İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - psikolog

Sayfa: 1 ... 233 234 [235] 236 237 ... 273
3511
Merhaba,yazmak zorunda olduğumu hissettiğim bir şeyi paylaşmak isterim.Terapi oyunlarının afişe olmasından sonra hissettiğim suçluluk duygusu kendi vicdanımda suçlama psikolojisine dönüştü,yaptığı yaramazlık ortaya çıkınca iftira atan yaramaz çocuklar gibi iki üç gündür terapinin işe yaramadığını narsist aklım haykırır oldu.Alo imdat psikolog var mı ? Oyun yok, belki de var ve ben
 var mı? Oyun yok, belki de var ve belki de kuralına göre oynamayı öğrendim. Nereye kadar bu akıl oyunları, terapist bir gün kanacak diye korkuyorum artık, kendimden korkuyorum.
 Canım sıkkın yine, eşcinsel olmaktan şimdi gerçekten kurtulmak istiyorum desem şaşar mısınız? Bu oyun zevkli değil artık ve ben de çocuk değilim. Siteye yazamıyorum bunları, yalan değil di öncekiler ama samimiyet yoktu,hasetlik vardı sadece, "ÖNCE BEN İYİLEŞECEĞİM HASETLİĞİ"
 Yine oyun mu bu yazdıklarım evet oyun, bunun adı da itiraf oyunu, sizi ifşa etmeden ben söyledim oh(!).
 Bu itiraf oyununda danışanın amacı değişme belirtilerini göstermek değil, bilinçli olduğu yemini psikoloğa atarak onu yanına çekmek. Bu son yazdığımda da oyun var merak etmeyin, itirafı itiraf oyunu, oyun içinde oyun, rüya içinde rüya gibi...
 Cevap beklemiyorum sizden ( Emin olabilirsiniz, oyun mu oynuyoruz burda kardeşim). Ama en azında yazdıklarımı okuduğunuza dair ufak bir belirti istiyorum)   

3512
Genel Tartışma / Gay’ler mutlu mu ?
« : 16 Mart 2011, 09:27:23 öö »
Gay’ler mutlu mu ?

Serdar Sadık Şimşek'in haberi /

New York Times da eşcinsel evliliklerini incelemeye aldı. Gazeteye göre Massachussetts'te 2004'ten beri 10 bin 500'den fazla nikah kıyıldı. Yasanın yürürlüğe girdiği ilk altı ayda 6 bin 121 çift evlenirken, 2007'nin ilk 8 ayında bu sayı 867'ye düştü.

Evlenen eşcinsel çiftlerin üçte birini lezbiyenler oluşturuyor. Heteroseksüellerin yarısından fazlası 30 yaşın altında, üçte biriyse 40'larında evleniyor. Çiftler, yasaların verdiği güven ve "meşruluk" hissi için evleniyor. Sosyal güvenlik hizmetleri ve vergi indirimlerinden yararlanamıyor.

Boşanan çok Çiftler, bazen mutluluğu evlilikte bulamıyor. Avukatlara göre çiftlerin çoğu, 2004'te mahkemeden çıkan tarihi kararın heyecanıyla ve kararın iptal edilmesi endişesiyle evlenmiş...

3513
Eşcinsel Terapi ile ilgili tepkiler / Neden Eşcinsel Terapi?
« : 10 Mart 2011, 09:20:27 ös »
Türkiyede eşcinselliği kendi seçmemiş ve bu durumdan dolayı mutluluğu unutmuş bir çok insan olduğunu ve bu durumdaki bizlere kimsenin sahip çıkmadığı bir ortamda Psikolog  Hüseyin KAÇIN “ eşcinsel terapi “ yöntemi ile sahip çıkıyor olması ve bu terapilerin sonucunda olumlu sonuçlar alınmasından dolayı onun reklamını yapıyorum. Kendi yaşadığım bu son derece olumlu süreci başkalarının da yaşamasını istemem onlara yardımcı olmaya çalışmam yanlış mı sence? Türkiyede kaç doktor kaç psikolog bu durumla samimi bir şekilde ilgileniyor? Ancak 3-5 kişi. O zaman insanlara umut aşılamak onlara yardımcı olmak yanlış mı kardeşim?

Can Kardeş, seni çok iyi anlıyorum. Sende bizim gibi kendi isteğiyle bu durumda olmayanlardansın. Danışanları olarak neden Psikolog Hüseyin Kaçın’ın reklamını yaptığımızı soruyorsun ve kuşkulanmakta da haklısın tabi. Bende terapilere başlamadan önce o kadar kuşkulu hareket ettim ki. Sonra güven ortamı oluştu ve birçok sırrımı paylaştım Psikolog Hüseyin Kaçın’la. Şimdi gelelim sorunun cevabına: kardeşim ben  “ eşcinsel terapi “ lere başlamadan önce intiharın eşiğine gelmiş kafayı sıyırmak üzere olan bir sapıktım. Ancak daha ilk terapiden sonra değişmeye başladım ve şimdi mutlu ve huzurlu biriyim şükürler olsun..

iletişim : mert-0990@hotmail.com

3514
Psikolog Hüseyin KAÇIN
0 555 326 22 91

Mrhb
simdik sorarsiniz ben sizi neden rahatsiz ediyorum bende buna tek bir cevab verebilirim , bende bilmiyorum.
Siz Adminstrator escinsel Therapi sayfasindasiniz belki o yüzden ve belki de kimse bana bir cevab veremiyor diye size soruyorum.
Ben Salı günü Erbakan cenazesine gittim , erkenden oradaydım ve yaklaşık iki saat soğukta ve kalabalığın arasında bekliyordum.
yanimda 5 genc kisi vardi , yaslari belki 17,16,15,14  onlarda önce slogan atıyorlardı "Mücait Erbakan".
sonra farkında oldum nasil o iki kücükler kalabaligin icinde ahlaksizlik yapdilar (almanca buna ein runterholen söylenir) ve yakindaki duranlar görmemis gibi davrandilar.
Tek o grupdaki büyük kisi söyledi , " yaa, yapma burda Abiler var "ve kücügün birisini arkaya cekti .
Öbür kücük söyledi "ben ne yapayım ben Enes'e aşıkım".

Huseyin Bey,ben Almanyada dogdum ve büyüdüm .
Benim Arkadaslarim cogunlukla Almanlar'di, onlar bana söyledigi zaman , en cok Cocuk Porno türkiyede bakılıyor ve en cok Gayler Türkiye'de yaşıyorlar, ve bu Emo'culuk yavas yavas Türkiyeyi geylestiriyor ozaman ben Türkiyeyi savundum ve söyledim bu böyle degildir .
Simdik ben 4 aydan beri Istanbul'da yasiyorum ve neyazık ki simdik de söylemem lazım, bu Alman arkadaslar hakl çıkdılar , hic bir sehirde böyle cok Gayler görmedim. Istanbul'dakiler gibi ve inan ben cok gezdim London Paris Milan Viena Budapest Barcelona Manchester Berlin Tokyo Peking Madrid......
Ve bu Erbakan Hoca'nın Cenazesinde gördügüm beni korkutmuş oldu.
Bence bu Türk halkı, erkek gençlerin durumunu biliyorlar ama kimse birsey söylemiyor .

Neden bu böyle?

3515
Psk. Armağan Pınar ADANAR
Psikoloji



çocuk cinsel eğitimi nedir?



 

Çocuklar zaman zaman anne babalarına cinsel konularda sorular sorarlar. Anne-babaların bu konuda verdikleri cevaplar çocuk cinsel eğitimini oluşturur. Verilen cevapların ne kadar sağlıklı olduğu eğitimin de sağlıklı olup olmadığını belirler. Yetişkin cinselliğinin temelinde çocuklukta alınan eğitim de yatar. Cinsellik konusunda hiç konuşmamak ya da çocuğun sorularına yalan yanlış cevaplar vermek de eşit oranda sağlıksızdır.
 
Bu eğitimi vermek için anne-babanın da cinselliğe ve kendi cinsel kimliğine bakışı da önemli olmalı değil mi?
 
Çocuklarla cinsel konuları konuşmadığınızda cinselliğin tabu olduğu mesajını vermiş olursunuz. Bakın şimdi burada ortaya bir soru çıkıyor. Peki cinsellikle ilgili konuşmak sizin için tabu mu? Yasak mı? Suç mu? Siz bu konuda ne düşünüyorsanız çocuğunuz da sizin davranışınızı örnek alacaktır. Çocukken cinsellik konusunda edinilen yanlış ve sağlıksız bilgiler yetişkinlik döneminde de yetişkinin cinsel yaşamını hadi onu da bırakın bir kenarıya kendi cinsel kimliğine bakışını belirliyor. İşte bu yüzden uygun ve sağlıklı cinsel eğitim çocuklara verilmelidir. Cinsellik hakkında konuşmak sex hakkında konuşmak değildir. Çocuğun kendi bedeniyle ilgili bilgi edinmesi onun en doğal hakkıdır. Vajen ve penis sadece sexi mi çağrıştırmalıdır? İki organın da bu anlamın dışında anlamı, fonksiyonu yok mudur? Zaten çocuklar için 3 yaşına kadar vajenin ve penisin kulağından veya burnunda farkı yoktur. Çıplaklık son derece doğal ve rahattır bu yaş çocukları için. Anne-babayla beraber çıplak yıkanabilirler. Bu kadar doğaldır yani. Ancak cinselliği yasak alan düşünen insanlar çocuklarına bu yaşta çıplaklığı yasaklarlar. Ayıp, günah gibi soyut kelimelerle çocuklarının çıplaklığını engellemeye çalışırlar. Bu sayede çocuk yavaş yavaş vajenin veya penisin dokunulmaması gereken ayıp alanlar olduğunu öğrenir ve organlarına yabancılaşır. Bakın vajinismus hastası olan kadınlara kendi bedenlerine yabancıdırlar. Vajen kelimesi bile onları irrite eder. Nasıl oluşuyor bu sıkıntılı durum sanıyorsunuz? Çocukluğunda kendi bedenine yabancı büyüyen çocuklar ileriki dönemde bu tür sıkıntılar yaşıyorlar. Çoğu yetişkin kadın kendi bedenini tanımadan yaşıyor.
 
Cinselliğe ilgi kaç yaşlarında başlar?

2-4 yaş arasıdır. Ama yine de bu organların diğer organlardan farkı yoktur. Sadece çocuk kendi bedenindeki girinti çıkıntıları incelemeye başlar. Sonra da anne-baba veya kardeşinin girinti çıkıntıları izler. Yıkanırken, tuvaletini yaparken vb. yıkanırken çocuğunuzla beraber yıkanmanızda sakınca yoktur. Sizinle yıkandığında çocuk kısa süre sonra girinti çıkıntılara olan merakını kaybeder. Soru sorarsa da bu konuda açıklıkla cevap vermek gerekir. Örnek: sen kızsın ve kızlarda pipi yoktur. Erkeklerde vardır. bu bir sorun değildir. Gibi basit bir açıklama yapılabilir. Çocuklar 3-4 yaş civarı cinsellikle ilgili sorular sormaya başlarlar. Bir soru biter diğeri başlar. Cevap onu tatmin etmediyse tekrar tekrar sorar. Cevabınız açık,net ve onun yaşına uygun olmalıdır. Bedeniyle ilgili bir sürü sorabilir. Bu sorulara mümkün olduğu kadar net ve kısa cevaplar vermekte fayda vardır. Aslında işin püf noktası şu; anne-baba cinsellik konusunda ne kadar rahat olursa çocuklarının sorularını da aynı rahatlıkta cevaplayabilir. Ancak kaygılı ise, eyvah dünyanın sonu şeklinde duruma yaklaşıyorlarsa eh o zaman da çocuklarının sorularını ya duymazdan geleceklerdir ya da baştan savma saçma sapan yanıtlar vereceklerdir. Emin olun her iki durum da birbirinden sağlıksızdır.
 
Çocuklar bebek nasıl olur diye sorduklarında anne-babalar neden paniklerler? Bu sorulmaması gereken bir soru mudur? Ya da bir çocuk bu soruyu sorduğu için anormal midir?
 
Anne-babalar sex hakkında konuşmanın tabu olduğunu düşünüyorlarsa ya da bu onlar için yasak alan ise, kendi bedenlerine yabancılar ise bu soru da onlara bir o kadar yabancı ve soğuk gelir. Utanırlar, sıkılırlar cevap verirken. Çocuklarına bunu anlatmak için uygun kelimeler ararlar. 5 yaş civarı bu soruya sık rastlarız. Bu soruyu soran çocuk kesinlikle sağlıksız değildir. Aksine oldukça sağlıklıdır. Verilecek cevap yine detaydan ve soyut kavramlardan uzak olmalıdır. Örnek; çocuklar annelerinin karnında özel ve sıcak bir yerde büyürler. Anne yemek yediğinde boğazından geçen yemekle bebek de beslenir. Bebek yeterince beslenip büyüdüğünde annenin içindeki bir delikten dışarıya gülerek çıkar. Gibi net somut ve çocuğun yaşına uygun anlayabileceği açıklamalar yapılabilir.
 
Çocuklar bu yaşlarda cinsel içerikli oyunlar da oynuyorlar. Bazen birbirlerini öpebiliyorlar. Özellikle kız babaları bu duruma içerliyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
 
Bu yaşlarda oynanan oyunlara baktığımızda çoğu doktorculuk, evcilik gibi oyunlardır. Birbirlerini öpebilirler. Ve hatta birbirlerine cinsel organlarını gösterebilirler. Böyle bir durumda paniklememek gerek. Çocuğunuzu karşınıza alıp onunla bunu konuşun. Ona’ ona kızmadığınızı ancak pipisini ya da vajenini arkadaşlarına göstermesinin doğru olmadığını eğer merak ettiği bir şey varsa size veya babasına sorabileceğini söyleyin ve konuyu kapatıp uzaktan çocuğunuzu oyun sırasında izleyin.
 
Anne- babalar cinsel ilişki yaşarken neye dikkat etmeliler?
 
