İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - Batur

Sayfa: [1]
1
Okullar başladığından bu yana çok fazla sıkıntı yaşadım. Hayatımın en zorlu süreçlerinden birisi oldu. Bu zorlu sürecimi yaşarken o anki duygularımı kendime mesaj olarak yazmıştım. Bunu iki sebeple yaptım: Birincisi o süreçte neler hissettiğimi daha iyi anlayabilmek için yazı yazmak iyi geliyordu, İkincisi ise en sonunda bu süreçteki hislerimi size aktarırken neler hissettiğimi en iyi bu yazılarımın anlatacak olmasıydı. Yazımın devamında tarihleri ile beraber bu süreçte kendime attığım mesajları size direkt ilettim. Bu mesajlarımda dile getirdiğim bazı sorunları yenmiş olsam da yazdığım  bütün mesajları görmenizi istedim. Yazımın en sonunda ise şu anki durumumdan bahsettim.

9 eylül
Tıp eğitimimde 4. sınıfa başladım. 4. sınıfta sınıf dört gruba bölünüyor ve diğer 3 grupla bağlantın kalmıyor. Hangi grupta olacağını seçebiliyorsun. Olduğum grupta arkadaşlarımın hemen hepsi var, bir kişi hariç: önceki yazımda anlattığım obsesyon derecesinde takıntılı olduğum arkadaşım (ismi faruk) farklı bir grupta. Sizle yaptığım son görüşmeden sonra obsesif düşüncelerim yok denecek kadar azalmıştı. Yazın gruplara karar verdiğimizde bu arkadaşımı kendi grubumuza çekmek için hiçbir şey yapmadım. Herhangi bir küçük çabayla kendi grubumuza çok rahat bir şekilde çekebilirdim. Kendi grubuma çekmek istedim ama kendi iyiliğim için farklı grupta kalmasının daha iyi olacağını düşündüm. İsteğimle düşüncemin bu zıtlığı beni 1 2 gün uğraştırdı. Benim olduğum gruba kendi kendine geçer diye bekledim ama geçmedi. Bu beni tabiki üzdü. Kaldığı staj grubundaki ders sıralaması ona daha uygunmuş. Duygularına göre değil de mantığına göre karar vermesi beni şaşırttı açıkçası. Belki de benimle aynı grupta olmayı isteyecek kadar yakın görmüyordur beni. Sonuç olarak o arkadaşım hariç çoğu arkadaşlarımla aynı grupta okula başladım.

4. Sınıfın zorluğu, yeni sınıf, hastane ortamına alışmaya çalışmak ve o arkadaşımın farklı grupta olması beni 3 4 gün depresyona soktu. Hatta bu 3 4 gün sonra da depresyonum sadece azaldı. Farklı sınıflarda olduğum arkadaşımla hala aynı yurtta olduğumuz için okul sonrası birbirimizi görebiliyoruz. Ama nedense içimdeki terkedilmiş hissi bir türlü kaybolmuyor. O hariç diğer arkadaşlarımla aynı sınıftayım ama bunu hiç önemsemiyorum. Sadece o arkadaşımla aynı sınıfta olamadığıma yakınıyorum. Sizin bana "Asıl değer vermen gereken arkadaşlarına değer önceliği vermelisin" deyişiniz aklıma geliyor ama bu beni depresyonumdan kurtarmıyor. Okula başlar başlamaz 10 gün sonra sınavımın olması beni daha da streslendiriyor ve depresyondan çıkmamı zorlaştırıyor. O arkadaşımla aynı sınıfta olmadığım için üzülüyorum ve asıl değer vermem gereken arkadaşlarıma değer önceliğini yeterince veremiyorum. Yurtta o arkadaşımla özlem gidermeye çalışıyorum ama içimdeki bu özlem duygusu ne kadar vakit geçirirsem geçireyim gitmiyor. Bu da beni aşırı duygusal yapıyor. Her günümü bu yoğun ve karmaşık duygularımla geçirmeye çalışıyorum. Tüm bunlardan dolayı heteroseksüel gelişimimin durduğunu düşünüyorum. Eski homoseksüel düşüncelerime geri dönecek miyim diye endişeleniyorum.

20 eylül
Kendi staj grubumdaki arkadaşlarımla vakit geçirmekten zevk almıyorum. Bunun nedenini düşündüğümde depresyonda olduğum için zevk almıyorumdur diyordum ama depresyondan biraz çıkmama rağmen hala zevk almıyorum. Bu sınıfta olduğum için pişmanlık duyuyorum. Diğer arkadaşlarımın olduğu sınıfta olsaydım nasıl olurdu acaba diye düşünüyorum. Diğer sınıfta olmayı arzuluyorum ama diğer sınıfta olmanın negatif özelliklerini aklıma getirince o kadar da arzulanacak bir şey yok diyorum. Diğer sınıfta hep benim de tanıdığım arkadaş grupları olduğu için eğlenceli geliyor. Şu an olduğum sınıfın yapısı birbirini tanımayan insanlardan meydana geldiği için çok sıkılıyorum. Bu durumun yeni insanlarla tanışmak için bir fırsat olduğunun farkındayım ama içimden hiç tanışma isteği gelmiyor. Beni bir o kadar da sinirlendiren şey arkadaşlarımdan ayrılmanın bu hüznünü arkadaşlarımda (özellikle farukta) görememem. Belki de bu durumu bu kadar ajitasyona sürükleyen benimdir. Çünkü dersler bittikten sonra aynı yurtta olduğumuz için gene bir arada oluyoruz. Ama o eski halimiz yok gibi geliyor. Bir önceki yılda oluşturduğum ortam o kadar mükemmeldi ki şu an o ortamın özlemini çekiyorum. Şu an bulunduğum ortamın hep negatif özelliklerini görüyorum. Aslında bir iki tane pozitif yanları da var ama hiç bu pozitif yanları düşünüp sevinmiyorum. Kendimi depresif duruma sürüklemek için çaba sarf ediyorum dersem yalan olmaz sanırım. Biliyorum ki bu yeni ortamım daha olgunlaşmadı, daha yolun çok başındayım ve bundan dolayı eski ortamımla karşılaştırma yapmak mantıksız. Ama bunu bilmem eski ortamıma duyduğum özlemi azaltmıyor. Genel olarak memnuniyetsizlik ve yaptığım seçimlerdeki pişmanlık hissi ile boğuşuyorum.

