Gönderen Konu: ÇOĞUL KİŞİLİK BOZUKLUĞU : BENDE KAÇ BEN VAR?  (Okunma sayısı 5133 defa)

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4097
    • Profili Görüntüle
ÇOĞUL KİŞİLİK BOZUKLUĞU : BENDE KAÇ BEN VAR?
« : 17 Ekim 2012, 12:13:50 ös »
Çoğul kişilik çok sık rastlanılmadığı düşünülen, ancak toplum içinde derece derece de olsa görülebilen bir hastalıktır. Aile içi istismar ve intihara kadar sürükleyebilen aşırı baskı, çoğul kişiliğin sebebi olarak sayılıyor.
 

Yaklaşık her 100 insanda bir görülen ´çoğul kişilik´, bireyde ani kimlik değişimlerine sebep olan bir hastalık. Rahatsızlığa kapılan kişide, ayrı kişilik ve kimlikler yaşanıyor.

Hasta, sanki diğer kişiliği yokmuş gibi, o anda yaşadığı kişiliğin tutumlarını ve davranışlarını yansıtıyor. İkinci bir kimliğe geçildiğinde ise orijinal kişilik bazı uç durumlarda genellikle hatırlanmıyor. Ruhsal travma sonucu ortaya çıkan ve etkisiyle uyuşturucu kullanımından intihar etmeye kadar sürükleyen çoğul kişiliğin nedeni ise ailede yaşanan ciddi problemlerde yatıyor.

Birçoğunuz yaşamıştır, gülerek keyifle sohbet ettiğiniz bir arkadaşınız, aniden üzüntüye kapılmış, hatta öfkelenip yanınızdan bile çıkıp gitmiştir. Durumu anlattığınızda, olayı hatırlamadığını bile duyarsınız ondan. Belki siz bile yaşıyorsunuzdur.

Konuştuğunuz şeyleri hatırlamama, kendinizi hiç arkadaşlık etmeyeceğiniz kişiler arasında bulma ve buna benzer ruhsal gerilimler, çoğul kişiliğin belirtileridir. Genellikle küçük yaşlarda sürekli dövülme, ağır cezalandırmalar gibi fiziksel; tecavüz, taciz gibi cinsel ve sevgi gösterilmeme, sağlık, eğitim ihmalleri gibi duygusal travma yaşantıları bu rahatsızlığa yol açıyor.

Hastalık, çocuklarda okul uyumsuzluğu, kardeş geçimsizliğine sebebiyet verirken, gençlerde ise özellikle öfke patlamaları, evde ya da arkadaşları arasında şiddet kullanma, ders başarısında sebebi anlaşılamayan dalgalanmalar olması şeklinde ortaya çıkıyor. Hatta hasta, keyfi yerinde görünürken zaman zaman öfkeli, üzgün ruh hallerine kapılıyor.

Birçok hasta ise bu rahatsızlığın sebebini ya bilmiyor, ya da gizli tutuyor. Sonuçta, rahatsızlığı bilmeyen kişilerce yanlışlıkla daha ağır rahatsızlıklarla karıştırılıp, yanlış tedaviler uygulanıyor.

Hasta, değişik kişiliklerin etkisi ile suç işleyebiliyor. Yaşadığı travma ve ikileme dayanamayanlar ise uyuşturucu kullanıyor, başkalarına zarar veriyor, hatta intihar bile edebiliyor.

İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Vedat Şar, çoğul kişiliğin, travma sıklığının en çok yaşandığı dissosiyatif bozukluklar içinde en ağır olanı olduğunu söylüyor. Rahatsızlığın genelde gizli kaldığına değinen Şar, hastalığın yaşanan bir kriz sonrası ortaya çıktığını kaydediyor. Psikiyatri uzmanı, aileleri rahatsızlık konusunda uyarıyor.

