İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Mesajlar - KoyuGri

Sayfa: [1]
1
İLK ROMANTİK İLİŞKİM HEM DE HETERO

Aylin Aslım | Senin Gibi https://youtu.be/iAEaP0Qrpw0

      İş arkadaşım beni kuzeni Ahu ile tanıştırmak istedi. Ben de en kötü ihtimal arkadaş oluruz diyerek kabul ettim. Sonuç olarak hayat arkadaşı olduk :) Biliyorum şaşırdınız ama ben de şaşırdım hala da şaşırıyorum. Bir kadının beni sevebileceğini ve erkek olarak görebileceğini hiç düşünmezdim. Aklımın ucundan bile geçmezdi. Dünyada milyonlarca güçlü, kuvvetli, yakışıklı erkek varken bir kadın niye beni seçsin ki ? Kadınlar da haklı ben olsam ben de beni seçmezdim. Ama Ahu seçti. İlk başlarda bu durumu çok garipsedim Ahu’nun samimiyetini sorguladım. Çünkü hala bir kadının beni gerçek bir erkek olarak görüyor olması inanılır gibi değildi. Sonuçta ben doğar doğmaz annesinin bile reddettiği bir insandım. Annesinin bile kabul etmediği birini başka bir kadın nasıl kabul etsindi. Ben prematüre doğduğum için annem beni istememiş ve beni anneannem bakmış bana. Annem muhtemelen lohusa depresyonu ve genç yaşta anne olduğu için korkmuştur. Çok da albenisi olan bir bebek değilmişim. Ki bana göre hala değilim. Belki de hala hayatımdaki ilk kadın olan annemin beni beğenmemesinin ve reddetmesinin travmasını yaşıyorumdur. Bu ilişki kendimi fark etmemi sağladı. Artık kendimi her açıdan yeterli bir erkek olarak görebiliyorum. Dediğim gibi ilişkinin ilk başlarında bir kadının beni sevebileceğine inanmadım ve ilişkiyi sorguladım. Ama Hüseyin Bey bir terapide bu durumu çözdü. Artık kendimi çok daha maskülen ve erkeksi hissediyorum. Yürüyüşüm bile değişti. Artık kötü günler geride kalmıştı sıra daha kötü günlerdeydi :)) Çünkü sudan çıkmış balık gibiydim. Daha önce hiç romantik bir ilişkim olmamıştı. Çok heyecanlıydım. Yıllardır bunun için uğraşıyordum ve sonunda başarmıştım. Koyu Gri artık renklenmeye başlıyordu. Saatler süren telefon konuşmaları ve mesajlaşmalar sonunda ilk buluşma geldi çattı. Heyecanlıydım ve ne konuşacağımı bilmiyordum. Ama o daha heyecanlıydı, eli ayağı titriyordu. İlk 15-20 gülmekten lafa giremedi. Hatta gülerken kafasına taktığı gözlüğü arka masanın sandalyesi düşüverdi. Kadınlar üzerinde böyle bir etkim olduğunu bilmiyordum. Bana hayran kaldı. Ben de ona karşı ufak kıpırdanmalar hissettim. Ama biraz zaman geçtikçe bu hislerin ona karşı olmadığını sadece ilk defa bir ilişkim olmasının getirdiği bir heyecan olduğunu anladım. İkinci, üçüncü, beşinci buluşma derken tam 4 ay oldu. Ona karşı duygusal bir şey hissetmiyordum ve onu sevmiyordum ama onunla vakit geçirmeyi, gezmeyi, öpüşmeyi, sevişmeyi seviyordum. Öpüşmek felan demişken hemen o konuyu da açayım. Çünkü biliyorum çoğunuz bu konuyu merak ediyor. Ayrıca sex satar o yüzden hadi reytinglerimizi artıralım ;) Meryem Ana’nın Türkiye şubesi olan ben ahir zamanda 25 yıldır namusunu koruyabilmiştim. Ta ki libidosu ve cesareti durdurak bilmeyen Ahu’yla karşılaşana kadar. Zaten ismi Ahu olan biri için aksi düşünülemez. Ben bişey yapmadım tabii ki her şeyi ilk o başlattı. İkinci  buluşmamızda edebimizle Kadiköy’de yürüyorduk. “Herhalde muhafazakar olduğum için elini tutmayacağımı düşündün o yüzden ben tutayım” diyip kaptı benim eli. Ben şoklar içerisindeydim kalbim götümde atıyordu. Tabii ki tutmayacaktım bu zamana kadar tuttuğum tek el kendiminki olmuştu. Asla böyle bişeyi yapacak cesaretim yoktu. Muhtemelen o tutmasaydı ben 4 ay boyunca hiç tutamazdım. Sonraki buluşmamızda o beni yanağımdan öptü ben de onu yanağından öpeyim derken dudağının kenarına denk geldi. Aslında çok küçük ve masum bir öpücüktü ama beynimde şimşekler çaktırdı. Ne kadar hormon varsa salgılandı. Bi kaç saat etkisinden çıkamadım. Aynı günün akşamı Ahu’yu evine bıraktım. Arabadan inmeden önce “beni öpmeyecek misin” dedi. Far tutulmuş tavşan gibi kaldım. “Öpmeyeceğim, evlenmeden olmaz” dedim.  “Gerçekten mi” diyip ısrar etti. Dudaklarını büzüştürdü. Şoklar içerisinde “e hadi öpeyim bari” diyip İbrahim Tatlıses’in Hülya Avşar’ı öptüğü gibi kafa atarcasına öptüm. 0,25 saniye felan sürdü. Ama böyle rezil bir öpüş tarzı yok. Çok utandım yerin dibine girdim. Kızardım ve donup kaldım. Hatta kız “bir sorun mu var iyi misin” felan dedi. Hemen 6-7 arkadaşımla bu olayın kritiğini yaptık.

      Daha sonraki buluşmamız da Kadiköy’de oldu. Yemek felan yiyip sahile indik. Ben canlı müziğe gidelim dedikçe bu beni zorla tenha kayalıklara götürdü. Bi boklar olacağını biliyordum o yüzden gitmek istemedim. Neyse gittik, kayalıklarda yan yana oturup denizi seyrediyoruz. Ahu “hep manzaraya bakıyorsun biraz da bana baksana senin manzaran burada” dedi. Yine ona bakmadım. Hala öküz öküz karşıya bakıyordum :) Kaçınılmaz sonu anladım artık bu kız beni sikmeden rahat bırakmayacaktı. İlk büyük öpüşmemiz orada gerçekleşti. Dudak kısmı fena değildi ama dili felan işin içine girince midem bulandı ve kendimi geri çektim. Ama o rahat durmuyordu tiksine tiksine devam ettim. Resmen bir erkek olarak tecavüze uğradım 😂 Tamam bitti herhalde elhamdulillah diyorum devam ediyor. Neyse ki annesi arayıp eve çağırdı da kurtuldum. Bu kızın temas bağımlısı olması, sürekli öpüşmek istemesi ve kendini zorla öptürmesi beni çok irite etmişti. Bu yaptıklarını normal bulmuyordum. İnsan üstü bir libidosu vardı. Ve ben cinsel obje olamayacak kadar cesaretsiz ve tecrübesizdim. Bu ilişkiyi sorgulamaya başladım. Romantik bir an oluşunca çiftlerin öpüşmesi gayet normal ama bu kız sürekli sipariş üzerine bişeyler yaşamak istiyor. Liseli miyiz abi. Git eskort tut. Ben onunla duygusal bir şeyler yaşamak istiyordum. Cinselliğe hazır değildim. Çok kısa sürede bana çok fazla bağlandı. Aşırı düzeyde sevgi, ilgi gösteriyordu. Tamamen lovebombing gibi geldi bana. Biraz hastalıklı bir durum gibiydi. Sağlıklı bir insan 1 aydır tanıdığı birine bu kadar sevgi dolu bakamazdı. Gözlerindeki ışıltı bana bir aşığı değil kana susamış bir vampiri anımsatıyordu.

      Sonraki buluşmamız AVM’de oldu. Eve gitmek için çıkıp avm otoparkına gittik. Arabanın içinde yine tecavüz etmeye çalıştı bana. Allem etti kallem 25 yıldır koruduğum namusumu bozdu. Ama bu sefer tiksinmedim sanırım alışmıştım ve artık hoşuma gitmeye başladı. Ne demişler tecavüzden kaçış yoksa zevk almaya bakacaksın. Ben de öyle yaptım. Hayatımda yaşadığım en iyi orgazmdı. (Sadece el ile gerçekleşen bir münasebet oldu). Sonra 1-2 defa daha aynı arabada böyle şeyler yaşandı. Artık öpen taraf o değil ben olmuştum. Bu süre zarfında onu arkadaşlarım ile tanıştırdım o da beni arkadaşlarıyla tanıştırdı. İlişkimiz sosyal açıdan da gayet güzel ve keyifli gidiyordu. Birlikte gezip eğleniyorduk. Normalde her pazar buluşuyorduk. Ama ben hasta olduğum için bir pazar buluşamadık. Ahu hemşire olduğu için bize gelip bana bakmak istedi. Ben tabi ki istemedim ama allem etti kallem etti serumunu alıp eve geldi. Bana serum takıp koltuğa uzandırdı. Sonra o da yanıma uzandı. Çırılçıplak soyundu. Resmen hasta halimle faydalandı benden. Artık tecavüze uğramış gibi hissetmiyordum tabii benim de hoşuma gidiyordu. Ama yine de böyle şeylerin çok erken yaşandığını düşünüyorum. Gerçi girişken taraf o olmasaydı ben sittin sene elini bile tutamazdım. Benim açılmam ve tecrübe edinmem için kolaylık sağlamış oldu. Ama ona karşı olan duygularım kayboldu. Belki ilişki masumiyetini yitirdiği içindir. Belki de zaten hiç duygu oluşmamıştı ve ilk başlarda hissettiklerim sadece heyacandı. Ahu her konuda çok heyecanlı ve benden 5 yaş küçük olduğu için çok toy. Sürekli evlilik hayalleri kuruyordu hatta beni çeyiz bakmak için Paşabahçe’ye götürmüştü. Ben ona en başından beri evlilik düşünmediğimi hatta ilişki insanı bile olmadığımı kendisinin ilk ilişkim olduğunu söylemiştim. Ama o tozpembe dünyasından çıkamadığı için evlilik hayallerini kurmaya ve büyütmeye devam etti. Onun bütün ailesi hatta sülalesi benden haberdar. Amcaoğlu bile. Söyleme dememe rağmen bütün ailesine ilişkimizi ilan etti. Benim de kendi aileme söylememi istedi. Bir kaç hafta sonra ablama söyledim. Ahu’nun çok hoşuna gitti kendini çok değerli hissettiğini söyledi. Daha sonra bir takım olaylar gelişti. Ahu’nun kuzeni bana Ahu ile evlenmem için baskı yapmaya başladı. Ben de Ahu’ya 100. kez evlenmeyi düşünmediğimi anlattım. O da bana “Sen benimle gönül mü eğlendiriyorsun, bu ilişkinin sonu bi yere gitmeyecekse biz niye birlikteyiz” diye bağırdı. “Bak ben zaten ciddiyim ama yalnızca bu ilişkiyi sürdürmek konusunda. Fazlasını istemiyorum. İlerde nasip olursa evleniriz ama şu an kafamda böyle bir düşünce yok. İlişkinin en başından beri evlilik istemediğimi sana söyledim. O yüzden beni bu şekilde suçlamaya hakkın yok. Eğer evlenmek istiyorsan evlenmek isteyen birini bulmalısın o kişi ben değilim. Ayrıca bu ilişkide biri gönül eğlendiriyorsa o ben değilim sensin. Ben senin elini bile tutmadım. Zorla kendini öptürüp zorla evime geldin. Haddini bil beni böyle itham edemezsin.” dedim ve ayrıldım. Defalarca aradı yalvardı yakardı. “12 maddelik bir sözleşme hazırladım eğer bütün maddeleri kabul edersen sana tekrar bir şans verebilirim” dedim. Sadece “Taraflar arası fiziksel temas asla olmayacak. El ele tutuşmak da dahil” maddesine itiraz etti. “Seninle gönül eğlendirdiğimi söyleyerek bana iftira attın ben böyle bir şeyi kabul edecek bir adam değilim” diyip çok net olduğumu ve tüm maddeleri kabul etmezse ilişkiyi bitireceğimi söyleyince köpek gibi kabul etti.

