meşhurdur, nasıl dayanıyosun bu kadar sıcağa derler.
Karanlıktan hoşlanma ve loş ışık sevme.
Yine konuşurken farkettim, benim evimde hiç ışık yanmaz, tv açıktır ve köşede ufak bir lambader açıktır.
Çoğu zaman iş yerimde bile lambayı kapatıp, sadece bilgisayar ışığıyla çalışırım.
Karanlık sıcak beni güvende hissettirir.
Diğer en bariz manyaklığım, çamaşır makinesi izlemek.
Tamam duygusal olarak otistik olabilirim vs fakat gittiğimiz her misafir evde, çamaşır makinesini arardım.
Defalarca başkalarının evinde, banyo köşelerinde çamaşır makinesi izlerken uyuyakalıp, annemlerin beni bulmuşluğu vardır.
Sürekli anal kaşıntı, tahriş.
Ve bariz Sadizm.
Ve şimdiye kadar terapide bile anlatmaya utandığım 6-10 yaş arası hissettiğim, ergenlik öncesi geçen, sürekli kadın olma arzusu.
Makyaj yapmaya kadar varan, ruj, rımel, oje vs, kadın gibi giyinmek isteme ve sürekli gelinlik giydiğini hayal etme.
Saydığım tüm bu semptomlardan sonra çekinerek (ortaya benzer bir şey çıkmasından korkarak), tecavüz hakkında bir şeyler sordum.
Bu arkadaşımın tecavüz maduru olduğundan emin olduğumuz için ancak bununla örtüşttürebildim.
Tecavüz sahnesi gördüğünde, ağlama, mide bulantısı, nefes darlığı, karın ağrısı, bağırsaklarda hareketlenme, sanki büyük tuvaletin gelecek gibi ama gelmeme durumu.
Tecavüzden hem korkma hem de sevmediğin birilerinin tecavüze uğradığını görmek isteme.
Bütün bu belirtiler sonrası düşünürken, eski fotoğraflara, çocukluğuma bakmaya başladım.
4 yaşımda babam yurtdışından kamera alıp getirmiş sonra günlerce beni çekmişti.
Onun video kasetini bulup, cd ye çektirip onu izledim.
Aslında derinlemesine düşününce, çok mutsuz travmatik bir ailem yok benim.
4 yaşındaki video da sürekli babama oynuyorum.
Sürekli babama bişey anlatıyorum, onu mıncırıyorum, annem umrumda değil, sen sus falan diyorum ona.
Haftalardır yapamadığım, anneden kopmayı 4 yaşındayken çoktan geliştirmişim.
Yemeğimi babam yediriyo, oyuncaklarla oynuyoruz.
Ben küçüklüğüme dair bunların hiçbirini hatırlamıyorum.
Sanki en başından beri babamla aramız kötüymüş gibi hatırlıyorum.
Babama dair  öfke, soğukluk ve nefretten başka hatırladığım başka bir şey yok.
Babamla tabir-i caizse bu aşk yaşıyo halimizden, nasıl bu duruma geldik, kopma noktası nedir hiçbir şey anımsayamadığımı düşündüm.
Ortaokul ve lise hayatım nasıl bir kabustu onu hatırladım.
Herkesin tabir ettiği içimdeki boşluğu dolduramama  durumuna nasıl düştüm hiçbir fikrim yoktu.
Ta ki bu konuşmalardan sonra yatıp uykuya dalmak üzereyken, beynimden akan görüntüler ve hatırladıklarımdan sonraya kadar.
Yazmaya elim varmıyor ve titriyor.
Uykuya dalmak üzereyken birden ben 3-4 yaşındayken yaşadığımız evime gittim.
Hem uyanık olduğumu biliyorum, hem de rüya görüyorum gibi ama varlığımı kontrol edebiliyorum.
O evden 6 yaşımdayken taşındık ve çoğu detayı hatırlamıyordum.
Gördüğüm sahnede unuttuğum tüm detaylar, renkler, çocuk odasıyla mutfağın ortak balkonu, abajurun altındaki püsküle kadar tüm detayları, evin yerleşim planı ve hatta oynadığım oyuncakları bile gördüm. Ben 3-4 yaşımda el örgüsü sarı pijamalarımla oynuyordum ve birden o çocuğu alıp sarıp sarmalamak istedim.
O yaşlarda benimle yaşıt olan ve sık sık evine oynamaya gittiğim arkadaşımın babasıyla ilgili bir rüya görüyordum.
Bunu da ısrarla dile getirmişimdir.
Bu rüyayı gördüğüm 2 yıl okula başlamadan hemen önceydi. 6 yaşına falan tekabül ediyor.
Rüyamda o evin, (artık taşınıp başka evde olmamıza rağmen) kapısından bu adam giriyor, bana doğru yaklaşıyor, ben kımıldayamıyorum, adım adım yaklaştıkça büyüyor ve ben kaçamıyorum, en son ensemde nefesini hissediyorum.
