İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - psikolog

Sayfa: 1 ... 217 218 [219] 220 221 ... 311
3271
Fransa bu günlerde çok ilginç bir davayı konuşuyor. Fransa'da yaşayan Didier Jambart, kullandığı Parkinson ilacının kendisini kumar bağımlısı ve eşcinsel yaptığını belirtti.

Mahkeme Jambart'ı haklı bularak İngiliz ilaç firmasını 7 yıl süren dava sonucunda 197 bin Euro ödemeye mahkum etti. Parkinson hastalığına yakalanmasının ardından 2003 yılında ilacı kullanmaya başlayan Jambart eşcinsel ilişki ve kumar için kontrol edemediği bir istek duymaya başladı.
 
MAHKEME ÇIKIŞI AĞLADI
Evli ve iki çocuk babası adam bu yüzden 8 kez intihar girişiminde bulundu. Kadın elbiseleri giyerek dolaşan Jambart bir kere de tecavüze uğradı. Didier Jambart bu tecavüze de kendi deyimiyle "ilginç" yaşam tarzının sebep olduğunu düşünüyor.

http://www.hurriyet.com.tr/saglik/22045208.asp
 
Davayı kazanmasının ardından mutluluğunu dile getiren Jambart, "En azından artık geceleri uyuyabileceğim. Bu olayın sonuçlanması 7 yıl sürdü ve hayatımızda büyük hasarlar yarattı. Bu para bizim için piyango gibi bir şey değil. Hiçbir şey kaybettiğim yılları ve acıları geri getirmeyecek." dedi.

3272
Aile / Ynt: Boşanma Davası Bilirkişi Raporu
« : 03 Aralık 2012, 11:55:40 öö »
EVLİLİĞİN PSİKOLOJİK BOYUTU

I. EVLİLİK KURUMU

  “Aile” bir grup ya da örgüt, “evlilik” ise karşı cinsten iki kişinin birlikte yaşamak, yaşantıları  paylaşmak, çocuk yapmak ve yetiştirmek gibi amaçlarla yaptıkları bir “sözleşme” dir. Evlilik kurumsallaşmış bir yol, bir ilişkiler sistemi, kadınla erkeği “karı-koca” olarak birbirine bağlayan, doğacak çocuklara belli bir statü sağlayan ve toplumsal yönden üzerinde “devletin” kontrol, hak ve yetki iddiası bulunan yasal bir ilişki biçimidir.

http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=85.0 tıklayınız


3273
Cinsellik / EVLİLİK : VAJİNİSMUS : BOŞANMA
« : 03 Aralık 2012, 11:48:17 öö »
Psikolog Hüseyin KAÇIN
0 555 326 22 91
Aile ve Evlilik Terapisti


ERKEK:

 “…Evlilik öncesi iki kere ayrılmış olduk ve  bu ilişki benim zorlamalarımla sürdürülmüş oldu. Bu açıdan bakınca sıkıldım ve boşanmaya karar verdim. Eşimi ben mutlu edemedim. İşim gereği sosyal olmam gerekiyor. Herkesle görüşmem gerekiyor. Eşim içine kapanık ve sosyal ortamlarda çok ilişki kurmak istemiyor. Nişan yapılacağı gün eşimin erkek kardeşinin bana “Barış Abi” demesini istediğim için nişan bozuldu. 3 gün süreyle konuşmadık. Düğün öncesi de ev düzenlemesi konusunda da tartışmamız oldu. Evlilik sonucunda ilk gece ve 5 gün süren balayı döneminde cinsel bir birlikteliğimiz olmadı. Eşimin “Vajinusmus” sorunu nedeniyle cinsel bir birlikteliğimiz olmadı. Bu durum 4.5 ay süre boyunca devam etti. Bu konuda psikolojik bir tedavi sürecine girmeye yönelik düşüncelerim kabul görmedi. Eylül ayında evliliğimizin yürümediğine yönelik düşüncelerim ağır bastı. Evlendikten sonra müşterilerim ve çalışanlarım “ değiştin mutlu değil misin? “ demeye başladılar. Eşim kişilik olarak inatçı, bencil, sinsi, kavgacı, uyumsuz  ve kendisi ile barışık değil. İşyerindeki davranışlarından dolayı eve geldiğinde kendisini suçlar ve ben yanlış yaptım derdi. Ekim 15 gibi kavga ettiğimizde evi terk etmiş. Aradığımda eve gelmeyeceğini söyledi. İki yabancı gibi olmuştuk. O gece “ ben Seda’yı alıp anne babasına gitmeliyim ” dedim. Anne-Babasının evine gittiğimizde “ sen kimsin benim hakkımda böyle konuşuyorsun. Bittin sen. Bu evlilik bitti.Yarın ikimizde avukata gidiyoruz” diyerek hakaretlerde bulundu. Babası “ bu durumda bizim yapacağımız bir şey yok, bizi ilgilendirmez “ dedi. Geçmişinde babası kızının taciz olayı yaşadığını söyledi. Bu olaylar sonucunda aramızdaki sevgi bağı bitti...” şeklinde konuşmuştur.



KADIN:

“Eşim ailesinin tek çocuğu olduğu için olsa gerek ailesine çok bağlı. Özellikle annesine çok bağlıdır. Evliliğimiz süresince bana karşı olan olumsuz hareketlerinin, bana yaklaşımda bulunmamasının sebebi olarak annesine olan aşırı düşkünlüğünden kaynaklandığını düşünüyorum. Ailen bizim evliliğimizin içine girmesin dememe rağmen biz sürekli ailesi ile iç içe idik. Özel bir şeyler paylaşamadık. Evlilik öncesi davranışları evlilik sonrasında değişmiş oldu. Cinsellik konusunda kardeş gibi idik. Birlikte olamadık. Masturbasyonla tatmin olabiliyordu. Beni babama şikayet ediyordu. Ailesine aşırı bağlı, titiz, kibar, anlayışlı, babasından korkardı.  Ayrılık kararını anne-babasına söyledikten sonra artık geriye dönemem dedi. Evliliğimiz birden bitmiş oldu. Hiçbir şey anlayamadım bu evlilikten. Geçimsizliğimizin kaynağı ailesi, kendisine güveninin olmaması, işyerinde babası ile çalışıyor olması ve daha ziyade babasının kontrolünde olması. Cinsel anlamda benden çok talebi yoktu. Kız evlat gibiydi. Bu anlamda evliliğimizde pasifti. Benimle cinsel birliktelik sağlayamadıktan sonra isterse dışarıda başka bayanlarla  bu konuda bir arayışa girebileceğini kendisine söyledim.Sürekli olarak annesinde yemek yerdi. Annesi ile cinsel konuları konuşabildiklerini, annesinin vajinasında mantar çıktığını bunu bile paylaşabildiklerini söylerdi. Anne – oğul kardeş gibi olmuşlar.Evliliğimiz oyun gibi idi. Dışarıdan karışanlar olmasa bu evlilik yürürdü.  Ben inatçıyımdır. İstiyorsam inat ederim. Güzelce anlatılırsa geri adım atarım. Nazlı yapım vardır. Ama bu aşılmaz değildir. Bu evliliğin bu şartlarda yürüyebileceğini düşünmüyorum…” şeklinde konuşmuştur.



3274
Medya / EŞCİNSELLER için CAMİ / Kıyamette de Demokrasi
« : 03 Aralık 2012, 10:45:17 öö »
Kıyamette de Demokrasi (EŞCİNSELLER için CAMİ)

Ayça ŞEN / Taraf GAZETESİ 02.12.2012

Dün akşam geç saatlere kadar Memo, arkadaşı Arda, Tomris Ağabey ve bendeniz, deniz kenarında geniş bir çimenlikte çift kale maç yaptık.

Futboldan nefret ederim fakat çocuklar o kadar istekliydi ve filmlerde de bu tip sahneler o kadar tozpembe gösterilir ki, kabul ettim. Elbette kaleci olarak.

Trafiğe kapalı alanda sahilde artizlik yapmak için dazıra dazır son sürat giden polis görünümündeki zabıta arabalarından canımızı korumaya çalışarak gerçekleştirdiğimiz bu maçta, Arda’nın müthiş golleriyle altı-beş karşı takımı ezdik. Rövanşı bu gece olacak bu maç işinin hastası olduğumu da belirtmek isterim.

Dolayısıyla insanın kaburga kemiklerini inceltip ezen sıkıntılı lodoslu ve bir türlü içini boşaltamayan bu yağmurlu havada deliksiz uyku çekmek için ideal yöntem gece geç vakit maçlarıymış, bunu anladık. Yoksa kiminle telefonda konuşsam Boğaz Köprüsü’nden tek ayağını sallandırmış bir umutsuzlukla konuşuyordu bir iki gündür. Onlara minimum tek kale maç etmelerini önerdim (yetmişlerde buna “maç etmek” denirdi diye hatırlıyorum).

Telefonda çok mutsuz konuşan arkadaşlarımdan biri, çok eskiden beri tanıdığım eşcinsel bir erkek arkadaşım. Dinî inançları çok kuvvetlidir; oruç tutar, namaz kılar, sürekli dua eder, Allah ile bağını büyük bir suçluluk duygusu ve bitmeyen bir vicdan azabı ile yürütür, adaklar adar, ikide bir gidip koyun keser, manevi yollara girer filan. Fakat bütün bunları inancından mı yoksa bir türlü barışamadığı eşcinselliğinden mi yapar, bilemiyorum. Zira Kur’an’da geçen “Lût Kavmi” meselesi aklını fena hâlde karıştırır, geceleri uykularını kaçırır.

Dün Fransa’da açılan eşcinsel camisi haberinden sonra hemen onu arayıp müjdeyi verdim. Belki bizde de kurulur dedim, güldü. Göztepe Parkı’na mesela bir eşcinsel camisi kurulması durumunda Bağdat Caddesi sakinlerinin bu duruma acaba nasıl bir tepki vereceğinin hayalini kurup, telefonda çok şeker dakikalar yaşadık.