 Ailesi tarafından ihmal ve istismara uğrayan kişide bu rahatsızlığın daha büyük bir oranda görüldüğünü belirten Şar, bazı vakaların ise ´görünürde normal aile´de yaşandığını şu sözlerle anlatıyor: ´Anne-baba arasındaki problemler saklı tutulmaya çalışılsa bile, durumun farkına varan çocuk bundan etkileniyor. Aile içindeki sıkıntılar ilerleyen zamanlarda düzelse dahi bu rahatsızlık, geç gelen fatura gibi, ortaya çıkabiliyor.´

İyi niyetli ailelerde de hastalığın ortaya çıkabileceğini ifade eden Şar, ´Örneğin çocuktan derslerinde aşırı derecede başarı beklentisi bile hastalık için risk oluşturuyor.´ diyor.

İlaç tedavisi olmayan rahatsızlığa, psikoterapi uygulanıyor. Rahatsızlık, uzman psikiyatristlerce uzun dönemli psikoterapi ile tedavi ediliyor.

 haber7.com

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4097
    • Profili Görüntüle
Ynt: ÇOĞUL KİŞİLİK BOZUKLUĞU : BENDE KAÇ BEN VAR?
« Yanıtla #1 : 17 Ekim 2012, 12:14:58 ös »
Çocuklukta Yaşanan Travmalar Çoğul Kişilik Bozukluğuna Yol Açıyor

Çocukluk döneminde yaşanan kötü olaylarla birlikte geçirilen travmalar yetişkinlikte çoğul kişilik bozukluğuna yol açabiliyor. cinsel taciz, tecavüz, ilgisizlik gibi olumsuzlukları yaşadığını...
 Bu makale 2.477 kez okunmuştur Paylaş
Çocukluk döneminde yaşanan kötü olaylarla birlikte geçirilen travmalar yetişkinlikte çoğul kişilik bozukluğuna yol açabiliyor. Cinsel taciz, tecavüz, ilgisizlik gibi olumsuzlukları yaşadığını kabullenememek, farklı bir kişiliğe bürünmeyi beraberinde getirebiliyor. Üstelik, bu hastalık şizofreni kadar yaygın.

İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. İlhan Yargıç, çocukluk çağında yaşanan ruhsal travmaların ''çoğul kişilik bozukluklarına'' yol açtığını bildirdi.
Yaklaşık 8 yıldır ''çoğul kişilik bozuklukları'' tedavisiyle uğraşan Doç. Dr. Yargıç, bu tür durumlarda kişinin farklı zamanlarda farklı kimliklere büründüğünü söyledi.

Hastaların genelde bayılma, depresyon, sürekli korku yaşama, uyku bozukluğu ya da yaygın bedensel şikayetlerle başvuruda bulunduğunu anlatan Doç. Dr. Yargıç, vakaların bir kısmına yanlış, bir kısmına da eşlik eden bozuklukların tanısının konulduğunu ifade etti.

Doç. Dr. Yargıç, ''Bu rahatsızlığın temelinde çocukluk çağında yaşanan ruhsal travmalar yatıyor. Aşırı dayak yeme, cinsel tacize uğrama, sürekli hakaret ve aşağılanma yaşama ya da şiddetli ihmal edilme gibi...'' dedi. Çocuğun bunları yaşadığı ortamdan kaçma ya da değiştirme şansı bulunmadığına işaret eden Doç. Dr. Yargıç, şöyle devam etti:

''Ortamda yaşamanın yolu, ortamdaki kötü ve iyi şeyleri ayırmak,  kötü şeyleri yaşayan sanki kendisi değilmiş gibi düşünmek. Bir tür savunma yolu. Dolayısıyla o insan bir yandan feci bir şekide dayak yerken, cinsel tacize uğrarken, bir saat sonra da hiçbir şey yokmuş gibi davranmak zorunda. Bunun yapmanın yolu da, o iyi ve kötüyü zihninde birbirinden ayrı tutmak. Çevrelerindeki insanları ayırdıkları gibi kendilerini de ayırırlar. Tacize uğrayan 'ben var', bir de 'tacize uğramayan ben' var. Böyle iki tane de kalmıyor. Kişide o travmanın çeşitli parçalarını yaşayan farklı farklı kimlikler oluşuyor.''

