İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - psikolog

Sayfa: 1 [2] 3 4 ... 88
16
Zoom üzerinden yine bir tecavüz mağduruyla görüşeceğim. Bilgisayarın koca ekranında kocaman gülen bir yüzle karşılaştığımda yaşadığım şaşkınlığı es geçeceğim ama rahatlığı ve ilk sözleriyle nasıl ters köşe yaptığını anlatmadan geçemem.
Enerjisi ekrandan bana geçiyor o kadar diyeyim size; başladı seri biçimde anlatmaya; “Ben sizi tanıyorum ama siz beni tanımıyorsunuz, yani bir sıfır öndeyim. Arama motorlarını doğruluk açısından sıkıntılı bulduğum için sizi oradan sorgulasam da bu sadece bir ön bilgi edinme, bir ufak merak giderme çabasıydı. O çetrefilli sürecinizi de bizzat sizden dinlemeyi çok istiyorum. Siyasete ya da medyaya ilgisiz gençlerden değilim.

Bak sen! Pazarlık yapıyor benimle, çok hoşuma gitti, gerçekten çok hoşuma gitti bu rahat ve samimi hali, hadi hayırlısı bakalım.
Bir İklim Hanım vardı Ergenekon’dan yargılanan ama sağdan sola her cepheden vurgun yedi, hatta iş linçe kadar vardı. Sonra kayboldu İklim Hanım. Şimdi de ben onunla hayatımı konuşacağım, bu çok acayip heyecan verici, benim açımdan çok özel bir durum. Şimdi bugün A’dan Z’ye beni konuşalım, zaten çok gönüllüyüm size detaylarıyla uzun uzun anlatmaya ama söz verin bir başka müsait gün de ben sizi dinlemek istiyorum.

Söz verdim tabi ki. Vermez miyim, bu kadar içten bir isteği nasıl geri çeviririm.

ELİF BUNU GERÇEKTEN DEDİ AMA BENİ YENİ TANIYAN GENÇ OKURA GEÇMİŞ MAZİMİ HATIRLATMAK OLMUYOR MU BU YAPTIĞIM, YANİ ÇOCUĞUN DEDİĞİ HER ŞEYİ YAZMA ZORUNLULUĞU YOK YAZARIN AMA YAZMIŞIM. NE YAPSAK SİLSEK Mİ BU KISMI NE DERSİN FİKRİNİ SÖYLE OKURKEN BU SATIRLARI?

Bu görüşme biraz farklı olacak, özel ve güçlü bir genç var karşımda, yaşından çok daha olgun. Benim tüm görüşmelerin tanışma faslında söylediğim kalıplaşmış kelimelerim var; biri “Bazı sorularıma şimdiki aklınla, terapi görmüş halinle değil o küçücük yaşlardaki ruh halinle cevap ver lütfen” diye rica ederim ama okuyunca anlayacaksınız ne kadar özgüvenli ve tüm kalbiyle kendini ortaya koyduğunu.  Diğer kalıplaşmış kelimemi de ilk defa ben söylemeden Zahit bana söyledi; çıkış yolumuz sadece iyilik, tek isteğimiz; iyilik. Yani bağcı dövmek değil üzüm yemek derdindeyiz.

O da iyi gelsin istiyor hikâyesi okuyanlara. Acıyı değil, geçilen yolu örnek alsınlar istiyor. Çok fazla önemsiyor çocukları.  Karşılıklı planladık, onun yaşam öyküsünü iki kısımda ele alacağız; terapi öncesi ve sonrası.  Böyle aktarırsa çok daha verimli olacağına ikna etti beni. İşim zor, karşımda duygularını çok güzel anlatan bir genç var, kendine vakıf. Yani ıkına sıkıla irdelediğim, soru sormaya çekindiğim, geçmişi çok deşersem kırarım üzerim diye kılı kırk yardığım bir görüşme olmayacak belli. Çok araya girmeyeceğim, pazarlık etti resmen; o anlatacak, ben dinleyeceğim; anlaşmamız böyle. Bu bölümün dümeninde Zahit var, biz onun rüzgârı nereye götürürse oraya savrulacağız, sıkı tutunun, başlıyoruz.
Kolay kolay insanlarla tanışabilen biri değildim, onca berbat şey yaşamışım, gelin tanışalım, anlatayım demek imkânsızdı. Bu rahatlığa uzun zamandır yaşadıklarımı terapilerde düzenli olarak anlattığım için ulaştım. Benim için aşırı rahatsızlık veren bir duygu; taciz ve tecavüz!

- Hikâyeni özellikle sansürsüz yazmam için gönüllü hatta ısrarcı olmanın sebebini çok merak ediyorum, önce bunu açıklar mısın? Kaldı ki bunu yapmayacağım biliyorsun, konuştuk. Yani kurumlar, gerçek isimler, ikamet yerleri ve benzeri gerçekler kişisel tercihimle bu kitapta yer almıyor. Görüştüğüm insanların benden dolayı zerre kadar zarar görmesini istemediğimi ve sebeplerini uzunca konuşmuştuk, anlaştık seninle. Neydi; “bağcı dövmek değil üzüm yemek isteğimiz.”
Yeter ki bu kitaba bir faydam olsun İklim Hanım, saklanmak gizlenmek gibi bir derdim yok çünkü tecavüz olayıyla ilgili dava açıldığı için adli kayıtlara girdim. Linç yedim, aşağılandım; sırf buna tepki olsun diye her şeyi açıkça konuşmaya başladım epey zamandır çevremde. Tek derdim ihtiyacı olanlar yaşadıklarımdan pay çıkarsın.
- Tecavüz gibi korkunç bir olayın, bir de davası içinde bulunmak çok zor olmalı, genelde psikoloğa anlatmakta bile zorlanıyorsunuz, nasıl bu kadar cesur oldun?
Dava açma kısmı biraz doğaçlama gelişti aslında. Benim cesaretim değildi açıkçası, olamazdı da. Hukuk sürecinde yaşadığım adaletsizliklerden sonra kayış kopardım, cesaret sonra kendiliğinden geldi. Haksızlığa uğramanın ne olduğunu iyi bilirsiniz, haklılığın getirdiği çok sesliliğe cesaret diyor birileri, oysa insanda olması gereken bir özellik değil midir; dilsiz şeytan olmamak... Tek istediğim yaşadıklarım örnek ve ibret olsun, birileri uyansın, toplum kendiyle yüzleşsin.
- Dava açmak doğaçlama gelişti ne demek? Hiçbir şey oluşmadı kafamda bu cümlene dair, açar mısın?
Baştan anlatayım. Her zamanki gibi tartışma yaşandığım bir gün, üç beş eşya ile kendimi sokakta buldum. Ailem resmen evden attı, sokakta kaldım, sokak çocuklarının takıldığı bilinen bir yere gittim. Bir süre sonra orası tehlikeli oldu, tuhaf bir sürü insan geldi, garip garip baktılar, laf attılar, çok korktum ve polisi aradım. Ekip geldi, beni oradan aldı, çocuk şubeye götürdü; anlamsız biçimde nezarethanede geçirdim iki geceyi. Sonra yurda yerleştirmeye kalktılar ve mecburen ailemi aradılar. Bizimkiler tabi ki yine umursamıyor. Ailemden sağlıklı bir tepki görmeyen memur bana bilgi veriyor: “Seni yurda yerleştirdikten sonra, bakmakla yükümlü oldukları halde sana bakmadıkları için ailene devlet olarak biz kamu davası açacağız, hatta dilersen sen bile yüklü tazminat davası açabilirsin” şeklinde. Tabi o anlarda bu söylenenin zerre karşılığı yok bende, söylenenleri algılamadığımı net görüyorum geriye dönük baktığımda.
Ertesi gün sevk dosyamı hazırlarken son bir kere daha aramışlar ailemi ve bunları onlara da söylemişler. İşte o zaman babam apar topar gelmiş, hele “Tazminat davası” lafını duyunca gerçekten uçarak gelmiş. Sonra memur “Niye çocuğunuzu dışarıya attınız?” diye sorular sorup ifade alıyordu. Babam nasıl faka bastı bilmiyorum ama orada tüm sakladıklarını ortaya döktü. “Benim çocuğum tecavüze uğramış ve bu yüzden çok sorunlu oldu, çok kızdırıyor beni, o yüzden attım evden ve evlatlıktan reddedeceğim” dedi.
O sırada komiser, “Şu an bu söylediklerinizi tutanağa geçirmek ve kamu davasına döndürmekle yükümlüyüm”  Memur babama fırça attı. “Sen çocuğunun tecavüze uğradığını sakladın, devlete bildirmedin, üstüne evden attın ve bunları ifaden alınırken ikrar ettin” dedi.
Babam şeriatçı biri; dava işine girmez, inancından dolayı devlet mahkemeleriyle hatta devletin hiçbir kurumuyla muhatap olmaz. Allah büyük işte, güya polislere beni şeytanlaştırıp kötüleyerek kendisini savunurken Rabbim ona hata yaptırdı. O an aklına kamu davası veya mahkeme ihtimali gelse asla anlatmazdı. Tecavüz olayımı ona ilk söylediğimde, kurumu şikâyet etmek bir kenara, kurumdan hesap dahi sormadılar! Bu konu hiç konuşulmadı evde, hatta aralarında karar aldılar; “Konu komşu duymayacak, hiçbir Allah’ın kulu duymayacak, ilahi adalete bırakacağız” dedi de başka bir şey demediler!

- Sen tecavüze uğradığını söyledin ve konu ev içinde kapandı öyle mi?
Evet, ama şimdi dava sürecini anlatayım, bu sorunuzun cevabı zaten kendiliğinden çıkacak ortaya.
- Peki, öyle olsun, söz verdik bir kere uslu bir dinleyici olacağımıza, susuyorum anlat istediğin gibi.
Neyse işte o gün resmi işlemler yapıldı, evraklar savcılığa, oradan mahkemeye gitti. Sonra üç defa canlandırmalı ifadem alındı. Bu kısım şahane, dikkatle dinleyin İklim Hanım, böylesini duymamışsınızdır. Ayarlarınızla oynayacağım birazcık, artık idare edin?
Belli geliyor gelmekte olan, bu çocuk aklımı alacak, hissediyorum,  hadi hayırlısı.

