İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - bureax

Sayfa: [1] 2 3 ... 8
1
12-13 YAŞLARINDA KIZ ÇOCUĞUNA SAHİP EBEVEYNLER NELERE DİKKAT
ETMELİ?
Psk.Çiğdem Alparslan
12-13 yaşları, özellikle kız çocuğu sahibi ebeveynler ve kızları için ayrı bir önem taşır. Bu
yaşlarda erkek çocuğu sahibi olan ebeveynler hala bir “çocuğa” sahip olmanın sükunetini
yaşarken, kız evlat sahibi anne ve babalar ergenlik döneminin ilk zorlukları ile karşılaşmaya
başlamıştır bile. Kızlar, erkek akranlarından çok daha önce ön ergenliğe adım atar ve
gelişimlerini onlardan daha hızlı tamamlarlar. Kız çocukları 12-13 yaşlarına doğru
çocukluktan uzaklaşarak ön ergenlik evresine girerler. Ön ergenlik evresi, çocukluktan
ergenlik dönemine geçişte bir basamaktır. Bu evrede çocuk fiziksel olarak hızla büyür ve
yavaş yavaş bir yetişkin görünümü almaya başlar. Ön ergenlik evresi kız çocuğunun ilk adet
görmesi ile, yerini ergenlik dönemine bırakır.
Ön ergenlik döneminde kız çocuklarının yaşadığı en büyük problem bilgisizliktir
Genç kızların pek çoğu ön ergenlik döneminde yaşadıkları fiziksel değişiklikler hakkında
yeterince bilgi sahibi değiller. Anneler ise, bazen kendi bilgilerinin yoksunluğu nedeniyle
bazen de kendi yaşantıları neticesinde edinmiş oldukları olumsuz tutumlar sebebiyle kızlarına
yardımcı olmakta yetersiz kalıyorlar. Oysa ki bu evrenin sağlıklı atlatılması çocuğun
duygusal, sosyal ve ahlaki gelişimi için hayati önem taşır. Ebeveynin yanlış tutumu veya bilgi

eksikliği çocuğun ruh sağlığını bozabilmekte, kişilik bozukluklarına neden olabilmektedir.
Ayrıca ön ergenlik dönemi ilköğretim 6.sınıfa rast gelmektedir. Bu dönemde çocuğa gereken
desteğin verilmemesi okul başarısını da etkilemektedir.
Ön ergenlik döneminde görülen fizyolojik değişiklikler
 Göğüsler büyür. Gövde irileşir ve hatlar yuvarlaklaşır.
 Vücutta tüylenme başlar.
 Hızlı kilo artışını genellikle regl izler. Kız çocuklarında aybaşı kanamasının
gerçekleşebilmesi için vücutta belirli bir miktarda yağ depolanması gerekmektedir. Bu
sebeple genç kızların bu dönemde kilo almaları normaldir.
 Cilt yağlanır. Hormon seviyesindeki artıştan dolayı deri problemleri, sivilceler,
görülebilir.
 Ten parlaklaşır.
 Yüzün şekli değişir.
 Ergen hızlı büyümenin neticesinde özelikle kol ve bacaklarında ağrı hissedebilir
Bilgisizlik, ilk adet görme sırasında genç kızın ruh sağlığını bozuyor
Pek çok genç kız regl dönemiyle ilgili hiçbir şey bilmedikleri için, ilk adet gördüklerinde
büyük bir korkuya kapılmaktadır. Çevrelerinde açılacakları kimseyi bulamadıkları zaman,
daha vahim durumlara düşebilmekteler. 19 yaşındaki M. ilk adet gördüğü zaman ölümcül bir
hastalığa yakalandığını zannetmiş. M., ilk adet şokunu “ağlayarak annemin yanına koştum,
neredeyse bayılmak üzereydim” diye anlatıyor.
Kız çocukları ilk cinsiyet bilgilerini genellikle akranlarından alırlar. Eğer ebeveyn çocuğu
aydınlatmamışsa, çocuk yanlış bilgi edinebilir. Bu da onu çeşitli endişelere sevk eder. 13
yaşında ilk kez adet gören D.’nin söyledikleri yanlış ve eksik bilginin vehametini gözler
önüne seriyor: ”Adet görmenin ne demek olduğunu biliyordum.Bir arkadaşım adet gördükten

sonra çocuğum olabileceğini söylemişti. Ben de ilk adet gördüğümde,hemen bebek sahibi
olacağımı zannettim.3-4 ay bu endişem devam etti.”
Ergenlikle ilgili bilgiler ne zaman ve nasıl verilmelidir?
Her bir kız çocuğu farklı zamanda ergenliğe girdiği için, cinsiyet eğitiminin zamanı kişiden
kişiye değişmektedir. Mesela 14-15 yaşına geldiği halde fiziksel ve duygusal açıdan
gelişmemiş bir çocuğa yaşına bakarak adet görme ile ilgili bilgilerin verilmesi yarardan çok
zarar getirir.Çocuk duygusal olarak hazır olmadığı için iç dünyası sarsılabilir. Genç kızın
cinsiyet eğitimi aşamalı olarak,acele etmeden verilmelidir. Birdenbire anlatılan bilgiler
çocukta korku ve heyecan yaratabilir. Ön ergenlik döneminde, ergen cinsel konulara merak ve
ilgi gösterir. Çocuğunuzda bu ilginin başladığını hisseder hissetmez, cinsiyet bilgilerini
aşamalı olarak vermeye başlayın. Çocuğun bu ilgisi ayıplanmamalı yahut görmezden
gelinmemelidir. Çocuk merak ettiği şeyleri sorması için teşvik edilmeli fakat cevap verirken
yeni merakların uyandırılmamasına dikkat edilmelidir. Sorularına cevap verirken biyolojiden
yararlanılabilir. Mesela, insanın üremesine geçmeden önce hayvanlardan örnekler verilebilir.
Anneler kızlarıyla konuşmaktan çekiniyorlar
Cinsiyet bilgilerinin anne tarafından verilmesi gerekir. Fakat ne yazık ki ülkemizde
kadınların pek çoğu ergenlikle ilgili yeterince bilgi sahibi olmadığı için çocuğunu
bilgilendirmede yetersiz kalmaktadır. Annenin çocukla konuşmadan önce konunun, fizyolojik
boyutu hakkında bilgi edinmesi faydalı olacaktır. Özellikle yeterli öğrenime sahip kızlara,
konu bilimsel bir şekilde aktarılmalı, sağlıkla ilgili sonuçlarına dikkat çekilmelidir. Kendi
genç kızlık dönemlerinde yeterince bilgilendirilmemiş, cinselliği kötü, ayıp bir şey olarak
gören anneler, kızlarıyla konuşmaktan çekinirler ya da utanırlar. Çocuk aydınlatılırken anne
bu utancını, olumsuz duygularını kesinlikle çocuğa yansıtmamalıdır. Eğer bu konuda anne,
kendisinden emin değilse, çocuğun sevdiği ve güvendiği bir yetişkin tarafından
bilgilendirilmesi daha faydalı olur.

Kızıyla yakın ilişki kurabilen, onun güvenini kazanmış, korkularını, ilgilerini, ihtiyaçlarını
tanıyan bir anne cinsiyet eğitimini verirken hiçbir zorluk yaşamayacaktır. Bir çok genç kız ilk
adet gördüğü zaman annesinden tokat yediğini ve erken adet gördükleri için suçlandıklarını
belirtmektedir. Bu tip davranışlar telafisi imkansız problemlere neden olur.
Çocuğunuzun büyüdüğünü kabul edin
Ergenliğin en önemli özelliklerinden biri, yetişkinliğe geçişte bir basamak olmasıdır. Genç
kızlar bir yetişkin gibi davranarak, çocukluktan kurtulmaya, bağımsız olmaya çalışırlar. Bazen
anne babalar çocuklarının büyüdüğünü kabul etmek de zorlanırlar. Bu dönem de genç kızlara
çocuk muamelesi yapmak, onları kızdırır ve daha fazla asi olmalarına sebep olur. Özellikle
annenin kızının üzerine fazla düşmesi, onun çocuksu davranışlarını besleyip, bağımsız
hareketlerini aşırı sınırlaması genç kızın çocuksu bir kişilik geliştirmesine sebep olur.
Baskıyla yetişen kızların özgüvenleri zayıf oluyor
Kız çocuklarının en belirgin özellikleri; beğenilme ve dikkat çekme arzularıdır. Bu arzu
onları süslenmeye, güzel giyinmeye, dikkati çekici davranışlar da bulunmaya; abartılı gülme,
aşırı hareketlilik, ağlama gibi, iter. Çocuğun bu tür davranışlarını olağan görmeli, aksi yönde
davranması için baskı yapmamalıdır. Toplumumuzda genç kızların, genç oğlanlara göre daha
fazla baskıya uğradıkları bir gerçektir. Fakat baskıyla yetişmiş kızların özgüvenleri zayıf olur.
Ailelerinde bulamadıkları ilgi ve hoşgörüyü dışarıda arama ihtiyacı duyarlar. Bu da onları
yanlış yollara itebilir. Anneler kız çocuklarının ihtiyaçlarına duyarlı davranmalı, onların
makul isteklerini yerine getirmekte tereddüt etmemelidir. Eğer çocuk sizin ona benimsetmek
istediğiniz değerlere aykırı bir istekte bulunursa , konuşarak bu isteğini makul seviyeye
çekmeye çalışın. Mesela, genç kız makyaj yapmak hususunda ısrar ediyorsa, ara sıra evin
içinde ya da arkadaşları eve geldiğinde makyaj yapmasına izin verebilirsiniz.
Çocuğunuzun arkadaşlarını tanımaya çalışın

12-13 yaşlarındaki kız çocukları anne-babalarına karşı daha tenkitçi olmalarına rağmen, bir
yetişkini, çoğunlukla bir öğretmenini, kendisine örnek alır. Arkadaşlık ilişkileri de zamanla
önem kazanmaya başlar. Bu yaşlardaki kızlar genellikle kendilerini tamamlayıcı arkadaşlar
edinirler.Örneğin iki arkadaştan biri baskın diğeri daha silik olur. Bu nokta da aile arkadaş
seçiminde kızlarını iyi takip etmelidir. Erken olgunlaşan kız çocukları kendilerinden daha
büyük yaştaki kızlarla arkadaşlık etme eğiliminde olurlar. Bu da genç kızın tehlikeli şeyleri
tecrübe etmesine neden olabilir. Mesela, daha büyük yaştaki kızın erkek arkadaşı varsa,
çocukta, bir erkek arkadaş edinmek isteyebilir. Çocuğun kendisi gibi erken olgunlaşmış bir
yaşıtı ile arkadaşlık etmesine ortam hazırlayarak, bu problemi ortadan kaldırmanız
mümkündür.
12-13 yaşlarındaki kız çocukları, kendi hemcinsleri ile vakit geçirmekten hoşlanırlar. Erkek
arkadaşları ile bir arada olmaktan kaçınırlar. Orta okul öğrencilerinin genellikle karşı cinsten
biriyle oturmak istememelerinin nedeni budur. Fakat ergenlikle birlikte bu durum tersine
döner. Her ne kadar erkek arkadaşlarından uzak dursalar da, kız çocukları genellikle bu
yaşlarda ilk kez aşık olurlar. Çocuğun aşkı cinsel bir mahiyet taşımaz. Bu yüzden anne-
babaların endişelenmeleri yersizdir. Çocuk aynı hisleri bayan bir öğretmenine karşı da
duyabilir. Yalnız çocuk kendisinden birkaç yaş büyük bir erkeğe ilgi duyuyorsa ve onunla
görüşüyorsa, bu durumda çocuğun münasebetine müdahale etmek gerekir.
Kız çocuklarına sağlam bir ahlak anlayışı kazandırılmalıdır
Toplumumuz da genç kızların iffetini korumak için aileler baskı ve tehdit yoluna
başvurmakta. Oysa düşen kızların çoğu baskıcı veya ilgisiz ailelerden çıkmaktadır. Bunun
yerine, çocuğunuza ahlaki değerleri benimsetip, ona güvendiğinizi sık sık hissettirmelisiniz.
Anne-babasının ona güvendiğini hissederek büyüyen bir genç, asla onları hayal kırıklığına
uğratmayacaktır.

Kız çocuğunu korumanın en iyi yolu, ona sağlam bir ahlak anlayışının kazandırılması ve
cinsel konularda yeterince aydınlatılmasıdır. Genç kıza, insanların ona nasıl art niyetle
yaklaşabilecekleri, toplum kurallarına aykırı hareket ettiğinde karşılaşacağı güçlükleri, bir çok
erkekle duygusal ilişki kuran kızların evliliklerinin sağlam olmayacağı, bir kadının
duygularına hakim olduğu ölçüde değer kazandığı, evliliğin ne kadar önemli olduğu gibi,
konular yeri geldiğince anlatılmalı ve genç kızda kendisini koruma bilinci oluşturulmalıdır.
Orta okul ve lisede kız çocukları erkek çocuklarından daha başarılı oluyorlar
Kız çocuklarının erkek çocuklarından daha erken ve daha hızlı gelişmesi, aynı sınıfta okuyan
kızların erkek akranlarından daha başarılı olmasını sağlıyor. Ergenlikle birlikte zihni
kapasitede artış olur. Mesele kız çocukları pek çok şeyi daha rahat hafızalarında tutar, dili
daha iyi kullanır, okudukları konuları rahatça anlarlar. İlköğretim 6.sınıfa başlayan bir kız
çocuğu yavaş yavaş meslek seçimi hususunda yönlendirilmeli, eğitim hayatıyla ilgili amaçlar
saptanmaya başlanmalıdır. Çocuğa akademik bir hedef konulması, ilgisinin okul başarısı
üzerinde tutulması ve bu yönde desteklenmesi faydalı olacaktır. Eğer çocuğun yetenekleri
akademik yönde değilse, eğitimine el sanatları, çocuk bakımı, ev yönetimi,spor, sanat gibi
alanlarda devam etmesine imkan sağlamalıdır.

2
Psikolog Çiğdem Alparslan KARAKUŞ / AKRAN BASKISI NEDİR?
« : 11 Aralık 2018, 09:58:27 ös »
AKRAN BASKISI NEDİR?

Ebeveynleri, sık sık çocuklarının yanlış arkadaş seçimlerinden ya da arkadaşlarının
teşviki ile yaptığı hatalı davranışlardan söz ederken duyarız. Peki çocuk ve gençler
neden akranların etkisiyle hata yaparlar.
Akran baskısı kişinin, yaşıtları tarafından kendilerine benzer şekilde davranması için
zorlanmasıdır. Akran baskısında kişi, davranış, değer ve inançlarını grubun normlarına uygun
şekilde değiştirmesi için etkilenmeye çalışılır ya da buna zorlanır. Kişi, grup tarafından
dışlanmamak, onay almak, gruba aidiyet hissetmek ya da alay edilmemek için akran baskısına
boyun eğer.

Akran baskısı en çok ergenlikte görülür

Akran baskısı her yaşta, hatta yetişkinler arasında bile, görülür. Mesela, 6 yaşındaki
çocuğunuz, arkadaşlarının “hadi zillere basıp kaçalım” teklifine, bunu yapmak istemediği
halde boyun eğebilir Fakat ergenlik dönemi, gençlerin hayatında, arkadaşlık ilişkilerinin ön
plana çıktığı, bir gruba dahil olmanın, akranları tarafından onay görmenin çok önem
kazandığı bir dönemdir. Bu yüzden araştırmalar en çok ergenlerin akran baskısına maruz
kaldığını göstermektedir.

Akran baskısı negatif ya da pozitif yönde olabilir

Yaygın inancın aksine akran baskısı her zaman için olumsuz bir durum değildir. Eğer
gencin olumlu değerlere sahip bir akran grubu varsa, yapmak istemediği ama kendisine iyilik
getirecek bir davranışı yapmaya zorlanabilir ya da kötü bir şey yapmasına engel olunur.
Örneğin, gencin grup tarafından kendisine yararlı olacak spor faaliyetine ya da bir kursa
katılmaya zorlanması gibi.
Akran baskısı negatif yönde olduğu zaman genç bu durumdan zarar görebilir ya da bir
başkasına zarar verebilir. Sigara gibi madde alışkanlığı edinme, kişinin sağlığını ya da
hayatını riske atacak davranışlar yapma, suç işleme, okul kurallarına uymama ,okuldan
kaçma, aile ve toplumla sık sık başın derde girmesi gibi sonuçlar doğurabilir.
Ebeveynler çocuklarına nasıl yardımcı olabilir?

 Kendine güvenen kişiler akran baskısına daha az boyun eğerler. Çocuğunuzun
kendine güvenini geliştirmeye çalışın.
 Çocuklarınıza düşüncelerinin, değer ve inançlarının arkasında nasıl duracaklarını
öğretin. Bunu, onlara örnek olarak yapın.
 “Hayır” deme becerisi kazanmasını sağlayın. Bu becerinin gelişmesi için örnek
senaryolar bulup, uygun davranışlar üzerine konuşun hatta bunu canlandırın. Mesela,
“Bir arkadaşın, yazılıda kopya çekmenizi teklif etti. Ne hissedersin? Kopya çekmek
ne gibi sonuçlar doğurur? Onu uygun şekilde nasıl reddedersin? gibi.
 Negatif akran baskısının ne olduğunu anlamasına yardım edin.
 Düzenli aile faaliyetleriniz olsun; pikniğe gitmek, birlikte bir aktiviteye katılmak
gibi. Bu çocuğunuzla daha fazla zaman geçirmenizi ve yakınlaşmanızı sağlayacaktır.
 İyi arkadaşlar edinmesini teşvik edin. Çocuğunuz küçük ise, etrafındaki iyi çocukları
evinize çağırın, onlarla arkadaşlık yapmasını sağlayın.
 Arkadaşlarını ve ailelerini tanıyın. Onları evinize davet edin.

 Çocuğunuzun nerede olduğunu ve ne yaptığını bilin.
 Çocuğunuz olumsuz bir arkadaş edindiyse, o arkadaşını eleştirmek iyi bir fikir
değildir. Bunun yerine olumsuz bulduğunuz davranışları tartışın. Mesela; bir
çocuğun annesine yalan söylemesi doğru mu sence? gibi.
 Kendine güvenli davranışlarını övün. Unutmayın ki, övülen bir davranışın
tekrarlanma ihtimali çok yüksektir.
 Çocuğunuzun kendine güven problemi olabilir. Grup tarafından dışlanmamak için,
her şeye evet demek gerektiğine inanıyor olabilir. Onun,kendine güvenli
davrandığında gruptan dışlanmayacağını bilakis, insanların ona daha çok saygı
duyacağını örneklerle anlamasını sağlayın.
 Çocuğunuz tüm çabalarınıza rağmen yanlış arkadaşlar edindiyse, şunları göz önünde
tutun:
- İnsanlar arkadaşlarını rastgele seçmezler, kendilerine benzer kişilerle arkadaşlık
etme eğilimindedirler. Çocuğunuza verdiğiniz değer ve inançları gözden geçirin.
- Çocuğunuz dikkat çekmek için yanlış arkadaşlar edinmiş olabilir. Bunun için onunla
yakınlaşmaya çalışın.

