Gönderen Konu: BİR EŞCİNSELİN TERAPİ GÜNLÜĞÜ (İnsan Büyüyünce Ölür)  (Okunma sayısı 22675 defa)

Khan

  • Newbie
  • *
  • İleti: 46
    • Profili Görüntüle
Hayat doluyum, huzurlu, sakin ve istediklerim doğrultusunda ilerleyen capcanlı bir yaşantım var.

Bu yazıyı üniversiteye geldiğim şehir dışından yazıyorum. Henüz 2 sene oldu geleli ve burası benim için ayrı bir öneme sahip. İstediğim bölümde yüksek bir ortalamayla okuyorum, yabancı dil işi tamam ve şu sıralar ikinci yabancı dil ile hemhal oluyorum. Bulunduğum şehir tarihi dokusuyla muazzam biryer. Lise hayatıma göre oldukça sosyal yaşıyorum. Arkadaşlarım benim için değerli ve sayısı bu şehirde yeni olan biri için bir hayli fazla.

Gelgelelim neden burada olduğuma. Yani bu forum sitesinden bahsediyorum. Aslında uzun süredir buradayım ve yazılanları okudukça kendimi değerlendirme fırsatım artıyor, önceden kendime sadece ön yüzümden bakabilirken şimdi kafamın arkasını da görüyor gibiyim.

Lafı uzatıyorum yine, çünkü nereden nasıl başlamam gerektiğinden emin değilim. İnsanlar beni güleryüzlü bulur ama gülümsememin ardında yatanlar beni rahatsız ediyor. Sanırım kalabalık olan ailem yıpratıyor beni. Başta da belirttiğim gibi şehir dışında istediğim üniversitede okuyorum ama bunun asıl sebebi benim evde durmak istemeyişimden kaynaklı. Ev beni  mutlu ettiği kadar yasa da boğuyor.


Babam ile aram soğuk. Aslında hepimizin soğuk. Babam yapısı itibariyle kardeşleri ve bizim için ailesini bırakıp o günün Istanbul şartlarında oldukça başarılı olup, dinini muhafaza edip güzel bir iş kurmayı başarmış. Hala onun ekmeğini yiyoruz. Ve fakat diğeceğim kısma geliyorum yine. Babam bu tavrının çocukları arasında kimseyi iyi bir konuma getirmiyor oluşunun farkında değil. Para ver özel okula gönder mantığıyla yetişen bizler haliyle rahata alışığız ve benim şuanda evlenmesi gereken abilerim hala boş beleş gezer durumda ve bu onları pek de rahatsız ediyormuş gibi değil.


Tabii bunlar benim yaşantımın küçük bir parçası. Asıl kendimden bahsetmek gerekirse çoğu zaman kendimi yetişme tarzıma layık bulmuyorum. Kendim gibi erkeklerden hoşlanıyor, bu duyguları ergenliğimin ilk safhasından beri hissediyorum. Beni yıpratan en kötü yanım fantezilerim sanıyorum. Genel itibariyle sakin bir iç dünyaya sahibim fakat olurda bir erkeğin penisiyle karşı karşıya geleyim, vicdanım beni orada terkedip benliğimle başbaşa bırakabiliyor. Adeta bu benim için yeme içme gibi bir ihtayaca dönüşüyor, kısacası gözüm kararabiliyor. Ona dokunmak istiyor, harekete geçmeyi arzuluyorum. Genelde düzgün yüz hatlarına sahip, cildi temiz, sakallı, yapılı ve düz-kumral saç yapısı olan kişiler dikkatimi cezbediyor. İlginçtir bu tipleme benim tam tersim. Bazen soruyorum kendime, gerçekten ona ilgi duyuyor muyum yoksa bu his sahici değil mi?  Beni ihtiyacımı görünce yarıyolda bırakıp ömrü boyunca pişmanlık duymamı mı sağlayacak?

Tam anlamıyla herhangi bir erkekle birlikteliğim olmadı.


Bu olaylar devam ettikçe etti ve ben gittikçe kendimi hiçe saymaya başladım. O zamanlarda akılla her şeyi çözebileceğimi düşünür her şeyin bilimsel bir dayanağı olduğunu varsayardım, materyalizm tam anlamıyla beni kendine çekiyordu. İlginçtim doğrusu, arkadaşlara namaz kıldırır sonra gelir onlara evrimden bahseder en sonda gider kendi fantezilerimi gerçekleştirirdim. Ama aklımda bir kıstas vardı, bu işe tam anlamıyla bulaşmak istemiyor vicdanımı sonsuza kadar susturmamayı yeğliyordum. Şükürler olsun şuana kadar öyle de oldu. Eski alışkanlıklarımı gitgide bırakmaya başladım ama  kendime 'Üniversitede değiseceğim ben' sözüme rağmen eşcinsellik etkisini pek yitirmedi.

...
Bunlar bir yana ben Semihle metroda yurda doğru geçiyorduk. Ve açıkca yol boyunca somurtkanlığımı korudum. Yurda vardığımızda akşam olmuştu bile.

Aradan çok zaman geçmedi, okuldaydım. Sınıftaydık ve konu her nasıl oraya geldiyse, eşcinselliği konuşmaya başladık. Saygı duyup sevdiğim bir hocam eşcinsel insanların bazı haklarının olması gerektiğinden bahsetti. Bir anda sınıftaki hava değişti, kimisi güldü kimisi sinirlendi kimisi de ciddiyetle hocayı dinleyip katıldı. Ben yine her zamanki heyecanlı tavrımdan ödün vermeyerek ellerimi sımsıkıya kenetlemiş bir vaziyette söze dahil oldum. Dediğim ve konuyu bitiren tek cümle şu oldu 'Kim neden bir evde iki babası olsun ister ki?' demiş bulundum. Aslında eşcinsel bir insana söylenmeyecek tarzda kaba bir söz olduğunun farkındayım fakat bir eşcinsel tarafından sarf edilmesi pekte zor olmadı. Hoca mutsuz bir ifadeyle derse devam etti.

Günün akşamında yurda döndüğümde çardakta odun ateşinde çay demlemişlerdi. Ben yukarı çıkıp uyumaya çekildim. Belkide 1 saat boyunca yatakta uyuyamadıktan sonra artık bunu birine açma zamanının geldiğini düşünerek çardağa indim. Semih oradaydı, samimiyetine güvenerek anlatmak için bir adım daha attım. Fakat arkadaşıyla beraberdiler. Bozuntuya vermeden yanlarına oturdum uyku tutmamasını bahane ederek iki çift laf ettikten sonra çıkıp yurdun kapısında çitlere yaslanıp küçüklüğümden beri yaptığım gibi gökyüzüne baktım uzunca. O sırada arkamdan biri yurda çıktı..
« Son Düzenleme: 15 Temmuz 2021, 04:31:34 ös Gönderen: Khan »

Khan

  • Newbie
  • *
  • İleti: 46
    • Profili Görüntüle
Anlatmasına anlatırdım ama o an düşünemediğim şey beni neyin beklediğiydi. Çardağa geri döndüğümde Semih tek başına oradaydı ve ateş hala yanar vaziyetteydi. Ortalıkta kimse yoktu bir şekilde konuya bodoslama girdim:
-Kendimi iki yüzlü hissediyorum, insanlara karşı gülüyorum fakat samimiyetten gülmüyorum.
-Bu bende de oluyor, insanlara karşı gülerim ama çoğunda samimi değilimdir, yani bu normal bir durum.
-Haklısın aslında ama benim demek istediğim bambaşka. Bugün derste yaşadığımızdan bahsedeyim. Hocayla bugün eşcinsellik hakkında tartışmaya başladık. Konuya giren tek kişi bendim.
Dikkatle dinliyor sözün nereye varacağını anlamaya çalışıyor gibiydi. Ben ise sözü bağlamadan önce farkedilir biçimde yutkundum.
-Hocaya eşcinselliğin aslında olmaması gerektiğini söyleyen tek bendim ve işin ilginci..

Burada istemsizce sesimin kısıldığını hatırlarım

-İşin ilginci o sınıfta tek eşcinsel olan belkide benimdir.
Bu sözleri sarfettikten sonra abi yatar pozisyondayken doğruldu ve gerçeği söyleyip söylemediğimi anlar gibi gözlerimin içine baktı. Ama abes bir tepki göstermedi, gayet anlayışlı görünüyor ve devam etmemi ister gibi bir hali vardı. Soru sordu
-Böyle bir durum mu var? Yani eşcinsel misin?
Onayladım. Daha sonra çardaktaki ateşe ekleme yaptı. Oldukça samimi bir ortam vardı ve burada yazdıklarımın çoğunu ona anlattım.

Gece 5 olmuştu ve sabah ezanını duyduk. Genelde beni dinledi ve bana çok anlayışlı görünmüstü. Açıkcası ben olayı anlatıp içimi dökme beklentisi dışında en küçük bir amaç gütmemiştim. O ise bana bir söz verdi, bunu birlikte halledeceğiz inşallah. Adeta bir kuş gibi hafiflemiş ve derdimi anlatmış olmanın sevinciyle hiç olmadığı kadar rahat uyumuştum.


