İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - psikolog

Sayfa: 1 ... 68 69 [70] 71 72 ... 89
1036
Genel Tartışma / ERKEKLER AĞLAMAZ (TECAVÜZ)
« : 08 Mart 2012, 09:46:57 ös »
TECAVÜZ MAĞDURU ERKEK ÇOCUKLARININ ÇIĞLIKLARINI DUYAN KİMSE YOK MU?

Psikolog Hüseyin KAÇIN
0 555 326 22 91

Zihnimin her parçasında virüs gibi dolanan endişeler.Düşlerime kadar giriyordu,rüyalarımda hemcinslerimle beraber edecek kadar eline geçirmişti beni.Saplantı mıydı neydi?Nereye gitsem benimle. Bari namazda beni rahat bıraksa. Cumadayım;eğilen insanlar,Rab’lerine secde halindeler,benim düşündüğüm şeye bak ya.Ayıp ulan ayıp…
7-8 Yaşıma kadar benim “biricik” ablalarım annem ve yengem. Hepsi beni o kadar çok seviyor ki banyoda bile benimleydiler. Hiç aklıma getirmek istemiyorum ama abim bana tecavüz etti.

http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=486.0

tıklayınız

TECAVÜZ MAĞDURU ERKEK ÇOCUKLARI ....

Onun öncesinde kendi durumundan bahsetmek istiyorum.Durumu iyi olan bir ailede doğdum.küçüklüğüm hep ilgi ve alaka ile geçti.fakat 6 yaşımda annemin bir anlık dalgınlığı ile beni sokakta tek başıma oyun oynamaya bırakması sebebi ile mahalledeki sapık bir fırıncı çırağı tarafından tecavüze uğradım.O andan itibaren hayatım köklü olarak değişti.Annem durumu eve döndüğünden farketti.

http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=467.0

tıklayınız

çocukken  babamdan  yeterince ilgi ve sevgi  görmedim...
Ailemizde  aşırı derecede geçimsizlik söz konusuydu   ...
evde kavga eksilmezdi  sürekli  annem ve babam kavga ederdi...
maddi yönden  çok sıkıntılı bir aileydik...
bunun sonrasında...
bu olaya gelince  bir baba sevgisi ne ihtiyaç duyuyordum...
ilgiye ve sevgiye muhtaçtım...

sessiz içine kapanık biri idim  kimse ile konuşmaz  oyun oynamazdım...
ders çalışmaya gelince  ailemde ne annem nede  baban yardımcı oluyordu...

başarısız degildim ama  başarılı biri de degildim...
hep erkek ögretmenlerime karşı bir tevazu içinde olurdum...

10 yaşında  komşumuzun yaklaşık 20  yaşındaki oguları tarafından tecavüze ugradım...
istemedigim halde bana karşı cinsel yönden yaklaşımlarda bulundu...
ne kadar zor kulansamda o çucuk halimle  istenmeyen şeyler oldu...

ardından  beni tehtit etti söylemem konusunda beni korkutmuştu...
daha sonra okuldan eve gelince evden çıkmaz oldum...

sürekli kendimi odalara kapatıp gizlice aglıyordum...

artık ne ders çalışıyordum neden bişey yiyip içiyordum...
iştahsız suskun içine kapanık  duygusal bir çocuk haline gelmiştim...

bu olayı yaşamak  beni bu yönde tahrik etmişti...
abim  bu yönümü fark etti  ve  benimle cinsel içerikli videolar izleyip  birlikte oluyordu...

bu artık alışkanlık haline gelmişti...
sürekli birlikte oluyorduk...

bu yaklaşık orta okulu bitirene kadar sürdü ...
liseye başlayınca  abim askere gitmişti...

böyle olmak istemiyordum abimle her birlikteligin sonunda pişmanlık duyuyordum...
artık kendime söz  vermiştim  bunu bırakacaktım...




"eşcinsel olmayı kabul etmek demek; size çocuk yaşta cinsel tacizde bulunan insanı haklı çıkartmak demektir."
GAZETECİ İKLİM BAYRAKTAR " EŞCİNSEL TERAPİ RÖPORTAJLARI "
EŞCİNSEL TERAPİSİ
Psikolog Hüseyin KAÇIN
0 555 326 22 91

http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=822.0

okumak için linki tıklayınız!

İklim BAYRAKTAR
a.iklim.bayraktar@gmail.com


1037
Önce arkadaşımın dershaneden hocası, ihtiyacım olan beni rahatlatacak psikolog, sonra en mükemmel erkek, sonra aşık mı oldum acaba dedim, bir ara babam ama babam kadar yaşı yok, sanki biraz da ağabeyi, ay bu adam nasıl bir adam, çözmem lazım bu adamı, bu adamı herkes çalmak istiyor birilerinden, ben de mi çalıyorum acaba, ben en iyisi biraz ara vereyim yer de uzak zaten, hem zaten halden anlar, bir de nasılsa aradığı sorduğu neredesin dediği yok, yok yok bu adam kesin mükemmel erkek bunun gibisi yok, türünün tek örneği bu adam, üstelik de karısı var, e benim sorunum da erkeklerle bu adam beni iyi eder.
 1,5 yıllık terapi sürecimde kafamdan geçen cümleleri oldukça cüretkarca özetlemeye çalıştım yukarıda. Bir zamanlar ciddi ciddi psikologuma aşık mıyım diye düşünüyordum, renkli göz takıntım da var, adamın gözleri de renkli, adam benim için gördüğüm en mükemmel erkekti, cinsellik beklemiyor, beni yüzleştirmeleriyle duvardan duvara vuruyor ve ben gık çıkarmıyorum, beni anlıyor beni dinliyor. Tamam, işte bu adam gördüğüm en iyi erkek. Tabi bu aşk mı elektriklenme mi izdivaç programlarındaki tabirle nedir belli bir zaman sonra anladım. Aşk falan değil. Bu adam dünyada tek de değil. Sağ olsun kendisi bir gün sorduğum soruya çok cesurca bir adım atmamı sağladı. Karınız kıskanmıyor mu sizi diye sordum ara kendin sor dedi. Dedim yine aldık derdi başa. Korka korka, titreye titreye aradım psikologumun karısını. Zannediyorum ki kadın beni tersleyecek konuşacak, ben de aklım sıra hah kadın beni kıskandı diyeceğim. Oyunumu bozdu benim psikologun karısı, bu adamın mesleğine çok emek verdiğini, onun işinin bu olduğunu kabullenmiş, sen de onun sıradan bir danışanısın dedi, oh bir güzel aldım cevabımı yani. Sonra anladım ki bu adam da sıradan bir erkek, evet belki şimdiye kadar tanışmadığım karşılaşmadığım bir erkek, beni neye inandırdı eğer aradığım erkek psikologuma yakın bir kişilikte olacaksa böyle bir erkek var, git ara bul. Bu artık benim inandığım bir şey oldu. Bundan önce her deneyimsiz seçimlerimden sonra iyi erkek yok, erkekler kötü derken henüz bulamadığım doğru erkeği arayış çabasına girmek daha öncelikli oldu benim için.
 Psikologdan utanılmaz. Her şey anlatılır o odada, ay bunu nasıl söylerim ay utanıyorum deniliyorsa aksine söylenmeli o odada çözümlenmeli. Bu da belki bir oyun ama hiç söylenmeyen itiraf edilemeyen şeyler orada ortalığa dökülmüyor mu? E o zaman ben size tuhaf duygular hissediyorum benim için mükemmel erkek sizsiniz demek de çok korkutucu olmamalı. Klasik psikologa söylerseniz, hemen sizi yönlendirir. Siz de bir tekmeyi de oradan yemiş olursunuz. Ama Psikolog Hüseyin Kaçın'a söylerseniz, sizi didikler didikler doğruyu buldurur. Ergen dönemindeki komik baba arayışını andıran büyük adama aşık olma gibi bir durumu gözünüze sokar. O söylemez ama buldurur.
 Terapiye başlamadan önce psikoloğumu yobaz, kadın düşmanı diye konumlandırmıştım kafamda ne de olsa erkek. Ama bir kadına gidersem erkek dedikodusu yaparım diye düşündüm. İçten içte ah evet canım çok haklısın cümlesini duymak istiyordum ama bir yandan da bu kadar deneyimsiz tecrübesiz ilişki kurduysam var bunda bir yerde hata diyordum. Bozulmuş ilişkilerim, bir zamanlar taptığım, hayatım boyunca gıcık olduğum bir ağabeyim vardı, bunlar hiç mi etkilemedi diyordum. İyki de bir erkek psikolog buldum, yaptığımız dedikodular daha kaliteli.
 Şimdi bir zamanlar gözümde en mükemmel erkek, tanrı olan psikolog insan oldu. O da benim gibi, dışarıda bir çay içmeye davet edebiliyorum. Ne zararı olabilir ki. Hiç. Şimdiye kadar yaptıklarımı yapmıyorum ki artık, sağlam adımlarla gidiyorum. En fazla reddeder beni, ben de döner arkamı giderim dedim. Dışarıda bir tanıdıktı belki, ertesi gün seans odasında psikolog. Bu dengeyi ben onun sayesinde kuruyorum. Zaten denge olduktan sonra kötü olabilecek ne ki. Doğru seçimin ne gibi zararı olacak dedi bana bir gün bu adam. Altı o kadar boş geldi ki, şimdiye kadar elle tutulur hakikaten benim seçtiğim doğru bir şey yok ki getirisi ya da götürüsü olsun, bir şey hariç terapiye başlamak. İşte bu böyle bir hayat, eski narsist kişilik bozukluğu olan sevgilinize teşekkür edersiniz benim gibi terapiye başlattığı için. Ben de bir narsistim hemen müdahale etmeliyim ben karar verdim terapiye diyeyim ayıp olmasın. O çocukla böyle bir ilişki yaşamasam terapiye başlar mıydım, çok ihtimal vermiyorum, bir zamanlar gittiğim gibi psikiyatriste gider ilacı alıp uyumak isterdim. Hayatımın salaklığını da yapmaya devam ederdim. Hâlbuki ben 1,5 senede yıktım hayatımı, her şeyi bombok ettim. O her şey zaten bombokmuş ama. Bunu kabullenebildim nihayet. Kurduğum arkadaşlıkların çok azı şu anda devam ediyor. Yalnız oldum gittikçe. Ama sevdim bunu. Mahremiyetimi koruyabiliyorum artık. Her önüme gelene ilişkilerimi anlatmamayı öğrendim. Minibüs teyzeleri gibi herkese anlatırdım. Ne olmuş sonunda hiç. Ya da başkalarına göre yaşanan ilişkiler, en yakın sandığım arkadaşım bile beni kendi repertuarındakilerle dolduruşa getiriyormuş aslında, kötü niyet var veya yok. Bunların hepsinden etkilenmeye dünden hazırmışım ve bunlar da beni etkilemeye hazırmış aslında. Onlar değişmedi ama ben değiştim ve ilişkilerimi yıktım, yaktım. Erkeklerle olanları da öyle, daha doğrusu onlarla henüz emekleme aşamasındayım. Yaktım kırmızı ışığı önce, şimdi sarıda gözlemleme tanıma safhasına geldim, bir ara da yine salaklık yapıp kapatmışım kendimi sanki böyle çözülecek gibi. Öyle hemen super woman olunmuyormuş.
 Şimdi ise bambaşka bir yerdeyim bugünkü seansımda da söyledim ben üç ayda falan vedalaşırız diye tahmine diyordum. Ama gerçekten terapi yapıyorsanız, sıra dışı bir terapistseniz olayı didikler didikler derinine inersiniz. Herkes biliyor ki su üzerine çıkan problemler tek başına bir şeyler değiller. Hepsi alttakilerin basıncından yüzeye çıkıyor. Terapiye gitmek çok aşağılık duygusu yaratacak bir şey gibi dururken aslında size bir güç de veriyor. Cem yılmazın gösteride dediği gibi Pazar programlarında bir çocuk vardır ya sen salaksın yapamıyorsun o çocuk yapıyor demek içindir. Ben de bak sende yürek yok, cesaret eksik gidemiyorsun diyorum bana neden psikoloğa gidiyorsun diyenlere. Dışımdan söylemiyorum. En azından bugün de dediği gibi Hüseyin hocanın geçmişimi temizliyorum. Öyle klasik yöntemlerle kağıt yazıp yakarak falan değil ama dışarı atarak değil içime atarak onu kabullenerek yapıyorum bunu.
 Sanmayın ki kolay. Kaç sefer her şeyi bırakmak istedim, vazgeçmek istedim. Ama iyi olmak istiyorsanız, hayatınızda bir şeyler yolunuza girsin istiyorsanız bir bedel ödersiniz. Benim bedelim de bu demek ki. Şimdi artık kendime dönme sırası geldi. Kitap okumak, öğrenmek, bilgiye aç olmak, ne çocukluğumda ne ergenliğimde yaptığım bir şeydi benim. Kendini çok akıllı sanan babam bizim çocuklarda hiç okuma hevesi yok derdi. Dedi de ne oldu, olan ortada. Bir yandan devamı gelecek bir kariyer derdindeyim. 1 2 sene bir şeyleri yapmaya fırsatım var ama sonra kim bilir narsist, kim bilir kaçık bir iş verenle veya hiçbir şeyden anlamayan bir işverenle (belki bunlar da bir kodlama) işe başlayacağım ve artık bu kadar zamanım olmayacak belki. Üşengeçlik tembellik insanın fıtratında var sanırım. E herkes kolayı yaşamak kolay yoldan elde etmek istiyor. Ben de eskiden öyleydim, yine öyle takılayım demek gelirken içimden ki zaman zaman da demiyor değilim, arttık bunları terk etmenin vakti geldi diyorum. İstesem de eskiye dönemiyorum, hemen de yeni olamıyorum arada kaldım. Yeniyi istiyorum ama uğraşmak çabalamak zor geliyor. Yapmaktan başka çaresi de yok bunu da biliyorum. Özetle bu herhalde sürecimin en karmaşık kısmı. Artık sığınacak bir şeyim, bir depresyonum yok, acılarımla kucaklaştık. Eskiden onlar beni kötü üzgün yapıyordu. Şimdi onlara şükran duyuyorum. Tuhaf bir durum ya ben de tanımlayamadım içimde olmama rağmen.
gokkusakgok@mynet.com