Bu dönemde önemli olan bir diğer konu da; çocuklarınızın cinsel ilişkiye şahit olma durumudur. Bu oldukça olumsuz bir durumdur. Çocuk duyduğu seslerden babasının annesine zarar verdiğini düşünür. Bu da onun ruh dünyasında bir takım yaralar açabilir. Bu yüzden bu konuda dikkatli ve tedbirli olmakta fayda vardır.
 
Çocuklar cinselliği nasıl algılarlar?
 
Çocuklar cinselliği anlamaya çalışırken ilk önce fanteziler kurarlar. Bundan sonraki aşama ise hipotez evresidir. Yani çocuk örneğin bebek oluşumuyla ilgili bir takım hipotezler oluştururlar. Örneğin; anne baba beraber uyurlar ve çocuk olur gibi. 5 yaş civarında bu hipoteze mantık da katılır yani artık çocuk ailesinden daha mantıklı açıklamalar bekler. Çevreden bir takım bilgiler alır ve bunları kendi hipoteziyle birleştirir. Eğer yetişkin burada çocuğa uygun ve doğru açıklamalar da bulunursa çocuğun cinsellikle ilgili bilgileri sağlıklı olur. Cinselliğin tabu olduğu ailelerde büyüyen çocuklar bu konuda anne-babalarıyla konuşamazlar. Ve bu tür bilgileri sağdan soldan yalan yanlış öğrenirler. Bu da gelişimlerinde sorun yaratır. Cinsel bilgiyi anne kız çocuğuna baba da erkek çocuğuna vermesi daha uygundur.
 
Cinsel kimliğin gelişimi nasıl olur?
 
3-6 yaş arası oedipal dönemdir. Bu dönemde bir erkek çocuğun ilk sevgilisi annedir. Babayı yataktan atar. Kıskanır. Annesiyle kendisinin evli olduğunu hayal eder. Babayı kendisine rakip olarak görür. Ve anne babanın en küçük birbirlerine karşı olan ilgisini kıskanır. Kız çocukları için de ilk sevgili babadır. Anne rakiptir. Bu dönemde erkek çocuğu babayla kız çocuğu anneyle sorunlar yaşayabilir. Bu geçici bir durumdur. Anne-babanın olabildiğince sakin ve anlayışlı olması gerekir. Kız çocuğu babasının sevgisini kazanmak için annesi gibi davranmaya çalışır. Onun topuklu ayakkabılarını giyer. Makyaj yapar. Annesi gibi davranarak kadınsı kimliği benimser. Erkek çocuk da annesinin ilgisini kazanmak için babası gibi davranır. Örnek; baba anneden su isterse çocuk da ‘ anne bana su ver ‘ ‘benimle yat’ gibi konuşmalarla erkek kimliğini benimser ve işte ilk cinsel kimlik gelişimi böylece başlamış olur.
 
İlkokul çocuğuna uygun cinsel eğitim nasıl verilir?
 
Bu dönemde çocuk cinsellikle çok ilgili değilmiş gibi görünür. Bir nevi suskunluk dönemi gibi algılanır dışarıdan ancak yine çocuk okulda merak ettiklerini arkadaşlarıyla konuşarak öğrenir. İnternet sitelerine girer ve öğrenir. Bir şekilde merak duygusunu tatmin eder. Utanma duygusu gelişmiştir. Örneğin kız çocuğu artık babasının yanında çıplak dolaşmaktan kaçınır. Erkek çocuğu pipisini göstermekten utanır. Bu doğal bir gelişim sürecidir. Bu dönemde kız çocukları kız cinsel kimliğini göstermeye çalışırlar. Erkekler de erkek cinsel kimliğini gösterirler. Bu yüzden erkekler erkeklerle kızlar da kızlarla oynarlar ve birbirlerinin kız veya erkek olmalarıyla ilgili tahammülsüzlükleri vardır. erkekler kızlara göre; kaba, gürültücü tiplerdir. Kızlar da erkeklere göre; yumuşak, çıtkırıldım ve hemen ağlayıveren tiplerdir. Her ne kadar duruma böyle yaklaşsalar da küçük flörtler olmaya başlar. Erkek çocuğu bir kızdan hoşlanınca gider ve ona sarılır ve öpebilir. Kızlar bunu hoş karşılamayabilir. Kız ebeveynleri bu konuda çok hassastırlar ama aslında bu olayda büyütülecek bir durum yoktur. Yasaklanan her davranışın dozu çocuk tarafından arttırılarak tekrar yapılacaktır. Bazen cinsel oyunlar da oynayabilirler. Bunlar sadece oyudur. Siz bu oyunlara başka olumsuz anlamalar yüklerseniz çocuk da olumsuz olarak anlam yükler ve ruh dünyasında yaralar açılır. Eğer siz bu konuda panikliyorsanız ve ne yapacağınızı bilmiyorsanız mutlaka bir psikologdan yardım almalısınız.
 
Mastürbasyon nedir? Çocuklar mastürbasyon yapar mı?
 
1 yaşındaki bir çocuk da mastürbasyon yapabilir. Mastürbasyon haz veren davranıştır. Çocuk bacaklarını sıkıştırarak ya da bir yere sürtünerek bunu yapabilir. Keyif aldıkça yapmaya devam eder. Burada anne baba bu davranışı hoşgörüyle karşılamalıdır. Bu bir cinsel sapkınlık kesinlikle değildir. Aşırı enerjinin boşalmasıdır. Ancak yine de çok küçük çocuklarda mastürbasyon benzeri hareketler var ise önce çocuk doktoruyla bu durum konuşulmalıdır. Organik bir sorun bir enfeksiyon var mı yok mu araştırılmalıdır. Bir kaşıntı çocuğun kaşıdıkça uyarılmasına ve haz almasına ve davranışı devam ettirmesine sebep olabilir. Çocuğa haz verici başka bir oyun öğretilirse ve bu oyun ailece oynanırsa bu davranış unutulacaktır. Haz burada en önemli ipucu. Eğlenceli ve hareketli oyunlar, çocuğa bu tulum giydirmek gibi önlemler alınabilir. Ancak ayıp, günah gibi kavramlar için uygun yaşlar değildir. Çocuk da suçluluk duygusuna ve sevilmeme, onaylanmama duygularına sebep olabilir. Mastürbasyonu neden yaptığı buradaki en önemli sorudur. İlgi ihtiyacı mı? Anne babayla oynadığı oyunlardan haz alamama mı? Bunların cevapları son derece önemlidir.

Sünnetin cinsel gelişimde çocuk açısından ruhsal önemi nedir?
 
Sünnet için uygun olmayan yaş dilimi 3-7 yaş arasıdır. Oedipal dönemde sünnet olan çocuk cezalandırıldığını düşünebilir. Daha önce de söylediğim gibi bu dönem erkek çocuğunun anneye aşık olduğu ve babayı kendine rakip olarak gördüğü bir dönemdir. Böylesi bir dönemde çocuk babasının kendisini cezalandıracağını penisini keseceğini düşünür buna kastrasyon korkusu denir ki sünnet bu bilinçdışı olan korkuyu arttırmaktan başka bir işe yaramaz. Bu da çocuğun ruh dünyasında hasara sebep olabilir.

3516
E....'nin ,kullandığı takma isim ERNESTO ,4. Terapi sonrası ,yazı bir.                          ب



Kendime ernesto diyorum . yaş 17 lise 3' e gidiyorum . istanbul'un en iyi liselerinden bir lise .   yazacak çok şey var ama ben size terapimle alakalı sözler söyleyeyim belki daha yararlı olur .şu an 5. Terapideyiz galiba.açıkcası her terapiyi net olarak hatırlamıyorum . başlayalım .ben gay olduğumu düşünüyordum .en yakın arkadaşıma aşık olmuştum . hazırlık sınıfında bunun farkına vardım .bu yaşadığım 6 senelik bir sevgi idi .ondan ayrılınca onu çok sevdiğimi ve gay olduğumu anladım .değişmeyi çok istedim , kendi içimde her şeyi denedim ama nafile . psikolog hüseyin kaçın ile msn sayesinde konuştuk , para sorumun olduğu için gitmedim . belki de para olayı sadece bahanemdi . psikolog hüseyin kaçın ilk terapiye gelirsen daha sonra terapiye devam edip etmeyeceğini sonra karar verirsin dedi . en sonunda kendi kendime , bu iş düzelmezse hayatımda çok büyük sorunlar oluşacak bu işi çözersem çok güzel olur rahat ederim , dedim . ve ne olursa olsun deneyeceğim dedim .bir Pazar günü kalktım saat 2 de randevu vardı . tedirgin bir şekilde kadıköy'e gittim .merkezi buldum 4. Katta daire gibi bir yerdi aslında korktum ama ne olursa olsun artık dedim .kapıyı çaldım içeri girdim , odaya girdik .ben tedirgindim , konuşmaya başladık .murat hoca sorular sormaya başladı . bir saat sonra aklımda şimşekler çaktı desem yeridir .çünkü sorulara verdiğim cevaplar aklımda bir an birleşti ve genel bir tablo oluştu .bu tablo benim neden gay olduğumu çok iyi açıklıyordu . bu tablonun farkın avarmak inanılmazdı . sonra ne konuştuğumuzu hatırlayamıyorum . odadan çıktığımda çocuklar gibi şendim . yalan söyleyip abartmıyorum .inanın çıktığımda hoplaya zıplaya vapura gidiyordum J

Terapilerde ne konuşulduğunu hatırlayamıyorum ama etkili noktaları söyleyeyim .1)genel tablo 2)ben'in ilişkilerdeki yeri 3) arkadaşlar 4)yalnızlık 5)kendim değilim 6) hayatım ve çevremin yabancısıyım .

1.    Maddeyi anlattım zaten çocukluktan bugüne yaşadığım olayları anlatınca aklımda parlayan genel tablo

2.    Madde terapilede hep sevdiğim erkeği ve kızdan bahsettim hep, bu ilişkide onlar vardı ben yoktum .

3.    Madde kız arkadaşlarım yoktu , arkadaşlarıma bu durumu söyleyemiyordum . ilk önce bir kız arkadaşıma sonra 10 tane arkadaşıma söyledim .

4.    Maddeyi açıklamak gerekirse iki yüzlü bir yaşam ve büyük bir iç yalnızlık oluştu .

5.    Meddeye değinmek gerekirse kendim değildim . toplumun istediği kişiydim ama kendimle yüzleşiyordum ve çok acıydı .

Sonuçları söylemek istiyorum :

1)    Benim böyle bir hayatım vardı , gaylik sorunumu çözmek için herşeye rağmen terapiye gittim

2)    Şu an 5. Terapideyiz galiba( henüz sorun tam çözülmedi ama çok büyük bir ilerleme var )

3)    Kız arkadaşım var

4)    Her şeye rağmen mutluyum

5)    Değişmek istiyorsanız mutlaka ve mutlaka terapiye gidin

6)    Her türlü sorunuz için e-mail adresimi ekleye bilirsiniz .

Kusuruma bakmayın terapilerden çok hayatımı anlatmışım .

------------------------------------------------------------------------------------------------



 E....' NİN, YAZI 2 , KULLANDIĞI TAKMA İSİM ERNESTO                                           ب

 

Evet az once terapiden çıktım ve yurttayım . ne anlatacağımı biliyorum .sömestırın 2. Haftası evde yalnız kaldığımda bilgisayarı açtım . bir kaç gün sonra eski alışkanlıklarıma döndüm galiba . normal videolar izlerken birden gay videoları izlemeye başladım .bence bunlar GAY özelliğimin henüz körelmediğini gösteriyor . biriyle tanıştım , şans eseri aynı yerde oturuyoruz . Bana ilişki teklif etti ve kendisinin her hafta en az 2 kere ilişkiye girdiğini söyledi .bana çok cazip geldi çünkü 15 yaşında ve çok tatlı , karizma bir çocuktu . sonra düşündüm . neden böyle bir şey yapayım diye .beni bundan kurtaran din olgusu oldu . açıkçası evet dine aykırı olduğunu düşünerek bunu uygulamadım . nefsimin ne kadar köreldiğini ve dünyevi zevklere ne kadar düşkün olduğumu gördüm . ama şuda var gay olmak istemiyorsam kızlara ilgim olmalı , ama buda nefsin kötülüğünü gösteriyor . sonuç olarak beni o durumdan kurtaran din olgusu aslında , arkasında bilmediğim düşünceler olan bir maskeydi . şu anda istersem gider yaparım ama hala frenliyorum .. aşıkçası o illişki teklifinden 2 gün sonra o ilişki aklıma bile gelmedi . bu olayda kararımı tam inceleyemiyorum belki bu yazıyı yazdıktan sonra okuduğumda cevabı bulurum . evet kızlardan soğumamı sağlayan büyük nedeni itiraf ediyorum . bugüne kadar terapilerde söylemedim ama belki murat hoca anlamıştır . söyleyememem benim salaklığım J ama neyse bu yazı olayıyla bunu da aşmış olacağım .

Evet ben sevdiğim kişiyi yakışıklı olduğu için , kızlar onu sevdiği için sevdim . kızlar beni sevemezdi ben yakışıklı değilim , tatlı değilim .... ilk başlarda şöyle düşünüyordum ( erkeğe bak ne yakışıklı ne tatlı , kızlar bunu sever . keşke bende o kadar yakışıklı olsaydım .ama sonucu bu oldu işte kızlar unutuldu geriye sadece erkekler kaldı .

3517
 Merhaba Hüseyin bey,

    Ben kendimi bildim bileli erkeklere karşı bir ilgim var. daha 3-4 yaşlarımda kuzenimle beraber birbirimizin cinsel organına ve poposuna bakmak üzerine kurulu, hiç de çocukça olmayan oyunlar oynardık dün gibi aklımda. ve diğer bir çok komşu çocuğu ve baştan çıkardığım pek çok başka çocukluk arkadaşım. yaşım ilerledikçe annemin kıyafetlerini giydiğimi hatırlıyorum. o evde yokkken tüller giyer kendimi kız gibi hissederdim. kendi kendime oyunlar oynardım o kıyafetlerle. çoğu zaman erkek gibi hissederdim aslında o oyunlarda ama bir keresinde annemin aynasına geçip ruj sürdüğüm bile olmuştu.

bu arada babamı hayatımda sadece 1 kere gördüğümü ve annemin bir daha hiç evlenmediğini de belirtmeliyim sanırım. bu en önemli faktör bence. hayatımda annemin 10 senelik sevgilisi dışında herhangi bir baba figürü olmadı ve onun da 11 yaşımdan beri hayatımda olduğunu düşünürsek pek de parlak bir etki olmaması normal sanırım.

