Son İletiler

Sayfa: 1 ... 8 9 [10]
91
07.09.2025
Çok uzun zamandır size yazmadığımı fark ettim. Terapinin başlarında ne kadar çok yazardım. Her terapinin notlarını dinleyip dinleyip not alırdım.
Şimdi ise bir şeylerden bıkmış ve yorulmuş bir enerjideyim ne yazmak nede okumak istiyorum.
Bügün sizle konuştuktan sonra kendime nerde hata yapıyorum?
Neyi düzeltmeliyim?
Neyi düzeltmeliyim?
Bu yaştan sonra kendim için ne yapabilirim sorularını sordum.
Düşünce yapımı duygusallığımın bana zarar vermesini engellemeyi.
Duygusal olsam da olayları bu kadar içselleştirmemem gerektiğini.
Bunu da ancak ilgi odağımı farklı şeylere vererek yapabileceğimi düşünüyorum.
Çünkü sürekli yalnız ve kendimle başbaşa kalırsam sağlıksız zihnim ve düşüncelerim peşimi bırakmayacak.
Duygusal tarafımda yaşadığım olayları büyütüp yerli yersiz şekilde derinleştirecek ve anlamlar çıkartacak.
Bende enerjimi saçma sapan şeyler için harcayacağım.
Bu zamana kadarda istemli yada istemsiz bunu yaptığım için düşüncelerimin büyüsüne kapıldığım için kendime enerjim kalmamış.
Geçmişte yaşadığım olayları 4,5 yıllık iletişimimizde defalarca konuştuk. Evet zor ve kötü zamanlardan geçtim. Yaşadığım olaylar karşısında aşırı duygusal olmam beklenen bir sondu.
Bu duygusallığımı olduğu gibi kabul ediyorum. O acıları yaşayan biri olarak bundan kaçamayacağımı biliyorum. Şuanda yapmam gereken duygusallığımı sağlıklı bir şekilde yönetebilmek.
Bunu yapamadığım için hayatta istediğim başarıyı yakalayamadığımı fark ettim.
Ruhumun içerisinde sevilmeyi bekleyen o çocuğu Özgüvenli gibi gözüken eril enerjisi yüksek ve narsist erkeklerle tamamlamaya çalıştım.
Onlara sosyal olarak yaklaşamadığım için (sohbet,futbol,gezi,yakın arkadaşlık,ilgili alaka ve sayabileceğim bir çok şey) Kendimi pasifleştirip kendi erkekliğimi görmeyip onlar benle ilgilensin diye hiç istemediğim bir role büründüm. Bu rolden elde edeceğim sağlıksız ilginin her bir zerresine o kadar muhtaç hissettim ki bir türlü bırakamadım.
Beni bir şekilde sevsinler istedim. Onların beni sevmesi için kendi erkekliğimi  s…… mış gibi yapıp tatmin oldum. Aslında tek istediğim onlarla bir şekilde iletişim kurmak omuzlarına yaslanıp sarılmak değer görmek.
Bunu yaşadığım travmalardan dolayı sağlayamadığım için kendi içimde böyle bir mekanizma geliştiğini kendi gözlerimle gördüm. Fakat bu öyle bir mekanizma ki bunu kendi içimde yaratmama rağmen vazgeçememek için kendime bile oyunlar oynadığımı. Kendimi kandırdığımı görüyorum. Bu satırları yazarken gözyaşlarıma hakim olamıyorum. Sizinle geçirdiğim 4,5 yılın sonunda elde ettiğim tespitleri kaleme dökmek ve bunların gerçek olduğunu bilmek. Değişik bir his. Kendi içsel yolculuğumda sürecim devam etsede yaşadığım en küçük olumsuzluk. Beni hemen yerle bir ediyor başa sarmama sebep oluyor. Buda yalnızlığım kendi iç sesim ve hala tatmin olmamış o çocuğun sevgi bekleyişi. Aslında enerjisini zihninden geçen sağlıksız duygular ve hisler için en küçük sevgi kırıntısı için başkalarının ne hissettiği ve yapıp ettikleri için harcayan ben kendimi güçsüz yetersiz ve özgüvensiz brakıyorum. Güzsüz ve özgüvensiz bir erkek olunca başka erkeklerin gücü peşinde koşmaya başlıyorsun. O erkeklerin sendeki eksik kalan kısmı tatmin etmesi için kendi içimde gerçekleşen sağlıksız bir döngü. Tabiki hala tespit edemediğim bir çok şey varki bu döngü devam ediyor. Arayacağım soracağım. Kendi gücümü ve enerjimi kuvvetlendirmek için çabalayacağım.
Sonuç odaklı olmayacağım. Duygusal değil düşünsel kısmıma odaklanacağım. Kendime yeni bir spor aktivitesi bulup kariyerimde alternatif olarak ne yaratabilirim sorgulayacağım.
Kendi iç sesime kapılıp acılara boğulmayıp. Yeniye gelişime odaklanacağım. Bundan sonraki süreçte kendime küçük hedefler koyup onlara ulaşmaya çalışacağım.
Herhangi bir beklentim olmadan. Kıymetli destekleriniz ve varlığınız için teşekkür ve şükrederim. Sizi seviyorum. Haftaya görüşmek üzere.
92
Sessiz Çocuk, Yalnız Akademisyen-2

