İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - psikolog

Sayfa: 1 ... 220 221 [222] 223 224 ... 273
3319
BİR NARSİSTİN SEVDİĞİ TEK ŞEY YİNE KENDİ NARSİZMİDİR

“Başlamak için mükemmel olmak gerekmiyor ama mükemmel olmak başlamak gerekiyor” der bir düşünür.Şüphesiz bir insan kendine bir değer katmak istiyorsa önce mükemmel olduğu düşüncesini ve tembelliğini bir kenara bırakmalıdır.Ben bu hatayı bir yıldır yapıyorum,bu yüzden Psikolog dışında iyi kötü kimseyle bir ilişkim yok olsa bile diken üstünde ilişkilerim var.Gerçek manada ilişki kurmaya hasretim,ne bir arkadaşım ne bir sevgilim ne annem ne babam ne de Allah.Bir tek Hüseyin hoca var eminim o da illallah etti benden ama bu ilişki beni ayağa kaldırır ümidiyle terapilere devam ediyorum.Okul desen yürüyen ölüler gibiyim okul koridorlarında,Tıp fakültesini istemeden okumanın verdiği azap bir yana okumanın zorluğu bir yana.Ney kursuna gideyim dedim,gittim ama ben zannediyorum ki birkaç hafta sonra Niyazi Sayın kadar eline su dökülmeyecek bir neyzen olacağım,4-5 haftadır gidiyorum,adam gibi bir ses çıkaramadığım için çıldırma boyutuna geldim.Konferanslar,tiyatrolar ,taksimde daha adam gibi tanımadığım bir grubun eylemine katılmalar:N’oluyor lan bana ayaklarım yerden kesildi yine.En huzurlu yer yine de sığındığım bu terapiler arkadaş,napayım yani,dünyayı cennet yapsınlar ben de sokağa çıkayım Terapilere devam…
Yine bir haftasonu sıradan terapiler biri olacak diye o rahat koltuğa gömülmüş aptal aptal metrobüsleri seyrediyor ya da intihar etmek için terapi merkezinin karşısında bulunan köprüden intihar etme hayalleri kuruyorum,psikoloğa vicdan azabı çektireceksem böyle yaparım diye hayal kuruyorum,hayal işte,kişiliğimin bir parçası artık o da.Her neyse ben yine psikoloğun tabiriyle ıvır zıvırlarımı anlatacağım ve o da benim zoruma giden birkaç ödev verdikten sonra kafamdaki karanlık dehlizlere kibrit çöpü aydınlığı verecek kısa süreli ümitlerle eve yollayacak.Monoton terapi diye benimkine derler.
Hoca arkamda “pis pis sırıtır sırıtmaz” anlıyorum yine bir şeyler çevirdiğini.Surat ifadesi ele veriyor planını.Terapi odasında benden önce gelen yaşını kestiremediğim ama benden yaş olarak büyük bir bayan oturuyor .Seansı bitince hoca beni çağırıyor,ben sanıyorum ki 5 dakika konuşup gidecek,muhtemelen benden genç bayana kendi terapilerimle ilgili bir şey anlatmamı isteyecek.Ama öyle olmuyor,bu genç bayan ben ve psikolog bir terapi geçiriyoruz o odada.Bu genç bayan da benim gibi yaklaşık bir yıldır terapilere devam ediyor.O da benim gibi ilişkilerinde kendi narsizmin etkisiyle kendi kendini yıpratmış.Önce o başlıyor konuşmaya;”yine klasik ızdıraplar ıyyyy!!! Allah bu acı çekenleri gözümün önünden çeksin arkadaş.Ben üzüntülü rolü oynayamam.Ne diye anlatıyorsa,hem yazısında dediği gibi ben onu suçlu bulmuşum bir kere”.Anlattığı şeylere karşı duyarsızlığımı belli etmemek zorunda hissediyorum kendimi.Bu genç bayanın ACISINI ANLAMIYORUM,HİSSETMİYORUM.Bir an önce bitirsin,sonra ben kendi terapime geçerim beklentisiyle kısa kısa kendimden ve travmalarımdan bahsedip geçmek istiyorum ama konu dönüp dolaşıp tam da benim hiç duymak istemediğim yere geliyor.NARSİZM!!!ZONK!!!ACI!!! SENİN HAYATINDA ACIMAK YOK ÇOCUK.KALBİN TAŞLAŞMIŞ DİYOR özetle psikolog.Narsizm benim çıplak benliğim.Tanrıya rakip düşüncelerimin yaratıcısı.Karşımdaki bayanın kendi deneyimlerini anlatması ve odada 3 kişi bulunmanın verdiği bu sohbet havasındaki terapi sayesinde ben bende şok etkisi yaratmasa da narsizmimi gördüm,hoşuma da gitti.Acılarımın hayatımda bir bahane olduğunu görmeye başladım.Sorumluluktan kaçmak için bir savunma olarak acılarımı kullanıyorum.Bu yüzden kimseye de acıyamıyorum,acısını anlamıyorum.Yazının bu kısmını aslında narsizmin bendeki etkilerinden bahsetmek isterdim ama o kadar anlamadım,şimdilik bu kadarla idare ediyorum.Terapinin sonuna kadar ben de “Aman Allah’ım bu terapi ne kadar çarpıcıydı” dedirtecek cinsten bir şey olmadı fakat o genç bayan gittikten sonra Hüseyin Bey’le ayak üstü konuşma fırsatımız oldu.Hayatta kendinden başkasına acımıyorsun ,sadece kendi acına odaklanıyorsun vs vs bir şeyler dedi ama dedikleri yine bir kulağımdan girdi bir kulağımdan çıktı.Hüseyin hoca nedense hiç yapmayacağını düşündüğüm bir şey yapmış o terapi de,ağlamış,üzülmüş.Görmediğimi söyledim,gözlerime bak dedi.Ben güldüm,çünkü içimdeki çocuk inanmıyordu ona,gözlerimin içine bak dedi,ikince kez bakamadım,bak dedi bakamadım.Doğrusunu söylemek gerekirse üzüldüğüne inanmaktan korktum ve utandım kendimden üzülmediğim anlaşılmasın diye kaldırmadım kafamı.Ödev olarak da bu genç bayanın acısına odaklanmam istendi.
Odadan çıktığımda aklıma ilk gelen şey üzülmediğime üzüldüğüm oldu o da fazla uzun sürmedi.Sonra aklıma Hüseyin hocanın sözü geldi:

BABA OĞUL AŞK

Baba'larına isyan etmekten korkan oğul'lar Tanrı'ya isyan ederler. Oğul'lar Allah olmayan Tanrı'larına isyan ettikçe kör düğümlerle düğümlenir ve sevgisizleşir kalpleri. Sevgisiz yürekler bir hayalin ardı sıra bitimsiz bir arayışla yürürler. Aradıkça kendilerinde yok olurlar. Baba'larına şükreden oğul'lar ise Allah'a aşkla teslim olurlar. Şükredenlerin kalpleri Allah'ı görür. İsyan edenlerin akılları Tanrı'larını öldürür. Aklın Tanrı'sından kurtulamayanlar Kalblerin Allah'ını bilemez. Bizlere helal lokma yedirmek için alın teri akıtmış Baba'larımızın kalplerinde Allah'ı görmedikçe Aşk bize haramdır.


mavidunya_63@hotmail.com

http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=817.0

http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=543.0

http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=545.0

http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=542.0

http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=486.0

http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=480.0

http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=544.0

http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=834.0

3320
   BABA OĞUL AŞK

Baba'larına isyan etmekten korkan oğul'lar Tanrı'ya isyan ederler. Oğul'lar Allah olmayan Tanrı'larına isyan ettikçe kör düğümlerle düğümlenir ve sevgisizleşir kalpleri. Sevgisiz yürekler bir hayalin ardı sıra bitimsiz bir arayışla yürürler. Aradıkça kendilerinde yok olurlar. Baba'larına şükreden oğul'lar ise Allah'a aşkla teslim olurlar. Şükredenlerin kalpleri Allah'ı görür. İsyan edenlerin akılları Tanrı'larını öldürür. Aklın Tanrı'sından kurtulamayanlar Kalblerin Allah'ını bilemez. Bizlere helal lokma yedirmek için alın teri akıtmış Baba'larımızın kalplerinde Allah'ı görmedikçe Aşk bize haramdır.


