İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - psikolog

Sayfa: 1 ... 227 228 [229] 230 231 ... 273
3421
19 Ağustos 2011

Mrb

Hüseyin Bey

dünkü terapiden sonra mail atma gereği duydum. Aklıma iki soru takıldı şöyle : 
1-bu dürtülerin sebebi aslında antisosyal olmam öyle mi yani diğer insanlarla nekadar zaman geçirirsem iyileşme olacak?
2-annem ile olan çatışmaların nedenini sormadınız dün. Ama ayrışmak için iyiymis dediniz eskiden olsa evet derdim ama ben ona bağımlı değilim. Ya aramızda günlük çatışmalar oluyor mesela bugün oldu sebebi söyle ben sağlık ocağına gidiyorum dedi ben de camiye gidecektim sonra dediki benim ılacımi sen al ben de ona dedim ki artık kendi basının çaresine bakmalısın ben bu aydan sonra yokum burda. Yine benim annem çok Pasif elinden pekbir şey gelmez.çok bilmiş değil pısırık vs bunları onda görünce çok sinirleniyorum ve eleştiriyorum bazen cevap veriyor bana bazen susuyor ve yalnız kalınca pişman oluyorum keşke böyle yapmasaydım diye ama 2-3 gün sonra herşey aynı. Eskisi gibi dialogumuz yok ne annemle nede ablamla. Bilemiyorum ne yapmalıyım

3422
Eşcinsel terapilere başlayan herkes için ilk telefon etmek ilk randevuyu almak zordur ama bu konuda iradesini ortaya koyabilenler adına iyileşme umudu vardır.


15 Ağustos 2011

hüseyin bey öncelike teşekkür ederim. gelmek istiyorum yalnız iki sorun var:
1. maddi açıdan durumum müsahit değil.
2. ben eylül ayında başka bir ile iş için gidiyorum.şuan bursadayım eylül de erzincanda olucam ve yaklaşık bir sene gibi gelemiycem buraya.
bu şartlar altında nasıl terapi olabilir...
 

3423
14 Ağustos 2011


Telefon numarası vermişsiniz ama inanın açıp konuşmaya cesaretim yok benim açımdan bunu birine söylemek. Sizden mail yoluyla bir cevap bekliyorum lütfen yardım edin

iletişim:

rahimhalim@hotmail.com

3424
27 Mart 2011 Pazar akşamı TV5 Ana Haber Bültenindeki söyleşide
"eşcinsellik hakkında"
gündemdeki eşcinsel parti adaylarının varlığını konu alarak konuşma yaptı.


http://www.youtube.com/user/escinselterapi tıklayınız


26/12/2011 tarihli Radikal Gazetesinde sitemiz ve eşcinsel terapiler hakkında
yayınlanan makaleye ulaşmak için tıklayınız

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1073587&Yazar=PINAR_OGUNC&Date=26.12.2011&CategoryID=97#




Öncelikle siteniz de verdiğiniz bilgiler için tsk ederim. Bana yardım edebilmeniz ümidiyle yazıyorum. Ben 29 yaşında bir erkeğim. Sorunum ise eşcinsel duygular ve bunları yok edemiyorum. Okuduğum kadarıyla da bunun bir tedavisi yokmuş ve sorunun kaynığı da tam olarak bilinmiyor. Hocam ben şimdiye kadar ne kendi cinsimle ne de karşı cinsle birlikte olmadım. Ailem artık evlenmem gerektiğini söylüyor ben de öyle düşünüyorum ama bu dert yüzünden evlenmeye korkuyorum. Çünkü ilerde eşimi cinsel açıdan mutlu edebilecek miyim ya da evlenen çoğu kişi eşcinsel olan erkeklerle ilişki kuruyor. Böyle olmaktan korkuyorum ve bana tiksinti de veriyor. Zira ben sağlıklı bir erkek sağlıklı bir evlilik çocuğumun olmasını istiyorum. Allah tarafından verilen bu bedene uygun yaşamak istiyorum. İşte içindeki bu eşcinsel duyguları atamıyorum. Sanırım sorunum babasizliktan kaynaklanıyor. Çünkü eksikliğini hep hissettim baba kokusunu, dokunuşunu sizi korumasını hep mesaj ettim. Ve benden başka ailemde erkek yoktu. O yüzden özdeşleşecek bir erkek kimliği bulamadım ve başıma bu geldi. Önceleri çok üstelemedim geçer dedim ama olmadı. Şimdi ise böyle yaşamak bana çok utanç veriyor. Dışardan tam bir erkek ama içerden farklı bir yaratık gibiyim. Sosyal hayatım sınırlı görüştüğüm erkek arkadaşlarım var dost dediğim kişiler onlara karşı herhangi bir cinsellik hissetmiyorum. Bir bayanla beraberliğim oldu ama duygusal cinsel değil zaten akrabamdi belki onun etkisi ile hiçbir şey hissetmedim ona. Ama normal şartlar altında bu yasa kadar normal bir erkeğin cinsel bir deneyimi olur karşı cinsle benim olmadı günah dedim, zaten utangaç biriyim pek konuşmayı da beceremem.dışardan sessiz sakin görünen mulayim birisiyim, fazla konuşmayı sevmeyen,utangaç, gösterisi sevmeyen sade yaşayan biriyim ama ışte içimdeki bu kötü duyguları atamıyorum.Yalancı eşcinsellik ve eyleme dönüşmeyen eşcinsellik sanırım benimkisi. Acaba kurtulma şansım var mi. Çünkü böyle yaşamak istemiyorum Allah'in huzuruna böyle çıkmaya da yüzüm yok ve ileriki yaşlarda herşeyin daha kötü olacağından korkuyorum. Lütfen bana yardım edin ne yapmalıyım Allah rızası için söyleyin düzelmek istiyorum   

iletişim:

rahimhalim@hotmail.com

3425
Medya / Erkeğin korkusu: Eşcinsel miyim?
« : 16 Eylül 2011, 05:28:42 ös »
Erkeğin korkusu: Eşcinsel miyim?


Bazı erkeklerde eşcinsellik korkusu vardır. Hele erkek çocukları varsa bu korkuyu onlara da yansıtırlar. Acaba bu gibi erkekler, bilinçaltlarında kendilerine dair özel bir korkuyu mu taşıyorlar? Her insan içinde çifte cinsi mi barındırıyor? Prof. Dr. Psikiyatrist Günsel Koptagel'e sordum.