Bir insanın en önemli meselesi kendini tanıyıp gerçekleştirmesi. Bu durumda erkek egemen ve sert etkiler alan fanatik memleketlerde, kendine duyduğu öfkeyi topluma şiddet olarak yansıtmasını dinginleştirmek, acı içindekilerin içlerini sakinleştirmek ve yaratanın her yerde ve herkes için olduğunu anlatabilmek için bu tip bir ilerici caminin yapılmasının ne kadar önemli olduğunu da konuştuk.

Batı Paris’in banliyölerinden birinde eşcinsel bir Budist rahip, Cezayir aslı Fransız vatandaşı Ludovic- Mohammed Zahed’e evinin bir bölümünü ibadet edebilmeleri için tahsis etmiş. Psikoloji ve antropoloji doktoru Zahed 2010 yılında Müslüman Eşcinseller Örgütü’nü kurmuş. Kurucu üyeleri başlangıçta altı kişiyken şu anda 350 kişilik bir cemaate sahipmiş. Zahed bu caminin, diğer camilere alınmayan eşcinsellere de özgürce ibadet edebilecek bir alan açma ihtiyacından açıldığını söylüyor.

Ancak ülkedeki Müslüman dernekleri bu girişime çok kızmışlar. Fransa İslam Konseyi eşcinsel Müslümanların varlığını kabul etmekle birlikte, onlar için özel cami fikrini saçmalık olarak tanımlamış. İslam’da eşcinsellik yoktur, açılan bu yere de cami denemez diye çok feci azarlamışlar.

Yine de inanç özgürlüğünü yaşayamamak canlarına tak etmiş olacak ki, Zahed ve arkadaşları hiç oralı olmadan inandıkları yolda devam ediyor, azarlara ve eleştirilere oralı olmuyorlar. Yani inançla devam ediyorlar. İnanç da bu demek zaten.

Maya takviminin 21 aralıkı göstermesine sayılı gün kaldı. Ya kıyamet kopacak ya da yeni çağ başlayacak. Kıyametin de seçme özgürlüğüyle kopacağına inanıyorum.

Fanatikler için kıyamet kopacak, özgürlükçüler içinse yeni ve güzel bir çağ başlayacak.

aycazen@yahoo.com

3275
Bu durum, Metin’e bağlanmam bana ne zarar veriyor?

   Soyutlanma. Doğru kelime bu. Metin’den kopamadığım için, bağlanma yaşadığım için diğer herkesten kendimi soyutluyorum. İşin diğer tarafı onu da soyutlamaya çalışıyorum ve kısmen başarıyorum. Eski arkadaşlarımın hiçbiriyle görüşmediğim gibi Metin’den de beklentilerimi karşılayamıyorum (normal olarak). Bu; kendini yalnızlaştırmak. Dahası kendimi yalnızlaştırma benim uzun süredir yaptığım ama hiç bana göre olmayan bir durum. Arada bir bile olsa arayan arkadaşlarım aramaz oldular. Çünkü görüşmek istemediğim için geçiştiriyorum ve ben hiç aramıyorum. Elim gitmiyor telefona. Eskisi gibi gülemez oldum, çoğu zaman yalandan gülüşlerim. Kendini yıkma üstüne kurulu bir hayatın zirvesinde tahtta otururken olayların benim dışımda geliştiğini zannetmek ahmaklık. Ben çok uzun bir süre ahmaklık etmişim.

Kim olduğunu bilmeden yaşamak… En uç noktadan paraşütsüz atlamak gibi. Paramparça kalktığım her sefer toparlanmaya çalışarak, üstelik bir hiç uğruna. Bana çok zararlar veriyor. Beni sönükleştiriyor. Vantuz gibi emdiği benliğime kurban veriyorum hayatımı. Duygular ve düşünceler birbiriyle çelişkide. Baktığımda yalnızım. Yalnızlığı ben seçmiştim. Farkında olayım ya da olmayayım benim seçimimdi, hepsi bu. Acizliğimden dökülüyorum. Kendimi hiç böyle hissetmemiştim. Neye dönüşüyorum? Nereye gidiyorum? Ne kadar sürecek? Bazen umrumda, bazen değil. Tek soru aklımdan atamıyorum; Neden? 

Kavramlar, anlamlar birbirine girmiş durumda. Davranışlarım her geçen gün biraz daha agresif. Taşınmak ve bireyselleşmek istiyorum. Kimsenin erkeği, çocuğu, oyuncağı olmak istemiyorum. Annem tarafından korunmak, her şeyimle ilgilenmesini istemiyorum. Bir iş bulmam gerek, çok acil. Sınavlarıma çalışmam gerek. Hayatı kıyısından köşesinden yakalamalıyım. Çok öfkeliyim deli gibi küfür etmek istiyorum ya da böyle olması gerektiğini düşünüyorum. Aklımdan geçenle yazdıklarım çok yakın ama neredeyse hiçbir zaman tam değil. Konuşmak istemiyorum. Somutlaşmak istiyorum. Her ne yapıyorsam işte onları somutlaştırmak istiyorum. İşin tek kötü yanı ne yapmam gerektiğini bilirken hiçbir şey yapamıyor olmak.

3276
Net olarak ne hissettiğimi bilmiyorum, çok karmaşığım. O kadar karmaşığım ki artık Cipram bile fayda etmiyor, hatta o kadar fayda etmiyor ki içimde bir yerlerde ölme isteği baş gösteriyor anlık olarak bile olsa.

Bugün bir gözlem yaptım. O kadar karmaşık, duygular o kadar yoğun ki yazmam gerekti.

Uzun uzun düşündüğüm bir konu, Metin’i kıskanmak. Olay veya konu Metin değil, durum üzerinden gittim. Çift taraflı düşündüm ve sorular sordum kendi kendime. Bu onun hayatına ne gibi zararlar veriyor? Çok mu bencilce? Nereye kadar bu şekilde devam edebilir? Bana ne zararlar veriyor? Hayatıma yansımaları neler? Bu gerçek bir his mi? Vs…

Birkaç gündür Metin arkadaş ortamımızda ‘beni kıskanıyor’ esprileri yapıyor. Doğru. Bu durum (hem espri yapması hem de kıskanmam) beni hem rahatsız ediyor hem de ilginç şekilde hoşuma gidiyor ama aslında hiç hoşuma da gitmiyor. Karmaşık ve takıntıya dönüşen bir durum olmaya başladı sanırım. Metin’e karşı hem cinsel bir çekim hissediyorum hem de bazen ondan nefret ediyorum. Kötü bir şey söylediğin de, tartıştığımızda, söylediğim bir şeyi veya beni umursamadığında ona içten içe sinirlenip kırılıyorum. Düşündüm. Sadece düşündüm. Derin bir uykudan zoraki gözümü aralamak gibi oldu farkettiğim şey. Hiç düşünmeden sadece anlık duygu tatminleri yaşadığım bu hoşlantı durumu artık sadece acı veriyor. Bile bile ladese neden katlanıyorum? Tüm yoğunluğuyla yaşadığım şeyler fantastik bir filmde; ‘güzel bir meyve yediğini sanırken, işin gerçeğini görünce aslında çürük küflü bir bitkiyi kemirmeye çalışmaktan ibaret olduğunu görmek’ gibi.

   Bugün Metin’le beraber bir arkadaşımızla buluştuk. Onunla konuşurken konu kızlara geldi. Laf lafı açınca ben kızlardan ve bencilliklerinden, ne kadar sığ, sıradan, düz, anlamsız ve kompleks olduklarından bahsettim. Söylediklerimi son derece mantıklı ve gerçekçi buldu. Bu süreçte bir yandan alttan alttan Metin’e gönderme yapıyordum (düşününce fark ettim). Sonra Metin bir arkadaşıyla eve çıkmak istediğinden, bir kızla birlikte olmak üzere olduğundan bahsediyordu ortamda. O anda acayip sinirlendim hatta öfkelendim ve yine kıskandım. Ben belli etmediğimi düşünürken anlık mimik hareketleri yapmışım. Arkadaş “Mehmet kıskandı” deyip gülümseyince Metin “o beni zaten kadın erkek ayırt etmeksizin kıskanıyor, çok kıskanç bu” deyip güldü. Ben de geyiğe vurdum geçtik. Metin’in bunu fark etmiş ve söylemiş olması çok garip geldi. Böyle bir şey aramızda bugüne kadar hiç dile gelmemişti. Demek ki artık iyice belli etmeye başlamıştım ki dile getiriyordu. Onun algıladığı; yakın arkadaşlıktan gelen herkesi yanına yakıştıramama durumu gibi bir durumdu. Bu espriyi geçen gün de yapmıştı ama bugün ikinci kez tekrarlanması beni rahatsız etti. Çok ikilemde kaldım ve Metin’le bu kıskanma mevzusunu konuşayım mı, konuşmayayım mı derken konuşmak için bir kafeye oturduk. Ona ‘bu kıskanma esprilerini tamamen şaka mı yoksa bir gözlem mi’ olduğunu sordum. Durumu o da meşrulaştırmış, “böyle bir gerçek var ama sende meşrulaştırmışım, normalde saçma bulup gülerim, dalgaya vururum falan ama orada sadece espri yapıp geçtim” dedi. Konu konuyu açarken temkinli gittim. Dürüst olmak zorundaydım. Üç bilmese de bir bilmeye hakkı vardı. Belki de hiç gerek yoktu bu konuşmaya ama başlamıştık, devam etmeliydi. Kıskanma mevzusunu toparladım. Biraz konuştuktan sonra ‘senden hoşlanıyorum’ demedim ama ‘hoşlanıyor olabilirim’ dedim. “Bu arkadaşlığımızı etkiler mi” sorusuna “bilmiyorum” cevabını alınca yine durumu toparladım; “şu an her şey karmakarışık olduğu için her şeyi ihtimal dâhilinde tutuyorum, bu yüzden konuşuyoruz. Böyle bir şey olabilir de olmayabilir de. Sadece ihtimalleri değerlendiriyoruz. Kaldı ki üç yıldır arkadaşız, bugüne kadar bir problem olmadıysa bu saatten sonra da olmaz diye düşünüyorum” dedim. O susmaya devam edince dümeni daha da sert çevirdim ve konuyu toparlayıp kapattım hemen, bunu atlattık. Bunları konuşurken sözlerinizi aklımdan çıkarmadım hiç. “Bu bir fantezi, senin fantezin, böyle bir şey olmayacak” demiştiniz, benim de bildiğim bir şeydi ama sözünüzü aklıma getirdim sıkça. Arada bir sustuk. Yine sustuğumuz anlardan birinde birden kızları antipatikleştirip sürekli kötülerken aslında öfkemi yanlış yere akıttığımı fark ettim. Asıl öfkem kendime, anneme ve ablamaydı. Sonuçta bu durum doğuştan yada hormonel bir durum olsa çocukluktan bugüne hiçbir kıza ilgi duyamaz, hiçbir ilişki (iyi yada kötü) yaşayamazdım. Bilinçli yada bilinçsiz beni getirdikleri noktayı düşündüm o an. Antipatikleştirdiğim şey kızlar değil, ondan çok daha fazlasıydı ve bir yerlerden patlak veriyordu. Geçen sene bambaşka şeylerdi öfke akıttığım yer, bu sene kızlar oldu. Belki bundan sonra hep kızlar olacaktı (farketmeseydim) ama asla anne ve abla olmamıştı (ve farkına varmasam belki de hiç olamayacaktı). Baba zaten yok.

