Son İletiler

Sayfa: 1 2 [3] 4 5 ... 10
21
Aile / Aile Vakti - Yasemin Turan/Hüseyin Kaçın "toplumsal sorunlar nasıl çözülür?"
« Son İleti Gönderen: psikolog 21 Eylül 2025, 07:59:04 öö »
İslamiyet insan söz konusu olduğunda sadece bilinç düzeyinde yaşanacak bir din değil aynı zamanda bilinçaltının derinliğine de nüfuz ederek ruh sağlığına sebep olacak bir dindir. Tasavvuf’ta seyr-i süluk yolunda mürşit demek mürit olan kişiyle bilinç düzeyinde başlayan ilişkilerini bilinçaltının derin okyanusunda rûberû olarak yeniden yapılandıran kişi demektir.

Kapitalizm algı yönetimi ve manipülasyonlarla insanın bilinçaltını işgal ederek ve mümkünse yok edip bilinç boyutuna hapsederek insanlığı köleleştirmektir. Bilinçaltınız köreltilmiş ya da yok edilmişse ruh sağlığınızı muhafaza etmeniz mümkün değildir. Allah varsa ancak gam kederden uzak bir hayatınız olabilir.

Kapitalizmin desise ve hileleriyle eski zamanlarda televizyonda şan şöhret budalası ilahiyatçılarla yetişkin kimseler olarak dinimizi ve imanımızı yitirdik! Yeni nesillerimiz ise şimdiki zamanlarda sanal dünyanın dehlizlerinde psikolog ve psikiyatristlerin marifetiyle egolarını benliklerini ve özgüvenlerini kaybettikçe bir kısmı deist ateist ve biseksüel eşcinsel bir kısmı da alkol uyuşturucu seks ve kumar bağımlısı olarak hayatın içinde düşüpte yeniden ayağa kalkamadıkça bitkin bir şekilde yaşamak zorunda kalacaklardır.

Dijital Siyonizm: Koronavirüs pandemisi kurgusuyla toplumlarda kürtürel yozlaşmanın gerçekleşmesi için eğitimi işlevsizleştirdikten sonra yeni nesillerin milli ve manevi değerler açısından sosyalleşmesinde tahribat yaratarak ahlaki erozyonu sağlamıştır.

Psikolog Hüseyin KAÇIN

https://youtu.be/k_Jm9ts3oBs?si=YpcAPQrBhF2G6l-Y


Gençler neden evlenmiyor?

https://youtu.be/R0CevBJJD54?si=ow3xbxDP2EjlKmll



İnsan psikolojisi


https://youtu.be/7JUdO-zcwe0?si=f17NU3lM2zVXJCKW
22
Sessiz Çocuk, Yalnız Akademisyen-4

Bir önceki yazımda, Hüseyin Hoca’yı nasıl bulduğumu anlatacağımı söylemiştim. Hüseyin Hocam’dan önceki terapistimle özgüven sorunumu çözmüştüm. Kendimi suçlama durumundan kurtuldum, kalben huzura kavuştum ve yaşama sevincim geri geldi.

Ama fantezi boyutunda ve ütopik düzeyde erkeklere ilgim vardı. Bayanlara karşı da çok az ilgim bulunuyordu. İlişkilenmekte zorluk çekiyordum ve bu durum beni içten içe çok rahatsız ediyordu. Bunu çözmek için YouTube’da video araştırmaya başladım.

İlk önce Anna Erdoğan’ın videolarını gördüm. Videolarında Joseph Nicolosi’nin Onarım Terapisi ve Homoseksüelliği Önleme Rehberi kitaplarını okumayı öneriyordu. Bu iki kitabı dikkatlice okudum ve çok istifade ettim. Kitaplarda kendi hayatımdan kesitler gördüm. Daha önce yaptığım bazı saçma sapan hareketlerimin ve davranışlarımın nedenini öğrendim. Savunmacı kopma gibi davranışlarımın sebeplerini anladım ve bir aydınlanma yaşadım.

Fakat bunlar bana yetmemeye başladı. Yine YouTube’da video ararken “Benim Ailem” belgesel videolarını buldum. Tüm videoları izledim. İçlerinde kendi hayatımdan parçalar buldum ve çok faydalandım. Bu videolarda Hüseyin Hoca’yı gördüm ve kendisiyle iletişime geçmeye karar verdim.

O süreçte Avrupa’da yaşadığım için Hüseyin Hoca’ya mesaj attım. Bana online terapinin faydalı olmadığını, mutlaka yüz yüze görüşmemiz gerektiğini söyledi. Ayrıca bazı yazılar ve videolar gönderdi. Türkiye’ye döndüğümde görüşelim dedi. Ben de Türkiye’ye geldiğimde uçak bileti alarak İstanbul’a geldim ve Hüseyin Hoca ile ilk terapiyi gerçekleştirdik.