HOLLYWOOD FİLMLERİNDEKİ GİBİ...

''Travmanın şiddetine bağlı olarak bir kişide günlük hayatta ortalama 3-4 kimlik ortaya çıkabiliyor'' diyen Doç. Dr. Yargıç, şunları kaydetti:

''Örneğin cinsel tacize uğradığından dolayı erkeklerden ve cinsellikten nefret eden, tiksinen bir kişi, farklı bir kimliğe büründüğünde erkekleri baştan çıkaran bir kişiliğe dönüşüyor. Hollywood filmlerindeki gibi gerçekten uç vakalarımız var. Bir kişiliğinin fahişelik yaptığına ilişkin ipuçları elde ettiğim  hastam vardı. Ancak bunların büyük çoğunluğu normal insanlar. Uç yaşantıları yok. Bir ev hanımı kendinden geçiyor. O sırada hiç yapmadığı şekilde eşine bağırıp çağırıyor, saldırgan davranışlarda bulunuyor. Bu durum geçince yine eski haline geliyor. Ya da dolabında yemek buluyor, ancak bunu ne zaman yaptığını hatırlamıyor. Veya kendini bir an sokakta bir yere giderken buluyor.''

Bunların akıl hastası olmadığını vurgulayan Doç. Dr. Yargıç, ''Başvuran hastaların 10'da 9'u kadınlar'' dedi.

ÇOĞUL KİŞİLİK ŞİZOFRENİ KADAR SIK

Bu hastaların çok yalan söylediklerine, davranışlarında hızlı değişiklikler olduğuna ve hafızalarında büyük boşluklar bulunduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Yargıç, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Kimlikler bazen içinde bulunulan topluma göre cin, şeytan ya da uzaylı gibi şekiller alabiliyor. Çocukluğundan itibaren hep cin, şeytan hikayaleri duyan çocuk, kafasının içinde bir ses duyduğunda ya da kolu hareket ediyor, ama bir güç onu hareket ettiriyormuş gibi hissettiğinde bunu 'benim içime herhalde cin ya da şeytan girdi' diye yorumlayabiliyor. Ve farkında olmadan da içindeki diğer kimliği oluşturmuş oluyor. O yüzden bazı farklı kimlikler 'ben cinim, onun içine girdim' diye çıkabiliyor.''
Farklı kimliklerin genelde sıkıntılı, stresli ortamlarda ortaya çıktığını belirten Doç. Dr. Yargıç, tedavinin şart olduğunu ve sadece psikoterapi uygulandığını bildirdi.

Kendilerine gelen vakaların yüzde 60'ında cinsel taciz yaşandığınıtespit ettiklerini anlatan Doç. Dr. Yargıç,  ''Çoğul kişilik şizofrenikadar sık, ama yeterince fark edilip yakalanamıyor. Genel olarak psikiyatri servislerine yatırılmış hastaların yüzde 5'nde çoğul kişilik görülüyor'' diye konuştu.



Hurriyet

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4097
    • Profili Görüntüle
Ynt: ÇOĞUL KİŞİLİK BOZUKLUĞU : BENDE KAÇ BEN VAR?
« Yanıtla #2 : 17 Ekim 2012, 12:16:02 ös »
Genel olarak, bu rahatsızlığın, çocuklukta, gelişimin erken basamaklarında yaşanan, yoğun ve tekrar eden travmalar sonucunda oluştuğu düşünülmektedir.
 
Yaşanan travmalar, ağır duygusal fiziksel ya da cinsel istismar içerebilmektedir ancak doğal bir afet ya da savaş gibi durumlarla da bağlantılı olabilmektedir. Ebeveynlerden birinin kaybı gibi erken yaşanan önemli bir kayıp da çoğul kişilik bozukluğu oluşumunda etkili olabilmektedir.