YATAKTAKİ İKTİDAR - 4/DUYGU ASENA



        * Bütün aileler çocuğum homoseksüel, eroinman değilse, mafyaya dokunmamışsa tamam diyor. Homoseksüellik dünya kuruldu kurulalı kimi yerde yüceltilmiş ama genellikle hor görülmüş. Ailelerde, zaman zaman çok katı kurallar vardır, bir korku halini alır. Öyle bir hale gelir ki bir erkek arkadaşıyla çok yakın olduğunda acaba bir homoseksüellik mi var korkusu çıkabilir.
       Bazı aileler vardır çocuğu devamlı kontrol ederler. Diyelim ki çocuk odasında oturuyor, evdekiler devamlı kolaçandadır. Aslında o insanı o hale sokanın kendi sorunu vardır. Belki kendi ufak, doğal bir şey yaşamıştır. Ergenlik çağında, eşcinsel oyunlar olabilir, bunlar gelir geçer ama bir baba bunu içinde taşıyorsa, çocuğunun eşcinsel olmasından korkar.
       Mesela oğlan çocukları kendi aralarında sidik yarışı yaparlar, boylarını ölçerler, buna benzer bir deneyimde yakalanıyor, kıyametler kopuyor. Kimini alırlar muayeneye bile götürürler. Bu sefer çocuk devamlı suçlu büyüyor ve kafasında hep bu suç kalıyor. O çocuğa sen şusun busun dedikçe onu benimser. Hakikaten eşcinsel eğilimler, eylemler ortaya çıkıyor.


Evli ve eşcinsel

       - Hem evli barklı olup hem de bu duyguyu içinde taşıyanlar var... Ya da 50'sinden sonra yuvalarını bırakıp, eşcinsel kimliğe bürünenler.
       * Eşcinsel eğilimleri var, kadınla cinsel ilişki de kurabiliyor ama bunu isteyerek yapmıyor, sosyal konumu için evleniyor. Bu arada herhangi bir şeye kızdığı zaman vuruyor kapıyı gidiyor gay barlara.
       Bazı durumlarda erkekten hınç alıyor, mesela babasıyla olan problemini böyle çözmeye çalışıyor. Agresyon deşarjı dediğimiz şey. Latant bu insanlar... Böyle bir eğilimi vardır, sosyal baskı nedeniyle frenlemiştir, her şeyi boşverdiğinde gider...
       - Bir kadınla ilişki kurarken fantezilerinin eşcinsel olması doğal mıdır?
       Ya da kadından hep anal birleşme talep edenler?..
       * Doğal değil tabii. Orada da kendi ruhsal karmaşalardan doğan bir şeyler var.
       Bazı görüşlere göre seksin her türlüsü sekstir, bazı görüşlere göre de bu sapık bir sekstir. Mesela mastürbasyon herkes yapmıştır, ama sade onu yapıyorsa patolojik bir hale geliyor. Her kişinin özelliğine göre birtakım kriterler var, bunları teker teker çözümlediğiniz zaman gerçek çıkabiliyor.


Aşırı anne bağımlıları

       * Preödipal dönemde baba ile aşırı çatışmaları yüzünden ya da babadan korkudan, yahut da babanın niteliklerini yetersiz veya saygıya değmez bulduğundan ötürü babayı iten erkek çocukta ana - figürü ana - baba - çocuk üçgeninin ağır basan öğesi olma yanı sıra ananın babaya ters olan ve çocuğu daha doyuran nitelikleri onda anaya sıkı bir takılmayı daha da yüzeyel plana çıkarır ve bu onu, başka kadınlarla olacak olan ilişkisini bozucu türde etkileyebilir. Bu bozulmalar derece derece cinsel güçsüzlükten (empotans'tan) homoseksüellik korkusu, homoseksüellik eğilimi ve homoseksüelliğe dek varabilir.
       * Erkek çocuk anasına sahip olmak isterken onu babasıyla paylaşmak zorunda kalıyor, o zaman babayla çatışıyor. Aşırı anne bağımlılığı olanlarda eşcinsellik olabilir. Çocuğun ilk objesi ana, çünkü var oluşu ona bağlı, derken birbirini tanımaya başlıyor, anaya bütünüyle sahip olmak istiyor, ama bu arada anne babanın malı. Anneyi babayla paylaşmak zorunda, babayla rakip gibi oluyorlar. Bu sefer annemle ilişki olursa hem günah, hem cezalandırılırım der, bu ensest korkusudur. O zaman ne oluyor herhangi bir kadınla ilişkiye girdiğinde bilinçaltında ya bu benim annemse diyor, o şartlanma var. O zaman empotan olabiliyor. Bu huzursuzluktan kaçmak için iyisi mi ben kadınlarla ilişkide bulunmam, erkekle ilişkide bulunurum, bu yüzden annem falan olmaz diye bir şey var.
       * Türk Ceza Kanunu'nda homoseksüelliğe ait herhangi bir yasak yok. Ancak aleni yaparsa, yaşı küçük olan kişiyle yaparsa ve zorla yaparsa ama bunlar heteroseksüel ilişki için de geçerli. Ameliyat yasak çünkü kanuna göre bir kişiye bıçak vurulması, ancak, hayatını kurtarmak, bozukluğu düzeltmek için olabilir.


Porno zararlı mı?

       - Gençler artık porno filmlere çok kolay ulaşıyorlar. Oysa bunların çoğu doğru ve doğal seks bilgileri içermiyor. Pornonun yararları ve zararları nelerdir?
       * Her şeyin aşırısı zarardır. Yemek yaşamak için gerekli ama aşırı yerseniz zararlı. Eğer çocuğa doğru bilgiler veriliyorsa zaten çok aşırı pornoya ihtiyaç duymaz. Bazı aileler vardır ana - baba, eş - dost porno filmler seyretmeye bayılırlar, dergiler alırlar. Ondan sonra çocuktan hiçbir şey saklayamazsınız.
       * Çocuk niye buna tutku halinde yaklaşır, eğer evinde ailesiyle doğru dürüst bir iletişim kuramıyorsa, kendi kimliğine hürmet edilmiyorsa, çocuk bir yaşında bile olsa bir kimliği var, buna hürmet etmek lazım, bunlar yapılmıyorsa çocuk başka şeylere yönelebilir. Çocuğa ilgilenilen, özlenen duygusu verildiği zaman, iyi ve kötü de yasaklayarak değil, tartışarak, anlayacağı bir dilde anlatıldığı zaman o kendi seçimini doğru olarak yapabilecektir. Ama yasaklar her zaman caziptir.
       - Bir ara bir moda vardı Batı'da, anne, baba çocuk bir arada çırılçıplak banyo yaparlardı...
       * O moda geçti, doğal olsun diye yapılırdı. O da abartıldı. Ama doğal biçimde olabilir illa da göstermek için değil, tesadüfen bir şey görürse çocuk olabilir, görmezse de görmez. O abartılmış biçimde olması ters tepki verebilir."