   Biliyorum bu bir süreç, bu bir yol. Farkındayım durum tamamen psikolojik. Atlatmak ve sonuca en hızlı ne yapmam gerekirse yapmaya hazırım. Artık bunları yaşamak istemiyorum. Artık acı çekmek istemiyorum. Artık ilişki yaşamak ve hayatımda bir şeyleri düzeltmek istiyorum. Umut ve umutsuzluk iki uç, iki yanımdan çekiştiriyor, yoruluyorum.

3277
KARDEŞLERİN AYNI YATAKTA YATMASININ SAKINCALARI VE ALTINA İŞEMENİN PSİKOLOJİSİ

Gamze bebekken annesi, başka bir bebeğe süt annelik yapmış. Annesinin memesinibaşka bir bebekle paylaşmak Gamze’nin dünyasında kendisine ‘hiç yer olmadığı’ duygusunun temeli olabilir. Onun yaşamının başlangıcında kendisine ait bir yer olmadığı duygusu gittikçe kristalize olmuştu. Ailesi çok fakirmiş ve oturdukları daireyi başka bir aile paylaşıyorlarmış. Gamze yaşamının ilk yedi yılında an ne-baba ve kendisinden beş yaş büyük ağabeyi Hakan ile aynı oda da yatmış.
Yetişkin olarak Gamze anne, baba ve ağabeyinin yattığı yatağı hatırlıyor, ancak kendi yatağını hiç hatırlamıyor. Ağabeyinin yatağını ıslattığını ve kendisinin bu ıslaklığı hissettiğini de anımsıyor. Bundan dolayı kendisinin ağabeyi ile aynı yatağı paylaştığı son ucuna vardı. Tedaviye kadar Gamze’nin hiçbir zaman kendi yatağı olmamış. Ne bir oda, ne de bir ev kiralamış. Beş aylık tedaviden sonra 40 yaşındayken Gamze ilk yatağını satın aldı.
Gamze’nin erken çocukluk dönemine ilişkin çok az bilinçli anısı var. Tedavide çocukluk döneminde yatmadaki travma, yaşamında belirgin görüşler geliştirmesine neden olmuştu. Kendisine ait bir özelliği olmadığını hissediyordu, ayrıca ağabeyi Hakan ile ikiz olmasının çeşitli özelliklerini yaşıyordu . Primer görünümlerin bazıları vardı, ancak bilinç düzeyinde bunların farkında değildi.
Gamze beş yaşındayken o zaman onbir yaşında olan ağabey yatılı okula gönderilmiş. O dönemde şiddetli ıstırap yaşadığını hatırlıyor ‘Onlar (ebeveynler ) nasıl ağabeyimi benden çalarlar?’ diyordu. Gamze yedi yaşındayken aile bir pansiyon kiralamış. Hakan, yatılı okulda kalmış. Sadece haftasonları ve tatillerde geliyormuş. Bu zamanlarda Gamze ile sadece aynı odayı değil, aynı yatağı da paylaşmışlar. Bu Gamze’de ensest ve ikiz fantezilerinin canlı kalmasını sağlamış olabilir.
Hakan, yatağını ıslatmaya oniki yada onüç yaşına kadar devam etmiş. Bu belirti ağabeyinin ebeveyn ya da kız kardeşi tarafından yakınlığa zorlanmasına bir tepki olabilir. Bizim yatak ıslatmaya ilişkin klinik bilgilerimiz bu yakınmanın çoklu ve yoğun anlamı olduğunu göstermektedir. Örneğin kızgınlığın ifade edilmesi, kızgınlığa karşı savunma ( idrarı bırakarak yangını söndürme) (Freud, 1900), idrarla spermin yer değiştirmesi ( kız kardeşiyle cinsel ilişki yerine onun üstüne işeme ) ve ensest için savunma ( ben üstüne işersem bana yanaşamazsın ). Tedavide Gamze, ağabeyi ile gerçek anlamda bir cinsel ilişki olduğunu hiçbir zaman söylememişti. Eğer bu tür anıları varsa da onun bilince çıkmasını çok iyi savunuyordu. Ancak her yerde ‘ensest ’görüyordu.Örneğin teyzelerinin babasıyla ilişkisi vardı, erkek arkadaşı bir kez annesinin sevgilisi olmuştu ve ağabey annesinin sevgilisiydi ( en azından ‘ spiritual ‘ düzeyde ). Zaman zaman ağabeyinin eşcinsel olduğunu ve dini okulda hocalarının ( babalarının ) ona tecavüz ettiklerini düşünüyordu, ancak bunun için herhangi bir kanıtı yoktu. Onun düşünceleri ensest dürtülerinden korunma girişimini yansıtabilir. Eğer ağabey eşcinsel ise onunla aynı yatakta yatsalar bile cinsel bir ilişki olamazdı.
Ağabey ne zaman pansiyona gelse özel ilgi görüyordu. Gamze, bütün hafta en ağır işlerde çalışıyor. Hakan ziyarete geldiğinde ise ona zor bir iş verilmiyordu. Gamze, ayrıca tuvaletleri de temizliyordu, bu da onda aşağılık duyguları yaratıyordu. Ebeveynler pansiyondan çok az para kazanıyorlardı ve sürekli kavga ediyor, bazen Gamze’ye fiziksel zarar veriyorlardı. Okulda Gamze ortalama bir öğrenciymiş.

Bilinçdışında Kardeşler ve Psikopatoloji - Prof Vamık Volkan Çizgi Yayınevi

3278
Psikoloji / DİRİLİŞ :PSİKOTERAPİ ve ÜÇÜNCÜ GÖZ
« : 01 Aralık 2012, 03:10:00 ös »
Diriliş

Günlük koşuşturmaların arasında kalmış modern dünyanın insanı kendini yalnız hisseder olmuştur çoğu zaman. O kadar kalabalık insan öbeklerinin arasından sıyrılıp sesimizi içtenlikle duyurubileceğimiz insanları arar dururuz çoğu zaman. Kimimiz yanıbaşındakilerden yardım aramayı düşünür ama genel olarak sonuçsuz kalır bu yardım arayışlarımız. Bu işler için lisans eğitimi almış uzman kişilerden yardım almak hiçbir zaman akla gelen ilk şey olmaz çoğu günümüz insanında. Halbuki içimizi kendimizi en güzel bu uzman psikologlara anlatabiliriz. Ben geçen hafta Elif’in sesine kulak verdim. Onun psikolog Kaçın ile yapmış olduğu seansa katılmak, onlara eşlik etmek, o güzel zaman aralığında onlarla bulunmak nasip oldu bana.
   Dışardaki konuşmalardan çok uzak geldi bana dinlediklerim. Kendini olabildiğince anlatmanın çabasında olan bir kadın, duygularını, hislerini, kırgınlıklarını, sevinçlerini aktarmak istiyordu haykırmak istiyordu taki; içinde hiçbir şey kalmayana dek. Gayet de güzel yapıyordu bunları. Kaçın ise içtenlikle onu dinliyor samimiyetle karşısındakini daha iyi anlamak için sorular soruyordu. Soruları cevaplarken Elif daha önce düşünmediği, irdelemediği şeyleri keşfediyordu bir anda. Sanki anlatırken kendini tekrar yaşıyordu, butün o anlattıklarıyla ama bu kez daha emin olarak bakıyordu olaylara çünkü biliyordu olayların nerelere uzandığını, neler doğurduğunu. Geriye sık sık flash-back ler yapıyor, eylemlerini, bu eylemleri etkileyenleri ve bunlardan etkilenenleri tekrardan düşünüyor. Ama hiçbir zaman tamam ben tüm cevaplarımı aldım herşeyi çözdüm demiyor. Her cevaplanan soru arkasından cevap beklenen yeni soruları doğuruyordu. Sanki Elif aklında sorular olmasından keyif alır gibiydi çünkü sorular onu her zaman tetikte tutacak düşünmesini durağan olmasını engelleyecekti. Psikolog Kaçın ise tüm dikkatini Elif’e vermiş ona nasıl biraz daha yardımcı olabilirm derdindeydi. Anahtar onun elinde değildi Elifdeydi ama O, anahtarı hangi deliğe koyması ve hangi kapıyı açması için Elif’in vazgeçilmez rehberiydi.   
   Üçüncü bir şahıs olarak katıldığım bu seanstan etkilendiğimi açıkça söylemek isterim. Ben de kendimi Elif gibi anlatabilmek içimdekileri, hissettiklerimi paylaşabilmeliyim diye düşünür oldum. Ben de Psikolog Hüseyin Kaçın Bey in kapısını sık sık aralamayı düşünüyorum artık inşallah.