Uyku düzenimde de bozulmalar oluştu. Uyuyamıyorum. Uyku derinliğim azaldı, deliksiz bir uyku çekemiyorum. Sabah namazına kalktıktan sonra geri uyuyamıyorum. Bundan dolayı derslere uykusuz giriyorum ve derslere odaklanamıyorum. Uyku düzenimin bozulmasının sebebini hem 4. sınıfın yoğunluğu hem de üst paragrafta bahsettiğim düşüncelerimden dolayı psikolojimin yeteri kadar iyi olmamasına bağlıyorum

21 eylül
Yalnız kaldığım zamanlarda (özellikle gece yatmadan önce) hep bi mutsuzlukla kaplanıyorum. Şu ana kadarki hayatim boyunca hep şen şaklak olmuşumdur. Mutsuzluk nedir bilmezdim. Ama 4. Sınıfa başladığımdan beri üstümde hep bi kara bulutlar var. Hayatın gittikçe zorlaştığını ve oluşturduğum konfor alanının değişip duracağını fark ettim. Hayatın bu zorluklarını fark etmeye başladıkça "hiçbir şey yapmadan yatağımdan çıkmasam ne güzel olurdu" veya "şu an şuracıkta ölsem ne kolay bir çözüm olurdu" tarzında düşünceler peşimi bırakmıyor. Bu düşüncelerimi üst sınıflardaki insanlara söylediğimde kendilerinin de 4. Sınıfa başlayınca aynı düşünceleri düşündüklerini dediler.

4. Sınıftaki sınavlara bir de sözlü diye bir kısım geliyor. Burada hocalar bizi tek tek çağırıp sorular soruyorlar. Bizim de hocalar sözlü bir şekilde cevaplamamız gerekiyor. Bu durum tabi yazılı sınavdan daha stresli ve heyecanlı olacak. Ama benim sözlü sınav yaklaştıkça artan stresim kesinlikle normal seviyelerde değil. Sözlü sınavları düşündükçe elim ayağım boşalıyor, yaşama sevincim dibe vuruyor, kara bulutlar hiç olmadığı kadar yoğunlaşıyor. Normalde sınav zamanlarında stres yönetimini çok iyi yapardım. Hatta arkadaşlarım da benimle konuşup streslerini azaltırlardı. Ama artık kendimi tanıyamıyorum. Sözlü sınava olan bu olağanüstü korkum nerden geliyor anlayamadım. Faruk bana şunu demişti: "Ben sözlü sınavdan da yazılı sınavdan da artık hiç korkmuyorum. Düşüncelerimi tamamen değiştirdim. O sınavdan kalsam da ne olacak sanki? Ara bütte veririm, veremezsem yıl sonu bütte veririm, orada da veremezsem okulu 2 3 ay geç bitiririm. Hayatın sonu değil ya?" Bu sözleri duyduktan sonra ilk düşüncem şu oldu: keşke ben de böyle düşünüp hayatımı rahat bir şekilde yaşasam. (Ekleme: kendi sınavı yaklaşınca o da çok zorlandı)

Özetle tıp eğitimim iyice zorlaşmaya başladı. Bu zorluk stres seviyelerimi artırıyor. Kara bulutlar üstümden bir türlü gitmiyor. Bu haldeyken de heteroseksüel özelliğimi geliştiremiyorum. Hatta sınav zamanları stres seviyem doruklara çıktığı zaman rahatlamak için faruka’a sarılıp rahatlama hissi yaşamaya çalışıyorum. Neden bu düşüncelerin aklımdan geçtiğini sorguladığımda ise daha önce babam tarafından fiziksel bir sevgi görmemiş olmam aklıma geliyor. Aslında düşüncelerimde bana sarılan erkeklerde baba şefkati arıyorum. Babam bana küçükken biraz sarılıp, fiziksel olarak da sevgisini gösterseydi belki de bu zorlukların hiçbirini yaşamayacaktım. Benim de hayattaki sınavım buymuş artık diyerek konuyu kapatıyorum

25 eylül
Şuan yaşadığım üç sorun var:
1) Sabah namazına kalktıktan sonra hiçbir şekilde uyuyamıyorum. Uykum olsa bile uykuya dalamıyorum. Bundan dolayı bazı günlerimi 2 3 saatlik uykuyla geçirmek zorunda kalıyorum. Genel olarak da uyku kalitem azaldı, deliksiz uyku geçirdiğim günler yok denecek kadar az
2) İkinci sorunum ise 4. Sınıftaki staj sınavlarımdan aşırı korkuyorum. Sanki o sınavı geçemezsem hayatım bitecekmiş, tamamen alt üst olacakmış ve bir daha hayatımı geri toplayamayacakmışım gibi geliyor. Halbuki stajların bütü var, ve sadece birisinden kalırsan mezuniyetin sadece 3 ay uzuyor. Hatta faruk bana şunu demişti: "staj sınavlarını artık hiç önemsemiyorum, herhangi bir korkum veya stresim kalmadı. Artık derslerime sınavı geçmek için değil, öğrenmek için çalışıyorum." Bu cümle beni o kadar çok imrendirdi ki anlatamam. Keşke ben de böyle olsaydım demekten alıkoyamıyorum kendimi. Ben sınav korkusundan dolayı derslerime odaklanamazken arkadaşım bu durumu çoktan aşmış. Kıyaslamalar yapıp kendimi küçük görmemem gerektiğini biliyorum ama bu konuda tam da bunu yaptım...
3) Üçüncü sorunum ise hala yakın iki arkadaşımla ayrı sınıflarda olmayı kendime yediremiyorum (bunlardan birisi faruk). Artık ilk günlerdeki gibi beni ağır bir şekilde etkilemiyor ama hala beynimin bir köşesinde yer ediyor. Ders çalışırken, sınıfta ders dinlerken, hastanede gezerken ara sıra aklıma onların yokluğu geliyor ve beni depresif bir duruma sokuyor. Onlar ise bu durumdan hiç etkilenmemiş gibi hayatlarını devam ettirmeleri beni daha da çok üzüyor. Başta sadece ben böyle düşünüyorsam anormalim diye üzülüyordum ama ablama ve abime söylediğimde "hayır biz de bu durumlardan geçtik, arkadaşlarından ayrılmak bazı kişileri etkilemezken bazı kişiler daha çok etkiler" dediler. Bu durumda arkadaşlarım arasında duygusal davranan tek kişi benim. Hatta faruk bana bir gün şunu demişti "iyi ki ayrılmışız ya yeni arkadaşlar filan ediniyorum, yeni ortamlara giriyorum çok güzel oluyor". Bu söylem bende bir şok etkisi yarattı. Hem üzüldüm hem de bazı şeylerin farkına vardım. Ben arkadaşlarımla ayrı sınıflardayız diye üzülüp yoluma devam edemezken onlar çoktan yeni ortamlara giriş yapmışlar ve günlerini eğlenerek geçiriyorlar. Ben ise hala kendimi yanlış sınıftayım, buraya ait değilim, yeni sınıf arkadaşları edinmek istemiyorum düşüncelerindeyim. Ben de onlar gibi kendi hayatıma devam etmek istiyorum, hatta sınıfta öyle bir ortam yapmak istiyorum ki bu arkadaşlarıma şu an yaşamadıkları pişmanlığı yaşatmak istiyorum.