                                    Ağır gelen yüzleşme, yukarı çıkma çabası, kabullenme, ailemi affetme çabası

 Omuzlarımdaki 30 kiloluk ağırlığa rağmen yazmaya çalışmak. Bugün hayatımın en zor denilebilecek gününü de seansını yaşadım. Ağırlığının altından kalkmaya çalışmak kaç günümü alacak bilmiyorum ama çabuk olacak gibi görünmüyor. Terapi bitiminde genelde aynı otobüsle dönüyorum, o otobüste hep düşünceliydim, hep derinlere gidiyorum, ama ilk defa gözyaşlarıma şahit oldu o otobüs koltuğu dakikalarca hem de. Bir de üstüne radyoda şu son zamanlarda herkesin bunalımını kaşıyan adam Halil Sezai çıkmaz mı, acıma acı katlandı. O yol bitmedi benim için. Bunu anlattığım biri sordu başkaları ne der diye çekinmedin mi dedi. Umurumda bile olmadığını söyledim. En fazla yan koltuktaki adam görür, vah vah der, geçer. Bugün konuştuklarımız karşısında ağlamamam mümkün değildi. Hayatımın son 7 senesini tekrar yaşadım, hatta daha da fazlasını çocukluğum, ergenliğim de dahil daha öncelere de gittim.
  Bilmem kaç tane takla atan bir arabadan sağ çıktım, ama o kaza benden çok şey almış, şimdi ben onları toparlamaya çalışıyorum ama o kadar zorlanıyorum ki bugün bunu anladım. Yanımda ölen annemi, beni o arabaya ısrarla bindiren kadını bugün hatırladım, bugün dokundum ona galiba. Halbuki kimseyi suçlamamıştım. Yaa kandırmışım ya kendimi, kaderci olmak lazım, kimse böyle olmasını istemezdi. Senaryolarımdan bir oyun kurmuşum oynayıp oynayıp duruyorum. Ama bugün oyun bozuldu. Hiç sevmiyorum böyle zamanları, ne güzel kendimi kandırıyordum işte, ne gerek var şimdi bunları deşmenin. Bu içimdeki bir tarafın bana söylediği. Ama bir taraf da ki bu benim gerçek düşüncelerim, aslında o seanslara götürmek istediğim şeyler bunlar, daha da fazlası var, ama nereden başlayacağını bilemiyordun, çayı tabağa döktüğün 2 bardak sana bunların açığa çıkma şansını verdi. Kabul ediyorum, buydu doğrusu.
 Anne babalar ile ilgili daha önce yazı yazmıştım, başkasını yazmak daha kolay geliyor, açığı görmek, eleştirmek hep daha kolay. Şimdi sıra kendime geldi. Uzaktan akraba olan biri 28, biri de 31 yaşında olan bir kadın ve bir erkeğin evliliğinden fiziksel olarak sağlıklı doğmuş, ama şu anda ruhani olarak pek iyi olmayan bir kadınım. Çocukluk, anneden korkmak, babadan yüz bulmaktı benim için. Ergenliğe doğru ikisinin korkusu, kısıtlamalar, bana hayatları boyunca vermedikleri güven, engellenmeler. Bir kez duyduğumu hatırlamıyorum büyüyene kadar, bizim kızımız bunu yapar dediklerini. Takdir aldığımda aferin sana hep böyle ol, ya da o zaten senin görevin, yediğin önünde yemediğin arkanda tabii ki alacaksın. Ortaokulda 41 aldığım matematik sınavından sonra eve gitmek istememiştim, çocuk aklı bir yerde gizlenmeyi falan düşündüm. Hiç dayak yemedim, ama dayaktan daha ağırdı belki yaptıkları. Bir yanım kinlendikçe kinleniyor, bir yanım da her evlilik güçlü kadın ve erkekler tarafından yapılmıyor diyor. İlk ameliyatını 4,5 yaşında olan ben, bademcikleri alındıktan sonra daha da sık hastalanır, ve fanusta yaşatılılır gibi korunmaya alınır. Çok sık hasta olur, sokak geçmişi yoktur pek. 8 yaşından sonra taşındığı evde geliştirmeye başlar sokak kültürünü, onda da 9. kattan bağrışmalarla arkadaşlarına rezil ola ola. Klasik akşam ezanı okundu hadi eve, ya da gözümün önünde oyna. İyi de saklambaç oynuyoruz, beni görmeliysen ben nasıl oyun oynayacağım. Mutfakta heveslenip bir şey yapma girişiminde bulunduğumda ise uff beceremiyorsun çekil şuradan cümlesi gelirdi. Doğal olarak da sonrasında bizim kız çok tembel, ay bu evde kalacak, bir şey beceremiyor, doğru yapmıyor, acaba fırsat verdiniz de yapmadım mı? Diğer arkadaşlarım kendi başlarına dershaneye giderken beni hep biri götürürdü, onun için de bizim kız rahata çok alıştı derler. Yanlışları yapan onlar, suçlanan bendim hep. Ergenliğimin en ağır cümlesi de annemin apartmandan sevmediği arkadaşımla dışarı çıktıktan sonra söylediğiydi. Çok uzun zaman geçtiği için hatırlamıyorum, ama bakkala mı gitmiştik apartmandan erkek çocuklarla, ya da başka bir yerde miydik tam hatırlayamıyorum. Her durumda da o kelimeyi hak etmediğim kesindi. ‘Orospu mu olacaksın başıma’. Benim annem bunu bana layık gördü ve söyledi, 15 16 yaşında hiç erkek arkadaş nedir bilmemiş, ev kızı havasındaki bene bana bu cümleyi söyledi. Şimdi anlıyorum ki, evde bir kız varsa o evdekiler hep tetikte, eyvah kızın namusu elden gidecek. Sinirle, öfkeyle her ne ile çıktı ise bu cümle o kadar içime dokunmuş ki 9 sene mi geçti daha da mı çok sene geçti, hala hatırlıyorum ve hala beni ağlatıyor. O zamandan başlamış erkeklerle olan kötü ilişkilerimin tohumları. Annemle