İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - psikolog

Sayfa: 1 ... 70 71 [72] 73 74 ... 89
1066
Genel Tartışma / Babasız çocuklar ülkesi Türkiye
« : 02 Aralık 2011, 02:21:11 öö »
Babasız çocuklar ülkesi Türkiye

“Çocuklarını tanımayan, onların yüreklerinde ne fırtınalar koptuğunu, zihinlerinde ne tasalar olduğunu kavrayamayan babalarla dolu bu toplum... Varlıkları sadece birer kelimeden ibaret, evlatları tarafından sevilmemenin ne korkunç bir eksiklik olduğunu anlamayan kâğıttan pederler var bu pederşahi diyarında. Elbette istisnalar da çok. Ama ortalamaya baktığımızda çıkan tablo düşündürücü. Üstelik belli ki bir zincir var kolay kolay kırılmayan.”

www.elifsafak.com.tr Y eri geldi mi övünürüz. Ne kadar genç ve dinamik bir toplum olduğumuzu anlatırız ballandıra ballandıra. Avrupa yaşlanırken işte biz terütaze duruyoruz karşılarında. Gençlerimizin sayısı az buz değil, 14 milyonu buluyor ne de olsa. Gururlanırız bu durumdan ama doğrusu pek güvenmeyiz gençlere. Kulak vermeyiz dertlerine, endişelerine. Su küçüğün, söz büyüğündür ya. Şimdi sussun, yaşlanınca konuşsunlar. Gençleri dinlemez, onlara kendilerini ifade etmeleri ve geliştirmeleri için platformlar açmaz, fırsat vermeyiz. Hal böyle olunca gençlere yönelik çalışmalar da parmakla gösterilecek kadar azdır. Herkesin yapacak daha mühim, daha acil işleri varken...

Genç Hayat Vakfı’nın büyük bir tutarlılık ve sebatkârlıkla 1218 yaş arası kesim için yaptığı çalışmaları ilgiyle, takdirle izliyorum. Çocuğa Karşı Aile İçi Şiddetin Önlenmesi için başlattıkları proje o kadar önemli ki. Senelerce bu konuda devekuşu misali kafamızı kuma gömdük. Ensest başta olmak üzere her türlü aile içi taciz ve istismarın Batı ülkelerinin sorunu olduğuna, bizim gibi manevi değerleri yüksek toplumları ilgilendirmediğine kendimizi inandırmaya çalıştık. Halbuki hakikat, yok saydığımız hakikat önümüzde durdu, duruyor. Çocuklara ve kadınlara yönelik şiddetin giderilmesinde kat etmemiz gereken uzunca bir yol var önümüzde. Utanç hikâyeleri var dinlememiz, duymamız gereken.

                                                   *

Kadın milletvekillerimiz Meclis’te birbirlerinin üzerine yürümek yerine, görmekten bıkıp usandığımız o husumet ve hamaset dolu sahneleri yeniden üretmek yerine, bir araya gelseler, birbirlerini dinleseler, sorunlarımızın çözümü için uğraşmayı deneseler keşke. Çünkü, ister AK Partili olun ister BDP’li, gençlerimizin meseleleri ve aile yapılarımızın kronikleşmiş eksiklikleri hepimizin ortak derdi. Bugün Genç Hayat Vakfı, 12-15 yaş arasında 450 çocukla yola çıkarak aile içi şiddete yönelik kapsamlı bir çalışma yürütmekte. Bu konuda daha fazla bilinçlenmek, hakikatleri öğrenmek, hikâyelerimizi paylaşmak, eski yasaların, uygulamaların ve zihniyetlerin aciliyetle değişmesi için el birliğiyle didinmek... Bir şeyler yapmak. Tekerrüre değil, pozitif bir değişime katkıda bulunmak. Hayıflanmayı, şikâyet etmeyi, böyle gelmiş böyle giderciliği bırakıp çaba göstermek. Karınca kararınca, adım adım. “Çocuk hakları” yeni yeni bir kavram olarak yeşermekte, henüz ne yazık ki insan haklarının kâfi derece olgunlaşmadığı, ifade özgürlüğünün su gibi, ekmek gibi, hava gibi elzem ve yaşamsal olduğunun anlaşılamadığı canım memleketimizde. Vakıf tarafından İstanbul’da farklı semtlerde, değişik sosyal kesimlerden gelen liseli gençlerle bir başka çalışma daha yapılmış. Böylece belki ilk defa elimizde liseli gençlerin ruh hallerine ve açmazlarına dair somut, güncel veriler var. Rakamlara yaslanarak konuşabiliyoruz, uzaktan tahmini senaryolar yazmak yerine.

Ankette dikkatimi çeken bir nokta: Gençlere bir dertleri olduğunda, birine danışmak istediklerinde kime gittikleri soruluyor. Bu soruya “babama” diyenlerin oranı sadece % 4.7. Keza boş vakitlerini kimlerle beraber geçirdikleri sorusuna bilhassa kız çocukların verdikleri cevaplar ilginç. İçlerinde sadece % 0.7’si babalarıyla sohbet edip zaman geçirmekte.

                                                                *

Babalar ve kızları... Babalar ve oğulları... Belki kendim de babasız büyüdüğüm için merakla, dikkatle inceliyorum anket sonuçlarını. Türkiye’de gençler babalarından ya kopuk ya da korkarak büyüyorlar. Baba bir sevgi merkezi olmaktan ziyade otorite simgesi. Cam ardında duran bir biblo, istesen dahi dokunamıyor, ulaşamıyorsun. Güçlü ve heybetli zannediyorsun uzaktan bakınca, halbuki o senden sırça, senden kırılgan çıkıyor. Çay bardağında eritemediğin şeker küpü adeta. Çocuklarını tanımayan, onların yüreklerinde ne fırtınalar koptuğunu, zihinlerinde ne tasalar olduğunu kavrayamayan babalarla dolu bu toplum... Varlıkları sadece birer kelimeden ibaret, evlatları tarafından sevilmemenin ne korkunç bir eksiklik olduğunu anlamayan kâğıttan pederler var bu pederşahi diyarında. Elbette istisnalar da çok. Ama ortalamaya baktığımızda çıkan tablo düşündürücü. Üstelik belli ki bir zincir var kolay kolay kırılmayan. Kendileri baba otoritesi altında ezilerek büyüyen gençler ileride beter babalara dönüşüveriyorlar. Ya beter ya gölge. Ya aşırı tahakkümperver ya da varla yok arası, “bir varmış bir yokmuş” hayatlarımızda.

Ne hikmettir ki seneler içinde bu tür babaların çoğu yumuşuyor. Kalp krizi, trafik kazası, beklenmedik bir hastalık, iflas, hayatın envai çeşit sillesi sonrası beter babalardan lokum dedeler çıkıyor. Çocuklarına vermedikleri sevgi ve ilgiyi, hoşgörü ve sabrı torunlarına gösteriyorlar o zaman. Çay bardağındaki şeker küpü nihayet eriyor. O acı tat dağılıyor. Ama bir kuşak için çok geç artık. Onlar babasız büyüyen fertler. Sessizce, kedi gibi, görünmeyen yaralarını yalamak zorundalar, kendi kendilerini iyileştirmek...

http://www.elifsafak.com.tr/koseyazilari.asp

1067
Sayın Hüseyin Kaçın. Bir süredir adınızı ve düşüncelerinizi sosyal medya içerisinde görmeye başladım. Öncelikle eğer bir bilim insanı iseniz lütfen çağın gerisinde kalmış bilimsel bilgilerinizi güncelleyiniz. Salt çoğunluğu hala cahil olan insnaların oluşturduğu bir ülkede ve nitelikli çoğunluğu güncel akademik bilgilerden yoksun ailelerin oluşturduğu bir ülkede korku salarak ve tamamen tıp ve psikoloji bilimine aykırı davranarak rant elde etmeye çalışıyorsunuz. Özellikle facebook üzerinde bir süredir bir çok profile reklamınızı yaptırıyorsunuz. Şüphesiz bu sizin içerisinde olduğunuz bir kara propaganda çalışmasıdır. Bu adres sahiplerine ya siz bir bedel karşılığı bu reklamı yaptırıyor ya da fake adresler ile siz bizzat bu reklamı yapıyorsunuz. Eşcinselliğin bir hastalık olduğu düşüncesi çok uzun yıllar önce rafa kaldırılmış revize edilmiş bir bilgidir. Ayrıca patalojik olarak bir bozukluk sonucu meydana gelmeyen bir şeyin tedavisi mümkün değildir. Yapmış olduğunu söylediğiniz tedavi bize göre insnaları doğal seksüel yaşamlarındna uzaklaştırmak ve olmadıkları bir birey bir şablon üzerinde yaşmaya zorlamaktan başka bir şey değildir.

Nefret Cinayetlerinin günden güne arttığı ülkemizde Lgbtt bireylerin kabullenirliğini engellemeye çalışmanız bir ölçüde sizide bu cinayetlerin azmettiricisi konumuna taşımaktadır.

Tüm bu bilgiler ışığında bilgi edinme yasası çerçevesince mezun olduğunu iddia ettiğiniz üniversiteye resmi yazı ile başvurularak bu bilginin doğruluğunu sorgulayacağız. Çünkü İstanbul Üniversitesi gibi köklü bir üniversitenin mezunu sizin içine düştüğünüz hataya düşemez. Elde ettiğimiz bilgi sonucunda ise Türk Psikologlar Derneği aracılığı ile hakkınızda mümkün olan tüm yasal işlemleri başlatacağımızı ilan etymek istiyoruz. İnsanların hayatları üzerinden oyun oynuyorsunuz ve bu hiç bir şekilde ne etik ne de ahlak kavramları içerisinde yer almaz.

İyi günler...

noyan noyanoviç
kafkamania@hotmail.com

http://www.edirnekenthaber.com/yazar.php?id=3041

1068
 erdem:
 hocam iyi akşamlar
 müsaitseniz
 size bir kaç şey danışacaktım
 erdem :
 hocam öncelikle kendimi tanıtayım
 ben adanadan
 erdem
 sizin internetten sayfanızı gördüm
 ve bu beni çok mutlu etti
 eşcinsellik üzerine
 kendimde psikolojik problemlerin olduğunun farkındayım
 ancak yardım alabileceğim kimse yok
 sizin sayfanızda da sizden destek alan danışanlarınızı görünce çok umutlandım
 ve ben bu beladan gerçekten kurtulmak istiyorum
 yardımcı olabilecek misiniz acaba bana da
www.huseyinkacin.com:
 www.escinselterapi.net teki tüm yazıları okudunuz mu
erdem:
 neredeyse tamamını okudum
 danışanlarınızın konuşma kayıtları
 dinledim
 hocam eğer uygunsanız sitenizdeki 0 555 ile başlayan telefon numaranızdan sizi aramak istiyorum
 şuan
 bir de hocam adanadan bu konu üzerine çalışan güvenilir bir psikolog tanıyor musunuz
www.huseyinkacin.com:
 bu konu ile genelde ilgilenmezler
 doğutan der
 kabul et derler
 gidecekleriniz
 istanbul?a yolunuz hiç düşmüyor mu
 işiniz nedir
erdem:
 devlet sektöründeyim
 yazdan önce gelmem mümkün değil
 gelsem de istanbul?da bir adım yer bile bilmiyorum
www.huseyinkacin.com:
 bu konuyu önemserseniz o da iyileşmenin parçası oluyor
erdem:
 çok önemsiyorum hocam her gün allah?a dua ediyorum kurtulayım diye ama yine de kendimi alıkoyamıyorum
 ancak özellikle bir kaç aydır
 bu konuda daha iradeliyim
www.huseyinkacin.com:
 tüm hikayenizi tüm detayları ile yazarsanız mail atarsanız okuruz
 anne babaa çocukluktan alarak
 tüm sürecinizi vs
erdem:
 bu yazıştığımız adresinize yollayım değil mi hocam maili
www.huseyinkacin.com:
 evet
 yaşadığınız zorluklar
 nasıl çözümler
 ürettiğiniz
 suçluluk
 pişmanlıklarınız
erdem:
 hocam bir de 0555 li numaranız açıksa konuşabilir miyiz şu an
www.huseyinkacin.com:
 yarın 15:00 ten sonra ararsanız
erdem:
 tamam hocam
 hocam bendeki kadınsılık da değil kendimi maskülen hissetmemin yanında zaman zaman feminen duygular oluşuyor hemcinslerime karşı
 bu bozukluğun tam içinde değilmişim gibi hissediyorum biraz destekle kendimi kurtarabilirim diye düşünüyorum
 hocam bir de yanlış anlamazsanız seans ücretlerinizi merak ediyorum
www.huseyinkacin.com:
 http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=459.0
 tıklayın bunu iyi okursanız
 birde bu
 http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=429.0
 bu ikisini iyi okursanız
erdem:
 ilk gönderdiğinizi de okumuştum öğlen