Psikolog Çiğdem Alparslan Karakuş

3
Psikolog Çiğdem Alparslan KARAKUŞ / ÇOCUĞUM ÇOK UTANGAÇ!
« : 11 Aralık 2018, 09:58:16 ös »
ÇOCUĞUM ÇOK UTANGAÇ!

Çocuğum arkadaşlarıyla birlikteyken,oyuna katılmak yerine,kenarda kalmayı tercih ediyor
Yeni insanlarla tanışması gereken durumlarda,huysuz,huzursuz ve isteksiz
Yeni ortamlara girmekten kaçınıyor ya da yeni sosyal ortamlarda donakalıyor
Derste tahtaya kalmaktan veya söz almaktan çekiniyor
Kalabalık bir ortamda konuşması gerektiği zaman sesi titrek,tereddütlü ve çok az çıkıyor
Eve gelen yabancılar,onu korkutuyor
Telefonda biriyle konuşmaktan kaçınıyor
Yeni ortamlarda çok sessiz ve çekingen
Hakkını aramak yerine,ortamdan kaçmayı tercih ediyor
diyorsanız çocuğunuzun aşırı utangaç olduğunu söylemek mümkündür.
Utangaçlık nedir?
Utangaçlık,yeni bir sosyal uyarıcı karşısında kullandığımız bir adaptasyon yöntemidir.Yani
kişi,yeni bir sosyal durumla karşılaştığında,hemen ortama uyum sağlayamaz.Uyum sağlamak
için,yeni durum hakkında gözlem yapması,mesela,insanları tanıması,ortamın gereklerini
anlaması,nasıl davranması gerektiğiyle ilgili bir strateji belirlemesi gerekir.İnsanlar,yeni
sosyal durumlarda utangaç veya çekingen davranarak bir nevi davranış stratejisi belirlemek
için zaman kazanmış olurlar.Bu anlamıyla utangaçlık her zaman olumsuz bir duygu değildir.
Utangaçlık ne zaman bir sorundur?
Utangaçlık yeni sosyal uyaranlara karşı bir adaptasyon yöntemi olarak kullanıldığında bir
problem değildir.Çocuklar,yeni durumlarda,kendilerini geçici olarak ortamdan çekerek
kontrol hissi kazanmaya çalışırlar.Mesela;eve gelen bir yabancı karşısında,çocuğun çekingen

davranması normaldir.Bir müddet çocuk gözlem yapar,iletişim için küçük sinyaller gönderir
ya da karşı taraftan gelen sinyallere cevap verir.Mesela;ismi sorulunca cevap vermesi,yaşı
sorulunca cevap vermesi ya da çocuğun,yabancıya soru yöneltmesi gibi.Fakat,çocuğun
çekingenliği sürekli ise,utangaç davranışları her ortamda devam ediyorsa ve gündelik hayatını
etkiliyorsa utangaçlık bir problem olmaya başlamış demektir.
Neden utangaçlık bir problemdir?
 Utangaç insanlar,yaşamları boyunca karşılarına çıkan pek çok fırsatı,sadece utangaç
oldukları için kaçırabilirler.Bu da başarısızlığı,dolayısıyla mutsuzluğu beraberinde
getirir.
 Çocuğunuzun çok yetenekli veya zeki olduğunu düşünün.Fakat aşırı utangaç olduğu
için zeka ve yeteneğini ifade etmekte güçlük yaşayacaktır.
 Aşırı utangaç çocuklar yeterince arkadaş edinemedikleri için daha yalnız kalırlar ve
sosyal gelişmeleri an alt seviyede kalır.
 Utangaç çocuklar,sosyal ortamlardan kaçındıkları için,öğrenmeleri sınırlı kalır.
 Toplumumuzda çekingen çocuklara sempatiyle bakılır. “Çok mahcup bir delikanlı” ya
da “çok hanım bir kız” gibi ifadelerle,çoğu zaman takdir edilir.Her ne kadar
yetişkinler,utangaçlığı olumlu bir duygu olarak görseler de,çekingen çocuklar bu
durumdan hiç de memnun değildir.Araştırmalar,utangaç çocukların öz değerlerinin
düşük olduğunu göstermiştir.Yani,utangaç çocuklar,kendilerini daha az sevmekte ve
kendilerine daha az saygı duymaktadır.
 Utangaç çocukların yaşıtlarınca dışlanması daha olasıdır.Çünkü,çocuğu sosyal beceri
eksikliği,gruba karşı soğuk ve mesafeli durması,diğer çocukların onu,arkadaşlık
edilmeyecek biri olarak algılamasına neden olabilmektedir.
Neden bazı çocuklar aşırı utangaçtır?

 Utangaçlık,genetik olarak aktarılabilen bir özelliktir.Eğer ebeveynlerin biri utangaç
ise,çocuğunda utangaç olma ihtimali vardır.Bazı çocuklar doğuştan,sosyal ortamlara
ve değişikliklere karşı daha duyarlıdır.Mesela,uyurken aşırı irkilen,dış uyaranlara karşı
hassas olan bebekler,ileriki yıllarda daha utangaç olabilmektedir.Yine de daha
çekingen karakteri olan çocuklara sosyal beceriler kazandırılarak,bu problemi aşmak
mümkündür.
 Çocuklar anne-babalarını taklit ederek,çevrelerindeki dünyayı tanırlar.Eğer
ebeveynden biri utangaçsa,çocuk ebeveyninden utangaç davranış kalıplarını
öğrenebilir.Mesela;anne,hoşlanmadığı birini yolda gördüğü zaman,yolunu
değiştiriyorsa,çocuk bundan “hoşlanmadığın durumlarda kaçmalısın” neticesine
varabilir.
 Oto kontrolü cezalandırılan ya da engellenen çocuklar daha utangaç olurlar.Sürekli
kontrol altında tutulan,kendi başına karar vermesi engellenen ya da desteklenmeyen
çocuklar daha utangaç olurlar.
 Sürekli eleştirilen çocuklar,öz güvenlerini kaybettikleri için utangaç olurlar.Ayrıca
sürekli eleştirilen bir çocuk,bir müddet sonra,her kesin onu eleştirdiği duygusuna
kapılır.Hata yapma ve eleştiri alma korkusu çocuğu sosyal ortamlardan çeker.
 Sosyal becerilerin öğretilmediği çocuklar,nasıl davranacaklarını bilmedikleri için
çekingen olabilirler.Mesela,yeni bir insanla nasıl tanışılacağı ya da bir oyun grubuna
nasıl katılabileceği öğretilmeyen bir çocuk,ortama adapte olmakta güçlük çekecektir.
Utangaç çocuğuma nasıl yardımcı olabilirim?

1. Çocuğunuzu tanıyın ve kabul edin.Çocuğunuzun ilgi ve ihtiyaçlarına karşı
duyarlı olun.Çocuğunuzun ona saygı duyduğunuzu bilmesi,kendisini daha
güvende hissetmesini sağlayacaktır.

2. Çocuğunuzun öz değerini besleyin.Kendisi hakkında olumlu duygular
besleyen çocuklar,utangaç olmazlar.Çocuğunuzun kendisi hakkında olumlu
hisler beslemesini sağlayın.Ebeveynler çocuklarının hatalarını sıklıkla
eleştirdikleri halde,güzel davranışlarını övmekte aynı duyarlılığı
göstermezler.Çocuğunuzun sizde olumlu hisler uyandırdığı zamanlarda bunu
ona açık bir şekilde söylemekten kaçmayın “bana masayı kurarken yardım
etmen çok hoşuma gidiyor” ya da “dolaptan bir şey almadan önce bana
sorman,sana olan güvenimi artırıyor”gibi.Başarılarını ve güzel davranışlarını
övmekten çekinmeyin.
3. Çocuğunuzu suçlayıcı veya utandırıcı konuşmayın.Çocuğunuz hata yaptığı
zaman tabi ki onu uyarmalı ve aynı zamanda doğru olan davranışı
göstermelisiniz.Fakat bunu yaparken,çocuğu suçlayıcı ve utandırıcı
konuşmamaya özen gösterin.Mesela, “ne kadar dağınık ve tembel bir
çocuksun” yerine; “odanın daha derli toplu olmasını isterim,yerdeki eşyaları
yerine yerleştire bilirsin öyle değil mi?” gibi.
4. Özellikle ona sosyal ortamlarda iltifat edin.Sosyal becerilerini kullandıkça
takdir edin.Mesela;Bir arkadaşına telefon açıp,ödevi hakkında soru
sorduysa,ya da telefon açtığında arkadaşının annesine kendisini tanıttıysa
“seninle gurur duyuyorum.Gerçekten telefonda insanın önce kendisini
tanıtması çok güzel bir davranış ya da arkadaşını arayıp ödevini öğrenmem çok
güzel” şeklinde geri bildirimde bulunun.Bu yaparken,iltifat ettiğiniz davranışın
ne olduğunu açık bir şekilde dile getirin.Yani sadece, “arkadaşını araman iyi
oldu”demek yeterince açık bir geri bildirim değildir.
5. Çocuğunuza sosyal becerileri kazandırmaya çalışın.Bunu için çocuğunuza
iyi bir örnek olun.Mesela;yolda bir arkadaşınızı gördüğünüzde ona ilk önce siz

selam verin.İnsanlara cana yakın ve güler yüzlü davranmaya
çalışın.Çocuğunuz da bu davranışları gördüğünüzde takdir edin.Görgü
kurallarını ve nerde nasıl davranması gerektiğini ona anlatın ve gösterin.
6. Çocuğunuzu yeni bir sosyal ortamın içine atarak ona,sosyal beceri
kazandıramazsınız.Önce çocuğunuzun kendisini güvende hissetmesine
yardımcı olun.İlgisini çekecek bir konu bularak,sosyal ilişkiye girmesini
sağlayın.Örneğin;pek çok ebeveyn,çocuğa sosyal beceri kazandırma adına,eve
gelen yabancıya hoş geldin demesi ya da elini öpmesi için
zorlamaktadır.Çocuk bu yabancıyı tehdit olarak algılıyor olabilir.Bunu yerine
önce yabancı hakkında bilgi verilmeli,“Ona hoş geldin demek ister misin?”
gibi çocuk zorlanmadan,yumuşak bir şekilde teşvik edilmeli ya da “bak bu
amca bir veteriner,ona kuşun hakkında bir şeyler sorabilirsin?” gibi ilgi
yaratılmaya çalışılmalıdır.
7. Çocuğunuzla sokakta yürürken ya da bir topluluk içindeyken
başkalarının davranışlarını eleştirmeyin.Bu durum çocukta,başkaları da
beni eleştirebilir korkusu yaratabilir.
8. Çocuğunuza kendisine ve başkalarına karşı daha toleranslı olmayı
öğretin.Utangaç çocuklar,hem kendilerini,hem de başkalarını katı bir şekilde
eleştirirler.Ona hata yapmaktan korkmamayı öğretin.Başkalarının da hata
yapabileceklerini fakat bunun onları kötü bir insan yapmadığını
anlatın.Çocuğunuzu veya bir başkasını eleştireceğiniz zaman,kişiliğini değil
davranışını eleştirin.Örneğin,kavga eden bir insan hakkında “ne kadar
saldırgan ve geçimsiz biri” demek yerine “bu şekilde kavga etmesi hiç hoş
değil” diyerek,sadece davranışını eleştirebilirsiniz.

9. Utangaçlığın her zaman kötü bir şey olmadığını unutmayın.Bazı çocuklar
dikkatleri üzerinde toplamaktan hoşlanmazlar.İffet ve tevazudan kaynaklanan
utangaçlık istenilen ve olması gereken bir özelliktir.

Psikolog Çiğdem Alparslan Karakuş

4
ÇOCUĞUM OKULDA NEDEN BAŞARISIZ ?

Bazı öğrenciler vardır, aileleri okulu ziyarete gittiklerinde hep övgüyle dönerler. Bu çocuklar
eğitimlerinde istenilen davranışları kazanmış , beklenen akademik başarıyı göstermiş
çocuklardır. Bunun yanın da kimi öğrenciler vardır ki, hemen hemen tüm derslerden başarısız
olurlar. Gelişim düzeylerinin gerektiği bilgi ve beceriyi edinemezler. Pek çok veli ve hatta
eğitimci öğrencilerin okul başarısındaki farklılıklarını zeka düzeylerindeki farklılıktan
kaynakladığına inanır. Fakat yapılan araştırmalar, başarılı ve başarısız öğrencilerin zeka
düzeyleri arasında bir fark olmadığını göstermektedir.
Okul başarısızlığı nedir?
Okul başarısı, öğrencinin bulunduğu sınıf ve derse göre hedeflenen bilgi, beceri ve
davranışları kazanmasıdır. Başarısızlık ise, en az bir öğretim dönemi boyunca süren, hemen
hemen her dersten, gelişim düzeyinin ve yeteneklerinin çok altında başarı göstermesi ve bu
durumu bir türlü telafi edememesidir.
Okul başarısızlığının belirtileri nelerdir ?
- Sık sık öğretmeninden, çocuğunuzun derste başarısız olduğuna dair uyarı alıyorsanız;
- Saatlerce çalıştığı halde, çocuk konuları anlamadığından şikayet ediyorsa;
- Çalışmaya harcadığı zamanın karşılığı olan notları alamıyorsa;
- Ödevlerini baştan savma yapıyorsa;

- Sınıfta derse katılmıyorsa;
- Çocukta amaç ve değer eksikliği varsa;
- Sınıfta çok sessiz ve uslu ya da çok gürültücü ve yaramaz ise;
çocuğunuzun okul başarısı düşük demektir.
Anne- baba çocuğun başarısızlığının nedenlerini bulmaya çalışmalıdır
Okul başarısının düşük olmasının pek çok sebebi vardır. Her çocuk farklı sebeplerden
dolayı beklenilen başarıyı yakalayamayabilir. Öncelikle ebeveyn, çocuğunun başarısız
olmasının altında yatan sebepleri araştırmalı ve çocukla birlikte çözüm yolları bulmaya
çalışmalıdır. Eğer çocuğunuzun başarısızlık nedeni, normal zihinsel gelişiminde geri
kalması ise, ebeveyn sabırlı olmalı, çocuğun ilgi, yetenek, zeka ve becerilerini iyi
gözlemlemeli ve gerek gördüğü takdir de bir uzmandan yardım almalıdır.
Çocuk okulda neden başarısız olur ?
1. Okul başarısı için zihinsel olgunluk tek başına yeterli değildir. Duygusal olarak
henüz olgunlaşmamış çocuklar, kendilerine bir hedef koymada güçlük çekerler ya
da okul ortamının gerektirdiği sosyal becerileri edinemedikleri için okulda
bulunmaktan zevk almazlar. Bu tip çocuklar okuldan kaçma davranışı
gösterebilirler.
2. Çocuğun kendisini nasıl algıladığı okul başarısı için önemli bir faktördür. Çocuk
yeteneksiz veya aptal olduğunu düşünüyor olabilir. Ya da tam olarak kendisini
değerlendiremediği için ne yapmak istediğine karar vermekte güçlük çekebilir. Bu
sebeple kendisine bir hedef koyma da yetersiz kalır.
3. Bazı çocuklar öğrenmek için daha kontrollü bir ortama ihtiyaç duyarlar. Bu
çocuklara neyin, nasıl yapılacağı basamak basamak anlatılmalıdır.
4. Ders çalışma alışkanlığı kazanamamış öğrenciler başarısız olurlar.

5. Anne-babanın okula ve öğrenmeye karşı tutumu çok önemlidir. Okula ve
öğrenmeye karşı olumsuz yaklaşan, eğitim hayatını gereksiz gören ebeveynler,
çocuklarına farkında olmadan negatif duygular aşılamaktadır.
6. Sürekli eleştirilen ve olduğu gibi kabul edilmeyen çocukların öz değerleri düşük
olur. Öz değeri düşük bir öğrenci kapasitesinin altında performans sergiler.
7. Anne-babanın, çocuğun kapasitesinin üzerinde başarı beklentisi, çocukta kaygı
yaratır. Çocuk başarısız olmaktan o kadar çok korkar ki, sonunda başarısız olur.
Yine, anne-babanın düşük başarı beklentisi çocuğun motivasyonunu düşürür.
8. Anne-baba arasında sağlıklı bir ilişkinin olmaması, evde huzursuz ve kaygı verici
bir ortamın olması, çocuğun zihnini sürekli meşgul eder. Duygusal gerilim
içindeki çocuk okulda başarı gösteremez.
9. Çocuğa sınırsız televizyon izleme, oyun, bilgisayar oynama hakkının tanınması, bu
konularda gereken sınırlamaların getirilmemesi, çocuğun vaktini iyi
değerlendirememesine neden olur.
10. Bazı geleneksel aileler, çocuktan sadece itaat ve bağlılık bekler. Çocuğun
kendisini ifade edememesi, merak ve girişimciliğinin kabul görülmemesi, kendine
güvenin hoş karşılanmaması, çocuğun kendine özgü bir kişilik geliştirmesine engel
olur.
11. Çocuk herhangi bir nedenle anne-babasına kızgın olabilir. Onları cezalandırmak
için okulda başarısız olur.
12. Ebeveynin çocuktan sürekli ders çalışmasını beklemesi, oyun, müzik, resim gibi
faaliyetleri, spora veya televizyona harcanacak vakti lüzumsuz görmesi sonucu
çocukta oluşan baskı, başarısızlığa neden olur.
13. Ailenin çocuğu disiplin ederken bedensel cezalar kullanması, dayak atma gibi,
başarısızlığa neden olmaktadır.

14. Ailenin çocuğa yeterince ilgi ve sevgi göstermemesi.
15. Okulda öğretmenin yetersiz kalması, konuları çocukların seviyesine indirememesi
ve sınıfların kalabalık oluşundan dolayı öğrencilerle birebir ilgilenememesi.
Aile ne yapmalıdır ?
- Öncelikle çocuğunuzun başarısızlık nedenlerini tespit edin.
- Başarısızlığın utancını çocuğunuza yaşatmayın. Bunun yerine çabalaması
için onu teşvik edin.
- Çocuğunuzla yeteneklerine uygun hedefler belirleyin.
- Çocuğunuza , zamanını doğru kullanması hususunda örnek olun. Mesela,
ona gezme veya televizyon izleme konusunda ölçülü olmasını tavsiye
ederken, siz de bunları ölçülü yapın.
- Çocuğunuzda her gün takdir edebileceğiniz bir davranış bulun. Onu sık sık
övün.
- Her zaman başarısının arkasından maddi bir ödül vermeyin. Başarısının
başlı başına bir ödül olduğunu anlamasını sağlayın.
- Küçük yaştan itibaren yaşına uygun sorumluluklar verin. Kendi
problemlerini çözme becerisini kazanmasını sağlayın.
- Kendi hayatınızdaki sıkıntılardan dolayı çocuğa eleştirel ve sabırsız
davranıp davranmadığınızı kontrol edin.
- Çocuğunuzun duygu ve düşüncelerini ifade etmesine imkan verin.
- Onun yerine ödev ve sorumluluklarını yerine getirmeyin.
- Birlikte bir çalışma saati belirleyin. O saatte televizyonu kapatın ve telefon
görüşmelerini kabul etmeyin ve ders dışında bir şeyle ilgilenmesine izin
vermeyin. O saate anne-babadan biri evde bulunarak gerektiğinde çocuğa
yardımcı olabilir. Çalışma saatinde çocuğunuzun odasına girip kapısını

kapatmasına izin vermemelisiniz. Çocuk ders çalışmasa bile, o saat içinde
diğer tüm şeylerden mahrum bırakılmalıdır. Anne -baba etkili bir sonuç
alabilmek için bu yöntemi uygulamada kararlı ve sabırlı olmalıdır.
- Çocuğa ders çalışabilmesi için bir oda ya da bir köşe hazırlayın. Eğer evde
küçük bir kardeş varsa, ders çalışan çocuğunuzu rahatsız etmesine engel
olun.
- Onu kardeşleri veya diğer akranları ile kıyaslamayın.
- Ders çalışırken ya da kitap okurken çocuğunuzu yerinden kaldırmayın,
ondan bir iş yapmasını istemeyin.
- Notlarından çok, çabasını ödüllendirin.
- Çocuğunuzla bilgi alışverişi yapın, onunla tartışın, birlikte ilginç şeyler
okuyun.
- Spor, sanat gibi faaliyetlerde bulunmasını teşvik edin.
- Sık sık okulunu ziyaret edin, öğretmenleri ile konuşun.