htugla@ku.edu.tr

3279
Cinsellik / Ynt: Vajinismus Tedavisi
« : 27 Kasım 2012, 05:53:18 ös »
Vajinismusun en etkin tedavisi cinsel terapi 

   

Psikiyatri Uzmanı Dr. Feride Manisalı, “Vajinismus kadın ve erkekte suçluluk duygusu, öfke, istenmeme ve reddedilme, kırgınlık yaratabiliyor. Vajinismus, jel kullanımı ya da alkol alma gibi yöntemlerle aşılmaz. En etkin tedavisi cinsel terapidir” dedi

Vajinismus cinsel ilişki sırasında vajen girişini çevreleyen kasların istem dışı kasılması ile cinsel ilişkinin gerçekleşmediği bir bozukluk hali. Bu kasılmaya tüm bedendeki kasılmalar, bacakların kapanması, korku, kaçınma tepkisi, girişin olamayacağı inancı da eşlik eder. Vajinismusun ülkemizde batı ülkelerinden çok daha fazla görülmekte olduğunu söyleyen Özel Nöron Psikiyatri Dal Merkezi Psikiyatri Uzman Dr. Feride Manisalı, “Cinsel eğitimsizliğin, kadınların kendi cinsel organlarını tanımamalarının, bekaret kavramına verilen abartılı önemin, cinsel deneyimin aşamalı gelişmeyip doğrudan cinsel birleşme ile başlamasının, genel cinsellik anlayışımızdaki tabuların bunda rolü olduğu söylenebilir” dedi.

Suçluluk hissediyorlar

“Vajinismusla karşılaşan çiftlerin çoğu, bu durumla yalnızca kendilerinin karşılaştıklarını sanıyorlar” diyen Psikiyatri Uzman Dr. Feride Manisalı, “Bu sorun kadının hem kendi kadınlığında eksiklik olduğunu düşünmesine hem de eşine karşı suçluluk hissetmesine neden oluyor. Erkekte eşine karşı öfke, istenmeme ve reddedilme olarak yaşadığı için kırgınlık, ereksiyon güçlüğü, bazen bekaret konusunda şüphe yaratabilir. Bazen adli olaylara, boşanmaya veya tecavüz girişimi ya da fiziksel şiddet davranışlarına neden olabilir. Birçok çift bir süre sonra cinsel birleşmeyi denemekten vazgeçer. Bu çiftin ilişkisi açısından daha olumlu bir durumdur, çünkü tekrarlanan denemeler ve her seferinde yaşanan hayal kırıklığı, çiftin cinsellikten uzaklaşmasına ve kavgalara yol açar” dedi.

6-8 terapi ile tam düzelme

Uzman Dr. Manisalı, “Vajinal girişteki istemsiz kasılma, jel kullanımı, alkol alınması, psikotrop ilaç kullanıldığında uykuda, lokal anestezik uygulamalar ile ortadan kalkmaz. Bu çiftlerin birbirlerini 3-5 yıllık evlilikten sonra, ya cinsel sorunun düzelmesinden umudunu keserek ya da çocuk olduğu taktirde cinsel sorunun da düzeleceğini umarak kadın doğum uzmanlarına infertilite tedavisi için başvurabiliyor. Psikiyatrist ya da başka uzmanlık dallarından hekimler tarafından antidepresan ve/veya trankilizan tedavi uygulaması etkisiz oluyor. Hatta yan etkileri nedeniyle kadının uyarılma ve orgazm işlevlerinde de bozulmaya neden olarak cinsel sorunun ağırlaşmasına da yol açabilir. Vajinismusun en etkin tedavisi cinsel terapi. Cinsel terapi özel eğitim görmüş psikiyatrist veya psikologlar tarafından gerçekleştiriliyor. Vajinusmusun cinsel tedavisi genellikle 2-3 ayda, 6-8 terapi oturumu ile tam düzelme ile sonlanır. Çok daha seyrek olarak düzelemeyecek vajinismus vakalarında, büyük olasılıkla başka ek psikolojik sorunlar söz konusu olabilir” diye konuştu.

Nihal Işık- Haber Ekspres Gazetesi

3280
Cinsellik / Ynt: Kadınlarda Cinsel Sorunların Psikolojik Nedenleri
« : 27 Kasım 2012, 05:50:57 ös »
15.Evlilik çatışmaları:

İnsanlar evlenirlerken nasıl bir evlilikleri olacağına ilişkin belli tasarıları ve hayalleri vardır. Bu hayal ve tasarılar iş bölümü, roller, yaşama tarzı, nelerin yapılıp yapılmayacağına ilişkin çeşitli ayrıntıları içerir. Mesela bir kadın evlenirken, kocasının kendisine karşı anlayışlı, ilgili ve özenli olacağını, ev işlerinde kendisine yardım edeceğini, her ikisinin de çalışacağını varsaymış olurken, belki eşi de karısının evde oturup ev işlerinin sorumluluğunu üstleneceğini, elini sıcak sudan soğuk suya sokmayacağını varsaymış olabilir. Evlendikleri zaman ikisi de birbirinde aradığını bulamamın hayal kırıklığı içinde kızgınlıklar ve kırgınlıklar gösterebilirler. Böyle bir çift çevre ve aile baskısı ya da yetişme döneminde aldıkları kültüre göre ayrılmak istemeyebilirler. Ancak yaşadıkları çatışma cinsel yaşamlarına yansıyarak cinsel isteklerini ya da haz almalarını bozabilir. Ciddi evlilik uyuşmazlıkları olan çiftlerde, cinsel terapi yerine evlilik sorunlarının çözülmesini sağlayacak evlilik terapileri daha önceliklidir.

16.Eşe ilgi kaybı:

Birçok çift birlikteliklerinin ilerleyen dönemlerinde birbirlerine eskisi kadar cinsel ilgi duymamaya başlarlar. Birbirinde aradığını bulamamak, eşiyle mutlu olamamak, kızgınlıklar, hayal kırıklıkları gibi genel ilişkideki sorunlar yanında çiftlerin eşlerini ebeveyn gibi algılamalarının da çok önemli bir rolü vardır.

17.Yakınlık sorunları:

Cinsel ilişki iki kişi arasındaki en yakın ve mahrem ilişki biçimlerinden biridir. Cinsel yakınlık sırasında hem ruhsal hem de bedensel anlamda iki kişi arasındaki sınırlar iç içe geçer. Yakınlaşma ve sınır sorunu olan kişilerde bu yakınlığı tolere edememek cinsel ilişkilerden kaçınmaya neden olabilir. Ancak yakınlık sorunları isteksizlik yaratabilirse de daha çok uyarılma ve orgazm bozukluğuna neden olabilir.

18.Eşin cinsel beceri eksikliği:

Fazla cinsel tecrübesi ve bilgisi olmaksızın evlenen ve daha sonra da sınırlı ve kısıtlı bir cinsel yaşamı olan çiftlerde kocanın cinsel ilişki sırasında uygun olmayan tutumları, kadının uyarılmasını ve haz almasını engelleyebilir. Önce uyarılma ve orgazm bozukluğu olarak başlayan cinsel sorun uzadığında ise cinsel isteksizliğe neden olabilir. Böyle çiftlerde cinsel danışmanlık ve cinsel yaşamlarını renklendirecek alıştırmalar yararlı olabilir.

19.Pasif, bağımlı eş:

Vajinismuslu eşlerinin, pasif, bağımlı, aşırı düşünceli ve eşleriyle bilinçdışı bir anlaşma içinde, cinsel birleşmeden kaçınan kişiler olduğu birçok araştırmacı tarafından belirtilmektedir. Vajinismuslu bir kadını seçen erkekle, pasif, bağımlı bir eş seçen kadının oluşturduğu ikilide eşlerin her biri diğerinin öfkesinden (agresyondan) korkar ve cinsel birleşme sürekli ertelenir. Kocalar genellikle sevişme sırasında eşleri korktuğunda eşlerini uyarmaya devam etmek, cinsel ilişkiye hazırlamaya çalışmak yerine engellenmekte ve ilişkiyi sürdürememektedirler. Evlendikten sonra da cinsel ilişkiden kaçınma tam bir anlaşma içinde sürdürülür. Cinsel birleşme girişimleri ahlaki ussallaştırmalarla mümkün olduğunca geciktirilir. İlk başarısızlıktan sonra bir dönem cinsel birleşme denemeleri devam etse de genellikle 6-12 ay sonunda denemeler bırakılır. Tedavi uzun zaman sonra, örneğin çocuk sahibi olma isteği büyük boyutlara ulaşılınca ciddi olarak düşünülür. 

20.Eşte cinsel işlev bozukluğunun bulunması:

Eşlerden birindeki bir cinsel sorun diğer kişide de cinsel sorunların ortaya çıkmasına neden olabilir. Örneğin erken boşalması olan bir erkeğin eşinde orgazm sorunu görülmesi doğaldır. Hatta tekrarlayan hayal kırıklıkları zamanla her ikisinde de uyarılmayı ve cinsel isteği de bozabilir.

21.Duygu ve davranışlar üzerindeki kontrolünü yitirme korkusu:

Duygu ve davranışları üzerinde her zaman egemenliklerini sürdürmek isteyen herhangi bir duygunun ya da biyolojik uyaranın kontrollerini aşmasına izin vermeyen kişiler, cinsel ilişkisi sırasında da cinsel uyaranın belli bir düzeyin üzerine çıkmasını engellerler ve dolayısıyla orgazm olamazlar.

22.Gebelik korkusu:

Kendini genç bir kız olarak algılamaktan vazgeçmek istememek, anneliğin getireceği sorumlulukları üstlenmeye hazır olamamak ya da doğum yapmaktan korkmak gibi nedenlerle gebe kalmak istemeyen bir kadın cinsel ilişkiden kaçınmak için cinsel isteğini engelleyebilir. Bu durumda bu endişelerin ortaya çıkarılıp çözümlenmesi başka bir tedavi gerektirmeksizin cinsel isteğin oluşması için yeterli olacaktır.