Videolarda Hüseyin Hoca çok sinirli ve sert birisi gibi görünüyordu. Fakat ilk terapide gayet yumuşak, samimi ve arkadaşça bir tavır sergileyerek beni rahatlattı. Öncelikle sorunlu aile yapımdan bahsettim. Ailemden sevgi görmediğimi, sevgi depomun çok boş olduğunu söyledi. Bu boşluğu her türlü sevgiyle doldurmam gerektiğini ifade etti.

Ben erkeklere ilgi duyduğum için kendimi suçluyordum. Hüseyin Hoca ise, erotize etmediğim sürece erkeklerle zaman geçirebileceğimi ve sevgi alışverişinde bulunabileceğimi söyledi. Böylece yanlış bir düşünce tabum yıkıldı. Ayrıca, kendimi suçlama durumundan mutlaka kurtulmam gerektiğini de vurguladı.

Dua ederken de “Allah’ım beni kurtar.” gibi ezik bir dille değil, “Allah’ım bana güç ve kuvvet ver.” gibi eril ve vakur bir şekilde dua etmem gerektiğini söyledi.

Benim durumum fantezi boyutunda olduğu için kesinlikle cinsel ilişkiye girmemem gerektiğini belirtti. Bunun çok tehlikeli olduğunu anlattı. Eğer aktif hisseden birisi cinsel ilişkiye girerse, zamanla âşık olup sevgilisini memnun etmek için aktifliği bırakıp pasif olma tehlikesiyle karşı karşıya kalabileceğini söyledi. Aktiflikten pasifliğe geçme durumunda kişinin kendini suçlama eğilimine gireceğini, bunun da kısır döngü şeklinde daha büyük bir bataklığa dönüşeceğini ifade etti.

Bu cümleleri ilk defa duymuştum. Neredeyse 3 yıldır terapi almış, 2 kitap bitirmiş ve sayısız video izlemiştim; fakat hiçbirinde bu tarz bir bilgiyle karşılaşmamıştım. Çok ilginçti: aktif birisi eşcinsellik hayatına devam ederse, eninde sonunda pasif olması kaçınılmazdı. Bu, Hüseyin Hoca’nın uzun süreli terapi tecrübelerinden elde ettiği bir sonuçtu ve gerçek bir vaka tespitiydi.

Terapi sonunda şöyle düşündüm: Fantezi boyutunda girdiğim bu bataklığın biraz ilerisi cinsel ilişki… Daha ilerisi bir pasife âşık olmak… Daha ilerisi ise, âşık olduğum pasifi tatmin etmek için pasifliğe sürüklenmek… Düşünebiliyor musunuz? Kişi gittikçe bataklığa gömülüyor ve çıkmak çok daha zorlaşıyor. Bu yüzden yol yakınken, daha bataklığa tam olarak dalmadan geri dönmek en mantıklı yoldu.

Bir sonraki yazımda Hüseyin Hoca ile ikinci terapi tecrübemi ve elde ettiğim bilgileri paylaşacağım. Dua ve iyi temennilerinize ihtiyacım var.
23
Emre Furkan SARAÇ / RUH
« Son İleti Gönderen: psikolog 17 Eylül 2025, 05:46:08 ös »
RUH

Allah yaratılış bilmecesi olarak dünyevi hayatımızda kişilik ve karakter sahibi bireyler olmamız adına  anneden elde ettiğimiz sonsuz sevginin çocukluk psikozuyla ve buna mukabil babanın şartlı güveni sayesinde oluşan ergenlik nevrozuyla baş edebilmek için ruh sağlığı açısından ölümle yani uhrevi hayatla insanı sonsuza değin mükafatlandırmaktadır.

