Son İletiler

Sayfa: 1 2 [3] 4 5 ... 10
21
Sessiz çocuk yalnız akademisyen-6,Üçüncü Terapi: Sosyalpati Üzerine

Bugün üçüncü terapimden bahsedeceğim. Bu haftaki konumuz sosyopatiydi.
Hayatta yaşanması gereken onca güzel şey varken ben sadece okul, ev ve sınıf arasında mekik dokuyordum. Saatlerce odamdan çıkmaz; makale, kitap bölümü ya da bildiri yazardım. Bu görevleri yaptıkça sanki “level atlıyordum.” Her bir ilerleme beni mutlu ediyor, hayatın anlamını sadece bu başarılarla sınırlı sanıyordum.

Hiçbir sosyal etkinliğe katılmayan, eğlenmeyen, kutlama yapmayan tam bir asosyal kişiydim. Ancak eve gidip yalnız kaldığımda, yani hiçbir işle meşgul olmadığımda, derin düşüncelere dalardım. “Ben ne yapıyorum?” diye sorar ve içimi derin bir yalnızlık kaplardı. Kalbimin üstüne koca bir öküz oturmuş gibi bir sıkıntı hissederdim. Bu psikolojik buhranı kelimelerle anlatmam gerçekten zor.

Terapide, Hüseyin Hoca’ya Nicolasin “Eşcinselliği Önleme Rehberi” isimli kitabından aldığım notlardan bahsettim. Notların bir yerinde anne tutumuyla ilgili bir kısma geldik. Burada annemin obsesif-kompulsif özelliklerinden söz ettim: Aşırı titiz ve otoriterdi; hiçbir şeyi beğenmez, mükemmeliyetçiliği yüzünden sürekli kararsızlık yaşardı. Bu durum beni derinden etkiledi.

Hüseyin Hoca, anneme duygusal yaklaşmamam gerektiğini söyledi. Ona yardım etmemin önemli olduğunu, ancak bunu duygusal bir bağ kurmadan yapmam gerektiğini vurguladı. “O ağlasa da sızlasa da duygusal bir ilişki içinde olmamalısın,” dedi.

Sonra annemin neden böyle takıntılı ve mükemmeliyetçi olduğuna değindik. Hüseyin Hoca’nın “Eşcinsellik bir aile hastalığıdır.” sözü tam yerindeydi. Annemin babası zalim bir adammış; ninemin kafa tasından vücudunun birçok yerine kadar kırmış, annemi, teyzelerimi ve dayımı defalarca dövmüş. Dayım okumak istemiş, fakat dedem izin vermemiş; onu sadece çalıştırmak istemiş. Ortaokul yıllarında dayım bu baskılara dayanamayarak evden kaçmış ve pavyonda çalışmaya başlamış. Orada içki ve kumar alışkanlığı edinmiş. Dedemin zulmü, çocuklarının hayatını mahvetmiş.

Annem ve teyzelerim ise kız oldukları için evden kaçamamış; bu nedenle tüm baskıya katlanmak zorunda kalmışlar. Annem, dedemin korkusundan dolayı titiz, mükemmeliyetçi ve takıntılı bir yapıya bürünmüş. Bu hal, ister istemez beni de etkiledi. Sanki nesiller boyu aktarılan bir hastalık gibiydi.

Annem beni hiç dövmedi ama çok sinirli ve gergindi. Mükemmeliyetçiliği yüzünden yaptığım hiçbir şeyi beğenmezdi. Kararsızlığı nedeniyle bir şey alırdık, sonra hemen değiştirirdi. Ben kendi beğendiğim bir şeyi alsam mutlaka bir kusur bulurdu. Ruh hali bazen pozitif, bazen negatiftir; bu da benim nasıl davranacağımı bilemememe neden olurdu.

Hastalandığında hep “Öleceğim.” derdi ve ben yalnız kalacağım korkusuyla büyürdüm. Bu durum psikolojimi ciddi anlamda altüst etti.

Babam ise tır şoförüydü. Genelde yurt dışına sefere çıkar, ayda bir eve gelirdi. Dedemle ortaktı; eve geldiğinde kazandığı tüm parayı dedeme teslim ederdi. Evdeki üç çocuğu ve eşi umurunda değildi. Biz de dedemin insafına kalırdık. Dedem cuma günleri ilçeye gider, alışveriş yapar, ama bize asla bir şey almazdı. “Ben bu yetim gibi çocukların babasını köpek gibi çalıştırıyorum, bari bir iki poşet de bunlara alayım,” demezdi.