23.Psikiyatrik rahatsızlıklar:

Depresyon başta olmak üzere birçok psikiyatrik rahatsızlık cinsel isteği azaltır ya da geçici bir süre ortadan kaldırır. Cinsel isteği olumuz etkileyebilecek diğer psikiyatrik rahatsızlıklar şunlardır: yaygın anksiyete bozukluğu, özellikle cinsellikle ilgili olmak üzere obsesif-kompülsif bozukluk, travma sonrası stres bozukluğu, panik bozukluk, özellikle kaygının (anksiyetenin) yoğun olduğu dönemlerde şizofreni gibi psikotik bozukluklar. Cinsel istek azlığı psikiyatrik bir hastalığa ya da onun tedavisinde kullanılan ilaçlara bağlı ise, öncelikle hastalığın cinsel isteği etkilemeyen bir ilaçla tedavisi gerekir. Psikiyatrik rahatsızlık düzelme gösterdiği halde cinsel isteksizlik devam ediyorsa cinsel terapi ya da soruna yönelik özel yaklaşımlar gerekebilir.

24.Stres ve üzüntü kaynağı olan yaşam olayları:

Yas, ekonomik güçlükler, bir yakının hastalığı gibi kişide sıkıntı ve üzüntü yaratan olaylar ya da hayati önemi olan sorunlar cinsel isteği azaltabilirler.

25.Yaşla veya çekicilikle ilgili endişeler:

Bireyin yaşlanmaya tepkisi cinsel yaşamının nasıl olacağının ana belirleyicilerinden biridir. Belli yaş dönemlerinde cinsel yaşamlarının biteceğine ilişkin yanlış düşünceleri olan ya da yaşın getirdiği değişikliklerden utanan bir kadın cinsel isteğini göz ardı etmeye çalışabilir. Ayrıca, kilo alımı ve yaşla birlikte gelen diğer bedensel değişiklikler, ilgi çekiciliğin kaybı veya bireyin cazibesini yitirdiği ile ilgili düşüncelere neden olarak sekse ilgiyi azaltabilir.

26.Eşe veya erkeğe yönelik olumsuz duygular:

Eşleriyle aralarında güç çatışması olan kadınlarda cinsel sorunlara daha çok rastlandığına ilişkin bulgular vardır. Daha adil ve eşit ilişkisi olan çiftlere göre erkeğin baskın olduğu ve gizli ya da açık güç çatışmalarının yaşandığı evliliklerde cinsel sorunlara daha sık rastlanmaktadır.

27.Gerçekdışı beklentiler:

Bazı kadınların hayal kırıklıkları beklentilerinin yüksek olmasına bağlıdır. Gerçek dışı ve yüksek beklentiler erkekler arasında daha sık görülmesine karşın, kadınlardan özellikle medyadan etkilenip mesela orgazmın zevkten çıldırmak gibi bir şey olduğunu ama kendilerinin bunu yaşayamadığını düşünüp hayal kırıklıklarına bağlı küskünlükler gösterebilir ve cinsel ilişkiden zamanla kaçınmaya başlayabilirler.

28.Performans anksiyetesi:

Cinsel işlev bozukluğu olan çoğu çiftin cinsel deneyim sonucunda hoşnutsuz bir yaşantı beklentisi vardır. Bir olumsuz deneyim diğerini takip eder ve sonuçta çift sürekli olarak yeni olumsuz deneyimleri bekler duruma gelir. Bu kısır döngü kalıcı probleme ya da cinsel ilginin kaybına neden olabilir.

29.Hamilelik, doğum:

Hamilelikte cinsel ilişkinin zararlı olabileceğine ilişkin inançlar cinsel kaçınmalara ve zamanla istek ve uyarılma sorunlarına neden olabilir. Doğumdan sonra da kadınlar en çok yeni rollerine uyum sorunu yaşadıklarından ve sorumlulukları arttığından cinsel istekleri azalabilir. Özellikle çocuk sayısı arttıkça artan sorumlulukları ve iş yüklerinin ağırlığı daha da ağırlaşmakta ve cinsel isteksizlik yaratabilmektedir.

30.Aldatılma veya eşin sadakatinden kuşkulanma:

Aldatılmaya ya da aldatılma kuşkusuna bağlı gelişen kızgınlık, cinsel hazzı ve uyarılmayı ciddi şekilde bozar. Ayrıca, kadınların kendilerini cinsel hazza, uyarılmaya, ve orgazma bırakabilmeleri için erkeklere göre daha fazla güvenlik duygusuna gereksinimleri olmaktadır. Gerçek ya da muhtemel bir aldatma kuşkusu kadının güvenini zedelediğinden cinsel hazzını, uyarılmasını ve orgazm olmasını engelleyebilir. Cinsel hazzın azalmasına bağlı tekrarlayan cinsel deneyimlerin yarattığı hayal kırıklığı da zamanla cinsel isteği azaltabilir yada ortadan kaldırabilir.

31.Cinsel organlardan iğrenme veya hoşlanmama:

Vajinismuslu kadınlar genellikle kendi cinsel organlarıyla ilgili utanç, iğrenme ve hoşlanmama duyguları taşırlar. Bu duygular ve yanlış bilgiler genellikle kendisinde cinsel organlarından hoşlanmayan, seksten zevk almayan ve bazı durumlarda vajinismusu olabilen annelerden öğrenilmiştir.

32.Kızlık zarını yitirme korkusu:

Kızlık zarının kutsallığı ve korunmasına önem verilmesi gibi kültürel faktörler de vajinismus gelişiminde etkilidir. Kızlık zarının önemli olduğu topluluklarda vajinismusun daha sık görülmesinin önemli nedenlerinden biri budur. Çocukluğundan itibaren kızlık zarını özenle koruması öğretilmiş bir kadın evlendiği zaman bile sahip olduğu bu değerli şeyi kaybetmek istemeyebilmektedir.

33.Organik hastalıklara reaksiyon:

Birçok hastalık ya da hastalığın yarattığı durum veya tedavi biçimlerine karşı gelişen psikolojik reaksiyonlar cinsel işlev bozukluğuna neden olabilmektedir. Bunların başında kanserler, üreme sistemi ve idrar yolları hastalıkları ve ameliyatlarla diğer ciddi hastalıklar gelir. Kanser; işlev kaybı, çaresizlik, ümitsizlik, suçluluk, ölüm korkusu, ağrı endişesi ve bağımlılık korkuları uyandırır. AIDS'le ilgili inanışlar HIV pozitif kişilerde suçluluk duygularının daha da fazla olmasına ve cinsel yaşamdan daha fazla kaçınmaya neden olur. Öte yandan kronik hastalıkların yol açtığı yorgunluk ve halsizlik cinsel isteksizliğe neden olabilmektedir. Yaşamı tehdit eden hastalıklarda ölüm kaygısı cinsel ilgiyi ortadan kaldırabilmektedir.

34.Eşler arasındaki zayıf iletişim:

Cinsel işlev bozukluğu gelişen birçok çift cinsel ilişkilerini konuşamamaktadır. Bu nedenle partnerler hem cinsel ihtiyaçlarını ve kaygılarını ifade edemezler hem de her biri karşısındakinin düşünce ve duygusunu tahmin etmeye çalışır. Bu tür tahminler ciddi yanlış anlamalara yol açabilir ve cinsel zorlukları daha da arttırabilir.

35.Suçluluk duyguları:

Çeşitli kaynaklı suçluluk duyguları cinsel işlevleri etkileyebilir. Ensestiyöz suçluluk duyguları olabileceği gibi, başka biriyle gizli bir ilişkiden, başka birine ilgi duymaktan kaynaklanan veya eşe karşı ilgisizlik, ihmal gibi nedenlerle de olabilir. Erotik hazzı yaşamak bu nedenle imkansız olabilir. Suçluluk cinsel işlev bozukluğunun partner üzerinde algılanan etkileri nedeniyle de hissedilebilir.

36.Kısıtlı ön sevişme:

Cinsel isteksizliği ve uyarılma zorluğu olan kadınlar eşleri istediği için cinsel ilişkiyi kabul ederler ama haz almadıkları için bir an önce bitmesini isterler bu da cinsel haz alma olanaklarını ortadan kaldırarak durumun kronikleşmesine neden olur.

37.Tecrübesizlik:

Kadınların önemli bir bölümü evlilik öncesi cinsel deneyimleri çok sınırlı ve az olduğu için evlendiklerinde cinsel deneyim açısından tecrübesizdirler. Birçok kadın cinsel yaşama ilişkin ilk tecrübelerini evlendikleri zaman edinirler. Nasıl cinsel haz alacaklarını, nelerden hoşlanıp hoşlanmayacaklarını bilmediklerinden ve cinsel ilişkide kontrolü eşlerine bıraktıklarından kendi cinsel özelliklerini öğrenmeleri de oldukça uzun sürer.

38.Eşini memnun edememe endişesi:

Kadınlar çocukluklarından itibaren babalarına, ağabeylerine hizmet ederek yetişirler ve onların rahatını sağlamakla görevlendirilirler. Evlendiklerinde de aynı şeyi eşlerine yapar, onun hizmetlerini yerine getirirler. Cinsel ilişkide de bu ilişki kalıbı geçerlidir. Eşinin memnuniyeti ile aşırı ilgilenmesi, kadının kendi bedenini ve hazzını ihmal etmesine dolayısıyla da cinsel özelliklerini anlamasını ve buna uygun davranmasını zorlaştırarak uyarılma ve orgazm olmasını güçleştirir.

3281
Cinsellik / Kadınlarda Cinsel Sorunların Psikolojik Nedenleri
« : 27 Kasım 2012, 05:50:25 ös »
Kadın Cinsel Sorunlarının Psikolojik Nedenleri Nelerdir?



