İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - psikolog

Sayfa: 1 ... 221 222 [223] 224 225 ... 273
3331
Psikoloji / Ynt: BEN SEN MİYİM YOKSA SEN BEN MİSİN?
« : 02 Aralık 2011, 09:09:41 ös »
özellik taşırlar. Eşler yansıtmalı özdeşimleri kabullenerek ilişkilerinin içinde kalırlar. Aynı özellik, çocuk ve anne-baba ilişkisi için de geçerlidir
ve yansıtmaları kabul eden genelde çocuklardır.
Çocuklar, çoğu kez anne-babanın sevgisini yitirme
korkusuyla yansıtmaları kolayca kabullenirler.
Tom  Main’a göre (1975) yansıtmalı özdeşimde
“öteki”, aslında yansıtan tarafından yansıtılan ve
esasında kendisine yabancı olan saldırgan nitelikleri ve itkileri (impulse) hissetmeye zorlanır, garip
ve rahatsız hissedebilir ve yansıtana karşı kızgınlık
duyar. Fakat yansıtanın zayıflığı ve korkaklığı kar-
şısında, kendisine devamlı olarak zorla yüklenen
üstünlüğe ve saldırgan güce karşı koymak bir o
kadar da zorlaşabilir. Bu tür rahatsızlıklar az veya
çok tüm çift ilişkilerini etkiler. Bir kadın, örneğin,
kendisinin korkulan, istenmeyen, saldırgan ve hükmeden yanlarını kocasına yansıtır ve sonrasında da
kocasından korkar ve ona saygı duyar. Diğer taraftan koca, kendisine zorla yüklenen kaynaklardan
dolayı saldırgan ve hükmedici hissedebilir. Daha
da ötesi, kendine ait nedenlerden dolayı kişiliğinin
belirli çekingen yönlerini hor görebilir, reddedebilir ve yansıtmalı özdeşim ile bunları eşine yansıtır
ve böylece onu da hor görebilir. Böylece eşi, sadece kendine ait olan çekingen kısımlarla kalmayıp onunkileri de yüklenmiş olabilir. Belirli çiftler
öyle birbirine kenetlenmiş yansıtma düşlemlerinin
egemen olduğu dizgeler içinde yaşarlar ki, her biri
karşısındaki kişiyle değil sanki yansıtılan istenmeyen, bölünmüş kendi kısmıyla evli gibidir. Fakat
egemen ve kaba olan koca ve aptalca çekingen ve
saygılı olan kadın, kendileriyle ve karşısındakiyle aşırı mutsuz olabilir; buna rağmen bu evlilikler
istikrarlıdır, çünkü eşlerden her biri narsistik patolojik amaçlar için diğerine ihtiyaç duyar. Yani,
zorla yapılan yansıtma süreçleri, özellikle de yansıtmalı özdeşim, hem kişiyle hem de karşısındaki
nesneyle ilişkidir. “Öteki” (ki bu genellikle yakın
ilişki kişisidir), az veya çok, her zaman, yansıtmalı
özdeşimin içinde bulunmakta ve mutlaka süreçten
etkilenmektedir. İlişkilerde kimi zaman karşılıklı
yansıtmalı özdeşimlerin oluşturduğu bağlar öylesine bir düğüm meydana getirir ki, bunun sonucunda
ortak kişilik tükenişleri ve işgalleri yüzünden kişilerarası alanda bozukluklar ortaya çıkabilir.
Yansıtmalı özdeşimi olağan insan ilişkilerinde
kendisini gösteren bir iletişim formu olarak görenlerin en büyük katkısı, onu ağır psikopatolojilerle
sınırlı olmaktan çıkararak insan ilişkilerinin olduğu
her yerde işleyen bir süreç halinde tanımlamalarıdır.
Ogden’in Modeli 
Son zamanlarda yansıtmalı özdeşim üzerine
yapılan çalışmalar, Klein’ın değil, Ogden’in modelini temel almaktadır; çünkü Ogden, yukarıda
özetlemeye çalıştığımız tüm tartışmaları gözden
geçirerek üzerinde kolay fikir birliği sağlanabilecek bir model geliştirmiştir. Ogden, temelde yansıtmalı özdeşimin hem normal hem de patolojik
olabileceğini dile getirmiştir. Ogden, yansıtmalı
özdeşimin patolojik biçiminin ağır kişilik bozuklukları ve psikozlarda görülebileceğini ve burada
yansıtılan materyalin kendilik tasarımları olduğunu
dile getirmiştir. Nevrozlarda ve sağlıklı bireylerin
gündelik yaşamlarında görülen daha sağlıklı yansıtmalı özdeşimlerin ise yalnızca nesne tasarımlarının yansıtılması şeklinde olduğunu belirtmiştir
(Ogden 1979; Ogden 1982). Ogden’in yansıtmalı
özdeşim modelinde yansıtmalı özdeşim, birbirini
izleyen üç aşamada anlatılmaktadır. Bunlar sırasıyla yansıtma, kişiler arası etkileşim ve yansıtmanın yeniden içselleştirilmesidir.

3332
Psikoloji / Ynt: BEN SEN MİYİM YOKSA SEN BEN MİSİN?
« : 02 Aralık 2011, 09:09:09 ös »
Normal ilişkilerde
karşısındakini belli bir şekilde davranmaya zorlama şeklinde ortaya çıkan davranışlarda yansıtmalı
özdeşim, kişinin kendi içsel parçalarını karşıdaki
kişinin ruhsal dizgesi içine sokması ve kendi par-
çasıyla ilişkisini koparamaması yüzünden de kar-
şısındaki kişiyi parçası gibi yaşayarak onu kontrol
etmeye çalışmasıdır.
Zinner ve Shapiro (1972) ise, yansıtmalı özdeşimi aile ve evlilik terapisinde kullanmak üzere
genişletmişlerdir. Onlar da Porder gibi yansıtmalı
özdeşimi, ilkel bir savunma mekanizması olarak
değil de, sıradan, günlük yaşantıda var olan bir
mekanizma olarak görürler. Onlara göre, patoloji olarak görülen bu süreçler normaldir, hatta romantik ilişkilerde normalde yaşanan da yansıtmalı
özdeşimdir. Evli çiftler arasında karşılıklı olarak,
üstelik sürekli bir biçimde, yansıtmalı özdeşimler
yaşanmaktadır (Scharff ve Scharff 1997; Zosky
2003). Örneğin aile içinde, koca, kendisinde olmasını istemediği edilgenliği ve zayıflığı karısına
yükleyerek ve yansıtarak, kendinde olmasını arzuladığı saldırgan ve rekabetçi imgesini sürdürebilmektedir. Bu da, kendisindeki saldırgan rekabet-
çi özellikleri kocasına yansıtmak yoluyla istediği
edilgen ve çaresiz, dolayısıyla korunan bağımlı
kişi imgesini sağlayabilen kadın için ideal bir
durumdur. Bu açıdan eşler arasındaki yansıtmalı
özdeşimler, karşılıklı pekiştirici ve tümleyici bir

