Gönderen Konu: Eşcinselik ve lgbt hakkında eşcinsel terapi süreci içerisinde gelişen görüşlerim  (Okunma sayısı 3773 defa)

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4097
    • Profili Görüntüle
 
Eşcinsellik konusunu kendi görüşlerim ile değerlendirecek olacak olursam -ki esasen
herkesin tartıştığı eşcinselliğin durumunu tartışarak kendi yaşadıklarımı kağıda dökmem gereken şu dönüşüm sürecimde, zaman kaybetmek istemesem de bir iki kelam etmek isterim:
 
 
Eşcinsel olarak neler yaşadıklarımı bilen biri olarak haliyle eşcinselliğin doğuştan olduğu konusuna karşı ciddi itirazlarım var ve eşcinsellik düzeltilemez ideolojisini kabul etmiyorum…
 
 
özellikle seanslarda da tanıştığım insanların yaşadıkları ile ve geldiğimiz ailelerin durumuyla ilgili benzerlik gösteren hikayelerin sayısının fazlalığı tesadüf olamaz,
 
 
yani bir gaylık geni veya cinsiyeti var ise, bu gen eşcinsellerin geldiği ebeveynlerde de benzer özellikler yükleyecek şekilde tesir ediyor ya da çok fazla istismar örneğinin maruz kaldığı çocuklara sanki o çocuk istismar olmalı şekilde bir yükleme yapıyor…genin benzer kaderi çizme gücü mü var ? bu en temel sorumdur.
 
Demek istediğim temeli bilimsel bir dayanağa, gene gidiyor ise şayet eşcinsellerin yaşadığı sosyolojik geçmişteki benzerlikleri oluşturma konusunda bir genin nasıl etkisi olabilir, yani bir aile hastalığı ve yaşadığı çevreden kaynaklı etkilerden olma olasılığı doğuştan olma ihtimalinin önünde çok daha güçlü bir ihtimal olarak süreci yaşayan biri olarak karşıma çıkıyor, çünkü ben orada benzer şeyleri yaşayan arkadaşlarımı da dinliyorum,
 
Popüler kültürün zehirlerinden etkilenmemek için artık bu noktadan sonra medyayı, youtubeda bununla ilgili içerikleri, instagram gibi bunların ulaştığı kanalları, gündemi takip etmemeyi düşünüyorum… ve herhangi bir lgtbli ya da bu doğuştan şeklinde mutlu fon müzikli videoları, psikolog diye konuşturulan insanları izleyecek tahammülüm olduğunu da sanmıyorum…
 
 
bu arada linç edilen, fiziksel şiddete maruz kalmalarına tamamen karşıyım ve suç olarak cezalandırılmalıdır, ama sen böylesin, değişmezsin demek de bir psikolojik şiddettir. 
 
 
Yönetenlerin ve yönetilen toplumun bazı kesimlerinin işine öyle geldiği için bazı şeyleri belli kalıplara sokmaya çalışıyorlar ama doğuştan argümanı eşcinselliğe karşı çözüm sürecinden geçen beni hiçbir zaman ikna edemiyor, ve terapiye gelen diğer arkadaşlarımın geliş sebeplerini de bilince- evli olanı da, çok genç yaşta olanı da, gizli yaşayıp da böyle olmak istemediği için geliyorlar, örnekleri ile tanıştım
 
çünkü zihni kirleten bir şey, ön planda seksin olduğu, sapkınlığın olduğu, hastalıklı bir takım şeylere sahip olduğunuz ama kontrol edemediğiniz ve yenmekte güçlük çektiğimiz hisler.. sen bunu kötü gördüğün için zihin onu öyle algılıyor diyenler olabilir, ben bu açıyı da etraflıca düşündüm, dualar robby için filmini de izledim, öyle değil…
 
 
lgbt lobiciliğin ve oluşturulan algıların gücüyle de mesela en çok da şaşırdığım hetero olan kadınların yatakta kendisi için bir erkek isterken gay olan erkeklerin arkasında durmaları, lgbtyi desteklemeleri çelişkili duruyor…yani kendilerine şunu sormaları lazım, siz gay bir erkeği kendiniz için o haliyle kabul eder miydiniz ? ya da kendi çocuğunuz öyle olsa “ah, okeeey, özgürlük, tatlılık, bu tamam ya, doğuştan zaten yaaa” der miydiniz ?
 
 
 
Medyadan nüfuz eden ve güçlü argümanlara dayanıyormuş gibi aktarılan eşcinsellik ile ilgili görüşleri sazanlama takip edip, buna alkış tutuyorlar ama tamamen sürü psikolojisi ve bilinçsizce, bir eşcinsel ile bile oturup konuşmuş değillerdir, böyle hissetmenin nedeninin ne olduğunu düşünüyorsun diye sormuş bile değillerdir, mağduriyet yaşamış örnekler üzerinden  biz de varız, böyleyiz, tercih değil gibi süslü kelimeler ile hiçbir şekilde eşcinsel olmak istemeyen birisini (bir eşim(kadın) ve babaları olacağım çocuklarım olmasını istiyorum mesela) bundan kurtuluş yok, kabullenmeliyim diye kapalı bir kıskaça sokuyorlar, hatta bu kişi bir süre sonra artık o ittirmeyle lgbtli oluyor, yürüyüşlere katılıyor, kendini bulduğunu sanıyor, ama hakikaten renkli, özgür bir bir biçimde gay hayatı yaşayan insanlara sorun, yaşadığı toplumda mutlu olanlarını da bulup sorun, kabul gördüğü ülkelerde dahil, gerçekten mutlular mı, kaç tane örnek bulacaklar, istatistiklere dökün..
 
Bunu savunan o kadar aydın, araştırmacı, özgürlükçü insanlar eşcinsellik bir cinsiyettir diyen dsö, ve diğer derneklerin nasıl fonlandığını veya neyi söylemeleri talimat verildiği için onu söylüyor olduklarını hiç sorgularlar mı, covid sürecinde dsö için işe yaramıyor, yetersiz diye ağır eleştiriliyor, ama bir eşcinsellik tartışmasında dsö’nün kararı kanun gibi sorgulanamaz gibi emsal gösteriliyor. Şaibeli, ikiyüzlü tavırlar..
 
 
how i met your mother dizisindeki başrol oyuncu gay ve gerçek hayatında eşcinsel evliliği var, eşcinsel olarak instagramda onların koca-koca eş olarak fotoğraflarına bakıyorum, güzel bir enerji alabildiğimi söylemem zorlama olur, üstelik lgtbyi desteklediğim zamanlarda da bu dahil.. o fotoğraflarda yüz ifadelerinde birşeyler cidden eksik ve gerçek değil..
 
 
 
 
 
sosyolojik kısmıyla ilgili görüşlerimi burada bitiriyorum, kendi hikayeme başlıyorum

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4097
    • Profili Görüntüle
16.10.2021 tarihli terapi ve değerlendirmelerim
 
KLİNEĞE DOĞRU
 
– Güzergah 
 
Megaşehirde işimin ilk haftasıydı. Ve bir haftalık mesaimin ardından cumartesi iş çıkışı, yeni bir kente yerleşmenin – ki bu şehir; metropol bir şehirdi, 18 milyonluk nüfusa sahip her türlü insanın olduğu, benim de bu süreçte ittirici mi yoksa daha da dibe mi çekecek bir yer olacak daha henüz bilmediğim bir potansiyele sahip olan çevre belki de, yeni bir işte çalışmanın heyecanı ile beraber, yine bir seans için Sultanbeyli’den Topkapı semtine hareket edecektim. İş, saat 5’te bitiyordu ve saat 6:30 gibi oraya ulaşmış olacaktım. Daha uzun süreceğini sanıyordum ancak bulunduğum konumdan direkt Üsküdar sahile E-5 üzerinden bir minibüs olması işimi çok kolaylaştırmıştı.
 
- Durakta yeni insanlar ile sohbetler
 
Dolmuşu beklerken bir bayan da (25’li yaşlarda olabilir, güzel bir hatundu, standardın üstünde) benim gibi benzer yöne gideceğini ve dolmuşun oradan mı geçeceğini sormuştu, gittiği yönden filan bahsetmişti, güzel bir kızdı ama ben kendimi tam anlamıyla biraz da heyecan yapıp güçlü hissetmemiştim, belki de biraz dikkatim onda kalmıştı. Yani sohbeti geliştirme konusunda başarısız oluyordum. Aynı durakta 1 hafta önce yakışıklı, sağlıkçı bir gençle ayak üstü sohbet etmeye başlamıştım, 24 yaşındaydı ve sadece sohbet orada kalmayıp otobüste de sürdürmüştük, otobüsün de geç gelmesi,trafik derken 40 dk konuşmuştuk, kızla 40 saniye L , ama artık biliyorum ki evet o an için o tatlı erkekle konuşmak güzel de olsa orada bırakabiliyordum, tekrar karşılarşırsak muhtemelen muhabbet edeceğiz, görüşeceğiz. Kendisine evleneceğimi filan söyledim, hayatımda birisi olduğunu, ama tripleri çekilmiyor vs demiştim, aslında bunlar doğru değildi, rol yapıyordum, belki de tanımasam da insanlar yaşım ve statüm gereği daha birini bulamamış demesinler diye sahip olmadıklarım ile kendimi anlatıyordum, orada anlatmak istediğim konuştuğun abin tabi ki yalnız birisi değil.. Ki o bunu merak da etmiyordur muhtemelen…Onun da aynı anda konuştuğu bir çok kız varmış, onlardan bahsediyordu. Aynı şantiyede çalıştığımız için (farklı şirketlerde) konu genelde şartlar ve inşaat sektörü üzerineydi.
 
-Sağlıkçıyla sohbette dikkatimi çekenler
 
Anlattığı bir hikaye dikkatimi çekmişti, kadın doğum biriminde çok fazla doğuma şahit olmuş, ve ordaki görüntüleri görünce evlilikten soğudunu söyledi. Mesela, bebek çıkmadığında kadının vajinasında daha fazla kesik yapıp, birşeyler sürüp öyle çıkartılıyormuş bebekler, sonra dikiliyor filan. Benim orada hissettiğim ise eşcinsel bir birey olarak karşı cinste ya da biyolojide böyle şeylerin olmasının aslında birşeylerin var olup, bizim bilmediğimiz dünyalar olması gibiydi. Kadın ve kadını tanımak bilinmezliği.. Yani, evlenen her erkek ya da heteroseksüel erkekler muhtemelen doğumla ilgili konulara dikkat vermiştir, araştırmıştır.
 
 
 
 
 
Kliniğe doğru (devam) . .
 
Üsküdar sahilden geçerken (kız kulesinin kıyısındaki sahil hattı, kalabalık bir yer) çocuklu genç aileler ve çiftleri izliyordum ve sanki onlar gibi olmak ya da o duruma kendim adıma gelmek zormuş gibi bir psikolojiye de kapılıyordum. Terapilerde HK hoca her ne kadar böyle düşünmemin aşağılık kompleksine kapılmama bağlı olduğu, herkesin bir hayat hikayesi olduğu şeklinde telkinler verse de sanıyorum insan fıtratı gereği bazı şeylerden geri mi kalıyorum şeklinde bir kıyasa giriyor. Hele ki obsesyonlara sahip bir insansanız vurdumduymazlık ya da rahat birisi olma konusunda yeterince iyi olamıyorsun ama terapi ile geldiğim durumun en baştaki durumlara göre çok daha iyi olduğunu tabi ki ifade edebilirim. Çünkü, psikolojik destekten önce bu sorunlar ile insan özdeşmiş oluyor, bunları bir parçası haline getiriyor, ve sonrasında hayatı, yaşamayı sevmeyen, ruhsuz, olumsuz, negatif bir kafa yapısına doğru gidiyor. Ya da gidiyormuşum. Sinirli, alıngan, insan ilişkileri zayıf, herşeyin altında bir şey arayan biri oluyor. Şundan şüphem yok, çoğu insanlar içten pazarlıklı, ve bugünün dünyasında çıkarcı insan bulmamak neredeyse imkansız gibi. Kapitalist düzen belki de buna itiyor, bilmiyorum, ama ben böyle olmayı da başaramıyorum. Cebimde 1000 lira varsa bunu verme konusunda tereddüt yaşamıyorum. Ama karşılığında da ilgi, alaka bekliyorum. Bu tür zaaflarımı kaldırıp, değişmek istemiyorum. Sevmediğim insan olmak…(pizza geldi, verdiğim sipariş, yemeksepetinden, devam edeceğim)
 
 
20 dk sonra:
 
Bu hafta içi biraz benim için yorucu geçti, her sabah erken kalkıp kalabalık olan toplu taşımalar ile işe gidip gelmeye tam anlamıyla alışamamış olabilirim, bir de cumartesi iş çıkışı haftanın yorgunluğu ile beraber karşıya geçtim,terapi için, Pazar sabahı uzun bir uyku oldu, aslında erken uyandım ama yataktan epeyce geç çıktım, normalde hemen bir sokak aşağıdaki spor salonuna yazılacaktım, onu da ertelemiş oldum, bir ofis çalışanı olduğum için spor artık kaçınılmaz bir hal aldı, özellikle mentalite olarak değişim geçirdiğim bir süreçte fiziki olarak da güzelleşmek fena olmaz, ama oraya gidip gelme konusunda istiktar yakalayabilecek miyim, yine her zaman ki gibi tembellikler gösterecek miyim, bunlar hep kaygılar,soru işaretleri..hele ki de gay pornosu izleme isteği gelirse tavan yaparsa o eylemi yapmadan farklı şeyler yapma konusunda muhtemelen yeterince isteksiz olurdum. Bu arada pideyi beğenmedim, güzel şey yanında bir kasede tatlı ikram etmiş olmalarıydı, istememe rağmen.
Toplu taşımayla işe gidip gelmekten bahsederken insanlar neredeyse birbirine yapışacak, öyle bir yoğunluk oluyor öğrenciler ile beraber.. neyse ki 15 dakika tek yön…
Terapi sürecine tam anlamıyla girmeden önce şu an bu kelimeleri döktüğüm ve yarı oturur pozisyonda uazandığım yatakta uyanır uyanmaz porno izleme eylemine geçtim bu sabah, aslında bu uzun bir aradan sonra ilk kez yaptığım birşeydi, normalde pornodan sonra kaygı üretirdim, şu anda ise böyle bir durum yok, porno bağımlısı biri olarak özellikle pazar günleri 2-3 kez bunu yapma isteğim olurken şimdi uzunca bir süre yapmayacağıma o kadar eminim ki..Sanıyorum bu şey gibi ,sigarayı bırakmak gibi..Bir anda bırakamayıp azalta azalta bırakmak, ama ben ciddi ciddi kestim. Bu anlamda mutluyum. Belki de bir daha artık izlemeyeceğim, çok ciddi bir şekilde tetikleyen şeyler olmazsa. Bu arada, seanslardan sonra pek yazamıyordum, Verona’ya döndüğümde gece geç saatler oluyordu, ertesi gün ve o iş haftasında iş yerinde o kadar saçma ve salakça şeylerin olduğu bir yerdi ki, (bir önceki işim, ilerde okursam arşiv olsun diye, bir inşaat projesi), mentalite ve zihin olarak iyice çökertiyordu, oturup iki kelam yazmak zor geliyordu.
Şimdi ise Edinburg’da kendi konfor alanımda bir kadının güzel sesiyle müziğini dinleyerek yazımı sürdürüyorum. Yanlış olmasın, yanında bir kadın mı var diye düşünülmesin, daha o levele gelemedim J, dinlediğim müzik bir kadın sanatçıdan.
 
