1
Eşcinsellik - Hayatlardan parçalar, hayata mektuplar (ziyaretçi karalama defteri) / Ynt: BİR KIZLA SEVİŞEREK EŞCİNSELLİKTEN SADİST MAZOŞİST KİMLİKTEN ASLA KURTULAMAZSIN!
« Son İleti Gönderen: gergin Bugün, 03:19:03 ös »29 .seans
İşyerimdeki patron kadın hocam Eda ve benimle eş kıdem çalışma arkadaşım Rabia arasında sorun yaşadım, kriz çıktı. Bu sorun bir hafta kadar sürdü. Geceleri düşünmekten uyuyamadım. Birkaç gün antidepresan yine kullanmaya başladım. HK ile bu sorun,kriz hakkında detaylıca analizlerde bulunduk. Krizlerde nasıl davranıyorum?, Bilinç düzeyinde, bilinçaltımda nasıl çözümler üretiyorum? Yaşadığım iki sorun vardı:
1.- Eda hoca bana yeni gelen stajyerlere ders anlatmamı ve sonrasında kendisini bilgilendirmemi istedi. Bende stajyerlere ders anlattım sonrasında da hocayı direkt aramayı lüzumlu görmedim ve dolaylı olarak stajyerlere ''siz söylersiniz hocaya anlattığımı'' dedim. Sonrasında onlardan biri de işgüzarlık edip dersi eksik anlattığımı söylemiş. Hoca da sonrasında beni arayıp ''stajyerler böyle söylüyor eksik anlatmışsın. Tam anlattıysan da beni ara bilgilendir demiştim beni niye aramadın? diye fırça çekti. Bende ''tam anlattım hocam kusura bakmayın bir dahakine ararım özür dilerim'' deyip kapattım.
2.- Ertesi hafta bir gün hastalandım rapor aldım. Hocaya durumumu söyledim. O da tamamdır çalışma arkadaşın Rabia nöbetçiydi onu da arayıp söyle eğer problem olacaksa da kendi aranızda anlaşıp çözün dedi. Bende aramayı gerekli görmedim ve ortak whatsapp grubumuza mesaj attım. Rabia da zaten mesaja negatif birşey yazmadı. Sonrasında hocayla denk gelmişler ve hoca rabiaya ''Ali seni aradı mı sorunu çözdünüz mü?'' demiş. O da ''evet çözdük mesaj attı ama aramadı'' demiş.
Sonrasında hoca benim sorumsuz olduğuma kanaat getirmiş olacakki bu iki meselede bilgilendirmediğimden, dediğini yapmadığımdan dolayı bana birkaç fazladan iş yükü ceza olarak verdi. Bende wp grubuna ''ceza vermek için çok büyük meselelermiş gerçekten'' diye tepki mesajı attım. Sonrasında bu meseleyi bir hafta boyunca diğer çalışma arkadaşlarımla ballandıra ballandıra konuştuk. Benim mağdur edildiğimi, bana haksızlık edildiğini söylediler. Şakalar, espriler yaptık böylece mesele hakkındaki gerilimimi de dedikodu yaparak bir şekilde boşattım. Hoca ve diğer çalışma arkadaşımın dedikodusunu yaptık. Rabia ile bu meseleyi konuşmadım onun yerine karşılıklı birbirimize soğuk davrandık. Ben stajyerlere ceza verdim ''sizin yüzünüzden hoca ile böyle oldum'' diye yani bir nevi hocanın kararını da protesto etmiş oldum, pasif agresif davrandım. Geceleri uyuyamadım, hoca ile karşılaşırsam nasıl tepki göstericem, şöyle bağırıcam, kavga edicem, ortalığı yakıp yıkıcam. Yine rabia ile bu mevzu açılırsa ''beni niye idare etmedin hocaya ispiyonlar gibi konuştun'' diye onu azarlayıp bağırıcam falan filan...
Bu meselede bilinçli veya biliçaltımda yanlış yaptığımı bildiğim birkaç şey var.
1- Ben niye hocayı veya arkadaşımı telefonla aramıyorum? Aslında çok basit birşey. Arayıp söylesem mesele kalmayacak.