Dayak yiyen dayak atar mı?

       - Bir de şiddet uygulayarak seksten zevk alan erkekler var, döverek, vurarak.
       Ya da kendisi acı çekmek istiyor.
       * İşte bütün bunlar patolojiye giriyor yani o kişinin kendi geçmişinden kaynaklanıyor. Çocuk vardır durmadan dövülür, şamaroğlanı gibi dayak arsızı olmuştur, ilgiyi ancak dayakla elde ediyorsa o zaman bu çocuk mazoşistlikten zevk almaya başlıyor. Dayak yemezse adam yerine konmuyor gibi hisseder kendini, durmadan da bir şeyler yapar ondan bundan azar işitir, bundan yakınır sonra, ama mazoşistlik eğilimi vardır. Sadizm ve mazoşizm hiçbir zaman tek başına olmaz, belki seks esnasında babasını dövüyor.
       * Mesela bir homoseksüel ilişkide adam babasıyla olan çatışmasından sonra gidiyor erkeklerle aktif seks yapıyor. İşyerinde, evde, en ufak bir şey olduğunda gidiyor gay bara, oradan birini kaldırıyor ilişkiye giriyor. Sanki böyle bir hırs alma gibi bir durum ortaya çıkıyor.


Cinsel yaşlanma 35 yaşında başlar

       Prof. Dr. Faruk Altuğ
       - Erkeğin yaşıyla cinsel performansı arasında bir orantı var mı?
       * Yaşla androjen aktivitesinin düşmesi yani hormonal etkiler nedeniyle cinsel fonksiyonlarda bir düşme olur. Gecede veya haftada 3 - 4 kere ilişki kuruyorsa bu zamanla azalabilir, ama hiçbir zaman bitmez. Ancak cinsel yaşlanma 35 yaşında başlar.
       - 60 yaşındaki bir adam da gayet doyurucu iyi seks yapabilir, ama sanki, 50'sine gelen bir erkek bunu bilmiyor ve seks yaşamım bitmeye başlıyor diye korkuyor.
       * Bazıları gençlik yıllarındaki kadar aktif olmadıkları için zannederler ki artık benim seks yaşantım bitiyor, halbuki öyle değildir, tabii ki azalacaktır ama bitmiyecektir. Hatta 50 yaşının olgunluğuyla o gençlikteki tecrübesizliklerini yapmayacaklar, daha da başarılı olacaklardır. Çünkü kadını tanıyacaklardır, kadının neden zevk aldığını biliyor olacaklardır, kadına yaklaşım da ona göre değişik olacaktır.
       - Bunu kendilerinin bilmiyor olması andropozu getiriyor galiba. İşte o zaman genç kızlarla dolaşıp, onlarla gözüküp bakın ben hala işe yarıyorum durumları başlıyor...
       * Etrafa kendini öyle tanıtmak için kendinden yaşı çok küçük kızlarla ilişki kurabilirler. Tabii yaşı çok küçük bir genç kız yaşlı bir insana ben ona aşık oldum da ondan beraberim derse, şapkamı koyayım ona anlatsın. Ama bu dışarı karşı bir gösteriştir. 50 yaşına kadar normal seks doyumuna ulaşmış, karşı cinsi tanımış bir erkekte 50 yaşından sonra eyvah yapamayacağım korkusu olmaz, ama bazılarında olabilir.
       - 20 yıl birlikte olduğu kadına cinsel çekicilik duymuyorsa uğraşmalı mı çekici olsun diye?...
       * Her şey fuzuli uğraştır bence, hiçbir işe yaramaz, çünkü 20 - 30 senelik evlilikler eskimiş evliliklerdir. Saygı sevgi olabilir, ama seks, bir heyecan meselesidir, o kolay kolay eskisi gibi olmaz, hatta hiç olmaz, yapılan istatistiklerde de uzun süren evliliklerde de seks hayatının değil haftada 3 - 4 kez, sıfır olduğu bile söylenir. O zaman ne olacak? Akıllı olup çaresini bulacaklardır.

