Gönderen Konu: Baş davası ahlak olan bir Müslüman sosyalist: NURETTİN TOPÇU  (Okunma sayısı 12896 defa)

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4076
    • Profili Görüntüle
Baş davası ahlak olan bir Müslüman sosyalist: NURETTİN TOPÇU


Ne acı bir dönemden geçiyoruz: İslam'ın "akil adamı", "aksiyoner fedaisi" gibi övgü sözleriyle yüceltilenler, bugün karşımıza "tecavüz sanığı" olarak çıkıyor.

"Calvinist Müslüman" işadamlığına örnek gösterilenler, bugün dört eşi savunmalarıyla gazetelere manşet oluyor. Günlerdir konuşulan bu olaylar-isimler gerçekte İslam'ı temsil ediyor mu? Utanmayı, mahcubiyeti unuttuk mu? Hayır! Ama ne yazık ki Müslümanlığı varoş kültürüne, avamın iktidarına indirgeyenlere karşı çıkacak, cesur İslamcı düşünürleri bugün mumla arıyoruz! Oysa dün vardılar... Ve bunlardan biri de "isyan ahlakı"nın sembol ismi Nurettin Topçu'ydu.

NURETTİN Topçu, Türkiye düşünce tarihinin kendine özgü, ilgi çekici, cesur ve omurgalı bir aydınıydı. Ömrü boyunca yazdı ve yazdığı gibi yaşadı.

İslamcılarda yaygın olan dış dünyayı suçlama tavırlarına karşılık hep içe yönelik özeleştiriler yaptı. Milliyetçilik, İslamcılık ve muhafazakárlığa en sert eleştirileri yöneltti.

Anadolu Müslüman Sosyalizmi’ne inanmış bir entelektüeldi. İslamcıların "güler yüzlü Mehmet Ali Aybar"ıydı...

Felsefeciydi; Fransa’da okudu; Paris Sorbonne’da doktora yaptı.

Ahlak kuramcısıydı. Doktora tezi; "İsyan Ahlakı"ydı.

Nurettin Topçu’ya göre, İslam dünyasının içinde bulunduğu kötü durumun sebebi; ne siyasi ne iktisadi ne ilmi ne de fikriydi. Asıl sebep Kuran’ın özü olan ahlakın kaybedilmesiydi. Müslümanlar birtakım geleneksel hareketleri titizlikle yerine getirmekte, fakat düşünmekten kaçınmaktaydı.

"Kuran harikası olan ilahi ahlak, İslam diyarında çoktan gömülmüştür" diyen Topçu, bunun temel sebebini felsefenin İslam topraklarından kovulmasında buldu.

Ona göre, "Din bilgi kaynağı değil, kuvvet kaynağıydı. Dindar adam başkalarından çok şey bilen değil, daha çok kuvvetli olan insan" idi sadece.

Gelenekçi İslamcıların, "Kuran’ın varlığı káfidir; felsefe insanın inançlarına zarar verir; çünkü sorduğu sorularla insanı şüphe ve inkárın çukuruna düşürebilir" sözlerine ağır karşı çıktı:

"Felsefe olmazsa Büyük Kitabı hakkıyla anlayamazsınız, sadece ezberlersiniz. Kuran Allah’ın kitabı, felsefe ise bizim onu anlayacak olan şahsiyetimizin örgüsüdür."

Nurettin Topçu Osmanlı’da, İbn Rüşdcü Hocazade ile Gazalici Molla Zeyrek arasında yapılan tartışmayı; felsefenin tutarsızlığını iddia eden Gazalici Molla Zeyrek’in kazanmasını, Müslüman yozlaşmasının miladı gördü.

Ona göre, felsefesiz bir İslam’da; sorumluluk yerini vazifeye bıraktı; ruh dünyasının akil adamlarının yerini ise gözlerini kapayıp vazifelerini yapan görev adamları aldı.

"Toplumsal yaşamdaki gelenekler, örfler, ádetler, kurallar insan hürriyetinin önündeki en büyük engellerdir. Gelenekçi/muhafazakár; güvenliği özgürlüğe tercih etmiş, yaratıcı fikirlerden/hareketlerden vazgeçmiş bir cemiyet adamıdır. Bunlar asırlarca aynı alışkanlığı tekrarlamaktan huzur duyarlar. Örflerini değiştirmek, onların bir uzvunu kesmek gibidir."

Nurettin Topçu, isyan ahlakı teorisini açıklarken ideal tip olarak, "Ben Hakkım" dediği için işkenceyle öldürülen tasavvufun meşhur şehidi Hallacı Mansur’u örnek aldı.

İslam’ın geleneksel ve resmi yorumlarıyla sürekli hesaplaşan Topçu’ya göre, tasavvuf düşüncesinin temeli vahdet-i vücud, ahlaklığın en yüce mertebesiydi.

Bu anlayışı onu, "kentli" Gümüşhanevi Dergáhı’na götürdü. Dergáhın "rahle-i tedrisatından" geçti. Bu "sınav" onu Doğu-Batı kültürü sentezine ulaştırdı.

Burada bir parantez açayım:

Nakşibendilik, Türkiye’de bir bütün/tüm olarak ele alınmaktadır. Yanlıştır. Bu nedenle "kentli" sözcüğünü sosyolojik anlamda; Türkiye’deki Nakşibendiliğin, "köylü-Kürt Halidiye" kolu ile "kentli-Türk Gümüşhanevi ekolü" arasında farklar olduğunu göstermek için kullandım. (Ayrıntısı "Beyaz Müslümanların Büyük Sırrı: EFENDİ 2" kitabında.) Bu nedenledir ki; "Kentli" Abdülaziz Bekkine, kadınların siyah çarşafı atıp manto giyebileceğini söyleyebilmiştir.

Anadolu sosyalizmi

Ahlak felsefesi Nurettin Topçu’yu aynı zamanda sosyalizmle buluşturdu.

Nurettin Topçu’nun yolu; bugün sağlıksız atölyelerde sigortasız, aç susuz, 18 saat köle gibi çalıştırılan binlerce başörtülü kızımızın mağduriyetini görmeyip, meseleyi hep üniversite-türban ikileminde tartışan günümüz İslamcılarıyla aynı değildi kuşkusuz.

Nurettin Topçu anti-kapitalistti.

Yeşil sermayeye de "bizdendir" diye övgüler sıralamadı.

"İnsanların bir kısmının diğer kısmına köle gibi yaşaması ruhi hürriyeti ortadan kaldırıcıdır. Bir zümreyi esir, öbürünü zalim yapan eşitsizlikten kurtulmak istiyoruz. Eşitlik ahlaki bir idealdir. Eşitlik merhamet davasıdır.

Bugünkü Müslümanlar büyük sanayi medeniyetinin insanı makineleştiren ve makineye esir yapan zulmüyle el ele vermiş bulunuyor. İnsanlığın beş bin yıllık ruh ve vicdan eserini inkár ederek düşünmeyi günah sayan, sefaleti din diye tanıtan gerilikle taassup, bu zulme sığınmış bulunmaktadır."