Size ilk yazımda çocukluk ve gençlik dönemimi çok kısaca özetlemiştim. Şimdi hayatıma dair biraz daha detay vermek istiyorum. Çünkü çocukluk ve gençlik travmalarına “boş ver” diyemiyorum. Onlar, şu anki hayatımı da derinden etkiliyor.

Hep yalnızlığa itilmiş, hiç kimsenin umurunda olmayan, aşağılanan ve hem fiziksel hem de psikolojik şiddete maruz kalan bir çocuğun sonraki hayatını düzgün yaşaması zaten beklenemezdi. Bu yüzden hep utangaç, çekingen ve suçluluk psikolojisi içerisinde yaşadım. Hep utandım, hep çekindim, hep korktum.

Herkes için normal olan şeyler benim için adeta yasak ve haramdı. Uzaktan uzağa gıpta ile izlenilecek şeylerdi. Örneğin küçüklüğümde top oynayan ya da basketbol oynayan arkadaşlarımı izlerdim. Büyüdüğümde ise okul kantininde kahkaha atarak kızlı erkekli oturan, zevkle bir şeyler anlatan grupları ya da parkta sevgilisiyle doyasıya eğlenen bir çifti izlemek benim için aynı duyguyu uyandırırdı. İçimde bir engel vardı; bu grupların içine giremiyordum. Hele ki bir kızla ya da yetişkin bir hanımefendiyle konuşmak… Yüzlerine bakamaz, utanır, kıpkırmızı olurdum.

İnanılmaz özgüvensizdim. Sürekli suçluluk ve mahcubiyet hissediyordum. Bu benim elimde değildi. Beni bu hale getiren; annem, babam, halam, dedem, ninem, öğretmenim ve köyde dalga geçen büyüklerdi. Açmadan soldurdular beni. Hayatım boyunca içten bir mutlulukla, kahkaha atarak gülememiştim. Fotoğraf çektirmekten nefret ederdim; çünkü içimdeki huzursuzluk ve burukluk yüzüme yansırdı. Dikkatli bakan biri gözlerimdeki korkuyu, endişeyi ve elemi rahatlıkla görebilirdi.

Çok defa intihar etmeyi düşündüm. Ama inançlı birisi olduğum için her defasında vazgeçtim. Yine de içimdeki huzursuzluk beni günden güne eritiyordu. Akademik olarak bir şeyler yaptıkça, makale veya kitap bölümü yazdıkça bu acıları unutuyordum. Ama akşam eve gidince yine yalnızlık ve sıkıntılar beni buluyordu.

Derslerde de bazen rahat değildim. İki öğrenci kendi arasında konuştuğunda sanki benden bahsediyor, benimle dalga geçiyorlar sanıyordum. O kadar özgüvensizdim ki herkesin beni eleştirdiğini, beni beğenmediğini düşünüyordum. Kampüste yürürken bile etrafıma bakıyordum; “Acaba bana bakıp dalga mı geçiyorlar?” diye.