3426
Medya / Ynt: Eurovision-sever eşcinsellerin Bakü korkusu
« : 15 Eylül 2011, 04:39:28 ös »
EŞCİNSEL TERAPİ

Hepimiz dünyaya gözlerimizi açtığımızda bize gülümseyen  gözlerle karşılaşırız. Annemizin kucağında Babamızın ocağında hayata tutunmaya çalışırız. Eğitim sürecimiz küçük yaşlardan itibaren aile bünyesinde gerçekleşir. Aile ortamının sıcaklığında nasıl yemek yeneceğinden, ilişkilerimizi nasıl geliştireceğimize değin sosyal kodlarımız belirlenmiş olur. Sosyal ilişkiler kurma becerimizi ailemizin değerleri ile örtüşerek geliştirmiş oluruz.  Ailenin bireyin kişilik ve kimliğinin gelişimindeki etkisi yadsınamayacak kadar büyüktür. Ailelerin bir kuşaktan diğerine geçiş sürecinde çok sayıda sosyo-ekonomik, kültürel, psikolojik  vb değişimlerde otaya çıkmaktadır.  Toplumsal dönüşümlerin temelleri öncelikle aile içinde şekillenmektedir.  Çocuk için anne sevgi baba ise güven kaynağı olmaktadır. Anne babanın kişilik yapısı psikolojik açıdan sağlıklı ise çocuğun psikolojik yapısında  ona göre olumlu gelişim gözlemlenecektir. Eğer ki anne baba duygu ve düşüncelerinde çatışmaları olan bireyler ise çocuk açısından güvensiz bir ortamda yaşamak kaçınılmaz bir yazgı olacaktır.  Sevginin ve güvenin olmadığı bir ortamda çocuğun kişilik yapısında “güç”lenme olmamaktadır.  Güç dengesi kuramayan çocuğun psikolojik gelişiminde aksamalar ortaya çıkmakta ve çatışmalı bir süreç başlamaktadır.  Anne babasından sevgi ve güven duygusu alamayan çocuklar  bilinçaltı cinsel dürtülerinde anne yada babasına  cinsel imgeler taşımaktadırlar. Psikoterapi süreçlerinin ilerleyen aşamalarında eşcinsel bireylerin yüzleşmelerinde, terapi aynasında görünen, uzak, ilgisiz yada  tersi “ aşırı korumacı “  ebeveynlerin çocuk için gerekli duygusal ihtiyaçları karşılayamadıkları gözlemlenmektedir.Suçluluk duyguları ve kaygılarla hayata tutunmaya çalışan çocuk kendi içinde kendisi ile savaşmaktadır.  Çocuklukta barışı olmayan bu savaşı gençlik çağına kadar çocuk hep keybetmektedir.  Ergenlik döneminde cinsel kimlik kazanma sürecinde kendisi ile çatışması yoğun olarak süren eşcinsel bireyler  başka erkekleri kendilerinden daha güçlü görerek onlara duygusal yatırımlar ve aktarımlar geliştirmektedirler.  Çocukken karşılanmayan duygusal ihtiyaçlar  bedensel tatmin arayışlarına yönelmektedir.  Anne sevgisi ve Baba güveni alamamış eşcinsel birey ruhsal çatışmalarını dindirmek için Güç  kazanmaya çalışmaktadır.  Kendisini suçlu ve değersiz hisseden  kişi bu gerçekle çatışmasını çözümlemek için bilinçaltı bir süreçle fantezi (hayal) kurgularına sığınmaya başlamaktadır.  Kendisinin güçsüz ruhunu;  güçlü sandığı kendicinsinde aramaktadır.  Güçsüz bir erkek olarak güçlü sandığı erkeklere olan duygusal aktarımları belli bir aşamadan sonra erotikleşmektedir. Fantezi dünyasında kendi içindeki barışı olmayan savaştan kendisini kurtaracak  kahramanını bulan eşcinsel birey zihninde kurguladığı erotik oyunlar oynamanın zevki ile hayatta belki de ilk defa bir umut keşfetmektedir.  “Kurtarıcı güç” kendisine yıllardır ihtiyaç duyduğu sevgiyi (anlayış)ve güveni (değer)kendisine verecek inancındadır.  Çocuklukta bilinç gelişiminde yaşanan savaş  ergenlik döneminde bilinçaltında fantezi çözümlemelerle bir barışa dönüşmektedir.  Fantezi yöntemi ile elde edilen bu barışın getirdiği psikolojik rahatlama ile bu “kurtarıcı güc”ü ödüllendirmek için ona erotik yatırımlar yapılmaktadır. Eşcinsel ilişkiler kurma dönemi bu süreçte başlamaktadır.  Eşcinsel ilişkilerde cinsel arzular anksiyete giderme boyutunda olmaktadır. Eşcinselliğin kimliğin yarattığı bunalım ve arayış döneminde tutkular ve arzular  tutunarak, duygusal ihtiyaçları gidermek için “aşk”la başlayan ilişkiler genellikle cinsel birleşme odaklı cinsellikle sınırlanmaktadır.  Zamanla “aşk” mağduru olan eşcinsel bireyler ;    bu fantezi (hayal) “kurtarıcı güc”ün sahteliği “gerçeği” ile yüzleşmek zorunda kalıp  depresif duyguların etkisine girerek sıkıntılı, gergin bir süreç yaşamaktadırlar. Bu ruhsal kavşakta eşcinsel birey bilinçli olarak ya iyileşme arayışı sürecine girecek yada bilinçaltı fantezi çözümlemesinde bu sorunu duygusal arayışlarını baskılayıp sadece cinsel arayışlara indirgeyecektir.  Birinci şıkkı seçen kişiler için başlangıçta heyecanlı fakat daha sonra zor bir süreç başlayacaktır. Kaygılınarak, utanarak  ve belki bir umut diyerek ama umutsuzca bir psikolog kapısını çalmak gerekecektir.   İlk terapide yoğun kaygıları nedeniyle psikologla göz teması kurmaktan kaçınan “danışan”, sürecini yani yıllardır içinde sakladığı sırrını çekinerek ve sıkılarak dili döndüğünce anlatmaya  çalışmaktadır. Zaman zaman gözyaşlarının eşlik ettiği sürecin sonlarına doğru bir rahatlama ortaya çıkmaktadır.  Terapi odasında güven duygusu oluşmuşsa iyileşme sürecine ilk adımlar atılmış olmaktadır.  Çocuklukta yaşanan duygusal yada cinsel travmalar psikologa iyileşme umudu ile anlatılmaktadır. Eşcinsel danışan büyük sırlarını içinde sakladığı ruh kutusunu açar. Yalnızlığını ve sırrını paylaşabileceği terapi limanına sığınmıştır.  Artık onun istek ve irade gemisi  fırtınası ne zaman çıkacağı hiç bilinmeyen bilinçaltı-bilinç okyanusunda yol almaya başlamıştır. Umulan iyi bir yolculuk olması ve  güvenli kimlik adasına çıkmaktır.

3427
Medya / Ynt: Eurovision-sever eşcinsellerin Bakü korkusu
« : 15 Eylül 2011, 04:38:27 ös »
"eşcinsel olmayı kabul etmek demek; size çocuk yaşta cinsel tacizde bulunan insanı haklı çıkartmak demektir."


Eşcinsellerin kendilerini suçlu, huzursuz, yalnız, depresif, sıkıntılı ve gergin hissetmeleri sık rastlanan bir durumdur. Yani ruhuna ve benliğine aykırı olduğu halde eşcinsel eylemlerini sürdürmek zorunda kalmak veya dürtüyü kontrol edememek kişide ruhsal sıkıntı yaratabilir. Ayrıca eşcinsellik; özgür bir tercihin değil, genellikle çocuklukta yaşanan travmaların ve (anne-baba) ihmallerin bir sonucu gelişen bir durumdur. Bu açıdan baktığımızda da eşcinsellik ruhsal bir bozukluktur, bir cinsel eğilim bozukluğudur, bir cinsel kimlik bozukluğudur. Bu neden psikoloji biliminin eşcinsel yaşam tarzının ve toplumsal kimliğin sağlıklı olup olmadığını ayrıştırma, eşcinselliğin nedenini, yapısını ve tedavisini araştırmaya devam etme sorumluluğu vardır, olmalıdır, olacaktır. Bu bağlamda, kendi özgür seçimi ile eşcinsellikten kurtulmak isteyenlere tedavi imkanı sağlamamak, “bu tedavi edilebilen bir hastalık değildir” demek gerçekte eşcinselleri küçük düşüren ve ahlaki olmayan bir tutumdur.

Eşcinsel Terapi sürecinde aşağıdakine benzer öyküler sık sık dile gelmektedir.

