İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - Khan

Sayfa: 1 [2] 3 4
16
Mayıs 2019

 Beni seven ve sevmeyen insanları ayırabildiğim bir dönemden geçiyorum. Uzun süredir içinde bulunduğum vakıftan birkaç aylık uzaklaşmam neticesinde kimisinin arkamdan konuştuğunu kimisinin bana destek olduklarını gördüm. Beraber çalıştığımızda yüzüme gülen adamlar şimdi sert bakışlarla süzüyorlar. Derdimi anlamayacak adamın peşinden koşacak değilim, bir sıkıntım olduğunu söylediğimde bana destek olan adamlarla yoluma devam ederim. Çünkü ben zaten bugüne kadar kendim için yapmadığımı karşımdaki insan için yerine getirdiysem, kendimden fazla fedakarlık gösterdiysem ve karşı tarafta bunu alamadıysa yapabilecek hiçbir şeyim yok demektir.

 Şu sıralar uyku benim için haram oldu. İlacı tekrar kullanmaya başladım. Kafamın bu kadar dolu olmasına rağmen dışarı çıkıp insanların yüzüne gülmek ve işlerime kaldığı yerden devam etmek zor, zaten genelde fire veriyorum.

 İki önceki terapide Hüseyin Beye okula ara vermek istediğimi söylemiştim. O ise hiç itiraz etmeden "Seneye için yapabilecek tüm işleri listele, bunlardan birini değerlendirelim sonra okulu dondurup uygula." demişti. Bu istekte bulunmamın temel nedeni yaklaşık bir 6 7 yıldır kafamı dinlemek için hiçbir yere gitmemiş olmam ve üniversiteye hazırlandığım süreçten beri kafamın hep saçma salak ders işleriyle meşgul olmasıdır. Ayrıca her yaz ise plan yapıp hiçbir şeyi gerçekleştiremeyip 3 ay boyunca evde kös kös oturmam da bir etken. Kısaca şöyle söylemeliyim, yıl içinde her zaman bir sınav stresi, gelecek kaygısı içerisindeyim ve yaz zamanı büyük planlar yapıp büyük beklentilere girdiğimden ayrıca bunlarda gerçekleşmediğinden iş iyice boka sardı. Bu yüzden bu isteğimden vazgeçip okula ara vermeden yazımı iyi değerlendirmek istiyorum.

 En kısa zamanda, tabii bu mümkünse final sınavından da sonra, hiç kimsenin olmadığı bir yerde çadırımı kurup bir hafta boyunca kamp yapmak, denize girip yüzmek istiyorum. Yanıma da fantastik birkaç roman aldım mı bu iş tamamdır...

17
Mayıs 2019 - İnsan Büyünce mi Ölür?

 2015 yılı. Benim değişmek için kendime söz verdiğim sene. Aynı zamanda telefon şifrem.

 Benim değişime çabam bir süredir devam ediyor, daha önceden belirtmediğimi farkettiğim birkaç hususu da yazarak kısa bir özet geçtim:

 2009 >> Ergenliğe girdiğim orta okul yılları. Babam tarafından anneme emanet edildiğimizden ve 3 büyük erkek çocuğuna bir annenin ergenlikte yardımcı olması mümkün olmadığı için herhangi bir cinsellik eğitimi almadığım, hatta o kadar dindar bir aile olmasına karşın boy abdestinin bile nasıl alındığını bilmediğim zamanlar.
 2010 >> Bazı zamanlar bilgisayarımdan erkeklerin çıplak fotoğraflarını incelediğim ama özellikle penis fotoğraflarını açıp baktığım dönem.
 2011 >> Gey kavramıyla tanıştığım yıl. Bu içerikteki videoları ilk izlemeye başladığım ve sınıfımdaki erkeklerle bir araya geldiğimi düşlediğim anlar.
 2012 >> Biraz harekete geçmiştim. Aynı odada yattığımız benden yaşça büyük kimseleri uyurken yoklamak en büyük fantezimdi. Bir penis fetişisti idim.
 2014 >> Durum daha da beter olmaya başlıyordu, bu sefer gözüm yabancılara kaymış durumdaydı. Bu yıl neredeyse her gün okuldan çıkıp umumi tuvaletlere gidip röntgencilik yapıyordum.
 2015 >> Kendime değişeceğim sözünü verdiğim ve tüm gey fantezilerimi bastırmaya çabaladığım ilk an. Bunun yanı sıra üniversite sınavına hazırlanmak için eve kapandığım ve sağlam bir şekilde sınava hazırlandığım sene.
2016 >> Dürtüler geri geldi, daha çok pasif eğilim gösteriyordum. Üniversiteyi kazanmıştım ve liseye nazaran çok bir değişim göstermemiştim. Aynı zamanda bu yıl, kendimi ilk kez insanlara açtığım ve ilk kez psikolojik yardım aldığım sene. Ayrıca ilk kez bir kızın bana ilgi gösterdiği ve resmen beni tavlamaya çalıştığı yıl.
 2017 >> Dürtüler azaldı, değişime inancım oldukça artmıştı. Başka bir kıza ve tam anlamıyla ilk kez vurulduğum zaman. Ayrıca kendisine güvendiğim iki insana daha içimi açtım. Bu sayede Hüseyin hocanın adını ilk kez işittim. Bu yılın son ayında Hüseyin Hoca ile ilk terapimizi gerçekleştirdik.
 2018 >> Hayatımın en buhranlı yılıydı, fantezilerim şekil değiştirmişti ve kendimi çoğu zaman umumi banyolarda, erkekleri izlerken buluyordum. Terapilere devam etmeme rağmen çok ciddi bir biçimde direnç gösteriyordum. Derdimi paylaştığım insanların bana sırtlarını döndüğü zamanlardı. Terapi süresince çok çok yavaş bir şekilde olmam gereken insana dönmeye başladım, sırrımı açtığım insanlara artık aldırış etmiyordum. Fantezilerimin AP(aktif ve pasif) ilişkiye döndü.
 2019 >> Artık pasif değilim. Babama kendimi açtım ve maddi anlamda desteğini gördüm. Ne yazık ki umumi banyolarda gey insanlarla olmaması gerektiği kadar yakınlaşmalar da oldu. Ancak bu yakınlaşmaların hiç biri cinsel ilişkiye kadar uzanmadı. Aynı zamanda kadınlara dair cinsel dürtülerim ciddi anlamda arttı. Şu anda cinsel yönelimim yarısı aktif homoseksüel diğer yarısı heteroseksüel içerik barındırıyor. Bu benim için oldukça önemli bir gelişme.

 Eğer eşcinsellik eğilimim ile ilgili bir grafik çizseydim ve bunu yıllara göre yapmış olsaydım şöyle diyebilirdik:

 2009-2015 arası açığa çıkıp yavaş ama istikrarlı bir şekilde arttığını;
 2015'ten sonra 1 senelik bir baskılama dönemi geçirdiğimi;
 2016'da tekrar arttığını;
 2017'de yani ilk terapiden sonra ilk kez gerçek anlamda azaldığını;
 2018'de terapiye direnç göstersem de, yer yer arttığı halde hafiflediğini ve fantezilerin biçim değiştirdiğini;
 ve en son 2019'da eşcinsel dürtülerinin bazen dayanılmaz hale gelmesine karşın heteroseksüelliğe kaymamdan dolayı yok olmaya yüz tuttuğunu çok açık bir şekilde ifade edebiliriz.

 Bu analizi aslında kendimi ikna etmek için yaptım. Duygusal yönüm terapinin bir işe yaramadığını söylerken, sayısal yönüm bana açıkça ilerleme katettiğimi gösteriyor. Aynı zamanda muhteşem sona oldukça yakın olduğuma da ikna ediyor.

 Ola ki içindeki o her şeyi arzulayan çocuğu öldürmezsen ve sen o çocukla birlikte ölürsen sen bir çocuk katili olursun. Ama sen içindeki çocuğu öldürürsen, artık büyümüşsün demektir. İnsan mücadele ettikçe büyür, İnsan büyüyünce ölür.

18
Nisan 2019 - Yalnız Başına

 Bir de şunu belirtmek istiyorum, hep yalnızdım. Kimisi beni anlamadı, kimisi ise yanlış anladı. Hiçbir zaman beni anlayacak, idrak edecek, derdimle dertlenecek bir kimse bulamadım ömrü hayatımda. Ancak Hüseyin Hoca bana bu yolda bana en çok destek olan kişiydi. Fakat ikimiz de bir gerçeğe çok iyi hakimiz ki, her insan kendi imtihanını veriyor bu hayatta. Hemen hemen bir çoğu dostumu ve sırdaşımı, aslında hepsini, kaybettim. Şimdi son 3 senedir beraberliğimi sürdürdüğüm arkadaşlarımı kaybetmenin eşiğindeyim. Hepsini karşıma alsam ve bağırsam "Ben eşcinselim, erkeklerden hoşlanıyorum ama bunu aşmak için hiç olmadığı kadar çaba sarfediyorum!" desem, hatta karşılarında hıçkıra hıçkıra ağlasam, halimin tesiriyle ilk gün omzumu sıvazlarlar ertesi gün muhtemelen arkamdan bak bu böyleymiş denir.

 Uzun süredir alışamadığım bir gerçeklikten bahsetmeliyim. Ben bu yolda yalnız yürümek zorundayım. Ancak benim Allah'ım var, beni koruyan, gözeten, eğiten ve imtihan eden. Seni öldürmeyen şey seni güçlendirir derler, bende beni öldürmeyen eşcinsellik imtihanının beni güçlendirdiğini görüyorum. Dünyaya bakışımın şu son 1 senede geri kalan 20 seneye nazaran nasıl hızla şekil aldığını görüyorum ve Rabbime bir kez daha şükrediyorum. Beni kendi sözümden vurduğu için de ayrıca şükran besliyorum.

Benim Hakkımda Bir Dipnot

" Babam taşı tırnağıyla kazıyarak içerisinden para çıkarabilen hayatımdaki en gayretli insan. Haliyle çok parası vardı ve kardeşlerimle birlikte üniversite dahil olmak üzere kolejde okuma gibi bir şansımız hep vardı. Ancak ben daha ilkokuldayken bilinçaltım babamı reddetmiş ve onun parasıyla okumamak için karşına çıkmıştım, bir şeyleri bahane ederek okuldan ayrılıp kuzenimle birlikte aynı devlet okuluna gitmek istediğimi söyledim. Yaşım daha 10 bile olmadığından çokta ciddiye alınmamıştım.