Sahil’de indik minibüsten, underseaya geçtim, malum noktalarda aktarma, (çok kalabalık istasyon, manyak bir yer), topkapı-ulubat istasyonu, atmden nakit çek (Denizbank atm’si, enpara kullanıyorum ve 3 bankadan 3 kez ücretsiz çekme hakkı var, bir ayda) ve Bizans surlarından yukarı tırman ve kliniğe geldim..

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4097
    • Profili Görüntüle
KLİNİKTE
 
Saat 6:30’du.. Hoca içeri aldı, ve Necdet (bulgar göçmeni kardeşimiz) ve daha genç bir danışana 5 dakikalığına grup seansı olacak şekilde katıldım.
 
Benzer sebeplerle gelen arkadaşlara benim hayatım ve süreç hakkında gidişatı arkadaşlar ile paylaşmam için hoca sözü bana verdi, pek tabi ortak yönlerimiz vardı, özellikle ebeveynlerden çocuklukta alınamayan kadın-erkek ilişkileri, rol model olmaması vs..Esasen hocanın verdiği lez danışan örneği de bir nevi bizim durumumuzun doğrulaması olmuştu. Herkeste anne baba tahribatı olmasının herkes de benzer sonuçlar doğurması tesadüf olamazdı. Daha sonra salona geçtiğimde türki cumhuriyetler göçmeni arkadaş (2.seansıymış) ile tanıştım. 23 yaşında genç arkadaştı ve evliydi ama onun evliliğe götüren süreç yaşadığı yerin kültürünün etkisiyleydi. Lakin, evli olup burada olan karısıyla ayrı yaşıyorlar ve görüşme sıklıkları çok enderdi. Onunla sevmediği biriyle aynı evde yaşamak zulüm oluyormuş, neredeyse bir karısı yok gibiydi esasında. Daha sonra 40’lı yaşlarda birisi geldi, 5 yaşında da bir çocuğu ve evli birisi.. Oda muhabbetimizi dinledi, kontrol edemediğimiz hisler olduğundan bahsetti..her ne kadar yanlış şeyler olduğunu biliyorsak da dedi, ben özellikle anal ilişkinin zararlardan bahsetmiştim, ve LGBT propagandası yapanların (siz böylesiniz, aşk aşktır, böyle mutlu olacaksınız) şeklinde dayatma yapan çevrelerin bizi sağlıksız ilişkiye zorladıklarından bahsetmiştim, ama şu konuda da haklıydı, her ne kadar böyle bu tür ilişkilere karşıt gibi görünsem de iş uygulamaya gelince kendimi durdurma konusunda da çok başarılı olup olamayacağımdan şüpheli olurdum. Aslında girmek istediğim bir konu var, onu ayrı başlıkta yine bu yazının devamında açacağım.(Sven)
 
Nihat arkadaş ile ilgili grup seansında hoca onun ülkesinde Victor isimli birine olan düşkünlüğünden bahsediyordu, daha doğrusu Victor konusundaki takıntıları üzerine telkinler veriyordu, bu yabancı bir karakter ile olan onun durumu bana aklıma Sven’i getirdi. Sven’i ayrı anlatacağım.
 
Kendi seansıma girdim ve hocayla bir önceki işim ve şu an ki iş arasındaki ciddi kalite farkı üzerine konuştuk, bu standartların olumlu anlamda değişmesi, yani hastalıklı bir iş ortamından nitelikli bir iş ortamına geçmiş olmamın süreç üzerindeki artıları ve iş hayatındaki entrikalar, problemler konusuna biraz yoğunlaşma durumumuz oldu. Özellikle o kadar malın, mülkün içinde yüzen bir önceki işyerimdeki patronun oğlunun babasından gördüğü işkencenin bir kopyası da camdaki kızdaki yakışıklı, hoş bir görünümü olan Sedat’ta da olması benzer örneklerdi, aslında o kadar para da olsa sadece babasının çemberinde yaşayan patrounun oğluna üzülmüştüm, bir çalışan olarak bizim hayatımız daha huzurlu olsa gerek diye düşündüm. Aslında bunları konuşmak her ne kadar eşcinsellik üzerine olmasa da kişinin bireysel hayatında olumlu değişimlerin temel taşları oluyordu yani iş hayatında nasıl olunmasıyla ilgili farkındalık ve öz güven mod oluşturuyordu. Ne kadar az obsesyon, kaygı o kadar çok pasifliğe, eşcinselliğe güle güle demekti.
 
Bu arada bu seansta ses kaydı almayı unutmuşum, dolayısıyla hatırlayabildiğim kısımları yazabiliyorum. Bir de bir anım ilk kez bu 10.seansta aklıma geldi (victordan çağrışım yaptı) ve biraz seansta ondan bahsettim, ama tam anlamıyla belki de konuşamadım, şimdi ise biraz ondan bahsedebilirim. Hemen aşağıda.
« Son Düzenleme: 01 Kasım 2021, 09:18:06 ös Gönderen: psikolog »

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4097
    • Profili Görüntüle
STEPHEN
 
2012 yılında, yanlış hatırlamıyorsam, bir üniversite yılının yaz dönemi ve komşudan bağlandığımız internetten omegle.com’da asosyalliğinde etkisiyle yeni insanlar ile tanışmak için omegle’de yazışıyorum. Orada ilk şu soruluyor, F/M, female male kadın mısın erkek misin,yaş kaç..o zamanlar böyle kelebek vs gibi yazılı chat odaları var, omeglede görüntüye de geçilebiliyor, ama istenirse.
 
Rastgele geçenlerden biri çıktı, stephen..
 
Stephan sordu, neredensin, ben dedim Türkiye, o da Almanya’dan..neden omegleyi kullanıyorsun, dedim İngilizcemi geliştirmek, ben de dedi Türkçe öğrenmek istiyorun, istersen sen bana Türkçe öğretir,ben de İngilizceni geliştiririm, epey bir sohbet olmuştu, ve çok samimi bir sohbete çevrilmişti, bunu anlatmak ya da tarih etmek zor ama sanki farklı bir insan vardı,ilk kez kendimi ifade edebildiğim, zihnimin uyduğu, belki ben batılı biri gibi düşünüyorum, alman zihnine sahibim ve kendimi çok hissediyordum ama hiçbir zaman Sven’e olan bağlılığımı açıklayamadım,aşık olduğum doğruydu, buna eminim ama Münih’de yaşayan heteroseksüel birine karşı nasıl olacaktı ki, imkansız değil mi.. neyse yeni tanıştığımız bu süreçte muhabbet çok keyifliydi, kaliteli bir insandı, sağlam bir dosttu ilerde öyle olacaktı, tabi sanalda sınırlı kalmak kaydıyla.
 
Vücut geliştirme ve fitnessa çok ilgiliydi. Türk kızlarına düşkünlüğünden bahsediyordu, almanya’da biraz asosyal yaşardı, diğerlerinden farklıydı, pek sosyal aktivitesi yoktu, her gün salona gidiyordu, bana da önerilerde bulunuyordu spora gitmem konusunda, ben inşaat mühendisliği okuyordum, o da college bitirmişti, ekonomi ile ilgili bir dal,üzerine lisans mı ne yapacaktı. Bir de konuşmalarda verdiği reaksiyon şuydu, bir şey hoşuna giderse (^^), arada Türkçe şeyler yazıp onun ne olduğunu sorardı, mesela İngilizcede open the door, kapıyı aç olarak çevriliyor, kapı aç gibi bir çeviri oluyor onun kafasınd, kapı-yı daki yı eklemesinin neden ihtiyaç olduğunu soruyordu. İzmir Çeşme’den bir kız vardı, ve ona yeterince ilgi göstermediği için canı sıkılıyordu, facebookunda 6 arkadaşıyla bir fotoğraff paylaşılmıştı,hepsi süit elbiseliydi, sanırım etiketlenmişti, ve onu orada görmüştüm ilk kez, birkaç gün içinde de kaldırdı, konuştuğumuz bir gün ne yaptığını sorduğumda kendi okulunun takımıyla voleybol maçına gittiğini söylemiştim, sonra onu internette bulabilmek  için ararken hiçbir hesabında fotoğrafını koymuyor çünkü ve sosyal medyayı aptallık olarak görüyor, instagramda yalnızca kamufleli gönüllü askerlik yaptığı zamandan bir fotoğrafı var. Onu internette şöyle aradım geçen aylarda, çünkü artık nereden yazarsam yazarsam durumlarımı filan izliyor ama yanıt vermiyor,hatta okuyup geçiyor, bir üniversite de yüksek lisans okuyor, iletişim biligilerini buldum, okulu ve ofisi olarak,aramayı bile düşündüm ama doğru olmasa gerek..
Sven ile sohbetler çok güzeldi, ses kayıtları,sesli aramalar yapıyorduk, genelde geç cevap veriyor, sesli aramayı da toplamda 3 kez yapmışızdır.
 
Ve bana dedi ki tatile geleceğim, istersen görüşebiliriz, birkaç saat için dedi, aslında bir kız için geliyormuş,ama benle de görüşecekti.
Ve bir yaz tek başına türkiye’ye geldi, alanya’ya, önceden bilgilerini filan verdi, kaldığı bir haftalık otelden bir gün için çarşıda dolaşalım dedi bana da, ben de hayatımda ilk kez o gün Mersine’e Avsallar beldesine gittim, otelinde indim, lobisinde oturduk, o da tabi tam turist gibiydi, kaprisi filan..kumral gibiydi saçlardı,şekildi. Avsallar merkezi dolaştık, köfte ekmek yedik, orası turistlik olduğu iiçin lokantadakiler zaten almanca konuşuyordu, bir yerde çay içtik, camiye gidelim dedim, görürsün,istemedi, günün sonunda da Antalya otobüsüne bindirdi, görüşürz dedi, o akşam gece 1’de havaalaında sıkılırken hep yazıştığımız viberden beni aramış,uyuyordum, görmemiştim,geri aradığımda açmadı, pardon havaalanındayken aramıştım dedi, sonra bu hamburgda askere filan gitti 1 yıl,ispanyada 1 adada 1 yıl turizm mi ne okudu, bu süreçlerde hep anlattı yaşadıklarını, ben ciddi ciddi onun okuluna gidip çıkışta sürpriz yapmayı filan düşündüm, zaten o mesaj atarken gözlerimin içi parlıyordu, araçta annem babam yayladan dönüyoruz, önde onlar kavga,bağrış çığrış ediyor, ben gökyüzünü izliyorum onu düşünüyordum ama o çok uzaktaydı, ne olduğunu bilmediğim var ama aslında yok olan biriydi ama hiç kimse onun gibi olamazdı, buna emindim, bir ara instagramda bir fotoğraf paylaşmıştım, stattan, gs maçına,altına yorum atmıştı, “en büyük şampiyon sizsiniz kanka haha” diye, maça gitmekten daha mutlu birşeydi heralde bilmiyorum.
 
Stephanla buluşacağım gün ben halen bir otelde çalışıyordum, garson olarak, o sabah işi bırakıp direkt Antalyaya gidip otogarda inip alanya aracına bindim. Çalıştığım otel akrabalarımızındı, bizimkileri arıyor,annem bağırıp çığırıyor, bütün akrabalar duyuyor,alanyaya gitmiş, turist görmek için diye konusu geçiyordu, yıllar sonra bile.
 
Ve ona olan hislerimden ve gay oluşumdan bir ara bahsetmiştim,sonra artık o benle pek muhabbet etmiyordu,tamamen kesti, belki de her insanla lisede üniversitede muhabbetimiz nasıl azalıyorsa  öyle azalmıştı, instagramda takip eden bir hayalet olarak duruyor,mesaj atsam da yanıtlamıyor zaten, en son mesajı da belki de 1 sene önce atmışımdır,ama sven silemediğim varlığı yokluğu tartışılması bir figür,derinliklerde. Bir kere görüşmek, hiç görüşmemekten daha ızdırablı.

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4097
    • Profili Görüntüle
Herkesin hayatta zafiyetleri vardır, ve kimse zaaflarının kolay kolay farkında değildir ama dün ben, bende şok etkisi yaratan bir duruma şahit oldum, daha doğrusu bende hep var olan ama uzman görüşüyle bunun bir açıklamasının yapılacak şekilde yüzüme vurulması hem üzdü, hem yıktı, hem umut verdi, hem de bir kapana soktu, belki de tekrar başa dönüyorum, bilmiyorum, onca seans sonra…. Benzer sarsıcı etkileri anne-baba beraber yatmıyor, şurdan şunu almadık, penis merkezli ilişki olmuyor sebebi travmanın diretmesi vsde de almıştım ama dün yaşananlar en zoruydu, dün ortaya çıkan şey en masumu ve en içten olanıydı… eğer o şeyi terkedeceksem üzerine 3 gün ağlamam, öyle vedalaşmam gerekiyor belki de..
 
Kuşadasında arkadaşlarla tatil yaparken gençlerden 2 kişi de bize katılmıştı, havuzun kenarında onlar ile sohbet sabaha kadar çok güzeldi mesela, muhabbetleri de çok kraldı, şu an o anın tekrar oluşması için neler vermezdim ki, imkan zaman olarak şu an olmuyor,
 
Hele otobüste yanımda oturan genç yolcunun üzerimde uyuması, inerken de kusura bakma demesi, “estağfirullah” demiştim ve muavin de garipsemişti. O eleman çok da rahatsız değildi ,belki de gece uyumamıştı, sürekli yarı uyur vaziyette üzerime düşüp düşüp duruyordu, çok sevimliydi, çanakkaleden antalyaya giderken ayvacık taraflarıydı.. benim zaten ne işim var, akraba aile yanlarında, azerbaycana gidip gençler ile takılayım ya da güzel akranlarım ile, camdaki kızdaki sedat gibi,, boşa kendimi yiyor olsam gerek..
 
