Gönderen Konu: RIZASI YOK: PENİS FETİŞİZMİ YAŞAMAK EŞCİNSELLİK MİDİR?  (Okunma sayısı 523 defa)

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4097
    • Profili Görüntüle
Nedim 25 yaşında. Aile Doğu Anadolu kökenli ama o İstanbul da doğmuş büyümüş. Bilinç düzeyi çok yüksek çok fazla kitap okuyan idealist bir genç. Babasının üçüncü eşinden olan çocuğu. Bir sürü abisi ablası ve yine bir sürü de kardeşi var.
Biliyorsunuz artık benzerlikleri; tekrara düşmek istemiyorum. İstisnalar hariç çoğunlukla aynı hikâye; Baba sakin, silik, pasif.  Anne dominant, kontrolcü, aşırı düşkün.
Nedim şöyle özetliyor bu aile durumunu kendince:
‘’Çocuk aklımla çok etkilenmiştim o yüzden aile denince aklımdan hiç çıkmayan yüzlerce örnek içinde size ilk şunu anlatıyım. Babamdan bir gün bisiklet istedim. Yazlıkta kuzenler akrabalar hep birlikteyiz, hepsinin bisikleti var ben de istedim. Anneme daha yeni araba alınmıştı. Maddi durumumuz hep iyiydi, buna rağmen babam: ‘’oğlum annene araba aldım ya, nereye istersen annen seni götürür’’ demişti. Babam o an benim gözümde fezaya konuştu sanki.
Babamla pek bir anım yok, çok görüşmezdik işkolik olduğu için eve çok gelmezdi, zaten çok eşli bir insan olduğu için de az görürdük yüzünü. Bir sevgi bağı kurulamadı aramızda çocukken.
Yaygındır bizim oralarda çokeşlilik, farklı bir kafa yapısı, anlamakta zorlanıyorum ama kendimi bildim bileli her şeyi anlamaya çalışıp empati yapmak zorunda hissediyorum ve bu büyük bir yüktü omzumda. Bu empati olayı bizim gibilerde çoktur, herkesi anlamak isteriz, anlaşılmayı beklediğimizden dolayı. O yüzden çok yorucudur. Toplumda empati yoksunluğu çok ama biz de bunu uçlarda ve yoğun yaşıyoruz.
On yaşına kadar annemle birlikte yattık, kardeşim doğdu ilgi ona kaydı. Allahtan öyle olmuş çünkü annemin ilgisi biraz tehlikeli bizim için. Kendini hırpalar ama bize de zarar vermiş o aşırı sevgisi, bunu hep birlikte şimdilerde anlıyoruz.
Hala aynı kafada şimdide kardeşime aynı şeyi yapıyor. Aynı aşırı korumacılık, üstümüze titreyerek yaşıyor anneliğini. Bize bağımlı bizi de bağımlı yapmış kendine. Pamuklara sarılmak denen şey güzelmiş gibi algılanır dışardan ama sonuçları kişilik gelişimini çok etkiler.
Bizim annemizde babamızda, annemdi. Onunla baş başaydık her konuda onunla muhataptık. A dan z ye her şeyimizi kontrol altına alan, sürekli gözetleyen sürekli yaptırım uygulayan. Beşkardeşiz en büyüğü benden dört yaş büyük ve benden sonrada 3 ve 4 yaş küçük kardeşlerim var.
Babamın tavrı tüm çocuklarına karsı aynıydı ama annemin tavrı öyle değildi.
Baba silik evet ve bu büyük bir faktör ama benim bu sorunu yaşıyor olmamın sebebi annemin aşırı dominant olması. Diğer kardeşlerimde bu farklılık yok ama hiç birinin de ruh sağlığı yerinde değil. Hepsinin psikolojik sorunları var. Terapilerden sonra anladım önceden kardeşlerimin özel olduklarını düşünürdüm ama artık onları da görüyorum, aşamadıkları çok sorunları var.
Artık aşağı yukarı anladınız değil mi benzerliği? Nedim de o çocuklardan işte; sessiz sakin, köşe yastığı gibi oturan, sürekli anne eteğinde, anne ne derse onu yapan, içe kapanık uslu çocuklardan. Annenin her açıdan zapturapt altına aldığı.
13 yaşlarında sezinlemiş kendisindeki farklılığı Nedim.  Ama hiç irdelememiş hiç kafa yormamış.
‘’Ben farklıyım demeden, hiç yadırgamadan karşılamıştım kendimi ve bir çare ya da anlam arayışım yoktu, çok uzun süre bunun normal olduğunu düşündüm. Cinsellik buydu. Başka tanımım yoktu.  Hiç bir hissim yoktu. Kendi cinselliğini keşfetmek düzeyinde olağan dışı bir duyguya kapıldığımı hatırlamıyorum; korku endişe yoktu. Sıradandı yani ben farklı olduğumu hiç düşünmedim öyle algılamadım demek ki.’’ Diyor.
Sonra seni terapiye yani bir nevi arayışa iten ne oldu peki?
Zaten çok az ve öz arkadaşım vardı liseye kadar, onlar tarafından hiç dışlanmadım akran zorbalığı yaşamadım.
Lise zamanında hislerimde dozaj arttı ama o zamanda çok üzerine düşmedim aslında. Lise sona doğru değiştim, yıpranmaya başladım ve bunun biraz zor bir durum olduğunu hissetmeye başladım. 15 yaşındaydım. Erkek arkadaşlarım kız tavlamak için büyük çaba içindeydiler. O çaba ben de yoktu, o zaman sanırım içimden normal bir şey yaşamadığımı anlamıştım.
Dozaj arttı derken neyi kastediyorsun? Neydi seni yıpratan?
Hiç internet yazışması, buluşması yaşamadım, frenledim hep kendimi. Bir defa çok istedim ama yapmadım. Yükledim o uygulamaları bir gün sonrada sildim. Bir daha da hiç yüklemedim. Millet internette gezerken ben hamamlarda gezdim.
Hamam mı?
Evet Hamam gezilerim çok sıklaşmıştı. Hamama gidip orda vakit geçirmek hoşuma gidiyordu. Ufak tefek bir şeyler birkaç kere yaşandı ama anal bir duruma gelmedi hiç. Hamamdaki tanışmaları dışarıda görüşmelere döndürmedim. Tecrübeleniyordum aklımca ve tabi zevk alıyordum. Benim cinsellikten anladığım mastürbasyon şekli buydu. Daha çok izlemek, görmek dokunmak şeklinde ilerliyordu her şey. Hamamın kıyısında kösesinde kaçamak heyecanlar, dakikalık flörtler yaşanıyordu. Bu da yetiyordu.
Hüseyin hocayla konuşun bu hamamlar kısmını ona uzun uzun anlattım. Hamamlar hakkında söyleyecek çok şeyi vardır ama ben şimdi size anlatmakta zorlanıyorum hocaya sorun lütfen.
Ben zaten normal bir eşcinsel değilmişim bunu söylüyor hoca.
Hayatım konusundaki kararsızlıklarım gibi cinsel tecrübe konusunda da kararsızlıklarım başladığında daha hiçbir kadınla deneyim yaşamamışken ya da anal fiziksel bir ilişki denememişken kafam son derece sisliyken bir boşluk anımda ilk defa oral bir ilişki yaşadım.
Bir kere oldu ama sonrasında aylarca çok rahatsız oldum, duygusal süreç benim için çok zordu. Aylarca fiziksel kısmı da beni benden aldı. Çok büyük kabusum olmuştu o deneyim.
Buluşmadan önce merakıma yenildim o kadar romantik o kadar sevgi doluydu ki tam olarak istediğim şeyi sunmuştu, buluşmaya kalktım ama asla evine gitmem diyordum! Evine kadar da gitmiştim! Sürüklendim, resmen akışa teslim oldum. Evde yaşananların bana olan tavrının sevgiyle romantizimle yakından uzaktan alakası yoktu. Evden çıkıp metroya yürürken gerçekten çok büyük ruhsal çöküntü yaşadım ve bunu hiç unutmadım. Tanımadığım biriydi evine gittim deneyimledim ama her şey çok feciydi, korkunçtu. Sadece oral yaşanan bir ilişki bu kadar zul geldiyse tamamını yaşadığımda ne hissedeceğimi düşünmekten bile kaçtım.
Kararsız bir insanım, hayatımın her aşamasına nükseden bir kararsızlık sorunum var. Suçu kimseye atamıyorum belki öyle olsa daha rahatlayacağım. Ben de taciz, tecavüz gibi bir yıkılma yok, olanlar daha çabuk iyileşiyor ama ben de çok derin bir duygusal boşluk var, sevgisizlik var. Hep arafta olma hali benimki.
Anne zaten dramatize etmeyi seven biri ve aşırı ilgi, duygu, sevgi yüklemiş hep bana,  baba ise duygusuz sevgisiz biri. Babadan kaynaklı o boşluk hiç dolmuyor içinizde hem de öte yandan anneden dolayı eş zamanlı narsisizm eviriliyorsun bu denli şımartılma içinde.
Boşluğu dışarıda arıyorsun; dernekte, sosyal etkinlikte, topluluklarda arıyorsun işte. O içimdeki boşluğu böyle doldurdum. İnanın en ufak bir ilgiye kapılıp gidiyoruz biz. En küçük şefkatte yamuluyoruz en küçük bir ihanette bunalıma sürükleniyoruz. Sevildiğimizi düşündüğümüz biri çıkarsa ve sonra o kişi bize şaşırtırsa çok fazla dibi görüyoruz.
Nedim babanın kendi annesi ile arası nasıldı var mı bir fikrin ya da bilgin?
Babaannemi yeni kaybettik çok ilişkimiz yoktu hatta ismimi bilmezdi. Beni simayen torunu olarak bilirdi ama inanın adımı bilmezdi. O kadar çok torunu vardı ki suçlayamayız onu. Tanıdığım kadar şefkatli biriydi, anneme kaynanalık yapmazdı.
Dominat değildi, rahattı. Misal annem her şeyi yapar bizim için, öyle bir verir ki kendini, kendini yok edercesine ama babaannem öyle değildi.
Bir konuda çok eminim, amcalarım içinde en çok babam düşkündü annesine. Babamı bir kere ağlarken gördüm oda cenazede.
Ve işin ilginç yanı dedemden hiç bahsetmezler, ne babam ne amcamlar babalarından hiç bahsetmez. Ben de tanımadım dedemi çünkü erken ölmüş. Dedemin mezarı nerde bilmem, o kadar söyleyeyim, yani bizi dedemin mezarına hiç götürmediler ama babaanneye 2 yıl oldu 5 kere götürdü babam mezarlığa ziyarete.
Amcamlarım babamı babaları sayarlar, onlara babalık yapmış, onlarda baba görürler. Oysa o benim babam ama ben babalık hiç görmedim.
Adamlar kaç yaşına gelmiş babamdan 2 yaş sadece 2 yaş küçük amcam kaç yaşına gelmiş hala her derdinde gelir babama anlatır babam manevi destek olur hatta dünya kadar parayı hiç iplemeden verir onlara ama bana bir bisiklet almamıştı işte.
Annemi de yeni yeni anlamaya çalışıyorum, görseniz yaşını göstermez 50 yaşında Arapça ve Farsça öğrenmeye çalışan bir kadın, en önemlisi de ben teşvik ettim. Eve kapanıktı hep, sadece çocuklarıyla baş başa ama ben terapiden sonra bir şeyleri fark edip yönlendirdim annemi. Artık kendine zaman ayırıyor annem, onun kadar inatçı bir kadın olamaz dünyada inanın ama şuan benim gazımla liseyi bitiriyor dışardan. Sağlıklı sevgiyle düzgün iletişimle çok şey değişiyor, bunu yaşayarak anladım terapilerde.
Çıkış noktam eşcinsel yönelimlerimdi ama bakın ben ne çok şey öğrendim, resmen dönüştüm. Aileme bile dokundum. Annemi bile dönüştürdüm.
İşte bu yüzden heyecanlıyım biz değiştireceğiz çok şeyi, en azından yakın çevremizde, kendi hayatımızda ve dedim ya uzaya bile çıkacak bizim nesil.
Karşıt bir fikrin olması gerek, artık sadece ‘’kabullenin’’ demekle olmuyor, kabullenmiyoruz İklim hanım.
Değişmek değiştirmek istiyoruz!
Arafta kalmak bizimkisi. Hangi tarafı seçeceğimize dair sağlıklı karar verme hakkımız yok mu bizim?  Özgürlükse bu da bir özgürlük değil mi? Bizim niye bu hakkımız elimizden alınıyor?
İşte bu yüzden ben sizinle uzun uzun terapi ile başlayan sürecimi konuşmak, nasıl olumlu yönde yol alışımı anlatmak için görüşmek istedim. Çünkü benim için önemli olan kısım bu. Benim gibi sıkıntılarla sınananlara ve bu kitabın okuyucusuna katkım bu olsun isterim.
Sen nasıl istersen Nedim, çünkü içinizden geldiği gibi anlattıklarınızı dinlemeyi çok önemsiyorum. O yüzden sözünü kesmedim. İlk deneyimin olan o evden çıktın kendini çok kötü hissediyordun. Lise sondaydın kafa iyice karışmıştı orada kaldık oradan devam edelim istersen.
Tabi İklim Hanım sırayı çok bozmayalım beni yönlendirin yoksa ben sabaha kadar anlatırım.
Sabaha kadar dinlerim hiç sıkılmam.

