İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - psikolog

Sayfa: 1 ... 216 217 [218] 219 220 ... 272
3256
          Hangisi daha kötü acaba? babası olduğu halde baba diyememek mi? yoksa babası olmasa dahi tüm kalbiyle baba diyebilmek mi?
             Baba sen Allahın ailedeki halifesi; sen şefkatinle ve celalinle Allahın bir nefesi..baba al beni kollarına sımsacak bi sarıl nolur..oğlum de yavrum de öp bir kere ..dudağının sıcaklığını yanağımda hissedebileyim nolur..çok mu şey istiyorum senden baba?..çok şey mi istiyorum ha??  yeter artık bari buna cevap ver..çok mu zor şey istiyorum ha??.hadi cevap ver..ama bi dakka doğru ya sen benim bu  soruyu loş bir internet kafe köşesinde sezen aksu dinlerken ve göz yaşlarım yanaklarımı ıslatırken kalbimde hissettiğim tonlarca ağırlıkla yazdığımı bilmiyorsun ki.. olsun babam değil misin? hissedersin belki..kalpler bir olduktan sonra mesafelerin ne önemi var?.aslında sende istiyorsun gönülden bir oğlum demeyi biliyorum en azından hissediyorum..bu nasıl bi hikaye böyle Allahım..hayır bu hikaye değil gerçeğin ta kendisi...
              Baba seni mi arıyorum ben erkeklerde?..beni tüm kötülerden koruyabilecek, sevebilecek karşılık beklemeden, sahip çıkacak bana..güçlü endamlı bir erkek..baba bana sahip çık yoksa gidiyorum baba..kafayı yememek için harcadığım enerjiyle tükeniyorum baba..nolur çok şey mi istiyorum senden..çok mu pahalı istediğim şey?..bir günde aşağılama annemi hakaret hatta küfür etme ona..çok mu şey istiyorum baba?..o benim annem canımdan çok sevdiğim annem...O kalbinde zerre kadar kötülük beslemeyen, saf, temiz ..niye yaptın baba? niye ezdin onu?..dedemin ninemin amcalarımın halalarımın onu ezmesi, bitirmesi yetersiz mi geldi sana?..
             Korkuyorum anneciğim.. sana tekrar aşık olmaktan..sana tekrar bağlanmaktan..sana bi sillede ben vuruyorum biliyorum..belkide en ağırı bu..geceleri uyuyamadığını..sıkıntıdan dudağının uçukladığını.. kabuslar gördüğünü biliyorum.. hemde çok iyi biliyorum anneciğim; çünkü bende aynısını yaşıyorum..evet geçen gecemiydi nefesim kesilmiş avazım çıktığı kadar inlemiştim.. bırakma beni annee bırakma affet beni nolur..nefes alamıyorum annne..seni kim bu hale getirdi? anne..kalbim buna dayanmıyor artık anne..bu dünyada gün yüzü göremedin Allah ahiretini güzel etsin başka ne diim anne..olmaz tekrar bağlanamayız birbirimize..korkuyorum anne..beni tekrar babamdan uzaklaştırmandan..ah be anne neden yaptın bunu?..ne kadar kötü bir adam olsada o benim babamdı..neden ayırdın  bizi annem..neden yetim bıraktın beni..ya baba sen neden öksüz bıraktın beni..neden beni hayattayken anasız babasız bıraktınız? neden? neden? neden?


mert-0990@hotmail.com

3257
Medya / EŞCİNSEL KUŞATMA
« : 25 Ocak 2012, 08:59:51 öö »
İddia edilen tez nedir? Eşcinsellik bir hastalık, bir sapma ve hatta insiyatif kullanılarak yapılan bir tercih değildir. Peki ya nedir? Cinsel yönelimdir. Yani birey bu özelliğini doğuştan getirmiştir. Bu yüzden onun bu "yönelimine" karışmak bir insan hakları ihlalidir.

 
“Eşcinsel Olmayanların musluğu kapatmaya gücü yetmez ise,
bir müddet sonra ıslak olmaya alışacaklardır”
After The Ball  adlı kitaptan
 