babama kaç sevgiliniz oldu diye sorduğumda, suratlar iner, bizim zamanımızda yoktu böyle şeyler cevabı gelirdi. Defterime kalp çizmiştim, ağabeyim de ne bu, niye çizdin diye bağırdı bana, babam da genç kızdır sana ne dedi. Cık cık yaptı ağabeyim, suratında bana kızgınlık vardı. Babam da daha fazla bir şey söyleyemedi. Bizim ailede kim otoritermiş anlayamadım zaten. Annem en cadaloz tipli görünendi, bir bayramda makyaj yaptı diye ağbim tonla laf söyledi ona, o oturdu ağladı, babam bu sırada ne yaptı, en fazla sen karışma, ağbim her şeyin i. ettikten sonra. Ama şu çok açık ki herkes önceki büyüklerden ne gördüyse o zihniyeti bırakmamış, değişime hep kapalı, hiç büyüyememiş, çaba göstermeden bir şeylere sahip olmak istemiş. Kimisi kendini temizliğe, kimisi çalışmaya, kimi ibadete, birilerinin işini görmeye vermiş. Kimse bu ailenin gerçekten iyi bir aile olması için çabalamamış, akıllarına gelmemiştir belki de. 2 kişi çalışıyorsa ya da 1 kişi çalışıyorsa 1 evde, 1 ev, araba varsa, akşam yemek pişiyorsa, çocukluk okullarına gidip geliyorlarsa tamamdır daha ne. Ama şimdi böyle bir hayat beni o kadar korkutuyor ki. Aa ne buldum. Beni korkutan aslında hayat değil, eskisi gibi yaşamaya devam etmek, çünkü kurtulmak istiyorum eskilerden. Eski beni geri getirmek istediğimi söylemiştim, ne boş bir hayal bu, eski deneyimsizlikten, bilgisizlikten dolayı burada değil miyim, neden bir daha oraya döneyim. Yeni bir ben bulmak gerekli. Buluyor, güçlendiriyorum onu, ama daha çok yol olduğu için önümde zaman zaman düşüyorum böyle. Bugün tıpkı terapiye ilk başladığım günlerdeki gibi gelir gelmez yatağa girmek bir daha da çıkmak istemedim. gözlerim şişti, yüzüm sarardı. Kusur gördüğüm şeyler gittikçe artıyor mu ne. 5 ameliyatın bende bıraktığı izler de arttı mı nedir? Aynanın karşısına geçip baktığımda görünüşte büyük değil, ama etkisi kuvvetli o izleri gördüm. Otobüste herhangi bir kadının büyük çantası sağ yanımdan ya da sol yanımdan geçtiğinde çektiğim acı, bana zaten bunları hatırlatıyor. Sağ ayak bileğimin, bacağımın bir kısmının hissizleşmesi bana hatırlatıyor. İçimde bir burukluk var, ama kime gideyim, kimse isyan edeyim, kimden hesap sorayım, kimle yüzleşeyim bilmiyorum, kendi kendime yardım etmekten başka çözüm yolu yok galiba. Bu uğraşı bırakamıyorum da, bırakırsam hayatım boyunca vicdan azabını çekeceğim, ama baş etmek de o kadar zor ki. Odam üstüme geliyor bugün, duvarlar beni sıkıştırıyor.
  Umudum olmasa bu işi yürütemezdim. Evet ne kadar kaç gram, veya yüzde kaç bilmiyorum ama umudum var, koca bir çocukluğun, tecrübesizliğin, hülya Koçyiğit tarzı kişiliğimin, narsistik tarafımın aynalarına bakıyorum ve kendimi görüyorum. Gördükçe umutlanıyorum belki de, acı çeken bir ben daha kıymetli olabiliyor. Vay be bu kadar şey yaşadım, hayatta neler gördüm ve bilmem kaç sene sonra öğrendim demek bana ayrı bir keyif verecek ve tabii ki de narsistik yönümü okşayacak bir güzel. O kadarcık da olsun.
  Ben bugünün acısyla göz yaşlarımı akıtırken, arkamda genç 2 çocuk oturuyordu, konuşmayı bilmeyen tipler bağıra bağıra konuşuyorlardı. Kuzenlermiş, biri babası ile konuştu, sen beni bugün o ajansa yolladın ama boş işler bunlar, çok kötüymüş, herkese haber vermişler, mesaj atmışlar dedi, bütün günüm gitti dedi babasına, ne yapacaktıysa bütün gün. Yaptıkları espriler, kız muhabbetleri, bir elinde cımbız bir elinde ayna umurunda mı dünya tavırları, beni bir an onları ve kendimi yan yana koymaya götürdü. Hakikaten rahatlardı buna eminim. Benim kafam o kadar doluyken o telefonda annesine bulgur pilavı yemeyeceğini söylemekle, başka yemek yap demekle meşguldü. Peki ya sonrası? Bu ve bunun gibi 5 yaşında oynadığımız evciliği oynayanlar ve bir şeyleri çözmeye çalışan, hayatını temizlemeye çalışanlar. Hayatta kim daha çok şey kazanacak:? Tabii ki 2.gruptakiler, 30 yaşından sonra evlenecekler belki, belki daha az para kazanacaklar, belki plazma değil de tüplü televizyon kullanacaklar, belki her yere arabayla değil de otobüsle gidecekler akbil basıp. Öğrenecekler sonunda, en büyük kazançları bu olacak. Öğrenmeye devam da eder bunlar. Diğerleri gibi, gelmişim bilmem kaç yaşına daha ne demezler. Başa çıkma hevesi öyle bir işlemiştir ki içimize, yok gibi görünür, bitiyor gibi görünür, ama bir kere tozunu aldıysanız çıkaramazsınız hayatınızdan. Tıpkı terapiyi bırakmak gibi, herkes bilmem kaç kere aklından geçirir, kimisi bırakır kimisi devam eder. Organlarından birine bir parça tutunmuştur ayrılamaz ondan. İşte bu heves mi azim mi, irade mi ne ise, ya da hepsini kapsayacak bir kavram. Sensiz olmaz ki!
22 ocak 2012
gokkusakgok@mynet.com