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4097
    • Profili Görüntüle
Ynt: RIZASI YOK: PENİS FETİŞİZMİ YAŞAMAK EŞCİNSELLİK MİDİR?
« Yanıtla #1 : 08 Ocak 2024, 12:54:44 ös »
O dönem deli gibi sınava hazırlanmam lazım. Hedefim büyük ama zerre kadar derslere odaklanamıyorum çünkü ben hep iki ayrı uçta yaşıyorum zihnen. Bir gün siyah ertesi gün beyaz, arası asla yok düşüncelerimin duygularımın. Ve bu çok zorluyor çok.
Ketumum, bağlanma sorunum var, sosyalim ama içimde çok yalnızım. İnanın terapiye gitmesem şizofreniye varırdı benim durumum çünkü ben çok kurcalıyor, çok kafa yoruyordum her şeye. Kafamı susturmak için bile ben araştırıyordum. İnternette ciddi ciddi bu konu üzerinde tartışma ya da fikir, bilgi beyan edilen daha çok dini ve tıbbi sitelerde düşündüğüm her şeyi istisnasız yazıyordum, yorum yapana da cevap verirdim, baya tartışmaya girerdim insanlarla.
Ben hep iki uçta yaşadım siyah ya da beyaz dedin lütfen biraz açar mısın senin iç dünyanda nedir bu siyah ve beyazın karşılığı?
Ailece siyasi olarak ya da bir tarikat bağıyla değil ama dini hassasiyeti çok fazla olan bir ailede büyüdüm.
Dini hassasiyetim var evet ama dünyadaki tek önemli hayalim bilim. Çocukluktan beri bitmeyen azalmayan hep çoğalan isteğim, ideale hatta tutkuya dönüştü. Bilimle ilgili büyük hayallerim var bunu gerçekleştirmek istemem beni hep frenledi.
Yani beni eşcinsellik konusunda frene bastıran bu büyük hedeflerimdi.
Babam gibi başarılı olmak istedim. Bu hislerimin bu psikolojik sıkıntılarımın duyulması değil aslında beni frenleyen büyük ideallerimdi. Başarılı olunca ben bile açıklarım herkese hatta daha etkili olur toplum için. Bu sıkıntıyı deneyimlemiş ve başarılı biri olduğumu ilan etmek çok daha iyi ama başarıdan önce bilinmesi beni hayalimden uzaklaştırır ya da engel teşkil eder diye endişelendim.
Duyulması değil ayağıma çelme olması sorundu.
Yani bilimsel eğitimimde başarılı olmak çok hayati bir tutku benim için.
O nedenle ve bu kafa karışıklığıyla yol alamadığımı anladığımda, bir sene daha geçmiş ve lise sona gelmiştim. Artık daha fazla öteleyemezdim. Zaten o deneyimden sonra elimi eteğimi iyice çekmiştim.
Kız günah, kız haram, zinhar kızlardan uzak duracaksın diye büyütüldük, yalan yok bunun tesirinde çok kalmışım. Kafaya çok taktığım bir konuda buydu. Kızlara yaklaşamamalıyım ama gidip erkekle eşcinselliğimi deneyimliyordum. Çünkü bu konuda dinimizce bana deklare edilmiş bir yasak söz konusu değildi. Ama kızlar olmaz. Haram günah! Bunu biliyorsun beş yaşından beri böyle büyütülmüşsün, kızlara hep çekimser kalmışsın.
Kız erkek ayrı okumalı ayrı yerde olmalı fikri yaygındır ailede, çevremizde ama ben şuan bunun ne kadar yanlış olduğunu yaşayarak gördüm.  İslami açıdan da ne kadar yanlış olduğunu anlıyorum.
Hz Ayşeyi örnek almalıyız, sadece kadınlara mı anlatıyordu, herkese anlatıyordu usulünce.
Kadını ötekileştirme eve kapama; bunların İslam’la alakası yok. ‘’Kızlar okumamalı’’ bunu duyunca çok sinirleniyorum şimdilerde. Dedim ya empati gücüm çok yüksek, her şeye kafa yoruyorum anlamak için, ablam okudu atandı memur oldu gurur duyuyorum, bu çok kıymetli bir şey.
Kadınlar acayip iyi planlama yapıyor erkekten daha iyiler birçok konuda takdir ediyorum. Çok eşli bir babanın İslami şuurla büyüttüğü ve belli noktada hala arkasında olduğum biri olarak şunu çok rahat söylüyorum; ilerde kızım olursa kendi gönlü isterse mühendislik okumasını çok isterim, çok heyecan verici. Hacı hoca değil artık İslami camianın bilim insanına, doktora, mühendise ihtiyacı var.
Bunları Nedim den duymak nasıl bir gelecek umudu yeşertti içimde. Evet çok haklı bu ülkenin artık çokça eğitimli idealist bilimle uğraşan gençlere ihtiyacı var.
Nedim sosyal bir çocuksun üniversite dışında bir sürü farklı yere üyesin, orada nasıldı ilişkilerin yaşıtlarınla?
Ben hayatımda sevmemiş sevilmemiş bir insanım. Kendimle ilgili net hissiyatım budur.  Duygularım var çokça içimde bekleyen.
İlk kez bir kıza sevgi hissettim, hiç erotik değildi. Cinsellik asla aklımdan geçmedi. İki yıl boyunca o kızdan hoşlandım ama onu tanımıyorum. Acaba kafamda mı kalsın istedim bilmiyorum ama ben sevmek duygusundan korktum ürktüm. Ben Allah dışında hiç bir şeyden korkmam diye kodlamıştım kendimi ama ben sevgiden korkuyorum, bunu fark ettim o kızla. Sevilmekten irite bile oldum. Kız erkek arkadaş fark etmez aynı duygusal sevgi akışı olunca korkup kaçıyordum.
Bunu arkadaşlarımda söylerdi sen bazen bizden kaçıyorsun çok belli oluyor bu halin derlerdi bak şimdi size anlatırken ilk defa geldi aklıma geldi bu söylemleri.
Ben sevmek ve sevilmekten çok korktum.
Yani diyorum ya işte tüm bunları kendimde ki tüm bu farklılıkları ve eğilimleri psikolojik sorunları o güne kadar yok saydığım her şeyi fark ettiğimde büyük şok yaşadım ve telaş içinde bir çıkış yolu ararken o büyük araştırmalarım okumalarım beni Hüseyin Hocanın varlığından haberdar etti.
Bu süreç çok yıkıcıydı. Bir yandan terapiye başlamanın sarsıntısı öte yandan şükür ki başlamışım bu bana biraz nefes aldırmıştı ve o sayede eskisi gibi planlı programlı olup deli gibi ders çalışmıştım.
Ben üniversite bölümüme çok isteyerek girdim. Tek hedefimdi ve tutturdum. Hoca olmasa halim o sene ne olurdu bilmiyorum.
Hoca demişti; ‘’Biz pasiflikten bir insanı kurtarırsak ki bu özgüven tamamlanmasıdır sonrası gelir.’’ Gerçekten öyle oldu.
Daha temiz daha zararsız bir yerden yaşıyorsun hayatı. Hafifliyorsun.
Ailen biliyor mu bu sorunlarını bu terapi sürecini?
Baba dışında kimseye söylemedim, kimse bilmiyor bu yaşadıklarımı.
Babama ilk birkaç terapiden sonra hem maddi olarak hem de hocamın teşvikiyle söylemem gerekti. Bu ilk değildi daha önce söylemiştim babama.
Nasıl yani baban terapiye başlamadan önce biliyor muydu?
Evet, yıllar evvel çok kötü hissettiğim bir gece babamın da nadiren evde olduğu bir geceydi; sen bize babalık yapmadın diyerek itiraf etmiştim babama eşcinsel eğilimler gösterdiğimi ve bundan dolayı büyük bunalım içinde olduğumu.
Ne tepki verdi baban?
Asıp kesmesini bekledim ama silik bir insan olduğundan asıp kesmedi, kükremedi bile. İmtihan dedi. Beni anladığını sandım ama ilerleyen yıllarda gördüm ki anlamamış,  beni geçiştirmiş.
Bizim babamla aramız hep soğuk ama onun çevresiyle arası hep sıcaktır, sevilir sayılır. Aslında çevresinde sert görünen güçlü biridir. Yedi kardeşin en büyüğü. Zamanında göçmüş büyük şehre, dinini de muhafaza edip güzel bir iş güç kurmuş, kardeşlerine düşkün, hepsini iş güç sahibi yapmış. Çok çalışmış büyümüş, herkes sever çok saygı duyulur, çevresi geniştir, başarılı bir iş adamıdır. Hala onun ekmeğini yiyoruz hepimiz. Çocuklarına evine karşı sıfır ilgi alaka, ee tabi dışarıda o kadar enerji harcarsa eve sıfır enerji kalır.
Fakat babam bu halinin çocuklarını iyi bir konuma getirmediğinin farkında değil. Para ver özel okula gönder mantığıyla yetişen bizler haliyle rahata alışığız ve benim şuanda evlenmesi gereken abilerim hala boş beleş gezer durumda ve bu onları pek de rahatsız ediyormuş gibi değil.
Terapi sırasında hocam babamla daha çok vakit geçirmem gerektiğini ve ona yük olma düşüncemi artık bir kenara bırakmamı önerdi. Aslında çok önemli bir husus daha vardı ki bunu Joseph Nicolasi de 'Onarım Terapisi' kitabında kaleme almış, Babanın soğukluğu yüzünden arası açılan ve eşcinsel eğilim gösteren kimseler babalarına içten içe duydukları kinden ötürü onlara benzememek isterken aslında beğendikleri erkeklerde babalarına çok benzermiş.

