İletileri Göster

Bu özellik size üyenin attığı tüm iletileri gösterme olanağı sağlayacaktır . Not sadece size izin verilen bölümlerdeki iletilerini görebilirsiniz


Konular - alıntı

Sayfa: 1 [2] 3 4 ... 8
16
Sevgili babacığım,

Sana bu mektubu çok uzaktan yazıyorum şimdi diyeceksin ki ne uzağı buradasın diye ama bedenlerimiz burada ama birbirimize şimdiye kadar ne kadar mesafede uzaktık düşündün mü bunu belki de diyeceksin bu mektup nerden icap etti niye yazdın çok saçma bulacaksın biliyorum ama işte bu kadar uzağız birbirimize baba gerçek bu işte. Sana bu mektubu yazmamın sebebi seninle benle ilgili çok önemli bir şeyi sana söyleyecek olmamdır. Duyduğunda belki benden nefret edeceksin hatta belki de evlatlıktan red edeceksin ama biliyorum ki bu mektubu sonuna kadar okuyup bana hak vermeyeceksin ama en azından beni biraz da olsa anlayacaksın mektup yazmamın diğer bir sebebi de bu çünkü yüzyüze olsak beni sonuna kadar dinlemeyip kestirip atacaksın. Baba benim durumun dışarıda gözüktüğü kadar iyi değil yani iç dünyam çok karmaşık diyeceksin neyin eksik maddi olarak belki de eksiğim yok ama içim kan ağlıyor sana direk yazacağım baba bunu ben eşcinselim evet şu anda yüzün nasıl oldu tahmin edebiliyorum ama gerçek bu sakın bunu kabullendiğimi ve bu şekilde yaşamak istediğimi de anlama sadece beni bu hastalıktan kurtulmam için anla. Yaklaşık 15 yıldır bu büyük dertle yaşıyorum ve çok agresifim sende biliyorsun işte sinirlilik bundan kaynaklanıyor baba çok çareler aradım ne dualar ettim ama hiç bir yerde deva bulamadım yine araştırma yaparken bir gün bir psikoloğun yazısına takılıp bunu bir hastalık olduğu tedavisinin olabileceği yazısını okuyunca hemen davranıp randevu aldım ve şu anda 8. terapiyi de geride bıraktım çok şükür iyi gidiyor ama bunun olma sebeplerinin en büyüğünü duyunca üzüleceksin ama gerçek bu baba yoksunluğundan kaynaklanıyor çoğu evet baba en azında daha sıcak olabilseydin daha yakın samimi en azında ergenlik döneminde destek olsaydın karşında belki de çok farklı bir oğul olacaktı seni suçlamıyorum yanlış anlama biliyorum çok seviyorsun bizleri tabiatın durgun biliyorum ama bunlar eksik olunca bazı sorunlarda olabiliyor hoş gerçi bu öyle bir sorun ki adamın içini kapkara yapıyor ama baba çok inançlı bir şekilde kurtulmak için elimden geleni yapıyorum Allah'ın izniyle yakın bir süre içinde yeni biri olarak devam edeceğim yaşantıma. Bana sağladığın bütün her şey için teşekkür ederim baba ne olur beni affet ve ne olur beni anla...