AYNADAKİ TANRI & NARSİST KADIN / ERKEK YÜZLEŞMESİ

Bugün, bu terapilere benim gelmemi sağlayan insanla hala birlikte olsaydım 2 yıl olmuş olacaktı. Onunla geçecek kabus gibi 2 yıl, hayatımdan giden, üzüntü, ağlamak, güvensizlik, teslim olmak, zorlanmak, nefret etmek, mecbur kalmak gibi duygularla geçen 2 yılın sonunda acaba ne olurdum. 1 yıldan fazla süredir toparlamaya çalıştığım halet –i ruhiyem kim bilir nasıl zarar görecekti. OYUNumu oynamaya bir güzel devam edecektim, o aslında iyi biri, onun da sorunları var ondan böyle davranıyor, ben psikolojik danışman olacağım, insanları anlamam lazım gibi saçma, anlamsız düşüncelerle de senaryomu hazırlayacaktım.
 Şimdi çok şanslı olduğumu düşünüyorum bunları yaşamadığım için. Kendimi keşfetme yolculuğuna çıktığım için. Belki çok acı çekiyorum, kabullenemiyorum, deri değiştiriyorum adeta, ama bunları kendim için yapıyorum, kimseye yaranmak için değil, e güzel yatırım kendinedir derler ya büyükler, doğru söylüyorlar, kendimi iyi yapmak için, iyi hissetmek, iyi bir insan olmak için çabalıyorum, o ilişki diye tanımladığım ama aslında 2 narsistin egolarını savaştırdığı, … yarışına girdiği şeyde yaptığım, sözde çabaladığım her şey o ilişkinin devam etmesiydi, diğerleri yine mi bitti demesin diye kalıyordum bu ilişkide. İçime oturan şeylerdi bir zamanlar bunlar, şimdi artık rahat itiraf edebiliyorum. Cezamı çektim çünkü. Şimdi klasik, aciz bir kadın olarak benim bugün ağlamam lazımdı değil mi, eski sevgilimi aramaya kalkışmam falan lazımdı, bir mesaj atmam lazımdı, ahh keşke yanımda olsa da beni yerden yere vursa razıyım buna da demem gerekiyordu. Gördün mü bak ne oldu?, hiç ümidim yoktu bu kadar duyarsız olacağıma dair, ama gerçekten de durum bu kadar iyi olmuş. Allah’a şükür kurtuldum diyorum ben bugün. Ama ona çok büyük bir teşekkür ediyorum, beni o terapi odasına gitmeye karar vermemde büyük rol oynadığı için, ve bu olayların beni büyütmeye başlattığını görüyorum. Piskopat bir insanla beraber değilseniz, günlük çatışmalarda karşı tarafı suçlamak nereye kadar doğru olan bir şey, sorgulamak gerek bunu. Freud’un dediği gibi suçlu diye başkasını gösterirken 1 parmak onu gösterirken, neden kalan 3 parmak insanın kendisini gösterir. Suçlu bunlar, bu erkek milleti şöyle diye söylerken, aslında kendimizi mi eleştiriyoruz da bunu itiraf edemiyoruz kimseye. İşte hayatın 6 ayının bana öğrettiklerinin bir kısmı bunlar.
 Sırada 2011 in son seansından sonraki hissettiklerimi yazmak var. Öğrendim ki, yazılarımı takip eden okuyanlar var, bende de bir köşe yazarı havası mı oldu nedir, çocukken de hep olmak isterdim zaten, hadi bir oyun da burada kurayım kendime. Yine şunu konuştuk, bunu konuştuk, bu ortaya çıktı, şunu öğrendim gibi şeyler yazacağımı bekliyorsunuz, ama durum bu sefer çok farklı sevgili dostlar. Seansım bittikten sonra, çılgın psikoloğumla birlikte genç biri girdi odaya, merhabalaştık, bu kişi de 1 senedir terapi gören erkek danışan. Buraya kadar her şey normal mi gidiyor, cevap evet. Ben zannediyorum ki, aynı bölümü okuyoruz, fikir alışverişi falan yapacağız. Tabi ki sıra dışı bir terapistle yapılan oturumdan bunu beklemek çok mantıklı değilmiş. Buraya neden geldiğimi anlatarak başladım konuşmaya. Karşımda zavallı, ahlaksız olduğumu düşünen bir erkek oturuyordu. Sonra o anlattı neden geldiğini. Buram buram sıkıntı, üzüntü, acı kokmaya başladı bir anda oda. Ben hala anlam veremedim ama neden ortak bir seans gibi bir şey yaptığımıza. Dakikalar geçtikçe her kes eteğindeki taşları dökmeye başladı. 2 narsist karşılaşmış, anlattıkça anlatıyor. İkisi de diğerlerini beğenmiyor, sorun aslında onlarda diye düşünüyormuş bir zamanlar. Biri diğerinden daha iyi gibi görünüyor sanki, daha bir ödev yapan, biraz daha teslim olmuş terapiste (bu ben oluyorum), ama sonra hemen toparlandım, içimdeki efendinin hortlamasını durdurmaya çalıştım. Burada kimse kıyaslanmıyordu, ortak acılar, duygular konuşuluyordu. Bunlardan en göze çarpanı ikimizin de kafasında yankılanan terapi cümleleri, sesleri. Ben hala bunları yaşıyorum ve zaman zaman deli olduğumu düşünüyordum, bir şey yapmadan önce ay bunu terapide nasıl söylerim, saklasam mı söylesem mi diye kırk defa düşünüyorum. Hatta bazen hayatımı terapiler mi yönlendirecek ya ne bu diye çatışıyordum o odayla. Ama bir yandan da bırak şu kibiri bir yana, bir şeylerden şüphe ediyorsan sorgulamaya başladıysan zaten yanlış yoldasın. Demek ki o odada öğrendiğin şeylere ters bu yaptıkların diye düşünüyorum. Tek direnç gösteren, psikologla çatışan ben değilmişim. Karşımdaki erkek de çatışıyor daha kuvvetli belki. Birimizin erkeklerle derdi var, birimizin kadınlarla. Ben cinsel deneyimimi anlattığımda, benim suçlu olduğumu söyledi, tabi canım ne işim var adamın yanında cümlesini kurmadı, onun yerine ben kurdum. Kadınları sevmiyor mu, bundan dolayı mı onları suçluyor, onlarla iletişime geçecek kadar neden korkuyor henüz anlayamadım. Ben ise son günlerde kadınlığımı neden bu kadar kullanıyorum erkeklere karşı, onlardan intikam almak için mi acaba? İkimiz de çakma bir otorite figürünü Tanrı’yı oynuyoruz, ama çakma eşofman altı gibi, bir yıkamada çekecek, pamuklanacak cinsten. Zaten herkese tutmuyordu bu rol, bulduğumuz birkaç tane karşı çıkmayacak, güçsüz insanı, onlarla güzel, ama ya bizden güçlülerle. Tabi ki ya puf diye söndü bu güç, ya kaçış, ya aldığımız yıkım. Sonra insanlar kötü, erkekler kötü ya da kadınlar kötü. Ama tabii çıkarımıza hizmet ediyorlarsa çok iyiler. İkimizde psikoloğumuza da öyle baktık aslında, neden bu adam sürekli bir şeyleri çıkarıyor ortaya, niye benim iyi yönlerimi konuşmuyoruz, ah aslında biz harikayız. Ama gerçek hiç mi hiç böyle değil. Ben bunu kabullenmeye başladım, bunu değiştirmeye çalışıyorum, çabalıyorum. O terapide de söyledim ilk zamanlar o kadar kötü hissederdim ki terapiden geldiğimde, kendimi yatağıma zor atar, uyurdum, uyumasam da yatardım, her bir hücremde hissederdim yorgunluğumu. Uzun zamandır hissetmezken ilk defa o seanstan sonra eve geldiğimde yorgunluktan bitik durumdaydım. Zaten yorgunum bir de bu geldi üstüne. Nedeni karşıma bir ayna koydular, ve kendimi, bir zamanlardaki beni gördüm. Şimdi harikayım seviye atladım demiyordum tabi ki, ama en azından bazı şeyler geride kaldı. Nasıl da yanlış biliyormuşum aslında her şeyi. Farklı bir dünyada yaşıyormuşum ya. Öğrenmişim şuradan buradan bir şeyler, kimseye iyilik etme, dizginleri kaptırma erkek milletine, erkek adatır, kadın onu yapar, bunu yapar. Bir güzel de yutmuşum onları çiğnemeden. Şimdi ikimizin de öğrendiği bu gerçekçi olmayan şeyleri değiştirmesi tabii ki de kolay olmuyor. Ama uğraşmadan, o pembe incili kaftanı çıkarmadan da bu iş olmuyor. Kimse bizim için bir şey yapmayacak, o bahsettiğin sorumluluğu bizim için alacak kimse yok, olsa da zaten bu bizim için iyi olmayacak emin ol, bu sefer ona bağımlılık, ona düşmanlık, ona hükmetme, ya da hükmedememe gibi bir şeyler olacak, en iyisi kendi işimizi kendimiz görelim de başımıza yeni işler açmayalım. Böylesi daha iyi olacak sanki.
 Karşılıklı oturan bu 2 insanın kurduğu ilişki sağlıklıymış, düşünmemiştim hiç böyle ama galiba ben de ilk defa kendimi bu kadar rahat açtım, bir erkek de kendini bana bu kadar rahat açtı. O yine sorguluyordu bunu, psikoloğu istedi diye yaptı sanıyordu bunu aslında. Ama ona da söyledim odadan çıkıp gitmek kendi tercihi, o an ben istemiyorum böyle bir şeyi der ve çıkıp giderdi. Ama gitmedi bu karşımdaki adam. İkimiz de birbirimize iyi gelecektik, bu belli oldu ikimiz de oturmaya karar verdiğimiz anda. Konuşulanları duymamak için veya kabullenemediğin için gözlerini kaçırdığını, ellerini ovuşturduğunu, oluyor mu bilmiyorum ama karnından boğazına doğru çıkan bir hava gelir gibi olmasını yalnız sen yaşıyor zannediyorsan hiç öyle düşünme, ben de bunların aynılarını yaşıyorum. Yazılarımda içten yaşanmış şeyler var ya, bu yazıyı kaç saattir yazıyorum biliyor musunuz, kaç sefer ara verdim, kaç sefer bırakayım dedim. Ama artık öyle bir noktaya gelmişim ki kaçmaktan korkuyorum, yanlışı bildiğimde onu yapmaktan çekiniyorum. Doğruyu yap, inandığını yap diyor bir şey içimden bana, ve biliyorum da doğrunun, iyinin ne olduğunu.
 Ben de senden çok şey öğrendim, sadece bana ait değilmiş yaşadıklarım, senin deneyimin daha kıymetliydi ama bence, bir kadından bir şey öğrendin. Şimdi ikimiz de farklı bir şekilde birbirimize dokunduk, kendimize de dokunduk, hangi el daha güzel, hangi kol daha güzel, hangi dokunuş daha güzel bilmiyorum ama bunların bize ne hissettirdiğini düşündüğümüzde o dokunuşu görebiliyor musun? Gördük bunu çoktan.