1038
  Eskiden haftalar hatta aylar süren davranış döngüleri, giderek hızlandı ve bunları tanımak ve tartışmak giderek daha az zaman almaya başlandı. Bazen dört veya beş görüşmede bile bunlar ele alınabiliyordu. Tedavinin üçüncü ve dördüncü yıllarında bu döngüler daha da yoğunlaştı ve hızlandı. Aynı zamanda görüşmelerde yeni içerikler ortaya çıkıyordu. İlk başta bunlar öylesine örtüktü ki terapistin yeni bir içerik olduğunu anlaması ancak tedavinin son birkaç aynı geriye dönük olarak irdelemesiyle mümkün oluyordu. Bayan F, neredeyse vahşi denebilecek ilkel saldırgan arzularını ifade etmeye başladı: Örneğin rüyasında, bir huzurevinde, kurumun yöneticisiyle birlik olup yaşlı hastalara gaz veriyordu ve hastalar ölmekteyken, başka bir yerde onların akrabalarıyla hararetli ve içren görüşmelerde bulunuyor, bir yandan da, o sırada gerçekleşmekte olan kitle katliamını neşeyle düşündürüyordu.
 

  Bu sırada Bayan F bu canavarca rüyaları ve fantezilerine karşın terapistin kendisini hala kabul edip etmeyeceğinden duyduğu endişeleri dile getirmeye başladı. Yıllar içinde yitirmiş olduğu, kendilerine karşı hiçbir şey hissetmediği eski arkadaşlarını anımsamaya başladı. Onlarla ilgili duyguları yeniden canlanıyordu. İlk kez, geçmişteki ilişkileri bozulduğu için üzüntü hissetmeye ve yakınlık için özlem duymaya başlamıştı. Bazı anlarda, insanlara yönelik düşmanca tutumundan dolayı dehşete kapılıyordu.
 

   Bir görüşmede, Bayan F çok anlayışlı ve yüreklendirici davranan ancak kendisinin ciddi şekilde ihmal ettiği bir kadın arkadaşından uzun uzadıya söz etmeye başladı. Ona mektup yazmaya karar vermişti. Soğuk davrandığını itiraf edece ve affetmesini rica edecekti. Bu gelişme psikoterapisti şaşırtmıştı. Bayan F’nin sömürücü davranışları ve uzun süredir diğer insanlara yönelik vurdumduymazlığını göz önüne alarak, kuşkuya kapılmıştı; ancak görüşmenin sonuna doğru kuşkularından vazgeçti. İlk fırsatta bu konuyu gündeme getirmeye karar verdi ve bir sonraki hafta, Bayan F’nin eski arkadaşına yönelik tutumunun nasıl derinden değiştiğini ancak geriye bakarak fark edebildiğini söyledi. Bayan F düşünceli bir ifadeyle terapistin, kendisinin insanlara her zamanki tepki tarzına koşullanarak, onu ümitsiz vaka gibi görüp görmediğini sordu. Ayrıca, kendisindeki değişikliğin ‘yalnızca bu an için geçerli’ olabileceği konusunda terapisti uyardı. Bu, hem değişikliğin farkında olduğunu, hem de bunun geçici bir değişiklik olmasından duyduğu kaygıyı yansıtıyordu.
 

  Hasta, kendisi içinde gizli kalmış temel bir insancıllıkla, kişiliğinin, yaşamının büyük bir bölümüne egemen olan despot ve sadist yönü arasında yeni bir bölüne keşfetmiş gibiydi. Tedavinin altıncı yılında, insanlarla ilişkileri, terapiste yönelik ilgi ve sevgi duygularının gelişmesine paralel olarak değişmişti. Artık aktarımda dürüst davranıyordu. İçindeki sadist düşmen tarafından, kendi yaşamı dâhil, diğerleriyle iyi ilişkiler kurma potansiyelini yıkmaya zorlandığını fark ettikçe, kendine zarar verici davranışları da giderek yok oldu.
 

İkinci vaka, otuz yaşlarında bir iş adamı olan Bay G. Bay G, depresyon, kaygı ve bastırılmış eşcinsellik semptomlarından oluşan karışık bir nevrozun bulunduğu takıntılı -zorlantılı bir kişilikti. Bay G, uzun süredir günlük yaşamından v eşinden hoşnut olmadığı ve eşi ve iki küçük çocuğuyla ilişkilerinde sorunlar ve kronik depresyon duyguları yaşadığı için psikanalitik tedaviye alınmıştı. Ailesi, dostları ve iş arkadaşları, onu soğuk ve uzak bir insan olarak görüyordu. Kendisi, daha dışadönük olma çabalarına karşın, çekingen, beceriksiz, katı ve mükemmeliyetçi biri olduğunun farkındaydı. Bay G masturbasyon sırasında eşcinsel fanteziler üretiyordu ve rüyalarının belirgin içeriği de sıklıkla eşcinseldi. Hiç eşcinsel bir deneyim yaşamamıştı ve eşcinsel olabileceği düşüncesi onu dehşete düşürüyordu. Yavaş yavaş, tedaviye başvurma nedeninin aslında eşcinsellikle ilgili çatışmalarını yenmek ve eşiyle olan cinsel ilişkisini düzeltmek olduğu açığa çıktı. Büyük bir şirkette yönetici konumunda olan Bay G, emrinde çalışanlara sert davranmaktan ve kendi patronlarından eleştiri almaktan korkuyordu.
 

Bay G, katı, dindar ve çok çalışkan bir ana-babanın tek çocuğuydu. Çocukluğunda ana-babası ona küçük işler yüklüyor ve kendi eşyalarını düzenli tutmasını bekliyorlardı. Her şeyin bir yeri vardı ve mutlaka her şey yerli yerinde olmalıydı. Evdeki baskın figür açıkça anneydi. Henüz küçük bir çocukken annesi keman dersleri almasında ısrar etmişti. Bu derslerden nefret etmişti ve hala müzik konusunda ikircikliydi. Buna karşın, kendini müzikle ifade edebilme kapasitesi hoşuna gidiyordu ve giderek daha az çalmakla birlikte, oldukça iyi bir müzisyendi. Müzik konusu açıldığında biraz daha canlandığını hissediyorum.
 

İyi bir öğrenciydi, ancak sınıf arkadaşları tarafından sevilmediğini hissediyordu ve yanında kendini rahat hissettiği pek az arkadaşı vardı. Lisede arada sırada kızlarla çıkmaya başlamıştı, ama bunlar hep konserlerle sınırlıydı. Üniversitenin son yılında, sonradan evleneceği kızla çıkmaya başlamıştı. Baştan itibaren ona verdiği cinsel karşılıkla ilişkin kuşkuları ve bunlara eşlik eden suçluluk duyguları kendisini rahatsız etmekle birlikte, kızın istekliliği ve uzak durmasına rağmen kendisiyle kalmak istemesi, sonunda evlilik konusunda Bay G’yi ikna etmişti. Eşcinsel mastürbasyon fantezileri erken ergenlikte başlamıştı ve bunların mutlak bir sır olarak kalması için çok titizleniyordu. Evliliğinin erkeklere yönelik cinsel ilgisini yenmesine yardımcı olacağını ümit etmiş, ancak bu gerçekleşmemişti.
 

Tedavi başladığında, Bay G’nin görüşmelerdeki davranışı, ucu babaya dayanan güçlü otorite figürlerine karşı yüzeyde uysallık, ancak altta yatan bir isyankârlığı yansıtıyordu. Hemen her görüşmeye, evde yaptığı marangozluk işlerini monoton bir ifadeyle anlatarak başlıyordu. Yavaş yavaş bu yoldan serbest çağrışım yöntemiyle bilinçdışı dalga geçtiği ortaya çıktı. Bu örüntünün bilinçdışı anlamlarının yorumlanması, giderek çözümlenmesini sağladı ve aktarım, baba imgesi olarak bana güçlü bağımlı arzuların gelişmesi yönüne kaydı.
 

 Ergenliğinden beri mücadele ettiği güçlü eşcinsel arzuları aktarımda belirgin hale geldi ve iyi, koruyucu erkeklerle eşcinsel ilişkilerden oluşan mastürbasyon fantezileri yoğunlaştı. Buna yönelik eşcinsel arzularından duyduğu korkunun yorumlanmasıyla, bu konularda daha rahat konuşabilmeye başladı. Aynı zamanda, beni babanın öfkeli dayatıcı davranışları ile annenin katı, talepkar mükemmeliyetçiliğini yoğunlaştıran sadistik bir ana-baba imgesi olarak algılamaya başlamıştı ve bana karşı yoğun bir korku geliştirdi.
 

 Hep-veren ve koruyucu, anaç bir babaya olan bağımlı özlemleriyle, bu tehdit edici baba-anne imgesinden duyduğu korku, sık yineleyen bir döngü oluşturmuştu. Cinsel fantezilerindeki teslimiyetçiliğin bu sadistik baba-anne imgesine karşı altta yatan öfkeye karşı bir savunma olduğu şeklinde yorumlanmasından sonra bu döngü kırıldı.
 

   Artık, aktarımdaki ilişki baskın olarak anneye ilişkindi: beni soğuk ve talepkar olarak algılıyordu. Bunları annesinin temizlik ve çalışma konularındaki talepleriyle ve oğlunun cinsel itkilerine yönelik kuşku ve yasalarıyla ilişkili özelliklerdi. Tedavinin ikinci yılında, birkaç ay içinde gelişen bir duraklama ortaya çıktı. Tedavideki bu duraklama, Bay G’nin işinde ve toplumsal yaşamında belirginleşen mazoşistik eğilimlerini yansıtıyordu. Mazoşistik eğilimler ise, daha derin bir düzeyde babayla olan oidipal rekabetle yoğunlaşmış anneye yönelik olarak oral saldırganlığa karşı bir savunmaydı.
 

   Cinsel itkilerinden duyduğu dehşet yeni bir döngü yarattı ve eşcinsel duygularının, hem anneye karşı kabul edilemez heteroseksüel itkileri, hem de anneden babaya yer değiştirmiş cinsel duyguları içerdiği açığa çıktı. Babaya yer değiştirmiş olan bu duyguların, eşcinsel olmak fantezide hadım edilmek anlamına geldiği için, reddedilmesi gerekiyordu. Benimle olan ilişkisinde, yıllardır patronlarıyla ilişkilerinde bulunmaya ve güçlükle denetleyebildiği öfke patlamaları göstermeye başlamıştı.