1069
1977 mardin doğumlu, 4 yıllık evli, 3 çocuk babası bir eşcinselim. 12 yıllık tarih öğretmeniyim.
nişanlılık döneminde yoğunlaşan ruhsal sıkıntılarım devam ediyor (kendimi bildim bileli genel ruh halim depresiftir), evliliğimin ikinci gününde aşırı sıkıntılı bir ruh haliyle hastaneye gittim. majör depresyon tanısı kondu ; antidepresan ilaçlar ve ekt...9 ekt seansı,birkaç günlük yatış ve antidepresanlar... sıkıntılarım,huzursuzluğum,çökkün hallerim tedaviye rağmen devam ediyordu.
doktorla da konuşuyorduk, sıkıntılı halime neden olan şeyi kendince belirlemişti kafasında :eşcinsellik... dışardan bakıldığında en ufak bir eşcinsel imajım veya feminen halim yoktu, nasıl oluyordu da doktorum benim eşcinsel eğilimlerimin olduğunu tahmin ediyordu, bilmiyorum.
belki de şu var: hangi sağlıklı erkek evliliğinin ikinci gününde depresyona girmiştir?
hastaneye ikinci kez yatışımın sebebi yaşadığım sinir kriziydi:bahçede bulunan kuyuya atlamak istiyordum ailemin ve arkadaşlarımın beni ikna etme çabaları hiçbir sonuç vermiyordu o sırada,ben o kuyuya atlamayı kafama koymuştum bir kere.orda bulunan herkes benim karalılığımı görünce kollarımdan bacaklarımdan tuttukları gibi ambulansa koymaya çalıştılar beni,direniyordum o ambulansa binmeyecektim,yaklaşık 10 dakika ambulansın kapısına yapışıp kaldım ellerimi bir türlü ayıramıyorlardı o kapıdan.yaklaşık 10 kişi binbir güçlükle beni ambulansa koymayı başardılar.kollarımdan,bacaklarımdan,göğsümden tutup bastırıyorardı beni ve ben avazım çıktığı kadar bağırıyordum:ulan!!! ulan!!! ulan!!! ...bütün dünyaya haykırıyordum: ulan sizsiniz!
hastaneye vardık,hastanenin içinde benim haykırışlarım yankılanıyordu: ulan!!! ulan!!! ulan!!! ...psikiyatri servisinin demir parmaklıklarına yapışıp kaldım bu sefer,orda da bir on dakika beni ayıramadılar demir parmaklıklardan.yine binbir güçlükle içeriye tıktılar beni,doktorum karşımdaydı,''ne oluyor halil,niye böyle yapıyorsun,böyle yapmaya devam edersen sana güç kullanır yatağa bağlarız seni'' dedi.doktora bir hareket yaptım o sırada şu an bile aklımda ,sağ kolumu havaya kaldırdım,yumruğumu sıktım ve olanca gücümle sallamaya başladım:) ve naaaahhhh!!! dedim.beni yatağa doğru sürüklüyorlarken ben yine bağırıyordum: ''babanız geliyor ,İsmet ÖZEL,İsmet ÖZEL,İsmet ÖZEL...şuna inanıyordum o an bütün inanmışlığımla İsmet ÖZEL çıkıp gelecekti...yüzüstü yatağa bağladılar beni,kıçıma bir iğne ondan sonra ne İsmet ÖZEL kaldı ne haykırış ...tıssss diye sönüvermiştim adeta ...sonrası derin bir uyku...
ikinci yatışım kaç gün sürdü hatırlamıyorum ama doktora birşeyler itiraf etmenin vakti gelmiş gibiydi,koridorda rastladım doktoruma,odasına geçtik ve şunu söylediğimi hatırlıyorum,benden önce o davranmıştı gerçi,işimi kolaylaştırmak için kalın bir kitap çıkardı,homoseksüallite maddesini okudu ve şunu dedi:''halil, homoseksüallite çok normal bişey'' ben de şu bilinen ama şu ana kadar dillendirilmeyen gerçeği söyledim doktora:'' evet ben halkın tabiriyle ibne,bilimsel tabirle eşcinselim.' dedim doktora,başka da birşey konuşmadık ayaküstü ve ben yatağıma döndüm.itiraftan sonra rahatlamış gibiydim beni yiyip bitiren sıkıntım,huzursuzluğum bir nebze dinmişti ve ben eşcinselliğin normalliğine inandırmaya çalıştım kendimi,elbette şundan haberdardım bir döneme kadar hastalık olarak kabul edilmişti eşcinsellik ondan sonra gelişen politik gay hareketiyle birlikte hastalık olmaktan çıkarılmıştı,neydi bu şimdi hastalık mıydı değil miydi?
hastaneden sonraki günlerim...internetteki chat sitesiyle tanışmam,üye oluşum ve arkadaş bulmam...hızla oldu her şey ...madem normal bir şeydi ben de normal olanı yapmaya çalışıyordum büyük bir istekle,heyecanla ve dizginleyemediğim bir cinsel arzuyla...evliyken ki ilk deneyimim...netten bulduğum biriyle oldu elbette.ilişki öncesi heyecan duyuyordum büyük bir istekle de sevişiyordum ama sonrası...sonrası hala çözemediğim büyük bir dert benim için: pişmanlık...evet çok pişman oluyordum,normal mormal yakıştıramıyordum kendime,evli oluşum,yakında baba olacak olmam..toplum içindeki rolüm...ailem...arkadaşlarım...içimdeki bu etmenlerin hiçbiri bana bu zevki ağız tadıyla yaşatmıyorlardı.
doktorum kardeşlerime durumu açıklayınca ben de eşime açıkladım.eğilimimden bahsettim,aramızdaki sorunun bundan kaynaklı olduğunu söyledim,mutsuzluğumuz,sıkıntılarımız benim soğukluğum vs vs. hep bu yüzdendi...boşanmak istiyordum,daha çocuğumuza hamile değildi eşim ve ben boşanmak istediğimi söyledim,''depresyondasın ,o yüzden sıkıntılısın,depresyonun geçince boşanma isteğin de olmayacak ,mutlu olacağımıza inanıyorum,eşcinsel olduğuna da inanmıyorum bu da psikolojik birşey '' dedi.
evli oluşumu bir türlü hissedemiyordum,baba olacağımı öğrendiğimde de öyle sevindiğimi hatırlamıyorum,belki diyordum,çocukla birlikte evliliğimizde de birşeyler değişecek,gelişecek...az da olsa böyle bir ümidim vardı...
netten tanıştığım birine aşık oldum bir keresinde sevgilisi vardı sadece cinsellik amaçlı bir arayıştaydı ama ben ona aşıktım...sabahlara kadar muhabbet ediyorduk nette,her şeyimi paylaştım onunla, o da aynı şekilde her şeyini anlattı.eşinden ayrı yaşıyordu,çocukları vardı.sevgilisi vardı,ben evliydim ve çocuğum vardı artık...bütün bunlara rağmen onu seviyordum,görmek onunla sohbet etmek mutlu ediyordu beni.bir iki çay içmişliğimiz,bir iki yemeğe gidişimiz dışında pek bir araya gelmedik.elazığdan mardin’e beraber bir yolculuğumuz ve bir keresinde ona yemek yapıp götürüşüm de aklımda.e-postayla her gün haberleşirdik.ona olan sevgimden,yazdıklarımdaki hayranlık dolu ifadelerden memnundu sadece bu yüzden sevilmek ilgi görmek duygusu yüzünden her şeye rağmen irtibatını koparmıyordu.aramızda neler yaşandı daha sonra tam olarak hatırlamıyorum ama mesajlarıma,aramalarıma cevap vermez olmuştu artık.bütün bu karşılıksızlığa rağmen ben onu aramaya ona mesaj göndermeye devam ettim,acı çekiyordum,sürekli aklımdaydı,okuldayken ders aralarında bile cep telefonum elimde ona mesaj çekiyordum.hiçbir şekilde cevap vermedi ve ben artık yavaş yavaş içimdeki ona dair duygulardan kurtulmam gerektiğini anladım,kolay olmadı ama kurtuldum gerçi şimdi görsem ne hissederim emin değilim.
mutsuzluğum devam ediyordu,evde mutsuzdum, okulda mutsuzdum,sürekli geç kalıyor,aklıma estikçe gitmiyordum bile..derste hayalet gibiydim ne anlattığımı ne yaptığımı bilmez bir haldeydim.
çocuğumun varlığından sonra depresyonum arttı,neydim ben, neden baba oluşumu hissedemiyordum,neden içimde en ufak bir heyecan yoktu.çocuğumu görmek bile istemiyordum.eşcinselden baba olur mu ,hata yapmıştım,hata üstüne hata..evlenmem büyük hataydı,evlenip bir de çocuk yapmak ondan daha büyük hata.kendime,eşime ,aileme beni tanıyan herkese acı çektiriyordum resmen.eve gitmek istemiyordum,evde olduğum zamanlarda da sabahlara kadar nette, eşcinsel sitelerde zaman geçiriyordum,arayıştaydım.
bir iki heyecanlı cinsel deneyim daha...ama sonuç hep aynı:pişmanlık,bir türlü kendine yakıştıramama...
mutsuzluğuma bir de paranoyalar eklenmişti,her şeyden şüphe eder olmuştum,kendimi dünyanın merkezine koymuştum,her şey benle ilgiliydi, insanlar benim ne yaptıklarımı biliyorlardı ama yüzüme söylemiyorlardı,beni tanıyan herkes biliyordu eğilimimi,yaptıklarımı...sokakta beni gören herkes ilk bakışta eşcinsel olduğumu anlıyor vb. takıntılar, kuruntular...
çare arayışım da devam ediyordu, mardin’de bu kez özel bir psikiyatri merkezine gittim,hiçbir şey anlatamadım nerdeyse hiçbir şey konuşmadık doktorla,sadece kardeşim şunu söyledi doktora:ilk gittiğimiz doktor bize ağabeyimin eşcinsel olduğunu söyledi,doktor da bana dönüp:''erkeklerden mi hoşlanıyorsun ?'' diye sordu.evet diyemedim ,hayır dedim erkeklerden hoşlanmıyorum,üç çocuğum var,dedim
(kızlarımda doğmuştu: tek yumurta ikizleri...) yalan söylemiştim,erkeklerden hoşlanıyordum,erkeklerle beraber oluyordum benden ve allah'tan başka kimse bilmiyordu bunu,eşim,ailem,bunun eğilim düzeyinde olduğunu sanıyorlardı,eşcinsel bir ilişki yaşamış olmam kimsenin aklına gelmezdi,bunu bana yakıştırmazlardı diye tahmin ediyordum.neyse bu doktor da yeni ilaçlar yazdı,yeni bir tanı kondu:paranoid şizofreni...) şizofrendim artık,hem eşcinsel hem şizofren,aynı zamanda üç çocuk babası,okula devam etmek zorunda olan bir öğretmen...bir yandan adı şizofreni olarak konmuş rahatsızlığım, bir yandan aile içindeki rolüm ve yakamı bırakmayan mutsuzluğum,bir yandan eğilimlerim ve fırsat buldukça yaşadığım cinsel deneyimlerim...her şey karmakarışık,her şey paramparça,her şey bölük pörçük...
esrarla tanıştım,içen bir arkadaşım vardı,ilk başlarda acayip rahatlıyordum,mutlu oluyordum,neşeleniyordum...ayıkken yaşayamadığım bir sürü duyguyu yaşatıyordu bana esrar.esrar içip seviştiğim bir kişi  oldu hayatımda,bir araya geldiğimizde esrar içiyorduk ve anlatılmaz bir hazla ve yoğunlukla sevişiyorduk.esrar içip seviştiğimde ve sonrasında çatışmalarım,pişmanlıklarım da yoktu artık.yeni partnerimin kendini kabullenmiş olması ,sözde rahatlığı beni de etkilemişti madem eşcinseldim,madem normal bir şeydi ,pişmanlık da olmamalıydı ve bu ilişkim boyunca sevişme sonrası pişmanlıklardan kurtulmuştum.
ama hayatımda yine eksik olan bir çok şey vardı:mutluluk,huzur,dinginlik, ne bileyim bir aile sıcaklığı ,anlamlı paylaşımlar,anlamlı güzel anlar...yoktu bunlar hayatımda.esrarın yalancı mutluluğu artık yavaş yavaş huzursuzluğa dönüşmüştü.ayıkken, olduğumdan daha huzursuz ve sinirliydim.beraber esrar içtiğimiz partnerimle ilişkimiz de bitmişti ve esrardan onun yarattığı yalancı mutluluk rüyasından yavaş yavaş uzaklaşmaya başladım.son bir yıl içinde bir sefer içtim esrarı.o seferde de sinir krizi geçirdim tekrardan,mutsuzluğumu su yüzüne iyice çıkarmış,paranoyalarımı azdırmıştı esrar .yine bağırıyor çağırıyor,akla hayale gelmeyen ithamlarda bulunuyordum ,İsmet ÖZEL vurgusu yine vardı kriz anımda,herkes birbirine soruyordu kim bu İsmet ÖZEL?diye...eve çağrılan sağlık ekipleri ve ardından direnmeme rağmen kıçıma bir iğne ve sakinlik...
ertesi günü kardeşim: ''istanbula gidelim ,orda çok başarılı bir özel hastanenin çok başarlı bir psikiyatristi varmış,ona görünelim''dedi.
kabul ettim,ilk uçakla istanbuldaydık,o çok başarılı hastanenin çok başarılı psikiyatristinin karşısındayım.kardeşim hikayemi anlattı:yaşadığım krizlerden,gördüğüm ekt lerden,kullandığım ilaçlardan,konulan tanılardan bahsetti doktora.o anlatırken ben araya girdim büyük bir cesaretle ''ben eşcinselim'' dedim.doktor kızgınlıkla susturdu beni.
hastanede bir süre yatmam gerekitiğini söyledi,o hastanede de 15 günlük bir yatış...ilaçlar...ve 3 seanslık ekt...
kardeşime daha sonra da bana şunu söyledi doktor:''sen eşcinsel değilsin,eşcinsel olduğunu sanıyorsun,bu bir takıntı,bir kuruntu...''elbette takıntı falan değildi düpedüz eşcinseldim,ta çocukluktan başlayan evlilikten sonraya kadar bile devam eden cinsel deneyimlerim,bir karşılıksız aşkım vardı.ne demek kuruntu,ne demek takıntı?
hastanedeki yatış sürecini azaltmak için biraz rol yaptım,kendimi olduğundan iyi göstermeye çalıştım,eşcinsellğimden de bahsetmez olmuştum.üstüne üstlük çocuklarımı çok özlediğimi söyledim doktora.genel halimdeki iyileşmeyi göz önünde bulundurdu doktor ve beni taburcu etti.taburcu olduktan sonra aylık rutin kotrollerim olacaktı,ayda bir istanbula kontrole geliyordum ,özel hastanedeki psikiyatri doktorlarının ve psikologlarının açmış oldukları nişantaşındaki özel muayenehaneye.
kontorollerimizde doktora cinsel deneyimlerimden bahsetmedim ama psikologa anlattım.doktor,hepimizin içinde bir takım arzuların oluşabileceğini ,kendi cinsimize karşı da uyanan bu arzu ve isteklerin eğilim düzeyinde kalması şartıyla bir sorun olmayacağını söyledi.psikologa da şu son bir kaç seansta açıkladım durumu,deneyimimin son bir yılda olduğunu söyledim,istanbula gelirken takıldığım gay bardan bahsettim,kabul ettiğim eşcinselliğimin benim için artık bir gerçeklik kazandığından bahsettim.psikologun tavrı herhangi bir yöne yönlendirici değildi benim mutlu olmamla,sağlıklı olmamla ilgileniyordu.evli bir eşcinsel olmamdaki problemi de şu şekilde çözüyordu ya da bu şekilde çözen insanların hayatından örnek veriyordu:eşimle veya herhangi birine anlatmadığım sürece eşcinsel arzu ve isteklerimi sağlıklı bir kişiyle düzgün bir ilişki çerçevesinde hayata geçirmem mümkündü.evli eşcinsellerin çoğu böyle bir hayat yaşamıyor muydu zaten,ben de öyle yaşayabilirdim ve hem eşcinsel olup hem evli kalmayı başarabilirdim.evli kalmam gerekiyordu çünkü üç tane çocuğum vardı,bana hala bağlı bir eşim, saygın bir işim,feodal bir ailem vardı.içinde yaşadığımız toplum da en az bir yüz yıl daha eşcinselliği hoş görmeyeceğine göre benim yapmam gereken şey herkesten gizli bir eşcinsel hayatı yaşamaktı
istanbula gelişlerimde ara sıra ünlü bir gay bara uğruyordum,ortamdaki rahatlıktan etkileniyordum açıkçası,kimse rol yapmak zorunda değildi dejenere de olsa eğlenceli zamanlar yaşanıyordu o gay barda.
hayatım boyunca bir yerlere ait olamama sorunu yaşadım,çoğu zaman kendi ailemde bile bir yabancı gibiydim.şu son dört yıldır yaşadığım sıkıntıları da eklersek gay bar ortamı bana çekici geliyordu.alkol,müzik ve çılgınca dans ...dans dediysem içimden geldiği gibi,bazen abartılı saçmasapan figürler...ama eğlenceliydi işte...herkes eğleniyordu,hiçbir şey hiçkimsenin umrunda değildi.sabahın ilk ışıklarına kadar devam ediyordu eğlence ama sabah olup herkes dağılınca ben dahil herkes olanca yalnızlığına ve mutsuzluğuna dönüyordu.
son doktorumun verdiği psikotik ilaç sayesinde paranoyalarımdan kurtuldum diyebilirim.
 çocuklarımla olan ilişkimizde belirli bir düzelme var,özellikle oğlumla zaman geçirmek hoşuma gidiyor,kızlarımı da seviyorum ama oğluma gösterdiğim ilgiyi onlara gösteremiyorum şimdilik.
eşimle olan ilişkimiz çok kötü maalesef,öyle kavgalı gürültülü bir hayatımız yok ama ayrı yataklarda yatıyor oluşumuz,benim onunla bir türlü sağlıklı,sıcak bir ilişki  kuramayışım çocuklarımıza rağmen boşanma formülleri düşünmeme ve bunu ona söylememe yol açıyor.tepkisi duygusal oluyor,eşcinselliğimin bir bahane olduğunu asıl nedenin onu sevmeyişim olduğunu söylüyor.
boşanmak fikri ilk bakışta beni rahatlatacak bir formül olarak gözükse de büyük bir bencillik de taşıyor;çocuklarımı babasız büyütmeyeceğim.anne şefkatinden mahrum kalmayacaklar.ama daha sağlıklı bir şekilde, bir aile sıcaklığında olmalı bu.
ne benim ne eşimin çocukken yaşayamadığı ilgi,sevgi,şefkati çocuklarımızdan esirgememiliyiz.ama nasıl?anne,baba,çocuk ilişkilerimiz,yaşantılarımız nasıl daha sağlıklı olabilir,nasıl daha anlamlı olabilir.evimizi,ailemizi mutluluk kaynağına nasıl çevirebiliriz?
bunun için ümidim ve çabam olmalı aksi taktirde önüme çıkan çözüm formülleri hiçkimse için hayırlı olmayacaktır. ''içimde intihar korkusu var.'' diyor şarkısında ahmet kaya,benim de.
eşcinsel onarım terapisi görmek fikri açıkçası son çarem. belki hayatımda bir şeyler düzelir,güzelleşir ümidimi tümden kaybetmek istemiyorum çünkü hayatımın bu mutsuzlukla devam etmeyeceğini biliyorum,çocuklarımızın bir kaç yıl sonra evdeki mutsuzluk havasından etkilenip mutsuz,başarısız bireyler olmasını istemiyoruz.
mutlu,huzurlu bir çocukluğum olmadı.annem babam vardılar ama yoktular.annemle ya da babamla ilgili hatırladığım bir şefkat,sevgi anım yok maalesef,onları da suçlamak çare değil biliyorum.ama şunu yapmış olabilseydim çocukluğumda:babam benim için aşırı sert bir figür olmasaydı ve ben onunla özdeşim kurabilseydim(bugün bile yanında rahat hissetmiyorum kendimi).annem anneliğini yaşayıp bize yaşatabilseydi(o da babamın dayaklarından çok çekti,gözümüzün önünde feci bir şekilde  döverdi babam annemi.)
belki de bugün sağlıklı,mutlu bir ailem;sağlıklı bir ruh halim,heteroseksüel bir cinsel eğilimim olurdu.
geriye dönüp birşeyleri değiştiremeyeceğimiz bir gerçek.önemli olan bundan sonra ne yapabiliriz.
küçükken anneme bana olan ilgisizliğinden dolayı küstüğümü hatırlarım,küserdim ve hazırladığı yemeği yemezdim.
allah'a da küstüm sanırım,onun varlığını en az çocukluğumdaki kadar hissedebilseydim hayatın ve yaşattığı zorlukların daha tahammül edilebilir olacağına inanıyorum.
ne dersiniz Hüseyin Bey,Allah'la,kendimle,ailemle,hayatla barışabilir miyim?