Son yıllarda cinsel kimliğin özgürce yaşanabilmesine ilişkin yaygın bir propaganda yapıldığını gözlemliyoruz. Bu propagandanın hukuk, siyaset, bilim, ekonomi, STK, sanat ve medya bileşenleri var. Dolayısıyla uzun vadeli ciddi bir ifsad planıyla karşı karşıyayız.
İddia edilen tez nedir? Eşcinsellik bir hastalık, bir sapma ve hatta insiyatif kullanılarak yapılan bir tercih değildir. Peki ya nedir? Cinsel yönelimdir. Yani birey bu özelliğini doğuştan getirmiştir. Bu yüzden onun bu “yönelimine” karışmak bir insan hakları ihlalidir. O zaman ne yapılmalıdır? Bu hak ihlalini önleyici siyasi ve hukuki düzenlemeler getirilmeli, STK’lar işe koşulmalı, eşcinsel organizasyonlar ekonomik olarak desteklenmeli, bilimsel sempozyumlar düzenlenmeli, film ve diziler içine eşcinsel rol modelleri yerleştirilmeli ve böylelikle halkımız bilinçlendirilmelidir(!)
Konu zaten son günlerde tamamen magazinel bir formatta, “ajitatif” “dramatik” bir dille toplumun gündeminde tutulmaya çalışılıyordu.  Bu tutumun son örneğini “eşcinsel hakem” tartışmalarında görmüştük. Şimdi ise Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Aliye Kavaf, “eşcinsellik tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır” dediği için linç edilmek isteniyor.  Medyanın bu konuda neredeyse kraldan çok kralcı tutumunu nasıl açıklayabiliriz? Olayın manşetlerden inmemesini, bazı gazetelerin bir anket seferberliği başlatmasını, bilim adamlarıyla ropörtajlar yapılmasını vb. nasıl okumalıyız? Bir propaganda ve ajitasyon tufanı içinde gerçekleri ne kadar konuşabiliriz? Evet, hakikat nedir? Eşcinsellik yanlısı hareketlerin arkaplanında ne var? Gerçekten bilimsel bir konuyla mı muhatabız, yoksa bilim kisvesiyle yapılan militan bir saldırıyla mı karşı karşıyayız? Yapılmak istenen nedir? Bu soruların cevabını bulmak için eşcinsellik yanlısı hareketin gelişim seyrine hiç yorumsuz bakmak bile yeterli olacaktır.
***
 “ Homosexualismus kendi cinsinden insanlara karşı şehvet arzusudur. Her ne kadar bazı müellifler insanları bisexuelle addetmişlerse de bu fikir ilmi esaslara dayanmamaktadır. Erginlik çağında kadının erkeğe, erkeğin kadına karşı normal olarak şehvet duymaya başladığı bu devrede bu sapıklar aynı şehveti kendi cinslerine karşı hissederler. Bir kısımları bunun ayıp ve çirkin olduğunu idrak ederler ve bundan uzaklaşmaya çalışırlar, fakat başta psikopatlar olmak üzere bir kısımları bu meyillerini dışa vurmaktan çekinmezler…”
Bu sözler Ord. Prof. Dr. İhsan Şükrü Aksel’in “Psikiyatri” kitabında yer almaktadır. Kitap 1959 yılında basılmış. O yıllarda yayınlanmış psikiyatri ya da psikoloji kitaplarında benzer pek çok ifadeye rastlayabilirsiniz. Ama bu türden ifadeleri bugün bir psikiyatrist ya da bir psikolog kullanmaya kalksa bilim çevreleri tarafından hemen aforoz edilecektir. Peki o tarihten bu yana ne olmuştur?
Eşcinsellik Yanlıları APA’nın Kongresini Basıyor
Eşcinsellik 1973 yılına kadar psikiyatrinin tanı kitabı olan DSM’de bir hastalık olarak tanımlanıyordu. O tarihten sonra DSM’nin diğer versiyonlarında eşcinselliğin bir hastalık olarak tanımlanmasından vazgeçildi. Peki eşcinselliğin hastalık kategorisinden çıkarılması nasıl olmuştu? Bir baskınla. Yanlış okumadınız, eşcinsel aktivistler APA’nın (Amerikan Psikiyatri Birliği) kongresini deyim yerindeyse “basmış” ve üyeleri baskı altında tutarak bir oylama sonucu eşcinselliğin hastalık kategorisinden çıkartılmasını sağlamışlardı (Ülserin oylama ile hastalık olmaktan çıkarıldığını düşünelim, ne kadar bilimsel değil mi?)! Oylamanın sonuçları da ilginçti. 17,905 APA üyesinden 10,555’i oy kullanmıştı ve oy kullananların 5854’ü eşcinselliğin DSM’den silinmesine evet, 3810’u hayır demişti.[1] Yani toplam üyelerin %32’sinin oyuyla eşcinsellik bir hastalık olmaktan çıkarılıyordu. Diğer bir ifadeyle “%32’nin %58’i” el kaldırarak “artık eşcinsellik bundan böyle hastalık değildir” demişti. Oylama devam ederken dışarıda yüzlerce eşcinsel aktivist gösteri yapmaya devam ediyordu. Yaşananlar militan bir hokkabazlıktan başka bir şey değildi.
Eşcinselliğin hastalık kategorisinden çıkarılmasıyla, daha doğrusu bir “oldubitti”ye getirilmesiyle, eşcinsellik yanlısı hareket Amerika’da giderek güç kazandı. 1980’li yıllarda bu konuda çok yönlü propagandif çalışmalar yapıldı. Eşcinsel lobi; bilim, hukuk, siyaset, sinema vb. araçlar üzerinde ciddi bir baskı kuruyordu.
Eşcinselliğin şaibeli bir “oylama” sonucu hastalık olmaktan çıkarıldığı o tarihten bu yana eşcinsellik yanlısı hareketler habire “eşcinselliğin artık bilimsel açıdan hastalık kabul edilmediğini” açıklayıp durdular. Ancak tarih eşcinselliğin bilimsel temellere dayalı olarak değil, “oylama” ile hastalık kategorisinden çıkarıldığını yazmıştı bir kere. Üstelik, psikiyatriyi sürekli kapitalist düzenin aracı olmakla suçlayan eşcinsellik yanlısı hareketler, söz “eşcinselliğin hastalık olup olmadığına” gelince kendilerini resmi psikiyatrinin görüşlerine dayandırma gibi ağır bir çelişkiyi de beraberlerinde taşıyageldiler.
Eşcinsellik yanlısı hareketler hep ajitatif, magazinel ve militan bir dil kullanmayı tercih ettiler. Eşcinselliğin doğuştan getirildiğine dair bir kanıtları olmamasına rağmen bu varsayımlarını, bilimsel bir gerçekmiş gibi savunmayı sürdürdüler. Eşcinselliğin tedavi edilebilir olduğunu gösteren Dr. Robert Spitzer (Columbia Üniversitesi) gibi bilim adamlarının çalışmalarını yine aynı dili kullanarak karalamayı tercih ettiler ya da yok saydılar.[2],[3], [4] Ne var ki, pskiyatrinin iki yüzlü tutumu bir kez daha kendi içinden gelen biri tarafından deşifre ediliyordu.[5],[6] Zira Spitzer, APA’nın kendi resmi belgelerine homoseksüelliğin DSM’den silinmesini sağlayan anahtar kişi olarak geçmişti.[7] Spitzer’in eşcinselliğin bir hastalık olmadığını öne süren çalışmaları ayakta alkışlanırken, eşcinsellerin tedavi edilebileceğini ortaya koyan çalışmalarına ise kuşkuyla yaklaşılıyordu. Gerçi, Spitzer’in o zamanlar bile, eşcinselliğin hastalık olarak adlandırılmasa da normal bir davranış olarak da görülmemesi yönünde bir görüşe sahip olduğu biliniyordu. Ne var ki, gay aktivistlerin militan tutumuna boyun eğmek zorunda kalmıştı.[8]
Dahası, bilimsel çalışmaları baskılayan eşcinsel lobiler “eşcinselliğin hastalık olup olmadığı” gibi bir araştırma konusunu bilimsel çalışma alanından çıkardılar. Bunu tartışmayı yasakladılar. APA (Amerikan Psikiyatri Birliği) 2000 yılında aldığı bir karar ile bireylerin cinsel yönelimlerini terapi ile değiştirmeye çalışmayı etik ihlali olarak açıkladı.[9],[10] Bunun yerine bilim adamlarını mevcut eşcinsel görüşü pekiştiren araştırmalar yapmaya yönelttiler. Her kim bu konuda muhalif bir şeyler söyleyecek olsa alaycı, tahkir edici, tahfif edici baskılara maruz bırakıldı.     
Utanma, Eşcinsellik Hakkında Olabildiğince Sık ve Yüksek Sesle Konuş 
Eşcinsellik gayet “bilimsel” bir yöntemle DSM’den silinmişti. Artık bilimin meşruiyet verici nesnel gücü eşcinsellerin yanındaydı. 1987 yılına gelindiğinde eşcinsellik yanlısı hareketin bir nevi manifestosu sayılabilecek “The Overhauling of Straight America” (Eşcinsel Olmayan Amerika’nın Yeniden Yapılandırılması/Revizyonu) isimli makale Guide dergisinde yayınlandı.[11] Marshall Kirk ve Erastes Pill (asıl adı Hunter Madsen) tarafından kaleme alınan bu makale eşcinselliği yaygınlaştırmak için takip edilecek stratejiyi anlatıyordu. Yazarlar eşcinsel hareketin yaygınlaşması için özenle hazırlanmış 6 aşamalı stratejik bir plan öngörüyorlardı. Ayrıntılarında Türkiye’de yaşananları da anlamamızı kolaylaştıracak bu belgenin sadece anahatlarını aktaralım. Takip edilecek stratejik harita özetle şu şekilde belirlenmişti:
Eşcinseller ve eşcinsellik hakkında olabildiğince sık ve yüksek sesle konuş
Eşcinselleri bir kurban olarak, acınacak bir portre olarak resmet, saldırgan bir tehlike olarak değil.
Koruyucu olarak adil/yasal bir neden bul.
Eşcinselleri iyi/sempatik göster.
Eşcinsellere saldıranları kötü göster
Ekonomik kaynak oluştur/talep et.
Kitapta özellikle gay karakterlerin sinemada ve TV’de (Kabadayı, Güneşi Gördüm, Yabancı Damat, Brokeback Dağı, Milk vb. film ve dizileri hatırlayalım) sıklıkla yer almasının teşvik edilmesi özellikle vurgulanıyor. Marshall Kirk bu kitabı yayınladıktan 2 yıl sonra, Hunter Madsen ile birlikte Amerika’da eşcinselliği yaygınlaştırmak için psikolojik manipülasyonu ve ikna tekniklerini anlatan “After the Ball”ı yayınladı.
Üzgünüz, Sizi Tedavi Edemeyiz! Eğer Israr Ederseniz Suç İşlemiş Sayılacaksınız
Eşcinsel hareket Amerika’da kök saldı. Hukuki ve siyasi destek aldı. McDonald’s gibi ünlü şirketler eşcinsel hareketi teşvik etti, destekledi. Birçok eyalette eşcinsel evlilikler yasallaştı. Avrupa Birliği ülkelerinde de ABD’ye benzer süreçler yaşandı. Öyle ki, bilim çevreleri bu konuda tamamen militan bir tarzda hareket ederek, bu durumundan rahatsız olanların tedavilerini yapmadı. Psikologlar/psikiyatristler “ben bu rahatsızlığımdan kurtulmak istiyorum” diyenlere var olan durumu kabullenmesi öğütlediler (Dr. Nicolosi “Onarım Terapisi” adlı kitabında bu militan tutuma ilişkin açıklamalar yapmaktadır). Eşcinsel lobi Amerika’daki “nefret suçunu” eşcinselleri de kapsayacak şekilde genişletilmesini başarmıştı. Eşcinsellik yanlısı hareketlerin hedeflerinden birisi de okullardı. Okullarda çocuklarda eşcinselliğin öğretilmesi noktasında çok yönlü çalışmalar yapıldı. Eşcinsel lobiler dönemin başkanı Clinton’un açıkladığı bir plan çerçevesinde, ilkokullarda (hatta anaokullarında bile) eşcinsellik propagandası yapmaya başladılar. [12] Amerika “yeniden yapılandırılmıştı” sıra dünyanın diğer ülkelerine gelmişti.
***
Eşcinsellik yanlısı hareket BM de dahil olmak üzere pek çok uluslar arası organizasyonun desteğini almıştır (İlginçtir, neredeyse bütün dünyayı arkasına alan eşcinsel yanlısı örgütler hala bir “dram dili” kullanmaya devam eder). Dünya Bankası başkanı Wolfowitz Türkiye’deki eşcinsellik yanlısı bir örgüte eşcinselliğe ilişkin gençleri ve anne-babaları bilgilendirmesi için iki kez ekonomik hibe yapmıştı.[13] BM Çocuk Fonu UNICEF çocuklara cinselliğin hem karşı cinse hem de kendi cinsine yöneltilebileceği ve bunun da normal bir durum olduğunu belirten bir kitap yayınını finanse etmişti.[14]
AB’ye mi Girmek İstiyorsunuz, O Zaman…
Avrupa Konseyi AB’ye adaylık sürecinde aday ülkelerin yasalarının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne uyumlu olup olmadığını denetlemektedir. Eşcinsel tercihlere getirilen cezalar bu sözleşmeyle çelişmektedir. Özetle bu belge, eğer bir ülke Avrupa Birliği’ne üye olmak istiyorsa “eşcinsellik yanlısı lobilerin” arzularıyla uyumlu yasaları çıkarmasını zorunlu kılmaktadır.
2005 yılında Kaos GL adlı eşcinsellik yanlısı hareket aynı adla bir dernek kurdu. Ankara Valiliği “Hukuka ve ahlâka aykırı dernek kurulamaz” hükmü gereğince derneğin kapatılması için Ankara Cumhuriyet Savcılığı’na başvurdu. Savcılık, AB siyasi kriterleri, Katılım Ortaklığı Belgesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni gerekçe göstererek kapatılma istemini reddetti. O tarihten kısa bir süre önce Ankara, ironik bir şekilde, Brüksel’den müzakere tarihi alan hükümetin bu başarısını Kızılay Meydanı’nda kutlamış, AB’ye girecek olmanın coşkusunu yaşamaya başlamıştı.
Sonuç
Bugün eşcinsellik hakkında sağlıklı bir şekilde tartışmak mümkün görünmemektedir. Konu çok uzun zamandır bilimsel/objektif bir zeminde ele alınmamaktadır. Eşcinsellik sürekli olarak “insan hakları”, “ayrımcılık”, “özgürlük” vb. gibi politik enstrümanlar kullanılarak, “çığırtkan” bir uslupla savunulmaya çalışılmaktadır. Birileri çıkıp, farklı bir şeyler söyleyecek olsa “ayrımcılık” yapmakla itham edilerek “suçluluk psikolojisine” itilmeye, bu yolla susturulmaya çalışılmaktadır. Yakında aynı yöntemlerle “pedofili”nin de savunulduğuna; yine bir oylama sonucu “pedofili”nin de hastalık olmaktan çıkarıldığına şahit olursak hiç şaşmamak gerekir. 
Gelgelelim, eşcinsellik üzerinden böylesi fırtınalar koparan, “kelle” isteyen medyamız, bilim adamlarımız söz konusu başörtüsü olunca bir çift kelam etmeyecek, ikna odalarında onların inançlarını sorgulamaya devam edecektir.
 
