Son İletiler

Sayfa: [1] 2 3 ... 10
1
ONUNCU TERAPİ (DEVAMI 2)

28/03/2024
   
Dikkat edecek olursanız uzun zamandır benden size yönelik bir eleştiri gelmiyor. Aslında kavgam sizinle değil de sizin şahsınızda tüm erkeklerleymiş. Hatta kadınlarla, dünyayla ve  maalesef Cenab-ı Hak ileymiş. Kavga eşitler veya birbirine yakınlar arasında olduğu için Cenab-ı Hak ile olan olumsuz ilişkiye “kavga” değil de “isyan” dersek daha doğru olur. Eşcinsel terapi süreciyle birlikte erkeklerle, kadınlarla, dünyayla ve hatta Cenab-ı Hak ile barışınca size yönelik eleştirilerim sona erdi. Yine burada bir şerh düşmek gerekir ki barışmak fiili birbirine denkler veya yakınlar arasında söz konusu olabildiğinden Cenab-ı Hak ile olan olumlu ilişkiye “itaat” demeliyiz. Öğretim üyesi mizaçlı olduğumun farkındayım ve galiba öğretim üyeliği bir miktar obsesiflik gerektiriyor.
   
Sadece ben değil tüm eşcinseller bağ kurma sorunu yaşıyor ve bağın, bağlılığın olmadığı yerde kavga var. Cinselliğin de bir nevi saldırganlık olduğunu düşünecek olursak cinsel ilişki, eşcinsel erkeğin bağ kuramadığı erkek dünyasına ve dolaysıyla tüm dünyaya saldırma şeklidir. Her kavganın eninde sonunda sona ermesi gerektiğinden bu kavgayı bitirmek isteyen eşcinsel soluğu sizin ofisinizde alıyor.
   
Geçen bayramda içimde her tarafa oklar fırlatan, zehirler saçan bir benlik olduğunu fark ettim. Tüm dünyayı kılıçtan geçirmeye ant içmiş bir katil vardı içimde. Tabii bu okların, kılıçların, zehirlerin ilk hedefi bendim. Önce kendime zarar veriyordum hatta başkalarına zarar vermemek için o kötü benliğin saldırılarını çoğunlukla kendime doğru çeviriyordum. Fark etmeden kendime düşman bir ben büyütmüşüm içimde. Böyle bir benliğin doğuştan geldiğini zannetmiyorum ancak sonradan öğrenmeyle oluşabilir böylesine kötü bir yapı. Bayram namazına gitmek için evden çıkmıştım. Camiye birkaç dakika geciktim. İçimdeki o ses birkaç dakika geciktim diye top atışına tuttu beni. Arabanın bagajından aldığım poşeti açtım ki ne göreyim seccade yerine cübbemi getirmişim. İçimdeki ses yine rahat durmadı. Namaz bitti, camiden eve yürürken cübbeyi camide unuttuğum fark ettim. Geri döndüm mecburen. Cübbeyi aldım, bu sefer de yağmur çiselemeye başladı. “Evden çıkarken havanın kapalı olduğunu gördün de neden şemsiye almadın?” diye beni sıkıştırmaya başladı beni o ses. Bütün bu tecrübelerin sonucunda o sesi dikkate almamam gerektiğini fark ettim. O ses benim aslî bir parçam değildi adeta nefsimdeki bir urdu. Ya ondan kurtulmalı veyahut kurtulamıyorsam onu susturmanın bir yolunu bulmalıydım. Yazılarımı okuyan herkesin tahmin edebileceği gibi aslında o ses benim değil, babamın/babannemin sesiydi. Meseleye psikanalitik bir bakış açısıyla yaklaşacak olursak benim için ölü hükmünde olan babamı içimde yaşatmaya devam etmiştim. Onun eleştirilerine, aşağılamalarına tahammül edemediğim için kendi nezdimde onu daha yaşarken öldürmüş, ölü saymıştım ancak tamamen yok oluşuna da tahammül edemeyeceğim için onu içimde, kendi kontrolümde yaşatmaya devam etmiştim. Otuz yıl maruz kaldığım bu ses nefsime eklemlenmişti. Onu bünyemden söküp atamadım, açıkçası bu yönde bir çabam da olmadı. Ancak artık onun farkındayım. Farkında olmak, mücadele edebilmeyi de beraberinde getiriyor.

05/04/2024
   
Geçenlerde rahmetli Kadir Mısıroğlu’nun bir videosunu izledim. İnsanın mizacına uygun olan işi yapması gerektiğini söylüyordu. “Baktın ki eline taş alsan altına dönüşüyor, ticaretle ilgileneceksin.” diyordu. Bakıyorum da ne iş yaparsam yapayım yolum yazıya çıkıyor. Üniversite okurken hikaye yazardım, hikayelerim beğenilirdi. Terapi sürecine başladım, terapi yazılarım ilgi gördü. Hukuk alanından pek hazzetmeme rağmen önüme sıra dışı bir olay gelince o olayla ilgili dilekçeyi yazarken kendimden geçiyorum. Yargıtay/Danıştay kararları arasında cirit atmak, o kararlar arasında işime yarayanını bulmaya çalışmak, oradaki metinleri birleştirerek kendime ait bir dilekçe inşa etmek... Hepsi beni büyülüyor. Yazmayı eril bir faaliyet olarak görüyorum, yazmak içimdeki eşcinsel eğilimleri de epeyce azaltıyor. Bana ya öğretim üyeliğinin ya da yazarlığın yolları gözüküyor.

08/04/2024
   
Bekleme odasında oturmayı istememek, eşcinsellikle ilgili konularda konuşmamak, bir iki kişi hariç diğer danışanlarla iletişime geçmekten kaçınmak gibi hâller bende birkaç ay önce ortaya çıkmaya başlamıştı. Bu hâllerin iyileşme sürecinin sonuna yaklaşmanın belirtisi olduğunu söylemiştiniz. Forumu dahi okuyamaz olmuştum. Ancak benim sadece danışan kimliğim yoktu aynı zamanda psikolog kimliğim de vardı ve ofisinizin bekleme odası ile forumunuz benim için eşi bulunmaz bir laboratuvardı. Ama yine de psikolog kimliğiyle dahi olsa eşcinsellikle ilgili konulara tahammül edemediğimi fark ettim. Psikologluğum dahi bu konuların ağırlığını kaldıramıyordu. Bu yüzden kurmuş olduğunuz “Terapi” grubundan ayrıldım. Danışanların başka danışanlarla görüşmesini istemediğiniz herkesin malumu. Bu isteğinize iki taraftaki psikopatolojilerin birbirini tetikleyip krize yol açmasını gerekçe olarak gösteriyorsunuz haklı olarak. Geçenlerde bu konu hakkında düşünürken bir gerekçe daha aklıma geldi. Başka danışanlarla konuşmak başlangıçta bize büyüleyici geliyor çünkü o güne dek hiç kimseye bahsedemediğimiz konuları bizimle aynı sorunları yaşayan başka birisiyle konuşma imkanı doğmuş oluyor. Ancak danışanlarla fazla hemhâl olmanın şöyle bir tehlikesi var ki kendimiz gibilerle fazla iletişim kurmak bizi konfor alanına hapsedip tembelleştiriyor. Çünkü danışanla konuşurken o güne dek içinde bulunduğumuz davranış kalıplarından çıkmamız gerekmiyor. Halbuki düzcinsel erkeklerle iletişim kurunca kendimizi geliştirmek zorunda kalıyoruz. O dünyanın kurallarını öğreniyor ve o kurallara göre yaşamaya başlıyoruz. Danışanların terapi sürecindeki sağlıklı gelişimi adına danışan-danışan iletişimini oldukça sınırlı tutmak gerekiyor.

12/04/2024
   
Burayı okuduğunu bildiğim bir danışan bana “Allah neden bu derdi bana verdi?” diye sormuştu. Bu soruyu kendimce cevaplamaya çalışacağım.
   
Öncelikle bu soru benim aklıma daha önce hiç gelmemişti. Yaşadığım eşcinsellik sorunu o kadar gerçek ve somuttu ki hep bu sorunun üstesinden nasıl gelirim diye düşündüm. Sorunu soyut bir zemine kaydırıp soyut bir zeminde tartışmak daha önce hiç aklıma gelmemişti.
   
İnsanın kendisine ve çevresine dair sorularının işlevsel olması oldukça önemlidir. Amiyane tabirle soru bir işe yaramalıdır. Elime lacivert kravatı alıp, “Allah neden lacivert kravatı yaratmış?” diye bir soru sormanın bir anlamı yoktur. Önemli olan o kravatın ne zaman, nerede, hangi gömlekle ve hangi takım elbiseyle takılacağını belirlemektir. İnsanoğlu hayatta cereyan eden olayların büyük çoğunluğunun sebebini bilmemekte ve araştırmamaktadır. Mesela kapı zili bozulan birçok insan bu olayın neden kendi başına geldiğini sorgulamak yerine zili yapabilecek kabiliyette bir usta bulmaya çalışmaktadır. Ezcümle, “Allah bu derdi neden Ahmet’e, Mehmet’e değil de bana verdi?” sorusunu sormanın herhangi bir anlamı yoktur.
   
Yukarıda zikrettiğim soruyu soran kimse Allah’a inanmaktadır ancak başına gelen olayın sebeb-i hikmetini merak etmektedir. İnsan zihninin azami faydayı elde etmeye yönelik çalıştığını hesaba katacak olursak bu soruyu soran kişi bu derdin kendisine verilişinin sebeb-i hikmetini keşfettikten sonra iyileşebileceğine inanıyor olabilir. Halbuki farkındalık/iç görü, her zaman için iyileşmeyi beraberinde getirmez. Psikolojik rahatsızlığının sebebini bilen birçok danışan/hasta yapması gerekenleri yapmadığı için iyileşememektedir. Bilgi her zaman şifayı doğurmamaktadır. Kişi derdin sebebini öğrendikten sonra şifaya kavuşacağına inanıyor olabilir ancak belki de şifaya kavuştuktan sonra derdin sebebini öğrenecektir? Bilen bilir ki ders çalışmak için ilham gelmesini beklerseniz ömür boyu ders çalışamazsınız. Ders çalışmak için masaya oturursanız ders çalışma ilhamı gelir. Önemli olan derdin sebebini keşfetmek değil derdin şifası için çaba harcamaktır. İlacın içeriğini öğrenmek eczacılık fakültesinde okumuyorsanız pek de gerekli değildir. Önemli olan ilacı içmektir. Çok merak ediliyorsa ilacın içeriği iyileştikten sonra öğrenilebilir. Yükseklik korkusu olan birinin uçurumun kenarındayken yapması gereken neden yükseklik korkusuna sahip olduğunu sorgulamak değil uçurumdan aşağı bakmayarak kendisini geriye atmaktır. Tehlikeyi atlattıktan sonra korkusunun sebeplerini araştırabilir.

Karanlık bir odaya konulan insanın o odadan çıkmadan karanlık odaya hapsedilişinin sebebini öğrenmesi pek mümkün gözükmemektedir. Önemli olan o odadan çıkmak için gerekli olan çabayı göstermektir. Odanın dışındayken odaya konuluşunun sebebini öğrenme ihtimali odanın içindeyken odaya konuluşunun sebebini öğrenme ihtimalinden oldukça yüksektir. Tüm bu söylediklerimizi göz önüne alacak olursak, “Allah neden bu derdi bana verdi?” sorusu, obsesif bir zihnin iyileşmenin önüne çektiği bir setten daha fazlası değildir. Çünkü iyileşmek, obsesif zihnin dönüştürülmesiyle mümkündür. Obsesif zihinse dönüşmemek/ yok olmamak için tüm gücüyle direnecek, anlamsız sorularla danışanı meşgul edecektir.

15/04/2024
   
Terapilerle birlikte ne oranda iyileştiğimi sorguluyorum. Size gelmeden önce nefsim ağır yatalak bir hasta gibiydi. Yürüyemiyordum, hareket edemiyordum. Sadece ciğerlerime yüzlerce iğne batıyormuşçasına acı çekerek nefes alabiliyordum. Şimdi maraton koşacak kadar sağlıklıyım diyemem ancak yürüyebiliyorum, ihtiyaçlarımı giderebiliyorum, dayanılamayacak kadar büyük acılar çekmiyorum. Üç yüz metre yürüyüp nefes nefese kalıyorum. Bir banka oturup soluklanıyorum. Gücümü topladıktan sonra tekrardan yola devam ediyorum. Size gelmeden önce ağır bunalımlar yaşıyordum. Şimdilerde bunalım duygusu hüzün duygusuna dönüştü. Bunalımın bir tanımı yok. Eni, boyu, derinliği, bir hacmi yok. Geldiği zaman tüm dünyanı ele geçiriyor. Sebebini tespit edemiyorsun. Nasıl giderileceğini bilmiyorsun. Hüznün bir tanımı, bir hacmi var. Sebebini tespit edebiliyorsun, onunla nasıl baş edilebileceğini biliyorsun. En önemlisi de bunalım gibi seni kötürüm bırakmıyor, onunla birlikte yaşayabiliyorsun. Hatta, “Hüzün ki en çok yakışandır bize” diyor ya şair, belli bir sınırı aşmadığı müddetçe hüznün tatlı bir yanı bile var. Freud, “Terapinin amacı nevrotik üzüntüyü gerçek üzüntüye dönüştürmektir.” diyor. Yani amaç bunalımı hüzne dönüştürmek. Bu açıdan bakıldığında terapi benim için amacına ulaşmış sayılabilir. Terapilerden önce ne yapacağımı da nasıl yapacağımı da bilmiyordum. Şimdi en azından ne yapacağımı biliyorum, nasıl yapacağımı da öğrenmeye çalışıyorum. Mesela daha insan canlısı olmam gerektiğinin farkındayım ancak bunun nasıl olacağı kafamda tam olarak netleşmiş değil veyahut bir kadınla iletişime geçmem gerektiğini biliyorum ancak nasıl iletişime geçeceğim hakkında pek bir fikrim yok.

Bir ara hayal ettiğim mesleği yapamadığım için hüzünleniyordum. Sonra düşündüm ki akranlarım sağlam ayakla koşarken ben aynı maratonu kırık bacakla koşmuştum. Onların içinde eşcinsellik gibi bir karadelik yoktu. Bana, “Canın sıkıldığında neler yaparsın?” diye sorduklarında şaşırırdım çünkü eşcinsellik yüzünden canım hep sıkkın olurdu ve mutlu olduğum anlar nadirdi. Dolayısıyla onlardan daha başarılı sayılmam gerekir. Bir ara evli ve çocuklu olmadığım için üzülüyordum ancak kendi serüvenimi dikkatli bir gözle tekrar inceleyince bu durumun da benim için normal dışı olmadığına karar verdim. Akranlarımın hayat ödevi otuz yaşına dek evlenmek ve çocuk sahibi olmaksa benim de hayat ödevim otuz yaşına dek eşcinsel ilişki yaşamamaktı. Onlar başarmıştı, şükürler olsun ben de başarmıştım.

23/04/2024
   
Geldiğim son noktayı özetleyip onuncu terapi yazısını bitirmek istiyorum.
   
Aylardır iki defa haricinde herhangi bir erkeğe karşı cinsel çekim hissetmedim. Hatta bir defa da diyebiliriz, açıklayayım.
“Terapi” grubunda temiz yüzlü genç erkeklerden hoşlanan bir danışanla atışmıştık. Yaşadığımız gereksiz gerilimden ötürü epeyce rahatsız olmuştum. Birkaç saat sonra teravihe gitmek üzere evden çıktım. Yolda yürürken kılsız tüysüz genç bir arkadaşı görünce zihnimde onun bana pasif olduğu hayali belirdi ve bu hayal yarım saat boyunca zihnimden gitmedi. Fazla endişelenmedim çünkü o danışanla yaşadığımız atışmadan ötürü bu geçici gerilemeyi yaşadığımın farkındaydım ancak oldukça şaşırdım. Danışanların birbirini bu kadar kötü etkileyebileceği aklıma gelmezdi.