1070
1977 mardin doğumlu, 4 yıllık evli, 3 çocuk babası bir eşcinselim. 12 yıllık tarih öğretmeniyim.
nişanlılık döneminde yoğunlaşan ruhsal sıkıntılarım devam ediyor (kendimi bildim bileli genel ruh halim depresiftir), evliliğimin ikinci gününde aşırı sıkıntılı bir ruh haliyle hastaneye gittim. majör depresyon tanısı kondu ; antidepresan ilaçlar ve ekt...9 ekt seansı,birkaç günlük yatış ve antidepresanlar... sıkıntılarım,huzursuzluğum,çökkün hallerim tedaviye rağmen devam ediyordu.
doktorla da konuşuyorduk, sıkıntılı halime neden olan şeyi kendince belirlemişti kafasında :eşcinsellik... dışardan bakıldığında en ufak bir eşcinsel imajım veya feminen halim yoktu, nasıl oluyordu da doktorum benim eşcinsel eğilimlerimin olduğunu tahmin ediyordu, bilmiyorum.
belki de şu var: hangi sağlıklı erkek evliliğinin ikinci gününde depresyona girmiştir?
hastaneye ikinci kez yatışımın sebebi yaşadığım sinir kriziydi:bahçede bulunan kuyuya atlamak istiyordum ailemin ve arkadaşlarımın beni ikna etme çabaları hiçbir sonuç vermiyordu o sırada,ben o kuyuya atlamayı kafama koymuştum bir kere.orda bulunan herkes benim karalılığımı görünce kollarımdan bacaklarımdan tuttukları gibi ambulansa koymaya çalıştılar beni,direniyordum o ambulansa binmeyecektim,yaklaşık 10 dakika ambulansın kapısına yapışıp kaldım ellerimi bir türlü ayıramıyorlardı o kapıdan.yaklaşık 10 kişi binbir güçlükle beni ambulansa koymayı başardılar.kollarımdan,bacaklarımdan,göğsümden tutup bastırıyorardı beni ve ben avazım çıktığı kadar bağırıyordum:ulan!!! ulan!!! ulan!!! ...bütün dünyaya haykırıyordum: ulan sizsiniz!
hastaneye vardık,hastanenin içinde benim haykırışlarım yankılanıyordu: ulan!!! ulan!!! ulan!!! ...psikiyatri servisinin demir parmaklıklarına yapışıp kaldım bu sefer,orda da bir on dakika beni ayıramadılar demir parmaklıklardan.yine binbir güçlükle içeriye tıktılar beni,doktorum karşımdaydı,''ne oluyor halil,niye böyle yapıyorsun,böyle yapmaya devam edersen sana güç kullanır yatağa bağlarız seni'' dedi.doktora bir hareket yaptım o sırada şu an bile aklımda ,sağ kolumu havaya kaldırdım,yumruğumu sıktım ve olanca gücümle sallamaya başladım:) ve naaaahhhh!!! dedim.beni yatağa doğru sürüklüyorlarken ben yine bağırıyordum: ''babanız geliyor ,İsmet ÖZEL,İsmet ÖZEL,İsmet ÖZEL...şuna inanıyordum o an bütün inanmışlığımla İsmet ÖZEL çıkıp gelecekti...yüzüstü yatağa bağladılar beni,kıçıma bir iğne ondan sonra ne İsmet ÖZEL kaldı ne haykırış ...tıssss diye sönüvermiştim adeta ...sonrası derin bir uyku...
ikinci yatışım kaç gün sürdü hatırlamıyorum ama doktora birşeyler itiraf etmenin vakti gelmiş gibiydi,koridorda rastladım doktoruma,odasına geçtik ve şunu söylediğimi hatırlıyorum,benden önce o davranmıştı gerçi,işimi kolaylaştırmak için kalın bir kitap çıkardı,homoseksüallite maddesini okudu ve şunu dedi:''halil, homoseksüallite çok normal bişey'' ben de şu bilinen ama şu ana kadar dillendirilmeyen gerçeği söyledim doktora:'' evet ben halkın tabiriyle ibne,bilimsel tabirle eşcinselim.' dedim doktora,başka da birşey konuşmadık ayaküstü ve ben yatağıma döndüm.itiraftan sonra rahatlamış gibiydim beni yiyip bitiren sıkıntım,huzursuzluğum bir nebze dinmişti ve ben eşcinselliğin normalliğine inandırmaya çalıştım kendimi,elbette şundan haberdardım bir döneme kadar hastalık olarak kabul edilmişti eşcinsellik ondan sonra gelişen politik gay hareketiyle birlikte hastalık olmaktan çıkarılmıştı,neydi bu şimdi hastalık mıydı değil miydi?
hastaneden sonraki günlerim...internetteki chat sitesiyle tanışmam,üye oluşum ve arkadaş bulmam...hızla oldu her şey ...madem normal bir şeydi ben de normal olanı yapmaya çalışıyordum büyük bir istekle,heyecanla ve dizginleyemediğim bir cinsel arzuyla...evliyken ki ilk deneyimim...netten bulduğum biriyle oldu elbette.ilişki öncesi heyecan duyuyordum büyük bir istekle de sevişiyordum ama sonrası...sonrası hala çözemediğim büyük bir dert benim için: pişmanlık...evet çok pişman oluyordum,normal mormal yakıştıramıyordum kendime,evli oluşum,yakında baba olacak olmam..toplum içindeki rolüm...ailem...arkadaşlarım...içimdeki bu etmenlerin hiçbiri bana bu zevki ağız tadıyla yaşatmıyorlardı.
doktorum kardeşlerime durumu açıklayınca ben de eşime açıkladım.eğilimimden bahsettim,aramızdaki sorunun bundan kaynaklı olduğunu söyledim,mutsuzluğumuz,sıkıntılarımız benim soğukluğum vs vs. hep bu yüzdendi...boşanmak istiyordum,daha çocuğumuza hamile değildi eşim ve ben boşanmak istediğimi söyledim,''depresyondasın ,o yüzden sıkıntılısın,depresyonun geçince boşanma isteğin de olmayacak ,mutlu olacağımıza inanıyorum,eşcinsel olduğuna da inanmıyorum bu da psikolojik birşey '' dedi.
evli oluşumu bir türlü hissedemiyordum,baba olacağımı öğrendiğimde de öyle sevindiğimi hatırlamıyorum,belki diyordum,çocukla birlikte evliliğimizde de birşeyler değişecek,gelişecek...az da olsa böyle bir ümidim vardı...
netten tanıştığım birine aşık oldum bir keresinde sevgilisi vardı sadece cinsellik amaçlı bir arayıştaydı ama ben ona aşıktım...sabahlara kadar muhabbet ediyorduk nette,her şeyimi paylaştım onunla, o da aynı şekilde her şeyini anlattı.eşinden ayrı yaşıyordu,çocukları vardı.sevgilisi vardı,ben evliydim ve çocuğum vardı artık...bütün bunlara rağmen onu seviyordum,görmek onunla sohbet etmek mutlu ediyordu beni.bir iki çay içmişliğimiz,bir iki yemeğe gidişimiz dışında pek bir araya gelmedik.elazığdan mardin’e beraber bir yolculuğumuz ve bir keresinde ona yemek yapıp götürüşüm de aklımda.e-postayla her gün haberleşirdik.ona olan sevgimden,yazdıklarımdaki hayranlık dolu ifadelerden memnundu sadece bu yüzden sevilmek ilgi görmek duygusu yüzünden her şeye rağmen irtibatını koparmıyordu.aramızda neler yaşandı daha sonra tam olarak hatırlamıyorum ama mesajlarıma,aramalarıma cevap vermez olmuştu artık.bütün bu karşılıksızlığa rağmen ben onu aramaya ona mesaj göndermeye devam ettim,acı çekiyordum,sürekli aklımdaydı,okuldayken ders aralarında bile cep telefonum elimde ona mesaj çekiyordum.hiçbir şekilde cevap vermedi ve ben artık yavaş yavaş içimdeki ona dair duygulardan kurtulmam gerektiğini anladım,kolay olmadı ama kurtuldum gerçi şimdi görsem ne hissederim emin değilim.
mutsuzluğum devam ediyordu,evde mutsuzdum, okulda mutsuzdum,sürekli geç kalıyor,aklıma estikçe gitmiyordum bile..derste hayalet gibiydim ne anlattığımı ne yaptığımı bilmez bir haldeydim.
çocuğumun varlığından sonra depresyonum arttı,neydim ben, neden baba oluşumu hissedemiyordum,neden içimde en ufak bir heyecan yoktu.çocuğumu görmek bile istemiyordum.eşcinselden baba olur mu ,hata yapmıştım,hata üstüne hata..evlenmem büyük hataydı,evlenip bir de çocuk yapmak ondan daha büyük hata.kendime,eşime ,aileme beni tanıyan herkese acı çektiriyordum resmen.eve gitmek istemiyordum,evde olduğum zamanlarda da sabahlara kadar nette, eşcinsel sitelerde zaman geçiriyordum,arayıştaydım.
bir iki heyecanlı cinsel deneyim daha...ama sonuç hep aynı:pişmanlık,bir türlü kendine yakıştıramama...
mutsuzluğuma bir de paranoyalar eklenmişti,her şeyden şüphe eder olmuştum,kendimi dünyanın merkezine koymuştum,her şey benle ilgiliydi, insanlar benim ne yaptıklarımı biliyorlardı ama yüzüme söylemiyorlardı,beni tanıyan herkes biliyordu eğilimimi,yaptıklarımı...sokakta beni gören herkes ilk bakışta eşcinsel olduğumu anlıyor vb. takıntılar, kuruntular...
çare arayışım da devam ediyordu, mardin’de bu kez özel bir psikiyatri merkezine gittim,hiçbir şey anlatamadım nerdeyse hiçbir şey konuşmadık doktorla,sadece kardeşim şunu söyledi doktora:ilk gittiğimiz doktor bize ağabeyimin eşcinsel olduğunu söyledi,doktor da bana dönüp:''erkeklerden mi hoşlanıyorsun ?'' diye sordu.evet diyemedim ,hayır dedim erkeklerden hoşlanmıyorum,üç çocuğum var,dedim
(kızlarımda doğmuştu: tek yumurta ikizleri...) yalan söylemiştim,erkeklerden hoşlanıyordum,erkeklerle beraber oluyordum benden ve allah'tan başka kimse bilmiyordu bunu,eşim,ailem,bunun eğilim düzeyinde olduğunu sanıyorlardı,eşcinsel bir ilişki yaşamış olmam kimsenin aklına gelmezdi,bunu bana yakıştırmazlardı diye tahmin ediyordum.neyse bu doktor da yeni ilaçlar yazdı,yeni bir tanı kondu:paranoid şizofreni...) şizofrendim artık,hem eşcinsel hem şizofren,aynı zamanda üç çocuk babası,okula devam etmek zorunda olan bir öğretmen...bir yandan adı şizofreni olarak konmuş rahatsızlığım, bir yandan aile içindeki rolüm ve yakamı bırakmayan mutsuzluğum,bir yandan eğilimlerim ve fırsat buldukça yaşadığım cinsel deneyimlerim...her şey karmakarışık,her şey paramparça,her şey bölük pörçük...
esrarla tanıştım,içen bir arkadaşım vardı,ilk başlarda acayip rahatlıyordum,mutlu oluyordum,neşeleniyordum...ayıkken yaşayamadığım bir sürü duyguyu yaşatıyordu bana esrar.esrar içip seviştiğim bir kişi  oldu hayatımda,bir araya geldiğimizde esrar içiyorduk ve anlatılmaz bir hazla ve yoğunlukla sevişiyorduk.esrar içip seviştiğimde ve sonrasında çatışmalarım,pişmanlıklarım da yoktu artık.yeni partnerimin kendini kabullenmiş olması ,sözde rahatlığı beni de etkilemişti madem eşcinseldim,madem normal bir şeydi ,pişmanlık da olmamalıydı ve bu ilişkim boyunca sevişme sonrası pişmanlıklardan kurtulmuştum.
ama hayatımda yine eksik olan bir çok şey vardı:mutluluk,huzur,dinginlik, ne bileyim bir aile sıcaklığı ,anlamlı paylaşımlar,anlamlı güzel anlar...yoktu bunlar hayatımda.esrarın yalancı mutluluğu artık yavaş yavaş huzursuzluğa dönüşmüştü.ayıkken, olduğumdan daha huzursuz ve sinirliydim.beraber esrar içtiğimiz partnerimle ilişkimiz de bitmişti ve esrardan onun yarattığı yalancı mutluluk rüyasından yavaş yavaş uzaklaşmaya başladım.son bir yıl içinde bir sefer içtim esrarı.o seferde de sinir krizi geçirdim tekrardan,mutsuzluğumu su yüzüne iyice çıkarmış,paranoyalarımı azdırmıştı esrar .yine bağırıyor çağırıyor,akla hayale gelmeyen ithamlarda bulunuyordum ,İsmet ÖZEL vurgusu yine vardı kriz anımda,herkes birbirine soruyordu kim bu İsmet ÖZEL?diye...eve çağrılan sağlık ekipleri ve ardından direnmeme rağmen kıçıma bir iğne ve sakinlik...
ertesi günü kardeşim: ''istanbula gidelim ,orda çok başarılı bir özel hastanenin çok başarlı bir psikiyatristi varmış,ona görünelim''dedi.
kabul ettim,ilk uçakla istanbuldaydık,o çok başarılı hastanenin çok başarılı psikiyatristinin karşısındayım.kardeşim hikayemi anlattı:yaşadığım krizlerden,gördüğüm ekt lerden,kullandığım ilaçlardan,konulan tanılardan bahsetti doktora.o anlatırken ben araya girdim büyük bir cesaretle ''ben eşcinselim'' dedim.doktor kızgınlıkla susturdu beni.
hastanede bir süre yatmam gerekitiğini söyledi,o hastanede de 15 günlük bir yatış...ilaçlar...ve 3 seanslık ekt...
kardeşime daha sonra da bana şunu söyledi doktor:''sen eşcinsel değilsin,eşcinsel olduğunu sanıyorsun,bu bir takıntı,bir kuruntu...''elbette takıntı falan değildi düpedüz eşcinseldim,ta çocukluktan başlayan evlilikten sonraya kadar bile devam eden cinsel deneyimlerim,bir karşılıksız aşkım vardı.ne demek kuruntu,ne demek takıntı?
hastanedeki yatış sürecini azaltmak için biraz rol yaptım,kendimi olduğundan iyi göstermeye çalıştım,eşcinsellğimden de bahsetmez olmuştum.üstüne üstlük çocuklarımı çok özlediğimi söyledim doktora.genel halimdeki iyileşmeyi göz önünde bulundurdu doktor ve beni taburcu etti.taburcu olduktan sonra aylık rutin kotrollerim olacaktı,ayda bir istanbula kontrole geliyordum ,özel hastanedeki psikiyatri doktorlarının ve psikologlarının açmış oldukları nişantaşındaki özel muayenehaneye.
kontorollerimizde doktora cinsel deneyimlerimden bahsetmedim ama psikologa anlattım.doktor,hepimizin içinde bir takım arzuların oluşabileceğini ,kendi cinsimize karşı da uyanan bu arzu ve isteklerin eğilim düzeyinde kalması şartıyla bir sorun olmayacağını söyledi.psikologa da şu son bir kaç seansta açıkladım durumu,deneyimimin son bir yılda olduğunu söyledim,istanbula gelirken takıldığım gay bardan bahsettim,kabul ettiğim eşcinselliğimin benim için artık bir gerçeklik kazandığından bahsettim.psikologun tavrı herhangi bir yöne yönlendirici değildi benim mutlu olmamla,sağlıklı olmamla ilgileniyordu.evli bir eşcinsel olmamdaki problemi de şu şekilde çözüyordu ya da bu şekilde çözen insanların hayatından örnek veriyordu:eşimle veya herhangi birine anlatmadığım sürece eşcinsel arzu ve isteklerimi sağlıklı bir kişiyle düzgün bir ilişki çerçevesinde hayata geçirmem mümkündü.evli eşcinsellerin çoğu böyle bir hayat yaşamıyor muydu zaten,ben de öyle yaşayabilirdim ve hem eşcinsel olup hem evli kalmayı başarabilirdim.evli kalmam gerekiyordu çünkü üç tane çocuğum vardı,bana hala bağlı bir eşim, saygın bir işim,feodal bir ailem vardı.içinde yaşadığımız toplum da en az bir yüz yıl daha eşcinselliği hoş görmeyeceğine göre benim yapmam gereken şey herkesten gizli bir eşcinsel hayatı yaşamaktı
istanbula gelişlerimde ara sıra ünlü bir gay bara uğruyordum,ortamdaki rahatlıktan etkileniyordum açıkçası,kimse rol yapmak zorunda değildi dejenere de olsa eğlenceli zamanlar yaşanıyordu o gay barda.
hayatım boyunca bir yerlere ait olamama sorunu yaşadım,çoğu zaman kendi ailemde bile bir yabancı gibiydim.şu son dört yıldır yaşadığım sıkıntıları da eklersek gay bar ortamı bana çekici geliyordu.alkol,müzik ve çılgınca dans ...dans dediysem içimden geldiği gibi,bazen abartılı saçmasapan figürler...ama eğlenceliydi işte...herkes eğleniyordu,hiçbir şey hiçkimsenin umrunda değildi.sabahın ilk ışıklarına kadar devam ediyordu eğlence ama sabah olup herkes dağılınca ben dahil herkes olanca yalnızlığına ve mutsuzluğuna dönüyordu.
son doktorumun verdiği psikotik ilaç sayesinde paranoyalarımdan kurtuldum diyebilirim.
 çocuklarımla olan ilişkimizde belirli bir düzelme var,özellikle oğlumla zaman geçirmek hoşuma gidiyor,kızlarımı da seviyorum ama oğluma gösterdiğim ilgiyi onlara gösteremiyorum şimdilik.
eşimle olan ilişkimiz çok kötü maalesef,öyle kavgalı gürültülü bir hayatımız yok ama ayrı yataklarda yatıyor oluşumuz,benim onunla bir türlü sağlıklı,sıcak bir ilişki  kuramayışım çocuklarımıza rağmen boşanma formülleri düşünmeme ve bunu ona söylememe yol açıyor.tepkisi duygusal oluyor,eşcinselliğimin bir bahane olduğunu asıl nedenin onu sevmeyişim olduğunu söylüyor.
boşanmak fikri ilk bakışta beni rahatlatacak bir formül olarak gözükse de büyük bir bencillik de taşıyor;çocuklarımı babasız büyütmeyeceğim.anne şefkatinden mahrum kalmayacaklar.ama daha sağlıklı bir şekilde, bir aile sıcaklığında olmalı bu.
ne benim ne eşimin çocukken yaşayamadığı ilgi,sevgi,şefkati çocuklarımızdan esirgememiliyiz.ama nasıl?anne,baba,çocuk ilişkilerimiz,yaşantılarımız nasıl daha sağlıklı olabilir,nasıl daha anlamlı olabilir.evimizi,ailemizi mutluluk kaynağına nasıl çevirebiliriz?
bunun için ümidim ve çabam olmalı aksi taktirde önüme çıkan çözüm formülleri hiçkimse için hayırlı olmayacaktır. ''içimde intihar korkusu var.'' diyor şarkısında ahmet kaya,benim de.
eşcinsel onarım terapisi görmek fikri açıkçası son çarem. belki hayatımda bir şeyler düzelir,güzelleşir ümidimi tümden kaybetmek istemiyorum çünkü hayatımın bu mutsuzlukla devam etmeyeceğini biliyorum,çocuklarımızın bir kaç yıl sonra evdeki mutsuzluk havasından etkilenip mutsuz,başarısız bireyler olmasını istemiyoruz.
mutlu,huzurlu bir çocukluğum olmadı.annem babam vardılar ama yoktular.annemle ya da babamla ilgili hatırladığım bir şefkat,sevgi anım yok maalesef,onları da suçlamak çare değil biliyorum.ama şunu yapmış olabilseydim çocukluğumda:babam benim için aşırı sert bir figür olmasaydı ve ben onunla özdeşim kurabilseydim(bugün bile yanında rahat hissetmiyorum kendimi).annem anneliğini yaşayıp bize yaşatabilseydi(o da babamın dayaklarından çok çekti,gözümüzün önünde feci bir şekilde  döverdi babam annemi.)
belki de bugün sağlıklı,mutlu bir ailem;sağlıklı bir ruh halim,heteroseksüel bir cinsel eğilimim olurdu.
geriye dönüp birşeyleri değiştiremeyeceğimiz bir gerçek.önemli olan bundan sonra ne yapabiliriz.
küçükken anneme bana olan ilgisizliğinden dolayı küstüğümü hatırlarım,küserdim ve hazırladığı yemeği yemezdim.
allah'a da küstüm sanırım,onun varlığını en az çocukluğumdaki kadar hissedebilseydim hayatın ve yaşattığı zorlukların daha tahammül edilebilir olacağına inanıyorum.
ne dersiniz Hüseyin Bey,Allah'la,kendimle,ailemle,hayatla barışabilir miyim?