Sosyalizmin tek biçiminin Marksizm olmadığını vurgulayan Nurettin Topçu, "Ne İçin Sosyalizm?" sorusunu şöyle yanıtlıyordu:

"Yürekler acısı bir cemiyet düzeni karşısında duygusuz gönüllerde paslı vicdanların durup durup ’Ne İçin Sosyalizm’ dediklerini duyuyoruz. Her mahalleden bir milyoner çıktı ve bu zillet ilerledi. Şimdi her beldede binlerce sefalet barınırken, her köşe başında bir tanesi türeyerek kendi duygusuz ve arsız saadetleri ile övünen, Batı’nın binlerce lüksüne hayran vicdansız milyonerlerin arsızlığından nefreti insanlara öğretmek için!..

İş ahlakının ve çalışma duygusunun değerini kazanç hüneriyle mübadele ettik. Çalışmayı aşk ve ibadet sayan İslam ahlakı, kolaylıkla Amerikan pragmatizminin tilki zihniyetine feda edildi."

Topçu’ya göre sosyalizm; çiğnenmesi halinde Allah’ın da affedemeyeceğini bildirdiği kul hakkının müdafaasıydı. "Bizim sosyalizmimiz İslam’ın ta kendisidir" diyordu.

Cesurdu. İçinde bulunduğu milliyetçi-muhafazakár cemaatin/grubun anti-komünist olduğu soğuk savaş döneminde bir İslamcıdan beklenmeyecek kadar sosyalizm üzerine odaklandı.

Sosyalist kavramından duyulan tiksintiyi, iktisat ve sosyoloji cehaleti ile vicdan ve kalp terbiyesinin yokluğu olarak nitelendirdi.

"Amerika komünizme düşmandır; komünizm de Müslümanlığa düşman olduğu için Amerika’yı desteklemek her Müslüman üzerine vaciptir. Pek güzel mantık doğrusu. Aristo işitmiş olsaydı hayran olurdu!"

Nurettin Topçu’nun İslamcı basına da söyleyecek sözü vardı:

"Şimdi son yıllarda dini neşriyat serbest olunca ortaya öyle bozuk, öyle çürümüş bir maya çıktı ki. Bu neşriyatın cehalet, ticaret ve düşüklükten berbat bir eser verdiğini hiç çekinmeden söyleyeceğim. Bunlar yirminci asrın buhranlı hayatının, halli fikir ve felsefe meziyetlerine şiddetli muhtaç olan meselelerinin karşısına, ilkçağların insanlarını bile güldürecek bir iptidailikle çıktılar. Kimi küçük çocuklar için masal olacak meseleler bunların sermayesidir. Lakin esas meseleleri ticaret yapmaktır."

Yazımızı "çağdaş derviş" Nurettin Topçu’nun bir yazısıyla bitirelim:

"Bunlar cam arkasından sakal öperek hırka takdis etmede dindarlık var sandılar. İnsanın nefesinden şifa umdular. Medeni nikáhı eksik bulup imam nikáhında keramet aradılar. Tespih sayısında hikmet buldular. Günahları rakamlarla ölçtüler. Duaları sesli yaptılar. Merasimle ruhlarını tatmin ettiler. Böylelikle eşyanın hayatına sayıları tatbik etmekle muazzam bir dini matematik sistemi meydana çıktı. Bu matematiğe sadakat imamın şartı oldu. Dinden bütün ruh sıyrılarak kendisiyle hiç alakası kalmayan bir iskelete iman adı verildi."

Bugün içinde yaşadığımız ahlaki yozlaşmayı bu sözlerden başka ne anlatabilir?..

Doçentlik tezi Bergson’du

BABA tarafı Erzurumluydu. Dedesi Osman Efendi, Erzurum’un Ruslar tarafından işgali sırasında Türk ordusunda topçuluk etmiş; "Topçuzade" lakabını almıştı.

Babası Topçuzade Ahmet Efendi tahıl alım satımı yapıyordu. Sonra canlı hayvan ticaretiyle işini büyütüp İstanbul’a yerleşti.

İlk evleri Süleymaniye’de bir ahşap binaydı.

Annesi, Eğinli Kasap Hasan Ağa’nın kızı Fatma Hanım, Nurettin Topçu’yu bu evde 7 Kasım 1909’da doğurdu.

Harp yılları Ahmet Efendi’nin işleri bozuldu. Çemberlitaş’ta, bir ahşap eve taşındılar. Ahmet Efendi kasap dükkánı işletmeye başladı.

Nurettin Topçu, altı yaşında Bezmiálem Valide Sultan Mektebi’nin ana kısmına yazdırıldı. Sonra Büyük Reşit Paşa Numune Mektebi’ne (şimdiki İstanbul Lisesi civarında) verildi. Mektebi birincilikle bitirdi.

Aynı başarıyı Vefa Lisesi’nde de gösterdi. Sınıfları hep birincilikle bitirdi.

Bu arada babasını kaybetti.

Baba kaybı onu biraz daha içe dönük biri yaptı.

Felsefeye ve bir sandık içinde kitap, gazete toplamaya o yıllarda eğilim gösterdi.

Mustafa Kemal’in Milli Eğitim Bakanlığı’na verdiği direktifle başarılı öğrencilerin yurtdışına gönderilme uygulamasından yararlandı, 1928’de Fransa’ya gitti. Bordeux Lisesi’ne nakledildi. İlk yazı denemelerini burada kaleme aldı ve üye olduğu Sosyoloji Cemiyeti’ne gönderdi.

İki yıllık eğitim sonucunda psikoloji sertifikası alıp Strasbourg’a geçti. Üniversitede felsefe eğitimi gördü. Sanat tarihi lisansı yaptı.

Bu arada tasavvuf tarihçisi Luis Massignon ile tanıştı.

Strasbourg’da doktorasını hazırlayan Topçu, Paris Sorbonne’a gitti; doktorasını verdi. Bu üniversitede felsefe doktorası veren ilk Türk öğrencisi oldu.

1934’te yurda döndü. Galatasaray Lisesi’nde felsefe öğretmeni olarak görev aldı.

TBMM’nin Birinci Dönem muhalif milletvekillerinden Hüseyin Avni Ulaş, ailenin baba dostuydu. Çemberlitaş’taki eve sık sık gelip gidiyordu. Topçu küçük yaştan beri bu zatın tesiri altında kalmıştı.

Yurda döndükten sonra Hüseyin Avni Ulaş’ın kızı Fethiye Hanım’la evlendi.

Düğün gününün akşamı İzmir Atatürk Lisesi’ne tayin emri geldi.

Ve Hareket Dergisi’ni İzmir’de bulunduğu yıllarda yayımlamaya başladı.

Müslüman Anadolu Sosyalizmi’ni savunuyordu.

Nurettin Topçu’nun ideolojik kökü Osmanlı’da da yok değildi:

Nüzhet Sabit, II. Meşrutiyet’ten sonra çıkardığı "Vazife Dergisi" yurtseverlikle sosyalizmi birleştirmişti.

Raşit Hatipoğlu ise 1930’larda çıkardığı "Dönüm Dergisi"nde kooperatifçilik ve yerli sosyalizmi savundu.

"Çalgıcılar yine toplandı" isimli yazıdan dolayı açılan soruşturma üzerine Denizli’ye sürgün edildi. Denizli’de bulunduğu yıllarda Said-i Nursi ile tanıştı; o sırada yapılan mahkemelerini takip etti.

Daha sonra Haydarpaşa Lisesi’ne tayin edildi ve bir müddet sonra da Vefa Lisesi’ne geçti.

Bu arada eşinden ayrıldı.