İkinci gerilemeyi de hayat düzenimin alt üst olduğu bir dönemde yaşadım. Kendime hiç dikkat etmiyordum. Yemek yapmıyordum, bir aydır evi temizlemiyordum, bulaşıklar lavaboda yığılı hâlde bekliyordu, uyku düzenim alt üst olmuştu... Bir krizin yaşanacağı belliydi. Gece üçte internette dolanırken twitter'da bir eşcinsel pornosuna denk geldim. Sonra yarım saat boyunca kısa pornolar izledim. Ancak bunu neden yaptığımı anlayamıyordum. Yarım saatin ilk on beş dakikasında sertleşmemiştim bile. İzlediklerimden cinsel bir keyif aldığım şüpheliydi. Neyse yarım saat izledikten sonra banyoya girdim ve aklıma erkek değil her zamanki gibi kadın hayali geldi. Banyodan çıktıktan sonra oturup bir süre düşündüm. Elbette endişelenmiştim ancak psikoloji bilgilerimi kullanarak endişemi asgariye indirmeye çalıştım. Bu olay içsel sebeplerden mi kaynaklanmıştı dışsal mı? Genel miydi özel miydi?  Geçici miydi kalıcı mıydı? Eğer bu olayın benden kaynaklandığını, bu olayın bu duruma has değil de her durumda meydana geleceğini, geçici değil de kalıcı olduğunu düşünseydim ertesi gün bilet alıp İstanbul’un yolunu tutardım ama bu şekilde düşünmedim. Yeni taşınmıştım, Ramazan yeni sona ermişti ve sınavlar yeni bitmişti bu yüzden dengemin bozulması normaldi. Her dengem bozulduğunda porno izleyeceğim diye bir şey yoktu nitekim bugüne dek defalarca dengem bozulmuştu ve büyük çoğunluğunda porno izlememiştim. Ve nihayet önceki pasif hayalinde olduğu gibi bu ilgi geçiciydi ve bir güne kalmadan bitecekti. Ertesi gün öğlene dek uyuyup uykumu aldım. Kendimi zorlayarak da olsa hocamın bir sohbetini dinledim. Yapmam gereken zikirleri yaptım -tüm bu fiilleri rutine dönme çabası olarak değerlendirebiliriz. Bulaşıkları yıkadım, evi temizledim, bir haftalık yemeğimi yaptım derken saat akşam dokuzu bulmuştu. Ardından yürüyüşe çıktım. Yürüyüşten sonra telefonla Yavuzla konuştum ve yattım. Çok şükür bugüne dek de bir kriz yaşamadım.

Genel olarak durumumdan bahsedeyim. Mastürbasyonda kadın hayal ediyorum. Günlük hayatta da kadınlar ilgimi çekebiliyor. Sık sık bir eşim olduğu hayalleri kuruyorum. Hatta aşk şarkıları dinlediğimde bir kadına sarıldığım aklıma geliyor. Duygulanıyorum, gözlerim doluyor -hiç alışık olmadığım şeyler. Erkek cinselliği asla yok. Bazen bir erkeğe sarıldığımı hayal edebiliyorum ancak bir kadına sarıldığımı hayal ettiğim anlar daha fazladır. Yolda yürürken erkeklerin dikkatimi çekmesi durumu halen sona ermedi maalesef ancak terapilerden öncesi ile sonrası arasında büyük farklar var. Eskiden birisi dikkatimi çektiğinde aklıma direk cinsellik geliyordu artık cinsellik gelmiyor sadece mahiyetini açıklayamadığım bir ilgi duyuyorum. “Böyle bir durum yaşadığında onunla arkadaş olduğunu, sarıldığını, dizine yattığını hayal et. Duygusal fantezi kur.” tavsiyeniz kısmen işe yarıyor. Terapilerden önce yolda gördüklerimin etkisi birkaç gün devam ederken şimdi genelde birkaç dakika sürüyor. Gergin rumuzlu arkadaşın bir yazısında yer alan bir eski danışanın yorumuna katılıyorum. Özgüven düşünce, başarısızlık artınca, dengeler bozulunca ilgi artıyor. Bu ilgiyi olduğu gibi kabullendim. Bu ilgi var, bu ilgi bir parçam ve kolay kolay da yok olacağa benzemiyor. Allahtan artık hayatımı alt üst edebilecek derecede bir ilgi yok, onu kontrol edebiliyorum. Şu anki halime o kadar şükrediyorum ki... Terapilerden önce akşam cinsellikle yatar, sabah cinsellikle kalkardım. Yaşadığım her anı cinsel gerilimle içinde yaşardım. Çıldırtıcı bir şey değil mi?

İstediğim kadar sosyalleşemiyorum ancak yine de fena sayılmam. Artık erkek sohbetinden daha çok keyif alıyorum. Başka şeyler düşünmeden, aklımın bir köşesinde binlerce değerlendirme yapmadan, sadece anda kalarak arkadaşımın sözlerine odaklanabiliyorum. Sohbetin içinde kendimi kaybedebiliyorum. 

Bir kadınla duygusal bir iletişimim olmadı ancak o günün yaklaştığını ümit ediyorum.

Size beş buçuk ay boyunca on kez terapiye geldim. Önceleri iki haftada bir geliyorken sonraları ayda bir gelmeye başladım. Bugün itibariyle son terapinin üzerinden bir buçuk ay geçti. Yeni bir buhran yaşamadığım veya yeni bir gelişme olmadığı müddetçe tekrar terapiye gelmeyi düşünmüyorum. Temel süreci tamamladığımı düşünüyorum. Bundan sonra terapiye gelirsem de terapi yazılarını “On birinci terapi”, “On ikinci terapi” olarak isimlendirmem çünkü dediğim gibi temel süreç benim için tamamlandı.

Kendimi demir bir kapının önünde bekliyormuş gibi hissediyorum. Kapının önüne dek gelmişim ancak kapı açılmıyor. Israrla bekliyorum, kapının önünden ayrılmıyorum. Bazen kapı aralanıyor. İçeriden göz kamaştırıcı bir ışık süzülüyor, mis gibi kokular sarıyor her yanı. Sonra kapı yine kapanıyor, bir gün tam olarak açılacağı ümidini bende bırakarak...

Bana kattığınız her şey için size teşekkür ederim. İnsan ilişkilerinin önemini, sevginin önemini, duygunun önemini, doğallığı sizden öğrendim. Daha özgüvenli bir insan oldum. Mesleki anlamda geliştim. Sizinle diğer danışanlarla aranızdaki bağ kadar kuvvetli bir bağ kuramadığım için üzülüyorum. Gerçi mizaçlarımız o kadar farklı ki bu kadarına bile mucize denebilir.

Bir daha terapiye gelir miyim bilmem. Bir daha buraya yazar mıyım bilmem.

“Görelim âyîne-i devrân ne sûret gösterir”
2
ONUNCU TERAPİ (DEVAMI)

Özellikle ergen ve genç erkeklere dikkat et, hep sarmaş dolaştırlar. İşte HK’nın "ruhsal döllenme" dediği mesele. Ruhsalını yaşayamayınca cinsel olanını yaşamaya çalışıyoruz ki işte orası korkunç, orası cehennem.

*

Düzcinsel erkeklerle olan bağlılığımı kuvvetlendirmek hususunda en çok derin iletişimin faydasını gördüm. Yani mahremini açmak, korkmadan çekinmeden bana zarar verirler diye düşünmeden erkekçe kendi zayıflıklarından yakın arkadaşlarına bahsedebilmek. Onun zayıflıklarını dinlemek. Konu sınırlamasına pek gitmemek. Onun evlilik sorunlarını da dinlemek. Biraz zorlanarak da olsa ben de evlenince şöyle şöyle yapacağım diyerek kendimi ona denk hale getirmek. Haksızlığa karşı gelmek, reddedilmesi gereken insan ve davranışları reddedebilmek, öfkeni ifade edebilmek...

*

Ben hep dini ortamlarda büyüdüm. Orada da erkekler fiziki olarak yakın olurdu. Kimi birinin dizine yatardı, öbürü diğerinin omzuna elini atardı vs. Türkiye kültüründe de hemcinslerin birbirine fiziken yaklaşması garipsenmiyor. Buna dini bir engel de yok. Bence eşcinsel çocuğun hemcinslerinden uzak durması dışsal değil içsel sebeplerden kaynaklanıyor. Bir kopukluk var orada. Eşcinsel çocuk hemcinsleriyle bağ kuramıyor, kendini onların grubuna ait hissetmiyor. Eşcinsel çocuğun arkadaşlarıyla bağ kuramaması da aslında anne babasıyla bağ kuramamasından kaynaklanıyor. Daha en yakınlarıyla bağ kuramamış ki daha uzaktakilerle bağ kursun... Joseph Nicolosi ilk kitabında eşcinsel erkeğin babasıyla bağ kuramadığı gerçeğine odaklanırken daha sonraki kitabında aslında anneyle de bağ kurulamadığını söylüyor ve meselenin anne tarafına odaklanıyor. Eşcinsel erkeklerin anneleriyle araları fazlasıyla iyi denebilir ancak bu fazla iyilik hâli doğru bağ kurma anlamına gelmiyor. Ona bağ değil bağımlılık demek daha uygun olur. Kendi hikâyemden de şu şekilde örnek verebilirim. 0-5 yaş arasında olduğum dönem, ailemin en kaotik dönemiydi. Sekiz aylıkken ve düşük doğum ağırlığıyla doğuyorum. Beş yaşına dek hastayım, dışarı çıkıp hemcinslerimle oynamam mümkün değil. Beş yılda iki kez taşınıyoruz, üç farklı yerde yaşıyoruz. Babam askere gidiyor, annem hiç sevmediği kaynanasıyla sekiz ay aynı evde yaşamak zorunda kalıyor vs. İstemeden de olsa bir ihmal var ortada, büyük ihtimalle fazla sevgi görmüyorum. Velhasıl eşcinsel çocuğun bağ kurma sorunu, toplum kuralları ve çevre baskısından ziyade aile ihmalinden kaynaklanıyor.

*

Eşcinsel terapi süreci, çocuklukta yaşanılması gerekenleri terapist desteğiyle terapi sürecinde yaşayıp sağlıklı cinsel kimliğe kavuşmaktan ibarettir. Anneye sınır çekilmesi, babayla yakınlaştırma çabaları, hemcinslerle dostluk ilişkisi kurmaya teşvik vs. Hepsi çocuklukta yaşanan ihmali telafi etme çabası.

*
   
İlgi duyduğumuz insanda aradığımız bir şey var. (Erkeksilik, kadınsılık, testosteron vs.) Ondan ona ilgi duyuyoruz. O aradığını cinsellik yoluyla değil de dostluk yoluyla elde etmek insana kendini muhteşem hissettiriyor. Sömürme-sömürülme ilişkisi olmadığı müddetçe, ilgi duyduğumuz sağlıklı insanlarla arkadaş olmalıyız.
   
Düzcinsel erkeğe aşık olmak bunalıma sokmuyor çünkü aradığımız şey onda mevcut. Aradığımızı duygusal yolla elde etmekte hiçbir sakınca yok. Eşcinsele aşık olmak ise bunalıma sokuyor çünkü aradığımız onda da yok. Yok olan varmış gibi davranıyoruz ama bir noktada iş illaki rayından çıkıyor. Hangi oyun sonsuza kadar devam ettirilebilir ki?
   
Sağlıklı düzcinsel bir insanı sevmek rahatsız etmiyor çünkü bizdeki arızaları onun sağlıklı yapısı dengeleyebiliyor. Bizdeki iniş çıkışları, normal dışılıkları hetero erkek kaldırabiliyor. Eşcinsele aşık olunca büyük sorunlar ortaya çıkıyor çünkü iki taraf da sıkıntılı. İki taraftaki sorunlar birbiriyle etkileşerek bambaşka büyük sorunlara yol çıkıyor. Dikenler birbirine sürtünce iki tarafı da kanatıyor.

Velhasıl düzcinsellerle vakit geçirmeli, onlarla arkadaş olmalıyız. İllaki birine aşık olacaksak yine düzcinsele aşık olmalıyız. Zaten tüm bunlar başımıza zamanında hemcinslerimizle kaliteli ilişkiler kuramadığımız için gelmedi mi?

5 yaşından 80 yaşına kadar her yaştan erkek grubunu gözlemliyorum. Hepsi birbiriyle iletişim kuruyor. 5 yaşındakileri görünce 5 yaşındaki, 15 yaşındakileri görünce 15 yaşındaki hallerim aklıma geliyor. Hiç böyle arkadaşlıklar kuramadığım için üzülüyorum. Altı aydır otuz senenin ilişki eksikliğini gidermeye çalışıyorum. Çok zorlanıyorum. Her şeyi zamanında yaşamak en güzeliymiş.

*
   
Gerçek sevgi/aşk nedir?
   
Gerçek sevgi/aşk bence iki tarafın da birbirinin eksiğini tamamladığı değil de birbirini çoğalttığı, birbirinin tamlığına katkı yaptığı sevgidir. Malum iki tane tek kanatlı kuşu birbirine bağlasak bir tane çift kanatlı kuş etmez. Diyelim eşlerden birinde aşırı fedakarlık, öbüründe de ciddi bir sevgi açlığı var. Bir süre idare edebilirler belki ama bir gün elbette tıkanacaklardır. Aralarındaki sevgi, bağımlılık ilişkisine dönüşecektir. O yüzden bence gerçek sevgi, kolu olmayan bir insanın kolunun yerini tutsun diye birini sevmesi değil de kol ihtiyacını protez kol gibi araçlarla karşılayıp, o protez koluyla sevdiği insanın koluna girmesidir. Mesela baskın birisiyle çekinik birisinin beraberliğini anlarım. Ama ilişki gemisini beraber yönetmiyorlarsa, biri kaptan öbürü tayfaysa ortada ciddi bir sorun vardır bence. İlişki köle-efendi ilişkisine dönmüştür. Belli bir ölçüye kadar eksik tamamlama çabası doğal karşılanabilir ve bu çaba her ilişkide mevcuttur. Ama bu çaba belli bir sınırı aştığında sorunlara yol açar. Eşlerden birisinin gemide birinci kaptan, öbürününse ikinci kaptan olmasını anlayabilirim ama birisi kaptan öbürü elleri bağlı esirse burada ciddi bir sorun var demektir.

Eşcinsel ilişkilerde sevgi yok bağımlılık var, şema tetiklemesi var, köle efendi ilişkisi var.

*

Benim en temel sorunum bağ kurma sorunu. Sadece erkeklerle değil kadınlarla, aileyle, dünyaya her şeyle kavgalıyım. Kendimi koruyabilmek için herkesle arama duvarlar örmüşüm. Terapiyle birlikte on duvarın üçü yıkıldı. Diğerlerini de yıkmak için çaba harcıyorum. Terapilerle birlikte daha çok insanla iletişim kurdum ve halihazırda var olan insan ilişkilerim daha doyurucu hale geldi. Mesela yeni taşındığım yerde yaşı bana yakın erkek bir komşum var ve onu çaya davet edeceğim. Eskiden olsa mümkün değil yapamazdım. Arkadaşlığımızın bir iki buluşmadan öte gidemeyeceğini öngörebiliyorum ancak yine de onunla iletişim kurmaya çalışacağım. Velhasıl sosyalleşmek ve duvarlarımı yıkmak için çaba harcıyorum. Etkili de oluyor ama bir günde yıkılmıyor o duvarlar işte, bir günde yapılmadı çünkü. Zaman istiyor iyileşmek.