      İlişkimiz kaldığı yerden devam ediyordu ta ki Ahu sözleşme maddelerini feshetmek için türlü oyunlar döndürüp manipülasyonlar yapana kadar. Ama ben bunları yer miyim. Yerim. Hem de afiyetle yedim. Çünkü Ahu günahsız melek rolünü çok iyi oynuyordu. Hatta ayrılırken ona dedim ki “Sen yalancı değilsin sen farklı bir gerçeklik algısı yaratıp kendini ve çevredekileri buna inandıran bir şizofrensin”. Neyse ki canım arkadaşım Yağmur gerçek bir aklı hocası olduğu için beni olanlar konusunda uyarmıştı. Tabii ben yine Ahu’ya güvenip ilişkimizi sürdürmeyi tercih etmiştim. Ahu, annesi ve kuzeni üçü bir olup Yağmur’a iftiralar attılar. Aramızı bozmak için Yağmur’u bana kötü göstermeye çalıştılar. Tabi ki şüphesiz Yağmur’a hak verdim ve hepsinin yalanlarını birer birer ortaya döktüm. En sonunda Ahu’nun yalanları tükenince kuzeninin, benim ve yağmurun kendisine iftira attığını söyledi. Dedim “ruh hastası hadi birimiz iftira attık hadi ikinci kişi de attı ulan üç kişi niye sana iftira atsın. Çuvaldızı kendine mi batırsan acaba. Palu ailesi gibi bir ailesiniz. Hepiniz birbirinize iftira atıp hayır onlar bana iftira attı diyorsunuz. Ben böyle bir aile ile uğraşamam bu ilişki bitti” diyip ikinci kez ayrıldım. Ahu da “Seni çok seven ve değer veren birini kaybettin” dedi. “Ben kaybetmedim, vazgeçtim” dedim. Üste çıkmak için zaten ben ayrılacaktım senden dedi. Hatırlarsan bu senden ilk ayrılışım değil. “Bir kez daha ayrılmıştım ama köpek gibi yalvardığın için kabul ettim. KÖĞPEKK GİBİİİ“ dedim. Telefonu yüzüme kapattı.

      Bu ilişkinin defteri orada dürüldü. Hiç açılmamak üzere. Tamam itiraf ediyorum ayrılığın ilk haftası bir boşluğa düştüm. Çünkü bir alışılmışlık vardı ortada. Her gün ve neredeyse her anımda hayatımda olan biri bir anda yok olunca eksikliğini çektim. Ne olursa olsun geri dönmeyeceğime dair Yağmur’a yeminler ettiğim halde o dönerse başka bir sözleşme hazırlayıp onu tekrar kabul etmeyi düşünüyordum. Ta ki Hüseyin Bey de Yağmur ile aynı şeyleri söyleyene kadar. Tamamen toksik bir şeye dönüşmüştü. Aramızda saygı kalmamıştı. İlişkiyi 8 kişi yaşar olmuştuk.  Artık bu ilişkide mutluluk olamazdı. Hep kaos olurdu. Ama beni kimse onun gibi sevmedi. Kimse o kadar değer vermedi. Hatta bana elleriyle atkı bile ördü. Ama bütün bunlar ilişkiyi sürdürmek için yeterli değildi. Bunların gözümde bir kıymeti yoktu. Koz senin götünü kaldırmış diyebilirsiniz ama öyle değil kendime bebek gibi bakarak kendi götümü kendim kaldırdım. Bir aslan burcu olarak kendimi o kadar çok seviyorum ve kendime o kadar çok yatırım yapıyorum ki bir başkasının bana kör kütük aşık olması fazla bir şey ifade etmiyor. Elhamdulillah sevgiyi ve ilgiyi dışarda arayan bir ezik değilim. Hobilerim, uğraşlarım ve hayallerim var.  Kendimi aptal bir sevdaya kaptıracak yaşı çoktan geçtim. Daha bu hafta sonu kendimi cilt bakımına götürecem. Canım kendim.Kendime bir başkasının veremeyeceği ilgiyi, sevgiyi ve diğer her şeyi zaten veriyordum o yüzden bunlara ihtiyacım yoktu ama bir kadının beni güçlü, özgüvenli ve zeki bir erkek olarak görebileceğini, sevebileceğini  hatta cinsel olarak arzulayabileceğini bilmiyordum. Bu ilişkinin bana en büyük katkısı bu oldu. Her şey için teşekkür ederim Ahu yolun açık olsun ama dilerim ki kor ateşlerde yan.  Yan ki büyü ve olgunlaş. Onun yaşındayken yaşayamadığım aşklar benim tekamül yolumdaki konsantre motivasyonlarım olmuştu. Kim bilir belki onun da tekamülü benden geçiyordur.

2
YASAK ELMA

Öncelikle Bihter Ziyagil’in intihar etmeden önce dinlediği bu şarkıyı dinlemezseniz yazıyı okumadan çıkın sayfamdan. Hatta canlı performansı koyayım. Çünkü Beren Saat cidden stüdyoda ağlıyor. Ama siz şarkının şarkının stüdyo kaydını da dinleyin.

Ajda Pekkan - Dokun Bana
https://youtu.be/1kDCVapWpgo

Türkiye turumun Trakya ayağı başladı. İşimin en büyük avantajlarından biri arkadaşlarımın yaşadıkları şehirlere gittiğimde onlarla görüşebilmem. Edirne’ye gittiğimde de Hüseyin Bey ile buluşup bi çay kahve içmek istedim. Aramadan önce kafamda 1000 tane senaryo kurduğum için gelmeyeceğini düşündüm. Çünkü hem son dakika aramıştım hem de belki ailesi ile belki de arkadaşlarıyla bi planı olabilir diye düşündüm. Ama yine de bi şansımı denemek istedim. Aramadan önce baya çekindim ve çok kaygılandım. Eğer gelmeseydi ben kendimi kötü hissedebilirdim hatta ona kinlenebilirdim de. Çünkü daha önce Adana’ya gittiğimde vakti olmadığı için benimle buluşamayan bir arkadaşımı her yerden engellemiştim. Hangi sebepten olursa olsun tercih edilmemek ağırıma gidiyor. Sindiremiyorum. Sen kimsin benimle buluşmuyorsun. İnsanlar benimle vakit geçirmek için ölüp bitiyorlar. Hastalıklı bi durum bu farkındayım. Tamamen çocuksu bir tepki. Ama ne yapayım böyleyim işte. En iyisi Aslan Burcu toksikliği diyip suçu gezegenlere atmak. Gerçi suçu başka şeylere atıp kendine toz kondurmamak da Aslan Burcunun getirisi. Neyse en azından yengeç değilim (elhamdulillah). En sonunda cesaret edip Hüseyin Beyi aradım. O da sağolsun kabul etti. Ben geleceğine inanmıyordum. “Samet siktir git” bile diyebilirdi :) ama demedi :) Çok şaşkın ve mutluydum. Hüseyin Bey’in beni sevdiğini biliyordum ama aklımın bir köşesinde ufak da olsa bir şüphe vardı.  Sonuçta psikoloğum olduğu için belki bu sevgi terapinin bir parçası olabilir diye düşünüyordum. Ve ben zaten herkes tarafından çok sevilen ve istenilen biri olduğum için herhangi bir insanın sevgisi ve ilgisi benim için sıradan bir şeydi. Şüphemin kaynağı Hüseyin Bey’in sevgisinin sahiciliği değildi. Sevgisinden şüphe etmediklerimin hepsi de ağzıma sıçtığı için artık insan ilişkilerine temkinli yaklaşıyorum. Bu Edirne gezimde şüphelerimden arınmış oldum umarım Hüseyin Bey de diğerleri gibi ağzıma sıçmaz ahhahah. Hüseyin Bey ile çok keyifli bir gün geçirdik. Bana Edirne’yi gezdirdi. Gece de beni evinde misafir etti. Kendisinin hiç etik bir insan olmadığını biliyordum ama bu kadarını da beklemiyordum açıkçası. Sabah olunca Hüseyin Bey ile işkembe içmeye gittik. Daha doğrusu dün gece hiç işkembe içmediğimi öğrendiği için beni zorla götürdü. Farklı bir şey denemiş oldum ama hiç bana göre bir şey değildi. Yazarken bile midem bulandı. İğrenç bişeydi hiç tavsiye etmiyorum. Bitiremediğim için benimkini de Hüseyin Bey içti. Sonra çalıştığı okula gidip çay kahve içtik beni arkadaşlarıyla tanıştırdı. Mesaim çoktan başladığı için artık vedalaştık. Çok mutlu ve huzurlu bi şekilde ayrıldım oradan. Adeta bedava terapi gibiydi :D Pamuk gibiydim. Bence ayrıcalıklı bir deneyim yaşadım. Kim terapistiyle bu kadar iyi anlaşıp birlikte bir gün geçiriyor ki. İş bitince de akşama istanbul’a dönüp iki kız arkadaşımla akşam yemeği yedim.

Günler günler sonra Cemil’in takıldığı mekana tekrar gittim. Unutanlar İçin ufak bir hatırlatma, Cemil bir orospu çocuğu. Bu kadar ayrıntı yeter. 7 yıldır hiç konuşmadık. Arada sırada onu görüyordum ama daha önce hiç bu kadar yakın olmamıştık. 1 masa arkamda oturuyordu.  O kadar heyecanlıydım ki kalbim götümde atıyordu.   Neyse ki zaman ilerledikçe nabzım normale döndü. Ama bu sefer de duygularım devreye girdi. Sonuçta yaptığı tüm şerefsizlikleri bi kenara bırak ömrü hayatımda en çok özlem ve hasret duyduğum biriydi ve bir sadece masa arkamdaydı. Aramızdaki mesafe sosyal mesafe kadardı. Bu kadar duygulanmadın sebebi hala ona aşık olmam değildi tabiki. 7 yıldır onunla hiç konuşamamıştım. Hiç yüzleşememiştim. Şimdi bu kadar yakınımdaydı ama ben yine hesap soramamıştım. Bu içimde birikenleri bi şekilde dışarı atmam gerekiyordu. Ben de ona bir şarkı yazdım. Ona bir şarkı daha yazmıştım ama bu seferki bir aşk şarkısı değildi bir hesaplaşma şarkısıydı.

Hüseyin Beyin isteği üzerine Annemi terapiye getirdim. Babamı getirdiğimde hiçbir bok olmamıştı. O yüzden annemi getirirken de ümitsizdim. Hatta terapiye gelirken terapinin verimli geçmesi için annemi tembihledim ve terapiden maksimum verim alabilmek için bazı tüyolar verdim. Ama annem beni şaşırttı ve bu terapi ilişkimize iyi geldi. Özellikle terapiden sonraki ilk üç gün rüya gibiydi. Sonra yine büyük bir kavga edip birbirimizin ağzına sıçtık ama yine toparladık. Şu an terapinin üzerinden 3-4 ay geçti ve annemle aramız hiç olmadığı kadar iyi. Annem hiç olmadığı kadar anlayışlı, sakin ve ılımlı birine dönüştü. Ulan madem yapabiliyordun niye daha önce yapmadın. Artık annemden nefret etmiyorum, tiksinmiyorum ve utanmıyorum. O da aynı şekilde hissediyordur diye düşünüyorum. Çünkü artık tavırlarında evladını eldivenle seven bir anne imajı çizmiyor. Gerçi eldivenle bile sevmiyordu. Eskiden bana oğlum bile demezdi şimdi oğlum diyor, şaşırıyorum hoşuma da gidiyor. Ben de ona adıyla seslenmeyi azalttım. Eskiden içimden gelmediği için ona hep adıyla seslenirdim. Bu da başlı başına bir savaş ilanı olurdu. Şimdi daha çok anne diye hitap ediyorum ve zorlama değil.