İlkokulda daha 8 yaşındayken bendeki tuhaflığı fark etmeye başladı herkes. konuşmam kız gibiydi hareketlerim kız gibiydi yürüyüşüm.. her şey. sadece kızlara aşık olduğumu hatırlıyorum daha o yaşımda. deli gibi ama. 2 sene bir kızı unutamadım hep onu düşündüm mesela. ama bu sırada hala bana top demeye devam ediyorlardı. çünkü kız gibiydim ve hala annemin arkadaşlarının çocuklarıyla ve kuzenimle büyüdükçe daha da ciddi bir hal alan sevişme oyunları oynuyordum.

Ergenliğe girmemle beraber tam da olacağını düşündüğüm gibi -çünkü herkes bana öyle demişti- erkeklere ilgi duymaya başladım. benim rüyama bir kız falan girmedi ve ilk boşalmamı da öyle yaşamadım. ama erkekler girmişti bi kaç kere o da boşaltacak kadar etkili olmamıştı. ergenlikle beraber erkeklere ciddi anlamda ilgi duymaya başladım. sınıf arkadaşlarımı hayal ederek mastürbasyon yapıyordum özellikle bir ikisini fazlaca düşünerek. ama bu sırada hala kızlara aşık olmaya devam ediyordum. onlar için gözyaşı dökecek kadar. ama cinsel anlamda bana çekici gelmiyorlardı. erkeklerse duygusal anlamda bir şey ifade etmiyorlardı. onları sadece seks için arzuluyordum. güçlü kudretli görüyordum ve beni bir kız gibi kullanmalarını istiyordum yani onlara zevk vermek bana zevk veriyordu aynen bayanlarda olduğu gibi.

 ( bu arada küçüklüğümdeki kadın gibi hissetmelerim tamamen yok oldu büyüdükçe. artık kendimi bir erkek gibi hissediyorum çoğu zaman, işte bunda annemin 10 senelik birlikteliğinin büyük etkisi olduğunu düşünüyorum.)

ortaokulda en yakın arkadaşım taha birgün bana gelip, bir ortak arkadaşımızı becermek için ikna ettiğini söyleyene kadar biraz yatışmış gibiydim. fakat ondan sonra olan oldu. tahayla biz o çocuğu bir kaç kere kullandık ve hiç düşünmedik bile ardı arkasını. aslında bana kullanılmak kadar kullanmak duygusu da zevk veriyordu küçüklükten beri ama hayallerimi kadın gibi pasif olarak seviştiğim fanteziler süslemişti. oysa hep küçüklük oyunlarında hem aktif hem pasif olmak isteyen taraftım.

 Ve büyüdükçe kız gibi davranışlarım sona ermişti. liseye başladığımda artık bana top demiyorlardı. normal bir erkekten hemen hiç bir farkım yoktu. fakat ben hayatımın en büyük travması olan " bana top demeleri gerçeği"ni - ve kızların bana asla bakmayacağını düşündürten şey de buydu- atlatacağım günü iple çeksem de, bütün sorunların bana öyle demediklerinde geçeceğini düşünsem de liseye başlayınca bunun hiç bir etkisi olmadı sanki. ben hala erkekleri düşünüyordum. ama kendimi gay pornoları izlememeye hep zorluyordum ve kızlara da duygusal ilgim şiddetlendiği için sdc seks yapacağım gün gelecek ve o gün kızlarla da seks yapabileceğimi göreceğimi düşünüyordum. ve üniversiteye gelene kadar da hep kız arkadaşlarım oldu ve normal pornolar izledim. ama hep anal pornolar seviyordum ve oradaki erkeklerin kızlara ne kadar sert davrandıklarını izleyerek kendimi çok nadiren erkeklerin yerine koyuyordum onuun dışında erkeklerin erkekliklerini izliyordum.

Ama hayatımda hep sırılsıklam aşık olduğum kızlar olmaya devam ediyordu ilginç bir şekilde ve bir erkeğe hala duygusal birşey hissetmiyordum. onları sadece seks için arzuluyordum. bana sahip olmalarını istiyordum.

üniversiteye başladım. artık annemden kaçmalıydım. çünkü 15 yaşıma kadar annemle aynı yatakta uyumamın gay olmamdaki en büyük etkilerden biri olduğunu düşünüyordum. beni çok seviyordu ama ben hep annemle sevişmekten ve bu düşüncenin aklıma gelmesinden korkuyordum. anneme asla bir ilgim yoktu ama olmasından çok korkuyordum garip bir şekilde. bazen annemin benimle ensest bir şeyler yapacağını düşünüp çok korkardım. ama annem asla öyle bir kadın falan da değildi.bilmiyorum neden korkardım bu ihtimalden. fakat ben hep kızlarla sevişme fikrine annemle sevişiyormuşum gibi hissettiğim için alışamadığımı ve bu yüzden kızlara duygusal ilgi duymama rağmen cinsel ilgimi erkeklere yönelttiğimi düşünüyordum. bu yüzden de üniversite için şehirdışına gitmeliydim. bu sırada aşık falan olmadığım ama öpüştüğümde ve göğsünü ellediğimde beni feci şekilde erekte eden bir kız arkadaşım vardı. ve ondan ayrılıp ondan daha güzel bir kızla çıkmalıydım hem aşık olduğum hem öpüşünce beni erekte eden.

üniversite için istanbulu tercih ettim. össde derece yaptığım için rahattım. üniversitede hayatımın aşkı diyebileceğim aşka tutuldum. dünyanın en güzel kızı o olmalıydı. aynen ilkokulda 2 sene peşinden koştuğum kız gibiydi o da. Adı Eceydi. ama bir gün başka bir kızla tanıştım ve bana o gece oral seks yapmaya başladı. korktuğum başıma gelmişti. bir kız vardı karşımda ve eğer boşalamazsam hep gay olacaktım. boşalmalıydım. uzadı uzadı oral seks ben erekteydim ama aklımdan hep bir kızlayım şu an inanamıoyrum diye düşünüyordum. boşalamadım. daha doğrusu yarıda kestim aslında devam etsem boşalırdım ama sonrasını düşündüm. o kızla ne yapacaktım...
sonra o kız bana bi kaç gece sonra bir film izletti nasıl bir tesadüfse: brokeback mountain

ve bu filmde gaylerin aşık olduğunu gördüm. ben hayatım boyunca filmlerden korkunç derecede etkilenmiştim. pokemon çizgi filmi çıktığında saplantı derecesinde kendimi o çizgifilm karakteri sanmaya başlamıştım. sonra harry potter okumaya başlamıştım ve kendimi onun yerine koyup onun kitaptaki hayatını yaşamaya çalıştım. saçımı herşeyimi ona benzetmeye çalıştım. çevremdeki arkadaşlarımı bile onun arkadaşlarının rollerine koyuyordum ve her arkadaşıma kitaptan bir karakter ismi verecek kadar delirmiştim. bu uzun yıllar sürdü. sanırım aralarda düzelsem de harry potter hastalığım toplamda bir 7 yıl sürdü. bunun neden anlatıyorum çünkü izledğim bir filmden veya okuduğum bir kitaptan hayatımda hiç kimsenin etkilenmediği kadar çok etkileniyorum ve kendi kişiliğimi o romandaki kişiye benzetmeye çalışıyorum, tabi görüntümü en başta kişilikten önce. bu gay temalı brokeback  mountain filmini izledikten sonra ben 1 hafta kendime gelemedim. çevremde ölsem ilgimi çekmeyecek erkeklere onlara aşık olabilir miyim acaba diye bakmaya başladım ve sonunda yıllardır ara sıra meraktan girdiğim gay odalarına bambaşka arzularla, bir erkek arkadaş bulmak için girdim. seks için değil. bu sefer seksi kesinlikle istemiyordum. erkekler seks olarak hiçbişey ifade etmiyordu. sadece duygusal bişeyler yaşamak istiyordum. ama kimle tanıştıysam gerçekten gaydi ve hem sevgilisi olmamı hem seks yapmayı istedi. ben kimseyle mutlu olamadım. buluştum tanıştım biraz takıldım o  internetteki gay alemindeydim artık ama seks olarak kimse bana bir şey ifade etmiyordu artık. hele kızlar hiç mi hiç. onları unutmuştum bile. sadece erkekler yani gayler ve onların ilgisini çekme arzum vardı. beğenilmek. çünkü kızlar gibi değillerdi. hayatımda hiç bir sevdiğim kız beni beğenmemişti oysa çok yakışıklı bir erkektim ve ben gerçek bir erkek olmadığım için, ve onlar da bendeki erkeksilikten yoksunluğu hissettiği için beni beğenmemişlerdi. oysa gayler beni beğeniyor ve bunu açıkça da dile getiriyordu.
kendimi zorladıkça cidden erkeklere derin duygular beslediğimi de düşünmeye başladım açıkçası. gerçi ilk öpücükten sonra bitiyordu herşey. sevmiyordum sevişmeyi falan ve ikimizin de erkek olduğu gerçeğini hatırlıyordum ama olsun. artık duygusal şeyler hissediyordum onlara karşı hatta kızlardan falan hoşlanmıyordum artık. belki Ece'den sadece, o en büyük aşkımdan. ama o kadar.

Bu şekilde 2 sene geçirdim. tam 2 sene önce 19 şubatta ilk duygusal anlamda erkek arkadaşımla buluşmuştum. ve şimdi tam 2 sene geçti üzerinden ve 10 aylık bir erkek arkadaşım var aynı evi paylaşıyoruz çoğu zaman. onu çok seviyorum insan olarak ama onunla da olmuyor. aşık falan da değilim. erkeklere sahte bir his geliştirdim ama tanıdıkça onlarla da olmuyor. aşık olduğumu sanıyorum fakat bir erkekle olma alışkanlığından bu böyle gidiyor sanrım. seks konusunuysa hiç açmak istemiyorum. sdc pornolardaki sert, duygusuz ve sapkınca şeyleri seviyorum. bir tarafın eziyet çektiği diğer tarafın zevk aldığı, zorla karşı tarafı kullandığı pornoları seviyorum sadece. gerçek hayatta seks anlamında hiçbirşeye hiçbir ilgim yok.

ne yapacağımı bilemez durumdayım. hayatta kızlarla vajinal seks hariç herşeyi denedim diyebilrim. ama aşık olduğum insanla sevişmedim hiç. aşık olduğum bir kızla hiç öpüşmedim. bilmiyorum nereye gidiyorum. bana yardım edebilir misiniz? her zaman bi yerinden döndürüp kızlara ilgimi kazanırım ve erkekleri unuturum diye düşünüyordum fakat artık o internetteki erkeklerin ilgisi olmadan ne yapacağım bilmiyorum. onlara ukala ukala cevaplar vermek, benim egomu şişirdiklerini benim için çırpındıklarını gerekirse benim için pasif olmayı kabul ettiklerini görmek bana çok büyük keyif veriyor. Beni kurtarın çünkü artık her istediğim an dönebilirmişim gibi hissetmiyorum. yarın istanbula erkek arkadaşımın yanına dönüyorum. bana sarılacak yine ben istemeye istemeye karşılık vereceğim. öpecek ben istemesem de. ve beni elinde tutmak için pasif olacak yine ve ben yine aktifken kendimi erkek gibi hissetmeyeceğim.. off

beni kurtarın.

3518
hocam iyi akşamlar.geçmişimi yüzyüze anlatmayı inanın çok isterdim ancak istanbuldasınız. kısmet olursa yaza gelecem sırf sizin için. ben adananın bir mahallesinde kalabalık bir ailede dünyaya gelmişim. ailevi köken olarak doğuluyuz.anne ve babam sağ. iki ablam var babaömın sertliğine inat annem melek gibi bir kadın. kalabalık aile derken yani amcalar halalar hep bir aradaydık.zaman zaman geçmişten konu açılınca bebekken benim hep çaydanlıklarla oynadığım erkek oyuncaklarından ziyade kız oyuncaklarını sevdiğim söylenir. bu meseleye elbette ben de psikolojik bir sapma olarak bakıyorum ancak kafamın almadığı daha bebekken bile bu eğilimde olmam. bu da bazen ümitsizliğe sürüklüyor beni hocam. dedim ya doğu kökenliyiz babamda da hep bunun vermiş olduğu bir sertlik vardı çocukken.çocuklukta babamdan çok dayak yedim.sebepli sebepsiz haklı haksız ama çok dayak yedim. sırf kız arkadaşlarla oynuyorum diye dayak yerdim babamdan. yada ne bileyim inanmayacaksınız belki ama sırf erkeklerin de giydiği beyaz silip iççamaşırı giydim diye babamdan dayak yedim bunu hiç unutamıyorum.ona göre afedersiniz ama erkek öyle iççamaşır giymezmiş beyaz don giymem gerekirmiş. çocukken birkaç sefer annemin elbisesini giymeye çalışmıştım hocam bunu da net hatırlıyorum. çocuklukta kah erkek arkadaşlarla erkeksi oyunlar bilye topaç mahalle maçları vs kah kız oyunları ip atlama vs oyunları oynadım. sonra hocam ilkokula başladım. ve allah kahretsin ki ilk ilişkimi 3. sınıftayken sınıf arkadaşlarımdan biriyle yaşadım. bu ilişkide feminen olan bendim ancak bir daha lise bitene kadar kimseyle birlikte olmadım.lise bitene kadar olan süreçte zaman zaman kendi cinsime ilgi duydum ancak herhangi bir yakınlaşmam olmamıştır. yanlız içine kapanık çok fazla arkadaş çevresi olmayan yine en iyi sırdaşı bayanlar olan ancak bunların yanı sıra erkeklerde de iyi geçinen bir öğrencilik hayatım oldu. üniverisiteyi memleketimden uzakta okudum ancak orda da 2 kere ilişkim oldu bu ilişkilerde de birinde maskülendim birinde feminen(umarım doğu ifade edebiliyorumdur)üniversite bittikten sonra bir dönem çok ilişkim oldu ancak bunların büyük çoğunluğunda hep maskülendim. feminen olarak çok nadir giriyordum ilişkiye.geçen sene kasım ayında askere gittim kısa dönem askerlik yaptım geçen sene kasımdan bu senenin ağustosuna kadar hiç ilişkim olmadı ancak ağustosta bir ilişkim oldu bu ilişkide feminen taraf ben oldum. ancak o son oldu o tarihten sonra bir daha asla feminen olmayacağım diye söz verdim kendime ki başarıyla duruyorum bu sözümde.ancak ondan sonra maskülen olarak girdiğim ilişkilerim de oldu. onlardan da neredeyse 2 aydır uzak duruyorum.bu zamana kadar tüm ilişkilerimi göz önüne aldığımda maskülen ağırlıklı bir yaşantım oldu.belki de bu sebeptendir ki kendimi kurtulmaya daha yakın hissediyorum bunun için her gece dua ediyorum allahım beni kurtar diye. sürecim böyle hocam ancak bunların yanı sıra özellikle üniversitede bayan sevgililerim oldu ilişki boyutlarında da yaşadım bir problemim yok onlarla.sadece içimdeki bu şeytanı durduramıyorum. ancak artık daha bilinçliyim ve kendimde şunu hissediyorum bisexüelim gay değilim.çünkü feminen davranmak vs bana çok uzak geliyor beynime ters düşüyor ve bundan da büyük mutluluk duyuyorum.inanıyorum ki küçük desteklerle içimde kalan bu şeytani düşünceleri uzaklaştıracağım.sizden beklentim bana bu konuda yardımcı olun hocam ben gerçekten bu durumdan kurtulmaya hazırım.