Aradan aylar geçmişti. Bahsettiğim kişi ne beni aramıştı ne de bir nasılsını layık görmüştü bana. Adeta yıkıldım ve keşke anlatmamış olsam dedim kendime. Gerçekten de öyleydi. Araya yaz girmişti ve okul başladığında ise çok fazla görüşememiştik. Bazı zamanlar ya o beni çağırıyor ya da ben onu çağırıyordum ve bir şekilde buluşuyorduk. Ama o konuyu ne o ne de ben ağzımıza almadık. Bu gittikçe rahatsız edici olmaya başladı ve bende bir şekilde onun benim arkamdan konuştuğunu öğrendim. Aslında bu konuyu bilen iki kişi vardı, ikincisi ile durum daha da cıvıdığından şuan bahsetmek oldukça zaman alacak o yüzden kenarda kalsın. Bahsettiğim kişiye aslında ondan hoşlandığımı söz gelimi söylemiş. Bunu başkasının ağzından duymak beni unutamayacağım bir bunalıma sürükledi. Yaklaşık 2 ay boyunca güvenebildiğim insanların neden bu kadar vurdum duymaz olduğunu düşünüp durdum. Halen düşünüyorum ve cevap bulamadım. Bana o gün söz verilmeseydi ben bir beklentiye girmeyecek ve yoluma devam edecektim. Fakat işimi daha da zorlaştırdılar, koltuk değneğimi kırdılar.

Bunu öğrendiğimde sınavlarım yaklaşıyordu. Başında belirttiğim gibi akademik başarı benim için olmazsa olmazlardan. Bu yüzden dişimi sıkıp olağanca güçle çalıştım ve vizelerimi bir şekilde atlatıp derslere yeniden başladık. Tabii bende sigaraya başladım. Hiç olmadığı kadar içiyordum hem de. Ve ben kendi hatalarımdan çok onların neden böyle davrandıklarını ve benden uzaklaştıklarını düşünüyor ve doktora gitmiş olmama rağmen neden hala sürecin düzelmediğine kafa yoruyordum.

Bu kadar kafa yoruyordum çünkü iki sebebi vardı. Birincisi, bu iki kişi etrafımdaki herkes tarafından parmakla gösterilip övülüyor, ince düşünmeleriyle ve insanlara yardımcı olmakla biliniyordu. İkincisi ise kendi hatalarımı görmek istemediğimden günah keçisi arıyordum.

« Son Düzenleme: 15 Temmuz 2021, 04:33:11 ös Gönderen: Khan »

Khan

  • Newbie
  • *
  • İleti: 46
    • Profili Görüntüle
Önceden hoşlantı duyduğum adam benim şuanki ev arkadaşım. Doğrusu, ondan hoşlanmıyor ve aksine itici buluyorum. Fakat o ona açılmam ve arkamdan duydukları vesilesiyle kendisinden hoşlandığımı düşünüyor. Ben kendimi artık değiştirmem gerektiği ve ileride aile kurabilmek için tabularımı yıkarken bu sene aynı eve çıktığım adam benim kendimi sorgulamama ve manasızca kendime suç atmama sebebiyet veriyor. Yapım gereğince çok uzlaşıcıyımdır ve kim ne der veya ne düşünürse ben de kabul ederim. Bu beni ben yapan ve beni her seferinde insanlara karşı objektif olma konusunda uyaran özelliğimdir. Aynı zamanda içinde bulunduğum sürece en çok zarar veren özelliğimdir de.

Hüseyin beyle tanıştığım ve henüz 2. terapiye gittiğim şu aylarda bana zarar veren ev arkadaşım ne yazıkki birkaç ay daha katlanmak zorunda olduğum bir kimse. Bana yapılan bu anlayışsızlığa karşın hala onları düşünüyor olmam ayrı bir can sıkıntısı elbet. Hüseyin bey bu konuyla ilgili olarak aslında son noktayı koymuştu: "Sen ne zaman abileri (ev arkadaşım ve diğer abiyi bahsediyor) bırakırsın, işte o zaman eşcinselliği de bir rafa koyabilirsin." demişti. Çok hak vermiştim kendisine. Fakat yinede aklımda soru işaretleri var. Çünkü Hüseyin bey onlarla tanışmadığı için böyle söylüyordu, ben ise onları çok iyi tanıdığımı düşünüyordum.

Semih dediğim ve benim için önceden çok değerli olan insandan bahsetmeliyim. Kendisi benim yapımın tam tersi bir kisiliğe sahip ve bu hususta bana örnek olmustur. Herşeyden önce çok planlı ve gergin olan ben onun sayesinde olayları akışına bırakan ama aynı zamanda akışa yön veren biri olmaya soyundum. Bunu kafamın bozuk olduğu bu süreçte ne kadar başarabiliyor olmam ayrı bir tartışma olsa da kendisinin akademik ve kişilik olarak üzerimde emeği çoktur. Beni yeni taşınmış olduğum bu şehirde en çok gezdiren yediren ve içiren kişidir. Tabii herşeyin menfaat uğruna oldugu gerçeğini göz ardı ettiğimde kendisi bana toz pembe görünüyor. İçimde dönen fırtınayı ona anlattığımdaysa onu daha iyi tanıma fırsatım oldu doğrusu. Hüseyin beyin de dediği üzere sen eğer bir eşcinsel isen ve bunu her kime anlatırsan bu kişi durumu kabul etmeyecektir. Bu inanmak istemediğim doğru bir gerçek ne yazıkki. Aylar önce gecenin bir vakti beni tamamen içimi dökmeme iten kişi o değil sanki. Bundan bahsetmeyi kendimde bir zayıflık olarak görmüyorum ama onlar öyle görüyor, kendilerini 'biz seni dinledik derdinle bir iki saat dertlendik ama şimdi kafamızı kuma gömüyoruz ve sana destek olmak için söz verende biz değildik' saçmalığına inandırıyorlar, haliyle ortada kalan ben oluyorum.

Bir de Muhammed var, ev arkadaşım. Kendisinden hoşlandığımı düşünen ve davranışlarıylada beni ondan hoşlandığımı düşündürmeye iten kişi. Onu ve Semihi aklımdan atamayışımın onları erotik olarak çekici bulmamdan değil onları davranış olarak itici bulmamdan kaynaklandığını bilmeyen kişi. Muhammed abi aslında kendi halinde kimseye bir zararı dokunmayan ama aynı zamanda bir faydası da olmayan gamsız biri. İnandıklarıyla yaptıkları ters düşen garip biri benim nezdimde. Fakat beni üzen nokta bana neden bu kadar soğuk davranmış olduğudur. Konuyu açtığımda o da beni teselli etmek için kendinden birşeyler söylemişti. Ama ona bağlı olduğumu düşünmesi ve beni gerçekten kendine bağlaması onun şeytani özelliği. Bu özelliğini farkettikten hemen sonra bana bunu bir arkadaşında uyguladığını itiraf etmişti laf arasında. Aynı zaman da bana da uyguluyor.

Bunu bana düşündüren şey, hayatımla ilgili tüm detayları ona anlatmamı ısrar etmesi ve bunlardan sonra bu konuda tepkisiz kalması olmuştur. Fakat dediği yegane şey 'Semih benden hoşlandığını söyledi.' oldu. Açıkca şöyle düşünüyorum ki Semihle aramı açmaya çalıştı. Ben ise buna yem olmuş aylarca süren bir bunalıma sürüklenmiştim. Bunu onun ağzından duymak bende bazı soru işaretlerine yol açtı. Benim hakkımda konuşuyorlar mı? Evet bunu konuştukları aşikar. Beni konuşuyorlar ama benim için dertleniyorlar mı? Bundan emin değilim.

Aylardır içinden çıkamadığım ve belki de çıkamayacağım bir soru, bana karşı neden değiştikleri. Benim şuana kadar biriyle birlikte olmayışımın nedeni Allahın müsaade etmemiş olmasından kaynaklı. Halbuki ben bu yolda ciddi çaba sarf ettim ve biriyle ilişkiye girme konusunda pekala kararlıydım. Allah eğer beni böyle denemek isteseydi ve bende bu yola sapsaydım bu iki kişinin benle ilişkilerini kesmeleri dışında bir ihtimal var mıydı?

« Son Düzenleme: 15 Temmuz 2021, 04:35:59 ös Gönderen: Khan »

Khan

  • Newbie
  • *
  • İleti: 46
    • Profili Görüntüle
İlk Terapiden Önce

Ara tatildeydim. Bütlere kalmadığım için İstanbulda 1 ay boyunca ailemin yanında olacaktım. Kaldığım öğrenci evine göre oldukça rahat olan aile evim beni rahatlatıyordu, tabii aynı zamanda boğuyorduda.

İstanbula gelmeden hemen önce Semihle tartışmıştık. Kendimi tam anlamıyla döktüğüm ilk kişi olan Semih aradan aylar geçmesine rağmen bana hala nasıl olup olmadığımı sormamıştı ya da bana yardımcı olabilecek en küçük bir harekette bulunmamıştı.