Çocukluk arkadaşı Sırrı Tüzeer vasıtasıyla, Nakşibendi Gümüşhanevi Dergáhı’nın şeyhleri Serezli Hasip Yardımcı ve Kazanlı Abdülaziz Bekkine ile tanıştı. Tekkeye bağlandı.

Celal Ökten Hoca’dan da İslámi ilimler, kelam ve İslam felsefesi konularında faydalandı. Daha sonra imam-hatip okullarının kuruluşu sırasında Celal Ökten ile mesai arkadaşlığı yaptı.

Son olarak İstanbul Lisesi’ne tayin olan Nurettin Topçu buradaki görevinden 1974 yılında emekli oldu.

Bir süre Edebiyat Fakültesi’nde Hilmi Ziya Ülken’in kürsüsünde eylemsiz-doçentlik yaptı. "Bergson" konusunda doçentlik tezi hazırladı. Fakat kendisine kadro verilmedi.

27 Mayıs 1960’a kadar uzun yıllar Robert Kolej’de felsefe ve sosyoloji okuttu. 27 Mayıs’tan sonra devrim aleyhtarı bulunarak buradaki görevine son verildi.

Fikri faaliyetlerini; Türk Kültür Ocağı, Türk Milliyetçiler Cemiyeti, Milliyetçiler Derneği ve Türkiye Milliyetçiler Derneği’nde sürdürdü. Ancak sosyalist olduğu gerekçesiyle sürekli ağır tehditlere maruz kalması sonucu bu derneklerle ilişkisini kesti. 1967’de Ezel Elverdi, Mehmet Doğan, Davut Özer gibi arkadaşlarıyla Milliyetçi Toplumcu Anadolucular Derneği’ni kurdu.

30’u aşkın kitap ve broşür yazdı. 1939’dan 1975 yılına kadar sayısız makaleye imza attı.

1975’in Nisan ayında hastalandı. Hastalığının teşhisinde güçlük çekildi. Pankreas kanserine yakalandığı ameliyatta belli oldu.

10 Temmuz 1975’te vefat etti. Fatih Camii’nde kılınan namazdan sonra Topkapı’da Kozlu Mezarlığı’na defnedildi.

Nurettin Topçu inanmış bir adamdı. Sosyalistti. İyi bir Müslüman’dı.

Onun gibi kişilik abidesi idealistleri bugün mumla arıyoruz.

Soner Yalçın 

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4076
    • Profili Görüntüle
Ynt: Baş davası ahlak olan bir Müslüman sosyalist: NURETTİN TOPÇU
« Yanıtla #1 : 02 Haziran 2009, 01:59:14 ös »
M. Çetin BAYDAR
cetinbaydar@gmail.com   


Nureddin Topçu ve Fikirleri   
 

 
 
 


1934 YILIDIR. Nurettin topçu Strazburg Üniversitesinde  hazırlayıp kabul ettirdiği doktora tezini "Conformisme et révolte/ İsyan ahlakı"  Paris'te Sorbon Üniversitesi'ne verir.   Sorbon Üniversitesi Felsefe Jürisi tarafından birinci seçilir. Sorbon Üniversitesi tarihinde ki derece yapıp Felsefe Doktorası veren ilk Türk öğrenci Nurettin Topçu olmuştur. Üniversitenin geleneklerine göre en iyi derece alanlar mutlaka ödüllendirilmektedir. İşte başarısı üzerine de yetkili Profesör kendisine sorar:

-Tebrik ediyoruz! Alacağınız ödülün tercih hakkını da size bırakıyoruz.

-Nasıl yani?

-Efendim bir altın saat mi? Amerika veya kuzey Avrupa'ya mavi bir yolculuk mu? Hangisini tercih ederdiniz?

İşte bu haysiyetli ve hassasiyetli insan kendinden emin ve kararlı olarak cevap verir.

-Hiçbiri değil!

-O zaman ne istiyorsunuz?

-Sorbon üniversitesinin giriş ve çıkış kulelerinde yirmi dört saat ay yıldızlı Türk bayrağının dalgalanmasını istiyorum!

-Derhal bu isteğiniz yerine getirilecektir.
 1909 yılında İstanbul'da doğan Nurettin Topçu'nun asıl adı Osman Nuri Topçu'dur. Babası Topçuzade Ahmed Efendi Erzurumlu, annesi Fatma Hanım Kemaliyeli'dir.

Nurettin Topçu'nun ailesi Erzurum'da Topçuzadeler diye tanınır. Dedesi Osman Efendi, Erzurum'un Ruslar tarafından işgali sırasında Türk Ordusu'nda topçuluk yaptığından dolayı bu lakapla anılmaktadır. Nurettin Topçu'nun Babası Ahmed Efendi ailenin tek ferdi olup ticaretle uğraşır. Doğu Anadolu'dan topladığı koyunları İstanbul'a götürerek burada tuttuğu yazıhanede pazarlar. İlk hanımı İstanbul'a yerleştikten sonra vefat eder. İlk hanımından dünyaya gelen iki oğlu Balkan Savaşları'nda şehid düşerler. Ahmed Efendi daha sonra Fatma Hanım'la evlenir. Nurettin Topçu Fatma Hanım'dan dünyaya gelir.

Bezmiâlem Valide Sultan Mektebi'nde başladığı ilk okulu Büyük Reşid Paşa Mektebi'nde tamamlar ve ilk okulu birincilik derecesiyle bitirir. İlkokul yıllarında Nurettin Topçu içine kapalı bir mizaca sahiptir. O yıllarda kitap ve gazete biriktirir. İmla hocası Nafiz Bey'den ömür boyu devam ettireceği Mehmet Akif sevgisini o sıralarda kazanır.

Nurettin Topçu bundan sonra Vefa İdadisi'ne devam eder. İdadi'deki ilk yıllarında babası Ahmed Efendi vefat eder. Vefa İdadisi'nde okuduğu sınıfları da birincilikle geçen Topçu o yıllar içinde felsefeye merak salar. Edip Bey, Celal Ferdi ve Şerafettin Yaltkaya'dan ders alır. Bu şahısların etkisiyle namaza başlar. İdadi tahsilini; İstanbul Lisesi'nde 1927-28 ders yılında edebiyat bölümünü pekiyi derece ile bitirerek tamamlar. Aynı yıl yurt dışı eğitim sınavlarını kazanır ve 1928 yılında Fransa'ya gider. Fransa'da Anadoluculuk akımının öncülerinden olan Remzi Oğuz Arık, Cevdet Perin gibi isimlerle tanışır. Özellikle Remzi Oğuz ile samimi olurlar.

Nurettin Topçu, Paris'de bulunan Bordo Lisesi'nde öğrenim gördüğü sırada ;

1-) İlk olarak burada yazmaya başladığı denemeleri, mensubu olduğu Sosyoloji Cemiyeti'nce  yine orada yayımlanır.

2-) Maurice Blondel ile tanışır ve onunla kişisel düzeyde ilişki kurarak kendisiyle mektuplaşmaya başlar.

3-) Psikoloji üzerine çalışarak psikoloji sertifikası alır.

Nurettin Topçu iki sene sonra Strazburg'a giderek üniversitede felsefe tahsil eder. Ahlak kurallarını tanımlayarak sanat tarihi lisansı yapar. Topçu'nun Fransa'da ortaya koyduğu çalışmalar sırası ile şunlardır.