Psikolog Çiğdem Alparslan Karakuş

5
ÇOCUKLARIMIZI TELEVİZYONA EMANET ETMEYELİM

Televizyonun hayatımızın önemli bir parçası haline geldiği bir gerçektir.Ülkemizde her 100
aileden 98’nin oturma odasında bir televizyon vardır.Yetişkinler günlerinin en az 2-3 saatini
televizyon karşısında geçiriyorlar.Bu oran gençler ve çocuklarda daha da artıyor.Çünkü
çocuklar gündüz kendilerine yönelik programları izlerken,akşamları da ebeveynleriyle birlikte
yetişkinlere yönelik programları izliyorlar. Bir çocuğun günde ortalama 3 saat TV izlediğini
düşünürsek,bu yılda 1100 saat eder.Bu zaman dilimi,insan ömrüne göre hesaplanacak
olursa,70 yaşına ulaşmış bir kimse,ömrünün 7-10 yılını televizyon başında geçiriyor demektir.
Çocuklar neleri izliyor?
İlköğretim öğrencilerinin büyük çoğunluğunun,en çok şiddet içerikli yerli/yabancı dizileri,en
az çocuk programlarını izledikleri belirlenmiştir.Yapılan araştırmalar,şiddet içerikli
programları izleyen çocukların daha yüksek oranda fiziksel şiddete başvurduklarını ve fiziksel
şiddeti bir çözüm yolu olarak benimsediklerini göstermiştir.
Son yıllarda, okullarda şiddet olaylarının hızla artmasında dizi ve programlarının etkisi en
önemli sebeptir.Öğretmenler sık sık çocukların birbirlerine karşı hoşgörüsüz,bencil,sevgisiz
ve rekabetçi olduklarından şikayet ediyorlar.Çocuklar aralarındaki en küçük bir anlaşmazlığı
bile fiziksel şiddet kullanarak,birbirlerini tehdit ederek,gruptan dışlayarak ya da alay ederek
çözmeye çalışıyorlar.
Çocuk ve gençler şiddeti en çok televizyondan öğreniyorlar.
Televizyon,çocuklara taklit edebilecekleri pek çok davranış biçimi sunmaktadır.Sadece
çocukların izlediği çizgi filmler de bile,binlerce şiddet öğesi vardır.Birde çizgi filmlere,
akşamları ebeveynleri ile izledikleri programları da eklersek,çocuklar için model olabilecek

çok sayıda saldırgan davranış biçimi ortaya çıkmaktadır.Zaman zaman gazetelerde
okuduğumuz “11 yaşındaki çocuk arkadaşını vurdu”, “televizyondan etkilenen 8 yaşındaki bir
ilkokul öğrencisi kendini kravatla gardroba astı”, “liseli öğrenciler birbirlerini bıçakladı” gibi
haberler çocuk ve gençler arasında yayılan şiddetin boyutunu gözler önüne sermektedir.
Gençler şiddet uygulayıcısı fakat kahraman! olan karakterleri örnek alıyorlar
Şiddet üzerine yapılan bir çok araştırma çocukların şiddeti taklit ettiklerini göstermektedir.
Ailece,beğenerek izlediğimiz pek çok dizide şiddet kimi zaman açık ,kimi zaman örtük ve
kibar bir şekilde verilmektedir.Pek çok dizi karakteri,şiddeti tek problem çözme yöntemi
olarak kullanmakta,saldırganlık ödüllendirilmekte,gücün ve iktidarın gereği olarak
sunulmaktadır.Yine,şiddet uygulayan karakterler haklı ,sempatik,sihirli,doğaüstü güçlere
sahip ve aslında iyi kalpli karakterler olarak sunulmaktadır.
Televizyondaki acı ve şiddet insanları duyarsızlaştırıyor
Ekranlarda sürekli kan,gözyaşı ve şiddet gören insanlar,bir müddet sonra kendi yakınlarında
cereyan eden acılara karşı duyarsızlaşıyorlar.Televizyon, gerçeği,bir film gibi algılamamıza
neden oluyor.Kundağında vurulmuş bir bebek görüntüsünü ya da tankların üzerine yürüyen
çocuk görüntüsünü bir hollywood filmi izler,rahatlığında seyredebiliyoruz.Çünkü daha önce
bu tür görüntüleri,filmlerde defalarca görmüştük.Mesela,gündüz saatlerinde kadınlara yönelik
sunulan programlarda,insanların acı ve dramları şova dönüştürülüyor.Oysa bu tür programları
izleyen insanlar,bir müddet sonra yanı başındaki komşusunun dramına duyarsızlaşabiliyor.
Televizyon gençlere pek çok davranış biçimini öğretiyor
Her ne kadar TV yetişkinler için bir eğlence aracı olsa da,çocuk ve gençler için eğlencenin
ötesinde bir anlam taşır.Televizyon çocuk ve genç için gerçek dünyaya açılan bir
pencere,kolayca bulamadıkları bilgileri edindikleri bir kaynak görevi de görür.Peki ailece
izlediğimiz en popüler dizi ve programlarda karakterler,diyaloglar,tema ve hikayenin gidişi
gençlere ne tür mesajlar veriyor?Mesela,pek çok popüler dizide karşı cinsle nasıl

konuşulacağına dair örnek söz ve davranışlar yer almakta,kadın-erkek ilişkileri
özgürlükçü,risk almaya açık,romantizm ve cinsel odaklı işlenmektedir.Güzel kadınlar ve
zengin erkekler,büyülü bir aşkın atmosferinde,her türlü ahlak değerini yok sayarak bir araya
gelmekte,evlilik dışı ilişkiler bu aşkın atmosferinde olağan görülmektedir.Kimi gençlik
dizisinde gençler otoriteye başkaldırmaya özendirilmekte,özgürlük tanımı başkaldırı
ekseninde yapılmaktadır.Hırs,rekabet,hedefe ulaşmak için her yolun mubah
sayılması,zenginlik,boşanma,serserilik gibi konular pek çok dizinin temasını
oluşturmaktadır.Geleneksel değerler,bu değerleri temsil eden karakterler alay mevzuu
yapılmaktadır.
Pek çok dizi ve haber programını izleyerek,çeşitli suç tekniklerini öğrenmek de mümkün
olabiliyor.Yabancı bir evin kapısı nasıl açılır,başkasının kredi kartına ait bilgileri nasıl elde
edebilir,çanta nasıl kapıp kaçılır gibi.Bazı hukukçular 5 yaşından itibaren televizyon izleyen
çocukların 15 yaşına geldiklerinde,18 bin saldırı,cinsel taciz,kavga,ve işkence yolu
öğrendiklerini belirtmektedir.
Dizilerde cinsiyet rol tanımları nasıl yapılıyor?
Ekranlarımızı işgal eden dizilerde kadın- erkek rol tanımlamaları dikkat çekicidir.Bu
tanımlamalarda çocuklar,bir kadın ya da bir erkek olarak nasıl olmalarını gerektiğine ilişkin
oluşturulmuş ideal tipleri görmektedir.Bu tiplerin özelliklerine baktığımızda kadın ve erkek
rolleri ya batı değerlerine göre tanımlanmakta ya da geleneksel roller çarpıtılarak
verilmektedir. Kimi dizilerde de kadın özgürlükçü,hırslı,başına buyruk,erkekler ise maço gibi
görünmeye çalışsa da aslında zayıf,biraz da aptal olarak da işlenebilmektedir.Bazılarında da
kadınlar zayıf,pasif,en büyük amacı erkeği elde etmek olan,kurtarılmayı bekleyen
taraf,erkekler ise maço,saldırgan,yarışmacı,güçlü,hizmet talep eden taraf olarak
gösterilmektedir.Geleneksel değerleri benimsemiş karakterler eğitimsiz gösterilirken,eğitimli
ve karizmatik karakterler batılı değerleri benimsemektedir.

Aynı şekilde, dizilerde yer alan mesajlarda,kadın ve erkekler akıl ve vicdanlarıyla
değil,duyguları,tutkuları ve hırsları ile karar almaktalar.Mesela pek çok dizide
aşk,evliliğin,çocuğun,her türlü toplumsal değerin ve ahlakın karşısında direnmeye çalışan
fakat savunulması gereken tek duygu olarak sunulmaktadır.
Çok fazla televizyon izleyen kişiler gerçek dünyayı da televizyonda gördükleri şekilde
algılamaya başlıyorlar
Kişiliklerini şekillendirmeye çalışan gençler, dikdörtgen bir kutu içerisinde gördükleri
yetişkinlerin ve başka insanların hayatlarını gerçek olarak algılayabilmekte ve onlar gibi
yaşama arzusu duyabilmektedir.Örneğin,sürekli ekranlarda zenginlerin abartılı yaşam tarzını
gören gençler, bu yaşamlara özenmektedir.Dizilerde orta sınıf bir aile bile, gerçek hayattaki
orta sınıf bir aileden, çok daha zengin ve refah içinde tanımlanmaktadır.Karakterler hırsları
veya duyguları uğruna her türlü riski kolayca almaktadır.Televizyonda duygusal ve fiziksel
birliktelikler hep evli olmayan çiftler arasında cereyan etmektedir.Günde en az 3-4 saatini bu
tür yaşamları izleyerek geçiren insanlar, bir müddet sonra gerçek hayatı bu şekilde
algılayabilmekteler.
Televizyon kadın ve çocukları tüketim çılgınlığına sürüklüyor
Tüketime yönelik bir çok ürünün tanıtımı,artık sadece reklamlarda değil,pek çok programın
içinde yer almaktadır.Sadece dizilerde,özellikle kadın ve çocukları hedef alarak daha fazla
tüketmeleri için,yüzlerce mesaj gönderilmektedir.Her gün izlediğimiz bu programlar suni
ihtiyaçlar yaratmaktadır.Pek çok dizide çocuk ve gençler sigara,alkol kullanmaya
özendirilirken,kadınlar daha fazla güzellik malzemesi kullanmaya teşvik edilmektedir.
Ayrıca hepimizin de bildiği ve tanık olduğu gibi,reklamlar,kısa süreli ve hareketli oldukları
için 6-7 aylık bebekleri bile cezbetmektedir.Bu da henüz taze çocuk beyinlerin tüketim arzusu
ve marka istekleri ile dolmasına neden olmaktadır.Reklam yaratıcıları Derneği’nin

düzenlediği konferansta sunulan bir bildiride,çocukların ailelerin satın aldığı ürün ve
markaların %67’sinde etkili olduğu belirtilmiştir.
Televizyon gizli kalmış duyguları açığa çıkarıyor
Televizyon,psikolojik bir uyaran görevi görerek,gizli kalmış ve henüz uyarılmamış duyguları
açığa çıkarmaktadır.Çok küçük yaşlardan itibaren sürekli yetişkin yaşantısına ait görüntüleri
gören çocuklar,daha erken bir yaşta ergenliğe girmekte,cinsel olarak daha erken
olgunlaşmaktadır.Bazı dizilerde çocuk karakterlerin nasıl flört ettiklerini izleyen
çocuklar,sınıf arkadaşlarına aynı şekilde yaklaşabilmekte,erken yaşlardan itibaren kız-erkek
arkadaş edinebilme telaşına düşmektedir.
Çocukların anne babaları ile ilişkileri bozuluyor
Televizyonda hem modern ve bakımlı,hem de çocuğunun ihtiyaçları ile yakından ilgilenen
anne modelini gören çocuklar,neden kendi annelerin de bu kadar bakımlı olmadığını ya da
neden onlarında sofralarında 4-5 çeşit yemek olmadığını sorguluyorlar.Çocuklar,dizilerdeki
çocuk karakterlerden etkilenerek,babalarından ekonomik seviyelerini aşan ürünler
istiyorlar.Dizilerle, bu talepleri yerine getiremeyen ebeveynlerin suçluluk duyması
sağlanmaya çalışılıyor.
Bazı dizilerde ise anne-babanın sahip olduğu geleneksel değerler,gencin önünde,bir engelmiş
gibi lanse edilmektedir.Genç mutsuzdur ya da kötü yola düşmüştür çünkü ebeveyni onu
anlamamıştır.
Televizyon kelime hazinemizi,dolayısıyla dünyaya bakışımızı daraltıyor
Televizyon,en önemli ifade ve iletişim aracı olan dil üzerinde oldukça olumsuz neticelere
neden olmaktadır.Programlarda,Türkçe yanlış,kötü,yabancı özentili ve kısır bir şekilde
kullanılmaktadır..
İnsan oğlunun binlerce yıllık dostu olan kitap,televizyon karşısında fazla
direnememekte,gençler kitap okumak yerine televizyon izlemeyi tercih etmektedir.Oysa kitap

okumak dikkat yoğunluğu ve düşünmeyi gerektiren bire eylemdir.Okumak zihinsel kapasiteyi
geliştirirken,televizyon kitapta sayfalar dolusu anlatılan bir olayı saniyelik bir görüntüye
indirgemektedir.Televizyonun bu hazırcı ve zihni kullanmayı gerektirmeyen
özelliği,düşünmeyen,rahatına düşkün,yüzeysel bilgilerle donanmış bir neslin yetişmesine
neden olmaktadır.
Kendimi ve çocuğumu televizyonun zararlı etkilerinden kurtarabilir miyim?
1.Ailelere düşen öncelikle çocuğu televizyon karşısında yalnız ve savunmasız bir biçimde
bırakmamaktır. İzlediği programları mümkün olduğunca birlikte seyredin.Zaman zaman
onunla konuşarak zararlı gördüğünüz konularda yorum yapın,“Bu çocuğun arkadaşına
vurması çok yanlış değil mi? Konuşarak da problemini çözebilirdi” gibi.
2.Çocuğunuzun her programı izlemesine izin vermeyin.
3.Çocuğunuza model olun,sizde programlar konusunda seçici davranın.
4.Çocuğunuzu televizyon izlemek yerine,kitap okumaya yönlendirin.
5.Çocuğunuzun odasına ve kendi yatak odanıza asla televizyon koymayın.Televizyon oturma
odasında ve merkezi olmayan bir yere konulmalıdır.
6.Zararlı gördüğünüz yayınları RTÜK’e bildirin.(Alo RTÜK hattı no:178)

Psikolog Çiğdem Alparslan Karakuş

6
DERS ÇALIŞMA KONUSUNDA İSTEKSİZLİK YA DA MOTİVASYON EKSİKLİĞİ
Motivasyon belli bir davranışı yapmak için gerekli olan nedenler ya da bir hedefi başarma
arzusu şeklinde tanımlanabilir. Eğer ders çalışmak için yeterince motivasyonunuz varsa , bir
hedefiniz var ve bu hedefe doğru sizi itecek bir arzuya ,dolayısıyla enerjiye, sahipsiniz
demektir.Motive olmuş bir öğrenci demek,belli bir ruh halini yakalamış öğrenci demektir.Bu
ruh hali , işi başarmak,hedefine ulaşmak için yani derslerin gereklerini yerine getirmek için
yeterli arzuyu içinde barındırır. Peki siz bu ruh haline ne kadar sahipsiniz?
Motive olmuş bir öğrenci misiniz?
Böyle bir öğrenci olmak için her an ders çalışma isteği ile dolup taşmanız ya da kendinizi
derslere adamış olmanız gerekmez. Motive olmuş olmak demek dersler göreceli zor
olduğunda ya da sıkıcı olmaya başladığında bile gereklerini yerine getirebilmek ve bitirilmesi
gereken konuları tamamlayabilmek demektir.
Motive olmuş öğrenciler bunu nasıl başarıyorlar?
İnsanlar 2 şekilde motive olurlar. Birincisi, başarmaları gereken işten gerçekten zevk alırlar.
Bunu bazı derslerde yaşamışsınızdır. Bu dersler, zorunlu sorumluluğunuz olduğu için
çalıştığınız dersler değildir. Gerçekten üzerinde çalışmaktan, o derste olmaktan, o konuda
konuşmaktan ya da faaliyet yapmaktan zevk aldığınız derslerdir. Kimi öğrenci için Edebiyatla
ilgili konulara çalışmak ya da araştırma yapmak,bir şeyler okumak başlı başına haz vericiyken
kimi bu hazzı matematik problemleri çözerken,teorilerin mantığını çözmeye çalışırken ya da
resim çizerken yaşar.
İkincisi, insanlar kendilerini sıkıntıya sokacak bir durumdan kaçınmak yani acıdan kaçmak
için motive olurlar. Bir konuyu sevmeseniz bile, onu tamamlamadığınız takdirde düşük not
alacağınızı bilmek ya da sınıfta kalacağınızı düşünmek sizi motive eder. Bizler bazen pozitif
şekilde bazen negatif şekilde motive oluruz.
Motivasyon kaybı nedir?
Motivasyon kaybına bir işi başarmaya karşı isteksizlik ya da direnç diyebiliriz. Motivasyon
kaybını, çok değer verdiğimiz bir nesnenin ya da arkadaşımızın kaybına benzetebilirsiniz.
Sonucunda hissedeceğiniz şeyler; endişe, karmaşa, öfke,belirsizlik ya da depresif bir ruh hali
olacaktır.
Derslere karşı motivasyon nasıl kaybedilir?
Derslerinizde meydana gelen bir değişiklik ya da üst üste gelen değişiklikler, yaşadığımız
olumsuz deneyimler motivasyonunuzun kaybına neden olur. Mesela; konuların gittikçe
farklılaşması, göreceli zorlaşması, bazı sorumluluklarınızın derslerin önüne geçmesi veya üst
üste düşük notlar almanız ,konularda geride kalmanız,uzun ve kısa vadeli hedeflerinizle
alakasız faaliyetlere öncelik tanımanız, ilgi,inanç ve bilgilerinizle örtüşmeyen konularla
karşılaşmanız,kendi yeteneklerinize olan inancınızı kaybetmeniz,başkalarının hakkınızda ne
düşüneceklerini fazlasıyla önemsemeniz,hata yapma korkusu,daha önemli işler var inancı,
motivasyonunuzun kaybına sebep olabilecek nedenlerdendir.
Motivasyon nasıl kazanılır?

Motivasyon kaybedilebilindiğine göre bulunabilirde…
Çok değer verdiğiniz bir eşyanızı kaybettiniz .Onun yaşadığınız,girip çıktığınız mekanların
birinde olduğunu biliyorsunuz ama yerini bulamıyorsunuz. Fakat şunu da bilirsiniz ki kayıp
nesneleri, rahat ve konsantre olduğunuz anlarda bulursunuz. Aynı zamanda
motivasyonunuzu bir gecede kaybetmediğinizi de bilirsiniz. Öyleyse kazanılması da zaman
alacaktır. İşe kendinize zaman tanımakla başlayabilirsiniz.
İkinci adım kendinizle ilgi gözlem yapmak ve bazı soruların cevabını bulmak olacaktır. Bu
soruların cevapları motivasyonunuzu kazanmanıza yardımcı olacaktır. Nasıl rahatlamaya
başlıyorsunuz? Bir konuya nasıl yoğunlaşıyorsunuz?
Motivasyon kaybı sizin düşüncelerinizi, hislerinizi ve bedeninizi etkileyecektir.
Kendinizi endişeli ve suçlu hissediyor olabilirsiniz.
Asla bu sınavı kazanamayacağım diye düşünüyor olabilirsiniz.
Kendinizi dersin başına oturma hususunda fiziksel bir zorluk içinde bulabilirsiniz.
O zaman kendinize şu soruları sorun Ne hissediyorum? Ne düşünüyorum? Ve fiziksel olarak
beni işimden alıkoyan davranışlar neler?
Amaçlara odaklanmak
Kendinize bir amaçlar tablosu yapın.