[1] Sorba, R. (2007), Homosexual Activists Intimidate American Psychiatric Association into Removing Homosexuality from List of Disorders, http://conservativecolloquium.wordpress.com/
Ayrıca bkz. Mendelson, G. (2003)Homosexuality and Psychiatric Nosoiogy, Australian and New Zealand Journal of Psychiatry; 37:678-683

[2] Spitzer, R.L. (2003), Can Some Gay Men and Lesbians Change Their Sexual Orientation? 200 Participants Reporting a Change from Homosexual to Heterosexual Orientation, Archives of Sexual Behavior, Vol. 32, No. 5, October, pp. 403–417
Spitzer 200 eşcinsel kişiyle görüşmüş ve erkeklerin %66’sının, kadınların ise %44’ünün yeniden sağlıklı bir cinsel tercih edindiklerini ortaya koymuştu.
[3] Peer Commentaries on Spitzer (2003), Archives of Sexual Behavior, Vol. 32, No. 5, October , pp. 419–468
[4]Ayrıca eşcinsel eğilimlerin düzeltilebildiğine ilişkin Türkiye’de yapılmış bir çalışma için bkz. Akça, Ö.F. ve ark. (2009), Ergenlikte Kimlik Bocalaması Belirtisi Olarak Görülen Eşcinsel Davranışlar: Olgu Sunumu, Nöropsikiyatri Arşivi 2009; 46: 203-5
[5] Antidepresanların depresyonu iyileştirdiğine dair bilimsel kanıtları sağlayan Irving Kirsch de daha sonra başka araştırmalar yapacak ve “Antidepresanların depresyonu kimyasal olarak iyileştirdiği düpedüz yanlıştır” diyecekti.
[6] 30 yıl APA üyesi olarak çalışan Loren Mosher de “Psikiyatri neredeyse tamamen ilaç şirketleri tarafından satın alındı” diyerek istifa etmişti.
[7] Homosexuality and Sexual Orientation Disturbance: Proposed Change in DSM-II, 6th Printing, APA Document Reference No. 730008
[8] Mayes, R., Horwitz, A.V., (2005) DSM-III and The Revolution in the classification of mental illness, Journal of the History of the Behavioral Sciences, Vol. 41(3), 249–267 Summer
[9] Bkz. Dipnot 3.
[10]Amerikan Psikiyatristler Birliği bu “etik” açıklamayı yaparken, Amerikan Psikologlar Birliği (APA)’nın Etik ofis başkanı Stephen Behnke CIA tarafından psikologların işkencelerde kullanılmasının etik açıdan yanlış olmadığını belirtmişti. APA eşcinselliğinden rahatsız olan bir kişinin tedavi edilmesini etik bulmazken, Amerikan Psikologlar Birliği, psikologların işkencelerde kullanılmasında herhangi bir etik sorun görmüyordu. Ayrıca Amerikan Psikologlar Birliği’nin eşcinsellerin tedavilerini uygun görmediğini ifade eden açıklamaları için bkz. Report of the American Psychological Association Task Force on Appropriate Therapeutic Responsesto Sexual Orientation, APA, Agust 2009

[11] Kirk, M.,Pill, E. (1987), The Overhauling of Straight America, Guide Magazine, November

[12] LaBabera, P.(1999), Private schools are promoting homosexuality to children, Human Events, May 21,
[13] Milliyet Gazetesi, 15 Mart 2007
[14] Hürriyet Gazetesi, 13.05.2002


Mücahit Gültekin
yazar@kadinnews.com

http://www.kadinnews.com/index.php?ctgr_id=180&yazar_view=4623

3258
CİNSEL KİMLİK GELİŞİMİ VE CİNSEL KİMLİK BOZUKLUĞUNDA
PSİKOSOSYAL DEĞİŞKENLER:  GÖZDEN GEÇİRME

Berna ÖZSUNGUR*

ÖZET

Amaç: Son yıllarda çocuklarda ve ergenlerde cinsel kimlik gelişimini ve bozukluklarını anlamaya yönelik hem toplumda hem de bilim dünyasında bir ilgi artışı olmuştur. Çocuklarda karşı cinsiyet ilgi ve davranışlarının düşünüldüğü kadar nadir olmadığı görülmektedir. Bu yazıda çocuklarda cinsel kimlik geli-
şiminin normal özelliklerinin, cinsel kimlik gelişimi ve cinsel rol davranışlarını belirleyen psikososyal
değişkenlerin, cinsel kimlik bozukluğu (CKB) klinik özelliklerinin, tanı karmaşası ve etik sorunların, tedavi açısından yaşanan tartışmaların son araştırmalar ışığında gözden geçirilmesi amaçlanmıştır.
Yöntem: MEDLINE ve Türk Tıp Dizini taranmış, çocuklarda cinsel kimlik gelişimini ve bozukluklarını
araştıran çalışmalar değerlendirilmiştir.  Sonuçlar: Cinsel kimlik gelişiminde psikososyal etkenlerin
önemli rol oynadığı, CKB tanısı konan çocuklarda klinik görünümün ya da prognozun çeşitlilik gösterdi-
ği, eşhastalanım oranlarının yüksek olduğu görülmektedir. Tutarlı ve sürekli bir şekilde karşı cinsiyet
davranışları gösteren bir çocuğa sahip olmak, sıklıkla hem çocuk hem de anne baba için gerginlik kaynağı olmakta ve desteklenmeleri gerekmektedir.  Tartışma:  Çocuklardaki CKB tanısının geçerliği ve
güvenirliği, CKB’nin psikiyatrik bir bozukluk olup olmadığı, CKB tanısı konan çocuklara uygulanan çeşitli tedavi edici yaklaşımlar ile ilgili yoğun tartışmalar yapılmaktadır. Tepkisel değil bilimsel kararlar
almak gerekmektedir. 

Anahtar sözcükler: Cinsel kimlik, cinsel kimlik bozukluğu, çocuk, ergen

SUMMARY: GENDER IDENTITY DEVELOPMENT AND GENDER IDENTITY DISORDER: PSYCHOSOCIAL CHARACTERISTICS
Objective: Over the past several years gender identity development and gender identity disorder (GID)
in children and adolescents have become a center of interest both in the community and psychiatry. It is
estimated that cross-gender interests and behaviors among the children are not as rare as once thought.
The aim of this review is to examine the normal characteristics of gender identity development, the psychosocial factors that influence the gender identity development, and the clinical characteristics, diagnostic difficulties, ethical problems and treatment approaches in GID in the light of recent researches.
Method: The gender identity development and GID literature in the Pubmed and Turkish Medical Index
has been reviewed. Results: Psychosocial factors play an important role in the development of gender
identity. Clinical presentation and prognosis show variations and comorbidity rate is high in GID in children. Having a child who has strong and persistent cross-gender behaviors is usually very stressful both
for the child and the parents and they have to be supported. Discussion:  There is an ongoing discussion about the diagnostic validity and reliability of GID in children, whether it is a psychiatric disorder
or not, and which therapeutic approach is appropriate for children and adolescents. It is essential to take
scientific decisions rather than reactive ones.

Key words: Gender identity, gender identity disorder, child, adolescen

http://www.cogepder.org.tr/images/dosya/163_174.pdf tıklayınız

3259
S, 17 yaşında, erkek, lise 3 ö¤rencisi, Ege’de bir sahil kasa-
basında yaşıyor. Klini¤imize eşcinsel davranışlar ve bu davra-
nışlarından kurtulmak iste¤i ile başvurdu. Ayrıca kendisinin bu
konuda herhangi bir şikayeti olmamakla birlikte ablas›ndan al›-
nan hikayede çok yalan söyledi¤i, kimseye güvenmedi¤i, kendi
kararlar›n› veremedi¤i, özellikle annesinin davran›fl ve düflün-
celerini taklit etti¤i ö¤renildi.
Özgeçmifl
S, Ankara’da do¤mufl, on yafl›na kadar Ankara’da annesi ve
iki ablas›yla yaflam›fl. Babas› Ege’de bir sahil kasabas›nda tek-
ne iflletiyor, k›fllar› Ankara’ya geliyormufl. Baban›n evlili¤in ba-
fl›ndan beri olan, halen de süren evlilik d›fl› iliflkileri varm›fl. Bu
durumdan tüm aile haberdarm›fl. Baba bazen sevgililerini eve
getirir, zaman zaman da S’ye sevgililerinden söz edermifl.
S istenen bir bebekmifl ve cinsiyet tercihi yap›lmam›fl. Geli-
flim basamaklar›n› zaman›nda tamamlam›fl. Serbest yetifltirilen
bir çocukmufl. Dört-befl yafllar›nda iken bir kez on alt› yafl›nda-
ki bir erkek komflusu taraf›ndan tecavüze u¤ram›fl. O dönemler-
de çok a¤lad›¤›n›, tecavüz eden kifliyi gördü¤ünde kendini çok
kötü hissetti¤ini, bir süre gece uykular›n›n bozuldu¤unu, tüm er-
keklerden ve erkeklikle ilgili tüm etkinliklerden (futbol gibi) nef-
ret etmeye bafllad›¤›n› an›ms›yor. Halen futbolu sevememesinin
nedeninin bu olay oldu¤unu düflünüyor. Bu olay ailesi taraf›n-
dan ö¤renilmifl, ortaya ç›kt›ktan sonra üstü kapanm›fl ve yinele-
memifl. S, Küçük yafllarda yaflanan bir olay oldu¤u için ayr›nt›-
lar› çok iyi hat›rlayamad›¤›n› belirtti.

