Gönderen Konu: EŞCİNSELLİK TEDAVİSİ - NUMARA 6 ( ALTI ÜSTÜ EŞCİNSEL HAYAT )  (Okunma sayısı 20626 defa)

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4099
    • Profili Görüntüle
27 Mart 2011 Pazar akşamı TV5 Ana Haber Bültenindeki söyleşide
"eşcinsellik hakkında"
gündemdeki eşcinsel parti adaylarının varlığını konu alarak konuşma yaptı.

https://www.youtube.com/watch?v=RfEz-dYRwyU&list=UUEDADUolmKuMyWGRunC3UhQ&index=9


26/12/2011 tarihli Radikal Gazetesinde sitemiz ve eşcinsel terapiler hakkında
yayınlanan makaleye ulaşmak için tıklayınız

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1073587&Yazar=PINAR_OGUNC&Date=26.12.2011&CategoryID=97#


NUMARA 6


Dört tane pozitif tamsayı böleni olan bu sayı çok sıradan öyle değil mi? Bazıları ona bir anlam veya değer yüklemiyorsa tabi. O birisi bensem değerli bir sayı oluverir. Anlatacağım o değeri. Ben anlamak için bu yaşıma kadar bekledim. Az sabredin…


« Son Düzenleme: 25 Temmuz 2022, 01:32:54 ös Gönderen: psikolog »

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4099
    • Profili Görüntüle
Ynt: EŞCİNSELLİK TEDAVİSİ - NUMARA 6 ( ALTI ÜSTÜ HAYAT )
« Yanıtla #1 : 13 Kasım 2010, 01:10:50 öö »
Kulaklarımda su sesi var. Kalbimde acı, gözlerimde sabun köpüğü ve gözyaşları. Çıplağım, duştayım. Karıştı hıçkırıklarım su sesine. Kimse duymadı beni. Cildim buruştu, sıcak su cildimi ve yüreğimdeki düğümleri gevşetiyordu. Engel olamıyordum ağlamaya. Önce sabundan sandım sonra anladım başka bir acıdandı.
Duşum bitti, pencereyi açtım, serin bir rüzgâr esti. Bir hoş oldum, bir rahatladım. Toparlandım. Banyodan çıkarken yüzüm gülücük dağıtıyordu. Nil Karaibrahimgil şarkısı dinlemiş gibi.
Bir çizgi animasyon filmde farenin biri eliyle bir kitabı başının üstünde tutarak camdan atlıyordu. Cam kırıkları arasında resim donuyor ve kahramanımız:
-İştee.. bu benim. Hayatımı biraz gözden geçirmem gerektiği ortada. Diyordu.
Bu farenin yaptığı şeyi şimdi benim yapmam gerekiyor. Nerden başlamalı anlatmaya? En iyisi en başından anlatmalı. Filmi başa saralım. Öyle ya kaçırdınız başını. Üzülmeyin! Kaçıranlar ve tekrar izlemek isteyenler için yine yayınlıyoruz.













https://www.youtube.com/watch?v=xL4ZIira7Hg&list=UUkA-6Jvq86MgFMh60Z-_EQQ&index=7




« Son Düzenleme: 25 Temmuz 2022, 01:33:43 ös Gönderen: psikolog »

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4099
    • Profili Görüntüle
Ynt: EŞCİNSELLİK TEDAVİSİ - NUMARA 6 ( ALTI ÜSTÜ HAYAT )
« Yanıtla #2 : 13 Kasım 2010, 01:11:40 öö »
6+ (ALTI ÜSTÜ HAYAT)


İşte bu benim. Abimle iki vişne ağacı arasında hazır olda bekliyoruz. Amcam resmimizi çekecek. Az aşağıdaki amcam oluyor.
Bir tane abim ve iki tane ablam var. Annem dengeyi tutturmuş. Bir şeyin haricinde! Diğer kardeşlerim arasında 1,5 yaş var ama abimle benim aramda 6 yıl var. İşte ilk tesadüf!
Bahçeli, tek katlı, gecekondu mahallesinde bir evimiz vardı. Yıllarca dünyanın bu bahçeden ibaret olduğunu zannederdim. Biraz büyüyüp, cesaret kazanınca başka sokakları keşfediyordum. Bu keşif sonrasında böbürlenirdim gördüğüm şeyleri arkadaşlarıma anlatırken.
Okul öncesi dönemimde oyuncaklarımla oynamayı çok severdim. Kuytu yerlerde oynamak çok keyif verirdi. Divan altı, masa dibi… vb. Arkadaşlarım beni çok severdi. Eğlenceli, komik biriydim. Çocukça cilveler, taklitler yaparak büyük-küçük herkesi eğlendirirdim. Sanatçılık doğuştan geliyor yani.
Yaptığım taklitlerin, cilvelerin dozunu çok kaçırmışım demek ki. Bazıları erkek olmadığımı düşünmeye başlamış. Daha doğrusu bundan şüphe duymaya başlamıştı. Erkek olduğumu onlara ispatlamam için en sevdiğim arkadaşım Hasan’ı dövmemi istiyorlardı, abim yaşındaki insanlar. Küçükken onlar için yapmam gereken bu ispatı ara ara yineleyecektim. Şimdi ise kendime yapmam gerekiyor. Nihayetinde Hasan’ı altıma almayı becermiş, hareketsiz tutmayı başarmıştım. Ardından alkışlar, tebrikler beni mutlu etmeye yetmedi. Sebepsiz yere arkadaşımın canını yakmıştım.
İşteee bu da benim babam. Her sabahın 7sinde yüzümü öpmekten tükürük içinde bırakıyor. Sakalı yüzümü acıtıyordu. Çok ağlardım bu sebeple.
Okul öncesi dönem gittikçe tükeniyordu. ‘Gelecek seneye okula yazdıracağız seni, oğlum çok çalışkan olacak’ diyen annemdir. Şu an gördüğünüz kişi o. Kulağıma çok hoş geliyordu ‘çalışkan’ kelimesi ama yinede dualarımda:
-Allah’ım okulda yer kalmasın da babam beni okula yazdıramasın. Diyordum.
Önlük, çanta, pantolon, ayakkabı, defter, kalem…vs alındı. Benim dışımda herkes mutlu ailede.
Okulun ilk günü, itinayla hazırlanıyorum bizimkiler tarafından. Evden çıktık, annemin avuçları içinde kayboluyordu küçük ellerim. Heyecanlıydım ve ilerde beni iyi şeylerin beklemediğini biliyor gibiydim avuçlarını sıkarken. Okulun bahçesindeyiz. Diğer sınıflar içeriye kendi sınıflarına girdiler. Sonra okul müdürü yere çömelip,

https://www.youtube.com/watch?v=xL4ZIira7Hg&list=UUkA-6Jvq86MgFMh60Z-_EQQ&index=7
« Son Düzenleme: 25 Temmuz 2022, 01:33:57 ös Gönderen: psikolog »