  Bu görüşmeler, beni denetlemek ve bana işkence etmek şeklindeki bir dizi sadist fantezinin başlangıcı oldu. Benim karımla olan cinsel ilişkilerimi bozma fantezileri, birincil-sahne olaylarının doğrudan ifadesi şekline dönüştü. Bay G’nin analizinin dördüncü yılında ortaya çıkan, işteki rakipleri üzerinde zafer kazanmaktan duyduğu korkular, kendi sadistik itkilerinden duyduğu korkularla bağlantılıydı. Üçüncü yılın ikinci yarısında, büyük oranda ortadan kalkmış olan aktarım dirençleri yeniden ortaya çıktı. Hasta yeniden serbest çağrışımda bulunmayı veya yorumları dinlemeyi reddederek ‘edilgen direniş’ göstermeye başladı.

 Bu dirençlerin derinlemesine çalışılması, babasıyla ilişkili birçok anı ve fantezinin çıkmasını sağladı. Bunlarda babası, hastanın nefret ettiği işleri yaptırmaya çalışıyordu. Ayrıca, bilinçli öfke duyguları ve babasının denetiminden kaçmış olduğu için açık bir zafer duygusu da açığa çıktı. Eşcinsel fantezileri artık tümüyle diğer erkeklere boyun eğdirme ve onları denetlemeye yönelmişti. Aynı zamanda, cinsel yaşamı iyiye gidiyordu ve karısıyla ilişki sırasında ilk kez, sadistik fanteziler kurmadan da cinsel saldırganlık gösterebilmişti. Cinsel olarak arzulanan anneyi temsil ettikleri için ve baba tarafından intikam amacıyla yok edilme korkusu nedeniyle, kadınlara karşı hissettiği güvensizlik analizin son önemli konusu haline geldi. Bu, hastanın karısıyla olan cinsel yaşantısındaki tutumunun yanı sıra, genelde kadınlara ve ahlaka karşı tutumunu da köklü bir şekilde gözden geçirmesini sağladı. Bu değişim, sonuçta kendi içinde bir cinsel özgürlüğe ulaşmasına neden oldu.

  Analizin son altı yılında, eşcinsel fantezileri neredeyse tümüyle ortadan kalktı ve karısıyla doyum sağlama kapasitesi ve ona olan cinsel ilgisi normal belirtiler gösterdi. Yaşamında ilk kez işinde iyi çalışmaya ve işinden gerçekten zevk almaya başladı. Annesinin cinsellikle ilgili her şeyi yasaklayıcı tutumunu uzun süredir karısına yansıtmaktaydı, ama artık bunu yapmıyordu.


http://www.metiskitap.com/Metis/Catalog/Book/4406

1039
PROF DR ZEKİ MÜREN - DIŞİŞLERİ BAKANI BÜLENT ERSOY

Kamber Çakır
Bülent Ersoy, Zeki Müren olayları - artık olay değil olgudur bu - bize bu ülkede erkek-kadın rolleri ve rolleri veren toplumsal taban içinde çeşitli sorunların olduğunu açık eder. Yine bize bu süreçte yargılayıp yıkıcılık yapmayı değil analiz etmeyi salık verir.

Huseyin Kaçın
çocuklarının bülent ersoy, zeki müren, devran çağlar, fatih ürek, kuşum aydın gibi olmasını istemeyen yüce türk milleti ne kadar yücedir... yüce türk milleti'nin zeki müren'i sanat güneşi bülent ersoy'u divasıdır. yüce türk milleti'nin kaç yüzü var?


Kamber Çakır
Belki de roller üzerinde artık daha ciddi düşünmenin zamanı gelmiştir. İki aşırı uçta garabetlerden belki de yeniden rolleri rasyonelize ederek kurtulabiliriz.

Kamber Çakır
Size eleştirileri de sürekli yayınlamanız, sitenize almanız oldukça erdemli bir davranış. Karşı tarafın sürekli hermenötik hatalar yapması manidar.

Huseyin Kaçın
yüce türk milleti zeki müren'den bülent ersoy'dan bir işadamı bir siyasetçi bir akademisyen yaratamaz mıydı? zeki müren'in bülent ersoy'un öğretmenleri mezarlarında nur içinde yatarlerken cennette hangi sırça köşklerde yaşayacaklarını mı hayal etmektedirler? sahnelerde zeki müren'i bülent ersoy'u ayakta alkışladıkça saklamaya çalıştığımız hangi yüzümüzdür?


Kamber Çakır
Umarım kadın-erkek rollerinin Tükiye'de tartışılması medeni bir formda ve nitelikli, akademik bir seviyede geçer. Zamanı şimdi galiba. SALDIRILAR NİTELİKSİZ, ERDEMSİZ VE LÜZUMSUZ. Kadın-erkek rollerinde bu kadar travmalar varken niteliksiz, erdemsiz ve lüzumsuz tartışmalar niye!!!! Erdemli, niteliki, akademik tartışmalarla sürüp gider umarım. Bu konu çok önemli.

1040
Heinz Kohut  ‘Kendiliğin Çözümlenmesi’

 Bay A.’nın eşcinsel eğilimleri beni üzerinde büyük bir etki oluşturmamış, dürtülerde belirgin bir gerilemeye de neden olmamıştı. Ancak başta da belirttiğimiz gibi, hastayı analize yönlendiren ya da en azından analize yönelik güdülemesinde bir odak noktası oluştan da, bu eşcinsel eğilimlerdi. Ergenliğinde arkadaşlarıyla tutuştuğu, oyun niteliğindeki, biraz da cinsellikle karışık olan güreşleri ve atletik erkek gereksinimlerin olduğu vücut geliştirme dergilerine düşkünlüğü saymazsak, eşcinsel eğilimlerinin davranışa hiç dökülmediğini söyleyebiliriz- bütün eşcinsel uğraşları fantezilerden ibaretti; bunlar masturbasyonla bitiyordu. Fantezilerinde aklından güçlü ve kusursuz bir fiziğe sahip erkekleri geçiriyor, bu erkekler üzerinde mutlak ve yarı sadistik bir denetim kurduğunu düşlüyor, kendisi zayıf olduğu halde güçlü adamı esir alabildiği, çaresiz bıraktığı durumlar yaratıyordu. Ara sıra, böyle bir erkeğe masturbasyon yapıp onun gücünü sağdığı düşüncesi ile bir zafer duygusu yaşayıp orgazma ulaştığı da oluyordu.

 Klinik olarak, hastanın eşcinsel fantezileri, psikopatolojisinin diğer taraflarında belirgin düzelmeler olmadan uzun süre önce ortadan kalkıp, yalnızca zorlama dönemlerinde ortaya çıkmaya başladılar. Bunların yerini daha sonra fantezilerin anıları aldı, ancak bu anılar hastaya cinsellikle ilgili herhangi bir şey çağrıştırmıyordu; zaten kendisi de bunlara eşcinsellik ‘korkuları’ diyor, yani bunları yalnızca tekrar ortaya çıkıp kendisini tedirgin etmelerinden duyduğu bir korku olarak yaşıyordu. Sonunda bu ‘korkular’ da hemen hemen tamamen kayboldu.

 Hastanın eksikliklerini cinselliğe dökmesi, temel ruhsal yapısındaki bir zayıflığa bağlıydı; orta düzeydeki bu zayıflık, ruhsal yapısının yansızlaştırma gücünde bozulmaya yol açıyordu. Yansızlaştırmadaki yetersizlik, hastanın narsistik yatırım yaptığı nesnelerle ilişkisinde, şu alanları cinselliğe dökmesine neden olmuştu: (a) ideal (oidipal) baba imagosunun (saplanıp kaldığı ve –üstbeninin idealleştirmesi sağlam olmadığı için –gereksinim duyduğu baba imagosunun) cinselliğe dökülmesi; (b) aşırı yatırım yapmış olduğu büyüklenmeci kendiliğinin (saplanıp kaldığı ve – bilinç ya da bilinç öncesi düzeyinde güvenli bir yatırım yapmış olduğu bir kendilik imgesi olmadığı için gereksinim duyduğu büyüklemeci kendiliğinin) ayna imgesinin cinselliğe dökülmesi; (c) ideal değerlere ve sağlam bir kendilik saygısına duyduğu gereksinimin, ayrıca kendilik saygısının edinildiği ruhsal süreçlerin (içselleştirmenin) cinselliğe dökülmesi.

 O halde, hastanın eşcinsel fantezileri, narsistik bozukluğunun cinselliğe dökülmüş bir anlatım biçimi olarak anlaşılabilir; bu anlamda, işlevleri analistin kuramsal formülasyonlardan farklı olarak, hazzın peşinde olduklarından ne narsistik gerilimlerden kaçış sağladıklarından, anlamlı bir iç görüye ve ilerlemeye engel oluyorlardı. Hastanın kendisine ilişkin olarak öğrendiklerini kendine mal edebilmesi için, önce gerilime belli bir dayanma gücü geliştirmesi gerekliydi. Yine de narsistik gerilimleri cinselliğe döküşünün kökü çok derinde olmadığından ve sonuç olarak cinselleştirmenin belirtileri psikopatolojinin farkına varmasını – narsistik bozukluğun diğer yanlarına göre daha çok sağladıklarından, cinsel fantezilerin anlamının doğrudan yorumlanması pek zararlı olmayabilirdi.

 Böylece, analizin daha sonraki aşamalarında, hastanın (i) (a) değerlerinin ve hedeflerinin çeşitli baba figürlerince (özellikle analistçe) onaylanması yolundaki ısrarlı talebi ile (b) daha önceki, fiziksel olarak güçlü erkekleri elde etme fantezileri arasında; (ii) (a) tepkisel büyüklenmeciliği, küstahça ve üstünlük taslayan tavırları ile (b) daha önce alçakgönüllü ve efendi tavırları olan genç erkeklerin kendisinde cinsel arzu uyandırmış olması arasında koşutluklar kuruldu. Bir de (iii) geriye dönük olarak, kendisini orgazma ulaştıran cinsel fantezilerin (güçlü, yakışıklı erkekleri ele geçirme, kendisine boyun eğdirme, sonra da onlara masturbasyon yaparak güçlerini süzüp alma fantezileri: fiziksel mükemmellik miagolarından güç elde etme, fantezisini kurduğu bu imagoların gücünü süzme) ruhsal eksikliğinin ve edinmesi gereken ruhsal işlevlerin cinselliğe dökülmüş bir anlatımı olduğu yorumu yapıldı. Hastanın istikrarlı, idealleştirmesi sağlam değerlerden oluşmuş bir dizgesi olmadığından, kendilik saygısını ayarlayacak önemli bir iç kaynaktan da yoksun kalmış oluyordu; o da cinsel fantezilerinde bu iç idealin yerine o idealin dışarıdaki öncüsünün, güçlü, atletik bir erkeğin cinselliğe dökülmüş imgesini koymuştu. Aynı nedenle, kendilik saygısını güçlendirmek için, hedeflerine ve standartlarına uygun yaşamanın yerine, fantezilerde dışarıdaki ideal nesnenin gücünü ve mükemmelliğini elinden alıp kendisine mal ederek yaşadığı- cinselliğe dökülmüş- zafer duygusunu koymuştu. Fantezilerinde gücü, mükemmelliği kendisine mal ederek, narsistik dengesini geçici bir süre için sağlamış oluyordu. 4..
 Bununla birlikte, bu tür vakalarda cinsel fantezilerin içeriğinin doğrudan yorumlanmasının genelde uygun bir yaklaşım olmadığını vurgulamak isterim. Böyle hastalara, öncelikle, eksikliklerinin ve gereksinimlerinin cinselliğe dökülmesinin ruhsal ekonomide bir işlevi olduğunun, yani cinselliğe dökülmenin yoğun narsistik gerilimleri boşaltmanın bir yolu olduğunun gösterilmesi gerekir. Hatta cinsel fantezilerin içeriğini daha sonra, cinselliğe dökülmemiş alanların incelenmesinden elde edilen iç görüyü desteklemek için geriye dönük olarak kullanırken bile dikkatle, incelikle ilerlemek gereklidir; çünkü hasta, gerilimi savmaya yarayan (bağımlılığa benzeyen) bir alışkanlığın üstesinden gelmiştir; analistin, çatışmaları cinselliğe dökme eğilimini uyandırdığını, kendisini kışkırttığını hissedebilir.