3519
Fen lisesi , ortaokulda bu ismi duyduğumda şöyle bir gururlanırdım , nasıl insan lisedeyken odtü , boğaziçi , itü adını duyduğunda bir garip hisseder. Aynen öyle olurdum. Tam olarak ne olduğunu da bilmiyodum ortaokul 1. sınıfta falan ama en iyisi oymuş derlerdi . İnsanoğlu bu ya ne olduğunun önemi yok , en yükseği en iyisi  olsun gerisi hallolur. Hem hayallerimi süsleyen üniversitenin ve mesleğin yolu da ordan geçiyormuş. Kafaya koymuştum , girecektim fen lisesine. En iyi eğitimi alacak , hep çalışkan kültürlü arkadaşlarım olacak oradan da istediğim üniversiteye zıplayacaktım. Sınav yaklaştıkça fen lisesinin ne kadar önemli olduğunu daha da anladım ve son gaz çalışmaya başladım. En kötüleri bile tıp fakültesine yerleşiyormuş da - gerçi tıp fakültesi hiçbir zaman aklımın ucundan bile geçmedi ama - aynı zamanda sosyalmiş de falan falan. Kısacası gözümde büyüdü ve ulaşılmaz bir noktaya geldi fen lisesi. Canımı dişime takıp çalışcaktım falan , ama bi süre sonra  sınava hazırlanırken durumlar hiç de öyle göstermiyordu. İlle de fen lisesi başka yolu yoktu ama hocalar anadolu lisesine girersen iyi diyordu. Tarih 13 Haziran 2004 güneşli bir pazar günü , o zamanki adıyla LGS ye girdim ve beklenmedik şekilde iyi geçti sınavım. Neye göre iyi tabi orası tartışılır , sınavım daha kötü geçip bir Anadolu Lisesine yerleşmiş olmayı tercih ederdim heralde , eminim daha iyi olurdu lise hayatım. İlde 3. oldum sonra  Ankara dan İstanbuldan özel okullardan teklifler yağmaya başladı ama gözüm hiçbişeyi görmüyodu , devlet fen liselerinin başarısı yanında , özel okullar falan hikaye kalır gibi masallara inanıyodum. Biraz da çevre ve arkamdan konuşulacak lafları düşünerekten asla yaşamak istemediğim asosyal , özgüvenimi benden çalan gereksiz hocaların sınavlarıyla dolu 4 sene ye attım imzamı. Lise bitince farkettim ki etrafımdaki arkadaşlarıma tavrım değişmiş , " aman canım sizin ki de okul mu ben Fen Lisesinde okuyorum" görgüsüzlüğüne düşmüşüm. En başta herşey iyi güzel , bütün sınıf sanki kardeş , özellikle yatılı olanlar - ben dahil- yediği içtiği ayrı gitmez , gece yok birbirini boyar , yok delilikler yapar ama zamanla milletin birbirinden gizli etüt almaya çalıştığı bir ortama dönüştü. gerçektanlamda  sadece 2 tane arkadaşım kaldı mezun olurken. Çünkü kardeşim dediğin arkadaşlarınla aynı zamanda rakiptin. Şimdi üniversitedeki sınıfımda hepsi benimle aynı mesleği yapacak ama bu düşmanmış gibi tavırlardan esinti yok. Belki yatılı olmanın , 24 saati bir arada geçirmenin de getirdiği şeyler var. Sınıfta en yüksek notun 40 olduğu yazılı sınavlar ve "bundan 80 in altında alıyosanız ÖSS yi unutun" gibi garip teorileri olan gereksiz hocalar insanda " heralde bende yeterli kapasite yok" , " ben değilim , başaracak olanlar var ama ben değil" durumlarını insanda meydana getirir. Özgüven denen olayın dibine odunu koyar , hiç acımadan da çakar kibriti. Ama ne için . Koca bir hiç. Ben seçmek istediğim mesleği söylediğimde " uf ne diye fen lisesinde okuyosun o zaman " derlerdi . Fen lisesine gelen ya tıp seçer ya eczacılık ya diş hekimliği ( gerçekten bu mesleklere gönül vermiş olanlara sözüm yok tabi , benim takıldığım doktor olunca mutluluğun anahtarını eline alacağını sanan tipler ) . Ama ben neyse ki bunlara kanmadım , lise seçerken etrafıma itimat ederek karar vermek hatasını yapmadan herkese kapadım kulağımı ve istediğim bölümü  tercih ettim. 2 yıldır üniversitedeyim bir kere bile pişman olmadım bu kararımdan dolayı. Koyun gibi tercih zamanı yüksek puanlardan başlayıp sırayla yazan  arkadaşlarım , hala her telefonda ya da yüzyüze görüşmemizde " helal olsun sana , ideallerinin peşinden gittin , bende şunu istiyodum keşke seçseydim " gibi pişmanlık sözleriyle konuşurlar. Üstelik lise hayatında , içindeyken farkedemedikleri , bu şımarıklık ve rekabet adına kendilerini ve kişiliklerine saygınlıklarını kaybetmiş olmaları da cabası. Etrafındaki bir çok gerçek dostlarını bu yüzden kaybedip , çıkar üstüne kurdukları dostlukların birer birer yıkıldığını görmek en acı olanı olsa gerek.Hala arasıra aklıma geliyor , keşke herhangi bir özel okulun teklifini kabul etseydim , yada anadolu lisesinde okusaydım , lise hayatım yazılıdan 30 bekliyorum diyip 90 almayı marifet sanan çok sevgili arkadaşlarımla uğraşmak  , yapabildiğim en sosyal şey futbol oynamak , dünyanın sonu fizikten karneme 3 düşmesi , dünyanın kendi etrafında döndüğünü sanmak gibi garip oluşumlar yerine daha sağlıklı geçerdi . Şimdi üniversitedeki arkadaşlarım , liselerinden sevgiyle özlemle bahsederken , ben " Oh Allahım bitti de kurtuldum ! " diye söz ediyorum. Çok objektif bakmadığımın farkındayım ama fen lisesinin insanları zehirlediğini , gözlerini kapattığını , gereksiz hırs kurbanı ve başarı sarhoşu ettiğini düşünüyorum.