2- Bu sorun çıktığında hemen ertesi gün hoca ile konuşssam, ''stajyerler size yanlış aktarmış, ve raporlu olduğumda hastaydım rabiayı aramayı düşünemedim'' açıklama yapsam hoca büyük ihtimal bana hak verecek ve mesele kalmayacak. Fakat ben hoca ile konuşmaya cesaret edemiyorum veya konuşmayı tercih etmiyorum onun yerine ne kadar mağdur edildiğimi, haksızlığa uğradığımı işyerindeki diğer arkadaşlarımla ballandıra balandıra konuşmayı tercih ediyorum. Yine meseleyi rabia ile konuşmayı tercih etmiyorum veya cesaret edemiyorum. ''Beni niye hocaya karşı idare etmedin birbirimizi idare etmiyor muyuz normalde?'' desem içimde bu meseleyi büyütmeyeceğim ama yine söylemeyip öbür arkadaşlarımla dedikodusunu yapmayı tercih ediyorum.
HK ile bu meseleyi detaylıca konuştuğumuzda aslında bu sorunu sorun haline getiren benim. Burda bir yapı, mekanizma var. Neden aramıyorum?. Aramayarak bir sorun meydana getiriyorum. Sonrasında da suçlu oluyorum. Bunun kökeninde de annem var. Beni hep suçladı sonra bu kalıbı aldım ve özellikle insan ilişkilerimde, otorite karşısında kendimi bir şekilde suçlu çıkartıyorum veya suçlu çıkartacak süreci başlatıyorum. Sonra da ceza alıp; ben yanlış anlaşıldım, haksızlığa uğradım falan filan diyorum. Oradan da mağduriyet tatminini oluşturuyorum. Hiç itiraz etmiyorum, isyan etmiyorum, sindiriliyorum, suçu kabulleniyorum tıpkı annem karşısında olduğu gibi. Otorite karşısında hep çocuğum ve ilişkilerde de bir şekilde mağdur çocuk rolüne girmeye çalışıyorum bilinçaltımda. Bu zamana kadar hiç risk almadım başımı belaya sokmadım. Bir erkeğin çocukken sokağa çıkması aslında ne demek ? başını belaya sokması risk alabilmesi demek. Bu süreç 7 yaşında başlar fakat bende hiç başlamamış.
Çözüm için kuralımız: Bir sorun yaşadıysam eğer kimin ile yaşadıysam sıcağı sıcağına gidip asıl muhatabıyla konuşmam gerek. Haksızlık yapıldığında susmamam lazım. Pasif agresif davranmak en yanlış şey. Güzel konuşamam, ben başaramam, laf cambazı değilim, laf sokamam diye düşünmemem lazım. Yaşayacağım diyalogları önceden kafamda kurmamam lazım zaten düşünürsem 3-0 meseleye yenik başlıyorum, karşımdakini yüceltmiş oluyorum. Anlık, doğaçlama olarak söyleyeceğim. Kesinlikle mükemmel olacak diye bir şey de yok 1-2 cümle dahi bile olsa birşey söylemem lazım, o enerjiyi içimden atmam lazım. Susarsam hep kaybediyorum. Susmayıp konuştuktan sonra da güzel yapamadım daha iyi yapabilirdim gibi obsesif şekilde düşünüp kendimi suçlamamam gerekiyor. Asıl mesele birşey söylemek. Yavaş yavaş, yapa yapa daha da iyi laf söyleyebilir, kendimi savunabilir hale geleceğim. Bunu hatalı, eksik dahi olsa yapa yapa deneye deneye geliştirmem lazım. Yoksa zaten ben güzel yapamam deyip birkaç cümle dahi olsa söylemekten vazgeçip hiç konuşmazsam, hep susarsam ömür boyu bu psikolojide kalabilirim. Mesela babam nasıl bir insan?
Meseleleri asıl muhatabıyla konuşmayıp başkalarına anlatınca da sorun çözülmüş olmuyor, anlık rahatlıyorum fakat gerçek manada rahatlamış da olmuyorum, gece yine düşünmekten uyuyamıyorum. Ayrıca kendi imajımı da zedeliyorum başkalarına anlatarak, Ezik , kaybetmiş , yenilmiş. cezalanmış, haksızlığa uğramış...