Ev adresine gelen resmi mahkeme davetiyle çağırıyorlar, tıpış tıpış gidiyorum. Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi çocuk bölümünde bir oda var, siyah camlı, filmlerde ki sorgu odalarına benzeyen boş bir oda. Camekânın arkasında kâtip, savcı ve psikiyatrist bulunuyor. Yaşadığın tecavüz olayının gerektirdiği kadar kişi getiriyorlar o boş, siyah, soğuk odaya. Bunlar bildiğiniz oyuncu, figüran kişiler; çok affedersiniz İklim Hanım, orada bana şöyle tecavüz ettiler, beni böyle becerdiler şeklinde bayağı açık, net, birebir pozisyonlarıyla göstererek detay detay anlatıyorsunuz.
Yaşadığınız o korkunç anı, bir nevi yetkililerin önünde oynuyorsunuz, yeniden fiziksel ve sözlü olarak canlandırıyorsunuz. En ince ayrıntısına kadar anlatmak zorundasınız, eğer kem küm ederseniz, sorular yükseliyor mikrofonik sesten, odaya o ses yayılıyor ansızın, yani sizin zorlandığınız ya da onların yeterli bulmadığı anlarda açık seçik sorular sorarak daha net anlatmanız bekleniyor.
Bu çok aşağılayıcı bir durum, buna rağmen çok zorlanarak bu işkenceye katlandım, verdim canlandırmalı ve sözlü ifademi.
Aradan beş ay geçti adliye kaleminden aradılar; “Sizin dosyanın içi boş, ifade kayıtlarınız yok, tekrar gelmeniz lazım”
Girdik bir yola artık dönüş yok, kaçışı da yok babamın, akıl aldığı avukat arkadaşı da “Olmuş bir hata, insanlık hali kaybolmuş işte evraklar, tekrar gitmeniz lazım” deyince. “Bu da beni bulmuş, şansıma tüküreyim” diyerek, ya sabır çeke çeke gittim. Tekrar aynı şeyler. Yetkililer geldi, figüranlar geldi, tabi ki başrol oyuncusu, büyük aktör bendeniz hazır ve nazır bulundum, sahne ışıkları yandı. Dekor hazır; soğuk, kara, büyük camlı, tozlu bir oda ve iki sandalye.
Yönetmen siyah camın arkasında, bir iki üç kayıt sesi duyuldu. Ben başladım oynamaya, Allah için bu defa figüranların hakkını yememek lazım daha bir tecrübeliydiler; sen arkama geç, sen şöyle ağzımı kapa, sen önümde dur demeden kendileri leb demeden leblebiyi anlıyordu, bayağı yardımcı oldular sağ olsunlar. Bakmayın şimdi böyle deliliğe vurmama; iğrenç detaylarıyla, dakikalarca saçma sorulara, yeniden gerçek cevaplar vererek ne kadar çöktüğümü, yorulduğumu tekrar etmeyeyim, şu an size de kıyamam. Der demez, bir de siz yormayın aktörü diyerek gülmeye başladı Zahit.
Sinirinden gülmüyor çok net bayağı gülüyor, sinirden gülümseyen benim. Öte yandan Zahidin kıkırdamasını, anlatışındaki film benzetmesini de garipsiyordum ki meseleye niye öyle yaklaştığını anladım. Çünkü bu rezil senaryoyu yedi ay sonra üçüncü kere oynaması için çağırılmanın verdiği yıkılmayla, yani çocuk artık delirmemek ya da adliyeyi yakmamak için dalgaya vurmuş durumunu.
İklim Hanım şok kelimesi yetersiz, nasıl olabilir yani devletin kurumunda yetkililer kendi düzenledikleri bir evrakı koruyamaz! Adliye içinde alınmış, yok benim dosya, sanki bir gizli el tarafından yürütülmüş. “Yasal bir dosyaya sahip çıkamıyorsanız ben ne yapabilirim” dedim ve gitmedim tekrar çağırdıklarında.
O an orada bulunan herkes günlük para alıyor bu hizmetten ama ben 8 yaşında yaşadığım o korkunç olayı yeniden, yıllar sonra tıpkı o an yaşadığım gibi anlatmak, bir nevi yaşamak zorunda bırakılıyorum. Hem de defalarca. İşkence gibi değil mi bu?
Savcının arada absürt sorularına cevap veriyorum. Kâtip böyle ekşi yüzle, o kadar tiksinerek bakıyor ki inanın o bakışı hiçbir insan unutmaz. Aşağılayıcı şeyler söyleniyor aslında, soru sormak adı altında. Bu yasal süreç iğrenç bir deneyimdi, mağdursunuz dibine kadar ama bir de hukuk tarafından da mağdur ediliyorsunuz.
Ve sürekli bu evrak kayboluyor, mahkeme kaleminin numarasından dördüncü kere aradıklarında telefonlarını bile açmadım.
İfadeler ve savcı kısmı böyleyse mahkemeye zaten hiç gitmek istemedim. Kendime bu kötülüğü yapamazdım. Avukat gitti, psikolog gitti. Şahitlik ve bilirkişilik eden psikolog ve avukat; “Hâkim senin davanda resmen sesi açık olarak telefonunda oyun oynuyordu. Yüzümüze bile bakmadı, duruşma 10 dakika bile sürmedi” dedi bana.
Bunu ben yaşamamışım gibi, sanki dizi film ya da roman kahramanıymışçasına, kendimden ayırarak algılamayı seçtim, bu normal yaşamımı bir nebze kolaylaştırıyordu. “O anı yaşayan ben değildim” gibi inandırdım yıllarca kendimi. Ben zaten o mahkeme kısmını da hiç yaşamamış saymak istediğim için en son duruşmaya gitmedim, dosyamı bile almadım.
Dava sürecini de hiç takip etmedim; ne oldu, ne bitti, babama bir geri bildirim oldu mu mahkemeden bilmiyorum. Ben reşit değildim, ailem de bu süreçten kendini tamamen soyutladı. Allah biliyor ya bu dosyanın sürekli kaybolması, mahkemenin önemsiz bir alacak verecek davasına bakar gibi olan tutumu ve bu kadar uzun yıl alması zaten içime kurt düşürmüştü. “Babamla tecavüzcülerim birlik olup davanın gidişine etki etmiştir” noktasına kadar gelince paranoyalarım pes ettim, etmesem kaç yazardı. O dakikadan sonra süreçle ilgili tek eylemim, eylemsizlik oldu.
“Anksiyete” ya da “huzursuz bağırsak sendromu”nu bilirsiniz, sanki roller coaster’a bindiğinizde içiniz çekilir gibi olur ya, işte o hissin fiziksel olarak hiç bitmediğini hissedin, sürekli iç organlarınız çekiliyormuş gibi yaşadım o süreçte.
Sekiz yaşında cinselliğin C’si hakkında bir bilgim, bir keşfim yoktu, şartlar gereği olamazdı zaten. Şeriatçı bir ailede bu konulardan zerre haberdar olamazsınız. Duyduğum, gördüğüm, hissettiğim bir konu değildi. Sıfır his, sıfır eğitim, sıfır bilgi.
Dehşet vericiydi, o gün bunu algılamam mümkün değildi. Grup mastürbasyonuna dönüşen, ancak fuhuş çetelerinin yapabileceği bir şeydi o günlerde yaşadıklarım, bugün bakınca geriye görünen tablo bu.
- Zahit, ailenden başlamalıydık ama kaptırdın gitti. Seni özgür bırakacaktım, çok fazla soru sormayacaktım ama bence burada gerçekten bir aile özeti yapmanın zamanı geldi, en azından benim seni daha iyi anlayabilmem için.
Eyvallah İklim Hanım, uyar oğluyuz, sizi kıran taş olur.
Kendi içinde boğulan baskın bir anneyle, içine kapanık ve depresyondan hiç çıkamayan, kendi çapında baskın, sinirli, öfke patlamaları yaşayan bir babanın ilk çocuğu olarak dünyaya geldim. İkisi de ülkemizde iyi bilinen, güzide üniversiteden mezun birer mühendis.
Annem yönetmeye çok alışmış ve olaylar kontrolünün dışına çıktığında çok sinirlenen bir insan, bize göre fazla mükemmeliyetçi ve uçlardaydı, ona göre ise tam olması gerektiği gibi bir anneydi. Babama karşı kendini hiç korumayan kadın, bana gelince panter kesilirdi. Annem sürekli mutlu etmek istediğim bir insandı, uydusuydum onun, oksijen maskemdi.
Sekiz yaşıma kadar evin tek çocuğuydum, gözler üzerimdeydi. Babamla hiç sağlıklı bir iletişimim olmadı; ya şiddet uygular, ya da sessiz sedasız etrafta gezerdi. Ben hep annemleydim. Saatlerce konuşurdum, o yemek yaparken, ev işi yaparken etrafında oynardım. Akşamları babam işten eve gelince annemin içine giresim gelirdi, babamdan saklanmak için, yok olmak için. Kızardım ona, bir nevi gelip de annemi benden alıyormuş gibi hissederdim, öte yandan çocuk kitapları okur, babası ile balığa çıkan çocukları kıskanırdım. Dışarıya çıktığımızda nerede ebeveynleri ile mutlu mutlu oyun oynayan bir çocuk görsem kıskanırdım. Yalnızdım, bir tek iletişim kurduğum insan annem ve babaannemdi. Aslında annemle iletişimim tek taraflıydı. Ben konuşurken o dinler ama hiç müdahil olmazdı. Resim yapardım, çevremizdekiler resim yeteneğime hayran kalırlardı.