Güm! Bu ben de bir aydınlanmaya sebep oldu. Zamanında yurtta ve vakıfta çok samimi olduğum Murat, Mahmut ve ara sıra hoşlandığım Salih hakikaten babam ile gamsızlık yönünde birebir aynı olan kimselerdi. Onlar bana ne denli ilgisiz davranırlarsa ben o denli onlara bağlanıyordum. İçten içe beğendiğim diğer tüm erkeklerde öyleydi.

Çoğu eşcinselin benzer belirtileri göstermesi garip doğrusu. Bu işin zihinde bittiğine ikna edici bir sebep bu bence.

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4097
    • Profili Görüntüle
Ynt: RIZASI YOK: PENİS FETİŞİZMİ YAŞAMAK EŞCİNSELLİK MİDİR?
« Yanıtla #2 : 08 Ocak 2024, 12:55:14 ös »
Uzun yıllar arada kaldım yani babasız kaldım, şimdi sanki baba oğul oluyoruz birbirimizi yeni tanıyoruz, onu anlamak gayesin de değilim artık, ama en azından iyi geçinmek güzel ve huzurluymuş. Terapiler sayesinde oldu bu ilerlememiz. Önceden kendime sadece ön yüzümden bakabilirken şimdi kafamın arkasını da görüyor gibiyim.

Üniversite hayatımda büyük sıkıntı yaşadım, çok zorlanarak okudum zaten zor bir bölüm ama beni zorlayan dersler değil içsel stresimdi. İstediğim bölümde yüksek bir ortalamayla okuyordum, yabancı dil işi tamamdı hatta ikinci yabancı dil ile hemhal oluyordum. Lise hayatıma göre oldukça sosyal yaşıyordum.
Kalabalık olan ailem yıpratmıştı. Şehir dışında istediğim üniversitede okuyordum. Bunun asıl sebebi benim evde durmak istemeyişimden kaynaklıydı. Ev beni mutlu ettiği kadar yasa da boğuyor. Geçmişin cenderesinden çıkamıyorum ve hala anne ablukası altındayım.
Bölümde herkes tanır, başka bölümlerden bile arkadaşım vardı.
Farklıydım, diğer eşcinsel arkadaşlar gibi değildim. Hiç belli olmaz dışardan sanki ben ben değilim. Rol yapmak, saklanmak değil, gerçekten benim dış yapımdan hiç anlaşılmaz. Yani ilk anlattığım da en son anlattığım arkadaşımda çok şaşırdılar, inanmakta baya zorluk çektiler.
Haklıydı Nedim, bu konuda uzman sayarım kendimi ama seni bir mekanda görüp bir saat inceleyip gözlemleseydim bile asla anlamazdım. Ki beş dakika yeter anlamam için. Peki, neden gerek duydun arkadaşlarına söylemeyi?
İlk paylaştığım arkadaşım bana en çok dokunan olaydı,  bölüme başladığım ilk seneydi çok yakın olduğum bir arkadaşımdı sonra hadi eve çıkalım muhabbeti olunca ben de durumumu bilmelerinin gerektiğini düşündüm ve anlattım. ‘’Destek olurum seni anlıyorum’’ dedi ve eve çıktık ama sonra yardım yerine köstek oldu.   
Arkadaşlarıma açıkça kendimi ifşa etmemi ayrıca anlatıyım çünkü bu kısım bence önemli.   
Sen nasıl istersen öyle devam et lütfen Nedim…
Kimsenin anlamıyor olması önemsizdi. Ben biliyor ve yaşıyordum. Sarsıcıydı. Beni yıpratan en kötü yanım fantezilerimdi. Genel itibariyle sakin bir iç dünyaya sahibim fakat olurda bir erkeğin penisiyle karşı karşıya geleyim, vicdanım beni orada terk edip benliğimle baş başa bırakabiliyor, kısacası gözüm kararabiliyor. Ona dokunmak istiyor, harekete geçmeyi arzuluyorum. Bazen soruyorum kendime, gerçekten ona ilgi duyuyor muyum yoksa bu his sahici değil mi?  Beni cinsel ihtiyacımı görünce yarı yolda bırakıp ömrü boyunca pişmanlık duymamı mı sağlayacak?
Tam anlamıyla herhangi bir erkekle birlikteliğim olmadı çünkü o küçük oral deneyimi bile bana büyük ders oldu. Büyük bulantıydı.

Bu olaylar devam ettikçe etti ve ben gittikçe kendimi hiçe saymaya başladım. O zamanlarda akılla her şeyi çözebileceğimi düşünür her şeyin bilimsel bir dayanağı olduğunu varsayardım, materyalizm tam anlamıyla beni kendine çekiyordu. İlginçtim doğrusu, arkadaşlara namaz kıldırır sonra gelir onlara evrimden bahseder sonra odama çekilir kendi fantezilerimi gerçekleştirirdim. Ama aklımda bir kıstas vardı, bu işe tam anlamıyla bulaşmak istemiyordum.
Eşcinsellik belki de kafamda çözmem gereken bir olguydu. Bunun bir sorun olduğunu iddia etmiyorum ama bu yanımı düşünüp kafamı yormam ve adeta takıntı haline getirmem büyük bir sorundu. Gündelik hayatıma çok önem veren biri olarak bu tarz bir sorunu kafamdan çıkarmak zorundaydım.  Aslında terapiye bu yüzden başladım.
Bir berberin kendi saçını kesemeyeceği gibi benimde kafamdakileri çözebilmem için bir başka kafaya ihtiyacım vardı. Hele ki bana kişilik çokluğu teşhisinin konulmasından beri kendi kendimi anlamak oldukça zordu, çünkü bir yanımın kabul ettiğini öteki yanım kabul etmiyordu.
Sıradan bir günde bile kişiliklerimin çatışmasını buram buram hissediyordum. Örneğin arkadaşlarımın oluşturduğu bir grupta kendi benliğimle konuşmam çok zor değildi, öz güveni yüksek biriyim. Ama kafam olurda o an eşcinselliğe takılır veya yakışıklı bulduğum bir erkeği görürsem kelimeleri unutmaya başlıyorum, anlatacaklarım kafamdan çok hızlı bir şekilde siliniyor. Hatta bu anlarda kafamdaki bir sesin benimle alay ettiğinden eminim.  Narsist birinin buna tahammülü yoktur. Ortamı derhal terk ediyorum. Böyle devam edilir mi yaşamaya.

Sadece küçüklükte yaşamış olduğum travmalar ve üstüme tüten annem beni ikiye böldü. Ya çok değerliyim ya çok değersiz. Ya dünyanın ihtiyaç duyduğu politikacıyım ya da intihar etmeye meyilli bir delikanlı. Ya çok başarılıyım ya da her şey şanstan.
Veyahut şöyle söyleyebilirim, ya eşcinselim ya da ailesini kurmuş başarılı bir baba. Bunların farkına varmaya başlamak çözüm yolundaki tozları kaldırmak için oldukça önemliydi.

Eşcinselliğin sorun mu yoksa doğuştan gelen bir doğallık olduğu tartışmaları bir yana, bunun kişinin üzerindeki psikolojik etkilerini ele almak bana daha rasyonel, materyalist geliyor doğrusu. Yani demek istediğim benim gibi ister aşırı dinci olun ya da bir başkası gibi aşırı dinsiz, mesele kişinin kendisini gerçekten rahat hissedip hissetmediğidir.
Ben hep huzursuzdum. Gerçek huzur ise topluma uymak değil. Olması gereken, varması gereken yolu bulmaktan geçiyor.

 Literatürde metanet, sabrın ölçüsüdür. Aslında dayanıklılıktır ama ben bu açıklamayı daha uygun gördüm. Bende olmayan bir özellikten bahsediyoruz, en azından eşcinselliği düşünmeme konusunda böyle olduğunu söyleyebilirim.
Çoğu yerde en önde ben gelirim. Ya da bunun tam tersi olur. Arası hiç olmadı hayatımda. Mesela okulda bulunduğum sınıfta gözler önünde olduğum aşikar, beni tanımayan belki de yoktur. Ama kalabalık ailemin içinde ve kaldığım bekâr evinde adeta dışlanıyordum. 4 kişi eve çıktık ve odamı paylaştığım arkadaşım dâhil alenen 3'e 1 maç yaptık. Genelde bensiz dışarı çıkarlar veya günlük konuşmalarda muhabbete dâhil olamam. Oysaki ben çok iyi biriyimdir.

Tamam çok iyi değilim belki  fakat o kadarda kötü olamam! Aslında Hüseyin Beyin de dediği gibi hayatımda sorunların olmasına alışmalıyım, çünkü bugüne kadar sorunsuz büyüyüp ağırbaşlı olarak tanınmışım zaten. Doğrusu bunu sorun olarak görmemek bile gerekir ya, hiç işte. Ama dedim ya, bu konuda bende metanet yok. Denge yok. Hep git gel.

Bunlar hep terapide kendimle yüzleştiğim anlar. İçimde ki çoklu karakterimi analiz ettiğim yani değişimi dibine kadar yaşayıp rahatladığımın göstergesi olsun diye anlatıyorum size. Ve sözümü kesmediğiniz için çok teşekkür ederim bu işimi kolaylaştırıyor.
Kendini tek tek çözümlediğin bu süreçte neden kendini arkadaşlarına ifşa ettin peki Nedim? O kısmı ayrıca anlatacağını söylemiştin istersen orayı tamamla istersen.
Dersteyiz konu her nasıl oraya geldiyse, eşcinselliği konuşmaya başladık. Saygı duyup sevdiğim bir hocam eşcinsel insanların bazı haklarının olması gerektiğinden bahsetti. Bir anda sınıftaki hava değişti, kimisi güldü kimisi sinirlendi kimisi de ciddiyetle hocayı dinleyip katıldı. Ben yine her zamanki heyecanlı tavrımdan ödün vermeyerek ellerimi sımsıkıya kenetlemiş bir vaziyette söze girdim. Söylediğim ve konuyu bitiren tek cümlem şu oldu: 'Kim neden bir evde iki babası olsun ister ki?' demiş bulundum. Aslında eşcinsel bir insana söylenmeyecek tarzda kaba bir söz olduğunun farkındayım fakat bir eşcinsel tarafından sarf edilmesi pekte zor olmadı. Hoca mutsuz bir ifadeyle derse devam etti.