14 Şubat 2010

17
Sevgili anneciğim,

sana bu mektubu değil de anlatacaklarımı yüzüne anlatmayı çok isterdim ama çok zor.Benim için değil de senin anlatacaklarımı anlaman çok zor yazarak belki de daha iyi anlayacaksın beni eğer yüzyüze anlatmayı tercih etseydim belki de hiç bir şey sormadan beni reddedip suçlayacaktın. Konuya nerden girsem bilemiyorum, benim yaşantım senin gördüğün kadar düzgün gitmiyor anne dışarıdan belki de hiç sorunum yokmuş gibi gözükebilir ama kocaman bir dağ kadar derdim var yaklaşık 15 yıldır ve  bunca yıl tek başıma üstesinden gelmeye çalıştım ama tek başına çok zor tek yapabildiğim sadece daha ileriye gitmemek oldu buna da çok şükür diyorum . Anne benim cinsel tercihim çok değişik yani senin anlayacağın sapık dahası eşcinsellik evet şimdi bunu okuyunca surat ifaden çok değişti biliyorum ama durum böyle belki kalbin sıkıştı ama böyle anne çok çaresiz kaldım bu konuda hiç kimseye bir şey anlatamadım anlatsaydım biliyorum daha kötü olacaktı her şey sadece yaptığı Allah'a dua etmekti 15 yıl neler yapıp ta dua etmedim ki hep kendimi frenlemeye çalıştım ama yine de bu bela bana yapışmıştı evlenip yuva kurunca değişir dedim ama malesef, çocuğum olsun değişir dedim yine olmadı yani gitgide daha çok çıkmaza giriyordum daha ta iç dünyamda batıyordum hani sinirlisin diyorsun ya işte benim sinirim aslında kendime içinde bulunduğum durumdan kurtulamamak beni sinirli yapıyordu düşün herhangi bir işin yolunda gitmeyince insan geçici de olsa sinirli oluyor benimki de öyle işte 15 yıldır geçmedi benim sinirim çünkü kurtulamamıştım eşcinsellikten. Şimdi diyeceksin ki peki oğlum şimdiye kadar anlatmadın şimdi niye anlatıyorsun bunları evet anne şimdi anlatıyorum çünkü Allah'ın izniyle bir kurtuluş yolu buldum kendime internette kurtulmak ile ilgili bir çare arıyordum yine bir gün genel de bunu hastalık değil de genetik olduğu savunuluyordu sonra onarım terapisi adında bir kitap çıkmış onun altındaki bir psikoloğun yazısını okuduktan sonra değişti dünyam sadece benim o yazıdan sonra bulabildiğim 3 tane psikolog bunun hastalık olduğunu savunuyorlardı ve tedavi olabileceğinin ilk hamleyi yaparak randevu aldım ve şu anda 8. terapiyi de bitirdim nasıl gidiyor diyorsan çok şükür iyi gidiyor ama bunu gelişmesi hepimizin suçu olduğunu anladım anne senin,benim,babamın ve belki de ağbeylerimin çocukluktan gelişen bir sapkınlık anne hatırlıyormusun bilmem okulda hocam ergenlikle ilgili bir şey söylemişti bana da çok yabancı geldiği için sana sormuştum ulu orta herkes gülmüştü bende kendimi aşağılık hissetmiştim belki de hatırlamıyorsundur ama işte ondan sonra benim iç dünyam değişmiş yönlenmiş ben söylemiyorum heee doktorum söylüyor bunları biliyorum annecim kasıtlı yapmadığını ama orda daha farklı davranmış olsaydın belki de çok değişik biri olacaktım neyse cak,cık la olmuyor olmuş bir kere buda bir imtihan sonuçta bir dert verdi mi Mevla sebebini de yaratıyor önemli olan onu arayıp bulmak çok şükür ben bulduğuma inanıyorum.Annecim ne olur bana kızma sana yemin ederim ki bu yaşadıklarımı hiç içinde gelerek isteyerek yaşamadım çok acayip bir duygu bu ne olur anla beni ve ne olur affet seni her zaman çok seven oğlun......

 
 14 Şubat 2010

18
Psikolog Hüseyin KAÇIN
0 555 326 22 91

(terapiden önce)
merhaba hocam

onarım terapisi kitabının altına yazdığınız yazıyı okuyunca çok ümitlendim.ben 29 yaşında evli ama gayım ama öyle utanıyorumki bu durumdan umarım anlarsınız bi okadra da kurtulmak istiyorum şimdiye kadar hiç bir yere korkumdan başvuramadım ama size güvenip bununla ilgili olarak ilk defa bi hamle yapıyorum bununla ilgili olarak neler yapmalıyım hangi yolu izlemeliyim yardımlarınızı bekler iyi günler dilerim.
 
24 Aralık 2009 Perşembe
utti341@hotmail.com


Hi my psychologist

I became very hopeful after I read your note under Repair Therapy Book. I am 29 years old. I am married but I?m a gay. I?m so embarrassed while I want to get rid of my situation. I?m so fearful, for this reason I could not apply anywhere. This is my first attack with my trust to you. What should I do?, which way should I follow?. I?m waiting your help. Good days.

24 December 2009 Thursday
utti341@hotmail.com
translated by gokkusakgok@mynet.com

http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=421.0

19
Murat BEYAZYÜZ / TAŞINDI: savunma mekanizmaları
« : 08 Ağustos 2010, 10:44:14 ös »
Bu konu Psikoloji isimli bölüme taşınmıştır.

http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=32.0

20
[Prof Dr. Hüseyin SARIOĞLU] Sayın Öğretim Üyesi .devlet üniversitelerinde rektör seçim ve atamasına ilişkin.