3333
Psikoloji / Ynt: BEN SEN MİYİM YOKSA SEN BEN MİSİN?
« : 02 Aralık 2011, 09:08:31 ös »
Melanie Klein’a ilk ciddi eleştiriler başka bir
nesne ilişkileri kuramcısı olan Otto Kernberg’den
gelir. Ancak tüm Nesne İlişkileri kuramcıları gibi
Kernberg de bir yönüyle Klein’ın izleyicisidir. O
da Klein gibi, ruhsal  alandaki içgüdülere değil,
kişilerarası alandaki ilişkilere bakar. Kernberg,
yansıtmalı özdeşimin insan ilişkilerinin doğasını
anlamak için fırsat sağlayan yanıyla ilgilenmez;
düzeneğin borderline kişilik örgütlenmesi dediği
ağır klinik tablolara yol açan görünümleri üzerine odaklanır. Kernberg’e göre yansıtmalı özdeşim,
ilkel bir savunma düzeneğidir, dolayısıyla ancak
borderline kişilik bozuklukları ya da psikotik durumlar gibi kendi içlerindeki kötü nesne (object
representation) ve kendilik tasarımlarını (self-representation) yansıtmaya çok fazla gereksinim duyan, en alt düzeylerdeki ağır psikolojik bozukluklarda  görülebilir (Kernberg 1967).
Kernberg, yansıtmalı özdeşimin yansıtma savunma mekanizmasına göre daha ilkel bir düzenek
olduğu konusunda Klein’ın fikrine katılır. Ancak
bunun nedeninin Klein’ın ileri sürdüğü gibi yansıtmalı özdeşimin egemenlik kurma motivasyonu
taşıması ile ilgili değil, henüz bebeğin anneden
tam olarak ayrışmamış olması ve aralarındaki sı-
nırların belirgin olmaması ile ilgili olduğunu savunur. Eşduyumun (empati) yansıtmalı özdeşimin
işleyişinde çok önemli bir işlevi olduğu görüşündedir. Yansıtmanın yapılabilmesi için anne-bebek
ayrışmasının tamamlanmış olması gerekir. Yansıtmalı özdeşim henüz bebeğin kendisini anneden
ayrıştıramadığı ve yansıtma yapamadığı dönemde
ortaya çıktığı için daha ilkel bir savunma düzene-
ğidir. Kernberg’in burada sözünü ettiği eşduyum,
insanlar arası ilişkilerde karşılıklı anlayışı sağlayan, sağlıklı eşduyum değil; onun en ilkel düzene-
ği olan, henüz ayrışmamışlığın neden olduğu eşdu-
yumdur ve olumsuz bir anlamda kullanılmaktadır.
Bu bakış açısına göre, bebeğin kendisini anneden
ayırt edemediği dönemde, annenin iç dünyasına ait
her şeyi eşduyumla tümden içe alması, yansıtmalı
özdeşimin temelidir. Bu dönemde annenin ruhsal
dizgesi bebek tarafından kolayca içe alındığından
ve bebek kendini zararlı materyalden korumak için
başka bir mekanizmaya sahip olmadığından, annenin iç dünyasında sahip olduğu tüm yıkıcı etkiye
açık bir haldedir. Kernberg, kendilik sınırı olmayan insanların da yakınlarıyla ilişkide, aynen bebeklikte olduğu gibi bu tür savunma mekanizmalarını kullandıklarını öne sürer. Eğer bir ilişki içinde
bireysel sınırlar belli değilse, iç içe geçmiş durumdaysa, o ilişki içinde olup biten şeyler temelde
yansıtmalı özdeşimdir. Ancak Kernberg sonradan,
sınırları belirli bireyler arasında da yansıtmalı özdeşimlerin olabileceğini dile getirmiştir (Kernberg
1987). Kernberg’in yansıtmalı özdeşimi eşduyuma
dayandırarak açıklamaya çalışmasının, insan iliş-
kilerini anlamada, kendilik ve kimlik oluşumunun
dinamiklerini kavramada çok önemli çağrışımları
vardır. Yansıtmalı özdeşim, olumlu ya da olumsuz, iç dünyamızda önem verdiğimiz, yakınımızda
olan,  şöyle ya da böyle tanıdığımız, tanıdık hissettiğimiz nesnelerle ilişkiler için daha çok gündeme
gelen bir düzenektir. Yakın ilişkilerde daha yıkıcı
duygusal bağların ortaya çıkmasının; grup (ve topluluk) kimliklerinin oluşumu süreci içinde, bir arada yakın yaşayan gruplar arasında yıkıcı, olumsuz
ve ‘ötekileştiren’ evrensel hislerin anlaşılmasında,
Kernberg’in katkısı çok önemlidir.
Yansıtmalı Özdeşime “İletişim” Olarak 
Bakanlar
Porder, yansıtmalı özdeşimi yalnızca bir savunma düzeneği olarak değil, olağan insan ilişkisinde
var olan bir düzenek olarak görür. Ona göre yansıtmalı özdeşim bir ebeveyn veya bakıcı ile bebek
arasındaki etkileşimin süreğen biçimde yinelenmesi olarak anlaşılabilir (Porder 1987). Anne aslında çocuğun belli bir şekilde davranmasını ister
veya onu zorlar. Çocuk da kontrol etmeyi temelde
anneden öğrenir. Burada anne, çocuk için ilk nesne, bakım veren insandır. Çocuk da yaşamında baş
etme becerilerini aşan derecede zorlanım yaşarsa,
anne-çocuk ilişkisindeki rolleri tersine çevirerek
anne-babasının kendisine yaptıklarını ötekileri
kontrol etmede uygulamaya başlar, onların rolüne
bürünür; çünkü dağarcığındaki baş etme becerileri
ve bilgileri sınırlıdır. Çocuklar için neredeyse alı-
şılageldik olan bu düzeneğin kullanımı erişkin ya-
şamda da zaman zaman gündeme gelebilir. Porder,
tezini kanıtlayabilmek için psikoterapötik ilişkiden
örnekler verir. Genelde analisti ile aktarım ilişkisine girmiş olan hasta, analisti güçlü bir ebeveyn
gibi algılamaktadır. Fakat yansıtmalı özdeşim işin
içine girdiğinde birden bire bu algılama tersine
döner; bilinçdışı bir şekilde analist çaresiz, güç-
süz, kötü çocuk; hasta ise güçlü, sert ve eleştiren
bir anne-baba haline dönüşür. Böyle bir durumda
hasta analistine karşı, ebeveynleri kendisine nasıl
davranmışsa öyle davranmaya başlar. Porder’e
göre burada, herhangi bir aktarım ilişkisinde olduğu gibi hastanın duygularını analiste yansıtması değil, hastanın analistini tedavi seansı boyunca
belirli bir şekilde davranmaya zorlaması vardır.
Yansıtmalı özdeşim psikoseksüel gelişimin tüm
evrelerinde ortaya çıkabilir ve uyumsal amaçlara,
üstbenlik (süperego) gereksinimlerinin karşılanmasına hizmet eder. Bir başka deyişle yansıtmalı
özdeşimde, anne-babaları tarafından kullanılan
ve genellikle patolojik olan savunmaların aynen
çocuk tarafından kullanılma çabası ve bu çabanın
daha sonradan erişkin yaşamda da yinelenmesi
dışında başka bir işlem yoktur.