Günün akşamında yurda döndüğümde bunu birine açma zamanının geldiğini düşünerek, Murat’ın samimiyetine de güvenerek anlatmak için bir adım daha atıp konuya bodoslama girdim:
-Kendimi ikiyüzlü hissediyorum, insanlara karşı gülüyorum fakat samimiyetten gülmüyorum.
-Bu bende de oluyor, insanlara karşı gülerim ama çoğunda samimi değilimdir, yani bu normal bir durum.
-Haklısın aslında ama benim demek istediğim bambaşka. Bugün derste yaşadığımızdan bahsedeyim. Hocayla bugün eşcinsellik hakkında tartışmaya başladık. Konuya giren tek kişi bendim.
Murat dikkatle dinliyor sözün nereye varacağını anlamaya çalışıyor gibiydi. Ben ise sözü bağlamadan önce fark edilir biçimde yutkundum.
-Hocaya eşcinselliğin aslında olmaması gerektiğini söyleyen tek bendim ve işin ilginci bunu söylerken istemsizce sesimin kısıldığını hatırlıyorum.
-İşin daha ilginci o sınıfta tek eşcinsel olan belki de benimdir!
Dan diye kurunca ben bu cümleyi;  abi yatar pozisyondayken doğruldu ve gerçeği söyleyip söylemediğimi anlamak için gözlerimin ta içine baktı. Ama abes bir tepki göstermedi,  gayet anlayışlı göründü ve devam etmemi ister gibi bir hali vardı. Soru sordu.
-Böyle bir durum mu var? Yani eşcinsel misin sahiden?
Onayladım. Oldukça samimi bir ortam yarattı ve size anlattıklarımın çoğunu ona da bir çırpıda anlattım.
Sabah ezanını duyduk o gece,  beni dinledi ve bana çok anlayışlı görünmüştü. Açıkçası ben olayı anlatıp içimi dökme beklentisi dışında en küçük bir amaç gütmemiştim.  O ise bana bir söz verdi, ‘’senin yanındayım, bunu birlikte halledeceğiz inşallah.’’  Dedi.
Adeta bir kuş gibi hafiflemiş ve derdimi anlatmış olmanın sevinciyle hiç olmadığı kadar rahat uyumuştum.
Aradan aylar geçmişti.  Murat abi ne beni aramıştı ne de bir nasılsın demeyi layık görmüştü. Adeta yıkıldım ve keşke anlatmamış olsam diye çok pişman oldum.
Güvenebildiğim insanların neden bu kadar vurdumduymaz olduğunu düşünüp durdum. Bana o gün söz verilmeseydi ben bir beklentiye girmeyecek ve yoluma devam edecektim. Fakat işimi daha da zorlaştırdılar, koltuk değneğimi kırdılar.
O kadar takıntılıydım ki başkalarının bir süre sonra unutacağı bu mevzu benim hayatımın sorunu olmuştu. Bu gittikçe rahatsız edici olmaya başladı ve bir şekilde onun benim arkamdan konuştuğunu da öğrendim.
Bunu öğrendiğimde vizeler yaklaşıyordu. Başında belirttiğim gibi akademik başarı benim için olmazsa olmaz yegâne önceliğim. Bu yüzden dişimi sıkıp olağanca güçle çalıştım ve vizelerimi bir şekilde atlatıp derslere yeniden başladık.
Tabii bu stresle sigaraya başladım. Hiç olmayacak kadar çok içiyordum hem de. Ve ben kendi hatalarımdan çok onların neden böyle davrandıklarını ve benden uzaklaştıklarını düşünüyor ve terapiye gitmiş olmama rağmen neden hala bu sürecin düzelmediğine kafa yoruyordum çünkü iki sebebi vardı. Birincisi, bu iki kişi etrafımdaki herkes tarafından parmakla gösterilip övülüyor, ince düşünmeleri ve insanlara yardımcı olmalarıyla biliniyordu. İkincisi ise kendi hatalarımı görmek istemediğimden günah keçisi arıyordum.

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4097
    • Profili Görüntüle
Ynt: RIZASI YOK: PENİS FETİŞİZMİ YAŞAMAK EŞCİNSELLİK MİDİR?
« Yanıtla #3 : 08 Ocak 2024, 12:55:41 ös »
Önceden hoşlantı duyduğum adam benim ev arkadaşımdı. Doğrusu, ondan hoşlanmıyor ve aksine itici buluyorum. Fakat o ona açılmam ve arkamdan duydukları vesilesiyle kendisinden hoşlandığımı düşünüyor. Ben kendimi artık değiştirmem gerektiği ve ileride aile kurabilmek için tabularımı yıkarken bu sene aynı eve çıktığım adam benim kendimi sorgulamama ve manasızca kendime suç atmama sebebiyet veriyor. Yapım gereğince çok uzlaşıcıyımdır ve kim ne der veya ne düşünürse ben de kabul ederim. Bu beni ben yapan ve beni her seferinde insanlara karşı objektif olma konusunda uyaran özelliğimdir. Aynı zamanda içinde bulunduğum terapi sürecine en çok zarar veren özelliğimde buydu.

Hüseyin bey bu konuyla ilgili olarak aslında son noktayı koymuştu: "Sen ne zaman abileri (ev arkadaşım ve diğer abiyi bahsediyor) bırakırsın, işte o zaman eşcinselliği de bir rafa koyabilirsin." demişti. Çok hak vermiştim kendisine.
Zaten onlarda kendilerini 'biz seni dinledik, derdinle bir iki saat dertlendik ama şimdi kafamızı kuma gömüyoruz ve sana destek olmak için söz verende biz değildik' saçmalığına inandırıyorlar, haliyle ortada kalan ben oluyorum.

Bir de Mahmut var, ev arkadaşım. Kendisinden hoşlandığımı düşünen ve davranışlarıyla da beni ondan hoşlandığımı düşündürmeye iten kişi. Onu ve Murat’ı aklımdan atamayışımın, onları erotik olarak çekici bulmamdan değil, onları davranış olarak itici bulmamdan kaynaklandığını bilmeyen kişi.
Fakat beni üzen nokta bana neden bu kadar soğuk davranmış olduğudur. Konuyu açtığımda o da beni teselli etmek için kendinden bir şeyler söylemişti. Ama ona bağlı olduğumu düşünmesi ve beni gerçekten kendine bağlaması onun şeytani özelliği. Bu özelliğini fark ettikten hemen sonra bana bunu bir arkadaşında uyguladığını itiraf etmişti laf arasında. Aynı zaman da bana da uyguluyor.

Bunu bana düşündüren şey, hayatımla ilgili tüm detayları ona anlatmamı ısrar etmesi ve bunlardan sonra bu konuda tepkisiz kalması olmuştur. Fakat dediği yegâne şey 'Murat’ın benden hoşlandığını söyledi.' oldu. Açıkça şöyle düşünüyorum ki Murat’la aramı açmaya çalıştı. Ben ise buna yem olmuş aylarca süren bir bunalıma sürüklenmiştim.
Bunu onun ağzından duymak bende bazı soru işaretlerine yol açtı. Benim hakkımda konuşuyorlar mı?  Evet, bunu konuştukları aşikâr. Beni konuşuyorlar ama benim için dertleniyorlar mı? Bundan emin değilim.
Bende bunu anlamıyordum doğrusu, oysaki beni sert hakaretlerle başından savsa bir iki gün üzülür üçüncü gün toparlardım kendimi.

Aylardır içinden çıkamadığım soru, bana karşı neden değiştikleri. Benim şuana kadar biriyle birlikte olmayışımın nedeni Allah’ın müsaade etmemiş olmasından kaynaklı. Hâlbuki ben bu yolda ciddi çaba sarf ettim ve biriyle ilişkiye girmemek konusunda kararlıydım.  Onlara da söylemiştim. Allah eğer beni böyle sınamak isteseydi ve bende bu yola sapsaydım Murat ve Mahmut’un benle ilişkilerini kesmekte haklıydılar.
Terapilerde bu konuyu ve yaklaşımlarımı detaylıca ele aldık. Sonrasında ki gelişmelerden bahsedeyim.  Bana destek olmadığını düşündüğüm ve şuanda ev arkadaşım olan Mahmut ile yüzleşmeyi göze aldım. Benim hakkımda ne düşündüğünü sorduğumda, anlattıklarımın çok bir şeyi değiştirmediğini söyledi. Bunu sormam, gerekiyordu. Kafamdakileri bitirmek zorundaydım. Beni daha iyi anlamak için kendince sorular sordu; ‘’ Bu olay sana tiksinç gelmiyor mu? Erkeklerin ne özelliğine bakarak tercih yapıyorsun.’’ Bana sorduğu sorular belki merakını gidermek içindi diye düşündüm ama kendisi, ben bunları sorarken belki de sorunun bu tarz bir problemde olabileceğini düşündüğünü o yüzden bu kadar açık sorup beni buna ittiğini söyledi. Yönetemi bana tersti, bu konuda açık konuşmayı sevmiyordum ama yine de uğraşması beni yalnız olmadığım konusunda ikna ediyordu.

Hüseyin Bey anlattıklarıma dayanarak aslında erkeklerden sevdiğim birinin olduğunu, ona karşı derin duygular besleyip ondan ilgi göremeyişimi anladığını belirtmişti. Yani yine çözmüştü beni, yine sobelemişti.  Tedavi olmaya çalışan beni değil de, hakikaten ev arkadaşına karşı bir şeyler besleyen beni gördüm. Bu beni derinden yaraladı, çünkü ben bunun aksine inanıyordum. Fakat şimdi daha net görüyorum ki uğraştığım benliğim aslında ev arkadaşına karşı karşılıksız ve gizli bir aşk beslemekte.
 Kendi benliğim ise sınavlara birkaç hafta kaldı ve üyesi olduğum vakıfta işler çok yoğun. İkisini birlikte yürütebilmekte.
Terapiye başladığım sırada içinde bulunduğum vakıfta daha ağır bir sorumluluğu omuzlarıma aldım. Her şey tıkırında ilerliyordu fakat öyle bir noktada buldum ki kendimi, benim ayrılmamla birlikte içinde bulunduğum ekibin kopması kuvvetle muhtemel. Kafamın bu kadar bozuk olmasına rağmen ve dersleri bu kadar önemsediğim halde her şeyi bırakıp tek uğraş edindiğim vakıf benim tek yaşam kaynağım şu sıralar.

Her şey bir yana, ilaçtan mı kaynaklı bilemiyorum ama kendi benliğimle vicdanımın arasında adeta çırpındığım zamanlarda,  arzularımın karşı cinslerime karşı olması beni şaşırtıyor. Ne yalan söyleyeyim her zaman kadınları arzulamayı başarabileceğime inanıyor olsamda lakin bu son raddede çokta baskın olamıyordum ve bu yüzden daha kolay olan erkekleri arzulama duygum devreye giriyordu.
Fakat bu sefer yine can sıkıntısıyla açıp izlemeye başladığım pornografik içerikler en başta erkekleri izleyip işimi görüp hemen aradan çıkarma yönündeyken en son kendimi kadınlardan keyif alırken, bunun daha uzun sürmesi için çabalar buldum.
Yapmam gereken ödeve göre bir erkeğin beni aktifleştirecek tarzda bana dokunması, öpmesi ve gerekeni yapması doğrultusunda fanteziler üretmekti,  fakat bir kadının bana bunları yapması daha hoş geliyordu doğrusu. Hocanın bu hafta verdiği ödevi değil de sanki gelecek haftaların ödevini yapıp getirmişim gibi bir durum söz konusuydu.
Bu gelişme çok hoşuma gitse da beni kişiliklerim arasında daha travmatik bir duruma soktuğu ve ertesi günde bir erkeği çok daha fazla arzuladığım gerçeği can sıkıcıydı.