Çok şaşkınım, içimdeki ben ortaya çıkıyor, çıkıyormuş da, kapalı kutuymuşum, yok patron yok oğlu yok kıl yok tüy yok arkadaşıımın annesi derken sahip olduğum en önemli özellik , en devasa motivasyonum, varlığım bir anda belirdi, nasıl belirdi onu da açıklaması çok zor zaten bu hissin kendisini anlatması evvela zor ki..
 
Seçimlerde bir adam şaibe için ki iddialar için şunu demişti
 
“hiç bir şey olmasa da birşeyler oldu”
 
Dün birşeyler oldu, ve ben bukalemun oluyormuşum ve bunu öğrendim.. işte bu gerçek imtihan, test ama yaaa…o çocuklardan da ayrılmak çok zor olurdu normal şartlarda ama oradaki insanlara o gözle bakmama konusunda kararlıyım, tüm emeğim ve zamanımın harcanmasını istemem, çok duramazsam masum kısımlar kalacak şekilde gay pub tarzı yerleri kısa ziyaretler olarak uğrak yeri yapabilirim….2 haftada bir filan..aradığım profiller ordadır masum olan, erotizm olmayan kısımları..
 
ama bu şeyin de bir şekilde açığa çıkması gerekiyormuş ki ve bu şeyi de açığa çıkaracak şey zamanla terapiler ile gelişti, bugün izlediğim bir filmde, kitabını da online satın aldım, okuyacağım, bilmem kaç yaşındaki bir adamda da bir takım duygu yoğunluğu vardı. Film aslında benim yaşadıklarımının paralelinde gidiyor gibiydi ama tam da değildi ya da öyleydi (Venedik’te ölüm)
 
Ben seanslara bir hobi olsun, meşgale olsun, canım sıkıldığı için gitmiyorum, herşey bitse de belki bu sıklıkta olmasa da her zaman orası var olmaya devam ederse de ziyaret etmekten, farklı konular için de danışmak isteyeceğim bir yer olarak hep uğrayacağım bir yer olarak kalacaktır diye inanıyorum, şu an asıl gaye malum konunun perdelemesi nedeniyle bir sabah uyandığımda hayatımın devamı için sahip olmam gereken bir takım dürtüleri ortaya çıkarmak, bu dürtüleri oluşturmayan travmaları çözümlemek vs vs için gidiyorum ama oraya gidince süreç başka birşeye de evrilmedi değil, içinde olduğumuz bir dünya var, bu dünyadan çıkmak isteyen belli oranda kişiler var ve o kişilerin gittiği, yani benim gibi olan insanlar ile buluştuğum bir yer de oldu, terapiden daha fazlası, sanki yeni bir dine mensup oldum da orası da ibadathanesi gibi. Benim dinime özel, aynı şeye inandığımız inananların olduğu yer gibi Lakin, ben eşcinsellik, cinsel kimlik, gaylık, pornografi, özgüven eksikliği derken farklı bir meseleyle dün kü seansım da karşılaştım, o da belirli güzelliklere olan “derinlemesine tutkum,sevdam”
 
Yine analizler miL
 
Düğünde kuzenimin akrabası, düğünde o kadar hoşlanacak şey varken onu arzulamak, düğünden sonra akrabada kalırken yanyana yatınca diğer akrabaların olması vs rahat ettirmese de düğünde ki tanrı hemen yanımdaydı ama ona dokunmak mümkün değildi zaten o sabahtan gelip bir kızla da buluşmak istemiş, dayım trollüyordu kız için gelmesini vs, ne kadar acı onun bu tutkusu benim açımdan, ben de varım, beni istememesi..
 
Ama sahip olduğum, izlemeye doyamadığım, bırakmayı hiç düşünmediğim, senelerdir hayatımın parçası olan bu duyguyu, bu duygu yoğunluğunu nasıl terkedecektim,
 
Onlar müzikal gibi, gül gibi, çiçek bahçeleri gibi.. pürüzsüz, bakımlı,şekil, babyface, cute,tatlı, fit… Hayatta var olan en güzel sanat eserleri değiller mi . Kızlar da çok güzel ama onlar çok daha tatlı değiller mi ? Daha hoş değiller mi ? Bir profil fotoğrafında o güzellik olsa bile o profile bakmamak mümkün mü, girip fotoğrafı açmamak
 
Hep seyahetlerimde, bekleme salonlarında, amfide ben onlar ile bütünleştim, konuşabildiğim ile konuştum, arada belirli bir sosyal klasman varsa da uzaktan da olsa gülümseyerek, keyif alarak, hoşlanarak izledim, dinledim. Benim yanımdaki arkadaşlarım hoş değilse hoş olan arkadaş gruplarını kıskandım üniversitede. Hoş olan arkadaşlardan biri bizimleyse o benim dikkatimdeydi hep, acaba diğer arkadaşlarım anlıyorlar mıydı? Bir ara bir iki arkadaşım ile olan, hoş olanlardan biri samimi arkadaşım ise bize sevgililer diyorlardı, kimse eşcinsel demiyordu, öyle düşünmüyorlardı ama muhabbetimizi espriye vuruyorlardı
 
Şunu hatırlıyorum, lisede arkadaşlarım yanıma gelmişti, benim için alışagelmişin dışında bir durumdu, ben de iyi havalı hissediyordum ama oç büyük akrabalar böyle hatta nenem de bana odaklanmış, o şekilde olmamı istemiyorlar gibiydi, yani beni arkadaşlarım ile sevmiyorlar da arkadaşsız halimle seviyorlar ve engellemek ister gibilerdi, ve ben bu enerjiyi alıyordum
 
Ya kulaklığı takmış, camın kenarına oturmuş, tatlı tatlı etrafı izliyor ise, bir klası, tarzı varsa.
Maskenin üzerinden beliren tatlı tatlı bakışlar, etrafa da coolluk serpiştir miyor mu? O tipe düşmüyor muyuz yani, onla kontak kurduğumda farklı biri olmak güzel olmuyor mu yani? Yani o çemberin içinde kalmak bedelsiz bir şey değil mi? Sadece benimle kalmasın mı ya da olmasın mı ya da ben neden dönüşmiyim, kendimi onların yanında çok hoş hissediyorsam, çok güzel olmaz mıydı, o profilden 7-8 arkadaş Alp dağlarına seyahata çıkmak, kamp yapmak ve bu kişiler neden kız kız derler ki, bana ayıp değil mi? Niye beni sevmediniz, sizin bir alternatifiniz var mı?
 
Şimdi hatırladım da Azerbaycanlı benle 3 hafta kalan behnanın saçlarını okşamak ile manyak etmiştim
 
Geçen haftalarda otobüs beklerken yanıma gelen bir hoş çocukla ile samimi bir sohbetimiz oldu, ve 40 dakika mı ne sürmüştü, 24 yaşlarındaydı. Ya ben meğer o çocuktan da hoşlanmışım.Otobüste etrafta çok şey oluyordu, şimdi farkettim tartışanlar filan, hiç umrumuzda değildi, etraftaki herşey kısmen yok hükmündeydi, onla sohbet dünyanın en güzel şeyi değil miymiş, şimdi yanımda olsa güzel olmaz mıydı, düşünmüyor değilim, ne olduğunu bilmiyorum ancak ben, çok tuhaf hissediyorum
 
Meğer ben bunca zamandır bir chat grubunda filan oradaki konuşulan konular ile ilgili birilerine özelden bir şey sormak istemem bahaneymiş çünkü hangisi olursa olsun profili gereği sohbet başlatmak istediğim kişilermiş ve onlara hissettirdiğim yaklaşımdan mıdır nedir çok arkadaşım olmuştu sanaldan. Tüm hepsini toplasak erkek güzellik yarışması düzenlenir miydi ki.. lakin son zamanlarda kız girişimlerim var, hatta direkt..
 
Ben şunu anladım (anladım derken ortaya çıktı), ben o güzellikler ileysem tüm yaşadıklarımın hiçbir önemi kalmıyor, yok kötü aile profili, yok ekonomi, acılar , çocuklar vs, hocanın da dediği gibi dönüşüyorum, bu dönüşmenin ortaya çıkması beni o kadar heyecanlandırdı ki dönüşmüş halimdeki kişi gibi davranmak daha çok hoşuma gitti, yani dönüşmüş olduğum anların benim huzur anlarım olmasını bilmek beni mutlu etti, sevdiğim şey buymuş ve böyle neden takılmayayım, onlar gibi olmak için neden kendimi güzelleştirmeyeyim, hem onlara da güzel gelmez miyim, çok şey hissediyorum, karar alıyorum ancak yapmıyorum, en azından artık neyi sevdiğimi öğrendim ve ben de güzel bir delikanlı olacağım, şık giyineceğim, çok yüzeceğim (hemen aşağı sokakta), onlar idollerim ama levellerine gelince belki edindiğim gücü, enerjiyi karşı cinse neden aktar mıyım

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4097
    • Profili Görüntüle
Merhaba millet,
 
 
Yazmanın güzel olduğunu söylerler, eğer bana bunu en son kim söyledi derseniz şu an konuştuğum kız, Aybüke. O da yazmaktan zevk alırmış. Yani içini kağıda boşaltması nedeniyle bunun terapi edici olduğunu söyledi kendisi adına. Aslında şu an muhabbetimiz yazışma şeklinde ilerliyor, ve kendisiyle dışarıda buluşabilecek miyim, şu an için yanıtını bekliyorum
 
Birkaç gündür kendisiyle görüşemiyordum ama birkaç gün sonra bana söylediği bir şey onun da bana karşı sohbetini geliştirmek istediği konusunda bir düşünceye kapılmama neden oldu. Olay şöyle gelişti, kendisi benim birkaç gün önce attığım bir mesaja hayli geç cevap verdi, onun cevabını da bir süre de ben görmedim, bir iki saat kadar. Daha sonra o tekrar mesaj attı ve dedi ki, daha okunmayan mesajı dururken; “geç yanıt verdiğimi biliyorum”.
 
Enterasan değil mi, şu an Mert’ten, Berk’den, Ahmet’ten, Metin’den bahsetmiyorum. Bir kızdan bahsediyorum. Peki bir eşcinsel olan ben (kızla 2 haftadır konuşurum) bir kızla nasıl oldu da duygusal bir bağ kurmayı becerdim, doğrusu planlı bir şey değildi ve spontone gelişti. Aslında bunları yaşamamın nedeni artık kadını gündemime almaya başlamamın etkisiyle oldu, kadını gündemime alan faktörler ise terapi sürecinde gelişmekteydi, yani eşcinsel kimliğimi ne kadar yıkmaya çalışırsam bir yerlerde gömülü kalmış olan biyolojik cinsiyetim ve bunun tabiatı gereği karşı cinse olan dürtülerim de ufaktan çıkmaya başlıyordu. Erotik anlamda duygu yoğunluğum henüz oluşmuş değil ancak duygusal olarak birşeyler beni kadına çekiyor, bu konuda dürüst olmak zorundayım. Daha da güzeli, erkeklerden uzaklaşıyor gibiyim yani sıradanlaşıyorlar. Yakın zamanda izlemiş olduğum bir gay pornosundan sonra pornodaki kişilere aynen şunu söyledim: “Pislikler,reziller”. Belki de bunun bir sonraki aşaması erkek erkeğe mühtehcen görüntülerden tiksinmek olacak, bilemiyorum.
 
Eğer şu an erkekleri beynimden sildim, yerine kadınlar geldi dersem de samimi davranmam, bu mucize olurdu, sonuçta bunca zamandır içinde bulunduğum bir dünya, yaşanmışlık, aşklar, sevişmeler var. İzlenen binlerce kez pornolar L . İnsan en çok şuna üzülüyorum, ben halimden memnunum ya diyip diyip hastalıklı bir yaşamdan çıkma konusunda mücadeleci olmuyor ve bununla yaşamayı daha kolay buluyor. Ama eğer belirli bir yaşa doğru ilerliyorsanız bu durum sizi derin bir buhrana sokuyor.
 
Belirli bir yaşa gelmeye de gerek yok, daha bugün 16 yaşında bir çocuk bana mesaj attı ve değişmek istediğini söyledi. Kendisine süreci anlattığımda ise bir çıkış yolunun var olması ihtimali kendisini umutlandırmıştı. 16 yaşındaki çocuk, ailesinin bilmediğini ve kendi iradesiyle bunu araştırdığını da söyledi. Helal olsun demek istiyorum. Ben şahsen bu durumun farkına vardığımda (yani bunu isimlendirdiğimde) yaşım çok daha ileriydi. Eşcinsellikten kurtulmak şeklinde ki araştırmalarımı bile epeyce geç yapmıştım. Muhtemelen bugüne kadar sahte bir hayat yaşadım, gaydım ama gay olduğumu bilmiyordum.
 
Duygusal yoğunluğumu bir taraftan da özellikle genç erkeklere karşı sürdürüyorum ama bu yoğunluğum kızla konuşmadığım anlarda oluyor, onunla konuşurken çünkü ona kitleniyorum. Anlayacağınız kafam epey karışık. Ama karışık olması kötü değil ki, neden derseniz, sadece erkekleri yücelten, erkek erkek diyen karışık olmayan bir zihin daha kötü. Evet şu an hem erkek hem kadınla ilgileniyorum ama daha 3 ay önce bir erkeğe delicesine aşıktım, üstelik heteroydu.
 
Kafayı yiyordum, bir an ilgisini kesince triplere giriyordum ama onla o kadar çok gezdik, eğlendik ki, saatlerde, aylarca, sevgili olsak bu kadar olurdu. Ama onu koymam gereken yer, bir dost. Ve bu çok aziz dostumu artık bir dost olarak seviyor ve özlüyorum. Hatta kız arkadaşım olursa onların yanına ben de benim kızla giderim.
 
Hayatıma gelecek olursak, öncelikle terapinin önerisiyle bir antidepresan kullanıyorum, hafif bir ilaç, bunun vesilesiyle de panik atağım azaldı, okb’em azaldı, sosyal fobi de kısmen azaldı, gönül isterdi ki ilaç hiç kullanmayayım ancak ilaçsız beynimin hastalıklı hali de beni mahvetmekteydi, yani için için kendimi yiyordum. Travmalarım var ve panik ataklarım yaşamımı piç ediyordu, böylesi sakin kalmak çok daha sağlıklı olmalıdır diye düşünüyorum. Ayrıca kendimi farklı da terapi ediyorum. Yüzmeye gidiyorum. Satranç oynuyorum. İşimi baya seviyorum, sıkılmıyorum. İşimden yana tek sıkıntı, İstanbul’da olması, bunun olumsuzluğu ise okulların açık olduğu zamanda trafiğin hakketen yorucu olması, üstelik iş yerine yakın oturmama rağmen. Ama gay olmak kadar yorucu olamaz.
 