3260
Giriş
Cinsel kimli¤in çocuklarda 3-4 yaşlarında oluşmaya başladığı,
ikincil cinsiyet özelliklerinin belirginleşmesiyle ergenlik yılla-
nda tamamlandığı varsayılmaktadır. Cinsel kimlik bozuklu¤u ise
bireyin karşı cinsiyete karşı güçlü bir özdeşim kurması olarak ta-
nımlamaktadır. Cinsel kimlik bozuklu¤u olan bireyler kendi cinsiye-
ne ilişkin sürekli rahatsızlık duymakta, karşı cinse ait aktivite ve
özelliklerden hoşlanmaktadırlar (2). Bu bireyler ergenlik ve eriş-
kinlik döneminde bu belirtilere ek olarak eşcinsel düşünce ve ak-
tiviteler de gösterebilmektedirler (3). Hem cinsel kimlik bozuklu-
¤u, hem de eşcinsel davranışların etiyolojisinde çocukluk çağın-
da anne-baba ile ilişki örüntüsünün etkili oldu¤u, ayrıca ergenlik-
te, kimlik bunalımı ve cinsel kimlik sorunları yaşayanlarda eşcin-
sel eğilimlerin görülebileceği belirtilmektedir (4). Ancak ergenlik-
te eşcinsel davranışlarla başvuranların bir bölümünde eşcinsel
tercihten çok, kimlik bocalamasının bir parçası olarak cinsel
alanlarda yaşanan karmaşa bu durumun nedeni olabilmektedir.
Bu yazıda kliniğimize eşcinsel yaşantıları nedeniyle başvu-
ran, cinsel kimlik bocalaması yaşadığı düşünülen bir ergenin iz-
leminde cinsel kimliğini geliştirmesi ve eşcinsel yaşantılardan
uzaklaşma süreci tartışılacaktır.

3261
Homosexual Acts as a Sign of Gender Identity Confusion in Adolescence: A Case Report

The gender identity is assumed to be completed by development of the
secondary sex characteristics in adolescence. However, in the progress of
gender identity formation, biological characteristics, family dynamics, and envi-
ronmental factors may interfere with development of the child and problems with
gender identity formation may arise. Related to this condition, these individuals
may experience confusion about their gender identity, feel like opposite gender
and engage in homosexual acts in adolescence (1). These youngsters can disp-
lay impulsive and uncontrolled behaviors, and harm themselves by having
unprotected and random homosexual intercourses. Besides, this condition can
be socially disagreeable and may result in comorbid psychiatric disorders. In this
paper, we present an adolescent aged 17, who displayed symptoms of gender
identity confusion, and showed transition from homosexual fantasies and
behaviors to heterosexual orientation during one year of individual
psychotherapy. We discussed the dynamics of this change and the factors that
contribute to the development of homosexual activities in adolescence.
(Archives of Neuropsychiatry 2009; 46: 203-5)
Anahtar kelimeler: Adolescence, homosexuality, gender identity


http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=429.0

3262
Ömer Faruk AKÇA, Bedriye ÖNCÜ*, Emine ZINNUR KILIÇ**, Saynur CANAT*
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Psikiyatrisi Anabilim Dalı, Ankara
*Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Psikiyatri Anabilim Dalı, Ankara
**Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Psikiyatrisi Anabilim Dalı, Istanbul, Türkiye

Ergenlikte Kimlik Bocalaması Belirtisi Olarak Görülen
Eşcinsel Davranışlar: Olgu Sunumu

Homosexual Acts as a Sign of Gender Identity Confusion in Adolescence: A Case Report

The gender identity is assumed to be completed by development of the
secondary sex characteristics in adolescence. However, in the progress of
gender identity formation, biological characteristics, family dynamics, and envi-
ronmental factors may interfere with development of the child and problems with
gender identity formation may arise. Related to this condition, these individuals
may experience confusion about their gender identity, feel like opposite gender
and engage in homosexual acts in adolescence (1). These youngsters can disp-
lay impulsive and uncontrolled behaviors, and harm themselves by having
unprotected and random homosexual intercourses. Besides, this condition can
be socially disagreeable and may result in comorbid psychiatric disorders. In this
paper, we present an adolescent aged 17, who displayed symptoms of gender
identity confusion, and showed transition from homosexual fantasies and
behaviors to heterosexual orientation during one year of individual
psychotherapy. We discussed the dynamics of this change and the factors that
contribute to the development of homosexual activities in adolescence.
(Archives of Neuropsychiatry 2009; 46: 203-5)
Anahtar kelimeler: Adolescence, homosexuality, gender identity
Ö ÖZ ZE ET T   
Ergenlik döneminin sonunda ikincil cinsiyet özelliklerinin de belirginleşmesiyle
cinsel kimliğin gelişiminin tamamlandığı varsayılmaktadır. Cinsel kimlik gelişimi
sürecinde çocuğun biyolojik özellikleri, aile dinamikleri ve çevresel etkenlerin
de etkisiyle bazı çocuklarda cinsel kimlik gelişiminde sorunlar ortaya çıkabil-
mektedir. Bu duruma bağlı olarak ergenlik yıllarında cinsel kimli¤i konusunda
karmaşa yaflayan bu çocukların, kendini karşı cins gibi hissetti¤i, bazılarında ise
eşcinsel yönelimlerin yaşandığı görülmektedir (1). Ergenlik dönemi özelli¤i ola-
rak dürtüsel ve kontrolsüz davranışlar da sergileyebilen bu gençler, seçkisiz ve
korunmasız eşcinsel ilişkiler sonucu kendilerine zarar verebilmektedir. Ayrıca
bu durum sosyal uyumu zorlaştırabilmekte ve buna ba¤lı olarak ek psikopatolo-
jiler gelişebilmektedirler. Bu yazda eşcinsel belirtiler nedeniyle tedavi için baş-
vuran cinsel kimlik bunalımı yaflayan 17 yaşında bir ergenin terapide eşcinsel
düşünce, fantezi ve davranışlardan heteroseksüel düşünce, fantezi ve davra-
nışlara yönelme süreci ve bu süreci etkileyen dinamikler tartışılacaktır.
(Nöropsikiyatri Arflivi 2009; 46: 203-5)
Key words: Ergenlik, eflcinsellik, cinsel kimlik

3263
‘Atatürk, Vahdettin’in karşısında Kuran’a el basarak yemin etti’...
Vatan Gazetesinin bu iddiası doğru ise...
YEMİN METNİ …
 
‘Heyet-i Vükelaca tanzim olunup Padişah Hazretlerinin iradesine sunulan yirmi bir maddelik özel talimatta bana verilen yetkiler doğrultusunda padişah hazretlerimizin Anadolu vilayetlerindeki bütün mülki ve askeri memurlar üzerindeki teftiş ve tedkikat görevimi, padişah hazretlerinin müsaadeleri doğrultusunda iftiharla ve sahip olduğum yetkiler doğrultusunda tüm sadakatimle yapmaya gayret edeceğime vallâh billâhi.”
 
Ne Olacak Şimdi...Akla Bir Sürü Sorular Geliyor...İşte Bazıları
YEMİN GERÇEKMİ SAHTEMİ...?
YEMİN GERÇEKSE ATATÜRK NEDEN YEMİNİ TUTMADI?
ATATÜRK SAMSUNA KENDİMİ GİTTİ? PADİŞAH VAHDETTİN  MI GÖNDERDİ...?
VATAN HAİNİ DENİLEN VAHDETTİNİN NİYETİNİ ATATÜRK SONRAMI GÖRDÜ DE YEMİNDEN VAZGEÇTİ ?  vs. vs. vs...
VAHDETTİN'E "vallâh billâh" DİYE ÇİFT BAĞLILIK YEMİNİ EDEN ATATÜRK  ASLINDA TAKİYE Mİ YAPIYORDU?
 
Sahiden  Doğru Olan Ney... ????...Yalan Söyleyen Kim….????
 
 
‘Atatürk, Vahdettin’in karşısında Kuran’a el basarak yemin etti’

Mert İNAN / VATAN Haber Merkezi  - 24.01.2012
 
Mustafa Kemal Paşa’nın, Bandırma Vapuru ile Samsun’a gitmeden bir gün önce İstanbul’da, Kuran-ı Kerim üzerine el basarak yemin ettiği ortaya çıktı. Sultan Vahdettin’in huzurunda yemin eden Mustafa Kemal’in bu yemini 90 yıl sonra ortaya çıkan bir hatıratla gün ışığına çıktı

SON Osmanlı Padişahı Vahdettin’in döneminde Bahriye Nazırlığı ve Başyaverlik görevlerinde bulunan Ahmet Avni Paşa’nın kaleme aldığı çarpıcı detaylarla yüklü hatıratı, 90 yıl sonra ortaya çıkarıldı.

Yazar Osman Öndeş’in kaleme aldığı, “Vahdeddin’in Sırdaşı Avni Paşa Anlatıyor” isimli kitapta yer alan hatıratla, Vahdeddin’in Kurtuluş Savaşı’ndaki rolü ve Mustafa Kemal Paşa ile ilişkisine dair karanlıkta kalan birçok nokta aydınlandı. Kitapta yer alan bilgilere göre, Vahdettin, Mustafa Kemal Paşa’yı, Osmanlı Ordusu’nun dağıtılması sürecini denetleme ve asayiş için görevlendirmeye karar veriyor. Vahdettin, Atatürk’e, üstleneceği görevi layıkıyla yerine getireceğine dair yemin ettiriyor. Yıldız Camii’ne gelen Mustafa Kemal, cuma selamında, 15 Mayıs 1919’da, Kuran-ı Kerim’e el basıp yemin ediyor.