(4..: Burada bilinçdışı bir oral seks fantezisinin var olduğunu farz etmek yanlış olmaz sanırım: büyüksel nitelikteki meniyi yutmanın, başarılamamış olan içselleştirme ve yapı oluşturmayı temsil ettiği bir fantezi. Ancak analizde böyle bir fantezi bilinç düzeyinde hiç ortaya çıkmadı- belki de, hasta ağır duygusal baskı altındayken bile, etkin biçimde (sadistçe) üstün olması ve denetimi elinde tutma durumu, edilgen (mazohistçe) psikolojik çözümlemelere baskın çıktığından. )

Bu alanda kesin bir kural konamaz. Eş duyumlu bir analist, becerisi ve deneyiminin kılavuzluğunda karar vermek zorundadır: (1) eksikliklerini ve gereksinimlerini cinselliğe dökmekten kaçınmayı daha yeni becermiş olan; cinselliğe dökülmemiş iç görülerin yardımıyla ve ruhsal yapı oluşturarak, narsistik dengesini sağlamanın yeni, daha güvenilir biçimlerine doğru ilerlemekte olan bir hastayı bu tür yorumlamalarla sıkıntıya sokmaktan kaçınmalı mı; yoksa (2) daha sağlam kurulmuş bir denge, kişilik bozukluğunun önceki, cinselliğe dökülmüş belirtilerinin geriye dönük olarak incelenmesi yoluyla iç görülerin genişlemesine izin verir mi? Böyle geriye dönük bir inceleme, sapık cinsel hazzın sağladığı, gerileme niteliğindeki kaçışları anlaşılmaya uygun bir bağlama çekerek hastanın gerileme eğilimleri üzerindeki denetimini arttıracaktır.

 Narsistik bozukluklardaki idealleştirmeler, ideal ebeveyn imajinasyonunun gelişimindeki arkaik ve geçiş niteliği taşıyan aşamalardan da türemiş olabilir, nispeten olgun aşamalardan da. Yalnız her iki durumda da, özgül patojenik saplanma, ideal ebeveyn imagosunun dönüştürülerek içselleştirilmesinin tamamlanmasından önce, yeni ideal bir üst ben geri dönüşsüz olarak oluşturulmadan önce gerçekleştirmiştir. Aktarın nevrozlarında karşılaştırılan idealleştirmeler ise, oidipal dönemin sonunda edinilmiş olan ruhsal yapılardan, ruhsal gelişimin daha sonraki evrelerinden türer.

Heinz Kohut’un ‘Kendiliğin Çözümlenmesi’ İsimli kitabından alıntılanmıştır.

http://www.metiskitap.com/Catalog/Book/4401


1041
Bir zamanlar en çok hayıflandığım şey 14 Şubatta sevgilimin olmaması, bir kırmızı gül almamamdı. Tüh tüh ne önemli şeylerdir bunlar. Tecrübesizlik, engellenme, korku ve kaygılarla dolu eski hayatımda açıkları böyle kapatmayı, sökükleri böyle yamamaya çalışıyormuşum. Şimdi ise bu 14 şubatta bir erkek arkadaşa sahibim, ama çok da kutlama meraklısı değilim. İklim hanımın yazısında dediği gibi ay ne alacağım, nereye çıkacağız gerginliğini yaşamaktansa, başka bir akşam daha sakin bir yemek yemek ve beraber olmak daha cazip geldi bana.
 Ismarlamıştım önceden hayatıma girecek insanı, ay uzun boylu olsun, dar gömlek giyince yakışsın o olsun bu olsun, itiraf edin çoğu kadın yapıyor bunu, cebinde parası da olsun tabii ki, şimdi yanımda duran insan bu profile pek de uymuyor. Demek ki, bu işler ısmarlama ile siparişle olmuyor. Onun içine bakmak, iyiliğini görmek, dar gömlek giymesinden daha önemli artık benim için. Kartlarım o kadar açık ki bu sefer, o kadar balıklama daldım ki, kaybedecek hiçbir şeyim yok her şeyi göze aldım. Ancak bu cesareti gösterdiğimde iyi veya kötü ilişki durumlarını anlayabileceğim.
 Aynı şeyi başka bir erkeğe daha yaptım, beni korkutan ilk görüşmemizde böcek gibi ezen ‘patron’, birkaç hamle ile daha esnek, ılımlı bir adam oluverdi. Ben onun bir hatasını görüp kibarca paylaştığım zaman, iyki söyledin dedi, aman efendim ne şereftir bu, bir narsist bir narsiste ne yaptı böyle: ). Kaç tane yazı yazdım belki ilk defa gülen surat kullandım. Bir şeyler giderek değişiyor, birlikte seans yaptığımız erkeğin dediği gibi sen hayatın içine karışmışsın dedi. Başka seçeneğim yok gibi geldi bana. Evde oturmaya devam edeceksem salaklık yapıp buraya gelmezdim herhalde. Şimdi de eve giresim gelmiyor bazen. Her insan benim için bir ilişki her ilişki bir öğrenme oldu artık benim için. Ama bu günlerin en sıra dışı haberi ‘patron’ ile olan ilişkim.
 Yaa işte böyle kaldık mı baş başa. Artık ileriye gidiyor yollar, aydınlanmalar başladı. Rüyalarım daha beyaz, ışıl ışıl rüyalar görüyorum bazen. Hayatın zor olduğunu kabullenirseniz başa çıkmanız daha kolay olur dedi patron. Onu düşündüm biraz, gerçekten de öyle. Aşk güçlü kadınların işiydi, güçlenmeye başlayan kadınlar da aşkı hak etmeye başlıyor belki de. Ben de böyle bir yola giriyorum, sonum ne olacak bilmiyorum, ama elimde olan şeylerin farkındayım. Vereceğim yön de, biçimi de bana ait. Yarın bunları iyice düşünmek için iyi bir gün İklim Bayraktar'ın dediği gibi. Var mısınız kalpleri yumuşatmaya, sorgulamaya, var mısınız cesarete? Cesaretiniz var mı aşka, her şeyden önce?

1042
Psikolog Hüseyin KAÇIN
0 555 326 22 91



" terapiye gelmeden önceki ruh halim de bedensel yapim da çok kötüydü, sürekli yiyodum ,sisiyodum, ruhum daraliyodu, kendimi sahtekar gibi goruyordum "

YARATTIGIM 3 KISILIĞI YOK EDIP OZUME DONMEK TEK OLMAK "BIR" LENMEK "GERCEK BEN" OLABILMEK "KENDIMI AFFETMEK"; BENI HAFIFLETTI‏

Merhaba huseyin bey,
 
yine sizinle bir terapi ile neler yasattiniz neler degistirdiniz, hani Derler ya anlatilmaz yasamak lazim ,yüregi olan varsa ,hayatindan sikayeti kaldirmak isteyen varsa, ZAYIFLAMAK isteyen varsa gelsin mucizeler yarattsin sizinle 2 satlik konusmayla, atsin o adimi yada sonsuza kadar böyle yasamayi kabullensinler.
 
beni okuyan ve takip edenler bilir belki, anne - ogul karalama defteri  alamyadan seruveni devam eden kisiyim ben. iyiki bir imkan buldumda size gecen ay  almanyadan gelebildim huseyin bey.Inanin bana etkisi en cok uzun suren terapi buydu ;kimse beni yada bizi 3(üclu kisiligimi) bu kadar köseye sikistirmamisti,bana bu kadar gercekleri yüzüme vurmamisti, hani dost aci söyler derler ya, alt üst ettiniz beni nasilda yine sökup aldiniz beni sisiren hasta eden duygumu , kendimi sahtekar hissetigimi söylemeden bile size
 
Siz gelmeden önceki ruh halim de bedensel yapim cok kötüydü, surekli yiyodum ,sisiyodum, ruhum daraliyodu,kendimi sahtekar gibi goruyodum biliyorsunuz benim ismim nufusta gecen P.............nl ama bense almanyada kendime Kübra dedittiriyordum birde peri kizi var di biliyorsunuz.Gercek ismimi kimseye söylemedim Nil yok tu sanki.Halbuki annemin bana sevgiyle koydugu isimdi ya bu , babamin 2 kizi degilmiydi nil,Allahin kulu olarak da p..... degilmiydim ben.
 
33yasina kadar herseye p.... olarak yasamamismiydim.Günahimla sevabimla,dogrumla yanlisimla kaderimi yasayacak kisi kul p.... degilmiydi.Kabeyede cagirilan bunca hatadan gunahtan sonra o degilmiydi,tövbeye cagirilan,konya ya cagirilan ilk size geldigimde p.... diye gelmedim mi.Sirf hatalar yapti diye annem babam p... den sikayaet ediyo diye , gunahkar diye onu cezalandirmak yetmedigi gibi birde yok edip .ustune örtmek ve kübrayi yaratmak ,ondan önce periyi yaratmak ,periyi de örtmek ,gercek beni özümü p...... yi örtmek ,nereye kadar beni idare edebildiki.
 
 
P.... degil mi allahin yarattig kul,bu kaderi bana yasatan o degil mi,onu da tekrar hidayete cagiran p...di öyleyse p... olmazsa kübra yalan yalanci sahte, yok ki perikizi yok ki, yok nasil  yasayabilir ki bu dunyada  ne kadar samimi olabilirim mi , kendime , Allaha ,esime ,ogluma etrafimdaki insanlara.
 
Öyle daralmistim ki sismistim artik,huzursuzdum icimde bir sey kavuruyo du beni taaki, sizinle yine konusana denk .HALA KULAKLARIMDA KÜBRADA KIM;HIDAYET P........ KEN GELMEDIMI;BEN IS KADINIYKEN;KOSTURUP KADERIMI YASARKEN BANA ALLAH GEL DEMEMISMIYDI :GUNAHLARIN VE HATALARIN ICINDEN CEKIP AK PAK ETMEMISMIYDI dediniz.Ben kim oluyorumda baska kisiliklikler yaratarak kapatmaya calisiyorum gecmisi.
 
Allah beni insallah affetmis de ben mi kendimi affedemeyeyim dedim, ve Kübrayi da peri kizinida yok ettim. VAR EDEN P.......... n DEGILMIYDI isalami olan kubarayi ve cilgin olan peri kzinida ben yaratmamismiydim kisilik olarak . P....... nin onlara ihtiyaci yok ki . zaten hepsi bende gizli kopya ya sahteye ne gerek var orjinali ben dururken .
 
O gunden sonra huseyin bey isalami olan kübra yok olunca . kendimi evliya olma yoluna almanya ya gelmistim ya, bu yuzden allaha hizmet edicem diye
ise bile girmedim calismadim, ben ordan oraya kosusturdum, tanriciligi oynamaya calistim hasa, gunahkar ne kadar insan varsa ben pesine dustum 1 tanesi haric, sandim ki hepsi benim gibi doner tam 1,5 yil kosturdum  tövbeye cagirdim . sohbetten sohbete kostum, allahi anlatim sandim ki rabbim beni gorevlendirdi, ben kurdum cemati topladim insanlari,ben talep ettim tum avrupaya sohbert vermeyi bana verilmedikiiiiiiiiiiiiiiiiiii BEN TALEPPPPPPPPPPPP ETTIMMMMMMMM
 
Tasavufta ne vardi Huseyin Beyyyyyyyyyyy TALEP ETMEK YOKKKKKKKKK ben bunu nasil atladimmmmmmm, herseyin yanlis oldugunu anladim. p.... n    ken. eskiden allahdan hic bahsetmezdi icinde yasardiiiiiii askiniiiiiiiiii bak onu allah kabeye bile cagirdi o begenmedigim gunahkar gordugum beni.......
 
 
onu begenmedim de ne oldu Kübrayi yarattim da özume ihanet ettim de , begenmedim de ne oldu ben Allah ,ailem,insanlar kubrayi seviyo diye, sevsin diye
hep ondan bahsettim Allah dedim,resullah dedim sav.
 