Resmî ortamları hiç sevmezdim. Dekan veya rektörle karşı karşıya gelmek istemezdim; çok gerilir, kendimi ezik hissederdim. O yüzden hep bu ortamlardan kaçardım. Okulda yemekhaneye gider, derse girer ve hemen odama çekilirdim. Odama da çok kimsenin gelmesini istemezdim. Sadece sevdiğim birkaç arkadaşım uğrasın isterdim; ama onlarla bile ilişkim sınırlıydı. Bir saatlik muhabbet yeterli olurdu, fazlası ruhumu sıkardı.

Bir taraftan da annem ve çevrem baskı yapıyordu: “Evlen oğlum.” Onların baskısıyla görücü usulü birkaç kızla görüştüm. Ama bunlar sadece formaliteydi. Çoğunu fotoğrafına bakarak elemiştim. Birkaçıyla tanıştım ama içimde hep korku ve endişe vardı. Hiçbir şekilde onları tatmin edemeyeceğim, onlardan şikâyet alacağım düşüncesi beni yiyip bitiriyordu. İş ciddiye binecek ve evlilik ihtimali gündeme gelecek diye kâbuslar görüyordum.

Bir iki kızla 3–5 hafta konuşmuştum ama içimden hep, “Keşke beni reddetseler” diye dua ediyordum. Çünkü zihinsel, ruhsal ve psikolojik olarak evlenmeye hazır değildim. Daha doğrusu inanılmaz korku ve endişelerim vardı: “Tatmin edememek korkusu.”

Halbuki hem derin bir yalnızlık çekiyor hem de evlilik ihtimaliyle korkuya kapılıyordum. Arafta gibiydim. Yaşayan bir ölüydüm. Herkes mutlu olurken, aşk ve cinsellik yaşarken ben hem mutlu değildim hem de hayatımda hiçbir cinsellik yoktu. Özgüvensizlik, korku ve endişe hâkimdi.

Gerçekten, bu satırları yazarken kendi halime acıyorum. Çünkü bu ne bir savaşa ne bir depreme benziyordu. Tarifsiz bir acıydı. Halbuki depremde bir kardeşimi ve birçok arkadaşımı kaybetmiştim. Evet, o acı çok ağırdı ama zamanla kabuk bağladı. Oysa bu psikolojik sıkıntı, öyle maddi bir musibet gibi değildi; bin kat daha ağırdı.

Allah bile cennet nimetlerini anlatırken huzur ve eşlerden bahsediyor. Ama ben bu nimetten mahrumdum. Neden? Neden bu imtihanın içindeydim? Neden böyle ağır bir yükle sınanıyordum? Bu soruları binlerce kez kendime sordum ama dipsiz kuyudan çıkamadım. Araftan kurtulamadım.

Bütün bunların ilk sebebi ailemin tutumuydu. Önce babamı suçluyordum; çünkü benimle hiç ilgilenmemişti. Elimden tutmamış, başımı okşamamış, güzel anılar bırakmamıştı. Zor zamanlarımda yanımda olmamıştı. Annem ise kendi iş yükünden ve kaynanasının baskısından benimle ilgilenememiş, yorgunluğunu bize bağırarak çıkarmıştı. Oyun oynarken çıkardığım gürültüden dolayı Ninem, sırf başı ağrıyor diye beni dedeme şikâyet eder, defalarca dövdürürdü. Dedem ise sadece beni değil, annemi de döverdi. Babam ise izlerdi…

Halam ise güzel yemekler yapar ama kapıyı çalıp sofraya katılmak istediğimde beni kovardı. İşte ben bütün bu yanlışların sonucu olarak böyle bir insan oldum. Onlar eserleriyle gurur duysunlar! Çünkü ben onların eseriyim.

Tabii bu düşünceler içerisindeyken suçu onlara atıyordum. Ama fark ettim ki bu çözüm değildi. Bir şeyler bulmam gerekiyordu. Bu makus talihi değiştirmek zorundaydım. Çünkü birilerini suçlamak beni daha kötü hissettiriyordu. Dahası öfke ve gerginlik yaratıyordu.

Sonunda karar verdim. Önce YouTube’da videolar izlemeye başladım, birkaç kitap okudum. Bu sayede konu hakkında bilgilenmeye başladım. Daha sonra bir terapist bulmam gerektiğini anladım. Çünkü bu kadar travmayı tek başıma çözemeyecektim.