Bu haftaki amaçlarınız
Bu yılki amaçlarınız
4 senelik amaçlarınız
Şimdi bu amaçlar arasında hangileri sizin için en önemli ? Bu en önemli amaçlarınızdan
hangisi ya da hangileri sizi motive olmuş bir öğrenciye dönüştürecek? Hangi amaçlarınızı
başarılabilir görüyorsunuz? Bu amaçların başarılabilir olması için neler yapmalısınız?
Derslerinizde gösterdiğiniz çaba, yani performansınız amaçlarınızla doğru orantılı mı?
Örneğin; Tıp fakültesine gitmek istiyorsanız , fen derslerine yeterli seviyede önem veriyor
musunuz?
Ders çalışmanın amaçlar listesindeki konumu
Şimdi sıra, listenizde ders çalışmanın konumunu belirlemeye geldi. Amaçlar listenize göre;
Ders çalışmak amaçlar listenizden silinebilir mi?
Yoksa düşük öncelikli mi?
Yahut başarılamaz mı görüyorsunuz?
Amaçlar listenizdeki bazı şeyler , ders çalışarak elde edebileceğiniz amaçların önüne
geçmişse, motivasyonu kaybetmenin ne demek olduğunu deneyimliyorsunuz demektir.
Mesela; futbol ya da bilgisayar oynamak, bir an önce para kazanmaya başlamak, arkadaşlarla
takılmak, kız/erkek arkadaşımla vakit geçirmek, güzel görünmek bunlar hayatınızda öncelikli
amaçlarınız ise ders çalışma motivasyonunu kaybetmeniz doğaldır.
Ders çalışmayı öncelikli amaç haline getirmek.

Kendinizi ders çalışma konusunda motive olmuş farz edin. Bu size neler kazandırırdı? Mesela
zorlandığınız bir dersi çalışmak için yeterince motive olmuş olsaydınız; ne yapıyor
olurdunuz? Ne hissediyor olurdunuz? Ve neler düşünürdünüz? Bu dersi başarı ile
tamamladığınızda hayatınızda neler değişirdi? Gözlerinizi kapatın ve tüm bunları hayal edin.
Eğer ders çalışmaya başlamadan önce tüm bunların resmini zihninizde canlandırırsanız,
motive olmanız kolaylaşacaktır.
Geçmiş deneyimlerinizden kendinizi en hızlı ve en kolay nasıl motive ettiğinizi araştırın.
Negatif mi motive oluyorsunuz? Pozitif mi?
Derse başlamayı asla ertelemeyin. Kendinize bir program yapın, dersleri konu başlıkları ile
programa yerleştirin ve konuyu bitirdiğinizde kendinizi ödüllendirin. Negatif motive olan biri
iseniz, konuyu bitirdiğinizde yaşayacağınız rahatlığı hayal edin.

Psikolog Çiğdem Alparslan Karakuş

7
DERSLERDEN SOĞUMUŞ ÖĞRENCİLERİN KISIR DÖNGÜSÜ

Başarısız ve dersten uzaklaşmış bir öğrenci kısır bir döngüye girmiş ve
çıkamıyordur. Başarısız öğrenci, anlayamadığı için okuyamaz; okuyup konulara
girmedikçe merak ve ilgi duymaz; merak ve ilgi duymadığı için okumaz.

KISIR DÖNGÜ NASIL İŞLER?

BU KISIR DÖNGÜ NASIL KIRILIR?

Kısır döngü, işin içine girebilmek için etkili olabilecek bir strateji ile
kırılabilir. Başarmak zorunda olduğu öğrenme konusu ne olursa olsun, öğrenci,
o konuyu, mutlaka kendi bilgi ve anlayış durumuna uygun düzeyde bir kitaptan
öğrenmeye başlamalıdır. Kısır döngüden çıkmak ve öğrenme yolunda ilerlemek
için başlama noktası olarak seçilecek uygun düzey, öğrenci için ne çok kolay, ne
de çok zor bir düzeydir. Çünkü okunan bilgiler çok basit olursa öğrenecek fazla
bir şey olmaz ve bıkkınlık duyulur. Çok zor olduğu zaman hiç anlaşılmadığı için
ümitsizliğe düşülür. Öyle ise, uğraşılan konu ne olursa olsun, okumak ve
öğrenmek için seçilen içerik, bilinmeyen, fakat bilinenlerle bağlantıya getirilerek
biraz çaba ile anlaşılabilecek düzeyde olmalıdır. Anlamanın da ilgi duymanın da
sırrı bu noktadadır. Bilmemek, fakat bildikleriyle anlayabilecek konumda
olmak, anlamayla birlikte ilgi doğurur.

İSTEK VE AZİM YAPILAN İŞİN İÇİNDEN ÇIKAR
OKUMADIĞIM
İÇİN MERAK VE
İLGİMİ
ÇEKMİYOR

MERAK VE
İLGİMİ
ÇEKMEDİĞİ İÇİN
OKUMUYORUM

ANLAMADIĞIM
İÇİN
OKUMUYORUM

Görülüyor ki istek ve azim gibi, ilgi de yapılan işin içinden doğmalıdır.
Kişi kendi bilgileriyle bağlantıya getiremeyeceği zorlukta bir içerikle
uğraşırken, ona ‘’anlamaya çalış, ilgi duy, konsantre ol, dikkatini ver’’gibi
kişinin içinde bulunduğu durumun psikolojik gerçeğini hesaba katmadan
öğrenciye öğüt vermek, onu büsbütün ruhsal çatışma içine itmekten başka sonuç
vermez. Gerekli olan öğüt değil, isteği, ilgiyi, azmi işin içinden doğduracak
uygun düzeyde içeriklerle öğrenmeyi mümkün hale getirmek, anlama zevkini
tattırmaktır. Anlamak zevk verir, ilgi uyandırır, güven duygusu aşılar. Bu güzel
duygular, öğrenciyi daha fazla okumaya sevk eder. Onun istek ve azmini arttırır
ve onu, tadını aldığı iş için bir çalışma programı yapmaya teşvik eder. Bu
noktaya gelmiş öğrenci, derece derece daha ileri, ama hep biraz çaba ile
anlayabileceği kitaplar seçmelidir.

HİÇBİR ÖĞRENCİ VE BİREY KENDİ GERÇEK KAPASİTESİNİ

KULLANMAMAKTADIR

Potansiyel kapasitenin son sınırı bilinemez. Fakat son sınırın, şu ana kadar
gerçekleşmiş kabiliyetten daha yüksek olduğunu ortaya koyma şansı, bireyin
kendi elindedir. Bir benzetme yaparak durumu açıklamak gerekirse, potansiyel
kapasite bir tohumdur. Tohum şu ya da bu kalitede olabilir. Ama o tohumdan,
kendi potansiyelinin elverdiği en iyi nitelikte bir bitki elde etme, toprak, iklim ve
bakım koşullarına bağlıdır. Aynı tohum koşullara göre, iyi ya da kötü bir bitki
meydana getirebilir. Tohum neyse odur. Ama aynı tohumla, koşullara göre çok

ÖĞRENCİLER DERSLERDEN NEDEN SOĞURLAR?

Dersten soğuma ve okumadan uzaklaşma, anlama ümidini kaybetmek ve kendi kapasitesinden şüpheye düşmek yüzündendir. İnsan kendisini yeniden küskünlüğe ve karamsarlığa sevk edecek nahoş bir işe doğal
olarak el atmak istemez.

değişik kalitelerde bitki elde edilebilir. Tohumun potansiyeli hiçbir koşulda
bilinmeyeceğine göre, Bu çeşitli kalitelerin hapsi, ideal koşullarda meydana
gelecek kalitenin altında olacaktır. Bunun gibi öğrencilerin ve bizlerin
potansiyel kapasitesi, yeteneği ne ise odur. Kimse doğuştan gelen potansiyel
kapasitesini değiştiremez. Ama ideal koşullara yaklaşarak, potansiyel
kapasitesini daha büyük oranda gerçekleşebilir. Yani koşulları olumlu yönde
hazırlayarak, son sınırı bilinmeyen kendi potansiyel kapasitesini, şu andakinden
daha yüksek bir başarı derecesine çevirebilir.

[1] ÖZAKPINAR, Prof.Yılmaz ‘’Verimli Ders Çalışmanın Psikolojik Koşulları’’ Say. 13-23

8
Psikolog Çiğdem Alparslan KARAKUŞ / ÇOCUĞUM BİR HIRSIZ MI?
« : 11 Aralık 2018, 09:57:03 ös »
ÇOCUĞUM BİR HIRSIZ MI?

Dört yaşındaki çocuğunuzla markete gittiğiniz,alışverişinizi yapıp eve döndüğünüzde
çocuğunuzun elinde ona satın almadığınız bir çikolata gördünüz.Pek çok anne-baba bu
durumda ne düşüneceğine veya nasıl davranacağına karar veremeyebilir.Eğer 4 yaşındaki
çocuğunuz başkasına ait bir malı izinsiz alıyorsa bunu hırsızlık olarak görmemelisiniz.Her ne
kadar çocuk başkasına ait bir şeye dokunmaması gerektiğini bilse bile neyin kime ait
olduğunu tam olarak ayırt edemeyebilir.Ya da dünyada işlerin,alışveriş yapmak gibi,nasıl
yürüdüğü hakkında tam bir bilgisi yoktur. Mesela, marketten annesi de pek çok şey almakta
ama bu sorun olmamaktadır neden onun çok istediği çikolatayı alması sorun olsun ki!
Çocuğunuzun dürüst olması için,kendisini güvende hissetmesini sağlayın
Çocuğunuza çikolatayı nereden aldığını sorduğunuz zaman sokakta bulduğunu ya da birinin
verdiğini söyleyebilir.Çocuk,kendisini güvende hissetmediği için yalan
söyleyecektir.Çocuğun dürüst olması için kendisinin güvende olduğunu hissetmesini
sağlayın.Mesela ona “benim için en önemli olan şey senin bana karşı dürüst olmam.Yaptığın
hatayı düzeltmen için sana yardımcı olabilirim ama bana doğruyu söylemelisin.Ayrıca bana
dürüst davranmazsan senin ne zaman doğru ne zaman yalan söylediğini anlayamam.Bu
durumda da hep şüphe içinde kalırım.Benden bir şey istediğinde onu yapmak konusunda daha
isteksiz olurum”diyebilirsiniz.
Çocuğunuzun hırsız veya yalancı olduğunu düşünmeyin

Çocuklar kendilerine verilen rolü çabuk benimserler.Sürekli yaramaz olduğu söylenen bir
çocuk gerçekten yaramaz olur.Aynı şekilde çocuğunuza hırsız ya da yalancı yaftası vurursanız
o şekilde davranmaya başlar.
Bazı anne-babalar çocukları yalan söylediği için ağızlarına karabiber sürerler.Oysa şunu
unutmamak gerekir,çocuk korkarsa daha çok yalan söyler.Çocuğun doğru söylemesi için
güven ortamının sağlanması şarttır.
Çocuğunuza aldığı şeyi geri iade etmesini öğretin
Çocuğunuzun izinsiz ya da parasını ödemeden aldığı şeyi fark eder etmez onunla birlikte
gidin ve hatasını nasıl düzelteceğini ona gösterin.Mesela çocuk çikolatayı bitirmiş olsa bile
paketini ,birlikte markete götürün.Çocuğunuzdan paketi kasiyere vermesini ve satın alması
için parasını ödemesini isteyin.Çocuğunuzun parası yoksa, ona borç vereceğinizi ama
karşılığında evde bir iş yapmasını söyleyin.
Çocuğun aldığı şeyi geri iade etmesi hususunda çabuk ve kararlı hareket etmeniz çok
önemlidir.İade işini sonraki güne ertelemeyin.Şartlarınız müsait olmayabilir fakat bu işi
sadece konuşarak çözemeyeceğinizi unutmayın ve önceliklerinizi buna göre ayarlayın.
Çocuğun özür dilemesini istemeyin
Kendisine ait olmayan bir şeyi aldığında çocuğunuzdan bunun için özür dilemesini
istemeyin.Çünkü çocuk yanlış bir şey yapma niyetinde değildir sadece ne yapması gerektiğini
tam olarak anlayamamıştır.
Çocuğunuza iyi model olun
Çocuğunuzun dürüst yetişmesini istiyorsanız önce sizin dürüst olmanız gerekir.Ufak tefek
dahi olsa çocuğunuza asla yalan söylemeyin.Bazen anne babalar çocuklarına istedikleri
şeyleri yapmaları için vaatlerde bulunurlar.Mesela “eğer şimdi uyursan,uyanınca seni parka
götüreceğim” gibi.Bu tip vaatlerde bulunduğunuz zaman muhakkak yerine getirin.Yahut

gerçekleştiremeyeceğiniz vaatlerde bulunmayın.Aynı şekilde çocuk bir başkasına yalan
söylerken size şahit olabilir ve bunun doğal bir şey olduğunu öğrenir.

Psikolog Çiğdem Alparslan Karakuş

9
ERGENLİK DÖNEMİNDEKİ GENÇ KIZLARIN EN ÖNEMLİ PROBLEMİ:DÜŞÜK

ÖZ DEĞER

14-17 yaş dilimi ergenlik döneminin en zorlu yıllarıdır.Bu yaşlarda ergen hızlı bir duygusal
değişim sürecine girer.Gencin gerginliği evde çeşitli sorunlara neden olabilir.Bunun yanında
biyolojik değişiklikler,kültürel beklentiler,duygusal gerilim ve olası travmalar genç kızın bu
kriz dönemini başarıyla atlatmasını engelleyebilir.Ergenlik döneminde kız çocukları,erkek
akranlarına göre psikolojik rahatsızlık geçirmeye daha yatkındırlar.Özelikle ergen kızlar,
erkeklerden daha fazla depresyona girmekte ve intihara daha eğilimli olmaktadır.
Ergenlikle birlikte kız çocuklarının öz değerleri azalıyor
Araştırmalar ergenlikle birlikte çocukların öz değerlerinin düştüğünü göstermektedir.Fakat kız
çocuklarında öz değerin azalması erkek akranlarına göre daha belirgindir.Ergenlik dönemi
hızlı biyolojik değişiklikleri de beraberinde getirir.Erkek çocukları için fiziksel görünümün
daha erkeksi hale gelmesi,sesinin kalınlaşması,kaslarının güçlenmesi gibi değişiklikler arzu
edilen gelişmelerdir.Halbuki aynı durum kız çocukları için geçerli değildir.Genç kızlar
fiziksel görünümleri ile daha ilgili oldukları için,yeni görünümlerini kabullenmekte zorluk
çekebilmektedir.Kız çocukları her ne kadar fiziksel olarak,erkek akranlarından daha hızlı ve
daha önce gelişmeye başlasalar da,henüz bu değişikliklerle başa çıkabilecek duygusal
donanıma sahip olmayabilirler.Fiziksel olgunlaşma ile duygusal olgunlaşma arasındaki
kopukluk genç kızı strese sokmakta ve öz saygısını azaltmaktadır.Bir de bunun üzerine
toplumun ve ailenin beklentileri eklenince,pek çok genç kız kendisini yetersiz hissetmekte ve
kendisine olan güveni kaybetmektedir.
Öz değer nedir?

Öz değer kişinin kendisine verdiği değer ve kendisini algılama biçimidir.Öz değeri yüksek
olan kişiler kendilerine,dolayısıyla etrafındaki insanlara güvenirler.Bazı zamanlar kendimizi
yetersiz ve güvensiz hissetmemiz normaldir.Mesela,bazen işimizde ya da sosyal
ilişkilerimizde başarısızlığa uğrayabiliriz.Fakat bu başarısızlığımızın bizi değersiz bir insan
yaptığını düşünmeyiz.
İnsanlar kendilerini değersiz hissettiklerinde,başkalarının da onlar hakkında öyle hissettiğini
zannederler.Öz değeri düşük insanlar,etrafındaki insanların onları yeterince
sevmediklerini,onu ezmeye çalıştıklarını ve aşağı gördüklerini düşünürler.Bu düşünceler
kişiyi,diğer insanları aşağı görmeye,kaba davranmaya,ezmeye çalışmaya itebileceği
gibi,bazen yalnızlığa da itebilir.Öz değeri düşük olan kimseler,bir müddet sonra bu
duygulardan kurtulmak için pek çok tehlikeye açık hale gelirler.
Kendine olan güvenin ve saygının kaybı ise,ergenlik döneminde genç kızlar arasında çok
yaygın olan depresyon,yeme bozuklukları,içki-sigara tüketimi ve erken cinsel ilişkiye girme
gibi problemlere neden olabilmektedir.
Ergenlikte genç kızların öz değerini düşüren faktörler nelerdir?
Öz değer,doğumdan itibaren bebeğin önce anne ile ileriki yaşlarda ise yakınındaki diğer
insanlarla;baba,kardeşler,evin büyükleri,arkadaşlar,öğretmenler gibi,etkileşimi neticesinde
şekillenir.Evde çocuğa değer verilmesi,sıkıntılarının önemsenmesi,başarabileceği
sorumlulukların verilmesi ve bunların takdir edilmesi çocuğun öz değerini pozitif yönde
artırıcı tutumlardır.Öz değer sürekli değişken bir yapıdadır.Özellikle,ergenlik gibi stresin ve
karmaşanın yoğun yaşandığı dönemlerde,çok daha kırılgan olabilmektedir.
1.Ailenin ve toplumun yüksek beklentisi genç kızın güvenini sarsıyor
Çocuklar,gençliğe adım atana kadar,kendi yeteneklerinden ve sorumluluklarını yerine
getirebileceklerden şüphe etmezler.Fakat ergenlikle birlikte bu durum tersine döner.Hızlı
biyolojik değişimler ve toplumsal etkiler gencin kendine olan güvenini sarsabilir.Özellikle

toplumda genç kızlardan beklenilen davranışlar daha kesin sınırlarla ve katı bir şekilde
çizilmiştir.Genç kızın bu sınırların dışına çıkması ailesi ve çevresindeki insanlar tarafından
tepkiyle karşılanır.Örneğin;15-16 yaşlarındaki bir genç kızın çocuksu hareketleri yadırganır
ve eleştirilere hedef olur.Sürekli eleştirilen ve davranışları kontrol altında tutulan genç kızlar
bir müddet sonra kendine güvenlerini ve özsaygılarını yitirebilmektedir.Ailenin genç kızdan
yapabileceklerinin fazlasını istemesi,gencin kendisini olumsuz algılamasına neden
olmaktadır.Mesela;annenin kızından kendisi kadar temiz ve titiz olmasını beklemesi veya
notları düşük olduğu için sürekli eleştirmesi genç kızın kendisini “ben beceriksizin tekiyim”
gibi olumsuz bir şekilde algılamasına neden olabilmektedir.
2.Günümüzün değişen güzellik standartları yeme bozukluklarının en önemli sebebi
Ergenlikle birlikte,genç kızlar daha kadınsı bir görünüm alırlar.Fakat bu görünüm çoğu
zaman,özellikle medyada dikte edilen güzellik standartlarına uymaz.Mesela,genç kız bir
manken kadar zayıf değildir,boyu yeterince uzun değildir,yüzü sivilcelidir.Gencin fiziksel
görünüşünden memnuniyetsizliği öz değerinde yıkıcı etki yapmaktadır.Özellikle 11-12
yaşlarındaki kız çocukları bedenlerindeki değişikliklere karşı çok duyarlıdır.Bu yaşlarda
beden görünümleriyle ilgili sorun yaşayan bir çocuğun,16 yaşında yeme bozukluğu yaşama
riski daha fazladır.
Günümüzde ergen kızlar arasında yayılan bir hastalık:Yeme bozuklukları
Tüketime dayalı pek çok sektörün hedef kitlesini genç kızlar oluşturmaktadır.Yazılı ve görsel
medyada çizilen güzellik standartlarını yakalamak için gençler yarışır hale gelmiştir.Bu
standartları yakalayamayan genç kızlar ise hızla bunalıma sürüklenmekte ve yanlış beslenme
alışkanlıkları edinmektedir.Pek çok genç kız güzellik uğruna aç dolaşmakta,bazen bu açlık
anoreksia nevroza (genç kız bedenini yanlış algılar.Zayıf olsa dahi,kendisini aşırı şişman
bulur ve yemek yemeyi reddeder.),blumia nevroza (yine kilo alma kaygısından