Beni nakout ettiginiz 2 inci CÜMLENIZZZZZZZZZZZZ P........n DEDINIZ kolaysa sen sen ol v
e Allah deme resullah deme icinde yasa onlari zaten herkes seviyo onlar üzerinden pirim yapmak kolay zaten sevileni anlatarak kendini sevdirmek kolay dediniz.
 
Dogru ben onlardan bahsettikce sohbetten sohbete aslinda kostukca fetva verdikce ben sahtelestim, ibadetlerim azaldi gözyasim kayboldu ask telim sustu.
Nefs ego sardi her yanimi Kübra evliya olma yolunda kendisine verilmeden zorla kendi gorev alanlari secerek kendince allaha dost olmaya calisirken herseyi batirmisti. OYSAKI P........n SESIZ SEDASIZ VE ICTEN SAMIMI DEGIL MIYDI:
 
Evet huseyin bey artik kubra yok öldu Istanbul fatihte mevlevi dergahinda ve peri kizini gömmdum cenaze namazinda 3 kisi canli 50kisi ölu olarak katildi.
 
El fatiha. Almanya  ya donmeden önce avrupa sohbet temsilciliginden istifa etmek istedigimi söyledim.
 
Almanya ya geldikten sonra kimseyle konusmuyorum artik , fetva vermiyorum allah ve resullah tan sorulmadikca bahsetmiyorum.
 
Önce BEN kul olmaya calisiyorum , ne kadarda dogru söylediniz Huseyin bey PSIKOLOJISI BOZUK BIR INSANIN IMANI KUVVETLI OLMAZ ONU DÜZELTMEK DININ GOREVI DEGIL BIZIMDIR
 
Anliyacaginiz tekrar P.....n olduguma gore Allaha teslim olarak onun bana yasatacagi seyleri bekliyorum artik eskiden oldugu gibi....:)
Birseyi pilanlamadan , talep etmeden , hidayet verdiyse o beni kurtardiysa, vefami sukrumu, borcumu ona evliyalik yolunda olma halleriyle kosusturmam gerekmez ben ugrastimda ne oldu kimi kurtarabildim,kim degisti,kime yardim edebildim Allah istemedikce ve Allah beni gorevlendirmedikce kabuguma cekildim
 
icime halvetime dondum , sesiz sedasiz bir kul olabilme yolunda son nefesime kadar yasamak istiyorum. Teblig konferansi vermekten,tum dunya ya onu anlatmaktan vazgectim,O bana bunu vermedikce bunu yapabilmek icin artik yollar aramiyacagim,1.5 yildir hicbirsey yapamadim ki zaten tek almana vesile olamadim. Hicligimi ,acizligimi, gördum.
 
Onun benden istedigi sey belli KULLUK, ogluma annelikki oglum benden memnun degil, esime eslik ki esim onu sevmedigimi bile dusunuyo gecen söyledi, kulugumsa daha namaz borcum cok, oruc borcum cok, kurani tam okuyamiyom ilmim yokkkkkkkkkkkk HEYYYYYYYYYYYY GIDI NEFSIMMMMMMMMMMMM
 
sen beni asil hedeften alikoyup pesinden surukluyosun. Daha asil görevlerimi yapmadan esim benden razi degil, oglum la bas edemiyorum benkime ne anlatiyom kiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiii.
 
 
AHHHHHHHHHHHHHHHHHHHH BE HUSEYINNNNNNNNNNN BEYYYYYYYYYYYYYYYYYYYYYYYYY Beni tekrar uyandirdiginiz icin cok SAGOLUNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNN diyorum ya siz benim doktorum, dostum yeri geliyo Allahin sesi tokadi , mursidimin sillesi babamin koruyucu eli Hz semsin ta konyadan uzanan Eli Semazenin Mevlananin donenen teyyaresiiiiiiiii.
 
Önce eksikliklerimi tamamlayacagim insallah, Kul olabilmek, Es olabilmek, Anne olabilmek, evlat olabilmek, ISE GIRICEM ESIM DE ISTIYO ZATEN YUK ONA AGIR GELIYO, tipki p...... ESKIDEN OLDUGU GIBI IS KADINI OLUCAM belki fabrika iscisi ama olsun takdir ve nasip neyse o .
 
Biliyomusunuz özume donup de tek kisilige inice, kafa kasimam gercekten ilk defa bitti,zayiflamaya basladim yine huseyin bey ,daha sakinim ve panik degilim.
 
Iste böyle yine bir TERAPI YINE BI KESIFFFFFFFFFFFFFFFFFF YINE BIR DEGISIMMMMMMMMMM
DEGISIMLERIN NIHAI SON BULMASI DILEGIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIII ILEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEEE
 
SON NEFESIME KADAR DA OLASA PSIKOLOJIMIN DUZELEMESI ICIN UGRASACAGIMMMMMMM CUNKU BUNA DEGIYOOOOOOOO HATTA HAYATIN TA KENDISI PSKOLOJIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIII
 
SEVGIYLEEEEEEEEEEEE
 
 
P............................................................n


11 Şubat 2012

1043
Hüseyin KAÇIN / İDİL
« : 11 Şubat 2012, 04:59:44 ös »
İDİL

Sen
Kanatlarını takıp gittiğin yerlere
Cennet kokuları  taşırsın
Gözlerinden melekler sürgün olur
Yürüdüğün yerleri
Cennet bahçesi gibi süslersin…

Gözyaşlarından elbiseler diker
Yoksul yüreklere umut olursun
Peri kızları saçlarında dans eder
Karanlıklara ışık olursun


11.02.2012
17:00

1044
DİN TEMİZDİR

kendi psikolojisindeki bunalımlarını kendisi düzeltemeyen insanın kalbi / imanı kuvvetli olamaz.
psikolojimizi sağlamlaştırmak bizim görevimizdir,
dinin görevi değildir.
din temiz insanları, temizlenmişleri ve
arınmışları çağırır.
kirli ruhlar dini kendi kirli emelleri için nafile bir çaba ile kirletmeye kalkarlar. oysaki din temizdir içinde kir tutmaz.
Psikolog Hüseyin KAÇIN
0 555 326 22 91
www.huseyinkacin.com

1045
Medya / Lut Kavmi ve Eşcinsellik
« : 06 Şubat 2012, 01:16:18 öö »
İlahiyatçı-Yazar İhsan Eliaçık çok konuşulacak bir söyleşi yaptı.

İşte o söyleşiden eşcinsellikle ilgili olan bölüm

Eşcinsellik meselesine gelirsek, sadece lût kavminin helak edilmesi ile ilgili ayetlerde eşcinsellik meselesi ile karşılaşıyoruz. Ve burada eşcinsellik yoldan çıkma vs... gibi ibareler kullanılıyor. Siz aynı düşüncedemisiniz?

Lût kavminde eşcinsel ilişki kavmin zenginlikte ileri gelenlerinin bir davranışı olarak görülür. Bu ayetler eşcinselleri değil, eşcinsellerle ilişkiye girmek isteyenleri eleştiriyor. Misafirlerle ilişkiye girmek isteyenleri eleştiriyor. Tecavüz edeni eleştiriyor, tecavüz edilmek isteneni değil. Bu kavmin zenginlikte ileri gelenlerinin davranışıdır demiştik. İçki, kumar, eşcinsellik hep bu zümrelerin davranışları olarak görülür. Zenginlerde bu heves vardır. Çünkü eşcinsel ilişki yüksek derecede bir haz dışında bir şey vermez. Kadınla ilişkiye girersen evlenmek zorunda kalabilirsin, çocuğun olur sorumluluk almak zorunda kalırsın. Eşcinsel ilişkide böyle değildir. sadece anlık haz vardır. İnsanlar bu sorumlulukları almamak için kadınları bırakıp erkeklere gidiyorlar. Bunun için eşcinselliği uygun bulmuyorum.