3334
Psikoloji / Ynt: BEN SEN MİYİM YOKSA SEN BEN MİSİN?
« : 02 Aralık 2011, 09:07:21 ös »
Klein, bebeğin anneye aktardığı saldırganlık
parçalarının ve dürtülerin daha sonra bebek tarafından tekrar içselleştirildiğini belirtmiştir. Benzer
şekilde bebeğin her dışkılaması, kendisi için tek
ruhsal nesne olan annesi üzerinden yani onunla
ilintili olarak gerçekleşmektedir. Bebek, dışkılama
eyleminde aslında kendi kötü parçasını yani dış-
kısını annesine atmaktadır. Burada “yansıtma”nın
en ilkel düzeneği işlemekte; bebek, kendisinde olmasını istemediği, saldırgan yanları anneye yansıtmaktadır. Bebekliğin bu döneminde meme, annenin bir uzantısı olarak algılanmakta, anne memenin
tamamından oluşmuş gibi görülmektedir. Memeyi
somurmak, emmek, içini boşaltmak ile kendi içindeki tehlikeli, istenmeyen parçaları annenin içine
atmak arasında gidip gelen bebek için, kaygısını
azaltmak, yaşamsal bir meseledir. Anne/meme ise
bunu sağlayacak olan araçtır.
“Yansıtma”nın temel düzeneğinin “bölme”
(splitting) diye adlandırdığı bir başka savunma
düzeneği olduğunu ifade eden Klein, bebeğin ilk
etapta “iyi” ve “kötü” “anne” ile “iyi” ve “kötü”
“ben” imgelerini ruhsal yapı içinde ayrı ayrı tuttuğunu yani bölme yaptığını, ancak anne ile ilişkisinde yaşantıları çoğaldıkça ve (bu ilişkide annenin
yetersizliği ya da aşırı davranışları yüzünden kırılmalar ya da bozukluklar olmadığı sürece) bebeğin
yaptığı “bölme” işleminin, hem iyi hem de kötü
yanları olan anne ve ben algısına doğru değiştiğini
dile getirmiştir. Ödipal öncesi dönemde bebeğin
yaptığı bu “bölme” savunmasının temel güdüleyicisi, kendini, benliğine ve nesneye ait ‘kötü’ yönlerden korumaktır. Bu dönemde ruhsal aygıt içinde
bölünmüş olarak ayrı tutulmaya çalışılan parçalar
ötekine yansıtılır. 
Klein, yansıtmalı özdeşimde bebeğin, önce
içinden bir parçayı anneye yansıttığını, daha sonra
tekrar içine alarak onunla özdeşleştiğini, temelde
kötü yönlerden kurtulmaktan ve karşıdaki kişiye
zarar vermekten çok, ona hükmetme, kontrol etme
amacı taşıdığını belirtmiştir. Bu yönüyle yansıtmalı özdeşim, aslında “yansıtma”dan daha ilkel bir
düzenektir; “yansıtma” mekanizması kullanılırken
iç dünyadaki olumsuz içerik bir başkasının üzerine
boca edilir. Yansıtmalı özdeşimde ise karşıdakinin
davranışlarını istenen biçime sokma, bir başka deyişle ona hükmetme amacı vardır (Klein 1952).
Görüldüğü gibi Klein’in görüşleri gerçek annebebek ilişkilerinden çok, bebeğin düşlemsel dünyasında olup bitenlere dayanır ve saldırganlık dürtüsü çok fazla vurgulanmıştır. Klein bu nedenlerle
birçok eleştiri almıştır (Gabbard 1990), ama bu
eleştiriler, Klein’ın tanımlamaya çalıştığı düzeneklerin ve özellikle yansıtmalı özdeşimin insan
ilişkilerinde birbirimize neler yaptığımızın anlaşılmasına yaptığı katkıyı ortadan kaldırmaz.
Klein, insan davranışlarının kökeninin anne ile
ilişkide olduğunu, kendilikle ilgili temellerin yaşamın ilk yıllarında atıldığını fark etmiş, bu ilişkiyi
gözlemlemeye başladığında da, saldırganlığın ve
güç ilişkilerinin, daha insan yavrusunun yaşamının
başlangıcında ona yön verdiğini iddia etmiştir. Saldırganlık içgüdüsüyle hayatta kalabilmek için baş-
kaları üzerinde egemenlik kurma arzusu, yaşamın
başlangıcından beri vardır ve anneyle ilişkimizde
de esastır. Yansıtmalı özdeşim, kendi olumsuz
yanlarımızı, eksikliklerimizi, gereksinimlerimizi
anneye yükleyerek onu bu ihtiyaçları karşılamak
için hareketlendirmenin, bir başka deyişle onun
davranışlarını yönlendirmenin ve ona hükmetmenin adıdır.
Bion ve Kernberg
İngiliz grup analisti Wilfred R. Bion, yansıtmalı
özdeşim kavramını daha çok psikoterapi sürecindeki terapist-hasta/danışan ilişkisinde ele almıştır
(Bion 1959). Bion’a göre, yansıtmalı özdeşim, bu
düzeneği iyi bilen bir terapist tarafından terapide
çok iyi bir tedavi aracı olarak kullanılabilir. Terapist, hasta ile ilişkisinde onun kötü parçalarının
yansıtılması için bir araç işlevi olduğunu fark edip,
yansıtılanları direnç göstermeden içine alır, kabullenir, içinde tutar ve değiştirdikten sonra dışarı verirse, hastanın kendi yansıtmalarını değişmiş ve iş-
lenmiş biçimlerde yeniden içine almasını sağlamış
olur. Psikoterapi sırasında hasta, kendisine ait kötü
yanları bütünleştirebilmek ve bir tür kendine dönme ve ilerleme sağlayabilmek için paranoid- şizoid
konumdan depresif konuma ilerler ve asıl değişim
bu sırada ortaya çıkar. Hasta, içindeki “kötü” par-
çaları terapiste yansıtarak onlardan uzaklaşırken
aslında gündelik yaşamında hep tekrarladığı örüntüleri ortaya koymaktadır. Ancak gündelik yaşamdaki kişilerin aksine terapist bu yansıtmaları geri
yansıtmadığından (içinde tuttuğundan), hasta bu
“kötü” yansıtmaları içselleştirmez. Böylece hasta “kötü” parçaları değil, işlenmiş olarak yeniden
yansıtılan daha yeni ve daha olumlu parçaları iç-
selleştirir. Bion’un yaklaşımının önemi, insan iliş-
kilerinde belirleyici bir işlev gören yansıtmalı özdeşimlerin tanınması ve gerektiğinde düzeltilmesi
için yol gösterici niteliğinin olmasıdır.