İşte o yemin

Yemin olayı ise şöyle anlatılıyor: “Sadrazam Paşa, Yaver Paşa padişahın iki tarafında birer adım gerisinde idiler. Mustafa Kemal Paşa askeri duruşuna dini bir edâ dahi vererek ilerledi ve sağ elini Kuran-ı Kerim’in üzerine koyarak şu yemini eyledi. ‘Heyet-i Vükelaca tanzim olunup Padişah Hazretlerinin iradesine sunulan yirmi bir maddelik özel talimatta bana verilen yetkiler doğrultusunda padişah hazretlerimizin Anadolu vilayetlerindeki bütün mülki ve askeri memurlar üzerindeki teftiş ve tedkikat görevimi, padişah hazretlerinin müsaadeleri doğrultusunda iftiharla ve sahip olduğum yetkiler doğrultusunda tüm sadakatimle yapmaya gayret edeceğime vallâh billâhi.”



Vahdettin’in hayal kırıklığı

Yemin edildikten bir gün sonra, 16 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Paşa, 9. Ordu Genel Müfettişi vazifesiyle 18 silah arkadaşıyla birlikte Bandırma Vapuru ile İstanbul’dan Samsun’a doğru yola çıkıyor. Kitapta, Bandırma Vapuru’nu hazırlayan kişinin de Avni Paşa olduğu anlatılıyor.

Mustafa Kemal ve arkadaşları Samsun’a gidip Kurtuluş Savaşı sürecinin kıvılcımını çaktıktan sonra Vahdettin ve İstanbul’la ilişkileri koparmıştı. Avni Paşa, bu Vahdettin’in ülkeyi terk etmeden önce hem yakın çevresine hem de Mustafa Kemal’e serzenişte bulunduğunu anlatıyor. Avni Paşa, şunları yazıyor: “Anadolu’ya düşmanları defetmesi için görevlendirdiğimiz Mustafa Kemal’in ihtirası ve muvazaası karşısında kaldım. Her tarafımı istila eden kör ve nankörler arasında dolandım ve ıztırap içerisinde bunaldım. Bu şekildeki hilafete, kendimde ne direnme ve ne de itaat imkanını göremeyerek, ortalık sakinleşinceye kadar belirli bir süre için bu tehlikeli mıntıkadan uzaklaşmaya karar verdim.”

Ahmed Avni Paşa kimdir?

1878’de Batum’da doğan Ahmed Avni Paşa, 1897 Osmanlı-Yunan, Balkan Harbi ve Birinci Dünya Savaşları’na katıldı. Son padişah Vahdettin’in başyaverliği görevi ile Bahriye Nazırlığı görevlerini yürüttü. Cumhuriyet’in ilanından sonra 1924 yılında 150‘likler listesine dahil edilerek sürgüne gönderildi. Lübnan’ın sahil kasabası Cünye’ye yerleşti ve ölümüne kadar burada yaşadı.
 

3264
Medya / Ynt: Hepsi eşcinsel imiş meğer!
« : 21 Ocak 2012, 03:11:41 öö »
Eşcinseller, anayasa alt komisyonunda


TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu bünyesindeki alt komisyon, Sosyal Politikalar Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneğini dinledi.


Dernek Yönetim Kurulu Başkanı Sedef Çakmak, 14 maddeden oluşan önerilerini komisyona iletti, görüşmenin ardından CHP İstanbul Milletvekili Melda Onur ile gazetecilere açıklamalarda bulundu.

Çakmak, derneklerinin, lezbiyen, gay, biseksüel ve trans bireylerin haklarını savunduğunu ifade ederek, bu bireylerin yaşadıkları hak ihlallerine karşı anayasal güvencenin sağlanması için talepte bulunduklarını, komisyonun da kendilerini çağırdığını söyledi.

Anayasanın eşitlik maddesine, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ibarelerinin de eklenmesini istediklerini belirten Çakmak, şöyle konuştu:

"Bu bireylerin mağdur olduğu konulardan biri genel ahlak kavramıdır. Bu kavram, anayasanın bir kaç maddesinde yer alıyor. Çok muğlak bir terim ve ahlakın kişiden kişiye değişen bir tanım olması nedeniyle gay, lezbiyen, biseksüel bireyler, genel ahlak nedeniyle çok çeşitli hak ihlallerine maruz kalabiliyorlar. Hatta bu bireylerin haklarını savunan dernekler hakkında, genel ahlak ilkesi nedeniyle kapatılma kararı bile çıkarılabiliniyor."

Çakmak, ayrıca, Türkiye Cumhuriyeti devletinin, sosyal, hukuk, laik devlet olması; aileden önce bireye, bireyin ekonomik, sosyal haklarına önem vermesi gibi taleplerini de ilettiklerini sözlerine ekledi.

Melda Onur da anayasanın bütün kesimleri kapsayıcı olması gerektiğinin söylediğini anımsattı.

3265
Hi my psychologist

I became very hopeful after I read your note under Repair Therapy Book. I am 29 years old. I am married but I’m a gay. I’m so embarrassed while I want to get rid of my situation. I’m so fearful, for this reason I could not apply anywhere. This is my first attack with my trust to you. What should I do?, which way should I follow?. I’m waiting your help. Good days.

24 December 2009 Thursday
utti341@hotmail.com
translated by gokkusakgok@mynet.com

3266
Medya / Hepsi eşcinsel imiş meğer!
« : 21 Ocak 2012, 03:05:52 öö »
Hepsi eşcinsel imiş meğer!

Hrant Dink’in –Toprağı bol olsun- katlinin sene-i devriyesinde mahkemeden de karar çıkınca o çok tartışılan slogan yeniden dillerde: Hepimiz Ermeniyiz!

Konumuz yüzde kaçımızın Ermeni olduğu, yahut bu sloganın meşruluğu değil... Bu gündeme paralel olarak yürüyen ve içinde bulunduğum bir mevzu söz konusu... Bazılarımız Türklük ve Müslümanlığın kendilerini doyuramamışlığından olsa gerek “Hepimiz Ermeniyiz” derken, yine bu kesimle aynı fikriyata mensup bir kesim de lisan-ı halleriyle “Hepimiz eşcinseliz” demeye getiriyorlar.

Yargıtay’ın, Vakit’i eşcinseller aleyhine bir yazıya yer verdiği gerekçesiyle hazırladığımız haber tartışılıyor şu sıralar...

Bizim haberin ardından elemanlar panikleyince almışlar kalemi ellerine, “Bir açıklama yapalım” demişler. Heyhat ki, “Akit bize saldırmış, bunu hemen kazanca çevirmeliyiz” mantığıyla yaptıkları açıklamayı da yüzlerine gözlerine bulaştırmışlar. Basın açıklaması yapmayı dahi becerememişler; habere, makale demişler; kendi açıklamalarını öne çıkaracakları yerde “Yeni Akit: Zenne, sapıkların filmi!” diyerek Akit’in reklamını yapmışlar.

Biz haberimize “Eşcinsellerden kültürel atak” başlığını koymuşuz, ki bu elemanların kitap çıkartıp, film çekmiş olmaları bunun delili olsa gerektir.

Biz haberimizde “lobi” kavramını kullanmışız, ki diaspora benzeri bir lobi faaliyetinde bulunmuyorlarsa bile saldırıya geçmekteki profesyonel davranışları bile böyle bir lobinin varlığını izaha yeter!

Biz haberimizde ‘sapık’ tabirini kullanmışız, ki inancım ve almış olduğum terbiye bu ifadeyi kullanmamı gerektiriyordu.

Biz bunları deyince olanlar oldu:

“Vay efendim sen misin ‘sapık’ diyen”... “Biz adamı böyle linç ederiz” diyorlar.

Ne şaşırıyorum, ne de hayret ediyorum!

Ateş olsalar cürümleri kadar yer yakacaklarını biliyorum çünkü...

Ama hiç beklemediğim kimselerden hiç beklemediğim tepkileri alınca ister istemez sükût-u hayale uğruyorum.

Bir tanesi, sonradan görmeler gibi sonradan İslamcı, sonradan demokrat, sonradan muhafazakâr gazetesinde reklamını yapıyor filmin...

Bir tanesi “Gereksiz yere filmin reklamını yapmışsın” diyor...

En insaflı eleştiri buydu heralde.

Bir de filintalar var; Afilifilintalar diye bir sitede yayın yapıyorlar... Herhalde bundan sonras için isimleri Pembefilintalar diye değiştirme kararı almışlar ki yayınları bunu gösteriyor... Görünce “İslamcı adamlar” dersin bunlara... Gökhan Özcan, Hakan Albayrak falan var arkalarında... İşte bu sözümona İslamcılar bile eşcinselliğin ‘sapıklık’ olmadığı düşüncesinden hareketle eşcinsel lobisinin değirmenine su taşıyorlarsa ya sözün bittiği yerdeyizdir, ya da konuşulması gerekenlerin başında!

Her neyse...

Anlaşılan kimse yarın çocuklarının elleriyle bir daire işareti yapıp “Baba ben böyle oldum” diyecek olmasından korkmuyor!