*

Terapilerden önce tam olarak anlattığınız gibiydi, mükemmel anlatmışsınız. Ancak terapilerden sonra tam bir sağlıklı insan avcısı oldum nerede sağlıklı bir insan görsem hemen iletişim kurmaya çalışıyorum. Bunu şöyle bir örnekle açıklayayım. Şimdiki okuduğum okulda epeyce ilgi duyduğum narsist, yalancı, egoist ve maalesef son derece de çekici bir tip var. Geçen beni telefonla aradı on dakika konuştuk ama gerçekten ona tahammül edemediğimi fark ettim. Ömrümden ömür gitti onunla konuşurken. Gece boyunca onu rüyamda gördüm. O ranzanın üst katında yatıyordu da ben yanağımı okşuyordum. Cinsellik yaşanmadı. Sabah kamyon çarpmış gibi uyandım. Sağlıksız insanlara tahammül edemiyorum artık, sağlıklı insanlarla iletişim kuruyorum. Sağlıksızlar da bana meyletmiyor zaten çok şükür. İlgi duyduğumuz sağlıksızlar yerine başlangıçta fazla ilgi duymadığımız sağlıklılarla iletişim kurmamız gerekiyor. Çekildiğimiz tipler sağlıklılarsa iletişim kurmalıyız, sağlıksız olunca faydalarından çok zararları dokunuyor.

*

Sosyal izolasyon (yalnızlık) ve içedönük olmak hemen hemen tüm psikolojik rahatsızlıklar için risk faktörü. Yalnız veya içedönük insanların hasta olma ihtimali daha yüksek. Tabii psikolojik rahatsızlığa sahip olunca yalnızlaşıyor insan. Yalnız olunca hasta oluyoruz, hasta olunca yalnızlaşıyoruz. Garip bir kısır döngü. Daha çok sosyalleşebilseydim daha ileri bir noktada olurdum eminim. Hele bir de sınav dönemlerinde kimseyle görüşemiyorum, bayağı bunalıyorum. Tek yaşamak da bir ölçüde sıkıntı. Aileden ayrılmak, tek başına ayakta durmak insana ayrı bir özgüven katıyor, ailedeki sorunlu iletişimden kurtulmuş oluyoruz, iyileşme yönünde ilerliyoruz ama onun yerini başka insan ilişkileriyle doldurmak gerekiyor yoksa eve gelince saatlerce soğuk duvarlarla bakışmak hiç hoş değil.

*
   
“Eziklik duygusundan nasıl kurtulurum?” diye soran bir danışana şu cevabı vermiştim:

Eziklik duygusu doğuştan gelmez. Başkaları bize ezik hissettirdiği için ezik hissederiz. O yüzden öncelikle ya bize ezik hissettiren insanlardan uzaklaşmamız gerekir veyahut onları alt edip onları bizi ezemeyecekleri hâle getirmemiz gerekir. Bunun dışında başarılı olduğumuz alanlara yönelebiliriz. Sporla fiziğimizi düzeltebiliriz. Kendi paranı kazanmak apayrı bir özgüven kazandırıyor. Ayrı eve çıkmak, kendi işini kendin görmek, yemeğini yapmak, çamaşırını yıkamak iyi hissettiriyor. Kendimize has bir giyim tarzımız olursa herkes bize değerli insan muamelesi yapacaktır bu da bizim kendimiz hakkındaki fikirlerimizi etkileyecektir. Bulunduğumuz ortamda varlığımızı hissettirmeliyiz. Dinimizi, ideolojimizi, görüşümüzü vs. savunmaktan çekinmemeliyiz. Kim ne der diye düşünmeden öfkemizi muhakkak ifade etmeliyiz. Haksızlık karşında susmamalı, mücadele etmeliyiz. Bizi seven, bize değerli olduğumuzu hissettiren insanlarla iletişim kurmalıyız. Özgüveni ilişki yaşayarak veya porno izleyerek başkasının erkeklik organından veya erkeksi vücudundan elde etmeye çalışmak yerine kendi erkekliğimizi inşa etmeliyiz. Hal, hareket, tavır, tarz vs. her şeyle. Aklıma gelenler şimdilik bunlar.

*

Tüm sorunun kaynağı olduğu için önce babamı psikiyatriste götürmek için çabaladım olmadı. Sonra babama karşı mücadele edebilmesi için annemi psikoloğa götürmeye çalıştım kabul etmedi. En sonunda kendim psikoloğa, HK’ya gittim. Ondan sonra ailemin bana karşı tavırları değişti. Aile dinamikleri kuramı olması lazım bir psikoloji kuramına göre aile bir çarklılar sistemi gibidir ve bir bireyinde meydana gelen değişiklik tüm aileyi etkiler, değiştirir. Kimseyi değiştirme gücümüz yok ama kendimizi değiştirme gücümüz var. Ailemiz değişse biz değişecektik ama olmadı. O zaman biz değişeceğiz ve böylece ailemiz değişecek. Çarkı tersinden döndüreceğiz.

*

Çok fazla müzik dinliyorum ve bundan zarar görüyorum. Durmadan hayal dünyasında yaşamak hiç eril gelmiyor bana. Aslında bulaşık yıkamak bile beni müzikten daha çok rahatlatıyor. En azından bir iş başarmış oluyorum. Ama müzik dinlerken saatlerce hayal dünyasında dönüp duruyorum. Yağmurlu bir günde ellerini cama dayamış halde kulaklığıyla müzik dinlerken hayal kuran bir kızı düşünebiliyorum ama öyle bir erkeği düşünemiyorum. Erkek her zaman bir işin içinde olmalıymış gibime geliyor. Fazla dinleyici olmak, konuşmacı olmamak, fazla müzik dinlemek, fazla hayal kurmak... Bunların hepsi geriletiyor beni. Çünkü hepsi dişil faaliyetler. Kendimizi gerçek hayattan soyutlarsak bu bizi gri bölgeye, bunalım bölgesine götürür ve oradan çıkabilmek için cinsel ilişki veya PMO’ya yöneliriz. Fazla hayal, müzik gibi bizi pasifleştiren tüm faaliyetlerden uzak durmamız lazım. Gerçek hayata daha sıkı tutunursak gri bölgeye girmeyiz, müziğe, hayale, cinsel ilişkiye, PMO’ya yönelmeyiz ve terapi sürecinde gerilemeyiz.

*

Sağlıklı insanlar büyük değişimlere kolayca uyum sağlayabilirken biz sağlayamıyoruz. Maalesef psikolojik olarak hastayız ve psikolojik esnekliğimiz ve dayanıklılığımız bütün psikolojik rahatsızlığı olan insanlar gibi diğer insanlara nazaran daha düşük. Bütün hayat değişikliklerinde darmadağın oluyoruz. Yeni evime taşınalı üç hafta oldu ama hala uyum sağlayamadım, uyum sağlamak için bir hafta yeterli halbuki. Ramazana genellikle Ramazan biterken uyum sağlamış oluyorum. Ama psikolojik esneklik ve dayanıklılığımızı kuvvetlendirmek mecburiyetindeyiz. Çünkü ne savaş bitecek ne sınav bitecek ne imtihan bitecek. İllaki birinden biriyle imtihan olacağız. Tüm bunlarla mücadele ederken aynı zamanda iyileşmek için ne gerekiyorsa yapmak mecburiyetindeyiz çünkü iyileşmek için suların durulmasını bekleyecek olursak sular hiç durulmayacak. İyileşeceğiz ve o durulmayan sularla mücadele etme gücünü kazanacağız inşallah.

15/03/2024
   
Narsist zihninin kendisini korumak için harcadığı çabaya hayran kalmamak elde değil. Bu sabah babamla telefonda konuşuyordum. Bana, kalacağım evde zaten geçici bir süre vakit geçireceğim için evin özelliklerinin çok önemli olduğunu söylüyordu ki daha cümlesini tamamlamadan bu fikrine itiraz ettim. Bu itirazın iki sebebi vardı. Birincisi doğduğum günden bu yana otuz yıldır on altı kez taşınmış olduğum için -bir yerde ortalama olarak iki yıl bile yaşamamışım- taşınmanın iması bile beni delirtmeye yetiyor. İkincisi, beni geçen sene aynı gerekçeyle -geçici bir süre kalacağım gerekçesiyle- o iğrenç eve bir yıl boyunca mahkum etti. Bu iki sebepten cümlesi bitmeden ona itiraz ettim. Daha benim itirazım bitmeden bana katıldığını, bir günlük beyliğin dahi beylik olduğunu, yaşanılan evin özelliklerinin çok önemli olduğunu söyledi! Sırf ona saldırmayayım diye bir anda fikir değiştiriyormuş gibi yapmıştı. Sırf ona saldırmayayım diye beni durdurup kendi kendine saldırmıştı. Bu aralar bu taktiği çok kullanıyor. Hangi taktiği kullanırsa kullansın onu alt etmenin bir yolunu buluyorum. Bulmak zorundayım çünkü o beş yaşındaki bir çocuk, bense onun mürebbisiyim. Baskınlığımı yitirdiğim an tepeme çıkacağını biliyorum. Bir daha aynı taktiği kullanırsa ona, “Tabii bunu bir anlığına değil her zaman savunmak gerekir.” diye cevap vereceğim. Bakalım bu sefer ne yapacak?

23/03/2024
   
Bir hafta önce yeni eve taşındım. Ramazandan ötürü düzenim bozuldu. Uzun zamandır kimseyle oturup konuşamadım. Tüm bu saydıklarım ve başka etkenler bir araya gelince yaklaşık bir hafta önce bunalıma girdim. Hemcinslerime gözümü ayırmazcasına bakıyordum. Cinsellik hissetmiyordum ancak o tatsız hissi saç telimden topuğuma dek yaşıyordum. Her bunalıma girdiğimde yaptıklarımı yaptım. Başa döndüğümü düşündüm, terapinin etkililiğini sorguladım, terapistin yeterliliğini sorguladım, bir daha düzelmeyeceğimi düşündüm... Bunalıma girmiş bir danışanınıza birkaç gün önce, “Sen kuyudan çıkarak büyük bir sorunu halletmişsin. Şimdi ayağın çukura girdi diye karalar bağlama.” diye teselli veren ben onun yaptığının aynısını yapıyordum. Baktım ki olmayacak araştırma görevlisi arkadaşımı aradım. Onunla buluşunca epeyce rahatladım. Eve dönünce o günkü yaşadıklarımı gözden geçirdim. Sadece birilerine gözümü fazla dikmiştim o kadar, niye bu kadar abartmıştım ki? Biz danışanlar terapi sonrası kötü halimizi, terapi sonrası iyi halimizle kıyaslayarak büyük bir hata yapıyoruz. Halbuki terapi öncesi kötü halimizle terapi sonrası kötü halimizi kıyaslamalıyız. Terapilere başlamadan önce bunalıma girince ne yapıyorduk, terapilere başladıktan sonra bunalıma girince ne yapıyoruz? Benim büyük buhranlar yaşadığım zamanlarda pornografi ve mastürbasyon bağımlılığına doğru yaklaştığım oluyordu ancak terapilerden sonra bu hiç olmadı. Kıyaslamayı doğru yapmamız gerekiyor. Yaşadığım buhranı değerlendirmeye devam ediyordum. Aklıma erkek ilgisini öldürücü bir zehir olarak tanımladığım yazım geldi. Erkekle sarılmayı, erkeğe bakmayı, belli sınırlar aşılmadıktan sonra erkeği hayal etmeyi eşcinsellikten saymıyorsunuz ama bu yaşadığım bunalımdan ötürü erkeklerle heteroseksüel erkeklerin yaşadığından daha fazla bir etkileşim yaşamamaya karar verdim. Erkek yerine kadın hayal edecektim. Nasıl ki mastürbasyonda başlarda kendimi zorlayarak kadın hayal etmiştim ve sonrasında erkeğe karşı cinsel ilgim yok olmuştu, bu sefer de duygusal olarak kadın hayal edersem erkeğe karşı duygusal ilgim yok olabilirdi. Kendimi zorlayarak eş olduğumu, baba olduğumu hayal ettim. Bu hayal bana çok iyi geldi. Devamında zihnime akın akın kadın hayalleri hücum etti. Eskiden en fazla birkaç dakikalığına kadın hayali kurabilirdim ancak iki gündür sabah akşam kadın hayaliyle meşgulüm. Kah mutfakta birlikte yemek yaptığımızı kah göl kenarında kamp sandalyelerine yayılıp kahve içtiğimizi kah evde karşılıklı oturup sohbet ettiğimizi hayal ediyorum. Eğer bu hayaller devam edecek olursa bu bunalımdan ilerlemeyle çıkmış olacağım. Eğer bu hayaller devam edecek olursa erkeğe karşı duygusal ilgim de bitmiş olacak. Gerçi siz bana birkaç terapi önce eş olduğumu, baba olduğumu hayal edebileceğimi söylemiştiniz ama bir süre aseksüellikte durmak istediğim için sizi dinlememiştim. (Sizi seviyorum ancak her konuda haklı çıkmanızda beni rahatsız eden bir şey var.) Biz durmak istesek de hayat durmuyor. Fıtri olan, aslolan erkek-kadın ilişkisi olduğu için bünyemiz bizi o noktaya götürmek için olanca gücüyle çalışıyor. Belki de son bunalımın sebebi “kadın”a doğru gitmekte direnmemdi, direnmeseydim bunalıma girmeyecektim. Eninde sonunda fıtri olan gerçekleşti, bunalımdan ancak kadın hayaliyle çıkabildim. Önceleri, “Allah’ım bana saliha bir eş ve hayırlı evlatlar ver!” diye dua edemezdim. Dün akşam teravihten sonra ilk defa içtenlikle bu duayı ettim. Karşıdan bana doğru bir kadın ve bir erkek yürüyorsa ilk olarak kadın dikkatimi çekiyor artık. İnşallah güzel gelişmeler devam eder.

24/03/2024
   
Dün akşam size epeyce benzeyen, deli dolu, çok sevdiğim avukat arkadaşımla telefonda iki saate yakın görüntülü konuştuk. Çok keskin bir görüşü vardır, insanlar hakkında yaptığı yorumlar genelde doğru çıkar. Konuşmamızın sonlarına doğru bana KPSS ile atanıp iş meselesini hallederek çok iyi yaptığımı, terapi sürecinin bana çok iyi geldiğini ancak yaralarımın henüz kabuk bağlamadığını, içimdeki ateşin ufak tefek çıtırtılarını duyduğunu, üç beş ay içerisinde tamamen iyileşeceğimi, evlilik öncesinde terapi sürecinden geçerek çok iyi yaptığımı söyledi. Onun güzel yorumları ve ümit verici tavrı beni mutlu etti.

