Gönderen Konu: "On dokuzuncu yüzyılın son günlerinde, Kürtler, medeni dünyanın dikkatini Erm...  (Okunma sayısı 6075 defa)

alıntı

  • Global Moderator
  • Full Member
  • *****
  • İleti: 142
    • Profili Görüntüle
On dokuzuncu yüzyılın son günlerinde, Kürtler, medeni dünyanın dikkatini Ermenilerin üzerine çullanarak ve onları katlederek çektiler. Batı dünyasındaki karmaşayı fırsat bilen Kürtler (ve Türkler) şimdi artık Ermeni ırkının kökünü kurutmak sorununu toptan halletmeye niyetli görünüyorlar.

Ermenilerin toptan katli, başlangıçta varsayıldığı gibi dinsel nefret sonucu değildir. Bu kıyımın baş nedeni ekonomik kıskançlıktır. Ermeniler tutumlu, çalışkan ve çoğunluk itibarıyla iyi-eğitimli insanlardır. Orient'in hemen bütününde halı sanayisi onların kontrolü altındadır. Komşularından daha iyi yaşar, daha iyi giyinirler. Böyle şeyler, her zaman sahte Kürt gururunu incitmiştir. Bu savaşta Kürtlerin Hıristiyan ırklarına yönelttikleri son saldırılar gözlemlenmiş ve basılarak yayımlanmıştır.

Bu makalenin amacı çok-iyi bilinen Ermeni kıyımlarını gözden geçirmek değil, Kürtlerin yaşadıkları yerlere ve kişiliklerinin tanımlayıcı özelliklerine ilişkin doğrudan gözlemle elde edilen bilgileri okura iletmektir. Kürtlerin kökenleri berraklaşmamış olmakla birlikte, damarlarında Kildani, Babil ve Süryani kanlarının aktığına inanılmaktadır. Eski çağlarda Kürtler yaşam alanları olarak dağları tercih etmişler ve kendilerine "savaşçı" anlamına gelen "Gurdu" deniyor olmasından, şimdi de olduğu gibi, iftihar etmişlerdir. Günümüzde, Oksident'te, Kürtler daha çok "Gutu" olarak tanınırlar ve sayıları iki milyon beş yüz bin kadardır ve Kürdistan'da kerpiç evlerinde yaşarlar. Aşırı derecede dağlık olan toprakları yukarı Fırat'ın Urumieh (İran) cenahında yükselir. Bu alan, altmış bin mil karedir. Ülkenin tümünde ne bir mil demiryolu, ne de kervanların izleri dışında, üzerinde seyahat edilebilecek patika vardır. İranlılar ve Türkler nezdinde, hiçbir halk, Kürtlerin olduğu kadar güvenilmez değildir. İnsanın dinine veya durumuna aldırmaz, bir Ermeni'yi ya da Rum'u soydukları gibi, bir Türk'ü veya İranlıyı soyabilirler. Osmanlı padişahının ve İran şahının müdahale edecek güçleri yoktur; bana göre, aynı nedenle, Kuzey İran'daki Rus yönetimi barışçıl köylülere büyük bir lütuf gibi gelmiştir. Düzeni sağlayabilen, Kürtlere korku salabilen tek hükümet, Rus hükümetidir. İki milyon beş yüz bin Kürt arasında, kendisini kanun-koyucu ve yönetici olarak vasıflandıran tek bir kimse yoktur; otoriteyi eline alan ve diğer bir Kürt'ü cezalandıran kimse de yoktur. Kürt'e göre yasa, kişisel bir meseledir. Her birey, kendisini kendi kralı ve prensi olarak görür. Nefs-kontrolü, tanıdıkları bir güç değildir. Kürt'ün anayasası, kendi kafasıdır; silâhı ve kılıcı /ise/ kendi yasasını ve adaletini uygulama araçları. Bu durum, ne istikrarlı bir yönetimin kurulmasını kolaylaştırır, ne de insan fıtratının daha üstün niteliklerinin gelişmesi için elverişli bir zemin sağlar.

Kürdistan'ı ziyaret edenler ara sıra birtakım garip hikâyeler anlatırlar, bunlardan birisi benim belleğimde genç bir Kürt'ün eğitimine örnek olarak kalmıştır. Kürtlerin arasında misyonerlik görevi yapan büyükbabam, kabile reisi bir Kürt'le yaptığı izleyen konuşmayı nakletti; "Anladığım kadarıyla, birkaç tane oğlun var?" "Evet," diye cevapladı, kabile reisi. "Evliler mi?" "Zavallı Ali'den başka, hepsi evli, çünkü o başarılı bir hırsız ve soyguncu değil." "Peki, bu hususta ne yapmayı düşünüyorsun?" "Yani, kendisine bir silâh ve kılıç taşımasını öğütledim." diye yanıtladı, reis, "Yaptığı ne kadar kanlı ve kötü olursa olsun, adına ve ailesine şeref getireceğini kafasına iyice kazıdım." Kürt babanın oğluna nasihati böyle bir şeydir. Öldür kelimesi Kürt dilinde en çok kullanılan sözcüktür. İki Kürt konuşuyor olsalar, lisanı hiç bilmeyen birisi bile çok geçmeden 'ulderam' 'öldüreceğim' kelimesi çıkarsayacaktır. Elinde bir sopa, kuşağında bir hançer veya omzunda bir tüfek olmayan bir Kürt genci görmek gerçekten çok şaşırtıcı olur.