1. Ruhiyat ve bediiyat (Haziran 1930)

2. Umumî felsefe ve mantık (İkinci teşrin 1932)

3. Muasır sanat tarihi (İkinci teşrin 1932)

4. İçtimaiyat ve ahlâk (Haziran 1933)

5. İlk zaman sanat ve arkeolojisi (1933)
Yaz aylarında İstanbul'a gelip giden Topçu, 1931'de ağabeyi Hayrettin Topçu'yu da yanına alır. Avrupa'daki hayatı, okul, kütüphane ve ev arasında geçmektedir. Hafta sonlarında ise; derneklerin tertip ettiği toplantılara katılır. Bu toplantılarda Samet Ağaoğlu, Ömer Lütfi Barkan, Besim Darkot gibi zatlarda bulunmaktadır. Bu arada meşhur müsteşrik Luis Masignon ile tanışır. Masignon, Adnan Adıvar'dan Türkçe dersi almaktadır. Daha sonra O'na bu dersi Nurettin Topçu vermeye devam eder.

Nurettin Topçu Strazbourg'da tamamladığı doktorasını, 1934 yılında Sorbone Üniversitesi'nde vermiştir. Bu üniversitede doktora yapan ilk Türk de yine kendisi olmuştur. Yunus Emre'den hareketle gerçekleştirdiği doktora tezinin konu başlığı "Zamana Uyuş ve İnsan"dır.

1934 yılında Galatasaray Lisesi'nde felsefe öğretmeni olarak göreve başlar. Bu yıllarda, çocukluğundan beri tesirinde kaldığı, Erzurum Kongresi'nin güçlü isimlerinden Hüseyin Avni Ulaş'ın kızı Fethiye ile evlenir. Galatasaray Lisesi'ndeki öğretmenliği uzun sürmez. Lise müdürü Behçet Bey'in geçmesini istediği altı kişiden bir kısmı kalınca, Ankara'nın tepkisi ani olur ve tayin bahanesi ile İzmir'e gönderilir.

İzmir'de bulunduğu dönemlerde Hareket Dergisi'ni çıkarır. (1936) Dergi İstanbul'da basılmaktadır. O sıralarda eşi Fethiye Hanım'dan ayrılır. Önce Haydar Paşa Lisesi'ne sonra da Vefa Lisesi'ne tayin edilir.

İstanbul'da bulunduğu sırada Celal Hoca ile tanışır. (Celal Öktem, İHL'lerin kuruluşunda önemli rol oynamıştır.) Celal Hoca ile birlikte İHL'lerin açılmasında mesai arkadaşlığı yapar.

Nurettin Topçu, bir süre Edebiyat Fakültesi'nde H. Ziya Ülken'in kürsüsünde eylemsiz Doçentlik yapar. İstanbul Üniversitesi'nde doçentlik payesini aldığı " Sezgiciliğin Değerleri " konulu tezinde Bergson'u incelemiştir.

1960 yılına kadar Robert Koleji'nde tarih okutur.

Fikri faaliyetlerini Türk Kültür Ocağı, Türk Milliyetçiler Cemiyeti ve Türkiye Milliyetçiler Derneği'nde sürdürür. Bu sebeple 1950'lerden itibaren İslamcı ve milliyetçilerin önde gelenlerinden birisi haline gelir.

Nurettin Topçu'nun hayatı boyunca yayınladığı yazılarını üç döneme ayırmak mümkündür:

a-) 1947-1949. Milliyetçiliğin İslami temellerini ortaya koyduğu dönem

b-) 1952-1953. Batılılaşmaya karşı mücadele ederek, değişen sosyal yapının dini-milli temeller üzerine inşa edilmesini belirtip, Kapitalizm ve Komünizmin dışında cemaatçi bir nizamın zaruretini savunduğu dönem.

c-) 1966-1975. Daha önceki fikirlerini kuvvetlendirerek İslam'ın cemaatçi yönünden önemini vurguladığı dönem.

Nurettin Topçu emekli olduktan kısa bir süre sonra rahatsızlanır ve 20 Mayıs 1975'de yapılan ameliyat sonucu kanser olduğu anlaşılır. 10 Temmuz 1975'de vefat eder. 11 Temmuz Cuma günü Fatih Camii'nde kılınan namazın ardından Kozlu kabristanına defnedilir.

Nurettin Topçu'nun Kişiliği:

İçe dönük ve sakin bir mizaca sahiptir. Küçük yaşlardan itibaren kitap ve gazete biriktirme merakı başlamıştır. Süratli konuşan, bunun yanında çok dikkat edilince bazı tikleri fark edilebilen, geniş entelektüel bir alın, iç dünyası harikulade zengin insanlara mahsus ince, derin ve manidar bir çehreye sahiptir. Edebi kendine şiar edinen biridir.

Nazik ve kibar bir insan olmasının yanında, üstün zekası, muhakeme gücü ve hitabetiyle kitleleri tesiri altına alabilen müstesna bir ruha sahiptir. Bunun yanında o büyük düşünür, fikir adamı, idealist bir yazar, güçlü bir ahlakçı, bilge ve filozof bir insandır.

Müsamaha kabul etmez görünen disiplin zihniyetinin arkasında talebesini seven, iç hayatına girebilen bir yöne; daha da önemlisi bir talebe için çok sıkıcı felsefe derslerini sevdirebilen bir yana sahiptir. Mücadeleyi seven biridir. Kendini toplumdan hiçbir zaman soyutlamamıştır.

Nurettin Topçu'da muazzam bir Anadolu sevgisi vardı. Suyundan tutun da, sarp kayalarına kadar Anadolu'nun her şeyine hayrandı. Anadolu'nun tabiatı hakkında yapılan sohbetlere bayılırdı. Mustafa Kutlu O'nun bu özelliği hakkında şöyle demiştir: "Defalarca anlatmama rağmen 'Munzuru anlat bana. Demek ki, beş yüz metre süt gibi beyaz akıyor ha!'" derdi.

Eserleri: Felsefe (Lise 3), Psikoloji (Ruhbilim İsmiyle-Lise 2), Sosyoloji (Toplumbilim İsmiyle-Lise 3), Conformisme et Re'volte, Mehmet Akif, Taşralı (Hikayeler), Garbın İlim Zihniyeti ve Ahlak Görüşü, Şehit, Komünizme Karşı Yeni Düzen, Ahlak Nizamı, Büyük Fetih, Yarınki Türkiye, Varolmak, Varoluş Felsefesi, Bergson, İslam ve İnsan, İradenin Davası, Devlet ve Demokrasi, Kültür ve Medeniyet, Mevlana ve Tasavvuf, Ahlak (Lise 1), Milliyetçiliğimizin Esasları, Çanakkale, Bizim de Diyeceğimiz Var Dostlar.

Hareket Dergisi'ni çıkarttı. Hareket Dergisi dışında Türk Yurdu, Büyük Doğu, Sebilürreşad, Düşünen Adam, Türk Düşüncesi Türk Ruhu, Komünizme Karşı Mücadele, İslam, Bizim Türkiye, Serdengeçti, Asrın Dini Müslümanlık, Şule dergileri ile Yeni istiklal, Havadis, Son Havadis, Akşam, Erzurum Hürsöz gazetelerinde yazıları çıktı.

 KİTAPLARINDA YER ALAN FİKİRLERİNDEN ÖZETLER

1.Türkiye'nin Maarif Dâvası

Gençlik geleceğin tohumudur.