Psikolog Hüseyin KAÇIN


https://www.instagram.com/p/DOtJMfyCi9Y/?igsh=MXR2ZzNkcGlxbDMwcQ==
24
Merhaba benim adım m.y 22 yaşındayım ve pasif ağırlıklı ap'yim.Benim hikayem şöyle başlıyor ben daha doğmadan öncesinden beri annemin ağır düzeyde bipolar bozukluğu varmış ve biz de bunun mağduru olarak büyüdük diyebiliriz ablamla birlikte.Bununla birlikte 6 7 yaşlarıma kadar babam eve hiç uğramazdı çünkü pazar günü bile bazen işte olurmuş.anne psikolojik sorunlu baba evde değil bize kim bakıyordu derseniz anneannem bakıyordu o zamanlar ve orda oldupum zamanlar bir baba figürü hayatımda yoktu ve evde durup temizlik bulaşık falan yapardık diyebilirim.Sonranda anaokuluna başlayınca ise sınıfta bir köşede ezik bir şekilde hiçbirşey yapmadan ve kimseyle konuşmadan otururdum ilkokul yıllarımda ise sadece kızlarla falan oynardım erkeklerle oynamazdım ve erkekler bana hep zorbalık yapardı tükürürdü adımı çıkarırdı sınıfta mahalleden ise arkadaşlarım vardı erkek ama onlar arasında da en ezik bendim.Genel olarak hayatımda en ezik bendim kime bakarsam bakıyım.Ortaokulda ise 1 2 arkadaşım olmuştu erkeklerden ama beni yine de sınıfın geri kalanı yalnız sessiz ezik olarak tanımlardı ve değişik falan diye dalga geçerdi.Liseye geçtiğim zaman ise 9. sınıfta özellikle bütün gün otururdum yerimde ve  çok sessiz falan derdi herkes hocalar bile. 11. sınıfta başka okula gitmiştim ve orası daha da ölüm gibiydi hayatımda en çok zorbalığı orada yaşamıştım sonra okulumu değiştim.Birilerinden hoşlanmaya ve sevgili isteklerine ise 11. sınıf gibi başlamıştım ama birşey yaşamadım genel olarak .12. sınıf diğer zamanlara göre daha iyiydi orda 3 4 kişil arkadaş grubum vardı.Ama lise 12 bittiği zaman hayatımda girdiğim en büyük boşluklara girdim resmen.Mezuna kalmıştım ve mezun yılım da üni 1 de dahil olmak üzere hep yapayalnız 1 2 kişiyle arada konuşarak geçirdim.Annem ise  14 15 yaşlarımdan beri eskisi kadar kötü değil hatırlıyorum da istanbul a izmir e giderdik mesela sonra annem yüzünden geri dönmek zorunda kalırdık çünk ü çok fazla sinir krizi geçirir ve duramazdık.Benim ailem ise genel olarak çok sosyal ilişkide bulunmuyorlar bir aile dostu akraba ya da bir arkadaş buluşmalarına gitmiyorlar genelde.Annemin de bunda payı var çünkü insanlarlayken sorun çıkartıyor alınganlık yapıyor genel olarak. Annem biz küçükken hiç bizimle ilgilenmemişti.yemek bile yapmıyordu bize bir zamanlar oysaki haftada 5 gün çalışıyordu 5 e kadar.Yapabilecek vakti de vardı.şu anda üni deyim ve artık yalnızlık ya da çok travma yaşamadım genel olarak hayatımın en iyi dönemleri bence arkadaş grubumu seviyorum ve mutluyum.Bu zamana kadar 2 eşcinsel ilişki yaşadım birisi birbirimize oraldi birisine pasif oldum ama çok korktum ve stres oldum bunlardan ve artık yapmıyorum.Genel olarak zaten içki sigara evlilik dışı ilişkiler falan da bana göre değil ama eşcinsel bir hayat bunu bana mecbur bırakıyor.En çok beni yoran şeylerden biri ise bir bir sürü kişiyle platonik aşklarımın olması ama çoğu hetero olduğu için onlarla sevgili bile olamamam ve  hala daha bana sessiz ya da enerjisiz tarzı şeyler söyleniyor. Bardağı taşıran son nokta ise çalıştığım yerdeki patronun bana çok enerjisiz durgunsun sessizsin hiçbi işe  bize yaramazsın deyip falan beni kovması oldu. Sonrasında H.K dan randevu aldım ilk seansıma gittim.
25
Sessiz çocuk, yalnız akademisyen-3
Bugün size Hüseyin Hoca ile yaptığımız terapi öncesi süreci anlatacağım.

Bir önceki yazımda zavallı, acınacak hâlimi ve ruhumdaki geçmeyen ıstırabı anlatmıştım. Bu ıstırap her hâlime yansımıştı. Gülmeyen, eğlenmeyen, kederli hâlim dışarıdan çok belli oluyordu. Bu halimi gören bir arkadaşım benimle samimi konuştu ve bir psikoloğa gitmemi tavsiye etti. Hatta tanıdığı bayan bir psikoloğun ismini ve telefonunu verdi. Ben de arayıp randevu aldım ve haftada bir defa olmak üzere terapilere başladım.

İlk haftalarda o kadar özgüvensizdim ki psikoloğumun yüzüne bakamıyor, göz teması kuramıyordum. Zaman geçtikçe alıştım, ailemden birisi gibi oldu. Artık her konuyu konuşabiliyorduk. Seanslarımız tam 2,5 yıl sürdü. İlerleyen süreçte haftada iki güne çıkardık.

Ben, psikoloğumla eşcinsellik ve cinsel kimlik karmaşası haricinde bütün konuları konuştum. İlk seanslarda babamdan çok şikâyet ederdim. Babam gibi olmaktan çok korktuğumu da anlatırdım. Çünkü gözümde babam çok değersizdi.