Yemeklerimiz genelde pilav, nohut ve kuru fasulyeydi. Yazın ise annemin bahçede yetiştirdiği sebzelerle yetinirdik. Üzerimizde hep eski, yamalı elbiseler olurdu. Babam çalışsa da, çoğu zaman yetim çocuklardan bile kötü durumdaydık.

Babam eve geldiğinde bizi öpmez, okşamaz, sevgi göstermezdi. Dedem de babama sevgisini göstermemişti. Bu nedenle babam da sevgiyi nasıl göstereceğini bilememişti. Ben de aynı şekilde sevgiyi hissedemeyen bir çocuk olarak büyüdüm.

Bu yüzden hiçbir bayana yaklaşamadım, sevgi gösteremedim. Çünkü kendim sevgiye açtım. Aç olan bir insan, başkasına sevgi verebilir mi? Görücü usulü birkaç görüşmem oldu ama hep “duygusuz” ve “ilgisiz” olduğum söylendi. Ne yazık ki hâlâ bu durumumu tam olarak aşabilmiş değilim. Hüseyin Hoca zamanla aşabileceğimi söylüyor. Bakalım, hep birlikte göreceğiz.

Gördüğünüz gibi, hastalıklı bir aile yapısı, çocukların psikolojisini ve davranışlarını derinden etkiliyor.

Hüseyin Hoca, babamın eve geldiğinde nasıl davrandığını sordu. Ben de önce dedemin yanına gittiğini, ardından köy kahvesine geçtiğini söyledim. Annemle babam arasında hiçbir sevgi ve muhabbet yoktu. Annem baskı altında ezildiği için sık sık sitem ederdi. Babam da ona “Beğenmiyorsan s*ktir git.” derdi. Bu kavgalar bizi fazlasıyla olumsuz etkiledi.

Hüseyin Hoca, “O zaman baban etkisiz bir elemanmış,” dedi. “Ezik, kadını duygusal olarak tatmin edememiş bir birey.”
Sonra ekledi: “Toplumda iki tür hastalıklı birey vardır: Birincisi ezik, zayıf, özgüvensiz ve eşcinsellik korkusu yaşayanlar; ikincisi gerçekten eşcinsel olanlar.”
Babama, eşcinsellik korkusu yaşayan biri olarak baktı ve “Bu durum, çocuklarını mutlaka olumsuz etkiler.” dedi. Gerçekten de öyle oldu.

Hüseyin Hoca ayrıca “Dünyanın en tehlikeli kadını mutsuz kadındır.” dedi. Annem, babamdan ve dedemden ilgi görmediği için sürekli mutsuzdu. Bu nedenle daha 5-6 yaşlarımdayken beni dert ortağı yapmıştı. Böylece kaldıramayacağım yükleri üstlenmek zorunda kaldım. O yıllarda kendi kendime, “Büyüyünce annemi bu durumdan kurtaracağım.” derdim. Anneme karşı aşırı bir duygusal bağ geliştirdim ve bu bağ yıllarca sürdü.

Nicolasin kitabında da belirtildiği gibi, eşcinsellikten kurtulmak için baba, anne ile erkek çocuğun duygusal bağını kesmeli ve ona erkeksiliği öğretmelidir. Ancak benim babam bunu yapmadı. Aksine, anneyle olan bağı daha da kuvvetlendirdi ve bana erkeksi yönü öğretmedi.

Hayatım boyunca babamın gücünü ve desteğini görmek istedim, ama asla göremedim. Hüseyin Hoca, anneyle olan duygusal bağın mutlaka koparılması gerektiğini, baba ile kurulacak erkeksi bağın erotize edilmeden sağlanması gerektiğini söyledi. Bunun için diğer erkeklerle sağlıklı sosyal ilişkiler kurmam gerektiğini, örneğin maça gitmek, birlikte izlemek, kafede oturmak gibi etkinliklerin faydalı olacağını anlattı.

Son olarak Nicolasin, “Annenin aşırı şefkati, çocukta kendine acıma duygusu oluşturur,” diyor. Hüseyin Hoca da bunu onayladı. “Kendine acıma ve zavallı görme, eşcinselliği güçlendirir,” dedi.