Sayın Öğretim Üyesi,
Rektör seçimlerinin özellikle son dönemlerde her düzeyde sıkıntı ve şikâyet konusu haline geldiği malumlarınızdır. Bu durum 1982 Anayasasının hazırlanışını belirleyen temel algılama ve çekincelerin üniversite kurumuna yönelik boyutunun doğal sonucudur. Bu dönemde yükseköğretim sistemi oluşturulurken güvene dayalı, demokratik ve özgürlükçü değil, tam tersine yönlendirici ve kontrol edici bir anlayışla yukarıdan aşağıya doğru yapılandırılan bir yönetim örgütlenmesi öngörülmüştür. Bu yapı ise aşağıdan yukarıya doğru yükselen memnuniyetsizlik, sahiplenmeme, benimsenmeme ve pasif direniş süreçlerini beslemiş ve nihayet sistemin sakıncaları Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından da açıkça dile getirilen bir boyuta ulaşmış bulunmaktadır.
Devlet üniversitelerinde rektör seçim ve atamasına ilişkin mevcut sistemin yol açtığı olumsuzluklar ile önerdiğim değişikliğin getireceği yararlar şöylece özetlenebilir:
1. Mevcut sistemin öngördüğü rektör seçimleri, üniversite bünyesinde rekabetin çok ötesine geçen çekişme ve gruplaşmaları doğurup beslemektedir. Siyasi seçimleri aratmayan vaatler, sloganlar, broşürler, ajans desteği ile yürütülen kampanyalar, kulis çalışmaları, promosyon dağıtmalar, yemekli propaganda toplantıları, rakiplerin aleyhinde üniversite kavramıyla ve akademisyenlikle bağdaşmayan karalama, itham ve iftira girişimleri, bizden olan-olmayan ayırımları/ayrışmaları, çok destek veren fakülte yahut birim kayırmaları … hep mevcut sistemden kaynaklanan hususlardır.
2. Üniversitelerde yapılan seçimlerle belirlenen aday adaylarının, YÖK sıralamasında ilk üçe girebilmek için kulis yapma ve çeşitli tavassut arayışlarına yönelmesi hatta mecbur kalması, hiç değilse üniversite camiasında ve kamuoyunda bu gibi süreçlerin yaşandığına dair izlenim, yakıştırma veya dedikoduların ortaya çıkması da mevcut sistemin bir sonucudur.
3. Benzer durumlar, Cumhurbaşkanının YÖK tarafından belirlenen üç aday arasından birini rektör olarak ataması süreci için de vakidir.
4. Bu şartlar altında atanmış olan rektörün, yasanın kendisine tanıdığı geniş yetkileri çoğu zaman tek başına yahut seçim sürecinde kendisini destekleyen grubun/grupların yönlendirmeleri doğrultusunda kullanmak durumunda hatta zorunda kalması yine bu sistemin doğal sonucudur.
5. Rektörün bu çerçevede belirlediği dekan adaylarının/dekanların, kendilerini fakültelerinin gerçekleri, beklentileri ve ihtiyaçlarını dikkate almaktan çok daha fazla üniversite üst yönetiminin duyarlık ve beklentilerini karşılama konumunda görmelerine yol açan bir ilişkiler mekanizmasının oluşması sistemin bir diğer neticesidir.