15 ekim
Farukla hastalıklı bir ilişkim olduğu için farklı sınıflarda olmanın çözüm olacağını düşünmüştüm. Ama çözüm sandığım bu şey beni çok daha büyük sorunların içine itti. Farukla olan ilişkimin beni hapsettiğini, kişilik gelişimimi durdurduğunu hissediyorum. Onun yüzünden hayatımda yol alamıyorum. Bu ilişkimden kurtulmak için her yolu denedim, başaramadım. Maksimum 1 2 gün sonra gene kendimi o ilişkinin tam ortasında buluyorum. İlişkiyi bitirmeye çalıştıkça uyuyamayacak kadar takıntılı düşüncelerde boğuluyorum. Rahatlamak için geri ilişkinin içine çekilmekten başka bir çare bulamıyorum. Bana değer veren diğer arkadaşlarımı düşünmek, onlarla vakit geçirme isteğimin olmasını istiyorum. Ama bu hastalıklı ilişkim dengemi bozuyor, kendimi tanıyamıyorum artık. Farukla olan ilişkimin devamlılığını kalben istiyorum, beynen kurtulmak istiyorum. Bütün ruh halimi onunla olan ilişkime bağlı olması beni çok rahatsız ediyor. Ona bu kadar bağlı olmak istemiyorum. İleride farklı yerlerde görev yapacağımız zaman ne yapacağım hiçbir fikrim yok. Ben artık sadece bir yıl önceki mutlu yaşamıma dönmek istiyorum. Hayatımda bir şeyleri düzeltmek için çabalamaktan bıktım usandım artık. Anormal bir durumun olmadığı, sakin bir yaşam istiyorum


3 kasım
Faruk’un ayrı grupta olmasına hala aşamıyorum. Diğer sınıflardaki insanlara bakıyorum kimse arkadaş gruplarından ayrılmamış. Arkadaşlarından ayrılan bir tek ben varım. Okul bittiğinde yurtta ortak zaman geçiriyoruz iyi hoş da yetmiyor bu bana. Stajları farukla öğrenip farukla hastanede gezmek istiyorum, farukla aynı derslere girip farukla bütün vaktimi geçirmek istiyorum. Farukla olan bu takıntım beni oldukça rahatsız ediyor. Faruk yüzünden hayatım allak bullak oldu. Psikolojim artık sağlıklı bir seviyede değil. Faruk yüzünden hayatımda bir ilerleme kaydedemiyorum. Aslında Farukla olan bu toksik ilişkimi bitirmek için ayrı staj grubuna gittim ama bu hareketime her gün pişman oluyorum. Toksik ilişkimi bitirmek isterken hayatımın içine ettim gibi hissediyorum. Faruk’un hayatımı bu kadar etkilemesi beni rahatsız ediyor. Faruk’a verdiğim değeri defalarca azaltmaya çalıştım ama beceremedim. Faruk’a en iyi arkadaşımdan daha fazla değer vermeye başladım. Bunu istemiyorum ama duygularıma engel olamıyorum. Bu takıntılı davranışlarımdan dolayı heteroseksüel özelliğimde gerileme olduğunu fark ettim. Çekingen hayatıma geri dönüyorum gibi hissediyorum. İçime kapanmaya başladım ve depresif düşünceler peşimi bırakmıyor. Bu konuda büyük bir yardıma ihtiyacım var. Tek istediğim şey faruk’a olan bu takıntımı söküp atmak ve hayatıma kaldığım yerden devam etmek. Depresif ve takıntılı düşünceler beni çok yıpratıyor

4 kasım
Hayatta arkadaşlarımdan daha gerideymişim gibi hissediyorum. İleride arkadaşlarımdan birisi evlenme sürecine girerse aşırı telaşlanacağım. İnsanlar hayatlarını kuruyor ve ben geç kalıyorum diye düşünüp gene depresyona gireceğim. Sadece evlilik/sevgililik konusundan bahsetmiyorum. Erkeklik konusunda da kendimi geride hissediyorum. Karşı cinsin benden hoşlanacağı bir şey bulamıyorum kendimde. Veya sert bir tepki vermem gereken durumlarda bu sertliği nasıl gösterebilirim bilmiyorum. Sözlerimin ciddiye alınması gerektiğinde bunu karşı tarafa nasıl belli edebilirim bilmiyorum. Sert olmaya çalışırken trip atıyorum. Bu da erkeksilikten ziyade kızsal bir özellik oluyor. İnsanlar benden hoşlansın, beni bırakmasınlar diye çaba sarf ediyorum. Onları kırmamaya çalışıp hep sevecen davranıyorum