17
17 yaşında kıvırcık,şişman, hakettiği
mutluluğu arayan, genel olarak pozitif sevgi pıtırcığı ama bir yandan içi kan ağlayan yolunu kaybetmiş ne yaptığını
bilmeyen bir çocuğum. İstanbul'da yaşıyorum. Eşcinsel kimliği taşıyorum ve rolüm PASİF EŞCİNSEL. Aslında biseksuelim. Yani hem kadınlardan( yani karşı cinsten) hem de erkeklerden(hem cinsimden) hoşlanıyorum. Ancak
pasif kimliğim daha baskın.
Normal yurtta kalıyorum. Kaldığım yurt dini bir yurt. Orada İslam ilimlerini öğreniyorum. İslam ilimlerini öğrenmeyi seviyorum. Nede olsa bu hayata Allah'ı tanımaya onun istediği bir biçimde yaşamaya geldik. O ne isterse o. Bizler kullar olarak onun isteğini yerine getirmekle yükümlüyüz. Bu dünya geçicidir; nimetleri, zevkleri, kendisi...
Şu kısacık ömrü Allah bize onun istediği şekilde yaşamak için bahşetmiş. O yüzden olabildiğince dünyadan yüz çevirmeli ve ahiret hayatına yönelmeliyiz. Ama nefsimiz öyle zorlarki bizi yapamayız ve yüz çeviremeyiz. İşte tam da o dönemimi yaşıyorum.
Ailem dindar ve muhafezakardır. 6 yaşımda normal ilkokula başladım ve 4 yıl tamamladım. Sonrasında babamın bana tavsiyesi ve istemesi üzerine, aynı şekilde benimde istemem üzerine 10 yaşımda ilkokul dönemimin bitisinin ardından 1 yıl sonra hafızlık kursuna basladim. Ondan önce şunu söylemek gerekirse biz evde babaannem ve dedem ile birlikte yaşıyorduk. Ben 4 kardeşim 1 ablam 2 tane de kız kardeşim var  ve ben tek erkek çocuğuyum. 2015 yılında dedem geberdi. Geberdi diyorum çünkü ondan nefret ediyorum. Bunun sebebi ise küçükken bana yasattiklari.... Benim erkek ortamim yoktu aynı diğer eşcinseller gibi. Hep kızlarla oynar ve onlarla bir şekilde anlasirdim. Çünkü etrafımda ya pek erkek yoktu yada ben istemiyordum işte. Bunun farkına varan ailem bana hep baskı yaptı en temeli de dedemdir. Dedem erkekler yerine kızlarla oynadığımı görünce bana hep kızardı hatta azarlardi ibne bile demiştir belki. Dovmuste olabilir ama ben tam hatırlamıyorum en net hatırladığım üzerime titrediği. Babaminda aklını celip bir şekilde bana kizmasina beni azarlamasina vesile olurdu. Babam sinirli bir insandır gözü karardimi ağzından çıkanı kulağı duymaz. Bana herhangi bir konuda kızıp "ibne" pezevenk rediği olmuştur. Aynı onun babasida öyleydi. Dedem yönetmeyi seven bir adamdı. Babam onun piyonuydu ve ona istediğini yaptırdı. Dedem ablama karşı çok yumuşak bana gelince çok sertti. Hep ibne olmamdan korkarlardı. Ben çoktan olmuştumda haberleri ve benimde haberim yoktu. Konuşma tarzim ve davranışlarım kız gibiydi.
Babam arada bir mahalledeki çocuklara tembih eder ve benimle top oynamalarını söylerdi. Ben hiç oynamaz ve hicde sevmezdim futbolu ki hala öyledir. Onlarda babamı severlerdi ve benimle top oynarlardı. Ama ben bir şekilde yine kızlarla kaynaşmayı bildim. Ama babam bunu fark etmişse(yani bu gidişle  eşcinsel olacağımı sezmişse)
Benimle özel ilgilenmeli benimle başbaşa vakit gecirmeliydi. Bunu da bana psikoloğum söyledi. Eğer kaygilanmişsa özellikle benimle balık tutmalı veya beni maça götürmeliydi. Yani fiziksel bir aktivite yapmalıydı ama o yapmadı. Ne dedem ne o.... Hiçbiri......
Sadece kızmayı yeri geldim azarlamayı bildiler. Bunu sezen babam beni ilkokul bitiminde yatılı kursa verdi. Ben de razı geldim ve gevesliydim. Bakalım hafızlık kursunda neler yaşamışım ........

Devam edecek ...🎞️

18
“Felaketler bilimsizliğin ve eğitimsizliğin ister ilahi ister dünyevi bir dışavurumudur. Koronavirüsten ve depremden eğitimsiz kalan bir neslin ruhsal sorunlarının toplumsal yansıması eninde sonunda peşimizi bırakmayacaktır. Eğitim gerek şartsa eğer, bilim olmazsa olmaz yeter şarttır. Türk milleti acı bir tecrübeyle öğrendi ki bilimsizlik felaket doğururmuş. Bilim adamları Hakk'a ve halka hizmet etmek açısından hakikati haykırmadıkça halk felaha kavuşamayacaktır.”

Psikolog Hüseyin Kaçın bunları demiş, bu uyarıları yapmış…

https://www.milligazete.com.tr/makale/14053173/resat-nuri-erol/iza-zulziletil-erdu-zilzaleha-zelzele-suresi-13

https://www.youtube.com/watch?v=KkC0fJbuH4c&list=PLAABaL9f17rX11VATx98ruU7_iIuzgOZK&index=1

19
Yeşil Prens ile Hamas'ın İmtihanı - Arz ı Mev'ud, Siyonizm ve Yahudi Kimliğinin Dönüşümü

https://www.youtube.com/watch?v=KkC0fJbuH4c&list=PLAABaL9f17rX11VATx98ruU7_iIuzgOZK



Etrafımızdaki "Yeşil Prens"ler


https://www.youtube.com/watch?v=YyiJLbP7S0A&list=PLAABaL9f17rX11VATx98ruU7_iIuzgOZK&index=2

20
Serpil hanım ile konuşacağım bugün. Annelerle konuşmak geçmişe gidip kendi anneliğime göz atmamı sağladığı için daha yorucu oluyor, gönlüm daha bir burkuluyor. Sinirleneceğim bir şey duyduğumda kendi yaptığım hatalar aklıma geliyor ve sakinliyorum. Buna rağmen bu kitap çalışması dâhilinde yaptığım tüm görüşmelerin içerik toplamına baktığımda; çok net olarak çocuklardan yanayım diyebilirim. Yani tarafım ben, çocukların tarafındayım. Kendime ve görüştüğüm annelere eleştirel yaklaştığım, hatta kimi zaman içimden kızgın olduğum doğrudur. Sevgili Psikolog Hüseyin Kaçın’ın deneyimleri sonucunda anneler ile ilgili bir hezeyanı bir tespiti var ki katılır mısınız bilmiyorum.
:
HOCAM BURAYA EKLEYİN SİZ ŞU ANNELERLE İLGİLİ ÇOK UÇ ÇOK İTİCİ GELEN AMA BENCE COK DOGRU OLAN GORUSLERİİNİZ. TESEKKURLER. EN SON OKUMADA BURAYA AYAR ÇEKERİZ SİZ LÜTFEN GEREKEN EKLEMEYİ YAPIN İSTEDİĞİNİZ KADAR.
Serpil hanım tipik Ege insanı. İçten, samimi, sıcak ve dobra. Görüşme süresince git geller yaşasa da rahattı, kendine karşı bu düzeyde özeleştiri de bulunan tek anne oydu diyebilirim.
Serpil hanımın dilinden, kendine özgü anlatımıyla dinleyin bakalım oğlunun çocukluğunu, kendisinin anneliğini. Bakalım sizlerde de geriye dönük bir benzerlik olacak mı, sorgulatacak mı ebeveynliğinizi?
15 yaşına yeni girdi evlatlarım. İkizi var. Biri kız biri erkek. Oğlum on aydır düzenli terapiye gidiyor ayda bir defa.
Oğlum çocukluğundan beri benimle içli dışlıydı, çok yakındık, babayla mesafeliydi. Babamız içine kapanık, çekingen, girişimci olmayan ama çok çalışkan, melek gibi bir adamdır.
İkizler düşkünler birbirlerine, iyi anlaşırlar hatta ikisi bir olur bana cephe alırlar, hiç sorunları yok aralarında sevgi bağı çok güçlü. Kızım mesela oğluma göre daha kendini koruyabilen daha sert bir çocuktur. Kızımla sorunum yok hep iyiydi aramız, her şeyini anlatır bana.
Çocukken de çok usluydu oğlum, kavga dövüş hiç yaşatmadı. Sokakta ya da site içinde çok geç saatlere kadar sokakta oynayan, bisiklet süren, paten kayan bir çocuktu. Yani o çocukken erkek çocuklarıyla oynardı. Sonra ilkokula başladığında uzaklaştı erkek çocuklarından.
Babamız daha pasif evin içinde ben daha otoriterim. Kuralcıyım.  Apartmanda görüştüğümüz herkesin kızı var, erkek çocuk hiç yok. Hatta sülaledeki tek erkek çocuk benim oğlumdur. Kardeşlerimin hep ikişer tane kızı var. Amcalarının da öyle. Oğlum bebekliğinden beri etrafında hep kızlarla, kadınlarla büyüdü.
Aile bağlarımız, akraba ilişkilerimiz çok yoğundur, aynı apartmanda aynı mahalledeyiz sülalece. Cıvır cıvıl kızların içinde geçti yaşamı. Şimdi bile her gün 6 kız içinde bir erkek bizimkisi.
İlkokul 2 ci sınıfa kadar bizimle uyudu zaten, ayrı odaları vardı ama gece tuvalete kalkınca yanımıza gelirdiler, birlikte uyurduk.
İlkokula başladığından beri her gün okuldan gelince soyup kontrol ederdim ikizleri, okulda bir şey olmuş mu, başlarına bir iş gelmiş mi diye. Yani ben hep çok dikkatli bir anneydim, doktorla göre de çok kontrolcü bir anneymişim.