26/03/2024
   
Epeyce kuytu bir köşemde özgüven eksikliği sorununun mevcut bulunduğunu seziyorum. Sizinle özgüven eksikliği üzerine hemen hiç konuşmadık. Ben de buna ilişkin bir şikayet dile getirmedim. Ancak yine de böyle bir sorun yaşıyorum. Eşcinsellikten mustarip olan herkesin az veya çok özgüven eksikliği yaşadığını düşünüyorum. Bir kadına sahip olabileceğini düşünmek gerçekten kendine güvenmeyi gerektiriyor. Bir kadına sahip olabileceğini düşünen, kendine güvenen erkeklerin aslında pek de büyük meziyetleri yok. Düzcinseller eşcinsellere nazaran çok daha sıradanlar. Ancak eşcinseller, obsesif yapıları ve zekaları yüzünden kendi kusurlarına mikroskopla, meziyetlerine ise buzlu camla bakıyorlar. Yetmiyor; başkalarının kusurlarına buzlu camla, meziyetlerine de mikroskopla bakıyorlar. Kendilerini eksik gördükleri için bir kadını tamamlayabileceklerine ihtimal vermiyorlar aksine bir erkekle tamamlanmaya çalışıyorlar. Karşıdaki erkek de büyük ihtimalle özgüven eksikliğini narsizmi ile gölgelemeye çalışan bir başka yarım adam olunca doyumsuz ilişkiler ortaya çıkıyor. Eşcinsel terapi ile özgüven eksikliği giderilip, obsesif yapılanma asgariye indirilince eşcinsel erkek, erkekten kadına yönelmeye başlıyor.
3
ONUNCU TERAPİ

11/03/2024
   
Bir erkeği görünce heyecanlanabiliyorum ancak devamı gelmiyor, daha ilerisini düşünmüyorum. Bu heyecanlanma hoşuma gidiyor çünkü cinsel isteğe dönüşmüyor, bana zarar vermiyor, o tatsız his oluşmuyor. Beğendiğim erkeğe sahip olmak istemiyorum, onun dış görünüşünü kıskanmıyorum, onu tanrılaştırmıyorum, onu hor görmüyorum. Sadece aradığım erkeksiliği onda görmek beni heyecanlandırıyor o kadar.

12/03/2024
   
Benim terapiye başlama amacım evlenmek veyahut çocuk sahibi olmak değildi. Yaşadığım rahatsız edici cinsel gerilimden ve ağır depresif belirtilerden kurtulmak istiyordum. Terapi benim için için yüzde doksan beş oranında hedefine ulaştı. Hemcinslerime karşı cinsellik hissetmiyorum. Depresif ruh halinden uzak bir şekilde gündelik hayatıma devam edebiliyorum. Gerçi evlenmek ve çocuk sahibi olmak hususunda da bana yardımcı olmaya çalıştınız ancak ben maalesef bu konuda istekli değildim. Gerçi koca ve baba olmanın anahtarlarını da bana verdiniz. Ailemde gerçek bir koca ve baba görmediğim için bu ikisinin hayalini kuramadığımı, sağlıklı erkeklerle vakit geçirdikçe koca ve baba olma hayallerinin zihnimde belireceğini söylediniz.
   
Terapi süreciyle birlikte anladım ki benim eşcinsellik diye bir sorunum yokmuş sadece bağ kurma sorunum varmış. Bağ kurma sorunu kendisini eşcinsellik olarak göstermiş. Okb olarak, sosyal fobi olarak, çoklu kişilik bozukluğu olarak da gösterebilirmiş ancak hem mizacımın hem de çevrenin etkisiyle bağ kurma sorunu eşcinsellik olarak yüzeye çıkmış. Bağ kurma sorunu sebep, eşcinsellik sonuçmuş. Benim yapraklarım soluyormuş ancak asıl sorun köklerimin susuz kalmasıymış. Ben sevgiyle sulanmamışım. Sonraları bu susuzluk haline öyle alışmışım ki bana sunulan sevgi tekliflerini reddetmişim, susuzluğa hapsolmuşum. Sadece erkeklerle değil cinsiyet fark etmeksizin tüm insanlarla bağ kurma sorunu yaşıyorum. Ailemle, arkadaşlarımla, toplumla, terapistle, herkesle... Adanalı eski danışanınızla birkaç gün önce göl kenarında buluştuk. İş aradığını, Türkiye’nin herhangi bir yerine gidebileceğini ancak size yakın bir şehri tercih etmek istediğini söyledi. Kendimi tuhaf hissettim. Süreci tamamlayalı yedi yıl olmuştu, yedi yılda bir kez terapiye gelmişti ancak halen size yakın olmak istiyordu. Sizinle bu kadar kuvvetli bir bağ kuramadığım için üzüldüm. Evet süreç ilerledikçe sizi daha çok sevdim size daha çok yaklaştım ama maalesef onun kadar size yakın değilim halen. Terapi süreciyle birlikte insanlarla aramdaki on duvarın üçü yıkıldı, geriye kalanını da yıkmak benim çabama bakıyor artık.
   
Terapideyken bana, “İyileştik diyebiliyor muyuz?” diye sordunuz. Büyük engellerden kurtulduğumu söyleyebilirim, şimdi daha küçük engellerle uğraşıyorum. İyileştim diyemesem de hasta değilim diyebilirim.
   
Biliyorum gelene neden geldin, gidene neden gittin diye sormazsınız ancak son birkaç terapide sürecin sonuna yaklaştığımızı ima eden sözleriniz oldu. “İyileştik diyebiliyor muyuz?” sözünüz, terapi sürecinin sonuna geldiğimizi ifade ediyordu. Bir sonraki terapi için bilet almadım, muhtemelen son terapiyi gerçekleştirdik. Büyük bir bunalım yaşamazsam veyahut hayatımda büyük bir değişiklik meydana gelmezse bir süre terapiye gelmeyeceğim gibi görünüyor. Konuşulacak her şeyi konuştuk, açılması gereken tüm sandıkları açtık. Birkaç gün önce ya son perdeyi oynadık veyahut ilk perdenin son sahnesini oynadık. 21 Ekim 2023 tarihinde başladığım terapi sürecini 9 Mart 2024 itibariyle tamamlamış bulunuyorum. Size beş buçuk aylık bir süre içerisinde on kez terapiye geldim. İyileşmek için olağanüstü bir çaba harcadım. Çok güzel bir mesafe kat ettik, bana kattığınız her şey için size teşekkür ederim. Sizin ofisinize gelmeden önce ben kendi değerimin farkında değildim. Kalemimin kuvvetli olduğundan, değerlendirme yeteneğine sahip olduğumdan dahi haberim yoktu. Siz ve danışan kardeşlerim yazılarımı ve fikirlerimi takdir ederek beni epeyce duygulandırdınız ve cesaretlendirdiniz. Sıradanmışım gibi yaşamak beni çok yoruyordu. Farklı yönlerimi ne ailem ne de çevrem fark ediyordu. “Bir dürr-i yetimem ki görmedi beni umman” dediği gibi Yunus’un, kayıp bir inciydim ve içinde bulunduğum deniz dahi benim farkımda değildi. Farklı yönlerimi gizleyerek yaşamak zorundaydım çünkü kendimi açtığım an kıskanılıyor, garipseniyor ve susturulmaya çalışılıyordum. Siz ve danışan kardeşlerim beni susturmadınız, yeteneklerime haset etmediniz aksine beni teşvik ve takdir ettiniz. Hatta zehirli oklarıma hiç ses çıkarmadan göğüs gerdiniz.  Size ve kardeşlerime minnettarım.

Benim reçetem belli: Hemcinslerimle sosyalleşeceğim, insanlarla bağ kuracağım ve bağ kurdukça iyileşeceğim. Bağ kurmazsam, yalnız kalırsam da maalesef gerileyeceğim. Şu an bulunduğum konum itibariyle erkeklere karşı cinsel ilgi hissetmiyorum, duygusal ilgi hissediyorum. Sadece onlarla konuşmak ve bolca vakit geçirmek istiyorum. Kadınlara karşı ise hem duygusal hem cinsel ilgim var. Eşcinselliğin bir ölçütü olarak evde tek başınayken aklına eşcinsel hayaller gelip gelmemesini söyleyebiliriz belki. Benim aklıma gelmiyor çok şükür. Geçenlerde rüyamda bir kulübe gittiğimi ve orada yüksek bir masanın önünde öylece dikildiğimi gördüm. Masama bir kız geliyor, sevgilim olup olmadığını soruyordu. Ben de olmadığını söylüyordum. Söz ve davranışlarıyla beni kendisine çekmeye çalışıyordu. Onunla birlikte olmak için istek duyuyordum ancak psikolojik olarak sağlıklı bir insan olmadığını düşündüğüm için onu reddediyordum.
   
Terapideyken size babamın ev teklifini reddettiğimi söylediğimde bana başka ihtimallerden bahsettiniz. Hem ev teklifini kabul edip hem de ona ezilmeyeceğim bir yol bulup bulamayacağımı sordunuz. Onun bilinçdışında bana karşı bir nefret var. Bana karşı hissettiği tek duygu nefret dersem haksızlık etmiş olurum ancak bana karşı hissettiği duygulardan birisi de nefret. Üniversite dönemim öncesinde yeterince erkeksi ve saldırgan olmadığım için benden nefret ediyordu, şimdi ise fazla saldırgan olup onun bileğini büktüğüm için benden nefret ediyor. Kendi öz oğlundan nefret etmeyi kendisine yakıştıramayacağı için bu nefretini bastırıyor. Hatta nefretini bastırabilmek için bana bugüne dek hiç olmadığı kadar iyi ve kibar davranıyor. Bastırdığı nefret yok olmuyor, benim hakkımda verdiği kararlarda kendisini gösteriyor. Bilinçdışında benden nefret ettiği için benim hakkımda hep en isabetsiz kararları veriyor. Bu yüzden kendimle ilgili hiçbir meseleye onu dahil etmek istemiyorum. O benim denklemimi bozuyor. Onu denklemden çıkarınca hayatım yoluna girdi. Geçen sene bu vakitlerde benim için uygun gördüğü o berbat evde bir sene boyunca yaşadım. Şimdi benim için satılık ev bulsa yine aynısını yaşayacağız. Ben bu sahneyi otuz yıldır defalarca izledim, bir defa daha izlemeye artık tahammülüm kalmadı. Benden nefret etmesini hiçbir şekilde üzerime alınmıyorum çünkü bana soracak olursanız o herkesten nefret ediyor. Kendinden güçlülerden daha güçlü oldukları için, kendinden güçsüzlerden daha güçsüz oldukları için nefret ediyor. O da benim gibi bağ kurmayı bilmiyor. Psikoterapi kuramları dersinde psikodramanın kurucusu Moreno’nun görüşlerini işliyorduk. Moreno’ya göre sağlıklı olmanın üç şartı mevcut bulunuyor: 1- Spontanelik (kendiliğindenlik) 2- Yaratıcılık 3- Eylem. Bizim gibi nevrotik insanlar spontane değiller, her hareketimizi kendimiz ayarlıyoruz. Otomatik değiliz de manuel'iz adeta. “Mış gibi” yaşıyoruz. Sağlıklıymışız gibi, heteroseksüelmişiz gibi, hiçbir sorunumuz yokmuş gibi... Ancak bu “mış gibi” yaşamak belli bir süre sonra çeşitli sorunlara yol açıyor. O şişmeye, o yapmacıklığa dayanamıyoruz ve kimimiz cinselliğe, kimimiz mastürbasyona yöneliyor. Babamın spontane olmadığını düşünüyorum. Hal ve hareketleri gözümün önüne geliyor da gülümsemesinden adım atışına dek tüm tavırları yapmacıktır. Bağ kurma sorunu ve spontane olmama hali maalesef olduğu gibi ondan bana geçmiş. Annemin babamın dikenlerinden etkilenmemek için kendini donuklaştırıp betona çevirmesi de sorunuma tuz biber olmuş. Buhran dönemlerinde yapaylığı iliklerime dek hissediyorum. Buhran zamanlarında içimden geldiği için değil yürümüş olmak için yürüyor, yazmış olmak için yazıyor, çalışmış olmak için çalışıyorum. “Yapmacık da olsa hareket etmek, hiç hareket etmemekten iyidir.” diye düşündüğüm için zorlanarak da olsa gündelik hayatıma devam ediyorum.

14/03/2024
   
“Terapi” vatsap grubuna yazdığım bazı mesajları bazı ufak değişliklerle buraya aktarmanın uygun olacağını düşündüm. İnşallah faydalı olur.

*
   
Hepimizin farklı farklı hikayeleri var ama ortak birçok nokta var. Biz birilerinin fiziksel veya psikolojik olarak tacizine, tecavüzüne maruz kalmışız. Erkekliğimiz yara almış. Ergenliğe girince zihnimizde şu düşünce beliyor: “İnsan düştüğü yerden kalkar. Ben cinsellikten düştüm, cinsellikten ayağa kalkacağım.” Böyle düşününce porno, mastürbasyon ve cinsel ilişki çukurunun içine düşüyoruz. Halbuki bu düşünce doğru değil. Aslında biz duygudan düştüğümüz için bizim duygudan ayağa kalkmamız gerekiyor. Çünkü tacize uğrayınca, “Ben yeterince erkek olmadığım için tacize uğradım.” diye düşündük. Önce düşünceden kaybettik, cinsellik ardından geldi. O yüzden terapi sürecinde önce duygu ve düşünceden tamir olacağız, davranış (cinsellik) ardından gelecek.

*

Erkek düşünmek erkeği sömürüyor. Erkek düşünmek erkeği zenginleştirmiyor. Erkek doğurgan değil, erkek ile erkek ilişkisinin bir sonraki aşaması yok, ilerleme yok, ilerlemenin olmadığı yerde gerileme var. ("Duran devrilir.", "Uçmayı bırakan düşer.", "Yüzmeyi bırakan boğulur." kuralı) Erkekle çatışıyorsun, erkekle savaşıyorsun, kılıçlar çarpışıyor. Erkek kara delik gibi. Kendine doğru çekiyor ama var kılmak için değil yok etmek için çekiyor.
Şunu da eklemek isterim ki; erotik sınıra (penis, oral, anal, öpüşme) ulaşmadan erkekle iletişim kurmak, yeri başka hiçbir şeyle doldurulamayacak kadar önemli bir besin, gıda ve şifa kaynağıyken erotik sınır geçildiğinde o faydalı ilaç, öldürücü bir zehre dönüşüyor.
Mutasavvıflar, "Nisan yağmuru yılanın ağzına düşerse zehre, istiridyenin içine düşerse inciye dönüşür." der. Erkek iletişiminin neye dönüşeceği de iletişime geçecek erkeğin tavrına bağlı olarak değişiyor.

*
   
Beğendiği düzcinsel bir erkekle arkadaş olmak isteyen ancak eşcinsel olduğunu söyleyip söylememek konusunda kararsız kalan bir arkadaşa şunları yazmıştım:
   
Kendinizi açmanız yine bir ayrışmaya sebep olabilir. Zaten bu sorun çocukluktan itibaren hemcinslerden ayrışmaktan kaynaklanmıyor mu? Kendinizi açarsanız o düzcinsel erkek, siz eşcinsel erkek olarak konuşacaksınız ve bir ayrışma olacak. Halbuki orada iki erkek olarak konuşmalısınız, başka farklılıkları dikkate almadan. Bir de kendinizi açtınız diyelim sizi olumsuz karşılarsa hayal kırıklığına uğrarsınız. Olumlu karşılaşırsa da belki acıyacak belki anlamsız bir sempati gösterecek belki konuşma hep bu konular üzerinden gidecek... İletişimi olumsuz etkileyebilecek türlü türlü ihtimaller... Velhasıl naçizane fikrim iki erkek olarak konuşmak yeterli, başka ayrışmalara gidilmemeli.
   
Bir de kendinizi bir şeyler gizliyormuş gibi de hissetmeyin. Kimse kimseye kendini tamamen açmıyor. Onun da size göstermediği birçok yönü var. Eşcinselliği söylememek, samimiyete engel değil.