kaynaklanır.Genç kız aşırı yer,fakat daha sonra yediklerini çıkarır) gibi ergenlikte görülen
psikolojik rahatsızlıklara neden olmaktadır.
3.Genç kızlar çekici görünerek öz değerlerini artırmaya çalışıyorlar
Çağımızda insanlar kendilerini;görüntüleri,sahip oldukları veya kariyerleri ile tanımlama
eğilimindedir.Kendini,aslında kendisi olmayan şeylerle tanımlayan insanlar,ellerindekini
kaybedince benlik yıkımı yaşamaktadır.
Bir çok ergen kız,dış görünüşlerini benliklerinin en önemli parçası olduğunu
düşünmektedir.Yani genç kızlar kendilerini değerleri,kişilikleri,ahlaki erdemleri,entelektüel
kapasiteleri ile tanımlamak yerine,bedenleri ile tanımlıyorlar.Genç kızlara yönelik pek çok
yayın bu görüşü beslemektedir.Örneğin,kadın dergilerinde,reklamlarda,televizyon
programlarında “ideal kadın zayıf ve güzel olur” mesajı verilmekte,zayıf olmak sağlıklı bir
yaşam gereği olarak değil,güzellik şartı olarak sunulmaktadır.
4. Öz değeri düşük olan gençler,akranlarının baskısına direnemiyorlar
Ergenlikte arkadaş ilişkileri daha fazla önem kazanır.Gençler,yaşıtları arasında kendilerini
daha rahat ifade edebilir ve daha değerli hissederler.Akran ilişkileri bir gruba ait olabilmeyi,
dolayısıyla değerli olma duygusunu da beraberinde getirir.Bazen gençler,kendilerini bir gruba
kabul ettirmek için yanlış davranışlarda bulunabilirler.Ya da kendisi yanlış olduğunu düşünse
bile,gruptan dışlanmamak için,akran baskısına göz yumabilir.Sigara,alkol gibi pek çok
bağımlılığın arkadaş grubu içerisinde edinildiği unutulmamalıdır.Mesela,genç kız
arkadaşlarının “ana kuzusu” diyerek alay etmelerinden endişe edebilir ve çağırdıkları her yere
gidebilir.
5.Toplumda genç kızlara yeterince olumlu mesaj verilmiyor
Toplumumuzda kız çocuklarına sunulan imkanlarla,erkek çocuklarına sunulan imkanlar eşit
değildir.Mesela,pek çok aile kız çocuğunu okutmayı gereksiz ya da lüks görüyor.Genç
kızların akademik başarısı,erkek akranları kadar önemsenmiyor.Annelerin kızları için en

büyük hayali,bir doktor ya da mühendis olması değil,bir doktor ya da bir mühendisle
evlenmesi olunca,genç kızların akademik başarıları göz ardı edilebiliyor.Ayrıca,ergenlikle
birlikte genç kızlar sık sık sözlü ve fiziksel tacize maruz
kalıyorlar.Sokakta,televizyonlarda,maçlarda,okulda ve hatta evlerde kadın veya genç kız
olmak,olumsuz bir şeymiş gibi telaffuz ediliyor.Kadın olmak çoğu zaman cinsel mahiyetiyle
vurgulanıyor.Bu durum genç kızların cinsel kimliklerini kabul etmelerini zorlaştırıyor.
Genç kızların,özellikle ergenlik döneminde öz değerlerinin beslenmesi gerekir
Ergenlikte yaşanılan pek çok psikolojik rahatsızlığın temelinde öz değer eksikliği
yatmaktadır.Sağlıklı bir nesil için genç kızların ebeveynleri ve eğitimciler tarafından daha
fazla desteklenmesi ve öz değerlerinin olumlu yönde geliştirilmesi gerekmektedir.Bunun için;
 Ergenliğe kadar bir çocuk kim olduğu veya bu dünyadaki rolü ile ilgilenmez.Hayat
dolu,neşeli ve ilgilidir.Fakat ergenlikle birlikte,çocuk kimliğini aramaya başlar,sürekli
kendisi ve bedeniyle ilgilenir.Bu dönemde genç kız aşırı sinirli,alıngan,hırçın ve
eleştirel olabilir.Annenin bunun normal bir süreç olduğunu bilmesi ve kızına sabırla
yaklaşması gerekir.
 İhtiyaç duyduğunda orada hazır olduğunuzu kızınıza hissettirin.Problemlerini dinleyin
ve sıkıntılarını ,küçük bile olsa, önemseyin.Mesela;kızınız için o gün ne giyineceği,
önemli bir stres kaynağı olabilir.Bu konuda eleştirel yaklaşmak yerine ona yardımcı
olmaya çalışın.
 Kızınızı ergenlikte görülebilecek biyolojik değişiklikler hakkında bilgilendirin.Bu
değişikliklerin normal olduğunu ona zaman zaman hatırlatın.
 Kızınıza, onu, O yapan şeyin dış görüntüsü olmadığını,asıl önemli olanın taşıdığı
değerlerin,kişiliğinin,erdemlerinin olduğunu anlatın.

 Akranların baskısına karşı, ona dirençli olmayı öğretin.Mesela,kızınıza inançlarından
taviz vermemesi gerektiğini anlatın.Eğer yanlış olduğunu düşünüyorsa,gruptan
dışlanma ya da alay mevzu olma pahasına bile olsa “hayır” demesi gerektiğini öğretin.
 Sık sık iltifat edin.
 Sağlıklı beslenmesini sağlayın.
 Ona çeşitli faaliyet alanları açın.Spor yapmasını,sosyal aktivitelere katılmasını
destekleyin.
 Ergenlikte yaşadığınız deneyimleri onunla paylaşın.
 Kızınızın akademik başarısını takip edin.Birlikte mesleki bir amaç belirleyin ve bu
yönde ona destek olun.
 Okuldaki devam durumunu ve ders durumunu sık sık öğretmenleri ile görüşün.
 Arkadaşları,öğretmenleri veya kardeşleri ile yaşadığı problemleri dinleyin.Onu
suçlamak yerine gerçekte yaşadığı problemin ne olduğunu göstermeye çalışın.
 Ergen kızlarda görülen depresyonun en önemli nedeni bedenine karşı duyduğu
olumsuz hislerdir.Bu konuda hassas davranın.Görünümüyle alay etmeyin,başkalarının
alay etmesine müsaade etmeyin.
 Kızınız toplumdan,okuldan,dergilerden,dizilerden değeri ve dünyadaki yeri ile ilgili
sürekli olumsuz mesaj almaktadır.Bu mesajların farkında olun.Bunların anlamını
onunla tartışın.Ona örnek olabilecek kadınların hayatlarını anlatan kitaplar alın.
 Çocuğun yaşına uygun,politika,çevre,ekonomi,bilim konuları ile ilgilenmesini teşvik
edin.Bu konularda sınıf içinde tartışmalara katılmasını ve düşüncelerini savunmasını
takdir edin.
 Her ne kadar çağımız teknoloji çağı olsa da,genç kızlar teknolojik gelişmelerden,erkek
akranları kadar haberdar değiller.Kızınızın bilgisayar kullanmasını öğrenmesini
sağlayın.

 Ona her hangi bir tacize uğradığında,gelip size anlatabilecek kadar güven verin.
Psikolog Çiğdem Alparslan Karakuş

10
Psikolog Çiğdem Alparslan KARAKUŞ / ERGENLİK DÖNEMİ
« : 11 Aralık 2018, 09:56:35 ös »
ERGENLİK DÖNEMİ

İnsan anne karnına düştüğü andan itibaren sürekli bir gelişim ve değişim halindedir. Yaklaşık
9 yaşına kadar, akran çocuklar arasında çok belirgin bir fiziksel farklılık görülmez. Her çocuk
aşağı yukarı aynı zamanda ilk adımını atar ya da ilk kelimesini söyler. Fakat ergenlik dönemi,
fiziksel büyüme ve olgunlaşmanın akranlar arasında birkaç yıl arayla gerçekleştiği uzun bir
süreçtir. Bazı çocuklar 9 yaşında ergenliğe adım atarken bazılarının erginleşmesi 16 yaşını
bulur.
Ergenlik, çocukluktan gençliğe geçiş dönemidir. Genel olarak 9-19 yaş arası olarak kabul
edilir fakat bu yaş dilimi bireyden bireye değişir. Bu dönemde büyüme çok hızlıdır. Hızlı
büyüme, hormonel değişimler, zihinsel yeterliliğin artması, arkadaş etkisinin güçlenmesi ve
sorumlulukların artması duygusal karmaşayı beraberinde getirir. Genç, bu dönemde kimliğini
oluşturmak için çok büyük bir çaba harcar. Ebeveynlerin çocuk yetiştirirken en fazla
zorlanacakları dönem ergenliktir demek yanlış olmaz. Bir çeşit kriz dönemi de denilebilir.
Tıpta ergenlik; erken, orta ve geç ergenlik olmak üzere üç dönemde değerlendirilir. Bir ergen
bulunduğu bu üç döneme göre değişik özellikler gösterir.

Erken Ergenlik Dönemi
Erken ergenlik dönemi buluğ çağıdır. Kızlarda ilk regl, erkeklerde gece rüyalanmalarının
başlaması ile sona eren, fizyolojik değişiklikler evresidir. Buluğ çağı kızlarda altı ay kadar
sürerken erkeklerde iki yılı geçebilir.
Buluğ Çağında görülen fizyolojik değişiklikler:

 Kızlarda, göğüsler büyür, tüylenme başlar, vücut büyür ve hatlar yuvarlaklaşır, hızlı
kilo artışı olur. Hızlı kilo artışını genellikle regl izler. Kız çocuklarında aybaşı
kanamasının gerçekleşebilmesi için vücutta belirli bir miktarda yağ depolanması
gerekmektedir. Bu sebeple kız çocuklarının bu dönemde kilo almaları normaldir.
 Erkeklerde, yumurtalıklar büyür, sperm yapımı başlar, beden büyür, ses kalınlaşır,
tüylenme başlar ve kaslar gelişir.
 Cilt yağlanır. Hormon seviyesindeki artıştan dolayı deri problemleri, sivilceler,
görülebilir.
 Ergen hızlı büyümenin neticesinde özelikle kol ve bacaklarında ağrı hissedebilir.
Erken ergenlik döneminde çocuğun ilgisi bedeni üzerine yoğunlaşır. Ergen vücudunda
neler olduğunu anlamak ister. Hızlı değişim şaşkınlık ve kaygı yaratabilir. Çocuk sürekli
normal olup olmadığını sorgular. Bu dönemde genç, ebeveyni tarafından bilgilendirilmeli
ve yaşadığı değişikliklerin normal olduğu vurgulanmalıdır.

Orta Ergenlik Dönemi
Orta ergenlik dönemi 14-16 yaş arasını kapsar. Bu dönem duygusal değişimin yoğun
olduğu riskli bir dönemdir. Eğer ergen duygusal gelişimini sağlıklı bir şekilde
tamamlayamazsa, gelecekteki stresli olaylarla başa çıkmakta zorlanabilir. Duygusal
gelişimini sağlıklı bir şekilde tamamlaması ise ergenliğin getirdiği diğer değişimlerle de
kolayca başa çıkabileceği anlamına gelir.
Bu donemde genç birey yaşadığı kaygıları ve gerginliği dışa vurma ihtiyacı güder.
Sebepsiz yere sinirlenir, bağırır, ağlar, sürekli şikayet eder, memnuniyetsizdir.
Ergenlik döneminde genç yoğun çelişkiler ve ikilemler yaşar. Bir yandan kişiliğini
ispatlamak için bağımsızlık savaşı verirken, öte yandan ailesinin sevgi ve onayına ihtiyaç
duyar. Bir gün önce beğendiği kıyafeti ertesi gün beğenmez. Sonuçlarını düşünmeden

tehlikeli bir davranışa girebilecek kadar kendine güvenirken, birine saati soramayacak
kadar kendine güvensiz olabilir.
Aynanın karşısında saatlerini harcayan genç, ertesi gün küçük bir sivilce yüzünden sokağa
çıkmayı reddedebilir. Ergenler dış görünümleriyle aşırı ilgilidirler. Giyim onlar için ayrı
bir titizlik konusudur. Beğendikleri, benzemek istedikleri kişiler gibi giyinmek ve
görünmek isterler. Bunun altında ait olma duygusu yatmaktadır.
Ergenlik öncesi çocuk, ilk sırada anne-babasını ya da öğretmenini model alırken,
ergenlikle birlikte bu önem sırasında köklü bir değişiklik olur. Artık ergen için birinci
sırada arkadaşları gelmektedir. Arkadaşlarının ne düşündükleri, neler yaptıkları onun için
çok önemlidir. Duygularını arkadaşları ile paylaşmaktan hoşlanır. Karşı cinse olan ilgisi
artar.
Bu dönem hayranlıkların bol olduğu bir dönemdir. Gençlik çağı, kim olduğunun
sorgulandığı çağdır. Genç sürekli “Ben kimim?”, “Niye varım?” gibi sorular sorar ve bu
soruların cevaplarını arar. Kişiliğini ararken yoluna çıkan modellerden kendisine bir şeyler
katmak ister.

Geç Ergenlik Dönemi
Geç ergenlik 17-19 yaşlarını kapsar. Geç ergenlikte fiziksel büyüme yavaşlar. Bu
dönemde genç, bir yetişkin görünümünü alır. Uyku ve yeme ihtiyacı yetişkin seviyesine
ulaşır. Hemcinsleri ile yakın arkadaş olma ihtiyacı azalır. Daha ziyade geleceği ile
ilgilenir. En sık sorduğu soru “ Ben ne olacağım?” sorusudur. Meslek seçimi ile ilgilidir.
Toplum tarafından kabul edilmek ve saygı görmek ister. Karşı cinse olan ilgisi daha da
artar. Bu dönemde genç kızlar romantik aşk arayışı içine girebilirler. Erkekler eş seçimi ve
evlilik konularına kızlardan daha az ilgi duyarlar. Bu dönemde meslek belirleme, yuva
kurma ve sosyal hayata katılabilme temel amaçlardır.

Ergen-Ebeveyn İlişkileri
Ergenlik dönemi ergen ve aile arasında çatışmanın sık yaşandığı bir dönemdir. Genç bu
dönemde kendini tanımak için büyük bir çaba harcar. Kafasındaki pek çok soruya cevap
bulmaya çalışır. Zaman zaman kendisinin dahi cevaplamakta güçlük çektiği bu sorular
hakkında, ailesiyle karşı karşıya gelir. Mesela, aniden kendisini sinirlendiren şeyin ne
olduğunu ailesine anlatamayabilir. Bir müddet önce gayet neşeliyken, birdenbire niçin
durgunlaştığını kendisi de anlamaz. Bu belirsizlik ve ani değişimler aileyi huzursuz eder.
Ebeveyn bu tip durumlarla nasıl başa çıkacağını bilemeyebilir. Ergenlik döneminin
çalkantısı genç kadar, aileyi de etkiler.
Bu dönemle ilgili, ergenle arkadaş olunması gerektiği gibi yanlış bir inanış vardır. Genç
bu dönemde kendisi ile aynı duyguları paylaşan ve onu en iyi anladığını düşündüğü
arkadaşlarına yönelir. Arkadaşlarının onun hakkındaki düşüncelerini çok önemser.
Ailesinin arkadaşlarını eleştirmesine tahammül edemez. Anne-babasının düşüncülerini işe
yaramaz bulur. Kendince onlardan öğrenecek bir şeyi kalmamıştır. Ebeveynin beğenilerini
küçük görür. Bir yandan onlardan bağımsız olduğunu ispatlamaya çalışırken, öte yandan
ebeveynin sevgisine ihtiyaç duyar. Bu süreçte anne-babaya düşen görev, bunun geçici bir
dönem olduğunun bilincinde olarak, gence sabır ve sevgi ile yaklaşmaktır.
Sevgi ve güven ortamı içerisinde büyüyen bir genç, ailesi ile daha az çatışır. Sağlıklı
kurallar çocukta güven duygusunun gelişebilmesi için en temel şarttır. Aslında
ergenlikteki krizin aşılması, geçmişte çocukla kurulmuş olan ilişkinin ne kadar sağlıklı
olduğuyla birebir ilişkilidir. Küçük yaştan itibaren benimsetilmiş kurallar, ergenlikte de
geçerliliğini korur. Mesela, çocuğa izinsiz bir yere gitmemesi gerektiği kuralı sağlıklı bir
şekilde kabul ettirilmişse, ergenlikte de bu konuda bir sorun yaşanmaz.

Anne-baba ergenin kendisine yaptığı itirazları, otoritesine karşı yapılmış bir başkaldırı ya
da saygısızlık olarak algılamamalıdır. Bu dönemde gencin asi olması gayet normaldir.
Genç bu şekilde kendisinin de bir birey olduğunu, söyleyecek bir sözünün bulunduğunu
ailesine ispatlamaya çalışır. Fakat gence tartışmanın ve itirazların saygı çerçevesinde,
kırıcı olmadan ve medeni bir yolla nasıl yapılacağı öğretilmelidir.
Çocuğa sorumluluk duygusunu aşılanabilmesi için, ebeveynin bu konuda çocuğa örnek
olması şarttır. Küçük de olsa çocuğa verilen sözün yerine getirilmesi gerekir. Hakların
sorumlulukların yerine getirilmesi sonucunda kazanıldığı düşüncesinin çocuğa
yerleştirilmesi, onu hayata daha olgun hazırlar. Ergenlik çağında çocuğun sorumlulukları
artar ve farklılaşır. Gence kaldırabileceği kadar sorumluluk verilmeli, başkaları ile kıyas
edilmemelidir.
Bu dönemde genç aşırı alıngan ve kırılgandır. En ufak bir eleştiriye karşı tahammülsüz
olur. Buna karşın ergenin kendisi ebeveynlerini acımasızca eleştirir. Genç “ben merkezli”
yaşar ve zaman zaman bencil ve acımasızdır. Anne-baba, soğukkanlı ve sakin kalmaya
çalışmalı, çocukla gereksiz tartışmalara girmekten kaçınmalıdır. Çocuğun
onaylamadığınız davranışlarını, iletişimi keserek cezalandırmak çok yanlıştır. Problemlere
mümkün olduğunca uzlaşmacı yaklaşmalıdır.
Ergenin zihinsel ve duygusal karmaşası, çevresine de yansır. Bazı zamanlar genç çok
dağınık ve vurdumduymaz olabilir. Uzun uzun çekilen nasihatlara karşı duyarsız olurlar.
Bu dönemde aşırı baskıcı olmak, ergeni arkadaş grubuna daha fazla yaklaştırır. Bunun
yerine onu dinlemeli ve empati kurmaya çalışmalıdır. Anlamak, gencin her yaptığını
onaylamak anlamına gelmez, sınırları çok iyi korumalıdır. Sınırları korumak için
kuralların uygulanmasında tutarlı ve kararlı bir tutum izlemelidir. Mesela, sonradan
onaylanacak bir şeye baştan hayır demek doğru değildir.

Ergenlik çağında, çocuğun okul başarısı düşebilir. Fakat bu çağın her zaman olumsuz
değişiklikler getirdiği düşünülmemelidir. Bilakis, gencin bu dönemde zihinsel kapasitesi
yetkinliğe erişir; soyut kavramları daha iyi anlar, ilgi alanları genişler ve olayları daha
mantıklı değerlendirir. Artık yetişkinler gibi, sosyal, politik, dini konulara ilgi duyar, bu
konularda düşünmeye başlar. Genç idealist ve hayalcidir. Dünyayı değiştirebileceğine
yürekten inanır. Eğer birey, sizin öğrettiğiniz değer ve inançları sorgulamaya başladıysa,
fazla paniğe kapılmamalıdır. Bu çağda inanç krizi yaşanabilir. Bir çok ergen, bu çağda
ebeveynin görüşlerine aykırı düşünceleri benimsese bile, 20’li yaşlarda, ailesinin
kendisine öğretmiş olduğu inanç ve değerlere geri dönmektedir.
Ancak genç,
 Derslerinin tümünde gözle görülür bir düşme yaşıyorsa,
 Arkadaşlarından uzaklaşıyor, sürekli yalnız vakit geçiriyorsa,
 Aşırı derecede içe kapanıksa,
 Sürekli mutsuz ve kaygılı ise,
 Geleceğe dair konuşmuyor ve plan yapmıyorsa,
 Aşırı harcama yapıyorsa
aile bir uzmana başvurmalıdır.