Aile kuşakları içinde de çoğul kişilik bozukluğuna rastlanıyor olması, bu rahatsızlığın oluşumundaki kalıtım faktörüne işaret etmektedir. Çoğul kişilik bozukluğuna kadınlarda erkeklerden daha sık rastlanmaktadır. Bu da cinsel istismarın daha yaygın olarak kadınlara yönelik uygulanıyor olmasından kaynaklanabilmektedir.

Çoğul Kişilik Bozukluğunun Belirtileri Nelerdir?

Bu rahatsızlıkta gözlemlenen belirtiler, madde kötüye kullanımı ya da post travmatik stres bozukluğu gibi bir çok ruhsal ve fiziksel hastalıkta gözlenenlere çok benzemektedir. Çoğul kişilik bozukluğunda ortaya çıkabilecek belirtiler aşağıda sıralanmıştır:

İşlevsellikte değişim:


Çok etkinlikten, neredeyse acizliğe geçiş

Sık sık baş ağrıları ya da bazı vücut bölgelerinde ağrılar yaşamak

Depersonalizasyon (kişinin kendi duygularından ve bedeninden yabancılaşması, ayrışması)

Derealizasyon (dış dünyanın gerçek değilmiş gibi algılanması)

Depresyon ya da duygu durum dalgalanmaları

Yeme ve uyku düzenlerinde açıklanamayan değişimler

Anksiyete, asabiyet, panik atakları

Cinsel işlevlerde problemler

İntihar girişimleri ya da kişinin kendi kendisine zarar vermesi

Madde kötüye kullanımı

Amnezi (hafıza kaybı) ya da yaşanan bir zaman diliminin kaybedilmesi, yaşanmamış gibi hissedilmesi

Halüsinasyonlar ( varolmayan sesler duymak gibi, gerçek olmayan algısal tecrübeler)

Şiddet

Çoğul kişilik bozukluğu olan kişi, kendisini tanıyan kişilerle bir çok kez tanışır. Çünkü bu kişileri tanımamaktadır. Ayrıca, bir çok eşyasını ne zaman, nasıl satın aldığını da bilmemektedir.

Çoğul Kişilik Bozukluğu Tanısı Nasıl Konulur?

Eğer belirtiler o anda mevcutsa doktor, kişinin tıbbi geçmişini inceleyerek ve fiziksel muayenesini yaparak işe başlar. Disosiyatif bozuklukların tespit edilmesi için kullanılan herhangi bir laboratuar testi olmasa da doktor, belirtilerin başka bir fiziksel hastalıktan ya da ilaç yan etkisinden kaynaklandığı fikrini devreden çıkarmak için, röntgen ve kan testleri gibi, tanıya yönelik bazı testler de isteyecektir. Beyin hastalıkları, kafa yaralanmaları, madde ve alkol entoksikasyonu, uyku eksikliği gibi bazı durumlar, amnezi de dahil olmak üzere, disosiyatif bozukluklarda görülen belirtilere benzer belirtilerin ortaya çıkmasına sebep olabilmektedir. Buna örnek olarak disosiyatif amnezi verilebilir. Aslında, çoğul kişilik bozukluğu olan kişinin tedavi olmak istemesini sağlayan sebep, amnezi ya da yaşadığı bir zaman dilimini hatırlayamamak olmaktadır. Aksi taktirde kişi, bu durumları yaşamadıysa, rahatsızlığının hiç farkında olmayabilmektedir.

Eğer fiziksel hiç bir rahatsızlığa rastlanmazsa doktor kişiyi ruh hastalıklarının tedavisi konusunda uzmanlaşmış profesyoneller olan psikiyatristlere ya da psikologlara yönlendirecektir. Psikiyatrist ve psikologlar, kişide disosiyatif bozukluğun varlığını incelemek için özel olarak tasarlanmış araştırma ve görüşme materyalleri kullanırlar.