 Gel zaman git zaman, liseye hazırlandım. Ailemde devlet okuluna gitmek gibi bir kültür yoktu ve ben devlet okulunu kazanmayı başarmıştım. Bunu duyan kişiler anlam veremiyordu, parası varken bir insan neden özel okula gitmez ki. Ancak önemli olan benim ne düşündüğümdü. Bana göre bu okul bana özgürlüğümü vadediyordu. İlk senelerde yalnız olmama karşın 3. sınıfa geçtiğimde hem öğrenci evine çıkmıştım hem de geniş bir arkadaş çevresi edinmeyi başarmıştım. Bu sayede ailemin evine 2 ya da 3 haftada bir gitmeye başladım. O zamanlar şuna inanıyordum, aileme ihtiyacım yok, arkadaşlarım bana yeter.

 Ve ben Üniversiteye hazırlanmaya başladım. İstediğim gibi olmayan sonuçlarım beni İstanbul dışında, ailemden uzakta okumaya yönlendirdi. Halbuki bir senede gösterdiğim gayret eğer mezuna kalırsam çok daha iyisini vadediyordu. Her şeye rağmen ne babama ne anneme sormadan şehir dışını yazdım. Aradan bir iki hafta geçtiğini hatırlıyorum, sabah kalktığımda whatsapp grupları tercihlerin açıklandığı haberiyle çalkalanıyordu. Daha yataktan kalkmadan ösym sitesine girip sonucumu öğrenmiştim. Şehir dışını kazanmıştım. O zaman ise daha rahat olacağımı ve yeni arkadaşlar edineceğimi düşünerek sevinmiştim, ailem aklıma dahi gelmemişti.

 Üniversitenin hazırlık sınıfına gittiğim zaman hayatım boyunca edinmiş olduğum arkadaş kadar yeni insanlarla tanış olduğuma eminim. Hemen herkesle muhabbetim vardı ve bu beni bulunduğum şehre iyi adapte ediyordu. Ancak zaman ilerledikçe yeni tanıştığım insanlardan bazıları gözümde çok değerli gözükmeye başladı. Sanki onlarsız daha mutsuzdum ve ayrıca onlarla geçirdiğim mutlu anılar ise hızla geçiyordu. Kimisi yeni arkadaşlarımdan kimisi eskilerden olmak üzere içimdeki sıkıntıyı ilk kez cımbızla seçtiğim kişilere anlattım ve beni anlayabileceklerini düşündüm. Açıkcası aklımda şu vardı, sevdiğim bu insanları aynı zamanda tanıdığımı düşünüyordum. Ancak bu bir hataydı. İlk darbemi burada yedim, bu anlattığım yaklaşık 4 5 kişinin aslında beni anlamadığını gördüm. Hüseyin Hoca ise zaten onların anlayamayacaklarını söyledi ilerleyen safhalarda.
                                                                                                                                                                                      "

 Allah, kimi ondan(Allah'tan) daha çok seversek onu elimizden alırmış. Ben kendi iddiamdan vurulmuşa döndüm. Aileme, özellikle babama, şu güne kadar bir bağlılığım bulunmamıştı, ben ise bu ihtiyacı başkalarında aradım ve onlarda da bulamadım. Bu süreçte babamla ve ailemle -annem hariç- bağlarımı kuvvetlendirdim ve şu günlerde ise arkadaşım dediğim kişilerin bana karşı yanlış olan tavırları artık eskisi kadar acıtmıyor oluşu beni sevindiriyor. Sanıyorum artık büyüyorum. Kendinize iyi bakın..

19
Nisan 2019 - Umut Fakirin Ekmeğidir, Eşcinselin Olmazsa Olmazı

 "İyi bir çocuk olarak kalacak mısın? Herkes büyüyünce değişir." dedi annem.
 "Evet tabii ki." dedim bende. (Yıl 2006)

 Annemi ölene kadar üzmemek gibi bir algının bende ilk oluştuğu ve annemle benim aramda var olan gizli bir ahdin ilk cümleleridir bunlar. Daha sonraları ise annemle benim aramda annemin onayladığı ve onaylamadığı kurallar çerçevesinde oluşan bir hukuk mevcut. Bu yasaları oluşturan ise annemin istemediği şeyleri yapmamam konusundaki bakışları ve adeta beni korkutan göz ile iletişimi olmuştur.

 Buradan çıkarılacak kesin sonuç şudur -açıkça annemin yöneltmeleri doğrultusunda- tam olarak her annenin isteyebileceği bir çocuk modeli ortaya çıkarılabilmesidir. Bu ise pre-homoseksüel evresindeki bir çocuk için korkutucu ve onu o yola teşvik edecek bir harekettir. Bu hukukun bu denli korkunç olmasının bir sebebi ise anne ve oğlunun babaya karşı gardını alıyor olmasıdır.

 Erkek çocuğun bu durumda babası ile iletişimi ciddi oranda hasar alacağı için, ve ayrıca babanın da yaklaşma gibi bir isteği yoksa -yetersiz veya ilgisiz ise- iş içinden çıkılmaz hale geliyor. Bunun en bariz örneği ise Hüseyin hocaya yaklaşık 3000 lira (12 terapinin maliyeti )verip, 1 sene terapiye gittikten sonra babamla muhabbetin ilk kıvılcımlarını atmayı başarıyor olabilmemdir. Evet babam kötü bir insan değil, ben babamdan nefret eden bir insan değilim, ama bu kadar zor olmamalıydı, tabii ki normal şartlarda.

 Durum o denli ciddi boyutlarda ki, bir erkek çocuk için ilk adam olması gereken "baba" hakkında çok fazla kafa yorulmadığı ve bir kısmının ise babaları öldüğü zaman mezarının başında dahi ağlayamadığı eşcinsel danışanlar tarafından itiraf edilmiş bir gerçektir.

 Demin de söylediğim gibi, ben bile babama karşı ilk adımı atabilmek için yoğun bir terapi sürecinden geçtim. Günlük hayatta insanlarla iletişimi iyi olan ve bir çoğuna ilk adımı atan biri olarak söylüyorum ki, hayatım boyunca kimse ile iletişim kurmakta bu kadar zorlanmamıştım. Ve müjdemi isterim, bu sorunu da aştım.

 Benim bir senede aşmakta en çok zorlandığım meselenin özütünü şu şekilde verebiliriz: Babanın oğlu ol.

 

 Babama yaklaştım, annemle ise şu sıralar oldukça uzağız. Bir diğer aşama ise senelerdir izlemiş olduğum tüm gey içeriklerini ve tüm yaşanmışlıkları bilinç altımda saklayan hafızama bu zehri salıvermesi için mühlet tanımak. Elbette tüm hafızayı silmekten bahsetmiyorum, bunun mümkün olduğunu da düşünmüyorum. Ama her kötü anının eski sıcaklığını korumadığını bilen her insana bunu tekrar hatırlatmak istiyorum.

 Şunu da söylemek zorundayım, terapi sürecinde dahi geylerle cinsel ilişki kadar büyük olmayan ama yine de azımsanamayacak ölçüde yakınlaşmalarım oldu. Ve bunun sayısı da bir hayli fazla. Ancak ve ancak bu yakınlaşmaların terapiye hiç gitmemiş olduğumu varsayarsak çoktan bir cinsel ilişkiye ulaşmış olacağına yüzde doksan eminim. Bir önceki yazımda da belirttiğim gibi, ivmeyi negatife çevirmiş bulunmaktayım. Artık eşcinsel bir ilişki yaşamaktan korkmuyorum.

 Endişelerinizi yok edin, korkuların üstesinden gelin. Tüm kuvvetinizle dimdik durun, enerjinizi sadece kendinize saklayın. İnanın bana çok tesir edecek. Vesselam.

 

20
Mart 2019 - Eşcinsellik İvmesi, Şehvet Duygusu

 Babamla iletişimim sağlam, o beni çok aramamış olsa da bazı şeyleri bahane edip onu arıyorum. Aramızdaki bağlar kuvvetlendi, bunun en bariz örneği her istediğimde para gönderiyor olması. Bu hoşuma gidiyor.

 Vakıftan ayrılmış olmam bana artı yönler katmış olsa da daha çok eksiye düşürdü beni. Tabii bu benden kaynaklı, çünkü boşalan vaktimi hiçbir şeyle doldurma çabası içerisinde değilim ne yazık ki. Açıkcası baya bir tembellik ediyorum.

 Günlük rutinimden bahsetmem gerek. Sabah 6.30 dan 12 ye kadar her 3 dakikada bir çalan sayısız alarm kurmama rağmen genelde 12-13 gibi kalkıyorum. Dersim 5 te başladığından o 1 2 saatte yeme içme hazırlanma rutinine gidiyor. Ayrıca sigarayı azaltmaya çalıştıkça daha da fazla içiyorum. Bunların yanı sıra daha fazla pornoya merak salmam ve genelde tatmin olmamam da cabası. İzlediğim içerikler homoseksüel içeriklerden çok heteroseksüel içerikler olması bakımından beni motive ediyor, ama şuan içinde bulunduğum süreçte yer yer her iki ilişki türünden de zevk alamamak beni hiddetlendiriyor. Buda genelde ertesi gününde berbat bir psikolojide olmama sebep oluyor. Derslere zoraki bir şekilde gidiyorum ve odaklanmak için her türlü çabayı gösteriyorum.

 Şuan tek istediğim şey işleri bir an önce yoluna koyup vakıfa geri dönmek. Çünkü vakıfta rol oynamak beni güçlü kılıyor. Şu gerçeği göz ardı edemediğim için zorla kendimi vakıf programlarından uzaklaştırmayı tercih ediyorum, gerçek şu ki, kendim dışında diğer insanlara yardımcı olmaya çalışmam kendimi aksatmama sebep oluyor. İnanıyorum ki bu konuda yeteneğim de var, insanların hayatlarına dokunabilmeyi başardığımı düşünüyorum. Ancak kendime gelince oldukça kayıtsız davranıyorum.

