31
Eşcinsellik - Hayatlardan parçalar, hayata mektuplar (ziyaretçi karalama defteri) / Ynt: Anti-homofobik:İnsansılar familyasındaki bir alt tür. İnsan Büyüyünce Ölür
« : 03 Temmuz 2018, 01:30:13 öö »
Haziran 2018 - 5. Terapi
Eşcinsellik cinsellik midir? Hayır eşcinsellik cinsellik olamaz. Beşinci terapide bunu öğrenmiş oldum. Bahsedilenin aksine bu terapide hormon takviyesi ya da beyine uygulanan garip sinyaller yok. Bu terapide Baba sevgisinden öyle ya da böyle mahrum bırakılmış ya da bir şekilde sapkın biri tarafından bahanesi kabul edilemeyecek derecede tecavüze uğramış nice insan bulunuyor. Danışanların hemen hepsi aslında bir cinsellik batağının içinde olduğunun farkında. İster bir ilişki yaşamış olsun ister çok ileri gitmemiş olsun. Bir çoğumuzun terapiye başlama sebebi anti-homofobiklerin* iddia ettiğinin aksine ruhsal sıkıntılara dayanmakta. Bende bu sebeple 5. terapim için yine o odada bekleme salonunda oturuyordum.
Kapıyı Eda açtı. Kendisini çok iyi kalpli, zeki ve güçlü buldum. İçeride önceden tanıştığım ve adını ikidir unuttuğum bir arkadaş ile birlikte Ercan Abi de oturuyordu. Bu ismini unuttuğum arkadaş eşcinselliği yenmiş biriydi ve şuan hayatına yeni bir üniversite ve yeni bir şehirle devam ediyordu. Şehir dışında ikamet etmesine rağmen ziyaretini eksik etmiyordu ki bu onu ilk görüşüm değildi. Bu sırada içeri girip yerimi aldım. İçerideki üçlü oldukça keyifli bir vaziyette muhabbet ederken muhabbetlerine dahil olabilmek benim de neşemi birkaç kat arttırdı. Yarım saat çok hızlı bir şekilde geçti ve Hüseyin Hocamın odasında buldum kendimi. Bir önceki görüşmemizde oldukça keyifsiz olduğumdan hocam beni uyarmıştı ve bende bu sefer keyfim hiç mi hiç olmadığı halde ofise enerji dolu girmeyi başarmıştım. Ama bu terapide ne konuşacağımı ve neyi anlatmam gerektiğinden yine emin değildim.
"Ne yaptık" dedi. Güldü. Anlatmaya başladım: İstanbul'a yeni geldim, üniversite araya girdiğinden uzun bir süre buradayım ve onca eşyayla birlikte geldim. Sirkeciye kadar gidip Babamı aradım beni alması için. Geldi beni aldı ve ablamı da almak için Üsküdar'a yola koyulduk. Uzun süredir görüşmüyorduk ve her zamanki gibi soğuktu. Bende belirgin bir soğuklukla davranmaya devam ettim. Asabi çocuğu oynadım. İlginçtir başladı muhabbet etmeye. Avrasya Tünelinden geçerken "Mavi lambalar yanınca denizin altına giriyorsun" dedi. Bunun gibi birkaç cümle daha sarfetti. Normalde muhabbet etmeye çalışan benimdir ve dinlemeyen odur ama o gün ne olduysa tam tersi bir psikolojiye girmiştik. Üsküdar'a varmıştık ve ablamın gelmesini beklerken dışarıda bir masada oturup karşılıklı bir şekilde yaklaşık 5-10 dakika kadar sus pus oturduk. O sırada bana baktı, anlamlı anlamlı bir şekilde "Hayat geçici yavrum, bak dün neydiniz bugün ne oldunuz. Büyükler ölür yerine yenileri gelir." dedi.
O an gözümün içine ağlamaklı bir biçimde bakıyordu. Bana yıllarca ismim yerine 'şey' diye hitap eden, her geldiğinde sarılmak yerine gidip elini öptüğümüz ve her zaman bir işi olduğu için biz çocuklarını sadece eşlerine emanet eden adam sanki o an gitmişti. Aslında benim senelerdir ailemin gidişatını görüp üzülmem gibi, o da bir şeylerin farkına nihayet varmıştı. Ablam geldiğinde onu da alıp eve sürdük. Araçta babamın bir şekilde diğerlerinden ayrı tuttuğu iki çocuğu, ablam ve ben, vardık. Babam altmışını aşmış, işinden elini ayağını çekince aydınlanmışcasına annemle evlendiği dönemde yaşadıkları sansasyonel olayları anlatmaya koyuldu. Zamanında iş yerinin bombalandığını, bir terör örgütünün ailemize musallat olduğunu ve hatta evimize dahi saldırıda bulunduğunu öğrendim. Asıl amaçları haraç kesmek olan bu örgüte babam ailesinin en büyüğü olarak "Bunlara bir kere taviz verdik mi devamını isterler ve ileride çocuklarımıza da musallat olurlar" deyip fire vermemiş olması bir çok kimsenin yapamayacağı bir gövde gösterisidir. Hakikaten de bu örgütle polis dahilinde mücadele edip içeri attırmayı başarmış.