"herşey çocukluktaki o kısırdöngü anına dönüyor.annemin bir anlık ihmali ile tecavüze uğramam aynı anlama geliyordu.daha hiçbirşeyden anlamayan 6 yaşındaki ben ve beni seksi bir tema görüp tecavüze yeltenen o sapık.ne olduysa oldu o gün.hayatımı değiştiren o olay bir anlık ihmalin sonucu ile oldu,beni hiç ihmal etmeyen annem ne olduysa o gün ben ihmal etti.o günün akşamı sıradan bir akşam değildi.artık erkekliğini odunlukta bırakmış,hürriyeti elinden alınmış,bir tercihe zorlanmış bir hırpani beden vardı.annem durumu farkettiğinde benim içinde onun içinde iş işten geçmişti.yapacağı tek iş bunu ölene kadar saklamaktı.öylede yaptı bu sırrı babam haric herkesten sakladı.içine düştüğüm kuyunun ne kadar derin olduğunu bilmeyen ben,tecavüz sonrası verilen parayı bir ödül olarak kabul etmiştim.herhalde bu  doğruydu dedim.nasıl düşünebilirdim ya 5 yada 6 yaşındaydım? günler ilerledikçe her kavga edişimizde annem bu olayı bir kase önüme sundu içinde bolca küfür hakaretle beraber.bu olayı benim yaptığım iddasına yeltenip kendi ihmalkarlığını çoktan unutmuştu.her sene her kavga benim annemden daha çok uzaklaştırıyordu."

Terapi odasının duvarlarında kalan bu psikolojik çığlıklar psikolog ve danışanı belli bir aşamadan sonra toplumsal bir haykırışa zorlamaktadır. Çocukken taciz ve tecavüz mağduru yada anne babaların yarattığı duygusal istismarlarının mağduru olan bireyler yıllarca süren suskunluklarını haykırmak için çabalamaktadırlar.

Son dönemde medya dünyasında sürekli olarak eşcinselliğin normalleştirilmesine yönelik çabalar gören gözlere aşikardır. Psikoloji giriş kitaplarında insan tanımlanırken " biyolojik, psikolojik, sosyolojik " bir varlık olarak ifade edilmektedir. Eşcinsel Derneklerinin çabaları ile eşcinselliğin genetik olduğuna yönelik  sözde bilimsel açıklamalar sık sık dile getirilmektedir. Bu metinlerde eşcinsellik söz konusu olduğunda insan " biyolojik ve sosyolojik " bir varlık olmaktadır.
Biyolojisi insanı eşcinsel yapmışsa, psikolojik süreçler dikkate alınmadan eşcinsel bireyin sosyal hakları gündeme getirilerek sosyolojik bir örgütlenme çabaları sarfedilmektedir. Aileler ergenlik döneminde kendileri için sarsıcı bir gerçekle karşılaştıklarında yıkılmaktadır. Çocuklarının eşcinsel olduğunu öğrendiklerinde kendilerini elleri kolları bağlanmış olarak çaresiz hissetmektedirler. Eşcinsel Terapi konusunda yeterli kuruluş ve yayın olmadığı için ilk adres genelde Eşcinsel Dernekleri olmaktadır. Bu derneklerin kapısını çalan aileler bir acı gerçekle karşı karşıyadırlar. Buradaki sözde yetkili ve yetkin kişiler eşcinselliğin tedavisinin olmadığını ve bunun doğal bir yönelim olduğunu ifade etmektedirler. Moral yitimi yaşayan ailelere bu durumu kabullenmeleri önerilmektedir.

Onarım Terapisi kitabının türkçeye tercümesi ile bu alanda çığır açan Kaknüs Yayınları, toplumsal anlamda bir birikime vesile olmuştur. Eşcinsel bireyler eşcinselliğin psikolojik kökenli olabileceğini belki de ilk defa düşünmeye başlamışlardır. Bu çizgide sessiz sedasız bir dönüşüm başlamıştır. Eşcinseller için bir umut ışığı yanmıştır. İçsel bir karanlığın içinde yürümek zorunda kalan eşcinseller bu ışıkla psikolojik destek arayışlarına yönelmişlerdir. Bu yöndeki terapi deneyimlerimiz arttıkça bu konunun önemini duyurma arayışlarımız başlamıştır. Onarım Terapisi kitabının başlattığı sürecin devamı olabilecek nitelikte Eşcinsel Terapi deneyimlerimizin kitaplaşması hem eşcinsel bireyler hem de aileleri için sağlıklı bir başvuru kaynağı olabilir. Böylece kendi kültürel dokumuzdaki psikolojik bozukluklar örneklendirilmiş olacaktır. Eşcinsel Terapi konulu kitabımızı okuyacak olan anne babalar ister istemez kendileri başka açılardan da sorgulamak durumunda kalacaklardır.

Kitabımıza düşündüğümüz isim " Tanrı'yı Affeden Erkekler & Eşcinsel Terapi "

Kitap özetle eşcinselliğe çözüm önerisi;

Kendileri ile yoğun çatışmaları olan bireylerin bu sorunlarının psikolojik kökeni genellikle babalarına duydukları kızgınlık,öfke ve nefrete dayanmaktadır. Çocuklukta baba otoritesi ile çatışan kişiler ergenlik döneminde varlıklarının anlamlarını sorgularken; Tanrı'ya da bir kızgınlık, öfke ve nefret duymaya başlamaktadırlar. " Neden beni böyle yarattın yada neden beni korumadın? " sorularının cevabını bulamamaktadırlar. Böylece
kendilerine yönelik bitip tükenmez kaygıları arttıkça artmaktadır.

Eşcinsel Terapi süreçlerinde babalarına yönelik bilinçaltı duygu ve düşünceleri ile yüzleşen bireyler; babalarını affetmeyi deneyimlemektedirler. Kendileri için çok zor olan bu süreci başaran danışanlar Tanrı'ya olan sitemlerini yeniden gözden geçirmektedirler. Geçmişte suçladıkları ve hesap sormak istedikleri Tanrı ile içsel olarak barışmaktadırlar. Bu süreç çözüm için nirengi noktası olmaktadır. Baba ve Tanrı ile barışan birey Kendisini de affederek kişiliğini ve kimliğini yeniden yapılandırmaktadır.

3428
Medya / Eurovision-sever eşcinsellerin Bakü korkusu
« : 15 Eylül 2011, 04:26:31 ös »
Eurovision-sever eşcinsellerin Bakü korkusu

2012'de Azerbaycan'da yapılacak Eurovision'a gitmek isteyen eşcinseller endişeli...
   

 Azerbaycan yetkilileri 2012'de Bakü'de yapılacak Eurovision yarışması için eşcinsellerin de ülkeye gelmesinde hiçbir sorun olmadığında ısrarlı. Ancak bu tür güvenceler, Azeri toplumunda eşcinsellerin gördüğü muameleyi birinci elden yaşayanlar için fazla bir anlam taşımıyor.