1071
Psikoloji / Hayatını değiştirmezsen ruhsal durumun değişmez!
« : 18 Kasım 2011, 02:51:06 öö »
Hayatını değiştirmezsen ruhsal durumun değişmez!
Yaşantısı sorunlar yumağına dönüşmüş; baktığı her yönde "çözümsüzlük" gören, azıcık iyilik halini bile piyangodan çıkan ikramiye gibi değerlendiren bir tanıdığıma...
Yine yakınmaya başladığı bir sırada... "Hayat tarzını biraz olsun değiştirmeyi düşündün mü?" diye sordum.
Durakladı...
"Onu da geçtim" dedim; "en azından hayata bakış tarzını değiştirmeyi düşündün mü hiç?"
Sessizliği uzun sürdü...
Sonra...
"Haklısın" diye karşılık verdi. "Her şey insanın psikolojisine bağlı!"
Bu sözü duyunca...
İçimden "hayıııır!" diye bağırmak geldi. Sükunetimi zor korudum.
Zaten ne zaman böyle bir tavırla karşılaşsam "Yapmayın arkadaşlar! Psikoloji bu değil! Psikoloji ağzınızda sakız ettiğiniz bu şey değil. Unutun, Allah rızası için unutun şu psikoloji lafını... Psikolojinizden değil, hayatınızdan söz ediyorum" diye bağırmak istiyorum.
***

Bu klişeler, önyargılar, zihinsel ve davranışsal alışkanlıklar bitiriyor bizi.
Hiçbir sorunumuzu çözemeyeceksek bile...
Neden çözemediğimizi bilerek o hali algılayalım!
Yeter artık!
Düşünün, neredeyse bütün kültürel formasyonun insan "psişesi"nin derinliklerinin ve onun sosyal olanla ilişkisinin anlaşılması çabasına dayandırmış biri söylüyor bunu. Neden? Çünkü artık "burama" geldi!
"Psikolojim şöyle, psikolojim böyle" diye bir laf tutturmuşuz.
Berbat hayatlarımıza teslim oluşumuzu, iş değiştirme tembelliğimizi, aşktan meşkten korkumuzu, "elalem gibi yaşama" köleliğimizi ve daha ne çok şeyi "ama psikolojim böyle" diyerek meşrulaştırıyoruz. Hiçbir şey değişmiyor tabii.
Çaresizliğimiz de!..

***
Geçenlerde "alternatif tıp diye saçmasapan bitkisel kürler yapmaya değil alternatif bir hayata geçmeye ihtiyacımız var" diye yazmıştım.
Buna ek olarak şimdi de diyorum ki...
Psikolojini alternatif kişisel gelişim teknikleriyle falan değiştiremezsin, hayatını değiştir! Televizyonlarda da boy göstermeye başlayan "bilmem ne tekniğiyle ruhsal gelişim"cileri dikkatle izliyorum.
Yatıştırıyorlar sizi, dikkatinizi "hayat"ınızdan başka tarafa çeviriyorlar, sorunları geçiştiriyorlar! "Psikolojiniz"e iyi geliyor bazen, biliyorum.
Ama sonra görüyorsunuz ki, hepsi geçiyor; bu teknik bitiyor, yerini moda olan yeni bir teknik alıyor, sonra yine bir başkası...
Çünkü hayatınız aynı şekilde sürüyor ve hayatınızda benimseyemediğiniz ne varsa, yerinde kalıyor. Neden?
Çünkü onu değiştirmek zor!
Çünkü o başka bir cesaret ve bakış açısı gerektiriyor.
O bazen "toparlanıp gitmeyi", bazen hiç yerinden kalkmadan "aklını başına toplamayı" zorunlu kılıyor.