Ancak bana yardımı olabileceğini düşündüğüm bir kişiye anlatabilirim. Korkak olmamam lazım, korkaklık mazoşizmi yaratıyor sonra da oradan besleniyorum tıpkı bu meselede olduğu gibi. Aslında bir saat düşünülmesi gereken bir meseleyi bir hafta uzatıyorum. İş hayatını da eve taşımamam gerek. O, onu dedi, bunu dedi, O, buna şuna şöyle dedi gibi gibi... Sürekli işe konsantre hayat yanlış, bu kadar içselleştirmemem gerekli.
Elif ile bu sorunları, krizleri konuştuğumda ürettiği çözümlerden pek tatmin olmadım. Genelde ''hoca ile aranı iyi tut aşkım, arkadaşlarınla da dengeli ol'' gibisinden genel geçer tavsiyelerde bulundu. HK da: sana iyi çözüm üretecek veya bulsa bilse seni yargılamayacak bir kız bulmak bu devirde zor. Fakat zaten kız arkadaşının çözüm bulması gerekmiyor, erkek dediğinin kendi sorunlarına kendisinin çözüm bulması lazım. Destek beklememen, aklını kullanman lazım. Beklersen pasifleşiyorsun, duygusallaşıyorsun, yanılıyorsun, mantığını kaybediyorsun. Düzgün strateji için mantığının olması lazım. Duygulu olmak, iyi biri olmak dediğin aslında korkaklık. Uslu, terbiyeli oluyorsun sonra pasif agresif direniş geliştiriyorsun. Olması gereken narsist direnmek. İyi biri olayım derken günün sonunda mutsuz olmuyor musun ?
Hk'ya ''haklı bile olsam biri ile tartıştığımda, kavga ettiğimde üzülüyorum kafaya takıyorum'' dedim. ''O zaman dükkanı kapat niye yaşıyorsun ki'' dedi. Bu ayrıca egom olmadığını da gösteriyormuş.
İyileşme sürecinde narsist -sadist biri olmak ile alakalı lisede bana akran zorbalığı yapan insanlara benzemek istemiyorum onlar gibi kötü biri olmak istemiyorum dedim. Narsist-sadist biri olursam sanki bir yerde bana yaptıklarını haklı çıkarmış olacağım gibi hissediyordum. Aslında o zorbalık meselsinde sorun onların zorba olması değil benim ezik,pasif biri olmamdı. HK: Susan insana canı sıkılan sataşır. Sesini yükseltenden yavaş yavaş insan çekilir. Bir erkeğin sokağa çıktığında kavga etmeyi öğrenmesi lazım bu süreç 7 yaşında başlar. Yani oradaki asıl kötülük, sıkıntı onların zorba olması değil benim korkak olmam. Bunun nedeni de tabiki annemm...
Bu gündemim haricinde eski psikoloğum Bora hocanın bir fuarda kitap imza töreni varmış. En son telefon konuşmamızda biraz ağır konuşmuştum, senin terapi pek işe yaramadı diye o da pek cevap vermemişti. Acaba güncel durumda hakkımda ne düşünüyor bana kızgın mı? bozuk mu? diye merak ettim. Hem fuar evime de yakındı zaten bir daha nerede göreceğim en iyisi bir gideyim dedim. Gittiğimde beni görünce şaşırdı, ''Ooo hoşgeldin nerelerdesin'' gibisiden güleryüzle birşeyler söyledi heyecanımdan tam odaklanamadım ne söylediğine. ''Haber almıştım hala devam ediyorsun dimi?'' dedi. Bende ''Evet devam ediyorum dedim gülerek ama arada sekreterinizden bilgi alıyorum malum çevreme hala psikolog olarak size gittiğimi söylüyorum'' dedim. Yine güldü sonra kitabı imzalayıp övgü dolu bir not yazdı. Hk yada bu notu gösterdim: ''Eğer sen telefonla arayıp içindekileri sert bir şekilde söylemeseydin o övgü gelmeyebilirdi, ilişkilerde tartışmak, kavga etmek her zaman kötü birşey değil bunu kabullen'' dedi gülerek. Yazdığı not: Pek kıymetli Ali'ye. Daima nezaket ve dikkatiyle kararlı, ümitli bir duruşu aynı kişilikte toplayabildiğin ve bu halinle de örnek olabildiğin için şükranla... O fuardaki görüşmemizden sonra hissettiğim şey: keşke kendisi eşcinsel terapi konusunda biraz daha bilgili, tecrübeli biri olup beni iyileştirebilseydi de diğer psikologlara gitmeye, HK'ya beni muhtaç etmeseydi...