6. Bu yapı içerisinde akademisyenlerin ve birim (bölüm ve anabilim dalı) başkanlarının, yetkisiz ve etkisiz konumları dolayısıyla aidiyet duygusu ve motivasyonlarının giderek azalması, buna bağlı olarak yükseköğretimde kalite, verimlilik ve etkinlik kaybının sürekli artması da mevcut sistemden kaynaklanmaktadır.
Fakülte dekanlarının doğrudan seçimle belirlenmesi esasına dayalı değişiklik önerisi ise;
1. Güvene dayalı, demokratik ve özgürlükçü bir anlayışla aşağıdan yukarıya doğru oluşan bir yönetim yapılanmasını öngörmektedir.
2. Bu yeni sistemde yönetimin oluşmasına doğrudan katılma imkânını bulan her bir akademisyenin özgüveni ve kendine saygısı pekişecek, kuruma yönelik aidiyet ve sahiplenme duygusu güçlenecektir.
3. Aslında bir hizmet makamı olan dekanlığa talip olan/talip olmayı düşünen her öğretim üyesi, bu fırsatı yakalamasının meslektaşlarının seçim ve desteği ile mümkün olacağının bilinci içerisinde, çalıştığı fakülte mensuplarıyla iyi/sağlıklı ilişki ve iletişim içerisinde olma ihtiyacı duyacak, fakültesini ve mensuplarını ciddiye alıp önemseyecektir.
4. Dar çevrede daha sağlıklı ve isabetli seçimlerin yapılabileceği, fikir ve proje paylaşımının daha kolay ve etkin gerçekleşeceği açık olup her fakültede ayrı ayrı gerçekleşen sinerjinin üniversite çapındaki toplamı ve yansımaları da o oranda büyük ve etkili olacaktır.
5. Kendi birimleriyle iletişimi ve ilişkisi sağlıklı olan dekanların göreve bağlılık, sorumluluk ve vizyonları da çok daha ileri düzeyde olacak ve etkin bir şekilde uygulamaya yansıyacaktır.
6. Üniversite tüzel kişiliğini temsil ve kurullarca alınan kararların uygulanıp yürütülmesinde koordinatör görevini üstlenen ve aynı zamanda bir fakültenin dekanı olma sorumluluğunu da taşıyan rektör, on sekiz/yirmi dört aylık bu nöbeti bir başka mevkidaşına devredecek olmanın bilinci içinde kuruma çok daha gerçekçi, verimli ve etkin katkılar yapma konumunda bulunacaktır.
7. Yükseköğretimin planlanması, koordinasyonu ve merkezi yönetimle olan ilişkilerini yürütmekle yükümlü olan YÖK, rektör ve dekan atamaları dolayısıyla oluşan yoğun iş yükünden kurtulacağı için, asli görevlerini daha verimli ve etkin bir şekilde gerçekleştirme imkanına kavuşacaktır.
8. Önerilen sistemle, Türk Milletinin ve Devletinin varlık, birlik ve bütünlüğünü temsil eden Cumhurbaşkanlığı makamı ve Cumhurbaşkanı, rektör seçimi ve atama süreci dolayısıyla gündeme gelen tartışmaların yol açtığı olumsuzluk, yakıştırma ve şaibelerle ilişkilendirilmekten masun kalacaktır.
Saygıyla arzederim.