1072
Hüseyin KAÇIN / KADIN KOKAR HAYAT
« : 13 Kasım 2011, 05:25:08 ös »
          -serdar bayraktar'a-

Hayat gibidir kadın
yağdı mı
nisan yağmurları gibi yağar
güneş gibi ısıtır yalnızlığını

dua gibidir kadın
bir yanında hüzün
bir yanında umut olur...

rüya gibidir kadın
elini hiç bırakmayan
gecelerine ışık olandır

nisan gibidir kadın
gözlerinde hayat saklıdır
umutlar açar sana...

göklerin gelinidir kadın
melekler gibidir
yağmur olur
tazelenir hayat
aşk kokar her sabah

13.11.2011
17:30
edirne

1073
CINSEL SORUNLAR VE PSIKOLOJIK NEDENLERI   

Cinsel Sorunlar ve Psikolojik Nedenleri
 
            Değişik toplumlar ve kültürlerde yapılmış bilimsel çalışmalar, toplumsal farklılıklara rağmen birbirine benzer ve yakın sonuçlar ortaya koymaktadır. Tabi ki bazı araştırma sonuçları açısından farklılıklar olması kaçınılmazdır. Bunlar daha çok toplumsal farklılıkların ve kültürel yapının farklılıklarının açığa çıkardığı durumlar olarak belirlenmektedir. Bu farlılıklar, cinsellikle ilgili sorunlar nedeniyle psikolojik destek almak isteyenlerde de görülmektedir. Gelişmiş ülkelerde bu yardım için başvuran kişiler genellikle ileri yaş gruplarındaki kişilerdir. Ancak gelişmekte olan ülkelerde, bu tür yardım gereksinimi duyarak, yardım isteyen grubun, genç-yetişkin grup olduğu dikkati çekmektedir.
 
            Cinsellik alanında yaşanan sorunların, biyolojik, psikolojik ve sosyal nedenler alanlarında toplandığı rahatlıkla söylenebilir. İlk grup olarak, biyolojik sorunlar olarak tanımlanan ve tıbbın yardımına ve çözümlerine gereksinim duyan sorunların oluşturduğu grubu saymalıyız. İkinci grup olarak, cinsel alandaki sorunları psikolojik kaynaklı olan ve buna uygun psikolojik desteğe gereksinim duyanlar olarak sayılmalıdır.. Son grupta da, toplumun önyargıları ve tabularının neden olduğu cinsel sorunlar yaşayan grup denilebilir.
 
            Cinsel sorunların çıkış noktaları ile ilgili araştırmalarda oldukça net sonuç ve istatistik verilerle bu bilgi ortaya konmaktadır. CETAD’ ın yaptığı bir araştırmada, cinsel sorunların ortaya çıkmasında en önemli neden olarak, eğitimsizlik ve bilgisizlik dikkati çekmektedir. Bundan sonra en önemli etken olarak görülen neden, toplum olarak cinselliğin tabu olarak görülmesi ve cinselliğe ait önyargılardır. Önemli sayılabilecek üçüncü  sebep olarak da, bireysel psikolojik etkenler ve stresin ön planda olduğu görülmüştür.
 
Bu sıralama tabi ki çok genelleştirilmiş, ancak ana başlıklar olarak bu şekilde verilebilir. Daha ayrıntılı olarak incelendiğinde oldukça uzun bir sıralama listesi olduğunu fark ederiz.
 
Cinsel sorunları anlamaya çalışırken kadınlardaki psikolojik-sosyal kaynaklı cinsel sorunlar ve erkeklerdeki psikolojik-sosyal kaynaklı cinsel sorunlar olarak ayırmak yararlı olacaktır.
 
 
Kadınlardaki psikolojik-sosyal kaynaklı cinsel sorunlar;
 
Bu alanda yapılan çalışmalarda, kadın veya erkek, çok yüksek oranlarda, yaşam boyunca en az bir kez, cinsel alan içerisinde sayılabilecek bir sorunun yaşandığı görülmektedir. Gelişmiş ülkelerde yaşanan bu sorunlar daha çok cinsel uyarılma alanında toplanırken, bizim ülkemizde daha ağırlıklı bir şekilde vaginismus üzerinde yoğunlaştığı dikkati çekmektedir.
 
Cinsel sorunlara yaklaşım gösterirken, ülkemizin toplumsal yapısının özellikle dikkate alınması gerekmektedir. Çünkü cinsellik ülkemizde tabu olarak algılanmaktadır. İnsanlar, gizli saklı şartlarda, doğruluğu tartışmalı ve kısıtlı bir şekilde bilgi edinebilme sansına sahiptir. Son yıllarda basılı yayın ve internet ortamında, biraz daha fazla bilgi alanın genişleme şansına sahip olunmuştur.
 
Cinsellik söz konusu olduğunda “mastürbasyon” konusu da özellikle üzerinde durulması gereken bir alandır. Mastürbasyon insanın yaşamına ergenlik çağından başlayarak girer. Ancak çok sancılı bir konudur. Genellikle zararlı olduğu hatalı düşüncesi veya evlilikle birlikte artık yapılmaması gerektiği gibi, pek çok asılsız düşünce vardır. Erkek ergenler için daha doğal kabul edilip, genç kızlar için özellikle yaklaşılmaması gereken bir alan olarak kabul edilmektedir. Zaten genç kızların cinsellikten tamamen uzak durması ve bu konuyla ilgilerinin evlilik gerçekleşene kadar kendini korumayla sınırlı kalması beklenmektedir.
 
Mastürbasyon konusundaki hatalı yaklaşımın “fantezi”lere yönelik olarak da benzerlik taşıdığını görmekteyiz. Fanteziler konusunda, daha çok kişilerin düşüncelerinin karışık olduğu rahatlıkla söylenebilir. Düşüncelerin bu karmaşıklığı durumu, net, gerçekçi bir bilgiye dayanmadığı için, ya bu alandaki beklentilerin bastırılmasına ya da yaşanarak, bu defa da suçluluk duygularının açığa çıkmasına neden olmaktadır. Bunun sonucu da, doğal olarak ya cinsel alanlarda psikolojik sorunların çıkması ya da mutsuz bir cinsel yaşam olarak ortaya çıkacaktır. Kadınlarda ortaya çıkan psikolojik kaynaklı cinsel sorunları sıralamaya çalışırken aşağıdaki başlıkların önemsenmesi gerekmektedir;
 
 
Topluma uygun kadın rolü;
 
Bizim toplumumuzda, kadınların belirgin bir rolü ve davranış modelleri vardır. Çevrenin yoğun etkisi altında yetişen genç kızlar, cinsellikle ilgili konulardan uzak durmak durumundadır. Çevresinin onun için belirlediği davranış kalıbına uygun  davranmalı ve buna uygun bir davranış örüntüsü sergilemelidir. Hatta karşı cinse karşı kendini evlilik tarihine kadar korumalıdır. Karşı cinsten özenle uzak durmalıdır. Bu şekilde yetişen genç kızın, evlenir evlenmez uzak durmaya alıştığı karşı cinsten birine, farklı ve bilmediği bir yakınlaşma tarzı olan cinselliği yaşama anlamında iyi bir cinsel yaşamı oluşturmasını beklemek mümkün değildir.
 
 
Olumsuz beden imajı
                     
Kadın olarak bir kişinin kendisiyle ilgili beden imajı cinsel yaşamında etkili bir unsurdur. Toplumda güzel olarak kabul edilen özellikleri taşımadığına inanan ve bu konuyu öncelikleri arasında değerlendiren bir kadının, cinsel yaşamı ile ilgili sorun yaşaması ve profesyonel desteğe gereksinim duyması kaçınılmazdır. Olumsuz beden imajına sahip kadınların orgazm bozukluğu yaşama olasılığı yüksektir.
 
 
İçe dönük kişilik yapısı
 
Kişilik yapısı olarak içe dönük kadınların, dışa dönük davranış örüntüsü sergileyen kadınlardan daha yüksek oranda cinsel işlev bozuklukları gösterdikleri araştırmalar yoluyla ortaya çıkarılmıştır. Burada önemli olan etkenin içe dönük kadınların cinsel yaşamın içerinde davranış rahatlığına sahip olmak ta güçlük yaşadıkları, cinsellikle ilgili eşleriyle konuşmakta zorlandıkları, kendilerinin cinsel anlamdaki beklentilerini ortaya koyamayışlarıyla bağlantılı olması muhtemeldir.
 
 
Katı inanç sistemi
 
Kişilerin inanç sisteminde toplum tarafından katı kurallar konularak büyütülmesi, özellikle kadınların cinsel yaşamında etkili olabilmektedir. Özellikle cinselliğin günah olduğunun sürekli vurgulanması cinsel anlamda soruna neden olabilmektedir. Cinsellikle ilgili yaşantılar, suçluluk ve utanç duygularının ortaya çıkmasına neden olabilmektedir.
 
 
Ebeveynle yaşanan psikolojik sorunlar
 
Anne ve babayla yaşanan sorunlarında zaman içinde, yetişkinlik döneminde cinsel içerikli  sorunlar açığa çıkarttığı durumlar bulunmaktadır. Anne veya babanın yaklaşımları ve aile içerisinde yaşanmış sorunlar, doğru yöntemlerle çözümlenmediğinde, özellikle cinsel içerikli sorunların yaşandığı gözlemlenebilmektedir.
 
 
Bireysel psikolojik sorunlar
 
Aslında kadın olsun, erkek olsun, psikolojik anlamda sorun yaşayan kişilerde soruna paralel olarak cinsel sorunlar da sıklıkla ortaya çıkabilmektedir.
 
 
Cinsel taciz veya bu alandaki travmalar
 
Bir şekilde cinsel istismar veya cinsel tacize uğramış kişilerde cinsel içerikli sorunlar sıklıkla ortaya çıkmaktadır. Bu tür durumlarda daha çok cinsel tiksinti bozukluğu ve vaginismus başta olmak üzere pek çok cinsel işlev bozukluğu görülebilmektedir.
 
 
Evlilik içindeki sorunlar
 
Çiftlerin aralarındaki özellikle uzun süren sorunlar, cinsel içerikli sorunların yaşanmasına neden olur.
 
 
Eşten kaynaklı sorunlar
 
Eşten kaynaklanabilecek bazı sorunlarında cinsel içerikli hastalıkları açığa çıkarabildiği görülmektedir. Eşe ilginin kaybı, eşin deneyimsizliği, cinsel anlamda uygun olmayan yaklaşımları, uyarılma ve orgazm bozukluklarına neden olabilir.
 
 
Stresli yaşam olayları
 
Çalışma yaşamındaki problemler, çok yakın birinin kaybı, ekonomik sorunlar gibi yaşamın içinden gelen sorunlar da uzun süreli olarak yaşandığında, cinsel içerikli hastalıklar bu problemlere eklenebilmektedir.
 
 
            Erkeklerdeki psikolojik-sosyal kaynaklı cinsel sorunlar;
 
Cinsellik konusu bizim toplumumuzda daha çok erkeklere ait bir alan olarak algılanmaktadır. Bu algı nedeniyle, erkeklere taşıyamayacakları kadar ciddi bir yük verilebilmektedir. Belli bir yere kadar bu erkeklere hoş gelen bir durum olsa da, bir yerden sonra erkekler için taşıması güç bir yük haline gelebilmektedir. Aslında, bu tür atıfta bulunmalar kadın ve erkeği birbirinden farklılaştırmaya neden olur. Farklılaşma çoğunluklada birbirinden uzaklaşma şeklinde ortaya çıkabilmektedir. Doğal sonuçta cinsel sorun olarak yaşanabilmektedir.
 
Cinsellik alanında erkeklerin yaşadığı psikolojik-sosyal sorunları sıralamak istersek;
 
Geleneksel erkek rolü
 
Toplumumuzda, erkekler yetiştirilme tarzları nedeniyle farklı ve abartılı bir tavır içerisinde olmak zorunda bırakılmaktadır. Genellikle erkeklerin yetiştirilme tarzıyla, cinselliğe her zaman çok hazır ve çok istekli olunması beklentileri vardır. Bu abartılı beklentiler, kişilerde cinsel içerikli sorunlara neden olabilmektedir. Geleneksel olarak erkekler, toplumun beklentilerinin etkisi ile eş olarak yanlarında olacak kadın ile cinselliği doyumlu olarak yaşayacakları kadını ayrımlaştırmaktadırlar. İşte bu durum erkeğin yaşamında kaotik bir algıya neden olur.
 
 
Olumsuz beden imajı
 
Erkekler, kendilerine yönelik beden imajlarını olumsuz yönde geliştirirlerse, bu onların cinsel yaşamlarını da aktif bir şekilde etkilemekte ve cinsel işlev bozukluklarının ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
 
 
İçe dönük kişilik yapısı
 
İçe dönük kişilik yapısına sahip erkekler, aynen bu özelliğe sahip kadınlarda olduğu gibi, çevreleriyle yaşadıkları sosyal sıkıntıları, ikili ilişkilerine ve cinsel yaşamlarına da yansıtabilirler. Bunun sonucunda, cinsel işlev bozukluğu yaşayabilirler.
 
 
 
 
 
Performans kaygıları
 
Toplumun abartılı beklentileri,cinsellik alanında erkekler arasında çok etkili bir kaygıyı ortaya çıkarabilir. Burada sözü edilen, erkeğin sürekli cinselliğe hazır, en iyi cinsel yaşam gibi gerçekçi olmayan beklentiler oluşturması nedeniyle, yaşadıkları performans kaygısı ve bu nedenle ortaya çıkan cinsel işlev bozukluklarıdır.
 
Anne-babayla yaşanan sorunlar
 
Çocukluktan itibaren anne ve babayla yaşanan sorunlar aynı kadınlarda olduğu gibi erkeklerin yaşamlarında da cinsel yaşama ait sorunların açığa çıkmasına neden olabilmektedir.
 
 
Bireysel psikolojik sorunlar
 
Psikolojik sorunları olup, bu konuda profesyonel destek almaya gereksinim duyan erkekler yine kadınlarda da yaşandığı gibi, cinsel yaşama ait bir takım sorunları yaşayabilirler.
 