2
Onunla çok yakındık. Eşcinsel Terapi süreçlerinde yaşadığı tüm sıkıntılara yardım eden kişiydim. Bu aylarca sürdü. Aylarca kendi tecrübemi ona aktardım.
O kadar güzel geri dönüşler alıyordum ki tecrübeli olduğumun altına imza atılıyordu, her defasında. Ama bir noktayı  kaçırdığımı sonunda anladım. Arkadaşlık kurduğum refikim dediğim kişi, kişilik bozukluğunu en dipte yaşayan bir kişiydi. Belki de bunu fark etmiştim ama kişilik  bozukluğu yaşayan bir kişinin bana ne kadar zarar verebileceğini gözden kaçırdım. Onun her duygusal çatışmalarını bizzat ben yaşadım sanki. Gereksiz yere, duygusal ilişki yaşadığı kişilere küsebiliyordu. Başta hiç anlam veremedim. Sonra bunun gereksizliğini anlatmaya başladığımda beni alakaya (ciddiye) almamalarını peşi sıra yaşamış oldum. Aylarca yardım ettiğim ve kendisinin de 'sana minnettarım' dediği kişiyi (yani beni) yok saymaya başlamıştı. Bu çok farklı saldırma mekanizmasıydı benim için. Öyle bir ele geçirilmiştimki artık ben ona minnet duymaya başlamıştım. Onunla görüştüğüm sürelerin %95'i onun kendince yaşadığı haksızlıkları dinlemekle geçti. Ama bunlar haksızlık değildi. Bunu çok iyi biliyordum. Kendi kafasında savunma mekanizmalarından ziyade saldırma mekanizmalarıydı. Onun artık beni dinlemediğini bizzat şahit olunca. Anlattığı şeylere karşı yorumsuz kaldım. Amacım arkadaşlığımızın bitmemesiydi. Yoksa gerçekten bu arkadaşlığı kırmak istedim. Cesaret edemedim. Bana çok büyük zararlar veriyordu. Onu sürekli dinlerken artık onun gibi olmaya başlamıştım. Kendi değerlerimi yok saymış ve ondan etkilenmeye başlamıştım. Şu an anlıyorum ki biri size sürekli nefret hislerinden doğan konuyu anlatıyorsa etkilenmemek elde değil. Çünkü sizi içine çekiyor. Benimde dengem şaşar olmuştu. Gerçeklik algımı tanımaz, kendi değerlerimi görmez oldum. Onun yanlış olduğunu bilerek ona benzedim. Garip bir olaydı bu benim için ama arkadaşınız sizi kötü etkiliyorsa arkadaşınız değildir. O yüzden tekmeyi vurmak gerekir. Ben bir arkadaşın zor kazanıldığını düşünerek onu kırmamaya çalışmıştım. Ona muhalefet olmamak için artık anlattığı şeylere yorum yapmayacağıma ve biliyorsun ben bu konuda muhalefet taraftayım diyerek konuyu kapatma çabasını gösterdim sadece. Fakat kendisi benim bir akıl hocası olduğumu bilinçaltında düşünerek yorum yapmamama rağmen yine de anlatmaya devam ediyordu. Evet bir süre sonra onun dünyasına girmiş onun istediği gibi bir arkadaş olmuştum. Onun bilinçaltı mekanizmalarını artık daha fazla anlamamaya başlamıştım. Çünkü sizi içine çeken birinin psikolojik analizini yapamazsınız. Onun denizinde onu göremezsiniz. Çünkü siz o denizde yüzüyorsunuz. Onunla her konuştuğumda moralim bozuluyordu. Yaşam enerjim çekiliyordu. Bana karşı belki pek birşey demese bile kendi savunma mekanizmasından saldırı mekanizmasına dönüşmüş herhangi düşünceleri benim moralimi gün boyunca bozmaya yetiyordu. Ben ilk başlarda bu karamsarlıklarımın, moralimin düşüklüğünün ondan kaynaklı olduğunu anlamadım. Düşünün ondan kaynaklandığını bile bilmiyorsunuz.Onun denizinden çıkınca fark ettim bunları. Kişilik bozulukluğunu dibine kadar yaşayan bir insanla arkadaşlık, sizi ve sizin değerlerinizi yok ediyor. Şunu da söylemeliyim ki, hiçbir arkadaş arkadaşını yargılamaz. Onunla vakit geçirir ama yargılamaz. Yargılamayla  ve sen neden böylesin örnekli cümleleri olmasına karşın buna rağmen kendi sıkıntılarını anlatan ve yakınlığını pekiştirmeye çalışan arkadaşlıklar arkadaşlık değildir. Düzgün sağlıklı bir arkadaşla - kan emici vampirlerle kurduğunuz arkadaşlığın ne kadar farklı olduğu görülmeli. Vampirler bizi kendine dönüştürür. Bizleri arkadaş eksikliğimizden yakalayarak vampirleştirmeye çalışır. Bu yüzden Hüseyin Hoca'nın Duygusal Vampirler adlı kitabı okuyun demesi tesadüf değildir. Her terapiye giden kişinin de okumuşluğu vardır. Bu rutin ödevin rutinleşmesi kendimizi daha iyi tanıyıp kişilik bozukluklukları arasında kaybolmamamız içindir. Zaten bizler eşcinsel bireyler olarak kişilik bozukluğunun eşiğindeyiz. Kişilik bozukluğumuz olmasa bile eşcinsel birliktelikler yaşadıkça buna aday kişileriz. Eşcinsellik bilinçaltısal bir sonuçsa, kişilik bozukluğu da ruhsal  bir sonuçtur. Kişilik bozukluğunuzu iyi analiz ettikten ve bunu çözümlediğinizde savunma-saldırı mekanizmalarınızın çözüldüğünü ve eşcinselliğinizden kurtulup heteroseksüelleşmeye ayak bastığınızı göreceksiniz.


3
Terapiniz belli bir müddet ilerleme kaydetmişti.Ama artık verim alamıyorsunuz öyle değil mi?
  Sizler bu sorunun cevabını Hüseyin Hoca da artık bu kadar yardım edebiliyor bizlere diyerek tamamlıyorsunuz.Bir zamanlar bende bu cevabı kendime vermiştim.Hüseyin Hoca'ya bile zar zor söylemiştim.Ama durum böyleydi.Sanki buraya kadar bana yardım edebilmişti.
  Ama cevap bu değildi.Zaten bu soruya verebilecek en basit cevaptı.Şimdi bana diyorsunuz ki iyide ben bunu çok düşündüm ama hep bu cevap karşıma çıktığımı gördüm diyorsunuzdur.Şimdi görüyorum ki bu büyük bir yanıllsamaydı.Neden mi? Gelin en baştan girelim konuya!