Terapist sürecimi bir sonraki yazımda anlatacağım. Buraya kadar okuduğunuz için hepinize minnettarım. Dualarınızı ve güzel dileklerinizi bekliyorum.
93
Devamı gelecek mi. Bugün nasıl?
94
Sessiz Çocuk, Yalnız Akademisyen

Ben 39 yaşında, 40 yaşına merdiven dayamış bir doçentim. Hayatımı çok kısa özetlemek gerekirse; babam tır şoförü, annem ise ev hanımıydı. Babam yola çıktığında günlerce eve gelmezdi; bazen bir ay, bazen de bir buçuk ay sürerdi. Annem ise köy yerinde çok çalışan bir kadındı. Kuyudan su getirir, ekmek yapar, çamaşır yıkar, halı dokur ve üç çocuğuna bakardı. Bu yoğunluk annemde aşırı yorgunluk ve strese sebep olurdu. Yorgunluktan dolayı bazen bize bağırır, kalbimizi kırardı. Babam ise uzun süre sonra eve geldiğinde bize sevgi göstermez, soğuk ve nötr bir tavır sergilerdi.

Evin en büyük çocuğu olduğum için annemden gördüğüm tutarsız davranışlar —hem sevgi, hem de bağırma, çağırma ve itme hareketleri— ile babamdan gördüğüm nötr ilgisizlik beni kimseye güvenemez hale getirdi. Üstüne okulda, ilkokul öğretmenimden de şiddet görüyordum. Evde dedem ve ninem de vardı; onlar da bana karşı sert davranırlardı. Özellikle dedem, küçük bir hatamda tokatla karşılık verirdi. Bu durum bende aşırı bir korkuya sebebiyet veriyor, kimseye güvenemiyordum. Dolayısıyla hiçbir etkinliğe katılmıyor, konuşmuyor, sessizce kenarda bekleyen zavallı bir çocuk olarak yaşıyordum.

Bu süreç yıllarca devam etti. Zamanla özgüvensiz, asosyal, antipatik, kimseyle ilişki kurmayan bir kişi haline geldim. İçten içe çok acı çekiyordum; çünkü arkadaşlarımın top oynadığını görüyor, içlerine katılmak istiyor ama aşırı çekingenliğimden dolayı giremiyordum. Konuşmak istiyor, ama bir türlü cesaret edemiyordum. Bu durum üniversite sonuna kadar sürdü. Çok az kişiyle ilişkim oldu; onlarla da genelde sınırlı bir bağ kurabiliyordum. Temastan nefret ederdim; bu yüzden kimse bana dokunmazdı. Dolayısıyla bu ilişkiler daha çok birlikte bazı etkinlikler yapmaya dayalı, duygusal bağ içermeyen ilişkilerdi.

Zamanla adeta bir robot gibi yaşamaya başladım. Sadece bilimsel çalışmalara odaklanan, makale yazan, kitap bölümleri hazırlayan, projeler geliştiren bir akademisyen haline geldim. Sosyal hayatım yok denecek kadar azdı. Kimsenin doğum günü partisine gitmez, kimseyle derin duygusal bağlar kurmazdım. Üç beş arkadaşım vardı; onlarla da fazla duygusal olmayan, sınırlı bir ilişki içerisindeydim. Genelde bir araya gelir, biraz sohbet edip dedikodu yapar, sonra dağılırdık.

Bütün bunların sebebi kısaca ailemdi. Aşırı kontrolcü ve sevgisinden emin olamadığım annem ile, yoldan gelir gelmez bizimle iletişim kurmadan köy kahvehanesine koşan babam… Onlardan sevgi görememiştim. Sevgiye aç biriydim. Akademik işlerim, bir nebze olsun bazı şeyleri unutturuyordu. Ama akşam eve gidince, derin bir yalnızlık ve kimsesizlik hissiyle baş başa kalıyordum.
95
Eşcinsellik özgür bir tercihin değil, genellikle çocuklukta yaşanan travmaların ve ebeveyn ihmallerinin sonucu olarak gelişen bir durumdur. Eşcinsellikten kurtulmak isteyenlere terapi imkanı sağlamamak, gerçekte eşcinselleri küçük düşüren bir tutumdur.

https://www.instagram.com/p/DNOmWnDqjVL/


https://www.youtube.com/watch?v=-9bPlRuOq-Q&list=UULFEDADUolmKuMyWGRunC3UhQ&index=4