1046
Dengeleri tutturmak bu kadar mı zor, bazen içimden sayfalarca yazmak, çalışmak, başka şeyler yapmak gelirken, bazen de bütün gün, günler ya da hiçbir şey yapmadan öyle oturmak, pencere kenarından dışarıyı izlemek geliyor. Ama bu terapi yolculuğuna çıktıysam eğer, bunun sorumluluğunu almam gerektiğini düşünerek oturdum yine bilgisayarın başına.
 Hayat çok değişik gibi bu aralar benim için. Gittikçe derinleşiyor anlamlar, oyunlar gerek benim oynadığım, gerek etrafımdakilerin oynadığı çeşitleniyor çeşitleniyor, ben bunlardan anlamlar çıkarıyorum. En son seansımda ailemle ilgili birçok şey döküldü. İçimde bir ses var, onların hep kötü olduğunu söylüyor, ama bir ses de iyki bir ailem var diyor. Etrafımdaki ailelere bakınca, o kadar sarılıyorum ki aileme. Onlar yaptıkları hatalarla, yanlışlarla, eksik sevgileriyle, cahillikleriyle, her şeye rağmen beni seviyorlar, ben de onları seviyorum, hayatta kalan, taptığım erkek olan babamı, hiç anlaşamadığım, ama yine de sevdiğim ağbimi, ölmüş annemi hepsini seviyorum. Evet bu gerçek değişmiyor. Onlarla ilgili öğrendiğim şey, aslında hayatta biraz da olsa farkındalık sahibi olmayan her insanın yaptığı gibi oyun oynadıklarıymış. Bir sürü insan kendisini bir şeylere inandırmış, inanmak istemiş, rol yaptıkça yapıyorlar. Birbirlerinin arkalarında konuşmalar, hadi oğlum tükür babana, kavga ettiklerinde hadi kızım söyle kim haklı diyerek oyunlarına beni de almak istemişler, ben de saf çocuk tabii ki bir güzel kanmışım bunlara. Ama şimdi, ailemin düştüğü yanılgıya düşmek istemediğim için çabalıyorum. Gerçekliklerle bir ilişki yaşamak, gerçekliklerle bir hayat yaşamak istiyorum. Bunu tamamen gerçekleştirebileceğimi pek düşünmüyorum, illa ki bende oyunumu oynayacağım bazı anlarda, ama en azında bunu hayatıma yaymayacağımı düşünüyorum. Aile dostumuza yaptığımız ziyarette fark ettim ki, benim fikirlerime önem veriliyor artık, birlikte oyun oynadık tavla oynadık. İçimde bir erkek çocuğu var zaten o belli ediyor kendini, eve geç gelişim, babamın gülerek bu çocuk kime çekti bilmiyorum, ağbisi 8de eve girerdi demesi beni nedendir bilmiyorum mutlu ediyor. Bizim kız da saftır biraz çabuk kanar imajından kurtulmak istiyorum çünkü artık. İşte burada yine oklar ailemi gösteriyor. Fazla akıllı olmamı istemediler, ve sonra yaptıkları eserden beni sorumlu tuttular. Bizimkilerin öğreneceği çok şey var aslında. Ama yaşları da ilerlediği için bazı şeyleri öğretmek zor. İşin ilginç yanı hayatta bazı insanlardan çok övgü dolu sözler duydum, ailemden duyamadım ama bunları. O saçma düşünce mi var acaba akıllarında ‘aman şımartmayalım çocuğu’?. Bazen diyorlar ki bana anne olduğunda anlarsın, hep de bunu söylerler zaten, doğumda mı öğretiyorlar nerede öğretiyorlarsa bu anne babalara. Tuhaf bir çelişki yani bu, çocuğu güçlü yapmak istiyorlar, ama bir yandan da öğretmiyorlar çoğu şeyi, sonra da bizim çocuk bilmez öyle şeyler, ya da oğlan bilsin kız bilmesin otursun derler.
 Yaz tatillerinde babama yalvarırdım tatile gidelim diye, o bizi dedemlerin yanına falan götürürdü ve ben bu yüzden onları hiç sevmedim, babamı benden çalarlardı çünkü, babamda hala anne ve babasından kopamadığı için onlara boyun eğerdi. Babam hep kendinden aşağıdakileri düşün, dağda çobanlık yapan, tarlada çalışan insanları düşün derdi, daha da sinirlendirdim. Ama şimdi babamın bana öğrettiği b taktiği uygulayınca ailemin değerini anlıyorum. Ailemden utanılacak bir şey görmedim. Ben ailemi anlatabilirim birine çok rahat. Ve özellikle de bundan sonra hayatıma girecek bir insana. Onlar da beni anlatırlar rahatlıkla buna eminim. Hayatımda her şey yolunda mükemmel gidecek gibi boş bir hayalim vardı. Ama 13 kasım 2004 günü yaşadığım o kaza bana her şeyi öyle ağır bir şekilde öğretti ki, şimdi idrak ediyorum bunları. Beni kusurlu yaptı bu günden sonra hayat. Vücudumda ameliyat izleri, bir kısmı hissetmeyen bir bacağım var, hızlı koşamıyorum ve uzun bir süre topallık ne demekmiş bunu yaşadım. Bir sürü şeyi bana yaşattı. Herkes ne de iyi toparlandı ne güçlü kızmış diye düşünürken, kimse bir gün de nasılsın demedi bana, beni iyi görmek istiyorlardı gözlerinde. Bu kusurlar beni bazı anlarda güçlü yapıyor, bazı anlarda ise yerin dibine batırıyor. Bilmiyorum bunları nasıl dengeleyeceğim. Bazen küllerimden doğacağım, doğuyorum diyorum, bazen de sen zaten güçsüzdün, iyice güçsüzleşiyorsun, işte herkes gibi oynayan sıradan bir hayata sahip olacaksın diyorum. Hangisi benim, hangisi benim düşüncelerim o kadar çok ikilemdeyim ki. İnanmak istediğim ilki yani güçlü olanı. Ama yaptığım ufacık hatalar, dikkatsizlikler bu sürecimi baltalıyor. Yapacağım staja karar veremiyorum, kendi narsistliğimi başkasında görünce bir arada bile olmak istemiyorum. Bir şeyler oluyor hayatımda, değişimin oranı da çok yüksek, ama bir şeyler de bir o kadar eksik. Zihnim sürekli dolu, düşünceler sürekli kafamda uçuşuyorlar.
 Aileme bağlanmamda onlara karşı güçlü durmam bana yardımcı oluyor. Onlar artık benim evden gideceğimi, duygusal olarak da kopmaya başladığımı, benim de bir hayatım olacağını görüyorlar yavaş da olsa. Evet hep burnumun dikine gittim, hiç de pişman değilim, akrabalarım kalsa da babamın parasını yiyip özel üniversiteye gideceğime evlenseydim çocuk doğursaydım daha iyiydi, ağbim de beni evde oturan Sıdıka gibi bir kız yapmaya başladı, ama ben oldum bir özgür kız (ya da ona yakın bir şey, geziyor, bir yerlere gidiyor sürekli, birileri ile tanışıyor). Zerre kadar pişmanlık duymuyorum. Çünkü biliyorum ki, bu bana hep destek olacağını söyleyen sevgili ailem, ben onların istediklerini yaptığımda yenilgiye uğradığımda beni sorumlu tutacaklar, çocukken de böyle yapıyorlardı. E onlar değişmeyeceğine göre demek ki benim taktiğimi değiştirmem lazımmış. Bunlardan dolayı da beni evden çıkaran herkesten pek haz etmiyorlar, psikoloğum başta olmak üzere. Ama görüyorlar ki bu kız hiç laf dinlemiyor artık, yine burnunun dikine gidiyor. Ben hep böyle bir hayat hayal ediyordum ama, yani ailemin istediğine göre yaşamak değil, kendi isteğime göre yaşamak. Bu tabii ki şu demek değil, siz bana karışamazsını, istediğimi yaparım. Bu da aileye inat olsun diye yapılan fevri bir şeylerin bütünü. Ama bazen gemileri yakıp, ailemle çatışmayı göze alıp, çatır çatır çatışıp bildiğimi yapmanın doğru olduğunu gördüm. Hayatımda ilk defa bir gazeteci ile aynı masada oturdum, fikirlerime danışıldı. Hiç alçakgönüllülük yapmayacağım her kula nasip olmaz bu. Masadaki diğer insanlarla tanışmak buluşmak için, liralar bile harcasam fırsat olmazdı. Ve ben bu fırsatı tuttum bırakmadım. Ne olursa olsun dedim artık, o gece beni eve almayacaklarsa da bulurum gidecek bir yer. Benim için o masada oturmak her şeyden önemliydi. Ailemin anlamakta zorlandığı bir şeyler var. Yaşıtım gençlerin çoğunun yaptığı gibi barlarda, gece kulüplerinde zil zurna sarhoş olup eğlenmektense, ben başka şeyler yapmayı tercih ediyorum, artık daha dürüstüm onlara karşı, ama yine de geç kaldın, bu saate kadar görüşme mi olur cümlelerini söylemekten kendilerini vazgeçiremiyorlar. Ne gerek var ki onlara göre, atayım kapağı bir özel okula, ya da devlet okuluna işte bu kadar. Bugün misafirliğe gittiğimiz evde bilerek eşcinsellik konusunu açtım, sahilde iş yapan travestiler konuşuluyordu, ben de fırsat bu fırsat dedim, söyledim bir şeyler. Herkes vah vah tüh tüh dedi. Ve orada kestiler cümlelerini. Cesaretim fazla ise bu suç mu peki. Evine gittiğimiz adam yan kaldırımdan giderken laf atılan kızı korumak için arabadaki adamı dövüyor, ve bıçak bile çekiliyorsa ona bu anormal bir durum mu? Her şeye bu kadar susulmalı mı? Veya şimdiye kadar bunu yapan ailem halinden ne kadar memnun, düşündüler mi bunu hiç. Aksine genelde sızlanıyorlar, ağızlarında çok şükrü kelimesi var, ama zihinlerinde sızlanma var. O zaman hayatta seçim yapmak önemli. Ya ben, benim gibi insanlar gibi terapiye gelip, her şeyinizi döker dibe batar sonra suyun üstüne çıkarsınız, ya da ailemim yaptığı gibi yapar olduğunuz yerde sayarsınız. Arada başka modeller de olabilir tabi.
 İşte tek başına olmanın hikayesi burada başlıyormuş aslında benim için. Ama biliyorum ki ne olursa olsun benim yanımda olan bir ailem var. Başıma ne gelirse gelsin, bana sırt dönmeyecekler, hayatta en çok istediğim şey kimseye muhtaç olmamak, ama bu bir gün olursa da biliyorum ki dayanacağım bir ailem var. Aile şerefi filmindeki kadar şerefli bir aile değiliz belki, ama belki bu yolda emekleyen bir çocuk gibi bir aileyiz. Hayat boyu sürecek belki de bunu öğrenmek, belki öğrenemeden öleceğiz, bilmiyorum, ama ben hayatta olduğum sürece bir şeyleri daha iyi yapmak için çabalamaya devam edeceğim. Hayat yoruyor, ama yorulmadan olmuyormuş. Çocuk kalınmıyor, yaş büyüyor, hayat devam ediyor.

1047
          Hangisi daha kötü acaba? babası olduğu halde baba diyememek mi? yoksa babası olmasa dahi tüm kalbiyle baba diyebilmek mi?
             Baba sen Allahın ailedeki halifesi; sen şefkatinle ve celalinle Allahın bir nefesi..baba al beni kollarına sımsacak bi sarıl nolur..oğlum de yavrum de öp bir kere ..dudağının sıcaklığını yanağımda hissedebileyim nolur..çok mu şey istiyorum senden baba?..çok şey mi istiyorum ha??  yeter artık bari buna cevap ver..çok mu zor şey istiyorum ha??.hadi cevap ver..ama bi dakka doğru ya sen benim bu  soruyu loş bir internet kafe köşesinde sezen aksu dinlerken ve göz yaşlarım yanaklarımı ıslatırken kalbimde hissettiğim tonlarca ağırlıkla yazdığımı bilmiyorsun ki.. olsun babam değil misin? hissedersin belki..kalpler bir olduktan sonra mesafelerin ne önemi var?.aslında sende istiyorsun gönülden bir oğlum demeyi biliyorum en azından hissediyorum..bu nasıl bi hikaye böyle Allahım..hayır bu hikaye değil gerçeğin ta kendisi...
              Baba seni mi arıyorum ben erkeklerde?..beni tüm kötülerden koruyabilecek, sevebilecek karşılık beklemeden, sahip çıkacak bana..güçlü endamlı bir erkek..baba bana sahip çık yoksa gidiyorum baba..kafayı yememek için harcadığım enerjiyle tükeniyorum baba..nolur çok şey mi istiyorum senden..çok mu pahalı istediğim şey?..bir günde aşağılama annemi hakaret hatta küfür etme ona..çok mu şey istiyorum baba?..o benim annem canımdan çok sevdiğim annem...O kalbinde zerre kadar kötülük beslemeyen, saf, temiz ..niye yaptın baba? niye ezdin onu?..dedemin ninemin amcalarımın halalarımın onu ezmesi, bitirmesi yetersiz mi geldi sana?..
             Korkuyorum anneciğim.. sana tekrar aşık olmaktan..sana tekrar bağlanmaktan..sana bi sillede ben vuruyorum biliyorum..belkide en ağırı bu..geceleri uyuyamadığını..sıkıntıdan dudağının uçukladığını.. kabuslar gördüğünü biliyorum.. hemde çok iyi biliyorum anneciğim; çünkü bende aynısını yaşıyorum..evet geçen gecemiydi nefesim kesilmiş avazım çıktığı kadar inlemiştim.. bırakma beni annee bırakma affet beni nolur..nefes alamıyorum annne..seni kim bu hale getirdi? anne..kalbim buna dayanmıyor artık anne..bu dünyada gün yüzü göremedin Allah ahiretini güzel etsin başka ne diim anne..olmaz tekrar bağlanamayız birbirimize..korkuyorum anne..beni tekrar babamdan uzaklaştırmandan..ah be anne neden yaptın bunu?..ne kadar kötü bir adam olsada o benim babamdı..neden ayırdın  bizi annem..neden yetim bıraktın beni..ya baba sen neden öksüz bıraktın beni..neden beni hayattayken anasız babasız bıraktınız? neden? neden? neden?


mert-0990@hotmail.com

1048
Medya / EŞCİNSEL KUŞATMA
« : 25 Ocak 2012, 08:59:51 öö »
İddia edilen tez nedir? Eşcinsellik bir hastalık, bir sapma ve hatta insiyatif kullanılarak yapılan bir tercih değildir. Peki ya nedir? Cinsel yönelimdir. Yani birey bu özelliğini doğuştan getirmiştir. Bu yüzden onun bu "yönelimine" karışmak bir insan hakları ihlalidir.