1.Yetiştirilme ve geleneksel kadın cinsel rolü:

Toplumumuzda kız çocukları yetiştirilirken cinsellikle ilgilenmemeleri öğretilir. Cinsel ilgi ve aktiviteler kınanır ve kısıtlanır. Mesela mastürbasyon yapmaları istenmez ve hoş  karşılanmaz. Kadınlardan beklenen sadece eşine yanıt verebilir olmalarıdır. Birçok araştırmada kadınların önemli bir bölümünün ön sevişme sırasında eşlerine çok az katıldıkları ya da hiç katılmadıkları, birleşme sırasında ise çoğunlukla hareketsiz kaldıkları gösterilmiştir. Kadınlar erkeklere neyi cinsel olarak uyarıcı bulduklarını söylemekten kaçınırlar, yeteri kadar uyarılmadıklarında cinsel birleşmeyi reddetmezler, hazlarını artıracak daha aktif tutumlar almaktan kaçınırlar. Duygusal yakınlık daha önemli olduğu için yakınlık, yumuşaklık hissetmediklerinde ya da kırgınlıkları olduğunda, incindiklerinde cinsel işlevleri daha çabuk olumsuz olarak etkilenir.

2.Geleneksel kadın cinsel rolünün dışına çıkamamak:

Geleneksel kadın cinsel rolünü benimsemiş olanlar için "iyi kız" sendromu, edilgenlik, boyun eğme, yumuşak başlılık, incelikli olmakla birliktedir.

Geleneksel kadın rolünün orgazm olamama (anorgazmi) ile ilgili mesajları şunlardır:

a - Cinsellikle ilgili her türlü duygu ve davranışlarını kontrol etmelidirler.

b - Cinselliklerini sadece eşlerine yanıt vermekle sınırlamalıdırlar.

c - Orgazm olup olmamaları, hatta cinsellikten haz almaları önemli ve beklenen bir şey değildir.

3.Negatif beden imajı ve düşük benlik saygısı:

Orgazm bozukluğu olan kadınlarda kendilerine duydukları saygının azlığı, yetersizlik duyguları ve olumsuz beden imgesi daha sık görülmektedir. Bu kadınlar kendi cinselliklerinden, ilişkilerinden ve cinsel aktivitelerinin tipinden ve düzeyinden daha az memnundurlar.

4.Edilgenlik, çekingenlik:

Edilgen, bağımlı ve çekingen kadınlar, aktif, bağımsız ve girişken kadınlara göre daha çok cinsel işlev bozukluğu gösterirler. Evlenmemiş kadınlar cinsel ilgi ve isteklerini reddetmeyi, bekarete değer vermeyi ve meşru bir evlilik ilişkisinde bütün bu engellenmelerin ortadan kalkmasını beklemeyi öğrenmektedirler. Ancak yıllarca cinsel duygularına ilgisiz kaldıktan ve onları bastırdıktan sonra meşru bir erişkin cinsel ilişkisinde yanıt verici olmakta zorlanmaları şaşırtıcı değildir. Cinsel ilişki sırasında edilgen ve hareketsiz kalan kadınlar daha çok cinsel sorun yaşarlar. Hareketsiz kalma ve insiyatif almama cinsel ilişkinin ritmini ve cinsel girişimin zamanlamasını tamamen erkeğe bırakmak anlamına da geldiğinden kadının cinsel yanıtlarıyla bağlantısız olmasına da neden olmaktadır. Erkeğin başlatıcı ve ilişkiyi yönetici bir rolde olması kendi uyarılma düzeyine göre ilişkiyi yönlendirmesine ve eşinin uyarılmasına dikkat etmemesine neden olmaktadır. Yeterli hazırlık ve cinsel uyarma olmadan tekrarlanan cinsel ilişkilerin, cinsel istek ve haz üzerinde olumsuz etkileri olabilir. Bazı erkekler eşleri cinsel olarak ilgili, yanıt verici olduğunda oldukça rahatsız olur. Bizim kültürümüzde kadınların cinsellikle ilgili aktif tutum almaları ve kendi cinselliklerine sahip çıkmaları çok uygun karşılanmaz. Ayrıca kadının, daha çok eşine uyum göstermesi, onun beklentilerine göre hareket etmesi beklenir. Saygı, özen ve incelik beklentisi içindeki kadın bunları alamadıkça cinsel isteğini yitirebilir.

5.Katı dini ve ahlaki inançlar:

Bazı insanlar cinselliğin günah ve ayıp olduğu yönünde katı mesajlarla büyütülürler. Erişkin olduktan sonra da doğal olarak hissedecekleri cinsel arzularını bastırırlar. Vajinismuslu kadınların bir kısmında dinsel şartlanma görülür. Bu hastaların büyüdüğü ailelerde ebeveynler normalden daha çok dini kurallara uymalarını isterler. Cinsel ilişkilerde sorumluluğun gelişmesine izin vermezler ve cinsellikle ilgilenmemeyi yüceltirler. Bu tür evlerde cinsellik bir sıkıntı kaynağıdır. Dinsel ve ahlaki değerler cinsel ilgi ve ilişkilerin hepsinde suçluluk ve utanç ortaya çıkarıcıdır. Bu ailelerde genellikle cinsel ahlak saplantısı olan babalar vardır. Eşinin ve kızlarının cinsellikle ilgilenmemesini ve yüksek ahlaki bir düzey tutturmasını ister. Bu istekleri yerine getiren ve kızlarını da buna uymaya zorlayan ise genellikle annedir.

6.Baba-kız ilişkisinden kaynaklanan nedenler:

Çocukluk döneminde babaya duyulan çocuksu aşkın çözülmemiş olması bu bilinçdışı arzuların ve çatışmaların neden olacağı kaygıyı engellemek amacıyla bir savunma tepkisi olarak cinsel istek, uyarılma ve orgazm engellenebilir.Bazı vajinismuslu kadınların da babalarıyla yakın ve duygusal ilişki kurma olanaklarının az olduğunu bildiren araştırmalar vardır.

7.Baskıcı, otoriter baba:

Vajinismuslu kadınların tipik özelliklerinden birinin otoriter bir babaya sahip olmak olduğunu belirtmiştir. Bu kadınların babanın otorite figürü olduğu bir evde büyüdüklerini ve sürekli fiziksel ve/veya sözel şiddet gördükleri belirtilmiştir. Vajinismuslu kadınların babalarında otorite saplantısı, baskın olmak için ceza uygulama, alkolizm, psikopati saptanmıştır. Antisosyal ve obsesif-kompulsif kişilikli babaların da vajinismus etyolojisinde önemli olduğu bildirilmiştir.

8.Zayıf, güçsüz anne:

Şiddet uygulayan babaları olan vajinismuslu kadınlarda, dayak yiyen ya da kızını baba dayağından koruyamayan annelerin zayıf bir kadın modeli oluşturdukları söylenebilir. Dayak atan baba ile dayak yiyen anneden oluşan aile modelleri aynı zamanda erkek ve kadın rollerini katı bir biçimde ayırdığından ve erkeklerin şiddet uygulayan kişiler olarak algılanmasını sağladığından da vajinismus etyolojisinde önemli olabilir.

9.Cinselliği değersizleştiren/aşağılayan aile:

Vajinismusu olan kadınların annelerinin sıklıkla cinselliği değersizleştirdikleri gözlenmektedir. Muhtemelen kendi cinsel yaşamlarının tatmin edici olmamasına bağlı olarak bazen kibar, iyi örtülmüş, ilişkilere ve bakış açılarına yansımış bir şekilde bazen de açıkça, cinsellik hem aşağılanmakta hem de kontrol edilmektedir. Bu annelerin kadın ve erkek rollerini kesin olarak ayırdıkları, cinselliği sadece erkeklerin istediği bir şey olarak gördükleri söylenebilir. Bu anneler kızlarına da cinselliği ve cinsel organları kirli olarak yansıtırlar.

10.Kişilik sorunları:

Ağır kişilik bozukluklarına sıklıkla cinsel işlev bozuklukları eşlik eder. Şizoidlerde cinsel ilişki isteği azdır. Borderline kişilik yapılanması düzeyindeki kişilik bozukluklarında yüksek oranda çok çeşitli cinsel sorunlar bulunur. Histrionik ve Borderline kişilik bozukluklarında rastgele cinsel ilişki sık görülmesine karşın, bir çoğunda uyarılma ve orgazm bozukluğu vardır. Depresif, distimik kişilikli kimseler genel olarak haz almaktan, mutlu ve keyifli olmaktan kaçınırlar. Kendilerini acılarla dolu, talihsiz bir kurban olarak hissederler. Bu kişiler keyifli olan ve zevk veren birçok şeyden olduğu gibi cinsel haz almaktan da kaçınırlar. Sürekli bir şeylerden şikayet etme, memnun olmama halindedirler. Adeta mutlu olabilmeyi kendilerine yasaklamışlardır. Bu kişilerde cinsel isteksizlik çoğunlukla ergenliğin başından beri vardır.

11.Cinsel kimlik veya yönelim sorunları:

Cinsel ilgileri kendi cinsine yönelik olarak gelişen bazı kadınlar bu arzularını bastırırlar veya gizlerler. Bazen kişi cinsel ilgisinin kendi cinsine yönelik olduğunun farkındadır ancak bu durumun başkaları tarafından fark edilmesini istemediğinden karşı cinsle ilişki kurabilir hatta evlenebilir. Ancak karşı cinsle ilişkide istek, uyarılma ve orgazm zorlukları yaşar. Bazen de kişi eşcinsel arzularını bastırır ve kendisi de farkında olmaz. Karşı cinsle ilişkide nedenini bilmediği bir isteksizlik ve zevk alamama yaşar. Cinsel yönelimi aslında kendi cinsine yönelik olan bu kadınlarda karşı cinse yönelik cinsel isteksizlik, cinsel istek bozukluğu olarak yorumlanabilir. Bu kadınların karşı cinse yönelik cinsel istek duymalarını sağlamaya çalışmak yararsız olduğu gibi uygun bir yaklaşım da değildir.Açık olarak eşcinsel olanlar ile eşcinsel arzularını bastırıp bir erkekle birlikte olmaya çalışan kadınlarda da uyarılma ve orgazm sorunları ortaya çıkar. Çünkü kişinin arzu duyduğu şey ile yaşadığı şey arasında bir uyumsuzluk vardır.