gokkusakgok@mynet.com

http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=862.0

http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=444.0

http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=829.0



3321
Babam Cesarete, ben kuvvete, 21 aralık en kısa gündüze…

 Kendimde bir şeylerin değişmeye başladığının uzun zamandır farkındaydım. Ama artık benim dışındakilerde de bir şeylerin değişmeye başladığını görüyorum. Bahsettiğim kişi babam. Hayatımda en büyük rolü alan, tapacak derecede sevdiğim bir zamanlar, yeni yeni göbek bağımı kesmeye başladığım adam. Annem öldüğünden ve 6 yıl sonra babam evlendikten sonra neredeyse tüm akrabalarımızın bana düşman olması ile birlikte ben de çamura taş atmayayım üstüme sıçrar mantığıyla onlarla ilişkimi kestim. Zorunlu kalınan durumlarda, telefon görüşmesi, ya da bayramlarda bizim eve yapılan zoraki ziyaretler. Özellikle soy ağacımda teyzem ve dayım olarak görünen 2 insanla. Soyağacımda görünen diyorum, çünkü onları manevi olarak çoktan dayı ve teyzelikten çıkardım. Büyüklerimiz bize hep ne öğretti, sen küçüksün, o seni aramasa sen ara, elini öp, gönlünü al. Ve bunları yapa yapa büyüklerimizin egosunu o kadar şişirdik ki, küçük değil mi aramak zorunda, bana saygı gösterecek gibi bir havaya büründü hepsi. Tıpkı benim şu anda değiştirmeye çalıştığım ilişki kurma şeklim gibi ilişki kuruyormuş hepsi. Tek taraflı, bana hizmet etsin, bana ilgi göstersin. Hep ben hep ben. Ama o ‘BEN’ hiçbir şey yapmasın, ya da çok az şey yaparak katkıda bulunsun. Lütfederek tabii ki. Babamın karısının ağzının biraz gevşek olması bazen işime yarıyor. Babamın benden sakladığı şeyleri, çok kolay söylüyor bana, ben söylemesini talep etmeden, kendiliğinden dökülüyor. Babam haftasonu teyzemin çocuklarından biri ile görüşmüş, ve ben ameliyat olduktan sonra neden aramadığını sormuş. Onların her zamanki savunması, benim teyzemi aramamam, algıları bu kadar sınırlı olduğu için, o büyüğünü aramazsa biz de onu aramayız tavrına giriyorlar. Çok muhtacım sanki onların aramasına. Babamın hala devam eden düşüncesi bütün kuzenleri bir araya getirmesi, ve herkesin eteğindeki taşları döktürmesini sağlamak. Babam bunu dile getiriyor, ama belki utandıkları için, belki kimse bununla uğraşmak istemediği için yanaşmıyor. Onların tavrı suçlamak. Benimki ise hiç tepki vermemek. Bu durumda ben daha çok karşı tarafı öfkelendiriyorum. Bu arada ağbim ve ailesi ile araları gayet iyi, gidiyorlar, geliyorlar birbirlerine. Normaldir, hepsi aynı zihniyette. Ve ağbimi kandırabiliyorlar. Ama ben dişli, edepsiz çıktım. Üniversiteyi bitiyorum, çalışacağım, tek başıma şehir dışına çıkıyorum, başımı kapatmadım ve hala evlenip çocuk doğurup, evde oturup taze fasulye pişirmiyorum. Onların teyzelerinden kalan yetim kızla ilgili hayalleri buydu çünkü. Kendi evlerine yakın bir yere taşınmamızı istiyorlar ve beni de böylece rahatça o istedikleri forma sokacaklardı. Babamın hayatta en cesur davrandığı anlardan biridir herhalde bunu kabul etmemek. Babamla bambaşka bir yere taşındığımızda da çok bozulmuşlardı, onlara evi önceden göstermedik diye. Bahsettiğim 2 kuzen babamın çocuğu olacak yaşta, ama kendilerini o kadar başarılı, bilgili zannediyorlar ki, ölmüş babalarından kalan parayla devam ettirdikleri şirketi kendileri kurmuşlar, tırnaklarıyla kazımışlar gibi havalardalar. Kaza geçirdiğimizde bizim yardımımıza ilk gelen onlardı, bunu bile bana üzerine basa basa söyleyen, hastaneye gelen farklı görünümlü arkadaşım için böyle insanlar bizim aileye yakışmaz, kendine gel diyen ve bunu annemin öldüğü günün ertesi günü söyleyen, başları seccadeden kalkmaz, bilmem kaç kez ümreye giden, sürekli Allah ve din konuşan, çocuklarına dini isimler koyan, onları dini okullara gönderen sevgili kuzenlerimdir. Tabii ki ben onların hoşuna gitmem. Haftasonu telefon konuşmasında babam benim psikoloğa gittiğimi, ne halde olduğumu hiç düşündüklerini sormuş kuzenime, o kadar sinirlenmiş ki 7 senedir biriktirdiği her şeyi söylemiş. Ben bunu bildiğimi belli etmedim hala babama. Babam bu konularda ketumdur, eşini de ispiyonlamış gibi olmak istemedim.
 Tüm bu olanlara tepkim ne diye soruyorum kendime. Öyle bir duyarsızlaşma yaşıyorum ki verecek tepki bulamıyorum. Evet, bazı insanlar teyzelerine, amcalarına, halalarına, dayılarına gittiklerinde, kuzenleriyle görüştüklerinde çok imreniyorum. Ama görüşmekteki akraba olmaktaki amaç ne, akraba olmak ne demek, göz oymak, can acıtmak, ego savaşı yapmak, kıskanmak, fesat düşünceleri tatmin etmek. Tabii ki bunlardan hiçbiri değil, ama benim akrabalarım böyle. Herkes birbirinin arkasından konuşuyor. Herkesin birbirine duyduğu sevgi eksik. Ama söze gelince herkes canını feda edebilir. Canını istemiyorum kimsenin, hayatayken anlamlı, güzel  2 satır sohbet istiyorum. Bu maalesef ki gerçekleşemiyor. İlk senelerde denedim, babamın zoruyla arıyordum, ama baktım ki hiçbir karşılık yok, karşılık beklemem hata mıydı diye düşündüm, ama karşılıklı olması gereken bir şey olsun ki bir ilişki kuvvetlensin. Çoğu başına kalırım, bir şey olur, benimle ilgilenmek zorunda kalırlar diye korktu. Bu noktada hep şükrettim, paramı da kazanıyorum, bana destek veren bir babam ve ağbim var. Aramız onunla bile bir ara bozulmasına rağmen, o da bir şeyleri fark etti, yengem de aynı şekilde, daha sık arıyorlar, ihtiyacım olup olmadığını soruyorlar. Kimseye gidip de onların dedikodusunu yapmadım, içimde tuttum genelde. Onlar yapıyorlarsa kendilerinin düşünmesi gereken bir şey. Hadlerini bilmeye başladı diyebiliriz onlar için. Diğerleri henüz bunu başaramadı. O kadar cüretkarlar ki, para, ev, mal mülk işlerimize de karıştılar vakti zamanında. Ben şimdi o kadar kuvvetlendim ki, artık arayıp bana söylenemiyorlar, söylendiklerinde alacakları cevaplar da hazır. Belki de bu hesaplaşmayı Allah’a bıraktım. Cezayı veren de O, ödülü veren de O. Benim yapacağım, yapmak istediğim bir şey yok. Çünkü böyle insanlarla istediğim bir ilişkim, aram düzelsin diyebileceğim bir şey yok. Hoşgörü sahibi olabilirim, başka insanlara olabiliyorum belki, ama madem ki büyük, her şeyi bilen onlar o zaman neden bunu onlar hiç yapmadılar şimdiye kadar.
Artık insanları düzeltmek, iyilik meleği olmak, hiçbir sorun olmasın, her şey yolunda gitsin gibi ütopyalarım yok. Şimdi artık gerçekleri görüp onları gerçekten görerek, tutarak kabullenmeyi, ve ona göre davranmayı istiyorum insanlara. Bu daha az yıpratıcı gibi görünüyor. Ama benim daha aktif rol aldığım bir şey, daha inandırıcı geliyor artık.
 1 hafta önce ameliyat oldum, şaşılacak bir sakinliğim vardı ameliyathaneye giderken, beklentilerim azaldı mı ne oldu anlamıyorum, belki de hayata alışmaya mı başladım nedir. Yukarıda bahsettiğim insanlardan aramalarını beklemiyordum, aramadılar da, gelmediler de. Neden bekleyeyim ki, adamların düşünceleri belli, narsist kişilikleri belli, bencillikleri ortada. Herkesten her şeyi beklememek lazımmış. Hak edenlerden beklemek daha doğru belki de, ya da gerçekten değer verilen insanlardan. Tabi onlara da gereken değeri göstermek gerekiyor. Benim bir zamanlar yaptığımı yapmamak gerekiyor. Bir bina nasıl ki bilmem kaç tane işçinin, kaç tane mimarın, mühendisin çalışmasıyla ortaya çıkıyor, ilişki de aslında 1 kişinin çabasıyla çürük bir bina gibi olmaz mı. Sadece kendileri özveride bulunan kadınlar veya adamlar hep bundan şikayet etmezler mi. İlişki için çabalamaya bile üşenen, her şeyde tembel olan insanların değer görmediğini anladım artık. Ve her fırsatta önünüze gelecek bir ayıp gibi bu. 1 haftalık evde dinlenme sürecinde bulduklarım bunlar. Bugün en kısa gün, ama yazılacak çok şeyin olduğu bir günmüş.