 Eski halimden eser yok, günlük koşturmacalarım artık çok eskide kalmış gibi. Gün içerisinde yorgun ve bir o kadar bitkinim. Aklıma daha çok şu soru geliyor, eski yoğunluğuma rağmen nasıl oluyor da okulumu aksatmıyor, ailemle ve arkadaşlarımla çok vakit geçiriyordum? Bunun cevabı daha önceden de buraya yazmış olduğum yanıtın içerisinde. Ben eşcinselliğe olan bağımlılığımla kendime fazladan öz güven aşılamaktan başka bir şey yapmıyordum. Ve senelerce röntgencilik yapıp durmam bu şehvetimi arttırdı. Ben ise terapiye gelerek bu şehveti yok etmenin yollarını arıyorum. Alışmış kudurmuştan beterdir derler ya, tam yerinde bir söz. Ben bu hareketlere kendimi öyle bir alıştırmışım ki herhangi bir madde bağımlısından farksız duruma geldim. İşte bu yüzden 1,5 senedir bu forumda karalayıp, terapilere devam ediyorum. Terapiler olmasa büyük ihtimalle bilmem kaçıncı kişi ile birlikte olacaktım şu anda. Yazılarımı okuyunca benim bile aklım karışıyor, acaba iyileşiyor muyum diye. Elbette iyileşiyorum ve bunu inanarak yazıyorum buraya. Şu güne kadar terapinin bana kattığı şey eşcinsel hayatına doğru artarak ilerleyen ivmelenmeyi bir sürtünme kuvveti tesiriyle uçurumun kenarında beni yakalamasıdır. Bu ivmeyi azalttıktan sonra (tamamen yok olmasından şu an bahsedemiyorum) bu ivmeye karşı olan sürtünmenin yanına, (sürtünmeyle)aynı yönde bir ikinci kuvveti eklediğim zaman zaten o ivmelenme etkisini göstermeyecektir. Aramızda mühendisler varsa demek istediğimi anlamıştır elbet. Sağlıcakla kalın.

 

21
17 Şubat 2019 Pazar, Saat 21:30

-Oğlum seni dinliyorum. Tedavi için mi geldin, tedaviye mi gitmek istiyorsun. Benimle ne konuşmak istedin?
+Evet baba, tedaviye devam etmek istiyorum, aslında sana sormadan 4 kez daha gittim. Yarın okula dönmeden önce seninle konuşmak istediğim bir konu var.
-Tamam ne kadar borcun var, ödeyelim sıkıntı yok.
+Baba, yaklaşık olarak 1000 lira borcum var. Ama ben bunu konuşmak için gelmedim, yani parayı. Parayı vereceğinden hiç şüphem yok.

 Babam ilk kez susmuştu, ayağı kırık bir biçimde, sonradan salona eklemiş oldukları yatağın üzerinde kafası yastığın üzerinde benimle göz teması kurmaktan başka bir seçeneği yok gibiydi. Durumun altında ciddi bir şeyler olduğunun farkına varmıştı, çünkü saatler öncesinde onu arayıp, teke tek konuşmamız gereken önemli bir konu olduğunu açıkça belirtmiştim, ki o da durumun yine de basit bir olay olduğunu düşünüyordu. Yaklaşık yarım dakika kadar sus pus oturdum, yapmam gereken konuşma zihnimde hazırdı ama nasıl gireceğimi kestiremiyordum.

+Baba şehir dışında okumak oldukça zor, sen de bunun farkındasındır elbet, sen daha 14 yaşındayken İstanbul'a geldin ve kalacak yerin dahi yoktu. Bunların yanı sıra, dernekte omuzlarımda ağır bir yük var, Allah rızası için bir şeyler yaptığımızın bilincindeyim. Çok sağlam bir ekibimiz var ve hakikaten güzel işler başarabiliyoruz. Ayrıca, derslerim oldukça yoğun ve dikkatimi toparlamakta güçlük çekiyorum, kolay bir bölümde okumuyorum ve hakikaten bu dönem çok zorlandım.
-Oğlum dersleri çok kafana takma.
+Baba mesele dersler değil, benim kafam çok dolu, ben bu terapiye sana söylediğimin aksine derslerden dolayı ve özgüven proplemim olduğu için gitmiyorum. Buraya gitme sebebim çok farklı.

Meseleyi söylemeden önce biraz yatıştırmayı uygun buldum
+Baba sen mantıklı bir adamsın, ben senin şu ana kadar anlattığın hiçbir şeyde yanlış bir ibare görmedim, her zaman kuran ve sünnet merkezli konuşuyorsun, ben de senin gibi olmak istiyorum.

Sesim hali hazırda titriyordu, ellerim terlemişti ve birbirlerine oldukça kenetliydi. Son cümleyi söylemeden önce yanımdaki sudan birkaç yudum aldım. Bardağı yerine koyar koymaz
+Baba ben kadınlardan çok erkeklerden hoşlanıyorum.

Durup tepkisini ölçtüm, yüzünde hiçbir ifade yoktu. Ne acı.
+İleride bir aile kurmak istiyorum, bir senedir bununla mücadele ediyorum. Senden para istemeden önce de uzun bir süre terapiye gittim, kime ne söyleyeceğimi, nasıl anlatabileceğimi bilmiyordum, açıkçası kızmandan korkmuştum.

Oturur pozisyona geçti ağır ağır, kolundan tutup yardım ettim. Arkasına yastık koymamı istedi, bende yaptım. Dikkatle beni dinliyordu. Bu yüzden kelimelerimi iyi seçmem gerekiyordu, bana güvenmesini sağlamalıydım, yıkıcı değil yapıcı davranmaya çalıştım.
+Önceden de bir doktora gittim, psikiyatra, beni dinlemeden etmeden ilaç verip gönderdi. Daha sonra piyasayı araştırdım. Senin sandığın gibi baba, Bakırköy'de ücretsiz olarak hizmet veren bir devlet doktoru bu konuda ne yazık ki yok. Birkaç isim var tüm Türkiye'de. Bunlardan biri şuan gittiğim hocam, bir başkası ise binlerce lira istiyor her seans için. Hocamı kendime uygun buluyorum, düşüncelerine değer veriyorum, çünkü dini hassas olan birine yaklaşılması gerektiği gibi yaklaşıyor.
-Oğlum yine de her ne kadar bize benzese de herkese güvenemezsin. Bence bu olaylar hormon eksikliğinden kaynaklanıyor olabilir.
+Baba aslına bakarsan öyle bir durum bende söz konusu değil. Kimisi erkektir ama aynı kızlar gibi hal ve hareketleri olur ya da tam tersi, bende gördüğün üzere bu hallerden hiçbiri mevcut değil. Baba hocamdan memnunum, süreç gayet iyi gidiyor ve ben iyileşiyorum, hocama da oldukça güveniyorum. Yöntem psikolojik ilerliyor, erkek çocuğun babayla ilişkisi ele alınıyor.
Babam da ben de oldukça sakin gidiyorduk, ama ben istemesem de Hüseyin hocanın dediği gibi babama ağır birkaç söz söylemek zorundaydım.
+Aslında baba, suç sende. Bizleri annelerimize emanet ettin. Hemen hemen hiçbir zaman yanımda değildin. Ben şehir dışında okuyorum, annem her gün beni arayıp soruyor ama ben telefonun öbür ucunda "Acaba babamın ne zaman aklına gelicem de beni arayacak" diye soruyorum kendime.

Gözleri ağlamaklı oldu, onun bu halini görünce ben de üstelemedim, ne yazık ki.
-Oğlum bizim de hatalarımız oldu, ben bunu kabul ediyorum.

Kendini savunmaya başladı, kardeşlerinden bahsetti, sülaleyi tek bir çatı altında tutmak için çabaladığından dem vurdu. Tüm eşlerinin çocuklarının birbirleriyle kardeş olduğunu hatırlaması için aynı okula gönderdiğini ve yaşıt olanlarınıda aynı sınıfa özellikle koyduğunu söyledi. Anneleri biz daha çocukken defaatle tembihlediğini, eşlerimle aranızda ne kadar büyük tartışmalar olsa dahi bunu çocuklara yansıtmayacaksınızı her zaman başlarına vurduğunu anlattı.

Bende buradan yakaladım, kardeşlerime çok değer verdiğini söylüyordu ama ben aksini düşünüyordum.
+Baba onlar senin çocuklarınsa benim de kardeşlerim. Ama söylesene bana, çocuklarından kaçı senin gibi yüzlerce kişiye ekmek dağıtabilir? Ya da kaçı şuanda namazında niyazında?
-Oğlum illa benim gibi olmalarına gerek yok, büyük bir şirket kurmalarını da beklemiyorum.

-Ben sadece çocukların bir arada bulunması için varımı yoğumu yeni bir gelir kaynağı kurmak için harcıyorum. Eğer yarın bir gün bana bir şey olursa kardeşlerinin birbirleriyle para için mücadele etmesini istemiyorum.

Yine aynı şeyi yapıyordu, bunu sözlü bir şekilde ifade etmekten geri de durmuyordu. Kendi soyadını taşıyan herkesi istediği gibi yönlendirmekten, kendi hayallerine alet etmekten çekinmiyordu. Bu sefer buradan söze girdim, oldukça uzun konuştum, bu sefer arada birkaç kişi -aralarında annem de olmak üzere- hem beni hem babamı arıyorlardı. İçimden siktir olup gitmeleri gerektiğini söylüyordum.

+Baba mesele senin paran değil. Ben şu güne kadar senin parana tamah etmeyerek yaşadım. Herkes özel liseye ve üniversiteye giderken ben kendi isteğimle devlet okullarına gittim. Kardeşlerimin bir arada olmasını en çok ben istiyorum, bunun için de uğraşıyorum. Bir yandan liseye giden kardeşime sınav sürecinde yardımcı olmaya çalışırken diğer yandan ablamla dertleşiyorum. Ama ben şehir dışındayım ve genelde burada değilim. Kardeşlerimin ve benim sana ihtiyacımız var. En basitinden şöyle bir örnek verebilirim, bence Allah senin daha fazla çalışmanı istemiyor ve ailene yönelmen için seni uyarıyor. 60 yaşına kadar tek hayatın şirketindi ve kendi kurduğun şirketinden kendi isteğinle ayrıldın, sonrasında müteahhitliğe sardın bir 3 yıl orada öldürdün ve yine  kadar imkana rağmen Allah nasip etmedi o parayı, dolandırıldın. Sonrasında tam herşey bitti derken yazlığımızda bağ bahçeyle ilgilenmeye başladın. Şimdi ise oraya giderken ayağını kırdığın için ayağın alçıda.
-Bahçeye gitmiyordum, havalar soğuktu ürün de yoktu zaten, sadece kontrol etmeye gidiyordum.

Hay ben senin.

-Peki oğlum bir şey yaşamışlığın var mı?

Evet birkaç küçük temas oldu. Hakikaten çok yaklaştım, kuyuya düşmek üzereyim. Ama sanki hiçbir şey olmamış gibi, kafamı hayır anlamında sallayarak 'cık' dedim. Bana benim hakkımda sorular sormaya başladı, ben cevap verdikçe olayı daha iyi kavrayabiliyordu. Daha o sabah Hüseyin Hocanın yanındaydım ve orada bana eşlik eden Nurullah adındaki arkadaş bana 'Babana bu durumu anlattığında kabul etmeyebilir, ama yine de bu durum yüzünden kendisini suçlu hissedecektir. Sende bu sayede onun iplerini eline alabileceksin ve onu kontrol edebileceksin.' demişti, hakikaten o kadar inatçı bir adam olan babam yaptığım itiraf vesilesiyle anlattığım herşeye en başta karşı reaksiyon gösterse dahi sonrasında söylediklerimi kulağına küpe etmeye başlamıştı. Konuşmamız sonuna kadar ipler elime geçmişti.