3520
                                                NASIL EŞCİNSEL OLDUM?(2)               
               İŞTE BENİM VAMPİRİMDE AYNI ZAMANDA BABAMIN DAYISININ OĞLU OLAN ÜST KAT KOMŞUMUZUN OĞLU OLDU...ergenlik çağının doruklarında olan ve dini hassasiyetleri zayıf olan bu kişi nefsinden gelen dürtülere engel olamamış ve hedef olarakta beni seçmişti..çünkü ben kız çocuğu değildim dolayısıyla hamile kalmam vs gibi tehlikeler söz konusu değildi..erkek çocuğuydum bunun yanında hep bastırılmış olmamdan dolayı çekingen korkak ve sessizdim...ayrıca kızlar gibi davranıyor olmamda cabası... o ahlaksızın çevresinde  nefsini tatmin edebileceği en uygun nesne ben olmuştum...çocukken yaşadığım bu cinsel deneyimin hemen akabinde ergenlik dönemim başladı...ŞİMDİ EŞCİNSELLİĞİN 3.BİR CİNSİYET OLDUĞUNU İDDİA EDENLERE SORUYORUM? İLK CİNSEL DENEYİMİNİ HEMCİNSİYLE YAŞAMIŞ VE KARŞI CİNSİN CİNSİYETİNE DAİR HİÇBİR DENEYİMİ VE BİLGİSİ OLMAYAN BİRİ ERGENLİK ÇAĞINA GELDİĞİNDE ACABA CİNSEL OLARAK KİME MEYİL GÖSTERECEK KİME YÖNELECEKTİR?elbette ki sorunun cevabı çok açık ve net ki bu kişi hele hele BENİM GİBİ İLK CİNSEL DENEYİMİNİ HEMCİNSİYLE YAŞAMANIN YANINDA BABA ÖĞESİNDEN YOKSUN DOMİNANT BİR ANNENİN PENÇESİ HAPSİ ALTINDA KIZLARIN ARASINDA BÜYÜMÜŞ VE ONLARLA ÖZDEŞİM KURMUŞ BİRİ ERGENLİK ÇAĞINA GELDİĞİNDE KARŞI CİNSE DEĞİL HEMCİNSİNE YÖNELECEKTİR...
         Annem el üstünde büyütülmüş narin ve büyük idealleri olan güzel bir kızmış evlendiğinde...babamla yaptığı evlilik ideallerindeki evlilikten çok uzak babamda rüyalarındaki beyazatlı prensten çok uzakmış...babamda ideallerindeki etliye sütlüye karışmayan veya elinin hamuruyla erkek işine karışmayan diyelim, kocasına hizmet eden sadece evinin kadını olan bir kadını doğal olarak bulamamış annemde...annemle babamın hemfikir oldukları tek konu yanlış bir evlilik yaptıklarıydı bu yüzden de  istisnasız hergün kavga etmekteler ve ikisi de alttan alma niyetinde değillerdi...annem babamın erkekliğini aşağılayabildiği kadar aşağılamakta babamda altta kalmamakta hatta zaman zaman tartışma fiziksel şiddete varıncaya kadar sürmekteydi.. bunun sonucunun nelere mal olacağını  hesaplayan ise malesef yoktu..annem beni ideallerindeki erkekten çok uzak olan babamdan uzaklaştırmaya çalışmış asla ona benzemem için uğraşmıştı...beni dert ortağı arkadaşı kocası oğlu  olarak yetiştirmek isteyen kısacası benden süpermen olmamı bekleyen annem beni daima kontrol altında tutmaya çalışmış daima hayatıma müdahale etmişti..TABİ BUNU YAPARKEN ERKEKLİK HASSELERİMİ BUDADIĞININ FARKINDA BİLE OLMADAN..
       Yine hal böyleyken 12 13 yaşlarımdayken o evden de taşındık...yine bitti sanmayın imtihanım devam ediyor..bu yeni taşındığımız muhit diğerlerine göre nispeten daha iyi olsa da ve hayatım burada biraz daha iyi geçse de benim için artık çok geçti...virüs tüm bedenime yayılmış beni çoktan esir etmişti bile...yukarda anlattığım üzere hem duygusal hemde cinsel olarak erkeklere meyletmiş onlara yönelmiştim...ergenliğe adımını atmış biri olarak artık bir çocuk olarak değil bir genç olarak görülmekteydim..dolayısıyla da daha önce garipsenmeyen kadınsı hareketlerim artık göze batmakta ve dikkat çekmekteydi..annem sözde ideallerindeki UZUN BOYLU YAKIŞIKLI YİĞİT GENÇ ERKEĞİ görmek istemiş ancak istediğini bulamayınca da BÜYÜK BİR HAYAL KIRIKLIĞIYLA AŞAĞILAMA YOLUNU SEÇMİŞTİ...AMCALARIM ZATEN BİZ BUNUN ERKEK OLMADIĞINI BİLİYORDUK DERCESİNE VE ANNEME KARŞI BÜYÜK BİR GALİBİYET KAZANMIŞ MUZAFFER KUMANDAN EDASIYLA EN İĞRENÇ HAKARETLERLE BENİ AŞAĞILAMAKTAYDILAR...BABAMIN HAYALLERİNDEKİ (Bİ KERE BİLE OĞLUM DEMEDİĞİ KUCAĞINA ALIP DOKUNMADIĞI) OĞULDAN DA ÇOK UZAK OLDUĞUM İÇİN ODA MODAYA UYUP AŞAĞILAMAKTAYDI TABİ DAYILARIMDA MODAYA UYANLARDANDI....KISACASI SÜREKLİ AŞAĞILANMIŞ VE BUNUN SONUCUNDA DOĞAL OLARAK AŞAĞILIK PSİKOLOJİSİNE GİRMİŞTİM...BUDA BENİ PASİFLEŞTİRMİŞ ERKEKLERDEN GÜÇ ARAMAMA VE BABAMDAN GÖRMEDİĞİM SEVGİYİ ARAMAMA NEDEN OLMUŞTU...Herkesin ağzında beni tanımlayan en güzel ifade SÜNEPE(PASİF ÇEKİNGEN SAF APTAL..)YDİ..EVET SÜNEPE KELİMESİ BENİM EN SADIK DOSTUMDU BİRLİKTE BÜYÜDÜĞÜM CAN DOSTUM..bunun yanında artık çocukluktaki gibi kızlarla rahatlıkla oynuyamıyor  gezemiyordum artık bu garipsenen bir durumdu..erkek arkadaşlarımla da samimi olamıyordum çünkü BEN TOP DİYE ALAY EDİLENLERDENDİM...EVDEKİ HAKARETLER YETMİYORMUŞ GİBİ BİRDE DIŞARDAKİLERİ ÇEKEMEZDİM..bu yüzden de eve kapanmış evden çıkmıyordum..buda bana yapılan hakaretlere en büyük dayanak olarak gösteriliyordu..hatta annem buna binaen yeni bir hakaret daha bulmuştu bile GURK TAVUK(YUMURTALARIN BAŞINI BEKLEYEN KÜMESTEN ÇIKMAYAN TAVUK)...BÜTÜN BU HAKARETLER KISITLAMALAR ALTINDA ÖZGÜVENİMİN ÖZSAYGIMIN ÖZSEVGİMİN NE HALDE OLDUĞUNU TAHMİN ETMEK ZOR OLMASA GEREK...bir işe koyulduğumda onu kesinlikle yapamıyacağım başaramıyacağım diye düşünür tabi böyle düşündüğüm içinde gerçek olurdu...yine buda annemin dikkatinden kaçmamış ve bunun içinde biri bana bir iş verdiğinde HEMEN O YAPAMAZ Kİ DEYİVERİRDİ..buda özgüvenimi bütün bütün kaybetmeme yol açıyordu...insanlarla konuşmaktan dahi korkuyordum.konuştuğum zaman sesim çıkmıyor bunun içinde annem MIY MIY diyordu...ne arkadaşlarımla futbol oynuyor ne başka birşey yapabiliyordum...
           Bir yandan hayatım bir kabustan beterken okulda ise çok farklıydı...OKULDA İSE BAMBAŞKA BİR HAYATIM VARDI..DERSLERİM ÇOK İYİYDİ OKULUMUN EN BAŞARILI ÖĞRENCİSİYDİM VE OKULDA SEVİLEN SAYILAN BİRİYDİM....EVDE BİR YANDAN YERİN DİBİNE BATIRILIYORKEN OKULDA İSE GÖKLERE ÇIKARILIYORDUM..OKULDA ŞİŞİRİLEN EGOM EVDE SÖNDÜRÜLÜYORDU BU İKİLEM ARASINDA  ÖZGÜVENİ OLMAYAN NARSİST BİRİNE DÖNÜŞÜYORDUM...
           Hal böyleyken 15 16 yaşlarımdayken tekrar dedemlerin yanına taşındık..bu sefer aynı evde oturmuyorduk;ancak altlı üstlü oturuyorduk yani yine bir aradaydık...amcalarım artık beni çok daha sık aşağılayabilmenin mutluluğunu yaşıyorlardı tabi annemi babamı ablamı da aşağılamayı ihmal etmeden...ANNEM MÜKEMMELİYETÇİ BİRYDİ..LANET OLASI MÜKEMMELİYETÇİLİK AİLEMİZİ MAHVETTİN..ASLINDA AİLEMİZİ BATIRAN ANNEMİN BU MÜKEMMELİYETÇİLİĞİ OLMUŞTU..MÜKEMMELİYETÇİ OLDUĞU İÇİN NE KENDİNDE NE BABAMDA NE BENDE NEDE ABLAMDA ARADIĞINI BULAMIYOR BULAMAYINCA DA AŞAĞILIYORDU..KENDİDE DAHİL HİÇKİMSEYİ SEVMİYORDU..ÇEVREMİZİN BİZİ AŞAĞILAMASINI ENGELLEMEK YERİNE O DA ONLARA KATILIYORDU..VE BABAMLA SÜREKLİ KAVGA EDİYORLAR, MUTLULUĞU EVİMİZDEN KOVUYORLAR MUTSUZLUĞU İSE EN GÜZEL ŞEKİLDE AĞIRLIYORLAR BAŞ KÖŞEYE OTURTOYORLARDI EVİMİZDE...Artık liseye başlamıştım...ergenlik çağımın zirvelerindeydim ve cinsel dürtülerimde dolayısıyla had safhadaydı..ne kadar sabretsem de en sonunda çoğu gencin düştüğü gibi PORNOGRAFİNİN ağına düşmüştüm..gerçek dünyada sağlıklı bir sosyal hayatım olamaması  beni sanal aleme itmişti..bu alemde kimseye hesap vermek zorunda olmadığım gibi istediğim kişiliğe bürünebiliyordum ve bu dünyada beni aşağılayan da yoktu...bu durum beni internet bağımlısı haline getirmişti artık günün uzun bir kısmını internette geçiriyordum..BUDA HAYATIMI İYİCE KABUSA ÇEVİRMİŞ HAYATIMDAKİ BİR ÇOK OLUMSUZLUĞUN SEBEBİ OLMUŞ ÖZGÜVENİMİ YİYİP BİTİRMİŞ PSİKOLOJİMİ İYİDEN İYİYE BOZMUŞTU..bir yandan da öss her geçen yıl yaklaşmakta ve annemin büyük hedefleri beni strese sokmaktaydı..
       ALLAH Kainatı bir denge üstüne yaratmıştır...bilim adamları dünyanın güneşten bir adım uzaklaşması halinde  dünyadaki herşeyin donacağını bir adım yaklaşması halinde ise herşeyin yanacağını söylerler...işte Allah kulunu imtihan ederkende bu dengeyi gözetir.bir yandan nimetlerini azaltırken bir yandan da arttırır..anadoluda ki tabiriyle '''dört başı mamur''' olan yoktur...kimi azalan nimetlere değil artan nimetlere odaklanır ve hem başarılıİ hem mutlu olur;kimi azalan nimetlere odaklanıp mutsuz ve huzursuz bir hayat yaşar..İŞTE ALLAH BİR YANDAN BENİ EŞCİNSELLİKLE İMTİHAN EDERKEN BİR YANDAN DA ZEKAMI ARTTIRMIŞ VE BENİ ÖNEMLİ YERLERE GETİRMİŞTİ...össde derece yapmamı nasip etmiş türkiyenin en önemli fakültelerinden birini(Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi) kazanmamı nasip etmişti..Üniversitede ki birinci senem nispeten iyi geçmişti..yaptığım derecenin sonucunda aşağılamalar nispeten azalmış ve ailemden ayrılmam annemiN güdümünü ortadan kaldırdığı için bu senem hayatımın en iyi geçen senelerinden olmuştu..bu senem iyi geçtiği için terapilere başlama planımı ertelemiştim...İKİNCİ SENEM İSE BİRİNCİSİNDEN OLDUKÇA FARKLI GEÇTİ NEFSİMİN DÜRTÜLERİNE BU YIL NE YAZIK Kİ YENİK DÜŞMÜŞ(ALLAHA ŞÜKÜR CİNSEL BİR DENEYİM OLMADI ANCAK BU KERTEYE GELMİŞTİ) HAYATIMIN DİBİNİ GÖRMÜŞTÜM..ALLAH HAKİMDİR YANİ HERŞEYE BİR HİKMET GİZLEMİŞTİR  DER BÜYÜKLERİMİZ..VE SONUNA KADAR HAKLIDIRLAR..EĞER OLAYLARA GÖNÜL GÖZÜMÜZLE BAKMAYI BAŞARABİLİRSEK HERŞEYDE BİR HİKMET OLDUĞUNU ÇOK RAHAT ANLAYABİLİRİZ...EVET BU YIL HAYATIMIN DİBİNİ GÖRMÜŞ ANCAK BU VESİLEYLE TERAPİLERE BAŞLAMA KARARI ALMIŞTIM..VE SONRASINI YANİ HÜSEYİN HOCAMLA TANIŞMA FASLINI VE TERAPİ SÜREÇLERİMİ ZATEN BİLİYORSUNUZ BUNLARI DAHA ÖNCE YAZMIŞTIM..
        HAYATIMA DAHA YAZAMADIĞIM BİRÇOK OLAYIN IŞIĞINDA BAKTIĞIM ZAMAN ALLAHIN HERŞEYİ EŞCİNSEL OLMAMA GÖRE ÖRGÜLEDİĞİNİ ÇOK NET ANLIYORUM?HANİ HERŞEYDE BİR HİKMET VAR DEDİK YA PEKİ EŞCİNSEL OLMAMDAKİ HİKMET NE OLABİLİR?BU SORUNUN CEVABINI TERAPİ SÜRECİMDE ÇOK NET BULDUM..O DA ŞUYDU Kİ EŞCİNSELLİĞİMİ YENMEK İÇİN ÇABALARKEN HAYATIMDAKİ BÜTÜN PÜRÜZLERİ TEK TEK YOK EDİYOR VE OLMAK İSTEDİĞİM İDEAL BENLİĞİME DOĞRU İLERLİYORUM...VE TERAPİ SÜRECİNE BAKTIĞIM ZAMAN İSE ALLAHIN HERŞEYİ DEĞİŞMEME GÖRE ÖRGÜLEDİĞİNİ GÖRÜYOR VE ÇOK DAHA İYİ ANLIYORUM Kİ ALLAH BENİ EŞCİNSEL YAPARAK BU SÜRECİ YAŞAMAMI İSTEDİ...EĞER EŞCİNSEL OLMASAYDIM HAYATIMDAKİ OLUMSUZLUKLARLA DA İYİ KÖTÜ YAŞAMAYI TERCİH EDEBİLİRDİM;ANCAK ŞİMDİ HAYATIMDAKİ TÜM OLUMSUZLIKLARLA MÜCADELE EDİYOR VE HIZLA İLERLİYORUM..ALLAH BENİM DURUMUMDA OLAN HEPİMİZİN YARDIMCISI OLSUN..AMİN..


3521
fen lisesi....ortaokulda insanların düşlerini süsleyen fen lisesi...kendimi bildim bileli hep en iyiyi istedim...ortaokulda da bu böyleydi tabii ki.puanlara baktığımda en iyi puanlı olarak ankara fen lisesi ve atatürk anadolu lisesi vardı ve o iksinden birine girmeliyim diye düşünüyordum...ailem lgs döneminde beni fen lisesi yönünde hiç zorlamadı hatta bütün okulları gezdik ve birlikte karar verdik.bir yanım diyordu ki fen lisesi yaz her açıdan çok iyi müthiş bir eğitim alıcaksın türkiyenin en iyileriyle olucaksın hep bunu istedin;öteki yanım diyordu ki burası asosyallerle dolu en iyi anadolu lisesine git sosyal yönün de olsun...ve sonuç açıklandığında puanım da tutuyorken fen lisesine giriyim diye düşündüm.anadolu lisesine girdiğimde ya fen lisesi olsun dersem?ya orası daha iyiyse?
ama yiğidi öldür hakkını yeme demişler...birçok konuda süper eğitim aldık...hocalarımız konularına çok hakimdi birçok şeyi üst düzey gördük..ama çok kötü hocalarımız da vardı yani her şey 4 4 lük değildi
ama ben 3 yıllık fen lisesi eğitiminin insanları psikolojik olarak travmaya uğrattığını düşünüorum...gerek içinde bulunduğunuz çevre(her ilden her kesimden insan), gerekse yatılı kalmanın zorluğu gerekse derslerin zorluğu.derslerin zorluğunu bir kenara bırakıyorum çünkü çoğumuz oraya derslerin zorluğunu kabullenerek geldik.ama ortam itibariyle kötüydü.o kadar farklı insan bir aradasınız ve hiç birinin özelliği diğerine uymuyo.evet bu gelişim konusunda ve hayatı tanımak kousunda gerekli bi şey belki ama çoğumuz bunun altında eziliyoduk.manevi yönden insanlarla mücadele etmek zorunda kalıyosunuz...tabi rekabet de cabası
ayrıca okuldaki kız erkek oranını düşünüce bir erkeğin fen lisesinde ilişki yaşaması ve bu ilişkinin ona bir şey katması çok zor...realist olmak lazım ne yazık ki bu böyle ve bu büyük bir eksiklik bence...ayrıca fen liselerinin yeterli bir rehberlik sistemleri olduğunu düşünmüyorum..ben 1-2 kez ihtiyaç duyup gitmiştim beni dinlemekten başka bi şey yapamadı rehber öğretmen.ancak fen liselerinde insanların çoğu kez psikolojik desteğe ihtiyaçları oluyo...en azından rehber öğretmen bunu sağlayabilirdi
üniversiteye geçince fen lisesindeki bu eksiklikleri tamamlamak için çok uğraştım...neyse ki tamamladım ve neyse ki fen lisesideyken de bi sorun olduğunun ve benim esasen farklı olduğumun farkındaydım.neyse ki normal bir fen lisesi değildim
anneme babama sorsanız hala ben fen lisesine gittiğim için mutlular...beni bu konuda zorlamadılar ama ben fen lisesinden mezun olduktan sonra şunlar şunlar eksikti ben şunları yaşamadım dedikçe hayır sen şunu da yaptın bunu da yaptın sinemana tiyatrona gittin gzdin de şeklinde karşılık veriyolar....ama dıştan bakıldığında bunları yapıyo gibi gözükebilir ama içte uyandırdığı duygular ya da okulun genel havasının yarattığı durum çok farklı..diğer liselere göre bir çok şeyi eksik yaptığımızı düşünüyorum.ders ve başarı konusunda acayip yüksek bir tatmin varken duygusal tatminsizlikle mezun oluyo fen lisesindeki insanlar...
geriye dönüp baktığımda gerek hocalarla olan yakınlığımla gerekse katıldığım proje yarışmasıyla monoton olan fen lisesi hayatıma hareket katmaya çalışsam da bunlardan ileri gidemedim ne yazık ki...çünkü benim sosyal aktivitelerime eşlik edecek insan profili yoktu...çünkü diyelim ki adam karstan vandan erzurumdan gelmiş burslu okuyo zaten hayatını zor idame ettiriyo bu adam için gezmek lüks zaten böyle bi teklifle gidemezsin vs.gibi şeyler var.
fen lisesindeki güzel anılarımı hatırlasam da şimdi diyorum ki belki de gerek yoktu...evet ben sonra anadolu lisesinden mezun olan insanları sosyallik ve hayat anlamında yakaladım ama böyle ekstra bir çabaya ne gerek vardı??o yüzden kimseye fen lisesini çok da önermiyorum...
 
saygılarımla...