Babamla da aramız iyi gibi. Ben şehir dışındayken neredeyse her gün beni arıyor. Özlediğini felan söylüyor. Maalesef bu özlemin bende bir karşılığı yok. Babama karşı bi duygu hissetmiyorum. Hatta her aradığında “üff yine mi bu arıyor” diyorum. Her gün aynı telefon konuşmasını tekrar yapıyoruz. Nasılsın, nerdesin, iş nasıl gidiyor ve kapanış. Konuşmalar maksimum 2-3 dakka sürüyor ve her aradığında sanki silah zoruyla konuşuyormuş gibi telefonu hemen kapatmak istiyor. Yani beni arıyor ve hayatta olduğumu öğrenir öğrenmez telefonu kapatıyor. Madem arıyorsun düzgünce konuş kardeşim. İlgi ve sevgi göstermeyi o kadar beceremiyor ki çabalasa bile samimiyetsiz duruyor. Yangından mal kaçırır gibi konuşup yüzüme kapatıyor. Yüz yüze konuşmalarımız da böyle. Ne zaman kendi hayat görüşüne ters bir şey söylesem (ki söylemlerimin %90 ı ona ters) konuşmak istemediğini söylüyor ve kaçıyor. Eğer konu kapanmazsa çok üzüldüğünü ve bunları kaldıramadığını söyleyip drama queen’e bağlıyor. Hatta geçenlerde Ampul partisinin iktidar olmasını istemediğim için muhalefete oy vereceğimi söylediğimde üzüntüden harap oldu. Bu arada kendisi oy kullanmayan bir şeriat sempatizanı. Diyo CHP müslüman değil oy kullanacaksan bari ampule ver oyunu. Ben diyorum asıl Ampul müslüman değil siz sağdan yaklaşan şeytana tapıyorsunuz ama farkında değilsiniz. Babam ona zıt düşüncelerimin baba oğul ilişkimizi bozduğunu söyledi. Amk bozulabilecek bir baba oğul ilişkimiz var da benim mi haberim yok. Hade oradan hoşt ! İskele babası. Nerede ne istiyorsam söylerim ve söyledim de. Kendi düşüncelerimle ve olduğum kişiyle gurur duyuyorum. Birileri incinecek diye kendimi saklayamam, ben sahnelerim adamıyım. Babam neden kendisi ile aynı hayat görüşünde olmamı istiyor anlamıyorum. İkimiz de farklı insanlarız. Sanırım babamı terapiye bir kez daha götürmem gerekiyor ama 500 liranın tekrar boşa gitmesini istemiyorum. Ama Hüseyin Bey babam için indirim yaparsa getiririm ahhahah. Napim ziyan edemem parayı, ben çok cimriyimdir. Şirketin parasını harcarken bile cebimde akrep var gibi harcıyorum. Aslında çok daha iyi otellerde kalabilecek iken it bağlasan durmaz otellerde kalıyorum.  Parayı kimin verdiği önemli değil. Verilen paraya değmeyecekse harcamaya kıyamıyorum. Bu huyum yüzünden genel müdürün şirketteki ikinci gözdesi oldum. (Birinci gözdesi metresi) Şirketin en az para harcayan mühendisi olduğum İçin beni çok seviyor ve hep örnek gösterip diğerlerinin de az para harcaması gerektiğini söylüyor. Hatta demiş ki Koyu Gri’nin arttırdığı paralarla başkaları keyif yapmayacak. Onlar da makul otellerde kalacak.

Ayy anlatmayacaktım ama madem konusu açıldı. Toplanın gıybet time. Ahiretliğim Yağmur ile ben Müdür ve Canan Hanım’ın aşk yaşadığından şüpheleniyorduk. Onlar da şüphelendiğimizden şüphelenmişler ve tonla açık verdiler. Yağmur Canan’ın telefonunu karıştırmış ve mesajlaşmalarını okumuş. Bu arada Müdür evli ama Canan bekar. Mesajların özeti ; çocuk aldırmışlar, imam nikahı kıymışlar, her sabah nude’lar atılıyor. Adam karısının ve çocuklarını paketleyip Canan’la kaçmak istediğini söylüyo (ki bence bu yalan). Yağmur wp’da arama kısmına bizim isimlerimizi aratıyor. Bir de ne görsün. Bizim arkamızdan ne dolaplar dönmüş. Müdür “Yağmur’u kovalım” diyo Canan diyo “eğer kovarsak bizi patlatır”Müdür “ilişkimizi yağmur biliyorsa kesin Koyu Gri’de biliyordur çünkü çok samimiler” (burada hiç alakam yokken ben de göt altına gidiyorum ahahah)
Müdür “madem bunları kovamıyoruz o halde aralarını bozalım ama her şeyi ben yapamam sen de aralarına sız içlerine gir, ağızlarını ara ve ilişkimiz olmadığına onları inandır, eski ilişkilerini unutamadığından felan bahset” diyor. Ve gerçekten bu söylediklerinin hepsini yaptılar. Aylar önce Yağmur ve benim ilişkim olduğunu îma eden iftiralar atılmıştı. Ulan ben geyim aq ne ilişkisi. Ah keşke olsa ama nerede :D Bu iftirayı benim yöneticim atmıştı ama ona bunu yapmasını söyleyen MÜDÜRMÜŞ. PEZEVENK HERİF sırf Yağmur ile aramızı bozmak ve güç birliğimizi yapmamızı engellemek için yaptırmış. Ama biz Yapmır ile daha da kenetlendik çünkü aynı safta savaşıyoruz ve bu ilişkimizi daha da derinleştirdi. Orospu Canan da boş durmadı ve gerçekten grubumuza dahil oldu.  Bizi defalarca kahve içmeye ve yemek yemeye çağırdı. Sürekli eski ilişkisini unutamadığını, çok aşık olduğunu ve adamı rüyasında gördüğünü felan anlatıyordu. Bunların hepsi müdürle bir ilişkisi olduğunu düşünmeyelim diye manipülasyonmuş. Aranızda çekim gücüne inanmayan varsa artık inansın çünkü Yasak Elma’yı izleye izleye hayatıma Yasak Elma’yı çekmişim. Hatta benimki Netflix versiyonu çünkü benimkinde eşcinsellik de var ahhahaha. Bu amk şirketinde o kadar şey gördüm ki CV’me yazacağım iş tecrübelerim şunlar oldu ; ileri düzeyde entrika, yalan, dolan, yasak aşkLAR, iftira, işten attırma, manipülasyon.

Ama ben bunu onların yanına bırakır mıyım ? Asla bırakmam. Onlar çocuksu mahsun yüzüme aldandılar. Ben de onları buradan vuracağım. İkisiyle de samimiyetimi ilerlettim. Öyle bir salağı oynuyorum ki görmeniz lazım. Planım Yağmur ile birlikte metresin telefonunu ele geçirip kanıt toplamak. Bu kanıtlarla yapılabilecek 3 şey var. Birincisi bizi işten atarlarsa dava açıp bizi haksız yere işten kovduklarını kanıtlamak ve tazminat almak. İkincisi bu iki şerefsizi tehdit etmek suretiyle tazminat alıp işten ayrılmak. Üçüncüsü ise bizim müdürün baş düşmanı olan diğer şirketimizin müdürü Kayahan Bey ile anlaşma yapıp kanıtları ona sunmak ve müdürün ayağını kaydırmak. Aranızda çekim gücüne inanmayan varsa artık inansın çünkü Yasak Elma’yı izleye izleye hayatıma Yasak Elma’yı çekmişim. Hatta benimki Netflix versiyonu çünkü eşcinsellik de var ahahahha. Müdür aynı zamanda da şirketin hissedarı olduğu için Halit rolünü üstleniyor. Canan’ın cezai ehliyeti olmadığı için o da Şahika rolünü üstleniyor. Yağmur ve ben de Ender ve Yıldız’ız tabiki. Ben bu durumdan acayip haz alıyorum. Yağmur istifa etmek istiyor midesi bulanıyor bu pisliklerden. Ama ben savaş alanı gibi bir evde doğup büyüdüğüm için zevk alıyorum ve kaostan besleniyorum. Entrika bana yaşadığımı hissettiriyor. Muazzam bir his. Adeta adrenalin patlaması. Durup durup bunlara kuruluyorum ve bunları alt etme planları yapıyorum. Ama salak Yağmur bir sinir krizi anında her şeyi bildiğini söyleyip Müdür’e ve Canan’a ayar vermiş. Bu onları baya korkuttu ama gardlarını almaları için de onlara fırsat verdi. Ne güzel gafil avlayacaktık. İnşallah Canan telefonundaki mesajları ve fotoğrafları silmez de telefonu ele geçirdiğimize boş bir mesaj kutusuyla karşılaşmayız. Ama hiçbir şey kanıtlayamasak da aile huzurlarını bozacak kadar çok şey biliyoruz. İnşallah tekrar damarıma basmazlar. Yoksa o mesajlaşmaları çarşaf çarşaf şirketin ve evlerinin duvarlarına asarım. Bekle ve gör Caner. Bekle ve gör…

3
Şu sitede yazılmış en iyi yazılardan biri 👏🏻 👏🏻

4
SATRANÇ

       Merhaba arkadaşlar. Yine yeni yeniden birlikteyiz. Hemen son terapiden başlayayım. Önceki terapiden bu yana hayatımda pek bi değişiklik olmadığı için anlatacak pek bişeyim yoktu. Ben gerçekten aşmışım bazı şeyleri :)) şaka şaka sadece 3 ay aile evinden uzaktaydım. Gençleştim resmen bu kadar mı fark eder :) Ne hayatımda yeni bir kriz vardı ne de anne baba dırdırı. Ama evde 2 hafta durayım hemen yine çıldırırım.

       Bitmek bilmeyen Türkiye turumun sonunda 4 günlüğüne Gümüşhane’ye gittim. Eski ev arkadaşlarım Faruk ve Fatih’in evinde kaldım. Gerçi eşyaların 3’te biri benim olduğu için kendi evim de diyebilirim. Unutanlar için kısa bir hatırlatma Faruk benim ex aşkım. Uğruna şarkılar yazıp saçımı süpürge ettiğim uşak. Neyse ki ben sıramı saldım artık saçını süpürge etme sırası Hatice’de. Oraya giderken sevgilisi olduğunu zaten biliyordum ama onları kanlı canlı karşımda görünce biraz duygusal anlar yaşadım. Kıskanmadım ama ne bileyim biraz içim burkuldu. Sonuçta zamanında benim Faruk’la yaşamak istediğim ve yaşamamın imkansız olduğu şeylerin hepsini o kız yaşıyordu. Onlar için çok mutluydum, birlikte çok eğlendik felan ama gece ışıklar kapanıp herkes yatağına çekildiğinde içim birazcık burkuldu. İlk 1-2 gün kızın ağzına sıçtım. Çok fena kaynanalık yaparım ben. Örnek verecek olursam kız benim parmağımdaki yüzüğü alıp Faruk’a taktı. Ben de ona “takıp takabileceğin tek yüzük o zaten” dedim :)) O da bak gör takıcam dedi. Ben de “kimler geldi kimler geçti ben hala buradayım” dedim. Sanki rekabete girmiştim onunla. Hüseyin Beyin dediği gibi o benim dengim değildi ben de onun. İkimiz farklı kulvardaydık. Ben duygularımı ve keşkelerimi rafa kaldırıp hayatın bana sunduklarını kabul etmeyi seçerim. Yine öyle yaptım. Kız zaten pırlanta gibiydi. Hem iğnelemelerime karşı çirkefleşmiyordu. Hem de şahsına münhasır tavırları vardı. Gümüşhane’de kaldığım 4-5 günde Hatice’yle çok yakınlaştık hatta baya kanka olduk. Zaten kızlar bana bayılıyor biliyorsunuz artık söylememe gerek yok asdfghjk. Gümüşhanedeki son gecemde Faruk’un arabası bozuldu. Faruk, arabayı Trabzon’a götürelim orada tanıdık tamirci var dedi. O kendi arabasıyla ben kendi arabamla gecenin köründe Zigana dağından geçerek Trabzon’a gittik. Giderken kendimi çok güçlü hissettim. Çünkü genelde ben ondan yardım isterdim. Şimdi o benden yardım istedi. Artık Faruk’tan yardım isteyen değil Faruk’a yardım eden kişiydim. Yolda giderken ne kadar güçlendiğimi ve büyüdüğümü bir kez daha fark ettim. Arabayı tamire verdikten sonra Faruk’ların ailesinin evine gittik sahur yaptık. Ailesi beni çok sever. Hatta babası keşke mezun olmasaydın Faruk’un yanında senin gibi birinin olmasını çok isterdim dedi. Keyifli bir ziyaretten sonra Gümüşhane’deki evimize geri döndük. Ertesi gün de İstanbul’a döndüm.