Kısa süre önce Fransa'dan siyasi sığınma hakkı alan eşcinsel Azeri sanatçı Babi Badalov, "Ağabeyim önce beni, sonra kendini öldüreceğini söyledi" diyor. "Eşcinsel olduğum ortaya çıkınca kızkardeşim de telefonda bana bağırdı ve ülkeden uzak durmamı istedi. Bir daha onlarla görüşebileceğimi hiç sanmıyorum."

Azerbaycan'ın ücra bir köşesinde doğan Badalov, 15 yaşına gelince Bakü'ye taşınmış. Ancak orada da cinsel eğilimini en yakın arkadaşlarından bile saklamış.

Haberin devamı ↓
reklam

'FAHİŞELİKTEN DAHA BETER'
Kendisi gibi sanatçı olan arkadaşı Tora Agabayova, "Eşcinsel olduğunu biliyorduk. Ama bize söylemiyordu. Evlenince çok şaşırdık." diyor ve ekliyor: Topluma uyum sağlamaya çalışıp duruyordu, çok baskı altındaydı. Sonunda kendi aslına sadık kalmayı tercih etti, bu yüzden de gitmek zorunda kaldı.

Yıllarca cinsel kimliğini saklamaya çalışan Badalov, 2008'de İngiltere'den sığınma hakkı istemiş, ancak Azerbaycan'da eşcinselliğin yasak olmadığı gerekçesiyle reddedilmiş. İngiltere'de başvurusunun kabulu için kampanya yapılınca, ülkesinde kimliği ortaya çıkmış ve ailesi dehşete kapılmış.

Badalov'un ailesinin yaşadığı muhafazakar bölgeden olan insan hakları eylemcisi Yadigar Sadıkov "Eşcinsellik buralarda fahişelikten beter. Ailesi bir eşcinseli öldürmeye karar verse, insanların çoğu bunu onaylar" diyor.

'AİLELERİNDEN DEĞİLSE ALDIRMIYORLAR'
Bir Azeri ile bir Ermeni arasındaki eşcinsel ilişki hakkında tartışmalı bir kitabın yazarı olan Alişer Aliyev ise Bakü'ye Eurovision'u izlemeye gelecek yabancı eşcinsellere kimsenin karışmayacağını söylüyor.

Aliyev, "Kendi ailelerinden olmadığı sürece insanlar eşcinsellere aldırmıyor" diyor. Ancak özellikle taşrada toplumun hiç bir zaman eşcinselleri kabul etmeyeceğini kaydediyor.

Azerbaycan'da 2001 yılında eşcinselliğin suç olmaktan çıkarıldığına işaret eden Azeri yetkililer ise, bu görüşlere katılmıyor.

3429
Yeni bir dosya açıyorum. “‘Eşcinsel olmaya alış’ tedavisine hayır” dosyası…

Nerden mi çıktı? Duyduklarımdan elbet! Hemen anlatmaya başlıyorum.

Eşcinsellik yıllardan beri “cinsel kimlik bozukluğu / cinsel sapkınlık, ruhsal bir hastalık” olarak tanımlandı. 1970’lere kadar eşcinsel insanlar gerek ilaçla gerekse terapi yöntemleriyle tedavi edilmeye çalışıldı.

Zamanla kutuplaşmalar devreye girdi. Birileri dedi ki bu hastalıktır/sapkınlıktır. Tedavi edilmelidir. Diğerleri dediler ki; bu bir cinsel tercih meselesidir. Hastalık değildir. Bu duruma hastalık diyenlerin kendileri hastadır. Ortada tedavi edilecek bir durum yoktur; zira hastalık diye bir şey yoktur.

1970 yılında Dünya Sağlık Örgütü (DSM-4) eşcinselliği hastalık veya cinsel sapkınlık olmaktan çıkardı. Kişisel tercih/cinsel tercih adı altında değerlendirdi. Bilim dünyası, eşcinselliği tedavi etmekten vazgeçtiği gibi, tedavi edilmesi gerekir gözüyle bakanları gericilikle, bilimdışı davranış sergilemekle suçladı.

Neyse… bu günlere geldik.



 Şimdi gelelim benim şaşırdığım noktaya… ve tartışmaya açılması gereken hususa!

Geçmişte eşcinsel olduğu için zorla tedavi edilmeye çalışılan insanlar vardı. Gerek medical gerekse terapilerle tedavi edilmeye çalışılan insanlar. Şimdi tam tersi. Duygularında bu hisleri taşıyan insanlar zoraki eşcinselliğe alıştırılmaya çalışılıyor. Anlayacağınız geçmişte “Size ne ey insanlar! Ben eşcinselim, halimden de memnunum.” diyen kişiler zorla tedavi edilmeye çalışılırken; bugün “Eşcinsel duygular içindeyim ve rahatsız oluyorum. Lütfen bana yardım edin, kurtarın beni bu duygulardan!” diyen kişilere zorla eşcinsellik sevdirilmeye çalışılıyor.

Birkaç yıl önce birileri eşcinselliğin tedavi edilmesi durumuna itiraz edip hak arıyorlardı. Eşcinselliğin (kendi cinsiyetine ilgi duyan kişi), lezbiyenliğin (kendi cinsine ilgi duyan kadın), gayliğin (kendi cinsine ilgi duyan erkek), biseksüelliğin (her iki cinse de cinsel anlamda ilgi duyan kişi), travestiliğin (karşı cinsin giysilerini giyinerek teşhirden hoşlanan kişi), transeksüelliğin (kendi cinsinden memnun olmayıp, karşı cinse geçmek isteyen veya geçen kişi) hastalık olmadığını, kişisel tercih olduğunu söylüyorlardı. Başarılı oldular. İstedikleri hakları ellerine geçirdiler. Şimdi bu şekilde yaşamak istemeyenlere “Eşcinsel olmaya alış” tedavisi yapılıyor. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu diyesi geliyor insanın.

Eşcinsel duygularından rahatsız olanlar ne yapacak şimdi? Karşı cinse değil de kendi cinsine ilgi duyduğunu fark edip, yaptıkları araştırmalarda bunun bir hastalık olmadığını okudukları halde, kendilerinin nefsi olarak hasta olduğunu düşünenlere ne olacak peki?

Karşılaştıkları ve şikayet ettikleri tedavinin ne olduğunu ben size söyleyeyim:

14-19 yaşlarında, hatta ergenlik döneminin kimlik bocalaması aşamasında olan gençlere, sanki tüm cinsel gelişim süreçleri tamamlanmış da tercihleri belirmiş gibi, eşcinselliği sevdirme çalışmaları yapılıyor. Gencin içine düştüğü, nasıl düştüğünü de bir türlü anlamadığı, geçmişinde belki travmaların/tacizlerin olduğu, bazen taciz/travmanın olmadığı; ama yaşadığı eşcinsel duyguların toparlanması için doktorlara giden gençler neyle karşılaşıyorlar biliyor musunuz?