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4099
    • Profili Görüntüle
Ynt: EŞCİNSELLİK TEDAVİSİ - NUMARA 6 ( ALTI ÜSTÜ HAYAT )
« Yanıtla #3 : 13 Kasım 2010, 01:12:29 öö »
yere bakarak bir takım isimler okudu. Yerde yazılıydı sanki. İki sınıfa ayrıldık. Başımızda bir öğretmen aldı içeriye bizi. Annem:
-Bekliyorum seni burada, sen içeri gir çıkınca ben buradayım dedi.
İçeri girdik, sıralara oturduk. Pencereden dışarı baktık. Annelerimiz bizi bırakıp bahçenin kapısını dönüp gidiyorlardı. Canım yanmış gibi ağlıyordum sanki arı ısırmıştı. Annesinin kandırdığı bu ağlayan çocuk 6 yaşındaydı…

Gözyaşları içinde annemin dönüp gelmesini, beni almasını bekledim. Hayat devam ediyordu ve bahçenin kapısı açılmıyordu. Öğretmenimiz bir bayandı ve bir anne sevecenliğindeydi o ilk gün. Bu sevecenliği sayesinde ağlamayı kesmiş, ilk günden başlayan derse konsantre olmuştum. Zil çaldı, teneffüse çıkmamız gerekiyordu. Herkes çantasını toplayıp o şekilde çıkmaya çalıştı. Öğretmenimiz nazikçe:
-Sadece ara verdik, bakraç ders daha yapacağız. Şimdi çantalarınız sınıfta kalabilir. Merak etmeyin kimse çalmaz dedi.
Okulun ilk günü güzel geçti. Motivasyonum artmıştı. Evdeki herkese okulda çizdiğimiz düz ve yatay çizgileri gösterdim. Herkesten aferin almak gururlandırmıştı. İlk günler sınıfta tek kalmak zor oluyordu. Bir haftaya kadar ablam yanımda oturdu sınıfta. Daha sonra sadece giriş ve çıkışlarda yanımda oluyordu. En sonunda tek başıma (en azından mahalledeki arkadaşlarla birlikte) gidip gelebiliyordum.
Ödevlerin bazılarını unutuyordum. Okulda neden yapmadığım sorulduğunda ilk defa duyuyordum sanki bazı ödevleri. Bu olay sıklıkla yaşanınca o güne kadar ismi geçmeyen bir defteri almamızı rica etti öğretmenimiz. Defterin adı ‘not defteri’. Her gün ödevlerimizi bu küçük deftere yazacaktık. Eve gidince unutmayacaktık. Kollarım acıyordu ödev yapmaktan. Bazı ödevleri yapmak içimden gelmiyordu bu yüzden. Her gün bu kadar yorulduğumu gören annem, çalışkan öğrenci olduğumu düşünüyordu. Ona göre bu halim daim olmalıydı. Beni ders çalışmaktan alıkoyacak her şeyi ortamdan kaldırırdı. Televizyonu kapatır, ablalarımı yardımıma gönderirdi. Abimle ve babamla sadece akşamları görüşebiliyorduk.
Bir gün ödevlerimi bitirmiş ve oyun oynamak istemiştim. Oyuncaklarımı aradım. Evin hiçbir yerinde yoktu. Sonunda anneme sordum. Annem bütün oyuncakları sobaya attığını söyledi. Bunun üzerine ben:
-Fatoş’u da mı attın?
-Evet, onu niye bırakayım ki, hem senin ders çalışman gerekiyor artık. Oyuncak yasak sana.



https://www.youtube.com/watch?v=xL4ZIira7Hg&list=UUkA-6Jvq86MgFMh60Z-_EQQ&index=7
« Son Düzenleme: 25 Temmuz 2022, 01:34:08 ös Gönderen: psikolog »

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4099
    • Profili Görüntüle
Ynt: EŞCİNSELLİK TEDAVİSİ - NUMARA 6 ( ALTI ÜSTÜ HAYAT )
« Yanıtla #4 : 13 Kasım 2010, 01:13:21 öö »
Fatoş benim oyuncak köpeğimdi. Onu çok sevdiğimi biliyordu. Yinede sobaya atmıştı. Fatoş için üzülecek vaktim yoktu. Dedim ya ödevlerim vardı. Okul öncesi hayat geride kalmıştı.
Ödev yapmayı hiç sevmezdim. Benim aksime ödev yapmayı çok seven komşumuzun bir kızı vardı. Beraber yapardık ödevlerimizi, ‘hadi bir daha yazalım’ derdi. Çok severdi okulu ama niyeyse sınıfta kaldı.
Öğretmenimden bahsedeyim biraz. Saçları çenesini geçmez, saçının boyuna dikkat ederdi. Orta boylu ya da o yıllarda bizden uzundu. İncecik bir bedeni vardı, göğüsleri yok denecek kadar azdı. Dişilik özelliği pek yoktu. Okula başladığımızda 35 yaşındaydı. Mezun olduğumuzda 40 olmuştu ama hala bekârdı. Bakmakla yükümlü olduğu annesi, babası ve büyükbabası vardı. Tuncelili bir alevi ailenin kızıydı. Etek boyu hep diz kapaklarındaydı. Disiplini seven kuralcı bir yapısı vardı.
Tahtadayım, bir takım heceler var tahtada, onları okutuyor bana. Bir tanesine geldim, tıkandım. Yanlış yapınca olacakları tahmin edebiliyorum. Öğretmenimiz çok kızardı. Hata yapılmasına tahammülü yoktu.. gözümü kapattım ve heceyi söyledim. Yanlış da olsa şansımı deneyeyim dedim. –na dedim. Doğru, devam et dedi. Soğuk terler döktüm o an.
Hata yapılmasına tahammülü yoktu. Derhal şiddete maruz kalırdık. Ellerimizde cetveller, kızılcık sopaları kırılırdı. Yanaklarımız kıpkırmızı olurdu. Saatlerce acısı geçmezdi. Şiddete maruz kalmanın haricinde utanç verici anlarım da oluyordu.
Okulun ilk haftalarıydı. İshal olmuştum. Çok sıkışmıştım ama dersteydik. İzin almaya korkar hale gelmiştim. Kendimi sıkıp teneffüsü beklemeyi tercih ettim. Ama nafile, olan oldu, engel olamadım. Kimse fark etmedi, tahtaya kaldırıldım. ‘çok pis koktu burası’ dedi öğretmen. Sıra arkadaşım hemen atladı ‘öğretmenim Ferhat altına yapmış’ dedi. Çabuk evine git dedi ve ben hemen kendimi dışarı attım. Eşyalarımı sonra getirdi birileri.
İlkokul birinci sınıf ders bitiş zili çalsın diye dualar ederek geçti. Nasıl olduysa pekiyi ile geçtim. Zeki birisi olduğumu fark etmişti. Bu yüzden daha çok haşir neşir olacaktım bu öğretmenle.
Birinci sınıfın sonlarıydı, apartman dairesine taşınacağımızı söylüyorlardı. Ailemde heyecan ve sevinç vardı. Artık damı akmayan, zemini toprak değil beton olan bir evimiz olacaktı. Bizim evin kurasını abim, amcamlarınkini ise ben çektim. Abim gönlünden 5. kat, benimkinden ise 3. kat geçiyordu. Allah gönlümüze göre verdi. Bize beşinci kat amcamlara üçüncü kat çıktı.
İlkokul ikinci sınıfa başlarken yeni evimiz gibi her şeyin yeni olmasını istiyordum. TRT’de bir okul dizisinde bir sınıfın her sene farklı öğretmeni oluyordu. Buna istinaden benim de bu yıl öğretmenimiz değişeceğini umut ederek gittim okula. Sınıfın kapısından içeri girip:


https://www.youtube.com/watch?v=xL4ZIira7Hg&list=UUkA-6Jvq86MgFMh60Z-_EQQ&index=7