3335
Psikoloji / BEN SEN MİYİM YOKSA SEN BEN MİSİN?
« : 02 Aralık 2011, 09:05:21 ös »
Psikolog Hüseyin KAÇIN
0 555 326 22 91
www.huseyinkacin.com

27 Mart 2011 Pazar akşamı TV5 Ana Haber Bültenindeki söyleşide
"eşcinsellik hakkında"
gündemdeki eşcinsel parti adaylarının varlığını konu alarak konuşma yaptı.

http://www.youtube.com/watch?v=u1iMl9dDm-o&feature=related  tıklayınız


http://www.youtube.com/watch?v=tYzUWd-BFag&feature=related tıklayınız


26/12/2011 tarihli Radikal Gazetesinde sitemiz ve eşcinsel terapiler hakkında
yayınlanan makaleye ulaşmak için tıklayınız

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1073587&Yazar=PINAR_OGUNC&Date=26.12.2011&CategoryID=97#





Yansıtmalı özdeşim kavramı, tanımlandığı günden bu yana birçok klinisyen ve kuramcının  dikkatini çekmiş, kavramla ilgili farklı görüşler öne
sürülmüştür. Literatüre bakıldığında, kavram üzerinde fikir birliği olmadığı görülmektedir. “Nesne İlişkileri Kuramı”nın kurucusu olarak bilinen
Melanie Klein, kavramı ilk kullanan teorisyendir
(Klein 1946). Onun bakışını ve ardından gelen di-
ğer yaklaşımları özetlemek, hem kavramın doğası-
nı anlamakta yararlı olacak, hem de bu yazı içinde
göstermeyi amaç edindiğimiz gibi, kavramın insan
ilişkilerinin tüm alanlarını nasıl etkilediği konusunda bir fikir verecektir.
 “Nesne İlişkileri” içinde yer alan yaklaşımlarda yansıtmalı özdeşim, üç şekilde ele alınmaktadır.
Birinci bakış açısı, yansıtmalı özdeşimi, yalnızca
“borderline kişilik bozukluğu” gibi ruhsal yapılanmanın ağır bir biçimde zedelendiği kişilik patolojilerinde kullanılan bir savunma düzeneği olarak
görmektedir. Buna Kernberg’in ortaya koyduğu,
“borderline” kişilik örgütlenmelerinde görülen di-
ğer patolojiler de eklenebilmektedir. İkinci bakış
açısına göre, yansıtmalı özdeşim, psikanaliz sürecinde, “aktarım” (transference) ve “karşı-aktarım”
(counter-transference) içinde psikanalist/terapist
ile analiz edilenin/hastanın/danışanın arasındaki ilişkide kendisini gösteren bir mekanizmadır.
Üçüncü görüş ise, yansıtmalı özdeşimin aslında
insan ilişkileri içinde, kişinin herhangi bir öteki
(kişi, kurum, grup ya da ulus) ile ilişkisinde yaşanan her şey olabileceğini iddia etmektedir (Göka
ve ark. 1993).
Melanie Klein
Klein kuramını, bebeklerin içsel çatışmalar,
saldırgan, yamyamsı dürtüler ve ilkel yok edilmezarar görme anksiyeteleriyle baş etmek için ortaya
çıkardıkları ilkel savunmalar üzerine inşa etmiştir.
Kuramında bebeklerin yaşamın ilk yılında sırayla “Paranoid-Şizoid konum” ve “Depresif konum
”lardan geçtiğini ifade eder. Burada sözü geçen
“konum” kavramını, bir gelişim evresi gibi değil
de, “kendine özgü anksiyeteleri, savunmaları ve
içsel nesne ilişkileri olan, bir benlik örgütlenme
durumu” olarak anlamak gerekir (Alford 1989).
Bu iki pozisyonda temel motivasyon, saldırganlık
dürtüsünden kaynaklanır. Bebek, nesneleri kısmi
nesneler (part objects) olarak yaşar. Bebek için
ilk kısmi nesne anne memesidir. Bebeğin yaşam
alanının en büyük bölümünü dolduran anne memesi, aslında onun saldırganlığı ve diğer dürtüleri
için kendi düşlem dünyasını dolduran imgelerin
depolandığı bir mekanı da oluşturmaktadır. Paranoid-şizoid konumda bebek, kaygısını azaltmak
için kendi içindeki istemediği saldırganlığı ve
kötü yanlarını anneye, yani memeye yansıtarak
kendinden uzaklaştırmaya çalışır. Bu pozisyonda
“kötü”, annedir. Daha sonra Klein’ın depresif konum dediği dönemde daha farklı ilişkilere giren
çocuk, anneyi ve kendisini daha tam, yani “iyi” ve
“kötü”lerin toplamından oluşan bir bütün olarak
görmeyi başardıkça, geçmişte annenin iyi yanlarını görememiş olmaktan dolayı suçluluk duygusu
yaşar. 

3336
Genel Tartışma / Babasız çocuklar ülkesi Türkiye
« : 02 Aralık 2011, 02:21:11 öö »
Babasız çocuklar ülkesi Türkiye

“Çocuklarını tanımayan, onların yüreklerinde ne fırtınalar koptuğunu, zihinlerinde ne tasalar olduğunu kavrayamayan babalarla dolu bu toplum... Varlıkları sadece birer kelimeden ibaret, evlatları tarafından sevilmemenin ne korkunç bir eksiklik olduğunu anlamayan kâğıttan pederler var bu pederşahi diyarında. Elbette istisnalar da çok. Ama ortalamaya baktığımızda çıkan tablo düşündürücü. Üstelik belli ki bir zincir var kolay kolay kırılmayan.”

www.elifsafak.com.tr Y eri geldi mi övünürüz. Ne kadar genç ve dinamik bir toplum olduğumuzu anlatırız ballandıra ballandıra. Avrupa yaşlanırken işte biz terütaze duruyoruz karşılarında. Gençlerimizin sayısı az buz değil, 14 milyonu buluyor ne de olsa. Gururlanırız bu durumdan ama doğrusu pek güvenmeyiz gençlere. Kulak vermeyiz dertlerine, endişelerine. Su küçüğün, söz büyüğündür ya. Şimdi sussun, yaşlanınca konuşsunlar. Gençleri dinlemez, onlara kendilerini ifade etmeleri ve geliştirmeleri için platformlar açmaz, fırsat vermeyiz. Hal böyle olunca gençlere yönelik çalışmalar da parmakla gösterilecek kadar azdır. Herkesin yapacak daha mühim, daha acil işleri varken...

Genç Hayat Vakfı’nın büyük bir tutarlılık ve sebatkârlıkla 1218 yaş arası kesim için yaptığı çalışmaları ilgiyle, takdirle izliyorum. Çocuğa Karşı Aile İçi Şiddetin Önlenmesi için başlattıkları proje o kadar önemli ki. Senelerce bu konuda devekuşu misali kafamızı kuma gömdük. Ensest başta olmak üzere her türlü aile içi taciz ve istismarın Batı ülkelerinin sorunu olduğuna, bizim gibi manevi değerleri yüksek toplumları ilgilendirmediğine kendimizi inandırmaya çalıştık. Halbuki hakikat, yok saydığımız hakikat önümüzde durdu, duruyor. Çocuklara ve kadınlara yönelik şiddetin giderilmesinde kat etmemiz gereken uzunca bir yol var önümüzde. Utanç hikâyeleri var dinlememiz, duymamız gereken.