Bu yazıyı daha geniş içerikli oalrak word biçiminde indirmek için tıklayınız

Prof. Dr. Hüseyin SARIOĞLU
sariogluh@gmail.com
sariogluh@yahoo.com

http://www.huseyinsarioglu.com/

21
Tarih & Türkiye / Cemre
« : 06 Nisan 2010, 12:58:29 ös »
Yeniden yeşerimidir doğanın özündeki uyuyan potansiyeliyle bahar, cemre cemre. Mart, mevsim tablosunda bahardan sayılır cemrelere gebe olduğundan ilklim düzeneğinde. İnsan da doğanın bir parçası, toprak ve sudan (çamur) yaratılan yanıyla. İnsanı da etkiliyor bu nedenle doğanın cemrelerle uyanması; insan da bitekleşiyor baharla. Mart da bir eşiktir bu anlamda, mart ayı bu nedenle insan sosyolojisi ve insanlık tarihinde birçok vakaya tanık olmuştur.

Ömer ÇELEBİ
iyisaatteolsunlar@hotmail.com
05.03.2010 / 20:23:46


Baharın doğayı tahriki yönünde hayat bulacaklar hayra dair olmalı, bağ bahçeyi ayrık otundan - eşek dikeninden muhafaza etmeli bağban olan. Baharın geldiğini önce hava sonra su sonra da toprak duyar derler ve takvime göre duymayan kalmadı sağır sultandan başka bunu. Havası suyu toprağı hayata uyanan her varlık gibi insan da yeni bir işe yönelmeli, kendini dünya ve izdüşümü olan ukbada nasıl görmek istiyorsa onu bina etme uğruna. Zamanın gençliği bahar, en kolay evresi üretimin o bu demdir denmeli ve pozitif planları icraya koymalı bundan tezi yok.
        Nevruz diye anılan yeni gün de bu aydandır, 18 Mart olarak yazılan Çanakkale zaferi de. Martın tanık oldukları insanın yaptıklardır, insan doğasının en bereketli döneminde de değer üretmekten hazer ederse; mazereti yok demektir yakınmak için yoksunluklarından. Yoksunluk ve yoksulluk hale göre takdir olunan kaderlerdir belki, hal ise birçok etkenle varılmış son durumdur elbette. Ancak insan bu etkenlerden en çok etki edebileceği kendisine bağlı olanlardır; kendisidir bittabi.
      İnsanın kanı ısınması, kış uykusuna yatanların bile yaza uyanması; bahçeye pazara bir canlılık gelmesi bir sinerjinin başlamasıdır sadece. Bu enerjiyi hayra kanalize edip zamanı sürüklemeli peşinden cemiyet, doğaya paralel koşmak daha az yorar insanı ama daha bereketli hâsılat sağlar. Az zamanda çok işler başaranlar bu formülü biliyor olmalı, denk getirmek gerekli her şeyi mevsimine. Yazı yaylaklarda kışı kışlaklarda geçirmeli mi demeli, yoksa zamanı boş geçirmemeli mi demeli.
      Baharın rahmeti ve bereketi cemiyetimizin sosyolojisinde de cemre etkisi yapsın umarım, yargısına kurt düştü kışlasına kurt düştü; siyasetine de düşürülmüştü. Artık cemreler umarız, yunus emre’ler umarız. Milletin kendilerine emanet ettiği evlatları ve silahları ile karizma yapanların dağına düşmedi henüz cemre. Asker tabidir derler emre, hâkim ise bağımsızdır derler. Biz başkomutan cumhurbaşkanı iken başka başların komutasında gördük erleri ama kâbus görüyoruz dedik; adi başbakan diye parola yazanların adliye basmadıkları kaldı diye düşünenleri hezeyanla suçladık. Cemre umduk, bahar gelecek nasılsa diye ya sabır deyip durduk.
    Bir çiçekle bahar olmaz diyenleri duyduk ve iman ettik, pir çiçekleri mezatta sattılar Türk Milleti Adına; paramız yoktu giremedik ihaleye, devletin kesesinden ödendi diye duyduk satış bedeli. Karda yürüyüp izini belli etmeyenler donduruyor kanımızı belki, tarihte olduğu gibi. İzi belli olanın yüzünde dizi izlesen yeri, büyülüyorlar mı hepimizi peki. Gülünce yüzünde güller açan sevgililer nerdeler, onlar gülünce ülkenin güldüğü pirler. Pirler pirelendiler, yataklarını bence bu süreçte güneşlemeliler. Güneş girmeyen eve zira doktor girer, kışlaya savcı giremez kozmiğe hâkim derler. Fakat cinler girer, cirit atarlar hatta kozmiğinde milletin iyisaatteolsunlar.
     Bahar buzları eritir, cemre cemre çözülürler. Sıcaklık doğar varlığın arasında, sevgi de bu ya. Sıcaklıkla kanı kaynar insanın insana, canın cana yakınlığı doğar bu sürekte daha da. Bu bahar da buhar olmasın ister gönül, elde fırsat var iken iyilik ekmeli herkes bahçesine. Evindeki saksısına hayrı eken elbette hayır görür, Türkiye çöl olmasın için insan yetiştirmeli; kırıp geçirmemeli insanlık cangılını. Balta ile balyoz ile yıkım yapmak yerine, ekim dikim yapmalı. Mart bacadan baktırır, kazma kürek yaktırır ya, o nedenle tedbirli ve temkinli olup yolunu gözlemeliydi cemrenin; geldiler.  Gündeme haber düşer, doğaya cemre.

22
Tarih & Türkiye / Şu Boğaz Harbi Nedir
« : 06 Nisan 2010, 12:55:51 ös »
Çanakkale Zaferi diye her yıl kutladığımız 18 Mart, neticede Mondros mütarekesi ile bitti. Yenildi Osmanlı ve müttefikleri, zafer kazanan askerler mağlup yazıldı hâsılı. Askeri başarı yeterli değil demek savaşta zafer elde etmek için, kimin yanında kime karşı ne için savaştığını belirleyecek olan siyasal irade daha mühim. O zaman asker ve millet görevini yapmış ama devlet yapamamış görünmektedir.