Neden değersizdi? Çünkü babamın dedemle ortak bir kamyonu vardı. Çok çalışır, bazen bir ay boyunca eve gelmezdi. Geldiğinde bütün parayı affedersiniz köpek gibi korktuğu babasına, yani dedeme verirdi. Eve dedemin korkusundan hiçbir şey getirmezdi. Geldiğinde bizi sevmezdi, çünkü kendisi de dedemden sevgi görmemişti. Olmayan sevgiyi nasıl verecekti? Anneme de hiçbir şekilde sevgi göstermezdi. Hatta annem sorunlardan bahsettiğinde “Beğenmiyorsan s*ktir olup git” diyerek küfrederdi. Bir defasında annemin ısrarıyla küçük bir miktar para vermişti. Dedem bunu duyunca annemi, bizim gözlerimizin önünde dövmüştü. Babam sesini çıkaramamıştı. O gün babam benim gözümde tamamen düşmüştü.

Terapilerde babamı suçlayarak bir yere varamayacağımı anladım. Evet, babam en büyük etkendi ama çözüm onu suçlamak değildi. Zamanla içimdeki baba nefretini gerçekten bitirdim. Nefret bitince çok rahatladım. Sekiz–dokuz yıl hiç görüşmediğim babama önce bayram mesajları atmaya başladım, sonra da konuşmaya başladık.

Gelelim anneme…
İlk zamanlarda annemi hiç suçlamıyordum. Çünkü onu mağdur, zavallı, mutsuz bir kadın olarak görüyordum. Ayrıca suçlarsam kendimi kötü hissedeceğimi zannediyordum. Ama terapi ilerledikçe onun da hatalı olduğunu fark ettim.

Örneğin ben 5–6 yaşlarındayken beni dert ortağı yapmıştı. Babamın sorumsuzluklarını, ninemin ve dedemin zulümlerini sürekli bana anlatıyordu. Küçücük ruhumu bilmeden zehirliyordu. Kendisi rahatlıyordu ama ben ağır yüklerin altına giriyordum.

İkinci olarak annem sık sık hasta olur, her defasında “Öleceğim” derdi. Çocuk aklımla çok korkar, “Annem ölmesin, ben öleyim” diye düşünürdüm. Bu bende çok derin izler bıraktı. Üniversite yıllarımda bile annem haftada 3–5 kez arar, saatlerce dertleşirdi. Kocasıyla konuşması gereken konuları benimle konuşurdu. Bunları psikoloğumla paylaştığımda annemin bana ne kadar zarar verdiğini anladım.

Üçüncü olarak annem kötü bir şey yaptığımda sürekli babamla kıyaslardı: “Sen de baban gibisin.” Bu da babam gibi olmaktan aşırı korkmama yol açıyordu. Terapilerde bu kıyasın da yanlış olduğunu öğrendim.

Özetle, bir bayanla ilişki kuramamamın en büyük sebeplerinden biri de annemdi. Psikoloğum bana şunu demişti:
“Annenle olan ilişkinde ona koca gibi davrandığın sürece hiçbir kadınla birlikte olamazsın. Onunla olan tabiri caizse nikâhını bitirmen gerekiyor.”

Bundan sonra annemle ilişkimi azaltmaya başladım. Önce telefon görüşmelerini haftada bire düşürdüm. Anneme zavallı gibi bakmayı bıraktım. Onu da hatalı yerlerde tıpkı babam kadar suçlamaya başladım. Aslında ergenlik öncesinde başlaması gereken bu ayrışmayı ben 35 yaşında yapmaya başlamıştım. Geç oldu ama yine de doğru bir adımdı. Kaybettiğim erkeksi davranış duygusunu kazanmaya başladım.

Terapide annemle ve babamla nasıl davranmam gerektiğini öğrendim. Babaya yaklaşıp anneden uzaklaştım. Çünkü erkek çocukların ergenlik öncesinde anneden kopup babaya yaklaşması gerekir ki erkeklik dünyasına adım atsın. Ben bunu 35 yaşımda yapıyordum.

Aileyle ilgili meseleleri hallettikten sonra özgüven eksikliğime odaklandık. Vücudumu çok kötü görüyordum ama aslında 186 cm boyunda, kilo sorunu olmayan, sağlıklı biriydim. Spor yapmaya başladım; yüzdüm, çalıştım, kaslarım gelişti, omuzlarım genişledi. Duruşum düzeldi, çevremden övgüler aldım ve özgüvenim arttı. Spor yapınca stresim azaldı, uykum düzeldi.

Psikoloğum bana şunu söyledi:
“Sen yüksek lisans ve doktora yapmış, birkaç dil bilen, yurt dışında yaşamış birisin. Neden kendini özgüvensiz hissediyorsun ki? Lütfen çocukluktaki o haletten çık. Sen büyüdün, güçlendin, paran var, aciz değilsin.”