*
   
Herkese merhaba, önemli gördüğüm bir husustan bahsetmek istiyorum. Terapi sürecindeki gerileme dönemlerinde yanlış bir kıyas yapıyoruz gibime geliyor. Süreç boyunca belli mesafeler kat ediyoruz, iyileşme belirtileri gösteriyoruz. Ancak bunalıma girip gerileme yaşadığımız an sanki hiç ilerleme göstermemiş, en başa dönmüşüz gibi hissediyoruz. Bence bunun temel sebebi terapi sürecindeki iyi halimizle yine terapi sürecindeki kötü halimizi kıyaslamamızdır. Halbuki terapi sürecine başlamadan önceki kötü halimizle terapi sürecine başladıktan sonraki kötü halimizi kıyaslamamız gerekiyor. Terapi sürecine başlamadan önceki bunalım zamanlarında cinsel ilişkiye giren birisinin terapi sürecindeki buhran zamanında porno ve mastürbasyonla yetinmesi aslında büyük bir ilerleme değil midir? Ama bunalım yaşayan kişiye soracak olsak porno ve mastürbasyona tekrar başladığı için en başa döndüğünü söyleyecektir. Velhasıl kıyaslamayı doğru yapmamız gerekiyor. Terapi sürecine başlamadan önceki kötü halimizle terapi sürecine başladıktan sonraki kötü halimizi kıyaslamamız gerekiyor.

*
   
Eşcinsellerin neden kendi gibi olamadığını, yapmacık davrandığını soran bir arkadaşa şu cevabı vermiştim:

Bence bunun birkaç sebebi var:

1- Sağlıklı insanlar spontanedir, kendiliğindendir, doğaldır. Halbuki nevrotik, psikolojik rahatsızlığı olan insanlar doğal değildir. Her hareketini içinden kendine komut vererek yapar. Bizde de maalesef bu hal var. Otomatik değil de manuel'iz.

2- Özgüven eksikliği diyen arkadaşıma katılıyorum. Heteroseksüel erkekler özgüvenli bir şekilde kendini ifade edebiliyor hatta kendi kendileriyle bile dalga geçebiliyorlar ama eşcinsel erkeklerde tuhaf bir tutukluk var. Eşcinsel erkekler daha çok çekingen davranıyor, aman ne derler diye düşünerek davranıyor. Bu düşünceyi atmak gerekiyor.

3- Eşcinsel erkekler iyi çocuk rolünü oynamayı seviyor. Aynı çocukluklarında yaptıkları gibi. Diğer erkekler üstü başı çamur içinde eve gelip annelerinden azar işitirken eşcinsel çocuklar mutfak penceresi önünde uslu uslu oturup annelerinden aferin alıyorlardı. Bu iyi çocuk hali büyüyünce de devam ediyor, bunu aşmak lazım. Diğer erkekler gibi laf sokmak, kendinle ve diğerleriyle dalga geçmek, kendi sorunlarını çekinmeden açarak yapay olmayan derin iletişime geçmek gerekiyor. Yani doğal olmak için kendimizi zorlamamız gerekiyor ironik bir şekilde.

Üç maddeyi tekrar okudum, üçü de birbirinin aynısı gibi geldi.

*

Tamamen silinmemek veya insanları tamamen köle etmemek şartıyla düzcinsel erkekler arasında olan hiyerarşiden herkes memnun çünkü o hiyerarşi herkesin mizacına göre şekilleniyor. Çekinik olan baskın olanın liderliğinde rahat ediyor veyahut bir yerde çekinik olan başka yerde baskın, bir yerde baskın olan başka yerde çekinik olabiliyor.

Eşcinsel erkek kendini bu hiyerarşinin dışında konumlandırıyor. Kök olmayı da gövde olmayı da yaprak olmayı da kabul etmiyor. Canlı olmayı kabul etmiyor. Canlı olmayınca taş oluyor, toprak oluyor, cansız oluyor. Gri bölge yani bunalım bölgesi tam olarak cansızlık bölgesi, ölüm bölgesi. O hiyerarşiye katılmayınca canlı olamıyoruz, erkek olamıyoruz. Mutfak penceresi önünde oturup, sokakta futbol oynayan erkek çocuklarını izleyen, anasına bağımlı, uysal çocuk olarak kalmaya mahkum oluyoruz.

HK bana bir erkekle çok yakın bir duygusal ilişkim olması gerektiğini söylediğinde epeyce şaşırmıştım. Nasıl yani, sekiz yıl yurtta kalmıştım ben, yüzlerce arkadaşım olmuştu, bunu bugüne dek başaramamış mıydım? Neyse dedim hocayı dinleyelim bakalım. Mersin’e, bir arkadaşımı ziyarete gittim. Bir kafeye oturup sohbet ettik. Daha önce bahsetmediğim konulardan bahsettim ona, kendimi açtım. O da bana kendini açtı. İkimiz de birbirimizle daha önce kurmadığımız derinlikte bir iletişim kurduk. O günden sonra erkek cinselliği bitti benim için. Sonraki terapide HK, "Yüzde seksen iyileştin." dedi. Velhasıl ne yapıp edip o sistemin içine girmemiz gerekiyor. Sistem dışı kalmak demek ölmek demek.

*
   
Bende üç halde erkeğe karşı çekim meydana geliyor.

1- Sosyalleşemediğimde, yalnız kaldığımda.

2- Başarısızlık yaşadığımda.

3- Düzenim bozulduğunda, yeni bir hayat düzenine geçtiğimde. Ör: Taşınma, ramazan, iş değiştirme vs.

*

Çalıştığım kurumda kadınlar bitmez tükenmez bir iletişim halindedir. Çay içerler, kahve içerler, evlilik konuşurlar, doğum konuşurlar, konuşurlar da konuşurlar... Kadınların birbirine olan ihtiyacı erkeklerin birbirine olan ihtiyacından daha fazla sanki. Hele bir de ölüm, evlilik, doğum gibi büyük bir olay yaşanmayagörsün... Hepsi toplanır, büyük bir toplantı yaparlar ve saatlerce konuşurlar. Çalıştığım odada bugün biri kırk, biri otuz beş, biri yirmi beş yaşında olmak üzere üç kadın konuşuyordu. Konu daha çok evlilik gibiydi ve bekar olan yirmi beş yaşındakini ilgilendiren pek bir şey yoktu ama o kız konuşulanları hipnotize olmuş gibi dinliyordu. Adeta o büyük kadınlardan kadınlık öğreniyordu. Orada eşcinsel bir kadın olsaydı direk kendini soyutlar, hiçbir konuşmaya katılmazdı herhalde. Bir de kurumda iki tane evlenmemiş kadın var. Nedense onların kadınlığı eksik geliyor bana, diğer kadınlarla çok yüzeysel iletişim kuruyorlar, derine inmiyorlar, diğer kadınlarla konuşurken kendilerini kaybetmiyorlar. Kadınlıkları eksik kalmış da ondan evlenememişler gibime geliyor. Diğer kadınlara nazaran çok daha cansız ve donuklar. Kendi cinsiyetinin cinsiyet rollerini benimseyememiş insanlar ister eşcinsel olsun, ister düzcinsel daha donuk ve yavan oluyor.

Kendi hikayemden de bahsedeyim. Annesinin başörtüsünü takan, eteğini giyen bir erkek çocuğuydum ben. Ama sonra taşraya taşındık. Daha eril bir ortam vardı orada. Sonra sekiz yıl erkek yurdunda kaldım. Hemcinslerime karşı ne kadar duvar örsem de bana bir şeyler geçmiş olmalı ki bekleme odasındayken diğer danışanlar hal ve hareketlerimin erkeksi olduğunu söylüyorlardı. Şu an hemen hemen tüm erkek konularını konuşabilirim. Para, araba, tamirat, din, siyaset... Halen zorlandığım oluyor ama zorlukların üzerine gitmemiz gerekiyor.
Velhasıl hocam erkeklik erkeklerden, kadınlık kadınlardan öğreniliyor. Kadın gibi olmak istiyorsan zorlansan da canın yansa da saatlerce, günlerce, yıllarca kadın ortamlarında bulunman lazım, büyük bir sabır göstererek... Başka bir çözümü yok gibime geliyor.

*

Bizim kurumdaki evlenememiş kadınlar, başka kadınlarla konuşurken kendilerini kaybetmiyorlar. Gözlemci gibiler adeta. Oyunu oynamıyorlar sanki, sadece izliyorlar. Oyuncu değil izleyiciler. İşte o izleyicilikten oyunculuğa geçince çok şey değişiyor. Sahne benim sahnem, ışıklar beni gösteriyor, oyuncu benim demek çok önemli. Yoksa kendini soyutlayınca olmuyor. İzleyicilik gerekli ama yeterli değil. İstediğimiz kadar matkap kullananları izleyelim, kendimiz kullanmadıkça öğrenemeyiz.
4
29 .seans

İşyerimdeki patron kadın hocam Eda ve benimle eş kıdem çalışma arkadaşım Rabia arasında sorun yaşadım, kriz çıktı. Bu sorun bir hafta kadar sürdü. Geceleri düşünmekten uyuyamadım. Birkaç gün antidepresan yine kullanmaya başladım. HK ile bu sorun,kriz hakkında detaylıca analizlerde bulunduk.  Krizlerde nasıl davranıyorum?, Bilinç düzeyinde, bilinçaltımda nasıl çözümler üretiyorum? Yaşadığım iki sorun vardı:

1.- Eda hoca bana yeni gelen stajyerlere ders anlatmamı ve sonrasında kendisini bilgilendirmemi istedi. Bende stajyerlere ders anlattım sonrasında da hocayı direkt aramayı lüzumlu görmedim ve dolaylı olarak stajyerlere ''siz söylersiniz hocaya anlattığımı'' dedim. Sonrasında onlardan  biri de işgüzarlık edip dersi eksik anlattığımı söylemiş. Hoca da sonrasında beni arayıp ''stajyerler böyle söylüyor eksik anlatmışsın. Tam anlattıysan da beni ara bilgilendir demiştim beni niye aramadın? diye fırça çekti. Bende ''tam anlattım hocam kusura bakmayın bir dahakine ararım  özür dilerim'' deyip kapattım.

2.- Ertesi hafta bir gün hastalandım rapor aldım. Hocaya durumumu söyledim. O da tamamdır çalışma arkadaşın Rabia nöbetçiydi onu da arayıp söyle eğer problem olacaksa da kendi aranızda anlaşıp çözün dedi. Bende aramayı gerekli görmedim ve ortak whatsapp grubumuza mesaj attım. Rabia da zaten mesaja negatif birşey yazmadı. Sonrasında hocayla denk gelmişler ve hoca rabiaya ''Ali seni aradı mı sorunu çözdünüz mü?'' demiş. O da ''evet çözdük mesaj attı ama aramadı'' demiş.

Sonrasında hoca benim sorumsuz olduğuma kanaat getirmiş olacakki bu iki meselede bilgilendirmediğimden, dediğini yapmadığımdan dolayı bana birkaç fazladan iş yükü ceza olarak verdi. Bende wp grubuna ''ceza vermek için çok büyük meselelermiş gerçekten'' diye tepki mesajı attım. Sonrasında bu meseleyi bir hafta boyunca diğer çalışma arkadaşlarımla ballandıra ballandıra konuştuk. Benim mağdur edildiğimi, bana haksızlık edildiğini söylediler. Şakalar, espriler yaptık böylece mesele hakkındaki gerilimimi de dedikodu yaparak bir şekilde boşattım. Hoca ve diğer çalışma arkadaşımın dedikodusunu yaptık. Rabia ile bu meseleyi konuşmadım onun yerine karşılıklı birbirimize soğuk davrandık. Ben stajyerlere ceza verdim ''sizin yüzünüzden hoca ile böyle oldum'' diye yani bir nevi hocanın kararını da protesto etmiş oldum, pasif agresif davrandım.  Geceleri uyuyamadım, hoca ile karşılaşırsam nasıl tepki göstericem, şöyle bağırıcam, kavga edicem, ortalığı yakıp yıkıcam. Yine rabia ile bu mevzu açılırsa ''beni niye idare etmedin hocaya ispiyonlar gibi konuştun'' diye onu azarlayıp bağırıcam falan filan...

Bu meselede bilinçli veya biliçaltımda yanlış yaptığımı bildiğim birkaç şey var.

1- Ben niye hocayı veya arkadaşımı telefonla aramıyorum? Aslında çok basit birşey. Arayıp söylesem mesele kalmayacak.
2- Bu sorun çıktığında hemen ertesi gün hoca ile konuşssam, ''stajyerler size yanlış aktarmış, ve raporlu olduğumda hastaydım rabiayı aramayı düşünemedim'' açıklama yapsam hoca büyük ihtimal bana hak verecek ve mesele kalmayacak. Fakat ben hoca ile konuşmaya cesaret edemiyorum veya konuşmayı tercih etmiyorum onun yerine ne kadar mağdur edildiğimi, haksızlığa uğradığımı işyerindeki diğer arkadaşlarımla ballandıra balandıra konuşmayı tercih ediyorum. Yine meseleyi rabia ile konuşmayı tercih etmiyorum veya cesaret edemiyorum. ''Beni niye hocaya karşı idare etmedin birbirimizi idare etmiyor muyuz normalde?'' desem içimde bu meseleyi büyütmeyeceğim ama yine söylemeyip öbür arkadaşlarımla dedikodusunu yapmayı tercih ediyorum.

HK ile bu meseleyi detaylıca konuştuğumuzda aslında bu sorunu sorun haline getiren benim. Burda bir yapı, mekanizma var. Neden aramıyorum?. Aramayarak bir sorun meydana getiriyorum. Sonrasında da suçlu oluyorum. Bunun kökeninde de annem var. Beni hep suçladı sonra bu kalıbı aldım ve özellikle  insan ilişkilerimde, otorite karşısında kendimi bir şekilde suçlu çıkartıyorum veya  suçlu çıkartacak süreci başlatıyorum. Sonra da ceza alıp; ben yanlış anlaşıldım, haksızlığa uğradım falan filan diyorum. Oradan da mağduriyet tatminini oluşturuyorum. Hiç itiraz etmiyorum, isyan etmiyorum, sindiriliyorum, suçu kabulleniyorum tıpkı annem karşısında olduğu gibi. Otorite karşısında hep çocuğum ve ilişkilerde de bir şekilde mağdur çocuk rolüne girmeye çalışıyorum bilinçaltımda. Bu zamana kadar hiç risk almadım başımı belaya sokmadım. Bir erkeğin çocukken sokağa çıkması aslında ne demek ? başını belaya sokması risk alabilmesi demek. Bu süreç 7 yaşında başlar fakat bende hiç başlamamış.

Çözüm için kuralımız: Bir sorun yaşadıysam eğer kimin ile yaşadıysam sıcağı sıcağına gidip asıl muhatabıyla konuşmam gerek. Haksızlık yapıldığında susmamam lazım. Pasif agresif davranmak en yanlış şey.  Güzel konuşamam, ben başaramam, laf cambazı değilim, laf sokamam diye düşünmemem lazım. Yaşayacağım diyalogları önceden kafamda kurmamam lazım zaten düşünürsem 3-0 meseleye yenik başlıyorum, karşımdakini yüceltmiş oluyorum. Anlık, doğaçlama olarak söyleyeceğim.  Kesinlikle mükemmel olacak diye bir şey de yok  1-2 cümle dahi bile olsa birşey söylemem lazım, o enerjiyi içimden atmam lazım. Susarsam hep kaybediyorum. Susmayıp konuştuktan sonra da güzel yapamadım daha iyi yapabilirdim gibi obsesif şekilde düşünüp kendimi suçlamamam gerekiyor. Asıl mesele birşey söylemek. Yavaş yavaş, yapa yapa daha da iyi laf söyleyebilir, kendimi savunabilir hale geleceğim. Bunu hatalı, eksik dahi olsa yapa yapa deneye deneye geliştirmem lazım. Yoksa zaten ben güzel yapamam  deyip birkaç cümle dahi olsa söylemekten vazgeçip hiç konuşmazsam, hep susarsam ömür boyu bu psikolojide kalabilirim. Mesela babam nasıl bir insan?
Meseleleri asıl muhatabıyla konuşmayıp başkalarına anlatınca da sorun çözülmüş olmuyor, anlık rahatlıyorum fakat gerçek manada rahatlamış da olmuyorum, gece yine düşünmekten uyuyamıyorum. Ayrıca kendi imajımı da zedeliyorum başkalarına anlatarak, Ezik , kaybetmiş , yenilmiş. cezalanmış, haksızlığa uğramış...
 Ancak bana yardımı olabileceğini düşündüğüm bir kişiye anlatabilirim. Korkak olmamam lazım, korkaklık mazoşizmi yaratıyor sonra da oradan besleniyorum tıpkı bu meselede olduğu gibi. Aslında bir saat düşünülmesi gereken bir meseleyi bir hafta uzatıyorum. İş hayatını da eve taşımamam gerek. O, onu dedi, bunu dedi, O, buna şuna şöyle dedi gibi gibi... Sürekli işe konsantre hayat yanlış, bu kadar içselleştirmemem gerekli.