Çoğul Kişilik Bozukluğu Nasıl Tedavi Edilmektedir?

Buradaki tedavinin amacı, belirtileri ortadan kaldırmak, kişinin güvenliğini temin etmek ve ayrı kimlikleri tek bir kişilik içinde birleştirip en iyi şekilde işlev gösterilmesini sağlamaktır. Bundan sonra tedavide, kişinin acı veren anılarını rahatça ifade edip işlemleyebilmesi, yeni başa çıkma becerileri edinmesi, işlevselliğini tekrar kazanması ve ilişki bazında ilerleme gösterebilmesi amaçlanır. En uygun tedavi yaklaşımının seçilmesi kişiye ve gözlenilen belirtilerin ağırlığına bağlıdır. Tedavi, aşağıdaki öğeleri içerebilmektedir:

Psikoterapi: Ruhsal ve duygusal bozukluklarda uygulanan bu tedavi yöntemi, içsel çatışmalarla ilgili iletişimi cesaretlendirmek ve problemlere yönelik içgörü kazandırmak için psikolojik teknikler kullanmaktadır.

Bilişsel terapi: Bu terapi türü, bozuk düşünce kalıplarını değiştirmeyi hedefler ve sonuçları da duygu ve davranışlarda gözlemlenebilir.

İlaç Tedavisi: Disosyatif bozuklukların kendisini tedavi ettiği bilinen bir ilaç yoktur. Ancak disosiyatif bozukluğu olan ve aynı zamanda da depresyon veya anksiyete sıkıntısı çeken kişiler, antidepresan veya anti anksiyete ilaç tedavilerinden faydalanabilirler.
Aile Terapisi: Bu tür terapiler kişinin ailesine, rahatsızlık, rahatsızlığı meydana getiren sebepler ile ilgili bilgi vermekle birlikte, aile bireylerine rahatsızlığın tekrarlamasıyla ilgili sinyalleri görebilmeyi de öğretmektedir.

Yaratıcı Terapiler (sanat, müzik terapileri): Bu terapiler, güvenli ve yaratıcı bir yolla, kişinin kendi düşünce ve duygularını fark etmelerini ve ifade etmelerini sağlamaktadır.
Klinik Hipnoz: Bu tedavi yöntemi rahatlama, konsantrasyon ve daha alt bir bilinçlilik haline odaklanmayı gerektirir. Kişinin bilinç düzeyinden sakladığı duygularını, düşüncelerini, hatıralarını keşfetmesini ve ifade etmesini sağlamaktadır. Bu süreçte, gerçek olmayan hatıralar yaratma riski olabildiği için, disosiyatif bozuklukların tedavisinde hipnoz kullanımı tartışmalı bir konu olarak görülmektedir.


Çoğul Kişilik Bozukluğunda Gidişat Nasıldır?

Çoğul kişilik bozukluğu tanısı konmuş kişiler genellikle tedaviye çok iyi yanıt veriyor olmalarına rağmen, tedavi bu kişiler için çok acı verici bir süreç olabilmektedir. Bazı kişiler bu farklı kimlikleri bir araya toplamaya karşı direnç gösterirler, çünkü ancak bu sayede yaşadıkları ile başa çıkabilmektedirler. Daha iyi bir gidişat için, depresyon, anksiyete ya da madde kötüye kullanımı gibi diğer problem ve komplikasyonların da tedavi edilmesi şarttır.

Çoğul Kişilik Bozukluğu Önlenebilir mi?

Çoğul kişilik bozukluğunun önlenmesi mümkün gözükmese de, kişilerde belirtiler gözlemlenmeye başlar başlamaz tedaviye başlanması çok faydalı olacaktır. Travmatik bir olay ya da strese sebep olan bir tecrübenin ardından erken müdahalede bulunulması, disosiyatif bozuklukların ortaya çıkma riskini azaltmaktadır.


psikolojimagazin.com