Gençlik imanını ruhuna kazıması ve derinleştirmesi ölçüsünde değerlidir.

Bu kıstaslarla zamanın gençliği eleştirilecek olursa:

1.Gençlik ahlak davasının kahramanı olmak yerine , siyasete malzemedir.

2.Mesuliyetten sürekli kaçmaktadır.

3.Bu sebeple vazife şuuru yoktur.

4.Yaratıcı değil, taklit edicidir.

5.Zaaflarını mukaddes emirler gibi görmektedir.

6.Tılsımlı şefler bulup onlar arkasında böbürlenmektedir.

7.Düşman silahlarını kullandığı için, düşman ruhuna  borçlu kalmaktadır.

MEKTEP

Mektep mabettir.

Öğretmen, bu mektepte ruhuna ilham olunanları  sergiler, öğrenci ise bu  ilhamları tekrarlamayı ders edinir.

Bu ders

1.      Tasavvurlara dairse hayal dünyasını zenginleştirir.

2.     Hüner'e dairse el zanaatı olur

3.     İrade telkin ederse kişide iktidar gücünü artırır

4.     Aşk 'ın dersi ise kalbe ışık olur

BU  MAHİYETTEKİ MEKTEB'İN ADRESİ NEDİR?

1.Aile mekteptir

2.Meslek mekteptir

3.Kitaplık mekteptir

4.Gazete mekteptir

5.Dükkân, tezgâh ofis mekteptir

 
 

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4076
    • Profili Görüntüle
Ynt: Baş davası ahlak olan bir Müslüman sosyalist: NURETTİN TOPÇU
« Yanıtla #2 : 02 Haziran 2009, 02:00:50 ös »
MEKTEP  MUALLİMLE KURULUR  , MEDENİYETLER MUALLİMLERLE  VARLIK BAYRAĞINI YÜKSELTİR

Bu vasıftaki Muallim Portresi Çizilecek Olsa:

Muallim;

1.Mevcut hayatımıza el koyan değil onu inşa eden, seyredenimiz  değil bir rejisör hüviyeti ile  bizi  biçimleyip seyrettirendir.

Balını yemeyip âleme bırakan arı örneğinde muallimi bulursunuz.

2.Tahammülsüzlük ve şikayetin başladığı yerde öğretmenlik biter. Bu yolda  "Her düşmanlık, mutlaka kendimize düşmanlıktır"

Gandi talebelerinde bir hata görürse bunun sebebinin nefsindeki kifayetsizlik olduğunu var sayıp oruç tutuyordu. Peygamberimizin    düşmanca davrananlara beddua etmeyişi, bir gün gelecek bu tür insanların İslam davasının en büyük hizmetkarları olacağını ilahi hidayetle görmesindendi.

3.Muallimlik sevgi işidir, ruh sevgisidir Bu sevgidir ki talebenin dünyasında bir çiçek bahçesi olur kuşatır.

4.Muallim ruh doktorudur.

Ruhların zaaflarından ışık çıkaran sanatkârdır. Sabrın yolunu gösteren, hakikate aşık ruhları inşa için çabalayan, yerde sürünen faziletleri bulaştığı kirlerden temizleyerek insanlara sunan ağır bir işçidir.

5.Muallim hür kişidir

Hür olmak mesuliyeti en ağır bir şekilde hissetmektir..

Bu ilahi itekleyici güç insanları nefsi taleplerinden çevirip mesuliyet durağına götürür. Bu durağın sonrası, nefsin yenilip, Hakk yoluna girmek, yani hürriyete kavuşmaktır.

HÜRRİYET  ANCAK FERDİ KALMAKLA MÜMKÜNDÜR

Hür vatandaş yetiştirmek isteyen, nesilleri sürü haline getirmekten korksun. Her sürü esir sürüsüdür. Ancak fert halinde hür olabiliyoruz. Kültür ve tecrübe ile, duygu ve bilgi ile yüklü olan vicdan, bir Mutlak'tan emir aldığı, Mutlak Varlık tarafından hareket ettirildiği zaman ancak hür olabiliyor.

Hürriyetimizi yok edici düşmanlar, kinlerimiz, korkularımız, fani hesaplarımız ve etrafımızdan gelen sinsi tesirlerdir. Hürriyetini arayan fert, önce bütün bunlardan sıyrılabilmelidir. Her zaman kin ile korku, hakikatten uzaklaştırır. Sefaletimizin idraki nispetinde hür olabiliyoruz. Nelerin esiri olduğunu bilen fert, hangi kuvvetlerin esiri olduğunu idrak eden cemiyet, hürriyetinin eşiğinde demektir, ona pek yaklaşmıştır.  

TAHSİLİN İLK BASAMAKLARINDA METOT

 Mektebe  yeni adım atmış çocuğa hayatta neye değer vermesi aşılanmalıdır.. Bunu sağlamak için öğrenci kafilelerini öğretmenleri alarak sokağa çıkar. Sokakta özellikle dilenciler,  kahvelerde zaman öldürenler, sinema ve stadyumlardan baca dumanı gibi püsküren insan   kitleleri gösterildikten sonra

"Bakınız evlatlar! Bunlar hep vakitlerini ve hayatlarını kendi elleriyle yok edenlerdir." Dendikten sonra ilave edilir "Sakın bunlara benzemeyin"

Bunlar yüce gönüllü insan eğitiminin ilk eksersizlerindendir. Yüce gönül yani izzet-i nefs anlatılırken dilenciler, piyangocular, ayak üstü kumarbazları ve zamanın nice sefih iş sahibi varsa çocuklara gösterilir:

"Bu gösterdiklerimiz, bu halleri ile giderlerse yaratılışın sade insana bağışladığı yüce ruhu, izzet-i nefsi tadamadan ölmeğe mahkûm bedbahtlardır" denir.

İşte tahsilin ilk basamaklarındaki çocuklara bu "Müşahede terbiyesi, yanı sefih hayatın temsilcilerini bizzat tanıma" adını verdiğimiz  metod ile   kültür  edindirilirse ilerde kazanılacak ilim ve ahlakın muazzam binalarının temeli atılmış olur.

 LİSE TAHSİLİ

İnsanın manevi yapısı düzenlenmedikçe onun teknik bilgileri bir şeye yaramıyor. Nitekim yıllardır Avrupa'ya, Amerika'ya binler, on binlerce  talebe gönderildi. Ama memleketin huzur ve selametine bunların ne faydası dokundu?

Bilmeliyiz ki:

Öğrenmek zekanın yapmak ahlakın işidir

 ÜNİVERSİTE TAHSİLİ

Hiçbir otorite tarafından dışarıdan kontrol edilemeyen; muhtariyet imkanını "Derebeylik" manasında kullanan üniversite bu güne kadar ne bir heyet, ne devlet, ne de millet huzurunda mesuliyetlerinin hesabını vermiş değildir.

Hükümdarlar ve tiranlar yetkilerini yüce güçten aldıklarını iddia ederek işledikleri haksızlıkları umursamadıkları gibi üniversite de yeryüzünde kimseye hesap verme keyfiyetini bir an bile duymamışlardır.

Üniversiteler lağvedilip yeniden kurulmalıdır.

 DİN  EĞİTİMİ

Din eğitimi her şeyden önce kalp eğitimidir

Bedenin ruh üzerindeki dini tesirinin ilmi olan fıkıh elbette  muallimlerce tahsil ettirilir.