Kişisel bakımıma önem veriyorum, kendimi üzmüyorum. Eşcinselliğime karşı öfke duymuyorum, onunla barışıyorum da. Geçmişteki kendimi ve etrafımdakileri de affediyorum. Ama özür dilerim, lgtb ve özgürlükçüler. Bu homoseksüel dünyanın bir parçası olamayacağımı bilmenizi isterim. Ve bunun toplum baskısı vs gibi faktörlerden de kaynaklanmadığını biliniz. Böyle de olabilirim,şu an 3 erkek yatıyor da olabilirdim ama onun verdiği suçluluk ve ben napıyorum duygularıyla yaşamak arzu edilecek bir şey değil.
 
Eşcinsel kimliğimi terkedersem ben eski ben olmayacağım, dünyaya farklı biri gibi gelmiş gibi olacağım, bu da denemeye değer.
 
Sağlıcakla, herkese şifalar.

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4097
    • Profili Görüntüle
KASABA ve YATILI YURT
 
Öncelikle eğer olur da okuyor ise buradan iyileşen arkadaşa selamlarımı iletiyorum, gerçi bu rahatlıkla artık eşcinselterapinet’e girmiyordur ama yine de bir ihtimal yazmış olayım.. gerçekten süreçte ittirici bir şahış oluyor kendisi, hep böyle kalması dileğiyle..
 
Eşcinsellik konusu ve bu konulara bakış açımı yazıp duruyorum ancak biraz da daha çok hikayenin içinde karakterlerin olduğu anılarıma yer vermek istiyorum.
 
Çok erken yaşlarıma gidecek olursam travmalarım var, daha ileri ki yaşlarda ise bu travmalarımı telafi edecek yani yerini dolduracak duygular yaşadım, buna bir örnek vereyim,çok güzel ev arkadaşlarım oldu, halısaha maçlarına bile gittim az da olsa, partilerde eğlendiğim de oldu ama hep bunlar belirli bir sınırda kaldı yani tek tük yaşadım bunları lakin hiçbir zaman hiçbir ortamda zenginleştiremedim, zamanla tüm bunlar gitgide söndü ve artık sosyal bir insan olmanın imkansız olduğu bir duruma evrildim. Lise mezuniyet balasında utancımdan çıkıp oynayamadım ve ertesi gün o mekanda olan tanıdıklar bana sen genç değil misin, niye arkadaşlarından ayrı takılıyorsun dediler, halbuki tüm arkadaşlarım oynamam konusunda ısrarcı oluyorlardı, toplam 2 dakika çıkıp yerime oturdum, o 2 dakika benim için dünyanın en güzel 2 dakikasıydı, belki de sosyal insan olmak ile bunu orada öldürmek arasındaki ince çizgiydi ancak 2.dakikanın sonunda kaçarak o gecenin oynamayanı olarak hafızalarda yer edindim, ortam var, müzik var, tanıdıklar var, peki beni ne durduruyordu, bunu hiçbir zaman bilemeyeceğim.
 
Çocukken yaz döneminin sonunda orta okulda okullar açılmıştı ve okulun ilk günü herkes hasret gidermek için sınıflar veya belirli arkadaş grupları bir araya gelip, hasret gideriyorlardı, okulun bahçesinde dolaşıyorlardı, ilk istiklal marşı için sıraya geçene kadar, ben ise duvarın üstünde yalnız oturuyordum, tüm sınıfı tanıyordum ama onların arasında yer edinmiyordum.
 
Ortaokulda böyle olan sorunlar lisede olmadı, belirli bir arkadaş grubum ve dostlarım hep vardı ama büyüdüğüm kasabada benim ileriki yaşamımda ezik bir karaktere bürünecek olmama yol açacak çocukluk olarak kaldı, bu dışlanmaların sorumlusu olan bu kasabadakilerin ve ortaokuldaki çocukları tek tek bulup ebelerini sikmem bana vacip değil midir diye düşünmekteyim. Onlar kim oluyordu ki önüme böyle şeyler geliyordu. Çocuklukta şu an ki aklım olsa hemen o ortamı terkeder ve okulumu değiştirirdim ancak böyle bir çırpınış yapacak güç ve olanaklar yoktu, bilinçte yoktu ve çaresizce o acımasız ortamda büyümekteydim. Çocuk aklına sahiptim. Aslında bir hint filmi var ve sonunda çok ağlamıştım. “Her çocuk özeldir” ve ben bunların aynısını yaşamıştım. Ya da bana daha çok uyan “Ben X” filmi. Her çocuk özeldir sonundaki bir öğretmene sahip olmadığım için düzelme şansım da olmadı.
 
Aslında katilleri,tecavüzcüleri suçluyorlar ancak bunları yaşayan insanların bu psikolojiye gelmesini sağlayan unsurlar toplumun ve onların piç çocuklarının kendi eserleri. Ben şahsen ilkokul öğretmeni ve sınıfı bir arada büyümüş halde denk getirsem, yedi cedlerini heralde ……. Tabi böyle bir şey olmayacak, çoğunu hatırlamıyorum bile, hatırladıklarım da var ve eylemlerini delillendirmekte yetersiz kalacağım için suçlu bile olacağım ama ilkokulda bu tiplere katlanmak zorunda kalmama sebep olanlara da bir şey yapamamak içimde bir öfke olarak kalmaktadır.
 
Terapi süreciyle güncel psikolojim üzerine gittikçe ve bunlar aşıldıkça henüz şu an anlattığım çocukluk döneminin sancıları da derinlerdeki yerlerinden çıkma imkanı buluyor, bu sancıları uzman bir insana danışınca da kendisi en doğru psikolojiye bizi getiriyor, bu sorunları dillendirmeyince de eşcinsel kimliği baskılamak yeterli olmuyor. Buradaki örneğin sonucu olarak belki de çocukken erkeklerin kümesine giremeyen ben, haliyle erkeklere ulaşma konusundaki çabalarım erotik zeminde olacak şekilde sürmesidir. Aslında benim çocukluğum da iki ben vardım, yani paralel hayatlar gibi, yazın köyde camide koşan,oynayan,arkadaşları olan, bilyeli araba yapıp süren ,zi-bi-di oynayan akşam ezanına kadar, camide ezan okuyan ben ve okula gelince ise okul döneminde ,dışlanan, eziklenen, kabul görmeyen bir insan olarak ben..Bu nedenle hem bir takım duygulardan çocukluğu yaşayamamak anlamında mahrum kalmadım hem de çocukluğum duygusal anlamda çok ağır geçti. Ne oluyor ise o kasaba ve mahallede, okulda olmaktaydı, yıllar boyunca da kasaba benim için tam bir mezar olmuştu, kasabaya karşı duygularım tamamen tuhaf ve travmatiktir. Hem büyüdüğüm yer hem de öldüğüm yerdir. Kasaba haritadan silinse geçmişim de silineceği için itirazım olmazdı muhtemelen ve sıfırdan bir hayata başlardım, hiçbir zaman arkamdan gelmeyeceğini bilmenin verdiği huzurla.
 
Başarılı bir hayat ile şu an muhtemelen canını sıktıklarım da oluyordur, halen beni yıllar evvelki halimle görmek istemeleri ya da tamamen görmezden gelmeleri de pek şu an beni ilgilendirmiyor, bağımsız bir hayat yaşıyorum. Bundan sonra etrafımda çevrelenecek insanlar da ortak paydalarda buluşabildiğim insanlar olacaktır. Ama bu kasabada düğün yapma zorunluluğu beni geriyor, kimlerin geleceğini ya da gelemeyeceğini kestiremiyorum bile, gelsem tekrar el içine çıkmak ne kadar faydalı olacak, üzecek mi, orada mutlu olabilecek miyim, topluma gösterilmemiş bir evlilik merasimi de olmazdı, kökenimde orası ve kasabanın tüm garabeti üzerimde çok canlı bir şekilde yaşamaktadır.
 
İşte terapi süreci, eşcinsellik diye çıktığımız yolda eşcinsel olarak çıktığımız kasabada yaşanan dramları da ortaya çıkaran bir atmosfere dönüştürüyor.
Demem o ki; ne kadar eşcinselliğin üzerine gidersen o kadar kendinin ve yaşadığın hayatın üstüne gidiyorsun. Eşcinsellik dönüşümü, penis severken vajina sevmeye başlamak diye bir olay değil, bundan çok daha fazlası. Benim anladığım ya da hissettiğim diyeyim, eşcinsel kimlik diye bir şey olmadığı, senin hastalıklı kimliğinin seni eşcinsel yapması.. Ben çocukken bir ilkokul arkadaşımın beden eğitimi ders arasında beton mustafa diyip aletini çıkarıp elini   .........  resminin üzerine sürdüğü görüntülerden etkileniyordum, burada hem  ......    hakaret vardı hem de mühtehcen tavırlar.
 
Yazın yurtta kalırken 2-3 arkadaş birbirimizin yataklarına girip yalandan birbirimizin üzerinde hoplayıp zıplıyorduk, aletlerimizi tutuyorduk, kimse kimseyle anal seks ya da tamamen çıplak olacak şekilde bir eylem yapmamıştı ama o ortamda yaramazlık vardı ve hikaye benim etrafımda dönüyordu, daha çok benim üzerime gelmek isteniyor gibiydi, bu bir iki akşam olmuştu en fazla, o arkadaşlardan biri bir arada yurdun banyosunda benim aleti asılarak boşalmamı sağlamıştı ve benim ilk boşaldığım andı hayatımda, 13 yaşları sanırım. Akşamları yurtta böyle fantastik eylemler olup aynı kişiler ile gündüz top oynayamıyordum, birileri sanki bana operasyon çekiyormuş gibi tuhaf bir dünyada yaşıyordum, bu eylemlerin sonucunda tek gay olarak benim olacak olmam garipti.
 
Tüm bunları düşününce sanki hiç yaşanmamış gibi, ama terapi süreciyle özüme dönüş yaptıkça çok uzun yıllar önceki hikayeler bile tozlu raflarından çıkmaya başlıyor, 15 kusur terapiden sonra çocukken yurtta yaşanan bu anlar aklıma gelmeye başladı, utanıyorum ve bunları neden yaşadığıma anlam vermekte zorlanıyorum.
 
Sadece değersizleşen bir şey varsa o da bu geçmişim olsa gerek.
 
Kalın sağlıcakla,
« Son Düzenleme: 21 Kasım 2021, 08:19:27 ös Gönderen: psikolog »

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4097
    • Profili Görüntüle
Şehvetli pornolarımda ki kurguları anlatmam elzem olmuştur, rahatsız edici biçimdde eşcinsel olmayan birisi için mide bulandırıcı olacak şekilde cinsellik içerebilir ancak bunları aktarmayınca da zihnimde yer edinip, gereken darbeyi vurabileceğim bir hale gelmiyorlar.
 
Pornoma dokunma mı porno siktir git hayatımdan mı
 
 
İzlediğim bir pornoda 4 fit, gencin sevişmesini izledim. Hikaye şöyle gelişiyor, 3 kişi yanyana kanepede oturuyor, çocuklar oldukça seksi, üzerlerinde şort ve tshirtleri var, karşılarında oturan 4.kişi ise ortadakinlerden birine ne kadar büyük bir çavuşu olduğunu söylüyor, bu iltifat üzerine yalamak ister misin diyor, şortunu indiriyor, o onu yalamaya başlayınca yanındaki iki arkadaşı kendi çavuşlarını ellemeye başlıyor, çünkü o iki kişinin yaptığı eylem, onları da azdırıyordu. Yalanan arkadaş sonra sağında oturan arkadaşınınkini eliyle asılmaya başlıyor, tshirtlerini çıkarıyorlar ve şehvetle öpüşüyorlar, pürüzsüz,parlak göğüslerini, kulak memelerini öpüyorlar, sonra biri birini üstüne alıyor, biri birini becerirken bir diğeri beceren kişinin arkasına yaslanıyor,sırtını öpüyor, tüm bunlar oluyorken beceren kişi hemen arkasında sürten kişinin çavuşunu asılmaya başlıyor. Zevkleri vücutlarında değişimi oluşturduğunda bunun röntgenciliğini yapan ben ise orada asılmayla boşalıyorum. Sonra birkaç saat sonra da belki böyle bir şeyi izlemenin tiksinç geldiğini hissetsem de başka bir zaman yine başa dönüyorum. Terapilerden önce 2 günde 1 izleyen ben, şu an bunu 10 günde 1’e düşürmüş durumdayım. Bunun çok faktörü var, terapide kazandığım bilinç, misol ilacın etkisi, bir kızla yoğun konuşmaya başlayıp hatta buluşmam bile.
 
Bu porno izleme eylemi o kadar sıradanlaştı ki artık günah kısmını unuttum bile, tuvalete gitmek gibi olağan bir eylem olmuş, günah diye içki içerken, dedikodu yaparken iki kere düşünen ben, porno izlemede bu çekinceleri de biraz yoksayıyorum. Zaman zaman salaha yaklaşsam da tıpkı bu pornu izleme eylemindeki gibi istikrarı sağlayamıyorum. Bunları yenmek zaten kişisel kurtuluş savaşımda büyük bir zafer olarak özüme dönecek lakin düşmanı da o kadar güçlü hale getirmişim ki silahlarım halen yeterince güçlü değil, düşmanı da besleyen düşüncelerim de canlılığını hesaba katarsak savaşım hep çetin geçiyor, artık her gün düşman beni vuramasa da zaman zaman halen vuruyor. Evet, bu porno düşmanının artık mülkümü taciz etmesine izin vermemem gerektiğinin bilinciyle hareket ederek, zaferin getirilerini hayal edeceğim. Şeytan, bu sefer kaybedecek. Bir sonraki yazımda inanıyorum ki porno izlememiş bir birey olarak bu sayfalara geleceğim.
 
Aslında benim tüm fantazilerimin temelinde birisinin birine tamamen arkadan kavrayacak şekilde sarılarak kenetlenmesi ve yüzeysel sürtmesi, sırtını,kulaklarını öpmesi yatıyor ve bu da maksimum erotize olduğum seviye oluyor. Muhtemelen, bu fantazimin altında yatan psikoloji de kendimi hoşlandığım kişilere bırakacak şekilde bırakmak olsa gerek. Pasif gibi de değil, seks gibi de değil, sadece arkamda olsun, öpsün, okşasın..hele bu çıplak yapılıyorsa da bir cinsel eylem oluşuyor, hemen benim çavuş kalkıyor.
 