Olur ya çocukken, sağda solda dolanırken bazı fısıltılar işitirsin. Ya da çok küçükken yaşadığın travmaları bile anımsarsın. Veyahut bu ikisi de karışıp anlatılan o denli korkunç olayları sanki yaşamışcasına defaatle görürsün zihninde. İşte bunlar benim geçmişteki korkularım. Belkide annemin diğerlerine nazaran benim üstüme bu kadar düşmesinde muhtemel soru işaretleri bunlar. Nedense babamın anlattıklarıyla benim küçükken anımsadıklarım örtüşüyor birbirine.
Hüseyin Hocayla bunları konuştuktan sonra belirttiğim korkularım üzerinde pek durmadık ama ikimiz de orada bir şeylerin olabileceği konusunda hemfikirdik. Terapinin sonuna gelene kadar ailemden, babamdan ve genel konulardan konuşmaya devam ettik. Hüseyin Bey benden bu terapideki en önemli olayı bulmamı istedi. Ben bulamayınca kendisi atıldı, "Muhammed ve Semihten hiç bahsetmedin." deyip sırıttı. Haklıydı, ilk kez onlardan bahsetmeyip sorunun kaynağına yönelmeyi başarmıştım. Bu artık sorunu kabullenip üzerine gidebilmem için muhteşem bir başlangıçtı. İnsanların beni anlamaması, göstermelik tutumları benim için arap saçına dönmüştü. Ve ben şunu çok net söyleyebilirim ki hiç olmadığı kadar sorunun üzerine gitmeye hazırım.
*Anti-homofobik: Homofobiklere, homofobik olduğunu düşündüğü onarım terapistlerine ve danışanlarına karşı içten düşmanca tavır besleyen İnsansılar familyasındaki bir alt tür.
Eşcinsellik cinsellik midir? Hayır eşcinsellik cinsellik olamaz. Beşinci terapide bunu öğrenmiş oldum. Bahsedilenin aksine bu terapide hormon takviyesi ya da beyine uygulanan garip sinyaller yok. Bu terapide Baba sevgisinden öyle ya da böyle mahrum bırakılmış ya da bir şekilde sapkın biri tarafından bahanesi kabul edilemeyecek derecede tecavüze uğramış nice insan bulunuyor. Danışanların hemen hepsi aslında bir cinsellik batağının içinde olduğunun farkında. İster bir ilişki yaşamış olsun ister çok ileri gitmemiş olsun. Bir çoğumuzun terapiye başlama sebebi anti-homofobiklerin* iddia ettiğinin aksine ruhsal sıkıntılara dayanmakta. Bende bu sebeple 5. terapim için yine o odada bekleme salonunda oturuyordum.
Kapıyı Eda açtı. Kendisini çok iyi kalpli, zeki ve güçlü buldum. İçeride önceden tanıştığım ve adını ikidir unuttuğum bir arkadaş ile birlikte Ercan Abi de oturuyordu. Bu ismini unuttuğum arkadaş eşcinselliği yenmiş biriydi ve şuan hayatına yeni bir üniversite ve yeni bir şehirle devam ediyordu. Şehir dışında ikamet etmesine rağmen ziyaretini eksik etmiyordu ki bu onu ilk görüşüm değildi. Bu sırada içeri girip yerimi aldım. İçerideki üçlü oldukça keyifli bir vaziyette muhabbet ederken muhabbetlerine dahil olabilmek benim de neşemi birkaç kat arttırdı. Yarım saat çok hızlı bir şekilde geçti ve Hüseyin Hocamın odasında buldum kendimi. Bir önceki görüşmemizde oldukça keyifsiz olduğumdan hocam beni uyarmıştı ve bende bu sefer keyfim hiç mi hiç olmadığı halde ofise enerji dolu girmeyi başarmıştım. Ama bu terapide ne konuşacağımı ve neyi anlatmam gerektiğinden yine emin değildim.