« Son Düzenleme: 25 Temmuz 2022, 01:34:21 ös Gönderen: psikolog »

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4099
    • Profili Görüntüle
Ynt: EŞCİNSELLİK TEDAVİSİ - NUMARA 6 ( ALTI ÜSTÜ HAYAT )
« Yanıtla #5 : 13 Kasım 2010, 01:14:24 öö »
-Beşinci sınıfa kadar sizi ben okutacağım deyiverdi. Dediği gibi oldu. Ölsün diye çok dua ettim, tutmadı.
İkinci sınıfın başında komşunun traktörüyle taşıdık eşyaları, yeni evimize.  Bir römork dolunca eşyaların hepsi sığmadı, mecburen ikinci seferi yapacaktık. Bu git-geller o kadar hoşuma gitmişti ki, Zafran’ın yokuşunu hayatımda ilk defa arabayla inip çıkıyordum. Bu o kadar hoşuma gitmişti ki, eşyalar bitince:
-Hadi, bir daha gitmeyecek miyiz? Diye sorunca ablam:
-Hayır, artık bu evde yaşayacağız. Oraya geri dönmeyeceğiz dedi.
Ani bir değişiklik olmuştu. Müstakil, bahçeli bir evden, apartman dairesine, üstelik beşinci kata taşındık. Eşyalarımız o kadar azdı ki bir odayı doldurduk. Bir oda ve salona koyacak bir bez parçası bile yoktu. İlk taşınan bizdik. Bu ev okula daha yakındı. Her şeye rağmen çabuk alıştım bu ani değişikliğe. Alışamadığım tek yer okuldu.
Bir kış günüydü midemi üşütmüştüm. Midem bulanıyor, dışarı çıkmam gerekiyordu. Öğretmen bir sussa da izin istesem! Ne yazık ki arkadaşlarımın uyarısını da görmüyor, duymuyordu. Herkes kötü olduğumu hissetti, bir o görmedi beni. Tutamadım kendimi, sıranın üstüne bıraktım midemde taşıdıklarımı. İki kitap ıslandı. Sobanın kenarında kuruturken onları, bana:
-Bundan sonra rahatsızlanırsan izin isteme çık, ben anlarım dedi.
Bu kadar iyi niyetli oluşu beni şaşırtıyordu. Utanç verici anlarla dolu yıllar başlamıştı. Sürekli bronşit olmalardan gına gelmişti. Alt ıslatma sorunum yüzünden kimsede yatıya kalamıyor ve evimizde kalan misafir benim durumumu fark eder diye korkuyordum. Bu kadar olsa yine iyi, gözüm açık olduğu halde kâbuslar görüyor, deli gibi oraya buraya kaçışarak geçerdi bazı gecelerim. Sabah bu kâbusları, bağırmalarımı, kaçışmalarımı hatırlamazdım. Bana anlatılan kadarıyla bilirdim. Önümüzdeki yıllar boyunca gezmediğim hacı hoca kalmayacaktı.
Daha önceden de tanıdığımız iki-üç komşunun haricinde kimseyi tanımıyorduk. Bu tanıdık komşuların kız çocuklarıyla oynardım. Tek tanıdığım onlardı. Diğer çocuklar yabancıydı ve güven duyana kadar biraz uzun bir zaman geçti. Mahallenin erkek çocukları bir gün beni kenara çekip:
-Gel bizimle oyna! Kızlarla oynamayı bırak! Eğer kızlarla oynarsan erkeklik organın(argosunu söylüyorlar) düşer. Yerine kız organı(argosunu söylüyorlar) çıkar dediler.
Ben mi çok saftım, yoksa herhangi bir çocuk olsaydı yine inanır mıydı? Onların dediği gibi yaptım. Kızlarla oynamayı bir anda bıraktım. Bana futbolda birkaç çalım hareketi öğrettiler. Daha önce ip atladığım için bacaklarda ve ayaklarda yetenek vardı.
Beni aralarına aldılar. Tuhaftır liderleri oldum. Ben hangi oyunu desem onu oynardık. Şuraya gidelim derdim, hemen giderdik.