3522
EŞCİNSELLİK 3.BİR CİNSİYET DEĞİL PSİKOLOJİK BİR SAPMADIR‏


Merhaba Hüseyin hocam;
        Terapilere başlayalı yaklaşık 4 ayı geride bırakmış oluyoruz...hayatımı sil baştan kurduğum bu süreç o kadar heyecan ve mutluluk veriyor ki bana..İÇSEL BİR YOLCULUĞA çıktığım bu 4 ayda şunu gördüm ki hayatta en çok ihmal ettiğim görmezlikten geldiğim kişi bizzat kendimmişim..ve yine şunu gördüm ki aslında insanların çoğunun da yaptığı benimkinden farklı değilmiş...keşke bir fenerbahçeyle bir galatasarayla bir beşiktaşla veya diğer takımlarla bir bilgisayar oyunuyla veya işimizle mesleğimizle yada derslerimizle yada başkalarının hata eksik kusurlarıyla yada üstünlükleriyle yada şunla veya bunla ilgilendiğimiz kadar kendimizle de ilgilensek..keşke bir tarkanı sezen aksuyu ahmet kaya yı hadise yi ismail yk yı yada diğer sanatçıları recep tayyip erdoğanı kemal kılıçdaroğlunu devlet bahçeliyi yada diğer siyasileri alex i ardayı richardinho yu hagi yi sabri yi veya diğer futbolcuları tanıdığımız kadar kendimizi de tanısak...İŞTE O ZAMAN HAYATIMIZDA Kİ ÇOĞU SORUNUN HALLOLDUĞUNU HALLOLMASA DAHİ ONLA YAŞAMAYI ÖĞRENDİĞİMİZİ GÖRECEĞİZ..ne güzel demiş Yunus Emre İLİM BİLİM BİLMEKTİR; İLİM KENDİN BİLMEKTİR, SEN KENDİN BİLMEZSEN YA NİCE OKUMAKTIR...
        TERAPİ SÜRECİMİ 3 BAŞLIK ALTINDA TOPLAMAK GEREKİR:
                   1.NASIL EŞCİNSEL OLDUM?
                   2.NEDEN DEĞİŞMELİYİM?
                   3.NASIL DEĞİŞEBİLİRİM?
        Başlıktan da anlaşılacağı üzere eşcinselliğin 3.bir cinsiyet olmadığını çok küçük oranda hormanal fiziksel bir durum çok büyük oranda da psikoljik bir sapma olduğunu iddia ediyorum..iddiamı neye mi dayandırıyorum?eşcinsel olan kendime yani bizzat kendi hayatıma ve benimle benzer olan diğer hayatlara..neden eşcinsel olduğumu okuduğunuzda bunun psikolojik bir sapma olduğunu sizde çok iyi anlayacaksınız...
         Hayatımı anlatmaya başlamadan önce şunu belirtmek istiyorum ki(kabul etmeyen araştırabilir)her insanda hem kadınlık hem erkeklik duygusu birlikte vardır..kadınlık hormonu olan östrojen erkeklerde de salgılandığı gibi erkeklik hormonu olan testesteron kadınlarda da salgılanır..Kuranı Kerimde Allahı Teala da buyurur ki ''biz insanı çift yarattık''...dolayısıyla doğduğu cinsiyet özellikleri beslenmeyen bir çocuk kendini karşıt cinsiyetle çok rahat özdeşleştirebilir...tabi bu hormonal anlamda değil psikolojik anlamda oluşan bir durumdur yani ben eşcinselliğin hormonal bir dengesizlik olduğuna inanmıyorum ki bilimsel çevrelerce yapılan deneyler sonucu ve WHO(dünya sağlık örgütü) raporlarına göre de eşcinselliğin fiziksel bir sorun olmadığı kanıtlanmıştır...peki benim hayat hikayemden kime ne?hayatımı benim durumumda olupta bir IŞIK arayanlara kafasında soru işaretleri olanlara belki bir IŞIK olur diye anlatıyorum...YİNE ŞUNU BELİRTMEKTE FAYDA VAR Kİ ÇOK ZOR İMTİHANLARDAN GEÇTİĞİMİ GÖRDÜĞÜNÜZDE ALLAHA İSYAN ETTİĞİMİ ZANNEDEBİLİRSİNİZ ANCAK ÇOK ŞÜKÜR Kİ RABBİME İSYAN DEĞİL ŞÜKÜR EDİYORUM ÇÜNKÜ O KULUNU HER TÜRLÜ ŞEYLE İMTİHAN EDEBİLİR HERKESİN İMTİHANI FARKLIDIR..KİMİNİN ZORDUR KİMİNİN KOLAY, KİMİNİN Kİ UZUN SÜRER KİMİNİN Kİ KISA..VE SEVİLEN KULLARININ Kİ EN ZORLARIDIR YANİ BU DÜNYA İMTİHAN YERİDİR MÜKAFAT YERİ DEĞİLDİR..MÜKAFAT YERİ; İYİNİN KÖTÜNÜN KESİN ÇİZGİLERLE AYRILACAĞI YER UKBA YANİ AHİRETTİR..şimdi gelelim hayat hikayeme..   
                                                                    1. NASIL EŞCİNSEL OLDUM??
        BİR kızı olan ailemin 2.çocuğu olarak dünyaya geldim...ilk gözlerimi geniş bir ailede açtım daha sonra dedemlerden ayrılmamız sonucu çekirdek  ailemizde yaşamıma devam ettim.. geniş bir ailede dünyaya gelmiş olmam ruhumu şekillendiren önemli bir durumdu..2 halam; 2 amcam ,dedem ve büyükannemle beraber yaşıyorduk...peki bu benim için neden çok önemliydi?ergenlik çağını yaşayan amca ve halalarımın isyankar tavırları annemle iktidar mücadeleleri..ve bu mücadeleyi çoğu zaman benim üzerimden yapmaları yani annemi ezmek adına beni ezmeleri sürekli kısıtlamaları hatta zaman zaman fiziksel şiddete varan hasetleri geliyor aklıma..bunun yanında DAHA DA KÖTÜSÜ PASİF İLGİSİZ SEVGİSİZ VARLIĞIYLA YOKLUĞU AYNI BİR BABA...BU MÜCADELE DE NE ANNEMİ NE BİZİ SAVUNABİLEN MAHRUM BİR BABA...BİR KERE DAHİ BANA OĞLUM DEMEMİŞ;KUCAĞINA ALMAMIŞ HATTA YÜZÜME BİLE BAKMAMIŞ OLAN BİR BABA...HANİ ANADOLUDA BİR TABİR VARDIR HATTA ÜSTÜNE TÜRKÜ BİLE YAZILMIŞTIR''''BEN BABAMIN OĞLUYUM''''DİYE ASLINDA BU SÖZ SOSYOLOJİK VE PSİKOLOJİK ÇOK BÜYÜK BİR GERÇEĞİ İFADE EDER FARKINDA BİLE OLMADAN..EVET BİR OĞUL ERKEKLİĞİNİ BABASINDAN ALIR..O BABASININ OĞLUDUR..BEN İSE BU SEVGİYİ BU ŞEFKATİ BU İLGİYİ HİÇBİR ZAMAN GÖREMEDİM Kİ..BABAM DİYEMEDİM Kİ BEN BABAMIN OĞLUYUM DA DİYEYİM...babamın bu pasif tavrı annemi çileden çıkarmakta ve babamın erkekliğini her seferinde aşağılamaktaydı...dışarıda tavuk olan babamda anneme gelince horozlaşmakta ve benim gözümde pasif kaba iğrenç bir adama dönüşmekteydi...babamdan görmem gereken ilgiyi korumayı annemden birazda halalarımdan görmekte amcalarım tarafından ise dışlanmakta ve ezilmekteydim...dolayısıyla erkek cinsiyetinden uzaklaşmakta kadın cinsiyetiyle özdeşim kurmaktaydım...kendimi BABAMIN OĞLU OLARAK DEĞİL ANNEMİN KIZI OLARAK GÖRMEKTEYDİM..oturduğumuz muhit itibariyle de çevremizdeki çocuklar sokak çocuğu dediğimiz güruha girmekteler ve her türlü haytalığı yapmaktalardı..hırsızlık kavga dövüş hatta bıçaklama,güçlü olanın güçsüzü ezebileceği son safhaya kadar ezmesi..evde amcalarımın zulmü sokakta arkladaşlarımın zulmü beni iyiyce erkek cinsiyetinden uzaklaştırıyor kadınların  sözüm ona güvenli saf ve temiz dünyalarına itiyordu..erkek cinsiyetinden korkmuş ve soğumuş olmam kendimi kadın cinsiyetinin kollarına bırakmama neden oldu..erkek arkadaşlarımla değil kız arkadaşlarımla evcilik ip atlamaca vs oynuyor ve bu arada kadınlık duygumu farkında olmadan obezleştiriyor erkeklik duygumu ise güdükleştiriyor bi deri bi kemik bırakıyordum...bu arada diğer büyük amcalarımın halalarımın ve dayılarımın çocuklarının hep kız olması büyük kardeşimin yine kız olması(yani ablamın olması) çevremde model alacak bir erkeğin olmamasına yol açmış dolayısıyla kızları model almama yol açmıştı..kız gibi davranıyor kızlar gibi kızıyor onlar gibi ağlıyor ve onlar gibi gülüyordum...
           Hal böyleyken 7 yaşımdayken dedemlerin yanından taşındık...kurtuldum sanmayın sakın bilakis bu sefer taşındığımız muhit eskisinden çok daha kötü çocuklar çok daha serseriydi..ve en önemlisi HAYATIMI MAHVEDEN HADİSE de yeni taşındığımız bu evde yaşandı..bu ev babamın dayısının eviydi 2 katlıydı onlarda üst katımızda oturuyorlardı...onların LİSEYE GİDEN BİR DE OĞLU VARDI....... (DEVAMI DİĞER YAZIDA...) 

18 Şubat 2011




 

3523
Hüseyin KAÇIN / Ynt: KELEBEK
« : 17 Şubat 2011, 02:16:53 öö »
IV. OTURUM


   BEN ve EŞ'İN GELECEKLERİNE DAİR ÇÖZÜMLEMELERİ

   ( SAHNE I BEN YOLDA )

   Tanrının metafizik vahiy kırıntısı diye nitelendirdiğimiz benliğe yönelik mesajlar içeren ayetlerini algılayabilmek tanrısal bir lisanı çözümleyebilmekten başka ne olabilir ki? İnsanın insanla iletişimindeki lisanı, insanı anlamak açısından yetersizdir. Böyle olunca da insanın tanrı ile olan iletişiminde görüntüler arasındaki nedensel bağlantıları soyut açıdan anlamlandırabilmesi gerekir ki bu açıdan bakıldığında " Düşünmez misiniz? " uyarısı mutlak bir gerek şarttır.

   " V e Adem'e bütün isimleri öğretti, sonra o (alem)leri-yani: bu isimlerin müsemmalarını, yani delalet ettikleri şahısları- meleklere gösterip éhaydi, davanızda sadıksanız, bana şunları isimleriyle haber verin!" buyurdu. " 02&31

   Ben, bir cuma günün kutluluğunda kendisini bekleyen süprizleri merak ederek yürüyor. Tanrı'nın vahiy kırıntısı ayetlerinin geliş sancılarını hisseder gibi oluyor.

   Yaşlı bir kadının yanına oturuyor. Siyah başörtüsü, mavi bir elbise ve çanta. Yaşlı kadı soruyor:
- Evladım bu otobüs filan yere gider mi?
- Evet
- Memleket neresi? Evli misin? sorularını umarsamaz mış gibi bir halet-i ruhiye içinde ama yine de gereken cevapları veriyor.

   Birden anlaması gerekeni anlama uyanıklığında bulunuyor. Ben, eşle buluşmaya giderken yaşlı kadının aslında metafizik bir uyarıcı olduğunu anlıyor. Yaşlı kadın:
- Aman evladım tanımadığın biri ile evlenme. Oğlumun eşi o kadar kötü ki onunla evleneceğine bir çobanın kızı ile evlense idi daha hayırlı olurdu. Çocuğunu yetiştirmesini bilmez, yemek yapmaz, neyi nerde giyeceğini bilmez. Aman evladım sen,  sen ol evleneceğin kızı tanımadan evlenme!...

   Yaşlı kadınla beraber durakta iniyorlar. Ben, yaşlı kadını binmesi gereken otobüse kadar götürüyor. Yaşlı kadın:
- Oğlum! Allah ne muradın versin? Allah razı olsun?

   Ben, metafizik uyarılmanın farkında olarak dört beyaz, bir kırmızı gülü pazarlık yapmadan satın aldı. Daha sonra eşle buluştular. Ben ve eş babanın yanına gitmek üzere otobüse bindiler.
Ben, konuşmamayı yeğliyor. Eş bu durumdan doğal olarak sıkılıyor.
Otobüsten inerken beklenmedik bir olay oluyor ve eş'in eli kapıda sıkışıyor. Eş doğal olarak gergin fakat bunun aslında metafizik bir uyarılma olduğunun henüz bilincinde değil. Ben, yaşlı kadın vasıtasıyla  metafizik olarak uyarılmanın sevincini yaşamaktan dolayı gayet memnun. 

   ( SAHNE II BEN ve EŞ BABANIN YANINDA )
 
   Ben, eş'i baba ile tanıştırıyor. Bilirsiniz ki ilk tanışmalarda bir gerginlik yaşanır. Babanın yerinde bir müdahalesi ile bu durum ortadan kalkıyor. Baba, ben'le eş'i baş başa bırakıyor.

- Eğer ki  geleceğim adına bir şeyler yapacaksam yanımda birisinin bulanarak beni bütünlemesi şart. Çünkü yapacağım atılımlar bir anlamda kesin olarak ben ve eş adına olacak. Yanımda beni destekleyecek ve bana mutlak güvenmeye cesaret edebilecek bir eş arıyorum. Eş, böyle bir eş olabilecekse ancak eş olarak kabul edilebilir. Yoksa kaprislerini, kişiliğinin tedavi edilmesi gereken yönlerini, histerik-narsisistik tapınmalarını ve benzerlerini dayatacaksa eğer eş, eş olarak eşlik edemeyecektir ve yanlış yapılmış bir seçim olacaktır. Anlatabiliyor muym?