       Aşk hayatıma gelecek olursak. İstanbul’a dönünce sigortacı kızla bi akşam buluşup iftar yaptık. Uzaktayken ilişkimiz gayet tatlı tatlı ilerliyordu ama yüz yüze buluşunca ikimiz de birbirimizden soğuduk. Ne o benim kafamdaki insandı ne de ben onun kafasındaki insandım. Bunlar benim için bir engel miydi. Tabi ki hayır. Sonuçta o kadar yol yürüdük değil mi. Caymam ben. Daha önce gerek telefon konuşmalarında gerek de mesajlaşırken ikimiz de birbirimize olan ilgimizi üstü kapalı bir şekilde ima etmiştik. Satranç oynar gibiydik. Bir hamle o yapıyordu bir hamle ben. Yemekteyken biraz daha açıktan oynamaya karar verdim. 2-3 defa niyetimi belli ettim. Hatta çok komik bi an oldu. Ellerimiz birbirine çarpınca statik elektrik oluştu ama ufak bir şey değildi baya çarpıldık. Sonra kız bana dedi ki “sende elektrik var” ben de dedim ki “elektrik aramızda” :D Bunu deyince kız şok tabi. Yapıyorum bu sporu. Yürümek benim işim. Yürüdüklerim de aksi yöne yürümese tam olacak :) Hamle sırası kıza geçince arkadaş kalalım gibisinden imalarda bulundu. Hatta bastıra bastıra arkadaşım dedi bana. Ben de davar değilim anladım ama yine de hemen pes edecek değiliz. Belki hayat arkadaşım demek istemiştir :D Kızı arabayla eve bırakırken Ajda Pekkan’ın “Olur Ya” şarkısını açarak bi açık kapı bıraktım. O akşamdan sonra ben bu kızı ne aradım ne de mesaj attım. Ee sonuçta sadece benimle olursa cennetimden faydalanabilirdi. Tabi bu kız ilgi manyağı bir yengeç olduğu için kudurmuş. Gitmiş benim ofisteki en yakım arkadaşım Yağmur’a sormuş “KoyuGri beni niye hiç aramıyo siz konuşuyor musunuz” diye. O da konuşuyoruz tabi ki demiş. Kız yine kudurmuş. Ertesi gün beni aradı. Ben de dünyayı umursamayan bayık ses tonumla cevap verdim. Niye beni hiç aramıyorsun dedi. “Ben arkadaşlarımı aramam” dedim. O “ama beni arıyordun” dedi. (Salak sen arkadaşım değil flörtümdün). Sonra dedim ki “Uzun yoldayken vakit geçsin diye arıyordum seni”. Baya ağzına sıçtım. Bir bozuldu bir bozuldu tripler felan attı. Ben de gönlünü almayıp yarak kürek konuşmaya devam edince telefonu yüzüme kapattı. İyi de oldu. Hem köpek gibi ilgimi iste hem de beni isteme. Yok öyle yağma. Hak etmeyene verecek 1 bardak suyum yok. Sonraki günlerde Yağmur ve nişanlısıyla gezmeye gittik fotoğraflar çekip hikaye attık. Sigortacı akşamına Yağmur’a mesaj atıp “KoyuGri ile miydiniz” demiş. E kör müsün fotoğrafta gözüküyor işte birlikte olduğumuz. Ne soracaksan açık açık sor. Sonraki günlerde tam bir sosyal kelebek olup kudurtmaya devam ettim. Bütün bayram tatilinde kız arkadaşlarımla İstanbul’u gezip eğlendim. O da sıkıcı hayatından hikayelerimi izledi. Bizim iş saha işi olduğu için mühendisler ofise çok gitmiyor. Bu olaylardan sonra ofise 1-2 kez gittim. Onun ofisinin önünden geçerken normal bir iş arkadaşımmış gibi resmî bir şekilde selam verip üst kata Yağmurun yanına çıktım. Hemen Yağmur’a mesaj attı “KoyuGri geldi hiçbir şey olmamış gibi selam verip gitti” diye. Yani onun için çok şey olurken ben hiç umursamıyor gibi yaptım. İtina ile kahr-ı perişan edilir :)

       1-2 hafta sonra sigortacı Yağmurla bu konuları konuşmuş. Demiş KoyuGri benden hoşlanıyor ben bunun farkındayım ama ona ümit vermek istemedim felan demiş. İlgimizi belli edelim derken biraz da götünü kaldırmışız ki ofiste KoyuGri bana aşık havalarına girmiş. Lan salak 2 ay benimle flört ettin diye karşılık verdik yoksa benim ne işim olur senle. Bu sözleri beni çok kızdırdı. Sevdanın son vuruşu olarak çok yakın bir kız arkadaşımla samimi fotoğraf ve videolarımızı paylaştım. Sigortacı bu kızla beni sevgiliyiz sanmış. Ertesi gün ofiste baya morali bozukmuş. Yağmura gidip sevgilim sandığı kızın adını, nerede yaşadığını felan sormuş. Yağmurun ağzından laf almaya çalışmış. Anlayacağınız sigortacı serumluk kıvama gelmiş. “KoyuGri’nin sevgilisi olduğunu biliyordum ama bu kadar aşık olduklarını bilmiyordum” demiş. Olanlara şaşırma tatlım bu meleği sen yoldan çıkardın. Sonra sigortacının en yakın arkadaşı gitmiş Yağmur’a demiş ki “KoyuGri ne paylaştı ? Bişey paylaşmış sigortacı ondan beri derbeder. Sigortacı kesin KoyuGri’den hoşlanıyor”. Böylelikle sigortacının havası sönmüş oldu ve satranç oyununu ben kazandım. Zaten kaybedeceğim oyunu oynamam. Önceden benden hoşlanmıyorsa bile artık hoşlanıyor. Ama ben İbrahim Tatlıses gibiyimdir aramaaammm sormam bir dahaaaa. Anlayacağınız bir gönül sayfası daha kapandı. He kötü mü oldu derseniz, hayır. Bu ilişki devam etseydi birbirimizi tüketirdik, delirtirdik. Hatta bu kız beni kızlardan daha çok soğuturdu :) Toptan eşcinsel olurdum. Öyle toksik, öyle mızmız bir insan ki. Tam bir enerji vampiri. Zaten bana yakışan biri de değildi. Tüm bunlar benim için yine bir engel değildi çünkü benim gönlüm zaten şu zamana kadar bana yakışan birine konmamıştı. En azından erkek değildi. Hatta tek artısı bu olabilir. Neyse çok uzun zaman sonra gündemime bir kız girmiş oldu. Bence heteroseksüel hayatım için güzel bir başlangıçtı. Akarsız kokarsız bir erkek-kız ilişkisi yaşamış oldum. Artık önümüzdeki maçlara bakacağız.

5
NUH’UN GEMİSİ

Merhaba sevgili okuyucularım. Bu yazı Hüseyin Bey’in ricası üzerine daha interaktif bir yazı olacak bu yüzden sizi de kâale alarak daha az bencil olan bir yazı yazmaya çalışacağım. Nasılsınız umarım iyisinizdir. Beni sorarsanız “dertler derya olmuş neyse ki ben sandal değil Nuh’un gemisiyim, hiçbir tufanda yıkılmıyorum” ahahaha

Yine iş için Türkiye turuna çıktım. Ama bu sefer tek başıma. Neredeyse 2 ay oldu. Bu yolculukta yapayalnız olmak çok zor çünkü her şeyi kendim yapmak zorundayım. Sanki Survivor’da gibiyim. Daha önce hiç yapmak zorunda olmadığım şeyler yaptım. Yapmadığım kaza geçirmediğim badire kalmadı. Çok şükür yıkılmadım ama ayakta da değilim.
Mesela Yozgat’ta arabayı kara sapladım çıplak ellerimle lastiklerin etrafını kazdım ama nafile hatta yandaki inşaattan kürek aramaya gittim ama gece vakti olduğu için içeri girmeye korktum. Süpürge sopası buldum onunla buzları eşeledim. Arabanın altına yattım felan derken ne yaptıysam olmadı. Allahtan etraftakiler yardım etti. 10 kişi ittik arabayı anca kurtuldum. Ama psikolojik olarak çöktüğüm için otelde çığlık atarak ağladım. Ben daha önce hiç elimi sıcak sudan soğuk suya sokmamıştım. Adeta prensesler gibiydim baba evinde. Şikayet ediyorum ama aslında bu deneyimlerin bana ve erkek kimliğime çok fazla katkı sağladığının farkındayım. Resmen büyüdüm. Artık diğer erkekler gibi tek başıma her şeyin üstesinden gelebiliyorum. Hatta onlar benim kadar gelebiliyor mu, sanmam.

Arabayla defalarca kaza yaptım. Hatta araba şuan pert olduğu için serviste. Durun onu da anlatayım. Bakın sizi yine kâale aldım 😉 Bir müşteri ile telefonda tartıştık adam bana iftira attı ben de siz ne hakla benimle böyle konuşuyorsunuz ne münasebet diye bağırdım o da bana çıkıştı felan derken en son sizinle polemiğe girmek istemiyorum dedi ve telefonu kapattı. Bu mevzu şirkete kadar gitti. Planlamacı ve genel müdürüm benim haklı olduğumu bildikleri için beni savundular. Zaten planlamacı (Yağmur) benim en iyi arkadaşım . Ama teknik yöneticim tam bir yalak ve şerefsiz. Müşteriyi yalamak için beni satmış. Yağmur bana olayı anlatınca ben de dellendim. O sırada da araba sürüyordum gece vaktiydi. Hani filmlerde olur ya erkek karakter sinirliyken gazı kökler sonra arabayı vurur. Aynen öyle oldu. Çok sinirliydim yollar çok karlı ve karanlıktı. Viraja hızlı girmişim ama fark ettiğimde çok geçti araba kayıyordu. Arabayı toplayamadım. Araba yoldan çıktı. Sonra teknik yöneticimi aradım. Yavşak yavşak konuştu. Yine mi kaza yaptın canımı sıkıyorsun felan dedi. Ulan yavşak ben canımdan oluyordum başlatma canının sıkıntısından. Neyse ona da haddini bildirdim. Sonra kendi işimi kendim halletmeye karar verdim. Bizim şirketin hemen alt katında sigorta şirketimiz var. (Patronun 5-6 tane şirketi var). Ben sigortacı kızı aradım zaten aynı şirkette çalıştığımız için tanışıyorduk bazen öğle yemeklerini birlikte yerdik. Kız bana çekici çağırdı. Hayatımı kurtardı resmen beyaz atlı prensesim. Genelde tam tersi olur erkek kızı kurtarır ama biliyorsunuz ki benim hayatım sıradanlıktan çok uzak. Ayrıca kahrolsun ataerkil öğretiler. Kadınlar da beyaz atlarına binip erkekleri kurtarabilir. Çekici gelene benzinlikte bekledim. Bu esnada 1 saat felan sigortacıyla telefonda konuştuk. Gülüşmeler kahkahalar havalarda uçuşuyordu öykü bir konuşmaydı. Cidden aramızda bir flört enerjisi oluştu bunu çok net hissettim. Hatta benzinliktekiler de yenge mi o dediler. Demek ki onlar bile anlamış. Her şerde bi hayır var. Ben bu kızın benimle bu kadar ilgilenmesinden çok etkilendim sanırım. Ara ara onu düşünüp mutlu olma halini felan yaşadım. Bi kadına karşı duygusal bir şeyler hissedebildiğim için çok mutluyum. Yıllardır bunun olabilmesi için uğraşıyorum o yüzden bu benim için çok büyük bi başarı. Bu olayı terapilerden önce yaşasaydım eminim ki o kıza karşı hissedebileceğim tek şey minnet olurdu. O yüzden bi tebrik de Hüseyin Kaçın’a gelsin.