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4099
    • Profili Görüntüle
Ynt: EŞCİNSELLİK TEDAVİSİ - NUMARA 6 ( ALTI ÜSTÜ HAYAT )
« Yanıtla #6 : 13 Kasım 2010, 01:15:57 öö »
Bu arada bir amcam ve 2 oğlu olduğunu öğrendim. Biri benimle yaşıt diğeri iki yaş büyüktü. Yaşıtımla iyi anlaşıyorduk.
Üçüncü tesadüfü söylemeyi unuttum. Yeni taşındığımız evin dış kapı numarası 6 numaradır.
Okul hayatıma çok değiniyorum. Ama gerekli bunları anlatmam. Tekme hariç her türlü dayağı ayda bir kez değil her gün yiyorduk. Hatta bazı günler birkaç kez oluyordu. Kızları bile şiddetli döverdi. Elimizde kırılan sopalar ve cetvellerin sayısını hatırlamıyorum bile. Sopaların havadaki sürtünme sesi hala kulağımda.
Biraz zaman geçince gördüğüm kâbusları sabahları hatırlar oldum. Sanki bir kayanın altında eziliyormuş gibi hissederdim. Bu hissi her zerremde, her hücremde hissedebiliyordum. Senede en az bir defa hocaya giderdik. Muskalar yapılır geri dönerdik. Bu konuya geri döneceğim, ilginç tespitlerim var.
6 yaşında veya daha küçükken, kanepeye oturduğumda ailenin diğer fertleri gibi benim de ayaklarımın yere değmesini arzulardım. Şimdi ayaklarım yere basıyordu, elektrik düğmesine uzanabiliyordum. Bilseydim çabuk büyümeyi hiç istemezdim. Sabredemiyorum küçüklüğümden beri.
2. sınıfı da sıyrıksız atlattım. Bu yıllardı sanırım Yasemin adında bir arkadaşımız hakkında çeşitli dedikodular yayılmaya başladı. Mahallenin ağzına sakız olmuştu. Söylentiye göre bu kız sürekli birileriyle si.işiyordu. Sıradan olmaya başlamıştı onun hakkındaki söylentiler. Her gün biriyle adı anılıp manşet oluyordu. Sekiz yaşındaydım ve si.işmenin nasıl bir şey olduğunu bilmiyordum. Halamın kızı yaşıtımdı. Ona sordum tuhaf bir cevap aldım. Her iki tarafta organlarını koparıyormuş da…. Bunun gibi bir dizi tuhaf olaydan sonra yerine takıyormuşsun. Aklım bu konuda iyice karıştığı için kimseye sormamaya karar verdim.
Bu yıllarda amcamlar karşımızdaki apartmana taşındılar. Amcamın oğulları uzun zamandan sonra ilk defa görüyordum. Yaşıtım olan Gökhan ile çok iyi anlaşıyorduk. Ya onlar bize gelirdi, ya da biz onlara giderdik.
Her yaz köye bir haftalık da olsa giderdik. Amcamlara kayısı işlerinde yardım ederdik ama yevmiyemizi vermezdi. Yengemin kolları altınla doluydu. Bize ise hakkımız verilmiyordu. Oysaki dedemin malına babam da ortaktı. Üçüncü sınıfın yaz tatiliydi. Köyde kuzenler oyun oynuyoruz. Bir ara odada Gökhan ile yalnız kaldık. Kulağıma eğilip tuhaf bir şey söyledi. Si.işelim mi? dedi. O an bu konuyla ilgili bir yerlerde bıraktığım merakım zihnimi esir almaya başladı. Nasıl yapıldığını bilmiyorum dedim. O, ben gösteririm diye karşılık verdi.
Gün içerisinde her boş vakitte yapıyorduk. Sıra dışı bir histi, aynı zamanda gizliydi. Kimsenin haberi olmuyordu. O yaşlarda tehlikeli ve gizli maceralara atılma isteği vardı. Şu an bile etkisi sürüyor. Arkamda bir sıcaklığı hissetmek, şimdi değil ama o zamanlar çok hoşuma gidiyordu. İki yaz tatili böyle devam etti. Ondan
« Son Düzenleme: 13 Kasım 2010, 01:41:40 öö Gönderen: psikolog »

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4099
    • Profili Görüntüle
Ynt: EŞCİNSELLİK TEDAVİSİ - NUMARA 6 ( ALTI ÜSTÜ HAYAT )
« Yanıtla #7 : 13 Kasım 2010, 01:16:51 öö »
sonra biz köye gitmeyi bıraktık. Olanlar mazide kaldı. İkimizde hiç yaşanmamış gibi davranmaya başladık.
Bir daha herhangi bir muhabbetimizde adı bile geçmedi. Buna karşın içimde oluşan merakım ve o an yaşadığım mutlu anı tekrar yaşamayı arzu ediyordum. Ne Gökhan’dan ne de başkasında hadi gel arkama geç, sıkıca sar beni sıcaklığını hissedeyim diyemezdim. Bir yandan insanlar ne der düşüncesi bir yandan Gökhan’ın beni ibne olarak görmesinden ve bununla alay etmesinden çekiniyordum.
İlkokul 4 ve 5. sınıflar da diğerlerinden farksız, öğretmenimizin şiddetli tutumuyla geçti. Bu ilkokul döneminde gece uykumda bağırıp çağırıp derken kalkıp gözü açık deli gibi kaçmak istediğimi söylüyorlardı. Sabah olunca olanları anlatırlardı bana. Ben hiçbir şeyi hatırlamazdım. Sonraları gördüğüm rüyalardaki sembollerin bana hissettirdiğini o sıkıntıyı hatırlar oldum. Sanki iğne deliğinden geçer gibi. Sanki bir kayanın altında ezilir gibi. Sanki suyun altında nefessiz kalır gibi. Kendimi güçsüz, çaresiz, kaçacak yeri olmayan, köşeye sıkışmış gibi hissediyordum. Aileme göre bunu yapsa yapsa cinler yapardı. Ayetel Kürsi’yi okuyup yatardım yinede olurdu bu olay.
Bütün hacı hocaları dolaştık. Bir tanesinin evine gittik. Bir tasa su koydu, suyun içine bir madalyon attı ve bana iç bir yudum dedi. Yaz mevsimiydi, çok susamıştım. Bir yudum iç dediği için o kadar içtim. Su çok soğuktu. İçtikçe içesim geldi. Hoca ‘rüyanda gördüklerin neye benziyor yavrum?’ diye sordu. Benden cevap yok. ‘Bir yudum daha iç’ dedi. İçtim tekrar sordu ‘yılana mı benziyor yavrum?’. Cevap yok. Aklım suda kaldığı için ve ayrıca bende gördüklerime anlam veremiyordum. Hoca sonunda bir zihin kıvraklığıyla şu soruyu sordu ‘sana gözükmüyorlar mı?’ Ben başımı salladım. ‘Anlaşıldı, bunu için size tas kurmam lazım yalnız bu size şu kadar paranızı alırım’ diye sonlandı muhabbetimiz hocanın çıkarcı sözlerinin üzerine.
İlkokul 4 ve 5.sınıflarında dersane ile tanıştım. 4. sınıfta bedava kazandım. Beşinci sınıfta ise öğretmenimizin kuvvetli çenesi üzerine ciddi bir indirim kazandım. Babam paramız yok diye göndermeyeceğim deyince öğretmenimiz evime kadar gelip babamı bile ikna etmişti. Abimi bile onun sayesinde indirimli olarak yazdırdık dersaneye.
Bir sınava hazırlanıyormuşum ama ben bunun farkında değildim. Anadolu lisesi sınavlarına girdim. Sonuçları kontrol ettik. Acıklı bir ses tonuyla ‘oğlum sanırım sen kanamayacaksın’ dedi öğretmenimiz. Bütün dünya başıma yıkılmıştı. Çok üzülmüştüm meğer bunca çaba bunun içinmiş. Emeklerimin, çektiğim sıkıntıların boşuna gittiğini sandım ta ki sınav sonuçları açıklanıncaya kadar. Asil olarak kazanmışım Erzurum Anadolu Lisesi’ni. Bizi hazırladığı 9 kişi kazandık aynı okulu.
« Son Düzenleme: 13 Kasım 2010, 01:43:16 öö Gönderen: psikolog »