Fahrettin Dede
Akit Gazetesi Muhabiri
dogubulteni@gmail.com

3267
benim çocukluğumdan beri hep bir erkek yanım vardı ben farkındaydım ama hiç önemsemedim bana normalmiş gibi geliyordu hatta ne kadar erkeklere aşık olsamda hep kızlara karşıda bir ilgim vardı şimdiye kadar hiç bir kıza aşık olmadım ama bu da benim annemin mükemmeliğinden kaynaklanıyor benim annem böyle biri olmasaydı ben kesin lezbiyen olurdum ama annemin sevgisi hep korudu beni kötü olan herşeyden kötü olan her yoldan.

http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=2.0

3268
----- Forwarded Message -----
From: Ustun Ongel <uongel@cu.edu.tr>
To: psy-l@yahoogroups.com
Sent: Wednesday, January 18, 2012 4:14 PM
Subject: [psy-l] re: escinsellik

 
Gülseli Baysu:
<<Dolayısıyla eşcinsellik doğuştan gelmez yada geldiğine dair kanıt yoktur demek sizi belli bir politik söylemle aynı cepheye düşürürür. Bu politik söylem muhafazakar ve homofobik bir söylemdir. Eğer doğuştan gelmiyorsa değiştirilebilir 'düzeltilebilir' der çünkü bu söylem. Dolayısıyla Fevzi bey bu söylemde bulunurken bunun nereye düştüğünü öğrencince bu kadar şaşırmamanız gerekir.>>
 
 Öne çıkardığınız vurgular, insan "iradesini" yok sayan, insanı geriye götüren bir bakışın ürünü. Gey ve lezbiyen olma konusuna bakmadan önce "erkek" ve "kadın" olmaya bakılması gerek. Siz, kadınlığınızı cinsel organınızla, fizyolojinizle, biyo-kimyanızla mı tanımlıyorsunuz? Doğuştan getirdiğiniz "beden", ona yüklenen "anlamlarla" kadına dönüşmüyor mu? Öte yandan "özdeşleşme" önemli ama tek açıklama değildir, verili bir kültürde bir bireyin kişiliğinin ve kimliğinin nasıl oluştuğunu anlamak istiyorsak, tüm indirgemeci/kestirmeci açıklamalardan uzak durmamız gerekiyor.
 
Öte yandan düşündüğünüzün tersine, "düzeltme" vurgusunu yapanlar, maalesef bu oluşumun doğuştan olduğunu kabul edenler arasından da çıkıyor; madem "genetikle" ilgilidir bu konu, bulalım şu lanet olası geni ve değiştirelim, di,yorlar.
 
O nedenle, cinsel kimlik konusunun (gey veya lezbiyen veya kadın veya erkek veya ...) doğuştan olduğuna dair hiçbir kanıt olmadığını söylemek (YOKTUR böyle bir kanıt), bu işin düzeltilmesi savunusu içinde olanların yanına götürmez bizi. Bilakis, insan kendini var eder, iradesiyle, farkındalığı ve bilinciyle, hangi etkiler altında olduğunu görür, değerlendirir, ve nasıl istiyorsa da öyle yaşar, demeye götürür bizi. Eğer bunu diyebilirseniz, mevcut kaba erkek-kadın ayrımına dayanan ve erkek egemenliğinde süren düzenin de belki (değişmese de) biraz yerinden oynamasını sağlayabilirsiniz.
 
Kaç yıl önce yazdığım yazıyı da okursanız, belki burada kısaca açmaya çalıştığım şeyin ne olduğunu daha iyi görebilirsiniz...
 
"Erkekliğin, Kadınlığın, Geyliğin ve Lezbiyenliğin Sosyal Psikolojik ve Kültürel Kurulumu Üzerine"
http://www.ustunongel.com/index.php?ll=detay&src=56
 

 
 
 
 

-----Original Message-----
From: gulseli baysu <gulseli_baysu@yahoo.com>
To: psy <psy-l@yahoogroups.com>
Date: Wed, 18 Jan 2012 01:29:19 -0800 (PST)
Subject: Re: [psy-l] eşcinsellik

 
 
Sevgiler
Öncelikle bu tarz tartışmaların ve konuşmaların çok önemli ve faydalı olduğunu düşünüyorum
Eşcinsellik doğuştan mıdır sorusu neden bu kadar önemlidir? önemli olan herkesin seçtiği yada olduğu gibi kabul görme hakkı değil midir?
 
Bu soru politik bir sorudur. Dolayısıyla eşcinsellik doğuştan gelmez yada geldiğine dair kanıt yoktur demek sizi belli bir politik söylemle aynı cepheye düşürürür. Bu politik söylem muhafazakar ve homofobik bir söylemdir. Eğer doğuştan gelmiyorsa değiştirilebilir 'düzeltilebilir' der çünkü bu söylem. Dolayısıyla Fevzi bey bu söylemde bulunurken bunun nereye düştüğünü öğrencince bu kadar şaşırmamanız gerekir.
 
Eşcinsellik doğuştan gelir ve dolayısıyla tercih değildir ve değiştirilemez söylemi ise homofobi söylemin karşısında duran ve eşcinsellerin haklarnı savunan bir söylemdir. Eğer doğuştansa o zaman bizi değiştiremezsiniz olduğumuz gibi kabul etmelisiniz der yani bu söylem. Bir çeşit ırk, siyah yada beyaz olma durumu gibidir.
 
Şahsen bütün tartışmaların bu sorunsal üzerine odaklanmasından rahatsızım. Doğuştan yada değil farklı olana olmak isteyenin haklarına saygı göstermemiz gerekir diye düşünüyorum. Din yada dinsizlik bir tercihtir ama yine de belli bir dine mensup insalara yada ateistlere, agnostiklere, deistlere azınlıkta da olsalar saygı göstermemiz gerekmez mi? Haklar ve özgürlükler üzerinden tartışmak gerekir diye düşünüyorum, çünkü asıl sorun bugün eşcinsellerin, heteroseksüllerin sahip olduğu hakların ülkemizde hiç birine pek çok ülke de de ancak bir kısmına sahip olmalarıdır.
 
Dediğim gibi bu tartışmaları son derece faydalı buluyorum ve bu tartışmaya katılan büyün arkadaslarıma teşekkür ediyorum
Sevgilerimle
Yrd. Doç. Dr. Gülseli Baysu
Istanbul Kemerburgaz Üniversitesi

3269
Ahmet ÖZHAN / BENİM TEK DAVAM SEVDAM
« : 17 Ocak 2012, 06:21:40 ös »
Psikolog Hüseyin KAÇIN
0 555 326 22 91
Aile ve Evlilik Terapisti

KADIN ve AŞK

Hz Havva zekası ve ruhuyla hayata dokunan ilk insandır. İyi ki eli o yasak ağaca uzanmıştır. İyi ki Hz Adem'in aklını çelmiştir. Böylece hayatın sırrını açığa çıkarmıştır. Aşk ve cinselliği cennetten hediye olarak dünyaya taşımakla görevlendirilmiştir. Allah hayata dair tüm oluşumların nüvelerini kadında gizlemiştir. Bu anlamda kadın hayatın kendisidir. Yüreğinde Hz Havva'ya şükran duygusu beslemeyen insan yücelik mertebesine erişemeyecektir. Kadını yüceltmeyen erkek asla yücelemeyecektir.


http://www.youtube.com/watch?v=K9MC30t7Uhc&list=UUIe19S-aZ6TQNiC1Tsfjviw&index=2

tıklayınız


26/12/2011 tarihli Radikal Gazetesinde sitemiz ve eşcinsel terapiler hakkında
yayınlanan makaleye ulaşmak için tıklayınız

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1073587&Yazar=PINAR_OGUNC&Date=26.12.2011&CategoryID=97#



Ahmet Özhan BUGÜN'e konuştu

O kimilerine göre Türk Müziği'nin Prensi, kimilerine göre son 40 yılda Türk Müziği'nde star olmayı başarmış tek erkek solist.


 


Ahmet Özhan Türk Müziği'ndeki başarılarının yanı sıra Tasavvuf Müziği çalışmalarıyla yeni bir akımın öncüsü olmayı başarmış dev bir sanatçı. Ahmet Özhan ile müziği, üyesi olduğu Cerrahi Tarikatı'nı ve hayatı konuştuk.

-Ahmet Özhan'ın repertuarında kaç şarkı var?

Saymadım ama Türk müziği repertuarında ne kadar şarkı varsa en azından 4'te 3'ünü bilirim. Binlerce denebilir. Çocukluğumdan beri radyo, plak, sahne takip eden bir insanım. Özellikle radyo çok önemliydi; solo şarkılar, klasik koro, küçük koro, fasıllar, beraber solo şarkılar. Şarkı söyleyerek uyurdum, şarkı söyleyerek uyanırdım. Benim için şarkı söylemek bir aşktı, sevgiliyle bir beraberlikti.
 
-Sizin hayatınıza yön veren bir şarkı var mı?

Benimle çok özdeşmiş şarkılar var, beni insanlar onlarla algılıyorlar. Mesela son dönemlerde "Gülü Susuz Seni Aşksız Bırakmam" benimle bilinen duyulan bir şarkı.

-Merak ediyorum, kaç yaşında Hac'ca gittiniz?

Hac'ca gittiğimde 29 yaşındaydım. 1980 yılının Ekim başıydı. Umre'ye ise defalarca kez gittim. En aşağı 7-8 kez gittim. Özellikle 1980-1990'larda her sene çok yoğun olarak bir 15 günümüzü ayırdık oraya.

-Sizin gençliğinizde, plaklar, filmler, sahne hayatı derken Türkiye'de Ahmet Özhan fırtınası esiyordu. O yaşta Hac görevini yerine getirmenin size manevi bir yükü oldu mu?