3322
YENİDEN KADIN OLMAK / LEZBİYEN MİYİM YOKSA PANİK ATAK MIYIM?

 

LEZBİYEN TERAPİ
Psikolog Hüseyin KAÇIN
0 555 326 22 91


Bu tarz ilişkilerimi düşündüm ve artık lezbiyen ilişkile yaşamak istemediğime karar verdim. Düşününce benim psikolojimi bozan bu tarz ilişkilerim olmuş hep.  Sıkıntılarımın lezbiyen ilişkilerim sonucunda artmış.  Bir kere ben bayanım. Biyolojik olarak kadın olmama rağmen  psikolojik olarak hep erkek olarak yaşamışım. Kendimi erkek rolüne soktum. Hep onların istekleri doğrultusunda, onların bana ihtiyacı oluğunu düşünerek erkek rolünü oynadım. Lezbiyen ilişkilerimde ben erkek rolünü oynadıkça onlarda hayatlarında beni hep erkek rolüne soktular.  Aslında erkek olmadığım için bir bayan olarak bu ilişkiler beni tüketmiş oldu. Kadınlığımı unutmuşum. Yıllarca ilişki yaşadığım bayanlar, çevremdeki insanlar beni  erkek olarak gördüler. Giyim tarzım, erkeksi görünmem buna sebep oldu.
Ben bile kendime inanamıyorum gecen hafta gerçekleştirdiğimiz terapiden sonra kadınlar artık ilgimi çekmiyor.  Düşündükçe artık bu tarz ilişkiler yaşamak istemediğime karar verdim. Terapiden sonra lezbiyen ilişkilerin bana zarar verdiğini, aşırı derecede yıprattığını düşündüm ve sıkıldığıma karar verdim.
Aslında etrafımda gördüğüm lezbiyen çiftler bana komik ve saçma gelmiştir. Erkek rolündeki kadın daha saçma gözüküyor gözüme. Bana garip gelmesine yıllarca bende böyle ilişkiler yaşamış oldum.

3323
LEZBİYEN MİYİM YOKSA PANİK ATAK MIYIM? (YENİDEN KADIN OLMAK )

Bu tarz ilişkilerimi düşündüm ve artık lezbiyen ilişkile yaşamak istemediğime karar verdim. Düşününce benim psikolojimi bozan bu tarz ilişkilerim olmuş hep.  Sıkıntılarımın lezbiyen ilişkilerim sonucunda artmış.  Bir kere ben bayanım. Biyolojik olarak kadın olmama rağmen  psikolojik olarak hep erkek olarak yaşamışım. Kendimi erkek rolüne soktum. Hep onların istekleri doğrultusunda, onların bana ihtiyacı oluğunu düşünerek erkek rolünü oynadım. Lezbiyen ilişkilerimde ben erkek rolünü oynadıkça onlarda hayatlarında beni hep erkek rolüne soktular.  Aslında erkek olmadığım için bir bayan olarak bu ilişkiler beni tüketmiş oldu. Kadınlığımı unutmuşum. Yıllarca ilişki yaşadığım bayanlar, çevremdeki insanlar beni  erkek olarak gördüler. Giyim tarzım, erkeksi görünmem buna sebep oldu.
Ben bile kendime inanamıyorum gecen hafta gerçekleştirdiğimiz terapiden sonra kadınlar artık ilgimi çekmiyor.  Düşündükçe artık bu tarz ilişkiler yaşamak istemediğime karar verdim. Terapiden sonra lezbiyen ilişkilerin bana zarar verdiğini, aşırı derecede yıprattığını düşündüm ve sıkıldığıma karar verdim.
Aslında etrafımda gördüğüm lezbiyen çiftler bana komik ve saçma gelmiştir. Erkek rolündeki kadın daha saçma gözüküyor gözüme. Bana garip gelmesine yıllarca bende böyle ilişkiler yaşamış oldum.