Velev ki Eşcinseliz: Furkan

https://www.youtube.com/watch?v=SK5ycgpoVC8

Velev ki Eşcinseliz: Mert

https://www.youtube.com/watch?v=BI6NM-gENrw

Velev ki Eşcinseliz: Efe

https://www.youtube.com/watch?v=rxfQS3Da1Wg





https://www.instagram.com/p/DNOuCN-Pmrr/
96
İçim o kadar dolmuştu ki. Bugün babamla kavga ettik. Ama birde bana sorun ne kadar mutluyum. Millet kavga edince kafası bozulur morali bozuk olur birde gelin bana sorun. Evet yine moralim bozuk ama babama baş kaldirdigim için içim o kadar rahat ki. Boşaldım resmen. Neymiş beni oldururmus öldür dedim. Öldurursen öldür ne yapayım. Çok ta sikimdeydin baba. 19 yasindayim hoca oldum ama hala cemaat kurslarında iş bulamıyorum. Zaten kavga burdan çıktı. Neymiş dışardan imam hatipi bitirip imam olmadığım için iş bulamıyor musum. Zaten beni sen yazdırdın oralara beni imam hatipe sen yazdirmadin ki. Ben kendim oraya (imam hatipe) yazıldım ve bir yılı devirdim ondan önce sadece düz liseye yazılmıştım. Çünkü kafamda imam olmak yoktu. Ama sonra dank etti ve imam hatipe yazıldım onun lafını yapıyor bana. Neymiş kafama göre hareket etmişim. En başta imam hatipe yazilmam lazımmış öyle yapsam şuan yine bitiremezdim ki imam hatipi yine böyle kalmıştım. En fazla iki yıl okumuştum iki yıl daha duruyordu. Bende ona okul okumadığım zamanlardaki okul kaybimin hesabını bana kim vericek dedim. Hani düz lisedeyken kaybettigim o vakitlerin hesabını soruyor ya bana bende ona kaybettigim diğer yılların hesabını kim vericek bak 19 yasindayim daha lise okuyorum dedim kaldı öyle. Sonra beni âsî ilan etti. Bende ona kerem asî ickim mi var uyusturucum mu var kız ortamım mi var ya da ibnelik mi yapıyorum borca harca girip seni peşimden mi surunduruyorum dedim.  O kadar rahatladım ki bana başına buyruksun sen söz dinlemedigin müddetçe böyle olucaksin dedi. Bende ona senin sözünü dinledim ne oldu bak ortalarda kaldım ah şimdiki kafam olsa asla senin dediğini yapmazdım dedim. Öyle deyince çıldırdı git ne yaparsan yap bu saatten sonra istediğini yap dedi bende zaten öyle yapicam deyince daha da çıldırdı. Neymiş bıçağı boynuma dayarmis salağa bak sanki küfür ediyorum sövüyorum ona. Seni dövüp bir fiske vurmadigim için böylesin sen dedi. Bende ona dövsen bu kadar nefret etmezdim senden zaten hele bı evleniyim artık sen benim için yoksun yok hukmundesin seni bir baba olarak bile görmüyorum dedim. Hangi birinizin umrundayim. Hangi biriniz beni düşünüyorsunuz ki dedim. Sonra bana yedirdigi paraların hesabını sordu bende ona zaten yapicaksin sen babasin dedim. O ATA ymis bizde herşeyi Mizi ona danisicakmisiz. ESKİ KAFA.....
Bende ona neden sana danismiyoruz hiç düşündün mü acaba dedim. Sen bize soruyor musun sanki ne yapıyoruz ne düşünüyoruz diye dedim. Acaba sana neden böyleyiz düşünüyor musun acaba sende mi bir sıkıntı var ama yok sen sana göre hep haklısın biz haksiziz dedim. Hiç bizi düşünmüyorsun dedim. İşte bu yüzden sana hicbiseyimizi danismiyoruz dedim. O da biseyler söyledi dir dir konuştu daha da bişey demedim o an bunları söyleyince rahatlık çöktü bana çünkü. Seni baba olarak bile görmüyoruz dedim ağır konuştum konu öyle kapandı. Şimdi sahilde oturmuş elimde sigara keyif sürerken bunları yazdım. Çok eril hissediyorum bay bay
97
Selam herkese. Olmuyor yapamıyorum. Zorlanıyorum. Düşüyorum tekrar kalkıyorum. Ama bir türlü sabit duramıyorum. Bı ayakta duramıyorum. Çok yalnız, sevilmeyen, umursanmayan, duyulmayan biri gibi hissediyorum. Ama bunu insanlara hissettirmemek için elimden geleni yapıyorum aman beni yalnız ezik görmesinler diye. Sanki herşey üstüme geliyor. Hayat, herkes... Çok zorlanıyorum bana tek haz veren o pasiflik. Uzun zaman sonra yine başladım yine bıraktım. Nerde yanlis nerede ya da kaç yanlış yapıyorum bilmiyorum. Hayat enerjim bitti. Hep kötü hep kötü hep kötü artık varmıyor bir yere. Sanırım artık yaşamak istemiyorum. Gotum yese kendimi öldürürüm ama ona bile yemiyor. Pes etmemeye calisiyorum o da olmuyor. Sadece sıkıldım. Sadece. Sigaraya başladım. İyi geliyor o da. En azından erkeksi hissettiriyor.
99
maxilla bana neden cevap vermedin yeniden hastalanırım diye mi korkuyorsun yoksa :)
100
Hayatlardan parçalar, hayata mektuplar (ziyaretçi karalama defteri) / Erkekler
« Son İleti Gönderen: Berk Zafer Yıldırım 25 Ağustos 2025, 12:14:33 ös »
Ben bir erkeğim.