-Doktorun benden ne yapmamı bekliyor?
+Baba zaten şuana kadar söylediklerim senden yapmanı beklediklerim, benim için en büyük aşama seninle konuşmaktı ve seninle konuşup aklımdaki her şeyi söyledim ve sende anlayışla karşıladın zaten. Bundan sonra terapilere devam etmek zorundayım, gerekirse daha sık olarak.

Aradan bir müddet geçti, babam eklemek istediğim bir şey olup olmadığını sordu. Benimde aklıma gelen ilk şey şu oldu:

+Bundan böyle senin elini öpmek istemiyorum, yalnızca sarılmak istiyorum. 

22
Şubat 2019 - Gözler ve Onun Yansımaları, Artık Eşcinsel Gibi Hissetmiyorum

 Arkadaşlarım futbol oynarken, hep o beyaz çizginin gerisinde onları izlemişimdir. Ya da evde büyük bir kavga olduğunda vitrinin gerisinden bizimkilerin kavgalarını seyretmişimdir. Birisi konuşurken onun mimiklerine, yüz ifadesine, dudağının hareketlerine, gözlerinin yönüne bakarım. Daha çok küçükken gözlerimi tepedeki floresana kitleyip gözlerimi kapatır ve ışığın gözümdeki kısa süreli izini takip etmeye çalışırdım. Daha sonraları fotoğraf merakı çepeçevre sardı beni. Objelerin yerlerini istediğim gibi konumlandırarak öyle fotoğraflar çekmeye başladım ki insanlar telefonla çektiğimin farkına dahi varmadılar. Bu özelliğimi yeteneklerim ile birleştirip makine üzerinde kafamda birçoğu şeyi çizerek analiz edebilecek dereceye ulaştım.

 Bu tespitleri Hüseyin Hocanın mailime attığı ve dürtüleri konu edinen eski bir yazıya dayandırıyorum (Tıkla). Bazıları için cinsel dürtü dokunma, koku veya ses gibi kriterlerde ön plana çıkarken bende bariz bir şekilde göz ile doruk noktasına ulaşıyor.

 Babamı ilk olarak 5 6 yaşlarında çırılçıplak olacak şekilde, odanın kapısının eşiğinden izlediğimi hatırlıyorum. Aradan 15 sene geçmiş durumda ve ben sanki o anıyı yaşatmak istermiş gibi hamamlara gidip banyoların orada perdelerin arasından erkeklerin vücutlarını izliyorum.

 Eğer bu yazıyı eşcinsel olmayan biri okuyorsa şunu ifade etme gereği hissediyorum, inan bana bunu yapmayı hiç istemiyorum. Evet zevk alıyorum ama istemiyorum. Kendimi eşcinselliğe karşı konuşlandırmış olduğum ve illede günah olduğunu düşündüğüm için değil, bünyem bunu kaldırmıyor. Hüseyin hocanın da dediği gibi, ben bir eşcinsel değilmişim aslında onu görüyorum. Geçtiğimiz son 4 ayda o kadar çok erkekle birlikte olmanın eşiğine geldim ve bu birliktelikten koşarcasına kaçtım ki, artık yüzde yüz eminim ben eşcinsel eğilimleri olan ama tam anlamıyla eşcinsel olmayan bir bireyim.

 Bu önemli bir tespit oldu benim için, çünkü artık eskiden tecavüze uğradığımı düşünmüyorum. Şuan vakıftan da ayrıldığıma göre geçen terapide belirlediğimiz 3 adımın 2 si kafamda netleşmiş durumda. Halihazırdaki tek sıkıntı, şu sıralar ciddi anlamda odak sorunu yaşayarak antidepresan ilacını gereğinden fazla kullanmakla ilgili. Hüseyin hoca terapinin en başında, düşüncelerini engelleyemiyorsan bir kullan istersen demişti ama ben hala kullanıyorum. Çok bir etkisi yokmuş gibi gözükse de ciddi odak sorunları yaşayıp normal ve akademik hayatımda büyük sıkıntılar çekiyorum. Bunu da aşabilirsem önümdeki tek engel babam ile gerçeği konuşmak olabilir. Bu yazıyı yaklaşık 1,5 saatte yazmak ise ayakta durmakta bile zorlandığımın kanıtı olabilir.



 

23
Aralık 2018 - Beyaz Çiçek

 Terapiden çıkarken uzun süredir yaşamadığım rahatlığı hissettim üstümde. Bu sefer hayali değildi, yapıcı bir histi. Terapide konuştuklarımızı özetlemek gerekirse şu birkaç adım yeterli olacaktır:
 
 1. Vakıftan ayrılmak.
 2. Anılarımda beni huzursuz eden travmatik çocukluk anımı öğrenip gardımı almak.
 3. Babama durumu anlatmam, hesap sormak.

 Doğru eve koyuldum. Babam ayağını kırdığı için yaklaşık 3 ay kadar evde yatıyor olacak, tabii hangi evinde yatar meçhul. Şuan bizim evimizde. Terapimden birkaç gün önce ayağını kırdığında 5 gün boyunca hastanede yattı. Bu 5 günü oğulları ona çok güzel zehir etti. Müsait olan yığınla oğlu olmasına rağmen iki tane oğlu gidip refakat etti, onlarda oldukça laf dalaşında bulundular. Anlayacağın sayın okuyucu, babam çocuklarına değer verdiği kadar geri alabiliyor.

 Eve gidip en azından hasta ziyareti görevimi yerine getirdikten sonra şehrime geri döndüm. Bir gün akşamında vakıf başkanıyla, dostumla, birlikte pankart çalışması yapmak için dışarı çıktık. Gecenin bir vakti işimizi bitirdikten sonra 5 kişi olarak vakıf binasında geceledik. Sabah erkenden kalktık ve 3 kişi olarak hep gittiğimiz simit fırınına gidip kahvaltı ettik. Biri ev arkadaşım öteki başkanım. Ev arkadaşımı yolladıktan sonra başkanımla kütüphaneye geçip ders çalıştık. Normalde çalışma niyetinde değildim fakat birlikte vakit geçirip görevden uzaklaşmam gerektiğini söylemek için vakit kolluyordum. Çok verimli bir şekilde 6 7 saat kadar şehrin köşesinde sadece yerlilerin bildiği bir araştırma kütüphanesinde dirsek dirseğe çalıştık. Akabinde hep nargile içtiğimiz yere gidip bu sefer çay içtik.

 Konuya girecektim, fakat hem soğuktan hem olağan gerginliğimden dolayı daha çok onun konuşmasını dinledim. Benden önce davrandı, içindeki derdi tasayı ve eski kız arkadaşını anlattı. O da ailesiyle sorunlar yaşıyordu. Ailesi çok muhafazakar bir yapıda değildi, sadece namaz niyaz. Fakat kendisi o kadar İslam doğrultusunda hareket eden biri olduğu için bu anlamda ailesine çok kızıyordu.

 Sıra bana gelmişti. Tabii eşcinsel olduğumu söyleyip onu da kendimden uzaklaştıramazdım. Bu yüzden 'Eşcinsel' demeden sıradan bir eşcinsel serüvenini anlattım, sıkıntılarını saydım. Çift kişiliğim olduğundan ve ikinci kişiliğimi muhafaza edemediğimden bahsettim. Olayı şu örnekle özetledim 'Bir kuyudayım, düşmedim ama düşmek üzereyim'. Tabii bu kuyu penis kuyusu, o ne kadar sormak istese de ben konuşulmayacak şeyler olduğundan, bir kere dilim yandığından bahsettim ve haliyle konuyu kapadım. Tabii o da büyük bir metanetle anlayışla karşıladı, Hüseyin hocanın dediklerinden farksız bir şey söylemedi, bu konuda aydınlatmadığım halde. Geçmişimdeki travmayı annemden öğrenebileceğimi, duruma göre babama gidebileceğimi öğütledi.

 En son "Haftasonu bir karar verdim, görevime ara veriyorum" dediğimde, dışarıdan katı yürekli görünen adam, kimseyi görevinden salmayan kişi bana tüm anlayışıyla müsaade verdi. Bana oldukça hassas davranması, beni anlamaya çalışması ve dostum olduğunu hatırlatması beni hayatımda ilk kez yalnız olmadığım düşüncesine sevk etti. Baya baya o gün görev gömleklerimizi çıkarıp iki dost gibi dertleştik. Kendisini zora sokacağını bilmesine rağmen beni salıvermesi benim gözümde oldukça anlamlı.

 Mekandan çıktık, metroya doğru uzun bir yolumuz vardı. Sisli ve hafif yağışlı bir akşamda Osmanlının tarihi eserleri çok daha devasa ve korkutucu görünüyordu. Bu süre zarfında bana hep olumlu şeyler fısıldadı. İstasyona geldiğimizde yürümek yerine bir durak sonra ineceği halde benimle metroya bindi. O bir durağın geçmesi o kadar gergindi ki benim için, sadece sustum. İçimden geçen huzuru aktarmak istiyordum ama suskunluğu yeğledim. En sonunda vedalaştık ve ayrıldık.


 O bir kaç saat içimde huzuru hissettim fakat aynı zamanda çekip gitmenin burukluğunu. Bu ayrılışın uzun sürmesini hiç istemiyorum, madem salıverildim hayatımda gerçek adımlar atabilmeliyim. Bu beni motive ediyor, çünkü uzun süredir aradığım dostun aslında yanı başımda, anamdan babamdan çok daha fazla yanımda bulunan kişi olduğunu an be an idrak ediyorum. Elbette çok fazlasını beklemiyorum, sadece dostumu kaybetmek ama en önemlisi kendimi de kaybetmemek istiyorum. Kal sağlıcakla.

24
Aralık 2018

 Aylardır terapiye gitmiyorum, ne kadar zaman geçtiğini dahi hatırlamıyorum. Yapamadığım işler beni çepeçevre sarıyor. Bu hafta sonunu bunun için ayıracağım, yoksa duvara çarpabilirim.