LEZBİYEN TERAPİ
Psikolog Hüseyin KAÇIN
0 555 326 22 91



3324
Lax da benzer bir görüş öne sürerek şöyle demiştir: "Otuzlarının sonlarındaki bekar kadınlar, kendilerini 'biyolojik saat'in tehdidi altında hissederler sık sık. Bunlar yaklaşan menapozu, mutlu bir ilişkisi olan kadınlara göre daha yakın görürler ve o zaman da erkek arayışları çılgına bir boyut kazanır." (1982, s 160). Lax, ayrıca, bu koşullar altında kadınların uygun olmayan ilişkilere girdiğini ve istenmeyen  bir hamilelik sonucu kürtaj yaptırırsa, şiddeti bir çöküntü yaşadıklarını  belirtir. Lax'a göre bu gruptaki kadınların yaşadığı bir sonuç da, kadınların bir erkekler karşılıklı bir aşk ilişkisi umudunu yitirme sonucunda lezbiyen içgüdülerinin yüzeye çıkmasıdır. Bu gibi içgüdüler, anneyle yaşamın erken bir dönemindeki ilişkilere  kısmi bir psikoseksüel  geri çekilmeye karşılık gelir. Lax şöyle devam eder: " Bu kadınlarda homoseksüel telaşa dair izler  görülmez. Bu telaşsızlık  da, kuşkusuz, kısmen günümüzde ahlaki değerlerin gevşemiş olmasına bağlıdır ve söz konusu gevşeme kadınların lezbiyen ussallaştırmasını pekiştirir " 58

Lothstein ( (1979), kadın ve erkek transeksüellerin annelerine ilişkin çalışmalarında, transeksüelleğin oluşumunda  annenin rolünü vurgular: " Bu anneler, oğlunun kendisinden ayrılmasına ve erkek özdeşmesiyle bireyleşmesine katlanamazlar ve oğluyla ilişkisini oğlunun kadın özdeşleşmesi üzerinden sürdürürler. Erkek çocuğun cinsiyet ayrılığını, kendi kişisel bütünlüğüne tehdit olarak algılıyor gibidirler. "   82

3325
         Sıradan Bir Akşam, Sıradan olmayan bir telefon görüşmesi
 
  Sıradışı terapinin ne olduğunu anlamak için Halley i okumaya gerek yok, sizin gibi biriyle terapi yapmak yeterli sanırım. Kalp atışlarım yüksele yüksele eşinizi aradım 4 sefer falan çaldı, kapatacaktım ki, yok kaçmiyim gideyim üstüne dedim, açtı,karşımda oldukça temiz, tok bir ses. önce kendimi tanıttım, o kısmı kolaydı da, neden aradığım kısmında biraz sıkıntı vardı, deli miyim yahu, tutmuş kadını aramışım, sizin kocanız çok meşhur bir psikolog, ben de merak ettim nasıl oluyor da hiç kıskanmıyor musunuz,eşinizin mesleğine nasıl bakıyorsunuz diye soracağım. neyse ki anlayışlı bir kadın var biraz kem kümledikten sonra beni anladı. nasıl olur da bu kadar rahat oluyorsunuz diyemi soruyorsunuz dedi. kendine güvenen olgun bir kadın gördüm karşımda. işin sırrı da burada galiba. laçkalaşmış, saygısı bitmiş, güveni gitmiş iyi ilişkileri görmeye o kadar hasret kalmışım ki, karşımdaki kadının cümleleri pek bir değişik geldi bana. bu kadınla tanışmak istedim sahiden. beni hiç yadırgamadı. insanlarla tanışmanın en güzel şey olduğunu söyledi ve telefonda da olsa tanıştım ne güzel dedi. ben de rahat rahat bir gün onunla tanışmak istediğimi ziyaret etmek istediğimi söyledim, ne cesurmuşum. 1 senedir birlikte yürüdüğüm terapistimin hayatını tabii ki de merak ediyorum, bunu ona da söyledim. en mahrem şeylerinizi anlatıyorsunuz tabi ki merak edersiniz dedi. demek ki samimi olmak anlayan insanlarda kapıları açıyor. şimdiye kadar ki bencilliğimi bir kenara bıraktım ve istemezseniz cevap vermeyebilirsiniz diye de tercih verdim bu kadına. neticede özel soru soruyorum. ne üstüme vazife ki. ama masum, içten bu güzel konuşmanın karşılığında o da içten ve insan sevgisi duygularıyla kucakladı beni.
  Hayatımda ilk kez yaşadığım bir deneyim ve doğru seçimin ne zararı var sorusunun cevabını bulduğum bir deneyim. evet hocam gördüm ki bir zararı yokmuş
 

3326
  TERAPİLERİ YAZMAK

Organlarımı bağışlamış gibi hissediyorum, her seanstan sonra bir şeyler yazdığımda. Başlangıçta kim okuyor diye düşünürken, yazılarımın aldığı yorumlar, mailler beni mutlu etti sanki. Okudukça ‘tek ben değilmişim bu saçmalıkları yapan, çok daha yoğun duygular yaşayanlar var, başa çıkabilenler var’ gibi cümleler içimden geçiyor. Ve en önemlisi yazdıklarım birilerine umut olabiliyor, hem kendimi iyileştiriyorum, hem de şu ömrümde birilerinde iz bırakacak bir şeyler yaşamışım ve başkalarını iyileştiriyorum. Bulmak istedikten sonra her cümleden, kelimeden bir şeyler çıkarılabiliyor demek ki. Satırların aralarında da yaşanmış şeyler var. Ve yaşanmaya devam edecek