                                                   *

Kadın milletvekillerimiz Meclis’te birbirlerinin üzerine yürümek yerine, görmekten bıkıp usandığımız o husumet ve hamaset dolu sahneleri yeniden üretmek yerine, bir araya gelseler, birbirlerini dinleseler, sorunlarımızın çözümü için uğraşmayı deneseler keşke. Çünkü, ister AK Partili olun ister BDP’li, gençlerimizin meseleleri ve aile yapılarımızın kronikleşmiş eksiklikleri hepimizin ortak derdi. Bugün Genç Hayat Vakfı, 12-15 yaş arasında 450 çocukla yola çıkarak aile içi şiddete yönelik kapsamlı bir çalışma yürütmekte. Bu konuda daha fazla bilinçlenmek, hakikatleri öğrenmek, hikâyelerimizi paylaşmak, eski yasaların, uygulamaların ve zihniyetlerin aciliyetle değişmesi için el birliğiyle didinmek... Bir şeyler yapmak. Tekerrüre değil, pozitif bir değişime katkıda bulunmak. Hayıflanmayı, şikâyet etmeyi, böyle gelmiş böyle giderciliği bırakıp çaba göstermek. Karınca kararınca, adım adım. “Çocuk hakları” yeni yeni bir kavram olarak yeşermekte, henüz ne yazık ki insan haklarının kâfi derece olgunlaşmadığı, ifade özgürlüğünün su gibi, ekmek gibi, hava gibi elzem ve yaşamsal olduğunun anlaşılamadığı canım memleketimizde. Vakıf tarafından İstanbul’da farklı semtlerde, değişik sosyal kesimlerden gelen liseli gençlerle bir başka çalışma daha yapılmış. Böylece belki ilk defa elimizde liseli gençlerin ruh hallerine ve açmazlarına dair somut, güncel veriler var. Rakamlara yaslanarak konuşabiliyoruz, uzaktan tahmini senaryolar yazmak yerine.

Ankette dikkatimi çeken bir nokta: Gençlere bir dertleri olduğunda, birine danışmak istediklerinde kime gittikleri soruluyor. Bu soruya “babama” diyenlerin oranı sadece % 4.7. Keza boş vakitlerini kimlerle beraber geçirdikleri sorusuna bilhassa kız çocukların verdikleri cevaplar ilginç. İçlerinde sadece % 0.7’si babalarıyla sohbet edip zaman geçirmekte.

                                                                *

Babalar ve kızları... Babalar ve oğulları... Belki kendim de babasız büyüdüğüm için merakla, dikkatle inceliyorum anket sonuçlarını. Türkiye’de gençler babalarından ya kopuk ya da korkarak büyüyorlar. Baba bir sevgi merkezi olmaktan ziyade otorite simgesi. Cam ardında duran bir biblo, istesen dahi dokunamıyor, ulaşamıyorsun. Güçlü ve heybetli zannediyorsun uzaktan bakınca, halbuki o senden sırça, senden kırılgan çıkıyor. Çay bardağında eritemediğin şeker küpü adeta. Çocuklarını tanımayan, onların yüreklerinde ne fırtınalar koptuğunu, zihinlerinde ne tasalar olduğunu kavrayamayan babalarla dolu bu toplum... Varlıkları sadece birer kelimeden ibaret, evlatları tarafından sevilmemenin ne korkunç bir eksiklik olduğunu anlamayan kâğıttan pederler var bu pederşahi diyarında. Elbette istisnalar da çok. Ama ortalamaya baktığımızda çıkan tablo düşündürücü. Üstelik belli ki bir zincir var kolay kolay kırılmayan. Kendileri baba otoritesi altında ezilerek büyüyen gençler ileride beter babalara dönüşüveriyorlar. Ya beter ya gölge. Ya aşırı tahakkümperver ya da varla yok arası, “bir varmış bir yokmuş” hayatlarımızda.

Ne hikmettir ki seneler içinde bu tür babaların çoğu yumuşuyor. Kalp krizi, trafik kazası, beklenmedik bir hastalık, iflas, hayatın envai çeşit sillesi sonrası beter babalardan lokum dedeler çıkıyor. Çocuklarına vermedikleri sevgi ve ilgiyi, hoşgörü ve sabrı torunlarına gösteriyorlar o zaman. Çay bardağındaki şeker küpü nihayet eriyor. O acı tat dağılıyor. Ama bir kuşak için çok geç artık. Onlar babasız büyüyen fertler. Sessizce, kedi gibi, görünmeyen yaralarını yalamak zorundalar, kendi kendilerini iyileştirmek...

http://www.elifsafak.com.tr/koseyazilari.asp

3337
OKUYUN ÇOK ÖNEMLİ !!! kadınlarda erkekleşme-erkeklerde de kadınsılaşma
29 Kasım 2011 Salı, 23:53 tarihinde Bilinçaltı Uyandırma (www.bilincaltiuyandirma.com) tarafından eklendi
Hayvanlarda gelişmeyi hızlandırıcı, et ve süt miktarını artırıcı etkiye sahip hormonların, insan vücudunda karşı cins özelliklerini ortaya çıkardığı belirtildi.
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fethi Doğan, hormonların kadınlarda erkekleşme, göğüs kanseri riski ortaya çıkardığını, erkeklerde de kadınsılaşma ve iktidarsızlık belirtileri gözlendiğini söyledi.
Kullanılan hormonlar arasında en yaygınlarının Steroid ve Androjenik hormonlar olduğunu açıklayan Prof. Dr. Doğan, bu hormonların sığır ve koyunlarda, kanatlılarda ve hatta kültür balıkçılığında kaçak olarak ve çok yaygın şekilde kullanıldığını belirtti. Yakın zamana kadar ABD'de kullanımlarına sınırlı miktarda izin verilen, daha sonra tamamen yasaklanan bu maddelere AB'de ise çok uzun yıllardır izin verilmediğini vurgulayan Prof. Dr. Doğan, şunları söyledi: “Hormon uygulanmışsa hayvanların kesim tarihinden belirli süreler önce, bu hormonların uygulanmasının mutlaka durdurulması gerekiyor. Bu süreler, Zeranol için 70 gün, Trenbolon Asetat için 65 gün, Testesteron, Progesteron ve Östrojen için 60 gün geçtikten sonradır. Bu sebepledir ki bu tür hormonların tavuk, hindi, ördek gibi kısa ömürlü hayvanlarda kullanımı kesinlikle yasak. Sığır ve koyunlarda ise ABD'de ve AB'de izinsiz kullanılıyor. Kullanılması halinde kesimden önceki hormonu terk sürelerine mutlaka uyulması isteniyor. Hayvandaki hormon kalıntısının Dünya Sağlık Örgütü tarafından belirlenen maksimum kalıntı sınırını geçmemesi isteniyor. Anabolik ajanların hayvandaki kalıntı miktarları laboratuvarda belirlenebilir. Ancak steroid hormonlarından östrojen, testesteron ve progesteronun cinsiyet hormonu olmaları nedeniyle tespitleri zor. Zeranol, trenbolon, asetas ve melengestrol gibi diğer hormonların kalıntıları ise laboratuvarda kesin olarak belirlenebiliyor.”
Hayvanlarda kısa sürede ağırlığı yüzde 15- 25 düzeyinde artıran bu hormonların kurban bayramı arefesinde Ankara'da hayvanlara bolca uygulandığı, Konya'da depolar dolusu hormon ele geçirildiği haberlerinin basına yansıdığını açıklayan Prof. Dr. Doğan, “1992'de ülkemizde ithali yasaklanmış olmasına rağmen piyasada bol bulunuyor. 2005 tarihli bir tebliğle Yem Yönetmeliği'nde her türlü hormon ve hormon benzeri maddeler hayvan besiciliğinde yasaklanmıştır. İlgili yönetmeliğe göre 'Bakanlık halk sağlığını korumak amacıyla tebliğle yasaklanmış maddelerin kalıntılarını arayıcı yönde kontroller yapar’ denmektedir. Ancak burada düzeyli bir ceza ve caydırıcılık da mevcut değil” diye konuştu.
Ankara, İstanbul, İzmir dışında kontrol laboratuvarları bulunmadığına dikkat çeken Prof. Dr. Fethi Doğan, “Bu illerde de hayvanlardan analiz için örnek alıp inceleme çalışması başlatılmamıştır. Mevzuat düzenlemesi de zaten AB'nin ilgili komisyon kararına uymak gerektiği için gerçekleştirilmiştir. Ülke çapında laboratuvarların yaygınlaşması, veteriner hekimlerin hayvan çiftliklerine yönlendirilip örnek toplamalarının sağlanması gerekiyor” dedi.
Prof. Dr. Doğan, testesteron ve trenbolon asetat gibi androjenik hormonla beslenen hayvanları yiyen kadınlarda erkekleşme ve adet düzensizliklerinin geliştiğini, östrojenik hormon kalıntılarının kızları erken ergenliğe ulaştırdığını ve göğüs kanseri riskini artırdığını, erkeklerde ise östrojenli hormon alan hayvan eti yemekle kadınsılaşma, iktidarsızlık belirtileri, hatta kısırlaşma, göğüs, kalça gelişmelerinde artış görüldüğünü belirtti.