Annemin ve halamın dengesiz davranışlarının, bende kadınlara yaklaşma konusunda korku ve endişe oluşturduğunu da konuştuk.

Terapimiz bu şekilde sona erdi.
Siz değerli okuyuculardan, bir kadınla duygusal bir ilişki kurarak mutlu olabilmem için dua ve güzel temennilerinizi bekliyorum.
Umarım bu yazılar, ileride birçok insana fayda sağlar ve farkındalık kazandırır.
22
BİR KADINA AŞIK OLDUM

Arkadaşlar ben aşık oldum. Elhamdulillah bu sefer cinsiyeti tutturduk. Çok şükür erkek değil. Ama yine bir takım imkansızlıklar oluştu.

https://youtu.be/iMAHQWZgsww?si=jC7mFmbrvhxK7f54

“Son yapraklar düşerken daldan
Bir güldün geçtin bahçemden
Öpmek için çok uzakta
Dudakların benden”

Evet önceki yazımda bahsettiğim aile evinden ayrıldım, yalnız kaldım ve çok büyük bir depresyondaydım. Saçları uzattım, yemeden içmeden kesildiğim için acayip zayıfladım kemiklerim sayılıyordu. Burn-out yani tükenmişlik sendromu yaşıyordum. Hiç bir şeyi yapasım yoktu. Pili bitmiş bir oyuncak gibiydim hayattan keyif almıyordum. Tam koyu gri olmuştuk. Derken ofise bir gün ofise müşteri geldi. Hayatımda gördüğüm en güzel kadındı. Gerçek bir terazi burcuydu. İsmi Nihal idi kumral, beyaz tenliydi ama yüzünde kırmızı güller çiçek açmıştı. Ki bu benim bir erkekte veya kadında en sevdiğim şeydir. Kırmızı yüze bayılırım. Ruh hastası seviyorum yani. Tüm yüzü mükemmel bir altın orandaydı. Ingiltere Prensesi olabilecek kadar asildi. Gerçek bir terazi olduğu için iletişim becerileri de çok öndeydi kendinden emin ve tok sesiyle bir haber spikeri olabilirdi veya bana istediği her şeyi yapabilirdi. İkisini de yapmadı. Henüz diyelim 😈

Odaya girdiği andan itibaren bitik hayat enerjimi şarj etmeye başladı. Kalbimde çok saçma bir coşku ve heyecan hissettim. Beynim bütün hücrelerime daha önce tatmadığım hormon kokteylleri servis etti. Sarhoş olmuştum. Ona baktıkça mutlu oluyordum. Baktıkça bakıyordum. Yaşadığım bütün keder o gün orada silindi. Ölü hayatıma kan geldi, can geldi. Artık yaşamak için bir motivasyonum vardı.

Başta Nihal’in sadece egzaması olduğunu sanıyordum ilerleyen saatlerde öğrendim ki HIV+ imiş. Bu bilgiyi duymak beynimden vurulmak gibiydi. Bi küçük sarsıldım sonra kendime dedim ki “Ne var yani HIV ise HIV napalım sonuçta hayatında ilk defa bir kadına karşı böyle inanılmaz hisler hissediyorsun. Ben onu bu haliyle de kabul ediyorum”