Terapiye artık iyice inanmaya başlamıştım çünkü beni hakikaten değiştirmeye başlamıştı.
Fantezilerimden bahsetmiştim size. Erkekleri gözetlemeye bayılıyorum doğrusu. Geçen gün de karşı cinsimi arzulamayı başarmış ve hemcinslerim olan erkekler bana biraz yabancı gelmişti. Yine ertesi gün bir erkeği arzulayacağım gerçeği kaçınılmazdı. Tahmin ettiğim gibi de oldu. Yine ev arkadaşımı banyoya girince gizlice izlemeye başladım.  Evet zevk aldım fakat önceki kadar değildi. Oldukça hoşuma gidebilecek pozisyonlarda gördüm fakat normalde hoşlandığım kadar çok hoşlanamadım.

İstediğim görüntüyü yakalamıştım, penisi bana doğru dönüktü ve (a)normalde bunu şevkle karşılardım. Fakat çokta bir şey hissetmedim. Asıl ilginci, önceden onun dikkatini çekmek, bana baktığını fark etmek bende anlamsız bir özgüvene neden oluyordu fakat şuan ona karşı çokta bir şey hissetmiyorum ve birkaç gündür nasıl oldu da onu çok düşünmemiş olduğum beni şaşırtıyor.

Özetle o günüm sıkıcı ayrıntılarla dolu olsa da erkeklere karşı bir anda bu kadar hissizleşmem ilginç.  Sanıyorum bu detay beni yıpratıyor ve kendimde değilmişim imajı oluşturmaya çalışıyorum. Bu da beni değişime karşı inançsızlaştırıyor, ümidimi kırıyor. Tahmin ediyorum ki bu süreçte bunları daha çok yaşayacağım, ama hayata tutunmak ve hayatı hakiki manada anlamayı seven biri olarak söyleyebilirim ki, hayatı anlayıp yöneten ve parmakla gösterilen insanların büyük çoğunluğu kendisiyle ya da toplumla mücadele etmiş ve kazanıp onları da kazandıran/değiştiren kimselerdir.
Dünyanın öbür ucundaki eşcinsel eğilimleri olan biz heteroseksüeller şunun farkında olmalıyız: eşcinsellik zihinsel bir engel olduğu kadar toplumsal ölçekte de bir muallak olduğundan buradaki herkes aslında bu olguları aşabildiği zaman potansiyel birer liderdir.
Başka nasıl etkileri oldu terepilerin sana?
Dalgınlıklarım azalmıştı. Otobüs ekranına bakınca yanlış otobüse bindiğimi fark edip inmiyordum uzun süredir. Tabii otobüsü beklediğim sırada manasızca bacağımı hırsla salladığımı ve yerimde duramadığımı fark etmelerimin sonucunda kendime acıma duygusu geliştirmemin beni nasıl rahatsız ettiğini unutmamak lazım. Böyle türlü türlü kafalara girmem çok nadir oluyor şimdilerde.
Bazen insanlar yüzüme karşı bunu söylüyor, olmayan şeyleri olmuş, konuşulmayan şeyleri konuşulmuş gibi anlatıyorsun. Bu doğru olmasına inanmak istemediğim bir olgu fakat her insan arada şaşırabilir öyle değil mi?
Vakıftan söz ediyorsun sakıncası yoksa oradaki görevin ya da faaliyetlerin nelerdi?
Bildiğiniz rutin vakıf işleri;  ilim yayma kendimizden küçüklere ilim öğretmek, büyüklerimizin dini sohbetlerinden feyz almak gibi ama ben size en son olanları anlatmayı isterim.
Sen nasıl istersen,  dikkatle dinliyorum seni Nedim…
Her hafta vakıfta arkadaşlarla buluşup kitap kritiği yapıyorduk. Buna Murat de dâhildi. Kendisinden ne kadar haz etmesem de fikri ortaya atan oydu ve ben de kendimi geliştirmeye çok hevesli olduğumdan oraya bağımlı gibiydim.
Bir siyer kitabını tahlil ediyorduk ve konu Peygamber'imizin çok eşliliğine geldi. Bir arkadaş çıkıp bu konunun Türkiye'de uygulanmaması gerektiğini, eğer İslami bir hukuk sistemi uygulanırsa bir dayanak olacağından  bu konunun bir daha düşünülebileceğini söyledi. Ama açıkça şunu da ima ediyordu ki, çok eşliler şuan ki toplumda haram işliyorlardı.
Tabi beklemediğim bu cümle karşısında şoke olmuştum, çünkü benim babam da bunlardan biriydi. Evet, çok memnun değildim durumdan fakat şu güne değin sorgulamak istemediğim, babama kin duymamak için çekimser kaldığım bir konuydu. Fakat yine de İslam'da yeri olan bir hususa böyle hüküm koyması ters geldi.

Ben orada patladım ve kitap tahlilini bırakıp uzun bir süre çok eşliliği savundum ve beni yadırgayacakları türden kaba bir dille konuştum. Tahlili bitirip evlere dağılırken düşünmek istemediğim bu konunun tekrar açılması canımı sıkmıştı. 
İlk terapimde Hüseyin Bey ile bu konuyu konuştum. Peygamberimizin sünnetini uygulamak için düşünmeden her fırsatı uygulayan kimseler bazı sünnetleri derinlemesine incelemekten geri kalıyordu belli ki. Hüseyin Bey ise daha önceden dikkat etmediğim bir noktaya değiniyordu. Peygamberimiz,  Hz. Hatice yaşarken ikinci bir evlilik yapmamıştı ve Hz. Hatice'den olanlar dışında diğer eşlerinden çocuğu zaten yoktu. Yaptığı diğer evlilikler ise dönemin şartlarında normaldi. Ayrıca Peygamberin kendi davasını daha etkili anlatabilmek için eşlerini diğer kabilelerden seçmişti. Bu sayede baya yol almıştı dönemin cemaati içinde.
Şimdi Babama dönüyorum. Sayısını belirtmek istemediğim kadar çocuğu var. Benim, benden 3 ay küçük olan babamın diğer eşinden bir kardeşim var. Benden bir yaş büyük öz abimin ise yine yaşıtı olan başka bir kardeşi.  Ablamın ise yaşıtı olan başka bir diğer kardeşi daha. Farklı bir aileydik çoğunluğa göre. İnsanlar için bu çok acayip bir durumdu. 
Benim benle yaşıt kardeşim var bana hiç benzemiyor ve aynı sınıftayız,  bu çok acayip algılanıyordu. Hep bir açıklama zorunluluğu, hep bir ayrışma sebebiydi.
Misal bir kardeşimin 3 ay küçük bir abimin yaşıtı olan başka bir kardeşi var düşünsenize. Gel de anlat derdini soran meraklılara.

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4097
    • Profili Görüntüle
Ynt: RIZASI YOK: PENİS FETİŞİZMİ YAŞAMAK EŞCİNSELLİK MİDİR?
« Yanıtla #4 : 08 Ocak 2024, 12:56:04 ös »
Yaşıtım olan kardeşimle birlikte okula başlayıp yıllarca aynı sınıftaydık ve benim en yakın arkadaşımda oydu. Okulun her katında 2-3 akranım vardı aslında. Kimisi kuzenimdi, kimisi kardeşim. Tabi ben kardeşlerime de kuzen diyordum ve öyle tanıtıyordum. Hala öyle tanıtıyorum, çünkü bu benim kardeşim dediğimde insanların bakışını görmelisiniz. Ah hayat ah, neden bu kadar ayrıntılarla dolusun ki.
Çok kardeşli kişilerin bileceği bir şey, babamızın her birimize ayrı ayrı ilgi göstermesi zaten olanaksız.  Birde buna babamın gamsızlığı eklenince,  iş Arap saçına dönüyor.  Şunu söyleyebilirim ki çoğu kişiden çok daha iyi bir ekonomik durumumuz var,  babamın eş sayısına rağmen. Fakat ben şımarıklıkla ya da israfla büyüdüğümü hiç hatırlamıyorum. Yazlığımızdaki ağaçlardan meyvemizi, sebzemizi toplar, onları konserve yapar kış boyunca kullanırız. Babam artık emekli olduğu için gider bahçesiyle uğraşır haftanın en az 2-3 günü bağıyla uğraşır, domates eker. Annesi ve kardeşleriyle çok sık vakit geçirirler, babaannem zaten orada yaşıyor.
Babam kendisi belki farkında değil ama onu tanımaya başladığım ilk günden beri kendi ailesine çok değer verir ve adeta onlarsız yapamaz. Böyle bir adam nasıl olurda kendi kurduğu ailesine karşı aynı ilgiyi bir gram gösteremez?

Terapinin sendeki olumlu etkilerini anlatıyordun yine konudan konuya atladık ama o kadar güzel anlatıyorsun ki kesmek istemedi.

Evet haklısınız, Mesela bekar evimden aşağı inip hava almaya çıktım, 2 dakika sonra geri dönecektim ki, caddeye kadar inince cadde kenarından yürümeye devam etmek istedim. İçim sıkılıyordu, dakikalarca yürüdüm, düşünüp durdum. Sonunda yolum şehrin büyük çoğunluğunu gören boş bir parka çıktı. En karanlık banka oturdum ve şehri seyrederken bir yandan ağlamaklı oldum. İki dakika sonra hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Aile hayatımı ve babamın bana tutumunu düşündükçe daha çok ağlıyor ve bunun beni deşarj ettiğini fark edince kendimi ağlamaya daha da zorluyordum.
Belki de 20 dakika kadar insanların bakışına aldırmadan ağlamışımdır. Aynı sırada kendi kendime konuşuyor, zihnimde babamla tartıştığımı kurguluyordum. Gözlerimi silip biraz sakinleştikten sonra eve geri döndüm. Çok ağlayan biri değildim fakat ağlamanın bu kadar etkili olabileceği aklıma dahi gelmezdi. Bu seferki gerçek gözyaşlarıydı. Hüseyin Beyin de dediği gibi 'Kadın her zaman ağlar ama erkek ağladı mı hakiki manada ağlar.'
O gün benim için aslında dönüm noktasıydı, artık uğraşmam gerekenin Murat ve Mahmut olmadığına, yargılanması gereken yegane kişinin babam olduğuna karar kıldım. Kendimi öz eleştiriyle o denli değersizleştiriyordum ki gerçek suçluyu bulmak benim enerjimin bundan sonra ona yönelmesine sağladı.