Oldukça birikmiştim ona karşı ve onu arayıp buluşmak istediğimi söyledim. Birkaç güne evime gidecektim ve bunu aradan çıkarmak zorundaydım artık. Buluşma noktasına doğru giderken oldukça gergin ve ciddi anlamda öfkeliydim. Minübüsten inip yola koyulurken sigara yakıp neler söylemem gerektiğini düşünmeye başladım. Sigarayı bitirmeden kararmı vermiştim, artık diyaloğu bitirecektim. Sigarayı kenara attım ve oldukça gergin ve hızlı adımlarla yürüyordum.

Semih oradaydı konuştuğumuz yerde bekliyordu beni. Yanına gittim ve soğuk bir şekilde selam verdim. Bulunduğunuz yere çok yakın olan bir pideci vardı, aç mısın diye sordu. Sadece çay içerim dediğimde oranın çayı güzeldir gel dedi. Mekana gittik, en köşede tüm caddeyi görebileceğim fakat kimseninde beni farketmeyeceği bir noktaya oturdum. Semihde akabinde karşıma oturdu. 5 dakika öyle sakin bir havayla konuşmaya başladık, fakat soğukluğumu koruyor ve sinirimi karşıya göstermeye çalışıyordum. Aramızda var olan yaş farkından ve sakin yapımdan dolayı konuya bodoslama giremedim fakat aradan çok geçmeden söze girmiştim bile
"Abi ben sana karşı çok doluyum. "
Tek kaşını kaldırıp şaşkın bir ifadeyle "Niyeki?" diye sordu.
Anlatmaya başladım, neden bana bunca zaman hakkımda soru sormadığını ve ne yapmam gerektiğini bilmediğimi anlattım. Gittikçe sesim yükseliyor ve baya baya kızgınlaşmaya başladım. Çünkü ben anlattıkça o gülüyor ama mantıklı cevaplar da veriyordu. Benimde sesim normalleşiyordu. Fakat içimde burukluk devam ediyordu. Kuruntu yaptığımı söyledi ve yine güldü. Bu kanıma dokunuyordu doğrusu, evet o da kendince telaşelere sahipti ama bu bana yeterli değildi.

Hüseyin beyden bahsetti. Bana söz vermişti 2 hafta önce, onu bulup ulaşacağına dair.

Bu karşılaşmada onun yüzüne vurdum bunu. Hüseyin beyden ve bu forum sitesinden bahseden oydu, ama bana Hüseyin beyi arayıp ulaşacağını söylemisti. Şimdi ise ona ulaşamadığını numarasını bulamadığını söylüyordu.


Dediği doğru olamazdı. Hüseyin Kaçın yazdığım anda karşıma çıkmıştı numara. Bana yardımcı olmaya gözükmeye çalışıyordu her zaman. Bende bunu anlamıyordum doğrusu, oysaki beni sert hakaretlerle başından savsa bir iki gün üzülür üçüncü gün toparlardım kendimi.

Hüseyin beyin numarasını yazdım, aramadan önce isleyişin nasıl gitmesi gerektiğini düşünüyordum. Akşam vaktiydi, yatak odasında perde sonuna kadar açıktı ve karşımdaki İstanbul'un klasik betonarme gökdelenleri duruyordu. Manzaram iyiydi aslında akşamleyin etkileyici görünüyorlardı. Daldım gittim o sırada. Kafam yerine geldiğinde arama tuşuna basıp olayı akışına bırakmak istedim.

Konuşmayı yaptığımda Hüseyin Beyi oldukça soğuk bulmuştum, ben sizi arayacağım demiştim.  1 ya da iki dakika sonra tekrar arayıp randevu almıştım. Artık gitmem gerektiğinden emindim...

« Son Düzenleme: 13 Temmuz 2021, 11:56:06 ös Gönderen: Khan »

Khan

  • Newbie
  • *
  • İleti: 46
    • Profili Görüntüle
İlk Terapi ve İlk İzlenim - Ocak 2018


Grafitilerle dolu bir ara sokaktaydım, dün aradığım Hüseyin Beyin tarif ettiği yer karşımdaki bina olmalıydı. Randevuya henüz yarım saat vardı, cebimden bir paket sigara çıkarıp içinden en beğendiğimi seçtim-aslında hepsi aynıydı-. Bir yandan grafitilere bakıyor öbür yandan yapacağım konuşmayı düşünmemeye çalışıp akışına bırakmam gerektiği konusunda kendimi ikna etmeye çabalıyordum. Binaya yöneldim. Bilmediğimden 2 numaralı daireye basmam gerekiyordu fakat neredeyse tüm zillere basmıştım. Kapıyı ise Hüseyin Beyin ofisinden biri açmıştı. İçeri girdim, sıcak bir karşılama ile Ercan Bey ile tanıştım. 2 dakika konuştuktan sonra kendisi hakkında oldukça olumlu bir izlenim aldım, muhabbeti seven ama aynı zamanda çekingen biriydi. Ben gelene kadar sıkılgan bir hali var gibiydi. E haklı tabi, benim gibilerle bezeli olan bu ofiste erkeklerle futbol kadınlarla "Make Up" konuşması belkide pek mümkün değildi. Ama tam tersi söz konusu olabilir.

Şaka bir yana, Ercan bey bana ne içmek istediğimi sorduğunda çay seven biri olarak sırf onun uğraşması için kahve istediğimi hatırlıyorum. Arkaya kahveyi hazırlamaya yönelirken, köşede biraz gölgede kalabileceğim bir alanda oturmuş odayı ve odanın içindeki bayanı düşünüyordum. Tanışma fırsatım olmayan bu bayan feraceli, tesettüre itina gösteren bir hanımefendiydi. O anda manasız bir şekilde kendime "Onun burada ne işi var ki, herhalde birini bekliyor." dedim. İçeri başka biri girdi ve karşımdaki koltuğa oturup bacak bacak üstüne attı. Ardından Hüseyin Bey içeri girdi ve tanışma fırsatı bulduk. Eliyle köşedeki feraceli ablamızı odasına çağırıp bizi orada bıraktı. Evet, bir bayan istediği kadar dinli imanlı olsun fakat bu arzu ve hevesler nasıl ben de veya bir başkasında bulunuyorsa pek tabii onda da bulunabilirdi. Bunu kulağıma küpe yaptım.

Odaya gelen arkadaş ve Ercan beyle uzun muhabbetimizin ardından keyfim yerine gelmişti, hiç olmadığı kadar. Bunun verdiği cesaretle Hüseyin Beyin yanına başım dik gittim. Ve ardından hayatımın kısa bir özetini, burada yazdıklarım dahilinde ona anlattım. Anlattıkça kendime olan güvencim artıyor, değişime olan inancım tazeleniyordu. Son olarak herkese verdiği tarzda ödevlerden bana da verdi. Bir sonraki terapiye gelip gelmememin benim irademde olduğunu tekrar etti.

Aslında bu terapide mesele kişinin kendi isteğiyle de buraya gelebilmesidir. Yani eşcinsel insanlara bir seçim sunmak, dayatma yapmamak yönünde bir terapi. Bu bağlamda içinde bulunduğumuz terapiye LGBT örgütlenmelerinin dil uzatması kadar yanıltıcı bir durum düşünülemez. Eşcinselliği seçmenin yanlış veya doğru oluşunun muhakemesini bir kenara bırakacak olursak kişiye kendi isteğiyle o veya bu nedenle değişim hakkı tanıması olağanüstü. Umuyorum siz arkadaşlar bazı fedakarlıkları görme konusunda benden daha iyi olursunuz.
« Son Düzenleme: 15 Şubat 2019, 11:52:22 öö Gönderen: psikolog »

Khan

  • Newbie
  • *
  • İleti: 46
    • Profili Görüntüle
Başarısızlık, Ümitsizlik

 Nisan - 2018

 Terapiye başlayalı 4 ay oldu. Henüz 3 kere gittim. Bazı zamanlar devam edip etmemekte karasız kalıyorum. İnsanın böyle yaşamasının nesi anormal olabilir ki? Aslında çok şey anormal ya. Kendimi nasıl ifade etsem, sıkıntımı nasıl tarif etsem içim içimi yiyor doğrusu. Terapiye gelenlerin çoğunun aksine herhangi biriyle birlikte olmuşluğum yok. Bu bir artı puan benim için. Fakat siz bu yazıyı okuyanların çok iyi anlayabileceği gibi, arzularıma erişmek için her şeyi göze alabilecek, biriyle birlikte -her kim olursa olsun- olabilmek adına kontrolü kaybedebileceğim gerçeğini göz ardı edemiyorum. Evet şuana kadar olumlu gelişmeler oldu, biraz daha kendi kimliğimle tanışma fırsatı yakaladım ancak bu seferde kendi kimliğimden -korkaklıktan, çekingenlikten, aşırı güler yüzlülükten- uzaklaşmak ister oldum. Sanki yerimde iyi gibiyim. Kendimi gerçek olmadığını düşündüğüm bu duygulara teslim edersem fazladan öz güven de kazanıyorum. İleriki zamanlarda ise vicdanımı susturup pekala yoluma bakabilirim.