Bir gün geçti onu tekrar görmek istiyordum. Sadece görmek. Zaten ofiste de neredeyse hiç konuşmadık. Ben sadece ona gördüm, o da bana güldü. Ama ona aşık olmama yetmişti. Hep söylerim Aşk = Obsesyon
Ha evden çıkarken
ütüyü çektim mi
ütüyü çektim mi
Ütüyü çektim mi
Diye obsesyon geliştiriyordum.
Ha Nihal
Nihal
Nihal
Diye obsesyon geliştiriyordum.
İkisi de aynı şeydi ama Nihal’i düşünmek yaşadığımı hissettiriyordu.
Haftaya tekrar ofise gelecekti ama 1 hafta bekleyemezdim. Onu getiren aracıya dedim ki “acil ofis dışında bir toplantı yapmamız lazım Nihal Hanım da gelsin mutlaka”
Bendeki iş aşkı işte. Yalan asla acil bir durum yok :D
Ertesi gün geldiler bişeyler anlattım ama heyecan tavan. Onu görmek hayatımın o 2 saatini onunla birlikte geçirmek çok iyi geldi. Vedalaştık, ayrılırken arkadaşına ben kahve içmeye gideceğim dedi. Beni de götürmesini çok istedim. Hiç ayrılmak istemedim ondan. Onunla sonsuza kadar kalabilirdim. Ben ona sonsuza kadar bakardım o da bana gülerdi. Benim de içimde güller açardı. Ama öyle olmadı evlere dağıldık. Haftaya ofise geldi. Saçlarını toplamış, fular takmış elegant bi tarz yapmış. Hala çok samimi değiliz. Ben wp grubuna eklemek için numarasını aldım. Gruba ekledim. Gruptan numaramı bulup akşam bana mesaj attı. “Bana bir ürün lazım acil bulabilir misin” dedi. Ayıpsın hemen ortalığı birbirine kattım sordum soruşturdum kızla buluşabilmek için ürünü buldum. Gittim başkasından ürünü aldım ertesi gün oldu bir kafede buluştuk. İlk defa baş başa buluşmuştuk. Baya date gibiydi. Ilişkiden beklentilerimizden, sevdiğimiz yemeklerden vs. konuştuk. Keyifli bir sohbetti. Sonra ben bunu otobüse bindirdim. Otobüse biner binmez “Çooook teşekkür ederim hoş sohbetin için” diye bir mesaj attı. Ulan dedim bu da bana aşık yoksa böyle bir mesaj atmazdı. Orada kafamda düğünümüzü planlamaya başladım. Birkaç hafta daha geçti biz baş başa birkaç kere daha görüştük. Tatlı tatlı flört ediyoruz yani ben ve arkadaşlarım öyle sanıyoruz. Ben hoşlandığımı belli ediyorum baya o da salak olmadığı için anlıyordur herhalde. O da bana bayıldı zaten ilgi bağımlısı habire bişeyler istiyor zaten istemese de ben veriyorum. Emret Komutanım modundayım.
Hatta bi keresinde yanak yanağa değdirerek vedalaştık. Yanağı yanağıma değdiği an pamuk gibi olmuştum havalara uçmuştum. Çocuklar gibi sekerek gittim.