Vakıf

 Her insanın hassas olduğu bazı konular olabilir. Benim ise insanların arkamdan konuşmasıdır. Bir vakıfta aktif bir görevle çalışıyor oluşumdan bahsetmiştim. Çok değer verdiğim bir vakıf. Fakat bizim üst devremiz diyeceğimiz elemanların yaptıkları "şu kaçıyor", "bu tozuyor" konuşmaları zamanında benim için de yapılmış. Tamam yapılması pek doğal fakat 1.5 senedir denileni eksiksiz yerine getirmem ve yaptığım her işe kendimden de yenilik eklememe rağmen herkesin gözünde hala o imajı koruyor olmam, hatta benden sonra gelenlerin dahi gözünde böyle görünmem bu konuşmanın hala gereksiz insanlar tarafından devam ettiğini gösteriyor. Vakfın bulunduğum ildeki başkanı geçen sene tanışıp birlikte koşturduğum ve herkesten fazla vakit geçirdiğim arkadaşım. Nefsi olarak düşününce bu kişinin her zaman benim üstümde oluşu benim dominant yönüme darbe vurur nitelikte. Aslında onun başarısının benim de yardımımla gerçekleştiği düşüncesindeyim. Tabii ilk kez bir insanı hiçe saymayıp yetenek olarak da benden çok daha iyi yönleri olduğunu görüp taktir etmem ender yaşanan bir olay. Evet bulunduğu rütbeyi ve hızlı yükselişini pekala hak ediyor buna kabulüm. Bir yandan dışarıda hayatta sevmeyeceğim bir tip olan bu arkadaşım ortak paydada buluşup aynı kulvarda koşmamız neticesinde kendisini sevdirmeyi de başardı.

 Kendi düşünsel değerlerim için bu vakıfta duruyor oluşumun yanı sıra o arkadaşıma da değer vermem önemli bir etken. Ayrıca bu aralar vakıftan çıkmak gibi bir düşünce kafamda olsa da hayatım boyunca çok fazla şeyi bir kenara bırakıp gittiğim için şimdilik acı çekerek bu işe devam etmek istiyorum. Buna sebebiyet veren bir diğer husus ise kimsenin normal olmadığını düşünmem. Bu vakıfta koşturan ve akıl sorunları yok diyeceğim bir kişi bile bulunmuyor. Evet hakikaten az sayıda insan olarak çok verimli işler çıkarabiliyoruz ancak terapiye başladığım şu süreçte insanların sıkıntılarını daha iyi görebilmek ve açıkça eşcinsel eğilimi olanları, ailesinden sorun yaşayanları görüp algılamak hiçte zor değil. Şuan bu vakıftan ayrılmamak için beni durduran diğer bir etken ise şu, zaten yalnızım, daha da yalnızlaşıp süreci baltalamaya lüzum görmüyorum.

Cinsel Durum

 Her şey bir yana, benim cinsel eğilimim bir yanıyla iyi bir yanıyla iyi değil. Röntgencilik yapıyorum, bu sefer bu işte çok daha başarılıyım. Hamamlara gidip erkeklere bakmak benim için kaçınılmaz bir zevk haline geldi. Kendimi tutamadığım ve aklıma geldiği ilk anda koşarak oraya gittiğim bir bağımlılık oldu. Bir yandan ise her şeye ve her türlü eşcinsel fantezisine rağmen son anda zorla da olsa fantezilerime kadınları eklemek ve onlarla birlikte olmak bende frenleyici bir etkiye neden oluyor. Bunu herkese öneririm, evet başlarda oldukça zor oluyordu, zevkin doruklarına gelmişken arzuladığın nesneyi değiştirmek can sıkabiliyor. Ama o an olmasa da sonrasında bakışlarının erkeklerden kadınlara yöneldiğini gördükçe, içinde onları keşfetme arzusu arttıkça kendine olan güvenin artıyor ve dolayısıyla eşcinsellikten bir adım daha geri atabiliyorsun.

 Örneğin, bu metodu uyguladım uygulayalı 3 kere bir adamla birlikte olmanın eşiğinden döndüm. Bunlardan ikisi bana yürümüştü ve hamamda iken açıkça beni kesiyor ve takip ediyorlardı. Sonuncusunu ise ben takip edip avucuma aldım. Baktım bu sefer o da boş değil ve açıkça bana gelmem için belli başlı işaretler veriyor. Ki bu sonuncusu bana en çok zevk veren oldu, kovalanmak değil kovalamak. Onları hiçe sayıp bir şey yaşanmadan çıkıp gidebildim.

 Tabii adamları gözetlemek ve onları baştan çıkarmaya çalışmam böyle devam ederse kötü sonuçlanacağının farkındayım. Terapiye olan saygımdan dolayı bu yaşıma kadar bu işe bulaşmadım şimdi de bulaşmamalıyım diyor fakat öbür yandan nefsimden ödün vermiyorum. Gözetlemenin bir sonraki adımının dokunmak ve haliyle ilişkiye girmek olduğunun bilincindeyim. Eğer şu bir ay daha bu rutinde devam edersem, bir yandan vakıf bir yandan hamam, ilişkiye girmem kaçınılmaz bir hal alacağı açık.

Yenilikler

 Bu sıralar yeni bir projeye başlamış olmanın ve yanımda bu konuda sağlam adamların oluşu beni heyecanlandırıyor. Proje gereği başladığımız işte hocamızın da bize siz yapacağınızı planlayın ben parayı hallederim demesi üzerine canla başla bu işe girişiyor oluşumuz benim için dönüm noktası olabilir nitelikte.

 Bir iki dergiye birkaç yazı gönderdim, bu alanda ilerlemem için oldukça umut vadeden tepkiler aldım.
 
 1 senedir fotoğraf çekmiyor olduğumdan dolayı eski açıları yakalayamasam da elime telefonu alıp çekim yapma arzusunun geri gelmesi beni mutlu ediyor.

 Kalın sağlıcakla.

25
Kasım 2018 - Dürtüler

 Önümde T cetvelim asılı duruyor, yanında duvara astığım ve kendim tasarladığım projeler var. Öteki yanımda ders kitaplarım ve Almanca kitaplarım bulunuyor. Kendi evimdeyim, istediğim şekilde yaşıyorum. İstediklerimi yapıyorum ve yeni bilgi edinmenin cazibesi bende bu yaşıma değin azalmış değil. Oysa ki mutsuz, içine kapanık bir hayatın hasretini çekiyorum nedensizce.

 Elimin altındaki materyaller benim nereye gittiğim ve neler peşinde olduğumu hatırlatmak maksadıyla her daim gözümün önünde, duvara çivilenmiş ya da masamın bir köşesine istiflenmiş. Buna ihtiyaç duymamın sebebi, son senelerde unutkanlığımın artmış olmasından kaynaklı. "Ben kimim, kim olmak istiyorum?" "Bu dünyada iz bırakmadan mı öleceğim?" gibi envaiçeşit sorular aklımı kurcalamakta.

 Arada çok büyük ve yoğun dürtüler geliyor "Git bir erkekle ne halt ediyorsan et, ama bir şeyler et" şeklinde. Bu dürtüler beni çok korkutuyor, beni bir yaprak gibi savurması ürkütüyor. Bununla mücadele etmek beni o denli yıprattı ki, sanıyorum tüm mesele de bu ya. Her ne kadar suçlu olsalar da içinde bulunduğum durumun tek suçlusu benim dışımdakilermiş gibi davranmam yanlış. Ama beni korkutan dürtülerim beni üzmemek zorunda, emin ol elimde değil.

 Elimde olan başka şeyler var, değişimin kapısını aralayan. Onlarla uğraşmaktan gocunuyorum nedensizce. Mesela terapiye devam etmek zorundayım. Hocamın da dediği gibi babamla da konuşmam ve beni bundan böyle değişmeye çalışan bir eşcinsel olarak görmesini sağlamak zorundayım. Moralimi yüksek tutmalı, eski hobilerime ve alışkanlıklarıma tekrar yakınlaşmalıyım. Ve o hala bulamadığım yakın arkadaşı bir an önce edinmek zorundayım.

 Yapılacak az şey kaldı. Kalın sağlıcakla.

26
Ekim 2018 - Değişim İnanılmaz

 "İnanın bana inanmadığım hiç bir şeye inanmıyorum." Ne demek bu? Şu demek muhterem forum okuyucuları, inanmadığım tek bir kelimeyi şuraya yazdıysam bu yazıyı okuyan her okuyucunun kilosu kadar başıma taş yağsın, tabi meteor yağsın ki zengin olalım. (Örn: Sarıçiçek Meteoriti)

 Değiştim gençler, ben bayanlardan çok mu çok hoşlanıyor, koynumda en güzel kokusuyla sadece ve sadece bana ait bir hatun olsun istiyorum. Gelsin bana sarılsın, öpsün, koklasın. Ne kadar da huzur veriyor insana düşüncesi. Tabii verecek, birbirimize yaratıldığımız ak ve kara kadar farklı oluşumuzdan da belli değil mi ya? Karanlık olmasa ışığın, günah olmasa sevabın, erkek olmasa kadının bir anlama gelmesi mümkün müydü?

 Hüseyin Hocam kendimi tanımlamamı istediğinde genelde şu ifadeyi yeğliyorum "Çok eşli bir babanın eşcinsel eğilimleri olan oğluyum". Evet hala eşcinsel eğilimlerim var ve annelerim de henüz ölmediğine göre evet babam hala çok eşli ama ben aynı ben değilim. Bir keresinde ailevi sorunları için kendisi gibi bir psikoloğa gelen Yusuf Bey şunu söylemişti: Duruşuna baktığımda hayatta bir şeylerin çok fazla eksikliğini çektiğini görüyorum. Evet haklıydı, başta baba eksikliğinin, sonda ofsaytın ne demek olduğunu bilmemenin eksikliğini çekiyordum. Değiştim diyorum çünkü öncesinde zevk aldığımı sandığım eşcinsel içerikli herşeyden şimdi en küçük bir heyecan hissedemiyor yaptığım mastürbasyonları laneten yapıp bitiriyorum. Bunun beni küçük düşürdüğünü sanıyordum ama bunun değişimin küçük bir aşaması olduğunun henüz bilincine vardım.

 Ha şu da var, Hüseyin Hocamın öz ve yerinde söylediklerini harfiyen uygulasam şuan 4. çocuğumu kucağıma alıyor olabilirdim (her bir kadından bir çocuk şeklinde tabii). Ama mücadele dediğimiz olgu bu ya zaten. Seni şaşırtabilecek derecede seni senden iyi tanıyan bir sınav. Şunu demek istiyorum, "Ben var ya ben, harikayım lan, her şeyin üstesinden gelirim" sözünü ağzına tıkacak cinsten, senin öngördüğünü senden önce öngörüp uygulayan bir irade, varlık.