3327
4 Aralık 2011

Psikolojik danışmanlık okuyan biri olarak terapist ile danışanın arasındaki o ‘ilişkinin’ ne olduğunu bugün anladım. Ah ah sevgili hocalarım ne kadar mekanik şeyler öğretmişsiniz bize. Ben de ne güzel dahil olmuşum bu oyuna, iyi oyuncuymuşum.
 2 aydır kendimi çok iyi zannedip terapiye gitmemem ve bunu terapistimle paylaşmamak ne güzel duvara çarptırdı bugün beni. Terapistlerin de değer görmeye, saygı görmeye ihtiyacı olduğunu, aslında herkesin buna ihtiyacı olduğunu bir kez daha düşünmem gerektiğini gördüm. İlişkinin, evliliğin dizginleri ele almak, almazsam öyle gider zihniyeti üzerine kurulduğunu öğrenmiştim çocukluğumdan beri, haliyle şimdi forumdaki yazıyı okuduğumda, hiç de sağlıklı olmadığını gördüm etrafımdaki ilişkilerin büyük çoğunluğunu. O kadar da sütten çıkma bir ak kaşık değilmişim aslında.
 Hep istediğim olsun, ama mümkünse ben pek uğraşmayayım hayalim vardı. Hatırlıyorum eski sevgililerimin Pazar kahvaltısı için yalvardığını, benim ise uykumdan fedakarlık edemediğim için gitmediğimi. Düşüncem, sen uyumak istiyorsun, uyumayıp onun istediğini yaparsan, boyun eğmiş olursun muş. Halbuki şimdiye kadar köle olan hep bendim, hep hakaret yiyen, güçsüz olan taraf ben değil miydim? Evet işte ben onlar mıydım aslında? Eleştirdiğim, böyle yaptıkları için zaman zaman nefret ettiğim, egemenlik kurmaya çalışan, sömürücü, kan emicilerden miymişim esasında? Babamdan bazı zamanlarda o kadar korkardım ki, birçok insanın anlayışlı melek gibi biri olduğunu düşünmesine rağmen, adamı korkulası biri yapmışım o anlarda, kızarsın diye düşünmüştüm diye de saf saf söylerdim. Neden bazı ieyler küçücük bir tepecikken gözümde dünyanın en yüksek dağına dönüşüyor ki? Neden bazen çok basit sıradan düşünemiyorum. İlişkilerime de öyle bakıyorum galiba, stratejik davranılacak bir güç oyunu sanki benim için ilişki. Çok geniş bir koleksiyonum var, baktığımda bana köle olanı da bıraktım, benim köle olduklarımı da bıraktım. Umursamadım, ya da yanlış şeyleri umursamışım aslında. Psikoloğuma da gerçek ve sağlıklı bir değer verseydim uzun süredir gitmememin sebebini açıklardım, böyleymiş demek ki kural. Terapi denilen o mucizevi gibi görünen şeyden de beklentim aslında aynıydı. Beni iyi yapsın, terapistim beni iyi yapsın, herkes benim iyi, harika kusursuz olmam için uğraşsın.
PEKİ E.... SEN NE YAPIYORSUN BU ARADA. İşte kendimden bir kez daha utandığım soruyu soruyorum kendime. Bugüne kadar bir şeyler benim yerime hep yapıldı, ben yapamam, beceriksizim böyle dediler hep bana. Ama gerçek dünyaya geldiğimde aaa burada insanlar kendileri için çabalıyorlar, kendi işlerini kendileri görüyorlar. Pazar sabahı kahvaltıya gittiklerinde sevgilileriyle bir yerleri eksilmiyormuş. Ne kadar da şaşırtıcı. Veya karşılarındakine haber veriyorlarmış, durumu bildiriyorlarmış. Aman nasıl olsa o biliyor benim durumları deyip, oturmuyorlarmış tembel tembel. Gösterişi severim. Yaptığım işleri göstermeyi, övülmeyi, tanınmayı, popülariteyi seviyorum. Ama ben ilişkilerimi de sükse için yaşıyorum galiba. Galibası yok evet. İlişkilerle ayrı bir hava geliyor bana sanki. Kime caka satıyorsam halbuki. Tabii hava yüksek olunca sönmesi de kolay oluyor ve bitince yıkımım da acı verici oluyor.
 Rahatlamaya geldik terapiye, daha mı kötü oldum ne diye düşünürdüm ilk zamanlar. Demek ki hayat pembe tonlarda değilmiş her zaman. O odada yaşadığım utançlar, hatalarımı itiraf etmek o kadar zor ki. Değişimin verdiği sancıyla kaç çocuk doğuracağım bilmiyorum açıkçası. Ama bu yolun bir öğrenme süreci olduğunu da düşünürsem, her gidiş bir öğrenme, her deneyim, ve en önemlisi sadece kötü şeyler yaşanıldığında gidileni kötü anıların konuşulduğu bir yer değil aslında orası.
 Ben yeterli değeri göstermedim belki, ama değer gördüğümü anladım. Ve son seansıma kadar gördüm ki ben de klasik bir kibar danışman adayıymışım. Vakit yok, param yok bahanelerine kanıp seansa devam edip paramı alacakmışım. Ama durum bu kadar basit değil. Bu adam bir şeylerin beni kemirdiğini anladı. Neyse şimdi burada devam edelim demedi. İlk defa son konuşmamızda ne var ne yok dedi. Telefonda uzaylı biriyle konuşur gibi hissederdim bazen kendimi seans randevusu almak için aradığımda. Ne var ne yok dediğinde kekeledim. Ve ilk defa çıkarken elimi uzun süre sıkan bir psikolog. 10 15 saniye sürmüştür herhalde. Sadece sıkılan elim değildi. Kalbimi de sıktı sanki. Bir çeşit silkeleme, bir çeşit dürtme, ama bir yandan da güven verici bir eldi o. İçimde her ne kadar kolayı tembelliği seven bir taraf olsa da zoru sevmek zoru başarmak bana değişik bir haz veriyor. Bu haz olmasa zaten neden uğraşayım ki bu seanslarla ve böylesine derinliği olan bir terapistle. Yok elimi sıkmış da, yok bana ne var ne yok demiş de. O olmuş da bu olmuş. Bunlara ben mi bir anlam atfediyorum ya da atfettiklerim doğru mu hep bir ikilemdeyim. Sorular, cevaplanması zor sorular hep kafamda. Yok yok iyiyim böyle. Bu bol malzemelerle güzel yemekler yapacağım. Yapmaya başladım da.

3328
Eşcinsel Terapi ile ilgili tepkiler / Ynt: AKTİF EŞCİNSEL
« : 06 Aralık 2011, 05:53:15 öö »
SAHTE GAY DÜNYASI

hocam iyi akşamlar. size bir haberim var. bugün geçen mail de bahsettiğim kızla çıkma kararı aldık çok iyi oldu benim için. aslında biraz da terapi sürecim için iyi gelecek diye seviniyorum.çünkü ona sahiplenmek ve tabiki birisi tarafından beğenilmek sevilmek daha da güçlendiriyor beni. onun dışında hayatımda her şey normal seyrinde gidiyor hocam. okul halk oyunları kursu spor her şey yolunda çok şükür. zaman zaman iniş çıkışlar olsa da çoğunlukla çıkıştayım. özellikle istanbul taksimdeki gay bar deneyimimden sonra daha da tiksindirici geliyor bana bu durum. orda gaylerin sahtelikler dolu dünyasını gözlerimle gördüm. sanki her şey bir yansımaymış gibiydi. gerçek olanın dışarısı olduğunu orda bir kere daha farkettim. ismini bildiğiniz arkadaşımla da zaman zaman görüşüyoruz ama ben kendisine hiç açmadım konuyu öylece kaldı. bazenleri aklıma geliyor ve yine şaşıp kalıyorum nasıl olur diye. Allah yardımcısı olsun inşallah. istanbul gerçekten hayatımda birçok şeyin değişim ve dönüşüm noktası oldu sayenizde. ben bile kendime bu konuda bu kadar güvenmiyordum. orda kendime güvenip o sahte gay dünyasından kurtulmanın çabasına giriştiğimde önce acaba yapabilir miyim dedim şimdi ise iyiki diyorum...sayenizde keşkelerim azaldı hocam.hocam Allaha emanet olun her fırsatta size yazacam.tekrardan iyi akşamlar size

05 Aralık 2011

3330
Psikoloji / Ynt: BEN SEN MİYİM YOKSA SEN BEN MİSİN?
« : 02 Aralık 2011, 09:10:51 ös »
nın yeniden içselleştirilmesidir.
1. Yansıtma (projeksiyon): Kişi, kurtulmak istediği parçayı ötekine yansıtır. Kurtulmak istemesinin nedeni, bu parçanın kendiliği tahrip etme olasılığının bulunmasıdır. Kendilik (self) dediğimiz,
bireyin kendine ilişkin algısı, kendilik ve nesne
tasarımlarının bir arada oluşturdukları kompozisyondan ibarettir. Eğer psişik aygıt, bu kendilik ve
nesne tasarımlarını içine aldığı halde, sindirip iç-
selleştirememişse, bu parçaları dışarıya yansıtır.
Aksi halde bu sindirilememiş kötü parçaların içeride kalması halinde kaygı ortaya çıkar. Bu yüzden
yansıtma kullanılarak anksiyete azaltılmaya çalı-
şılır. Yukarıda da belirtildiği gibi kendilik tasarımlarının yansıtılması, nesne tasarımlarının yansıtılmasına göre daha ilkel bir süreç olarak görülür ve
en çok da borderline düzeyde ve psikotik bozukluklarda ortaya çıkar. Nesne tasarımlarının yansı-
tılması ise, geniş anlamıyla aktarımın belirgin bir
özelliğidir; bütün insan ilişkilerinde, psikoterapi
esnasında ve nevrozlarda görülür.
2. Kişilerarası Etkileşim: Kişi, yansıtmayı yaptığı kişiyi, nesneyi etkilemeye, zorla istediği gibi
değiştirmeye çalışır. Altta yatan mesaj, “Sen, benim sana söylediğim şeysin; bunu kabul et”tir.
Amaç, bu kimsenin yansıtılan bu parçayla uyum
içinde düşünmesi, davranması ve hissetmesidir.
Bunlar, intra-psişik değil, daha çok kişiler arası
alanda gerçekleşir. Burada yapılan zorlama, yansıtmalı özdeşimin kişiler arası, gruplar arası doğasının temelidir ve bu kişiler arası etkileşimle ilgili

Sayfa: 1 ... 220 221 [222] 223 224 ... 273