Hatta biz bir gün otururken erkenden ayrılmak istedi nereye gidiyorsun diye sorduğumda DATE’e gidiyorum dedi. O gün başımdan 2. kez vuruldum. HIV+ olduğunu öğrendiğimden daha sarsıcıydı. O gün anladım o bana aşık değildi. Ne yalan söyleyim bu beni rahatlattı. Çünkü HIV+ olduğu için onunla bir ilişki yaşamak beni çok korkutuyordu. O Nihal idi bense Behlül… korkaktım. Belki de korkum direnç oluşturdu ve bir ilişki yaşayamadık. Ulan erkeklerden kapmadık kızdan mı kapalım.  Hem kız beni sevmiyor hem HIV+ artık boşu boşuna bu aşka tutunup kendime saygısızlık etmeye gerek yoktu. Onunla arama mesafe koymak istedim başkasıyla date e gittiği gün benim için bitmişti. Onun haberi yoktu ama ondan ayrıldım :) Nihal HANIM diye hitap etmeye başladım. Biraz çocuksu bir tepkiydi şimdilerde fark ediyorum. Ama tavrımı da koymam gerekiyordu. Ama çok da sürdüremedim çünkü inanılmaz bir aşk acısı ve obsesyon yaşıyordum. Hiç aklımdan çıkmıyordu. Sigara içmeyen ben sigara içmeye başladım. Onsuzluğa dayanamadım ve başka erkeklerle date e gitmesini sineye çektim. Onu affettim. 2 hafta sonra tekrar barıştık kahve içmelere gittik. Bu süreçte Hüseyin Bey’den terapi aldım.  HK diğer tüm arkadaşlarım gibi bu ilişkinin HIV+ olmama değecek bir ilişki olmadığını söyledi. Ben daha iyilerine layıkmışım, o orospuymuş, bütün hayatımı sikmeye değmezmiş falan filan. Ya bunları ben de biliyorum mk ama yapamıyorum. Unutamıyorum olmuyor. Aklımdan çıkmıyor. Ama kız da beni ve ilgili kullanıyor. Bunun da farkındayım. Hatta saatlerde “Güllü-Oyuncak Gibi” dinlerken bütün kaslarım kasıldı ve hastanelik oldum. Hastaneye kaldırıldım bu kız yüzünden. Yine de unutamadım. Çocuk gibi tutturukluk yapıyorum. Sanki bütün dünya bir savaş alanı gibi ama ben ona bakınca sakinleşiyorum.  Annesinin dizine yatmış bir çocuk kadar huzurlu oluyorum. Bütün frekansım değişiyor, huzurlu hissediyorum. Şefkatle doluyor içim. Bu hissi anlatamam. Onunla buluşmak gurbetten memlekete dönmek gibi. Ama HIV+ ve beni sevmiyor. O yüzden daha fazla kendime saygısızlık edemezdim. Onu unutmam gerektiğini idrak ettim ve unuttum da. 3-4 hafta sonra beni kahve içmeye çağırdı tekrar hayır diyemedim. Ama keşke hayır deseymişim. DECCAL BİR OROSPU OLDUĞU İÇİN BENİ YİNE HASTANELİK ETTİ. Ben günlerce onun hastalığı hakkında araştırmalar yaptım. Kedi ısırığı ve tırmığı ile bulaşan Bartonella bakterisi HIV+ e benzer etkiler yapıyordum. Belki HIV+ değildir diye ümitlendi. Çünkü HIV+ değilse bir engel kalmayacaktı ve evlenebilecektik. Salak kafam sanki kız beni seviyormuş gibi neler düşündüm. İNCİR REÇELİ 3 ÇEKTİK MK. Nihal orospusu bana demesin mi “O zaman HIV+ değilsem hiçbir erkeğe söylememe gerek kalmaz” diye yani HIV+ olduğumu söylemeden herkese özgürce verebilirim demek istedi. 3. Kez başımdan vuruldum amk. Psikolojim bozuldu. Tamam yarı geyiz felan ama biz de erkeğiz amk çok ağrıma gitti söyledikleri. Tamam bana aşık değilsin de benim senden hoşlandığımı biliyorsun açık ve net bir şekilde belli ettim. Bunu bile bile bana başka erkeklerle olan sex planlarını anlatamazsın. İşte o gün ben 2. Kez bundan ayrıldım. Tabi ki bunun yine haberi yok :) 2-3 hafta laf soktum, biliyorum çocuksu ama içimdeki öfkeyi bir şekilde atmam lazımdı. İşte yüzüne krem sürüyor bok gibi olmuş diyorum. Teneke altına boyasan yine teneke diyorum kdkfkdkf
Artık öfkem duruldu, elimdeki taşları bıraktım. Onu artık normal bir arkadaş olarak görüyorum. Normal görüşüyoruz sohbet muhabbet ediyoruz bişey hissetmiyorum. Ara ara güzelliğiyle beni etkilese de düşmüyorum tuzaklarına. Bugün yemek yemeye gittik. Sohbet esnasında gayr-ı ihtiyari parmağıyla bacağıma dokundu. Ulan ben böyle bir sexual tension (cinsel gerilim) yaşamadım. Şimşekler çaktı beynimde. Sadece anlık dokundu şarjörü doldurdu. Öpüşsek felan ölürdüm herhalde. Ara sıra yine kederleniyorum. Çok güzel olabilirdik, çünkü aramızda inanılmaz bir uyum var. Aşkımıza bir şarkı bile yazdım. Birbirimiz için yaratılmışız. Ruh eşi diye bir şey varsa biz ruh eşiyiz. Seni seviyorum Nihal, seviyorum ama Behlül gibi korkak. Kimi kandırıyorum benden olsa olsa Beşir olur. Ancak bir annenin çocuğuna yapacağı gibi iyileştirmeye çalışıyorum seni. Seni hasta görmek beni çok üzüyor sana kıyamıyorum. İkimizde feleğin çemberinden geçmiş 2 bilge ruhuz. Bizi bizden başkası anlayamaz. Ve şunu biliyorum ki sen hep bana huzur vereceksin ben sana neşe. Ömür boyu birbirimize yoldaş olacağız ve bu aşktan daha kıymetli.
23
En son yaşadığım depresif birkaç hafta sonunda çekim hissettiğim kişiyle daha temkinli bi görüşmeye devam etmem ve büyük oranda karşılık görmemden midir bilmem bir anda ölüm planları yaparken hayata bir neşe ile geri dönüş yapmıştım ki pek uzun sürmedi. Evet farkındalığım artmış kabüllerim çoğalmıştı. Ama pek anlam veremediğim bi salmışlık ve boşluk hissi vardı. Doğru düzgün bir hedef, hayal,  plan kalmamış, o an ne istersem onu yapmaya çalışan, sınırlarını pek beceremese de çizmeye çabalayan, eskisi kadar duyarlılık göstermemeye  gayret eden, hata yapsa da pişmanlıkla beraber suçluluk psikolojisinden mümkün mertebe kaçmaya uğraşan bir hale bürünmüştüm sanki...
Görüştüğüm kızla ilgili konular beklentiler canımı sıksa da kendimi iyi hissedince onu sevebiliyor muyum ondan hoşlanabiliyor muyum diye ara ara kendimi yokluyordum. Zor bir imtihan olduğunun farkında olmama rağmen ümitli idim ama sanki bir ayağı çukurda, ununu eleyip eleğini asmış, evlatlarını yuvadan uçurmuş, hayattan beklentisi kalmamış, sadece bir insan olarak ilgi bekleyen yaşlı emekli bir ihtiyar dede gibi rutin bir hayatı ve ahir ömürde karşılaşabileceğiniz bir yalnızlığı ben 30 lu yaşlarda tatmıştım sanki. Belki de bu yüzden çocukluğumdan beri yaşlıların sohbeti dikkatimi celbetmiş, mahalledeki herhangi  yaşlı amcayı bile sanki torunuymuş gibi kendi torun ve evlatlarından daha çok ziyaret etmiş aşırı bir empati göstermiştim. Sanki gelecekteki halimi görür gibi...Empati güzeldi ama benim bu yaşta bu derece hissiyatlı olmam özellikle cinsel yönelimle alakalı sıkıntımı keşfetmemden sonra erken bir kapanış yapmış, yaşıtlarım evlenmek, çocuk sahibi olmak, eşiyle mutlu bir evlilik ve fantastik düşünceler içindeyken ben yaşlı bir ruh halinde hayalleri bile endişe dolu bir haldeydim. Sebebini artık anlamıştım ama hakiki mutluluk ve adaletin olmadığı bu dünya hayatının güzelliği bazen gönlümde küllerinden yeniden tutuşsa da inancım gereği Rabbim i razı etmek sayesinde insanlığımın gereğine ulaşıp olmam gereken halde olacağımı ümit ediyorum. Amma bi safhada da nefsim devreye giriyor,  şehvet paçamı bi ara bırakacak olsa gaflet beni bürüyor, her köşesinden delinerek gerilmiş bir deri parçası gibi geriliyor, acayip bir boşluk hissediyorum. İşin sonunda muvaffak olmak ümidiyle bugünlük hissiyatımı anca  böyle dile getirebildim...
24
Hüseyin KAÇIN / YOLDAŞ OLSAN
« Son İleti Gönderen: psikolog 19 Ekim 2025, 10:59:53 ös »
YOLDAŞ OLSAN