 Elbette doğrusunun bu olmadığına inanıyorum, beni ayakta tutanda bu inancımdır. Fakat öyle zamanlardan geçiyorum ki terapiye başladığım şu aylarda bırakmak istiyor gibiyim. Belki bunu gerçek anlamda bırakmaya niyetli değilim ama Hüseyin Bey ile konuşmaya sadece adet yerini bulsun, ayda bir kafamı dağıtayım diye gidiyormuşum gibi. Bunun için ileride yazacağım 3. terapiden kısaca bahsetmek istiyorum.

" Hüseyin Beyin odasına erkenden çağırıldım. Furkan adında bir delikanlıyla sohbet etmek için sırasıyla hikayelerimizi anlatmamızı istedi Hüseyin Bey. 15 yaşındaki arkadaş, ailesiyle tartışıp bir dönem yetiştirme yurdunda kaldığını anlattı. Yetiştirme yurdunda çocukların büyük bir çoğunluğunun eşcinsel eğilimleri olduğu ve bir kısmının ise doktorlarla para karşılığı cinsel birliktelikler yaşadıklarını ve onlar yardımıyla cinsiyet değiştirdiklerinden bahsetti. Ne kadar acı, bu çocukların hiç biri 18 yaşında değil. Resmiyete göre yaş sınırını bir kenara bırakacak olursak daha kendi iradelerinin farkında bile değiller belkide.

 Furkan ile bu acı gerçekleri konuşurken sözü ben aldım ve kararlı bir şekilde ikimizin de içinde bulunduğu durumu kendi bakış açımla anlattım. Değişmek istediğimden bahsettim. Kendisi ise terapisinden ayrılmadan önce bana son olarak 'Seni çok kararlı gördüm, bu bende yok.' dedi. "

 Bunlar olurken 3 terapidir oturduğum koltukla ilgili konuştu Hüseyin Bey. Karşımdaki koltuğu göstererek: Buraya değişime açık insanlar oturur. Sonrada benim oturduğum koltuğu göstererek ilave etti: Buraya ise dirençli insanlar oturur."

 Dirençli ne demekti? Hayata karşı dirençli mi yoksa terapiye dirençli insanları mı kastediyor? Furkan'ın bana çok kararlısın deyişinin ardından Hüseyin Beyin bana dirençli demesi aynıymış gibi görünüyor, gururum okşanıyordu. Fakat dikkat etmediğim noktada şudur ki, Hüseyin Beyin cümlesinde 'Değişime Açıklar ve Dirençliler' olduğuna göre, burada olumsuzluk zamirini almış kesim dirençlilerdir, yani bendim.
 
 İçimden geldiği gibi yazdığım bu yazılarımda da dikkatinizi çekmiştir ki bir o yana bir bu yana sürüklenmekteyim. Keşke kafandan zorlukları silebilmek insanların dediği kadar kolay olsa. Hakikaten ne yapacağımı bilemiyorum, istikrarlı bir şekilde terapiye devam etmemek neden bu kadar zor geliyor onu da anlamış değilim. Fakat bildiğim tek bir husus var ki buda hayatta ideallerimi gerçekleştirebilmek için değişmek zorunda olduğum gerçeğidir.
« Son Düzenleme: 15 Şubat 2019, 11:52:37 öö Gönderen: psikolog »

Khan

  • Newbie
  • *
  • İleti: 46
    • Profili Görüntüle
Nisan 2018 - Kişilik Çokluğu

 Yapmam gerekenler: Sigarayı bırakmalıyım, derslerime ve hayatıma daha sıkı sarılmalıyım. Bana ihtiyacı olabilecek insanlara daha yararlı olabilmeliyim. Haliyle, biraz daha kendime gelip değişime ayak uydurmalıyım.

 Antidepresan kullanmaya başladım. 1 hafta kadar kullandım. Normalde bu ilacı kullanınca kafanızın güzel olması, çok fazla şeyi düşünmemeniz gerekiyor. Bende ise tam tersi etki uyandırdı. Kafam bok gibi oldu, kendimi daha çok eve kapadım ve olması gerekenden daha anormal davranışlar sergilemeye başladım.

 Bugün kullanmamayı tercih ettim, hakikaten kafamın yerinde olmayışı beni rahatsız etti. Bir sorunu çözeceksem bunu sigara bağımlılığıyla ya da ilaçla çözmeye çalışmamalıydım, bu bende kendime daha çok acımamı sağlıyor. Kendime acıyınca ise insanların bana karşı davranışları onları beni neden anlamadıkları sorusuna yöneltiyor.

 Ruh halimden bahsedecek olursam, kendimi çok değersizleştiriyorum. Eski alışkanlıklarımdan ve zevk aldığım şeylerden elimi ayağımı çektim. Biraz daha kendimi tanımaya ve kafa dinlemeye uğraşıyorum. Tabii buda beni yoruyor.

 Gelişmelerden bahsedeyim. Bana destek olmadığını düşündüğüm ve şuanda ev arkadaşım olan Muhammed ile yüzyüze geldim. Tarihi bir caminin avlusunda şehrin hemen hemen her yerini gören yüksekçe bir bahçede, rüzgarlı ve soğuk bir Pazar akşamı kafayı dinlemeye çıktım. Ardından Muhammedi aradım, aylardır bana karşı davranışları çok soğuktu ve kendimi sorgulayıp zaten değersiz olan hayatımı iyice yokuşa sürüyordu. Telefon açtım ve telefon çalmaya başlarken büyük ihtimalle bir bahane bulup gelmeyeceğini düşünüyordum. Telefonu açtı. 'Gel buraya konuşalım' şeklinde kabaca söylemek yerine daha kibarca sordum, gelebilir misin konuşalım dedim. 15 dakika geçmemişti ki yanıma geldi. Normalde naif ruhlu biriydi ama konuyu açtığımdan beri gamsız davranması zaten beni zorluyordu. Neden böyle davrandığını anlayamamıştım. Fakat yanıma geldiğinde sanki beni dinlemeye, derdimi anlamaya gelmişti. Kendisi de bunu söyledi, sana karşı bu konuda kırgınlığım olsaydı bu konuyu konuşacağımızı bildiğim halde buraya gelmezdim. Yaklaşık 2 3 saat kadar konuştuk. Benim hakkımda ne düşündüğünü sorduğumda, anlattıklarımın çok bir şeyi değiştirmediğini söyledi. Bunu sormam, konuşmam gerekiyordu. Kafamdakileri bitirmek zorundaydım. Tahmin ettiğimin aksine o kadarda kindar biri olmadığını, evdeki sorunlar yüzünden benimle soğuduğunu anlattı ve şuan aramızın iyi olduğunu ekledi. Hatta yer yer sinirimi bozmak için benimle özellikle uğraştığını söyleyince ikimiz de yüksekçe güldük. Beni daha iyi anlamak için kendince sorular sordu, bu olay sana tiksinç gelmiyor mu? Erkeklerin ne özelliğine bakarak tercih yapıyorsun. Bana sorduğu sorular belki merakını gidermek içindi diye düşündüm ama kendisi, ben bunları sorarken belkide sorunun bu tarz bir problemde olabileceğini düşündüğünü o yüzden bu kadar açık sorup beni buna ittiğini söyledi. Yönetemi bana tersti, bu konuda açık konuşmayı sevmiyordum ama yine de uğraşması beni yalnız olmadığım konusunda ikna ediyordu.

 Eşcinsellik belkide kafamda çözmem gereken bir olguydu. Bunun bir sorun olduğunu iddia etmiyorum ama bu yanımı düşünüp kafamı yormam ve adeta takıntı haline getirmem büyük bir sorundu. Gündelik hayatıma çok önem veren biri olarak bu tarz bir sorunu kafamdan çıkarmak zorundaydım. Aslında terapiye bu yüzden başladım. Bir berberin kendi saçını kesemeyeceği gibi benimde kafamdakileri çözebilmem için bir başka kafaya ihtiyacım vardı. Hele ki bana kişilik çokluğu teşhisinin konulmasından beri kendi kendimi anlamak oldukça zordu, çünkü bir yanımın kabul ettiğini öteki yanım kabul etmiyordu. Sıradan bir günde bile kişiliklerimin çatışmasını buram buram hissediyordum. Örneğin arkadaşlarımın oluşturduğu bir grupta kendi benliğimle konuşmam çok zor değildi, öz güveni yüksek biriyim. Ama kafam olurda o an eşcinselliğe takılır veya yakışıklı bulduğum bir erkeği görürsem kelimeleri unutmaya başlıyorum, anlatacaklarım kafamdan çok hızlı bir şekilde siliniyor. Hatta bu anlarda kafamdaki bir sesin benimle alay ettiğinden eminim.