İlk başta basit gelen bu cümleler üzerinde düşündüm ve özgüvensizliğimden kurtuldum.

Özgüveni bir inşaata benzetiyorum. Yaptığımız her pozitif iş bir tuğla gibidir. Araç kullanmak bir tuğla, dil öğrenmek bir tuğla, programlama dili öğrenmek bir tuğla… Derken bina tamamlanır.

Özetlersem, eşcinsellik eğiliminden kurtulmak için şunları yaptım:

1. Özgüvensizlikten kurtulmak ve özgüven inşa etmek.


2. Anne, baba ve kendimi suçlamayı bırakmak.


3. Babayla geçmişte kaçırdığım özdeşim ve rol model meselesini, bugün erotize etmeyeceğim erkeklerle (iş arkadaşım, komşum, akrabam) telafi etmek.



Sonuçta 2,5 yıllık terapi sürecinde depresif ruh halimden kurtuldum. Somurtkan yüzüm gülmeye başladı. Özgüvensizlikten kurtuldum. Kendimi suçlamayı bıraktım. Benim için yeni bir dünya başladı, çok şükür, elhamdülillah.

Ama son bir sorunum vardı: Bir bayanla ilişki kuramama sorunu. Ayrıca fiili değil ama düşünce boyutunda erkeklerle fantezi kurma durumu. Bu beni rahatsız ediyordu ve kurtulmak istiyordum. Ancak bu konuyu bayan psikoloğuma açamadım. Bu konuda uzman olmadığını düşündüm. O yüzden Hüseyin Hocamı buldum.

Bir sonraki yazımda Hüseyin Hoca’yı nasıl bulduğumu ve onunla yaptığımız 7 terapi sürecini anlatacağım.
Lütfen samimi dualarınızı ve güzel dileklerinizi benden esirgemeyin.
26
07.09.2025
Çok uzun zamandır size yazmadığımı fark ettim. Terapinin başlarında ne kadar çok yazardım. Her terapinin notlarını dinleyip dinleyip not alırdım.
Şimdi ise bir şeylerden bıkmış ve yorulmuş bir enerjideyim ne yazmak nede okumak istiyorum.
Bügün sizle konuştuktan sonra kendime nerde hata yapıyorum?
Neyi düzeltmeliyim?
Neyi düzeltmeliyim?
Bu yaştan sonra kendim için ne yapabilirim sorularını sordum.
Düşünce yapımı duygusallığımın bana zarar vermesini engellemeyi.
Duygusal olsam da olayları bu kadar içselleştirmemem gerektiğini.
Bunu da ancak ilgi odağımı farklı şeylere vererek yapabileceğimi düşünüyorum.
Çünkü sürekli yalnız ve kendimle başbaşa kalırsam sağlıksız zihnim ve düşüncelerim peşimi bırakmayacak.
Duygusal tarafımda yaşadığım olayları büyütüp yerli yersiz şekilde derinleştirecek ve anlamlar çıkartacak.
Bende enerjimi saçma sapan şeyler için harcayacağım.
Bu zamana kadarda istemli yada istemsiz bunu yaptığım için düşüncelerimin büyüsüne kapıldığım için kendime enerjim kalmamış.
Geçmişte yaşadığım olayları 4,5 yıllık iletişimimizde defalarca konuştuk. Evet zor ve kötü zamanlardan geçtim. Yaşadığım olaylar karşısında aşırı duygusal olmam beklenen bir sondu.
Bu duygusallığımı olduğu gibi kabul ediyorum. O acıları yaşayan biri olarak bundan kaçamayacağımı biliyorum. Şuanda yapmam gereken duygusallığımı sağlıklı bir şekilde yönetebilmek.
Bunu yapamadığım için hayatta istediğim başarıyı yakalayamadığımı fark ettim.
Ruhumun içerisinde sevilmeyi bekleyen o çocuğu Özgüvenli gibi gözüken eril enerjisi yüksek ve narsist erkeklerle tamamlamaya çalıştım.
Onlara sosyal olarak yaklaşamadığım için (sohbet,futbol,gezi,yakın arkadaşlık,ilgili alaka ve sayabileceğim bir çok şey) Kendimi pasifleştirip kendi erkekliğimi görmeyip onlar benle ilgilensin diye hiç istemediğim bir role büründüm. Bu rolden elde edeceğim sağlıksız ilginin her bir zerresine o kadar muhtaç hissettim ki bir türlü bırakamadım.
Beni bir şekilde sevsinler istedim. Onların beni sevmesi için kendi erkekliğimi  s…… mış gibi yapıp tatmin oldum. Aslında tek istediğim onlarla bir şekilde iletişim kurmak omuzlarına yaslanıp sarılmak değer görmek.
Bunu yaşadığım travmalardan dolayı sağlayamadığım için kendi içimde böyle bir mekanizma geliştiğini kendi gözlerimle gördüm. Fakat bu öyle bir mekanizma ki bunu kendi içimde yaratmama rağmen vazgeçememek için kendime bile oyunlar oynadığımı. Kendimi kandırdığımı görüyorum. Bu satırları yazarken gözyaşlarıma hakim olamıyorum. Sizinle geçirdiğim 4,5 yılın sonunda elde ettiğim tespitleri kaleme dökmek ve bunların gerçek olduğunu bilmek. Değişik bir his. Kendi içsel yolculuğumda sürecim devam etsede yaşadığım en küçük olumsuzluk. Beni hemen yerle bir ediyor başa sarmama sebep oluyor. Buda yalnızlığım kendi iç sesim ve hala tatmin olmamış o çocuğun sevgi bekleyişi. Aslında enerjisini zihninden geçen sağlıksız duygular ve hisler için en küçük sevgi kırıntısı için başkalarının ne hissettiği ve yapıp ettikleri için harcayan ben kendimi güçsüz yetersiz ve özgüvensiz brakıyorum. Güzsüz ve özgüvensiz bir erkek olunca başka erkeklerin gücü peşinde koşmaya başlıyorsun. O erkeklerin sendeki eksik kalan kısmı tatmin etmesi için kendi içimde gerçekleşen sağlıksız bir döngü. Tabiki hala tespit edemediğim bir çok şey varki bu döngü devam ediyor. Arayacağım soracağım. Kendi gücümü ve enerjimi kuvvetlendirmek için çabalayacağım.
Sonuç odaklı olmayacağım. Duygusal değil düşünsel kısmıma odaklanacağım. Kendime yeni bir spor aktivitesi bulup kariyerimde alternatif olarak ne yaratabilirim sorgulayacağım.
Kendi iç sesime kapılıp acılara boğulmayıp. Yeniye gelişime odaklanacağım. Bundan sonraki süreçte kendime küçük hedefler koyup onlara ulaşmaya çalışacağım.
Herhangi bir beklentim olmadan. Kıymetli destekleriniz ve varlığınız için teşekkür ve şükrederim. Sizi seviyorum. Haftaya görüşmek üzere.
27
Sessiz Çocuk, Yalnız Akademisyen-2