   Ben'in gayet emin tavırlar sergilemesi eş'i sarsıyor. Bir anlamda agresif çatışmaları ile yüzleşiyor. Fakat tanrı'ya inanmak gibi bir inancı varsa eğer tanrı'nın kendisine gönderdiği işaretleri anlamak gibi bir yükümlülüğü de varolmaktadır.  Beraber yaşadıkları zaman göreceli olarak ilerliyor. Eş, kararsız mış görünümündeki bir kararlılıkla:
- Evet diyor.

   ( SAHNE III BEN, EŞ ve YOL  )   

Yolda yürürken eş:
- Sizin kadar dövmek istediğim bir insana rastlamadım dedi. Fakat bu ifadenin ne gibi bir anlamı içerdiğini bilmeden. Psiloloji, insanın kendi sırlarının kapısını açacak en güzel anahtarlardan biri. Yeri gelmişken söylemekten çekinmeden söylemiş olalım ki tasavvuf anahtarı artık paslaşmış bir anahtardır. Bu paslaşan anahtarı temizlemeden, insanın kendi sırlarının kapısını açması mümkün değildir.

   Günün ikinci metafizik uyarılması da yapılıyor. Dört beyaz gül arasından kırmızı gül yere düşüyor. Eğer ki ben ve eş bütünleşeceklerse
ateş olan kırmızı gülün yakıcılığından sıyrılarak saadet olan beyaz güller gibi olacaklar. Ben, eş'e seslenirken:
- Beyaz gül diyecek

















I. ARA DÖNEM

   Ben,  bayram sabahında namaza giden bir çocuk gibi ülkenin en huzurlu ibadet mekanına gecenin karanlığında esen rahmet meltemlerine sığınarak yürüyor. Sanki onu görmeyi uman biri ile karşılacak mış gibi. Sabah namazına duracakken beklenen şahıs hafiften gülümseyerek yanına yaklaştı ve kucaklaştılar. Tanrı'nın metafizik bir ödül göndereceğinin işaretini görmemek kör olmak demektir. Yeni bir metafizik uyarılma:

   Sen peygamber değilsin, sırların bundan ötesini asla anlatmayacaksın. Sen sukuneti sahipleneceksin. Anlatmayacaksın fakat anlayan anlayabildiği kadar anlayacak.     

3524
Hüseyin KAÇIN / Ynt: KELEBEK
« : 17 Şubat 2011, 02:15:59 öö »
III. OTURUM

   BEN'İN BEN'LE SÖYLEŞİLERİ

   Beni bende demen bende değilem
   Bir ben vardır bende benden içeru

   ( SAHNE I BABA ve OĞUL  DIŞ DÜNYADA
   SANKİ YALNIZ MIŞ GİBİ BERABER )

   Baba ve oğul güneşli bir havanın bunaltıcılığına aldırmadan yoldalar yani evin dışındalar. Baba oğul'un dış dünyada ayakları yere sağlam basarak yürüyüp yürüyemeyeceğini gözlemliyor, oğul'un elinde tutmuyor, oğul sanki yalnız mış gibi dış dünyanın içinde fakat yine de beraberler. Ne baba yalnız ne de oğul yalnız; sanki yalnız mış gibiler.
   Oğul'un karşısında bir yabancı ve o yabancıya karşı oğul kendini savunuyor. Baba orada varolmasından dolayı oğul'u savunur durumda. Baba oğul'un birşeyleri başarabileceğine dair  güven arayışında. Oğul babanın başka oğullar aramasını asla kabullenemiyor.  Baba ve oğul güneşli havanın bunaltıcılığına aldırmadan eve doğru yürüyorlar. Baba güven ve güvensizlik arasında med cezir.

   ( SAHNE II BABA ve OĞUL İÇ DÜNYALARINDA ÇATIŞMA )

   Baba oğul'u arada bir güvenmek açısından yokluyor. Oğul umursamaz görünümler sergilemekte. Beş yaşındaki oğul herşeyin ama herşeyin tanrı dışında farkında. Baba'ya güven arayışında olduğu için sürekli olarak saçma da olsa konuşuyor. Beş yaşındaki çocuk ne ise oğul da öyle bir psikoloji ile dans ediyor. Güven, sadece güven arayışı. Oyuncak değil, park değil, elma şekeri değil, para hiç değil sadece güven. Doğrular öyledir ki arada bir çocukların yani oğulların bakışlarında asılıdırlar. Babalar asla oğulların bakışlarında asılı olan doğruları görmek istemezler. Oğul babanın yanlışlara sürüklendiğini görüyor ve bakışlarında asılı olan doğruları anlatmak istiyor. Fakat korkunun kıskacında kıvranarak susmaktan yana bir tavır sergiliyor. Susuyor hep susacakken birden isyan ederek sözleri ile olmasa bile gözyaşları ile sesleniyor. Baba bir anlık bile olsa sarsılıyor. Baba ve oğul sanki arkadaş mış gibi konuşmaya başlıyorlar. Baba birden oğul'un aynalığında benliği ile yüzleşiyor.
Baba oğul'un çocukluk arkadaşını bile kıskanıyor. Baba oğul'a güvenmek ile güvenmemek arasında med cezir. Daha başka şeylerde baba tarafında yaşantılanıyorlar. Oğul belki bir anlamda oyun oynuyor fakat babanın oyun oynamak gibi bir şansı yok yani babanın sorumlulukları var. Gecenin karanlığında baba sorumlulukları adına oğul'dan ayrılıyor.
   
   Karanlığın aydınlığında oğul birden babanın babası gibi davranma eğilimleri ile karşılaşır. Baba babası gibi olmak istediğinden istemese de babası gibi davranmaktadır. Baba eski günlerde babasının beklediği gibi oğul'un yalnız baba ile olmasını beklemektedir. Oğul babanın başka oğullar aramasını asla kabullenemiyor. Oğul için baba ne ise baba içinde oğul öyle olmalı. Başka oğullar asla kabullenilebilir değil. Oğul'un bakışlarına asılan doğrular yanlış olabilir mi? Belki bir yandan ise asla ve asla... 

   ( SAHNE III  GECE ve BEN YALNIZ )

   Gecenin bir yarısında oğul gecenin karanlığında yalnız olarak yürüyor. Eski bir sokak arkadaşı ile karşışaşıyorlar. Derin konuların derinliğinde bir anlık yürüyorlar. Yusuf'un kör kuyusundaymış gibi.

   Ayrılıyorlar ve oğul yine yalnız olarak yürüyor. Ne baba ne anne ne kardeş ne de arkadaş oğul yalnız. Oğul bedensel çevresindeki herkesin varlığında herşeye rağmen yalnız olduğunu idrak ederek sarsıldı. Sessiz dalgalanmaların etkisiyle haykırarak:

   Tanrıııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııım.




   ( SAHNE IV TANRI ve BEN )

   Siyah bir gecede siyah bir taşın üzerinde siyah bir karıncanın tanrı'ya ulaşmak adına yürümesi gibi yürümek. Sanrısal görünümlerin arasında ara sıra bir burak bir de cebrail görüntüleri. Tanrı'nın kainat köşkünün kapısında sanki yalnız mış gibi. Sürgün edildikten sonra geri dönen kişi asla terketmiş değildir. Tanrım ben geldim, kapıyı aç der gibi. Sanki benden başka hiç kimse ama hiç kimseler yokmuş gibi. Kıyamet sahnesini andırır gerçek üstücülük yönelimli
bir tablo gibi ve sıra bende olduğu için tanrı'nın karşısında ben. Terleme, kalp çarpıntısı, sanki ölecek miş gibi panik tepkiler fakat artık ölmek diye bir yazgı var değil. Tanrı ve sadece sanki ben. Gurur demekse gururlu olmak, bencillik demekse bencil olmak, sarhoş demekse sarhoş olmak, günah demekse günahkar olmak fakat asla ve asla yalan değil. Kutlu olan aydan aydınlık peygamber der ki zina ola ki olabilir, içki ola ki  olabilir fakat yalan asla ve asla ola ki olamaz. Şaka bile olsa gerçek dışı yalan ola ki olamaz.

   Bir yalanı yutarsanız, peşinden gelen her şeyi de yutmak
zorunda kalırsınız. EMERSON, "İngiliz Özellikleri"
 
   Aslında oğullar annelerin memelerinde dudakları ile doğruları ararken yanlışlar ve doğrular arasında genelde yanlışlar oğulların dudaklarına yapışıyor. Aslında oğullar babaları tanrılar'laştırarak doğruları araken yanlışlar ve doğrular arasında genelde yanlışlar oğulların tapınmalarına yapışıyor. Aslında oğul olan ergenler aşkın ihanetlerinde doğruları ararken yanlışlar ve doğrular arasında genelde yanlışlar ergenlerin şehvet terlemelerine yapışıyor. Tanrı gibi olarak tanrı ile buluşmamak adına yalan, yalan, yalan, yalan, yalan anlayacağınız hep yalan. Tanrı sanki yalan mış gibi anne tanrı mış gibi baba tanrı mış gibi eşin tanrı mış gibi yapmak adına yalan yaşamak...
   
   Tarihin bindörtyüzyıl öncesinde, adaletin abidesi olan kutlu önder devletle ilgili toplumsal sorunlarda karar verirken ayrıca çocuklara da danışmaktan uzak değilmiş. Ego-santrik düşüncenin eksenindeki çocuk aslında yanlışlara yapışmadığı sürece doğrularla sevişmektedir. Çocuk zihninde duygusal ve bilgisel açıdan "tanrı" kavramı şekillenmediği için  "tanrı gibi" yaşamaktadır. Belki de ilişip yapışan bir sudan oluşturulan bedene üflenen ruhun yeni yaratılmışlığından olsa gerek ki çocuk bir anlamda "tanrı gibi" yaşamaktadır. Fakat bir gün meyvalı bir ağacın yakınında  yılan görünümlü iblis'in kışkırtmaları. Tanrı gibi olan yaşantılar tanrılarla lekenlemek istenir gibidir. Adem ve Havva'nın yanında iblis ve buğday tanesi. Tanrı gibi olan yaşantılar tanrılarla lekelenir ve tanrı gibi olanlar çırılçıplak... Sürgün edilen benlikler tanrı gibi yaşanan yaşantılardan uzak bir yerlerde yaşamaktadırlar. S
                                                                            ü
                                                                                    r
                                                                                      g
                                                                                        ü
                                                                                          nlerin ardından gelip giden her yaşantıda sürgün.
 
   Hayat lanetli, felek lanetli, kader lanetli, alıyazı  lanetli peki
bunların hepsi doğru diyelim ya...
Sen,
      sen,
            sen?

   Hayatı yalanlaştırıyor olmak asla tanrı'yı da yalanlaştırıyor olmak demek değildir. Tanrı daima tanrıdır. Sen genelde ne zamanlar sen olabiliyorsun? 



   ( SAHNE V SECDE EDECEK BİR ADAM )


   Serinliklerin  dalgalanmalarında perdenin gerisinde bir adam var gibi bir yandan da yok gibi... Uyku arasında benliğinizin miracına erişmek gibi. Tanrı ve sanki yalnız ben varmış gibi. Aslına bakarsanız ben yok gibi tanrı var ve var gibi her yerde var.

   Söz de bir anlamda yalan gibidir. Aslına bakarsanız söylenen tüm sözler yok gibidir. Ben, sen, o, biz, siz, onlar hepsi yok gibi fakat var olan bir var ki
   Tanrı
                  Tanrı
                           Tanrı
                                    Tanrı
                                             Tanrı
                                                      Tanrı
                                                               Tanrı
                                                                        Tanrı
                                                                                  Tanrı
                                                                                           Tanrı
                                                                                                     Tanrı
                                                                                                 TANRIM                               