http://www.facebook.com/notes/bilin%C3%A7alt%C4%B1-uyand%C4%B1rma-wwwbilincaltiuyandirmacom/okuyun-%C3%A7ok-%C3%B6nemli-kad%C4%B1nlarda-erkekle%C5%9Fme-erkeklerde-de-kad%C4%B1ns%C4%B1la%C5%9Fma/296532143712405


3338
Sayın Hüseyin Kaçın. Bir süredir adınızı ve düşüncelerinizi sosyal medya içerisinde görmeye başladım. Öncelikle eğer bir bilim insanı iseniz lütfen çağın gerisinde kalmış bilimsel bilgilerinizi güncelleyiniz. Salt çoğunluğu hala cahil olan insnaların oluşturduğu bir ülkede ve nitelikli çoğunluğu güncel akademik bilgilerden yoksun ailelerin oluşturduğu bir ülkede korku salarak ve tamamen tıp ve psikoloji bilimine aykırı davranarak rant elde etmeye çalışıyorsunuz. Özellikle facebook üzerinde bir süredir bir çok profile reklamınızı yaptırıyorsunuz. Şüphesiz bu sizin içerisinde olduğunuz bir kara propaganda çalışmasıdır. Bu adres sahiplerine ya siz bir bedel karşılığı bu reklamı yaptırıyor ya da fake adresler ile siz bizzat bu reklamı yapıyorsunuz. Eşcinselliğin bir hastalık olduğu düşüncesi çok uzun yıllar önce rafa kaldırılmış revize edilmiş bir bilgidir. Ayrıca patalojik olarak bir bozukluk sonucu meydana gelmeyen bir şeyin tedavisi mümkün değildir. Yapmış olduğunu söylediğiniz tedavi bize göre insnaları doğal seksüel yaşamlarındna uzaklaştırmak ve olmadıkları bir birey bir şablon üzerinde yaşmaya zorlamaktan başka bir şey değildir.

Nefret Cinayetlerinin günden güne arttığı ülkemizde Lgbtt bireylerin kabullenirliğini engellemeye çalışmanız bir ölçüde sizide bu cinayetlerin azmettiricisi konumuna taşımaktadır.

Tüm bu bilgiler ışığında bilgi edinme yasası çerçevesince mezun olduğunu iddia ettiğiniz üniversiteye resmi yazı ile başvurularak bu bilginin doğruluğunu sorgulayacağız. Çünkü İstanbul Üniversitesi gibi köklü bir üniversitenin mezunu sizin içine düştüğünüz hataya düşemez. Elde ettiğimiz bilgi sonucunda ise Türk Psikologlar Derneği aracılığı ile hakkınızda mümkün olan tüm yasal işlemleri başlatacağımızı ilan etymek istiyoruz. İnsanların hayatları üzerinden oyun oynuyorsunuz ve bu hiç bir şekilde ne etik ne de ahlak kavramları içerisinde yer almaz.

İyi günler...

noyan noyanoviç
kafkamania@hotmail.com

http://www.edirnekenthaber.com/yazar.php?id=3041

3339
çiğköfte yoğruluyor
''halil hoca,niye yardım etmiyorsun?''diyor müdür.
''kalıp ,çiğköfteci kalıbı zaten''diyorum içimden.
 
''halil hoca sigara içelim mi bahçede?'' diyor ''jasmin hoca''
''burda içelim''diyorum,anlamıyor.
bahçeye çıkıyoruz,tabakasındaki hazır sigaralardan bir tane çıkarıyor.yakıyor.''insan arkadaşına da ikram eder.''diyorum içimden.
ucuzun ucuzu sigaramdan yakıyorum ben de.
 
''bu çiğköfte partisi de nerden çıktı?'' diyorum.
''eee öğretmenler günü ya bugün'' diyor ''jasmin.
susuyoruz.
hızlı hızlı içiyor jasmin.''kovalayan mı var ?'' diyorum.''ben hızlı içerim'' diyor,gülümsüyor.
 
tek elim cebimde...dumanı, yüzümü buruşturarak üflüyorum havaya.jasmin sıkılıyor,geriliyor aramızdaki suskunluktan,fark ediyorum.
 
''dostluk susulduğunda gerginlik yaratmamaktır.''benim sözüm mü,bir yerlerden mi duydum,hatırlamıyorum.
 
son bir nefes çekiyorum sigaradan,yere atıyorum izmariti,ayağımla eziyorum.
 
''çıkalım mı ?'' diyor jasmin
''çıkalım''diyorum.
 çıkıyoruz.
 
müdür hala yoğuruyor çiğköfteyi,salata yapıyor bir yandan birkaç ''bayan'' öğretmen.
 
koltuğuma gömülüyorum.
bitse de yesek de gitsek modundayım.yesem de yemesem de parasını alacaklar benden.iyisi mi yiyeyim.
 
öğleci öğretmenler birer birer giriyorlar örtmenler odasına.
''KALA BALIK''
iyice gömülüyorum koltuğa.kimseye yer vermeye niyetim yok.otobüste bile bayanlara yer vermiyorum.
 
bitir artık şu çiğköfteyi müdürrrrrr.
KAL A BALIK
yok ben dayanamayacağım.
 
sessizce çıkıyorum odadan.
 
hızlı adımlarla geçiyorum bahçeyi.yakıyorum sigaramı.
durağa yürüyorum.
 
 
 
 

3340
çiğköfte yoğruluyor
''halil hoca,niye yardım etmiyorsun?''diyor müdür.
''kalıp ,çiğköfteci kalıbı zaten''diyorum içimden.
 
''halil hoca sigara içelim mi bahçede?'' diyor ''jasmin hoca''
''burda içelim''diyorum,anlamıyor.
bahçeye çıkıyoruz,tabakasındaki hazır sigaralardan bir tane çıkarıyor.yakıyor.''insan arkadaşına da ikram eder.''diyorum içimden.
ucuzun ucuzu sigaramdan yakıyorum ben de.
 
''bu çiğköfte partisi de nerden çıktı?'' diyorum.
''eee öğretmenler günü ya bugün'' diyor ''jasmin.
susuyoruz.
hızlı hızlı içiyor jasmin.''kovalayan mı var ?'' diyorum.''ben hızlı içerim'' diyor,gülümsüyor.
 
tek elim cebimde...dumanı, yüzümü buruşturarak üflüyorum havaya.jasmin sıkılıyor,geriliyor aramızdaki suskunluktan,fark ediyorum.
 