Rousseau gibi filozoflara göre herhangi bir tanıma uymak, suç değilse ahmaklık olup, insan haysiyetini hiçe saymak demektir. Kürtlerin felsefesi de böyledir. Kişisel özgürlüklerini severler ve hiçbir koşul altında ve hangi yönetici olursa olsun, isteyerek boyun eğmezler. Modern reformlar ilgilerini çekmez. Medeniyetin ışığından hazzetmezler. Amerika'da her milletten ve her halktan haber alırız, ama Kürtlerden almayız. Medeniyet, Kürt karakterine asla nüfuz etmemiştir; ilkel özgürlüklerini yasaya ve adalete tercih etmişlerdir. Yerleşik evleri yoktur; yazın dağ başlarında keçi kılı çadırlarında, kışın toprak köylerinde yaşarlar. Yemekleri ekmek, ayran ve keçi peynirinden yapılan peynirden ibarettir. 'Nuh'un gemisi Ağrı Dağı'na konduğundan' bu yana pek az değişmişlerdir. James Bryce, 'Transkafkasya ve Ağrı Dağı'nda, s. 256, Kürtlerin grafik bir resmini çizer: "Bu Kürtler, Asur, İran, Makedon İmparatorluklarının, Parth'ların Arsas, İran'ın Sasani hanedanlarının, Arap halifelerinin, Türk sultanlarının ve İran şahlarının arasından, dağların yamaçlarında, sürülerini pınarlardan otlatarak, keçi kılı çadırlarını yalnız kayaların yarıklarına kurarak, vahşice acıklı havalarını tekrarlayarak, ne hatırlanacak bir geçmiş, ne de planlanacak bir gelecekleri olmaksızın, bugün de yaptıkları gibi, dolanıp durdular. Kürtlerin belki de en tanımlayıcı özellikleri aile fertlerine büyük düşkünlükleridir. İzleyen olay, bunu örnekler: Kürdistan dağlarından bir reis, Urumieh yaylalarına iner ve Azerbaycan vatandaşlarının mallarını gasp etmeye koyulur. Milislere suçluları yakalama emri verilir. Reis derdest edilir. Şehre getirilir, ağarmış saçından dolayı reisin dışında tümü idama mahkûm edilirler. Aralarında yirmi yaşlarında, güçlü ve sağlıklı bir delikanlı vardır; yakışıklı bedeni hemen hemen her izleyicinin içine işler, 'Onu asmayın! Onu asmayın!' feryatları yükselir. Yaşından dolayı valinin affettiği ihtiyar reis anında öne çıkar, onlar idamlara başlamadan önce, vali ile görüşme talep eder. Zavallı yaşlı adam adamakıllı hırpalandıktan sonra, talebi kabul edilir. Sahici bir Oryantal tutumla, valiye şöyle hitap eder: 'Ey evimin, ailemin gözünün yağı. Biz dağdan ailelerimize ve sürülerimize biraz yiyecek götürmek için geldik. Sizin yasalara saygılı yurttaşlarınıza zarar verdiğimizi kabul ediyoruz. Suçlular ölecek diye yemin ettin ve bu âdildir, ama yaşı nedeniyle af edilen ben, efendiden bir iyilik istemek için geldim. Ailemin en genci benimle beraber; ben istediğim için burada. Bu onun ilk suçu. Kendisi gençtir; hayatın tadını almamıştır, yeni nişanlanmıştır. Buraya onun yerine ölmek için geldim. Yorgun ihtiyarı bırak ölsün, inşallah, sürüleri otlatıp, koyunlara bakarak ailesine uzun yıllar yararlı olabilecek genci bırak. Bırak yaşasın, Kürdistan'ın çeşmelerinden ve gümüş pınarlarından akan suları içsin, ecdadının toprağını eksin.'

İhtiyar adamın sözleri valiyi çok duygulandırır. Reisin dileklerini kabul eder, yaşlı adam kaderine yürürken, delikanlı, vali kararını değiştirdiği, Reisin kendisininkinden daha değerli olan hayatını aldığı için vahşi çığlıklar atar, kederinden aklını yitirir. Bu, günümüzde her şeyden çok pederşahi bir yönetimin izlerini taşıyan bir sistemdir."

(The Kurds: Their Character And Customs -ar191603; The American Review of Reviews, The Kurds: Their Character and Customs, from Armeniapedia.org)

ALEV ALATLI