Ve her uyandığımda altıma yapmış oluyorum.
İnsan çocukken bir sürü rüya görür. Yaratıklar, hayvanlar, karanlık, birilerinden kaçar, korkar ağlar ama ben neden sadece bu rüyaya bu kadar takığım.
İnsan 1.5-2 yıl boyunca her gün aynı rüyayı, birebir aynı sahnelerle görüp, altına yaparak uyanabilir mi? (olay1)
Birkaç terapi önce de size başka bir olay daha anlatmıştım.
Hayal gibi, evde bir adam annemi öldürdü, fakat annem hala hayatta demiştim.
Hk nın yorumu, annenle baban kavga etmiştir, sen de bilinçaltınla öldürdü diye devam ettirmişsindir demiştiniz.
Ama o adamın babam olmadığına emindim, Allah biliyor, içimden "acaba annem babamı mı aldattı" diye geçmişti.
Daha sonra anneme sormuştum, o adam seni öldürdü diye, o da "saçmalama, orda burda söyleme, insanlar gerçek zannedecek" demişti. (olay2)
Dün gece yattığımda korkunç bir detay daha hatırladım.
En küçük teyzemle aramızda çok az yaş farkı var.
Ben çocukken muhtemelen ergenliğe yeni giriyordu ve iç çamaşırındaki kanı büyükanneme göstererek adet oldum demişti.
Bu benim hafızamda yer edinmiş. (olay3)
Ben de anneme "ben adet oldum anne" demiştim. Annem de saçma sapan konuşma, çok ayıp, sakın herkesin içinde söyleme böyle şeyler bi daha" demişti. Ben de çok korkmuştum.
Ben adet oldum dememin sebebi, iç çamaşırımda gördüğüm kandı, ve ordan da pijamalarıma bulaşan kan :/
Dün gece o sahneyi hatırladım ve burnuma o kanın kokusu geldi.
Daha sonra aslında kaçamadığım rüyanın, rüya olmadığını, o adamın beni sıkıştırdığını hatırladım.
Ve anneme "anne o adam seni öldürdü" dediğim sahnede, aslında annem değil ben vardım.
O kadar korkunçtu ki, beni değil annemi öldürdü, diyebilmişim.
Aslında o adam beni öldürdü.
BANA TECAVÜZ EDEREK.
Benim özel olduğumdan, hislerimin güçlü olduğundan söz ediyoruz.
En başından beri bunu hissediyordum ama asla hatırlayamıyordum.
Sürekli bu adam beni dövdü mü bana naptı dediğimi, suçluluk duyduğumu ve korktuğumu anımsıyorum.
İnsan böyle bir şeyi nasıl hatırlayabilir ki.
Ben küçükken trafik kazası yapmıştık, otomobille kamyonun altına girdik ve cam içeriye patladı, elim yüzüm kan olmuştu, hala izini taşırım.
Babam günlerce yoğun bakımda yattı ben yıllarca arabaya binemedim vs.
Bu herkes tarafından bilinen bir gerçeklik, benim fantazi dünyam değil, kaza öncesini ve sonrasında ambulansla hastaneye gittiğimizi vs herşeyi hatırlıyorum ama KAZA ANI yok.
Beyin böyle bir şeyi hafızada nasıl tutabilir ki.
Elbette bunu rüya sanacak, elbette benim değil annemin başına geldi, diyecek.
Elbette dindar, sadist, orospu alt kişilikler yaratacak ki, benim değil onların başına geldi bu olay diyebilsin.
Bunları hatırladım ve sebepsizce gece boyunca sabaha kadar istifra ettim.
Ve sabah uyandığımda hatırladığım ilk şey.
HK'nın ofisinde görüp aşık olduğum çocuğun tecavüz maduru olması.
Şehir dışından gelen ve 18 yaşında iyileşmeyi başarmış diğer danışan hakkında daha 1 hafta sonra, "bütün hafta aklımdan çıkmadı, çok sevdim, sarılıp ağlamak istedim" deyişim ve çok sonraları onun da tecavüz maduru olduğunu öğrenmem.
Ve en son dün akşam konuştuğum ve ilk gördüğüm anda yine kalbimin ısındığı, bütün korku davranış ve duygularımın birebir aynı olduğu tecavüz mağduru diğer danışan.
Bir tecavüz maduru gördüğümde bilinçaltım direk yapışıyor o insana.
Ne hissedeceğimi bile bilemiyorum.
Ağlamak mı, sevinmek mi, umutsuzluk mu.
Hissettiğim tek şey yürek çarpıntısı, uzay boşluğunda yok olmuşluk hissi.
Ben kimim, neredeyim, napıyorum. . .
Şimdiye kadar en çok istediğim şeydi, tecavüz maduruyum diyebilmek, artık eminim ama şimdi yazabilmek bile o  kadar ağır ki, napacağımı bilemiyorum.