HOCAM BURAYA BİR KUCUK EKLEME YAPIN BENİM AĞZIMDAN, YADA KENDI AGZINIZDAN NASIL UYGUN GORURSENIZ. ANNE DOKTORLARA LAF ATIYOR SON KELIMESINDE. PSIKOLEJIYE TERS BIR SEY YAZMIYIM BEN  YANI DİKKATLİ OLMAKLA KONTROLCÜ OLMAK ARASINDAKI FARKI NET ORTAYA KOYAN BIR KISA ETKIN TANIM LAZIM BANA. YADA SIZ NE DERSENIZ O BELKIDE KADININ HERGUN COCUKLARINI SOYUP KONTROL ETMESININ NE DENLİ ABSURT OLDUGUNUN ALTINI CIZMEK ONEMLI. BİLEMEDİM SIZE BIRAKIYORUMM.

Çocukken sadece mutfak oyuncakları, yemek pişirme aparatları aldık. Çünkü çok isterdi, yemek yapar mutfak oyuncaklarıyla çok vakit geçirirdi. Dayısı aşçılık yapıyor, ona heves etmiş olabilir diye düşündük. Dayısıyla arası da çok iyiydi. Dayının yaptığı yemekleri izler sever taklit ederdi.  Ama şimdiki aklım olsa bu tarz oyuncakları almazdım. Daha dikkatli davranırdım. Çocukken sürekli benle mutfakta vakit geçirmesine izin vermezdim. O kadar çok yanımda eteğimde tutmazdım çocuğumu.
Aslında düşünüyorum her tür istediği oyuncaklarda alındı; tabanca, tren yolu, araba seti, hayvan setleri hepsini istedi çocuğumuz, biz de aldık, hepsiyle oynadı aslında. Ne isterse aldık. Paten, bisiklet, atari, tablet hepsini.
En önemli hatamız bu 4 artı 4 eğitim sisteminden kaynaklı oldu. Çünkü anaokuluna gitmeden direk birinci sınıfa başladılar. Çok bocaladılar ikiz oldukları için, tabi biz de bocaladık.
Hüseyın Bey; ‘’özgüven eksikliği’’ var diyor ve bence direk birinci sınıfa başladığı için oldu bu durum. Öğretmenleri hep ‘’bunlar küçük başladı, geriden geliyorlar, anaokuluna göndermeden ilkokula başlatmışsınız’’ diyerek sıkça fırça attı bana, ben de çocuklara sıkça fırça attım, ne yalan söyleyeyim çok baskı kurdum.
Yaşıtlarıyla araları açılmasın onlardan geri kalmasınlar diye üzerlerine çok gittim, çok kızdım; salak mısınız siz, ezik misiniz diye çok baskı yaptım, dayak bile attım yetişemeyeceksiniz sınıftakilere diye. Bence o en büyük hatamız bunlar oldu. Arkadaşlarıyla kıyaslama yaptım hep, onun dışında inanın düşünüyorum başka hata bulamıyorum.
Nerde hata yaptık diye çok çok düşünüyorum şimdilerde İklim Hanım.
Serpil hanımcığım konuşmaya başladığımızdan beri ‘’Babamız melek gibiydi ben çok serttim, çok bağırırdım’’ dediniz, sizce bu bir hata değil mi? Melek gibi bir baba değil otorite kuran bir baba, dominant olmayan sevgi dolu bir anneye ihtiyaçları var çocukların; şefkat anneden kurallar, otorite babadan olmalı diyor uzmanlar. Oysa sizin ailenizde her tür ihtiyacı karşılamak sizdeymiş; tüm konularda izin alma, onaylanma, kontrol, para ve harçlık meseleleri, kurallar, bağırmak çağırmak sizdeymiş. Baba  da etkisiz eleman, akşamdan akşama gelen misafir gibi. Yanlış anlamadım anlattıklarınızı değil mi? Lütfen düzeltin beni.
Aynen öyle İklim hanım çok güzel özetlediniz, bizim evde işler aynen böyleydi. Dahası da var.
 
Babayla hiçbir konuda yüz göz olmadıkları gibi hiçbir konuda yüz yüze bir tartışmaları ya da ters düşmeleri de olmadı çocukların, çünkü baba en zor isteklerini bile yerine getirdi. İstekleri hiç bitmezdi çocukların, en pahalı oyuncakları isteyen çocuktu oğlum ve babamız hiç ikiletmezdi, çok çalışırdı. En marka giysiler yedi yaşından beri hayatımızdaydı. Çocuğu hiçbir istediğinden mahrum bırakmadı ve bir tokat bile atmadan sesini yükseltmeden büyüttü. Ben öyle değilim. Sinirlendirdiklerinde tokat atıp bağırıp çığırmışlığım çok oldu, dayak çok değil ama bağırmak, azarlamak sık yaptığım şeydi. Tabi son 2 yıldır zaten şiddet kalktı ama evde hep bağırgan bir anne var.
Evde çalışıyorum, çalışan ailelerin çocuklarına bakıyorum, aile bütçesine katkı sunmak için. Bunun payı büyük tabi hep evdeyim, o yüzden iç içeyiz çocuklarla.
İlk nasıl fark ettiniz ya da oğlunuz mu size açıldı?
Ben fark ettim, iki yıl önceydi. Çarşıya pazara çıkınca insanlar bir tuhaf bakmaya başladı çocuğuma ve çoğu zaman onu kız çocuğu sanıyorlardı. Çok rahatsız oluyordum. ‘’Güzel kız sen ne istersin’’ diye sordu bir keresinde mesela garson sipariş alırken. Ben hemen yakışıklı çocuk demek istediniz sanırım, o bir delikanlı çünkü diye düzetme ihtiyacı duyuyordum.
‘’Neden kız gibi davranıyorsun, sinir oluyorum senin bu hareketlerine’’ dedim bir gün, çok sert bir tavırla. Ağlamaya başladı oğlum, boynuma sarıldı ‘’anne ben hastayım ve bunun tedavisi yok, böyleyim işte, sen niye beni böyle sevmiyorsun’’ dedi. Çok afalladım, çok acıdım, ne yapacağımı ne diyeceğimi şaşırdım. Hiç beklemediğim bir tepkiydi.
Ben 45 yaşındayım çevremde hiç bu konu konuşulmamış, hiçbir şey bilmiyorum. Bu tarz şeyleri ne görmüşüm ne duymuşum, akraba veya eş dost çevremde şakası bile edilmeyen bir konu bu. Örfümüzde âdetimizde görülmüş şey değil.
Hal ve hareketlerin değişiyor, dikkat çekiyorsun, hep kızlarla gezdiğin için oluyor, düzelt kendini diyebildim. Başkaca bir şey de anlamadım zaten, hele öyle LBGT falan hiç canlanmadı kafamda, bakın şimdi bile söyleyemedim düzgünce harflerini bile.
Zerre aklıma bu işler gelmedi. Meğerse o bunu kabullenmiş bile. Ben sürekli uyarırdım ergenlikten beri hareketlerine dikkat et diye kaç defa rahatsızlığımı söyledim ama benim anlayacağım şekilde bir açıklama yapmadı.
Neydi o hareketleri sizi uyarmaya iten, rahatsız eden?
Çok fazla el hareketiyle konuşuyordu, mimikleri çoktu, kıvırarak yürürdü, bazen çok aşırı kibar davranışlar yapardı. Apartmanda, okulda, kızlarla bir saatten fazla vakit geçirsin direk daha abartılı oluyordu bu halleri.
İşte o gün telefonunda arkadaşlarıyla mesajlaşırken yakaladım. Bu konuları yazışıyorlardı. Zaten çocukluktan beri kız arkadaşları daha çoktu onlarla oynamayı seçiyordu, samimi olduğu bir erkek arkadaşı yoktu.
Serpil hanım geç bir farkındalık yaşamışsınız, aslında çok fazla sinyal vermiş çocuğunuz ama siz sanırım gözünüzle görmeden konduramamışsınız, o açık seçik mesajları okumak ne hissettirdi size?
Çok büyük hayal kırıklığı yaşadım öğrendiğimde, yıkıldım aslında ama hayatta kalıp savaşmaya çalışıyorum, ona yön vermek için ayakta olmak zorundayım,  yıkılmaya hakkım yok ki. İçim çürüdü, ciğerim yandı günlerce ateşler içinde yandım.
En yakınlarımla bile yani hiç kimseyle paylaşamayacağım korkunç sırrım vardı artık. Düşünsenize başka kimsenin duymasını asla istemediğim bir büyük sorunum vardı. Yaşamım bundan tedirgin olarak geçecekti. Son nefesime kadar bu endişe ile yaşamaya mahkûm olmuştuk eşimle.
Görüştüğüm herkeste olduğu gibi Serpil hanımda da deşifre olma korkusu hat safhadaydı. Bu korku zaten ilk etapta farkındalığı etkileyen. Yani çocuklar sıkıntılarını içsel karmaşalarını ailenin gözüne gözüne soksalar bile korkudan yüzleşmemek için irdelemiyorlar.
Oğlunuzun kendi hikâyesi nasıl anlattı size, kendi içinde yaşadığı farkındalığı o ne zaman ve nasıl keşfetmiş?
Hüseyin hocaya da bana da anlattığı hikâye aynı. İlk defa ortaokulda bir erkek çocuğunu çok beğenmiş takıntı haline getirmiş ama sonra sevgilisi olduğunu öğrenmiş ve çok yıkılmış. Çok acı çekmiş. Neden ben bu çocuktan bu kadar hoşlanıyorum, ona aşk duyuyorum diye çok merak etmiş.
Kendi kendine ben böyle miyim, şöyle miyim diye sorgulamış internetten. Araştırmaya girişmiş ve LGBT ile tanışmış. Onlardan bilgi almış ve öyle olduğuna ikna olmuş. Bence internet çocuğu etkisi altına almış. Böyle doğduğuna inanıyor, bu konuda çok iddiacı, hatta hiç değişmeyeceğine inanıyor, terapinin işe yarayacağını düşünmüyor, benim isteğimle gidiyor.
O mesajları okuduğunuz güne geri dönelim Semra hanım. Ne yaptınız o gün?
Bu kadar aleni yazışmaları okumanın paniğiyle hemen babasını eve çağırdım.
Ben yakaladım, ortaya çıkardım, babasına duyurdum diye bana ‘’hayatımı mahvettin’’ diyor. Baba benden öğrendi, o yüzden çok tepkili. Öfke saçtı bana babası gelene kadar.
Sırf ben söylediğim için doğru bulduğu bir şeyi bile yapmaz, inatlaşır benle çünkü babaya bu olayı duyuran olduğum için artık eskisi gibi değil bana karşı tavırları. Düşman gibi. Didişiyoruz. Ak dediğime kara diyor.
Ne yaptı babası durumu ona ilk söylediğinizde?
Eşim ilk öğrenince şok oldu. Üç saat odasına kapattı kendini düşündü tarttı herhalde. Sonra oğlumuzla konuştu sakince sordu ona; doğrumu annenden duyduklarım diyerekten. İtiraz etti tabi, asla itiraf etmedi babaya. Yazışmaları gözlerimle okumuş olsam da babaya karşı beni yalanladı. Tabi gördüğüm mesajları da silmiş. Tertemiz etmiş telefonunu.
Ben başka kime söyledin, kime yazdın, kim biliyor bu konuyu çevremizden diye üzerine yürüdüm. Şiddet göstereceğimi düşündü. O zaman az da olsa konuşmaya, itiraf etmeye başladı.
O gece babası bana göre daha mülayimdi, her zaman olduğu gibi asla otorite göstermedi. Ben kimse bilmeyecek duymayacak dedim, çok sert biçimde. Sonra ailecek hep birlikte konuşup yıpranmamak için evimiz dışında kimseye söylenmeyecek bu iş diye karar aldık.
Ertesi gün bulunduğumuz ilde ergen psikoloğuna götürdük. Oda yüzümüze pat diye ‘’çocuğunuz eşcinsel olduğunu savunuyor, bunu kabul etmelisiniz, bu bir cinsel tercihtir, kendisi tercihini kullanıyor saygı duyun’’ dedi.
O an bu duyduklarımızın bizi nasıl çarptığını anlatamam size. Derman bulmaya gidip, buz gibi cevaplar alınca sudan çıkmış balığa döndük. Neyse bu şok olma kısmını tahmin edersiniz siz İklim hanım çok dinlemişsinizdir. Asıl vahim olanı çocuk bu söylemden yüz buldu. Şimdi hala papağan gibi aynı sözleri tekrar ediyor. Aslında cinsel seçiminden emin olacak yaşta değil. Bir sürü etken var. Bir sürü dışardan edinilmiş kirli bilgi ve algı altına alınmışlık var çocuğun üzerinde. Yani sağlıklı bir düşünmeyle ruh haliyle aldığı bir karar değil.
Sonra işte aldım oğlumu hastaneye götürdüm; hormon testi ve yapılması gereken tüm diğer tersleri yaptırdım ama sonuçlar normal çıktı. Kendisi de yanımdaydı öğrendi işin sadece psikolojik olduğunu. Ben araştırmaya devam edince Hüseyin beyi buldum, başka şehir de olmasına rağmen hemen götürdüm oğlumu ama o ilk psikoloğun verdiği tepkiyi kendine o kadar kalkan edindi ki şimdi bu önyargısını yıkmak çok zor oluyor.