12.Cinsel taciz ve travmalar:

Özellikle cinsel tiksinti bozukluğunda ve başta vajinismus olmak üzere bazı cinsel işlev bozukluklarında cinsel şiddete maruz kalma öyküsüne sık rastlanır. Cinsel travmalar tacizcinin yakınlık derecesi, olayın rıza ya da şiddet kullanılarak gerçekleşmesi, tekrarlama sıklığı gibi etkenlere bağlı olarak cinsel yaşamı önemli oranda bozabileceği gibi diğer ruhsal sorunlara ve kişilik gelişiminde bozukluklara yol açabilmektedir. Bazı cinsel travma maruz kalmış kişiler ise kendine zarar verici rastgele uygunsuz cinsel yakınlıklar kurma gibi bir durum ortaya çıkabilmektedir.

13.Cinsel fobiler veya kaçınmalar:

Bazı kadınların cinsel isteksizlikleri cinsel ilişkinin bazı yönlerine ilişkin kaçınmalara veya korkulara bağlı olabilir. Mesela meninin kokusundan veya üzerine bulaşmasından tiksinen bir kadın cinsel ilişki istemeyebilir. Bu kadınlar dikkatlice dinlenirlerse, cinsel ilişkiden ya da kimi yönlerinden rahatsızlık duymalarına karşın, bunların dışarıda bırakılacağı cinsel yakınlaşmalara karşı isteksizlikleri olmadığı görülür. Cinsellik konusundaki korkuların özellikle cinsel istek ve uyarılma üzerinde etkili olduğu söylenebilir. Cinsel korkuya bağlı orgazm olamama (anorgazmi) çoğunlukla istek azlığı ve uyarılma sorunlarına ikincil olarak ortaya çıkar.

14.Maskelenmiş parafililer (cinsel sapkınlıklar):

Bazı kişilerin teşhircilik, röntgencilik, fetişizm, cinsel sadizm, cinsel mazohizm vb gibi eğilimleri olmasına karşın bunları bastırmış olabilirler. Bazı kimselerde ise bu tür eğilimler cinsel ilişkiye izin vermeyecek kadar güçlü olmadığı halde kişi bu tür arzularını kendisine yakıştıramadığı için şiddetle bastırmış olabilir. Cinsel arzuların kabul edilemediği için bastırılması cinsel isteksizlik yaratabilir. Bu tür sorunu olan kişilerde kişinin cinsel arzularını fark etmesini ve cinsel yaşamına dahil etmesini sağlayacak tedavi yaklaşımları yararlı olacaktır.


3282
Cinsellik / Ynt: CİNSEL TACİZ
« : 27 Kasım 2012, 05:47:57 ös »
NASI IZRAR ( Şüpheden Sanık Yararlanır İlkesi - Sanığın Atılı Suçu İşlediğine Dair Yeterli Kanıt Bulunmaması )

• ŞÜPHEDEN SANIK YARARLANIR İLKESİ ( Sanığın Atılı Suçu İşlediğine Dair Yeterli Kanıt Bulunmaması - Nas'ı Izrar )

• SANIĞIN ATILI SUÇU İŞLEDİĞİNE DAİR YETERLİ KANIT BULUNMAMASI ( Şüpheden Sanık Yararlanır İlkesi - Nas'ı Izrar )

765/m.516
1412/m.238, 254

ÖZET : Sanık hakkında, mahkumiyet kararı verilebilmesi için sanık aleyhinde şüpheden tamamen uzak, kesin kanı uyandırabilecek yeterlilikte kanıtlar bulunmalıdır.

Cinsel saldırı suçlarında iddianın ispatı için mağdur/müşteki beyanları kronolojik olarak vb. kendi içinde tutarlı olsa da kesinlikle yalnız başına yeterli değildir. Çünkü mağdurun beyanları esas itibarıyla soyuttur. Oysa, suçun kanıtlanması için, Suçun sabit olduğunun kabul edilebilmesi ve sanığın mahkumiyetine karar verilebilmesi için, iddiaların sanığın aleyhine kesin, hiçbir şüpheye yer bırakmayacak nitelikte ve yeterli delile dayanması gerekir. Aksi takdirde şüpheden sanık yararlanır ve mahkümiye karar verilemez.
Örneğin, bir cinsel ilişki gönüllü bir ilişki mi, istem dışı mı bunu anlamak için olaya dahil kişilerin yaş, fiziki durum, aralarındaki hukuki ilişki, iletişimlerinin boyutu, direnme, olayın geçtiği iddia edilen yer, zaman, olayın ortaya çıkış şekli, mağdur olduğu iddia edilenin bu olayın ortaya çıkışındaki rolü, bunun zamanı, başka olay yada olaylarla bağlantısı, iddia fiilin sayısı, aralıkları, telefon kayıtları, resimler, elbetteki raporlar, mağdurun anlatımı, mağdura yöneltilecek sorulara vereceği yanıtlar vb., vb... daha birçok hususu değerlendirerek çok yönlü değerlendirmede bulunmak, varsa tanıkları dinlemek ve özellikle Olay Mahallinde Keşif yaparak, HER OLAYIN KENDİ ÖZELLİĞİNE GÖRE somut durumu belirlemek gerek.
Bu suç, Ceza yargılamasında en fazla hassasiyetle incelenecek, irdelenecek ve asla şikayetçi/mağdur anlatımının etkisi altında kalınmadan, ispat zorluğu düşüncelerinin de etkisi altında kalınmadan karar verilecek, aksi halde haksız mahkumiyete karar verilebilecek en hassas suçlardan birisidir.
Yargıtay da temyiz incelemelerinde bu hususları dikkate almakta, mağdur beyanlarını yeterli kabul etmemektedir.
Ör: “Irza geçmenin zorla yapıldığı hususunda, mağdurenin anlatımlarından başka, sanığın cezalandırılması için kesin, ve inandırıcı başka delil elde edilemediğinden eylemin rızaya dayalı işlendiğinin kabulü gerekeceği;
Mağdure, eylemin birden çok, değişik zamanlarda tekrarlanmasına rağmen hiç kimseye anlatmaması ve şikayetçi olmaması- Eylemin rızaya dayalı işlendiğinin kabulü gerekeceği;
açık ve kesin olarak iddia suçun kabulünün mümkün olmadığı (Y.5.C.D. 2007/1161 E, 2007/2009 K, 19.3.2007 T.)

Bu arada, bu suç iddiası nedeniyle yerel mahkemelerde verilen kararlarda tutuklama yada serbest bırakma kararlarının da çok özenilmeden verildiği ve de pek isabetli olmadığı kanaatini taşıyorum. Örneğin, Hüseyin Üzmez in tekrar tutuklanması ne kadar doğru, tutuklama müessesinin amacına uygun mu, hukuk etki altında mı, ben şüphedeyim.
Sevgi ve saygı ile,
n.Dr.Fuat Şenoğlu;
Yargıtay Kararından yaptığım alıntıda, cümlenin baş tarafında "ırza geçme" şeklinde bir ifade kullanılmış ise de, bu durum, cümlenin noktalı virgülden önceki kısmında "eylem" olarak belirtilmiştir. Cümlenin başındaki ifade bir suç tanımı olsa bile, devamında bu hata giderilmekte, bir suç değil, bir eylem olarak tanımı yapılmakta; ve çok açık, kesin bir şekilde eylem var olsa bile, oluşa göre suçun işlen-mediği, yani eylemin suç oluşturmadığı, sanığın cezalandırılamayacağı açıkça belirtilmektedir. Bu durum, yazımın 2. paragrafı ile tam anlamıyla örtüşmektedir.
Yaptığım alıntıda, Sizin cevabi yazınızda belirtildiği gibi suçun işlendiğinin kabulü yönünde bir ifade söz konusu olmadığı kanısındayım. Ayrıca, Artırma eksiltme hususu ise, buradaki suçun tespitine ilişkin bir husus değildir, ve alıntıda da bu hususa değinilmemektedir. Karara konu olan, irdelenen olay da konumuz için bağlayıcı değildir; esas olan, bağlayıcı olan burada aktardığım alıntıdaki kapsamdır.
Her olayın kendi içinde, kendi özelliğine göre değerlendirilmesinin esas olduğu hususunu vurguladığım yazıma Sn. meslektaşım Av.Hamza Nuh Özer'in katkısı da, her olaya ilişkin verilen kararın kendi dosya içeriğine dayalı olduğu hususunu ortaya koymaktadır.

Ayrıca; "Eğer mağdurun beyanı tüm dosya içeriğine göre inandırıcı ve hayatın olağan akışına aykırı değilse, mağdurun sanığa iftira atmasını gerektirir ciddi bir neden yoksa, mağdurun bu beyanlarına itibar edilir." diye belirtiyorsunuz.
Doktrin, Uygulama ve Yargıtay Kararlarının bu doğrultuda yerleşik olmadığı kanısındayım. Bu doğrultuda olsa dahi bu düşünceye katılmamaktayım, ve bağlayıcı bulmuyorum. Çünkü, Mağduriyet iddiasında bulunanın(ben mağdur terimini kullanmıyorum, çünkü ispatlanmadıkça mağduriyet söz konusu değildir)beyanları kendi içinde tutarlı, hayatın olağan akışına uygun ve tüm aşamalarda bu şekilde olabilir; ve de sanığa iftira atmasını gerektirecek -yargıç'a/heyet'e göre ciddi bir neden- de tespit edilemeyebilir.
1) Böyle bir nedenin tespit edilememesi, olmadığı anlamına gelmez,
2) Yargıç'a göre ciddi olmayan bir neden, mağdurluk/mağdurelik iddiasında bulunana göre ciddi olmadığı anlamına gelmez,

Suçun, hukuki kıstaslara uygun delille kanıtlanması gerek. Vicdani kanı, delil değildir; sanığın suçlu olduğuna vicdani kanı hasıl olsa bile, delillerle kanıtlanmadıkça suç sabit görülemez, aksi delile dayalı sisteme aykırıdır. Delile dayalılığı zayıflatırsanız, kişiden kişiye değişecek vicdani değerlere göre hüküm tesis edilir ki, o zaman da çağdaş hukukta yeri yoktur, kör topal yürüyen adaleti rafa kaldırmış oluruz kanısındayım.
Aynı görüşleri paylaştığımız yerel mahkeme kararları da var.
Bilmukabele saygılarla, iyi çalışmalar.
Yukarıda örnekleri verilen ve mağdurun sebepsiz yere sanığı suçlamasının anlamsız olduğu, bu sebeple de sanığa mahkumiyet hükmünün verildiği birçok yanlış yargıtay kararı mevcuttur.
Kanımızca, memleketimizdeki hukukçuların, toplumdan, bilimden, felsefeden, düşünceden uzak bir iklimde, zor koşullarda ve tek boyutlu bir yaşam ile yoğrulmasının getirdiği sonuçtur.
1- Psikoloji denilen kurmaca bilim safsatadır.
2- İnsanın yapıp ettiklerinin bir neden ve sonuca bağlanması zorunluluğu yoktur.
3- Tabiat kanunları bile zorunluluk ilişkisi içermeyebilir.
4- Hal böyleyken insanın herhangi bir şeyi, eylemi, düşünceyi sebepsiz yere yapabileceği düşünülmeden, bırakın hukukçuluğu, bir insanın toplum içerisinde gerçeği görerek varolması imkansızdır.