 İnsan öğrendikçe haz almıyor mu zaten şu hayattan? Öylesine bir öğrenme ki, seni sen yapan değerlerin kırık tuğlalarını fark ettikçe onu çıkarıp bir merhale daha atlamanı sağlayan türden. Kendimi çok daha iyi tanıyorum, keza insanları da. Ama bir yandan kendimi hiç tanımıyorum da. Atomun kapladığı alana göre %1'den çok daha az bir bölgede kümelenmesine benzetebiliriz bunu. Uzaktan bakınca evet o atomlar (ya da boşluklar) birleşince karşına bir cisim çıkıyor olabilir ama eline bir elektronik mikroskop aldığında aslında onu ne kadar da bilmediğini farkedebilirsin.

 Velhasılı kelam, değiştim diyorsam değişmişimdir, gecenin bu vaktinde beni yazmaya iten dürtülerimin beni başka yerlere itmemesi dileğiyle, kalın sağlıcakla.

27
Eylül 2018 - İçinden Geldiğince

 Yalnızlık oldukça iğrendirici bir hal alıyor benim için. Terapi süresince kendimin yeni bir özelliğini keşfetmiş durumdayım. Yalnız kaldığım her an zihnim bu yalnızlığı doldurmak istercesine krank biyel mekanizması gibi çalışmaya başlıyor. Yazılarımda da görebileceğiniz üzere belli başlı birkaç konuya takılmış durumdayım, babamla yüzleşmek benim için meşakkatli ve çelişkiler beni oldukça yorar durumda. Bir yandan hiç olmadığı kadar tembellik su yüzüne çıkmış durumda. Elimi kolumu bağlamış hayatın önümden geçişini izliyorum.

 Son 1 aydır yoğun bir tempoyla geçiyor hayatım, sınavlar, dernek toplantıları, yeni evi düzenleme gibi meşgaleler. Bir aydır terapiye gitmiyor ve iki aydır yazmıyorum. Bunların benim için bahane olmaması gerekiyor ama oldu işte, yapacak bir şey yok.

 Babamı karşıma alıp konuşmam gerekiyor artık. Zihnimdeki ile gerçek hayatta çelişen o baba figürünü olumlu ya da olumsuz bir şekilde yıkmak zorundayım. Eğer babamı karşıma alıp durumu kabul ettirirsem bu benim için büyük bir artı puan olacak. Ola ki o adam beni anlamadan dinlemeden yargılamaya kalkarsa onu hayatımda bir yere koyabilirim, yani hiçbir yere. Bu istediğim son şey ama gerekirse okurken çalışıp masraflarımı karşılayabilirim. Bakalım durum neyi gösterecek.

 Şuan şu konumdayım, iki cinsten de zevk almıyorum. Bu bir aşama elbet. Bu beni korkuttuğu için geri doğru gidiyorum genelde, erkekleri arzuluyorum. Bazen kadınları çok ciddi şekilde arzuladığım oluyor, hakikaten hiç tatmadığım bir zevkin doruğuna varıyorum, akabinde çok yoğun bir erkek arzusu gelmese çok daha iyi olacak. Bunun sırrını çözebilmiş değilim.

 Yazabilirsem terapileri tek tek yazmaya devam edeceğim, Onarım Terapisine dair aldığım notlarıda yakında paylaşacağım inşallah. Durumum çok kötü değil, Allaha şükür iyi gidiyor, daha iyi olabilmesi için uğraşıyorum. Kalın sağlıcakla.

28
Temmuz 2018 - Dibe, En Dibe

 Uyku gibi, insanın depresifleşmesi de belli bir periyotta kendini gösterir mi? Mesele saat 12 de uyuyorsan hemen her gün o saatte uykun gelir, ama bir insan neden her iki ayda bir depresif olur? Bu ilk önce akademik başarıda kendini gösterdi. Okulda ilk önce vizelerde bir iki hafta kendime gelemedim, 2 ay sonra finallerde yine aynını yaşadım. Matematiksel ifadeyle 3.20 olan ganom 2.20 ye düşebildi, derslerin yarısını bıraktım. Birinciliğe oynayan ben, neden böyle yaptım?

 6. Terapiden sonra baya baya dibe vurdum. Her fırsatta erkekleri arzular oldum ve pornografiye olan bağlılığım arttı. Laneten yaşıyorum. Moralin bozulduğu an aç erkekleri izle, ne kadar sefil bir hayat! En son kafaya koymuştum, birini bulup ilişkiye girecektim. Ama akbilime atacak kadar param bile yoktu, işin sonunu kestirebildiğimden bende para istemedim zaten. İki hafta kadar bu böyle sürdü. Sonrasında okuduğum şehre yazın ortasında dönmek zorunda kaldım birkaç işi halledebilmek için. Muhammed ile karşılaştık. Bundan önceki görüşmemiz birkaç hafta önceydi ve o zaman gayet normaldi. O gün ise nedense ben onu görünce çok gerildim, o da beni görünce afalladı. Baktım muhabbet edeceği yok zoraki ben bir iki soru sordum, geçiştirdi geçti sonra ayrıldık zaten.

 Bir yandan iyi bir haber aldığım için keyfim yerine gelmişti, bu şehri seviyordum herkesten uzak tamamen kendi kurduğum hayatımı yaşıyorum. Fakat Muhammed ile o bir iki dakikalık konuşmamız beni germek için yetiyorda artıyor bile. Aslında evet hata bendeydi, onları nedensizce takıntı haline getirmiştim. Oysaki yaptıkları bir şey yoktu. Hiçbir şey yapmadıkları için sinirlendim ben de, çünkü ben böyle biri değildim. Ben bu hayatta bir şeyler başarmak istiyorum. İnsanlara bunu anlatmak, kendimce yardımcı olmak istiyorum.

 Pazar günü gelmişti, sabahtan Hüseyin Hocayı arayıp geleceğimi söyledim, o da sağolsun planlarını iptal edip o güne beni yerleştirdi. Sabah ki biletim yanmıştı, kalktığımda zaten biletin vaktinin geldiğini gördüm. Sonra arkadaşımla öğlene kadar eşya taşıdık. Orayı halleder halletmez otobüse bindim, terminale gidene dek tüm aktarmalara ucu ucuna yetiştim. Saat 15:30 biletine yetişebilmek için otobüsten inip terminale hızla koştum. Adam kapıları kapamış gitti diyordu bana. Sinir küpüne döndüm çünkü bunu da kaçırsaydım bu bugünkü ikinci salaklığım olacaktı. Derdimi yakınmaya çalışırken başka bir görevli geçmeme müsaade etti ve ona da yetişip İstanbul'a yola koyuldum. Yolda Onarım Terapisi kitabını da bitirme fırsatım oldu, yakın zamanda kitap ile ilgili bir değerlendirme yazmayı düşünüyorum.

7. Terapi

 Kan ter içerisinde İstanbul'a gelir gelmez birde terapiye yetişmek için koşmaya başladım. Terapiye bir iki dakika geç kalınca Hüseyin Bey başka bir arkdaşı içeri almıştı. Bekleme odası boştu, uzunca bir sürede kimse gelmedi. Ardından Ercan Abi, Metin, Furkan ve biriyle birlikte güle oynaya içeri girdiler. Metin bu terapilerde en çok gördüğüm kişiydi, daha önce de bahsetmiştim eşcinselliği yenmişti. Kendisiyle barışık, güler yüzlü çok efendi bir çocuktu. Furkan ise en son görüşmemize göre baya iyiydi, yaşça en küçük olmasına karşın muhabbeti çekip çeviren oydu. O salonda o gün herkes iyiydi ama benim durumum bok götürüyordu. En azından birazdan Hüseyin Hocanın yanına girip içimi boşaltacağım için teselli oluyordum fakat o gün öyle olmadı.

 Hüseyin Hoca beni içeri davet etti, bundan önce de başkalarının terapilerine girip yorum yaptığımız olmuştu, ama benim terapime kimsenin çağrılmaması o an dikkatimi çekti. Berke ile tanıştım, karşısına oturup tanıştık. Hüseyin Hoca bana "Evet kendini anlat" diyordu. Dedim ya hiç havamda değildim, hele ki bir başkasına durumumu anlatma konusunda kötü tecrübelerim olduğundan herkese içimi dökememeye başlamıştım. Yine de anlatabildiğim kadar en özet haliyle anlattım. Babamın çok eşinin olduğu, benim bilmem kaçıncı çocuğu olduğum, benim ise onun tam tersine eşcinsel olduğum ve terapiye gelmesem çoktan ilişkiye girmiş olabileceğimi anlattım. O ise kendine dair bir şey anlatamadı. Benim hayatım üzerinden gittik, çok eşlilik hakkında sorular sordu aile yapımı sordu. Bir bir cevap verdim. Kendisi bana hakikaten çok kaliteli ve samimi geldi, Hüseyin Beyin dediğine göre eşcinsel değildi başka sebeplerden dolayı terapi alıyordu. Sonrasında o çıktı ve benim terapime başladık.

 Günün son terapisiydi, sabahtan akşama kadar o odada insanların ne yaşadıklarını dinliyordu Hüseyin Hoca. Berke ile baya koyu muhabbet çevirmişlerdi bence, çünkü Berke çıktıktan sonra da muhabbetin tesiriyle aldı yürüdü Hüseyin Hoca. İlk 15 dakikasını anlamayarak kafa salladığım bir yarım saat kadar konuştu. Anladığım ve çokça hak verdiğim kısımlarda ise daha çok aklımı kurcalayan sorular üzerine konuştuk. Mesela ben Hüseyin Hocanın aksine, bir tecavüz mağdurunun kullanıldığı taktirde çok önemli yerlere gelebileceğini düşünmüyordum. Hüseyin Bey bu konuda meselenin kişilik çokluğuyla ilintili olduğunu tecavüz mağdurlarının da kişilik çokluğu gösterdiğine değiniyordu. Ardından Yeşil Prens adlı Hamas liderinin oğlunu konu alan filmi izlememi önerdi. Ardından şunu ekledi, "Bir tecavüz mağduru eğer farkedilip belli bir amaç için kullanılmamışsa evet o sokak fahişesi olabilir" sanırım biraz daha aklıma yatmıştı. Demek istediği şuydu, bir tecavüz mağduru kullanıldığı taktirde çok değerli olabilir, çoklu kişiliği sayesinde iyi bir oyuncu/ajan/mafya babası/cemaat lideri olabilir, hatta bu uğurda bilerek tecavüz bile ettirilmiş insanlar bile olabilir.