''dostluk susulduğunda gerginlik yaratmamaktır.''benim sözüm mü,bir yerlerden mi duydum,hatırlamıyorum.
 
son bir nefes çekiyorum sigaradan,yere atıyorum izmariti,ayağımla eziyorum.
 
''çıkalım mı ?'' diyor jasmin
''çıkalım''diyorum.
 çıkıyoruz.
 
müdür hala yoğuruyor çiğköfteyi,salata yapıyor bir yandan birkaç ''bayan'' öğretmen.
 
koltuğuma gömülüyorum.
bitse de yesek de gitsek modundayım.yesem de yemesem de parasını alacaklar benden.iyisi mi yiyeyim.
 
öğleci öğretmenler birer birer giriyorlar örtmenler odasına.
''KALA BALIK''
iyice gömülüyorum koltuğa.kimseye yer vermeye niyetim yok.otobüste bile bayanlara yer vermiyorum.
 
bitir artık şu çiğköfteyi müdürrrrrr.
KAL A BALIK
yok ben dayanamayacağım.
 
sessizce çıkıyorum odadan.
 
hızlı adımlarla geçiyorum bahçeyi.yakıyorum sigaramı.
durağa yürüyorum.
 
 
 
 

3341
şarkılar beni anlatır‏


''öğretmenim,öğretmenler gününüz kutlu olsun.''
''sağol.''
''bana ne ya öğretmenler gününden,ne günü ne öğretmenliği?''
canım sıkkın,her zaman olduğu gibi...bakıyorum etrafıma:konuşan insanlar...herkes ne kadar rahat,doğal,kasıntısız...
ya ben ya ben...ıııyyyy...sus pus...kaşlar çatık,surat asık...mor ve ötesi çalıyor beynimde.''bir derdim var ,artık tutamam içimde,gitsem nereye kadar,kaçsam neye yarar,hiç anlatamadım,hiç anlamadılar,herkes neden düşman,herkes neden düşman?''
Bak bu son perde, oyun yok bundan sonra
Işık yok hiçbir şey yok yok yok yok
Bir derdim var Bir derdim var
Bir derdim var Bir derdim var
Tutamam içimde
Bir derdim var artık tutamam içimde

artiz artiz yudumluyorum suyumu,kimseye bakmıyorum,kimseyle göz göze gelmiyorum,bakışlarım bir noktaya sabitlenmiş.
rol kesiyorum,benim artiz olmam lazımdı ya ne öğretmenliği?
 
çiğköfte yapılacak,öğretmenler günü ya bugün.üfff...!!!ne çiğköftesi ya!!! yesem bir dert yemesem bir dert...
yesem:ortama uyum açısından fena olmaz ama rahat değilim ki,niye kasıyorum bu kadar,herkes yiyor sen de ye,ne var bunda,
''ben herkes gibi değilim'' 
yemesem:yine rahat değilim,bu sefer de ne kadar uyumsuzum diye suçlayacağım kendimi,herkesin elinde çiğköfte tabağı...bir ben koltuğa gömülmüşüm ,elimde su şişesi,artiz artiz yudumluyorum suyumu...
 
hayatım boyunca kalabalık ortamlardan nefret ettim,bir türlü uyum sağlayamadım,kendimi yabancı hissettim.
''ben hiçbir yere ait değilim'' uyumsuzluğumu ortadan kaldıramayınca kendi kendime söylediğim havalı bir yalan mı bu da?
 
''delilikle dahilik arasında gidip gelenim''    deliliğimi de  dahiliğimi de kanıtlayamadım daha.
 
''ya her şeyim ya hiçim,sorma dünyam ne biçim,bir kördüğüm ki içim,çözdükçe dolanıyor.''
 
ya da şu:
 
''geçimsizim bugünlerde,kimsesizim bu yerlerde,değersizim bu ellerde,çaresizim doğduğum yerde.''
 

3342
şarkılar beni anlatır‏

''öğretmenim,öğretmenler gününüz kutlu olsun.''
''sağol.''
''bana ne ya öğretmenler gününden,ne günü ne öğretmenliği?''
canım sıkkın,her zaman olduğu gibi...bakıyorum etrafıma:konuşan insanlar...herkes ne kadar rahat,doğal,kasıntısız...
ya ben ya ben...ıııyyyy...sus pus...kaşlar çatık,surat asık...mor ve ötesi çalıyor beynimde.''bir derdim var ,artık tutamam içimde,gitsem nereye kadar,kaçsam neye yarar,hiç anlatamadım,hiç anlamadılar,herkes neden düşman,herkes neden düşman?''
Bak bu son perde, oyun yok bundan sonra
Işık yok hiçbir şey yok yok yok yok
Bir derdim var Bir derdim var
Bir derdim var Bir derdim var
Tutamam içimde
Bir derdim var artık tutamam içimde

artiz artiz yudumluyorum suyumu,kimseye bakmıyorum,kimseyle göz göze gelmiyorum,bakışlarım bir noktaya sabitlenmiş.
rol kesiyorum,benim artiz olmam lazımdı ya ne öğretmenliği?
 
çiğköfte yapılacak,öğretmenler günü ya bugün.üfff...!!!ne çiğköftesi ya!!! yesem bir dert yemesem bir dert...
yesem:ortama uyum açısından fena olmaz ama rahat değilim ki,niye kasıyorum bu kadar,herkes yiyor sen de ye,ne var bunda,
''ben herkes gibi değilim'' 
yemesem:yine rahat değilim,bu sefer de ne kadar uyumsuzum diye suçlayacağım kendimi,herkesin elinde çiğköfte tabağı...bir ben koltuğa gömülmüşüm ,elimde su şişesi,artiz artiz yudumluyorum suyumu...
 
hayatım boyunca kalabalık ortamlardan nefret ettim,bir türlü uyum sağlayamadım,kendimi yabancı hissettim.
''ben hiçbir yere ait değilim'' uyumsuzluğumu ortadan kaldıramayınca kendi kendime söylediğim havalı bir yalan mı bu da?
 
''delilikle dahilik arasında gidip gelenim''    deliliğimi de  dahiliğimi de kanıtlayamadım daha.
 
''ya her şeyim ya hiçim,sorma dünyam ne biçim,bir kördüğüm ki içim,çözdükçe dolanıyor.''
 
ya da şu:
 
''geçimsizim bugünlerde,kimsesizim bu yerlerde,değersizim bu ellerde,çaresizim doğduğum yerde.''
 

3343
kkk........ok........kkk          denge          bir puşt kahkahası...             ez tibum te av hani (susadım su getirdin)   ax ax ax ez bum xax (ah ah ah ibretlik oldum)                ez xapiyam ez xapiyam mezın nebum ez zarok mam(kandım kandım büyümedim çocuk kaldım)......
 
sancı...sanrı...diyar diyar geriyam disa hepsa te da mam(diyar diyar gezdim yine de senin hapsinde kaldım)
 
dağınık yatağım...mutsuz yatağım...stran stran naliyam disa be eşa xava mam(şarkı şarkı inledim yine de sancımla başbaşa kaldım)
kim geri verebilir bana harcadığım gençliğimi ....dağınık yatağım....mutsuz yatağım....onardın mı yüreğini...
 
ah bu ben kendimi nerelerde bulsam...
 