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4099
    • Profili Görüntüle
Ynt: EŞCİNSELLİK TEDAVİSİ - NUMARA 6 ( ALTI ÜSTÜ HAYAT )
« Yanıtla #8 : 13 Kasım 2010, 01:17:43 öö »
sonra biz köye gitmeyi bıraktık. Olanlar mazide kaldı. İkimizde hiç yaşanmamış gibi davranmaya başladık.
Bir daha herhangi bir muhabbetimizde adı bile geçmedi. Buna karşın içimde oluşan merakım ve o an yaşadığım mutlu anı tekrar yaşamayı arzu ediyordum. Ne Gökhan’dan ne de başkasında hadi gel arkama geç, sıkıca sar beni sıcaklığını hissedeyim diyemezdim. Bir yandan insanlar ne der düşüncesi bir yandan Gökhan’ın beni ibne olarak görmesinden ve bununla alay etmesinden çekiniyordum.
İlkokul 4 ve 5. sınıflar da diğerlerinden farksız, öğretmenimizin şiddetli tutumuyla geçti. Bu ilkokul döneminde gece uykumda bağırıp çağırıp derken kalkıp gözü açık deli gibi kaçmak istediğimi söylüyorlardı. Sabah olunca olanları anlatırlardı bana. Ben hiçbir şeyi hatırlamazdım. Sonraları gördüğüm rüyalardaki sembollerin bana hissettirdiğini o sıkıntıyı hatırlar oldum. Sanki iğne deliğinden geçer gibi. Sanki bir kayanın altında ezilir gibi. Sanki suyun altında nefessiz kalır gibi. Kendimi güçsüz, çaresiz, kaçacak yeri olmayan, köşeye sıkışmış gibi hissediyordum. Aileme göre bunu yapsa yapsa cinler yapardı. Ayetel Kürsi’yi okuyup yatardım yinede olurdu bu olay.
Bütün hacı hocaları dolaştık. Bir tanesinin evine gittik. Bir tasa su koydu, suyun içine bir madalyon attı ve bana iç bir yudum dedi. Yaz mevsimiydi, çok susamıştım. Bir yudum iç dediği için o kadar içtim. Su çok soğuktu. İçtikçe içesim geldi. Hoca ‘rüyanda gördüklerin neye benziyor yavrum?’ diye sordu. Benden cevap yok. ‘Bir yudum daha iç’ dedi. İçtim tekrar sordu ‘yılana mı benziyor yavrum?’. Cevap yok. Aklım suda kaldığı için ve ayrıca bende gördüklerime anlam veremiyordum. Hoca sonunda bir zihin kıvraklığıyla şu soruyu sordu ‘sana gözükmüyorlar mı?’ Ben başımı salladım. ‘Anlaşıldı, bunu için size tas kurmam lazım yalnız bu size şu kadar paranızı alırım’ diye sonlandı muhabbetimiz hocanın çıkarcı sözlerinin üzerine.
İlkokul 4 ve 5.sınıflarında dersane ile tanıştım. 4. sınıfta bedava kazandım. Beşinci sınıfta ise öğretmenimizin kuvvetli çenesi üzerine ciddi bir indirim kazandım. Babam paramız yok diye göndermeyeceğim deyince öğretmenimiz evime kadar gelip babamı bile ikna etmişti. Abimi bile onun sayesinde indirimli olarak yazdırdık dersaneye.
Bir sınava hazırlanıyormuşum ama ben bunun farkında değildim. Anadolu lisesi sınavlarına girdim. Sonuçları kontrol ettik. Acıklı bir ses tonuyla ‘oğlum sanırım sen kanamayacaksın’ dedi öğretmenimiz. Bütün dünya başıma yıkılmıştı. Çok üzülmüştüm meğer bunca çaba bunun içinmiş. Emeklerimin, çektiğim sıkıntıların boşuna gittiğini sandım ta ki sınav sonuçları açıklanıncaya kadar. Asil olarak kazanmışım Erzurum Anadolu Lisesi’ni. Bizi hazırladığı 9 kişi kazandık aynı okulu.
« Son Düzenleme: 13 Kasım 2010, 01:44:29 öö Gönderen: psikolog »

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4099
    • Profili Görüntüle
Ynt: EŞCİNSELLİK TEDAVİSİ - NUMARA 6 ( ALTI ÜSTÜ HAYAT )
« Yanıtla #9 : 13 Kasım 2010, 01:18:37 öö »
Bu okula giderken hacı hocaları gezmeye devam ediyorduk. En son olarak sanayi mahallesinde oturan bir kadının evine gittik. Evin giriş kısmı bir bekleme odası gibiydi. Sırada bekleyen üç, dört kişi vardı. Bir kadın sırasını bize acıyarak verdi. Kadının odasına girdik bize söylendiği gibi. Önceden bir miktar kum ve şişe götürmüştük yanımızda. Bir tas suyun içine parmağımı daldırdım, kadın kumu döktükten sonra. Elimin üstüne bir örtü örttü. Diğer elimi arkama saklamamı söyledi. Kadın bir şeyler mırıldanıyor ancak anlamlı değil. Örtüyü kaldırdı, dibinden kurtçuklar çıktı. Bu kurtçukla dolu suyu götürdüğümü şişeye doldurdu. Bir yere gömün dedi. Sonra bir ipe, çözülebilmesi için iki tarafından çekilmesi gereken düğümlerden çok sayıda düğüm attı. İpi annemin eşarbının köşesine koydu eşarbı düğüm yaparak sakladı. ‘Eve gidince aç, çözülmüşse bir daha geleceksiniz, çözülmemişse bir daha gelmeyin, yapabileceğim bir şey yok.’ Demişti. Dediği gibi düğümler açılmıştı. Bir daha gittik. Bu sefer sudan muskalar çıktı. Götürdüğümüz şişeye doldurdu. Bu şişeyi kimsenin erişemeyeceği bir yere gömün. Biri ulaşır da şişeyi açarsa aynı sıkıntı tekrar edermiş.
İlköğretim bitince bu sorun da ortadan kalktı. Ama bunu bu yaşımda fark ediyorum.
Lise yani yeni okulum… Yeni bir dille tanıştım. İngilizce yazıldığı gibi okunmuyor. Öğretmenler Türkçe konuşmuyor ama ne hikmetse biz kolayca anlıyoruz onları. İki arkadaşım vardı çok yakın. İsimleri Murat ve Fırat idi. Çok iyi arkadaştık. Her türlü çılgınlığı yapardık. Muhabbet ederdik yol boyu Fırat’la. Zaman nasıl geçerdi anlamazdık. Beraber sanal bebek denen oyuncaklardan almıştık. Annemden gizli oynardım onunla. Görse çok kızardı. Bozulunca attım bir kenara. Bu güzel anlar çok sürmedi. İkisi de başka şehirlere göç edip gittiler ertesi sene. Yapayalnız kaldım. Bu halim daim oldu bu okulda. Diğer arkadaşlara ısınamıyorum. O yaşlarda insanlar acımasız, umursamaz oluyor. Beni kimse aralarına kabul etmiyor. Hiçbiri beni tanımaya gayret göstermiyor. Hiç kimseyle samimiyet kuramıyordum.
Ergenlik döneminin başlarıydı bu dönem. İçimde yine o his. Çocukluktan kalma o heves. Kendimi o kadar yalnız, çaresiz, güçsüz, yetersiz, özgüveni az hissediyordum ki, bir erkek beni sarsın, güçlü kollarıyla beni sarıp korusun yetersizliğimi unuttursun bana, ne kadar da çok isterdim bunu. Her erkeğin bir kız arkadaşı vardı. Kime teklif edebilirdim ki. Bir erkekten hoşlanıyorsun ama onun bir kız arkadaşı vardı. Hem kızı kıskanıyordum çünkü onun yerinde olmak istiyorsun. Hem erkeği kıskanıyordum çünkü onu seven, beğenen bir kız vardı. Çok karmaşıktı. Aynaya bakar ve kendimi kadın gibi hayal ederdim. Çıplak vücuduma aynada bakar ve kız olsam ne iyi olurmuşum derdim. Bazen de beni de bir kız beğensin n’olur sanki derdim.