 
Maskelenmiş cinsel kimlik sorunları
 
Bazı erkekler farklı cinsel tercihleri olmasına rağmen, bir şekilde bu duygularını baskılayarak veya farkında olmalarına rağmen evlenirler. Bunu tercihlerini kabullenmemek veya çevrelerine karşı tercihlerini belli etmemek için yaparlar. Ancak bir süre sonra, bu yaşam tarzı onları zorlamaya başlar ve cinsellikle ilgili sorunlar yaşamaya başlayabilirler.
 
 
Evlilik içindeki sorunlar
 
Evlilik içinde uzun süreli sorunlar yaşanması, nasıl kadınlarda cinsel içerikli sorunları açığa çıkarıyorsa, erkeklerde de aynı şekilde problemlerin yaşandığı görülebilmektedir.
 
 
Eşten kaynaklı sorunlar
 
Eşin sağlık, psikolojik veya farklı bir takım sorunları varsa ve uzunca bir süredir devam ediyorsa, bu durum erkeğin farklı sorunlar yaşamasına, hatta cinsel içerikli sorunlar yaşamasına neden olabilmektedir.
 
 
Stresli yaşam olayları
 
Yaşamın içindeki stres yaratan durumlar, iş, ekonomik sıkıntı veya aile içi anlaşmazlıklar gibi, özellikle de bu sorunlar uzun bir döneme yayılmışsa erkeklerde pek çok sorun yaşanmasının yanı sıra cinsel yaşamı etkileyen problemlerin açığa çıkmasına neden olabilirler.

1074
VAJINISMUS TEDAVISI   

Vajinismus
 
            Vajinismusun tanımı;
Kadın cinselliğinde, vajinanın girişindeki (dış üçte birini çevreleyen) kasların, yineleyici veya sürekli olarak istem dışı kasılması, cinsel birleşmenin kadın tarafından acılı veya imkânsız olarak algılanmasına vajinismus adı verilir.

Vajinismusta aslında, başta vajina etrafında olmak üzere, tüm vücutta kasılma, endişe, korku ve panik hali algılanır. Bu durumu yaşayan kadınlar, çoğunlukla kızlık zarlarının(hymen) çok kalın olduğunu ya da vajinalarının penis girişi için çok dar olduğunu düşünürler. Cinsel beraberlik sırasında, yaşayacakları acı beklentisi içine girerler. Vajinadaki kasılmaya, bacakların kapanması, çarpıntı, terleme, kusma, titreme, ağlama gibi bazı belirtilerin eşlik ettiği görülebilir. Ancak vajinismus tanısının konması için, bu yaşanının sürekli bir biçimde görülmesi gerekir.

Bütün dünyada sınıflama ve tanı kriteri olarak kabul edilen DSM-IV-TR’ de, vajinismus, bir cinsel işlev bozukluğu (kod:306.51) olarak sınıflandırılmıştır ve cinsel ağrı bozuklukları kategorisinde verilmiştir. Ana tanı kriteri olarak da, “vajinanın dış üçte birindeki kaslarda, tekrarlayan ya da sürekli, istem dışı ve cinsel ilişkiye engel olan spazm” kabul edilmektedir.

Vaginismus tanısı alan kadınların cinsellikle ilgili yanlış ve ağırlıklı olarak olumsuz inançları vardır;

- Vajinismusu yaşayan kadınların algılarına göre, vajina girişi, son derece dar ve cinsel birleşme olanaksızdır. Gerçekte ise, vajina yapısı gereği, ilişki sırasında erkeğin penisinin büyüklüğüne göre kendini hazırlar. Cinsel birleşmenin durumuna bağlı olarak, genelde dışa en yakın kısmı oldukça gevşeyebilir. Bu sağlıklı ve normal yapıdaki  bir vajinanın durumudur.

- Vajinismus sorunu olan kadınlar, penisin vajinaya girmek için çok büyük olduğu yanlış algısına sahip olabilmektedirler.

- Bazı kadınlar ise, vajinalarının çirkin, biçimsiz veya garip olduğunu düşünür ve utanç duyarlar. Bu da vajinismus konusundaki, kadınların sıklıkla rastlanılan yanlış inançlarındandır.

- Kadınların bu konudaki bir başka yanlış inançları ise, kızlık zarlarının(hymen) çok kalın olduğu, cinsel birleşme sırasında çok kanaması olacağı ve çok ciddi bir ağrı yaşayacağı düşüncesidir. Bu yanlış düşünce, cinsellikle ilgili çok ciddi bir korku duygusunun kadında oluşması anlamına gelmektedir.

 

 

 

Vajinismusun ortaya çıkışı

Türk toplumu olarak bizim kadınlarımızda, vajinismus sorunu, çoğunlukla evliliğin ilk gecesinde açığa çıkmaktadır. Çünkü cinselliğin evlilik öncesi tam olarak yaşanmayışından, evliliğin yasal olarak gerçekleştiği resmi nikah/düğün gecesine kadar açığa çıkmaz.  Pek çok kadın bu sürece kadar, cinsellik konusunda dini ve etik değerlerin arkasına sığınmış olduğunu bu süreçte fark edebilir.

Nadiren de olsa bazı kadınlarda vajinismus sorunu, geçmişte olmadığı halde, doğum, düşük, kürtaj, ameliyat gibi bu alandaki olumsuz yaşam deneyimlerinden sonra da gelişebilir. Ama belirtildiği gibi, bu dyrum çok çok düşük bir oranda ortaya çıkmaktadır.

Vajinismus sorunu yaşayan çiftlerde, bu sorunu çözmek için önemli oranda etkili ve motivasyon, çevrenin çocuk sahibi olmalarına yönelik beklentilerinden güç alır. Cinsel alanda yaşanan bu problemden aile büyüklerinin haberdar olması da çok önemlidir. Çünkü aile büyüklerinin haberdar olması durumunda, bu sorun, kadının üzerinde çok ciddi bir yük haline gelebilmektedir. Eğer sorun aşılamazsa, bu çiftlerde, boşanma oranının yüksek olduğu da gözlemlenmektedir.

            Kliniklere, cinsel işlev bozuklukları ile ilgili, en sık başvuru nedeni vajinismustur. Cinsel sorunlar konusu içinde, toplumda en sık yaşandığı bilinen sorunun da vajinismus olduğu söylenebilir. Bunda en önemli etken cinselliğin Türk toplumunda tabu özelliğini taşımasıdır. Yine aynı nedenle bu konudaki alan araştırmaları istenilen yoğunlukta gerçekleşememektedir. Çünkü bizim toplumumuzda cinsellikle ilgili konuşmak ve sıkıntıları paylaşmak insanlara zor gelmektedir.  Yine de bilinmektedir ki, Türk toplumunda vajinismus sorunu batı ve uzak doğu toplumlarına göre, daha yüksek bir oranda yaşanmaktadır. Tabiî ki bu yorum yapılmış olan araştırmalara dayanılarak ifade edilmektedir.
 
 
            Vajinismusu ortaya çıkaran nedenler;
 
            Vajinismusu ortaya çıkaran, bizim toplumumuz için bakıldığında, pek çok neden saymak mümkündür. İlk olarak söylenebilecek, belki de en yaygın neden  cinselliğin, özellikle kadınlar ve kız çocukları için ayıp ve günah olarak nitelendirilmesi ve bekaret kavramına aşırı önem verilmesidir. Cinsellik hala, toplumumuzda suç ve günah olarak algılanmaktadır. Evli olmayan bir kadının, genç kızların ve kız çocuklarının cinselliğe en yakın oldukları alan, kendilerini karşı cinsten korumaları şeklindeki yaklaşımdır. Genç kızların yaşamları boyunca kendini koruması beklenen ve karşı cinsten birine, evlenir evlenmez farklı bir yaklaşım göstermesi, cinselliği doğal olarak algılaması ve eşine bu anlamda yakınlaşması beklenmektedir.
 
            Vajinismusu ortaya çıkaran nedenleri incelerken özellikle üzerinde durulması gereken bir konu, vajinismusun temelinde bir eş reddi  durumunun olup-olmadığıdır. Vajinismusu ortaya çıkaran neden eğer eş reddi ise, herhangi bir tedavi girişimi olmayacaktır.
 
            Cinselliğin tabu olduğu toplumumuzda, kadınların cinsel organlarını bile tanımadıkları yönünde bilgiler son derece dikkat çekicidir. Doğaldır ki, bu bakış açısına sahip olan kişiler için, cinsel yönden bilgi sahibi olmak ve bir kadının cinsellik alanında talepkar davranışlarının olması, kabul edilemez bir düşünce şekli olarak görülmektedir. Bunun yanı sıra, özellikle, ilk gece ile ilgili toplumda yanlış bilinenler, genç kızlarda “ilk gece” korkusunu oluşturarak, bu alandaki sorunların ortaya çıkmasını destekleyici bir özellik kazandırmaktadır.
 
            Vajinismus sorunu yaşayan kadınların bir çoğunun geçmiş yaşamında cinsel travmaların da çok önemli bir etken olduğu bilinmektedir. Bunun dışında, birey olarak, kadının, kendi cinsel rolünü benimsemekte güçlükleri olabilmekte, cinsel kimliklerine yönelik  sorunları varsa da, vajinismus görüntüsü ile, problem kaynağı olarak sorun açığa çıkabilmektedir.
 
            Vajinismus sorunu yaşayan kadın, bu problemi ile ilgili olarak yetersizlik duygusu hissetmeye başlar. Cinselliği yaşayamadığı için, bir yandan da kendini suçlu gibi algılamakta ve yoğun suçluluk duyguları hissetmektedir. Cinsel alanla ilgili olarak hissettiği bu duyguları kadınlar tüm yaşamlarına yaygınlaştırabilmektedir. Sonucunda da kadın, pek çok psikolojik soruna bu şekilde yaklaşabilmektedir.
 
  Vaginimusa neden olan bu kasılmalar, gerçek bir girişim haricinde, yalnızca girişimin hayal edilmesiyle bile ortaya çıkabilir. Sadece cinsel ilişki girişimi esnasında değil, jinekolojik muayene esnasında da kasılmalar ortaya çıkabilir ve normal vajinal muayene bile mümkün olmayabilir.

Vajinismuslu kadınların eşleri de bu durumdan son derece olumsuz etkilenirler. Eşlerinde vajinismus sorunu olan erkeklerde, ereksiyon problemleri, cinsel isteksizlik veya erken boşalma şeklinde belirtilerin olması beklenen bir durumdur. Çünkü eşlerinin yaşadığı bu sorun nedeniyle erkekler, kendilerini eşleri tarafından reddedilmiş hissetmekte, eşlerine karşı kırgınlık ve öfke duygusu yaşayabilmektedir.

Vajinismus, bu sorunu yaşayan kadınlar için, sadece bir cinsel işlev bozukluğu olarak algılanmamalıdır. Bu sorun cinsel işlev bozukluğu olmanın yanı sıra, kadınlar için bir somatoform belirtidir. Bu açıklanamayan vücut belirtisi anlamına gelmektedir. Diğer bir deyişle, kadınların çözümleyemedikleri durumlardan kaçmak için kullandıkları savunma mekanizmalarının yeterli olmaması nedeniyle yaşadığı stresten kurtulmak için ortaya çıkan ve açıklanamayan vücut belirtilerinin  görülmesi halidir.

Vainismus sorunu yaşayan kadınların pek çoğunda hamile kalma ve doğumla ilgili korkularda bulunmaktadır. Ancak bilinmesi gerekir ki vajinismus sorunu yaşanmasına rağmen hamile kalma olasılığı vardır.

 

Vajinismus Tedavisi

Cinsel işlev bozuklukları arasında, terapiye en iyi cevap veren problem vajinismustur. Cinsel terapiye başlamadan önce, bu sorunu yaşayan kadının jinekolojik bir muayeneden geçmesi önemlidir. Kişinin jinekolojik yönden herhangi bir sorununun olmadığının kesin olarak belirlenmesinden sonra cinsel terapi süreci başlatılabilir. Bu alandaki cinsel terapi, çift görüşmesi olarak yapılandırılır. Bu terapide çiftin sağlıklı bir cinsel yaşam ile ilgili bilgilendirmeleri gerçekleştirilir. Cinsel yaşama ait yanlış inançların düzeltilmesine özen gösterirlir.