  Terapinin ilk zamanları Hüseyin Hocanın da yardımıyla sosyalleşmeye daha aktif birileri olmaya başladık.Birşeyler değişti.Pasifsek aktifleşmeye başladık.Tabi pasif fanteziler ara ara devam ediyordu.Obsesifliğimizi kırmaya çalışıyorduk bla bla. Bunun gibi örnekler verebiliriz.Terapiler ilerledikçe kendinize güveniniz arttı.Daha sonra terapiler biraz daha ilerledi ve biseksüel safhaya kadar geldiniz.Başlarda biseksüel safhada kızlara ilgi duymaya başladığınız için bir başarı görmüş oldunuz.Daha sonra normal hayatınızda sizi eskiye itecek olaylar olmaya başladı diyelim.Çünkü bu süreçte herşeyi yaşayabiliyorsunuz.Ne gibi olsun bu olaylar mesela ; artık terapi başlarında çok dikkat ettiğiniz çevreye karşı daha aktif biri olmak çabasının olmaması , daha dışa dönük kişilikler olmak için eskisi gibi savaş vermemeye başladınız.Bu mutlaka böyle oluyor.Belli bir süre tarapiye geldiğiniz için ilk başlarda mücadele ettiğiniz şeyleri belli bir aşamadan sonra pek dikkat etmemeye başlıyorsunuz.Sonra daha bir içe dönükleşmeye başlayan bizler erkekleri tekrardan  aşırı derecede istemeye başlıyoruz.Bu esnada terapi devam ederken siz hocaya ben yol aldığımı düşünmüyorum.Hala erkekler var diyorsunuz.Hoca size daha aktif birileri olmanız için başka yollara başvuruyor veya aslında yapman gerekeni şunu yap şunu dene demesine rağmen artık siz  hocayı duymamaya başlıyorsunuz.Artık sizler hocaya kulağınızı kapatıyorsunuz.Çünkü siz  depresyona girmiş bir dönemdesiniz.Bu dönemde herşeyin boşa gitiiğini düşünüyor ve  hatta Hüseyin Hoca'ya saldırıyorsunuz.Sizin dediklerinizi yapıyoruz ama olmuyor diyorsunuz.Hayır ama sizler başlarda size iyi gelen mücadeleyi gösterdiğinizde değiştiğinizi görüp mutlu oluyordunuz.Sonra bunun kalıcı bir mücadele olduğunu unutuyorsunuz.Haaa siz sonsuza kadar bu mücadeleyi tabiki vermiceksiiz.Sizler içe dönük olmaya nasıl kendinize alıştırdıysanız.Terapi boyunca da dışa dönük olmaya alışmaya çalışıyorsunuz o kadar.Olay terapinin başlarında mücadele göster sonra bırak değil ki.Biraz daha buna alışmalı ve bu mücadeleyi bırakmamalısınız.Terapi süresince bunu uygulamak gerekiyor.Sonra zaten bu oturuyor.Bir yerden sonra siz yalnız kalsanızda eski davranışları uygulasanız da bu sizi geriye atmıyor .Çünkü sizler artık bir gücünüzün olduğunun farkına varıyorsunuz.

Bakın terapiden çok az kişinin tanıdığı hatta bilmediği birini tanıyorum çocuk 10 terapi de mi ne büyük sonuçlar aldı bunun üzerinden 7 ay felan geçti.Çocuğu aradığımda kendinde tamamen erkeklerin bittiğini samimiyetle söylüyor.Bu arada benim terapim 1,5 -2 yıl sürdü.Daha sonra o kişiyle kendimi karşılaştırdığımda ben belli bir yerden sonra eski verdiğim mücadeleyi vermemeye başlamıştım.Daha sonra Hüseyin Hoca'yı duymaz olmuş ara ara ona saldırmaktaydım.Şu an görüyorum ki bunlar değişime karşı bilinçaltımızın savunma mekanizmaları.Bunu görmek o zamanı yaşadığınızda çok çok zor diyebilirim.Ara ara kendimi yaptığım davranışlarla güçlü kıldığımda tekrar erkekleri unutup kızlara daldım.Daha sonra eskiye dönüp kendi zincirlerime kendimi tekrar bağladım.Çünkü ben hayatım boyunca en çok buna alışmıştım.Bu süreçte diyorsunuz ki ben erkelere 3 ay ilgi duyuyorsam kızara 2 hafta ilgi duyuyorum diyorsunuz.Ve sizler yol alamayacağınızı düşünmeye  başlıyorsunuz.Aslında olay farkında olmadığınız o depresyonda olduğunuzdan kaynaklı.Neden mi? Çünkü depresyondan insan hemen çıkamaz zaman alır bu yüzden de erkeklere ilgi duymanız daha çok oluyor.Sizler şunu göz ardı etmeyin.kızlara da ilgi duyuyorsunuz.İşte bu olaylar insanın değişime karşı direncidir.Bu direnç de sizlerde farklı savunma mekanizmaları oluşturup terapistinize yani Hüseyin Hoca'ya aktarım olarak gidiyor.Bu safha da aslında Hüseyin Hoca bu savunma mekanizmalarını ekarte etmeye çalışıyor.Neyse gelelim konumuza.Benim terapim bittikten sonra ara ara erkeklere ilgi duydum.Ama bu ara ara dediğim dönemlerde ya stres altındaydım ya da gizli bir depresyondaydım.Benim terapimin bitme sebebi çünkü ben artık olayın neden olduğunu çözmüştüm.Daha sonra terapiden 2 yıl geçtikten sonra şimdi yeni yeni tam bittiğini gördüm.Neden mi çünkü artık verdiğim mücadeleye beynim alıştı.Artık beynim ne durumda olursam olayım güçlülüğümü kabul etti.
  Şimdi benim bu 10 terapide eşcinselliği yenen arkdaşla ne farkım vardı biliyor musunuz?Çünkü o terapinin başından itibaren sürekli aktif bir çevreyle ve o çevreye kendini kabul ettirerek mücadeleye başlayarak bunu sürdürdü.Çünkü ona bu çok iyi geldi ve sürekli bunun için birşeyler yaptı.Kendinde yeni yetenekler keşfederek onun üzerine gitti vs.Ama ben kişilik bozukluğunu sonuna kadar yaşayarak savrulmaya bir öyle bir böyle olarak devam ettiğim için uzun bir serüven geçirdim.Aslında bir yerden sonra mazoşisttim.Kendimle baş başa kalıp acı şeyler yaşadığımı düşünmekten zevk alıyordum.Şu an şunu anlıyorum ki ne olursanız olun mazoşist , sadist vs. eğer başlardaki mücadeleyi devam ettirebiliyorsanız başarabiliyorsunuz.Belli bir müddet bunu devam ettirince ve bir de sevgiliniz olursa görüyorsunuz ki sevgilinizin olması bu mücadeleyi zaten devamlı kılıyor ve farkında olmuyorsunuz bunun.Yani size şöyle açıklayım terapi sürecinde bir kızla çıkmaya başladığımda artık o mücadeleyi vermesemde sevgilimin olması bu mücadeleyi vermiş gibi gösteriyordu.Orada fark ettim ki kızlar bizle çıkarken biz zaten onun sayesinde kendimizde ayrı bir güç hissediyoruz. dediğim gibi bu mücadeleyi devam ettirmek önemli.Sevgili yaparsanız bu sizin için daha kolay olur onu da söylemek istedim.