Yanmış yıkılmış gönlümde
Gecelerin kederini demliyorum

Bilmezdim senden önce
Kanayan bir yaram olduğunu
Sensizlikmiş bu derdin adı

Aşk kıvamında içiyorum

Sen üzülme diye


Aşk ülkesinin
Cehenneminden cennete giden yol olsam
Ayaklarını taşıma toprağıma basıp
İkimizin çilesine hiç aldırmadan
Alevlerin içinden sonsuzluğa yürür müsün


19 Ekim 2025
20:55
İstanbul
25
Tarih & Türkiye / Ynt: İSLAMIN DİRİLİŞİ: MEDENİYETTİR!
« Son İleti Gönderen: psikolog 17 Ekim 2025, 09:51:01 ös »

..
26
Hüseyin KAÇIN / GELİŞİGÜZEL
« Son İleti Gönderen: psikolog 16 Ekim 2025, 11:36:41 ös »
GELİŞİGÜZEL

 
                     -bu şiir senin için-

yağmurlar yağsa da
içimde bahar çiçekleri açmıyor
çorak bir ülkenin
sokak dilencisiyim

sözlerine aldandım
beklesem de yarın gelirsin diye
ayrılıklar hep şahidim oldu

kaderimmiş gözlerine veda etmek
ilk değil son değil
yokluğun bir mum alevi
belki güzel olur diye gelişin
için için yanıyorum