21
Yazıyı yazarken önce çocukluğumu anlatmak istiyorum başında mutlu fakat sonrasında üzeri siyah mürekkep ile karalanmış çocukluğumu.Çocukluğuma dair pek anım yok aslında hatırladıklarımise hep iyi şeyler zihnimi bu konuda çok seviyorum hayatımdaki kötü anıları bana unutturur. Hatırladığım yalnızca birkaç kötü anı var onlar da bende derinyaralar açan yaralar ilki ben tahmini 4 yaşımdayken yaşanmış bir olay çoğu kişiye dört yaşımdan birşeyler hatırlıyorum desem inanmaz fakat ben çok net şekilde hatırlıyorum.

22
Bülent 22 buçuk yaşındayım diyor sanki elli yaş edasıyla. Olgun, ağır başlı, saygılı bir genç. Üç saate yakın geçen görüşmemizde toplumun feminen diye tanımlayabileceği hiçbir şey dikkatimi çekmedi.

Tıp fakültesi öğrencisi.  Zeki olduğu her halinden belli, özellikle gözlerinden fışkırıyor. Tus sonucuna göre branş seçecek, nöroloji, sinir bilimi düşünüyor. Tıp öğrencisi olması bir yana çok aktif hobileri ve kursları olduğu için benimle zaman konusunda baya pazarlık etti randevulaşmak için yazışırken. O yüzden vakit kıymetli hemen konuya girdik.
Baba asker anne ev hanımı 1 abisi var. Babanın işi gereği Bülent 8 aylıkken Manisaya taşınılıyor. Okula orada başlıyor 4 cü sınıfa kadar orada okuyor.

‘’Manisa kapalı bir toplumdu sadece lojman içinde yaşadık dışarıyla alakamız yoktu.  Kopuş noktam orasıydı diye düşünüyorum son yıllarda, çünkü benim o döneme dair hiç anım yok. Çocukların olur hatırladıkları ama benim yok.  Topluma şehre insanlara dair bir anım yok. ‘’ diye özetliyor o dönemi.

Ardından Batman,  5 yıl da orada yaşamış. Oraya dair hatırladığı tek anı; ‘’karşı komşumuzun çocuğuyla birbirimize dokunduğumuzu, bedenimizi tanımak keşfetmek için bir birimize çıplakken ellediğimizi hatırlıyorum. Öncesi yok oradan başlıyor her şey. En erken hatırladığım bu. Birkaç defa olmuştu hepsi o kadar.

Ailesinin çocukluğuna dair anlattıkları arasında 4 yaşında komşunun kızıyla çok fazla oynarmış hatta öpmüş kızı bir iki defa ve bu evde gündem olmuş. Hatta resimleri varmış o kızla. Ama Bülent bunları da hatırlamıyor.

Biraz anlatır mısın hatırladığın kadarıyla çocukluğunu ve aileni?

Geleneksel bir mahalledeydik. Batman da ev sahiplerimizle aynı apartmandaydık ve herkes orda komşuluktan öte akraba gibiydi. Ama annem yine de eve erken gelmem gerektiği konusunda üzerimde ciddi baskı kurardı.
Alt komşunun oğlu 18 yaşındaydı ve annem beni hep onunla korkuturdu. Bak İsmet seni döver eve erken gel!  Şiddet içeren bir korku vardı üzerimde yıllarca süren.
İsmet sarışın açık mavi gözlü iri yarıydı. Ben şu yaşta hala çok açık mavi gözlü birine bakamam, hele göz teması hiç kuramam.
Çocukluğum ondan korkarak geçti, sokakta oynayan bir çocuktum ama eve hep en erken dönen bendim. Hep bir İsmete yakalanmama korkusu.

Hemcinslerimle iletişim kurmakta zorlanmaz, onlarla her tür oyunu oynardım ama daha az tercih ederdim. Erkek gruplarının içinde rahat edemezdim ama yakın arkadaşlarım hep erkekti. Futbolu oldum olası sevmedim ilgi duymadım ama abim ve babam çok severdi, ben beceremediğim içinde beni oynatmazlardı zaten.

Çekirdek aile olarak yaşadık hep kalabalık akraba içinde değildik. Bayram seyran bir araya gelinirdi akrabalarla.
Narsizst biri babam, beş kardeşler ama ailesinin içinde en az fark edileni babamdır.

Ailede birisi okumuş diye sevilmiş, biri en küçük olduğu için çok sevilmiş, birisi çok iyi eş seçtiği için çok sevilmiş ve öne çıkmışlar ama babam ailesinde en fark edilmeyen en etkisiz eleman gibiydi ve bunun bilincindeydi. İstisna da olsa babaannemle konuştuktan sonra bir iki defa tüm narsizliğine rağmen bu sıkıntısını dışa vuran sitemler etmiştir. O yüzden sürekli bir şeyler ispatlamak üzerineydi sohbetleri, her lafa s her sözüne ben ben diye başlardı hep babam.

Ailesinin gözünde kendini gösterip onay alabileceği bir meziyeti olmadığını hissettiği içinde evde bize karşı ne yaparsa yapsın yine de kabul edilme, onaylanma, ya da hep kendini öne çıkarma isteği geliştirmişti. Bunu bize dayatırdı. Bazen bir konuda abimle ya da onun arkadaşlarıyla kıyasıya tartışırdı. Komşularla birlikte olduğumuzda da babam hep ortamın en çok konuşanı en çok ben diyeni olurdu. Ben şöyleyim ben böyleyim ben onu da bilirim bunu da bilirim. Büyüdükçe babamın insanlara ne kadar itici geldiğini daha net görüyordum.
Annem de aşırı baskı kurar hep eleştirirdi babamı, hep eleştiri alan babam sesini yükseltir bu durum kavgaya dönüşürdü. En çok da para üzerine dönen kavgalar hiç eksik olmazdı. Aslında sürekli her şey için kavga ederlerdi.
Mesleki bir tahakküm kurmadı üzerimizde, yani askeri disiplin uygulamadı bize ama işte o yine narsiztliğinden dolayı bizimle yarışır her konuda illaki tartışırdı.