Elif ile bu sorunları, krizleri konuştuğumda ürettiği çözümlerden pek tatmin olmadım. Genelde ''hoca ile aranı iyi tut aşkım, arkadaşlarınla da dengeli ol'' gibisinden genel geçer tavsiyelerde bulundu. HK da: sana iyi çözüm üretecek veya bulsa bilse seni yargılamayacak bir kız bulmak bu devirde zor. Fakat zaten kız arkadaşının çözüm bulması gerekmiyor, erkek dediğinin kendi sorunlarına kendisinin çözüm bulması lazım. Destek beklememen, aklını kullanman lazım. Beklersen pasifleşiyorsun, duygusallaşıyorsun, yanılıyorsun, mantığını kaybediyorsun. Düzgün strateji için mantığının olması lazım. Duygulu olmak, iyi biri olmak dediğin aslında korkaklık. Uslu, terbiyeli oluyorsun sonra pasif agresif direniş geliştiriyorsun. Olması gereken narsist direnmek. İyi biri olayım derken günün sonunda mutsuz olmuyor musun ?

Hk'ya ''haklı bile olsam biri ile tartıştığımda, kavga ettiğimde üzülüyorum kafaya takıyorum'' dedim. ''O zaman dükkanı kapat niye yaşıyorsun ki'' dedi. :) Bu ayrıca egom olmadığını da gösteriyormuş.

İyileşme sürecinde narsist -sadist biri olmak ile alakalı lisede bana akran zorbalığı yapan insanlara benzemek istemiyorum onlar gibi kötü biri olmak istemiyorum dedim. Narsist-sadist biri olursam sanki bir yerde bana yaptıklarını haklı çıkarmış olacağım gibi hissediyordum. Aslında o zorbalık meselsinde sorun onların zorba olması değil benim ezik,pasif biri olmamdı. HK: Susan insana canı sıkılan sataşır. Sesini yükseltenden yavaş yavaş insan çekilir. Bir erkeğin sokağa çıktığında kavga etmeyi öğrenmesi lazım bu süreç 7 yaşında başlar. Yani oradaki asıl kötülük, sıkıntı onların zorba olması değil benim korkak olmam. Bunun nedeni de tabiki annemm...

Bu gündemim haricinde eski psikoloğum Bora hocanın bir fuarda kitap imza töreni varmış. En son telefon konuşmamızda biraz ağır konuşmuştum, senin terapi pek işe yaramadı diye o da pek cevap vermemişti.  Acaba güncel durumda hakkımda ne düşünüyor bana kızgın mı? bozuk mu? diye merak ettim. Hem fuar evime de yakındı zaten bir daha nerede göreceğim en iyisi bir gideyim dedim. Gittiğimde beni görünce şaşırdı, ''Ooo hoşgeldin nerelerdesin'' gibisiden güleryüzle birşeyler söyledi heyecanımdan tam odaklanamadım ne söylediğine. ''Haber almıştım hala devam ediyorsun dimi?'' dedi. Bende ''Evet devam ediyorum dedim gülerek ama arada sekreterinizden bilgi alıyorum malum çevreme hala psikolog olarak size gittiğimi söylüyorum'' dedim. Yine güldü sonra kitabı imzalayıp övgü dolu bir not yazdı. Hk yada bu notu gösterdim: ''Eğer sen telefonla arayıp içindekileri sert bir şekilde söylemeseydin o övgü gelmeyebilirdi, ilişkilerde tartışmak, kavga etmek her zaman kötü birşey değil bunu kabullen'' dedi gülerek. Yazdığı not: Pek kıymetli Ali'ye. Daima nezaket ve dikkatiyle kararlı, ümitli bir duruşu aynı kişilikte toplayabildiğin ve bu halinle de örnek olabildiğin için şükranla... O fuardaki görüşmemizden sonra hissettiğim şey: keşke kendisi  eşcinsel terapi konusunda biraz daha bilgili, tecrübeli biri olup beni iyileştirebilseydi de diğer psikologlara gitmeye, HK'ya beni muhtaç etmeseydi...
5
Hayatlardan parçalar, hayata mektuplar (ziyaretçi karalama defteri) / Arınmayan kirler 1
« Son İleti Gönderen: 007345 22 Nisan 2024, 04:40:34 ös »
Yazmaya başlamışken devamını da getireyim dedim.
Yurda gittik kurtulduk derken daha berbat bir hayat bekliyormuş bizi şikayetimizi geri almamız için bir sürü tehditler havada uçuştu ve işin tuhaf tarafı kimse inanmıyor gerçekten sonra psikolog ayarlamışlar o doğru konuşup konuşmadığımızı anlıyormuş geldik gittik onunla konuştuk ama kadındı sarışın bir kadın hala gözümün önünde ne not tuttu mahkemeye ne verdi bir bilgim yok ama onun bile inanmadığı apaçık belliydi öyle dalga geçer gibi konuşan birine de anlatmak inanın en zor olan kısmı mahkeme günü geldi babamla biribirimize girdik küçük kardeşimle bana iğrençmişiz gibi bakıp siz bittiniz dedi mahkeme ondan taraf oldu ve çıktı başın göğe erdi mi babacığım ne yaptı etti çıkardı ordan sonrasında babam onu öldüresiye döverek gerçeği söylettiriyor gelip şöyle bir konuşma yaptığını hatırlıyorum hepiniz evladımsınız insan götünü kesip atamıyor vesaire yemin ederim bu nedir ya..
Biz kabul etmiyoruz o gene yanına almak istiyor bana yaptığı konuşmada bak yurtta kalamazsın burda kalanlar genelevine düşüyor bir sürü erkek çalışan var burda olmaz bize yakışmaz altta da şu yatıyor bunlar bahane böyle bişey olmadı yan yana geleceksiniz milletin ağzı bükülsün çocuklara bakamadı demesinler etraf yani biz gene yokuz ne halde olduğumuz yok yaşıma çok az kala onunla yan yana bile gelmeyecek siniz yeminler edip bir defa daha kandırdı bizi çıktığımız ilk gün evdeydi ama güvenip çıkmıştım ve yaşıma az kalmıştı birde öyle bir korkutuyordu ki dediğini yapmalıyım başka çarem yok gibi düşünüyordum bize güzelce böyle bişey olmadı bir daha olmayacak üstünü kapatın susun denildi sadece ve biz kardeşimle o gün bir daha bu konuyla ilgili hiç konuşmadık hemde hiç sanki olmamıştı o yaşananlar gerçekten öyle davranmak zorundaydık kimse de sormadı zaten yaşım dolmuştu küçük kardeşim hala yurttaydı orda da niye geldiğini öğrenenler faydalanmıştı küçücük bedeninden bunlardan hepimizin sonradan haberi oluyor..
O evde tek başıma yaşıyorum babam uzak bir yerde çalışıyor ben sana para gönderirim diyor ama gel gör ki hiç para göndermiyor bu sırada da babama herşeyi anlattım içerdekinin izin günlerinde yaptıklarını gerçekten inanıyordu bize ama ne fayda ki artık oda çıkmıştı içerden hemen evlendirildi diğeri de onunla yaşamaya başladı tabi bu süreçte hiçbir şey olmamış gibi bir tiyatro daha çevirdik güzel oynadık hepimiz..
Onlar ayrı ben tek başımaydım babam desen faydası dokunmaz zararı dokunur evde herşey tükenmeye başlamıştı yiyecek bir şey bulamıyordum ertesi gün işe girdim kimsenin haberi yok aldığım parayla eve yiyecek aldım babama haber vereyim dedim bir sürü hakaret işittim diğerlerinin gelip iş yerine burda çalışamazsın çalışan kızların ne bok gözüyle bakıldığını biliyoruz dedikleri de şimdi bakınca kahkaha atasım geliyor.
Herkese kafa tuttum o gün babamda bir şekilde dize gelmişti aslında hepsinden öyle korkuyordum ki ama kaybedecek bir şeyim de yoktu..
Kardeşimi ziyaret ediyordum harçlık veriyordum onunla hiç kopmadık biraz zaman geçtikten sonra ordan rahatsız olduğunu dile getirdi burda da aynı şeyler oluyor deyince babam ordan aldı onuda evet evde olan istismar şimdi yurtta da devam etmişti sonra biz tekrar mutlu aile pozları vermeye başladık bu sırada hiç susmayan her aldığını sizin yüzünüzden şu kadar zarara girdim diyen bir baba ne güzel demi benim kazandığımı yemeye başladı sonrasında ilk başta küfürler eden adam şimdi benim maaşıma göz dikti kendisi hiç bir işte çalışmaz bu arada maksimum bir ay baktım buda olacak gibi değil evlenmek kurtuluşdu kaçış yoluydu biri vesilesiyle bir sene çalıştıktan sonra evlendim ama ağır hasarlı hem psikolojik hem ruhsal evlenmek istemek değil kaçış uzaklaşmak o seslerden o yüzlerden..
Kardeşim hala onun elindeydi istesem de vermiyordu çünkü bizi ihtiyaçlarını karşılamak için yaptığını diliyle de söylüyordu bulaşık yıkamak evin temizliği vs bu sefer erkek kardeşime kalmıştı kısa süreli yanıma alsam da bu bir çözüm degildi diğerleriyle de hiçbir şey olmamış gibi görüşüyorduk ama babam hiç susmuyordu bir yandan düşman bir yandan da beraber olalım istiyordu nasıl bir kafa bende bilmiyorum konuştuğumuz için şimdi biz aşağılanıyorduk ama bunu kendi zorla yaptırdı..
Aradan zaman geçti kardeşim liseye geçmişti büyüdü artık derken bunca yaşanan olayın bir acısı çıkacaktı eşcinsellik bir şekilde bir yaşanan olayla eşcinsel olduğunu öğrendik babam bilmiyor ben kardeşim ve diğerleri yanıma geldi babamla da büyük tartışma yaratıp çıktı o evden şimdi beraberiz ilk öğrendiğim andan itibaren bir arayış içinde buldum kendimi bunun bir yolu olmalıydı bu normal değildi kkabul ettirmeye çalışsalar da sonra bir videonun altında bir yorumla hkyı buldum hemen kardeşime söyledim o benim kadar umutlu olmasa da gittik kendisi de çok sevdi tam anlamıyla inandı demesemde içimizde bir umut yeşerdi bundan sonra da inşallah herşey güzel olacak kardeşimi çok seviyorum herşeyi öyle üstünden anlattım ama anlatmak bile iyi geldi..
6
Eşcinsellik Aile Hastalığıdır!

Eşcinsellik, bir aile hastalığıdır. Eşcinsellik, bireysel olarak cinsel kimlik bunalımı olarak yaşanırken içinde yetiştiği ailenin hastalıklı olmasından kaynaklanmaktadır. Toplumda eşcinsel sayısı arttığı, kabul gördüğü ve örgütlendiği oranda aile çökmüş demektir. Eşcinsellik, babanın iktidarı yerine annenin egemenliğinin kutsanmasıdır.
Eşcinsellik bireyin değil bireyin yetiştiği ailenin hastalığının dışavurumudur. Eşcinsellik bir aile hastalığıdır. Batı'da eşcinsel lobilerinin güçlü ve planlı çalışmaları sonucunda eşcinsel evlilik yasalarının çıkması ve eşcinsel birlikteliklerin artması, Batı'da ailenin çöktüğünün bir göstergesidir. Batı'da çoktan çöken aile, Doğu'da da artan bir hızla çökmektedir.

https://www.youtube.com/watch?v=tIuRKf4tbpU&list=PL5_aloC9kt81rrtiNCVxhmxzUEgU32Htq&index=5

http://escinselterapi.net/huseyinkacin/

http://escinselterapi.net/forum/

Eşcinsellik Aile Hastalığıdır!

https://www.habervakti.com/escinsellik-aile-hastaligidir-makale,2038.html?fbclid=IwAR1KMAypvtlCCxETGvbwZ4oGT92J0r3aBQN3VNjl2t7s9hBzRGmvNWJzoXc

Benim Ailem Belgeseli

https://www.youtube.com/watch?v=1HpbJLmROLU&list=UUNBtxcE3q3ObDgRtQe0qynw&index=11
Benim Ailem 1. Bölüm

https://www.youtube.com/watch?v=CCMXqn8U70M&list=UUNBtxcE3q3ObDgRtQe0qynw&index=7

Benim Ailem 2. Bölüm

https://www.youtube.com/watch?v=v-6UbOMkP38&t=369s

Benim Ailem 3. Bölüm

https://www.youtube.com/watch?v=tXHaVWGvYH8&list=UUNBtxcE3q3ObDgRtQe0qynw

Benim Ailem 4. Bölüm

https://www.youtube.com/watch?v=1HpbJLmROLU&list=UUNBtxcE3q3ObDgRtQe0qynw&index=11

https://www.youtube.com/watch?v=CCMXqn8U70M&list=UUNBtxcE3q3ObDgRtQe0qynw&index=7

Kürt sorununu kırk yıldır nasıl "dört başı mamur" çözemediysek; yeni yeni büyüyen eşcinsellik sorununu da "dört başı mamur" çözemeyeceğiz ve dini kurumlarımız, ailevi değerlerimiz büyük yara alacaktır.
Eşcinsellik Türk toplumunun kılcal damarlarına kök saldığında, cinsel özgürlükler bu kadarıyla yetinmeyeceklerdir. Eşcinsellik doğal bir yaşam biçimi olarak toplum tarafından kabul edildiğinde; Pedofili (çocuklarla seks) de doğal hale gelecek, bir adım ötesinde ise Ensest'in de (aile içi seks) doğal bir duygu olduğunu psikoloji ve psikiyatri bilimi bize en kısa zamanda bilimsel olarak ispatlayacaktır.

https://www.habervakti.com/ozal-in-bahsettigi-uc-bes-capulcudan-teroristler-cikmisti-erdogan-in-bahsettigi-uc-bes-capulcudan-ise-escinseller-cikiyor-makale,1541.html?fbclid=IwAR1Akgk_ORB-CkFSzTiPTi3z4OYi17uVv0T_d0CjGGhM2VlsEMrXNsQ3ZO0

DEVLET HER ÇOCUĞA SAĞLIKLI EBEVEYNLER SAĞLAMAK ZORUNDA
Devlet her çocuğa ruh sağlığı yerinde anne-baba sağlamak zorundadır;  ifadelerini kullanan Kaçın, Siz devlet olarak aileyi korumazsanız geliştirmezseniz, aileyi merkeze koymazsanız toplumsal çöküş başlar. Burada tüm psikologlar sorunlar anlamında genelde anne-babaya odaklanırlar. Tamam anne-baba sorun çıkarabilir ama burada devletin hiç mi etkisi olmayacak. Çocuklarımızı 6-7 yaşında okula veriyoruz. Bir anne-baba çocuğunu devlet okuluna verdiği anda o çocuk anne-babanın değildir. Devlet bu emanetin bilincinde mi ve bu konuda hassasiyet gösteriliyor mu? açıklamasında bulundu.