Ömer ÇELEBİ
iyisaatteolsunlar@hotmail.com
17.03.2010 / 17:08:18


Çanakkale, bu milletin evlatlarının din ve devlet uğruna; hâsılı millet uğruna ortaya koyduğu cesaret ve fedakarlık ve emeği göstermektedir. Ancak bu emek yanlış siyasal tercihler yüzünden heba olmuştur. Yani bu zafer karşılığında kazanılan Mondros Anlaşması olmuştur. İstanbul İngiliz işgali yaşamış ve bu Anadolu’nun batı toprakları yunan esareti yaşamıştır. Çanakkale’de şehit olan yiğitleri andığımız gibi, onların emeğinin heba olmasına da yanmalıyız. Savaşmaktan başka seçeneğimiz kalmadığı yerde kan dökmeliyiz insanlık olarak, yaşama savaşı vermeli insan.
İttihat ve Terakki hükümeti o gün birçok cephede soykırımlara eş millet evladının yok olmasına sebep olacak cihan harbine girmekle doğru bir karar vermiş görünmemektedir tarihte. Cihan harbinde her cephe bir Çanakkale’dir aslında, her birinin Çanakkale kadar şöhreti olmasa da. Devlet ve yöneten siyasi irade, insanını ve vatanını koruyup kollamada harp dışındaki seçenekleri çok aktif değerlendirmelidir. Diğer seçeneklerdeki savaşla netice alınamadığında vatan evladı kurban edilmelidir ancak. Bu tarihten almamız gereken birincil derstir bence. Yoksa Çanakkale şiirleri okumak ve hamasetle bu günü törenlerle kutlamak çok yetersiz bir algı ve medyunluk olur tarihe ve o kurbanlara.
             Bu gün terörle savaşıyor ordu, bu gün de şehit veriyoruz el bombasının pimini çekip eline verdiğimiz askerleri; vatan sağ olsun diyoruz ve kurbanın hesabını yapmıyoruz. Uğruna ölünenin önemi, ölenin önemini örtüyor diye tabi. Vatanı canımızdan aziz bilmeye yönelik çekincesi bu milletin hiç olmadı, olmaz da. Ancak canımızı aziz bilmemize engel değil bu, canımız azizdir, vatan canımızdan da azizdir. Canımız ne kadar aziz ise vatan ondan da aziz olacağı üzere, canın izzetini indirgediğimiz ölçüde vatanın izzeti de irtifa kaybeder şuurunda olmalıyız elbette.  İnsanı yaşat ki devlet yaşasın, onu çatışmada ve trafikte kusur ve ihmal ile öldürme. Hastalıkta ve çalışma hayatında ihmal ve yetersizlikler sebebiyle kurban etme ki azizden aziz olsun vatan da.
         Ekonomi insanın hayatında hayati önemdedir, boğazı için çalışır insan. Ancak insan beslenmesi ile insan olmaz, insanı hayvan ve bitkiden ayıran değerleri ile var olmasıdır. Çanakkale milletin boğaz harbi değil, değerlerini yaşayabileceği bir vatan için hürriyet davası idi. Bunun eşi yoktur dünyada işte, hiçbir millet kendi değerlerinin yaşaması için canını bu pervasızlıkla verememiştir. Boğazı için savaşanların anlamakta zorlandığı bu yönüdür o savaşın, ancak bu gün biz de yaşadığımız çevrede gördüğümüz boğaz harbi motivasyonunu değerler konusunda göremediğimiz için ecdadın halefi olmaktan çok uzak görünmekteyiz. Hürriyetinden taviz verip karşılığında ekonomik refah almak ecdadın müsamaha göstereceği bir seçenek değildi, şimdi parayı iyi yönetenleri baş yapıyoruz hakları ve hürriyetleri kurban ediyoruz kendi devletimize bile.
Batıl hak suretinde görüldüğünde insanın kafası karışmaktadır, iyiyi doğrudan ayırt etme işine temyiz kabiliyeti derdi eskiler. Bu hususta perdenin arkasını görme yetisine de feraset derlerdi, feraset müminde olurdu tabi. Peygamber de ‘müminin ferasetini ciddiye alınız’  anlamına gelebilecek söz ettiği söylenirdi. Ancak şimdi ne iyi kötüden ayrılabilecek hal var netlikle, ne ferasetiyle hakikiyi çakmadan ayıracak mümin kıratı kaldı mizanda; ne de ciddiye alınacak temyiz yeteneği demek de pek istemeyiz. Şartlar her zaman eşittir kümülâtifte, bu imtihan dünyasında her çağda. Bence yağ var un var şeker var, helva yapmasını bilmiyoruz sadece. Çanakkale bize eski ustaları anımsatmalı ve tarihte siyasal iradenin fesadının millete ödettiği bedelin hesabını anmalıyız milletçe bu vesile ile.  Çanakkale bize ne kazandırdı ne kaybettirdi envanterini ve cihan harbinin faturasını muhasebe etmeliyiz 18 Mart nedeniyle itina ile.

