Gönderen Konu: "İnsan Bağımlısı" İnsanlar : KÖLELEŞEN KİŞİLİKLER  (Okunma sayısı 16501 defa)

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4097
    • Profili Görüntüle
Dikkat! Çocuğunun peşinden bir an bile ayrılmayan, çocuğun kendi sorunlarıyla başa çıkmasına fırsat dahi vermeyen aşırı koruyucu ve otoriter anneler, geleceğin “insan bağımlısı yetişkinleri”ni yetiştiyor.
 Bu makale 2.336 kez okunmuştur Paylaş
Bir arkadaşınızın, akrabanızın, sevgilinizin ve hatta annenizin çok ilgili, sevgi dolu ve sizi şaşırtacak kadar yardımsever olması her zaman sağlam bir ilişkinin göstergesi olmuyor. Zaman içinde sizi boğmaya başlayan bu ilgi, karşı tarafın “insan bağımlısı” olduğunun kanıtı belki de... Daha çok gündemde olan sigaraya, alkole, uyuşturucuya, yemek yemeye, bilgisayara ya da alışverişe bağımlı olan insanlar kadar sık konuşulmasa da “insana bağımlı” olarak yaşayanlar da var. Bağımlı kişilik bozukluğu adı verilen bu hastalıkta, kişi başka birinin desteği ya da yardımı olmaksızın hiçbir şey yapamıyor, hayatını sürdüremiyor, mutsuz oluyor, o kişi olmadan kendini yok sayıyor.

Yaşamın ilk 6 ayı çok önemli
Psikiyatrist Reşit Kükürt, insan bağımlılığının da diğer bağımlılıklar gibi kendini ergenlik dönemlerinde göstermeye başladığını belirtiyor. Bir kişiye karşı duyulan önlenemez isteğin temelinde, kişinin başkası tarafından korunma ihtiyacı ya da bağımsız olmaktan korkmasının yattığını belirten Psikiyatrist Kükürt, yetişkinlikte yaşadığımız psikolojik sorunların ve bağımlı kişilik bozukluğunun temelinin yaşamın ilk altı ayında atıldığını söylüyor. Yeni doğan bebek annesine ya da kendisine bakan, büyüten kişiye ikinci aydan itibaren bağlanmaya başlıyor. Bu kişinin duyguları ile kendi genetik yapısından aktarılan özellikleri birleşerek bir sonuca ulaşıyor. Bu ilişkide yaşanan en küçük sorun dahi ileriki hayatta psikolojik sorunlara neden oluyor. Böyle bir altyapısı olan kişinin sonraki yıllarda yaşadığı hüsranlar, kaybetme korkuları ve bağlandığı kişiden ayrılma endişeleri bu altyapıyı daha da geliştiriyor. Bu hastalığın tam nedeni bilinmemekle birlikte anne-çocuk ilişkisindeki aşırı otoriter ve aşırı korumacı tavrın buna sebep olduğu düşünülüyor.

İlaçla tedavi önerilmiyor
Psikiyatrist Reşit Kükürt, bağımlı kişilik bozukluğu olan hastaların profesyonel desteğe genellikle sinirli, gergin, kaygılı, depresif olmak gibi sebeplerle geldiklerini, bu şikayetlerin altından da bağımlılığın çıktığını söylüyor. Böyle hastalarda tedavinin çok dikkatli yapılması gerektiğini belirten Kükürt, her türlü bağımlılığı çok kolay geliştirebilen bu hastalara antidepresan gibi ilaçlar önerilmesinin doğru olmadığının altını çiziyor. Bu hastalar için psikoterapi tedavileri daha sağlıklı sonuç veriyor. İnsan bağımlısı olduğunu düşünen ve bu durumla başa çıkamayan kişilerin profesyonel destek almasını öneren Kükürt, “Mutluluğun temeli bağımlı olmamaktır” diyor.

Özel hayatlarında da, iş hayatlarında da başarılı olmaları mümkün olmayan bu kişilerin tavırları başlangıçta karşı taraf için yanıltıcı olabiliyor. Çünkü ilk bakışta bu kişiler “insanları sürekli hoşnut etmeye çalışan, iyi davranan, olumlu” bir profil çiziyorlar. Ancak bir süre sonra rahatsızlık vermeye başlayan bu “iyilik” hali karşı tarafın olumsuz bir uyaranı ile “yıkım”a dönüşüyor.
 