Bir tarafımda böyle sapık dünyalarım varken bir taraftan da bir bebeğim olduğunu,onu büyüttüğümü, karımı sevdiğimi hayal ettiğim bir dünya var. Bu duyguya da açlığım var, izlediğim bir anime de ruhu bir bebeğe giren adamın bebek halinde anne-babasını gözlemlerini anlatması beni çok duygulandırdı. Adama kamyon çarpıyor,sanıyorum ölüyorum diyor, uyandığında bir karı koca bunu seviyor, noluyor ,siz de kimsiniz diye içinden geçiriyor, sonra ellerini gözünün önüne getirince bir bebek olduğunu anlıyor,sonra ailesini anlatıyor, keşke o dizideki gibi bir baba ve anneye sahip olsam şeklinde bir psikolojiye sahip oluyorum. Aslında o adam da önceki hayatında dışlanan birisi. İntihar edip öldükten sonra başka bir dünyada bebeğin içinde uyanıyor, bebek diğerlerinden haliyle farklı olmuş oluyor. Animenin adı, mushoki tensei..aile-çocuk yetiştirme anlamında mükemmel bir yapım olmuş.
 
Bir diğer güzel gelişme ise dışardaki erkeklerin sıradanlaşmaya başlaması, artık her biri potansiyel bir erotik olmakdan gittikçe uzaklaşıyor, öyle hissediyorum ki bu hissettiklerim nedeniyle daha sonra kendimi kızacağım,affetmem de kolay olmayacak.
 
Sanıyorum bizi bunlara götüren şey sosyal özgüvenin olmayışı, aşağılık kompleksleri.
 
 
Erkekleri hep sevecek miyim, yoksa sadece erkek mi diyebileceğim, kızları mı seveceğim, bu animeden sonra kadınları sevme isteğim biraz artıyor sanıyorum.
 
 
Terapi esnası
 
 
Karantinadaydım, otel odasındayım (şirket izole ediyor ,yer ayarlıyor vs vs), yine porno izlemiştim, ocak 2021 tarihler. Pencereden otelin önünden geçen otoyolu izliyordum, büyük otobüsler,tırlar geçiyor, karşıda dağın eteğinde yüksek binalar, kapalı bir hava..Kendime şunu sordum “ben napıyorum”,”ölecek miyim”,”erkek değil miyim”,”bunun tedavisi yok mu”..sonra HK’yı aradım, ilk temasımdı, ama arayana kadar sürekli odanın içinde durdum, gerildim. Aradım, kendimi tanıttım, karşıda çok soğuk bir ses, sordum böyle bir mesele nedeniyle danışmak istiyorum, nerdesiniz vs, İstanbul dendi, 1-2 sayfa yazıp gönderin dedi, şunu sordum, böyleymişiz, abd psikiyatri derneği hastalık demiyor, bir tane gen yok bununla ilgili dedi, orada bi sorgulama kanalım açıldı, sonra bir danışanın numarasını verdi ve o elemanı aradım, süreci anlattı, her hafta uçak ile uzak bir şehirden gidip geldiğini söyledi, çok güzel bir konuşmaydı, şu şöylediği şey ise kritikti,”imkansız sanıyorsun ama değil”, bir yüzleşmesinden sonra ise karşı cinse olan dürtüleri gelişiyordu, bu konuşmanın her kelimesi benim için bir umuttu, o konuşmadan sonra çok umutlu hissetmiştim, karamsar, buhranlı psikolojimde bir anda yaşama dönüş emareleri oluşmaya başlamıştı, daha sonra o çocuk ile bir seansta tanışıyoruz, bir aile var, çocuğunu getiriyor, o çocuk da bir masaya geçmiş (o olduğunu henüz bilmiyorum),aileye bu eşcinsellik durumuyla ilgili düşüncelerini paylaşıyordu, konuştukça onun o kişi olduğunu anlamıştım, yüzyüze orada tanışmış da olduk. Sen Metin misin dedim, ve tekrar bir sohbete girdik. Hatta tüm seanslardan sonra hep beraber otogara gidiyoruz, oradan herkes kendi yoluna gidiyor.Orası artık yeni bir pencereydi hayatımda, o mavi kapı, o eski Osmanlı semti.
 
İlk seansta o meşhur herkesin birbiriyle tanıştığı salona girdim, telefondaki o soğuk kişi çok güzel karşılamıştı, kapıyı açıyor hızlı bir şekilde içeriye gidiyor,geliyor, çay-kahve ikramında bulunuyor,pozitif, babacan tavırlar ile zaten oraya beni ısıtmıştı, esasen kafamda internette kendisi için yazılanlar da geçiyordu, ama o kişinin hiç alakası yoktu, bir danışan seanstan çıktı, grup seksler , gay barlar bir sürü şey yaşamış bu kişiyle önce tanıştım, kaçıncı seans olduğunu sordu ve ilk olduğunu söyledim. Namaz kılıp geliyorum dedi, hiv olmuş, güzel bir konuşma yaptı, umutsuz olma dedi, onu ilgiyle dinledim, yakışıklı olmasının da etkisi vardı muhtemelen. İlk seans için içeriye girdim, yine o meşhur kahverengi koltuğa oturdum, ilk tanışma olması nedeniyle psikolog, beyli ve sizli konuşmaktaydı. Arkada güzel bir mini bahçe var, kanepenin arkasında kitaplık, ve o kitaplıkta ilk konuşmamı yaptığım metinin bir kızla düğünde çekilmiş fotoğrafı var, değişim geçirmiş eleman..
Hoca cinsel fantazilerimi, anne-babayı kısacası çocukluğu ,yetiştiriliş şeklimi, istismarım olup olmadığı bunların oluşturduğu psikolojiyle bağlantılar kuracak şekilde ilk tespitlerini aktardı. Her bir tespit, her bir değerlendirme sarsıcı oluyordu, çünkü kendim olduğum, panik ataklar, sosyal fobiler yaşayan ben, ve bunla özdeşleşip acılar ile yaşayan bana, sen niye böylesin,seni niye böyle yaptılar, seni nasıl yetiştirdiler aslında biliyor musun deniyordu. Aktif esasında ne,pasif esasında ne bunlar anlatılıyordu. Erkeklere olan eğilimin temelinde yatan psikolji ne,sebepleri ne bunları görüyordum. Ben gay değildim, beni gay yapmışlardı ve bunu kısmen de olsa o gün farkediyordum. Çıktım, düşünceler, şoklar ve huzur….
 
Artık bir yola girmiştim.
 
Yine geldim,yine o koltuk, kardeşlerim ile grup terapisi, her hafta farklı kişi, istanbula taşınmadan önce şehir dışından gelip gittim, aynı rutin, orada tanışılan yeni insanlar, yeni ses kayıtları, her seferinde koca bir yıl boyunca yeni bir yönüm ortaya çıktı, beni ezik yapan, hayatımı siken beyin kimyamın nasıl bozuk olduğunu gördüm, yine o koltuk, ve hoca; zaman zaman dilini de sertleştirmişti, çünkü sen porno bağımlısısın dedi, bu bitmeden bitmez dedi, bir sonrakinde sen mazoşitsin dedi,bir sonrakinde ağır okb’sin dedi, bir sonrakinde “venedikteki ölüm filmindeki adamsın dedi, ne bakıyorsun elalemin çocuğuna dedi, bir sonrakinde tribünler dedi,elaleme göre yaşayamazsın dedi, sosyal fobik dedi,ilaca gitti süreç, içmezsen karınca yürüyüşü hızıyla ilerliyoruz babacım dedi, bir sonrakinde baban gibisin dedi, stochol sendorumu misali istemediğin birşeye bağlısın, burada sen yoksun, o var dedi, vampirler dedi,ı sıran seni de vampir yapıyor, gittim geldim gittim geldim,zile bastım,girdim, o koltuk, tartışmalar, ve her zaman orada olan Hk hoca. Terapinin en önemli yanı belki de oradakiler eşcinsellik üzerine geliyor, ve her gün senin dünyandan farklı amaç için bir kişiyle tanışıyorsun, her birinde farklı bir dram, farklı bir psikolojik saldırıların sonuçları. Fransadan geleni mi anlatayım, Bulgaristandan geleni mi, Mersinden geleni mi, kendinden 15 yaş büyük biriyle sevgili olduğu için acı çeken kişiyi mi, ve odaya geçip bu kişiler ile HK hocanın önündeki üçlü-dörtlü konuşmaları mı.
 
 
 
Selametle.
 
 

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4097
    • Profili Görüntüle
 
ELVEDA ONLİNE HAREM ! KÜÇÜK CANAVAR ÖLDÜ.
 
Kendim için yeterince irademi koyamayıp bir takım alışkanlıklarımdan henüz vazgeçememiş olsam da yaşamda güzel şeylerde olmaktadır. Sahip olamasak da şu an şahit oluyorum. Kendisine tebrikler.
 
Cemiyetimizin bir başka danışanı olan göçmen arkadaşımızın anlattıkları hakikaten güzel gelişmelerdi. Kendisi 2 haftalık bir süre pornoyu izlememesi nedeniyle oldukça bundan keyif almaktaydı, gururluydu, esasında ben de bu noktada pornodan kurtulmak üzere bir kitabı henüz tamamlamış olup, sanırım sonunda zihnime bunu kabul ettirebildim. Aslında yazar, pornoyu kitabın sonlarında çamaşır suyuna benzetmiş, yani kötü olduğunu bile bile bunu içip aynı zamanda bundan kurtulmaya çalışan bir bağımlılığa dayandırmış.
 
Bu arkadaşla ortak yönümüz, ikimizin de daha küçük yaşlarda efendi, örnek çocuk olarak gösterilmiş olmanın verdiği rahatsızlıktı. Hatta HK, bunun üzerine eğer bir çocuğa uslu çocuk diyorlarsa – erkek çocuğuna- yakınlarını uyarın ileride eşcinsel olacaktır diye yorumda bulunmuştu.
 
Terapide porno bağımlılığımın gün yüzüne çıkması nedeniyle eşcinsellikten bile daha yıpratıcı bir eylem olan bu durumdan ayrılmam gerektiğinin önemi artmıştı.
 
İnsanlar, artan-düşen dolar kurunu, devlet başkanını, siyasi tartışmalar ile oyalanırken ben birey olarak benim için çok daha elzem olan bu hastalık üzerine gidiyordum. Kitaptan sonra bağımlılığın nasıl bir şey olduğunu çok iyi idrak etmiştim.
 
Porno bağımlısıyım şeklinde bir tespit yeterli olmayıp, bunun felsefesine inmek de gerekiyormuş. Söz konusu kitap, bizi porno eylemine götüren içimizde olan bir küçük canavardan bahsetmektedir ve savaşımız bu küçük canavara karşı olmaktadır.
 
Pornoyu kesin olarak hayatımızdan çıkarma konusunda karar aldıktan sonra ise bunun belirli bir sürede sancıları olacağı ve en sonunda bu hapishanden çıkacağımızı, özgür olacağımızı yani bu kölelikten azad olacağımız bir zaferi şahsen bana müjdelemişti. Artık; porno son online harem seansımdan sonra hayatımdan ebediyen çıkmıştır. Her bağımlılık, bir kere ile başlanan bir yoldur ve ben bu porno izlemeyi bir kere bile denemek için dahi olsa yapmayacağım, zaten kitap da bunları kafanda bitirmeni sağlıyor. 150 sayfayı 2 günde yoğun iş ortamına rağmen bitirmiştim.
 
Kitabı bitirmeden son online harem seansımı yapmıştım. Kitabı okudukça ne kadar iğrenç bir eylem içerisinde olduğumu çok daha iyi anlamıştım. 2 boyutlu piksellerdeki seks kölelerini röntgenleyerek tatmin olup, hayatın romantizmini kaçırıyordum. Çok üzücü.
 
Bu kitap ile beraber yine terapide HK tarafından, pornonun nasıl bir mantığının olduğunun anlatılması, teknik üzerine kurulu olup(gerçekte göremeyeceğimiz her açıdan videonun çekilmesi vs) nasıl aldatıcı olduğundan bahsedilmesi de pornoya karşı beni bilinçlendiriyordu ama teşhiş tek başına  bitiricilik olmamıştı, sadece uzatmaları oynuyordum, kitap ise bu maçı bitirmişti. Maçın kazananı, küçük canavarı topla birlikte kaleye sokan ben olmuştum.
 
Kitapta porno siteleri için online harem diye bahsediyor, ve bizim porno izlemedeki acınacak halimizi yüzümüze vuruyordu. 3 haftalık kritik süreci aşmak da sancısız olacak, umuyorum.
 
Cemiyetimizdeki göçmen arkadaş sadece porno izlememek değil, rüyalanmalarında da kadınlar ile birlikte olduğu bir dönüşüme de girmişti ve bunun ona verdiği his, oldukça güzelmiş. Aynı gece ben de bir yabancı kızın evine gidip kendisine ufaktan okşamalar yapıyordum ve bu benim için hoş bir deneyimdi. Aslında, rüyalarda bile bir kadına ilgi göstermek daha güzel duruyordu. Umarım erotik aşamaya da geçerim, porno ve mastürbasyon rüyalanmayı kesiyor, bu nedenle bir süre sadece kadın-erkek erotizmine yönelik yüzeysel şeyler izleyecek olup, mastürbasyon da yapmayacağım. Arkadaşımızın namaz kılmaya da başlamış olması ayrı güzel bir gelişmeydi.
 
Aslında bağımlılık öyle bir şey ki, kitapta şu sözle çok güzel bir örnek verilmiş,
 
Akıllı insanlar da dolandırılırlar ama sadece aptallar bu dolandırıcılığı öğrenmelerine rağmen kendilerini kandırmaya devam ederler
 
Yani, bile bile porno izlemek, aynı tuzağa tekrar tekrar düşmek ciddi aptallıktı.
 
Yine aynı kitapta güzel bir söz ise şöyleydi;
 
İyimser insanlar bardağın dolu tarafını görürler, kötümser insanlar bardağın boş tarafını görürler. Pornografi konusunda ise bardak tamamen boştur, ama kullanıcı (porno izleyicisi) onu dolu görür.
 
Pornoyla ilgili tek artı bir avantaj dahi yoktur demektedir yazar, ve böyle düşünmeyi beynin yıkanmasına bağlamaktadır.
 