Bu içsel çözümlemelerden sonra terapiler daha iyi gidiyordu, zaman kıstası koymak istemem ama önümüzdeki aylarda değişebileceğime inancım kuvvetleniyordu.
Bilemiyorum, gerçekten ben ben miyim? Çocukluğumdan beri hayatım hakkında hayal kuran, hayatına karışılması konusunda taviz vermeyen kişi ile tüm o pis hislere bulaşan ben, aynı kişi miyiz?
Her zaman hayata karşı dik duran, sırf benim sevdiklerimi, değer verdiklerimi bir başkası daha anlayabilsin diye, benimle birlikte hayatın güzelliklerini ve güzel olmayanlarını görebilsin diye insanları eğitmeye çalışan sanki ben değilmişim gibi davranıyorum.
Şu sıralar bir husus var üstesinden gelmeye çalıştığım. Cinsel dürtülerim ve cinsel fantezilerim. Bu zaten benim farkında olduğum bir gerçekti, lakin zevk almamdan dolayı sorun teşkil etmesinden ziyade, varlığıyla yaşamam gerektiği düşüncesindeydim uzun yıllar. Geçmişimi sorun etmeyi bırakır, kendimle barışırsam zaten yok olacağını düşünüyordum. Aslında sağlıklı bir düşünce.
İçinde bu dürtülerle yaşamaya alıştığında ya da daha kibar bir düşünceyle onlarla savaşmak yerine onların varlığını kabul ettiğinde onlarla yüzleşmek daha kolaylaşır. Ancak sabırsız olmamdan mı öte geliyor emin olamadığım nokta şudur ki, hakikaten canımı sıkıyorlar. Bugün sınavlarıma 2 gün kalmışken kesinlikle oturup ders çalışmam gereken ve hemen hemen okuldan sonra bu olaya daha çok yoğunlaşacağımı bilmeme rağmen cinsel dürtülerime kapılmak üzereyim. Hatta bunları size anlatıyorum. Zamanım değerli desr çalışmalıyım ama halim bu işte.

Her şeye rağmen insanız ve bu dürtüler illa ki olmak zorunda. Ancak bu dürtülerin hemcinslerime yönelik olması beni yıpratıyor. Kendimi değersiz hissetmeme neden olan ve sigaraya başlamam neden olan yegâne sebep bu. Bir yandan buna tam anlamıyla bilimsel bir karşıt bulamamış olmama rağmen yani rasyonel olarak hala eşcinselliğin benim kafamda bir yeri olabilecekken, vicdanımın beni omzumdan dürtüklemesi kayıtsız kalamayacağım bir gerçek. Hala içimde ve bugüne değin karartmadığım kalbimin sesi benim azınlıktaki destekçilerimden.

Bunların bilincinde olmama rağmen içim içimi yiyor, hemen gidip her kim olursa olsun birini bulup sevişmek istiyorum. Ne kadar da hoş geliyor düşüncesi, bu biçimde yaratılmış olmak canımı sıkıyor elbet. Ama dini yönü ağır basan biri olarak şu klişeyi de göz önünde bulundurmak zorundayım ki herkes kendi sınavını veriyor. Asıl hayat elbet burası değil, olmamalı.

Mesela, otobüsteyim okula giderken kumral, hafif sakalları çıkmış düzgün vücut hatlarına sahip bir delikanlı görüyorum. Gözlerim ona kayıyor, ona karşı cinsel arzular beslemeye başlıyorum. Sonra gözlerimi onun üzerinden aldığımda aklım devreye giriyor 'Hadi birazdan ineceksin birkaç dakika daha bakmanın zararı olmaz.'. Sonra tekrar bakıyorum. 1 dakika önce düşündüğüm şey ile o an içerisinde bulunduğum düşüncem çok farklı. Geriye dönmeye çalıştığımda çoğu zaman ne düşündüğümü hatırlayamaz buluyorum kendimi. Sonra sadece o konu kalıyor o an kafamda. Ya onu düşünüyorum ya da bu yaptığım saçma diyip kendimi sorgulamaya ve yer yer kendimi aşağılamaya başlıyorum. Hemen saydam bir yüzey bulup buna karşılık arıyorum adeta, gerçekten bu kadar değersiz miyim? Joseph Nicolasi de bahsediyor bu durumdan." Eşcinsel eğilimi gösteren kişiler sık sık aynaya bakar ve 'Hala ben erkek miyim?' sorusuna yanıt ararlar." diyor Onarım Terapisi kitabında.
Bildiğim tek bir husus var ki buda hayatta ideallerimi gerçekleştirebilmek için değişmek zorunda olduğum gerçeğidir.
Yeni ödevim sigarayı bırakmak, derslerime ve hayatıma daha sıkı sarılmak. Bana ihtiyacı olabilecek insanlara daha yararlı olabilmek. Haliyle, biraz daha kendime gelip değişime ayak uydurmalıyım. Ödevden öte bunları yapmamın bana getireceği faydaların çok bilincindeyim.

Antidepresan kullanmaya başladım hafif doz kullanmamayı tercih ettim, hakikaten kafamın yerinde olmayışı beni rahatsız etti. Bir sorunu çözeceksem bunu sigara bağımlılığıyla ya da ilaçla çözmeye çalışmamalıydım, bu bende kendime daha çok acımamı sağlıyor. Kendime acıyınca ise insanların bana karşı davranışları onları beni neden anlamadıkları sorusuna yöneltiyor ve yine sarmala giriyor, kendimi çok değersizleştiriyordum. Eski alışkanlıklarımdan ve zevk aldığım şeylerden elimi ayağımı çektim. Biraz daha kendimi tanımaya ve kafa dinlemeye uğraşıyorum. Tabii buda beni yoruyor.

Tozdan nem kapar durumdayım şuan. Ne zaman bitecek bu hüsran? Veyahut bitecek mi? Tamam şuan keyfim yerinde aslında, uzun süreden beri yapmadığım bir şeyi yapabildim, ders çalıştım. Hem de ne çalışma, beni masadan kaldırabilene aşk olsun. Aslında dün de uzun süreden beridir yapmadığım bir şeyi daha yaptım, karşı cinsimi arzulamayı başardım. İlginçtir hemcinsimi içeren videolar cazip gelmedi.
Sorun şu ki ileriyi düşünüp bugünden kaygılanıyorum.
"Olayları akışına bırakan ama aynı anda akışa da yön vermeye soyundum." sözüm bu konuda koca bir yalan. Bazen suçlu arıyorum ya neden böyle olduğuma dair. Şöyle bir gerçek de var ki, zaman zaman tek suçlu da benimdir.

Bana yardım etmediklerini düşündüğüm için aylarca beni bunalıma sokanlara kin duyan, babama içten içe karşı hırçınlaşabilen ben aslında değişim konusunda yavru kedi gibi sızlanıyorum. Bu kendimi değersizleştirmekten öte beni anlayan birinin bunu fark ettiği anda söylemesi gereken bir eleştiridir. Ve evet ben bu kadar değişmek istediğim halde neden değişime bu denli karşı koyuyorum?

Ben bu hayata hayvan gibi yaşayıp yemek içmek sevişmek için gelmedim. Benim sorumlu olduğum bir hayatım, kardeşlerim, ailem, vatanım ve her şeyden önemlisi kendi hayallerim,  ideallerim var. Benim gidip kendimi ateşe atmam demek bunları da yok etmem manasına geldiğinden işte bu güne değin oraya adım atmaktan çekinirdim. Hala da öyleyim. Lakin masumane görünen, cinsel dürtülerime ayak uydurup yaklaşıp ellememe, bulaşmama stratejim beni bugün içinde bulunduğum ruhsal bunalıma soktu. İki yanımı vicdanımı ve dürtülerimi o kadar şiddetli hissediyorum ki, artık dışarıda tek başıma yürürken, konuşurken, yiyip içerken fark edilir biçimde dengesizleşiyorum.

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4097
    • Profili Görüntüle
Ynt: RIZASI YOK: PENİS FETİŞİZMİ YAŞAMAK EŞCİNSELLİK MİDİR?
« Yanıtla #5 : 08 Ocak 2024, 12:56:26 ös »
Evet dürtülerim doğrultusunda bodoslama ilerlememem gerekiyor artık. Ben büyüdüm, ileride bir aile kuracağım ve sorumluluklarım altında ezilmekten ziyade sorumluluklarımdan zevk almak istiyorum.
Bu gitgellerimin bu çözümlemelerin hepsi terapilerde gerçekleşiyor işte ben her geçen gün kendimi buluyorum, içimdeki psikolojik sıkıntılardan arınıyorum.
Terapiler senin sanırım kendin olduğun kendini kandırmadığın kişiliklerin arasında dolaşmadığın tek yer.
Evet aynen öyle bir keresinde bekleme salonundayım, köşede biraz gölgede kalabileceğim bir alanda oturmuş odayı ve odanın içindeki bayanı düşünüyorum. Tanışma fırsatım olmayan bu bayan feraceli, tesettüre itina gösteren bir hanımefendiydi. O anda manasız bir şekilde kendime "Onun burada ne işi var ki, herhalde birini bekliyor." Dedim bir bayan istediği kadar dinli imanlı olsun fakat bu arzu ve hevesler nasıl ben de veya bir başkasında bulunuyorsa pek tabii onda da bulunabilirdi. Bunu kulağıma küpe yaptım. Yani düşünün terapiyi beklerken bile ben öğreniyorum.