 
“Eşcinsel Olmayanların musluğu kapatmaya gücü yetmez ise,
bir müddet sonra ıslak olmaya alışacaklardır”
After The Ball  adlı kitaptan
 
Son yıllarda cinsel kimliğin özgürce yaşanabilmesine ilişkin yaygın bir propaganda yapıldığını gözlemliyoruz. Bu propagandanın hukuk, siyaset, bilim, ekonomi, STK, sanat ve medya bileşenleri var. Dolayısıyla uzun vadeli ciddi bir ifsad planıyla karşı karşıyayız.
İddia edilen tez nedir? Eşcinsellik bir hastalık, bir sapma ve hatta insiyatif kullanılarak yapılan bir tercih değildir. Peki ya nedir? Cinsel yönelimdir. Yani birey bu özelliğini doğuştan getirmiştir. Bu yüzden onun bu “yönelimine” karışmak bir insan hakları ihlalidir. O zaman ne yapılmalıdır? Bu hak ihlalini önleyici siyasi ve hukuki düzenlemeler getirilmeli, STK’lar işe koşulmalı, eşcinsel organizasyonlar ekonomik olarak desteklenmeli, bilimsel sempozyumlar düzenlenmeli, film ve diziler içine eşcinsel rol modelleri yerleştirilmeli ve böylelikle halkımız bilinçlendirilmelidir(!)
Konu zaten son günlerde tamamen magazinel bir formatta, “ajitatif” “dramatik” bir dille toplumun gündeminde tutulmaya çalışılıyordu.  Bu tutumun son örneğini “eşcinsel hakem” tartışmalarında görmüştük. Şimdi ise Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Aliye Kavaf, “eşcinsellik tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır” dediği için linç edilmek isteniyor.  Medyanın bu konuda neredeyse kraldan çok kralcı tutumunu nasıl açıklayabiliriz? Olayın manşetlerden inmemesini, bazı gazetelerin bir anket seferberliği başlatmasını, bilim adamlarıyla ropörtajlar yapılmasını vb. nasıl okumalıyız? Bir propaganda ve ajitasyon tufanı içinde gerçekleri ne kadar konuşabiliriz? Evet, hakikat nedir? Eşcinsellik yanlısı hareketlerin arkaplanında ne var? Gerçekten bilimsel bir konuyla mı muhatabız, yoksa bilim kisvesiyle yapılan militan bir saldırıyla mı karşı karşıyayız? Yapılmak istenen nedir? Bu soruların cevabını bulmak için eşcinsellik yanlısı hareketin gelişim seyrine hiç yorumsuz bakmak bile yeterli olacaktır.
***
 “ Homosexualismus kendi cinsinden insanlara karşı şehvet arzusudur. Her ne kadar bazı müellifler insanları bisexuelle addetmişlerse de bu fikir ilmi esaslara dayanmamaktadır. Erginlik çağında kadının erkeğe, erkeğin kadına karşı normal olarak şehvet duymaya başladığı bu devrede bu sapıklar aynı şehveti kendi cinslerine karşı hissederler. Bir kısımları bunun ayıp ve çirkin olduğunu idrak ederler ve bundan uzaklaşmaya çalışırlar, fakat başta psikopatlar olmak üzere bir kısımları bu meyillerini dışa vurmaktan çekinmezler…”
Bu sözler Ord. Prof. Dr. İhsan Şükrü Aksel’in “Psikiyatri” kitabında yer almaktadır. Kitap 1959 yılında basılmış. O yıllarda yayınlanmış psikiyatri ya da psikoloji kitaplarında benzer pek çok ifadeye rastlayabilirsiniz. Ama bu türden ifadeleri bugün bir psikiyatrist ya da bir psikolog kullanmaya kalksa bilim çevreleri tarafından hemen aforoz edilecektir. Peki o tarihten bu yana ne olmuştur?
Eşcinsellik Yanlıları APA’nın Kongresini Basıyor
Eşcinsellik 1973 yılına kadar psikiyatrinin tanı kitabı olan DSM’de bir hastalık olarak tanımlanıyordu. O tarihten sonra DSM’nin diğer versiyonlarında eşcinselliğin bir hastalık olarak tanımlanmasından vazgeçildi. Peki eşcinselliğin hastalık kategorisinden çıkarılması nasıl olmuştu? Bir baskınla. Yanlış okumadınız, eşcinsel aktivistler APA’nın (Amerikan Psikiyatri Birliği) kongresini deyim yerindeyse “basmış” ve üyeleri baskı altında tutarak bir oylama sonucu eşcinselliğin hastalık kategorisinden çıkartılmasını sağlamışlardı (Ülserin oylama ile hastalık olmaktan çıkarıldığını düşünelim, ne kadar bilimsel değil mi?)! Oylamanın sonuçları da ilginçti. 17,905 APA üyesinden 10,555’i oy kullanmıştı ve oy kullananların 5854’ü eşcinselliğin DSM’den silinmesine evet, 3810’u hayır demişti.[1] Yani toplam üyelerin %32’sinin oyuyla eşcinsellik bir hastalık olmaktan çıkarılıyordu. Diğer bir ifadeyle “%32’nin %58’i” el kaldırarak “artık eşcinsellik bundan böyle hastalık değildir” demişti. Oylama devam ederken dışarıda yüzlerce eşcinsel aktivist gösteri yapmaya devam ediyordu. Yaşananlar militan bir hokkabazlıktan başka bir şey değildi.
Eşcinselliğin hastalık kategorisinden çıkarılmasıyla, daha doğrusu bir “oldubitti”ye getirilmesiyle, eşcinsellik yanlısı hareket Amerika’da giderek güç kazandı. 1980’li yıllarda bu konuda çok yönlü propagandif çalışmalar yapıldı. Eşcinsel lobi; bilim, hukuk, siyaset, sinema vb. araçlar üzerinde ciddi bir baskı kuruyordu.
Eşcinselliğin şaibeli bir “oylama” sonucu hastalık olmaktan çıkarıldığı o tarihten bu yana eşcinsellik yanlısı hareketler habire “eşcinselliğin artık bilimsel açıdan hastalık kabul edilmediğini” açıklayıp durdular. Ancak tarih eşcinselliğin bilimsel temellere dayalı olarak değil, “oylama” ile hastalık kategorisinden çıkarıldığını yazmıştı bir kere. Üstelik, psikiyatriyi sürekli kapitalist düzenin aracı olmakla suçlayan eşcinsellik yanlısı hareketler, söz “eşcinselliğin hastalık olup olmadığına” gelince kendilerini resmi psikiyatrinin görüşlerine dayandırma gibi ağır bir çelişkiyi de beraberlerinde taşıyageldiler.
Eşcinsellik yanlısı hareketler hep ajitatif, magazinel ve militan bir dil kullanmayı tercih ettiler. Eşcinselliğin doğuştan getirildiğine dair bir kanıtları olmamasına rağmen bu varsayımlarını, bilimsel bir gerçekmiş gibi savunmayı sürdürdüler. Eşcinselliğin tedavi edilebilir olduğunu gösteren Dr. Robert Spitzer (Columbia Üniversitesi) gibi bilim adamlarının çalışmalarını yine aynı dili kullanarak karalamayı tercih ettiler ya da yok saydılar.[2],[3], [4] Ne var ki, pskiyatrinin iki yüzlü tutumu bir kez daha kendi içinden gelen biri tarafından deşifre ediliyordu.[5],[6] Zira Spitzer, APA’nın kendi resmi belgelerine homoseksüelliğin DSM’den silinmesini sağlayan anahtar kişi olarak geçmişti.[7] Spitzer’in eşcinselliğin bir hastalık olmadığını öne süren çalışmaları ayakta alkışlanırken, eşcinsellerin tedavi edilebileceğini ortaya koyan çalışmalarına ise kuşkuyla yaklaşılıyordu. Gerçi, Spitzer’in o zamanlar bile, eşcinselliğin hastalık olarak adlandırılmasa da normal bir davranış olarak da görülmemesi yönünde bir görüşe sahip olduğu biliniyordu. Ne var ki, gay aktivistlerin militan tutumuna boyun eğmek zorunda kalmıştı.[8]
Dahası, bilimsel çalışmaları baskılayan eşcinsel lobiler “eşcinselliğin hastalık olup olmadığı” gibi bir araştırma konusunu bilimsel çalışma alanından çıkardılar. Bunu tartışmayı yasakladılar. APA (Amerikan Psikiyatri Birliği) 2000 yılında aldığı bir karar ile bireylerin cinsel yönelimlerini terapi ile değiştirmeye çalışmayı etik ihlali olarak açıkladı.[9],[10] Bunun yerine bilim adamlarını mevcut eşcinsel görüşü pekiştiren araştırmalar yapmaya yönelttiler. Her kim bu konuda muhalif bir şeyler söyleyecek olsa alaycı, tahkir edici, tahfif edici baskılara maruz bırakıldı.     
Utanma, Eşcinsellik Hakkında Olabildiğince Sık ve Yüksek Sesle Konuş 
Eşcinsellik gayet “bilimsel” bir yöntemle DSM’den silinmişti. Artık bilimin meşruiyet verici nesnel gücü eşcinsellerin yanındaydı. 1987 yılına gelindiğinde eşcinsellik yanlısı hareketin bir nevi manifestosu sayılabilecek “The Overhauling of Straight America” (Eşcinsel Olmayan Amerika’nın Yeniden Yapılandırılması/Revizyonu) isimli makale Guide dergisinde yayınlandı.[11] Marshall Kirk ve Erastes Pill (asıl adı Hunter Madsen) tarafından kaleme alınan bu makale eşcinselliği yaygınlaştırmak için takip edilecek stratejiyi anlatıyordu. Yazarlar eşcinsel hareketin yaygınlaşması için özenle hazırlanmış 6 aşamalı stratejik bir plan öngörüyorlardı. Ayrıntılarında Türkiye’de yaşananları da anlamamızı kolaylaştıracak bu belgenin sadece anahatlarını aktaralım. Takip edilecek stratejik harita özetle şu şekilde belirlenmişti:
Eşcinseller ve eşcinsellik hakkında olabildiğince sık ve yüksek sesle konuş
Eşcinselleri bir kurban olarak, acınacak bir portre olarak resmet, saldırgan bir tehlike olarak değil.
Koruyucu olarak adil/yasal bir neden bul.
Eşcinselleri iyi/sempatik göster.
Eşcinsellere saldıranları kötü göster
Ekonomik kaynak oluştur/talep et.
Kitapta özellikle gay karakterlerin sinemada ve TV’de (Kabadayı, Güneşi Gördüm, Yabancı Damat, Brokeback Dağı, Milk vb. film ve dizileri hatırlayalım) sıklıkla yer almasının teşvik edilmesi özellikle vurgulanıyor. Marshall Kirk bu kitabı yayınladıktan 2 yıl sonra, Hunter Madsen ile birlikte Amerika’da eşcinselliği yaygınlaştırmak için psikolojik manipülasyonu ve ikna tekniklerini anlatan “After the Ball”ı yayınladı.
Üzgünüz, Sizi Tedavi Edemeyiz! Eğer Israr Ederseniz Suç İşlemiş Sayılacaksınız
Eşcinsel hareket Amerika’da kök saldı. Hukuki ve siyasi destek aldı. McDonald’s gibi ünlü şirketler eşcinsel hareketi teşvik etti, destekledi. Birçok eyalette eşcinsel evlilikler yasallaştı. Avrupa Birliği ülkelerinde de ABD’ye benzer süreçler yaşandı. Öyle ki, bilim çevreleri bu konuda tamamen militan bir tarzda hareket ederek, bu durumundan rahatsız olanların tedavilerini yapmadı. Psikologlar/psikiyatristler “ben bu rahatsızlığımdan kurtulmak istiyorum” diyenlere var olan durumu kabullenmesi öğütlediler (Dr. Nicolosi “Onarım Terapisi” adlı kitabında bu militan tutuma ilişkin açıklamalar yapmaktadır). Eşcinsel lobi Amerika’daki “nefret suçunu” eşcinselleri de kapsayacak şekilde genişletilmesini başarmıştı. Eşcinsellik yanlısı hareketlerin hedeflerinden birisi de okullardı. Okullarda çocuklarda eşcinselliğin öğretilmesi noktasında çok yönlü çalışmalar yapıldı. Eşcinsel lobiler dönemin başkanı Clinton’un açıkladığı bir plan çerçevesinde, ilkokullarda (hatta anaokullarında bile) eşcinsellik propagandası yapmaya başladılar. [12] Amerika “yeniden yapılandırılmıştı” sıra dünyanın diğer ülkelerine gelmişti.
***
Eşcinsellik yanlısı hareket BM de dahil olmak üzere pek çok uluslar arası organizasyonun desteğini almıştır (İlginçtir, neredeyse bütün dünyayı arkasına alan eşcinsel yanlısı örgütler hala bir “dram dili” kullanmaya devam eder). Dünya Bankası başkanı Wolfowitz Türkiye’deki eşcinsellik yanlısı bir örgüte eşcinselliğe ilişkin gençleri ve anne-babaları bilgilendirmesi için iki kez ekonomik hibe yapmıştı.[13] BM Çocuk Fonu UNICEF çocuklara cinselliğin hem karşı cinse hem de kendi cinsine yöneltilebileceği ve bunun da normal bir durum olduğunu belirten bir kitap yayınını finanse etmişti.[14]
AB’ye mi Girmek İstiyorsunuz, O Zaman…
Avrupa Konseyi AB’ye adaylık sürecinde aday ülkelerin yasalarının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne uyumlu olup olmadığını denetlemektedir. Eşcinsel tercihlere getirilen cezalar bu sözleşmeyle çelişmektedir. Özetle bu belge, eğer bir ülke Avrupa Birliği’ne üye olmak istiyorsa “eşcinsellik yanlısı lobilerin” arzularıyla uyumlu yasaları çıkarmasını zorunlu kılmaktadır.
2005 yılında Kaos GL adlı eşcinsellik yanlısı hareket aynı adla bir dernek kurdu. Ankara Valiliği “Hukuka ve ahlâka aykırı dernek kurulamaz” hükmü gereğince derneğin kapatılması için Ankara Cumhuriyet Savcılığı’na başvurdu. Savcılık, AB siyasi kriterleri, Katılım Ortaklığı Belgesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni gerekçe göstererek kapatılma istemini reddetti. O tarihten kısa bir süre önce Ankara, ironik bir şekilde, Brüksel’den müzakere tarihi alan hükümetin bu başarısını Kızılay Meydanı’nda kutlamış, AB’ye girecek olmanın coşkusunu yaşamaya başlamıştı.
Sonuç
Bugün eşcinsellik hakkında sağlıklı bir şekilde tartışmak mümkün görünmemektedir. Konu çok uzun zamandır bilimsel/objektif bir zeminde ele alınmamaktadır. Eşcinsellik sürekli olarak “insan hakları”, “ayrımcılık”, “özgürlük” vb. gibi politik enstrümanlar kullanılarak, “çığırtkan” bir uslupla savunulmaya çalışılmaktadır. Birileri çıkıp, farklı bir şeyler söyleyecek olsa “ayrımcılık” yapmakla itham edilerek “suçluluk psikolojisine” itilmeye, bu yolla susturulmaya çalışılmaktadır. Yakında aynı yöntemlerle “pedofili”nin de savunulduğuna; yine bir oylama sonucu “pedofili”nin de hastalık olmaktan çıkarıldığına şahit olursak hiç şaşmamak gerekir. 
Gelgelelim, eşcinsellik üzerinden böylesi fırtınalar koparan, “kelle” isteyen medyamız, bilim adamlarımız söz konusu başörtüsü olunca bir çift kelam etmeyecek, ikna odalarında onların inançlarını sorgulamaya devam edecektir.
 