Ya annen?
Annem şükür eden ama hep evhamlı yapıdadır. Evi o çekip çevirir. Hayatı ezikti aslında annemin, istemediği bir evliliğe zorlamış dedem. 20 yaşında hiç tanımadığı ve Iğdır da yaşayan babama vermiş. Kayseri de ailesiyle yaşayan 20 yaşında bir kız olarak hiç tanımadığı bir adama gitmiş annem. Sonra hamileliğinde taravmatik şeyler yaşamış, hep mücadele etmek zorunda kalmış. Babam sosyal biri hep dışarda, ya da iş yerinde. Yıllarca annem çok yalnız kalmış oralarda. Doğru dürüst duygusal ihtiyaçlarını karşılamayan bir koca ile ömür geçirmiş bir kadın işte benim annem.
Ben çok küçük yaşlardan beri annemin derdini anlattığı içini döktüğü çöp kutusuydum. Yani bilmek, duymak isteyip istemediğimi düşünmeksizin bana yalnızlığını, mutsuzluğunu aktardı. Sanki kız kardeşi, kız çocuğuymuşum gibi dertleşti benimle hem de her konuda.
İlkokul 5 de çıkış zili çalsın bir an önce annemin yanına eve gidiyim diye ağladığımı hatırlıyorum, önceleri hep sokakta oynayan bir çocuktum ama Batman’da kültürel bir şok yaşadım, her şey farklıydı herkes farklıydı ve ben okuldan çıkıp koşarak eve döneceğim saati beklerdim dört gözle. Hep evde olayım, çok yemek yiyeyim, çok okuyayım tek odağım bunlardı. Çok kilo aldım o dönem ve bu durumlar beni hemcinslerimden uzak tutmaya başladı.
Annem günlere götürürdü. Sevilen uslu, sakin, söz dinleyen çocuktum herkesin gözünde.
Senin kızın yok ama Bülent var derdi kolu komşu hep. Övünürdü, sevinirdi annem bunu duyunca. Bu telkinlerle çok karşılaştım ben. Kızın yok ama bak sana yardım eden, hiç seni üzmeyen Bülentin var.
Neydi sebep böyle denmesinde? Ne hissederdin anımsıyor musun?
Ben anneme temizlik işinde, mutfakta yardım ederdim. Geleneksel bir toplumdaydık ya erkek para kazanır, evi kadınlar çekip çevirirdi ya ama ben aslında hiç öyle düşünmezdim. Anneme yardım olarak bakardım olaya, zaten babam onu hep üzüyordu ben hep evdeydim nasılsa, boş zamanımda annemi mutlu etmek için yardım ederdim.
Sonrasında da kendimi eşitlikçi gördüğüm için yapıyorum sanıyordum. Onların ne sandığını bilmiyorum. Bizim ailede bu tavrım bir cinsiyet rolü olarak görüldüğü için sanki ben bu eşitlikten yana olunca kadın rolünü benimsemişim gibi davranılıyordu ve buda benim erkekliğimin ezildiğini hissettiriyordu ve beni rahatsız ediyordu çünkü abimden böyle bir şey beklenmezken benden beklenmesi garip geliyordu. Yani abime bir çay koy demezlerdi ama bana derlerdi. Abin toplamamış hadi sen odanızı yatağınızı topla denirdi. Hala bile annem ne zaman mutfakta olsa gel şunu ayıkla yardım et diye seslenir bana.
Abimde şimdilerde yardım ediyor ama bunu bir yetişkin olarak kendi isteğiyle yapıyor ama bana çocukluğumdan beri bu empoze edildi, benden bu hep istendi. Aklı başında yetişkin biri olarak eşine annesine yardım etmesi ayrı benim gibi cinsiyet kimliği gibi üzerime bu işlerin yıkılması ayrı. Yani annemin bu davranışı resmen yanlışmış. Ben sessiz sakin uslu çocuğum diye anneme acıyorum onu sevindirmek istiyorum diye, ailemi üzmüyorum sorun çıkarmıyorum, çalışkanım diye mi yaşadım bunları bilmiyorum.
Şimdilerden geriye bakınca o dönemlerinde hareket ve tavır açısından kendini feminenleşmiş hissediyor musun?
Geçen gün bir video izledim o yıllara dair, hareketlerimde bir şey yoktu ama konuşmam biraz feminendi.  Çocuk sesi aslında ama bana şuan ki farkındalığımla biraz feminen geldi.
Annen ya da yakınların buna dair bir bildirim yapmışlar mıydı sana? Yani senin fark ettiğin bu hafif feminenlik onlar tarafından fark edildi mi o yıllarda?
Ailede fark edilmemiş demek ki. Hiç ima da bulunmadılar bir tepkileri olmadı.  Ama akranlarımın arasında oluyordu. Sen erkek misin top çeviremiyorsun, maç edemiyorsun denirdi bazen.
Annemin bunu fark etmemesini önemsemiyorum. Ben annemle yakın değildim, annem benle yakınmış, şimdi bakınca geriye ben anneme dertlerimi açabilirim diye düşündüğümü hiç hatırlamıyorum, açamadım da zaten hiçbir derdimi. Annemdi dertlerini açan taraf, ben hep onu dinleyen ve üzmeyendim.
Bu durum ergenlikten sonra kendini bastırılmış hissettiriyor ve patlamalara sebep oluyordu çok kavga ettik bir dönem. Annemin istediği çocuk olmaya çalışırken kendimi bastırmam içten içe beni rahatsız ediyordu sonra alakasız küçücük bir şeyden patlıyordum. Dengesiz biri oldum bu yüzden. Babam da makul bir adam olarak görünmezdi bana. Keşke o beni fark etse yanımda olsaydı. O bana erkek olmayı öğretseydi. Abim kadar beni de teşvik etseydi keşke erkeksi konulara ve aktivitelere.
Şimdilerde bu durumuma bakınca çok travmatik geliyor. Sanki aralarında çocukları paylaşmışlar babam abimi almış annem beni. Babamın beni bir yerlere götürdüğünü hiç hatırlamam. Abime ısrar ettiği gibi bana da futbol oynamam konusunda ısrar etseydi belki çok farklı gelişirdim.
Bülent 18 yaşına gelmiş, okuyor başka ilde ve tatil de ailesinin yanına gidince hala anneyle uyuyormuş. Çocukluğunda babasının nöbette olduğu zamanlarda onunla uyumasına onay veren annesi, yaşı 18 olmuş ama birlikte uyumaya bir son vermemiş. Şimdi bilinç düzeyi yüksek ve terapi gören haliyle 22 yaşındaki Bülent bakın neler hissediyor bu konuda:
Annem sanırım sezgisel olarak evlatları arasında onun duygularını anlayıp ona destek olabileceğimi düşündüğü için bilerek kurdu benimle bu fazla yakın bağı. Çocukken duygusaldım evet çok sessizdim, artık değilim ama o zaman öyleymişim.
Annem o yalnızlığının o duygusal boşluğunun içinde bu halimi sanırım kendine yakın buldu. Beni farkında olmadan özellikle seçti annem ve duygusal olarak kocasında göremediği şeyleri benle besledi. Onu üzmeyen, hep sevindiren, onun için iyilik yapan, onu dinleyen ondan sıkılmayandım onun gözünde. Bir nevi farkında olmadan duygusal istismar yapmış oldu.
Neden annesi abisine böyle davranmadı da Bülent’e böyle davrandı diye düşündüm bir an. Abisi babacıydı, Bülent anneci, abi babayla büyümüştü. Babanın ilk evladıydı, üstelik erkek evlattı, baba o heyecanla fazla mesai yapmıştı oğluyla. Abi babayı örneklemişti, özellikle futbol üzerinden, kavga dövüş filmleri üzerinden, siyaset üzerinden. Abi komşu oğlu İsmet ten korkmayandı, hiç evde durmaz sürekli gezerdi, söz dinleyip eve erken gelmezdi. Anne ile değil babayla çok zaman geçirmiş, çok ortak yön geliştirmişti.
Babamla çok paylaşımım yoktu nasıl olsun ki zaten, annemin babamı hep kötülemesiyle babaya karşı soğuk biri olmuştum yıllar içinde. Ne zaman annemle çok kavga etse ağlatsa annemi içimden bir gün büyüyeceğim seni öldüreceğim diye düşünürdüm çocukken, ilerleyen yaşlarda elime bıçak almışlığım var. Yani, bunlar hep yaşandı bizim evde iklim hanım.
Oysa babam beni topu topu bir iki kere dövmüştür o kadar. Hiç şiddet görmedim güllük gülistanlıktı diyemem ama öyle çok fazla ve sürekli de diyemem. Yaşadığım şiddet çoğu zaman annemi korumak isterken arada kalarak gördüğüm şiddetti. Kişisel yaramazlıktan dolayı değildi.
Ailede durum böyle devam ederken içinde neler oldu. Komşu çocuğuyla ilk keşiften sonra cinselliğin nasıl ilerledi neler hissedip neler yaşadın?
Komşumuzun çocuğuyla bedensel keşfimiz fiziksel değildi, dedim ya çok da net hatırlamıyorum. Birkaç kere dokunmuştuk birbirimize.
12 yaşıma kadar aslında erkek olmakla bir derdim yoktu, kendimi kabullenmiştim, sorun yoktu bende. Sadece erkeklerin arasında onlarla aynı mıyım, işte bu soruyu çok sorar cevap arardım kendimce. Kadın olmadığımı biliyordum ama sürekli kadınların içindeydim. Bu biraz rahatsız etmeye başlamıştı o yaşlarda. Büyük erkeklerle iletişim kurmayı sevmezdim, sürekli futbol ya da siyaset konuşulurdu. Ben anlamazdım bir şey zaten. Aramızda sadece 3 yaş fark olması bana az gibi gelirdi ama buna rağmen abim çok erkekti ben çok çocuktum, böyle hissederdim.
Kadınların yanında daha rahat hissediyordum evet ama kendi tanımıma göre kadınların yanında da bir erkek olarak iyi hissediyordum. Ben bir erkektim ama erkeklerle rahat iletişim kuramazken kadınlarla daha rahat konuşuyordum, böyleydi yani sorun yoktu aslında benim içimde.

Abım babacı ben anacıydım. Mesele bu kadar basitti. Sadece akranlarım sınıf maçı olunca beni oynatmıyordu ama akıllı ve çalışkan çocuğum diye beni hakem yapıyorlardı. Yine sorun yoktu yani benim açımdan.
Beden derslerinde maç yapmaz ya kızlarla oynar ya da test çözerdim. Bir gariplik yoktu, kendimce böyle zevk alıyordum ve zaten ben çalışkandım her fırsatta ders yapmamda sıkıntı yoktu.
Futbol oynadığımı hiç hatırlamıyorum. Sevmiyordum öyle vahşi olmayı, çelme takmayı bağırıp çağırmayı. Futbol oynayanları kaba saba, öküz gibiler diye aşağılıyordum, hem benden üstünler gibi hissediyordum. Tüm bu kafa karışıklığımı çokta düşünmeden devam ettim yaşamıma.