Neyse konumuza dönelim. Arabanın fren kablosu kopmuş. Yavşak teknik yöneticim dedi ki arabayı istanbul'a getir burada tamir ettirelim. Ben de arabanın frenleri yok çok tehlikeli ben canımdan olamam dedim. O da patron kızıyor bişey olmaz getirirsin dedi. Ben de “söyle o patrona çok istiyorsa gelsin kendi sürsün benim canım her şeyden kıymetli” diye bağırdım. O da bana kızdı ama nafile. Ben kül yutar mıyım. Asla. Patron değil kralınız gelsin. Ben kimseye boyun eğmedim eğmem de. Çocuksu mahsun yüzüme aldanıp her söylediklerini yaptırabileceklerini sanıyorlar ama nah yaptırırlar. Yaptıramadılar da.

Neyse bi kaç gün sonra ben otobüsle istanbul'a döndüm. Çünkü yeni araba verip beni tekrar yollayacaklardı. Şirkete dedim niye asla arlanmıyorsunuz beni bu karda kışta tekrar gönderiyorsunuz. Ben kovulurum diye düşünmüştüm ama büyük bir proje aldıkları için bana muhtaçlar. O yüzden bana yeni araba verip tekrar şehir dışına yolladılar.

Ama İstanbul’dan ayrılmadan 1 gün önce Yağmur, Yağmur’un nişanlısı ve sigortacı ile kahve içtik. Çok eğlendik sonra yağmur ve nişanlısını eve bıraktım. Sigortacıyla baş başa vakit geçirebilmek için ona “ben açım bana yemek ısmarla” dedim. O da hemen kabul etti. Tabi edicek çünkü biliyorsunuz ki kızlar bana bayılır. Bu benim özel gücüm gibi bir şey. Neyse gittik yemeğimizi yedik ama sohbet o kadar iyi aktı ki ikimiz de yemekler bitmesine rağmen 1 saat yerimizden kalkmadık. Hayatımı kurtardığı için Isparta’dan aldığım gül suyunu verdim. First date’imiz çok iyi geçti. Arada telefonlaşıyoruz mesajlaşıyoruz. Aramızda flörtöz konuşmalar da geçiyor. Bakalım neler olacak. Hatta Bi sabah aradığında “günaydın, güne seninle başlamak istedim o yüzden aradım” dedi. Ben şok. Ben de “günüm şuan aydı” dedim. O da şok ahahah. Birbirimize iltifatlar yağdırdık. O bana bi konu hakkında bi akıl verdi ben ona “sen yolumun ışığısın” dedim.  O da “işte o benim” dedi. Sürekli İstanbul’a çabuk dönmemi söylüyor ve geldiğimde birlikte yapacağımız şeylerin planlarını yapıyor. Sevgili okuyucularım bu yazının interaktif olacağını size söylemiştim şimdi bana cevap verin bu kız benden hoşlanıyor mu yoksa yine friendzone’a mı düştüm. Çünkü her kız bana böyle yakın davrandığı için ben emin olamıyorum. Daha önce bi romantik ilişkim de olmadığı için elimde karşılaştırabileceğim bir veri yok.

Biraz da Mersin günlerimden bahsedeyim. Hatırlarsanız Mersin’de çok yakın 2 kız arkadaşım var hatta birinin babası bana tantuni yapmıştı. Biz yine bu kızlarla eğlenmeye gittik. 3 gün 3 gece üst üste bara puba diskoya felan gittik. Çok da eğlendik baya samimi danslar felan ediyoruz. Kafamız nasıl güzel. Ama ben yine gözüme bir erkek kestirip ona odaklanıyorum. Yanımda iki tane kızla affedersiniz kıç kıçayım. Bütün Türk erkeklerinin hayallerini yaşıyorum. Ama hangi mekana gidersek gidelim. Onca kalabalığım içinden tek bir tane adamı gözüme kestirip onu seyrediyorum. Manzara izler gibi. Onunla ilgili cinsel bişey düşünmüyorum. Ama onu izlemek bana keyif veriyor. Bende hayranlık uyandırıyor. Dans edişi, sigara içişi, duruşu, sakalı bana çok estetik geliyor. Sanki adamın her hareketi slow motion gibiydi. Gözlerimi ondan almaya çalışıyorum ama nafile. Ara ara gözüm kayıyor.

Gecenin sonunda alkolün verdiği salaklıkla arabada kızlarla öpüştük. Alkol gerçekten tüm kötülüklerin anası.  Sonra kızlardan biri bana “en fazla ne kadar ileri gittin” diye sordu. Ben dedim ki “bu kadar”. Sonrası kahkaha tufanı hahaha. Kız ne bilsin benim Meryem Ana kadar namuslu olduğumu.

Bu yazının şarkısı 1985 yılında yayınlanan bir Sezen Aksu & Özdemir Erdoğan düeti "Küçük Bir Aşk Masalı"

6
BAMBAŞKA BİRİ (1980)
https://youtu.be/bagdS97GnRc

10.Terapiden herkese selamlar. Ben pazar gününe randevu almak için Hüseyin Bey’i aradım o da pazar günü çalışmadığını söyledi. Ben de terapi parasını ezmek için alışverişe gittim. 1 saat sonra Hüseyin Bey beni arayıp 1 kişinin randevusunu iptal ettiğini ve onun yerine benim gelebileceğimi söyledi. Aniden gelişen ve beni hazırlıksız yakalayan olaylar beni her zaman şoke eder. Anında bir savunma mekanizmam devreye girer ve plansız işi mutlaka red ederim. Günler öncesinden terapiye gitmek için plan yaparım giyeceğim kombini bile hazır ederim. Bir gece öncesinde kahvaltıda ne yiyeceğimi ve kahvaltı sonrası Türk kahvesi içmeyi bile  plana eklerim. Doğal olarak Alışveriş Merkezine giderken başka bir kombin giymiştim. Terapiye asla o kombinle gidemezdim. Her şey benim istediğim gibi olmalıydı. Bu yüzden Hüseyin beni red ettim. Terapiye gelmek istemediğimi çünkü başka planlar yaptığımı söyledim. Biraz inatlaştıktan sonra terapiye gittim. Çünkü sevdiğim insanlara karşı koyamaz biriyim. Yabancılara asla taviz vermem ama sevdiğim insanları en fazla bi kaç saniye karşı koyabiliyorum o da yalandan.  Yani yersen. Tamamen şov. Aslında onlar da biliyorlar onlar İçin canımı vereceğimi sadece biraz ısrar etmeleri gerekiyor. Ee sonunda Aslan Burcuyum asla burnumdan kıl aldırmam. Birinin sevdiğimi söylerken bile götünü kaldırmadan söylerim. Hatta çoğu zaman söylemem. Çok mesafe kat etmiş olmamız lazım. 

Neyse kavga dövüş terapiye geldim. Hüseyin Bey yaşadığımız bu olaya karşın hemen bir psikolojik çıkarım yaptı. Ezik geçen çocukluğumu telafi etmek için her şeye kendi kurallarımı koyup güç bende oyunu oynadığımı söyledi. Evet söyledikleri doğruydu ama ben de H.K’a “Ee senin istediğin de bu değil miydi” dedim. Çünkü terapinin en başından beri ezikliğimden kurtulup egomu attırmak istiyorduk. Kısacası çok abartmışım bu da sağlıksız bir durum değilmiş. Zaten son zamanlarda insanların kalbini kıran, bağırıp çağıran duygusuz bir piçe dönüştüğümü fark etmiştim. Planlarıma beklentilerimi ve duygularımı da kattığım için işler istediğim gibi gitmeyince küstüğümü ve bunun çocuksu ve hatta kadınsı bir tepki olduğunu söyledi. Çok haklıydı çünkü biz erkeksi bir kişilik oluşturmaya çalışıyorduk. Hemen bu davranışlarımı değiştirdim.

Hüseyin Bey benim katı, acımasız, biri olduğumu söyledi. Terapi yazılarım bile çok bencilceymiş.Hiç tribünlere oynamadığımı söyledi. Asla oynamam. Denenmişi denemek kitabımda yok. İzlediğim bir filmi bile tekrar izlemem. Kırmızı çizgilerim konusunda çok hassasımdır asla taviz vermem.

H.K. kadınlarla olan ilişkilerimde çocuksu tarafımı gösterip daha ilk tanışmada çok samimi olduğum ve onlara tamamen bacı kardeş olarak yaklaştığım için hayatıma bir kadının girmediğini söyledi. Çünkü “kadınlara seni sikmeyeceğim sana aşık olmayacağım” mesajını veriyormuşum. Kadınlarla olan ilişkilerimdeki stratejilerimi değiştirmemi söyledi. Bazı taktikler verdi ama bencil bir piç olduğum için sizinle paylaşmak istemiyorum ama kısacası çocuksu değil karizmatik olmam gerekiyormuş.

Ve bu konuştuğumuz huylarımın aslında annemin huyları olduğunu söyledi. İnsan nefret ettiğine benzermiş. Annemi kopyalamışım. Annemin rolüne girerek onu anlamaya ve çözüm üretmeye çalışıyormuşsun. Annemin bana yapamadığı annelik rolünü aşık olduğum erkeğe karşı yapıyormuşum. Ve geri kalan herkese annemin bana davrandığı gibi davranıyormuşum. Kendi anneme analık dersi veriyormuşum.

H.K’a 17 yaşında iken aşık olduğum Cemal’in takıldığı derneğe bir türlü gidemediğimi de söyledim. Kedinin sütün etrafında dolanmalı gibi etrafında dolanıyorum ama bir türlü cesaret edemiyordum. Ama Hüseyin Bey’den aldığım gazla birlikte sonunda gittim. Ajda Pekkan’ın “Bambaşka Biri” şarkısını dinleyerek full motive bir şekilde gittim. Oraya en son 7 yıl önce oradan kovulduğum gün gitmiştim. Ama şimdi karşılarında “Bambaşka Biri” vardı. Amacım tamamen yıllar sonra olduğum kişiyi ve yaşadığım muhteşem hayatı gözlerine sokup onlara ne kaybettiklerini göstermekti. Ve gösterdim de. 5-6 kişiyle masada muhabbet ettik. Masaya oturmayıp geçerken beni görüp şaşırıp ayak üstü muhabbet eden 4–5 kişi de oldu.  Hepsi 10-15 yıldır tanıdığım insanlardı. Hepsine mühendis olduğumu söyledim ve kendilerinin hiç bişey olmadıklarını gördüm. Keyifli geçti. Hatta giderken “yine gel” dediler. Tabi ki yine geleceğim. Çünkü daha herkese hava atma imkanım olmadı. Mühendis olduğumu hepsinin gözüne sokucam.  Ve o Cemal’in de ağzına sıçıcam. Tenhada yakalayacağım seni bekle beni şerefsiz. Hayatının şokunu yaşatıcam sana.

Dernekten çıktıktan sonra o kadar mutlu hissetim ki size anlatamam. O kadar çok adrenalin doluydum ki arabaya biner binmez sevinç çığlıkları attım. Bu kadar zor bir şeyi başardığım için kendimle gurur duydum. Özgüvenim bir level daha atladı.

7

Merhaba, uzun bir aradan sonra tekrar yazıyorum. Son 3 ay içinde başımdan geçen önemli olayları hatırladığım kadarıyla anlatmaya çalışacağım.