CMK 217
(1) Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdan kanaatiyle serbestçe takdir edilir.
(2) Yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir.   
    

3283
Cinsellik / CİNSEL TACİZ
« : 27 Kasım 2012, 05:47:08 ös »
Basit cinsel taciz nedir?bu suçla yargılanan bir kişinin ceza alması durumunda cezanın alt sınırı ve üst sınırı nedir? ek olarak iftira eden kişiye nasıl bir dava açılabilir? cevaplarsanız sevinirim.iyi çalışmalar.


MADDE 105. - (1) Bir kimseyi cinsel amaçlı olarak taciz eden kişi hakkında, mağdurun şikâyeti üzerine, üç aydan iki yıla kadar hapis cezasına veya adlî para cezasına hükmolunur İftira atıldığını kanıtlaranız: MADDE 267. - (1) Yetkili makamlara ihbar veya şikâyette bulunarak ya da basın ve yayın yoluyla, işlemediğini bildiği hâlde, hakkında soruşturma ve kovuşturma başlatılmasını ya da idarî bir yaptırım uygulanmasını sağlamak için bir kimseye hukuka aykırı bir fiil isnat eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Fiilin maddî eser ve delillerini uydurarak iftirada bulunulması hâlinde, ceza yarı oranında artırılır. (3) Yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş mağdurun aleyhine olarak bu fiil nedeniyle gözaltına alma ve tutuklama dışında başka bir koruma tedbiri uygulanmışsa, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır. (4) Yüklenen fiili işlemediğinden dolayı hakkında beraat kararı veya kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş olan mağdurun bu fiil nedeniyle gözaltına alınması veya tutuklanması hâlinde; iftira eden, ayrıca kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna ilişkin hükümlere göre dolaylı fail olarak sorumlu tutulur.

3285
Medya / DÜNYAYA KADIN OLARAK GELİRSEM EŞCİNSEL OLURUM
« : 27 Kasım 2012, 01:03:53 ös »
Erotik Şiir ve Cemal Süreya

-Erotik sözcüğünün tdk sözlüğünde karşılığı şöyle: cinsel şeylere karşı aşırı düşkünlük,kösnüllük,cinsel yan-

Şiirde erotizm deyince akla ilk gelen isim hiç kuşkusuz Cemal Süreya olacaktır.Onun şiirindeki "lirikliği";
garip akımı sonrası türk şiirinin modernleşme dönemine rastlayan ikinci yeninin karakteriyle,
"politikliğini ";şiirlerinin yayımlanmaya başlandığı 1954 sonrası türkiye koşullarıyla ve aldığı mektebi mülkiye eğitimiyle,
"ironikliğini";mizacına denk düşen sanat anlayışıyla açıklayabilirsiniz.
Peki ya şiirlerinin "erotikliğini"?
Şüphesiz bunu psikolojik etmenleri ve şairin yaşadıklarını ihmal ederek, sadece dış şartları tahlille çözümlemek mümkün olmayacaktır.
Belki Freud yaşamış olsaydı; Cemal Süreyanın küçük yaşta annesini kaybedip yatılı erkek okulunda okumasını, üniversite yıllarının son senesine kadar sadece şiirle meşgul olup kadınlardan uzak kalmasını veri olarak kabul edecek ve ünlü "sublimasyon" kuramı ile şairin şiirlerindeki erotizmi; onun yaşanmamış ya da yarım kalmış özlemlerinin telafisi olarak yorumlayacaktı.Sadece psikanalitik bilinç altı yaklaşımları yererli miydi durumu açıklamaya?
Kendisiyle yapılan söyleşilerde şaire en sık yöneltilen sorulardan biriydi bu ve şöyle cevap vermişti bir keresinde:
"Neden mi erotizm var şiirlerimde?
bilmem,belki de öyle birisi olduğum içindir ya da hiç değilse bu konuda kafa yoran birisi olduğum için"
Evet Cemal Süreya bu konuda kafa yoruyor ve toplumumuzda cinselliğin başka toplumlara göre daha ağır ve dev boyutlu koşullar içinde olduğunu söylüyordu.Şaire göre çok büyük bir sorundu cinsellik ve şiirlerinin belirmesinde bu sorunu önemsemesinin payı büyüktü
Yani masa başına sırf müstehcen şeyler yazmak için geçmiyor, toplumsal bir olgu olarak gördüğü cinselliğin, farkında olmadan kendiliğinden şiirine girdiğini söylüyordu.

"Erotizm pornografi müstehcen" başlıklı denemesinde
Paul Varinin "fransız romanında erotizm" adlı eserinden,
Prof. Gunnarın yazdıklarından, François Mitterandın yaklaşımlarından yola çıkarak "erotik" ve "porno" kavramlarını birbirinden ayırıyor,
pornografiyi başarıya ulaşamamış erotizm olarak kabul ediyordu
İnsan doğasında bulunan hiçbir şeyin insan duygusunun yüce bir bilinci olan edebiyata yabancı kalamayacağını belirterek
var olan cinselliğin yadsınamayacağını söylüyordu
Sanatçı onu anlamaktan, insanın onunla gelen özünü açımlamaktan nasıl vazgeçebilirdi.
Yani o ,hayatta erotizm varsa edebiyatta da olacaktır diyordu
Peki ama hayyatta cinsellik kadar yer etmiş olan "din" "ahlak" "maneviyat" gibi değerler de aynı ölçüde sanata taşınmamalı mıydı?
Bu durmda toplumun mahrem sayıp mahrem yaşadığı cinsellik; umuma açık sanat eserlerinde, var olan mahremiyetini kaybetmeyecek miydi ,
ya da sanatçı toplumun gerçeği diye cinselliği sanatına aktarırken
başka bir toplumsal gerçek olan dini ve onun değerlerini nereye nasıl koyacaktı?.-üvercinkada "sayın tanrıya kalırsa seninle yatmam günah,daha neler" mısraları şairin bu sorunsala yaklaşımını açıklar nitelikte-

Şairin erotik ya da pornografik sanat anlayışını en iyi,
yine usta şairin yazdıkları açıklayacaktır.
ONUN ŞİiRİNDE KENDİNİ KAPIP KOYVERMİŞ BİR CİNSELLİK YOKTUR
O ,EROTİZMİ BİR UTANÇ CİNSELLİĞİ OLMAKTAN ÇIKARIP, AŞKTA YERLEŞİK BİR TAT HALİNE GETİRMİŞTİR
Yazıyı büyük şairin konumuzla ilgili seçtiğim birkaç mısrasıyla bitiriyorum
yorum sizin...
***
OYSA BİR BARDAK SU YETİYORDU SAÇLARINI TARAMAYA
BİR DİLİM EKMEĞİN BİR İKİ ZEYTİNİN BAŞINAYDI DOYMAMIZ
SENİ BİR KERE ÖPSEM İKİNİN HATIRI KALIYORDU
İKİ KERE ÖPEYİM DESEM ÜÇÜN BOYNU BÜKÜK
YÜZÜNÜN BİTİP VÜCUDUNUN BAŞLADIĞI YERDE
MEMELERİN VARDI MEMELERİN KAHRAMANDI SONRA
SONRASI İYİLİK GÜZELLİK
1954
***
KIRMIZI BİR AT OLUYOR SOLUĞUM
YÜZÜMÜN YANMASINDAN ANLIYORUM
YOKSULUZ GECELERİMİZ ÇOK KISA
DÖRT NALA SEVİŞMEK LAZIM
1957
***
BİRDEN NASIL OLUYOR SEN YÜREĞİMİ ELLİYORSUN
AMA NASIL OLUYOR SEN YÜREĞİMİ ELLER ELLEMEZ
SEVİŞMEK BİRDAHA YÜRÜRLÜĞE GİRİYOR
BÜTÜN KARA PARÇALARI İÇİN
AFRİKA DAHİL
1956
***
DÜNYANIN EN GÜZEL KADINI BU OYDU
SAÇLARINI TARASA BAŞTAN BAŞA RUMELİ
1957
***
BENİ ÖP SONRA DOĞUR BENİ
1968
***
SEVİŞ YOLCU BÜYÜK SÖZLER SÖYLE VE HEMEN AYRIL
UÇURUMLAR BİRLEŞTİRİR YÜKSEK TEPELERİ
1969
***
AMA KADINLAR, TANRIM
ÖYLE SEVDİM Kİ ONLARI
GELECEK SEFER
DÜNYAYA
KADIN OLARAK GELİRSEM
EŞCİNSEL OLURUM

Sayfa: 1 ... 217 218 [219] 220 221 ... 311