Bağımlı kişilik bozukluğu olanlar;

● Yalnız kaldıklarında aşırı rahatsızlık hissediyorlar.
● Çoğunlukla kötümser, depresif ve gergin oluyorlar.
● Kendi yeteneklerine güvenmiyorlar.
● Her zaman başkalarının daha iyi fikirleri olduğunu düşünüyorlar.
● Birisinden ayrıldıklarında büyük acı yaşıyorlar.
● İlişkilerini devam ettirmek için her türlü koşula katlanıyorlar.
● İlişkilerinde genelde ödün veriyorlar.
● Kendilerini küçük görüyorlar.
● Başkalarının eleştirilerini kendi dengesizlikleri olarak algılıyorlar.
● Başkaları tarafından yönetilmeye ve korunmaya ihtiyaç duyuyorlar.
● İş hayatında sorumluluk gerektiren işlerden kaçıyorlar.
● Yöneticilik yapmak istemiyorlar.
● Yaratıcılık gerektiren işlerlerden kaçıyorlar.
● Bir başkası için kendi ihtiyaçlarını kolaylıkla ikinci plana atabiliyorlar.
● Kendilerine yönelik kötü davranışlara katlanıyorlar.
● Kendilerini ifade etmekte zorlanıyorlar.
● Başka insanları rahatsız etmemek ve kızdırmamak için sürekli bir çaba sarf ediyorlar.
● Aynı anda birden fazla insana bağımlı olabiliyorlar, biri giderse diğeri bulunsun diye insan yedekliyorlar.
● Kendilerine aşırı sevgi gösterilmesine ihtiyaç duyuyorlar.
● Bazen çok ciddi boyutlarda kendine ya da karşı tarafa zarar verme isteği duyabiliyorlar.
 
YAŞAYANLAR ANLATIYOR

Yarım saatte bir arıyordu
“Eski erkek arkadaşımın insan bağımlısı olduğunu düşünüyorum. İlk aylar rüya gibiydi, aradığım insanı bulduğumu düşünmüştüm. Çok ilgiliydi, neredeyse yarım saatte bir arıyor, nasıl olduğumu soruyor, hafta sonları bir dakikayı bile ayrı geçirmemizi istemiyor, akşam evlerimize döner dönmez yine telefona sarılıyordu. Altı ayın ardından bu durumda değişiklik olmayınca ortada bir tuhaflık olduğunu düşünmeye başladım. İlgisi beni boğmaya başladı ve ondan soğudum. Ayrılırsak kendini öldüreceğini, bensiz yaşayamayacağını söyledi. Takip eden günlerde sürekli telefon edip, önce beni sonra kendisini öldüreceğini söyleyip durdu. Sonunda ailem durumu savcılığa bildirince telefonlar kesildi. Yeni bir kız arkadaşı olduğunu duydum. İkisi için de sadece üzülüyorum.” Selda-28-Antalya

Evlendim, yine olmadı
“Evlenmeden önce, ne zaman bir erkek arkadaşım olsa hayatımın diğer alanlarıyla ilişkimi kesiyor ve tüm ilgimi o kişiye veriyordum. İlişki bittiğinde ise haftalarca kendime gelemiyordum. Biten ilişkilere dayanamayacağımı anlayınca genç yaşta evlendim. Böylece artık terk edilmeyeceğimi ve hep mutlu olacağımı düşündüm, ancak evliliğim uzun sürmedi. Boşanınca kendimi büyük bir boşlukta buldum, kim olduğuna bakmadan sadece bir arkadaşım olsun diye birçok insanla çıktım. Hepsi tarafından da terk edildim. Sonunda bir arkadaşımın kolumdan sürükleyerek götürdüğü merkezde psikoterapi görmeye başladım. Yalnız kalmaya hala fazla dayanamıyorum, ama iyileşmeye başladığımı da hissediyorum.” Gülnur-37-İstanbul

Dostluk sandım, meğer hastalıkmış
“30 yaşından sonra yeni dostluklar kurulmaz diye düşünürken yeni bir kız arkadaşım oldu. Çok kısa sürede samimi olduk, yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmiyordu. Maddi olarak zor bir durumdan geçiyordum. O dönemde kabul etmek istemediğim halde bana yardımcı olmak istedi, borç verdi, iş bulmam için birçok insanla görüştü. Neredeyse her akşam görüştüğümüz halde gündüz de birkaç kez telefon ediyordu. Yaklaşık bir yıl sonra çok iyi bir iş teklifi aldım ve başka bir şehre taşınmam gerekti. İşte ne olduysa o zaman oldu. Günlerce ağladı, bana vicdan azabı çektirdi. Şimdi farklı şehirlerde yaşıyoruz ve ben, bu dostluğun sandığım gibi sağlıklı bir ilişki olmadığını daha iyi anlayabiliyorum.” Reyhan-35-İstanbul

Anne babalar dikkat!
Bağımlı kişilik bozukluğu olan annelerin çocuklarında da aynı sorunla karşılaşılabiliyor. Genetik geçişin yanı sıra bağımlı anneler, çocuklarını yetiştirirken bu sorunu onlara da yüklüyor. Psikiyatrist Reşit Kükürt, aileleri çocuk yetiştirirken aşırı koruyucu ve uyarıcı olmamaları konusunda uyarıyor. Çocukların her hareketlerinde ve en ufak hatalarında uyarılmaları yerine doğruyu bulmaları için onlara zaman vermek gerektiğini belirten Kükürt, bu hatalı davranışa örnek olarak, oğluna okulda vuran çocuğu, okula gidip bizzat kendisi cezalandırmaya kalkan anneleri gösteriyor.