3525
Hüseyin KAÇIN / Ynt: KELEBEK
« : 17 Şubat 2011, 02:15:03 öö »
II. OTURUM
 
   BABA ve OĞUL'UN SÖYLEŞİLERİ
   
   Geleneksel olarak söz büyüklerin olduğu için önce baba başlamış oldu ve:
- Seni gerçek hayata sokmamışlar dedi. Onun için insanları tanımıyorsun. Bir yandan iyi niyetli davranmaya çalışıyorsun bir yandan da tanımadığın için hep tuhaf duruma düşüyorsun. Gerçek hayatı tanımadığın için göremiyorsun. Paranoid bir yan var sanki paranoid de değil belki.
- Şu anda
- Kendime hayali bir dünya yaratmaya çalışıyorum. Ömrümün kalan süresini "tanrı" olarak sürdüreceğim. Böyle bir fantazi, paranoid bir deneme. Her açıdan, herşey aslında benim emrimde ve ben yönetiyorum dünyayı. Fakat kimse bundan haberdar değil kimseye de söylemiyorum. Onlar benim yönettiğimi bilmiyorlar, öyle yaşıyorlar. Aslında herşeyi ben yönetiyorum bunun aksini kimse ispat edemez. Çünkü ne kadar çalışırlarsa çalışsınlar sonuç olarak ben buna inanıyorum. İnandığım için de ikna edilemem. Paranoidlere aksine yönelik bir kabulü benimsetemezsin.
- Ne açıdan.
- Her açıdan yani diyemezsinki sen "tanrı" değilsin. İnanmış olarak ispatlamaya çalışıyor ve herşeye dair açıklamalarda bulunabiliyor.
Benim açımdan bakınca doğru olanla yanlış olanı ayırd edebilme yetimin kaybolduğunu görüyorum. Gerçekle karşılaştığım durumlarda
nasıl davranacağımı bilmiyorum.
- Hayatın kendisi ile karşılaştın ve aldatılmalara, ilişkilerin sahtekarlığına karşı nasıl savunmalarda bulunacaksın?
- ...Öyle olunca da tuhaflaşıyorsun. Doğru olan ne yanlış olan ne? Genel olarak küçükken de kararsızlık vardı. (Gerçek hayattan alıntı yaparak bir yaşantısını oğul ile paylaşmış oldu.) Gerçek hayatta nasıl karar verileceğini, kime nasıl davranacağımı bilmiyorum. Hepsi kayıp olduğu için her verdiğim karar doğru da olabilir, her verdiğim karar yanlış da olabilir. Hayatın dışında olanlara dair bilgim olmadığı için böyle bir fantazi geliştiriyorum. Olağanüstü bir savunmayla kendime ait pembemsi bir dünya yaratıyorum. Fakat ego'm  biraz güçlü olduğu için inanmıyorum ve paranoyaya kaymamış oluyorum.
- Kaysa.
- Dağılır, hayatla bağlar kopar ve gerçekten paranoid olunabilir.
- Kırılmanın olması için ne yaşanması gerekli.
- Kendi benliğime yönelik çok şiddetli bir travma yaşamam gerekir ki
- Tanrı olmadığını anladığında
- Tanrı olmadığımı zaten biliyorum. Onun için paranoyaya kaymıyorum. Anlatabiliyor muyum? Bildiğim için zaten paranoyaya kaymıyorum bilsem kayarım (dil sürçmesi). Bilsem kayarım dedim. Bak ne dedim. Bildiğim için kaymıyorum diyorum sonra da bilsem kayarım diyorum. Hayatı gerçek anlamda bilmiyorum aslında bilsem de bilmesem de tanrı olduğuma inanıyorum. Tanrı olmadığımı bilsem kayarım aslında tanrı olmadığımı bilmiyorum.
- Tanrılığına zarar gelmesini istemiyorsun. Sanki biliyormuş gibi. Tanrı'ya bağımlı olmak tanrı'yı da "tanrılar"laştırmak anlamına gelir.
- Öyle işte... Kendine hayali bir dünya yaratıp herşey farklıymış gibi, insanları bildiğini zannediyorsun. Benim ps...... kimliğimle gerçek hayattaki kimliğim ayrı... O hayali dünyada varlığını bedensel olarak yok edip tamamen ruhsal bir varlık haline gelip tanrılaşarak seni insan yapan niteliklerden ve niceliklerden uzaklaşmak.
- Beden ölümlü olduğu için ölümlü olandan sıyrılıp ölümsüz olduğuna inandığın ruha sığınmak... Bedensel olarak yaşananları umursamayarak ruhsal yaşantılara yönelmek...
- İnsan olmaktan kortuğum için tanrı olmaya çalışarak insan niteliklerini ve niceliklerini yitirmek.
- İnsan gibi nasıl yaşanır?
- Bilmiyorum ki bu sorunun cevabı bende yok. Terapi odasında biliyorum belki de orada tanrı olduğum için biliyorumdur. Dışarıda bilmiyorum.
- Eğer bunalıma girilecekse  bunalımlı yaşantıların  paranoid düşüncelere göre belirlenmesi gerekir ki en büyük olana yönelerek tanrılığıma inanmalıyım yani depresyon, melankoli, mani, şizoid, histerik, obsessif vb saçmalıklarla küçülmemek yani büyüdükçe büyüyerek tanrı olduğuna inanmak.
- Tanrı olmayı deniyorum
- Psikoz sana gelmeden sen ona gitmelisin yöntemi bir çözüm olarak önerilebilir mi?
........................
- Korkumu söylüyordum. Psikoz sana gelmeden gittiğin zaman dağılabilirsin. İstek anlamına da geliyor. Gideyim, dağılayım ve tanrı olayım ki o zaman asıl tanrı olmuş olacağım. Şu anda nevrotik düzeyde bir tanrıcılık...
- Kaygılı bir tanrı
-  Mantığım kabul etmediği için "sen tanrı değilsin" diyor ama oraya gidince psikoza kaçmış olacağım ve korkum biterek tanrı olacağım. Orada tanrılık nasıl yapılır bilmiyorum. Bir ara şey demiştim bilmem hatırlıyor musun? Ben (sürekli olarak kullanılan ben ifadesi diğerlerinden farklı  vurgulanarak söyleniyor) Tanrı'yı yaratsaydım tanrı bu hayattan memnun olmazdı. Tanrı kullarını zor olan bir hayat için yarattı
- Kendin hüsnün hublar şeklinde peyda eyledin
  Çeşm-i aşıktan dönüp sonra temaşa eyledin   (La Edri)
  (Ey Tanrım! Kendi güzelliğini sevgililer şeklinde ortaya çıkardın ve sonra döndün aşığın gözünden onları seyrettin.)
- Yani herşeyi tanrı yapıyor fakat yapılanlardan etkilenmiyor. Birisine gazab ettiğinde herşey kontrolü altında... Şu masayı o tarafa çekebilirsin fakat masa memnun olmayabilir. Fakat tanrı eylemlerinden hiçbir şekilde etkilenmiyor. Anlatabiliyor muyum?
-  Acaba.
-  Öyle değil mi? Herşey senin hakimiyetin altında anlatabiliyor muyum? Acıyı çeken ben niye böyle birşey yaşamak zorunda kalsın. Onun için diyorum ki ben tanrı'yı yaratsaydım tanrı hayatından memnun olmazdı.
- Gizli bir hazine idi bilinmek istedi.
- Bilinmesini istediği için yarattı fakat ben acı çekiyorum. Hayata mahkum ediyor anlatabiliyor muyum? Hiç yaratmayabilirdi. Sen diyelim ki birileri seni tanısınlar, varlığını kabul etsinler diye hayatlarını yönetiyorsun fakat senin keyfin için, sen bilinmek istediğin için ben acı çekiyorum ve yaşamaya da mahkumum.
-     " 1- De: O Allah tek birdir;
        2- Allah; o (eksiksiz), Samed'dir;
              3- Doğurmadı ve doğurulmadı;
          4- Ona bir denk de olmadı" 112&01-04
   Tanrı, ikincisi olmayan, hep bir, evvel ve ahir, ortaktan münezzeh, yegane bir, her şey kendisinin ve her dileğin mercii, hiç eksiksiz, herkesin ve herşeyin ulaşmayı arzu ettiği şanlı, ulu olan bir Tanrı olarak tanrı gibi tanrı olmayı isteyenlere fırsat vermeyince tanrılaşmak isteyenler asıl tanrı'yı inkar ederek  başkalaşıyorlar yani paranoidleşme sürecinde yaşıyorlar.
- Bir nevi öyle oluyor. Ben yaratsaydım, ben bilinmek isteseydim ve O'nu böyle bir hayata mahkum etseydim bundan memnun olmazdı.
- tanrı gibi tanrı olmak için uğraşıyorsun ve herşey kayıp gidiyor elinden ve asıl tanrı'ya isyan ediyorsun.
- Aslında bütün bunlar entellektüalizasyon . Ben babam gibi olmak istiyorum ve babam gibi olamadım anlatabiliyor muyum? Babam bana yaklaşmadı, sahip olmadı ve onun babalık kimliğini, insan olma kimliğini alamadım. Model alamadım, vermediği için ona öfke var. Nazi kamplarındaki yahudiler saldırgan tarafla özdeşim kurarak diğer yahudilere işkencelerde bulunmuşlardır. Nazi kamplarındaki yahudiler gibi babamla özdeşim kurmak istiyorum. Fakat vermedi, yapamadı ve ona öfkem var. Ben baba olsaydım ve o da oğul olsaydı, o bu hayattan memnun olmazdı. Onun rahatlığı ile söyleyebiliyorum. Yoksa tanrı ile ilgili böyle söylemlerin günah olduğunu biliyorum. Ayrıca bunun bir entellektüalizasyon olduğunu da biliyorum.   
    Kimliğim yok. Onun verdiği kimliği ben reddettim ve başka bir isim aldım. Gerçek oğul ismini verdi fakat başka bir isim aldım. Onun istediği gerçek, sadık, doğru oğuldan ayrıldım. O beni yarattı ve bana kendi özelliklerini vermedi.

    ( denilebilir mi ki, tanrının dışında tanrılaştırdıklarımızda tanrısal niceliklerin ve niteliklerin bulunmaması gerçeği ile karşılaşınca yaşanan kırgınlıklar büyük olur).

   Ben onun kadar olmak istiyorum. Piç bir oğul kimliği. Baba mıyım oğul muyum belli değil. Baba olmak istiyorum fakat değil olduğum içindir söylediklerimi söyleyebiliyorum. Yoksa Allah ile bir hesaplaşmam yok sonuçta olan şudur; babanın varlığını inkar edemezsin ya! ben varsam babam da vardır. Mesela Allah bilinmek istediği için, keyfi için varoldum ve acı çekiyorum. Niye onun keyfi için acı çekeyim ki diye düşünce var ya, onu düşünürken şey diye düşünüyorum bir yandan da; kafir ol, inanma ve böyle bir sorunun olmasın. Hayır böyle olmasını istemiyorum. Onun varlığını kabul ediyorum ve onunla cebelleşiyorum.
- Tanrı'nın yaratırken insana kendisinden bir nefha üflemesinden olsa gerektir ki insan bir noktadan sonra tanrı gibi olmaya yöneliyor.....................................................................................
- Yok olmak yani ölmek. Yok olmana da izin vermiyor ve ölümünü de o tayin ediyor. İki hafta önce panik bozukluğunu çok iyi anlamış oldum. Sıkıntı, kalp çarpıntısı, delirecekmiş gibi olma hali vb o anda kavradım ki o günlerde ölmek istiyorum. A... A... Bey yıkıldı yani yine bir baba yıkılmış oldu. Baba kendi başının çaresine bak diyerek oğulu reddetti.
- Geçmişteki gibi yeni baba imgesi  reddetti.
- Buna ben zemin hazırladım. Zekisin dedikçe ilgilenmedim ve babayı red edecek pozisyona getirmiş oldum. Baba olarak bir Y.... Bey ve İ....... Bey var. Bakalım onlara ne yapacağım. Mesela, İ....... Beyden terapi bitmeden bir noktada bırakarak kaçtım. Bitsin dedim ve bitirdim. Anlatabiliyor muyum? Asıl sorun da bu oluyor. Benim gerçek Allah'la bir hesaplaşmam yok. Asıl meselem içimdeki tanrımla hesaplaşmak yani kelebek olmak.
- Bir günlüğüne de olsa o keyfi yaşayarak kelebek gibi olmak.
-Fakat kozalarımızdan vakitsiz çıkıyoruz. Kozadan çıkıp kelebek olacakken kozayı erkenden yırtarak çıkmak. Ne kelebek ne de kozanın içindeki böceksin. Tanrı da benim böcek de benim.
- Sabır
- Sabırla ilgili değil. Geçiş sürecinde metamorfoz deniyor ya kozadan çıkarken travma yaşadığım son dönemde hiçbir şey benim elimde değildi. Baba manyak bir baba, anne psikotik bir anne. Çık çıkabiliyorsan kozadan. Bir kozaya kaçıyorum bir dışarı. Bir kelebeğim bir tanrıyım yani baba gibiyim anne gibiyim aynı zamanda anne tarafımda var. Ne olduğum belli değil. Bana kelebek de denilebilir böcek de denilebilir anlatabiliyor muyum? Kozanın dışarıdan bir el tarafından yırtılması olunca bir gün sonra kendim çıkacakken bir gün önceden travma yaşıyorum. Ondokuzuncu gün veya daha erkenden yumurtayı kır bakalım ortaya çıkacak olan ne olduğu belli olmayan bir canlı olacaktır. Aynı zamanda o yavru yaşıyor olacak ve kötü olanda onun ölmüyor olması, o kimlikle yaşamaya mahkum edilmesi...
- Terapist onun kozayı yırtıp çıkacağını görüyor mu?
- Görüyor tabii ki canım. Önce ortamı kozalaştırıyor, kucağına alıyor, seviyor, güven verici bir ortam hazırlıyor ve sen yeniden bir süre sonra kelebek olup kozayı yırtmaya başlıyorsun. Oedipal döneme geçiş yaparak bir nevi terapistinle çatışmaya giriyorsun. Bilinçli olarak yapmıyorsun anlatabiliyor muyum? Dışarıdan çevre belirliyor, senin kozanı birisi yırtıyor ve sen çırılçıplak olarak ortada kalıyorsun. Terapist yeniden başlıyor.
   Ben ve ben'in dışındaki hayatı bilmek. Ben kozada yaşamak istiyorum yani güvenli bir ortamda yaşamak istiyorum. Onun içinde paranoid bir yan var. Herşeyden şüphelenerek, her an zarar görebilirim endişesi ile  güvensiz olarak yaşamak. Herşey dönüp dolaşıp metamorfozda kalıyor. Ne öylesin ne de böylesin.
-  Tanrı inanmak veya inanmamak açısından seçme şansı veriyor ve sınava tabi tutuyor.
- Şunu demiyor ki " Ey kullarım! İnanmak yada inanmamak özgürlüğüne sahipsiniz. İnanmayanlar ölüp gidecek, inananlar ise cennete gidecek ". Ya benim varlığımı kabul edeceksiniz yada kabul edeceksiniz diyor. Şunu yapsın ki dünyada da ahirette de hep mutlu yaşatsın. Hiç imtihana tabi tutmasın
- Anne-Baba olarak otoritelerimiz yeri gelmiştir dışlamışlardır, yeri gelmiştir oyunlara dalıp eve geç kalınca içeri almamışlardır. Ceza yöntemiyle terbiye etmeyi denemişlerdir. Ama ben bu yaştan sonra anne-baba'ya geniş ufuklu bakınca yanlışlarından dolayı suçlayamıyorum. Çünkü o yanlışlarının arkasında sahiplenme isteklerinin olduğunu görüyorum. Kendileri ile bütünleşmemizi beklediklerini görüyorum. Bu beklentiye yönelik eylemlerin arkasında iyi bir niyet olduğunu düşündüğüm için onları suçlayamıyorum.
- Ben babamı olduğu gibi kabullendim fakat o beni olduğum gibi kabullenmedi. Benim gibi ol dedi. Ben de ona sen olduğun gibi ol ben sana karışmıyorum sen de benim gibi ol. (Yine dilim sürçtü) Sen olduğun gibi ol dedim sonra sende benim gibi ol. Sen de kul ol yada seni yaratmış olayım.
- Olduğu gibi kabul edince seni değiştiremiyor.

Sayfa: 1 ... 233 234 [235] 236 237 ... 273