Size ilk yazımda çocukluk ve gençlik dönemimi çok kısaca özetlemiştim. Şimdi hayatıma dair biraz daha detay vermek istiyorum. Çünkü çocukluk ve gençlik travmalarına “boş ver” diyemiyorum. Onlar, şu anki hayatımı da derinden etkiliyor.

Hep yalnızlığa itilmiş, hiç kimsenin umurunda olmayan, aşağılanan ve hem fiziksel hem de psikolojik şiddete maruz kalan bir çocuğun sonraki hayatını düzgün yaşaması zaten beklenemezdi. Bu yüzden hep utangaç, çekingen ve suçluluk psikolojisi içerisinde yaşadım. Hep utandım, hep çekindim, hep korktum.

Herkes için normal olan şeyler benim için adeta yasak ve haramdı. Uzaktan uzağa gıpta ile izlenilecek şeylerdi. Örneğin küçüklüğümde top oynayan ya da basketbol oynayan arkadaşlarımı izlerdim. Büyüdüğümde ise okul kantininde kahkaha atarak kızlı erkekli oturan, zevkle bir şeyler anlatan grupları ya da parkta sevgilisiyle doyasıya eğlenen bir çifti izlemek benim için aynı duyguyu uyandırırdı. İçimde bir engel vardı; bu grupların içine giremiyordum. Hele ki bir kızla ya da yetişkin bir hanımefendiyle konuşmak… Yüzlerine bakamaz, utanır, kıpkırmızı olurdum.

İnanılmaz özgüvensizdim. Sürekli suçluluk ve mahcubiyet hissediyordum. Bu benim elimde değildi. Beni bu hale getiren; annem, babam, halam, dedem, ninem, öğretmenim ve köyde dalga geçen büyüklerdi. Açmadan soldurdular beni. Hayatım boyunca içten bir mutlulukla, kahkaha atarak gülememiştim. Fotoğraf çektirmekten nefret ederdim; çünkü içimdeki huzursuzluk ve burukluk yüzüme yansırdı. Dikkatli bakan biri gözlerimdeki korkuyu, endişeyi ve elemi rahatlıkla görebilirdi.

Çok defa intihar etmeyi düşündüm. Ama inançlı birisi olduğum için her defasında vazgeçtim. Yine de içimdeki huzursuzluk beni günden güne eritiyordu. Akademik olarak bir şeyler yaptıkça, makale veya kitap bölümü yazdıkça bu acıları unutuyordum. Ama akşam eve gidince yine yalnızlık ve sıkıntılar beni buluyordu.