İşyerimdeki patron kadın hocam Eda ve benimle eş kıdem çalışma arkadaşım Rabia arasında sorun yaşadım, kriz çıktı. Bu sorun bir hafta kadar sürdü. Geceleri düşünmekten uyuyamadım. Birkaç gün antidepresan yine kullanmaya başladım. HK ile bu sorun,kriz hakkında detaylıca analizlerde bulunduk. Krizlerde nasıl davranıyorum?, Bilinç düzeyinde, bilinçaltımda nasıl çözümler üretiyorum? Yaşadığım iki sorun vardı:
1.- Eda hoca bana yeni gelen stajyerlere ders anlatmamı ve sonrasında kendisini bilgilendirmemi istedi. Bende stajyerlere ders anlattım sonrasında da hocayı direkt aramayı lüzumlu görmedim ve dolaylı olarak stajyerlere ''siz söylersiniz hocaya anlattığımı'' dedim. Sonrasında onlardan biri de işgüzarlık edip dersi eksik anlattığımı söylemiş. Hoca da sonrasında beni arayıp ''stajyerler böyle söylüyor eksik anlatmışsın. Tam anlattıysan da beni ara bilgilendir demiştim beni niye aramadın? diye fırça çekti. Bende ''tam anlattım hocam kusura bakmayın bir dahakine ararım özür dilerim'' deyip kapattım.
2.- Ertesi hafta bir gün hastalandım rapor aldım. Hocaya durumumu söyledim. O da tamamdır çalışma arkadaşın Rabia nöbetçiydi onu da arayıp söyle eğer problem olacaksa da kendi aranızda anlaşıp çözün dedi. Bende aramayı gerekli görmedim ve ortak whatsapp grubumuza mesaj attım. Rabia da zaten mesaja negatif birşey yazmadı. Sonrasında hocayla denk gelmişler ve hoca rabiaya ''Ali seni aradı mı sorunu çözdünüz mü?'' demiş. O da ''evet çözdük mesaj attı ama aramadı'' demiş.
Sonrasında hoca benim sorumsuz olduğuma kanaat getirmiş olacakki bu iki meselede bilgilendirmediğimden, dediğini yapmadığımdan dolayı bana birkaç fazladan iş yükü ceza olarak verdi. Bende wp grubuna ''ceza vermek için çok büyük meselelermiş gerçekten'' diye tepki mesajı attım. Sonrasında bu meseleyi bir hafta boyunca diğer çalışma arkadaşlarımla ballandıra ballandıra konuştuk. Benim mağdur edildiğimi, bana haksızlık edildiğini söylediler. Şakalar, espriler yaptık böylece mesele hakkındaki gerilimimi de dedikodu yaparak bir şekilde boşattım. Hoca ve diğer çalışma arkadaşımın dedikodusunu yaptık. Rabia ile bu meseleyi konuşmadım onun yerine karşılıklı birbirimize soğuk davrandık. Ben stajyerlere ceza verdim ''sizin yüzünüzden hoca ile böyle oldum'' diye yani bir nevi hocanın kararını da protesto etmiş oldum, pasif agresif davrandım. Geceleri uyuyamadım, hoca ile karşılaşırsam nasıl tepki göstericem, şöyle bağırıcam, kavga edicem, ortalığı yakıp yıkıcam. Yine rabia ile bu mevzu açılırsa ''beni niye idare etmedin hocaya ispiyonlar gibi konuştun'' diye onu azarlayıp bağırıcam falan filan...
Bu meselede bilinçli veya biliçaltımda yanlış yaptığımı bildiğim birkaç şey var.
1- Ben niye hocayı veya arkadaşımı telefonla aramıyorum? Aslında çok basit birşey. Arayıp söylesem mesele kalmayacak.