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4099
    • Profili Görüntüle
Ynt: EŞCİNSELLİK TEDAVİSİ - NUMARA 6 ( ALTI ÜSTÜ HAYAT )
« Yanıtla #10 : 13 Kasım 2010, 01:19:35 öö »
Hayatımda bir dönüm noktası yaşadığım o yazı hiç unutamam. Yan apartmanın zemin katında cemaatçi ağabeyler oturuyordu. Yazın boş oluyordu. Balkonundan girip içeriye, oyunlar oynar yine çıkardık. Yıl içerisinde sürekli girip çıktığımız bir ev olduğu için bu kadar rahat davranıyorduk. O gün her oyundan biraz oynadık, körebe, birdirbir… vb. Ne oynasak diye düşünüyoruz yorgunluk içinde. O an Çağrı adındaki arkadaş:
-Hadi si.işme oyunu oynayalım dedi.
 Kimse itiraz etmedi. Dört kişiydik, Çağrı, Çağrının abisi Ulvi, Ömer ve ben. Sıra eşleşmeye gelmişti. Ben ikiniz seçin, kardeşsiniz birbirinizle yapamazsınız dedim. Çağrı beni seçti. Sırtüstü uzandım. Üstüme geldi yüz yüzeyiz. Sürtünüyoruz. İç çamaşırlarımızla kaldık pantolonları indirdik. Kalçasına dokunuyorum külotunun üstünden. O ise ellerimi çamaşırın altına sokmamı istiyordu. Kalçasına dokundukça haz alıyordu. Derken işte o müthiş an; yüzüstü uzandı Çağrı. Ben de onun üstüne. Kalçasına sürtünüyorum o çıplak bende ise külot var. Utançtan çıkarmamıştım. Tarifi imkansız bir haz alıyordum. Boşalma diye bir şey olmadığı için bu haz dakikalarca kalıyordu. Bu güzel anlar bitti ve eve gittik. Yaşadıklarımız unutamıyorum. Bedenimi bir ateş sarıyor, vücudumda bir yerimi daha, kasıklarımı keşfediyordum. Ateşler içinde zihnimde hep o an yaşanıyordu. Kur’an kursuna gidiyorduk. Orda bile aklımdan çıkmıyor, sürekli kalkıyor pipim. Utanıyorum, iniyor.
Pasif görüyordum kendimi, kadınların yerinde hayal ederdim kendimi. Ama şimdi aktif olmak çok hoşuma gitmişti. Birkaç defa daha böyle maceramız oldu. Daha sonra unutuldu. Yada rafa kaldırıldı. Herkes kız arkadaş edindi. Bu tarz şeyler küçükken yaşanır. Büyüyünce böyle çılgın şeyler yapılmaz. Unutulur geçilir sanıyordum. Hangisine tekrar aynı şeyleri yapmayı teklif edebilirdim ki. Kızlarla olan maceralarını anlatıp duruyorlardı. Benim neden bir kız arkadaşım yani sevgilim yok diye içimden geçirirdim. Bir tanesi beğense, tutsa kolumdan çekse başlamadan bitecek bu hisler.
Böyle bir karmaşa içinde 3 yıl geçti. Lise ikinci sınıfa geçtim. Bölüm olarak eşit ağırlık bölümünü seçtim. Eski sınıfımdan kurtuldum. Bu yeni sınıfımda çok az insan tanıdıktı. Yeni bir ortamdı benim için. Zemin kattaydı bu sınıf. Sebebi engelli bir öğrenci vardı. Nurullah sınıfa pencereden girmişti, saçları uzun, çılgın birine benziyordu. Bu yeni sınıfın bana iyi geleceğini, çok eğleneceğimi içime doğan bu hisle anlamış oldum.
Engelli olan öğrencinin adı Çiğdem idi. Tekerlekli sandalyesi ile tek başına bir yere gitmesi imkânsızdı. Çiğdem’i kantine indireceğiz sen de yardım eder misin? diye sordular. Tabii ki dedim. Tuttuk birkaç arkadaş indirdik. Geri dönüyorduk indiren kişiler olarak o esnada Çiğdem:
« Son Düzenleme: 13 Kasım 2010, 01:45:59 öö Gönderen: psikolog »