4
Mabel Matiz’in Çocukluğu

    Babası  tır şöförü olduğu için gittim mi aylarca gelmeyen bir babanın oğludur.Küçüklüğünden itibaren kekeme olduğunu anlatan Mabel Matiz, içine kapanık bir çocukluğu yaşar olmuş.Arkadaşları alay eder diye onlarla vakit geçirmekten korkar olmuş.Babası sürekli uzakta olan bu küçük çocuk annesine sıkıca sarılmış.Evden dışarı çıkmayan bu çocuk kendini müziğe ve kitaplara vererek daha da hayatın sosyalliğinden çekinerek despresif biri oluyor.Her türlü adımdan çekinmiş.İntihar düşünceleri boy göstermiş  bir çocukluk ve gençlik.Hatta hala depresif bir kişilik.Aldığı kararları ilk olarak anneden destek alan biri.Annesi olmasaydı belki çoktan intihar etmişti.Hala daha sinirlendiği zaman kekelediğini söylüyor.
    Mabel içine kapanarak ve evde bir baba figürünün olmamasıyla dışarıdaki insanlardan korkmasıyla kendinde bir güç bulamamış ve bu durum onu eşcinselliğe itmiş.Tıpkı bütün eşcinselllerin yaşadığı çocukluk ve gençlik yılları gibi.Bu da Mabel’i annenin kucağına itiyor.Çocuklukta annesini benimsiyor ve insanlara annesinden aldığı şefkati gösterebilmek için diş hekimi oluyor.Ama konuşmasına bakarsak kendini her defasında doktor olarak isimlendiriyor ve insanları iyileştirmenin güzelliğinden bahsediyor.Aslında kendini iyileştirememiş biri başkalarını iyileştirmeye çalışıyor.
    Kendini biraz da olsa Yunus Emre gibi tasavvufi ile uğraşan, kişilerde buluyor ve onların çektiği aşk acısını kendi çektiği,o bulamadığı baba sevgisiyle bağdaştırıyor.Çünkü baba bize güç verir.Babanın çocuğa sarılması büyük bir özgüveni temsil eder. Annesine çok bağlanmasıyla duygusallaşmış ve iki insanın bağlılığına çok önem verip aşkı aramış.Belki de yanlış aşkın peşinden koşmuş.Mabel adını da çocukken okuduğu bir kitapta, birbirine bağlı iki insanın birbilerine Mabel diye seslenmelerinden çok etkilenerek almıştır.Sonrasındaysa hemcinsinde olan gücü aramış.Bu ergenlikte maalesef erotikleşir.Bu da eşcinselliği doğurur.
   Mabel diğer eşcinseller gibi değil ama.O hala sesini duyurmaktan korkan biri. Bunu görebiliyoruz.
O aslında eşcinsel terapiye en çok yakışan kişi.Çünkü onun aradığı şey terapi aslında.O zaman özgür birey olacak.Prangalarından o zaman kurtulacak.

https://www.youtube.com/watch?v=ietESbWN2QU


5
     



I AM MİCHAEL. Bu aslında tüm geylere bir çok mesaj veriyor.
      Aslında bizler heteroseksüel bireyleriz.Sadece eşcinsellik sorunlarımız var.Neden kendimizi geyiz diye vasıflandıralım ki?Kendimizi gey diye vasıflandırınca hem bir örgütleşme sürecine giriliyor.Hem de iyice bu sözcükle kendimizi özdeşleştiriyoruz.Kendimizi gey diye tanımlamamız sadece cinsel dürtülerimizin bu olayla aynı olduğunu zannetmemiz mi?Ya da sizin dediğiniz gibi cinsel dürtlerinizin bir gey gibi olması , neden sizi bu sözcük üzerinde tanımlasın?Herkes özeldir.sizi daha güzel tanımlayacak sözler var.

       
       Bu film aslında bir gey terapi yöntemidir.Gerçek yani yaşanmış bir hikayeden alıntıdır.Kendimizle yaptığımız içsel yolculuk bize kendimizi bulduruyor ve bizim aslında bu güne kadar olduğumuz kişi olmadığını gösteriyor.Bizim kendilik bozukluğumuzu ortadan kaldırıyor ve gey terapi de yol almaya başlıyoruz.Çünkü eşcinsellik sorunununda yüksek bir duvar vardır önümüzde, aşmamız gereken.bu duvar kendilik bozukluğundan başka bir şey değildir.Filmde içsel yolculuğa çıkan Michael kendini buluyor.Buldukça heteroseksüel olduğunun farkına varıyor.Çünkü çocukluğundan beri kendini bulamıyor.Bizlerin  bebeklikten itibaren çeşitli sebeplerle gey olma sürecimiz başlıyor ve bizler kendimizi bildik bileli geyiz diyoruz.Çünkü kendimizi tanımıyoruz.Sonra lgbt gibi örgütleşip kullanılabilir bir grup militan oluyoruz.


      İçsel yolculuğa çıkan Michael,kendini incilde buluyor.Çünkü tüm güzel şeyleri orada görüyor.Yani içsel yolculuğuna kendini dinleyerek ve dinine yönelerek buluyor.Sonunda bir papaz oluyor ama aynı zamanda mutlu bir evliliği sürdürüyor.


     Bizler durumumuzun dinimizle örtüşmediğinden dinizimize nefretle bakar oluyoruz,belli bir aşamadan sonra.Kendimizi bulmaksa nefret oldukça yıkılmayacaktır.Herhangi bir nefret önümüzde duvar oluyor.Bu bizim bile bilmediğimiz nefretler de olabilir.Önemli olan bunları bulup bu nefretleri gereği neyse ona göre soğutmak veya yok etmektir.

     İlk olarak gelin kendimizi gey olarak tanımlamayıp eşcinsel sorunu olan bir heteroseksüel olarak tanımlayalım.Sonra tedavi sürecinizdeki değişiklği görün.