 Merak etmeyin sayın okuyucular, deli değilim. Sadece küçüklükte yaşamış olduğum travmalar ve üstüme tüten annem beni ikiye böldü. Ya çok değerliyim ya çok değersiz. Ya dünyanın ihtiyaç duyduğu politikacıyım ya da intihar etmeye meyilli bir delikanlı. Ya çok başarılıyım ya da herşey şans. Veyahut şöyle söyleyebilirim, ya eşcinselim ya da ailesini kurmuş başarılı bir baba. Bunların farkına varmaya başlamak çözüm yolundaki tozları kaldırmak için oldukça önemli.

 Yer yer tekrar edip benim gibilerin şevklerini kırmamak ya da aşırı Lgbt'cilerin topuna tutulmamak adına yazımın üslubuna ehemmiyet veriyorum. Fakat yine de Eşcinselliğin sorun mu yoksa doğuştan gelen bir doğallık olduğu tartışmaları bir yana, bunun kişinin üzerindeki psikolojik etkilerini ele almak bana daha rasyonel, materyalist geliyor doğrusu. Yani demek istediğim benim gibi ister aşırı dinci olun ya da bir başkası gibi aşırı dinsiz, mesele kişinin kendisini gerçekten rahat hissedip hissetmediğidir. Evet eşcinsel iken oldukça keyfim yerinde ve kendimden emin bir şekilde başım dik yürüdüğüm, topluma karşı kendimi çok iyi ifade ettiğim doğru. Ama bunlar beni sadece sahte özgüven ve sahte kimliğimle sokağa çıkmamı sağlayan bir durumdur. Yani aslında huzursuzum. Gerçek huzur ise toplum gibi olmak kesinlikle değil. Olması gereken, varması gereken yolu bulmaktan geçiyor.
« Son Düzenleme: 15 Şubat 2019, 11:52:50 öö Gönderen: psikolog »

yakaza

  • Jr. Member
  • **
  • İleti: 94
  • kün fe yekün
    • Profili Görüntüle
Ynt: İnsan Büyüyünce Ölür
« Yanıtla #7 : 18 Nisan 2018, 04:05:29 ös »
Yazılarını keyifle okuyorum bakalım neler olacak :)

Khan

  • Newbie
  • *
  • İleti: 46
    • Profili Görüntüle
@yakaza Sağolasın kardeşim, kendimize ve başkalarına yarar sağlamak için uğraşıyoruz işte :)

Nisan 2018 - Metanet

 Literatürde metanet, sabrın ölçüsüdür. Aslında dayanıklılıktır ama ben bu açıklamayı daha uygun gördüm. Bende olmayan bir özellikten bahsediyoruz, en azından eşcinselliği düşünmeme konusunda böyle olduğunu söyleyebilirim. Baksanıza daha 1 gün geçti ve ben yine içimi size döküyorum. Belkide hiç tanışamayacağım sizler benim yegane arkadaşlarım oldunuz bu süreçte. Bende buna layık olmaya gayret ediyorum.

 Çoğu yerde en önde ben gelirim. Ya da bunun tam tersi olur. Arası hiç olmadı hayatımda. Mesela okulda bulunduğum sınıfta gözler önünde olduğum aşikar, beni tanımayan belkide yoktur. Ama kalabalık ailemin içinde ya da şuan kaldığım bekar evinde adeta dışlanıyorum. 4 kişi eve çıktık ve odamı paylaştığım arkadaşım dahil alenen 3'e 1 maç yapıyoruz. Genelde bensiz dışarı çıkarlar veya günlük konuşmalarda muhabbete dahil olamam. Oysaki ben çok iyi biriyimdir.

 Tamam çok iyi değilim. Fakat o kadarda kötü olamam. Aslında Hüseyin Beyin de dediği gibi hayatımda sorunların olmasına alışmalıyım, çünkü bugüne kadar sorunsuz büyüyüp ağırbaşlı olarak tanınmışım zaten. Doğrusu bunu sorun olarak görmemek bile gerekir ya, hiç işte. Ama dedim ya, bu konuda bende metanet yok.

 Yıldım diyebilirim. Tozdan nem kapar durumdayım şuan. Ne zaman bitecek bu hüsran? Veyahut bitecek mi? Tamam şuan keyfim yerinde aslında, uzun süreden beri yapmadığım bir şeyi yapabildim, ders çalıştım. Hem de ne çalışma, beni masadan kaldırabilene aşk olsun. Aslında dün de uzun süreden beridir yapmadığım bir şeyi daha yaptım, karşı cinsimi arzulamayı başardım. İlginçtir hemcinsimi içeren videolar cazip gelmedi. Bilemiyorum, düzelme kırıntıları var gibi. İnşallah böylede devam eder.

 Sadece biraz sabır ve kafa dağıtacak şeylere ihtiyacım var. Sınavlarıda toparlamam lazım, bir ihtimal İstanbul'a gano ile yatay geçiş yapabilirim. Tabi bugün itibariyle iyi tempolu çalışmam gerekiyor. Buda kendimi toparlamama bağlı. Hiç belli olmuyor sağım solum, geçenlerde yakın bir arkadaşımda telefonda ciddi bir şekilde tartıştık ve öfkemi güzelce kustuğumu söyleyebilirim. Bana bulaşmayın ha, size de kusarım.

 Sorun şu ki ileriyi düşünüp bugünden kaygılanıyorum. Daha dün ve önceki günlerde yazdığım yazılar tamamıyla iç karartıcı, çünkü kendimi değersizleştiriyorum iyice. Bugün ise şuan iyi olmama karşın sabahtandır iç karartıcı bir hava hakim. Eminim ki sabaha kalmadan yine içi hüsranla dolu bir gün geçireceğim. Bugünlük bu kadar, kalın sağlıcakla.
« Son Düzenleme: 15 Şubat 2019, 11:53:17 öö Gönderen: psikolog »

Khan

  • Newbie
  • *
  • İleti: 46
    • Profili Görüntüle
Gerçek Ben - Nisan 2018

 Bilemiyorum, gerçekten ben ben miyim? İstedikleri ve çocukluğundan beri hayatı hakkında hayal kuran, başkasına kendi hayatına karışılması konusunda taviz vermeyen kişi ile tüm o pis işlere bulaşan ve bu forumda yazı yazan ben, aynı kişi miyiz? Her zaman hayata karşı dik duran, sırf benim sevdiklerimi, değer verdiklerimi bir başkası daha anlayabilsin diye, benimle birlikte hayatın güzelliklerini ve güzel olmayanlarını görebilsin diye insanları eğitmeye çalışan sanki ben değilmişim gibi davranıyorum. Bu yazımda daha açık olmalıyım, beni üzecek fakat bunu yapmamın yararlı olacağı inancındayım.

 3. terapi sırasında -hala özetini geçemediğim bu terapi- Hüseyin Bey yazdıklarıma dayanarak aslında erkeklerden sevdiğim birinin olduğunu, ona karşı derin duygular besleyip ondan ilgi göremeyişimi anladığını belirtmişti. Yazımı tekrar gözden geçirdim. Tedavi olmaya çalışan ben değilde, hakikaten ev arkadaşına karşı bir şeyler besleyen beni gördüm. Bu beni derinden yaraladı, çünkü ben bunun aksine inanıyor ve bu doğrultuda yazılarımı yazıyordum. Fakat şimdi daha net görüyorum ki uğraştığım benliğim aslında ev arkadaşına karşı geri karşılıksız ve gizli bir aşk beslemekte.

 
 Kendi gündemim şu şekilde. Sınavlara birkaç hafta kaldı ve üyesi olduğum vakıfta işler çok yoğun. İkisini birlikte yürütebilmek şuan yapmak istediğim yegane şey. Yazın gelsin hele, çalışır paramı kazanırım. Gelecek seneye ise yurt dışına çıkar ve kendimle daha fazla vakit geçirebilirim. Yazın hem çalışmalı hem de dil öğrenimine devam etmeliyim. Bu arada yeni bir gündemim daha var. 20 yaşıma girmek üzere olduğumdan mı kaynaklanıyor emin değilim ama bir kitap çıkarmayı düşünüyorum. İddialı ve benim ağzımdan. Belki sadece etrafımdakiler okur ama konuşduklarımdan daha kalıcı olabilmesi adına yararlı olur diye düşünüyorum. Kim bilir belkide yarın hayata gözlerimi yumarım, fakat sonunda kendi sevdiğim bir dalda arkamdan küçükte olsa bir eser bırakmış olurum. En kötü ihtimal sadece kardeşim bu kitabı alır okur seneler sonra. Ben ise toprağın altında kardeşime, belkide ileride beni anlayabilecek yegane kişiye düşüncelerimi hediye etmiş olurum. Kalın sağlıcakla...
« Son Düzenleme: 15 Temmuz 2021, 04:45:20 ös Gönderen: Khan »

Khan

  • Newbie
  • *
  • İleti: 46
    • Profili Görüntüle
İnsan Büyüyünce Ölür - İnanıyorum
« Yanıtla #10 : 29 Nisan 2018, 12:51:46 öö »
Nisan 2018 - Biraz Daha İnançlıyım