Yok, sizin dini algılayışınızla alakalı bir şey o. Eğer dini çok radikal olarak algılıyorsanız içkili ortamlarda hiçbir şekilde olmayı arzu etmezsiniz. Ancak, bulunduğunuz sosyal ortamla entegre olmanın da kendinizdeki artı değerlerin çevrenizdeki insanlar arasında paylaştırılması sağlamak adına bir görevci olarak hassasiyetiniz varsa her ortama girip çıkarsınız. Siz o ortamdan etkilenmezsiniz, o ortam sizden etkilenir.

-Hac'ca gidip geldikten sonra gazino hayatına devam ettiniz; sizi eleştiren hatta size laf atan filan oluyor muydu?

Arkadaşlarla şakalaşmalar oluyordu. Bizim milletimiz ve sanatçı arkadaşlarımız arasında hiçbir detone ses duymadım. Onların hepsi,  "Ahhh keşke bizde yapabilsek" diye paylaştılar. Çok güzel anlarımız vardı. Öyle arkadaşlarım vardı ki beraber kalırdık yurt dışı seyahatlerinde odaya benden önce girerler, kıbleye tespit ederler, onun arkasındaki yatağı kendisine ayırır, kıble tarafındaki yatağı bana ayırır ki ben rahat namazımı rahat kılayım. Artı gazinoda şöyle şeyler yaşadım, sahnede okurken yaklaşırsınız masalarla ilgilenirsiniz. Ben masaya yaklaşınca masadakiler rakı kadehlerini saksının arkasına saklarlardı. Bu bir nezakettir, belki onun bu duyarlılığı benim hacılığımdan daha değerlidir, bunu bilemezsiniz. Ben halkımı çok severim. Onlara hizmet etmek adına da hayatımın her karesini zevkle yaşıyorum.

-Bir sohbetinizde, "Nefsinin esiri olmuş, insanların hayallerini süsleyen şeyleri elimin tersiyle ittim" diyorsunuz, nedir bunlar?

İtmeye gayret etmişimdir. 29 yaşında hacı olmanın zorlaştırıcı yanları vardır. Nedir? Hayatın tatlı taraflarıdır. Yemektir, içmektir, gezmektir, flörttür, şudur, budur. 29 yaşında şöhrettiniz; ayıptır söylemesi yüzüne bakılan bir adamsınız. Etrafınızda bir sürü cazip obje dolaşırken siz belli bir disiplin içersinde belli bir etik kavram yoğunluğunu yaşama biçimi haline getirmişsiniz, bir takım şeylere metelik vermiyorsunuz . Bunu bir beceri, başarı olarak vermeyelim. Size sevdirilen, size kolay gelir. Bana da o hayat biçimi o duygular sevdirilmiş, o hayat biçimi bana kolay geliyor. Bu bir beceri asla değildir.

-Siz de baskıcı dönemin, çok olumsuz yönlerini yaşadınız mı?

Vallahi baskılı dönemlerde yaşadım ama ben o kadar samimi ve safça yaşadım ki hangi tehlikenin içinde olduğumun farkına varmadan. İşte 1980'li yıllarda ki baskı dönemleridir, bir takım vesait dönemleridir. Ben o zaman hacı olarak, derviş olarak yazıldım çizildim, koşuşturdum. Saf bir çocuk olarak geçirdim o günleri. Bu gün daha bir demokrat bir yurt sathında yaşama şansına sahibiyiz.

-Allah yolunda olduğunuz için hiç yasaklandınız mı?

Etrafımda bir markaj olmuş olabilir, bilemiyorum ama tespit etmiş değilim. Ama ben bir hayatı yaşadım 80'lerden bu yana, 30 küsur yıl. Tasavvuf Müziği'nin adı, benim vitrinimle gündeme geldi. Kurumlar kuruldu, falan, filan. Bir takım emniyet şubelerinde kalın, kalın dosyalarım vardı. insanlar onu toplamışlardır, bakmışlardır, "Bu adamın kültürünün haricinde bir derdi yok" denilmiştir. Emniyet o dönemlerde beni çağırdı. Ben de gittim. Polislerle görüştüm. Onlar sordular, ben de samimi olarak, "Doğrusu da var, yanlışı da" diyerek cevap verdim. Zaten kaçak bir iş yaparsanız tadını çıkaramazsınız. Benim hiç kaçak, köçeğim olmadı. Her şeyim ortadaydı, zaten polisler bu, "Bu saf, samimi bir çocuk" diye dikkate almadılar.

Mazhar Alanson da Cerrahi tarikatına geliyor

-Sizden başka ünlü isimler de Cerrahi tarikatına bağlılar. Örneğin, Cem Yılmaz, Mazhar Alanson ve Ali Taran'la o toplantılarda görüşüyor musunuz? 

Çok nadir görüyorum. Ben daha sık gitmeye çalışıyorum, musiki meşki açısından bir görevim var vakıfta. Orada meşklerde bulunma bir nevi hocalık gibi pozisyonum var. Cem'i doğru dürüst hatırlamıyorum, Mazhar'ı çok nadirde olsa ara sıra görürüm. Böyle bir yeri kim paylaşmak istemez ki?

-Yeriniz neredeydi?

Karagümrük'te... 

-Tarikatlara bakış açınız nedir?

Tarikatlar bir ülkenin sosyo kültürel yönetim biçimi içersinde belli hassasiyetleri sosyal olarak da algılar. Tarikat aslında birebir ilişkidir. Çoklukla ifade edilecek bir şey değildir. Mesela orada sizin ders aldığınız bir kemal kişi vardır. Hadise sizinle onun arasındadır, bu toplumsal bir mesele değildir. Birebir içsel yolculuk eğitimidir.

-Türkiye'nin bu mekteplere ihtiyacı var mı?

İnsanın var. Bunu gözleyen bunu arayan dünyanın her yerinde bir çok davranış biçimi vardır. Meksika'ya gidin, ister Hindistan'a gidin, nereye gidersiniz gidin insanların bir içsel yolculuk peşinde olduğunu görürsünüz. Bu bir insanın yaradılışında var olan bir ihtiyaçtır. Onun için herkesin iç dizaynını oluşturabilmek ve o doğrultuda hayatı yaşayabilmek, o algı içersinde olabilmek adına herkese lazım olan içsel bir yolculuktur.

KİMSE KILIMA BİLE DOKUNMADI

-Sizin fişlenmenizi isteyenlerin kim olduklarını biliyor musunuz?

Ben onlara o konjektür içersinde hak veriyorum. Görevini yapan insanlardır. 'Tekkeler yasak, Ahmet derviş oldu' diye bir yazı. "Derviş tekkede olur, tekke yasak bu dervişlik nedir, gel bakalım kardeşim sen" dese bir şey icap etmez. "Bu bir algıdır kültürdür", dedim ben de. Ama kimse kılıma bile dokunmadı. Ne emniyetten, ne kimseden beni tedirgin etmediler. Ben samimiydim, temizdim ve saftım. Arkasında bir politik, ekonomik hiçbir bağlantımın olmadığı o kadar netti ki böyle bir insana kimse bir şey yapmaz. Nitekim yapılmadı da

-Bir sohbetinizde, "Muhteşem eserler üretenler var, ancak insan olarak çok eksikler" derken neyi kastettiniz?

"Bunu ben kendim yaptım, ben okudum, ben besteledim, ben buranın mimari projesini çizdim" derseniz çok da güzel bir iş yapmış olsanız da 'ben'den dolayı o maksatı ortaya koymaz. Halbuki, "Bir bestekar var, bir mimar başı var. Biz ona vekaleten, onun bizde tecelli eden esmasının gücüyle bir takım şeyleri yapıyoruz" dediğimiz zaman onun dili, onun sesi dediğimizde global manada anlamlı olur. 'Ben' dediğimiz zaman o şirk olur.

-Peki, sanatçılardaki 'Ben'lik duygusunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ben onlara kıyamıyorum ya. Onlar benim cici arkadaşlarım. Hiçbirine kıyamam. Hepsi benim canımın parçasıdır. Adnan Şenses hasta, Nilüferciğim de öyle, hepsine Allah şifa versin. Onlar kıymetli insanlardır. Aslında onu kastetmiyorlar. Benim arkadaşlarımla peynir ekmek yeseniz göreceksiniz onların 'yok' içinde olduklarını. Ama piyasada rekabet vardır, bu işin bir raconu vardır, o zaman laf olsun diye konuşurlar ama içlerinden başka güzellikler geçer. O arenada öyle konuşurlar, birbirlerine dikkat çekerler, o konuşmalar onlara ekstra iş olarak geri döner.

BENİM TEK DAVAM SEVDAM

-Mal, mülk, para, pul bizim maneviyatımızı kavramamızı ne kadar engelliyor dersiniz?

Eğer malı, mülkü, şanı, şöhreti, sağlığı, şunu, bunu olan şeyleri kendi nefsiniz, kendi bilimsel varcehabınızla değerlendiriyorsanız onlar geçicidir, bir gün eliniz boş kalır. Ve bunun sonu perişanlıktır. 

-Sizin böyle bir derdiniz oldu mu?

Hayır, benim mal, mülk peşinde olmak gibi bir derdim olmadı. Benim tek davam sevda. Sevda peşinde bir adamım.

-Kanser hastalığı çok yayıldı. Hem sanat camiasında hem de çevremizde kansere yakalanan bir çok insanın olduğunu görüyoruz, sizce bunun nedeni nedir?