“Bu duruma alışmalısın. Bu bir hastalık değil. Sana şimdi gay ve lezbiyen sitelerinin adreslerini vereceğim. Git, aralarına gir, dolaş… onlarla tanış… onlardan birisi olmaya gayret et. Zamanla alışacaksın merak etme. İçinde bulunduğun endişe ve kaygı, toplumun senin üzerinde oluşturduğu baskıdan başka şey değil. Avrupa’da eşcinseller evleniyor bile. Yakında Türkiye’de alışacak, daha rahat edeceksin. Utanmayacaksın.” gibi cümlelerle evlerine gönderiliyorlar. Ve birkaç tane doktor/uzman gezen genç başlıyor kara kara düşünmeye. En sıkıştığı noktada da bu şekilde yaşamaktansa kendine kıymayı bile düşünebiliyor.



Halinden memnun olan ve tercihlerine kimsenin karışmamasını isteyen birisine tedavi yapmaya çalışmak ne kadar yanlışsa; içinde bulunduğu durumdan kurtulmak isteyen kişiye “alışırsın alışırsın… eşcinsel olmaya alışırsın…” şeklinde yaklaşmak da bir o kadar tehlikelidir diyorum.

Kişiler uzmanlara niye başvuruyorlar Allah aşkına. Yardım almak için. Destek görmek için. Böyle mi yardım edeceğiz?

Tamam anladık biz medeni bir toplum olmaya çalışıyoruz! Avrupa ne yaparsa aynısını yapmak istiyoruz! Ama içinde bulunduğu durumu nasıl düzeltebileceğini bilmeyen kişiler varsa, onlara da istedikleri şekilde yardım etmek gerekmiyor mu?

Haydi uzman arkadaşlar işbaşına! İyi terapi, danışanın ihtiyaçlarına karşılık gelen terapidir diyeyim, başka da bir şey söylemeden herkese sevgiler diyerek yazıyı bitireyim…



3430
1.5 sene öncesine kadar bende bir eşcinseldim . Yani hiçbir zaman kabullenemedğim hislerim ve yönelimlerim vardı . Herşeyin kökeni aslında küçük yaşlarda yaşanılan olaylara dayanıyor . 23 yaşında bir ünvste mezunuyum . . Çocukluğum büyük bir aile içerisinde kadınların arasında geçti diyebilirim . Evde tek erkek çocuğu bendim . Abim veya evin içinde benden başta herhangi bir erkekte yoktu . Benle ilgilenmeyen , beni kucağına almayan , parka götürmeyen  bir babanın daha doğrusu Şam babasını erkekten saymazsak tabi .Geniş bir ailede kızlarla beraber büyüdüm , 5 yaşından beri kızlarla , onların bebekleriyle oynadım . Küçükken kadın bedenine özendiğimi , makyaj yapma arzusu taşıdığımı , kadın gibi yürüyüp , kadın gibi konuşmaya özendiğimi gayet net olarak hatırlıyorum . Bu tabi benim suçum değil . Çevremde rol olarak kendisini örnek alacak bir erkek göremeyince erkek çocuk otomatik olarak çevresindeki kadınları örnek alıyor , bu anne veya kızkardeşte olabiliyor . Küçükken bana erkek olduğumu hissettirecek , yani erkeksi kimliğimi geliştirecek bir aktivitede bulunduğumu hatırlamıyorum . Sokaktaki çocuklar top oynarken ben onları çok vahşi ve kaba yaratıklar olarak algılardım , onlara bir yandan benden güçlü oldukları için öfke duyardım , bir yandan da hayran kalırdım . Kişi kendi zıddına aşık olur , kız gibi büyüyen , erkeksi paylaşımları 0 ın altında olan bir çocuktan kızlardan hoşlanmasını beklemek hayal ötesi bir durum . Çocuk yaşlarda çevremdekiler tarafından ''kız gibi bir çocuk'' olarak algılandığım ve bana bu yakıştırmanın etkisiyle geçirdiğim ve giderek artan bunalımlarda cabası . Kadınları rol model alma , baba figüründen yoksunluğun üzerine birde 8 yaşlarında 20 yaşlarındaki bir gencin tacizine uğradım , bunu korkumdan ve etraf ne der diye kimseyede söyleyemedim . Tacizden sonra içime kapandığımı ve dışarı çıkmak istemediğimi hatırlıyorum . Tüm bu travmaların etkisiyle ergenlik çağına girdim . Çok fazla utangaçdım , toplum içerisinde  kendimi hiçbir zaman net olarak ifade edemedim okul çağlarında . En basit bir konuyu topluluk önünde ifade ederken bile kızarır , renkten renge girerdim . Okul çağlarında tüm erkekler bilirki kavga mutlaka olur , mutlaka en sakin çocuklar bile birbirine girer . Ben hiçbir zaman bir kere bile kavga ettiğimi hatırlamam . Kavga ederken bir yerim incinecek ve sakat kalcam diye o kadar korkardımki ve küçük yaşlarda futbol oynarken gözümde güçlü olan erkek figürü , bu seferde kavga ederken benim gözümde güçlüydü . Hem güçlü ve sempatik hemde alabildiğine itici tabiki . Okulda beden derslerinden nefret ederdim , malum beden eğitimi derslerinde erkekler futbola , kızlar voleybola , ben ise cesaret edip futbol oynamaya kalksam elim ayağım birbirine dolaşacak gibi gelirdi . O kadar özgüvensizdimki erkeklerle dostluk kuramazdım , kurduğum nadir erkeklere de kadınsı yönümü gösterirdim ve onları koruyucum ilan ederdim , onların beni bir kız gibi koruyup kollaması , sarıp sarmalaması öyle hoşuma giderdiki anlatamam . Çünkü psikolojik olarak erkeklikle ne kadar alakam vardı tartışılır .