 
 
                           NEYİ KAYBETTİĞİNİ HATIRLA
                  NEYİ OLACAK GÖTÜ KAYBETTİK BE HACI!!!!
            STRAN STRAN NALİYAM DİSA BI EŞA XAVA MAM
 ÇOCUKLAR ETRAFIMI SARDI OĞLUM SAÇIMI NEFRETLE ÇEKİYOR
                                             !
                                             !
                                             !.....................EZ CİDA MAM (YERİMDE KALDIM)
 
 
 
TOKATTTTTTTTTTTTTTTTTTTTTTTTT BİLE RAHATLATMADI BENİ
İLACI AZALTTIM
KAFAMA GÖRE AZALTTIM
SİKTİĞİMİN İLAÇLARI............................SİKTİĞİMİN EKT Sİ........................................SİKTİĞİMİN PSİKİYATRİSTİ..................
                                     AB UK SAB UK AB UK SAB UK AB UK SAB UK AB UK SAB UK
                                                                             D
                                                                             E
                                                                             N
                                                                             G
                                                                             E
BEYNİME TECAVÜZ ETTİNİZ...............NASIL? ZEVKLİ MİYDİ?        KAÇINILMAZDI AMA ISRARLA ZEVK ALMAMAYA ÇALIŞTIM
MODERN PSİKİYATRİ
                                                                     
                                                                        E
                                                                      G
                                                                   N
                                                                E
MÖSYÜ VERSENE BİR ALT DUDAK..............D

3344
kkk........ok........kkk          denge          bir puşt kahkahası...             ez tibum te av hani (susadım su getirdin)   ax ax ax ez bum xax (ah ah ah ibretlik oldum)                ez xapiyam ez xapiyam mezın nebum ez zarok mam(kandım kandım büyümedim çocuk kaldım)......
 
sancı...sanrı...diyar diyar geriyam disa hepsa te da mam(diyar diyar gezdim yine de senin hapsinde kaldım)
 
dağınık yatağım...mutsuz yatağım...stran stran naliyam disa be eşa xava mam(şarkı şarkı inledim yine de sancımla başbaşa kaldım)
kim geri verebilir bana harcadığım gençliğimi ....dağınık yatağım....mutsuz yatağım....onardın mı yüreğini...
 
ah bu ben kendimi nerelerde bulsam...
 
 
 
                           NEYİ KAYBETTİĞİNİ HATIRLA
                  NEYİ OLACAK GÖTÜ KAYBETTİK BE HACI!!!!
            STRAN STRAN NALİYAM DİSA BI EŞA XAVA MAM
 ÇOCUKLAR ETRAFIMI SARDI OĞLUM SAÇIMI NEFRETLE ÇEKİYOR
                                             !
                                             !
                                             !.....................EZ CİDA MAM (YERİMDE KALDIM)
 
 
 
TOKATTTTTTTTTTTTTTTTTTTTTTTTT BİLE RAHATLATMADI BENİ
İLACI AZALTTIM
KAFAMA GÖRE AZALTTIM
SİKTİĞİMİN İLAÇLARI............................SİKTİĞİMİN EKT Sİ........................................SİKTİĞİMİN PSİKİYATRİSTİ..................
                                     AB UK SAB UK AB UK SAB UK AB UK SAB UK AB UK SAB UK
                                                                             D
                                                                             E
                                                                             N
                                                                             G
                                                                             E
BEYNİME TECAVÜZ ETTİNİZ...............NASIL? ZEVKLİ MİYDİ?        KAÇINILMAZDI AMA ISRARLA ZEVK ALMAMAYA ÇALIŞTIM
MODERN PSİKİYATRİ
                                                                     
                                                                        E
                                                                      G
                                                                   N
                                                                E
MÖSYÜ VERSENE BİR ALT DUDAK..............D

3345
Eşcinsel Terapi ile ilgili tepkiler / Ynt: AKTİF EŞCİNSEL
« : 21 Kasım 2011, 08:05:50 ös »
Merhaba hocam ben erde. bu msn adresi benim yeni adresimdir. istanbuldan geldikten hemen sonra kendime yeni bir msn adresi aldım ve diğerini bir daha açmamak üzere kapattım. hocam öncelikle kendimi sizin yanınıza gelmeden önceki halime göre çok iyi hissediyorum. sanki artık bazı şeyler daha sağlam hayatımda. önceki vazgeçişlerim gibi değil bu sefer daha çok güveniyor ve inanıyorum kendime. bunda hiç kuşkusuz sizin emeğiniz çok. bana bu sorunu temelde kendi kendime aşacağımı öğrettiniz. zaten istanbula gelmeden önce nisan gibiydi yanılmıyorsam aktif olarak son ilişkiye girmiş ve bir daha girmemek üzere söz vermiştim kendime işte o tarihten sonra sizinle de görüştükten sonra bu zamana kadar hiç ilişkim olmadı. Allahım kabul ederse inşallah tövbemi de ettim. kendimi çok iyi hissediyorum. ancak zaman zaman aklıma gelmiyor değil. özellikle otobüs gibi kalabalık mekanlarda aklıma geliyor. bir tek bunun üstesinden gelemedim şimdilik. bana sinyal gönderen bir eşcinsele hemen yanıt verebiliyorum ama bunda da eskiye oranla epey düzelme hissediyorum çünkü önceden tereddüt etmeden sinyale cevap verebiliyorken şimdilerde bu işi daha çok iradem içerisine almaya başladım sanki. ama yine de tam olarak kendime güvenemiyorum otobüs gibi kalabalık ortamlar için. bana bu konuda tavsiyeler verebilir misiniz? onun dışında internet arayışlarım tamamen bitti bu beni çok rahatlattı. spora devam ediyorum fiziğimde epey bir değişiklik oluştu bu da kızların dikkatini çekiyor ve bu durum hoşuma gidiyor. hocam eylül gibi bir kızla arkadaşlığım oldu. kısa sürdü ama bunda cinsellik temelli bir sorun yoktu anlaşamadık ayrıldık. hemen sonrasına bi kız daha girdi hayatıma şimdilerde onunlayım. bu durum çok hoşuma gidiyor ve kendime güvenimi daha çok perçinledi. hocam yine telefonda da konuşmuştuk masturbasyon konusunu bi takıldığım nokta da o. özellikle istanbuldan geldikten sonra hayallerime kızlar da girmeye başladı öncesinde büyük çoğunluk eşcinsellerdi. ancak zaman zaman yine aklıma gelebiliyor masturbasyon yaparken. bu konuda da sıkıntım var başka zorlandfığım nokta yok gibi hocam. babam mevzusunda ise hala istediğim noktada değilim.biraz zaman sanırım buna çare olacak kendisini çok seviyorum.
 
ŞUNU BELİRTMEDEN GEÇEMEYECEM BENİ GEÇEN GÜN ARAMANIZ ÇOK AMA ÇOK MUTLU ETTİ. KENDİMİ DEĞERLİ HİSSETTİM ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM HOCAM. EMEĞİNİZE SAĞLIK ALLAH RAZI OLSUN SİZDEN

Sayfa: 1 ... 221 222 [223] 224 225 ... 273