Orada o kadar çok arkadaşla tanıştım ki her biri benim gibi hisseden ama başka başka dünyalardı. Acayip örnek teşkil ediyorlardı bana, bazı şeyleri illaki yaşayarak öğrenmek gerekmiyor dinlediklerinizden uygulamaya geçerseniz daha az yara bere alırsınız.
İlk terapimi anımsadım anlatıyım size; ben suskun köşede oturuyorum öyle tedirginim ki, bekleme odasına gelen yeni bir arkadaşla uzun muhabbetimizin ardından keyfim hiç olmadığı kadar yerine gelmişti. Bunun verdiği cesaretle Hüseyin Beyin yanına başım dik gittim. Ve ardından hayatımın kısa bir özetini anlattım. Anlattıkça kendime olan güvencim artıyor, değişime olan inancım tazeleniyordu. Son olarak herkese verdiği tarzda ödevlerden bana da verdi. Bir sonraki terapiye gelip gelmememin benim irademde olduğunu da tekrar etti.
Bu o kadar güzeldi ki. Kendi iradem dışında hiçbir şeyin bana faydası olmayacağının altı bir kere daha çizilmişti. Ben de hep buna güvenmiştim yıllarca ve bunu ilk gün psikologdan duymak kıymetliydi. Yanı ben hocanın fanı değilim onu öyle görmüyorum yani bağımlısı değilim. Onun her söylediğini yapmam, benimsediğim fikirlerini uyguluyorum. Bu kadar direnç göstermeme rağmen bana kattıkları o kadar çok ve o kadar kıymetli ki. Bu konu tartışmaya kapalı.
Aslında bu terapi de mesele kişinin kendi isteğiyle de buraya gelebilmesidir. Yani eşcinsel insanlara bir seçim sunmak, dayatma yapmamak yönünde bir terapi. Bu bağlamda içinde bulunduğumuz terapiye LGBT örgütlenmelerinin dil uzatması kadar yanıltıcı bir durum düşünülemez. Eşcinselliği seçmenin yanlış veya doğru oluşunun muhakemesini bir kenara bırakacak olursak kişiye kendi isteğiyle o veya bu nedenle değişim hakkı tanıması olağanüstü.
Terapiye gelenlerin çoğunun aksine herhangi biriyle gerçek manada birlikte olmuşluğum yoktu. Bu bir artı puandı benim için. Evet şuana kadar çok olumlu gelişmeler oldu, kendi kimliğimle tanışma fırsatı yakaladım ancak bu seferde kendi kimliğimden; korkaklıktan, çekingenlikten, aşırı güler yüzlülükten, uzaklaşmak ister oldum. Bir sürü tanı kondu ve hiç haksız değildi. Hepsini araştırıyordum, körü körüne değil ben hocanın bana yaptığı tanıları bile araştırıyordum, beni ayakta tutanda bu inancımdı. Hiçbir şeye zorlama sürüklenme olmuyordu. Sadece çözümleme. Kendi içime bir yolculuktu.
Bir başka terapide hiç unutmam  Hüseyin Beyin odasına erkenden çağırıldım. Fikri adında bir delikanlıyla sohbet etmek için,  sırasıyla hikâyelerimizi anlatmamızı istedi Hüseyin Bey. 15 yaşındaki arkadaş, ailesiyle tartışıp bir dönem yetiştirme yurdunda kaldığını anlattı. Akşamları muhabbet ettiklerini ve yetiştirme yurdunda çocukların büyük bir çoğunluğunun eşcinsel eğilimleri olduğunu bir kısmının çoktan eşcinsel hayat yaşamaya başladığını, bir kısmının da çocukluğunun erken safhalarından beri ilişkiler yaşadığını hatta onların bir kısmının da küçük yaşta taciz tecavüz yaşadığını anlatmıştı.
Hatta çok şaşırmıştım yurtta tanıştığı bu gibi arkadaşlarının büyük çoğunluğunun ise doktorlarla, cerrahlarla para karşılığı yatıp kalktığını ve onlar tarafından vücutlarına hormon ilaçları veya ufak cerrahi müdahaleler yapıldığını da ekledi. Gördüklerinden duyduklarından sonra kısa bir sürede ailesinin yanına döndüğünü de anlattı.
Ne kadar acı, bu çocukların hiç biri 18 yaşında değildi. Resmiyete göre yaş sınırını bir kenara bırakacak olursak daha kendi iradelerinin farkında bile değiller belki de.
Fikri ile bu acı gerçekleri konuşurken sözü ben aldım ve kararlı bir şekilde ikimizin de içinde bulunduğu durumu kendi bakış açımla anlattım. Değişmek istediğimden bahsettim. Kendisi ayrılmadan önce bana son olarak 'Seni çok kararlı gördüm, bu bende yok.' dedi. "
Sıra bana gelmişti. Kısaca bahsetmek gerekirse ben bugüne değin cinsel birliktelik yaşamamış ama ciddi anlamda gözetçilik yapan biriyim. Hamamlara dadanmıştım. Bunları anlatması her seferinde bana zor geliyor. Yutkunarak ve çekinerek içinde bulunduğum durumdan bahsettim. Başka birine hikâyeni anlatınca olayın farklı bir boyut kazandığını fark ettim.  Ne kadar duraksayarak konuşsam da karşımda beni dinleyip arayış içinde olan biri olduğunu görebilmek oldukça cesaret verici. Fikri ise gözlerimin içine bakıp beni dinlerken benden bir şeyler almaya çalışıyor, etrafımdakilerin aksine aslında beni daha iyi anlayabiliyordu. Çünkü bir arayış içerisindeydi.
İşte böyle onlarca hikâye dinledim. Onlarca arkadaşla tanıştım ortak yönlerimiz çoktu ama en belirgin yönümüz hepimiz bu hissi üzerimize giymeyi şiddetle reddediyorduk.
İklim hanım anlayacağınız ben düzenli terapi ile okulumu bitirdim. Kararlarımın ve beni mutlu ettiğine inandığım fikirlerimin arkasında durabilecek güçlü bir karaktere evrildim. Bir sürü sorunum vardı kişilik sorunu onları aştım. Bir sürü soruyu çözdüm geçmiş bağlantıları çocuklukta atılan düğümleri çözdüm.
Şimdi neler yapmaktasın? Son durumun nedir?
İşe başladım çalışıyorum. Düşünün işte bu seviyeye dağılmadan kararlılıkla gelmemde bu zorlu eğitim sürecini aşmamda kendi çabam isteğim bir yana ama illaki bir yol gösteren gerekiyordu.
Birçok sorunu aştığına göre yeni hayalin hedefin ne?
Evlilik ilk sırada olmasa da çok istediğim bir şey. Önceliğim yurt dışına gitmek şirket kurmak üretmek.
İlk sırada kendimi bildim bileli istediğim olan kariyer başarı var. Bir sürü bilim kurumuyla temastayım çalışmalar yürütüyoruz beraber. Yüksek lisans doktora yapıp akademiden sanayiye destek vermek istiyorum. Ayakları yere basar hayaller kurmaya çalışıyorum. Yapabileceğime inanıyorum.
Yurt dışına gitmeyi planlıyorum. İş de ayarladım birkaç ay kalmayı planlıyorum şu sıralar. Bir hocam beni davet de etti araştırma ekibine dâhil olmamı istiyor.
Belli bir yaşa gelmiş birinin doğduğu aileyi seçemediğinden dolayı geçmişe takılıp kalması sıyrılıp kendini var etmemesi aslında normal değil. Kişisel bir durum bu ben hep bu kafada ilerledim. Zoru sevmeyi böyle öğrendim yorucu bir özellik ama her şeyi deneyimleyip zor tarafından öğrenmeye çalışıyorum. Dengeyi şaştım o yüzden bazen çok zora girdim sonra da dengeyi ayarlamayı öğrendim.  Yine de her şeye rağmen çok iyi durumdayım ve bunu kendime hep hatırlatıyorum.
Bende ilerde kendi kitabımı yazacağım. Kimse okumasa bile kardeşim okusun bir tek o yeter.
Ne kitabı? Neden özellikle kardeşin okusun? Çıkış fikri ne bu kitabın?
Kendi hayatımı anlatmak istiyorum bir başarı hikâyesi olmalı o yüzden önce daha çok başarılı olmalıyım, eşcinsel bireylerin çok farklı değerli insanlar olduğunu düşünüyorum. İlk bu farklılığımı hissedip araştırmaya başladığım zamanlarla şuan terapi görmüş kendini anlayıp çözme yolunda ilerleyen biri olarak fikrim çok değişti yani bir eşcinsel birey bizi gerçekten fezaya çıkarır.  Eşcinselliği yenmiş onunla baş etmiş ya da belli bir dengeye sokmuş birey aslında zaten çok büyük başarı göstermiş oluyor, potansiyel var bizde insanlar bunu fark edemedikleri için kendilerini ifade edemiyor. Benim tanıdıklarım parmakla gösterilen insanlar. Birkaç kişi de tanıdım alanlarında çok acayip farklılar, başarılılar, kalbe dokunabiliyorlar. Onun hikâyesini öğrendiğimde inanamadım, günlerce unutamadım, tecavüz mağduruydu ve gerçekten kendini aşmayı başarmıştı demek ki dünyayı da aşardı isterse. Bunca büyük acı ile baş edip kendini koruduysa her şeyi başarır.
Genetik mi, hormonal mi, aileden mi? Bu sonuçta bir sıkıntıysa gerçek bir bilimsel açıklaması yok. Yani bir gerçek yok,  herkes kendi gerçeğini kendi yazacak. Gerçekleştirecek.

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4097
    • Profili Görüntüle
Ynt: RIZASI YOK: PENİS FETİŞİZMİ YAŞAMAK EŞCİNSELLİK MİDİR?
« Yanıtla #6 : 08 Ocak 2024, 12:56:54 ös »
İsimlendirilmeyen yüzde yüz tanımlanmayan bir durum bu ve bu muallak durumla baş edebilen güçlüdür. Güçlüysen artık tüm hayalini gerçek kılabilirsin. Savaşmakta güçlük çektiğin bir hissi sen tırpanlamışsın, düşünsene.
Biz sıkıntımızı tanımlayamıyoruz,  bilim ya da din ya da psikiyatri temel bir gerçek kesinlik koyamıyor. Her konuda muska yazan hocaya hacıya git, eşcinselim de o bile buna muska yazmıyor.  İşte o kadar altı boş bu durumumuzun.
İşte yazacağım kitapta tüm bunları anlatıp rol model olmak istiyorum. İslami inanca sıkı sıkıya bağlı yaşayan biriyim, bir şeyin üstünü örtmek onu gizemli hale getirmek de büyük bir tehlikeyi beraberinde getiriyor ve olayı büyütüyor.
Yeni nesil bunu değiştirecek iyi yönlendirilmiyoruz acayip bir bozulma var,  gençler daha bunu tanımlayamıyorken bir de üstüne teşvik edici bir baskı varken, sıkıntı kat be kat büyüyor.
Babamdan örnek vereyim. Geçtiğimiz aylarda 4 cü hanımını aldı. 65 yaşında bizim aile de ağzını açıp kimse bir şey diyemez ama ben geçen ay başladım döşenmeye ama saygı çerçevesinde.
Yani uç bir durum bu,  yani altını dinle dolduruyor ‘’halife de 4 eş  almış, peygamberimizde’’ diyor  ama durumu incelediğimizde babamdaki çok eşlilik ile peygamberin yaşadığı çok eşlilik arasında gram benzerlik yok.  Gerçekten çocuklar için bir yıkım çokeşlilik. O günün şartlarıyla bu günün şartlarındada benzerlik yok.
İslami boyutta evet peygamberin çok eşi var Hz. Hatice yaş olarak kendisinden çok büyük ve onunla evliyken ikinci eşi yok ve tüm çocukları Hatice’den. Ne zaman ölüyor Hatice o zaman ikinci eş alıyor, ne hikmetse Ayşe’den de diğer cariyelerinden de Allah nasip etmiyor ve bir daha çocuğu olmuyor zaten peygamberin.
Nisa suresinde eşler arası adaleti sağlayın diyor ama diğer bir surede siz eşleriniz arasında adaleti sağlayamazsınız diyerek bu işlere girmeyin demiş oluyor.
Yani sizler peygamber değilsiniz diyor kitap.
Çocukların yeri yok bu düzende yani hepimiz uçlardayız. Hissediyorum çok ciddi sıkıntıları var tüm kardeşlerimin. Hepsi bu durumdan rahatsız herkes her yeni evliliğinde şoke oluyor ama kimse ona yüklenmiyor sadece çıkıp ona bu konuda konuşan benim. Bu bile bence çok özel değil mi. Tek cinsel karmaşa yaşayan çocuğu benim tek ona bu yanlış diyen de benim.
Hepsi ona bağlı ve bağımlı hepsi özelde okudu vs vs ben devlette okudum.
Evlendiğini duyunca da karşısına geçtim her şeyi bildiğimi bunu nasıl yaptığını sordum kendimi tekrar hatırlattım, verdiğim tavsiyelere kulak asmadığını söyledim bir şeyleri artık anlamlandıracak yaştayız ve sen yanlış yapıyorsun diyerek kitap ve kurandan onu onun argümanıyla vurdum.
Ne yaptı senin tepkin karşısında?
Ee o da işini biliyor tabi, nerdeyse beni o ikna edecekti.
Burada ikimizde kahkahayı bastık karşılıklı.
En büyük yalanlar içinde gerçek barındıran yalanlardır ya bu da o hesap işte İklim hanım; peygamber çok eşliliği seçtiğinde 60 yaşındaymış ve zaten 65 yaşında vefat etmiş. Yani buda ilginç işte. Kısacası içimizde kanayan yaradır, dinimizi güzellikleriyle yayamıyoruz artık. 
Allah bana da nasip etsin çocuk sahibi olmak. Artık birini sevmem lazım mümkünse bu bir kız olacak.  İş yerinde bir arkadaşım var muhabbeti beni çekiyor, arkadaş olarak çok değer veriyorum,  dört yaş büyük benden ama bir kız olarak karakteri, çok hoşuma gidiyor. Oturup onunla saatlerce sohbet ediyorum ve hiç negatif bir duyguya kapılmıyorum.  Bana çok zevk veriyor bu halimiz.
Ve o korkuyu yenmeye başladım artık insani bir ihtiyaç bu, gereklilikten öte benim için. Kızlar öcü de değilmiş anladım,  iyi hissetmeye ihtiyacım var.
Şu sıralar aklımı çokça meşgul eden bir isim daha var. Gücüme güç, inancıma inanç katıyor. Kendisi ilk kez adını andığım Elif Nur bir senedir ilgi beslediğim, yer yer kendimi onun peşinden gider bulduğum, sosyal medya hesaplarına defalarca girip aynı fotoğrafa onlarca kez baktığım kız. O beni tanımıyor ve herhangi bir muhabbetimiz de olmuş değil. Farklı bölümlerde olmamızdan dolayı çok sık göremediğim ama okula her girdiğimde gözlerimle aradığım tek kişidir.