3431
Çocuklar evebeynlerin deyimiyle yaramazlık yaparken çocuğunun psikolojik bir problemi olduğunu düşünen ve soluğu bir uzmanda alan anne baba , nedense içine kapanık , pısırık , kendini ifade edemeyen , utangaç , sosyal fobisi olan çocuğunu psikolağa götürme ihtiyacı hissetmez . Bu tür çocuklar bütün toplum tarafından son derece uslu ve efendi çocuklar olarak algılanır ve kabul edilirler .

http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=841.0 devamını okumak için linki tıklayınız

3432
Psikoloji / USLU ÇOCUKLAR KİMİN ESERİDİR: ANNE BABA ÖĞRETMEN
« : 08 Eylül 2011, 12:44:30 ös »
Çocuklar evebeynlerin deyimiyle yaramazlık yaparken çocuğunun psikolojik bir problemi olduğunu düşünen ve soluğu bir uzmanda alan anne baba , nedense içine kapanık , pısırık , kendini ifade edemeyen , utangaç , sosyal fobisi olan çocuğunu psikolağa götürme ihtiyacı hissetmez . Bu tür çocuklar bütün toplum tarafından son derece uslu ve efendi çocuklar olarak algılanır ve kabul edilirler .

http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=841.0

3433
Psikoloji / USLU ÇOCUKLAR KİMİN ESERİDİR: ANNE BABA ÖĞRETMEN
« : 08 Eylül 2011, 12:39:49 ös »
 USLU ÇOCUKLAR, ANNELER, BABALAR, ÖĞRETMENLER
 
 
Çocukların yaramazlığından herkes çok şikayetçidir . Say say bitmez . Anneler , babalar , dayak düşkünü öğretmenler , evebynlerin tamamı bu konuda ortak gibidir . Bir çocuk çocukluğunu yaşamaya kalktımı adı ''yaramaza'' çıkar . Özellikle şehir hayatında çocuklar eskisi gibi değil . Üstüste 12 katlı , 15 katlı binalar ve aman bir yere ses gitmesin endişesiyle çocuklar aptallaştırılarak büyütülür . İnternetten , playsationdan başını kaldırıp sosyalleşemez bile . Televizyonlar yine hep buna hizmet eder . Anne baba tarafından çocuklar itinayla pısırıklaştırılır , ehlileştirilir . Öğretmenler de bu sürecin tamamlayıcısı olurlar .
 
Pısırık , kendini ifade edemeyen çocuk evebeynler ve öğretmenler tarafından diğer çocuklara örnek gösterilir . Bak falanca çocuk ne kadar akıllı ne kadar uslu , sizde uslu olsanıza . Bak ne güzel sizin gibi top oynamıyor bir köşede oturmuş top oynayanları izliyor ve bak ne güzel ortalığı kırıp geçirmiyor . Çocuklar evebeynlerin deyimiyle yaramazlık yaparken çocuğunun psikolojik bir problemi olduğunu düşünen ve soluğu bir uzmanda alan anne baba , nedense içine kapanık , pısırık , kendini ifade edemeyen , utangaç , sosyal fobisi olan çocuğunu psikolga götürme ihtiyacı hissetmez . Bu tür çocuklar bütün toplum tarafından son derece uslu ve efendi çocuklar olarak algılanır ve kabul edilirler .
 
Oysaki eski bir eşcinselin ( bu kelimeyi sevmesemde ) şimdi heteroseksüel bir gencin yani benim kendi tecrübelerimden bizzat yola çıkarak anne babalara bir tavsiyem olacak . Uslu çocuk sağlıklı çocuk falan değildir . Uslu çocuk , gönlünde fırtınalar kopan çocuktur . O uslu çocuk eğerki bir erkekse o çocuk çatışmaları olan çocuktur . O uslu çocuk kızsa belkide tacize uğramış bir çocuktur . Dışarı çıkıp akranlarıyla top oynamayan , sinemeya gitmeyen , herhangi bir aktiviteye katılmayan bir çocuk sağlıklı çocuk olabilir mi ? Sosyal fobisi olan bir çocuk çevresiyle sağlıklı bir iletişim kurabilirmi ? Anne babaları korkutmak istemem ama tedbirli olmalarını isterim . Bir erkek çocuk eğerki akranlarıyla top oynamıyorsa , kızlarla oynuyorsa veya kızlarlada oynaması şart değil , bir köşeye çekilip yalnız kalma eğilimindeyse , içine kapanık ve duygusal sa , kendini ifade etmede ve hakkını savunmada güçlük çekiyorsa o çocuk eğer önlem alınmazsa bir eşcinsel adayıdır . Eşcinsellik te tamamen çocuğun bir tercihi değil , aksine sizin onları bilerek veya bilmeyerek sürüklediğiniz yolun ta kendisidir . Bunlar erkek evlatta eşcinsellik belirtileridir . Kızlar hakkında yorum yapmak istemiyorum , çünkü ben bir erkek çocuk olarak kendi öz tecrübelerimi anlattım . 1 yıl eşcinsel yönelim terapisi aldım ve bu da psikolojik bir sıkıntı  . Kız olsun erkek olsun çocuklarda içe kapanıklık iyi değildir .
 
Velevki eşcinsellik tehlikesini atlattık , çocuk eşcinsel olmadı peki sosyal fobi , hakkını savunamama , pısırıklaşma ve ürkek bir ruh yapısı çokmu iyi birşeydir ? Şüphesiz ki değildir . Bu yüzden tüm anne babalar , evlatlarına karşı sorumluluklarını yerine getirmeli , onun üzerinde fazla koruyucu olmamalı , onun psikolojik , cinsel ve kişilik gelişimini destekleyecek bir pozisyonda konumlanmalılar . Onların sorumluluk almalarını , sosyalleşmelerini , topluma ve kendilerine faydalı olacak bir konuma gelmelerini sağlamalılar . Kişilik yapısında güçlenme olmayan bir çocuk her zaman psikolojik sorunların habercisidir , buda benim bir kardeşiniz olarak , çok acı çekmiş , intiharları düşünmüş , depresyonlara girmiş zamanında tüm bunları yaşayan bir kardeşiniz olarak size tavsiyemdir . Bunların hepsinin kökeninde çocukluk ve anne babayla iletişim bozukluğu vardır . Unutmayınki onları geliştirecek tarzda desteklemeniz hem onun , hem kendinizin hemde toplumun yararına olacaktır .
 

3434
Psikoloji / Ynt: Aile Hukuku ve Evliliğin Psikolojik Boyutu
« : 06 Eylül 2011, 04:49:34 ös »
B İ L İ R K İ Ş İ    R A P O R U



MAHKEMECE İSTENEN HUSUS:

Mahkemece tarafların dinlenerek aralarında mevcut geçimsizliğin kaynağı ve evliliğin devamında tarafların faydasının olup olmadığı hususlarının tespit edilmesi istenmiştir.

http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=111.0 tıklayınız

3435
Psikoloji / Ynt: Narsist kadının ilişkiyle ilişkisi
« : 06 Eylül 2011, 03:11:51 ös »
Kadın Narsisizmi

Sayfa: 1 ... 227 228 [229] 230 231 ... 273