Derslerde de bazen rahat değildim. İki öğrenci kendi arasında konuştuğunda sanki benden bahsediyor, benimle dalga geçiyorlar sanıyordum. O kadar özgüvensizdim ki herkesin beni eleştirdiğini, beni beğenmediğini düşünüyordum. Kampüste yürürken bile etrafıma bakıyordum; “Acaba bana bakıp dalga mı geçiyorlar?” diye.

Resmî ortamları hiç sevmezdim. Dekan veya rektörle karşı karşıya gelmek istemezdim; çok gerilir, kendimi ezik hissederdim. O yüzden hep bu ortamlardan kaçardım. Okulda yemekhaneye gider, derse girer ve hemen odama çekilirdim. Odama da çok kimsenin gelmesini istemezdim. Sadece sevdiğim birkaç arkadaşım uğrasın isterdim; ama onlarla bile ilişkim sınırlıydı. Bir saatlik muhabbet yeterli olurdu, fazlası ruhumu sıkardı.

Bir taraftan da annem ve çevrem baskı yapıyordu: “Evlen oğlum.” Onların baskısıyla görücü usulü birkaç kızla görüştüm. Ama bunlar sadece formaliteydi. Çoğunu fotoğrafına bakarak elemiştim. Birkaçıyla tanıştım ama içimde hep korku ve endişe vardı. Hiçbir şekilde onları tatmin edemeyeceğim, onlardan şikâyet alacağım düşüncesi beni yiyip bitiriyordu. İş ciddiye binecek ve evlilik ihtimali gündeme gelecek diye kâbuslar görüyordum.

Bir iki kızla 3–5 hafta konuşmuştum ama içimden hep, “Keşke beni reddetseler” diye dua ediyordum. Çünkü zihinsel, ruhsal ve psikolojik olarak evlenmeye hazır değildim. Daha doğrusu inanılmaz korku ve endişelerim vardı: “Tatmin edememek korkusu.”

Halbuki hem derin bir yalnızlık çekiyor hem de evlilik ihtimaliyle korkuya kapılıyordum. Arafta gibiydim. Yaşayan bir ölüydüm. Herkes mutlu olurken, aşk ve cinsellik yaşarken ben hem mutlu değildim hem de hayatımda hiçbir cinsellik yoktu. Özgüvensizlik, korku ve endişe hâkimdi.

Gerçekten, bu satırları yazarken kendi halime acıyorum. Çünkü bu ne bir savaşa ne bir depreme benziyordu. Tarifsiz bir acıydı. Halbuki depremde bir kardeşimi ve birçok arkadaşımı kaybetmiştim. Evet, o acı çok ağırdı ama zamanla kabuk bağladı. Oysa bu psikolojik sıkıntı, öyle maddi bir musibet gibi değildi; bin kat daha ağırdı.

Allah bile cennet nimetlerini anlatırken huzur ve eşlerden bahsediyor. Ama ben bu nimetten mahrumdum. Neden? Neden bu imtihanın içindeydim? Neden böyle ağır bir yükle sınanıyordum? Bu soruları binlerce kez kendime sordum ama dipsiz kuyudan çıkamadım. Araftan kurtulamadım.

Bütün bunların ilk sebebi ailemin tutumuydu. Önce babamı suçluyordum; çünkü benimle hiç ilgilenmemişti. Elimden tutmamış, başımı okşamamış, güzel anılar bırakmamıştı. Zor zamanlarımda yanımda olmamıştı. Annem ise kendi iş yükünden ve kaynanasının baskısından benimle ilgilenememiş, yorgunluğunu bize bağırarak çıkarmıştı. Oyun oynarken çıkardığım gürültüden dolayı Ninem, sırf başı ağrıyor diye beni dedeme şikâyet eder, defalarca dövdürürdü. Dedem ise sadece beni değil, annemi de döverdi. Babam ise izlerdi…

Halam ise güzel yemekler yapar ama kapıyı çalıp sofraya katılmak istediğimde beni kovardı. İşte ben bütün bu yanlışların sonucu olarak böyle bir insan oldum. Onlar eserleriyle gurur duysunlar! Çünkü ben onların eseriyim.

Tabii bu düşünceler içerisindeyken suçu onlara atıyordum. Ama fark ettim ki bu çözüm değildi. Bir şeyler bulmam gerekiyordu. Bu makus talihi değiştirmek zorundaydım. Çünkü birilerini suçlamak beni daha kötü hissettiriyordu. Dahası öfke ve gerginlik yaratıyordu.

Sonunda karar verdim. Önce YouTube’da videolar izlemeye başladım, birkaç kitap okudum. Bu sayede konu hakkında bilgilenmeye başladım. Daha sonra bir terapist bulmam gerektiğini anladım. Çünkü bu kadar travmayı tek başıma çözemeyecektim.