Ergen-Arkadaş ilişkileri
Ergenlik çağı boyunca çocuğun yaşamında arkadaş ilişkileri birincil rol oynar. Artık
çocuğun, sosyal ve duygusal hayatının merkezinde, aile değil, arkadaşlar vardır. Bazen
ebeveyn, çocuğun akranlarını bir tehlike unsuru olarak görebilir. Fakat bu gerçekte çok
doğru değildir. Çoğu zaman akranlar birbirlerine aile değerlerini aşılarlar, birlikte takım
oyunları oynarlar, birbirlerini ibadet etmeye özendirirler. Arkadaş grubu empati, anlayış
ve merhametin kaynağı olabilir.
Bireyler genellikle kendilerine benzer kişilerle arkadaşlık ederler. Sağlıklı yetişmiş ve aile
değerlerini benimsemiş bir çocuk, kendisi gibi olan çocukları arkadaş olarak seçer. Anne-
baba arkadaş seçiminde, gence güvendiğini hissettirmeli ve asla arkadaşlık ilişkilerine

kaba bir şekilde müdahale etmemelidir. Çocuğun çok özel hislerini irdelemekten de
kaçınılmalıdır.
Ancak, çocuk yanlış arkadaşlık ilişkileri içerisine girmişse, bu yanlış ilişki hususunda ikna
edilmelidir. Doğrudan o kişi ile arkadaşlık etmeyi yasaklamak, çocuğu ebeveynden daha
çok uzaklaştıracak ve arkadaş grubuna daha çok yaklaştıracaktır. Bunun yerine, çocuğun
arkadaşlık ettiği akranları ve aileleri ile tanışmalı, çocuk arkadaşlarını eve davet etmek
için teşvik edilmelidir. Şunu unutmamak gerekir ki, pek çok insan kötü alışkanlıklarını;
içki, sigara, okuldan kaçma, ders çalışmama vb. arkadaş çevresinde edinmektedir.

Ergen ve Cinsellik
Gençlik çağı, cinsel olgunluğun tamamlandığı çağdır. Bu dönem sonunda ergen evliliğe
hazır duruma gelir. Bu çağda çocuk cinsellikle ilgili pek çok şeyi bilmek ister. Eğer
ebeveyn, çocuğa cinsellik hakkında eğitim vermekten kaçınırsa, çocuk bu bilgileri
sağlıksız bir şekilde akranlarından alır. Bir genç her gün ortalama 700-800 kez cinsellik
hakkında düşünür. (Yetişkinlikte bu oran 85-120 arasındadır.) Bunun temel sebebi ise
bilgisizliktir. Kız çocukların anneleri, erkek çocukların ise babaları tarafından
bilgilendirilmesi bu yüzden çok önemlidir.
Genç, her ne kadar cinsel anlamda olgunlaşsa da duygusal gelişimi aynı hızla ilerlemediği
için, bu cinsel uyanıştan bunalır ve rahatsızlık duyar. Toplumda özellikle kız çocuklarına
karşı yanlış tutumlar olabilmektedir. Örneğin, adet gören kız çocuğunun azarlanması gibi.
Bu tip tutumlar çocukta travma etkisi yaratabilir. Annenin cinselliğe yaklaşımı, kız çocuk
üzerinde çok etkilidir. Mesela, eğer anne kızını regl hali hakkında bilgilendirirken utanır
ya da sıkıntı duyarsa, bu çocukta endişeye sebebiyet verir. Ya da baba kadınlar hakkındaki
ön yargılarını çarpık bir şekilde kız çocuğuna yansıtabilir. Bu durumda çarpıtılmış algının
düzeltilmesi gerekir.

Ergenlikte Sağlık Sorunları
Ergenlikte en sık rastlanan sağlık sorunları aşırı yeme (obesite) ve aşırı kilo kaybı
(anoreksiya nevroza ) dır. Anoreksiya nevroza, çocuğun yanlış beden imgesi ile alakalıdır.
Sıklıkla ergen, zayıf olmasına rağmen kendini aşırı kilolu görür. Obesite ise genetik
olabilir ya da yanlış beslenme alışkanlıklarından kaynaklanır.
Aile içi problemler, olumsuz yaşam koşulları, kötü deneyimler, düşük öz değer, okul
başarısızlığı, ergende depresyona sebep olabilir. Ergenlik depresyonu, ergenlikte görülen
duygusal dalgalanmalarla karıştırılmamalıdır. Bu dalgalanmalar sırasında ergen her ne
kadar karamsar ve mutsuz gibi görünse de bu gelip geçici bir durumudur ve ergenin
normal yaşantısını sürdürmesine engel olmaz. Fakat depresyonda, en az bir ay süregelmek
şartı ile, karamsarlık, kendini değersiz bulma, intihar düşüncesi, suçluluk duygusu, uyku
ve yeme bozukluğu, ümitsizlik gibi özellikler görülür. Bu durumda bir uzmandan yardım
almak en doğru seçimdir.

Psikolog Çiğdem Alparslan Karakuş

11
Psikolog Çiğdem Alparslan KARAKUŞ / HAYIR DEMEK
« : 11 Aralık 2018, 09:56:19 ös »
HAYIR DEMEK

Psk.Çiğdem Alparslan Karakuş
Arkadaşınız sizden borç istiyor fakat biliyorsunuz ki geçmişte de birkaç kez borç istemişti ve
ne yazık ki arkadaşınız borcunu geri ödeme hususunda iyi bir sicile sahip değil. Ve siz
aslında kendinizi fazlasıyla kullanılmış hissettiğiniz halde ona hayır demekte
zorlanıyormusunuz? Ya da hayır demeyi başardınız fakat kendinizi suçlu ve kötü mü
hissediyorsunuz?
Neden “Hayır” demek bu kadar zor?
Doğumumuzdan itibaren onay almak, varlığımızın kabul görmesi sağlıklı ve mutlu bir yaşam
için temel gereksinimlerimizden biridir. Bizler yetişirken çeşitli şekillerde onay almayı
öğreniriz, mesela başkalarına evet dediğimizde bizi daha çok sevdiklerini, başkalarıyla aynı
fikirde olmadığımız zamanlarda, kendi fikrimizi ifade etmenin gruptan dışlanmamıza sebep
olacağını düşünüyor olabiliriz. Çünkü, bizler beğenilmek ve sevilmek isteriz ve birinin
isteğini reddettiğimiz de sevilmeyeceğimizi, onay almayacağımızı düşünürüz.
Niçin “Hayır” demeliyiz?
Yeterince vaktimiz ve kaynağımız olmadığında, değerlerimizle düşüncelerimizle çelişen
isteklerle karşılaştığımızda, kişisel ihtiyaç ve isteklerimizle çakışan durumlarda veya
kendimizce reddetmek için sebeplerimizin olduğu durumlarda hayır diyebilmeliyiz. Aksi
halde her şeyden önce kendimize olan saygımızı kaybederiz, başkalarının bizi sömürmesine
izin vererek, kendi kendimizi de sömürmüş oluruz. İstemediğimiz halde evet dersek,
neticesinde hissedeceğimiz hisler; kızgınlık, kullanılmışlık hissi, utanç, mutsuzluk, düşük öz
değer olacaktır.
Gençlere ve Çocuklara “Hayır” demeyi öğretmeliyiz
Çocuk ve gençler için negatif akran baskısı tehlikeli sonuçlar doğurabilmektedir. Hayır deme
becerisi gelişmemiş çocuk ve gençler akran baskısını daha kolay boyun eğerler. Genç
,bağımlılık yapan maddeye, arkadaş grubuna ayak uydurma,dışlanmama isteği adına hayır
diyemeyebilir. Ya da bir çocuk, art niyetli bir kimsenin istismarına, hayır demeyi bilmediği
için daha açık hale gelir.
Nasıl “Hayır” demeli?
Hayır cevabını almak pek çok kişi için tatsız bir durumdur. Bunun için “hayırı”
karşımızdakinin duygularını incitmeyecek bir tarzda fakat aynı zamanda kendinden emin ve
kesin bir şekilde dile getirmemiz önemlidir.
 Beden dilinizin ve ses tonunuzun söylediklerimizle uyumlu olmasına dikkat edin.
 Karşımızdakiyle göz kontağı kurarak, gündelik sakin bir konuşma tonu kullanın.
 Hayır dedikten sonra kısa ve net şekilde sebebini belirtin. “Sana ödevinde yardım
edemeyeceğim, çünkü öğretmen herkesin ödevi yardım almadan yapması gerektiğini
söyledi.”
“Şu anda seninle konuşamayacağım, yarın erken kalkmam lazım ve kendimi çok
yorgun hissediyorum.”

 Uygun durumlarda isteği başka bir zamana erteleyin. “Bugün müsait değilim fakat
önümüzdeki hafta görüşebiliriz.”
 Uygun durumlarda farklı bir şekilde yardımcı olabileceğinizi belirtin. “Senin için bu
raporu yazamam fakat istersen sen yazarken sana okuyabilirim.”
 Bazı durumlarda düşünmek için süre isteyebilir ve düşündükten sonra karar
verebilirsiniz. “Sana borç verip veremeyeceğimi, bu ayki harcamalarıma bir göz
attıktan sonra söyleyebilirim.”
 Dürüst ve açık olun. “Seninle vakit geçirmek hoşuma gidiyor fakat gideceğimiz
yerlere hep sen karar veriyorsun. Aslına bakarsan, oraya gitmek istemiyorum.”

12
HİPERAKTİF VE DİKKAT EKSİKLİĞİ OLAN ÇOCUK İÇİN AİLE NE
YAPABİLİR?

Hiperaktif ve dikkat eksikliği olan bir çocuğa sahip olmak her ana baba için başa çıkılması güç
bir durumdur. Fakat hayat, bu çocuklar için sanıldığından daha zordur. Okulda başarısızlığa
uğramak, bir oyunun sonunu getirememek ve arkadaşlarını kaybetmek. Bütün gece dikkatini
ödev üzerinde toplamak için verilen mücadele ve sabahında ödevi okula götürmeyi unutmak Her
gün gittikçe artan bu hüsranlar çocuk için başa çıkılması daha zor durumlara yol açmaktadır. Bazı
çocuklar bu engellenmeleri kuralları çiğneyerek, kavga ederek, uygunsuz davranışlar göstererek
gidermeye çalışırken, kimisi de bedensel yakınmalarla endişelerini dışa vururlar. Bir kısım çocuk
ise ihtiyaçlarını ve korkularını içine atarak, gerçekte kendilerini ne kadar kötü hissettiklerini
örtmeye çalışırlar.
Hiperaktif bir çocukla yaşamak yeterince zordur
Öfkeli, sürekli oyuncaklarını gasp eden, eşyalarını kaybeden bir kardeşe yahut sınıf arkadaşına
sahip olmak da yeterince zor bir durumdur. Hiperaktif bir çocukla yaşayan yahut onunla aynı
sınıfı paylaşan çocukların da çeşitli engellenme hislerine kapılmaları olasıdır. Bu çocuklar, anne
babaları yahut öğretmenleri hiperaktif çocukla ilgilenirken, kendilerini ihmal edilmiş
hissedebilirler. Kardeşlerini veya sınıf arkadaşlarını sevmek isterler fakat bu bazen o kadar zordur
ki!
Genel disiplin yöntemleri hiperaktif çocuklarda etkili değildir
Belki de en zor olanı bu çocukların ebeveyni olmaktır. Bu çocukların sürekli hareket halinde
olmaları ve davranışlarını kontrol altında tutamamaları ebeveyn için meydan okuyucu bir durum
yaratır. Anne baba, sürekli öfke nöbetleri geçiren, etrafı dağıtan, sözlerini dinlemeyen,
hareketlerinin sonuçlarını düşünmeyen böyle bir çocuk karşısında kendini çaresiz ve kayba

uğramış hissederler. Genel disiplin yöntemleri ise hiperaktif ve dikkat eksikliği olan çocuklarda
etkili değildir çünkü gerçekte bu çocuklar bu şekilde hareket etmeyi kendileri seçmezler. Yanlış
olduğunu bildiği halde ebeveyn kendini çocuğa bağırırken, onu aşağılarken hatta hırpalarken
bulabilir. Ebeveynin bu tip tepkileri daha üzücü sonuçlar doğurur. Bu da anne babanın kendini iyi
bir ebeveyn olmamakla suçlamasına kadar gider.
İlaç tedavisi davranış problemlerini çözse bile duygusal problemleri çözemiyor
Peki ,tüm bu olumsuz durumlardan bir çıkış yolu var mı dır? İlaçla tedavi bazı istenmeyen
davranışların kontrolünde etkili olmaktadır. Fakat ilacın hala ulaşamadığı ve çözümsüz bıraktığı,
problemin başka boyutları mevcuttur. Çünkü bu bozukluk sadece davranışları değil duyguları da
derinden etkilemektedir. Bazı hiperaktif çocuk için azarlanmak, sahip oldukları tek dikkat çekme
yolu haline gelmiştir. Bu çocuklar kendi değerliliklerini ve yeterliliklerini inşa edebilecekleri çok
az deneyim yaşamışlardır. Eğer onlar hiperaktifseler, sık sık ne kadar kötü olduklarının
konuşulduğuna tanık olurlar, davranışları için cezalandırılırlar. Eğer çocuk dağınıksa ve bir konu
üzerinde dikkatini toplayamıyorsa, okulda başarısızlığa uğrayacak ve tembel olarak
algılanacaktır. Saldırgan davranışları onun arkadaşları tarafından dışlanmasına sebep olacak, bu
da çocuğu sosyal ilişkiler kurmaktan mahrum bırakacaktır. Bu boyutlarda engellenmelerle
karşılaşmak bu çocukları garip, anormal veya aptal olmak gibi büyük bir korku geliştirmelerine
sebep olabilir. Bu gibi durumların önlenmesi için hem çocuğun hem de ailenin, davranış sorunları
ve duygusal sorunlarla başa çıkma becerileri geliştirebilecekleri profesyonel bir yardım almaları
zaruridir. Profesyonel bir yardım sadece bu davranışlarla başa çıkma yollarını değil, çocuğun ve
ailenin kendilerini daha iyi hissetmelerine yardımcı olur.
Hiperaktif ve dikkat eksikliği olan çocuklar için aile ne yapabilir?
- Ev programlarını organize edin: oyun, yemek, yatış, ders çalışma, televizyon seyretme, ev
işleri gibi ev içi faaliyetlerin zamanlarını gösterecek bir ev programı hazırlayın ve bunu çocuğun

her zaman görebileceği bir yere asın. Eğer çocuk programı hala okumadıysa, her günün
faaliyetlerini gösterecek resimler ve semboller kullanın. Programdaki herhangi bir değişikliği
önceden çocuğa haber verin.
- Ev kuralarını belirleyin: Ailede geçerli kuralları basit, açık ve kısa bir şekilde belirleyin
ve bu kuralları anlaşılır bir şekilde çocuğa açıklayın. Kuralları ve uyulmadığı takdirde getireceği
neticeleri açıkça yazarak ev programının yanına asın. Kuralların çiğnenmesi halinde verilecek
ceza geçerli, çabuk ve tutarlı olmalıdır.
- Olumlu olun: Çocuğa ne yapmaması gerektiğinden çok ne yapmasını istediğinizi
söyleyin. Çocuğun her iyi davranışını her zaman ödüllendirin- kapıyı yavaşça örtme, üstünü
giyme gibi basit davranışlar olsa bile- Çocuğun yanlışlarına vurgu yapmak yerine doğrularını
övün ve ödüllendirin.
- Direktiflerinizin anlaşıldığından emin olun: Bir emir vermeden önce, çocuğun dikkatini
çekin ve direk gözlerinin içine bakın. Sonra çocuğa açık bir şekilde, sakin bir ses tonuyla ne
yapmasını istediğinizi söyleyin. Çocuğun anlayıp anlamadığını kontrol etmek için direktifinizi
tekrar etmesini isteyin. Vereceğiniz direktifler kısa ve basit olmalıdır. Zor ve aşamalı işler için
direktifleri tek tek verin. Aynı anda sıralı komutlar vermeyin.
- Tutarlı olun: Sadece yerine getirebileceğiniz sözler verin. Ne söylediyseniz muhakkak
yerine getirin. Emirleri ve kuralları sürekli tekrar etmek bir işe yaramayacaktır. Bu yüzden çocuk
bir kuralı bozduğunda, sadece bir kere sakin bir ses tonuyla uyarın eğer uyarınız dikkate
alınmazsa daha önce söz verdiğiniz cezayı uygulayın. Fiziksel cezaları kullanmaktan kaçının, bu
tip cezalar durumu daha da kötüleştirir.
- Çocuğu sürekli gözlem altında tutun: Hiperaktif çocuklar çok fevri olduklarından sürekli
izlenmelidir.

- Çocuğun arkadaşlarını izleyin: Hiperaktif bir çocuk için sosyal kuralları ve ilişkileri
öğrenmek ve korumak zordur. Bu yüzden çocuğun oyun arkadaşları dikkatli seçilmeli, fiziksel ve
dilsel yetenekleri benzer çocuklarla arkadaşlık yapması sağlanmalıdır. Eve aynı anda sadece bir
ya da iki arkadaşı davet edilmeli, oyun oynarken iletişimleri gözlenmeli, ev içinde kavga
istenmediği çocuklara açıkça belirtilmelidir.
-Okul faaliyetlerine yardım edin: Okul zamanları çocuk için oldukça zordur. Bir gece
önceden çocuğun giyecekleri ve okul çantası hazırlanmalı, gerekli malzemeler konulmalıdır.
Çocuğa giyinmesi ve kahvaltı etmesi için yeterli zaman tanınmalıdır. Eğer çocuk sabahları yavaş
hareket ediyorsa muhakkak giyinme ve kahvaltı için yeterli zaman ayrılmalıdır.
- Ödevlerin hazırlanmasına yardım edin: Ödevler için düzenli bir çalışma yeri ayarlayın.
Bu yerin, sessiz ve dikkat dağıtıcı şeylerden (televizyon,diğer insanlar gb) uzak olması gerekir.
Ödevleri küçük parçalara ayırın, zaman içine yayarak her ödevden sonra tenefüs verin. Mesela,
çocuk okuldan geldikten sonra, yemeğini verin.Bir süre oynamasına izin verdikten sonra ödevine
başlatın.Ders çalışma saatlerini, çocuğun hoşlandığı şeyleri yapabileceği dinlenme aralarına
bölün. Çocuğa bol bol cesaret verin.
- Notları değil çocuğun çabasını ödüllendirin.
- Çocuğunuza mümkün oldukça çok zaman ayırın.Onu bol bol dinleyin ve vermek istediği
mesajları anlamaya çalışın.
- Çocukla sık sık fiziksel temasta bulunun. Bu çocuklar fiziksel temasa çok ihtiyaç
duyarlar.( kucaklamak, güreşmek gb.)
- Onları oldukları gibi kabul edin. Beklentilerinizi sınırlarına göre ayarlayın.
Gerçekleştiremeyecekleri beklentilere girmeyin.
- Çocuğa ev içinde sorumluluklar verin.

- Beraber eğlendirici ilginç hikayeler okuyun.Çocuğu soru sormaya ve kitap okumaya
teşvik edin.