"Ne yaptık" dedi. Güldü. Anlatmaya başladım: İstanbul'a yeni geldim, üniversite araya girdiğinden uzun bir süre buradayım ve onca eşyayla birlikte geldim. Sirkeciye kadar gidip Babamı aradım beni alması için. Geldi beni aldı ve ablamı da almak için Üsküdar'a yola koyulduk. Uzun süredir görüşmüyorduk ve her zamanki gibi soğuktu. Bende belirgin bir soğuklukla davranmaya devam ettim. Asabi çocuğu oynadım. İlginçtir başladı muhabbet etmeye. Avrasya Tünelinden geçerken "Mavi lambalar yanınca denizin altına giriyorsun" dedi. Bunun gibi birkaç cümle daha sarfetti. Normalde muhabbet etmeye çalışan benimdir ve dinlemeyen odur ama o gün ne olduysa tam tersi bir psikolojiye girmiştik. Üsküdar'a varmıştık ve ablamın gelmesini beklerken dışarıda bir masada oturup karşılıklı bir şekilde yaklaşık 5-10 dakika kadar sus pus oturduk. O sırada bana baktı, anlamlı anlamlı bir şekilde "Hayat geçici yavrum, bak dün neydiniz bugün ne oldunuz. Büyükler ölür yerine yenileri gelir." dedi.
O an gözümün içine ağlamaklı bir biçimde bakıyordu. Bana yıllarca ismim yerine 'şey' diye hitap eden, her geldiğinde sarılmak yerine gidip elini öptüğümüz ve her zaman bir işi olduğu için biz çocuklarını sadece eşlerine emanet eden adam sanki o an gitmişti. Aslında benim senelerdir ailemin gidişatını görüp üzülmem gibi, o da bir şeylerin farkına nihayet varmıştı. Ablam geldiğinde onu da alıp eve sürdük. Araçta babamın bir şekilde diğerlerinden ayrı tuttuğu iki çocuğu, ablam ve ben, vardık. Babam altmışını aşmış, işinden elini ayağını çekince aydınlanmışcasına annemle evlendiği dönemde yaşadıkları sansasyonel olayları anlatmaya koyuldu. Zamanında iş yerinin bombalandığını, bir terör örgütünün ailemize musallat olduğunu ve hatta evimize dahi saldırıda bulunduğunu öğrendim. Asıl amaçları haraç kesmek olan bu örgüte babam ailesinin en büyüğü olarak "Bunlara bir kere taviz verdik mi devamını isterler ve ileride çocuklarımıza da musallat olurlar" deyip fire vermemiş olması bir çok kimsenin yapamayacağı bir gövde gösterisidir. Hakikaten de bu örgütle polis dahilinde mücadele edip içeri attırmayı başarmış.
Olur ya çocukken, sağda solda dolanırken bazı fısıltılar işitirsin. Ya da çok küçükken yaşadığın travmaları bile anımsarsın. Veyahut bu ikisi de karışıp anlatılan o denli korkunç olayları sanki yaşamışcasına defaatle görürsün zihninde. İşte bunlar benim geçmişteki korkularım. Belkide annemin diğerlerine nazaran benim üstüme bu kadar düşmesinde muhtemel soru işaretleri bunlar. Nedense babamın anlattıklarıyla benim küçükken anımsadıklarım örtüşüyor birbirine.
Hüseyin Hocayla bunları konuştuktan sonra belirttiğim korkularım üzerinde pek durmadık ama ikimiz de orada bir şeylerin olabileceği konusunda hemfikirdik. Terapinin sonuna gelene kadar ailemden, babamdan ve genel konulardan konuşmaya devam ettik. Hüseyin Bey benden bu terapideki en önemli olayı bulmamı istedi. Ben bulamayınca kendisi atıldı, "Muhammed ve Semihten hiç bahsetmedin." deyip sırıttı. Haklıydı, ilk kez onlardan bahsetmeyip sorunun kaynağına yönelmeyi başarmıştım. Bu artık sorunu kabullenip üzerine gidebilmem için muhteşem bir başlangıçtı. İnsanların beni anlamaması, göstermelik tutumları benim için arap saçına dönmüştü. Ve ben şunu çok net söyleyebilirim ki hiç olmadığı kadar sorunun üzerine gitmeye hazırım.
*Anti-homofobik: Homofobiklere, homofobik olduğunu düşündüğü onarım terapistlerine ve danışanlarına karşı içten düşmanca tavır besleyen İnsansılar familyasındaki bir alt tür.
Değil mi o parlayan kapkara kömür,
Filhakika bana vurulmuştu mühür,
Aydınlattı nice ömür; istediğin kadar köpür,
İnsan büyüyünce ölür.
Filhakika bana vurulmuştu mühür,
Aydınlattı nice ömür; istediğin kadar köpür,
İnsan büyüyünce ölür.