Bütün derslerimi verdim geriye sadece stajım kaldı. Stajı da bitirince artık mühendis oluyorum. Stajımın son günü şirket bana iş teklif etti EVET EVET EVET !!! diye bağırmak istedim ama tabi ki cool takılarak teklifi kabul ettim. Herkes gibi onlar da bana bayılmış, etkilenmişler. Gerçekten hayatımın en mutlu günlerinden biriydi. Zaten işi ve çalışanları çok sevmiştim. Böylelikle hiç iş aramadan hatta mezun bile olmadan iş bulmuş oldum. (Allah’ım teşekkürler)

Mühendis olarak işe başladığım ilk günden beri daha farklı hissediyorum sanki bir tık özgüvenim arttı. Yürüyüşüm bile değişti. Kendimi karizmatik hissediyorum. Sanki bir gecede büyüdüm. Müthiş bir his. Hele o ilk maaşımı alınca gelen ekonomik özgürlüğün tadı bambaşka. Belki çok yüksek paralar kazanmıyorum ama olsun kendi emeğim milyonlara bedel. Hunharca para yiyorum daha bugün 1000₺‘ya ayakkabı aldım.

İlk maaşımı alınca babam benden 1000₺ para istedi. Tabi ki vermedim. Sen yıllarca ağzıma sıç sonra gel ilk maaşıma el koymaya çalış. O işi sikerler. Annem de benim maaşımla eve koltuk almaya çalıştı, tabi ona da zırnık koklatmadım. Şerefsizler mühendis olmadan önce her gün beni evden kovuyordunuz şimdi mi kıymete bindim ?  Ben hala aynı benim. Beni ben yapan rütbelerim değil. Beni çırılçıplak, olduğum gibi sevmediğiniz için sizden tiksiniyorum. Ne güzel demiş Ajda Pekkan “Kendimi sakladım görmeyi bilenlere vitrinime değil iklimime gelenlere”
(sözler Sezen Aksu’ya ait)

Babamın bana seninle gurur duyuyorum demesi için illa mühendis mi olmam gerekiyordu ? Hiç unutmuyorum 17 yaşımda ciddi bir hastalığın test sonucunu beklerken babam anneme “inşallah hastadır da ölür” demişti. Hastalık negatif çıktı ben ölmedim ama onlar benim için ölmüştü. Artık ağızlarıyla kuş tutsalar bile aileme karşı bi sıcaklık hissedemiyorum. Sanki artık ailem gibi değiller, herkes gibiler. Aylarca uzak kalsam bile onları hiç özlemiyorum. Yıllarca bana, ablama ve kendilerine telafisi olmayan iğrenç şeyler yaşattılar. Aramızdaki can bağını kopardılar. Belki annem babam sağ ama ben öksüz ve yetimim. Babam şu sıralar ilişkimizi düzeltmeye çalışıyor çünkü mühendis oldum ve benimle gurur duyuyor ama nafile. Keşke ben de seninle gurur duyabilseydim baba. Aksine gözümde o kadar düştün ki seni dikkate bile almıyorum.

Türkiye genelinde 1,5 ay sürecek bir iş seyahatine çıktım. Karadeniz ve Anadolu’daki neredeyse her şehri gezdim. Çok keyifli bir maceraydı. Hem çalıştım hem gezdim. Sıkıcı bir masa başı işim olmadığı için çok şanslıyım. Gittiğim şehirlerin en meşhur yemeklerini yedim biraz kilo aldım ama değdi. Urfa’da Urfa Adana’da Adana yedim işte bu gerçek mutluluk değil de nedir. Vedat Milör gibi oldum resmen :)) En beğendiğim şehir kesinlikle Mardin oldu. Hem yemekleri hem de tarihi dokusuyla beni çok etkiledi. Süryani Şarabı alıp otelde şarkı söylerek ve dans ederek tek başıma çılgın bir gece geçirmiştim. Uyudum uyandım hala sarhoştum.

Araba süremeyen ben Anadolu’nun her yerinde araba sürdüm. Tabi ultra acemiyim bi kaç kere de ölümden döndüm ama sürdüm bi şekilde. Hatta bi arabaya arkadan çarptım o da geri gelip tekrar bana çarptı :)) sonra plaka düşmesin diye plakayı söktüğüm için jandarma beni terörist sandı. Bi keresinde arabanın kaputuna kedi girdi, itfaiye zor çıkardı. Adana’da iken arkadaşımın çalıştığı kafeye giderken yanlışlıkla Mersin’e gitmem gibi çeşitli aksilikler ve komik olaylar da yaşandı. Ama çok güzeldi. Her şehirde üniversiteden arkadaşlarımla görüştüm (Adana hariç asdfghjk) Hepsiyle çok kaliteli vakit geçirdik. Mersin de unutulmazdı. Arkadaşım Esra ile Mor ve Ötesi konserine gittik. Ertesi gün Esra’nın babası bana tantuni yaptı. Canlı müziğe gidip 3 gece üst üste bayılana kadar sarhoş olduk. Esra gerçekten bayıldı bu arada.

Eve dönmeme 3 gün kaldı ama ben hiç dönmek istemiyorum. Babam her gün beni arayıp özlediğini ve eve dönmemi istediğini söylüyor. Ama benim bu sözlere karnım tok. Hiç umrumda değil. İstanbul’da aidiyet duygusu hissettiğim bir insan veya bir evim yok. O yüzden dönmek istemiyorum. Böyle sürekli şehir değiştirerek göçebe gibi yaşıyorum ama olsun belki ait hissedeceğim kişiyi veya evleri yollarda bulurum. Bizim yolumuz yol olmuş.

3-5 bölüm kırmızı oda izledikten ve Hüseyin Kaçın’dan terapi aldıktan sonra kendimi psikolog sanıyorum bazen. Hem arkadaşlarıma hem de kendime psikanalizler yapıyorum. Biliyorum böyle bir şeye ehliyetim yok ama seviyorum. Şimdi kendimle ilgili yaptığım son analizimi anlatacağım ;

Ablamla ben küçükken ablamın sürekli sevgilisi olurdu. Babam da her öğrendiğinde ablamı öldüresiye döverdi. Hem de jopla. “14 yaşında bir kız çocuğunu yatalak edene kadar dövmek namuslu bir müslümanın yapacağı bir şey midir ? Yoksa tedaviye ihtiyacı olan zalim bir kafirin işi mi ?” Babam ablamı her dövdüğünde ben ayırmaya çalışırdım ama beni de döverdi. Hala travmasını atlatamıyorum. Bazı geceler uyumadan önce gözümün önüne ablamın dayak yiyişi geliyor. Hala çok üzülüyorum ablama sanki hala dayak yiyormuş gibi. Babamı da hala affedemiyorum çok öfke duyuyorum ona, kinleniyorum. Neyse psikanalizime gelecek olursam. Ablamın her sevgilisi olduğunda babamdan dayak yemek yemesi benim bilinç altıma kodlanmış olabilir. Bu yüzden bu yaşıma kadar hiç sevgilim olmamış olabilir. Belki de beynim, bir sevgilim olursa babamdan dayak yiyeceğimi sanarak beni korumak için kendini kodlamış olabilir. Bu yaşıma kadar kimseyle sevgili olmak istemedim. Hiç öyle bir arzum veya düşüncem olmadı. Sadece bir kaç kere platonik aşk yaşadım. Zaten onlar da sevgili olmamın imkansız olduğu insanlardı (mesela biri evliydi). Yani çekim yasası gereği sevgili olamayacağım insanları hayatıma çekmiş ve hayatımın içine sıçmış olabilirim. Bu olayı araştırmak için Psikolog Hüseyin Kaçın’ı göreve davet ediyorum çünkü izlediğim dizilerden edindiğim bilgiler bu kadar :))

8
2 ay önce çok önemli bişey oldu ama bunu size anlatmayı unutmuşum durun kızmayın hemen başlıyorum.

Arkadaşımla buluştum biraz takıldık sonra çocuğun sevgilisine çiçek almak için çiçekçiye girdik. Çiçeği ben seçtim çünkü arkadaşım hetero olduğu için bizler kadar zevkli ve  sanatçı ruhlu değil maalesef. Seçtiğim çiçeğin fotoğrafını ekte koydum ama inş becerebilmişimdir çünkü ilk defa foto paylaşıyorum buradan daha önce foto paylaşanı da görmedim. Neyse görüyorsunuz yine ilkleri yapıyorum. Genelde yaparım böyle şeyler ;) Çiçeği aldık sonra arkadaşıma ayakkabı bakmak için bi mağazaya geldik. Çocuk, ayakkabıları denerken çiçeği elimde ben tutuyordum. Turuncu dalgalı saçlı kadın bir  mağaza görevlisi birdenbire “çiçek tatlıymış sevebilir miyim” dedi ve köpek sever gibi çiçeği sevmeye başladı. Sonra biraz daha muhabbet ettik çiçeğin cinsi ne felan dedi ben de sıklemen dedim.  Sonra mağazadan çıktık. Ben çok aşırı mutlu olduğumu fark ettim beynimde dopamin mopamin Allah ne verdiyse salgılanıyordu. gerçekten ağzım kulaklarımdaydı. Yanımdaki arkadaşıma “ben bu kızdan hoşlandım galiba” dedim. Gerçekten hoşlanmıştım ve şaşkınlık içerisindeydim çünkü en son bi kızdan hoşlandığımda 10 yıl önce felandı. Sanırım kız ile aramdaki ilişki kendiliğinden ve çabasız bir şekilde olduğu için bana samimi geldi ayrıca çiçeği sevip okşaması da çok sıcak bir hareketti. Allahtan sadece çiçeği sevdi beni sevse neler olurdu bilemiyorum :)
Kızdan ayrılamadım onunla tekrar konuşmak istedim. Bu yüzden mağazaya tekrar döndük. Ayakkabı sorma bahanesiyle 2-3 dakka daha sohbet ettik. Onunla konuşurken acayip mutluydum allahtan ağzımda maske vardı da 32 diş güldüğümü görmüyordu. Neyse sonra mağazadan çıktık. Ve onu bir daha görmedim. Aslında tekrar mağazaya gidebilirdim ama çeşitli bahaneler uydurup gitmedim. Belki cesaret edemedim belki bu kadarıyla yetinmem gerektiğini düşündüm. Bilemiyorum. Ama her şeye rağmen kısa da sürse bu benim için çok büyük bir gelişme. Artık kızlardan da hoşlanabildiği biliyorum. Bu bir başlangıçtı umarım dahası gelir.

9
https://youtu.be/67nYfk8NluI
Aşklar ekmek arası
Sen bu gönülden uzak olalı
Yaşamakla ölmek arası her şey
Seni kör olası

30 Mart günü 7. terapim, benden önceki danışan olan “uşak” ile birlikte grup terapisi olarak başladı. Yapabileceğim tek grup zaten bu olsa gerek ajdjskgkrk. Karşılaştığım her danışan ile ortak yönlerimiz oluyordu ama bu çocuk ile aramızda ortak yönden fazlası vardı. Sanki aynı kişiydik. Onunla konuşurken çok rahattım. Garip bir şekilde bana çok güven veriyordu. Bıraksalar sabaha kadar konuşurdum. Sanki tanıdığım biri gibiydi. Tanımayı çok isterdim. Kim bilir belki de çoktan tanışmışızdır, sadece hatırlamıyoruzdur.

Yaklaşık 1,5 saat uşakla birlikte terapiye devam ettikten sonra Hüseyin Hocam ile baş başa kaldık. Terapi bitti ve eve gittim. Buraya kadar her şey normal ama sonrası YİNE YANGINLAR YİNE BEN.  Her terapi sonrası yaptığım gibi terapi kayıtlarını dinledim. Uşağın sesini dinlerken ağzım kulaklarıma varıyordu. O kadar mutlu oluyordum ki size anlatamam. Ha bu arada çocuk öyle güzel şeyler de anlatmıyordu. Yaşadığı travmalar, hayatının nasıl kaydığı gibi trajik şeyler anlatıyordu ama o acıklı cümleler bile onun sesinden çıkınca senfonik bir orkestra gibi işleniyordu kulaklarıma. Sadece onun kısımlarını dinliyordum. Sürekli başa sarıyordum. Uşaktan hoşlandığımı farkettiğimde kayıtları dinlemeyi bıraktım. Birkaç gün aklımdan çıkmadı. Terapi boyunca maskesini hiç çıkartmama gibi bir terbiyesizlik yaptığı için yüzünü hiç görememiştim. Ama duyduklarım yetmiş. Bi insan yüzünü hiç görmediği birinden nasıl bu kadar hoşlanabilir. Hayatımda ilk defa birinin sesinden etkilendim. Skandallarla dolu aşk hayatıma bir yenisi daha eklendi. Uşağı bir kaç gün sonra tamamen unuttum. 6 ay boyunca kayıtları hiç dinlemedim, terapiye de gitmedim.