Filmi izlemek için linki tıklayınız:

https://www.youtube.com/watch?v=FBmYCrJkLUc&list=UUIe19S-aZ6TQNiC1Tsfjviw&index=1

6
Şiir / İKİLEM
« : 27 Haziran 2016, 03:00:52 ös »
DUYSULLIĞA VURDUM YİNE
PRANGALADIM KENDİMİ
YİNE BEN
YİNE ,BAMBAŞKA BİR DÜNYA
O DÜNYA FARKLI
O BOYUT BİLİNMEZ
BAZEN, BEN BİLE ANLAYAMIYORUM
O DÜNYA NERESİ
BULAMIYORUM

KAFAYI YİYORUM GALİBA
YOKSA HALA AKLIM YERİNDEMİ
ONU DAHİ BİLMİYORUM


HAYAT BANA YALAN SÖYLEDİ
BEN O YALANLA BÜYÜDÜM
ŞİMDİ ANLIYORUM
YALAN!!!!
ÇOK KÖTÜ
ANNEM KÜÇÜKKEN YALAN SÖYLEMEK KÖTÜ BİR ŞEY DERDİ DE
ŞİMDİ DAHA İYİ ANLIYORUM ONU
HAYAT TA BANA YALAN SÖYLEDİ
YOKSA BEN Mİ BUNA İNANMAK İSTEDİM
BEN Mİ SUÇLUYUM ,HAYAT MI
BENCE ORTADA BİR SUÇLU YOK
SUÇLU ARAMAK
BAŞLI BAŞINA SUÇ DEĞİLMİDİR

MUAMMALAR İÇİNDEYİM
KAYBOLMUŞ DURUMDA



NE YAŞADIM Kİ BEN
ÇOK MU BÜYÜDÜM
NE GÖRDÜM Kİ
HAYATIMI


BİLİNMEZLER
AH O BİLİNMEZLER



GERÇEKLERDEN KAÇIYORUM
ÇOK MU KORKAĞIM NE
BİLMİYORUM
BEN, BİLMİYORUMMMM!!!!

7
Şiir / AŞK, RUHUN TAŞI DEĞİL Mİ?
« : 08 Haziran 2016, 04:23:46 ös »
ŞAİR OLACAĞIM GALİBA
SATIRLARA SIĞDIRDIĞIM CÜMLELER
RUHUMA YAZIYORUM SANKİ
ŞİİR RUHA HİTAP EDER DERLER
BİLMEZLER Kİ
RUHU TEMSİL EDENİN ŞİİR OLDUĞUNU




ŞİİR HAYATA BAĞLIYOR BENİ
RUHUMUN DERİNLİKLERİNİ ANLATIYORUM
RUHUNU YANSITABİLDİĞİN YER
AŞK DEĞİL MİDİR?
AŞK RUHUN TAŞI DEĞİL Mİ?

8
Şiir / BİR ABİSİ OLMALI İNSANIN
« : 08 Haziran 2016, 04:16:16 ös »
BİR ABİSİ OLMALI İNSANIN
ONA AÇMALI HERŞEYİNİ
HAYATI,ONDA TANIMALI
ONUNLA YAŞAMALI
BAĞLANMALI ONA
LAKİN,
O BAĞI KIRABİLMELİ DE
AYARINI BİLMELİ
HER ABİ,ABİ DEĞİLDİR
BUNU BİLMELİ ÖNCE


BİR ABİSİ OLMALI İNSANIN
ONA İHANET ETMEMELİ
HAYATINI AÇMIŞSSINDIR ONA
O SENİN ABİNDİR ÇÜNKÜ
BİR ABİSİ OLMALI İNSANIN

9
Şiir / BİR GÜN
« : 24 Mart 2016, 11:31:25 ös »
HAYATIN YAŞLARI DAMLA DAMLA.
GÖKYÜZÜNE ÇEVİRİRSİN YÜZÜNÜ.
BİLİNMEYEN YERLERDEN GELEN DAMLALAR,
ISLANMAYI GÖZE ALIRSIN,
VE BİR GÜN GÜNEŞ AÇAR,
GÜNEŞ BİR ŞANSTIR,
KURUTUR ÜSTÜNÜ,RAHATLARSIN.
O GÜNEŞİ BEKLEYECEKSİN.
O BİR GÜN BULUTLARIN ARASINDAN GÖRÜNECEKTİR.
BEKLEYECEKSİN.
ISLANACAKSIN AMA
 YÜZÜNÜ,GÖKYÜZÜNE ÇEVİRECEKSİN,SAVAŞACAKSIN




HAYAT BİR GÜN GÜLER,
HEP BÖYLE SÜRMEZ
BİR DÜŞÜN
KAİNATTA  NE KADAR YER KAPLIYORSUN
 SADECE SENİN ETRAFINDA MI DÖNÜYOR SANIYORSUN
BU UÇSUZ BUCAKSIZ YER
YANILIYORSUN
HER ŞEYİN BİR SEBEBİ VAR
İNSANIN BİR SEBEBİ VAR
DÜNYANIN BİR SEBEBİ VAR
PEKİ SEBEP ,NEYİN ÜZERİNE KURULMUŞTUR
HİÇ DÜŞÜNDÜN MÜ?




BAKARSIN BOMBOŞ
NEYE BAKTIĞINI BİLMEZSİN
BAKARSIN
PEKİ SADECE GÖZÜNLE Mİ
GÖZ HER ŞEYİ GÖRMEZ!
GÖZ ÜSTÜNDE BİR GÖZ VARDIR!
HER BAKAN GÖRMEZ
GÖREN NE KADAR GÖRÜR
BİLİR Mİ?