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4099
    • Profili Görüntüle
Ynt: EŞCİNSELLİK TEDAVİSİ - NUMARA 6 ( ALTI ÜSTÜ HAYAT )
« Yanıtla #11 : 13 Kasım 2010, 01:20:22 öö »
-Ferhan sen de gelip oturur musun bizimle dedi. Onunla tanışmamız böyle başladı. Gözlerimin içine bakarak konuşuyor, beni tanımaya çalışıyor, tanıdıkça takdir ediyor, bana ismimle hitap ediyordu. Diğer arkadaşlar bana lakap takarken o bana ismimle hitap etmeyi tercih etmişti. Bana saygılı davranırdı. Bu okulda geçirdiğim beş sene sonrasında ilk defa bir arkadaşım oluyordu. Sevinçten havalara uçuyordum. Arkadaştık sadece, her konuda sohbet ediyorduk. Onunla okuldan kaçardık. Onun arabasını süren kişi de yok yazılmazdı. Okula her gün gelmiyordu ve yok yazılmazdı engelli olduğu için. Bu yüzden okula her gelmediği gün kendimi çok yalnız hissederdim. Kapıdan arabasıyla göründüğü andan itibaren içimi tuhaf bir sevinç kaplardı.
Tekerlekli sandalyesinde onu süren biri olmadan bir yerlere gidemezdi. Engelli kelimesini üstünde taşıyordu. Ama ruhu engelli değildi. Sanki benim ruhum o sandalyede oturuyordu ve sanki ruhumu bir süren olmadıkça bir yerlere varamayacaktım. Ben onun arabasını sürerken o da benim yerle yeksan özgüvenimi yerden kaldırmama yardım ediyordu. Bu süre zarfında eşcinsel ilişkiler küçükken yaşanır yetişkinler arasında böyle bir şeyin adı bile geçmez sanıyordum. Kendimi böyle hislere sahip tek kişi zannederdim taa ki….
Bilgisayar kullanmasını bilip bilmediğimi sordu. Ben bilmediğimi söylediğimde çok şaşırmış ve neden şimdiye kadar öğrenmediğimi sormuştu. Bir filmde adamın biri bilgisayarla çok uğraşıyor devamında ekranı adamın suratına patlıyordu. O yüzden bilgisayarı kurcalamamayı yeğlediğimi söyledim. Çok gülmüştü bu sözlerime. O kadar kolay bozulmaz, ben bile bozamadım hiçbir tanesini dedi. Beraber internet kafeye gittik. Bana nasıl açılıp kapanacağını öğretti ilkin. Sonra bir e mail adresi açtık bana. Mail kutuma nasıl erişebileceğimi anlattı. İnternette dolaşmayı öğrendim. Çok eğlenceli bir dünyaya adım attım. Taa ki ile biten cümlenin devamında yaşananlar şöyledir: İnternet kafeye gittim yine bir gün. Türkan Şoray hakkında bilgi edinmek istiyordum. Arama motoruna ismini yazdım ara tuşuna bastım ardından. Önüme ilk çıkan siteye tıkladım. Site açıldı mı açılmadı mı hatırlamıyorum ama beraberinde açılan siteler beni çok şaşırtmıştı. İsminden bile çok manidar olan bu sitenin adı manonman.com yani adam üstünde adam demek. Bir adam eğilmiş diğeri arkadan kitliyordu ona. Hayat görüşüm bir anda değişmeye başladı. Dünyada yalnız olmadığımı biliyordum ve artık emindim. Dünyanın bir yerlerinde birileri vardı benim gibi. Belki benimle aynı şehirde de vardı. Biraz daha kurcalamak lazımdı bu interneti.
Kafama koymuştum bulacaktım birilerini benimle aynı şehirden. Haftada bir gün gidebilirdim anca internet kafeye. Param ancak yetiyordu. Bir site buldum oraya insanlar nerde yaşadıklarını, mail adreslerini, nasıl birini aradıklarını anlatan bir not bırakıyordu ziyaretçi defterine. Birkaç kişi buldum oraya bıraktım mailler aracılığıyla. Hem Erzurum’dan hem başka şehirlerden. Haftada bir gün gider mail
« Son Düzenleme: 13 Kasım 2010, 01:51:00 öö Gönderen: psikolog »

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4099
    • Profili Görüntüle
Ynt: EŞCİNSELLİK TEDAVİSİ - NUMARA 6 ( ALTI ÜSTÜ HAYAT )
« Yanıtla #12 : 13 Kasım 2010, 01:21:14 öö »
kutuma bakar bir mesajım varsa onlara cevap yazardım. Msn Messenger henüz yok. Çetleşmek için mırc vardı. Oradan da birileri ile tanışıyor cep numaralarını bir deftere not ediyor ama hiçbirini arama cesareti gösteremiyordum. Hem cep telefonum yoktu hem cesaretim. Daha 17 yaşındaydım. Birisiyle epey sohbet ettikten sonra yüz yüze tanışmaya karar verdik. İzzet Paşa Camii avlusunda görüştük. Yüzünü gördüğüm anda kaçasım geldi. Çok yaşlı görünüyordu. Amcamı hatırlatıyordu.  Beraber bir çay içtikten sonra ayrıldık. Eve geldiğimde midem bulantılar içindeydi. Yemek yiyemedim. Ona onu beğenmediğimi nasıl söyleyebilirim diye düşünüyordum. Neyse ki anlamıştı. Ben senin bir abin olarak kalayım dedi.
Lise 2. sınıfın sonu, yaz tatilinde dersaneye başladım. Etütler vardı. Bütün tatil boyunca oraya gidiyordum. O yaz muhabbet kuşum öldü. Ben dersanedeyken ölü bulmuş ablam ve annem. Annem çöpe atmış kuşumu. Eve geldiğim zaman öğrendim ve onu son bir kez göremedim. İçim nasıl acıdı. Sanki ailemden birini kaybediyordum. Ağlayamazdım bu sebepten çünkü herkes bana gülerdi. Dersanede tuvalette ağlıyordum. Hıçkırıklarım boğazıma düğüm oluyordu. Yıllar önce bir arkadaşımızın kuşu uçup gitmişti kafesinden. Onu aradık her yerde bulamayınca arkadaşın abisine dönüp:
-Niye bu kadar uğraşıyoruz ki uçtu işte napalım. Bu kadar üzülmeye değer mi bir kuş için dedim. Abisi kuşum ölünce anlamını daha iyi anlayacağım cümleyi söyledi:
-Senin de bir kuşun olsaydı ve onu kaybetseydin kardeşimi çok iyi anlardın.
Ondan geriye boş bir kafes, zihinlerimizde onun bizimle konuştuğu anlar, bir iki resim kaldı. Çocukken çok ağlarız da göğsümüz titrer ya her nefes alışımızda işte öyle oluyordu bana. Toparlanmak zor oldu ama acımı kalbime gömüp kendimi derslere vermeye başladım. Üzülmeye fırsat verilmiyordu.
Arkadaşım Çiğdem’in de yardımıyla biraz çılgınlık yapıyor, asi davranışlarda bulunuyor, aileme ve dersanedeki rehber öğretmenime yalanlar söylüyordum. Onunla beraber vakit geçirdikçe kendimi daha iyi hissediyor, onun gibi özgür, sınırsız başına buyruk olmayı isterdim. Lise üçüncü sınıf boyunca rehber öğretmenime sürekli yalanlar söyleyip durdum. Verdiği kitaplardaki ödevleri yapmışım gibi gösterirken hiç yüzüm kızarmazdı. Neden kitabın üstünde çizikler yok dediğinde ben müsvedde kullanmayı severim deyip, her şeye bir bahane bulurdum.
Hiç heyecanlanmadan üniversite sınavına girdim. Puanım 322 idi İstanbul için düşüktü. Rehber hocam ya Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, yada hafta içi dersane. Seçim senin demişti. Seçmekte zorlanmadım. Erzurum’dan daha soğuk bir yerde okumaya niyetim yoktu. Gönlümde İstanbul vardı. Canımı sıkan tek şey aynı paragraf sorularına bir daha mı çalışacaktım.   
« Son Düzenleme: 13 Kasım 2010, 01:54:19 öö Gönderen: psikolog »

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4099
    • Profili Görüntüle
Ynt: EŞCİNSELLİK TEDAVİSİ - NUMARA 6 ( ALTI ÜSTÜ HAYAT )
« Yanıtla #13 : 13 Kasım 2010, 01:22:10 öö »
Ertesi yıl bizi kendi halimize bırakan bir hocanın rehberliğindeydik. Kendimi daha hür hissetmek, başımda ders çalış diyen birilerinin olmayışı beni çok rahatlatıyordu. Üzerimde baskı hissetmeyişim yaramıştı bana ikinci girişimde daha yüksek puan aldım. 334 puan alarak İstanbul Üniversitesi psikolojik danışmanlık ve rehberlik bölümünü kazandım. Sonuç ekranında bu yazıyı görünce yerimde duramadım. Ayaklarım yere basmıyordu sevinçten. Aileme müjdeli haberi verince annemin suratındaki o ifadeyi hiç unutamam. Nereyi kazanmışsın? Diye sordu merakla. Ben İstanbul deyince ‘yaa öyle mi? çok sevindim’ dedi sözlerinin aksine gözleri ağlamaklı oldu.
Dersane hocalarımız kayda götürdü bizi. Ayrılık geldi çattı. Küçük bir valiz hazırladık kaydı yapıp geri gelecektim nede olsa.