2- Bu sorun çıktığında hemen ertesi gün hoca ile konuşssam, ''stajyerler size yanlış aktarmış, ve raporlu olduğumda hastaydım rabiayı aramayı düşünemedim'' açıklama yapsam hoca büyük ihtimal bana hak verecek ve mesele kalmayacak. Fakat ben hoca ile konuşmaya cesaret edemiyorum veya konuşmayı tercih etmiyorum onun yerine ne kadar mağdur edildiğimi, haksızlığa uğradığımı işyerindeki diğer arkadaşlarımla ballandıra balandıra konuşmayı tercih ediyorum. Yine meseleyi rabia ile konuşmayı tercih etmiyorum veya cesaret edemiyorum. ''Beni niye hocaya karşı idare etmedin birbirimizi idare etmiyor muyuz normalde?'' desem içimde bu meseleyi büyütmeyeceğim ama yine söylemeyip öbür arkadaşlarımla dedikodusunu yapmayı tercih ediyorum.
HK ile bu meseleyi detaylıca konuştuğumuzda aslında bu sorunu sorun haline getiren benim. Burda bir yapı, mekanizma var. Neden aramıyorum?. Aramayarak bir sorun meydana getiriyorum. Sonrasında da suçlu oluyorum. Bunun kökeninde de annem var. Beni hep suçladı sonra bu kalıbı aldım ve özellikle insan ilişkilerimde, otorite karşısında kendimi bir şekilde suçlu çıkartıyorum veya suçlu çıkartacak süreci başlatıyorum. Sonra da ceza alıp; ben yanlış anlaşıldım, haksızlığa uğradım falan filan diyorum. Oradan da mağduriyet tatminini oluşturuyorum. Hiç itiraz etmiyorum, isyan etmiyorum, sindiriliyorum, suçu kabulleniyorum tıpkı annem karşısında olduğu gibi. Otorite karşısında hep çocuğum ve ilişkilerde de bir şekilde mağdur çocuk rolüne girmeye çalışıyorum bilinçaltımda. Bu zamana kadar hiç risk almadım başımı belaya sokmadım. Bir erkeğin çocukken sokağa çıkması aslında ne demek ? başını belaya sokması risk alabilmesi demek. Bu süreç 7 yaşında başlar fakat bende hiç başlamamış.
Çözüm için kuralımız: Bir sorun yaşadıysam eğer kimin ile yaşadıysam sıcağı sıcağına gidip asıl muhatabıyla konuşmam gerek. Haksızlık yapıldığında susmamam lazım. Pasif agresif davranmak en yanlış şey. Güzel konuşamam, ben başaramam, laf cambazı değilim, laf sokamam diye düşünmemem lazım. Yaşayacağım diyalogları önceden kafamda kurmamam lazım zaten düşünürsem 3-0 meseleye yenik başlıyorum, karşımdakini yüceltmiş oluyorum. Anlık, doğaçlama olarak söyleyeceğim. Kesinlikle mükemmel olacak diye bir şey de yok 1-2 cümle dahi bile olsa birşey söylemem lazım, o enerjiyi içimden atmam lazım. Susarsam hep kaybediyorum. Susmayıp konuştuktan sonra da güzel yapamadım daha iyi yapabilirdim gibi obsesif şekilde düşünüp kendimi suçlamamam gerekiyor. Asıl mesele birşey söylemek. Yavaş yavaş, yapa yapa daha da iyi laf söyleyebilir, kendimi savunabilir hale geleceğim. Bunu hatalı, eksik dahi olsa yapa yapa deneye deneye geliştirmem lazım. Yoksa zaten ben güzel yapamam deyip birkaç cümle dahi olsa söylemekten vazgeçip hiç konuşmazsam, hep susarsam ömür boyu bu psikolojide kalabilirim. Mesela babam nasıl bir insan?
Meseleleri asıl muhatabıyla konuşmayıp başkalarına anlatınca da sorun çözülmüş olmuyor, anlık rahatlıyorum fakat gerçek manada rahatlamış da olmuyorum, gece yine düşünmekten uyuyamıyorum. Ayrıca kendi imajımı da zedeliyorum başkalarına anlatarak, Ezik , kaybetmiş , yenilmiş. cezalanmış, haksızlığa uğramış...
Ancak bana yardımı olabileceğini düşündüğüm bir kişiye anlatabilirim. Korkak olmamam lazım, korkaklık mazoşizmi yaratıyor sonra da oradan besleniyorum tıpkı bu meselede olduğu gibi. Aslında bir saat düşünülmesi gereken bir meseleyi bir hafta uzatıyorum. İş hayatını da eve taşımamam gerek. O, onu dedi, bunu dedi, O, buna şuna şöyle dedi gibi gibi... Sürekli işe konsantre hayat yanlış, bu kadar içselleştirmemem gerekli.