Ama bu tahsili yaptıranlara din adamlığı payesi vermemek gerekir.

 "Din Adamlığı" diye bir meslek olamaz.

Bir kısım insanların "Din Adamı" diye ayrı bir içtimai sınıf meydana getirmeleri, dinin bir dünya zanaatı haline gelmesine yol açmıştır.

Hepimiz din adamıyız, hep birden Allah yolunda olmamız gerekiyor.

Bu iş zanaatla değil irşatla olur. Zaten din de bir irşat mesleğidir.

Ayrıca bir din dersine ihtiyaç yoktur.

KİTAPLARINDA YER ALAN FİKİRLERİNDEN ÖZETLER

2.Bergson

SEZGİ AHLAKI

Cemiyetin ahlakı aşağı ahlaktır.

Fert cemiyete uyarsa ahlaken yükselemez.

İyi baba, iyi vatandaş kapalı ahlakın insanlarıdır.

Ailesini seven bunu başka ailelerin sevgisine; milletini seven ise başka milletlerin sevgisine karşı çıkarır.

Sevgilerin öbür yaza kin ve düşmanlık üretir.

Halbuki insanlık  mesuliyetini kavramış fert, kimseye karşı düşmanlık taşımayan evrensel bir  ideale dayanır.

Hümanistlerin hepsinin ahlaklı olduğu söylenemez, zira insan severlik hakikat severlik demek değildir.

SEZGİ VE DİN

Dinler statik ve dinamik din olmak üzere iki sınıftır.

Sitenin ve cemiyetin dini statik ve kapalıdır.

İnsanlığın dini ise açıktır. İbrahimi dinler açık ve dinamik dinlerdir

Dinamik dinin bir diğer vechesi MİSTİSİZM'DİR.

Aynı zamanda evrensel ahlakın kaynağı olan mistisizm insan ruhunu tecrübe basamaklarından geçerek zirvelere götürür. Bu yolculuğun adı İslam'da tasavvuf'tur. Bergson'a göre tasavvuf erleri başta olmak üzere mistikler hayatın sırrını ve akıbetimizin muammasını çözecektir.

KİTAPLARINDA YER ALAN FİKİRLERİNDEN ÖZETLER

3.İSLAM VE İNSAN

İnsanın ilk hareketleri nefsinin kıpırdanışlarıdır. Eğer insan ömrü boyunca nefsine ön vererek onun  kumandasında yaşamak isterse hayvani bir hayatın mahkumu olur.

İnsan hazları içinde kördür, sağırdır, sarhoştur bu yüzden kimi sefil, kimi haindir. İnsanın bu zaaflarını görüp onu zalim bir varlık halinde görmek isteyenler, hislerini kırbaçlar, insanı şuursuz bir hale koyar.

Akl edenler bu suikastı görenlerdir.. Önce hayvaniyetten insanlığa hamle başlatırlar. Ardından aklın da kifayet etmediğini fark edip kalbin rehberliğini keşfederler.

Kalp ilahi ilhamın mekânıdır.

İlham eden Allah, ilhama muhatap olan ruhtur.

Ruh hakkın irşadına kavuşunca, onu taşıyan insan da insanlığına kavuşur.

BİLMEK DÜŞÜNMEK

İnsanlığın "  ilim..ilim" diyip övdüğü; bir ambarda eşyanın yığılması gibi bilgileri zihninde üst üstü yığmaktır ki bunun değeri nedir?

Bilgi eğer düşünceye geçmek için bir basamak yapılıyorsa değerlidir.

Çok şey bilip düşünmeyen zeka bir aptal veya hastanın zekası benzeri hastalıklıdır. Allah lafzının manasını düşünmeyen hafızlıklar da böyle bir zekâ afetini beslerler.

Düşünmek hadiseler arasında sebep-sonuç bağını kurmaktır.

Her sebep-sonuç analizi  doğru düşünceye götürmez.

Düşünce yanlışlarından kurtarmanın en önemli yolu tenkittir.

Tenkit, fikirleri eleme, değerlendirme ve onları hakikatin ışığında  didikleyerek ayıklamadır.

Kimi Hafızlar , Kur'anı üç günde bir hatm etmek suretiyle  kalben mutmain olurlar.  Kimi Hafız Efendiler ise Kur'anı    işaret ettiği manaları  kavramak suretiyle yüz yıllarca okumasına rağmen tüketemeyeceğini müdriktirler.

Dolayısıyla Kuran'ı gerçek okuyanlar da onlar olurlar.

DİN ADAMI

Din adamı kime denir.?

Misali peygamber devrinde bulacağız.

Peygamber devrinde din adamına vazife veren bizzat Allah elçisiydi.

Din adamı örneğini de ashapta buluyoruz.

Din adamı bugün de ashabın yaptığını yapacaktır.

KİTAPLARINDA YER ALAN FİKİRLERİNDEN ÖZETLER

4.İSLAM  AHLAKI

Ahlakın ilk ve temel mayası hürmettir

1.Kuran'a hürmet

2.İlme Hürmet

3. Yaratılmışların en şereflisi olan insana hürmet

4.Hayata hürmet

Hürmetin  en yüksek basamağı "Aşk ve Merhamet"tir

Merhamet  basamağına tırmanan ruh, kendini güçlü hisseden  zavallılara  yahut despot güçlere "niçin egoizmlerini yenemiyorlar, onları rablerine karşı aldatan nedir diyerek "  acır.. Zayıfa, fakire, sefile acımak  ise  ancak kötürüm ruhları merhametidir.

Ahlak yolculuğunda Muhabbet durağı Allah'a yaklaşmanın ileri hamlesidir.

"Allah" için seven bir kalbe sahip olan güzel ahlakın bir yıldızı gibi parlar.

"Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim" diyen Allah elçisinin, hem yaratanın hem de ümmetin sevgilisi olmasındaki hikmeti fark etmeliyiz.

Nihayet  insanlığa hizmet durağı..

İnsanın   hürmet ve  muhabbet  duraklarında mayalayıp Allah'ın rızasına nail  olduğu yükseliş, miraç örneği veli ruhlar için de noktalanır.  

Artık insanlar arasına dönüp hizmetten hizmete koşmak gerekir.

"Allah rızası için hizmet" düsturu,  halkın yardımına koşmanın  elden ele dolaşan bayrağıdır.

KİTAPLARINDA YER ALAN FİKİRLERİNDEN ÖZETLER

5.Mevlana ve Tasavvuf (İslam Mistisizmi)

Beynelmilel simaları bulunmayan milletler ebedi olamazlar.  

Bir uluslararası şahsiyet olan Mevlana "Hu-vel bâki" inancının kaçınılmaz bir sonucu olarak Milletine ebedilik isterken tevhid akidesinden sapmamıştır.

Dünya ölçeğinde fikirleri tasvip gören Mevlana hiç şüphesiz akl edilebilir bir tasavvufu tebliğ ediyordu. Bir diğer deyişle Mevlana rasyonalizmi ağır basan bir keyfiyettedir. Şu söylenebilir:

"Akıl bir fenerdir, güneş aşkı temsil eder. Güneş doğunca fenere ihtiyaç kalır mı? İslam'dan sonra yeni peygamberler gelmedi, lakin onun işini tamamlayan mücedditler  geldi. Mevlana onların en büyüklerindendir."

YUNUS

Anadolu ruhunun hakiki sahibi en berrak  vahdet-i vücut düşünürü.