16 Ekim 2025
23:30
İstanbul
27
Hüseyin Bey ile üçüncü görüşmemizde benzeri konularda konuşsakta, bu konuda konuşmanın derdimi anlatabilmemin bana iyi geldiğini bir kez daha anlamıştım.Çünkü bu hususta genel kanı iyileşmenin imkansız olduğu vb. kanılar depresif halimde beni çok yoruyor dipsiz bi kuyuya itiyordu. Klinikte benim gibi muhafazakar pek çok kişinin de hikayesindeki benzerlikler dikkatimi çekmiş rahatça görüş alışverişi yapabilmem yeniden ümitlenmem için bir sebep olmuştu sanki...
Halbuki çocukluğumdan beri birktiğini hissettiğim öfke, saçma sosyal fobik davranışlar ve sonunda yalnızlık beni çok daraltılmıştı. Bu da haliyle doğru düzgün hobisi olmayan beni yanlış düşünceler ve bu düşünceler sonunda stres atmak için vicdanen rahatsız olsam da mastürbasyona itiyordu. Her seferinde son olsun diye bakarken sonu gelmiyor, bocalıyordum. Hayır diyememek pasif görüntü iyi niyet suistimalleri beni ben olmaktan alıp başkalarına adeta hizmetkar hale getiriyor gibiydi. Her ne kadar bunu gün içerisinde binbir defa samimiyet testinden geçirip Rabbim i razı etmek için yapmaya niyet etsem de... Yine bir rahatlama dönemine girdim derken babamla iletişimsizliğimi  hatırlayıp telefonda da yarım yamalak ezber hatır sorma muhabbetinden yine mağlup ve üzgün çıktım ama artık daha kontrollü gidebileceğimi hissediyorum. Nitekim gün içerisinde çekim hissettiğim kişi de dahil artık daha yüzeysel olmaya çalışıyor, kırılsam da onun yaptığı gibi umursamamaya gayret ediyor, Söylediği herşeyi incelesem de rastgele konuştuğunu dolayısıyla sözüne itimat etmemem gerektiğini kendime telkin edip değer devşirmekten kaçınmaya çalışıyorum... Bu süreçte erotize etme anlamında bazı manzaralar zihnimi meşgul etse de benzeri çekiciliğin bende de olduğunu ona özel olmadığını fark etmeye çalıştığımı anladım ve şuan az da olsa ondan soğuduğumu ve daha az erotize ettiğimi deneyimledim...Tepki mi verdikten sonra bana karşı kısmen daha dikkatli davranması bağlanmam için sebep olsa da geçici olabileceğinin farkındayım, zaten değer verse de yüzeysel bir değer olduğu aşikar onun için bunlara bel bağlamamam gerek elbet
29
Allah o kadar buyukki; iş ararken ve hatta bazı önüme gelen fırsatları elimin tersiyle atarken bir sabah diyorum ki
Ya rabbi!. O kadar fırsat geçti elime çekindim ve ise girmedim. Ama vardır bundada bunda da bir hayır demekki sen beni daha hayırlı ve güzel bir işe ayarliyorsundur. Ve 2 saat sonra tanıdığım ve iş aradigimdan zerre bahsetmedigim bir abi beni arıyor ve diyorki sana iş buldum ama yapar misin bilmiyorum. Buyur abi nedir o?.
Bizi umreye goturen bir tur var o turda umre rehberligi yapar mısın. Bak Allah'ın işine!. Hayatımda hiç tahmin bile etmediğim bir iş. Bı dusuniyim diyorum. İşi istiyorum ama korku geliyor ya yapamazsam. Ya elime yüzüme bulastirirsam. Ya olmazsa. Arıyorum Hüseyin hocayı gitmezsen bir daha gelme diyor. İstihare yaptırıyorum hayırlı cikiyir herkes bana güveniyor ama bir bakiyorum benim kendime ozguvenim yok yönetim ve bilgi hususunda. Ama bir yandan bunlarda olunca yani insanlarin telkini ısrarı en önemlisi Hüseyin beyin telkini gitmekten başka çarem yok biliyorum. Yarın gidicem gorusucem. Ve bu iş olduğu zaman buraya sadece oldu yazicam. Eminim olucak çünkü bu işin bana geliş şekli farklı ve ayrı bir his var içimde olucak eminim. Bununicin elimden geleni yapicam...
Bekleyin yazacağım günün bekleyin.......
30
Hüseyin KAÇIN / Ynt: AYŞE NİSAN KAÇIN
« Son İleti Gönderen: psikolog 10 Ekim 2025, 09:50:20 öö »
..
Sayfa: 1 2 [3] 4 5 ... 10