 Gün geçmiyor ki hayat beni yormaktan geri dursun. Baharın etkisiyle mi bilmiyorum fakat artık çok daha fazla uyuyor ve kalktığımda kafamın içinin dopdolu olduğuna şahitlik ediyorum. Yine evden çıkmıyor, yoklama alınmıyorsa okula da gitmiyorum. Çok ciddi biçimde sigaraya para akıyor ve buna engel olamaz konuma bu kadar hızlı gelişim beni şaşırtıyor. Antidepresanı bırakmayı düşünürken yaşadığım zorluk beni kısa bir süre daha kullanmam gerektiği konusunda ikna etti. Daha fazla uyuyup kafamın daha rahat olması günlerin hızlı geçmesini sağlıyor fakat günlük işlerimi ve yerine getirmem gereken sorumluluklar aksamaya ve benim için birer lanet olmaya başlıyor. Terapiye başladığım sırada içinde bulunduğum vakıfta daha ağır bir sorumluluğu omuzlarıma aldım. Herşey tıkırında ilerliyordu fakat öyle bir noktada buldum ki kendimi, benim ayrılmamla birlikte içinde bulunduğum ekibin kopması kuvvetle muhtemel. Kafamın bu kadar bozuk olmasına rağmem ve dersleri bu kadar önemsediğim halde her şeyi bırakıp tek uğraş edindiğim vakıf benim tek yaşam kaynağım şu sıralar.

 Her şey bir yana, ilaçtan mı kaynaklı bilemiyorum ama, kendi benliğimle vicdanımın arasında adeta çırpındığım şu zamanlarda son iki sefer arzularımın karşı cinslerime karşı olması beni şaşırtıyor. Ne yalan söyleyeyim her zaman kadınları arzulamayı başarabileceğime inanıyor lakin bu son raddede çokta baskın olmuyordu ve bu yüzden daha kolay olan erkekleri arzulama duygum devreye giriyordu. Fakat bu sefer yine can sıkıntısıyla açıp izlemeye başladığım pornografik içerikler en başta erkekleri izleyip işi hemen aradan çıkarma yönündeyken en son kendimi kadınlardan keyif alırken bunun daha uzun sürmesi için çabalar buldum. Yapmam gereken ödeve göre bir erkeğin beni aktifleştirecek tarzda bana dokunması öpmesi ve gerekeni yapması doğrultusunda fanteziler üretmekti, fakat bir kadının bana bunları yapması daha hoş geliyor doğrusu. Hocanın verdiği ödevi değilde gelecek haftanın ödevini yapıp getirmişim gibi bir durum söz konusu. Ne kadar bu durum hoşuma gitse dahi beni kişiliklerim arasında daha travmatik bir duruma soktuğu ve ertesi gününde bir erkeği çok daha fazla arzuladığım gerçeği can sıkıcı.

 İnancım yoktu, hala tam anlamıyla inanmıyorum. Nedenini bilmiyorum fakat bu böyle, alışkanlıklardan ayrılmak zor geliyor. Ancak artık inanmaya başlamalıyım çünkü beni hakikaten değiştirmeye başladı...

Khan

  • Newbie
  • *
  • İleti: 46
    • Profili Görüntüle
İnsan Büyüyünce Ölür - Erkeklere İlgim Kalmadı
« Yanıtla #11 : 01 Mayıs 2018, 12:37:36 öö »
Mayıs 2018 - Erkeklere İlgim Kalmadı

 Daha öncede fantezilerimden bahsetmiştim sizlere. Erkekleri gözetlemeye bayılıyorum doğrusu. Geçen günlerde dediğim gibi karşı cinsimi arzulamayı başarmış ve hemcinslerim olan erkekler bana biraz yabancı gelmişti. Yinede bir önceki yazımın sonunda yazdığım gibi, ertesi gününde bir erkeği arzulayacağım gerçeği kaçınılmazdı. Tahmin ettiğim gibi de oldu. Yine ev arkadaşımı banyoya girince gizlice izlemeye başladım. Evet zevk aldım fakat önceki kadar değildi. Oldukça hoşuma gidebilecek pozisyonlarda gördüm fakat normalde hoşlandığım kadar hoşlanamadım.

 İstediğim görüntüyü yakalamıştım, penisi bana doğru dönüktü ve (a)normalde bunu şevkle karşılardım. Fakat çokta bir şey hissetmedim. Asıl ilginci, önceden onun dikkatini çekmek, bana baktığını farketmek bende anlamsız bir özgüvene neden oluyordu fakat şuan ona karşı çokta birşey hissetmiyorum ve birkaç gündür nasıl oldu da onu çok düşünmemiş olduğum beni şaşırtıyor.

 Tabii ki erkeklere olan ilgim yok olmadı, yazı dikkat çeksin diye başlığı öyle yazdım. Yine de doğruluk payı var, yalan sayılmaz.

 Ayrıca, bugün biraz daha dengesizdim. Okula gitmeyip evde takıldım daha çok. Akşam dışarı çıktım. Geri dönerken bir yarım saat kadar kafam yerine gelmedi manasızca. Durağa yöneldiğim sırada dalgınlığım baş gösterdi. Hemen bir sigara yaktım ve otobüsü beklemeye koyuldum. Tam o sırada otobüs geldiğinden binmemeyi tercih ettim. Ardından bir başkası ve onun ardından da bir başkası daha geçti. İlki haricinde peşi sıra gelen 3 otobüsü yola baktığım halde farkedememiştim. Sonrasında gelen otobüsü görünce bir 'oh' çekip bindim. Telefona gömüldüm, çünkü karşımda morali olmayan ve ağlayan bir kız vardı, göz göze gelmek istemiyordum çünkü bir başkasının derdini çekemeyecek kadar dalgındım. 10 dakika geçtikten sonra dışarıya baktım ve gittiğim yolun gitmem gereken yol olmadığını anladım. Otobüs ekranına bakınca yanlış otobüse bindiğimi farkettim. Ne dalgınlık ama.

 Bazen insanlar yüzüme karşı bunu söylüyor, olmayan şeyleri olmuş, konuşulmayan şeyleri konuşulmuş gibi anlatıyorsun. Bu doğru olmasına inanmak istemediğim bir olgu fakat her insan arada şaşırabilir öyle değil mi?

 Tabii otobüsü beklediğim sırada manasızca bacağımı hırsla salladığımı ve yerimde duramadığımı farketmem kendime acımamı sağladı. Bilemiyorum, neyin kafası bu?

 Özetle. Bugünüm sıkıcı ayrıntılarla dolu olsa da erkeklere karşı bir anda bu kadar hissizleşmem ilginç. Sanıyorum bu detay beni yıpratıyor ve kendimde değilmişim imajı oluşturmaya çalışıyorum. Buda beni değişime karşı inançsızlaştırıyor, ümidimi kırıyor. Tahmin ediyorum ki bu süreçte bunları daha çok yaşayacağım, ama hayata tutunmak ve hayatı hakiki manada anlamayı seven biri olarak söyleyebilirim ki, hayatı anlayıp yöneten ve parmakla gösterilen insanların büyük çoğunluğu kendisiyle ya da toplumla mücadele etmiş ve kazanıp onları da kazandıran/değiştiren kimselerdi. Bu forumdaki ya da dünyanın öbür ucundaki eşcinsel eğilimleri olan biz heteroseksüeller şunun farkında olmalıyız: eşcinsellik zihinsel bir engel olduğu kadar toplumsal ölçekte de bir muallak olduğundan buradaki herkes aslında bu olguları aşabildiği zaman potansiyel birer liderdir.

Khan

  • Newbie
  • *
  • İleti: 46
    • Profili Görüntüle
İnsan Büyüyünce Ölür - Erkek Göz Yaşları
« Yanıtla #12 : 09 Mayıs 2018, 12:55:21 ös »
Erkek Göz Yaşları - 3. Terapi - Nisan 2018

 Yine Hüseiyn Bey'in yanındaydım. İstanbul'a yeni gelmiştim ve kendimi yine onun yanında buldum. Beni anlayabilecek belkide tanıdığım tek insandı. İçeri girdiğimde Hüseyin Bey beni karşılayıp içeride odasındaki danışanının yanına geçti. bir 15 dakika kadar yalnız başıma bekleme odasında bekledikten sonra Hüseyin Bey yanına gelip içerideki delikanlının terapisine katılıp katılamayacağımı sordu. Memnuniyetle kabul edip içeri gittim. Furkan ile tanışıp karşısına oturdum. İstek üzerine hayatlarımızdan bahsetmeye başladık. İlk o söze girdi:

"  Ailemle tartışıp isteğim üzerine yetiştirme yurdunda kalmaya başladım. İlk gittiğimde odamda 12 kişi vardı ve sanırım tek eşcinsel bendim. Sonraki birkaç haftada ortamım çok değişti, eski arkadaşların odası değiştirildi ve benimle aynı odaya gelenlerin hemen hemen 3-4'ü eşcinsel idi. Akşamları hayat hikayelerini anlatıyorlardı ve bir kısmı çocukluğunun erken safhalarından beri ilişkiler yaşamıştı. Ve yurtta tanıştığı bu gibi arkadaşlarının büyük çoğunluğunun ise doktorlarla/ cerrahlarla para karşılığı yatıp kalktığını ve onlar tarafından vücutlarına ilaç ve cerrahi müdahaleyle yapay olarak eklemeler yapıldığını da ekledi. Gördüklerinden sonra kısa bir sürede ailesinin yanına döndüğünü söyledi. "

 Sıra bana gelmişti. Kısaca bahsetmek gerekirse ben bugüne değin cinsel birliktelik yaşamamış ama ciddi anlamda gözetçilik yapan biriyim. Burada yazması kolay fakat anlatması her seferinde bana zor geliyor. Yutkunarak ve çekinerek içinde bulunduğum durumdan bahsettim. Başka birine hikayeni anlatınca olayın farklı bir boyut kazandığını farkettim. Yazmak benim kendimi en iyi ifade ettiğim iletişim biçimidir fakat ne kadar duraksayarak konuşsam da karşımda beni dinleyip arayış içinde olan biri olduğunu görebilmek oldukça cesaret verici. Furkan ise gözlerimin içine bakıp beni dinlerken benden bir şeyler almaya çalışıyor, etrafımdakilerin aksine aslında beni daha iyi anlayabiliyordu. Çünkü bir arayış içerisindeydi.

 Bu kısa birliktelikten sonra Furkan'ı uğurlayıp benim terapime başladık. 2 terapidir Muhammed ve Semih'ten bahsedip duruyordum. Bu terapi ise ilk kez tam anlamıyla babamdan bahsetmeye başladığımı farkettim. Bunun bir sebebi, terapide 2 3 gün önce arkadaşımla yaşadığım bir tartışmadan dolayıydı. Her hafta arkadaşlarla buluşup kitap kritiği yapıyorduk. Buna Semih de dahildi. Kendisinden ne kadar haz etmesem de fikri ortaya atan oydu ve ben de kendimi geliştirmeye çok hevesli olduğumdan oraya bağımlı gibiydim. Bir siyer kitabını tahlil ediyorduk ve konu Peygamber'imizin çok eşliliğine geldi. Bir arkadaş çıkıp bu konunun Türkiye'de uygulanmaması gerektiğini, eğer İslami bir hukuk sistemi uygulanırsa bir dayanak olacağından bir daha düşünülebileceğini söyledi. Ama açıkça şunu da ima ediyordu ki, çok eşliler şuan ki toplumda haram işliyorlardı. Tabi beklemediğim bu cümle karşısında şoke olmuştum, çünkü benim babam da bunlardan biriydi. Evet çok memnun değildim durumdan fakat şu güne değin sorgulamak istemediğim, babama kin duymamak için çekimser kaldığım bir konuydu. Fakat yine de İslam'da yeri olan bir hususa böyle hüküm koymak ters geldi.

 Ben ise orada patladım ve kitap tahlilini bırakıp uzun bir süre çok eşliliği savundum ve beni yadırgayacakları türden kaba bir dille konuştum. Tahlili bitirip evlere dağılırken düşünmek istemediğim bu konunun tekrar açılması canımı sıkmıştı. Aynı gün burada bulunan 'Aşk Tek Eşliliktir' konusunu okudum. Gittiğim zaman Hüseyin Bey ile bu konuyu konuştuk. Peygamberimizin sünnetini uygulamak için düşünmeden her fırsatı uygulayan kimseler bazı sünnetleri derinlemesine incelemekten geri kalıyordu belli ki. Hüseyin Bey ise daha önceden dikkat etmediğim bir noktaya değiniyordu. Peygamberimiz Hz. Hatice yaşarken ikinci bir evlilik yapmamıştı ve Hz. Hatice'den olanlar dışında çocuğu ise zaten yoktu. Yaptığı diğer evlilikler ise dönemin şartlarında normaldi. Ayrıca yapılan evlilikleri ise Peygamberin kendi davasını daha etkili anlatabilmek için diğer kabilelerden aldığı eşleri sayesinde başarabilmişti.

 Şimdi Babama dönüyorum. Sayısını belirtmek istemediğim kadar çocuğu var. Benim, benden 3 ay küçük olan babamın diğer eşinden bir kardeşim var. Benden bir yaş büyük öz abimin ise yine yaşıtı olan başka bir kardeş. Ablamın ise yaşıtı olan başka bir diğer kardeş daha. Farklı bir aile çoğuna göre. Aslında benim memnun olmadığım bir şey değildi. Yaşıtım olan kardeşimle birlikte okula başlayıp yıllarca aynı sınıftaydık ve benim en yakın arkadaşımda oydu. Okulun her katında 2-3 akranım vardı aslında. Kimisi kuzenimdi kimisi kardeşim. Tabi ben kardeşlerime de kuzen diyordum ve öyle tanıtıyordum. Hala öyle tanıtıyorum, çünkü bu benim kardeşim dediğimde insanların bakışını görmelisiniz.

  Ah hayat ah, neden bu kadar ayrıntılarla dolusun ki. Şuan sınavlara çalışmam gerekirken aklımı yine neden meşgul ediyorsun?

 Çok kardeşli kişilerin bilebileceği gibi, her birimizin babamızdan ayrı ayrı ilgi göstermesi zaten olanaksız. Birde buna babamın gamsızlığı eklenince iş Arap saçına dönüyor. Şunu söyleyebilirim ki çoğu kişiden çok daha iyi bir ekonomik durumumuz var babamın eş sayısına rağmen. Fakat ben şımarıklıkla ya da israfla büyüdüğümü hiç hatırlamıyorum. Aslında bir Anadolu ailesiydik. Yazlığımızdaki ağaçlardan meyvemizi sebzemizi toplar, onları konserve yapar kış boyunca kullanırız. Babam artık emekli olduğu için gider bahçesiyle uğraşır haftanın en az 2-3 günü bağıyla uğraşır, domates eker. Annesi ve kardeşleri yazlıkta çok sık vakit geçirirler, babaannem zaten orada yaşıyor. Kendisi belki farkında değil ama onu tanımaya başladığım ilk günden beri kendi ailesine çok değer verir ve adeta onlarsız yapamaz. Böyle bir adam nasıl olurda kendi kurduğu ailesine karşı aynı ilgiyi bir gram gösteremez?

 Terapi sırasında babamla daha çok vakit geçirmem gerektiğini ve ona yük olma düşüncemi artık bir kenara atmamı önerdi. Aslında çok önemli bir husus daha vardı ki bunu Joseph Nicolasi de 'Onarım Terapisi' kitabında kaleme almış, Babanın soğukluğu yüzünden arası açılan ve eşcinsel eğilim gösteren kimseler babalarına içten içe duydukları kinden ötürü onlara benzememek isterken aslında beğendikleri erkeklerde onların babalarına çok benzer.

 Güm! Bu bende bir aydınlanmaya sebep oldu. Zamanında Fatih, Muhammed ve ara sıra hoşlandığım Semih hakikaten babam ile gamsızlık yönünde birebir aynı olan kimselerdi. Onlar bana ne denli ilgisiz davranırlarsa ben o denli onlara bağlanıyordum. Beğendiğim diğer tüm erkeklerde öyle yada böyle bir özelliğini babamdan almış gibiydi.

 Çoğu eşcinselin benzer belirtileri göstermesi garip doğrusu. Bunun zihinde bittiğine ikna ediyor beni.

 Bekar evine geri döndüm, aradan bir hafta geçti ve yine gereksiz bunalımlara girdim. Bir gün aşağı inip hava almaya çıktım, 2 dakika sonra geri dönecektim ki, caddeye kadar inince cadde kenarından yürümeye devam etmek istedim. İçim sıkılıyordu, dakikalarca yürüdüm, düşünüp durdum. Sonunda yolum şehrin büyük çoğunluğunu gören boş bir parka çıktı. En karanlık banka oturdum ve şehri seyrederken bir yandan ağlamaklı oldum. 2 dakika sonra hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Aile hayatımı ve babamın bana tutumunu düşündükçe daha çok ağlıyor ve bunun beni deşarj ettiğini farkedince kendimi ağlamaya daha da zorluyordum. Belkide 20 dakika kadar insanların bakışına aldırmadan ağlamışımdır. Aynı sırada kendi kendime konuşuyor, zihnimde babamla tartıştığımı kurguluyordum. Gözlerimi silip biraz sakinleştikten sonra eve geri döndüm. Çok ağlayan biri değildim fakat ağlamanın bu kadar etkili olabileceği aklıma dahi gelmezdi. Bu seferki gerçek göz yaşlarıydı. Hüseyin Beyin de dediği gibi 'Kadın her zaman ağlar ama erkek ağladı mı hakiki manada ağlar.'.