Dersaneden arkadaşım Hakanla beraber kazanıp gittik İstanbul’a. Haremden inip hocalarımızı aradık, Kadıköy’e gelmemizi söylediler. Gittik, iskelede bizi aldılar. İskeledeyken aldığım yosun kokusu bana işte sonunda geldin İstanbul’a diyordu. Bir cemaat evine yerleştirildik. Orda dinlendik. Başımı yastığa koyduğumda yeni bir şehirde, ailemde uzakta bir başıma olduğumu anladım. Hayatımda ilk defa babamı özledim. Ayrılırken otobüs camından gördüğüm o el sallayan babamın görüntüsü geldi aklıma. Yine ağlamamak için sıkıyordum kendimi. Yanı başımda yatan Hakan sesimi duysun istemedim.
Modayı keşfe koyulduk. Aynı yoldan defalarca geçiyor, zaman öldürüyorduk. Anahtarımız yoktu, kaldığımız evde herkes okuldaydı. Hepsi tıp öğrencisiydi. Ne aralarındaki sıradan bir muhabbet anlaşılıyordu, ne de bizimle konuşuyorlardı. Kendimizi akrabalarımızın yanına attık Hakanla.
Birkaç gün sonra memlekete dönüp on beş gün kaldıktan sonra bu sefer uzun süreli ayrılık vakti gelmişti. Daha büyük bir valiz hazırladım bu sefer. Herkesle vedalaştım, sıra anneme gelince bana sıkıca sarıldı, gözlerinden yaşlar süzülecek gibi oldu. Ağlamak istiyor ama bunu bana göstermemeye çalışıyordu. Kendine daha fazla hâkim olmayacağını anlayınca bir anda beni itip:
-Git! Git, yoksa seni bir daha bırakamam dedi sesi titreyerek. Gözlerim yaşlarla doldu, ağladığımı belli etmemek bu sefer bana düşmüştü, ne kadar zor geliyordu. Önde babam arkada ben otobüse bineceğim yere giderken rüzgâr gözümün içine içine esiyordu. Sanki ağlama der gibi gözyaşlarımı kurutuyordu. İlk defa bu kadar uzaklara gidiyordum. Hem korku hem heyecan vardı yüreğimde.


« Son Düzenleme: 13 Kasım 2010, 01:55:48 öö Gönderen: psikolog »

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4099
    • Profili Görüntüle
Ynt: EŞCİNSELLİK TEDAVİSİ - NUMARA 6 ( ALTI ÜSTÜ HAYAT )
« Yanıtla #14 : 13 Kasım 2010, 01:22:56 öö »
Yeni bir şehir, yeni bir hayat… Alışmak zor olmadı. Büyük şehrin her kuralına, her zorluğuna kolayca adapte oldum. Sanki burada doğup büyümüşüm gibi kalabalık bir şehir hiç yabancı gelmedi. O sevdiğim, hayranı olduğum sanatçılarla aynı şehirde, aynı havayı soluyordum. Görmeyi arzu ettiğim Candan Erçetin vardı. 19 Haziran 2004’te çıkardığı Melek albümünü almıştım ertesi gün ÖSS sınavına o şarkıları dilimde gezdirerek girmiş, sınavdan iyi bir puan almıştım. İstanbul’a geldiğim ilk yıl 19 Ocak 2005’te Lütfü Kırdar kongre merkezinde Candan Erçetin’i 19 numaralı koltukta oturup izlemiştim 19 yaşındayken.
19 yaşımdaydım. Bir cinsel deneyim yaşamak için çok geç kaldığımı bile düşünmekteydim. Çok beklemiştim. Derhal birilerini bulmalıydım. Ona güven duymam gerekliydi. Çünkü herkese arkamı dönemezdim. Hassas bir işlemdi bu. Sokakta, cafede, otobüste, yolda yürürken birilerini kesip duruyordum ama bu şekilde bulunamazdı tabi. O kadar güzel erkeklerdi ki onlar, benim baktığım gibi biri de bana öyle baksa. Yani beğenerek, ah keşke… Arayışımı internette sürdürdüm.
İlk ne zaman birini buldum ve onunla görüşmeye gittim hatırlamıyorum. Bildiğim tek şey, buluşmaya gidişlerimde hep bir heyecan olurdu içimde, dayanılmaz boyutlarda. Yüreğim fırlayıp çıkacakmış gibi atıyor, elim ayağım dolanıyor, sesim titriyor, ağzım kuruyor ve en ağır olanı mideme sancılar giriyor, gırtlağım kusacakmışım gibi kasılıyordu. Ortamdan uzaklaşınca ferahlıyordum. Keşke o zaman bu kadar rahat olsaydım da bir deneyim yaşabilseydim diyordum hep.
Beraber İstanbul’a geldiğim arkadaşım Hakan bir kız arkadaş buldu kendine çok geçmeden. Onun bu halini çok kıskanıyordum. Ne yalan söyleyeyim çekemiyordum. Ben de istiyordum ama nasip olmuyordu. Kızlar hep arkadaşım oluyordu. Bana hem cinsleri gibi davranıyorlardı. Kaç günde bir adet gördüğünü anlatacak kadar yakın buluyorlardı beni kendilerine. Hakan yaşadığı ilk deneyimi büyük bir mutlulukla anlatıyordu, babasının vefatı için başsağlığı dilediğimde. Amcası bir hayat kadını ayarlamış, üzüntünü alır demiş. Yaşadığı her detayı sanki yaşıyormuşçasına anlatışı benim kendimi ezik hissetmeme sebep oluyordu. Hayatımda bir kız olsaydı ve tutup beni kendine çekseydi, erkekler umurumda bile olmazdı.
İnternetten yeni insanlar tanıyor, onlardan hikâyelerini dinliyordum. Birçoğumuzun gelişimi aynıydı. Kimi tahrik sonucu; kimi bilerek, isteyerek; kimi meraktan; kimi küçük yaşta ne olduğunu bile anlayamadan, kimi ergenlik çağında başlıyordu; kimi kız bulamadığı için ara sıra erkekleri tercih ediyordu. Bu hislere sahip herkes eşcinsel bir aşkın mümkün olamayacağını, eninde sonunda biteceğini söyleyip durdular. Kalıcı olan bir tane bile örnek yoktu önümüzde.