[1] Sorba, R. (2007), Homosexual Activists Intimidate American Psychiatric Association into Removing Homosexuality from List of Disorders, http://conservativecolloquium.wordpress.com/
Ayrıca bkz. Mendelson, G. (2003)Homosexuality and Psychiatric Nosoiogy, Australian and New Zealand Journal of Psychiatry; 37:678-683

[2] Spitzer, R.L. (2003), Can Some Gay Men and Lesbians Change Their Sexual Orientation? 200 Participants Reporting a Change from Homosexual to Heterosexual Orientation, Archives of Sexual Behavior, Vol. 32, No. 5, October, pp. 403–417
Spitzer 200 eşcinsel kişiyle görüşmüş ve erkeklerin %66’sının, kadınların ise %44’ünün yeniden sağlıklı bir cinsel tercih edindiklerini ortaya koymuştu.
[3] Peer Commentaries on Spitzer (2003), Archives of Sexual Behavior, Vol. 32, No. 5, October , pp. 419–468
[4]Ayrıca eşcinsel eğilimlerin düzeltilebildiğine ilişkin Türkiye’de yapılmış bir çalışma için bkz. Akça, Ö.F. ve ark. (2009), Ergenlikte Kimlik Bocalaması Belirtisi Olarak Görülen Eşcinsel Davranışlar: Olgu Sunumu, Nöropsikiyatri Arşivi 2009; 46: 203-5
[5] Antidepresanların depresyonu iyileştirdiğine dair bilimsel kanıtları sağlayan Irving Kirsch de daha sonra başka araştırmalar yapacak ve “Antidepresanların depresyonu kimyasal olarak iyileştirdiği düpedüz yanlıştır” diyecekti.
[6] 30 yıl APA üyesi olarak çalışan Loren Mosher de “Psikiyatri neredeyse tamamen ilaç şirketleri tarafından satın alındı” diyerek istifa etmişti.
[7] Homosexuality and Sexual Orientation Disturbance: Proposed Change in DSM-II, 6th Printing, APA Document Reference No. 730008
[8] Mayes, R., Horwitz, A.V., (2005) DSM-III and The Revolution in the classification of mental illness, Journal of the History of the Behavioral Sciences, Vol. 41(3), 249–267 Summer
[9] Bkz. Dipnot 3.
[10]Amerikan Psikiyatristler Birliği bu “etik” açıklamayı yaparken, Amerikan Psikologlar Birliği (APA)’nın Etik ofis başkanı Stephen Behnke CIA tarafından psikologların işkencelerde kullanılmasının etik açıdan yanlış olmadığını belirtmişti. APA eşcinselliğinden rahatsız olan bir kişinin tedavi edilmesini etik bulmazken, Amerikan Psikologlar Birliği, psikologların işkencelerde kullanılmasında herhangi bir etik sorun görmüyordu. Ayrıca Amerikan Psikologlar Birliği’nin eşcinsellerin tedavilerini uygun görmediğini ifade eden açıklamaları için bkz. Report of the American Psychological Association Task Force on Appropriate Therapeutic Responsesto Sexual Orientation, APA, Agust 2009

[11] Kirk, M.,Pill, E. (1987), The Overhauling of Straight America, Guide Magazine, November

[12] LaBabera, P.(1999), Private schools are promoting homosexuality to children, Human Events, May 21,
[13] Milliyet Gazetesi, 15 Mart 2007
[14] Hürriyet Gazetesi, 13.05.2002


Mücahit Gültekin
yazar@kadinnews.com

http://www.kadinnews.com/index.php?ctgr_id=180&yazar_view=4623

1049
CİNSEL KİMLİK GELİŞİMİ VE CİNSEL KİMLİK BOZUKLUĞUNDA
PSİKOSOSYAL DEĞİŞKENLER:  GÖZDEN GEÇİRME

Berna ÖZSUNGUR*

ÖZET

Amaç: Son yıllarda çocuklarda ve ergenlerde cinsel kimlik gelişimini ve bozukluklarını anlamaya yönelik hem toplumda hem de bilim dünyasında bir ilgi artışı olmuştur. Çocuklarda karşı cinsiyet ilgi ve davranışlarının düşünüldüğü kadar nadir olmadığı görülmektedir. Bu yazıda çocuklarda cinsel kimlik geli-
şiminin normal özelliklerinin, cinsel kimlik gelişimi ve cinsel rol davranışlarını belirleyen psikososyal
değişkenlerin, cinsel kimlik bozukluğu (CKB) klinik özelliklerinin, tanı karmaşası ve etik sorunların, tedavi açısından yaşanan tartışmaların son araştırmalar ışığında gözden geçirilmesi amaçlanmıştır.
Yöntem: MEDLINE ve Türk Tıp Dizini taranmış, çocuklarda cinsel kimlik gelişimini ve bozukluklarını
araştıran çalışmalar değerlendirilmiştir.  Sonuçlar: Cinsel kimlik gelişiminde psikososyal etkenlerin
önemli rol oynadığı, CKB tanısı konan çocuklarda klinik görünümün ya da prognozun çeşitlilik gösterdi-
ği, eşhastalanım oranlarının yüksek olduğu görülmektedir. Tutarlı ve sürekli bir şekilde karşı cinsiyet
davranışları gösteren bir çocuğa sahip olmak, sıklıkla hem çocuk hem de anne baba için gerginlik kaynağı olmakta ve desteklenmeleri gerekmektedir.  Tartışma:  Çocuklardaki CKB tanısının geçerliği ve
güvenirliği, CKB’nin psikiyatrik bir bozukluk olup olmadığı, CKB tanısı konan çocuklara uygulanan çeşitli tedavi edici yaklaşımlar ile ilgili yoğun tartışmalar yapılmaktadır. Tepkisel değil bilimsel kararlar
almak gerekmektedir. 

Anahtar sözcükler: Cinsel kimlik, cinsel kimlik bozukluğu, çocuk, ergen

SUMMARY: GENDER IDENTITY DEVELOPMENT AND GENDER IDENTITY DISORDER: PSYCHOSOCIAL CHARACTERISTICS
Objective: Over the past several years gender identity development and gender identity disorder (GID)
in children and adolescents have become a center of interest both in the community and psychiatry. It is
estimated that cross-gender interests and behaviors among the children are not as rare as once thought.
The aim of this review is to examine the normal characteristics of gender identity development, the psychosocial factors that influence the gender identity development, and the clinical characteristics, diagnostic difficulties, ethical problems and treatment approaches in GID in the light of recent researches.
Method: The gender identity development and GID literature in the Pubmed and Turkish Medical Index
has been reviewed. Results: Psychosocial factors play an important role in the development of gender
identity. Clinical presentation and prognosis show variations and comorbidity rate is high in GID in children. Having a child who has strong and persistent cross-gender behaviors is usually very stressful both
for the child and the parents and they have to be supported. Discussion:  There is an ongoing discussion about the diagnostic validity and reliability of GID in children, whether it is a psychiatric disorder
or not, and which therapeutic approach is appropriate for children and adolescents. It is essential to take
scientific decisions rather than reactive ones.

Key words: Gender identity, gender identity disorder, child, adolescen

http://www.cogepder.org.tr/images/dosya/163_174.pdf tıklayınız

1050
Ömer Faruk AKÇA, Bedriye ÖNCÜ*, Emine ZINNUR KILIÇ**, Saynur CANAT*
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Psikiyatrisi Anabilim Dalı, Ankara
*Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Psikiyatri Anabilim Dalı, Ankara
**Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Psikiyatrisi Anabilim Dalı, Istanbul, Türkiye

Ergenlikte Kimlik Bocalaması Belirtisi Olarak Görülen
Eşcinsel Davranışlar: Olgu Sunumu

Homosexual Acts as a Sign of Gender Identity Confusion in Adolescence: A Case Report

The gender identity is assumed to be completed by development of the
secondary sex characteristics in adolescence. However, in the progress of
gender identity formation, biological characteristics, family dynamics, and envi-
ronmental factors may interfere with development of the child and problems with
gender identity formation may arise. Related to this condition, these individuals
may experience confusion about their gender identity, feel like opposite gender
and engage in homosexual acts in adolescence (1). These youngsters can disp-
lay impulsive and uncontrolled behaviors, and harm themselves by having
unprotected and random homosexual intercourses. Besides, this condition can
be socially disagreeable and may result in comorbid psychiatric disorders. In this
paper, we present an adolescent aged 17, who displayed symptoms of gender
identity confusion, and showed transition from homosexual fantasies and
behaviors to heterosexual orientation during one year of individual
psychotherapy. We discussed the dynamics of this change and the factors that
contribute to the development of homosexual activities in adolescence.
(Archives of Neuropsychiatry 2009; 46: 203-5)
Anahtar kelimeler: Adolescence, homosexuality, gender identity
Ö ÖZ ZE ET T   
Ergenlik döneminin sonunda ikincil cinsiyet özelliklerinin de belirginleşmesiyle
cinsel kimliğin gelişiminin tamamlandığı varsayılmaktadır. Cinsel kimlik gelişimi
sürecinde çocuğun biyolojik özellikleri, aile dinamikleri ve çevresel etkenlerin
de etkisiyle bazı çocuklarda cinsel kimlik gelişiminde sorunlar ortaya çıkabil-
mektedir. Bu duruma bağlı olarak ergenlik yıllarında cinsel kimli¤i konusunda
karmaşa yaflayan bu çocukların, kendini karşı cins gibi hissetti¤i, bazılarında ise
eşcinsel yönelimlerin yaşandığı görülmektedir (1). Ergenlik dönemi özelli¤i ola-
rak dürtüsel ve kontrolsüz davranışlar da sergileyebilen bu gençler, seçkisiz ve
korunmasız eşcinsel ilişkiler sonucu kendilerine zarar verebilmektedir. Ayrıca
bu durum sosyal uyumu zorlaştırabilmekte ve buna ba¤lı olarak ek psikopatolo-
jiler gelişebilmektedirler. Bu yazda eşcinsel belirtiler nedeniyle tedavi için baş-
vuran cinsel kimlik bunalımı yaflayan 17 yaşında bir ergenin terapide eşcinsel
düşünce, fantezi ve davranışlardan heteroseksüel düşünce, fantezi ve davra-
nışlara yönelme süreci ve bu süreci etkileyen dinamikler tartışılacaktır.
(Nöropsikiyatri Arflivi 2009; 46: 203-5)
Key words: Ergenlik, eflcinsellik, cinsel kimlik

Sayfa: 1 ... 68 69 [70] 71 72 ... 89