https://www.youtube.com/watch?v=0LYcuhJOuuI&list=UUJdkrJhiL6pyF6B8vXad8Ew&index=3

https://www.habervakti.com/dosya/escinsellik-bir-hastalik-mi-kavramlarla-nasil-zihnimizle-oynuyorlar-h81171.html?fbclid=IwAR3Y4Czjk6CQvnT5EcoFSjxxe0hI3WhhbHpkQPv9D8bWuWqCw_vhQCCtG3A

https://www.youtube.com/watch?v=0LYcuhJOuuI&fbclid=IwAR3T3VzkZQx7MM_-DfTuOPGkjgsaKmoHohM26zVIUSOKfSAQoFnkT1Hst7U

'Türkiye artık eşcinsellik sorunuyla yüzleşmeli'
Başarılı programcı Bülent Deniz'e konuşan Psikolog Hüseyin Kaçın, Türkiye artık eşcinsellik sorununu halının altına süpüremez. Bu gerçeklikle yüzleşilmeli. ifadelerini kullanarak kritik uyarılarda bulundu.

https://www.habervakti.com/dosya/turkiye-artik-escinsellik-sorunuyla-yuzlesmeli-h81004.html?fbclid=IwAR3bCylgsndM9C_YddGIdbngIatUIlPs6FHizJnwo9P19MJSXXU3pahyKBw

https://www.youtube.com/watch?v=pDj1U1xuTwk&fbclid=IwAR034rxZfxS6xWA7l4nOO2ENobKlduzECdidFePArFi0f13Gg81ISDVurkw&app=desktop

Yazarımız Psikolog Hüseyin Kaçın, eşcinsel ifadesi yerine LGBT ifadesinin kulanılmasını yanlış bulduğunu ifade ederek büyük tehlikeyi işaret etti. Kaçın, toplumsal cinsiyet eşitliği kapsamında toplumun dinamikleriyle oynanmaya çalışıldığını da belirtti.

https://www.habervakti.com/dosya/unlu-psikolog-tehlikeyi-isaret-etti-lgbt-degil-escinsel-h61739.html

Eşcinsellik hakkında yaptığı açıklamalarla ve ortaya koyduğu terapi yöntemleriyle tanınan haber sitemiz yazarı ve psikolog Hüseyin Kaçın, 7 yıl önce katıldığı bir televizyon programında 'eşcinsellik'le ilgili çarpıcı açıklamalarda bulunmuştu.

https://www.habervakti.com/dosya/unlu-psikolog-escinsellik-tehlikesini-yillar-once-boyle-ortaya-h74213.html

Boderline Kişilik Bozukluğu: Eşcinsellikten İyileşerek Nasıl Kurtuldum?
Köşemizde eşcinsellikten kurtulmuş kişilerden Selim'in ikinci yazısını yayınlıyoruz:

https://www.habervakti.com/boderline-kisilik-bozuklugu-escinsellikten-iyileserek-nasil-kurtuldum-makale,1599.html

Tövbe edersem eşcinsellikten kurtulur muyum?
Köşemizde eşcinsellikten kurtulmuş kişilerden Selim'in terapi süreçlerine dair kaleme aldığı yazısını yayınlıyoruz:

https://www.habervakti.com/tovbe-edersem-escinsellikten-kurtulur-muyum-makale,1598.html

Özal'ın bahsettiği üç beş çapulcudan teröristler çıkmıştı; Erdoğan'ın bahsettiği üç beş çapulcudan ise eşcinseller çıkıyor

https://www.habervakti.com/ozal-in-bahsettigi-uc-bes-capulcudan-teroristler-cikmisti-erdogan-in-bahsettigi-uc-bes-capulcudan-ise-escinseller-cikiyor-makale,1541.html

Ahlak: Zeki Müren "İbne" Değildir.

https://www.habervakti.com/ahlak-zeki-muren-ibne-degildir-makale,1531.html

Türkiye'nin Çözümlenmeyen Yeni Sorunu: Eşcinsellikten Kurtulmak İçin Neler Yapılabilir?

https://www.habervakti.com/turkiye-nin-cozumlenmeyen-yeni-sorunu-escinsellikten-kurtulmak-icin-neler-yapilabilir-makale,1475.html

Din adamlarının eşcinsellik konusundaki yaklaşımları eksik ve yetersizdir.

https://www.habervakti.com/din-adamlarinin-escinsellik-konusundaki-yaklasimlari-eksik-ve-yetersizdir-makale,1448.html

Kamuoyunda pompalanan "eşcinsellik, özgürlük" vs. dayatmalarına karşı bir okurumuzdan gelen değerlendirmeyi sizlerle paylaşıyoruz. "Medya, meziyetmiş gibi öteden beri eşcinselliğin özgürlük olduğunu vurgular. Böylelikle eşcinselliğe karşı çıkanlar da özgürlük düşmanı olur tabii. Durmadan bunu pompalayan yayınlardan etkilenen Müslüman kesim, günah işleme özgürlüğüne saygı duyulması gerektiğine inanmaya başladı sonunda
https://www.habervakti.com/ozgurlugu-putlastirmis-humanist-muslumanlarin-dikkatine-makale,1473.html

Sadistlerden, Eşcinsellerden, Grinin Elli Tonundan, Asr-ı Saadet Oluşur Mu?

https://www.habervakti.com/sadistlerden-escinsellerden-grinin-elli-tonundan-asr-i-saadet-olusur-mu-makale,1401.html

Eşcinsel ideoloji ve örgütler

https://www.habervakti.com/escinsel-ideoloji-ve-orgutler-makale,1020.html
İletiyi düzenle

Eşcinsellik, bir aile hastalığıdır. Eşcinsellik, bireysel olarak cinsel kimlik bunalımı olarak yaşanırken içinde yetiştiği ailenin hastalıklı olmasından kaynaklanmaktadır. Toplumda eşcinsel sayısı arttığı, kabul gördüğü ve örgütlendiği oranda aile çökmüş demektir. Eşcinsellik, babanın iktidarı yerine annenin egemenliğinin kutsanmasıdır.
Eşcinsellik bireyin değil bireyin yetiştiği ailenin hastalığının dışavurumudur. Eşcinsellik bir aile hastalığıdır. Batı'da eşcinsel lobilerinin güçlü ve planlı çalışmaları sonucunda eşcinsel evlilik yasalarının çıkması ve eşcinsel birlikteliklerin artması, Batı'da ailenin çöktüğünün bir göstergesidir. Batı'da çoktan çöken aile, Doğu'da da artan bir hızla çökmektedir.

https://www.youtube.com/watch?v=tIuRKf4tbpU&list=PL5_aloC9kt81rrtiNCVxhmxzUEgU32Htq&index=5

http://escinselterapi.net/huseyinkacin/

http://escinselterapi.net/forum/

Eşcinsellik Aile Hastalığıdır!

https://www.habervakti.com/escinsellik-aile-hastaligidir-makale,2038.html?fbclid=IwAR1KMAypvtlCCxETGvbwZ4oGT92J0r3aBQN3VNjl2t7s9hBzRGmvNWJzoXc

Benim Ailem Belgeseli

https://www.youtube.com/watch?v=1HpbJLmROLU&list=UUNBtxcE3q3ObDgRtQe0qynw&index=11
Benim Ailem 1. Bölüm

https://www.youtube.com/watch?v=CCMXqn8U70M&list=UUNBtxcE3q3ObDgRtQe0qynw&index=7

Benim Ailem 2. Bölüm

https://www.youtube.com/watch?v=v-6UbOMkP38&t=369s

Benim Ailem 3. Bölüm

https://www.youtube.com/watch?v=tXHaVWGvYH8&list=UUNBtxcE3q3ObDgRtQe0qynw

Benim Ailem 4. Bölüm

https://www.youtube.com/watch?v=1HpbJLmROLU&list=UUNBtxcE3q3ObDgRtQe0qynw&index=11

https://www.youtube.com/watch?v=CCMXqn8U70M&list=UUNBtxcE3q3ObDgRtQe0qynw&index=7

Kürt sorununu kırk yıldır nasıl "dört başı mamur" çözemediysek; yeni yeni büyüyen eşcinsellik sorununu da "dört başı mamur" çözemeyeceğiz ve dini kurumlarımız, ailevi değerlerimiz büyük yara alacaktır.
Eşcinsellik Türk toplumunun kılcal damarlarına kök saldığında, cinsel özgürlükler bu kadarıyla yetinmeyeceklerdir. Eşcinsellik doğal bir yaşam biçimi olarak toplum tarafından kabul edildiğinde; Pedofili (çocuklarla seks) de doğal hale gelecek, bir adım ötesinde ise Ensest'in de (aile içi seks) doğal bir duygu olduğunu psikoloji ve psikiyatri bilimi bize en kısa zamanda bilimsel olarak ispatlayacaktır.

https://www.habervakti.com/ozal-in-bahsettigi-uc-bes-capulcudan-teroristler-cikmisti-erdogan-in-bahsettigi-uc-bes-capulcudan-ise-escinseller-cikiyor-makale,1541.html?fbclid=IwAR1Akgk_ORB-CkFSzTiPTi3z4OYi17uVv0T_d0CjGGhM2VlsEMrXNsQ3ZO0

DEVLET HER ÇOCUĞA SAĞLIKLI EBEVEYNLER SAĞLAMAK ZORUNDA
Devlet her çocuğa ruh sağlığı yerinde anne-baba sağlamak zorundadır;  ifadelerini kullanan Kaçın, Siz devlet olarak aileyi korumazsanız geliştirmezseniz, aileyi merkeze koymazsanız toplumsal çöküş başlar. Burada tüm psikologlar sorunlar anlamında genelde anne-babaya odaklanırlar. Tamam anne-baba sorun çıkarabilir ama burada devletin hiç mi etkisi olmayacak. Çocuklarımızı 6-7 yaşında okula veriyoruz. Bir anne-baba çocuğunu devlet okuluna verdiği anda o çocuk anne-babanın değildir. Devlet bu emanetin bilincinde mi ve bu konuda hassasiyet gösteriliyor mu? açıklamasında bulundu.

https://www.youtube.com/watch?v=0LYcuhJOuuI&list=UUJdkrJhiL6pyF6B8vXad8Ew&index=3

https://www.habervakti.com/dosya/escinsellik-bir-hastalik-mi-kavramlarla-nasil-zihnimizle-oynuyorlar-h81171.html?fbclid=IwAR3Y4Czjk6CQvnT5EcoFSjxxe0hI3WhhbHpkQPv9D8bWuWqCw_vhQCCtG3A

https://www.youtube.com/watch?v=0LYcuhJOuuI&fbclid=IwAR3T3VzkZQx7MM_-DfTuOPGkjgsaKmoHohM26zVIUSOKfSAQoFnkT1Hst7U

'Türkiye artık eşcinsellik sorunuyla yüzleşmeli'
Başarılı programcı Bülent Deniz'e konuşan Psikolog Hüseyin Kaçın, Türkiye artık eşcinsellik sorununu halının altına süpüremez. Bu gerçeklikle yüzleşilmeli. ifadelerini kullanarak kritik uyarılarda bulundu.

https://www.habervakti.com/dosya/turkiye-artik-escinsellik-sorunuyla-yuzlesmeli-h81004.html?fbclid=IwAR3bCylgsndM9C_YddGIdbngIatUIlPs6FHizJnwo9P19MJSXXU3pahyKBw

https://www.youtube.com/watch?v=pDj1U1xuTwk&fbclid=IwAR034rxZfxS6xWA7l4nOO2ENobKlduzECdidFePArFi0f13Gg81ISDVurkw&app=desktop

Yazarımız Psikolog Hüseyin Kaçın, eşcinsel ifadesi yerine LGBT ifadesinin kulanılmasını yanlış bulduğunu ifade ederek büyük tehlikeyi işaret etti. Kaçın, toplumsal cinsiyet eşitliği kapsamında toplumun dinamikleriyle oynanmaya çalışıldığını da belirtti.

https://www.habervakti.com/dosya/unlu-psikolog-tehlikeyi-isaret-etti-lgbt-degil-escinsel-h61739.html

Eşcinsellik hakkında yaptığı açıklamalarla ve ortaya koyduğu terapi yöntemleriyle tanınan haber sitemiz yazarı ve psikolog Hüseyin Kaçın, 7 yıl önce katıldığı bir televizyon programında 'eşcinsellik'le ilgili çarpıcı açıklamalarda bulunmuştu.

https://www.habervakti.com/dosya/unlu-psikolog-escinsellik-tehlikesini-yillar-once-boyle-ortaya-h74213.html

Boderline Kişilik Bozukluğu: Eşcinsellikten İyileşerek Nasıl Kurtuldum?
Köşemizde eşcinsellikten kurtulmuş kişilerden Selim'in ikinci yazısını yayınlıyoruz:

https://www.habervakti.com/boderline-kisilik-bozuklugu-escinsellikten-iyileserek-nasil-kurtuldum-makale,1599.html

Tövbe edersem eşcinsellikten kurtulur muyum?
Köşemizde eşcinsellikten kurtulmuş kişilerden Selim'in terapi süreçlerine dair kaleme aldığı yazısını yayınlıyoruz:

https://www.habervakti.com/tovbe-edersem-escinsellikten-kurtulur-muyum-makale,1598.html

Özal'ın bahsettiği üç beş çapulcudan teröristler çıkmıştı; Erdoğan'ın bahsettiği üç beş çapulcudan ise eşcinseller çıkıyor

https://www.habervakti.com/ozal-in-bahsettigi-uc-bes-capulcudan-teroristler-cikmisti-erdogan-in-bahsettigi-uc-bes-capulcudan-ise-escinseller-cikiyor-makale,1541.html

Ahlak: Zeki Müren "İbne" Değildir.

https://www.habervakti.com/ahlak-zeki-muren-ibne-degildir-makale,1531.html

Türkiye'nin Çözümlenmeyen Yeni Sorunu: Eşcinsellikten Kurtulmak İçin Neler Yapılabilir?

https://www.habervakti.com/turkiye-nin-cozumlenmeyen-yeni-sorunu-escinsellikten-kurtulmak-icin-neler-yapilabilir-makale,1475.html

Din adamlarının eşcinsellik konusundaki yaklaşımları eksik ve yetersizdir.

https://www.habervakti.com/din-adamlarinin-escinsellik-konusundaki-yaklasimlari-eksik-ve-yetersizdir-makale,1448.html

Kamuoyunda pompalanan "eşcinsellik, özgürlük" vs. dayatmalarına karşı bir okurumuzdan gelen değerlendirmeyi sizlerle paylaşıyoruz. "Medya, meziyetmiş gibi öteden beri eşcinselliğin özgürlük olduğunu vurgular. Böylelikle eşcinselliğe karşı çıkanlar da özgürlük düşmanı olur tabii. Durmadan bunu pompalayan yayınlardan etkilenen Müslüman kesim, günah işleme özgürlüğüne saygı duyulması gerektiğine inanmaya başladı sonunda
https://www.habervakti.com/ozgurlugu-putlastirmis-humanist-muslumanlarin-dikkatine-makale,1473.html

Sadistlerden, Eşcinsellerden, Grinin Elli Tonundan, Asr-ı Saadet Oluşur Mu?

https://www.habervakti.com/sadistlerden-escinsellerden-grinin-elli-tonundan-asr-i-saadet-olusur-mu-makale,1401.html