10
Biz hayatı yanlış anlamışız.öyle farklı bir dünyada yaşamışız ki,kendi hayatımızı yaşayamamışız.niye la bu bana oldu diyosun.ama kendine  yanlış bir soru sorduğunu biliyorsun.oysaki doğrusu ne yapmalıyım olacak.ama insanoğlu böyle işte! bir dert var diye kendini arabeske bağlayan aciz bir varlık.şu an kendimden bahsetmek pek içimden gelmiyor.çünkü dünyadan bahsedince aslında hepimiz aynıyız, bunu görüyoruz.size bir şey söyleyim mi?aslında hepmiz çok akıllı varlığız neyin ne olduğunu gayet iyi biliyoruz.ama diyorum ya ne kadar aciziz ki bildiğimiz şeyi yapamıyoruz.bazen kendimden utanıyorum.ama çoğu zaman kendimi aklıma bile getirmiyorum ki bazı şeyleri hatırlamayım,o kendi kendine orda kalsın diye.ama bu zamana bırakmak anlamına gelmiyor mu?bu da yanlış değil mi?peki niye sürekli yanlış yolları deniyoruz?arkadaşlar ben kendim hakkımda bir şey yazmadım evet.ama insanoğlu böyle sürekli yanlış yolların peşinde.böyle olunca kendimizi daha çok üzüyoruz.ben ilk başta bu hastalıktan kendim kurtulurum lan dedim.insan güçlüdür lan her şeyi becerir dedim.evet insan akıllıdır.ama daha akıllı olan insan başkalarının da fikrini alan insandır.ki bu fikir aldığın kişi senin derdinin uzmanıysa.bunu kaçırmayın derim.evet ben bu kelimeyi hiç  sevmem ama EŞCİNSEL belirtiler gösteriyorum.ilk olarak kendinize teşhis koyun ben neyim deyin.sonra bu neden oldu(ama bunu sorarken mantıklı düşünün,duygusal değil).peki nasıl geçer diye araştırın.ama dua etmeyi unutmayın.çünkü her derdi veren allah tır.ha ben 17 yaşındayım.gerçi hoş kendimi tanıtmak aklıma yeni geliyor ama kusura bakmayın amatör yazıcıyız ne de olsa.benim bir abim  var, polis ve tahmin edeceğiniz üzere bir babam bir annem var.bu hastalığın asıl sebebi çocuklukta babanın ihmalkarlığı,çocukluğumuzda ezilmemiz,ne bilim türlü türlü olayların bir arada,birleşip bizi bu hastalığa itmesi işte.ama bu bir imtihan arkadaşlar üzülmeyeceksin ya.yenilmek yakışır mı bizi.geçmeyeceğini bilsen de pes etmicen arkadaş.ama bu geçmeycek bir şey değil de . baksanıza aslında çok şanslıyız,çünkü geçecek bir şey.çünkü allah derdini verir yanında dermanı da vardır.sende bu dermanı arayacaksın.ama ben iyice kirlendim felan da demeyeceksin.her şeyden bir dönüş vardır,unutmayın!neyse geçelim bana.
      işte ergenliğe geçtiğimde baktım ki olgun erkeklere  karşı ilgim varmış,onları düşünerek mastürbasyon filan yapıyorum.ama şöyle bir kafa karışıklığı oluyor ama ben gayet erkeğim.erkek gibi de davranıyorum diyosun.bu bir eşcinsellik değil o zaman diyosun işte çocukluk ya,kaçmaya çalışıyosun.neyse bu böyle devam ediyo,hep onlara bakarak mastürbasyon felan yapıyosun felan.bir yerden sonra şunu fark ettim.her gün mastürbasyon yapıyorum,bu böyle olmaz.her mastürbasyon yaptığımda onlara daha çok ilgileniyorum,daha çok istiyormuşum bunu fark ettim.sonra kendi kenime kızlara bakmaya felan başlıyosun,yok arkadaş diyosun bir gram kızlara ilgi yok çok azıcık olduğunu görsen belki geçecek diyosun.neyse tam geçme ihtimali var diyosun bu sefer daha çok olgun erkek isteğin artıyor.ha bu benim hastalığım olgun erkeklere karşı ilgi duyuyorum ama kendi yaşıtınıza felan da oluyo bu.bu aslında çocuklukta kimleri büyük gördüğünüze bağlı.yani bu sizde farklı kişilere olabilir.neyse bana devam edelim.neyse böyle giderken,artık canıma tak etti babama söyledim,bir akşam balkonda otururken böyle böyle baba dedim.babam gayet iyi karşıladı.olur olum dedi geçer hallederiz felan dedi.doktora felan gittik hormon testi yaptırdık ama her şey gayet normal çıktı.neyse babamın üzüldüğünü görünce sende kendini çok kahrediyosun bu sefer baban bir gün geliyor olum bu normal bir şey değl diyo doğru düzgün ol diyo.birgün yumuşak davranıyor.o adam da nasıl davranacağını bilmiyor.neyse baba bitti dedim iyileştim dedim.inanmadı tabi de,ben öyle bir konuşma hazırladım ki ikna edecek şekilde.sonuçta empati kurup abab olsam ne türde anlatsa inanırım diyosun,ona göre de bir konuşma yapıyosun.neyse babam çok kolay bir şkilde inandı.sonra dedim ki eeee şimdi nolcak babam artık düzeldiğimi biliyor da ya ben ne yapcam ne düzelmesi en ufacık bir etki bile olmadı.1,1,5 yıl geçti abime söyledim. abim polis anlar dedim.yani sonuçta okumuş insan bunun psikolojik olduğunu hiç değilse duymuştur dedim ve abime anlatamadım kağıda yazıp öyle verdim.dedimki hk diye birini de buldum işle ilgilenen bir psikolog dedim.gece kağıdı verdim yat dedim yarın oku dedim yanımda okuma dedim.yarında benim okulum vardı abim beni okulumda aradı,okuldan almaya geliyom seni dedi.bir yerde oturur konuşuruz dedi.neyse tamam dedim.başka ne dicektim sanki.geldi bir su kenarına geçtik oturduk.abim dediki batur dedi,evrenle alakalı şeyler anlattı herşey aslında küçük,ufacık bir denegeden yaratılmış dedi,bu dengede farklı şeyler olunca böyle şeyler olabiliyor gibi konuştu bende gayet rahattım sonuçta abim zaten şehir dışında yaşıyo her gün yüzünü de görmüyom.babama anlatırken gibi kendimi kötü hissetmedim.neyse abim de gidelim bir hk nın yanına dedi.öyle terapi sürecim başladı.. neyse terapi sürecini gelecek yazımda anlatırım arkadaşlar.biraz dinleneyim.bunu yazmamın nedeni de tek siz bu durumda değilsiniz arkadaşlar biz de sizin gibiyiz, sorun yok bakın diğer yazımda anlatcam ama  hk nın yanına geldiğinizde kendinizi rahatlamış hissediyosunuz adam o kadar mantıklı konuşuyor ki sonuçta bu alan da uzmanlaşmış kişi.ama iyileşmeyi siz istemediğiniz sürece size yardım eden de olsa bir işe yaramaz.lütfen isteyin gerisini hk ne derse onu yapın.allah razı olsun ondan.görüşürüz arkadaşlar.

Sayfa: [1]