Y Çetinkaya

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4097
    • Profili Görüntüle
Ynt: "İnsan Bağımlısı" İnsanlar : KÖLELEŞEN KİŞİLİKLER
« Yanıtla #1 : 17 Ekim 2012, 12:10:07 ös »
Bağımlı kişilik bozukluğu olan kişilerde, uzun süre devam eden bir ilgi arayışı ve önemsedikleri kimselerden ayrılma ve onlar tarafından terk edilme korkusu vardır. Artan bu korkular “bağımlılık davranışı”na neden olur. Bağımlı kişilik bozukluğu olan kişilerin genellikle ilgiye, değere ve sosyal ilişkilere olan ihtiyaçları fazladır. Bu kişiler kendilerini çok dramatik bir şekilde ortaya koymasalar da, yakınmaları ve şikayetleri ile ilgilenilmesini, bunlara önem verilmesini isterler. Bu yakınmalar ve şikayetler yaşam tarzı, sosyal ilişkiler, hayatın anlamsızlığı gibi konuları içerebilir.

Bağımlı kişilik bozukluğunun hem gelişimsel hem de biyolojik sebepleri vardır. Kimi araştırmacılara göre korumacı ve sert bir yetiştirilme tarzı, biyolojik eğilimi olan kimselerde bu bozukluğun gelişmesine sebep olabilir. Bu bozukluğa sahip kişilerin depresyon, anksiyete bozuklukları ve fobilere olan eğilimi daha fazladır. Ayrıca bu kişilerin kullanılma ve istismara uğrama riski de fazladır, çünkü ilişkilerini bozmamak adına her şeyi göze alabilirler.
Bu kişilik bozukluğu yetişkinliğin başlangıcında kendini göstermeye başlar.

Bağımlı kişilik bozukluğunun en belirgin semptomları şunlardır:

•    Bir başkasına danışıp, onay almadan günlük karar vermekte çok zorlanırlar

•    Hayatlarındaki önemli olayların sorumluluklarını başkalarının yüklenmesini isterler

•    Başkalarının desteğini ve onayını kaybetmemek için, diğerleriyle anlaşamadığı noktalar olduğu zaman bunları söylemeye çekinir

•    Yeni bir işe girişmekte veya yalnız başlarına bir iş yapmakta çok zorlanırlar (bu motivasyon ve enerji ile alakalı olan bir durum değildir, kendi yargılarına ve becerilerine duydukları güven azdır)

•    Bakım ve desteği kaybetmemek için aşırı uçlara giderler, istemedikleri işleri bile gönüllü olarak yapabilirler

•    Yalnız kaldıklarında rahatsız ve çaresiz hissederler çünkü kendilerine bakamayacaklarına dair korkuları vardır

•    Yakın bir ilişkileri sona erdiği zaman ilgi ve sevgiye olan ihtiyaçlarından ötürü sürekli yeni bir ilişki arayışında olurlar

•    Kendi kendilerine bakmak zorunda kalma korkuları onlarda önyargılara sebep olur



Bağımlı Kişilik Bozukluğunun Tedavisi Nasıldır?

Bağımlı kişilik bozukluğunun en temel tedavisi psikoterapidir. Bu bozukluğa sahip olan kişiler genelde terapi önerilerine yaklaşmaz ve terapiye girdiklerinde biraz pasif kalırlar. Bu yüzden terapiden faydalanmaları biraz uzun zaman alabilir, çünkü danışanın klinisyen ile olan işbirliği (kişilik bozukluklarından ötürü) genelde çok yüzeyseldir. Hatta tedavi edilmesi en zor danışanlar bağımlı kişilik bozukluğuna sahip olan kişilerden çıkabilir, çünkü ilgiye ve desteğe olan ihtiyaçları hiç bitmez. Ayrıca bu kişilerin klinisyene ve terapiye duyacakları bağımlılık da çok sıkı kontrol edilmeli ve engellenmelidir.

Bu bozukluğun tedavisinde önem verilecek olanlardan biri yanlış düşünceleri ve duyguları değiştirmektir. Girişkenlik ve kendine güven çalışmaları bu bozukluğun giderilmesinde en sık kullanılan ve en etkili olan yöntemlerdir. Grup terapisi de işe yarayabilir, fakat danışanın grubu bağlanılabilecek yeni bir ilişki olarak görmemesi gerekir.

Terapinin sonu, bu bozukluk için terapinin en önemli bölümlerinden biridir. Danışanın için bu “son” yeniden bir güvensizlik, anksiyete ve depresyon yaratabilir. Fakat amaç, danışanın bu ilişkiyi de sağlıklı bir şekilde bitirebilmesi ve yoluna devam edebilmesidir. Danışan olumlu kazançlar ile desteklenmeli ve terapiden sonra da anksiyete duygusu ile başa çıkabileceği bir otonomi sağlayabilecek duruma getirilmelidir.

yakindunya.com