 Bu konu ilgimi çekiyordu o yüzden biraz daha zihnim açıldı ama bir yanımda geçtiğimiz iki haftanın hesabını soruyordu bana, içini dök diye bağırıyordu. Sonrasında konuyu biraz toparlamak adına Onarım Terapisini bitirdiğimi ve kitabın benim yaşantımla doğrudan ilgili olmasına şaşırdığımı söyledim. Bu kitabın en ilgi çekici yanı buydu, senin tek olmadığını ispatlıyordu. Nokta atışı tespitlerde bulunuyordu. Aslında bu demek oluyor ki eşcinsel bireyler aynı psikolojik semptomları gösteriyordu. Bu semptomlarda tabii olarak çevresel faktörlere dayandırılabiliyor, aslında eşcinselliğin sonradan kazanıldığına dair bir kanıt sunuyordu.

 Kitapta şuna da değiniyordu: Eşcinsel bireylerin erkeklerle 3 tip arkadaşlıkları söz konusudur. Birincisi, geylerle olan arkadaşlık ilişkisi. Bu arkadaşlıkta cinsel birliktelik olma olasılığı fazladır ve erkekler birbirlerini etkilemek için çalışabilirler. İkincisi heteroseksüel biriyle olan arkadaşlık. Bu tarz arkadaşlıklar öneriliyor ve erkeğin bir başka erkeği erotize etmeden yakın bir ilişki kurabilmesi açısından önem arz ediyor. Hatta bu tip arkadaşlardan seçilecek iyi bir sırdaşa eşcinsel olduğun mevzusu anlatıldığında "Beni tanısa beni sevmez" argümanını kırmış oluyorsun -Arkadaşın bunu doğal karşıladığı durumda-. Üçüncüsü, erotik olarak hoşlandığın heteroseksüel arkadaş. Bu tip arkadaşlık sürdürülebildiği taktirde eşcinselliğe en iyi ölçüde azalttığı tespit edilen arkadaş ilişkisidir. Tabii bu durumda da kendi durumunu anlattığında ve karşındaki seni kabul ettiğinde onu artık bir erotik obje olmaktan çıkarıyorsun.

 Hüseyin Bey'e benim bugüne kadar neden Semih ve Muhammed e zihnen takıldığımı bu argümanla anlattım. Aslında bu en başından beri farkında olduğum bir gerçekti, eğer onlar yaklaşılması gerektiği gibi yaklaşsalardı ben bu sorunu büyük ölçüde aşmış olacaktım. Semih bu kriterlerden ikincisine Muhammed ise üçüncüsüne uyuyordu. Semih ile bu konuyu açtıktan sonra aramızın açılması beni çok kötü etkilemişti. Fakat aynı zamanda Muhammed ile de samimiyeti koruyamadığımızdan iyice beter olmuştum. Semih yine arkadaşlığı bozmadığından bir abi kardeş, belkide arkadaş olarak devam ettik. Ama Muhammed tavır aldığı için, tüm suçu kendime yıkmaya başlamıştım.

 Bunu yine neden anlatıyorum. Çünkü mesele benim ve bir çoklarının tecrübe ettiği gibi, herhangi bir insanın eşcinsellik meselesinde var olan günaha değil günahkara odaklanmasından kaynaklanıyor. Ben oldum olası bunun günah olması kısmına takıldım, ya da alkol hırsızlık gibi durumlara. Ama bu iki arkadaş bir kendini onlara açan bir eşcinsel gördüklerinde kaçacak delik aradılar, bu zavallılıktır.

 Mesele kendimi yalnızlaştırmama geldi. Hüseyin bey bana sıkça içimi dökebileceğim birini bulmamı söylüyordu, ben ise çoğu zaman "Yok, arıyorum" diyordum. Aksi şeytan, çevremin bu kadar geniş olduğunu bildiğim halde içeriden beni anlayan birinin çıkmaması aslında mümkün değil. Aslında bu sefer birini buldum, esasen bu sene en çok yanımda olan kişiydi zaten, farketmem niye bu kadar geç sürdü bilemiyorum. Önümüzdeki günlerde bir araya gelicez, o zaman bu durumu olmasa da kendim hakkında bir çok şeyi anlatmayı düşünüyorum.

 Tabii diğer bir konu egoya küçüklüğümden gelen bir set çekmiş olmamdı. Hüseyin Bey biraz egolu olmamın bu süreçte iyi olabileceğini söylüyordu. Ben ise ona kibirle ilgili hadisi söylüyordum. Ona bunu küçük yaşta öğrendiğimi anlattım. O ise bu hadisinin küçük yaştaki birine öğretilmemesi gerektiğini insanın belli bir kademeye geldikten sonra kibrini kontrol etmesi gerektiğini söylüyordu. Ben şuan tedavi için bunu yararlı gördüğümden mantıklı buldum, kulağıma küpe ettim.

 Kendimi çok derin düşünürken buluyorum. Olmadık şeyleri olmaması gerektiği kadar abarttığımı fark ettim. Bunun için daha önceden ilaç kullanmıştım, fakat bu ilaçlarda kimi zaman yararlı oldu kimi zaman tesir bile etmedi. Ayrıca şuna eminim ki belki bir iki kutu daha bunlardan edinebilirim ama hayatımı idame ettirebilmem için doğal olarak kendimi toparlamam gerekiyor. Hüseyin Bey bunun için bundan sonra aklıma taktığım meseleleri bir yere not edip terapilerde onla birlikte değerlendirmem gerektiğini önerdi.

 Ardından kendi yazdığı İsyan (Tıkla) şiirinin şu satırlarını ezberinden okudu:

ve Allah isyan etti kullarına
bir temmuz gecesi ağlasak ta sızlasak ta
yalandan acılarımız içimizi kanatmıyor
aydınlanmıyor ruhlarımız

muhammedin adamları
ibrahim olmadıkça
Allah'ın gazabıdır bizi bekleyen...

"Bir temmuz gecesi Allah isyan etti kullarına" derken 15 Temmuzu işaret ediyordu, aslında Allah ülkedeki cemaatlerin ipi kopmuş olmasından dolayı bizi uyardığına değiniyordu ki buna ben de katılıyordum. "Muhammedin adamları (bu biz oluyoruz)/ İbrahim olmadıkça /Allahın gazabıdır bizi bekleyen..." okuduktan sonra bana Hz İbrahimin Hz Muhammed ve Hz İsa'dan farkını sordu. Sonra ekledi, Hz İbrahim ibrani dinlerin babasıydı ve aynı zamanda ikinci Adem kabul edilirdi. Onlardan farkı onun bir babasının olmasıydı. Ve o babasını karşısına almasıydı. Bu dizeler eşcinselliğin en büyük etkeninin baba ilgisizliğini, aslında babanın bir erkek çocuğu üzerinde kendini yok hükmünde kanıtlayabilmesine işaret eden duygu yüklü cümlelerdi.

 Terapiden çıkmadan önce Hüseyin Bey ayağa kalkıp yine kendini değersizleştiriyorsun diye ikaz etti. Akabinde "Şeyh uçmaz müridi uçurur" dedi. "Yeri geldi mi uçmayı bileceksin ama müridin seni tutup çektimi aşağıda ineceksin, yoksa yürümeyi unutursun" diye ekledi. Bir önceki haftayı yineledi ve tekrar sarıldı. Şuan için egoyu şişirmem gerektiğini de söyledi.

 Oldukça zaman geçmişti ve Hüseyin Bey'in Edirne'ye gitmek için Otogara gitmesi gerekiyordu. Hızla ben, o ve Metin ofisten çıkıp Vatan'a yürüdük. Yürürken Metin'in seslendirdiği İsyan şiirinin hepsini dinletti Hüseyin Bey. Metin'in okuması baya iyiydi, sözler ise etkileyiciydi. Ardından Topkapı'dan gelen metroya bindik. Metronun içerisindeyken Hüseyin Bey ilginç bir noktaya daha değindi. Tarihi örgüden bahsediyordu, hak ile batılın mücadelesinden. Bir dönem hak bir dönem batıl zirve olmuştu her zaman. Şuan Avrupa Amerika Ve Rusya gibi kutupsal güçler hüküm sürerken onun öncesinde Osmanlı Emevi Abbasiler gibi Müslüman devletler, ondan önce Bizans, Moğol ve Pers İmparatorlukları, onun da öncesinde bozulmamış Hristiyanlıkla yönetilen Roma İmparatorluğu gibi güçler yer alıyordu. Anlaşılan bir hak bir batıl galip geliyordu Allah tarafından. Sonrasında beni en başta sorgulamaya iten ama ardından ikna eden romanın fethinin müjdelendiği hadise atıfta bulunarak şu sözleri sözleri söyledi "Roma 2050'de fethedilecek". "Nasıl hocam" dedim, "Ben bunu bizim görebileceğimizi sanmıyorum bence gidişat hiç iyi değil" dedim, o ise "Ben göremeyebilirim ama sizin göreceğinize inanıyorum. Kağıt kalemi alıp hesapladım, şuana kadarki düzen devam ederse 2050 romanın fethi olacaktır" dedi. Aslında hak verdim, öncesinde bu durumu özetleyen bir grafik görmüştüm, batıl ise uzun süredir hüküm sürmekte. Ayrıca İstanbul'un fethinin fetret devri gibi bir felaketten hemen bir kaç on yıl sonra olması ise bunun mümkün olduğunu kanıtlar nitelikteydi. "Hocam ben Roma'nın kılıç kalkan ile fethedileceğini düşünmüyorum, bakın Hindistan ve Güney Doğu Asya ülkelerine, alayı Müslüman Tüccarlar tarafından tebliğ yoluyla İslamlaştırıldı, fethedildi. Keza Türk'ler ve Farslar da öyle. Aslında Roma kılıç ve kalkan ile değil kalem ile fethedilecek." diye ekledim. Hüseyin Beyin bana tekrar sarılıp kutlamasıyla bir övgüyü hak etmiştim zannımca.

 Otogara geldik ve Metin Adana'ya gidebileceği otobüslere yönelirken vedalaştık. Ben ise Hüseyin bey ile peronuna kadar eşlik ettim. Otobüsün gelmesine sözde 5 dakika varken bir 25 dakika kadar orada lafladığımızı hatırlıyorum. O sırada derin mevzulara devam ediyorduk. Biraz Türkiye siyaset tarihine değindik. Bu benim ilgimi çokça cezbeden bir husustu. Zamanında "Ne şeriat ne demokrasi" adlı bir kitabı okumuştum, Türk siyasi tarihine dair bir fikir savaşının çok güzel ele alınmış bir parçasıdır, tavsiye ederim. Orada da bahsedildiği gibi aslında Erbakan ile Erdoğanın keskin ayrılıklarına değiniyordu. Erdoğan seçimleri ilk kazanışından önce çalışmalarını ve görüşünü anlatmak için genelevlere kıraathanelere gidip kendi fikrini anlatmak için halk ile iç içe hareket etmişti, Refah Partisindekilere nazaran. Bu yüzden o yenilikçi tayfa adı verilen ekiple alıp yürümüştü. Necmettin Erbakan ise daha entellektüel aileden gelen biriydi. Üslubu ve hareketleri çok efendiceydi ama belkide bu yüzden halka yeterince hitap edememişti. Erbakan 28 Şubat'ta ülkeye bir şey olmasın diye koltuğundan ayrılmıştı ama Hüseyin Bey'e göre ayrılmaması en efdali olabilirdi. Sonuçta bunu Erdoğan 15 Temmuz da halkı sokağa davet ederek uygulamıştı ve aslında bu sayede başkanlık koltuğuna oturduğu su götürmez bir gerçek.