Psikolog Çiğdem Alparslan Karakuş

13
HİPERAKTİF VE DİKKAT EKSİKLİĞİ OLAN ÇOCUKLAR İÇİN SINIF İÇİ
DÜZENLEMELER:

Hazırlayan Psikolog Çiğdem KARAKUŞ
Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, çocuklar arasında görülen en yaygın
bozukluklardan biridir.Hiperaktivite ve dikkat eksikliği olan çocuklarda, okul çağından önce ve
okul çağında hareketlilik ve dikkat eksikliği belirgin olarak göze çarpar.Bu çocukların işlevselliği
belirgin bir şekilde bozulur, özellikle okul döneminde göreceli bir başarısızlık ve sık sık
öğretmeninden uyarı alma görülür.Oysaki çocuk, derse konsantre olmadığından, çoğu zaman
normal zekaya hatta normalin üstü zekaya sahip olduğu halde derslerinde başarısızlık
göstermektedir..Bu tür çocukları idare etmesi zordur.Çocuğun sosyal ilişkileri bozulur, bunun
üzerine dersteki başarısızlıkları da binince kendine olan güveni ve özdeğeri düşer. Bu sebeble
çocuğun hem psikososyal açıdan desteklenmesi hem de bu çocuklara eğitmenlik yapma
vazifesinde olan öğretmenlerin yönlendirmesi ve davranışları çok önemlidir. Yanlış tutumlar
çocuğun hareketliliğini daha da artırmakla kalmayıp, çocuğu başarılı olabilecekken başarısızlığa
itmektedir. Hiperaktif çocukların diğer yaşıtlarıyla birlikte normal bir okula devam etmelerinde
bir sakınca yoktur.Yalnız bu çocukları eğitmekle yükümlü olan öğretmenlerin bir takım hususları
bilmeleri ve bu hususlara göre davranmaları gerekmektedir.Bu notların amacı; bu öğretmenler
için bazı pratik bilgiler sunmak ve sınıfta uygulayabilecekleri stratejiler önermektir.

Her şeyden önce şunu bilmek gerekir ki; hiperaktivite bozukluğu nörolojik bir
bozukluktur ve bu bozukluğa bağlı olarak ortaya çıkan davranışlar çocuğun kontrolünde
değildir. Bu davranışlarından dolayı çocuk asla kınanmamalı, davranışları tembellik,
dikkatsizlik, umursamazlık, kişilik özelliği gibi sebeplere bağlanmamalıdır. Bu çocukların
öğretmenleri mümkün olduğu kadar esnek davranabilmelidir. Hiperaktif çocuklar, güvenli bir
ortam sağlandığında normal çocuklardan daha başarılı olabilmekteler.Öğretmenlerin hiperaktivite
bozukluğu hakkında daha çok bilgi edinmeleri hatta hizmet iç eğitim almalarında fayda vardır.
Dikkat eksikliği gösteren çocuklar için kullanılacak stratejiler:
Dikkat eksikliği belirtileri şunlardır: dikkatlerini uzun süre toparlayamazlar, başladıkları
işlerin sonunu getirmekte güçlük çekerler, dikkat gerektiren günlük işlerden kaçınırlar, eşyalarını
sık sık kaybederler, günlük işlerinde unutkanlık vardır, işlerini düzensiz ve dağınık yaparlar,
genelde bir işten diğerine çok sık geçiş yaparlar, karşılarındakini dinlememe konudan konuya
atlama görülür, dikkatleri ilgisiz uyaranlarla sık sık dağılır, çalışmalaları plansızdır, yaptıkları
işlerde dikkatsizce hatalar yaparlar.
Bu çocuklar için şu stratejileri kullanın:
1. Bir soru sormadan önce duraklayarak ya da etrafınıza göz gezdirerek çocukta merak
uyandırın.
2. Öğrencileri rast gele seçerek derse kaldırın.
3. Herhangi bir öğrenci, bir soruyu cevaplarken diğerlerinin dikkatini çekin.
4. Dikkati dağılmaya başlayan öğrenciye ( konuyla alakasız da olabilir) basit bir soru
sorun. Yanlız soruyu ceza amaçlı sormamaya dikkat edin.
5. Çocuğun ismini verdiğiniz örneklerde ya da konuda örnek kullanın.

6. Çocukla aranızda özel bir espri oluşturun.
7. Dikkati dağınık çocuğa yakın durun ve dersi anlatırken çocukla fiziksel bir temas
oluşturun. ( elini omuzuna atmak gibi)
8. Ders ilerledikçe sınıf içinde dolaşın, ve çocuğun kitabında anlattığınız konunun
üzerine hafifçe vurarak onun dikkatini toplamasını sağlayın.
9. Anlatılacak konuları mümkün oldukça kısa tutun.
10. Çocuk için zihinsel ve fiziksel alternatifler yaratın.
11. Derste mümkün olduğu kadar görsel ve işitsel malzemeler kullanın. ( renkli
kartlar,teyp,harita,resim gb.)
12. Çocuklara hayal kurma vakitleri verin.
13. Talimatlarınız basit ve somut olmalı.
14. Talimatlarınızı yumuşak bir ses tonuyla verin.
15. Çoçuğa kendi kendisini kontrol etmeyi öğretin.
16. Sunacağınız konuyu çocuğun ilgileriyle ilişkilendirerek anlatın.
17. Sık sık grup çalışmaları yapın.
Bilişsel bozukluk gösteren çocuklar için kullanılacak stratejiler:
Bu çocuklar ellerindeki işi bitirmekte güçlük çekerler. Konuşurken alakasız kelimeler
kullanırlar. Bir iş yaparken gösterdikleri performans düşük olur ve ne yapmaları gerektiğini
anlamamış olduklarını gösterir. İşi genellikle ne yaptıklarının farkında olmadan ve düşünmeden
yaparlar. Fevridirler.
1. Çocuğa karşı olumlu bir tutum takının.
2. Sınıf içi kuralları ve sosyal kuralları açık ve anlaşılır bir şekilde anlatın.
3. Çocukla aranızda özel bir işaret oluşturun.
4. Çocukla öğretmen arasındaki benzerlikler üzerine vurgu yapabileceğiniz özel
konuşma vakitleri ayarlayın.
5. Çocuğun alakasız gibi görünen cevap ve tepkilerini, konuyla alakası olup olmama
hususunda inceleyin.
6. Herhangi bir öğrenciyi soruları yazmakla görevlendirin.
7. Soruyu cevaplamadan önce çocuğa sorusunu tekrarlatın.
8. Bilinen bir hikaye seçin ve zincirleme bir şekilde öğrencilere anlattırın.
9. Yeni bir konuya başladığınızda ayrıntılara girmeden önce öğrencilere o konuyla ilgili
sorular ürettirin.
10. Gerçek ile hayali birbirinden ayırt ettirmek için gerçek-hayal karışımı hikayeler
anlatın ve çocuklara ayırımları üzerinde vurgu yapabilecekleri yorumlarını anlattırın.
11. Öğrencilere 'doğru', 'olabilir ama olmadı', 'Olması imkansız ve olmadı' gibi cevaplar
verebilecekleri yazılı projeler verin.
12. Dürüst olmadığı zaman çocuğu yalanı ile yüzleştirmeyin.
13. Dikkat dağıtıcı şeyleri çocuğun sırasında veya sınıfta bulundurmayın.
14. Kısa ödevler verin.
15. Doğru yapmanın hızlı yapmaktan daha önemli olduğuna dair konuşmalar yapın.
Önemli olan nicelik değil niteliktir.
16. Bir öğretmen olarak temponuzu sık sık kontrol edin.
17. Sınıfta bir duvar saati bulundurun ve bir alıştırma üzerinde ne kadar çalışacaklarını
çocuklara önceden söyleyin.
18. Bu çocuklardan tamamladıkları ödevlerini dosyalamalarını isteyin.

19. Çocuğa kendi kendine konuşmayı öğretin.
Sınıf içi bazı davranışlar için getirilebilecek düzenlemeler:
Bu davranışları gördüğünüzde bu düzenlemeleri getirin:
1.-Bir planı yada işi takip etmekte güçlük çekmek(gerçekçi olmayan uzun süreli amaçlar
edinmek, konudan sapmak)
+ Uzun süreli amaçlar edinmiş öğrencinin amaçlarını ulaşılabilir gerçekçi parçalara
ayırın.
+ Çocuğa, bu amaca ulaşmak için ne yapması gerektiğini tek tek sorarak amacını
ulaşılabilir bir amaca dönene kadar küçültün.
+ Öğrencinin amaçları doğrultusunda ilerlemesini takip edin ve aşılması gereken her bir
basamağı dikkatlice zamanlamasına yardımcı olun.
2.Belirli bir işi yaparken basamakları takip etmekte ve işi tamamlamakta güçlük çekmek
+ İşi çalışılabilir ve elde edilebilir parçalara bölün.
+ Her bir basamak için örnek gösterin.
+ Tamamlaması gereken aktivitenin gereklerini belirtin (matematik ödevin bu 8
problemi doğru bir şekilde çözünce bitecek bunları bitirmeden diğer ödevine başlama)
3. Zincir halinde verilen komutları, talimatları doğru bir şekilde takip etmekte güçlük.
+ Talimatı vermeden önce çocuğun dikkatini çekin. Sözel talimatları yazılı talimatlarla
birlikte verin.
+ Talimatlarınız açık ve anlaşılır olmalıdır. Bir anda tek bir talimat verin sonra sırayla
ötekilere geçin.
+ Bütün sınıfa verilen talimatı çocuğa özel olarak tekrar edin.( bunu yaparken diğer
öğrencilere çocuğun durumunu hissettirmemelisiniz)
+ Çocuğun direktifi anlayıp anlamadığını kontrol etmek için, direktifi tekrar ettirin.
4. Konuları ya da yapılacak işleri öncelik sırasına göre düzenlemede güçlük çekmek.
+ Ödevleri ve konuları öncelik sırasına göre verin.
+ Çocuğa yardım için bir örnek hazırlayın ve onu sırasına yapıştırın.Bu örneğe sık sık
atıfta bulunun.
5. Ödevleri tamamlamada güçlük çekmek.
+ Her bir ödevi tamamlamak için gereken basamakları açıkça yazın ve sözel olarak
belirtin.
+ Ödevleri mümkün olduğu kadar kısa verin
+ uzun ödevleri parçalara ayırın ve belirlediğiniz tarihlerde( sürede) her bir parçasının
tamamlanmasını sağlayın.
+ ödevleri sık sık kontrol edin. Çocuğa geri-bildirimde bulunun.
+ Çocuğa her ders için bir çalışma arkadaşı ayarlayın.
6. Hafıza gerektiren derslerde güçlük çekmek
+ Dersi anlatırken mümkün olduğu kadar görsel, işitsel, yazılı, hareketli araçlar kullanın.
+ Çocuğa hafıza tekniklerini öğretin.
7. Sınavlarda güçlük çekmek.
+ Çocuğa sınav için ek süre tanıyın, çocuğa yazılı sınav yerine sözlü sınav verin.
+ sınav kağıtları temiz ve okunaklı olmalıdır. Her sorunun altına cevap için boşluk
bırakın. Cevap ile soru aynı sayfada olmalı.
+ Çocuğa sessiz bir ortamda ayrı olarak sınav verin.
8. Sözel olmayan işaretleri, beden dilini yanlış anlama.

+ Beden dilinin ne anlattığını çocuğa açıklayın.
+ Beden dilini çocuğa öğretmek için, role-playing yaptırın.
9. Yazılı metinleri anlamada güçlük çekmek.Ana fikri, yardımcı fikirleri ayıredememe, önemsiz
ayrıntılara takılma).
+ Çocuğa vereceğiniz metinde ana fikrin altını çizin.
+ Metindeki önemli noktaları gösteren bir metin taslağı verin.
+ Çocuğa ana fikri ve yardımcı fikirleri bulmayı öğretin.
+ Eğer imkanınız varsa metnin kasedini sağlayın.
10. Sözel sunumları anlamakta güçlük çekmek.
+ Anlattığınız konunun yazılı kopyasına çocuğa verin.
+ Öğrencilerin not alırken birbirlerine bakmalarına izin verin.
+ Çocuğu kendi notları ile arkadaşlarının notlarını karşılaştırması için teşvik edin.
+ Çocuğu kayıt cihazı kullanmaya teşvik edin.
+ Konunun anahtar kelimelerini tahtaya yazın ve onlara vurgu yapın.
11. Dikkati korumada güçlük çekmek.
+ Çocuğun dikkatini ödüllendirin.
+ Çalışmayı küçük parçalara bölün.
+ Çocukla fiziksel yakınlık sağlayın.
+ Çocuğu duvar tarafında bir yere oturtun ve sırasında dikkat dağıtıcı birşey
bulundurmayın.( Çocuğa bunu cezalandırma amaçlı yapmadığınızı anlatın)
11. Dağınıklık ve eşyaları kaybetme.
+ Çocuğa organizasyon tekniklerini öğretin.
+ Haftalık, aylık ödev kağıtlarını bir dosyada toplattırın ve eksik olup olmadığını kontrol
edin.
+ Günlük çalışma materyallerini listeleyin ve ödev ya da konu için gerekli sayfa düzenini
gösterin.
+ Ödevlerdeki hatalarını düzelterek çocuğa geri bildirimde bulunun.
12. El yazısının bozuk olması.(kelimeleri bitişik yazma,büyük harf küçük harf ayrımını
yapamama, akıcılığın olmaması, harflerin doğru yazılmaması).
+ Bilgisayarda yazılmış ödevleri kabul edin.
+ Öğrencinin isteği doğrultusunda alternatif metotları kabul edin.(Ödevin sözel verilmesi,
daktilo ile yazılması gb.)
+ Çocuğu bozuk yazısından dolayı asla yargılamayın.
+ Kısa ödevlere izin verin.
+ Önemli olanın ödevin uzun olmasının değil kaliteli olmasının olduğunu vurgulayın.
13.Verimli ders çalışamama.
+ Verimli ders çalışma yöntemlerini çocuğa öğretin.
14. Hayale dalmak.
+ Çocuğun derse aktif bir şekilde katılmasını sağlayın.
+ Çocuklar için özel hayal kurma vakitleri ayırın.
15.Dikkat çekmeye çalışmak, sınıfta dolaşmak, bağırmak, arkadaşlarına sataşmak vs.
+ Çocuğa başkalarının dikkatini uygun davranışlarla nasıl çekebileceklerini öğretin.
+ Çocuğun uygun davranışlarını ödüllendirin.
+ Çocukla sessiz durduğu zaman ilgileneceğiniz hususunda emin kılın.
16. Yerinde duramama, aşırı hareketlilik.
+ Öğrenciye sık sık ayağa kalkma ve sınıfta dolaşma imkanı verin.
+ Çocuğun küçük şeylerle, silgi, küçük bir top, lastik gibi, oynamasına izin verin.

17.Değişikliklerde, yeni bir aktiviteye geçmek, sınıf değiştirmek gb, zorluk çıkarmak,
toparlanmayı red etmek, yeniliklere direnç göstermek.
+ Çocuğu yapacağınız değişiklik için hazırlayın. Program değişikliği için önceden sinyal
verin( şimdi bu alıştırmayı bitirince bahçeye çıkacağız ve oyun oynayacağız)
18. Rekabet ya da baskı yaratan durumlarda aşırı heyecanlanmak.
+ Çocuğa rakibinin kendisi olduğunu vurgulayın.
+ Çocuklara rekabete yönelik değil dayanışmaya yönelik oyunlar oynatın.
19. Takım çalışmalarında uyumsuz davranmak.
+ Çocuğa sorumluluk ve liderlik verin.
+ Çocuğu öğretmene yakın tutun.
20. Tehlikeli sonuçlar doğurabilecek davranışlarda bulunma, sonucunu düşünmeme.
+ Çocuğa davranışının ne gibi tehlikeler doğurabileceğini fark ettirmeye çalışın.
+ Sorumluluk sahibi çocuklarla eşleştirin.
+ Çocuğa bir şeyi yapmadan önce durmasını, düşünmesini, sonra yapmasını öğretin.
21. Yetişkinlerle zayıf iletişim, otoriteye karşı koyma.
+ Çocuğa karşı olumlu bir tutum takının.
+ Çocukla istemediğiniz davranışları ve sebepleri üzerine bireysel olarak görüşün.

14
İLKOKULA BAŞLAMAK ÇOCUĞUN HAYATA İLK ADIMIDIR
İlkokula başlandığı günün her insan için özel bir hatırası vardır. Ana okulu tecrübesi olmayan
pek çok çocuk ve ailesi ilk okul gününün heyecanı tatmaya hazırlanıyor. Çocuğun ilkokula
başlaması, gerçek hayata ilk adımını atması anlamına gelir. Çocuk,ev ortamının sıcak ve
korunaklı atmosferinden çıkıp, daha önce hiç tanımadığı pek çok akranının olduğu, uyması
beklenen kurallar ve öğrenmesi gereken bilgilerle donatılmış yepyeni bir sosyal çevreye girer.
İlk okula başlangıç bu açıdan pek çok güçlüğü de beraberinde getirir.
Okulun iki temel amacı vardır
Okulun temelde iki amacı vardır.İlki,çocuğu sosyalleştirmek yani sınıf içi ve sınıf dışı
faaliyetlere uyumlu hale getirmek,ikincisi ise bilgilendirmektir.Bu iki amacın gerçekleşmesi
için çocuğun zihinsel,bedensel,duygusal ve sosyal açıdan okul olgunluğuna erişmiş olması
gerekir.Bu noktada anne-babaya düşen görev okul öncesi dönemden başlayarak çocuğu okula
hazır hale getirmek ve okula başladıktan sonra da, okula uyum sürecinde çocuğu
desteklemektir.
Çocuğu erken (72 aydan önce) okula göndermek doğru mudur?
Genellikle 72 aylık ( 7 yaşında) bir çocuk okula başlama yeterliliğine sahiptir. Fakat bazı
çocuklar çevrenin de desteği ile daha erken aylarda okuma, ender de olsa yazma becerilerini
edinirler. Daha erken bir zihinsel gelişme, ebeveyni çocuğu okula gönderme zamanı
hususunda kararsız kılabilir. Böyle bir durumda,okula başlamak için sadece zihinsel
olgunluğun yeterli olmadığını göz önünde tutmak gerekir.Çünkü çocuk okulda sadece bir
takım bilgiler öğrenmez, bunun yanında okula uyum sağlamak,kendini yaşıtlarına kabul
ettirmek,görevlerini yerine getirmek mecburiyetindedir. Yani sosyal,duygusal ve bedensel
açıdan da okula hazır duruma gelmelidir.Erken yaşta okula başlayan bir çocuk uyum problemi
yaşayabilir.Çocuklar kendileri ile aynı sosyal ve duygusal olgunluktaki akranları ile
arkadaşlık etme meylindedirler.Eğer erken okula başlamış bir çocuk bu olgunluğu

tutturamazsa arkadaşsız kalır. Ya da çocuk yeterli bedensel olgunluğa sahip olmadığı için bazı
faaliyetlerden,spor gibi,geri kalabilir.Yine bu sınıf tarafından dışlanmasına neden olur.
Çocuğun okuldaki ilk günü çok önemlidir
Okuldaki ilk gün hem çocuk hem de ailesi için bir hayli heyecanlı bir deneyimdir.Çocuğunuz
ilk gün ağlayabilir.Bu çok sık rastlanan bir durumdur. Bunu normal kabul ederek şu hususlara
dikkat etmek gerekir.
 İlk gün anne-baba da en az çocuk kadar heyecanlı ve kaygılı olabilir.Bu durumda
çocuğa hislerinizi belli etmemeye dikkat edin.Çocuk sizin ne hissettiğini anlamak
isteyecek ve sık sık sizi kontrol edecektir.Ebeveynin kaygısını hisseden
çocuk,endişelenmek için haklı olduğu sonucuna varabilir bu da çocuğun sıkıntısını
artırır.
 Okula başlamadan önce çocuğunuzla,okul hakkında olumlu konuşmalar yapın.Yeni
arkadaşlar edineceğinden,öğretmeninin onu çok seveceğinden ve çok eğleneceğinden
bahsedin.
 Çocuğun giysi ve eşyalarını bir gün önceden hazırlayın.Böylece okula hazırlık telaşını
yaşamazsınız.
 Çocuğa okulu gezdirin.Tuvalet,kantin gibi yerleri gösterin.
 Çocuk ağlasa dahi ondan ayrılacağınızı kesin bir şekilde belirtin ve geri dönmeyin.
Sınıfta bekleyerek oyalanmayın. Vedalaşmayı kısa tutun. Bir müddet sonra çocuğunuz
kendini iyi hissetmeye başlayacaktır.
 Bazı anne-babaların okul saati boyunca bahçede veya okul dışında bekledikleri
görülmektedir.Böyle bir durumda çocuk, anne-babasını her gördüğünde,
endişelenmesi gereken bir şey olduğunu zannedebilir.Çocuğunuzu gönül rahatlığıyla
okulda bırakıp gidebilirsiniz.Bir müddet sonra çocuğunuz kaygısıyla başa çıkmayı
öğrenecektir.