6 ay aradan sonra ilk terapime gittim ama gitmez olaydım. Dilimi eşek arıları sikseydi de uşaktan hoşlandığımı Hüseyin Bey’e söylemeseydim. Hüseyin, uşağı aradı. Ben şok ben iptal ben vefat. Çocuğa dedi ki “Bir hayranın var haberin olsun. Sürekli ses  kaydını dinliyor. Seni dinlemiş dinlemiş saplantıya dönüştüğünü fark edince bırakmış”. Yerin dibine girdim. Hayatımda hiç o kadar utandığımı hatırlamıyorum. Bütün terapi boyunca moralim düşüktü. Neredeyse çıkıp gidecektim. Resmen ağzıma sıçıldı. Neyse terapistimin hayatımı kaydırdığı bu terapi de bir şekilde bitti. Uşaktan tekrar hoşlanmaya başladım ama öyle böyle değil, yanıyorum söndürenim yok. Ya amk ben bu uşağı unutmuştum neden tekrar nüksetti ? YA NE ALAKA NE ALAKA. Herhalde duygularım 6 ay kış uykusuna yatmış ama muhteşem terapistim sağolsun uyandırdı :))

Ona karşı hissettiğim duygular, Fatih Sutan Mehmet’in İstanbul’u almak İçin döktürdüğü toplar gibi yıktı bütün kalkanlarımı. Karşı koyamıyordum. Ben de hissettiğim bu muhteşem duyguların keyfini çıkarmaya karar verdim. E malum göte giren şemsiye açılmıyor. Nasıl olsa 1 haftaya unuturdum, ben kimleri kimleri unuttum sen kimsin yarram. Beynimde dopamin mopamin artık Allah ne verdiyse salgılanıyordu. Tam leyla olmuştum. Ama aynı zamanda da çok stresliydim. Sonuçta terapilerde o kadar ilerleme kaydetmişken başa dönmek çok üzücüydü. Hem mutlu hem kaygılı hem de stresliydim. Bütün duyguları aynı anda çok boyutlu olarak yaşıyordum. Beynim o kadar hızlı çalışıyordu ki bir düşünce bitmeden öbürüne geçiyordu. Aşık olmak üzereydim. Direnmeyi de bırakmıştım. Takıntılı bir şekilde sürekli onu düşünüyordum. Başka bir işe odaklanmıyordum. Hem keyif hem ızdırap içindeydim. Resmen yoksunluk belirtileri çekiyordum. Yanımda olmasını istiyordum. Ona sarılmak, ona dokunmak, onu öpmek ve hatta onunla sevişmek istedim. Ona sarıldığımı hayal ederken kendimi sıcacık ve güvende hissediyordum. Bu o kadar sahici bir duyguydu ki hiç bırakmak istemedim. En son ne zaman birine karşı böyle fanteziler kurduğumu hatırlamıyorum. Bilirsiniz benim libidom çok düşüktür ama bu uşak uyuyan yılanı uyandırdı, anlatabiliyor muyum. Ama yüzünü bile görmemiştim çünkü bu cinsel bir fanteziden daha çok duygusal bir fanteziydi. Artık onsuzluğa dayanamıyordum.

Hüseyin Bey’den uşağın numarasını istedim. Bütün etik kuralları çerçevesinde numarayı bana verdi ama keşke vermeseydi. Uşakla iletişime geçmemdeki amaç hem utangaçlığımı yenmek hem de onu tanıyarak kafamda yarattığım mükemmel imajını yok etmekti. Ne kadar boktan biri olduğunu görürsem ona karşı olan hislerim gider diye düşünmüştüm. Çok da doğru düşünmüştüm ama plan istediğim gibi işlemedi. Çocuğa  “müsaitsen arayabilir miyim” diye mesaj attım ama öküz oğlu öküz “şu an çalışıyorum” diye cevap verdi. Pezevenk atom mu parçalıyorsun. Sonra “İstersen iş çıkışı bi kahve içebiliriz” dedim. Dünyanın en saçma bahanelerini uydurdu. Demek ki benden çok daha korkak ve özgüvensiz biriymiş. Oysa çok eğlenebilirdik, kendi kaybeder biliyorsunuz. Yüzünü  hala görmemiştim. Allahım ne olur çirkin olsun da belki soğurum diye dua ediyordum. Sağolsun wp’a 144 piksel, yüzüme bile bakmayan bir fotoğrafını koydu. Tipi de fena değildi. Onu tanıma planım ters tepti. Uşak artık uzanamadığım ciğer statüsüne yükselmişti. Daha da kıymetlendi. Hislerimi daha da körükledi. 4 gün perişandım, gerçekten hayatım sikildi. Aşık olduğumu sandım. Hayatım defalarca kaydı. Bu aşamada sabahlara kadar Bergen-Bir Erkek Yüzünden dinledim. https://youtu.be/IqT7ziwFWZo

iş yerindeki mühendisler çok boş bakıyorsun, bali mi çektin felan diye soruyorlardı artık baya yaprak dökümündeki Leyla gibi delirmiştim. Moda ikonu olan ben kıyafetleri ütüsüz giyip işe gidiyordum. Sabahlara kadar Bergen dinleyip uykusuz bi şekilde yaşadığım duygulardan sağ çıkmaya çalışıyordum.

En yakın arkadaşlarımın desteği ile 4 günde kolayca toparladım ve kendime geldim. Artık hislerim tamamen duruldu. Artık sesini duyunca gülümsemiyorum. Binbir çeşit hormon salgılanmıyor. İşte böyle unutulursun şerefsiz. Sakın bunları okuyup da 2 övgü duydun diye götünü kaldırma çünkü bunların senin olduğun kişiyle hiçbir alakası yok. Bunlar tamamen benim senin olduğun kişiyi algılayıp yorumlama şeklimle alakalı. Ben seni sevdiğim için sen güzeldin. O güzelliğin kaynağı bendim, sen değil #aşksandım

10
Hadi uçur, kaçır kendini
Ben gereken acıları çekerim

Yonca Evcimik - Vurula Vurula
https://youtu.be/mQlHLLrQZ2s


11
Ben direk “malım” diyip geçiyorum sen bir sayfa yazı yazmışsın valla tebrikler ashdhfj

12
ÖLÜMDEN DOĞAN ŞARKI

Anlamını bilmediğiniz halde içinizi acıtan şarkılar vardır işte bu şarkı da öyle bir şarkı “Siempre me quedará
 
Her dinlediğimde içimi huzurlu bir acı kaplıyor. Hani ölen bir sevdiğiniz ile birlikte geçirdiğiniz keyifli anları hatırlamak size huzur verir ama ölmüş olması da içinizi acıtır ya işte bu şarkıyı dinlerken hissettiğim o efkarlı ama huzurlu duyguyu tam olarak böyle anlatabilirim. Bu hissi ancak gerçek bir şarkı -yaşanmışlık- verebilir. Daha sonra öğrendim ki sanatçı bu şarkıyı daha karnındayken ölen bebeğine yazmış. Yani dinlediğimiz bu şarkı ölümden doğdu. Bu gerçeği öğrendikten sonra şarkı, sanatçının şahsi yaşanmışlıklarından çıkıp adeta kolektif bir duygu paylaşımına dönüşmüştü. Sanatçı sanki şarkıyı yazarken nasıl hissettiyse ben de dinlerken öyle hissediyordum sanki ben de bebeğimi kaybetmiştim. Sanat da böyle bir şey değil miydi zaten ? Yaşadıklarının bir başkası tarafından senin tarif edemediğin bir şekilde anlatılması. Tam da bu yüzden kendinizden bir şeyler bulduğunuz bir şarkıyı dinlerken yalnız olmadığınızı bilirsiniz çünkü sizin yaşadıklarınızı yaşamış başkaları da vardır.

Bir şarkıyı bu kadar gerçek kılabilecek ölümden daha güçlü bir duygu var mıydı ? Bence yoktu.  Ben de şarkı yazarken ölümden beslenirim. Kendi ölümümden. Hem üç yıl boyunca öleceğimi bilerek (fiziksel olarak) yaşadım. Hem de üç kere aşkımdan öldüm. Allah’ın hakkı üçtür derler bu son olsun, bu son... Terapilere başlamadan önce nereye ait olduğunu bilmeyen ruhum, benliğim ya da adı her neyse ızdırap içindeydi. Kim olduğumu bilmiyordum. Cinsel kimliğimi bilmiyordum. Gördüğüm ve hissettiğim farklı şeylerdi. Kaybolmuştum. Aidiyet duygusu öyle bir duygudur ki yokluğunda arafta hissedersiniz, ciğeriniz sıkışır nefes dahi alamazsınız varlığında ise artık annenizin kucağındasınızdır, güvendesinizdir, tanıdık bir yerdesinizdir.

Hiç kimseye anlatamadığım şeyleri yalnızca yazdığım şarkılarda anlatabiliyordum. Ne halde olduğumu kimseye anlatamazdım, anlatsam da anlamazlardı. Bence damdan düşenin halinden damdan düşen bile anlamaz. Ne demiş Ajda Pekkan “unut demek dile kolay ateş düştüğü yeri yakar”. Kafamın içindekileri kendime bile anlatamıyordum ki sadece telefonumun not defterine yazardım. Belki de olmazlara aşık olan yüreğimin tek ferahlama yolu şarkı yazmaktı. Ben ki aşık olduğu adamın düğününe gitmiş birisiyim. Ben ki aşık olduğu adamla aynı yatakta yan yana yatıp ona dokunamayan birisiyim. Ben ki rakı masasında o başkasına içerken ona içen birisiyim. Aşk hep beden değiştirdi ve geride bıraktığı bedenler hiçbir şey olmamış gibi hayatlarına devam ettiler ama ben edemedim. Onlar yerine hep ben öldüm. Aşk beden değiştirdi ama yaşattıkları hiç değişmedi. Her defasında aynı yakınlık ve aynı imkansızlık ufacık bir aralıktan süzülüp beni buldu. Şefkat gibi, masum ve samimiydi. Yüzleri farklıydı belki ama aşk, aşk hep aynıydı sanki. O an farketmiştim, ben insanlara değil aşka aşıktım. Onlar sadece birer aracıydı, tekamülümün önemli birer parçasıydılar.

Terapilere başladığımdan beri şarkı yazmıyorum. Artık anlatıcak derdim olmadığından mıdır yoksa skandallarla dolu aşk hayatımı hatırlamak istediğimden midir bilemiyorum. Şarkı yazmayı bırakmam sanat hayatım için kötü ama akıl ve ruh sağlığım için güzel bir şey. Artık huzurluyum ve ne istediğimi daha net görebiliyorum. Artık her gece ölmekten korktuğum için sabah kadar titremiyorum. Artık mutlu uyuyorum. Artık aşkın acısını yeterince tattığımı, tatlıyı hakettiğimi düşünüyorum. Umarım sıradaki aşkım bir kadın vücudunda bedenlenir. Karşılıklı olması da önemli değil. Ben zaten platonik aşk konusunda master yapmışım ama bir yasak aşkı daha kaldıramam. Kadın olsun yeter bana. Yine de yaradandan en güzelini isteyelim o en hayırlısını verir. İlk yazımda bahsettiğim o “yapayalnız bir koyu gri” artık yok gibi. Yavaş yavaş rengi açılıyor. Hedef gökkuşağı. Gökkuşağının benim için anlamı pride değil. Tam olarak aksi. Sonuçta herkesin gökkuşağı kendine öyle değil mi ? Herkesin kendi renklerini bulduğu bir yaşam diliyor ve hepinizi seviyorum.

13
Merhaba arkadaşlar YouTube kanalıma hoş geldiniz. Kanalıma abone olup like atmayı unutmayın. Bu yazıyı Nükhet Duru batağına düşmüşken yazıyorum. Siz de düşün diye bir şarkısını bırakayım. Bir yetmez iki tane bırakıyorum Nükhet’i bir şarkı ile geçiştiremeyiz, haddimizi bilelim. İki şarkı da çok lezzetli. Resmen tek kişilik Fan Club oldum.