 Şunu garanti edebilirim ki beni bu süreçte bir yakınım bir dostum desteklemedi, aksine itelediler. Ya da çok sevdiğim okulum, ideallerim veyahut fotoğrafçılık gibi uğraşlarım beni dürtüklemedi. Onlardan uzaklaşmam beni kötü etkiledi. Sanki şu güne değin bu zevklerim, arkadaşlarım hep bana yabancıydılar, olmaması gereken arkadaşlıklar kurmuş, belkide tam kendimi tanıyamadan bir hayata atılmıştım. Tercihlerimi hiç bir zaman küçümsemedim, neyi yeğlediysem sahiplendim, üzüntüsüyle neşesiyle. Fakat yeni yeni kurmaya başladığım bu hayat beni bir anda yalnız bıraktı. Hiç beklemediğim kadar hızla elimi ayağımı çektim bütün bunlardan. O yüzden toparlanmakta güçlük çekiyor, bir yandan hayatımın kahpece bana bakıp "Şş hadi gelsene, hadi ayağa kalk bir işe yara" demesi canıma tak ediyor. Bu süreçte bana destek olan yegane şey içinde bulunduğum dernekti, siyasi görüşlerimdi. Ben bir muhafazakar değilim, ister eşcinsellik konusunda ister ekonomi konusunda ister dış ilişkilerimiz konusunda bir şeylerin çok geç olmadan değiştirilmesi gerektiğine inancım tam. İnşallah sizlerin beni anladığı gibi ortak derdimizi başkalarına da anlatma hususunda başarılı oluruz, olacağız.

29
Haziran 2018 - Bir Kayıp

 Gecenin bir vakti, saat 3:00 sıraları. Babaannemin rahatsızlandığını duymuş gözüme uyku girmemişti. Abim aradı, "Babaannemi vefat etti." dedi. Hiç bir şey hissetmedim. Telefonu kısa tuttum ve kapadım. Babaannemi çok mu çok severdim ama o an bir şey hissedememek çok dokundu. Bu ilk kez olmuyordu.

 Babaannemin evine gittik. Amcamlar ve herkes oradaydı. İlk önce babama gittim, elini uzattı ama ben sarıldım. Baş sağlığı diledim. Tek tek amcamlarla tokalaştıktan sonra geçtim babamın yanına oturdum. Cenaze kalkana değin babama bakıp aslında ne kadar iyi bir insan olduğunu düşünüp durdum.

 Cenazeyi eve almaya girdiklerinde tüm oğulları yarışırcasına tabuta yüklendi. Araca kaldırdığımızda aracın hareket etmeden önceki birkaç dakikası kayda değerdir. Babannem geride 50-60 kadar torun ve bir o kadarda onların çocuklarını bırakarak öbür aleme göçtü. Herkes orada hüngür hüngür ağlarken kardeşim bana yaklaşıp yaşının verdiği masumlukla "Abi sen neden ağlamıyorsun yoksa babaannemi hiç sevmiyor musun?" dedi.

 Araç kalkmadan önce bir herkesi yokladım, gözüm arkamda köşeye çekilmiş ağlayan babama takıldı. O ruhsuz adam hüngür hüngür ağlıyordu. Ablam farketmiş olacak ki ona doğru kollarını açarak gitti ve birbirlerine sarıldılar.

Temmuz 2018 - 6. Terapi

 Yine hangi daire olduğunu unutmuştum. 1 ve 2 ye bastım, kapı açıldı. Kapıyı açan kişi kolsuz siyah bir tişört giymiş ve küpe takmıştı. Saçlarındaki beyazlıkları örtmek istercesine genç görünmeye çalışan Aliydi bu arkadaş. Kendisini hakikaten cana yakın buldum. Kendisi ilk terapide tanıştığım Ahmet'in arkadaşıymış. Bu arkadaşların hikayesi uzun tabi, bir gün birliktelerken Ahmet'in babası tarafından görülmüşler, ardından olayın vahametini anlayan babası Ahmet'i alıp buraya getirmiş. Akabinde Ahmet ve babası da Ali'yi terapiye davet etmişler ama Ali kısa bir süre sonra ayrılmış. Aradan aylar (belkide bir iki yıl kadar) geçmesine rağmen terapiye kendi rızasıyla gelmeye başlamış.

 Hüseyin Hocanın odasına geçince ilk önce geçtiğimiz hafta yaşadığımız vefat haberinden ve benim duygusuz tavrımdan anlatmaya başladım. O bunu "Babana karşı bir dik duruş" olarak niteledi, ki haklı buldum. Babama yoğunlaşmam gerektiğinden ve her fırsatta onunla konuşup gerekirse onu yargılamam gerektiğinin önemine işaret etti. Terapiye başladığımdan beri uyguladığım bir davranıştı bu, hakikaten işe yarıyordu. Kızlara hiç ilgi duymayan ben bir anda onlara karşı duygusallıktan öte erotik duygular beslemeye başlamıştım. Erkek çocuğun babayla olan ilişkisinin öneminde pre-homeseksüel(eşcinsellik öncesi) döneme işaret edilir. Çocuğun babayla olan ilişkisinin erkek çocuğun erkekliği içselleştirdiğine sıkça değinilir. Sanki bu terapi boyunca tüm bu pre-homoseksüel dönemi baştan yaşıyormuşum gibi.

 Seçimleri yeni geride bırakmıştık. Siyaset-Futbol-Kızlar erkeği erkek yapan unsurlardı benim gözümde. Futbol oynamazdım ama çok güzel siyaset yaptığımı öne sürebilirim. Tabii Hüseyin Bey'de bu zaafımı görmüş olacak ki terapinin son kısmı gereğinden fazla uzadı ve tamamıyla siyaset, tarih ve Hüseyin Hocamın "Cinsel istismar edilen çocukların ciddi yerlerde kullanılabileceği" tezi hakkında konuştuk. Genelde konuşan oydu ve ben sadece bir iki yorumumu ilave edebiliyordum. Kanıma giriyordu, bir çoğu konuda aynı minvalde düşünüyor olmamız beni etkiliyordu. Aklıma takılan bir soru vardı "Hocam tam olarak detayı bilmiyorum ama araştırdığım ve forumdan da okuduğuma göre onarım terapisi üzerinde yetersiz kalmışız, neden daha fazla şey yapamıyoruz?" dediğimde uzun uzadıya anlattığı engellemelerin sonuna "Ebemizi siktiler" dedi. Tabii şaka bir yana, cümlelerinden biri de şuydu "Ben hayatımı eşcinselliğe adadım ama sonuçta bir psikoloğum hem de bir eşcinsel psikoloğu, kim takar beni?", "En azından Nevzat Tarhan Üniversite rektörü bir adı namı var".

Hüseyin Beyin uğraşmadığını düşünmüyorum. Bu konuda bir şeylerin ters gittiği aşikar. Her yandan "Geylik özgürlüktür" naraları atılırken eşcinsel olmak istemeyenlerin özgürlüğüne müdahale eden mantaliteyi ben tanımıyorum. Durum şöyle olsaydı eğer, biri gelip te bana karışmayın ben gey olmak istiyorum dese, biraz durup düşünür, sonra ona siktiri çekerdim. Ama alayı gelip "Sen eşcinsel geldin eşcinsel öleceksin" dese o zaman büyük sikerler işte.

Hüseyin Hocam'la uzun ve keyifli bir muhabbet oldu. Ben de onu biraz daha yakından tanıma fırsatını elde ettim. Dünyanın çivisi çıkmıştı, Hüseyin Hoca ise yanında birkaç kişiyle bu işin üstesinden gelmeye çalışıyordu, ama yetersizdi. Eğer onlar kadar çalışıyor olsaydık, mümkün değil bu kadar yayılmaları. Bunlara canımın sıkıldığını fark etmiş olacak ki Hüseyin Bey yanıma geldi, sımsıkı sarıldı. Uzunca bir süre bırakmadı, "Bak bakalım erkek erkeğe sarılmak nasılmış." dedi. Sonra omuzlarımdan tutup bana bakıp birbirinden değerli övgüler yağdırmaya başladı. Zekamdan, duruşumdan bahsetti. Ben ise yerin dibine girdim, göz teması bile kuramaz oldum. "Ben bir adamı içeri girdiğinde tanırım, eğer sana kaliteli birisin dediysem öylesindir" dedi. O kadar alışık değildim ki bu sözlere, hayatım boyunca psikolojik olarak o kadar çok dışlanmıştım ki yakın çevrem tarafından, kendi değerimi göremez, hissedemez olmuştum. Hüseyin Bey bunu görmem için karşıma geçmiş şov yapıyor, bana bağırıyordu sanki.

 "Ne hissetin?" dedi. Hislerimi tarif etmem mümkün değildi, bunları yazarken bile gözlerim doldu. O an da duygulandığım için kendisine bakamaz olmuştum. Bir baba şefkatiyle yıllardır duymayı beklediğim sözlerdi bunlar. Sahte övgüler değil, kendimi kanıtlamanın zaferiydi bu. "Yerin dibine girdim Hüseyin Bey" dedim yaşlı gözlerle. "Sen kendini değersizleştiriyorsun bunun üstesinden gel" dedi. Sanırım bu bana terapide söylenebilecek en değerli eleştiriydi.

30
 Yazında kendime dair çok fazla ortak yön buldum. Babanla olan ilişkin, uğraşların, vakıf işleri, başkalarına yardımcı olmak için kendini seferber edebilmen gerçekleri gibi. Bu yüzden midir bilmiyorum yoksa hikayenin beni bir başka yönüyle de etkilemiş olmasından mıdır emin değilim ama okurken dertlendiğim, cesaretlendiğim ve çokça duygulandığım bir yazı olmuş, eminim ki senin de bir yönün bu yazıyı yazarken insanlara şevk ve cesaret vermek istiyordu. Ben onu aldım, emeğine sağlık. Ben inanıyorum ki bu işin mükafatı da hem bu dünyada hem de ötekinde çok çok büyük olacak. Çocuğunuzu da Allah analı babalı, parlak bir gelecek üzerine büyütsün.

Sayfa: 1 [2] 3 4