 O gün benim için aslında dönüm noktasıydı, artık uğraşmam gerekenin Muhammed ve Semih olmadığına, yargılanması gereken yegane kişinin babam olduğuna karar kıldım. Kendimi öz eleştiriyle o denli değersizleştiriyordum ki gerçek suçluyu bulmak benim enerjimin bundan sonra ona yönelmesine sağladı.

 Terapi iyi gidiyor, zaman kıstası koymak istemem ama önümüzdeki aylarda değişebileceğime inancım kuvvetleniyor.
« Son Düzenleme: 09 Mayıs 2018, 02:40:41 ös Gönderen: psikolog »

yakaza

  • Jr. Member
  • **
  • İleti: 94
  • kün fe yekün
    • Profili Görüntüle
Ynt: İnsan Büyüyünce Ölür
« Yanıtla #13 : 12 Mayıs 2018, 12:58:46 ös »
İyi gidiyorsun kardeşim devam et.

Khan

  • Newbie
  • *
  • İleti: 46
    • Profili Görüntüle
Mayıs 2018 - Cinsel Dürtüler

 Terapiye başladığım sırada kafamı yorduğum ilk mesele Semih ve Muhammed'di.

 Terapi ilerledikçe odak noktamı Babama yöneltmeyi başardım, Muhammed ve Semih'in bana neden destek olmadıkları konusunda ikna olmasam da hayal kırıklığımı bir kenara bırakabildim.

 Şu sıralar farkettiğim üçüncü büyük bir husus var üstesinden gelmeye çalıştığım. Cinsel dürtülerim ve cinsel fantezilerim. Bu zaten benim farkında olduğum bir gerçekti lakin zevk almamdan dolayı sorun teşkil etmesinden ziyade varlığıyla yaşamam gerektiği düşüncesindeydim. Geçmişimi sorun etmeyi bırakır, kendimle barışırsam zaten yok olacağını düşünüyordum. Aslında sağlıklı bir düşünce. İçinde bu dürtülerle yaşamaya alıştığında ya da daha kibar bir düşünceyle onlarla savaşmak yerine onların varlığını kabul ettiğinde onlarla yüzleşmek daha kolaylaşır. Ancak sabırsız olmamdan mı öte geliyor emin olamadığım nokta şudur ki, hakikaten canımı sıkıyorlar. Bugün sınavlarıma 2 gün kalmışken kesinlikle oturup ders çalışmam gereken ve hemen hemen okuldan sonra bu olaya daha çok yoğunlaşacağımı bilmeme rağmen cinsel dürtülerime kapılmak üzereyim.

 Herşeye rağmen insanız, ve bu dürtüler illa ki olmak zorunda. Ancak bu dürtülerin hemcinslerime yönelik olması beni yıpratıyor. Kendimi değersiz hissetmeme neden olan ve sigaraya başlamam neden olan yegane etmen. Bir yandan buna tam anlamıyla bilimsel bir karşıt bulamamış olmama rağmen -yani rasyonel olarak hala eşcinselliğin benim kafamda bir yeri olabilecekken- vicdanımın beni omzumdan dürtüklemesi kayıtsız kalamayacağım bir gerçek. Hala içimde ve bugüne değin karartmadığım kalbimin sesi benim azınlıktaki destekçilerimden.

 Bunların bilincinde olmama rağmen içim içimi yiyiyor, hemen gidip her kim olursa olsun birini bulup sevişmek, tabiri caizse kendimi siktirmek istiyorum. Ne kadar da hoş geliyor düşüncesi, bu biçimde yaratılmış olmak canımı sıkıyor elbet. Ama dini yönü ağır basan biri olarak şu klişeyi de göz önünde bulundurmak zorundayım ki herkes kendi sınavını veriyor. Asıl hayat elbet burası değil, olmamalı.

 Mesela, otobüsteyim okula giderken kumral, hafif sakalları çıkmış düzgün vücut hatlarına sahip bir delikanlı görüyorum. Gözlerim ona kayıyor, ona karşı cinsel arzular beslemeye başlıyorum. Sonra gözlerimi onun üzerinden aldığımda aklım devreye giriyor 'Hadi birazdan ineceksin birkaç dakika daha bakmanın zararı olmaz.'. Sonra tekrar bakıyorum. 1 dakika önce düşündüğüm şey ile o an içerisinde bulunduğum düşüncem çok farklı. Geriye dönmeye çalıştığımda çoğu zaman ne düşündüğümü hatırlayamaz buluyorum kendimi. Sonra sadece o konu kalıyor o an kafamda. Ya onu düşünüyorum ya da bu yaptığım saçma diyip kendimi sorgulamaya ve yer yer kendimi aşağılamaya başlıyorum. Hemen saydam bir yüzey bulup buna karşılık arıyorum adeta, gerçekten bu kadar değersiz miyim? Joseph Nicolasi de bahsediyor bu durumdan." Eşcinsel eğilimi gösteren kişiler sık sık aynaya bakar ve 'Hala ben erkek miyim?' sorusuna yanıt ararlar." diyor Onarım Terapisi kitabında.

 Bunları bir kenara itmeyi başarabilirsem eğer şu sıralar aklımı çokca meşgul eden bir isim daha var. Gücüme güç, inancıma inanç katıyor. Kendisi ilk kez adını andığım Ayşe Nur. 1 senedir ilgi beslediğim, yer yer kendimi onun peşinden gider bulduğum, sosyal medya hesaplarına defaatle girip aynı fotoğrafa onlarca kez baktığımı bildiğim kız. Kendisi beni tanımıyor ve herhangi bir muhabbetimiz de olmuş değil. Farklı bölümlerde olmamızdan dolayı çok sık göremediğim ama okula her girdiğimde gözlerimle aradığım tek kişidir.

 Değişime ilk karar verdiğim 1 sene evvelinde hoşlandığım, hatta nedensizce aşık olduğumu düşündüğüm biri. Fakat beni ikileme sokan kısım, değişme olan inancımın taze olmayışını yeni farkedip müdahale edememiş olmamdan kaynaklı. Evet 1 senedir eminim ki aklımı en çok meşgul eden kişidir ama ne ilginçtir elimi kolumu bağlamış olan biteni seyrediyorum sadece.

 Önceki yazımda da yazmıştım "Olayları akışına bırakan ama aynı anda akışa da yön vermeye soyundum." sözüm bu konuda koca bir yalan. Bazen suçlu arıyorum ya neden böyle olduğuma dair. Şöyle bir gerçek de var ki, zaman zaman tek suçlu da benimdir.

 Hüseyin Bey bana şunu belirtmişti: O -Az önce tanıştığım danışanı kastederek- buraya isteyerek ve değişmek için geliyor. Her geldiğinde gözlerinin içi parlıyor ve beni kendine o kadar yakın hissediyor ki bana Hüseyin diye hitap ediyor.

 Bu laf açıkca banaydı. Kalkıp bulduğum ilk boşlukta kendi paramla İstanbul'a gelip, bana yardım etmediklerini düşündüğüm için aylarca beni bunalıma sokanlara kin duyan, babama içten içe karşı hırçınlaşabilen ben aslında değişim konusunda yavru kedi gibi sızlanıyorum. Bu kendimi değersizleştirmekten öte beni anlayan birinin bunu farkettiği anda söylemesi gereken bir eleştiridir. Ve evet ben bu kadar değişmek istediğim halde neden değişime bu denli karşı koyuyorum?

 Şuan dersi bırakıp porno izleyip ya da gerekirse birini bulup kendimi siktirtmek için neden bir sebebim olmasın?

 Hayır bir sebebim yok çünkü de ondan. Ben bu hayata hayvan gibi yaşayıp yemek içmek sikişmek için gelmedim. Benim sorumlu olduğum bir hayatım, kardeşlerim, ailem, vatanım ve herşeyden önemlisi ideallerim var. Benim gidip kendimi ateşe atmam demek bunları da yok etmem manasına geldiğinden işte bu güne değin oraya adım atmaktan çekinirdim. Hala da öyleyim. Lakin masumane görünen, cinsel dürtülerime ayak uydurup yaklaşıp ellememe/bulaşmama stratejim beni bugün içinde bulunduğum ruhsal bunalıma soktu. İki yanımı -viccdanımı ve dürtülerimi- o kadar şiddetli hissediyorum ki, artık dışarıda tek başıma yürürken/konuşurken/yeyip içerken farkedilir biçimde dengesizleşiyorum. Evet dürtülerim doğrultusunda bodoslama ilerlememem gerekiyor artık. Ben büyüdüm, ileride bir aile kuracağım ve sorumluluklarım altında ezilmekten ziyade sorumluluklarımdan zevk almak istiyorum.

 Evet hiç olmadığı kadar isteksizim değişime ama bir yandan bunların bilincinde olup yazıya döküyor olabilmem bana istekli olma konusunda yardımcı oluyor. Değişimi hakikaten istiyorum, sadece bunu dürtülerime uydurmakta güçlük çekiyorum. İnanıyorum ki buda zamanla hallolacak.
« Son Düzenleme: 09 Temmuz 2018, 10:49:21 öö Gönderen: psikolog »