Nükhet Duru - Beni Tanıma
https://youtu.be/SIikp80XkLY

Nükhet Duru - Beni Sil Beni Geç
https://youtu.be/x9NNJGzjE9U


Son terapiden çıkıp eve gitmek için metroya bindim, mini etekli bir kız gördüm ve anlık bir cinsel uyarılma hissettim. O kadar mutlu oldum ki size anlatamam, bu saatten sonra kimse terapinin etki etme hızını sorgulamasın :) Sonra kıza tekrar bakıp tahrik olmayı denedim ama olmadı. Bu terapiden sonra kızlara karşı ilgim bir tık daha arttı. Özellikle bir kıza baktığımda tahrik olmuyorum bu ancak kendi kendine olan dürtüsel bir şey sanırım. Terapilerden önce hiç tahrik olmazdım ha duvara bakmışım ha kıza. Çok iyi bir gelişme maşallah diyelim lütfen. İnstagram’da çok ilginç bir sayfa ile karşılaştım Dr. Turhan Güldaş her gün 100 kere “Bugün Daha Mükemmel Bizi Yaratıyoruz” mantrasını yazınca hayatımızda mucizevi değişimlerin olacağını vaad ediyordu. Kaybedecek hiçbir şeyim olmadığı için ben de denemeye karar verdim. Daha mantrayı yazdığım ilk gün aşırı mutlu hissettim. Daha önce hiç böyle bir şey ile karşılaşmamıştım. 4 aydır her gün mantrayı düzenli olarak yazıyorum. İlk önce Hüseyin Bey’e sonra herkese tavsiye ediyorum. Bi araştırın sonra deneyin bu mantra kendinize yapacağınız en büyük yatırımlardan biri olacak. Kendimi hiç olmadığım kadar huzurlu ve dengede hissediyorum. Hiç bir şey dengemi bozamıyor. İnsanlar benim gibi hissedebilmek için tonla para döküyorlar. Ben sadece bir mantra yazarak sonsuz bir iç huzur elde ettim. Bu mantranın terapi sürecime de destek olduğunu düşünüyorum. Çünkü her geçen gün kendimin daha iyi bir versiyonunu yaratıyorum.

YouTube kanalıma elektronik devreler ve opamp soru çözümlerini anlattığım videolar çekip koydum. Daha sonra biri videomun altına “vize ödevime yardım eder misin” diye bir yorum yaptı. Ben de yardım ettim sonuçta YouTuber olmak bunu gerektirir. Çocuk 30₺ attı bana. Az efor sarf ederek sadece zekam ile 30₺ kazandığım için çok mutlu oldum. Çok hoşuma gidince işi büyütmeye karar verdim. İnstagramda soru çözüm sayfası açtım. 2 hafta içinde sadece soru çözerek yaklaşık 1000₺ kazandım. 1000₺ de arkadaşıma kazandırdım. Kısa süreli de olsa ekonomik özgürlüğümün tadını hunharca çıkardım. Şık kıyafetler aldım, sürekli dışardan yemek söyledim, alışverişler yaptım. Baya götüm kalktı, para insanı bozar derlerdi de inanmazdım  1000 lira bile bozdu beni :) uzun zamandır ilk defa para kazandığım için pozitif bir bozulmadan söz ediyorum tabi ki yoksa biliyorsunuz ben de Allah yolundayım asdfghjk

Sınav haftasından sonra staj yeri aramaya koyuldum. Geçen yaz pandemi yüzünden hiçbir şirket başvuru kabul etmiyordu. Bu yıl da hiç umudum yoktu. Öylesine başvurduğum bir şirket beni aradı ve mucizevi bir şekilde staj yeri bulmuş oldum. Alın size mantranın mucizesi. Daha ne olsun, deneyin siz de görün. Sonunda hakettiğim rezidans hayatına kavuştum. İlk defa kurumsal bir şirkette çalışacağım için çok heyecanlıydım. Neyse ki sınav haftasında parayı bulduğum için çok şık rezidans kombinleri yaptım. Oradaki hiç bir personel benim kadar iyi giyinmiyordu. Adeta bir moda ikonuydum. Stajın ilk günlerinde gergindim ve insanlardan çekiniyordum. Hatta yemek yerken ellerim titriyordu ama 2-3 günde alıştım. Sanırım rezidansta çalıştıkları ve mühendis vs., oldukları İçin onları gözümde büyüttüm ama tanıyınca ciğeri beş para etmeyen insanlar olduklarını anladım ve hiç siklemedim. Günde 10,5 saat işteydim ve çalışmak bana o kadar iyi geldi ki size anlatamam. Evde yatmamak, bir işe yaramak, sosyalleşmek ne kadar güzel bir şeymiş ama yalnızca 1 ay sürdü. Staj sürem o kadardı. Benim dışımda 4 stajyer daha vardı hepsiyle çok iyi anlaştık ama özellikle biriyle can ciğer oldum. Biliyorsunuz zaten kızlar bana bayılır. 1 ayda 1 yıllık arkadaş kadar bağlandı bana hatta stajım bittikten sonra  kalmam için çok ısrar etti. O kasıntı rezidans ortamında bile çok eğleniyorduk. Ama biraz göze battık sanırım hep birlikte olduğumuz ve hunharca eğlendiğimiz için bizi sevgili sanıyorlardı. Bi ara ben bile öyle sandım. Çok değil 10 gün felan bu kızdan hoşlandığımı düşündüm ama emin değilim kimyamız çok uyuştuğu için de böyle hissetmiş olabilirim. Çok az bile olsa hoşlandım. Hayatımda ilk defa bir kız ile aramızda bir şey olma ihtimalini düşündüm ve istedim. Bence bu büyük bir gelişme. Terapilerden önce de bir sürü samimi kız arkadaşım olmuştu ama hiç birine karşı bir şey hissetmedim ama bu kız ufacık da olsa bir kıvılcım yaktı. Pandemiden beri ilk defa adam gibi bir arkadaşım oldu. Işıltılı üniversite hayatıma dönmüş gibi hissettim. Stajımın son haftasında 2 yeni erkek stajyer daha geldi. Artık kıdemli stajyer olmuştum. Bildiğim her şeyi onlara öğrettim. İkisiyle de çok iyi anlaştım. Hatta biriyle dışarda buluştuk alışverişe gittik çocuğun üstüne başına bişeyler aldım. Benden önce çok kötü giyiniyordu sayemde bir tarz sahibi oldu. O akşam da eve davet ettim. Hafta sonu bizim evde kaldı. Hala arayıp soruyor. Tekrar buluşmak istiyor ama pandemi dolayısıyla buluşamadık. Bu çocuk da bayıldı bana çünkü mükemmel bir enerjim var. Çok eğlenceli ve pozitifim. Antidepresan gibiyimdir. Arkadaşlarımı yukarı çekerek kalitelerini artırırım. Kuş sütüyle beslerim. Arkadaş bulma konusunda zayıfım ama arkadaşlığı sürdürme konusunda muhteşemimdir. Keşke benim de benim gibi bir arkadaşım olsa.

Aile ilişkilerime gelecek olursak aynı tas aynı hamam benimkilerden bi cacık olmaz. Ben kendimi cacık etmeye çalışıyorum. Kavga ederken kaçmıyorum babama diklenmeye çalışıyorum. Yemek yapmayı bırakmıştım fakat annemin kolları rahatsızlandı. Dolayısıyla yine evin aşçısı oldum. Bu konuda yapacak hiç bir şeyim yok. Ben yapmazsam kim yapıcak taş mı yiyelim Hüseyin Bey. Yine ev hanımına bağladım. Bakalım hayırlısı.

14
Korkusuzluğunuzdan korkmuş
Korkular edinmişseniz
Öfkesizliğinizden çekmiş
Tövbeler beğenmişseniz
Kimsesizliğinizden kovulmuş
Isırılmış hissetmişseniz
O sizseniz o sizseniz HOŞ GELDİNİZ

Diyerek sizleri Hande Yener’in 2004 çıkışlı her sözü başka bir şiir olan şarkısı ile sizlere “Hoşgeldiniz” diyorum ve hoşça kalmamak için  doğrudan 6. terapime giriş yapıyorum.

(Yazıyı okurken şarkıyı dinlemek isterseniz link  ; https://youtu.be/kB5iw77Eems )

Yılbaşı akşamı iki kişilik home parti verdim. Blu TV’de Ata Demirer Gazinosu izledik acayip keyifliydi. Bir sürü meze ve tatlı yaptım ama malesef alkol yoktu. Aynı masada benim Faruk’a Faruk’un başkasına içtiği ızdırap dolu rakı sofralarını bile özledim. 1,5-2 yıldır içmiyorum keşke tövbe etseydim bari sevap kazanırdım :)) Ben var ya sırf parasız ve sap olduğum için Allah yolundayım. Neyse, yılbaşı akşamı eve gelen arkadaşım gelirken kola yerine silah ve havai fişek getirmiş. Havai fişeği atmasına izin verdim ama kapıdan girdiği anda silah olmaz dedim. Gece 12’de herkes silah atınca çocuk gazı gelip silahı çıkardı. Hayır koy yerine dedim. Biraz sözlü münakaşaya girdik. Ayağa kalkıp balkona doğru ilerledi ben ondan önce gidip balkon kapısının önünde durdum. Buranın aile evi olduğunu ve maganda kurşunundan nefret ettiğimi söyledim. Ama çocuk anlamadı ve aksine sinirlenip bana bağırdı. Tetiği çekti, çekil yoksa silah patlayacak dedi. Ben de ona bağırdım. Beni ilgilendirmiyor, koy onu çantana sonra git nerde sıkıyorsan sık dedim. Evden kovdum. Bu iyice sinirlendi ama ben asla kapıdan çekilmedim.  Sonra oturduk. Derin bir sessizlik olunca gitti. Sanırım hayatımda ilk defa bir erkeğe karşı çıkma ve direnme cesaretini gösterebilmiştim. Kendimi çok güçlü ve iyi hissettim. Benim kendi evimde koyduğum kuralları çiğnenmesine izin vermediğim için kendimle gurur duyuyorum. Hüseyin Bey’de bu tutumumu onayladı, terapiler açısından doğru olanı yapmışım. Hüseyin Bey bu çocuğa karşı daha çok sesimi çıkarmamı hatta sert konuşmamı söyledi. Yapabildim mi hayır ajdjskdk. İnsanlar bam telime basmadığı sürece sesimi çıkaramıyorum. Kırılmasınlar diye çok naif düşünüyorum, umarım bu durumu aşıcam. 

Hala yeni bir arkadaş bulamamıştım (Spoiler : sonraki yazımda bulucam). Aynı arkadaşımla spor salonuna yazıldık ama sadece 1 kere gittikten sonra beni ekti. Motivasyonumu kaybettiğim için ben de bıraktım. Hüseyin Bey spora salonlarındaki erkeklerle kendimi mukayese etmememi söyledi. Onlarda da aşağılık kompleksi var ruhlarındaki problemi çözemeyince bedenlerini tanrılaştırıyorlar dedi. Haklıydı.

Sürekli ablamın çocuklarına sataştığım için Hüseyin Bey sadomazoşist tarafımın olduğunu söyledi. Onları dövsem de psikolojim bozuluyormuş. Çünkü vicdan azabı duyup kendimi suçluyorum. (Not : aylardır çocukları dövmedim belki 1 kere vurmuş olabilirim, bu şekilde bu olayı da kontrol altına almış oldum).

Daha sonra babamın babalık yapamadığı durumlarda erkeklik taslamasından konuştuk. Gücü yetmediği durumlarda dövmekle tehdit ediyor. Üstüme geliyor. Hüseyin Bey, babama direnmeyi bıraktığımda benim mazoşist babamın sadist durumda olduğunu, direnmem ve beni sindirmesine izin vermemem gerektiğini, babaya diklenmeden erkek olunmadığını söyledi.

Sayfa: [1]