Terapist sürecimi bir sonraki yazımda anlatacağım. Buraya kadar okuduğunuz için hepinize minnettarım. Dualarınızı ve güzel dileklerinizi bekliyorum.
28
Devamı gelecek mi. Bugün nasıl?
29
Sessiz Çocuk, Yalnız Akademisyen

Ben 39 yaşında, 40 yaşına merdiven dayamış bir doçentim. Hayatımı çok kısa özetlemek gerekirse; babam tır şoförü, annem ise ev hanımıydı. Babam yola çıktığında günlerce eve gelmezdi; bazen bir ay, bazen de bir buçuk ay sürerdi. Annem ise köy yerinde çok çalışan bir kadındı. Kuyudan su getirir, ekmek yapar, çamaşır yıkar, halı dokur ve üç çocuğuna bakardı. Bu yoğunluk annemde aşırı yorgunluk ve strese sebep olurdu. Yorgunluktan dolayı bazen bize bağırır, kalbimizi kırardı. Babam ise uzun süre sonra eve geldiğinde bize sevgi göstermez, soğuk ve nötr bir tavır sergilerdi.

Evin en büyük çocuğu olduğum için annemden gördüğüm tutarsız davranışlar —hem sevgi, hem de bağırma, çağırma ve itme hareketleri— ile babamdan gördüğüm nötr ilgisizlik beni kimseye güvenemez hale getirdi. Üstüne okulda, ilkokul öğretmenimden de şiddet görüyordum. Evde dedem ve ninem de vardı; onlar da bana karşı sert davranırlardı. Özellikle dedem, küçük bir hatamda tokatla karşılık verirdi. Bu durum bende aşırı bir korkuya sebebiyet veriyor, kimseye güvenemiyordum. Dolayısıyla hiçbir etkinliğe katılmıyor, konuşmuyor, sessizce kenarda bekleyen zavallı bir çocuk olarak yaşıyordum.

Bu süreç yıllarca devam etti. Zamanla özgüvensiz, asosyal, antipatik, kimseyle ilişki kurmayan bir kişi haline geldim. İçten içe çok acı çekiyordum; çünkü arkadaşlarımın top oynadığını görüyor, içlerine katılmak istiyor ama aşırı çekingenliğimden dolayı giremiyordum. Konuşmak istiyor, ama bir türlü cesaret edemiyordum. Bu durum üniversite sonuna kadar sürdü. Çok az kişiyle ilişkim oldu; onlarla da genelde sınırlı bir bağ kurabiliyordum. Temastan nefret ederdim; bu yüzden kimse bana dokunmazdı. Dolayısıyla bu ilişkiler daha çok birlikte bazı etkinlikler yapmaya dayalı, duygusal bağ içermeyen ilişkilerdi.

Zamanla adeta bir robot gibi yaşamaya başladım. Sadece bilimsel çalışmalara odaklanan, makale yazan, kitap bölümleri hazırlayan, projeler geliştiren bir akademisyen haline geldim. Sosyal hayatım yok denecek kadar azdı. Kimsenin doğum günü partisine gitmez, kimseyle derin duygusal bağlar kurmazdım. Üç beş arkadaşım vardı; onlarla da fazla duygusal olmayan, sınırlı bir ilişki içerisindeydim. Genelde bir araya gelir, biraz sohbet edip dedikodu yapar, sonra dağılırdık.

Bütün bunların sebebi kısaca ailemdi. Aşırı kontrolcü ve sevgisinden emin olamadığım annem ile, yoldan gelir gelmez bizimle iletişim kurmadan köy kahvehanesine koşan babam… Onlardan sevgi görememiştim. Sevgiye aç biriydim. Akademik işlerim, bir nebze olsun bazı şeyleri unutturuyordu. Ama akşam eve gidince, derin bir yalnızlık ve kimsesizlik hissiyle baş başa kalıyordum.
30
Eşcinsellik özgür bir tercihin değil, genellikle çocuklukta yaşanan travmaların ve ebeveyn ihmallerinin sonucu olarak gelişen bir durumdur. Eşcinsellikten kurtulmak isteyenlere terapi imkanı sağlamamak, gerçekte eşcinselleri küçük düşüren bir tutumdur.

https://www.instagram.com/p/DNOmWnDqjVL/


https://www.youtube.com/watch?v=-9bPlRuOq-Q&list=UULFEDADUolmKuMyWGRunC3UhQ&index=4

Velev ki Eşcinseliz: Furkan

https://www.youtube.com/watch?v=SK5ycgpoVC8

Velev ki Eşcinseliz: Mert

https://www.youtube.com/watch?v=BI6NM-gENrw

Velev ki Eşcinseliz: Efe

https://www.youtube.com/watch?v=rxfQS3Da1Wg





https://www.instagram.com/p/DNOuCN-Pmrr/
Sayfa: 1 2 [3] 4 5 ... 10