Bugün işyerinde erkek arkadaşlarım ile daha normaldim ve daha konforluydum. Hatta biriyle dostane sarılmıştım ve tamamen kardeşçe bir eylemdi. Yani bu şu demekti, artık erkekler ile erkekçe muhabbet kuruyordum. Onlardan biriydim. Maskuline bir psikolojiyi elde ettikçe, bazı şeyler de kendiliğinden geliyordu. Hafta sonu normalde bir kız ile uzun süre geçirince sıkılan ben, 4-5 saat boyunca eğlenceli bir şekilde zaman geçirmiştik. Dev bir avm’de güzel mağazalara girip, bir kahveci de kahvelerimizi içtik, selfieler çekindik, yürüyüşe çıktık, bazı tarihi yapıtların ve deniz kenarının tadını çıkardık. Ayrılana kadar da oldukça samimiydik. O; benim normal arkadaşımdı ama daha kendimdim ve orada erkek rolündeki kişi bendim. Ve arkadaşım da olsa bir kız olması nedeniyle daha nezakete özen gösteriyordum ve bu da kızda eminim olumlu karşılanmıştır. Normalde, ezik,yıkık, olumsuz bir tip olarak onunla olurdum.
 
İlaç desteğinin de etkisiyle çok şükür, panik ataklar, sosyal fobiler azalmıştı, Yalnız kaldığımda ağır sancılara girmiyorum. Üstelik, kendimi meşgul etmeyi ve keyif almayı başarıyorum. 30 yaşında olup, evlenememiş olmakla barışmış durumdayım. Evlenmekten ziyade eşcinselliği tamamen yıkmanın daha önemli olduğuna inanıyorum. Daha 2-3 gün evvel, son online gay haremini yapmış olan benim, biz kız ile ne kadar etkileşim kurabileceğim (evlenmiş olsaydım) şaibeliydi.
 
Esasında tüm bu dönüşüm süreci komplekslerden arındığım bir şahsiyete beni götürüyordu. Yani, eşcinsel olarak barışık olmak ve bu ortamda yaşamak da muhtemeldir ki bir şahsiyet problemiydi.
 
Bir erkeğin beni ayartmasının mümkün olmayacağı bir dünyaya girerken, sapkın dünyadan veda etmenin hazıyla daha güçlü ve güvenle ileriye bakabileceğim.
 
Eşcinsellik bataklığından kurtulma konusunda çok dualarım olmuştu, bugün, bu yolu gösterenler ile birlikte ileriye daha umutla bakıyorum. Tıpkı, pornonun tek bir hamlede gündemimden ayrılması gibi bir gün de erkekler erotik anlamda gündemimden çıkacak ve bugün ki gibi erkekler ile sadece kardeşce biri gibi olmayı başarabileceğim.
 
Pozitif olan hayatımızdaki yenilikler, domino etkisi oluşturuyor ve yeni pozitifleri de getiriyor.
Cinsellik olmayan ama yine terapide de söylenen bir başka porno kategorisi olan, medya ve uzaklarda olan acıları da şu süreçte hayatımdan çıkarmayı başarıyorum yani toplumun çoğunluğunun aksine sağlıklı bireyler havuzuna dahil olacak motivasyonu da alıyorum. Çünkü, bir eşcinselin bu kimlikten arınması devrim niteliği taşır.
 
Herhangi bir türk haber sitesine, tv kanalına bu noktadan sonra tıpkı porno gibi girebileceğimi sanmıyorum. Çünkü, bilgilendirici olmayan bu içerikler sadece gerçeği manipüle etmek üzerine haber yapıyorlar. Felaket haberlerinde bile böyle. Uyutmak üzerine. Zihnimin berraklığı için medya pornosu da mümkün mertebe benden uzaktadır. Kaldı ki benim gündemim, onarım terapisi olup, tamamen kendime yatırım şeklinde olmak mecburiyetindedir. Gaylığı defnetmeden vatandaşlık bilincine sahip olmak benim için çok da tutarlı bir tavır olmaz. Düşman erkeklerden hoşlanırken vatan için onlarla savaşmam ne kadar da zor olurdu.
 
Bendeniz;
                                                   Homofobik bir sapkın eşcinsel, İnşallah eski eşcinsel
 
 
 
 
Selametle.
« Son Düzenleme: 21 Aralık 2021, 11:12:41 ös Gönderen: psikolog »

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4097
    • Profili Görüntüle
Memleket insanın mezarı ya da kendisinin ait olduğu bir yerdir
 
Yine yeni bir konuyla geliyorum masaya. Terapi sürecine eşcinsellik üzerine geldiğimden beri hep üzerine gitmem gereken yeni konular ortaya çıktı, aslında tüm bu mücadelem, takıntılarımdan arınıp, sade, simple bir hayat yaşama isteği.. yani için için kendimi yiyip bitirmeyi bırakıp, nefes almak, mutlu olmak, sevdiklerimle huzurlu zaman geçirmek, etrafımdaki insanlara da pozitif enerji vermek, kısacası ruhen de sağlıklı bir birey olmak üzerine…Temelinde bu şekilde adlandırmamış olsam da muhtemelen bunlar yatıyor, terapi sürecinde kendimle ilgili teşhislerden bazıları, tribünlere yaşayan bir insan olma, bir önceki yazımda üzerinde durduğum ve bir kitap ile bıçak gibi kestiğim porno izleme eylemlerim - insanlar porno bağımlılığı diyor ama ben bunu porno köleliği olarak hayatım boyunca tanımlayacağım - panik ataklarım, sosyal fobi rahatsızlığım.. Hele bir ara sosyal fobi; o kadar zirveydi ki araba kullanırken trafik ışığında durmak en büyük fobimdi, çünkü sağımda solumda duran araçlardaki insanlar ile göz teması anlamına geliyordu bu. Arabam vardı ama bu da bir eziyetti. Araba sahibi olmanın hazzı bile problemliydi.
 
Çok şehir gezdim, çok farklı insanlar ile bir arada oldum, farklı yerlerde uzun yerlerde yaşadım, üniversiteden beri ama sanırım hiçbir zaman değişemedim, hep sorunlu kişiliğim ile kendimi ifade etmem söz konusuydu, aslında nereye gidersem gideyim ben bir hastaydım. Temelinde eşcinselliğin getirmiş olduğu buhran da olsa kendiyle barışık olmayan bir insandım da ve bu bir sorundu. Kendimce değersiz olan ben, hiçbir yerde de değerli olamadım. Aslında başlarda her ortamda değer görürken, seviliyorken, tanındıkça ve bana alışmalarından itibaren değerimi yitirmeye hatta itilip kakılmaya bile gidiyordum. Başta insanların konuşma isteği olan biriyken, ne oluyordu da sevilmeyen biri haline dönüşüyordum. Çünkü, benim aslında değer vermeye değecek biri olmadığım anlaşılıyordu daha doğrusu kendilerine iyi gelmeyen bir insanı istemiyorlardı, çünkü doğal olmayan ve belirli bir süre sonra ilişkiyi sabote etmeye müsait biri oluyordum. Aslında çok arzuladığım geniş çevreyi de neden istediğimi bilmiyor olsam gerek. Sadece yalnız değilim şeklinde bir ispata ihtiyaç olduğumu düşünüyorum. Ancak, hayatıma birileri de girince onları kalıcı olarak tutamıyorum ki. Tüm bunlara rağmen kimyamın tuttuğu ve görüştüğüm dostlarım, akrabalarım halen var ama yoğun bir sosyal ilişkilerim olmaması da ekstra handikap olmakta. Üniversiteki sürekli bir araya gelinen günlerden uzaklaşmış olmak, şu anda sahip olunan birşeyi kaybetmenin verdiği bir acıya dönüşüyor. Hayatın, dostluğun romantimizmini kaçırmak gibi. Her ne kadar böyle düşünsem de şu an 4-5 arkadaş ile birlikte olacağım bir ortam da olmuş olsam, orada da sağlıklı olmazdım, yani iyileşmeden hasta bir adam, etrafını da hasta eder, sorun ise ortadan o hasta adamı kaldırmaktır, yani çağırmamaktır.
 
Dün akşam, seanstan sonra, bir dil değişim programından tanıştığım (önceki yazımda bahsettiğim kız ile de orada tanışmıştım), yabancı bir eleman ile buluştum, tamamen heteroseksüel bir etkileşim olup, kardeşim-kardeşim (bro , bro ) şeklinde bir görüşmeydi. Yalnız bu arkadaş Mo ile tanışmak biraz ufuk açıcı oldu. Mo, Muhammed’in kısaltılmış hali, kendisine o şekilde seslendiriyor.
 
Evvela, eşcinsel gözüyle bakarsam Mo, çekici, tatlı, sevimli ve fit bir genç, 25 yaşında.
 
Ama şu an ki kafamla bakarsam dün kafadengi bir arkadaş ile görüştüm. Her ne kadar sahip olduğu dış profili kendisine ekstra çekse de, bu niyeti taşımamış olmam benim adıma olumluydu. Yani erkek-erkeğe dostane bir sohbet etti.Hatta öyle ki normalde her buluşmadan sonra Kezban gibi aç gibi yazan ben, hiç yazmadım. Çünkü, bu insanlarda bence çok doğru karşılanmıyor, hele ki Mo’nun sevgilim olmadığını düşünürsek gerekli bir şey olmasa gerek, bu Kezban eylemlerden de arınmış olduğuma sevindim.
 
Mo, liseyi terk etmiş, Türkiye’ye fabrika işçisi olarak gelmiş, ülkesi Fas, İngilizceyi kendi kendine öğrenmiş, bence ruhu özgür biri. Varoştan çıkma. Zaten, Türkiye’ye gelme sebebi de yaşadığı mahalle ve ailesinin sürekli arkadaş grubuyla kavgalara, yumruklu dövüşlere katıldığı için bundan rahatsız olmaları, onun da onları dinlememesi ve bunu yapması, ama bir yerden sonra artık bir maceraya girmek istiyor, öylece geliyor, İstanbulda’da ondan önce buraya gelen bir arkadaşında kalıyor.
 
Mo özellikle bana hakikaten gitmek isteyeceğim güzel Fas şehirlerini de tanıttı, Merakeş, Kasablanka gibi. Mo’nun konuşması, İngilizcesi, tam tarif edemiyorum ama aslında onun karakteristik yapısı, sesinin tonu, beden dili, yaşama daha cesur bakan birini hissettirdi bana.
 
Üniversiteler okuduk, elit ortamlarda bulunduk ama bu elemandaki samimiyet, böyle ortamlarda olmuyordu.
 
Ekonomik durumuna rağmen (istifa etmiş), onun hür  mizacına imrendim. Beni beklerken sigara içişi bile, sigarayı bitirip atışı, onun için böyle nasıl desem, titanikteki varoş kesimden biri rolünü üstlenen Leonardo Di Kaprioyu anımsattı bana. Hatta ona en son dedim ki, bu sokak kültürü hakkında daha fazla, bir daha ki görüşmemizde konuşmak isterim,  o da, görünen o ki, bu konuyu daha çok sevdin, tamam dedi.
 
İkimizde birbirimize iyi adamlar olduğumuzu söyledik ve o, gerçekten bunda bir boşluk (şüphe) yok anlamında yorumda bulundu. Onu biraz bekletmiştim, kusura bakma filan demiştim mesaj ile, “bana adamım, tamamen okey, bunu salla” demişti.
 
Benim için en anlamlı tespiti ise şuydu, ona yılbaşı için bir arkadaşım bana planın var mı, müsait misin gibi sorular sormadan bu yılbaşı bizdesin dediğini anlattım. O da bana “dostum, biliyor musun, işte bu gerçek arkadaş, arkadaşlar asla sormaz” gibi bir şey demişti. Kafa kafaya iki kafadarın konuşması böyle yoğun geçerken, sosyal ve kalabalık bir ortamda , istiklalde bir kafe, son yarım saat yine ben baban ne iş yapıyor filan gibi salak salak sorular sormaya başladım. Bu arkadaşlığımızda bir sorun değildir ama insan ilişkilerinde bir noktadan sonra bazı şeyleri koruyamadığımı farkettim. Kızla (Aybükeyle) 2 saatlik görüşmemde de son anlar böyle olmuştu. Neden, son anlarda ortamı bozuyordum, aklım almıyor, bir an kopuyorum ve geri gelemiyorum. Halbuki en başta istiklal caddesini keyifli sohbetle 2 kere tur attığımızın farkında bile değildik, direkt bir yerde oturmaktı baştaki plan.
 
Aslında yazıma düğün fobim ve mezar memleketim ile ilgili yazmak niyetiyle girdim ama bunu bir sonraki terapi sonrasına bırakacağım. Çünkü, bu konu hakkında biraz düşünmeye ihtiyacım var.
 
Gay pornosu izlememe eylemim sürmektedir.  Çamaşır suyu içmeyi bıraktığım için de mutluyum.

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4097
    • Profili Görüntüle
Okaliptüs Yağı
 
Başlıkta neden böyle birşey yazıyor.. Açıklayayım..
 
Hayatıma bugün giren, daha önce hiç deneyimlemediğim bitkisel bir ürün.
Aktar gibi yerlerden tedarik edilebiliyor.
Bu ürünü, grip karşısındaki yararı nedeniyle edindim. Oldukça iyi geliyor demişlerdi, zaten hali hazırda sağlık ürünleri, kozmetik, temizlik ürünlerinde kullanılmaktaymış
 
Avustralya’da yetişen okaliptüs bitkisinden elde ediliyormuş. Üstelik cilde de uygulanabiliyor. Korona şüphesi yaşadığım şu günlerde, muhtemelen grip olan ben için rahatlattığını söyleyebilirim.
 
Okaliptüs yağını almak için en kolay yöntem benim adıma internetten sipariş vermekti. Kaygı yok çünkü.. Kimse görmüyor seni :D Bunun için de kargolanması, transfer süreci, dağıtıma çıkması gibi vakitler alması gerekecekti. Ama artık tek başına keyif alarak çarşı pazar gezen bir insan, bir yere sorup ordan Siirt fıstığını aldıktan sonra başka bir yerde şansını deneyip bu ürünü bulabiliyor :). Yastığıma da birkaç damla bıraktım ki, gece boyunca da ferahlatsın. Napalım yani şimdi bunu diyebilirsiniz, gereksiz detayları severim.
 
Üstelik, bu ürünün olacağını düşündüğüm satıcıdaki kız ile de müşteri-satıcı ilişkisinden daha fazla muhabbetimiz de oldu. Yani tanımadığım bir hatun ile esprili, akıcı bir muhabbet de kurmuştum. Tamamen doğaldı. Ana sohbet malzemesi de okaliptüs yağıydı tabiki. Siz, doları, siyasetçileri, eğitim sistemini konuşurken ben yaşamda olan güzel şeylerin peşindeyim artık. Ego yapmyı kontrol edemiyorum. Kibirsiz ego iyidir bence.. Güven verir.. Zaten herkes böyle yapsa siyasetin besleneceği ortam olmaz. İnce oldu sanırım. ;). Bu görüşlerim de medyayı bırakmaktan sonra oldu. Medyadan kurtulduktan sonra. Bırakmak, zayıf kalıyor..Medya = porno.. HK söylemişlerdi.
 