23
Bu sabah Ankara yine çok soğuk.  Gündemim gerçek yaşam hikâyeleri olunca ister istemez anlık buz kesmeleri yaşıyorum. Birazdan internet üzerinden görüntülü yapacağım görüşme için son hazırlıklarım tamam. En çok ruhen hazırlanıyorum ve olmazsa olmazım bol su bol kahve masada hazır. Yaş ilerledikçe görüşmeler geriyor. Onları için en mahrem en kaçındıkları cümleleri kurmaları zorlaşırken, onları incitmemek için bir hassasiyet ister istemez ben de de oluşuyor. Erken yaşın anlatması da tedavisi de daha kolay; ‘’erken teşhis hayat kurtarır’’ cümlesi bir kere daha önem kazanıyor.  SEVMEDİM BU KISMI DEGISTIRICEM

Vedat 31 yaşında. Üniversiteden mezun olduktan sonra ailesinden ayrılmış İstanbul da yalnız yaşıyor. Çalışıyor. Yazışmalarımızdan anladığım kadarıyla kelimeleri ağzından kerpetenle alacağım gibi bir his var içimde. Henüz 10 seans terapi görmüş. Mesajlaşırken ‘’kendimi bazı yerlerde tanımadığımı fark ediyorum, terapide bazı sorulara cevap veremedim, kendimi yeni yeni tanıyorum, sorularınızla çok sıkıştırmazsınız umarım’’ diye yazmıştı.

Ne büyük bir yolculuk aslında insanın kendi içine yaptığı yolculuk. En önemlisi de bu farkındalığa ermek, kaç kişi gerçekten tanıyor kendini?

Bağlantımız sorunsuz, görüntü ve ses net, bir kesilme olmadan tanışma faslını tamamladık. Gergin ve heyecanlı, boncuk boncuk terlediğini çok net görüyorum, elini kolunu nereye koyacağını, gözlerini nereye odaklayacağını bilemiyor Vedat;  ‘’İklim hanım çok rahat biri değilim, konuşmaktan çok dinlemeyi severim, sustuğum yerde siz destek olacaksınız bana. Açık açık anlatmakta çok zorlanacağım.’’ Oldu zaten ilk sözleri.

Onu kısmen de olsa rahatlatacak açıklamaları yaptıktan sonra başladı anlatmaya:
Benim çok trajik bir öyküm yok, ortaokuldan öncesini zaten hatırlamıyorum. Kendimi ilk ortaokuldayken fark ettim. O zamanlar internet yayılmamıştı yeni çıkıyordu, bizler için ulaşılabilir değildi.
Babasız büyüdüm, annem ve ablalarımla. Üç abla, bir abi, en küçükleri benim. Bol kadınlı bir evde daha çok ablalarımla zaman geçirirdim. Özellikle biriyle çok yakındık. Oyunlarımı ablalarımla ya da evimize gelen komşu çocuklarıyla oynardım, tabi onlarda hep kızdı.

Zaten normal bir erkek çocuğu olmadığımı onların kıyafetlerini denediğim, kırmızı kurşun kalemi ıslatıp dudağıma sürdüğüm zaman fark ettiğimi hatırlıyorum. ‘’Kız mısın sen yapma böyle şeyler’’ demişlerdi bir iki defa ama hepsi bu kadar. Sonraları anladım ki o zamanlar feminen bir tarafımda varmış biraz. Okulda arkadaşlarda az da olsa aynı tepkileri vermişlerdi. Pek arkadaşım yoktu zaten. Tek tabanca takılırdım, bundan da şikâyetçi değildim. Hatırlıyorum oyun oynamak eğlenmek evde ablamlarla doyasıya yaşadığım için okulda yoksunluk duymazdım.

Ailem ya da ablalarım teşvik etmez veya beni süsleyip püsleyip oyunlar eğlenceler yapmazdı, bu halim tavrım evde gündeme gelmezdi ama ben yaşardım içimden. İyi ve ilgili bir ailem olsaydı hayatımın böyle olmayacağına çok eminim şimdilerde.
İyi aile derken kastettiğin nedir açar mısın biraz?
Vedat ona soru sorduğumda yoruluyordu, ya da belli bir sırayla anlatmasını rica ettiğimde iyice geriliyor anlatacaklarını da karıştırıyordu. Su içiyor, mola veriyor ekran başından ayrılıyor zaman kazanıyordu. Bu nedenle Vedat’ı özgür bırakmaya, içinden geldiği gibi ve geldiği kadarını anlatması için az soru sormaya karar verdim. Belliydi diğerlerinden çok daha kısa bir görüşme olacaktı bu, o halde akışına bırakmak ikimiz içinde daha iyiydi.

Bir çocuğu babasız büyütmenin sakıncalarını bilen bir annem olsaydı, evde bir baba olsaydı veya ilgili gözlemci, önlemci bir annem olsaydı her şey farklı olabilirdi. İyi anne olmak öncesinde iyi bir birey olmakla başlar. Anne baba olmadan önce iyi bir insan iyi bir eş olmalılar birbirlerine. Çok bilinçli evlilik yapmak zorundalar, çocuk dünyaya getirmenin sorumluluğunun farkında olmaları lazım. Kedi köpek alır gibi çocuk yapılınca olmuyor işte, çünkü canın istemediğinde sokağa ya da barınağa bırakamıyorsun o çocuğu ve ailede ne görürse nasıl davranılırsa öyle evriliyor, gelişiyor çocuklar. Bunun ne denli önemli olduğunu anlamayanların çocuk yapması feci bir şey.
Ayrılmayan, çocuklarını büyüttükten sonra hatalarını fark eden ebeveynlerde çok tabi ama önemli olan bazı büyük hataları yapmadan çocuğunu büyütmenin önemini fark etmeliler.
Çocuk yapmanın teşvik edildiği bir ülkedeyiz ama eğitim politikalarının köktenci şekilde dönüştürülmesi lazım ki kalıcı uzun vadeli çözüm olsun.

Çocuk yetiştirilirken dikkat edilmesi gerekenler devlet tarafından sürekli anlatılıp, desteklenmeli. Eğitim sisteminin çok yeterli olması gerektiğine inanıyorum. Radikal değişiklikler olmalı, ön plan eğitim olsun ki yeni nesiller sağlıklı yetişsin.
Vedat ilk ne zaman fark ettin ve sorguladın kendini?
İlk olarak ortaokulda inkılap tarihi hocama aşk duymuştum, kendisi oldukça şık, karizmatik, uzun boylu, yakışıklı bir adamdı. Bir seferinde okuldan çıkıp otobüse yürürdü ben de arkadaşlarıma ‘’hadi hocayla yürüyelim durağa kadar’’  dedim. Hocanın yanında olmak ders dışında onunla konuşabilmek için can atıyordum ama arkadaşlarım alay etmişti. ‘’niye otobüse uğurlayalım, niye öğretmenle takılalım ki’’ diye garipsemişlerdi. Yalnız gidemediğim için yanına hep uzaktan izlerdim hocayı her hareketini ezber ederdim, elini koyuşunu mimiklerini sürekli söylediği bazı kelimeleri. Yani hep uzaktan hayranlık, hep içimde bir aşk. Cinsellikten öte bir duygu çok derin. O zamanlar zaten kendi erkekliğimi, cinselliğimi yeni keşfediyordum. Çok geç ergenlik yaşadım.

Sen küçükken taciz ya da istismar yaşadın mı Vedat?

Yaşadım. İstismar çok geniş bir tanım aslında, trajik olanda var hafif olanda. En hafifi bile yakışıksız. İnanın üzerimdeki etkilerini o zamanlar hiç anlamamıştım ama cinsel kimlik geliştirirken etkili oluyormuş bunlar. İlkokulda ufak tefek şeyler oldu. Bazı büyük sınıflar sıkıştırırdı bizi tuvalette, fiziksel şakalar yaparlardı, zorla pantolonumuzu indirirler bakarlardı. Güler alay ederlerdi. Koridorda yanlışlıkla çarpmış gibi yapıp popoma ellerlerdi. Fazla rahatsız ederdi bunlar beni ve koruyamazdım kendimi. Aslında kavgacı çocuklar bile kendilerini koruyamazdı sanırım boyları uzun, bizden bir iki sınıf büyükler diye gözümüzde fazla abartır ve korkardık.
Mahalle marketi olur ya bakkaldan biraz büyücek, dokuz on yaşlarındayım işte oraya gitmiştim, sahibi beni kucağına alıp, önüne oturtup sevip okşadı. Bir kaç kere daha oldu bu. Hatta komşumuz olan aile dostumuz bir seferinde bunu görmüş, baya tepki vermişti. Ben o günde bunların ne manaya geldiğini anlamamıştım. Çok sonraki yıllarda jeton düştü bende.
Diğerinde de yine bir parkta oturuyordum, biri geldi yanıma abuk subuk şeyler anlattı, cinsel içerikliydi. Hatta parktaki kadınların eğilip kalkmasını bile erotize etti sonrasında. Ve ‘’şeyin kalktı mı’’ diye sordu bana. Panik yaşadım, on iki yaşındaydım bu olduğunda, temas yoktu ama açık seçik konuşmuştu çok şaşkındım, korkmuştum. Şeyimin kalkması hadisesi henüz yaşadığım bildiğim bir şey değildi.
Ben çok sonraları bu tavırları hak etmediğimi, insanların ne kadar kötü olduklarını, korkunç olduklarını düşündüğüm için hiç içimi deşmedim. Aileme söylemedim, söyleseydim de bir şey değişmezdi. Daha sonraları içimde bir şeyler fark etsem de bu konuda derinlemesine düşünmeyi hep öteledim. Kaçtım. Aslında öte yandan da içimden kendimi ‘’ben farklı değilim, sadece şansızım, büyüdüğümde geçecek’’ şeklinde ikna eden güçlü bir inancım vardı.
Babam yoktu, koruyanım yoktu, annemin umurunda değildim, ablalarım hep kendi dünyalarındaydı, ben hep yalnızdım. Bunlar başıma o yüzden geliyordu.