23
2010-OSYS Sunum, İstanbul 19 Şubat 2010
Prof.Dr.Ünal YARIMAĞAN ÖSYM Başkanı

İndir



İndir

24
Günaydın Hüseyin bey,
 
nedendir bilmem ama dinleyince tekrar cok fena oluyorum ve elbette kendime sorduğum ilk soru, ben tek miyim gercekten teke indim mi, allahtan sorumun cevabı evet, ama hatırladıkca o 3 kişiliğimi ve özelikle periyi tüylerim ürperiyooo,
Ne acıdır ki ve ne kadar az insan vardır ki bir tek ben olarak yasar , ama çok şükürrr gectiiii. Bu kişiliklerde duygu yok, his yok acıma yok , ve kendi amelleri için gercekten o an herseyi yapabilir ve hissis olduğu için karsı tarafın canını cok kötüüüü acıtabilir çalınan kalpler gibiii, kendi acımdan söylediğimde eger azıcık iyi bi yönünüz varsa eysan kadar kötü şeyler yapmaz ama eger yoksa herseyi yapabilir. Amacı uğuruna bu güç bu cok kişiliklerde var bunu biliyorum, benide durduran o cocuksu yönümdü, belki doğmamış olmamdan ötürü kalan saflık, ama gercek bi kadın olsaydımmm eysan gibi tüm dünyayı karıştıracak kadar ileri gidebilirdimm.Diğeri diğerine asla karışmaz ve aldatmaz, 3 lü yada ne bilim kaçlı iseniz sanki 3 beyin gibi zekice calışır , akla hayale gelemeyecek pilanlar yapar ve korkusuzca hiç gözünü kırpmadan gercekleştirir amacına mutlaka ulaşır.Sonunda ölüm bile olsa, Gözü kararmış tek bir noktaya hedefe kitlenirsiniz. Sizi kurtaracak tek şey içinizde kalmış sa yada varsa özünüzdeki iyiliktir.
 
Her kılığa bürünebilir,her rolü rahatca oynarsınız hemde bir professional gibi, bukeloman gibi renk ve rol değişebilirsiniz göreviniz bittiğinde veya evde yanlız kaldığınızda o kişiliklerden kurtulmanın tek yolu başka bir boyuta gecerek onlardan kacmak ve onları görmemzlikten gelmektir.Yada asala yanlız kalmamaya calışırsınız düşünmemek için sorgulamamak için olurda gafil kalır kendinizi sorgularsanız çıldırır gibi olursunuz ve delice ağlarsınız.Ama birden tüm gucunuzle göz yaslarınızı siler  aynada kendinize bakar ben gucluyum basarıcamm der rol kıyafetlerinizi giyer, makyajınızı yapar hangi role ve kişiliğe ihtiyacınız varsa. Sahneye dünyay hayata akar avlarınızı acımasızca avlarsınız. Onları insan gibi görmezsiniz, sizin kalbiniz olmadığı için karsı tarafın zaten hiç yokturrrrr.
İçinizdeki bu fırtınalar sizi ASLAAAAAAAAAA rahat bırakmaz asla mutlu olmazsınız ne yapsanızda nereye kacsanızda. Ama farkında bile değilsinizdir o kişiliklerin hepsini BEN sanırsınız , kendinizi mağsum gorursunuz , sucsuz, yada kendinizce bahaneler bulur ve hak ettmişti dersiniz. Karsınızdakine sözler verirsiniz ama kacarsınız tutmasınız, seviyorum dediğinizde bedeniniz ordadır ama siz diğer projenin peşinde veya kacıcağınız yeri, kimseye asla ait değilsinizdir, karsı taraf evet avuclarımda dediği an size Asıl o zaman uçar gidersiniz. Kendinize bile ait değilken başka birine zaten ait olmazsınız.Bi evin içinde yasarsınız ama ev zihniyetiniz yerleşik bir hayatınızda yok tur göcebesinizdir . Hiç bir esyanın da önemi yoktur tıpkı hayatınızdaki insanların olmadığı gibiiiiiiiii
Kimseniz yoktur VE YAPAYANLIZSINIZDIR ONCA KALABALIĞIN İÇİNDEEEEEEEEEEEEEEE bu yaşamak değilllllllllllll ÖLÜMDÜR ASLINDIR ölü bir cesed ortalıkta gezer durur kendini ararrrrrrrrrrrrrrrr arararrrrrrrrrrrrrrrrrrrr acaba bir gün kendimi bulabiirmiyim diyeeeeeee kadehlerdeeeeeee süzülennnnnnnn göz yaşlarıylaaa tekrar yeni bigune baslar ve hayat böyle akıp gider.
 