En azından dışarıdan öyle gözüküyor. Bunu söylerken farklı bir cinsiyette hissettiğimi falan kast etmiyorum. Yalnızca ben, kendimi erkeklerle aynı kefeye koyamıyorum.

Erkekler hayatıma girer, beni severler. Bana sarılmak ve beni öpmek için can atarlar.

Bir erkek neden başka bir erkeği öpmek ister?

Bunu onlara soramam çünkü bu soruyu duymak onların ilişkiyi anında kesmesi anlamına gelebilir. Bu yüzden susarım.

Erkekler hayatıma girer, bana iyelik ekleriyle dolup taşan hitaplarla seslenirler.

Bir erkek niye başka bir erkeği sahiplenmek ister?

Bunu onlara soramam çünkü erkekler iş duygulara geldiğinde ürkektirler ve bu soru afallamalarına veya araya mesafe koymak istemelerine neden olabilir. Bu yüzden susarım.

Erkekler hayatıma girer, beni diğer erkeklerden kıskanır ve onlarla paylaşmak istemezler.

Bir erkek niye bir diğerini başkalarından kıskanır?

Bunu onlara soramam çünkü kıskançlığın bir erkekle olan ilişkilerinde de ortaya çıkması onların akıllarını kaçırmalarına sebep olabilir. Bu yüzden susarım.

Erkekler hayatıma girer, beni mutlu eder ve beni hiç bırakmayacaklarına dair sözler verirler. Onların böyle davrandığını görünce ben de karşılık veririm. Kalbimdeki sevgiyi tümüyle onlara yönlendirir hatta hayatımı onları merkeze alarak şekillendiririm.

Sonra bir şey olur. Bir şeyler değişir.

Erkekler, bir başka erkekten duygusal bir yanıt aldıklarında arıza sensörlerini açık konuma getirirler. Ne yapacaklarını şaşırır ve anlaşılmaz bir buhrana sürüklenirler.

Öncesinde heyecanla hayatıma giren erkekler bu krizle karşı karşıya kaldıklarında aniden çekip giderler.

Erkekler hayatımdan çıkar, beni yarı yolda bırakır ve hazin düşüncelere mahkûm ederler. Bir gece kendimi onların fotoğraflarına bakarken veya anılarımızı zihnimde canlandırırken bulurum. Kendileri ise hiçbir şey olmamış gibi yola devam ederler.

Bir erkek neden başka bir erkeği yüzüstü bırakır?

Bunu onlara soramam. Çünkü bu soru, varoluşsal bir sorgunun kapısını aralar.

Erkekler, hayır! Onlar bunu kaldıramazlar.

Bense kaldırabilirim.

Ve ben bir erkeğim.
Sayfa: 1 ... 8 9 [10]