Bir okaliptüs yağını bir aktardan elde edebilme kararlılığı için dahi saplantılı, yoğun eşcinsel kimlik sahibi olan kişi ile iyileşmekte olan bir kişi arasında fark olabiliyor. Demem o ki, daha önce zor bulunan okaliptüs yağını almaya karar verdikten sonra belki 6 ay bekler, erinmediğim, irdelemediğim anları denk getirip anca öyle sahip olurdum. Şimdi ise sadece istemem yeterliydi (Özgürlük emojisi) . Yani istemem yeterli. Çünkü artık benim isteklerim; kaygılarımdan, paranoyalarımdan, pornolarımdan, eylemsizlik hallerimden daha güçlü.
 
Bundan 6 ay önce ben neden gayım, porno izlemekteyim, evlenemeyecek miyim, şunlar bunlar böyle oldu, yalnız mı kalıyorum, ebevenler ne düşünecek ki, sosyal medyada mı bulunmalıyım, yanlış mı konuştum, whatsappda mesaj yok ama bakmalıyım gibi takıntılı düşünceler, haller ile yoğunlaşırken şimdi ise her gün kendim için yeni bir şeyler yapmaktayım. Bu süreçte çok güzel bir online podcast olan erkekadam dinleyicisi ve sitelerinin okuyucusu oldum. Maskuline yön üzerine yoğunlaşıyorlar. Pisuvar da işeyin ki hetero yönünüz artsın. Bugünün anettotu da buydu. Her neyse…
 
Erkek-kadın romantizminin olduğu içerikleri hevesle izliyorum. Zaten pornoyu bırakmanın çok kolay yolu kitabını da erkekadam org’dan almıştım. Faydalı şeyler, şekil şema mı, dış görünüşü mü iyileştirecek ürünlerin peşinden koşuyorum. Kendiliğinden. Planlamıyorum.  Değişmeliyim diye bir planın sonucu değil. Parfüm aldım, artık kendim için birşeyler yapmaya çalışırken hiçbir şey beni durdurmuyor. Spor için program yapıyorum, gidiyorum da, yavaş da olsa. Çünkü, yavaş da olsa birşeyler yapmanın, hiçbir şey yapmamaktan iyi olduğunun fiiliyatta da bilincindeyim. Haftada 4 kere gitmeliyim diye başlasam, baştan caydırıcı olrdu, bu hedefi yakalayamadıkça. Ayrıca o spor mekanını da seviyorum. Bu mentaliteyi nasıl açıklarım bilemiyorum ama ben artık yaşamımı, farkında olmadan renklendirmeye çalışan ve bunları yaparken, eyleme geçerken 2.kez düşünmüyorum. Bir kararımı alırken, o kararımı sorgulatacak bir düşünceyi kafamda oluşturmuyorum. Sevmem ve istemem artık yeterlidir. Zaten bu ruh halinde olan bir insan ancak sosyalleşebiliyor, sevilebiliyor, sağlıklı iletişim kurabiliyor. Öbür türlü suratı sirke satan bir insan, ancak yalnız bırakılmayı hakkediyormuş.
 
Yalnızca şehir içi, dışı seyahatlerimde bile farkında olmadan birileriyle az da olsa sohbetim oluyor. Kendiliğinden. Tek seferlik arkadaşlıklar. Yoldaşlar.
 
İnsanlar bana soru soruyor. Bir albenim mi var, sadece bugün 3 kişi bana bir yere gitmeyle ilgili soru sordu. Normalde soran bendim :D Geçen günlerde ise, kafam esti, bir telefon araması yaptım, hey dostum yine taksime geliyorum, hazır ol dedim ve gittim. Daha önce ki yazılarımda bahsettiğim Ko karakteriyle. Plan yoktu. Bu sefer erken gidip meydanda bekleyen bendim. Meydanda beklerken insanlar, kalabalıklar, işyerinden insanların orda bulunma ihtimali, görülme, yabancı biriyle buluşmayı sorgulama vs gibi eski ben düşünürdüm. Şimdiki bu adam ise bunları düşünmedi, sadece taksim camiinin hilalın kadrajına girdiği manzarasını keyifle izledi. Hafif esintili güzel bir akşamdı. Ko, 20 dakika geç geldiğinde ise ona şunu söyledim
“ Düşündüm ki yakın bir yerden değil, Kasablankadan geliyorsun” ..Espriyi geliştirmem lazım ama..fisandan mı geliyorsun her kültürde anlaşılmıyor :D Mesele bile yapmadım, sonrası ise taksim istiklal ve mekanlar oldukça keyifliydi. Bu akşamdan bile çok fazla gözlem çıkarılabilir. Herşeyi de yazarsam Hk’nın kütüphanesindeki gibi kitaplıkları dolduracak kadar kitap çıkar heralde. Bari ödünç alsak ara ara, bir haftada okuyup geri versek, emanete sahip olma bilinciyle. 
 
Her neyse halen hafta bitmiş değil ve lgbt , eşcinsellik, benim ne aşamada olduğum gibi düşünceleri hepten dökmek yerine bu sefer günlük yaşamdan esanteler sunmayı tercih ettim. Umarım okuyucuyu sıkmamış ve önceki yazılarıma göre ruh halimin yansımasının karşılaştırmasını ise kamooyunun takdirine bırakıyorum.
 
Bir de şey dicem :
 
Kızları seviyorum. İyi ki varlar
 
Gizli Mühendis,
 
Bye

Mavi34

  • Newbie
  • *
  • İleti: 3
    • Profili Görüntüle
Umut ve ders verici bir yazı başarılar yolun açık olsun baya bir ders çıkardım kendime bu yazıdan

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4097
    • Profili Görüntüle
Bataklığa dönüş tehlikesi
 
Bu hafta başı itibariyle iki olumsuz olay yaşadım, Pazar ve Salı akşamları, ama tamamen kontrolümün dışında gerçekleşti gibi..Tahmin de edebilirsiniz ki, pornoya düşmekti.2 farklı günde 1’er kez olmak üzere 2 kere bunu izledim.
 
Öncelikle bunca aradan sonra neden izledim, bilmiyorum, ilk pornoyu izlediğimin ertesi günü izlediğim görüntüler nedeniyle görüntülere karşı tiksinçlik hissettim, bugün izlediğimde ise izlemek için izlemiş gibiydim.
 
Esasında pornoya ara vermeden önce her porno izlemenin bana bir zararı yok gibi olup, enerjimi azaltan, garip, hobimsi bir eylemken son izlediğim pornoların nasıl birden günlük ruh halimi yıpratıcı bir şey olduğunu farketmemle neticelendi. Yani diyorum ki, porno izlemeyerek çok şey kazanmışım, porno izleyerek de hiçbir şey kazanmıyormuşum. 2 gün sadece saçmaladım o kadar. 2 gün olumsuz hava koşullarından spor salonuna gidememin etkisi de oldu bunda, yalnız kalmak vs, bu hatayı yaptım, ancak dersimi daha öncekinden çok daha iyi aldığım aşikar. Hatta ilk kez pornodan sonra pişmanlık ya da şu düşünceler yoktu; ben bunu izledim ama nasıl bırakacağım, nasıl bu bataklıktan çıkacağım düşüncelerine bile girmedim. Geldim, gördüm ve bu sefer tam anlamıyla kapıyı dışardan kapatarak bu dünyayı terk ediyorum. Sadece bir kere izlemem bile panik atak, kaygı gibi nagatif sanrılarımı uyandırma potansiyelini gösterdi. Hakikaten küçümsenmeyecek şekilde tehlikesi büyük olan bir şeymiş bu. Evet, kararlılığımdan taviz vermek kötü gibi görünse de düşmanımı çok daha iyi tanımama, analiz etmeme sebep olduğu için de güzel bir deneyim oldu. Daha önce de bıraktım, ettim dedim, ne oldu da şimdi döndüm ,tekrar dönmeyecek misin, diye bir düşünce belirebilir. Halen birazcık zayıfmışım ama şimdi çok daha güçlüyüm. Bir kere izlemenin bile hemen herşeyi değiştirebildiğini anladıktan sonra… Çok sinsi bir düşmanmış, buna şüphe yokmuş.. Şimdi tekrar bu 2 günden önceki yüzmeye, fitnessa, sosyal hayata devam ..Küçük canavarın son çırpınışlarını da kıldığımız, başladığımız, tövbesini ettiğimiz ibadetlerimle tamamıyla ezdim, cesedini bile bu sefer yakınımda da değil, oldukça uzaklara bir yerlere attım. Aslında biraz da zafer sarhoşuydum ama bu zafiyetimin de beni aldatmasına izin vermeyeceğim. Gerçekten pornoda hiç bir şey yokmuş. 2 hafta iyi dayanmışım diye bir düşünce yerine artık dayanılacak bir şey olmadığına bile eminim. Benle alakası olmayan dünyanın herhangi bir yerinde olan bir olaydan farksız değil artık benim için. Telefonumdan ulaşılabilir olmasının bile bir önemi kalmadı, çünkü ulaşmak için bir çaba sarfedeceğim noktasında da bir aksiyon geliştirebileceğim şeklindeki düşüncelerim, çok çok ötede. Elveda yani bu tür websitelere.
 
Son terapimde anlattıklarım ve olayları yorumlayış şeklindeki farklılıklarım nedeniyle HK’dan iyileşme belirtileri olarak dönüş almak beni çok mutlu etmişti.. Kendisi anlattıklarıma istinaden aynen şunu söylemişti, “artık iyileşiyorsun”.. ve ben daha ileri aşamaya yönelik merak ettiğim birkaç şey sordum, kendisi de bunun nasıl olduğunu anlatmakdan ziyade olduğunu gözlemliyoruz demişti.. Şahsi düşüncem, söylediği bu şeyde de haklıydı, ben nasıl tribünleri ciddi anlamda kaldırdım (elalem ne der vs), pornoyu nasıl bıraktım, spora gitmeyi nasıl bırakamıyorum, olayları nasıl böyle karşılıyor ve yorumluyorum, bunlar nasıl oldu diye sorulacak olursa buna bir cevap yok..mutlaka Hk, açıklamalarını yapıyorlardır işin uzman olmasına binayen vs haliyle ama benim diyeceğim şu ki; oluyormuş..herşey insanın kendine değer vererek, vermeyi oluşturacak ortamını oluşturmayla başlıyormuş.. Bu zamana kadar niye evlenmedim, geri kaldım vs derken (etrafımın ittirmesinden kaynaklı kaygılar) şimdi ise iyi ki hazır olmadığım bir yola girmemişim diyorum.. Aslında ben bir hastaymışım ve giriceğim yol da hastalıklı olacaktı belki de.. Birşeyleri yapmayı istiyorum, birşeylerden geri kalmamalıyım diyorum, bir taraftan birşeyleri arzuluyorum, ama sahip olduklarımla nasıl mutlu olacağımı ve anlamdıracağımı bilmiyormuşum. Herşeyi anlamsızlaştırma konusunda ciddi bir çaba sarfediyormuşum meğer.. Şimdi olası evliliğimi dahi daha güçlü karşılayabileceğime inanıyorum..
 
 
Hatta şimdi etrafımda daha önce benim yaşadığım şeyleri yaşadığını düşündüğüm insanları anlayabiliyorum. Bugün, sosyal kaygısı olan bir kızın karşısında oturuyordum ve hiç rahat değildi kalabalıkta, ben de tektim ama oldukça rahattım, umursamıyordum bile .. Kız ise 2-3 ay önceki bendi. Hastalıklı genç bir insanı da benzer şekilde dışarda gözlemledim ve ben de öyle olduğumu, onun gibi olduğumu hatırladım. Bunlara takılmak çok önemli olmayabilir ama bu dünyada bu tür şeyleri yaşayan yalnız biri değilmişim aslında bugüne kadar .. Önceden kendi sorunlu halimden bunları gözlemleyemiyordum. Şimdi ise gözlerim daha açık ve onlara göre bu sorunları aşmış kişi pozisyonunda olduğuma inanıyorum. Belki de bu şey gibidir, ben özgüvenli oldum, özgüveni düşük profiller bana kendini belli ediyor artık.
 
Bilmediğim bir şehirde, hiç bilmediğim ama muhabbetinin kardeşçe olduğu bir insan ile bile İstanbul’u gezebiliyorum. Pazar günleri evde oturup, porno izleyip, tüm gün eve kapandığım günler bile uçtu gitti. Hatta bu Pazar öğleden sonra 2de uyandım, bu kadar kaygısız, uzun bir süre uyuduğum zamanı bile hatırlamıyorum, geç yatmış olsam da böyle uyuyabilmek kıymetliydi.
 
Önceden en küçük esprili bir laf gönderilmesinde parlayan ben, kolay kolay alınmıyorum, hatta savuşturabiliyorum, yeri geliyor bunu eğlenceli hale bile dönüştürebiliyorum. İnsanın ilişkilerini eziklemesi de kendi ezikliğinden kaynaklanıyormuş meğer. Ah bunu şimdi anlamak, ne üzücü…Niye derseniz onca yıllar böyle geçti de ondan..
 
Aslında ben neden eşcinsel olmuşum, bu bile mantık dışı geliyor, çok da gerekli bir şey değilmiş, kadınlara hislerim gelişmemiş olsa bile eşcinsel olmamak yani asexual olup, homoseksual olmamak çok daha değerli ve sağlıklı bir şey olsa gerekmiş. Eşcinselliği mantıksal bir zeminde değerlendirmek hakikaten zor..Şu an bunu aşk, kontrol edilemeyen hisler, erkek erkeğe aşk vardır şeklindeki çerçevelerden değerlendirmek oldukça sığ kalıyor. Çünkü eşcinsel kimliğimi yıktıkça, bu kimliğin manasızlığı da ortaya çıkıyor. Yani şey gibi ,aslında eşcinsellik diye bir şey yok sanki de, bir şey seni eşcinselmiş gibi davrandırıyormuş gibi ve bunu tespitleyemezsen ona dönüşüyorsun..ama yine de bir sorun olduğunu biliyorsun, ne yapacağını anlayamıyorsun gibi. Ta ki, onla gerçek mana da yüzleşene dek…o perde kalkana dek…. Erkek erkeğe aşk var bu arada ama bu penis-anüs teması, dudak dudağa öpüşme, sarılma noktasında değil, dostane, kardeşçe, arkadaşça..
 