Değişime ilk karar verdiğim, bir sene evvelinde hoşlandığım, hatta nedensizce aşık olduğumu düşündüğüm bir kız. Fakat beni ikileme sokan kısım, değişme olan inancımın taze olmayışını yeni fark edip müdahale edememiş olmam.  Eminim aklımı en çok meşgul eden kişi o ama ne ilginçtir elimi kolumu bağlamış, olan biteni seyrediyorum sadece. Henüz harekete geçemiyorum.
Neden?
Biraz daha emin olmalıyım kendimden ve öyle bir kızla iletişim yolunu açarsam sonu evlilik olmalı, o yüzden biraz daha zamana ihtiyacım var ama biraz. Çünkü gerçekten zihnen çok fazla yol aldım ve alacağım terapilerim devam ediyor.
Herkese sorduğum bazı standart sorularım var dilersen onlara geçeyim; sana sadece LGBT dediğimde ilk aklına gelenleri söyler
misin?
İtici geliyor, örgüt veya teşkilatlanma gibiler. Bir amaç için toplanmış insanlar, kendimi onlara dâhil görmüyorum hatta kendime sen bal gibi eşcinselsin oğlum dediğim yani öfke seline anlık kapıldığım anlarda bile kendimi LGBT’li görmedim.
İyi anne baba olmak desem ilk aklına gelenler?
Bilinç, en önemlisi bir çocuğu yetiştirme bilinci, dayatma değil, öğretmekle.  Dini itikat ve empatiyle.  Çocuğunu anlamak.  İlgi şefkat alaka. Para değil, yedirip içirmek en iyisini almak giydirmek değil. İlgi alaka yani tamamen davranış ve iletişimle.
Nedim zaman ayırdığın için çok teşekkür ederim, katkın büyük oldu. Ve tüm samimiyetimle söylemek isterim ki ideallerini gerçekleştireceğine inanıyorum. Gördüm o geleceği sende. Çok eminim. Birkaç seneye kalmaz bilim alanında medya da senin adının geçtiği haberleri görür ve zevkle gururla izlerim.
Çok mutlu oldum bunu sizden duyduğuma, kitabınız dilerim bu yürekten koyduğunuz emeğin karşılığını alır. Çok fazla bizim gibi sıkıntısı olan kardeşlerimin eline geçer. Dualarım sizinle olacak.
BURAYA BİR BİTİRİŞ EKLEYECEĞİM

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4097
    • Profili Görüntüle
Ynt: RIZASI YOK: PENİS FETİŞİZMİ YAŞAMAK EŞCİNSELLİK MİDİR?
« Yanıtla #7 : 08 Ocak 2024, 12:59:22 ös »
BİR EŞCİNSELİN TERAPİ GÜNLÜĞÜ (İnsan Büyüyünce Ölür)

Hayat doluyum, huzurlu, sakin ve istediklerim doğrultusunda ilerleyen capcanlı bir yaşantım var.

Bu yazıyı üniversiteye geldiğim şehir dışından yazıyorum. Henüz 2 sene oldu geleli ve burası benim için ayrı bir öneme sahip. İstediğim bölümde yüksek bir ortalamayla okuyorum, yabancı dil işi tamam ve şu sıralar ikinci yabancı dil ile hemhal oluyorum. Bulunduğum şehir tarihi dokusuyla muazzam biryer. Lise hayatıma göre oldukça sosyal yaşıyorum. Arkadaşlarım benim için değerli ve sayısı bu şehirde yeni olan biri için bir hayli fazla.

Gelgelelim neden burada olduğuma. Yani bu forum sitesinden bahsediyorum. Aslında uzun süredir buradayım ve yazılanları okudukça kendimi değerlendirme fırsatım artıyor, önceden kendime sadece ön yüzümden bakabilirken şimdi kafamın arkasını da görüyor gibiyim.

Lafı uzatıyorum yine, çünkü nereden nasıl başlamam gerektiğinden emin değilim. İnsanlar beni güleryüzlü bulur ama gülümsememin ardında yatanlar beni rahatsız ediyor. Sanırım kalabalık olan ailem yıpratıyor beni. Başta da belirttiğim gibi şehir dışında istediğim üniversitede okuyorum ama bunun asıl sebebi benim evde durmak istemeyişimden kaynaklı. Ev beni  mutlu ettiği kadar yasa da boğuyor.


Babam ile aram soğuk. Aslında hepimizin soğuk. Babam yapısı itibariyle kardeşleri ve bizim için ailesini bırakıp o günün Istanbul şartlarında oldukça başarılı olup, dinini muhafaza edip güzel bir iş kurmayı başarmış. Hala onun ekmeğini yiyoruz. Ve fakat diğeceğim kısma geliyorum yine. Babam bu tavrının çocukları arasında kimseyi iyi bir konuma getirmiyor oluşunun farkında değil. Para ver özel okula gönder mantığıyla yetişen bizler haliyle rahata alışığız ve benim şuanda evlenmesi gereken abilerim hala boş beleş gezer durumda ve bu onları pek de rahatsız ediyormuş gibi değil.


Tabii bunlar benim yaşantımın küçük bir parçası. Asıl kendimden bahsetmek gerekirse çoğu zaman kendimi yetişme tarzıma layık bulmuyorum. Kendim gibi erkeklerden hoşlanıyor, bu duyguları ergenliğimin ilk safhasından beri hissediyorum. Beni yıpratan en kötü yanım fantezilerim sanıyorum. Genel itibariyle sakin bir iç dünyaya sahibim fakat olurda bir erkeğin penisiyle karşı karşıya geleyim, vicdanım beni orada terkedip benliğimle başbaşa bırakabiliyor. Adeta bu benim için yeme içme gibi bir ihtayaca dönüşüyor, kısacası gözüm kararabiliyor. Ona dokunmak istiyor, harekete geçmeyi arzuluyorum. Genelde düzgün yüz hatlarına sahip, cildi temiz, sakallı, yapılı ve düz-kumral saç yapısı olan kişiler dikkatimi cezbediyor. İlginçtir bu tipleme benim tam tersim. Bazen soruyorum kendime, gerçekten ona ilgi duyuyor muyum yoksa bu his sahici değil mi?  Beni ihtiyacımı görünce yarıyolda bırakıp ömrü boyunca pişmanlık duymamı mı sağlayacak?

Tam anlamıyla herhangi bir erkekle birlikteliğim olmadı.


Bu olaylar devam ettikçe etti ve ben gittikçe kendimi hiçe saymaya başladım. O zamanlarda akılla her şeyi çözebileceğimi düşünür her şeyin bilimsel bir dayanağı olduğunu varsayardım, materyalizm tam anlamıyla beni kendine çekiyordu. İlginçtim doğrusu, arkadaşlara namaz kıldırır sonra gelir onlara evrimden bahseder en sonda gider kendi fantezilerimi gerçekleştirirdim. Ama aklımda bir kıstas vardı, bu işe tam anlamıyla bulaşmak istemiyor vicdanımı sonsuza kadar susturmamayı yeğliyordum. Şükürler olsun şuana kadar öyle de oldu. Eski alışkanlıklarımı gitgide bırakmaya başladım ama  kendime 'Üniversitede değiseceğim ben' sözüme rağmen eşcinsellik etkisini pek yitirmedi.

...
Bunlar bir yana ben Semihle metroda yurda doğru geçiyorduk. Ve açıkca yol boyunca somurtkanlığımı korudum. Yurda vardığımızda akşam olmuştu bile.

Aradan çok zaman geçmedi, okuldaydım. Sınıftaydık ve konu her nasıl oraya geldiyse, eşcinselliği konuşmaya başladık. Saygı duyup sevdiğim bir hocam eşcinsel insanların bazı haklarının olması gerektiğinden bahsetti. Bir anda sınıftaki hava değişti, kimisi güldü kimisi sinirlendi kimisi de ciddiyetle hocayı dinleyip katıldı. Ben yine her zamanki heyecanlı tavrımdan ödün vermeyerek ellerimi sımsıkıya kenetlemiş bir vaziyette söze dahil oldum. Dediğim ve konuyu bitiren tek cümle şu oldu 'Kim neden bir evde iki babası olsun ister ki?' demiş bulundum. Aslında eşcinsel bir insana söylenmeyecek tarzda kaba bir söz olduğunun farkındayım fakat bir eşcinsel tarafından sarf edilmesi pekte zor olmadı. Hoca mutsuz bir ifadeyle derse devam etti.

Günün akşamında yurda döndüğümde çardakta odun ateşinde çay demlemişlerdi. Ben yukarı çıkıp uyumaya çekildim. Belkide 1 saat boyunca yatakta uyuyamadıktan sonra artık bunu birine açma zamanının geldiğini düşünerek çardağa indim. Semih oradaydı, samimiyetine güvenerek anlatmak için bir adım daha attım. Fakat arkadaşıyla beraberdiler. Bozuntuya vermeden yanlarına oturdum uyku tutmamasını bahane ederek iki çift laf ettikten sonra çıkıp yurdun kapısında çitlere yaslanıp küçüklüğümden beri yaptığım gibi gökyüzüne baktım uzunca. O sırada arkamdan biri yurda çıktı..

https://escinselterapi.net/forum/index.php?topic=1809.0

yazının devamını okumak için linki tıklayınız