Bugünkü sosyal donanımlarımız, yaşam biçimlerimiz, psikolojilerimiz bizi deforme ediyor. Birebir içsel arınışı hayatımıza taşımamız lazım. Ayet-i Kerime'de, "Onlar ki Allah dostlarıdır, onlar da hayıflanmak ve mahsun olmak yoktur."der. Ne yapacağız, Allah'la dost olmanın çarelerine bakacağız. Allah'la dost olunca hastalansan da "Veren O'dur" dersin. Maalesef düne kadar, 'Allah' demenin asosyal toplum dışına itilen insan olmakla eşdeğer, baskıcı jakoben bir dönem yaşandı.
 
HABER: ŞEBNEM ÖZCAN-BUGÜN GAZETESİ

http://www.bugun.com.tr/haber-detay/181387-ahmet-ozhan-bugun-e-konustu-haberi.aspx

3270
Bir seks bağımlısının öyküsü: UTANÇ


“Kadınlar beni pek sever, doğrusunu söylemek gerekirse ben de gayet başarılıyım kadınlarla ilişkilerimde” bu sözlerin sahibi seks bağımlısı İngiliz komedyen Jeff Leach, 300'den fazla kadınla cinsel ilişki yaşadığını ve artık bu soruna çare bulmak istediğini söylüyor.

Steve McQueen'in son aylarda büyük yankı uyandıran ve seks bağımlısı bir erkeğin yaşadıklarını anlatan filmi "Shame" (Utanç) bu hafta İngiltere'de gösterime giriyor. Peki, seks bağımlısı olmak nasıl bir şey? Bu soruya kendi hayatından kesitlerle yanıt veren seks bağımlısı bir İngiliz, 27 Yaşındaki komedyen Jeff Leach cevap veriyor.

Şimdiye kadar 300'den fazla kadınla cinsel ilişki yaşadığını ve artık bu soruna bir çare bulmak istediğini söyleyen Leach, “Bazen haftada 10'dan fazla kadınla yattığım oluyor. Ama artık kendimi değiştirmeye kararlıyım” diyor ve içinde bulunduğu durumu şöyle anlatıyor:
 
“Tek bir kişiye sadık kalacağım bir ilişkiyi yürütüp yürütemeyeceğimi görmek istiyorum. Başından beri nerede hata yaptığımı anlamak istiyorum. Her bekâr kadına, yatılabilecek biri gözüyle bakmak beni sefil ediyor, yoruyor. Kendimi anlamsız ve gayet yüzeysel hissediyorum. Ve sonuçta, çok büyük bir yalnızlık duyuyorum.
 
“SEKS BAĞIMLILIĞINI KONTROL ALTINA ALMAK İSTİYORUM”
30'uma yaklaşıyorum. Arkadaşlarım yavaş yavaş bir düzen kurmaya başladı, ben de bunun hep böyle devam etmeyeceğinin farkındayım. Ortalama bir İngiliz erkeğinin hayatında 13, İngiliz kadınının da 7 kişiyle cinsel ilişki yaşadığı söylenir. Ben bu istatistiğin çok ötesindeyim. Seksle ilgili davranış tarzımın normal olmadığını fark ettim. Bağımlılığa yatkın biriyim ben, alkol ve uyuşturucu gibi diğer bağımlılıklarımı kontrol altına aldıktan sonra, seks bağımlılığım, yüzleşmek zorunda olduğum son engel bir bakıma.
 
"KIZ ARKADAŞIM BENİ 'BENCİL' DİYE TANIMLADI"
Ölürken tek başıma olmak istemiyorum. Baba olmak istiyorum. Kendimi daha iyi anlayabilmek için, neden tek kadınla yetinebilen bir erkek olamadığımı anlayabilmek için, eski sevgililerimle konuştum.300'ü aşkın kadınla yatmış olmak, tabii yüzlerce telefon konuşması yapılmasını, e-posta, Facebook ve Twitter mesajı gönderilmesini gerektiriyor. Eski kız arkadaşlarım, eski sevgililerim, geçmişte kalan 'bir gecelik macera"larım, bana olumlu destek verdiler, adım attığım bu yolda bana gerçekten yardımcı olmak istediklerini söylediler. Eski kız arkadaşım Nicola, beni 'bencil' diye tanımladı. "Çok bencildin, birçok defa kendimi çok rahatsız hissettirdin bana. Jeff ne istiyorsa onu yapıyordu" dedi.
 
Birlikte en uzun ilişkiyi yaşadığım Claire, "hep üzüntü yaşama, kırılma korkusu çektiğini" söyledi. "Senin iyi bir erkek olabileceğini düşünmüyordum. Seninle bir ilişkiye girmek istemiyordum. Bir kadın olarak seni tatmin edebileceğime, dikkatini hep üzerimde tutabileceğime inanmıyordum. Beni aldatırsan bunun beni mahvedeceğini düşünüyordum" dedi Claire.
 
Bunları işitmek beni üzdü. Acaba geçmişte kaç kadın "ondan hoşlandığımı söylemektense, kendimi korumak için, onu uzak tutmalıyım" demişti ve ne fırsatlar kaçırmıştım kim bilir?
 
Clare adlı bir diğer eski kız arkadaşım da, kolayca incinebilir tarafımı gizlediğimi söyledi. İlk aşkımla yaşadığım acıyı bir daha tekrarlamak istemiyordum. Peki, ama incinebilir olmaya nasıl razı olabilecektim?
 
Her kadınla geçirdiğim zamanı sınırlı tutarak, bir kadınla bir gece birlikte olup kendisini dünyamın merkezindeymiş gibi hissettiriyor, sonra iki üç hafta boyunca hiç aramıyor ve böylece kendimi o ilişkiden uzaklaştırma olanağını buluyordum.
 
SEKS BAĞIMLILIĞI NEDİR?
Seks ve ilişki alanında uzman psikoterapist Paula Hall ile görüşmeye gittim. Bana bağımlılık belirtilerini söyle saydı:
 
"Seks bağımlılığı, her türlü kontrol dışı cinsel davranış demektir. Bir takım cinsel davranışlar içine giriyorsanız ve o ilişkiden ne elde ettiğinizi anlamıyorsanız, niçin o ilişkiye girdiğinizi aslında bilemiyorsanız, yine böyle bir şey yaptığınız için pişmanlık duyuyor ama tekrar tekrar aynı şeyi yapmaya yöneliyorsanız, bu durumda büyük olasılıkla bir bağımlı olduğunuz söylenebilir."
 
Paula Hall bana, "Kendini sevmeyi öğrenmen gerek. Ve kendi başına yaşayabilmeyi" dedi.
 
"SEKSİ BİR İLİŞKİNİN DIŞINDA KALMAK İÇİN KULLANIYORSUN"
Çocukluğumu hatırlıyorum. Ailemle mutlu bir çocukluk geçirdim, tatillere giderdik, babam omuzlarına bindirir gezdirirdi. Annem babam iyi geçiniyor gibiydi. Sonra, 7-8 yaşlarımdan itibaren tek hatırladığım şey, anne ve babamın kavgalarıydı. Acaba bir yanım, birbirine bağlı insanların ilişkilerinin bile ne kadar sefil hale geldiğini gördükten sonra, kendimi böyle bir duruma sokmamam gerektiğini mi söylüyor bana?
 
Seks ve ilişki terapisti Paula Hall, benim cinsel davranışlarımı irdelerken, "Seksi, bir ilişkinin dışında kalmak için kullanıyorsun. Sürekli olarak birçok ilişkiye birden girmek suretiyle, tek bir kadına bağlanmaktan kurtulmuş oluyorsun. Sanırım bu bağımlılığının kökeninde, duygularını yaşamaya fırsat bulamamış, sesini duyurmaya çalışan küçük bir çocuk var. Korkularını, onlarla yüzleşinceye kadar alkol, uyuşturucu ve seksle boğmaya devam edeceksin" dedi.
 
"DEĞİŞME ARZUSUNDAYIM"
Bütün bu dinlediklerimden öğrendiğim şey, sürdürdüğüm hayat biçiminin kısa ömürlü olduğuydu. Kadınların, benim hakkımda, "evet, cinsel tarafı var ama bu maceracı yanı, birini sevebilecek ve biri tarafından sevilebilecek düzgün bir adam olmasını engellemiyor" diye düşünmesini istiyorum.
 
Michael Fassbender 'Shame' filminde seks bağımlısı bir erkeği canlandırıyor.
 
Artık gayet iyi anladım ki, kendimle mutlu olmaya ve kendimi sevmeye başlamadan, bu mümkün olmayacak. O yüzden de bu işin üstesinden geleceğim... Ama bu, düşündüğümden çok daha zor oldu. Bir psikoterapistle birlikte çocukluğuma dönmek, terk ettiğim çok sayıda kadından yaptığım hataları dinlemek bende derin bir bunalım yarattı. Yine de geçirdiğim bu süreç, cinsel isteklerimi kontrol altına alma ve kadınlarla yeniden dostluk kurabilme anlamında, yeni bir dönem başlattı hayatımda.
 
"BU BİR HASTALIK"
Niçin böyle olduğumu, bir bağımlı olarak, sık sık yaşadığım sıra dışı arzuları niçin hissettiğimi anlayabilme yolunda yürüyorum. Belki bu hastalığımdan hiçbir zaman kurtulamayacağım; inanın bana, bu bir hastalık gerçekten de...
 
Ama hiç değilse artık dürüstçe kendimle yüzleşebiliyor ve durumumu iyileştirmek için çaba harcama cesaretine sahip olduğumu biliyorum.”

http://www.dipnot.tv/21127/Bir-seks-bagimlisinin-oykusu-UTANc.aspx

Sayfa: 1 ... 216 217 [218] 219 220 ... 272