Elif ile bu sorunları, krizleri konuştuğumda ürettiği çözümlerden pek tatmin olmadım. Genelde ''hoca ile aranı iyi tut aşkım, arkadaşlarınla da dengeli ol'' gibisinden genel geçer tavsiyelerde bulundu. HK da: sana iyi çözüm üretecek veya bulsa bilse seni yargılamayacak bir kız bulmak bu devirde zor. Fakat zaten kız arkadaşının çözüm bulması gerekmiyor, erkek dediğinin kendi sorunlarına kendisinin çözüm bulması lazım. Destek beklememen, aklını kullanman lazım. Beklersen pasifleşiyorsun, duygusallaşıyorsun, yanılıyorsun, mantığını kaybediyorsun. Düzgün strateji için mantığının olması lazım. Duygulu olmak, iyi biri olmak dediğin aslında korkaklık. Uslu, terbiyeli oluyorsun sonra pasif agresif direniş geliştiriyorsun. Olması gereken narsist direnmek. İyi biri olayım derken günün sonunda mutsuz olmuyor musun ?
Hk'ya ''haklı bile olsam biri ile tartıştığımda, kavga ettiğimde üzülüyorum kafaya takıyorum'' dedim. ''O zaman dükkanı kapat niye yaşıyorsun ki'' dedi. Bu ayrıca egom olmadığını da gösteriyormuş.
İyileşme sürecinde narsist -sadist biri olmak ile alakalı lisede bana akran zorbalığı yapan insanlara benzemek istemiyorum onlar gibi kötü biri olmak istemiyorum dedim. Narsist-sadist biri olursam sanki bir yerde bana yaptıklarını haklı çıkarmış olacağım gibi hissediyordum. Aslında o zorbalık meselsinde sorun onların zorba olması değil benim ezik,pasif biri olmamdı. HK: Susan insana canı sıkılan sataşır. Sesini yükseltenden yavaş yavaş insan çekilir. Bir erkeğin sokağa çıktığında kavga etmeyi öğrenmesi lazım bu süreç 7 yaşında başlar. Yani oradaki asıl kötülük, sıkıntı onların zorba olması değil benim korkak olmam. Bunun nedeni de tabiki annemm...
Bu gündemim haricinde eski psikoloğum Bora hocanın bir fuarda kitap imza töreni varmış. En son telefon konuşmamızda biraz ağır konuşmuştum, senin terapi pek işe yaramadı diye o da pek cevap vermemişti. Acaba güncel durumda hakkımda ne düşünüyor bana kızgın mı? bozuk mu? diye merak ettim. Hem fuar evime de yakındı zaten bir daha nerede göreceğim en iyisi bir gideyim dedim. Gittiğimde beni görünce şaşırdı, ''Ooo hoşgeldin nerelerdesin'' gibisiden güleryüzle birşeyler söyledi heyecanımdan tam odaklanamadım ne söylediğine. ''Haber almıştım hala devam ediyorsun dimi?'' dedi. Bende ''Evet devam ediyorum dedim gülerek ama arada sekreterinizden bilgi alıyorum malum çevreme hala psikolog olarak size gittiğimi söylüyorum'' dedim. Yine güldü sonra kitabı imzalayıp övgü dolu bir not yazdı. Hk yada bu notu gösterdim: ''Eğer sen telefonla arayıp içindekileri sert bir şekilde söylemeseydin o övgü gelmeyebilirdi, ilişkilerde tartışmak, kavga etmek her zaman kötü birşey değil bunu kabullen'' dedi gülerek. Yazdığı not: Pek kıymetli Ali'ye. Daima nezaket ve dikkatiyle kararlı, ümitli bir duruşu aynı kişilikte toplayabildiğin ve bu halinle de örnek olabildiğin için şükranla... O fuardaki görüşmemizden sonra hissettiğim şey: keşke kendisi eşcinsel terapi konusunda biraz daha bilgili, tecrübeli biri olup beni iyileştirebilseydi de diğer psikologlara gitmeye, HK'ya beni muhtaç etmeseydi...