Bu bağın erotikleşmesi, psikolojik bir yıkım oluyor, penisli penisliyi tamamlamaz .. Bu hafta tesadüfen okuduğum bir Ayet, Kuran-ı Kerim’den… Neden kadınlar :
 
“İçinizden, kendileriyle huzura kavuşacağınız eşler yaratıp; aranızda muhabbet ve rahmet var etmesi, O’nun varlığının belgelerindendir. Bunlarda, düşünen millet için dersler vardır”

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4097
    • Profili Görüntüle
Sadist, mazoşist kişilik yapısında var olan özellikler, eşcinsellik, aile nedenli travma, çocukluk travmaları, sosyal travmalar, ilerlemiş sosyal fobi, panik atak, obsesif bozukluklar, depresyon, yalnızlık korkusu, yıpranmış vücut yapısı, porno bağımlılığı, Venedik ölüm filmindeki karakter gibi saplantılı düşkünlük …,,
 
Eşcinsellik üzerine danıştığım terapi boyunca yukarıda yazdığım sorunlar terapistin süreç içerisinde gün yüzüne çıkardığı problemlerimdi Tabiki herkesin belli mental sorunları vardır ve bunlar o kişinin bir parçası da olabilir ancak sanıyorum sorunlar, mental sağlığı ciddi anlamda tehdit etmeye başlayana dek insanın gündemine yerleşiyor. Hatta İstanbul’da zaman zaman birşeyler içmek için bir araya oturduğum arkadaşıma bende bir takım kişilik bozuklukları var ve bunu öğrenmek için şöyle bir ücret bile ödüyorum diye espriye vuracak şekilde kendisiyle sohbetimde, bu hetero arkadaş bana “biz hepimizde var bundan,salla” demesi hem komiğime hem de vurdumduymaz tavrı hoşuma gitmişti. Aslında heterolar son seansda da konuştuğumuz üzere sorunlarını ya da nasıl karakterleri olduğuyla ilgili aşırı duygusal konuşmalarda olmuyorlar.
 
Panik atak rahatsızlığının artık ciddi ciddi günlük yaşamımı olumsuz etkilemeye başladığı, gay pornoyla yatıp kalktığım bir karantina döneminde bir başka sıkıntı olan geylik durumunun getirdiği buhranla beraber bir destek arayışına girerek neredeyse 1 yıla yaklaşan bir sürece yani HK’ya danışma sürecine başlamıştım. Aslında bu sürecin ilk ayları başka şehirden gidip gelen ben, yaklaşık 4-5 aydırda İstanbul’a taşınmış bir kişi olarak terapi yerine gidip gelmekteyim. Şu ana dek ki 20 üzerindeki seanslarda nokta atışlar hep oldu yani demek isterim ki, kırılma anları, farkında olunan, yüzleşilen, aşılan bir çok konu oldu, şüpheler de oldu, grup terapileri deneyimledik, herkes gey olmayan homo kardeşlerimdi orada, orda tanışıp bir süre chatleşip bir anda bıçak gibi kesilen sohbetlerim de oldu. Ama ilk telefon konuşması hep hafızamda belirgin bir şekilde yer edinmektedir. Ocak 2020 zamanında HK’yı arayıp bu konu üzerine danışmak istiyorum dedim, kendisi kısa bir şekilde kliniğin konumunu, özet yazı gibi talepleri aktararak, kısa bir telefon görüşmesi yapmıştım. Ama ben tabi ki sorgulayacaktım, HK telefonu kapatmadan ancak bunun doğuştan ve değiştirilmesi mümkün olmayan bir durum olduğunu söylemekteler, bu açıdan nasıl bakacağız diye sorduğumda bir tane bulunmuş eşcinsellik geni olmadığını ve bu onarım terapisi sürecini tamamlamış eski bir danışanın numarasını vererek bu güzel kardeşimle görüşmemi istedi. Adı M.
 
M, tüm yaşadıklarını anlatırken ve şu anda nasıl hissettiğini vs paylaşırken şu an bu yazıları yazan kişi yani ben, ilk kez bu konu özelinde ciddi ciddi umutlu hissetmeye başlıyordu ve M’nin tüm samimiyetiyle söylediği şu ifadeler ise ben de bir dirilişin ayak seslerine olan yakınlığımı hissetmemi sağlamıştı. “İmkansız sanıyorsun bunun değişmesini ama imkansız olmadığını kendin görüyorsun, yani kadınlardan hoşlanabiliyorsun, karşı cinse eğilimin oluyor” ve M’nin kadın cinsel organına karşı ilk uyarılmaları çocukluğundaki tacizcisine bağırıp çağırması yani onunla yüzleşmesiyle başlıyor ve o kişi özür diliyor. Bir nevi, M’yi de hepimizi de bir şekilde bazı kontrolümüz dışında olan bu olayların böyle bir kimlik geliştirdiği bir durum ortaya çıkmış oluyordu. Hatta M’nin böyle umut dolu konuşma yapması ben de o an bu HK denen kişi bir tüccar, M de onun belki de gerçek oğlu, ve insanları kandırarak böyle bir şeyler yapıyorlar gibi yersiz düşüncelere bile itmişti.
 
İlk seansa gidiyoruz, heyecan, oraya benzer sebeplerle gelmiş bir iki danışan, napıyorum burada hissi ve vay be geldim mi düşünceleri arasında odaya alınıyorum. Zaten bu ilk görüşmede ne olduğumun anlaşılmaya çalışılması nedeniyle bana, benle ilgili yazım ve o anki cevaplarım temelinde bir takım çıkarımlarda bulunuluyor.
Evet, kadın-erkek ilişkisi anlamında felaket olan hatta böyle bir ilişkinin bile olmadığı anne baba ebevenyler, ve ebevenylerimin yükleyemediği bir takım noksanlıklar sonunda gelişen yumuşak karakter, kız gibi olma çocuklukta, şimdi feminenliğim yok, sonra itilip kakılma ama aynı zamanda zeki olmak ve zaman zaman sevilmek de,kıskanılmak da, kısacası tam anlamıyla tutunamayan, tutunmaya çalışan, bu esnada da erkek kümesinin dışında kalmak, sonra üniversite yıllarında bu kümese girmeyi başarıp, karşı cinse hiç gidemeyip, yine yine savrulan, asosyal bir kişiliğe bürünen ve en sonunda da zorlu meslek hayatına başlayan, monoton yaşama dahil olan sorunlu bir kişi..
 
Eşcinsellik, porno, asosyallik, panik atak buhranıyla yaşarken bir de 30 yaş sendormu ve evlenememe, yalnızlık sendromları hayatımın ortasına yerleşiyordu. Ve hepsini geçtim,son 3-4 yılımda kendimi onlarla kıyaslayınca onlara göre oldukça iyi olduğum aşırı sorunlu insanlar ile çalışarak kilo alan, çöken birine dönüşüyordum. Evet çok samimi arkadaşım vardı, güzel bir şehirde yaşıyordum, arkadaş grubum bile olmuştu orda, benim oradaki deniz kenarındaki yaşamıma gıptayla bakıyorlardı lakin bilmiyorlardı ki bu kişi, lokasyon farketmeksizin pis şeyler izliyordum, zihin bulanık, duygular ölmüş, şimdi bunları bu şekilde ifade etmenin manası ne biliyor musunuz? Artık kendimin o halini görebiliyorum yani problemi çözmüş oluyorum, Her neyse, iş tam anlamıyla felaketti ve insanı hasta eden cinstendi. Bu sorunlar ile boğuşurken böyle bir ortamda bulunmak yapılacak en son şey olmalıydı belki de, orada durma motivasyonu da işsiz kalmama, kariyer beklentileri, işi tamamlamak vesaireydi ve sinir hastası olup çıkacaktık. Neyse ki oranın son dönemlerinde HK süreci başlamıştı ki yaşamıma anlamlı bir yol çıkıvermişti. Sabah erken saatlerde çıkıp deniz-kara-demir yolu kullanarak oraya ulaşmak kıymetli bir serüvendi. Aslında bu yolculuk belki de kendime yolculuktu. Eşcinsel kimliği tarihe gömecek serüvenin seyahetleriydi. Hatta seansa girip direkt döndüğüm bile oluyordu. Ve yine bu seans yolculuğunda yolculukta tanıştığım birinin evinde kaldığım sürede kendisi benim adıma iş başvuruları yapıyor, sonuç alıyorum, ve onun yakınında bir yerde eve çıkıyorum, bir seyahat ile tüm yaşam alanımı da değiştiriyordum. Üstelik bu sefer ki iş nitelikli, değerli hissettiren,saygılı bir ortam ve İstanbul’du
 
Şimdi bu adam iyi bir yüzücü, spor yapan, 3D oyunlar oynayan, zaman zaman yeni insanlar ile buluşan, bu hareketli yaşam nedeniyle yorulan birisi ama mental olarak değil, fiziksel olarak ve bu da çok keyifli.
 
Kısacası oluyor…
 
 
 

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4097
    • Profili Görüntüle
İKİNCİ GÖZ
 
Bazı şeyleri görmek için hakikaten profesyonel destek alınması gerekliliği, oldukça açık ve net ki, ve profesyonel bölümden aldıklarını yaşamına aktardığın, sonuç aldığın zaman ve de inandığın yolda ilerleme konusunda vazgeçmediğini gördüğün zaman, işte o zaman saadet geliyor. Saadetin gelmesi aslında sadece şuna da bağlı değilmiş, eşcinsel hislerim vardı, artık vajinadan haz alıyorum dolayısıyla şimdi mutluyum demek ile de olmuyor.  Bunu şöyle örnekleyeyim, en son terapiye gittiğimde oğlunu getiren bir akademisyenin cümlesi deyim yerindeyse benim için yaşamın özeti niteliğindeydi hatta öyle ki bu eşcinsellikteki yanılgıya, porno izlemeye ihtiyaç duyulan durumun, daha da fazlası heteroseksüel ilişkide bile vajina endeksli bir hayatın nasıl bir psikolojik rahatsızlık olarak tanımlanabileceğini anlatan bir cümleydi.
 
Muhterem demişti ki, hazla mutluluğu karıştırıyorlar. Yani açık konuşacak olursam, bence şöyle ki, göt sikmekten zevk almak o an için bir zevktir ve bu zevki yaşamak için kendini gey kalıplarına sokup, bunda inat edip yaşamdan mutluluk beklemek ciddi bir yanılgıdır. Eğer binlerce vaka üzerinde çalışan Nikolas’ın kitabını okursanız, istatiksel olarak gey ilişkilerde mutlu bir birlikteliklere örnek olacak sayının noksanlığı konusundaki duruma da şahit olursunuz. Nikolas, erkek erkeğe aşktaki zafiyetleri, buradaki hastalıklı psikolojiyi kitabında zaten o kadar uzun uzadıya anlatıyor ki burada benim anladıklarımı yazmam zayıf kalacaktır. Nikolas bunları; Lgtb’ lilerin iddia ettiği gibi cahilliğinden, bağnazlığından, bilim dışı olmasından değil, Freud’dan beri gelen psikoloji büyüklerini de referans alarak ve gerçek örnekler üzerinden yazıyor. Peki bunlar yazılanlar, çizilenler olarak görülebilir. Ben bu hikayeyi nasıl kendimde doğruluyorum. İstanbul’a geldiğimden beri evimi de paylaşacak şekilde henüz yeni tanıdığım iki farklı erkekle farklı zamanlarda ve profillerinin de bana uyduğu kişiler ile gezdim, tozdum, yedim, içtim. Bir nevi bu insanlara belli yatırımlar yaptım, sonuç olarak ne geçmişimin olduğu, ne de dünyalarımızın tuttuğu bu genç kardeşlerim ile sağlıklı bir birlikteliğimiz olmadı, olmuyor da. Ama paralel evrende (yani şu an ki heteroseksüel yönümü yaşadığım hayatımda) bir kıza bağlanmış durumdayım ve flörtteyim. Müteahhite olduğumuz kamu kurumunda çalışan, mesleki olarak da yakın olan, kafalarımızın da uyduğu bir insan. Dualar ediyordum ve sanırım böyle güzel kalpli, beni tamamlayan bir insan,kısmet karşıma çıktı. Şimdi dualarımda artık o var. Bu kısmete yaklaşmam ise bıraktığım pornolar, değişen mentalitem, azalan feminen yönlerim  (pasif arzular) sonucu ortaya çıktı. Daha önce hiç olmayan bir şey oldu, bu kişiyle olan yoğun konuşma ihtiyacımın sebepsiz yere peşinden koştum ve bodozlama ofisindeyken saatlerini alacak şekilde eyleme döktüm. Tüm bu 2-3 haftalık sürecinde tüm dünyam o oldu. Artık ben yaşama yalnızca kendi penceremden değil, bir birlikteliğin penceresinden bakıyorum. Buna da yüzde yüz eminim.
 
Ayriyeten takmamayı öğrendim, eril-dişil kavramlarındaki ayrımı öğrendim,sahip olduğum cinsiyetin ne olduğunu anlamaya çalıştım, anaç tarafım eriyor da eriyor. Maskülinlik üzerine yoğunlaştım, sporu son 2 aydır hiç aksatmadım, gün aşırı gittim, sporda inançlı bir kardeşimle tanıştım hem bana ittirici arkadaş oldu, hem de spordan sonra içtiğimiz çaylarda bu cahil ama temiz kardeşimin bu saflığı benim çocukluktaki kimliğime ayna gibiydi, özüme dönüyordum ve özüm olarak da o kızla konuşuyordum. Ve bu kızla ilerlersem nelerle karşılaşırsam endişesi de yok, o kadar da güven verdi, herşey aktığı gibi, insanlara anlatmıyorum bile çünkü biliyorum ki aşk, iki kişilik. Hatta onun odasındayken yöneticim de geldi, konuştuğum kişiyle işle ilgili bir şey sormak için, biz ikimizin alakasız şekilde öyle samimi bir muhabbet de görünce duruma da uyandı, şimdi her seferinde hadi sen oraya diyor, sanki ima eder gibi, direkt diyemiyor da tabi, akıllı ve kurnaz bir insan ama mesaj veriyor J İşte erkek için güzel olan şeyler bunlar, kadınlar. Birisini sevmek ve bu sevginde desteklenmek. Gerçekci olalım, Merti , Berkeyi sevdiğim zaman hiçbir zaman çevremdeki insanlarının da takdirini almayacağım ilişkim üzerine. Aşk, heteroseksüellerde dahi sorgulanıyorken insanları böyle birlikteliklere şartlandırmak ve gerçek mutluluğu göstermemeye çalışmak, onların ideolojilerine hizmet ediyor. Şöyle özetliyim , hristiyan bir insanın Müslümanlıkla hak dinle tanışmadan göçüp gitmesini nasıl üzücü buluyorsak, geyin erkek-kadın tabiatı üzerine kurulu doğayı da tatman gitmesi de öyle üzücüdür.
 
Orucuz ve açız, iftara kadar bu kadar çıktı.