Vecdin gayesi vahdettir. Önümüze serilen çokluk resmi, sadece bir oyundur. Kendini çoklukta gizleyen birliğin oyun.

BLONDEL

Hareket insanla Allahın bir terkibidir..

Ne kadar bayağı olursa olsun hiçbir hareket yoktur ki içinde ilahı varlık bulunmasın.

 

 


 
 
 
 
 
 
 
 

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4076
    • Profili Görüntüle
Ynt: Baş davası ahlak olan bir Müslüman sosyalist: NURETTİN TOPÇU
« Yanıtla #3 : 02 Haziran 2009, 02:01:53 ös »
KİTAPLARINDA YER ALAN FİKİRLERİNDEN ÖZETLER

6.Mehmet Akif

KİTAPLARINDA YER ALAN FİKİRLERİNDEN ÖZETLER

Âkif belki otuz sene bu cemiyetin sefaletini terennüm etti.   Cemaatle hemhâl. Hemdert oldu. Neslimizin ruhunun doktoru o idi. Bedbaht bir nesil, onu, hastalarının başucunda, mezarlıkta, meyhanede, mahalle kahvesinde, hâsılı bütün sefaletlerinin yanında bulmuştu. Sefalet tabloları sıralamakla hünerlerini mi gösteriyordu? Hayır! Bunlar sadece feryatlarının işaretleriydi.

Onun yedi ciltlik Safahat'ı, bir volkanı andıran iç hayatının macerasıdır; ruh dünyasının, cemaatin acılarından başlayıp ilahi denemede nihayetlenen dramıdır; bir kelime ile büyük ruhun romanıdır.

Büyük ruh büyük adam eseriyle hayatını birleştiren adamdır.

Büyük adam kalabalığın içinde olmakla beraber yalnız yaşayandır.

Ve yine büyük adam, devlet ve ikbal mevkilerinden uzak durandır.

Âkif'te Dini İrâde, Milli İrâde 

Dini irade ile milli irade hiçbir kitapta ve hiçbir dimağda görülmemiş şekilde Safahat'ta birleştirilmiştir. O zamana kadar "milliyetçi" denince dine karşı veya yabancı olan kişi; dinci ve Müslüman denince de milliyetçiliği tanımayan insan akla gelirdi. Milliyetçi ırkçı, yani kemikçiydi. Dinci ise, hurafeci ve vatansız varlıktı. Bir hezeyan olan bu safsatadan ruhlarımızı kurtaran  Âkif'tir.

Türk'ün Müslümanlıktan, milliyetçiliğimizin İslam'dan ayrılmayacağını bize öğreten o oldu.

Aynı  şekilde "muhafazakar" kavramını evrensel boyutta  tarif eden de o oldu. Bu  babda şöyle diyordu:

"Muhafazakarlık bir milletin mukaddesatına, cemiyetin iradesi demek olan tarih içinde kazanılmış bütün ruh varlığına sahip olup onu korumak demektir"

Âkif nazarında muhafazakarlık, eski şekillerin tekrarı ve tekamül düşmanlığı olmadığı gibi gerçek inkılapçılık ta Anarşizme doğru ilerlemek değildir. Dolayısıyla gerçek inkılâpçılık muhafazakârlığa zıt bir temayül değil, belki onu ekseriya tamamlayıcı bir prensiptir.

Âkif'in beklediği inkılap, şekil ve madde inkılabı değil ruh ve ahlak dünyamızı  diriltecek  inkılaptı..

Mektep ve muallim yoksa inkılâbı kim yapacaktı? Safahat'ını mektep müfredatı yapan muallim Âkif portresi işte buradadır.

Kendi payına beklediği inkılâp için kollarını sıvamıştır.

Bu inkılâp için Âkif, pek çok öncü isim sıralar. Ama hiç biri ÂSIM kadar zihinlere kazınmaz. Âkif'in hayalinden fişkıran ÂSIM tipi, şairimizin kendi gençliği, bir mânada  idealinin heykelidir.

Âsımın nesli diyordum nesilmiş gerçek

Çiğnetmedi namusunu çiğnetmeyecek

 Bu tespitlerden sonra itiraf edelim ki  Asım ruhunun mirasına sahip bir gençlik yetiştiremedik.. Âsımın nesli başladığı yerde son buldu. Âsım'ın yerine hep siyaset ve muvaffakiyet nimetleri kovalayan, dünya varlığına bağlanmış, kuvvet karşısında zebun yaşayan çelimsiz iradeli, birbirine güvenmeyen bir gençlik cemiyette uç verdi.

Dünyevi menfaatleri ayağının altına alarak Hürriyete kavuşmak isteyen Asım insanın gücü yettiği ölçüde vicdanen hür olacağını biliyordu. Ve yine biliyordu ki

Vicdan hürriyeti insanlar tarafından değil ancak yüce yaratan tarafından lütfedilen bir atıfettir.

Vicdanı hür insan artık Ahlak idealinin kurucu simasıdır. O, bütün haksızlıklar karşısında İsyan eden, ayaklanan kişidir.

Doğduğumdan beridir aşığım istiklâle

Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lâle

Yumuşak başlı isem sanma ki koyunum?

Kesilir, belki,  fakat çekmeye gelmez boyunum.

Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,

Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim.

Adam aldırma da geç git, diyemem, aldırırım

Çiğnerim, çiğnenirim Hakkı tutar kaldırırım.

 

İsyan dinli-dinsiz, bilinmezci bütün insanların silahıdır

Anarşist, benlik adına isyan eder;

Kalenderiler, rintler inanmaz; ama,  maddeye karşı da arzu göstermezler;

Batı'da Nietche Bizde Tevfik Fikret örneği seçkin insan adına isyan edenler de ayrı bir zümredir.

Mümin ruhların isyanı ise  Allah'ın bizde hareketinden beslenir.

7.Ahlak Nizamı

Zenginlerin mallarında fakirlerin hakkı vardır Zariyat(19)

 

Ruh ile madde bir araba sürücüsünü andırır. Madde beden arabası ise ruh onun sürücüsüdür. Bu arabanın atları da maddenin önüne düşen ve bazen onu uçurumlara sürükleyebilen ihtiraslarıdır.

Decartes'in de dediği gibi maddenin ruh üzerindeki hakimiyetten kötülükler, ruhun madde üstündeki tasarruflarından iyilikler hasıl olur.

 

Komünist akideler dünyamızda madde hâkimiyetini kabul ediyor.

Maddeperestlik yalnızca komünizme ait değildir. Kimi demokrasi uygulamaları da komünizmden aşağı kalmaz. Devlet yönetiminde ihtisas ve dürüstlük aramayıp onun yerine çoğunluk iradesi koymakla bu çeşit tatbikatlar demokrasi kılıflı materyalizmdir.

Devrimizde dünyanın görünen dış yüzündeki mutlak hakim olan büyük sermaye, serbest iktisat rejiminin tabii çocuğudur. Büyük sanayi öncesinde emekle emek değişimi olurken, şimdi paranın nerdeyse satın alamayacağı hiçbir değer kalmamıştır. Para babaları emeği de satın alıyorlar.