Ne sevebilir, ne evlenebilir, evlensede orda değildir, anne  baba bile olsada fiiliyatta  olamaz maneviyatta.
 
Bir insana zülm etmek isterseniz, emin olun  hayattaki en buyuk acıyı ancak çok kişilklerle yasar.
 
Sorum ise ŞUUUUUUUUU NEDEN İNSANLAR TEK DOĞARDA DA TEK KİŞİLİKLE KALMAZ VE BUNCA KİŞİLİĞE GEREKSİNİZM DUYAR VEYA OLURRRRRRRRRRRRRRRRRR????????? NASIL ENGELENEBİLİR BİR PİSOKOLOG YARDIMI OLMADAN DA ASLAAAAAAA DÜZELMEZZZZZZZZ VE BU HAYA MAHKUM YASARSINIZ ÖLÜ OLARAK

25
Sevgi neydi? Sevgi iyilikti dostuktu, sevgi emekti.

http://www.huseyinkacin.com/dosyalar/sevgi neydi (selvi boylum al yazmalim).avi

26
Genel Tartışma / Sunum - Şifalı Türk Müziği Makamları
« : 23 Şubat 2010, 01:51:09 ös »
Trakya Üniversitesi Sultan II.Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi

Bu slayt, Slayt Cafe ve Trakta Üniversitesi Sultan II.Bayezid Külliyesi Sağlık Müzesi İşbirliği ile hazırlanmıştır
Sunudaki fotoğraflar Edirne Darüşşifası'na aittir.

İndir



İndir

27
Genel Tartışma / Sunum - Erkek Eşcinseller için Onarım Terapisi
« : 23 Şubat 2010, 01:40:00 ös »
Homoseksüel eğilimi gösteren fakat “gay” yaşam tarzını ve değerlerini benimsemeyen erkek eşcinseller için yeni bir klinik yaklaşım.

İndir



İndir

28
hayatta yeni bir adım atmadan önce düşünürsün. "bu seçimimim bana neler getirecek, benden neler götürecek". niçin herşey yolunda görünürken hayatta yeni bir adım daha atma, yeni bir sayfa açma ihtiyacı duyarsın ki? zorunluluktan olmalı, belki de tutkularından dolayı, daha düşük bir olasılıkla bir başka biri için. belki de hayat seni düşüvermiştir bir tuzağa, bir çukura. çıkmak için yeni sayfayı açmak zorundasındır.

bir başka diyarda hayatına devam edeceksin misal, bir tutkun, bir hedefin, hatta bir idealin var. Arkanda neler bırakırsın, sevgilini, yıllarca alıştığın sıcacık evini, arkadaş çevreni, dostunu, aşığı olduğun memleketini, şehrinin imkanlarını, kaynaklarını, dara düştüğünde para istediğin babanı, her derdini dinleyen anneni, alıştıklarını, alışkanlıklarını, hayatta adım atarken danışabileceğin ailemi ve arkadaşlarını. birçoğu şanslıysan hala seninledir. kalan her şeyi, tek bir şey uğruna feda edersin: kendin olmak, dünyada adın ve soyadın olarak yaşamaya başlamak, kendini gerçekleştirmek, yaşatmak için

29
Murat BEYAZYÜZ / TAŞINDI: Psikanaliz Nedir
« : 09 Ağustos 2009, 11:32:05 öö »
Bu konu Psikoloji isimli bölüme taşınmıştır.

http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=253.0

30
Murat BEYAZYÜZ / TAŞINDI: NESNE İLİŞKİLERİ TEORİSİ
« : 09 Ağustos 2009, 11:32:01 öö »
Bu konu Psikoloji isimli bölüme taşınmıştır.

http://www.huseyinkacin.com/forum/index.php?topic=254.0

Sayfa: 1 [2] 3 4 ... 8