1075
Medya / Eşcinsellik üstüne... ahmettolgay@kibrisgazetesi.com
« : 06 Kasım 2011, 07:13:38 ös »
 Eşcinselliğin doğaya aykırı eylem olduğunu vurgulayan 171’inci madde üzerindeki tartışmalar gündemimizin bu kadar başında mı olmalı?.. Konu adeta mahalle baskısına dönüştürüldü. Bu baskıyı uygulayanlar herkesin eşcinsel hakları üzerinde konuşmasını dayatıyor. Demokrasi bunun neresinde?  Bu ülkenin bütün sorunlarını çözmüşüz de geriye acilen halletmemiz gereken bir tek 171'inci maddenin kaldığı düşüncesine katılamıyorum.
Eşcinsel haklarını yasayla tanıyan ülkeler o duruma gelinceye kadar insanlık tarihine şekil veren nice evrimler geçirmişler, nice kültürel, sosyal ve siyasal sorunlar çözmüşlerdir. Şimdi biz toplum olarak hiç o evrimleri yaşamadan, sistemsizlikleri sistem eylediğimiz, uygar kadın ve erkek haklarını bile kurumsallaştıramadığımız bu çarpık düzenimiz içinde eşcinsel haklarının verilmesine odaklanırsak, dünya çapında da, tarih önünde de gülünç oluruz.
Bugün “uygar” olarak tanımlanabilen hiçbir ülkede eşcinselliğin özgürleştirilmesi kolay olmadı. Bu aşamaya toplumun değer yargılarına karşı büyük mücadeleler sonucu gelindi. Buna rağmen en ileri eşcinsel özgürlüklerin olduğu ülkelerde bile hala eşcinselliğe olağan gözle bakamayan büyük kitleler vardır. Bu konu bir tabu ve ahlak meselesi olmaktan çıkarılamadı. Eşcinseller toplumdan dışlanmış durumda yine kendi kurumlarında ve kulüplerinde bir araya gelebilmekte, topluma katılabilmeleri sınırlı kalmaktadır.
Doğa erkeği erkek gibi, kadını da kadın gibi yaşaması için yaratmıştır. Kadınlık hormonlarının ağır bastığı erkeklerin cerrahi müdahaleyle kadına, aynı durumdaki kadınların erkeğe dönüştürülmesi olayına ise doğal bakarım. Bu, cinselliği belirleyen hormonlarla ilgili bir tıp ve sağlık olayıdır. Bunun dışındaki davranış biçimleri elbette ki doğaya aykırıdır. Erkek olarak yaratılmış bir kişinin kadın gibi, kadın olarak yaratılmış bir kişinin de erkek gibi yaşamasının ve hemcinslerine ilgi duymasının doğallığı nedir?.. Bunu bana hiç kimse açıklayamaz.
   Eşcinselliğin hastalık değil de bir tercih ve norm olduğunun savunulması, buluğ çağındaki çocukları etkileyebilecek bir çağrışımdır. Bu propagandayla etkilenen çocuk, cinsel yaşamını yönlendirmede karmaşa yaşar. Psikolog Mehmet Çakıcı’yı Reşat Akar’ın “Son Durum” programında izledim ve çelişkisine tanık oldum. Eşcinselliğin hastalık olmadığını savunan Çakıcı, daha sonra eşcinselliğin erkek çocuğun küçük yaşlarda annenin etkisinde kalması sonucu ortaya çıkan psikolojik bir durum olduğunu söyledi. Psikoloji biliminde “Elektra kompleksi” denilen bu durum psikolojik hastalıktan başka nedir ki?..
   Kutsanması adına bu kadar devinimlerde bulunulan eşcinselliği, kutsama erkini ruhani bir hak ve yetki olarak uhdesinde bulunduran hiçbir din kutsamamış, tam tersine lanetlemiştir. Din kitaplarında cinsel eğilimlerin Tanrı tarafından nasıl ağır biçimde cezalandırıldığının anlatımları vardır. Lut kavmine Tanrı’nın layık gördüğü akıbet bu anlatımların en ünlüsüdür.
Kutsanmasına çalışılan eşcinselliğin tüm erkek ve tüm kadın nesline yayıldığını düşünün. Erkekler erkekle birlikte, kadınlar lezbiyen ilişkileri gereği kadınla birliktedir. O zaman beşeriyetin sonu gelmez mi?
   Annesiniz, babasınız. Sizi empatiye davet ederim. Olayın sınamasını anne ve baba kimliğinizle yapınız: Hangi anne ya da baba neslini devam ettirmesini beklediği çocuğunu eşcinsel konumda görmek ister? “Ben isterim” diyen anne ve babalar varsa beri gelsinler ve bu istençlerini toplumun önünde mertçe söylesinler. 
   Bir yandan çocuk istismarına karşı çıkmak, öte yandan eşcinselliği savunmak bir çelişkidir.  Çocuk istismarını yapanların da genellikle eşcinseller olduğunu unutmamak gerek. Eşcinsellikle ilgisi olmayan hiç kimse "çocuk" denen kutsal varlığa dokunmaz.
   AIDS gibi bir dünyasal dramı bilmek ve analiz etmek için hekim olmaya gerek yoktur. AIDS denen o çağdaş bulaşıcı ve ölümcül vebayı tetikleyen de eşcinselliktir. Binlerce eşcinsel AIDS'ten öldü ya da AIDS'in pençesindedir. Bu durum bile eşcinselliğin doğaya aykırı bir cinsel eğilim olduğunun göstergesidir. Doğaya aykırı ilişkiden çağımızın en korkunç hastalığı türemiştir. Bir yandan AIDS’e karşı mücadele vermek, bir yandan da AIDS’in kaynağı olan eşcinselliği savunmak bir başka çelişkidir.
   Bu gerçeklere rağmen başka ülkelerde eşcinsellere neden mi özgürlükler ve haklar tanındı? Bu sorunun yanıtını ben kariyer sahibi ve yüksek eğitimli genç bir bayanın bana gönderdiği satırlarda gördüm. İşte o satırlar:
   “Modern dünyanın büyük zaferi !!! Dünyanın bir yerinde çocuklar açlıktan ölmeye terk edilirken, başka bir yerinde savaş ve teröre kurban edilirken veya başka bir yerlerde şiddete uğrayıp istismar edilirken, güçlünün güçsüze zulmü her geçen gün artarken, dünyada cinsiyet ayrımcılığının ve ırkçılığın önüne geçilemezken, insanlar düşüncelerinden dolayı yargılanmadan hapse atılırken veya faili meçhul bir şekilde öldürülürken, eşcinsellerin her türlü haklarının korunması, meşrulaştırılıp ve norumlaştırılması hemen hemen başarıya ulaşmıştır...Bazen düşünüyorum da acaba dünyayı yöneten egemen güçler homoseksüel bir ekolden mi geliyorlar ?."

1076
Psikoloji / Psikolojide Korku ve Güven
« : 05 Kasım 2011, 11:27:07 öö »
Psikolojide Korku ve Güven
I. Temel Güvenlik Ġhtiyacı ve Korkuya Dair Öğretiler
Psikologlar, insanda güven ihtiyacını ortaya çıkaran temel
sebeplere ve kaygı durumlarının iç ve dıĢ kaynaklarına dair araĢ-
tırmalar yapmıĢ, fikir yürütmüĢlerdir. Korkuya ve güvene dair
özgün fikirleriyle ön plana çıkan düĢünürlerden Maslow, Freud,E.H. Erikson ve Horney‟in bakıĢ açılarına burada yer vermek istiyoruz.
Maslow‟un ihtiyaçlar hiyerarĢisi kuramında güvenlik ihtiyacı: Güvenlik ihtiyacı, fiziksel ve duygusal tehlikelerden korunmayı, korkudan kurtulma ve kaygıdan uzak olmayı içerir. Fizyolojik
ve psikolojik açıdan insanın dengesini, normal halini muhafaza
edebilmek için karĢılanması gereken ihtiyaçları kapsar.
14
Fizyolojik ihtiyaçları karĢılanan birey, kendini güvende ve
tehlikeden uzak hissetmek ister. Oysa korku ve kaygı insanın
güvensizlik duymasına yol açar.
15
Freud, korku genelde dıĢ dünyada var olan herhangi bir Ģeye karĢı duyulan bir his olduğu için, anksiete kelimesini korkuya
tercih etmiĢtir. Ġnsanın sadece dıĢ tehlikelerden değil, iç tehlikelerden de korkabileceğini ileri sürmüĢtür. Buna bağlı olarak
anksieteyi kaynakları bakımından objektif, nörotik ve ahlâkî olmak üzere üçe ayırmıĢtır.
16
Objektif anksietede, tehlikenin kaynağı dıĢ dünyadadır. Ġnsan zehirli bir yılandan, kontrolden çıkan bir arabadan, yaĢam
için zorunlu olan bir nesnenin çevrede bulunmamasından korkar. Nörotik anksietede, tehdit id‟in içgüdüsel nesne seçimi içerisinde yer alır. Böyle bir durumda kiĢi, kendisine zararlı olabilecek bir davranıĢta bulunmasına ya da düĢünmesine sebep olabilecek kontrol edilemez bir isteğe yenilmekten korkar. Bir baĢka
deyiĢle nörotik anksiete, fevrî, dürtüsel isteklerin açığa vurulması
sebebiyle cezalandırılma korusudur.
17

1077
Hüseyin KAÇIN / KARA TOPRAK
« : 30 Ekim 2011, 11:21:17 öö »
 -senin beyaz kelebeklerine-

Üzülme!
gül yüzlü kelebeksin
sen de kanat çırpacaksın üç gün
karanlık gecelere ışık olacaksın
ay senin ellerinde büyüyecek
gün perdesini sen çekeceksin her sabah
güneşe umut olacaksın
yarınlar seninle gülecek
yıldızlar seninle oynayacak

Siyaha ağladığın kadar
beyaza da güleceksin

Sabahlara sarıldıkça
akşamlara koşacaksın
kara toprağa sende aşık olacaksın
beyaz gelinlikler giyeceksin

Aşk'a kanat çırptıkça
beyaz kelebek olacaksın

Üzülme!
ışıklara karışacaksın
ışık olacaksın...

30.10.2011
11:45
edirne

1078
Hüseyin KAÇIN / AŞK+ SEVGİ= DİN
« : 30 Ekim 2011, 03:11:49 öö »
AŞK SEVGİ DİN

- özge sever'in gözyaşlarına-

Aşk diyen aşksızlar
Sevgi diyen sevgisizler
Aşkın ve Sevginin önünden ve içinden çekilin ki
Aşk ve Sevgi bize hasret sizin ellerinizde kirlenmesin...

Din diyen dinsizler
Din sizi ne görür ne de işitir
Din Aşksız ve Sevgisiz kalplerin kapısında dilenci olmaz
Din Aşk ve Sevgiyi kuşatan sonsuz bir nurdur

Aşksızlar Sevgisizler Dinsizler...

29.10.2011
20:45
edirne

1079
Tarih & Türkiye / TÜRK AYDINI GENÇ NESLİN YEMİNİ
« : 28 Ekim 2011, 01:18:46 öö »
TÜRK AYDINI GENÇ NESLİN YEMİNİ

Hüseyin KAÇIN

www.huseyinkacin.com

Tarihi bir anıt gibi, som altından yekpare bir sütun gibi aydınlatan, Türk Milleti'nin kaderini ve geleceğini yüklenerek üzerime, yılmadan yürüyeceğim.

Bu öz bilinçle, önüme kurulacak bütün engelleri ve tuzakları kararlılıkla aşacağıma dair yeminimi, bir tohum gibi her seher vakti yüreğime ekiyorum. Ben yılmaz ve sarsılmaz şahsiyetimle istikbalin Türk Aydınıyım. Ben gelecekte değil şimdiden büyük bir kudreti bağrımda taşıyorum. Yarın büyüyecek olan değil bugün büyük olan asil soyluyum. Türklüğüm, kudretimdir, şanımdır ve şerefimdir. Bu uğurda  yüreğime ve rüyalarıma değin saran bir heyecanla çalışmak  ana rahmindeyken tarihin kaderime damgaladığı  kutlu bir ödevdir.

Fikren, ilmen, bedenen güçlü ve yüksek karakterli bir neslin hür bir ferdi olarak sesleniyorum.

Ulu Tanrım!

Endülüs ve Bağdat'a Ağıt yakmayacağım. Ağlamak kaderim değil artık. Şanlı mazinin horasan erenleri gibi istikbalin Türk Aydını olarak Endülüs'ü ve Bağdat'ı diriltecek kudreti diliyorum.

Ulu Tanrım! Kanadı incinmiş, karnı acıkmış bir serçenin ötüşünü duyar ve anlarsın. Yardımını esirgemezsin. Türk Milleti'nin istikbaline olan inleyişlerime merhamet eder misin?

Yeminim istikbalin her gününü, her saatini, her saniyesini ve hatta varsa eğer saniyenin içindeki zamanları da kuşatacaktır. Şahsiyetim, boş uğraşlarda, zevklerde, seyirlerde değil, beyinsel düşünce dünyamda mazinin bilgisini kuşatarak ve istikbale yenilenerek yol alan kudreti yeşerterek olgunlaşmaktadır.

Roma'nın bütün kentleri, Sibirya'nın buzlu yolları, Afrika'nın çölleri ve Balkan'ların yıkılmış minareleri merhametime hasret beni beklemektedir. Kainat, (alınyazısı ile birlikte) benim yüreğimin genişliğini öz ülke edinmek için Tanrı'ya yalvarmaktadır.

Aşkla doğdum, Aşkla yaşayacağım, Aşkla öleceğim.

Benim aşkım anlatılmadı hala genç delikanlılara ve kızlara. Geleceğin anneleri daha şanslıdır. Kudretli Destanımı anlatacaklar yavrularına, yüreklerindeki ve gözlerindeki kıvançla. Benim aşkım sadece bir  yüreği değil, hücrelerine değin kainatı kuşatacaktır.

Hafıza sarayımda, Hazreti Mevlana, gecen her demin ardından yarın yeni bir şeyler söylemek için gülümseyecek, Farabi, mutluluk adına seslenecek, Fuzuli beyitlerini terennüm edecek, Mehmet Akif, Çanakkale Şehitlerinden seslenen bir Bülbül gibi hitap edecek bana ve yol arkadaşlarıma. Tarihin bütün kudretli şahsiyetleri ölmemişlerdir. Beyinsel düşünce dünyamın ve yüreğimin kutlu konuklarıdır. Gerektiğinde yitirdiği hikmeti Batıdan alacak ve Dante ile birlikte haykıracak:

Ey yurt! Ey yurttaşları birbirine bağlayan duygu!

YARIN YENİ ŞEYLER SÖYLEYECEĞİME DAİR YEMİN EDERİM.