 Çocuğunuza siz yanında olmasanız bile, güvende olacağını söyleyin.
 Okul bitince onu okuldan alacağınızı özellikle belirtin.
 Çocuğu vaktinde okuldan almaya dikkat edin.
 Eve geldiğinde çocukla okulda yaşadıkları hakkında konuşun.Pek çok çocuk,okulda
yaşadıklarını anlatmaktan hoşlanır.Çocuğunuzu dinlemeniz ve anlattıklarına ilgi
göstermeniz onun okula karşı ilgisini pekiştirir ve öğrenme isteğini artırır.
 Bazen çocuk yorgun olduğu için yaşadıklarından bahsetmek istemeyebilir.Bu konuda
çocuğu zorlamayın.Dinlendikten sonra kendi isteği ile anlatmasını bekleyin.
Çocuk okula gitmek istemezse
İster okula yeni başlasın,ister ara sınıfta olsun bazı çocuklar okula gitmek
istemezler.Çocuğun okul korkusu bir takım fiziksel yakınmalara neden olur.En yaygın
görülen yakınmalar; baş ve karın ağrısı,iştahsızlık,huzursuzluk,rahat uyuyamama,mide
bulantısıdır.Çocuğunuz normal zamanlarda gayet sağlıklı görünüyor fakat okula gitme
saati yaklaştıkça bu tip yakınmalarda bulunuyorsa ‘okul sendromu ‘adı verdiğimiz,okula
karşı bir kaçınma tepkisi geliştirmiş olabilir.Ebeveyn ilk etapta çocuğun bu isteksizliğinin
altında yatan nedeni bulmaya çalışmalıdır.
Okul sendromunun sebepleri
1.Ayrılık korkusu; Çocuk bütün gününü birlikte geçirmeye alıştığı annesinden ve evinden
ayrılmaktan endişe duyuyor olabilir.Özellikle son zamanlarda ailede
boşanma,ölüm,taşınma,ekonomik problemler gibi önemli değişiklikler yaşandıysa,bu tip
krizler ayrılık korkusunu tetikler.Bazı çocuklar onlar okuldayken,evde kötü bir şey
olacağından korkarlar.
2.Arkadaş edinememe; Okul hayatının en güzel deneyimlerinden biri arkadaşlıktır.Arkadaş
edinmekte zorluk çeken bir çocuk bir müddet sonra kendini yalnız ve dışlanmış
hisseder.Çocuk utangaç olduğu için ya da sosyal becerilerinin eksikliğinden dolayı arkadaş

edinemeyebildiği gibi, alışılmadık bir isminin olması,giyim tarzı,saç kesimi,konuşma
farklılığı,yaşına göre daha küçük görünmesi gibi sebeplerden dolayı da akranlarınca alay
mevzuu olabilir.
3.Okulda yaşanan olumsuz bir hadise; Çocuk bir akranı ya da kendisinden daha büyük bir
öğrenci tarafından tehdit edilmiş,korkutulmuş yahut alay edilmiş olabilir.Özellikle yalnız
çocuklar bu tür hadiselere daha çok maruz kalırlar.Öğretmeniyle arasında bir sıkıntı yaşanmış
olabilir.Çocuğun okulda veya okul yolunda başına gelen bir kaza dahi çocuğu okuldan
soğutmaya yeterli olabilmektedir.
4.Özgüven eksikliği; Bazı çocuklar ailelerinin desteği olmaksızın,yeni durumlarla ya da
stresli ortamlarla başa çıkamazlar.Özelikle aşırı korumacı ailelerde yetişmiş çocuklara,
özgüven eksikliğinden dolayı, okul gibi yeni ve meydan okuyucu bir ortama girmek ürkütücü
gelebilir.
Aile ne yapmalı ?

 Okul sendromunun en iyi tedavisi,çocuğun her gün okula devam
etmesidir.Çocuğunuzun düzenli bir şekilde devamını sağlayın.Bir müddet
sonra,fiziksel şikayetlerinin azaldığını göreceksiniz
 Sabah kalktığında çocuğa nasıl hissettiğini sormayın çünkü bu çocuğa
şikayet etmek için cesaret verir.Eğer çocuğunuz evde gezinebiliyorsa,okula
da gidebilir demektir.
 Okula geç kalsa dahi,çocuğu sınıfına götürün.Bu konuda taviz vermeyin.
 Çocuğunuza niçin okula gittiğini anlatın ve onun anladığına emin
olun.Bazı çocuklar okula anne-babalarının onu sevmediği için yolladığını
düşünebilir.Özellikle, yeni bir kardeşin doğumuyla,çocuğun okula
başlaması aynı zamana denk geldiyse, çocuk istenmediği duygusuna
kapılabilir.

 Çocuğunuzun duyguları ile alay etmeyin.
 Çocuk, o evde yokken annesinin başına kötü bir şey geleceğinden endişe
ediyor olabilir. Ona bütün gün ne yapacağınızı anlatın ve çocuğunuzu okul
dönüşü zamanında karşılayın.
 Çocuğun öğretmeninden yardım isteyin.Mümkün olduğunca sınıf ya da
okul değiştirmeyi düşünmeyin. Eğer çocuk öğretmene karşı aşırı tepkiliyse
ya da öğretmen çocuğa yardımcı olmak hususunda isteksiz davranıyorsa
sınıf değiştirmeyi düşünebilirsiniz.
 Çocuğunuzla, okul korkusu hakkında konuşun.Tam olarak onu neyin
üzdüğünü anlatması için çocuğunuzu cesaretlendirin.Okulda yahut okul
yolunda kötü bir şey olup olmadığını sorun.Eğer çocuk,okulda ağrılarının
daha çok artığını söylerse alternatif bir çözüm sunun. Mesela,öğretmeniyle
de konuşarak,bir müddet başka bir yerde uzanabileceğini ama kendini iyi
hisseder hissetmez sınıfa geri dönmesi gerektiğini söyleyebilirsiniz.Yalnız
bu konuşmayı okula gideceği vakitte yapmayın.
 Çocuğunuza akranları ile oynaması için imkanlar sağlayın.Özellikle
bünyesi hassas olan çocuklar,evde daha fazla vakit geçirirler.Bunu tersine
çevirin.Çocuğunuzu sık sık sokağa ya da arkadaşlarının evine oynamaya
gönderin.
 Çocuğunuzun kendine olan güvenini artırmaya çalışın. Bunun için yaşına
uygun sorumluluklar verin.Olumlu davranışlarını,küçük de olsa başarılarını
övün.Çocuğunuzu eleştirmekten kaçının.
 Çocuğunuzun sosyal becerilerini geliştirin.Örneğin,oyuncaklarını
paylaşma,oyun kurallarına uyma,kaybetmeyi kabullenme gibi.

 Bazı çocuklar anne-babalarının yüksek beklentilerini
gerçekleştiremediklerinden dolayı okula gitmek istemezler.Çocuğunuzu
olduğu gibi kabul edin ve yeteneklerine uygun hedefler koyun.Kısa sürede
okumaya geçme,çok güzel yazı yazma,aritmetik işlemlerini hemen çözme
gibi yeteneklerini aşabilecek beklentilere girmek,çocuğunuzun cesaret ve
motivasyonunu azaltacaktır.

Okuma-yazma ve saymayı öğrenirken çocuğa nasıl yardımcı olunabilir?
İlköğretimin temel amacı çocuğun okuma-yazma ve aritmetik becerilerini kazanmasını
sağlamaktır. Bu becerilerin kazanılması için ilk önce çocuğun duyuları,kasları ve zihni
yeterince olgunluk kazanmış olmalıdır. Aile bu üç becerinin kazanılmasında şunlara dikkat
etmelidir.

 Okumayı öğrenirken, çocuğun yazılanları parmakla takip
etmeden,gözüyle,alçak sesle veya içinden okumasını sağlayın. Kelimeyi
okumadan önce harf harf veya hece hece tekrar etmesine engel olun.
 Çocuğunuzu kitap okumaya özendirin.Ailecek evde kitap okuma
seansları düzenleyebilirsiniz.Anne-babasının kitap okuduğunu gören bir
çocuk, bu hususta daha hevesli olacaktır.
 Çocuğunuzu kitapçıya götürün.İlgisini çekebilecek,bol resimli kitaplar
almasına sağlayın.
 Kitap okumayı eğlenceli bir faaliyet haline getirin.Yine de çocuk
okumak istemezse baskı yapmayın.
 Yazma becerisinin kazanılması için,öncelikle çocuğa kalemi nasıl
tutacağını öğretin.Kalemi başparmağı ile işaret parmağı arasına
yerleştirin.Orta parmağını,kalemin ucundan yaklaşık 1-2 cm. yukarıda

kalemi destekleyecek şekilde konumlandırın.Kalemi doğru tutmayı
öğrenene kadar sık fakat kısa süreli alıştırmalar yaptırın.
 İlk zamanlar yazma faaliyeti çocuk için bir hayli zor
olacaktır.Düz,yatık,yuvarlak çizgiler çizmesi için el ve parmakları
yeterince gelişmiş değildir. Çocuğunuzun ismini yazdıktan
sonra,üzerine ince bir kağıt koyup kopya etmesini isteyebilirsiniz.
 Çocuk düzgün bir şekilde yazı yazamıyorsa, 2-3 dakika süren kısa
yazma alıştırmaları yaptırın.
 Sayı kavramının gelişmesi için okul öncesi dönemden itibaren
çocuğunuza, sayılarla nesneler arasında ilişki kurmasını sağlayacak
etkinlikler yaptırın. Mesela,merdivenleri çıkarken basamakları
saymak,çevredeki rakamlara dikkatini çekmek,sayı yazma alıştırmaları
yapmak,zarlı oyunlar oynamak gibi.
 Çocuk okumayı,yazmayı ve sayı saymayı kendi gelişim hızına göre
öğrenir. Sabırlı olun ve asla çocuğu azarlamayın.

Ders çalışma alışkanlığının kazanılması

 Çocuğa ders çalışabileceği sessiz ve rahat bir ortam
hazırlayın.Ödevlerini yaparken başında beklemeyin.Bunun yerine ara
sıra yanına gelerek,çabasını övebilirsiniz.
 Ders çalıştıktan sonra çocuğun hoşlandığı bir faaliyeti yapmasına izin
verin;sokakta arkadaşları ile oynamak gibi.
 Ders çalışma süresini kısa tutun. Mesela yarım saat ders çalıştıktan
sonra 10 dakika ara verdirin.Çocuğun dikkati kısa bir müddet içinde
dağılacağı için masadan kalmadan saatlerce çalışmanın hiçbir faydası
yoktur.

 Bazı çocuklar resim,müzik,spor gibi alanlarda daha başarılıdır.Bu
alanlardaki yeteneklerini geliştirme imkanı verin.Bu çocuğunuzun
özgüvenini artırır.
 Çocuğunuzu başarılı arkadaşları veya kardeşleri ile asla kıyaslamayın.
 Onun yerine ödevlerini yapmayın.Eğer ödevini yapmadıysa, öğretmene
bunun nedenini, çocuğun kendisi açıklamalıdır.Onun yerine bu
sorumluluğu almayın.

Psikolog Çiğdem Alparslan Karakuş

15
Psikolog Çiğdem Alparslan KARAKUŞ / KİM KORKAR MATEMATİKTEN
« : 11 Aralık 2018, 09:55:00 ös »
KİM KORKAR MATEMATİKTEN

Neden matematik öğreniyoruz?
Konuştuğunuz herkesin matematikle ilgili söyleyecek bir şeyleri vardır.Bazı insanlar
matematiği sever,kimileri ise pek hoşlanmaz.Bazı öğrencilere göre matematik bir çok kural ve
formülden oluşan bir derstir.Kimine göre ise,matematik hayatın içindedir.Alışverişte bir şey
satın alacağımız zaman ,yemek yaparken kullanacağımız malzemenin ölçüsünü ayarlarken ya
da bir bina inşa ederken,yani sık sık kullandığımız bir şeydir.Öyleyse matematik sadece
sayılardan ibaret bir ders midir? Elbette sayıların önemi tartışılmaz fakat matematik aynı
zamanda,ilişkileri görmeyi,sebeb-sonuç ilişkisini kurabilmeyi,okuma ve
yazmayı,tabloları,resimleri,grafikleri yorumlayıp kullanabilmeyi içerir.Bulmaca
çözmek,gazete okumak gibi gündelik faaliyetlerimiz aynı zamanda bizim için birer matematik
alıştırmasıdır.
Matematik fobikmisiniz!
Matematik dersine gireceğim zaman ayaklarım geri geri gidiyor
Derste tahtaya kalkmak benim için bir kabus
Matematik dersinde soru sormaya çekiniyorum
Şimdi bazı işlemleri anlayabiliyorum ama ileride konuların daha zorlaşacağından
endişeleniyorum
En fazla matematik sınavına gireceğim zaman heyecanlanıyorum
Matematik sınavına nasıl hazırlanacağımı bilmiyorum
Derste konuları anlıyorum ama eve geldiğimde,sanki hiç sınıfta bulunmamışım gibiyim
Matematik dersinden kalkmaktan korkuyorum;
diyorsanız matematik kaygısı taşıyor olabilirsiniz.

Matematik kaygısı, matematik dersine karşı duyulan duygusal bir tepkidir.Genellikle geçmişte
yaşanılmış olan olumsuz ve rahatsız edici deneyimlerden kaynaklanır.Bu tür deneyimler
ileriki öğrenmeleri de engeller.
Matematik korkusundan nasıl kurtulabilirsiniz ?
Matematik korkusunun kaynağı olumsuz deneyimlerdir.Bir kaç kez tekrarlanan başarısızlık
durumu öğrencinin kendine güvenini ve bu dersi anlayabileceği inancını sarsar.Bir müddet
sonra başarısız olduğu inancı, bir kısır döngü yaratır. Yani; ben matematikte başarısızım
→konuları anlayamam→öyleyse çalışmam anlamsız→ben matematikte başarısızım.
1-Öncelikle matematiksel geçmişinizi tespit edin
 İşlem kabiliyetiniz yetersiz ise matematiğin temel konularını çalışmakla işe
başlayabilirsiniz.İşlem kabiliyeti,matematiğin ABC’si gibidir.Nasıl ki harfleri
bilmeden okuma-yazma öğrenemezseniz,işlem yapmayı bilmeden, matematiğin diğer
konularını öğrenmeniz mümkün değildir.Eğer işlem kabiliyetiniz düşük ise ders
çalışmaya dört işlem,rasyonel sayılar ve işlemler,köklü ve üslü ifadeler,çarpanlara
ayırma,özdeşikler konularıyla başlayabilirsiniz.İlköğretim öğrencileri özellikle dört
işlem kabiliyetini(toplama,çıkarma,bölme,çarpma) çok iyi edinmiş olmalıdır.
 İşlem kabiliyetiniz iyi fakat konuları anlamakta güçlük çekiyorsanız;ders çalışırken
konuları kavramaya daha fazla vakit ayırmalısınız.Özellikle matematiğin en güç alanı
çeşitli problem tiplerini birbirinden ayırt edebilmektir.Yani hangi problem nasıl
çözülür?.Bu ayırımı yapabilme seviyesine gelene kadar konu çalışmasına devam
edin.Bir çok matematik kitabının sonunda konu tekrar problemleri vardır. Her
konunun sonundan bir problem seçerek,bu problemler arasındaki farklılıkları not
edin.Her problemin çözümü için yapmanız gereken, ilk basamağı yazın. Mesela;
OBEB ile OKEK problemleri arasındaki fark nedir?Yaş problemleri ile işçi
problemlerini nasıl ayırt ederim ve her biri için işleme nasıl başlarım gibi.

 Güçlük çektiğiniz konuları asla atlamayın.Onları iyice öğrenmeden yeni konuya
geçmeyin.Örnek problemleri işlem basamaklarını iyice kavrayana kadar tekrar tekrar
çözün.Bunun vakit alacağını da aklınızdan çıkarmayın.
 İşlem kabiliyetiniz iyi,konuları anlıyor fakat çok hata yapıyorsanız; konu
çalışmasından çok pratik yapmaya zaman ayırmalısınız.Bir konuda kendinizden emin
olana kadar çok örnek çözün.Problem çözerken yanınızda bir saat bulundurun ve bir
müddet sonra gittikçe kısalan sürelerde problemi çözüp çözemediğinizi kontrol edin.
2- Başarmanız gereken konuları küçük parçalara ayırın ve basit örneklerden zor
örneklere doğru ilerleyin
Matematik dersinde elde edeceğiniz başarılar,geçmiş olumsuz deneyimlerinizin izini
silecek,gelecek öğrenmeleriniz için yol açacaktır.Bunun için eksiklerinizi bir an önce telafi
etmeye başlayın.Basit konuları çok iyi anlayana ve problem çözümünde yeterince
otomatikleşinceye kadar soru çözmeye devam edin.
3-Olumsuz iç konuşmalarınıza son verin
Bunu asla anlayamam,bu problemi çözmem imkansız,başaramayacağım gibi içinizde sürekli
tekrarlanan iç konuşmalarınıza kulak vermeyin.Olumsuz iç konuşmaların insana hiç bir
faydası yoktur.Bu konuşmalardan kurtulmak için şu yöntemi kullanabilirsiniz:
1.Olumsuz iç konuşmalarınız başladığı zaman gözlerinizi kapatın ve konuşan sesi bir
hoporlör gibi düşünün.
2.Şimdi bu sesi(hoporlörü)öne çağırın gelsin.Ne diyor?Bu sese ihtiyacınız var mı? Size bir
faydası var mı?Eğer cevabınız olumsuz ise o hoporlerin sesini kısın,artık hiçbirşey
söyleyemesin.
3.Ya da o sesi kaile almadığınız biri karşınızda konuşuyormuş gibi düşünün (mesela bir çizgi
film karakteri gibi)
Matematik dersine nasıl çalışılır ?

1-İhtiyaç duyduğunuzda öğretmeninizden ya da bilen bir kişiden yardım isteyin
Yapamadığınız soruların yanına bir işaret koyun. Ev ödevlerinde yapamadığınız soruları
atlamayın En kısa zamanda bu soruların çözümlerini bilen birinden öğrenin.
2.Sadece öğretmeni izleyerek konuyu anlayamayacağınızı unutmayın
Mümkün olduğunca çok örnek çözün.
3.Kuralları,formülleri,işlem basamaklarını küçük kartlara yazın
Bu kartlardan birini rastgele çekerek kural veya formül hakkında neler bildiğinizi kontrol
edin. Bunu bir arkadaşlarınızla ya da aile fertlerinizle bir oyun haline getirebilirsiniz
4.Bir arkadaşınızla birlikte çalışın.
Araştırmalar,grupla çalışan kişilerin yalnız çalışanlara göre daha iyi performans
gösterdiklerini ispatlamıştır.Zaman zaman birbirinizin işlemlerini kontrol edin.
5.Konunun başlığını muhakkak yazın.
Eve geldiğiniz zaman ödev yapmaya başlamadan önce defterinizdeki başlığı renkli bir
kalemle çizin.Bu sizin ne yaptığınızı görmenize yardımcı olacaktır.
6.İşlem yaparken her basamağın yanına ne yaptığınızı kendi kelimelerinizle tekrar not
edin

Psikolog Çiğdem Alparslan Karakuş

Sayfa: [1] 2 3 ... 8