Kapitalist ideallerin cemiyet sistemi olan demokrasi, alın terinin istismarı esaslıdır. Para saltanatının bir numaralı zümresi Yahudilerdir. Bugün tröst sahibi Yahudi'den cami kapısındaki dilenciye kadar fabrikatör, büyük tüccar, armatör, galeri ve mağaza sahibi, bankacı, nakliyatçı, simsar, mühendis, müteahhit, işletmeci, bar sahibi, şarkıcı, mevlithan, komisyoncu, kuyumcu, kumarcı,  futbolcu, özel okul işleten ve daha birçok serbest teşebbüs sahipleri kazanç yarışmasında başarı sağlayan bugünkü hayatın muzaffer ve gözde kahramanlarıdır. Bunlara bir de doktor ve avukatın insanların hayatı ile ahlakını rehin tutan soygunculuğunu eklemek gerekir.

Para'nın insanlar ve meslekler üzerindeki bu saltanatı ilahi imtihanın bir cilvesidir. Para, insanı nefsine esir eden cehennemi kuvvetlerin en belalısıdır.

Komünizmin de kapitalizmin de cemiyet sistemleri insanın insana tahakkümünü engelleyemiyor.

RUHÇU SOSYALİST CEMİYET NİZAMI

Osmanlı sonrası elimizde kalan topraklar üzerinde üçüncü bir yol olarak RUHÇU SOSYALİST CEMİYET NİZAMI'NI ön görüyoruz. .

Yarın için Anadolu'nun kurtuluş çaresi teklifimiz olan planın üç safhalı uygulanmasından geçmektedir.

Önce sosyalist bir cemiyet düzeni kurulmalıdır.

Sonra halka sistemli ve inanılmış bir "medeni terbiye aşısı" yapılmalıdır.

Nihayet İslam Kültür ve Ahlakı'nın, kaynaklara inmek suretiyle ve gerçek bir din anlayışı halinde canlandırılması, gaye olan selameti getirebilecektir.

Bu yoldaki maksadımız vücudumuzu ruhumuzla birlikte kurtarmaktır.

Mukaddes toprağa kazma vurmaktan usanmayan kolları kalbe bağlayan kuvvet, tarihe, mukaddesata ve hürriyetimizi boğmayan makul ve mutedil bir eşitliğe dayanacak hak sistemidir

Yarınki Anadolu İslam Esaslarına dayanan sosyalist bir ahlak nizamının örneğini verecektir.

KİTAPLARINDA YER ALAN FİKİRLERİNDEN ÖZETLER

8.İradenin davası

İrade kuvvetle istemek, arzu etmektir.

"Var olmak" isteği yaratılanın; "Var etme"  iradesi yaratıcınındır.

İnsanın "Var olma" isteğinin kaynağı Nedir?

Duygular mı?

Duyguların kaynağı tabiat ve cemiyettir.

Eğer "var olma" iradesi duygular üstüne inşa edilen bir süreç olsaydı aynı çağda ve aynı çevrede yaşayan insanların, tornadan çıkmış gibi hayat felsefeleri aynı olurdu.

Bırakın cemiyet fertlerini baba ile oğlun, nine ile torunun  ruh dünyası ayrı ayrı zeminlerde seyreder.

Bunun sebebi iman veya küfür yolundaki derecelerdir.

Gaibe iman, görünmeyene ve bilinmeyene olan imandır. Kim ki gaibe iman ederse  Allah'ın iradesine tabii olur.

Kainatın duyularla idrak edilen bilgilerinden hareketle imana ulaşanlar da yine ilahi iradeye teslim olmuş kişilerdir.

***

Kuran'da elim bir akıbete uğramaktan sakındıran pek çok ayet vardır.

Nurettin Topçu batılı filozofların "insanı olgunlaştıran Istırap Felsefesini" "İslam'ın acı akıbet" kavramına paralel görüyordu.  Acı (elim) akıbete duçar olmamak için müminler nesil çilelere katlanıyorlarsa, ıstırap çekerek olgunlaşmayı şiar edinen batılı ahlakçılar da benzer yolda kemali arıyorlardı.

İnsanlık Kemal'ini tersine çeviren beşeri duygu zevk düşkünlüğüdür.

Allah'ı bırakıp iradesini şeytani telkinlerden alanlar bir de toplumun idaresini ele geçirince milleti zevklerine tapan hayvani bir sürü haline getirirler. Bu haldeki topluma dirilik aşısı vurmak isterseniz "Bak bak fitne çıkarıyor nizamımızı bozuyor, halkı isyana çağırıyor" derler.

Zalimler kendi iktidarlarını sarsacak düşüncelerin kafalar içinde barınmasından değil onların yazılıp çizilmesinden, bu yolla yayılmasından korkarlar..  Eğer bu neşriyat yapılamazsa,  söz yazı ve hürriyetinin bulunmadığı yerde "Herkes düşüncesinde serbesttir" diyen kanunlar koymak abestir.

***

Devlet muayyen topraklar üzerinde hâkimiyetle yaşayan insanların manevi birliğidir. Millet varlığının ruhu demektir. Millet iradesinin görüldüğü yerdir.

"Devlet Allaha doğru yoldur" denilen yerde İslam'ın devleti vardır.

Buna mukabil iradesini ve imkânlarını fertlerin ve zümrelerin zevkleri uğruna harcayan devlet yıkılması gereken devlettir.

***

İSYAN AHLAKI

İsyan, yanı başkaldırma, asilik..

İsyanın tefekkür şümullü manasını bilemeyenler onu bozgunculukla hatta eşkiyalıkla bir tutuyor. .

Oysa isyan, ne benliğimize, ne nefse ait arzulara, ne içtimai gayelere,  bağlı değildir. Bizim isyanımız sonsuzlukta gayesini arayan alemşümul merhamet kaynağından beslenir.

Bütün peygamberlerle ahlak dâhilerinde hayatın kaideleri ile nefsin hesaplarına kulak vermeyen bir coşkunluk görürüz. Hallacı-ı Mansur bu coşku ile "Ben hakikatim" demişti.

Mehmet Akif "Hangi çılgın bana zincir vuracak, şaşarım!" diye kükrüyordu.

Hüseyin Avni "küfrederken dahi vecd duyduğunu" söylüyordu.

Jean-jacques Rousseau, heyecansız, isyansız insan içine ayak basmamıştı.

Bu adamların hepsi asi idiler.

Mevcut dünya değerleri bu gibilerin isyanları ile kuruldu.

Gelecek de böyle olacak


psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4076
    • Profili Görüntüle
Ynt: Baş davası ahlak olan bir Müslüman sosyalist: NURETTİN TOPÇU
« Yanıtla #4 : 19 Mart 2012, 12:03:54 öö »
27 Mart 2011 Pazar akşamı TV5 Ana Haber Bültenindeki söyleşide
"eşcinsellik hakkında"
gündemdeki eşcinsel parti adaylarının varlığını konu alarak konuşma yaptı.

http://www.youtube.com/watch?v=u1iMl9dDm-o&feature=related  tıklayınız


http://www.youtube.com/watch?v=tYzUWd-BFag&feature=related tıklayınız


26/12/2011 tarihli Radikal Gazetesinde sitemiz ve eşcinsel terapiler hakkında
yayınlanan makaleye ulaşmak için tıklayınız

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1073587&Yazar=PINAR_OGUNC&Date=26.12.2011&CategoryID=97#

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4076
    • Profili Görüntüle
Ynt: Baş davası ahlak olan bir Müslüman sosyalist: NURETTİN TOPÇU
« Yanıtla #5 : 19 Mart 2012, 12:12:46 öö »
...