1080
İnsan olma ızdırabı çekerken neler yaşıyorum? (başlık bana yollanan bir e mailden alınmıştır teşekkürler kendisine)
İnsan olmaya başladığım hissediyorum. Yalnızlığım katlana katlana artıyor ve ben bütün bunlardan tuhaf bir haz alıyorum, deliriyor muyum, değişiyor muyum (evet değişiyorum), ne yaşıyorum bunlara henüz net bir anlam veremedim. Yeni bir ‘ben’ oluyorum.  
 Saldırı savaşları hep daha bir heyecanlı geçer ya aynen onu yaşıyorum hayatımda. Artık savunma, boyun eğme, tepkisiz kalma zamanlarını geride bırakmak istiyorum. Bunları yaparken, diğer insanlardan biraz fazla bildiğimi gördükçe, biraz fazla güce sahip olunca işler karışıyormuş. Halbuki ben işler daha da yoluna girecek sanmıştım, yanılmışım. İşler yoluna giriyor aslında ama ben bu yeni hayatıma alışmakta zorlanıyorum, doğal olarak. Bir şeyleri yok sayarken boyun eğerken hayat daha kolay gibi görünüyordu, sonuç belliydi, ama şimdi sonucu belirleyecek olan ben olduğum için daha çok çabalamam gerekiyor, şimdi yıllardır almadığım sorumlulukları alıyor, yıllardır görmediğim zorlukları hissediyorum. Yüz üstü yere çakılıp duruyorum aslında bir yandan. Diğer yandan da hoppala diye kalkıyorum, kimsenin elinden tutamıyorum artık, çünkü elinden tutacağım kimse yok ki. Böyle birinin olacağına dair inancım da pek yok diyebilirim. Bazen böyle birine ihtiyacım olmadığını da düşünüyorum.
 Bir zamanlar neredeyse taptığım babam bile gözümde gittikçe değersizleşiyor, sevgi olarak hala aynı yerde, ama bir insan olarak babamın her gün aynı şeyleri yapması, hep aynı şeyleri düşünmesi, benim hayallerimi anlamaya çalışmak için zerre kadar çaba göstermemesi, ama bir yandan kendi havasını atmak için profesör olmamı istemesi ağırıma gidiyor esasında, ya da bir yandan bir şeylerle oyalan, kimsenin işine bulaşma, devlete kapağı at diye akıl veren insanların etrafımda bahçedeki ot gibi türemesi beni bu konuda engelleyen duvarlar gibi. Kendileri yapamadıkları için benim de yapmamı istemiyorlar mı? Ya da şimdiye kadar bana kaşık kaşık yedirilen bırak başkası yapsın düşüncesi bu kadar mı kabuk bağlamış şekilde yerleşmiş herkese. Bütün bunları yaşamak beni bir yandan alt etmeye çalışırken, bir yandan da güçlü kılıyor. Bazen gümlesem de, sonradan bunu fark edip bir şeyleri düzeltmeye çalışıyorum en azından. Artık kararlarımı alırken, başkalarından onay almaktansa önce kendimin ne istediğini sormayı tercih ediyorum, bir de acele etmenin çok anlamsız olduğunu anlıyorum. Bu sene mezun olacağım, herkes iş iş diye koştururken, ben henüz karar vermediğimi ve biraz daha düşünmem gerektiğini biliyorum. Ama o çok bilenler, çalışmaya başlayınca alışırsın düşüncesindeler, nasıl olacaksa. Bu zihniyetten midir, Pazar akşamı herkes internete of yeni dönem başlıyor, ay tatil ne güzeldi diye yazdı. Gerçekten sevdiği işi yapan insanlar böyle bir isyan içinde değiller. E demek ki ben de bu insanlardan olmak için acele karar vermemeliyim. Mecburiyetten dolayı yaptığım işlerden şimdiye kadar zevk almadım, tam anlamıyla yapmadım, isteksizdim, bunları bile bile yaşamak istemiyorum tekrar. İnsanların yaşadıkları şeylerin çoğunun da mecburiyetten kaynaklandığına pek inanmıyorum artık, nerede kaldı seçim yapmak o zaman, ama hep mecbursun kelimesi ile yaptırılmaya çalışıldı bir şeyler bana da birçok insana da. Ders çalışmayan çocuğa da hep böyle yaklaşılmadı mı?
 Ben hep annemin, babamın, ağbimin, diğer insanlarınki gibi bir hayatım olacak zannediyordum, sıradan, aynı düşünceler, evlilik değil evcilik tadında. Şimdi bunlar değişmeye başladı kafamda, meyvesini de yiyorum sanki yavaş yavaş. Kendi başıma düşündüğüm staj başvurum, zor insanlarla çalışma merakım, seçimlerimin sorumluluğunu almaya çalışma bunların bazı örnekleri. Ama bu yazıyı okuyan kimse zannetmesin ki bunlar benim için kolay, hadi yapayım dediğimde yapıyorum. Hiç kolay değil, hala eski derimden kurtulmaya çalışıyor, sinirlendiğimde eski ben gibi bir tepki verme tehlikesi ile karşı karşıya kalıyor, kalp atışlarım hızlanıyor, hala hata yapıyor ki insan olmanın en belirgin özelliği bence, yani hala ızdırap çekiyorum değişmek için. Bu zamandan sonra vazgeçmek benim için vicdan azabı oluyor, ne olursa olsun kalıp savaştıktan sonra bir şeyler olmazsa, en azından başım dik dolaşır yaptığıma inanırım. Ama ne zaman ki yapmıyor, kaçıyorum eskisi gibi, işte o zaman o kaygı, sıkıntı, başarısızlık gibi eski duygularım beni sarmalıyor. Bu yazıyı yazarken kaç kez duruyorum, vazgeçiyorum, kaçmaya çalışıyorum, ama ellerim yine klavyeye gidiyor, artık ancak böyle iyi hissediyorum kendimi. Eski oynadığım oyunlarda birilerine iyi görünmek için övgü almak için yaparken bunları, şimdi ise kendime iyilik yapmak için, değişmek istediğim olmak istediğim ‘ben’e yapıyorum bunları, ve artık özellikle de erkeklerin hayatlarında yaptığı her şeye sosyal faaliyetinden, ibadete kanmamaya çalışıyorum, herkes bunu kendisi için yapmıyor mu? Benim yaptıklarım, yazdıklarım tabi ki ilişkilerimi, birilerini etkileyecek ama bunları ben yapıyorum, kendim için. Bunu da gayet narsistçe söylerim, kimseyle de paylaşmam. Artık insanların yerine bir şeyleri yapmak da saçmalık olarak geliyor bana, o da bir insan, ben de insansam benim yapabildiğimi o da yapabilir. İşe yaramayan düşünceler, ego savaşları, oyunlardan kurtulmaya çalışmak, bunları fark etmeye başlamak ile başlanabilir.
7 Şubat 2012  /gokkusakgok@mynet.com

YILDÖNÜMÜ AMA BİLDİKLERİNİZDEN DEĞİL

Bugün 23 Ekim 2011i geride bıraktığım ilk saatleri yaşadığım gece. 23 Ekim 2010 benim hayatımın her alanındaki birçok şeyi değiştirdiğim terapi sürecime başladığım gün.
 Boyumun 3 katına ulaşmış korkularımla evden çıktığımı, ve o güne nasıl başladığımı o kadar iyi hatırlıyorum ki, dizlerimdeki titremeyi hala hissediyorum düşününce. Ben zannediyordum ki, biten ilişkimi konuşacağız, erkek arkadaşımın benden aldığı kendime güveni yerine getireceğiz, konuştukça rahatlayacağım, üzerine para vereceğim, o beni daha da çok rahatlatacak, ve bu iş de kısa sürede bitecek. İtiraf ediyorum ki bunları düşünüyordum. Ama baktım ki ilk seanstan çıktığımda hissettiğim sahte rahatlama hissi, yerini 2. 3. 4. seanslarda eve geldiğimde istediğim uyuma, çektiğim baş ağrısı gibi şeylere dönüştü. Üzerimden tır geçmiş gibi hissediyordum kendimi. Allah’ım bıraksam mı acaba, nasıl olsa psikolojik danışmanlık okuyorum, bundan sonrasını kendi kendime halledebilirim. Hem ne var ki hayatımda yatıp kalkıp şükredeyim halime, yediğim önümde yemediğim arkamda. Bunun gibi aklımdan geçen düşünceler arttıkça, kendimi daha çıkılmaz bir yola soktuğumu anladım ve birçok insan terapiye devam etmeye cesaret edemezken, ben ise bırakmaya cesaret edemedim. Sonrasında yaşayacağım pişmanlık eminim ki çok şiddetli olacaktı ve bununla baş edemezdim. Ben bu kadar güçlü değilim. Taptığım bir babam, ölümünün yasını tam tutamadığım bir annem, narsist bir ağbim, kişiliğinde ciddi sorunları olan bir üvey annem var. Yanımda bana destek olacak kimse yokmuş aslında. Göbek bağım mı gönül bağım mı bir şeyler kopmuş aslında çoktan bunlarla. Çölde tek başına atının üstündeki bir kovboy gibiyim.
  En önemli şeylerden biri ben bir erkek terapiste gidiyorum, erkekleri kötüleyeceğim, tanıdığım erkeklerin hepsi kötüydü çünkü, kadın olsaydı bana hak verir beni anlardı, biraz da erkek dedikodusu yapardık, hele ki bekar kadın olsaydı ooh neler kaynatırdık. Bu adam üstüne üstlük evli.
 O kadar ufak hissettim ki zaman zaman kendimi o seans odasında. Karınca bile benden daha güçlü herhalde dedim. Onaylanmayı, evet haklısın cümlesini duymayı o kadar çok bekledim ki bir zamanlar. Ama şimdi iyki o cümleyi duymamışım diyorum. Hayatım boyunca duydum da ne oldu ki, günlerce arkadaşlarıma erkek arkadaşlarımla olan sorunlarımı anlattım, benim haklı olduğumu o erkeğin bana layık olmadığını söylediler. Demek ki bu da yetmedi. Hayatımda bir şeyler eksikti.
 Devam eden zamanda, bu terapi işi eğlenceli olmaya başladı, güzel şeyleri gururla anlatmak, bakın bunu da yaptım bakın bunu da yaptım, bugün yatağımdan kalkarken hiç zorlanmadım, terapiye gelmeye üşenmedim demek, beni güçlendirdi. Artık terapistim bana gücünü koru gibi cümleler kuruyordu, çok şükür demek ki pilim dolmaya başladı. Yazmaya başlamak gittikçe keyif verici oldu. Eğer bir gün hayatımı roman yaparsam, bunları kullanacağım. Artık benim de bir hikayem var. Acılarım var yine içimde, ama artık seçtiğim kelimeler, acılarımdan çıkardığım anlamlar, gözlemlerim, deneyimlerim, nasıl yandığım yazıyor içinde bu hikayenin. Gündeki anneler gibi sızlanmalarım, şikayetlerim, tatminsizliğim yok içinde. İçimden bunlar tam anlamıyla gitmedi tabii ki, ama artık o kadar uzaklaştılar ki, el sallıyorlar ama ben umursamıyorum onları. O anneler yazımdaki annelerin azmi var artık hikayemde. Gözyaşlarım akarken gururla akıyorlar artık. Hissetmenin gururuyla, saklanmıyorlar kimseden. Ne var ki bunda onların da görünmeye ihtiyaçları var belki. Ağlamak da gülmenin kardeşi değil mi. Öylelermiş, bunu da öğrendim.
  Köleydim, efendi pozisyonuna yükselmeye başladım, bir ara rehavete kapılıp ben de mi birilerine gücümü göstersem dedim, sonra dedim ki geldiğin yerini unutma. Köleyken efendini sevmiyordun aslında. Efendileri hiç sevmedin. Güç, para benim tapacağım şeyler değil. Yükseldikçe terapistimin koltuğu da aşağı inmeye başladı. Sıradan biriymiş o da benim gibi. O da çok acı çekmiş. Çok ilginç, psikologlar hiç acı çeker mi. Hem onun tuzu kuruydu, mesleğini eline almış, işi tıkırında gidiyordu. İşin aslı bu değilmiş tabii ki. Buram buram deneyim ve acı kokan biriyle çalışıyormuşum aslında. Ve ona dürüstüm artık, muhalefet olmayı da seviyorum ona. Güvenim de var en özel şeylerimi ona anlatabiliyorum. İyi bir erkekmiş her şeyden önce. Dünyada iyi erkekler de varmış. Eminim ki benim iyi olmamı içtenlikle istiyor, gelişimimi gördükçe o da mutlu oluyor. Babam sordukça bu psikolog işi ne zaman bitecek diye, sertliğimle daha zamanı var diyorum. O terapiler benim çocuğum gibi oldu artık çünkü. Onları korumak, kendimi korumak demek. Ayrıca madem ki bu kadar uğraşıyorum kendim için, önce bir adım önümdekini sağlama almalıyım.
  Biriktirdiğim erkek koleksiyonunu sadece terapistim biliyor birçok detayı ile. Koleksiyon ismini de kendisi verdi buna. Biraz utandım gibi sanki bunu konuşurken ama sonra beni yargılamayacak kişinin o olduğunu bildiğim için de onunla paylaşabildim bunu. Şimdi koleksiyon yapmayı bıraktım, bugüne kadarkiler bana yetti dedim. Aşk güçlü kadınların işidir demiştim, ama ben henüz tam olarak güçlenmedim ki, neden bir ilişkinin hazin sonucunu görüp yine kendimi suçlayayım. Evet yine beni terk ettiler. Yine başaramadım demenin hiçbir faydası yok bana. Ve gerek yok artık böyle bir şeye. Ben kendimi birçok alanda kanıtladım zaten. Akademik yaşantımdaki başarım, yaptığım ve yapacağım gönüllü çalışmalarım, insanlarla ilişkim. Hepsinde başarım var. Aileme başkaldırdım ve kabul ettirdim kendimi. Birçok arkadaşıma da öyle. Bunları yaptıkça yalnızlaştım ama, daha çok üşür oldum tepelere çıktıkça. Farklı düşünmek, görünmeyeni görmek, üzerime aldığım sorumluluklarını yerine getirmek, hepsi bir değişik etki yaptı bünyemde. Neden mavi kapak biriktiriyorum belediyeye ya da başka bir yere göndermek için, neden evde çöpleri ayırıyorum, kağıt çöplerini başka yere atıyorum, neden suyu daha az harcıyorum, neden insanların açıklarını yüzlerine vurmuyorum artık, neden bazı şeyleri her yerde söylemiyorum, neden insanlığa nasıl faydalı olabileceğimi düşünüyorum, neden kendimi mutlu etmeyi istiyorum, neden artık keyif aldığım şeyler değişiyor, neden maneviyata daha çok yöneldim, neden dünyanın iyi bir yer olduğuna inanmak istiyorum, neden hayata bu kadar tutunuyorum, neden bir anda içimden eğitim uğruna işi uğruna dayak yiyen bir öğretmen gibi olmak, onun yaşadığı tutkuyu yaşayabilme isteği geliyor, neden sıra dışılıklar bana artık daha sıradan geliyor, neden sınırlarımı, duvarlarımı artık yıkıyorum, neden artık bir erkek arkadaş istemiyorum, neden artık babama tapmıyorum, neden artık ağbimi eskisi kadar umursamıyorum, neden kendimi ona ve diğerlerine kabul ettirmeye çalışıyorum, ben buyum diyorum, neden cesaretimi arttırmak için uğraşıyorum, neden yüksek lisans ve doktora yapmak konusunda daha hırslıyım, neden bazen bunların hepsinden vazgeçip, güne sabah programı ile başlayıp, akşamı dizi ile kapatmak istiyorum, neden insanların sahte gülüşlerini, iltifatlarını daha kolay fark edebiliyorum, neden bunların hepsinin YAŞAM’ın kendisi olduğuna inanıyorum artık?
 Cevap basit, ben E. Üniversite son sınıfta okuyan, hayatını şimdiye kadar pek gözden geçirmemiş, geçirse de hep olumsuzluklarımı görmüş, suçu hep başkasında aramış, 24 yaşında çocukluktan henüz çıkmış, nasıl başladığını kendisi de hayal edemeyen, ama risk almayı seven ve terapiye gitmeye başlamış, 1 yılını doldurmuş kıdemli olma yolunda ilerleyen bir danışanım. Yolunda emin adımlarla ilerliyor, daha da ilerleyeceğine inanıyor, çok baltalanıyor, çok darbe alıyor, bazen çok kaygıları var, korkuları var, ama artık kaçmıyor, inadına gidiyor üzerine. Bu dünyada tek başına yaşamadığını, ama bir o kadar da tek başına olduğunu öğrendi, bu ağır gelmesine rağmen, omzunun bir yerine koydu.
 İçtenlik, cesaret, umut, korku, hüzün, sevinç gibi duygularla yoğrulmuş bir yazı yazdım bugün. Kendime dokunarak yazdım.

iletişim: gokkusakgok@mynet.com

Sayfa: 1 ... 70 71 [72] 73 74 ... 89