Üniversite döneminde ya da işe başladığında değişti mi içindeki inanç? O dönemde neler yaşadın?

Hep platonik oldu duygularım. Üniversitede ilk defa bir kız bana çok alımlı ve hoş gelmişti, zaten içine çok kapanık biriydim, rahat konuşamam hoşlansam da kendisiyle iletişime geçmem çok zordu. Cinsel bir çekim değildi. Hoşlansam bile kadınlar hiç bir zaman çekici gelmezdi. Erkekler hiçbir koşulda itici gelmese de kadınlar bazen çok itici bile gelirdi.
Ben bile kendi yaşadığımı geç anladım sonra kendime bile inkâr ettim, gizli kapaklı sürdürdüm yaşamımı. Olan biten bir şey de yoktu yani her şey kafamın ve bedenimin içinde yaşanan bir kurgu gibiydi. 

Güçlü bir inancım hiç olmadı, ben buyum ben böyleyim demedim hiç. Hala sorguluyorum. Tek fark artık böyle yaşayamayacağımı çok net biliyorum, o yüzden terapiye gidiyorum. Denemekten başka çarem yok, kabullenmek çok kolay bir seçenek ama orada sıkıntı var, çünkü bu yaşa kadar içim beni hep durdurdu. İçimde bunu engelleyen bir mekanizma var, onu anlamaya ihtiyacım var. İstemediğimin farkındayım ama nasıl ilerleyeceğim, ömrüm boyunca kendimi zapt ederek arabalarla mı yaşayacağım. Kendimi anlamaya ihtiyacım var.

24
Hüseyin KAÇIN / Peygamber Rüyası
« : 28 Eylül 2023, 12:18:48 ös »
Peygamber Rüyası

Anne
sokaklara vurdum ömrümü
çocuktum kollarımı kırdılar
kuş oldum uçtum uçtum düştüm
başkalarının rüyalarına karıştım
kanatlarımı yoldular hiç acımadılar

Anne
bir milyon insan ölüyor
benim bir adımda Bağdat oluyor
toplar tüfekler tanklar Kabil
bir adımda Habil olunca
göklerden uçup uçup düşüyorum

Anne
benim canımda kanımda
anadolu'nun dört bir yanında
ortadoğu'nun her karış toprağında
avrupa'nın kanlı elleri iz bırakıyor

Anne
benim bir adım Selçuk
bir adım Osman
bir başkentten bir başkente
kan ter içinde koşuyorum
bir adımda Roma oluyor

Anne
beni yeniden kanla doğur
ortadoğu'da doğur
kavgayla doğur bağdat'ta doğur
rüyalarıma koşuyorum
afganistan'da doğuyorum
işkencelerle ölümlerle büyüyorum

Anne
oyun oynamak istemiyorum
büyüdükçe büyümek istiyorum
dalları mekke medine kadar yeşil
gövdesi türkiye kadar yüce dağlar başında
adeletle aşkla sevişmek istiyorum

28 Eylül 2022
16:15
Edirne

25
Ankaranin meşhur caddelerinden birinde görev gereği escinsellerle 1 yıla yakın görev yaptım. İçli dışlı olduk. Kiminde prima bezler,  kiminde beline bağladığı idrar torbaları. Yüzde doksaninin anüsü kaçırıyor, kestirenler ise idrar kaçırma ve igrec bir koku yayiyordu. Lavman dedikleri işlem için ise uzun bir saat yemek yemiyorlardi. İlk zamanlar onlara kin ve nefretle bakarken onlari tanıdıktan sonra acıma hissi ve üzüntü duymaya başladım. Allah kimseyi o duruma düşürmesin. Biyolojik yönden bedenleri tam bir işkenceye maruz kalıyordu. Bu insanlar kadın olunabilecegine, kadin olduğuna inanıyorlardi. Oysa bir erkeğin bedenini oluşturan hücrelerin %99.99 xy kromozomudur ve bir tanesini bile xx kromozomu yapılamayacağı öğretilseydi ve yaptığı herseyin aslinda kadınları taklit etmek oldugu gösterilseydi belki duyguları zamanla değişirdi. Bilinçaltına kodlanmış zevk komutları yine bilinçaltına kodlanan gerçeklikle değiştirilebilir.  Bu insanlarin sadece gerçeklik  bilincine ihtiyacı var. O aldığı haz veya zevklerin dahi taklitten ibaret oldugu gösterilmeli.

26
https://twitter.com/odatv/status/1694984806034010602?t=8hjJqouW2BpF5_5Pxq8pCQ&s=08

Bütün toplumlar, çocuğa karşı ebeveynden (güçlü olandan) yanadır. Bunu görmek için sadece  videonun altına gelen yorumlara bakmanız yeterli olur.

"Evi kerhane gibi kullanırım sana ne!" diyen kızı o baba, manavdan almadı. O kız çocuğu, o babanın sevgisizliğinde büyüdü(!) Rızkımızı veren Rabb'imizken babalığı, karın doyurmaya indirgeyenler, böyle bir durum karşısında elbette ah-vah çekeceklerdir. Amerika porno sektöründe çalışan bütün kadınların geçmişinde babalarıyla problemli olmaları tesadüf olabilir mi? Kerhanede çalışan kadınların da ortak noktası: Baba varken babasız olmaktır.

Ailenize küresel bir saldırı olduğu ve çocuklarınızın baştan çıkarıldığı, eşcinsel yapıldığı falan yok. Aksine küresel etkiye kapılabilecek ve baştan çıkmaya ve eşcinsel olmaya namzet çocuklar yetiştiriyoruz. Müslüman ailelerden kaç tanesi Maide Suresi 105. ayeti biliyor? Bakalım: *"Ey iman edenler! Siz kendi halinizi düzeltmeye çalışın! Zira siz doğru yol üzere olduğunuz sürece sapıklığa düşenler size hiçbir zarar veremezler. Hepinizin dönüşü yalnızca Allah'a olacak ve O, yaptıklarınızı size bir bir haber verecektir."*

Bir kız çocuğunun erkeklere düşkün olmasının altını ne kadar deşerseniz deşin altından "babasızlık" sorunu çıkacaktır; ama toplumlar bu yüzleşmeyi yapamayacakları için nefreti "kurban"a yönlendirirler ve çocuğa duydukları öfkeden onun videoya çekilip topluma yayılmasındaki ahlaksızlığı dahi göremezler.

27
1- Kimseyi kurtaramazsınız
2- Aileleri de kurtaramazsınız
3- Değiştiremezsiniz

Sadece kendinizi değiştirebilirsiniz. Asıl kurban "kurtarıcı" olmaya soyunandır; ama daha acı olanı ise kurtarma arzusu ve faaliyetleri kendi kurbanlığı ile yüzleşmeyi perdeler. Narsisistik bir körlük söz konusudur: Kurtarıcılar asıl "kurban" olanın kendileri olduklarına kördür. Sorun başkalarındadır, çaresiz ve yardıma muhtaç olan da başkalarıdır. Toplumu ve aileyi "eşcinsel" olmaktan kurtaracaklardır; ama asıl gizil eşcinsel olan ve kendi cinsine çekim duyup bunu olabildiğince bastırıp yok sayan da kendileridir. Kişi, grup veya dernek olarak yapılması fark etmez.. Eşcinsellerin bir kısmı bunun kabul edilmesini istiyor ve kendilerini ortaya koyuyorlar. Eşcinsellerin bir kısmı kabul etmiyor, çare arıyor, terapi alıyor, tedavi oluyor. Bir kısmı da kurtarıcıyı oynuyor; aslında en mağdur olan ve kendini daha da mağdur yapan kesim onlar ve yine topluma en fazla zararı verecek olanlar da.. Çünkü toplum en çok, inkar edilmiş hayatların bedelini öder.

Kendi temeli sağlam olmayan ebeveyn çocuğuna sağlam bir kişilik kazandırmaz. Tanrı değiliz. Çocuğumuzu her daim koruyamayız. Ona sağlam bir kişilik kazandırabilirsek (ki bunun yolu kendimizden geçiyor) o, zaten tüm olumsuzlukların üstesinden gelecektir. O zaman mesele "kurtarıcı" olmakta değil; asıl kendimizi çözmekte.. Yasalar çocuğunuzu uyuşturucudan koruyamaz. Çocuğunuz uyuşmaya ihtiyaç duymayacak şekilde büyüdüyse onu kimse uyuşturucuya bulaştıramaz. Mottomuz: Sen değiş ki ailen değişsin; ailen değişsin ki toplum değişsin.

28
Hüseyin KAÇIN / "Güneşe ve onun aydınlığına andolsun"
« : 21 Ağustos 2023, 01:27:43 ös »
"Güneşe ve onun aydınlığına andolsun"

mahzun bakışlarına kırgın değilim
yalvarsam da yakarsam da yeminin mi var
ayrılık ateşini söndürmüyorsun

alev alev yakıyorsun
ayrılık ateşini söndürmüyorsun

gündüzleri yandıkça
gecelerimde yakıldıkça
güneşim sen oluyorsun


21 Ağustos 2023
13:15
Edirne

29
Hüseyin KAÇIN / KIRGIN
« : 21 Ağustos 2023, 12:52:20 ös »
KIRGIN

insan dediğin yaralı bir kuştur
konacak dalım yok
ben seni hiç unutmadım

yıkıldım yıkmadım
kırıldım kırmadım

düşsem de kalksam da
yollarım hep sana çıkıyor


ben seni hiç unutmadım


21 Ağustos 2023
12:40
Edirne

30
Hüseyin KAÇIN / AYRILIK
« : 21 Ağustos 2023, 12:51:41 ös »
AYRILIK

Kainatın sırrını gözlerinde saklıyorsun
Kim bilir belki de melekler gibi ağlıyorsun
Uykularımda adını sayıklıyorum
Kimi kimsem yok artık
Üzülmemek elde değil

Ellerinin ellerimi bıraktığı gün
Kim bilir belki de melekler gibi ağlıyorsun

21 Ağustos 2023
01:00
Edirne

Sayfa: 1 [2] 3 4 ... 88