Eşcinsel ideoloji ve örgütler

https://www.habervakti.com/escinsel-ideoloji-ve-orgutler-makale,1020.html
7
Hayatlardan parçalar, hayata mektuplar (ziyaretçi karalama defteri) / Arınmayan Kirler
« Son İleti Gönderen: 007345 22 Nisan 2024, 03:22:26 ös »
Yazayım yazayım diye aylardır düşünüyorum deftere yazmak geldi içimden fakat oraya yazsam ne olacak ki duracak orada kimse görmeden duymadan duracak ve ben moralimi bozacağım gelip gidip en iyisi buraya yazmak suçlu gibi hissediyorum buraya yazarken bile ama devamında ben biz suçlu değiliz susmayacağım bundan sonra da eveeet nereden başlayayım ailemi anlatmak istiyorum ailem ahahhaha neyse dört kardeşiz ikisi leş insanlar biz iki diyelim en iyisi şimdi oldu annemi küçük yaşta kaybettik 12 yaşındaydım kaybettiğimde tek kız benim ailedeki diğerleri erkek annemi nasıl kaybettik bıçaklama sonucu öldü amcam ve çocukları annemi bir çok yerinden bıçaklayarak öldürdüler mal kavgası mı diyim yoksa iki tarafın bir biriyle inatlaşması sonucu olan bir olay iki sene önce aynı amcamdan babam 15 küsur yerinden bıçaklandı günlerce komada yattı ama yook gitmeyelim onlar gidecek onlar korkacak biz korkak değiliz diye kaldık orda iki sene sonra da annem öldü bu nasıl bir mallıktır aklım ermiyor hala da aynı yerinde bekliyor babam evde tabiriyle düşmanların arasında tamam en erkek sensin en güçlü sensin korkak olmayan da sensiz bravo büyük abimde annemi öldürüyorlar diye koşan ortanca kardeşimin ardından silah alıp koşuyor oda amcamı vuruyor ve amcamda ölüyor olayı tam anlamıyla anlatamasamda bir katliam oldu 2012 yılında küçük kardeşim ve ben kaldık evde ambulanslar polis sirenleri sesi duyuyorum küçük kardeşm korkmasın diye kulaklarını kapatıyorum ortalık durulunca komşunun evine koştum ev telefonlarından teyzemlerin ev numarasını aradım hemen geldiler ortalık feryat figan sonra annemin ölüm haberi bağırışlar ağlamalar hırsına değdi mi baba mutlu musun şimdi..
Sonrasında annemin cenazesi kalktı ne olduğunu bile anlamadım ölmek neydi ki ölmek annem öldü..
Aradan kısa hatta çok kısa zaman sonra da bizi sosyal hizmetlere gönderdiler üç kardeş hiç bilmediğimiz bir yere gönderildik ikiside ağlıyor du gidene kadar teselli eden bendim 12 yaşında değil de sanki daha büyüktüm o gün beni kim teselli edecekti..
Orada kalmaya başladık ilk başta çok zor geldi zorbalama oldu küçük kardeşimin bezini ben değiştiriyordum ahh küçücüğüm bunları hak etmedik biz bir süre sonra babam suçsuz olduğunu için çıkıyor en büyük olan abim nefsi müdafaa dan 6 yıl alıyor diğer amcamın oğlu müebbet beter olun ne diyeyim
Babam çıktıktan sonra hemen bizi almaya çalışıyor ilk başta vermediler zorlu bir süreçten sonra almayı başardı ve bizi o çöplüğe geri götürdü üçümüz de okuyorduk benden bir büyük olanı okuldan alıp fırına verdi çalışsın diye sonrasında hoşgeldin dayaklar kötü sözler evin yükü temizlik yemek herşey bir anda omuzlarıma yüklendi hem okul hem ev hem kardeşime bakmak bu kadar sorumluluk birde üstüne aile içinde cinsel istismar devamını yazacak güç bulacağım inşallah..
Ben bile yemin ederim hâlâ ne yaşadığımı anlamıyorum nasıl bir saçmalık iğrençlik bu babam sürekli kadın getirmeye başladı yada birileriyle dışarda görüşmeye evde de bunu ballandıra ballandıra anlatır kısa bir süre okul ev gidip geldikten sonra benden büyük olanla değişik şekilde evde bana saldırmaları başladı babam yokken uzaktayken yapardı bunu emin olduğu her vakti degerlendirmeye çalışan bir pislik geceleri uyurken bir bakmışsınız bir el geziyor üzerinizde vücudunuzda karşı koyarsanız dövülüyorsunuz sürekli tehdit ediliyorsunuz bunu yapan seni evin babası ilan ettim diye pohpolanan çocuğu içeriğine çok girmek istemiyorum bu böyle bir iki yıl devam etti üzerine cezaevindeki abim izin günlerine geliyor ve oda aynı şeyi yapıyor kendimden nefret ettiğim bir dönem bu böyle sürerken etraftan da yardım almaya bir kurtarıcı bulmaya çalışıyorum ne olduğunu anlıyorum ama o an kal geliyor kimseye söyleyemiyorum zaten hiçbir yere de gönderilmiyoruz çok zor kız çocuğuyum ya orospo olurum felan baabamin dilindeki tek şey böyle utanç verici bişey nasıl anlatılır ki derken kuzenime anlattım ne yaptı hiç bir şey hemde koskocaman hiç sonrasında şüpelenmeye başladım küçük kardeşim de de bazı değişiklikler vardı büyük kakasını tutamıyordu büyümüştü artık ve tutamıyordu sürekli dayak dayak sen kilodun gene kirli sobanın demiriyle arkadaş olmuştuk..
Kardeşime sordum ilk başta yok sürekli ısrar ediyordum gene de yok öyle bişey diyordu ama ben biliyordum şüphelendim bir kere biraz zaman geçtikten sonra gelip anlattı bana sinirden delirmek üzereydim ben korumaya çalışıyordum kendimi ama o daha çok küçük delirmek üzereydim o evde altıma yapınca bana yaklaşmıyor dedi bunca zaman dayak yediği şey anlatamadığı Allah'ım bu nasıl bir çıkmaz babama anlatmayi düşündük beraber inanmaz cümlesi bitirdi bizi neyi ne şekilde nasıl anlatacaktık polise gitmeye kakrar verdim eve bir mektup bıraktım kardeşime korkmamasini olanı anlatmasini söyledim okula gider gibi çıkıp polise gittim anlattım babami tahmin edebildiniz mi bilmiyorum alev saçıyordu gözleri o gün tutuklandı kardeşimin ve benim ifadelerimiz alındı ama karakoldakiler bile dalga geçer gibiydi tekrar yurda götürüldük bu bizim zaferimizdi ama peşinden gelecek şeylerden habersiz bir zafer...
8
Çocukluğumda anasınıfına başladığım zamanlarda eşcinsel duygularımın olduğunu fark ettim. Hayatımda bir baba figürü yok, kendisi var ancak babalık yaptığı söylenemez. Çocukluğumda her gün zorbalığa maruz kalıyordum. İlk ilişkim lisede oldu sonrasında da 2-3 kişiyle daha beraber oldum. 2 yıl önce namaz kılmaya başladım ve ilişkilere girmeyi bıraktım hem duygusal hem de cinsel olarak. 4 kere tacize uğramışlığım oldu. İsteğim dışında temaslara maruz kaldım. Ardından bu durumdan tamamen kurtulmak istediğime karar vererek yolculuğuma başlamış oldum.

İlk seansta çocukluğumdan başlayarak hayatımı anlattım. Baba figürünün olmaması sorunlardan başlı başına birisiydi. İlgi ve duygusal anlamdaki doyumsuzluktan ötürü erkek figürlerinden ilgi ya da sevgi beklediğimi fark ettim. Hem pasif hem de aktif olduğum zamanlarım oldu. En uzun ilişkim de 7 yıl sürdü ancak her şeyin sonu olduğu gibi onun da sonu geldi ki bu eşcinsel ilişkilerde zaten mutlu bir şekilde yaşanması imkansız olan bir şey. Mastürbasyon sırasında sürtünerek yapmaya başladığımdan ve hâlâ devam ettiğimden bahsettik. Bu aslında erkekliğin baskılanması anlamına geliyormuş. Kuru kuru yapılması da anal yoldan ilişki ile bağlantı kurduruyormuş. Bunları öğrendim. Henüz yolculuğumun başında olduğum için gay porno izlemeye devam edebiliyorum ancak izleyerek mastürbasyon yapılmamalıymış. Aktif bir erkek figürünün benim için pasif olduğunu düşünerek yapmam gerekiyormuş. Ki bu olay da benim erkekliğimi güçlendirsin diye yapılmalıymış. Pasif rolüne girmemem gerekiyor. Hayal olarak olsa dahi. Tövbe konusunda da eşcinsel olduğum için tövbe etmeyi bırakmam lazım olduğunu öğrendim. Çünkü kendimi lanetlenmiş ve günahkâr, cehenneme mahkûmum diye görerek kendi öz güvenimi düşürüyormuşum. İlk seansımda öğrendiğim bilgiler bunlar oldu. Uygulamaya başlayacağım ve elimden geleni yapacağım.


ZİNCİRLER
 
Çocukluğumda (anasınıfından beri) her gün zorbalanan birisiydim. Her zaman kız, gey, travesti, karı, yumuşak, top vb. şeyler her gün maruz kaldığım laflardı. Düşünebiliyor musunuz? 6 yaşındaki bir çocuğun lise zamanına kadar her gün zorbalandığına, her gün kimseye belli etmemeye çalışarak ağlamasına, yanında yaşıtı olan hiçbir kimsenin bulunmamasına ve bunun nasıl bir yalnızlığı beraberinde getirmesine erken yaşlarda bizzat şahit oldum. Erken yaşta içimdeki dünya olgunlaşmıştı. Kendi başıma bunların üstesinden gelmeliydim. Kimseye söz etmemeliydim. Ezik olduğumu kendi dilimle söylemek istemiyordum çünkü. Ucubenin teki olduğumu kendi dilimle başkalarına itiraf etmek istemiyordum. Bu yüzden kendimi ortaokul zamanlarında kitaplara adadım. Özellikle Haruki Murakami’yi, keşfetmemle kendimi olgunlaştırmam daha da hızlanmaya başlamıştı. Her gün zorbalığa uğramaya devam ediyordum ama okuduğum kitabın dünyasına geçtiğimde söylenenleri duymuyordum. Kitaplardaki karakterlerin parçalarını belkide kendime birleştiriyordum. Tabii sonrasında karakterimin daha da farklılaşacağını bilmiyordum. O zamanlarda henüz eşcinsellik hakkında bir bilgim yoktu. Ama içimde erkeklere karşı bir ilgi vardı. Ne ilginç değil mi? Her gün beni zorbalayıp ağlatan erkeklere karşı bir ilgim vardı…
 
Lise yıllarında ise hemcinslerime olan ilgim oldukça tavan yapmıştı. Liseye kadar zorbalanan ve dışlanan ben, lise yıllarında popüler, herkesin tanıdığı, turnuvalara katılan, okulun adını duyuran çocuktum. Öğretmenlerimle kavga eder bundan gocunmazdım, aksine benim için güç gösterisiydi yaptıklarım. Boş derslerde iskambil oynardık, sınıfa müdür girip kimin bu kartlar dediğinde başımı yere bile eğmeden, utanç bile duymadan, ayağa kalkıp "Benim." diyebiliyordum kafa tutarcasına. Disipline gideceğim söylendiğinde fazla gerilmemiştim. Oysa ki mükemmelliyetçi bir karakterim vardı o zamanlar. İyi notlar almalı, herkesin beğenisini toplamalı ve örnek öğrenci olmalıydım. Ama bu popülerlik beni bozmuştu. Sonrasında turnuvalara katılmamı sağlayan okulun zümresi beni müdüre karşı savundu, turnuvalarda okulun adını duyurduğumdan ve başarılı bir öğrenci olduğumdan disipline gitme cezam kaldırılmıştı.
 
Ki sonrasında beni koruyan öğretmenle de kavga etmiştim. Sebebi ise düşüncelerime saygı duyulmamasıydı. O zamanlar lise son sınıftım ve turnuvalara daha fazla katılmayacağımı belirtmeme rağmen en bilgili kişi ben olduğum için turnuvalara adım yazılmıştı. Bu da beni o an içerisinde gözümün dönmesine sebep olmuş ve öğretmenimle herkesin olduğu bir mekanda kavga etmiştim. Sonrasında diğer hocalar durumu öğrendiklerinde de onlara da kafa tutmuştum. "Kendinizin çok modern bir zümre olduğunuzu söylüyorsunuz ama fikrime bile saygı duymuyorsunuz" demiştim gözlerimden alev saçarak. O günü hâlâ hatırlarım.
Sonrasında kavga ettiğim öğretmenimle aramdaki sorun çözüldü, istediği gibi turnuvalara girdim ve ardından liseden mezun oldum. Tam o sıralarda en başta bahsettiğim eşcinsel duygularım tavandaydı. O sıralar BDSM'e karşı aşırı bir merak ve istek duyuyordum. Erkek vücudunu her zaman bir sanat eseri olarak görürdüm. Kasların yapısı, adem elmasının görünüşü, bacakların, kalçaların kaslı ve dolgun oluşu, ilişki sırasındaki vücudun görünüşü beni kendine çekiyordu.. Bdsm'de mevcut olan sınırlamalar, dominant karakterin elindeki güç, submissive karakterin çaresizlikten zevk alması hoşuma gidiyordu. Yaşadığım ilişkilerde bdsm denediğim oldu. Hem dom hem sub rolünde olarak. Ruh hali çabuk değişebilen birisi olduğumdan o an içerisinde ne istediğime bağlı olarak rolüm de değişiyordu. Acının verdiği haz mı yoksa karşımdaki insanın vücudunun benim elimde olmasının verdiği güç hissi mi? Her şey o an hangisini istediğime ve arzuladığıma bağlıydı. Mum damlatma, kemer, göz bağı, kelepçe, latex, fisting gibi şeylere ilgim vardı. Tabii bunların hepsini kendim deneyimlemedim ancak her zaman bir gün deneyimlemek istediğimi düşünürdüm. Fisting denemediklerimden birisidir ancak çok ilgimi çeker. Erkek vücudunun işlem sırasında aldığı görüntü çoğu insana mide bulandırıcı gelse de nedense benim ilgimi çekiyordu. İşlemin uygulandığı kişinin hazla titremesi ve oluşan görüntü içimde bir şeyleri kabartıyordu her zaman.
 
Bu duygu ve düşüncelerimin yanlış olduğunun farkındayım. Yapmış olduğum çoğu şeyin de bilincindeyim, en kötü olanı da bilinçli hâlde bu tarzda devam etmektir..
 
Gelelim bir sonraki konumuza.. yine lise yıllarında başlamış olduğum Yaoi ve BL okumaya başlamam.Yaoi, anime ve mangada erkek erkeğe ilişkileri içeren bir terimdir. Genellikle kadınlar tarafından kadın okurlar için yaratılır ve bara gibi eşcinsel erkek kitlelere pazarlanan homoerotik medyadan farklıdır, ancak erkek okurlar tarafından da ilgi gösterilmektedir. BL de Boys Love türünün baş harflerinden oluşmakta, yaoi mangalarından farklı olarak renkli bir webtoon olarak da karşımıza çıkmaktadır. Okuduğum bu mangalarda gerek mutlu, gerek dram, gerek hüzünlü sonları olan yüzlerce içerik okuyordum. Şu anki son yıllarımda o kadar sık olmasa da arada hala okumaya devam ediyordum. En son 3-4 ay önce okuduğumu söyleyebilirim. Kitap okumayı yalnız başıma geçirdiğim okul günlerinden beri çok severdim. Bu manga/webtoon türü de bana ve hislerime duygularıma oldukça hitap ediyordu. Kendimden parçalar buluyordum. Düşüncelerimden, duygularımdan, yaşadıklarımdan veya yaşamak istediklerimden… Eşcinsel film veya romanları sıkıcı ve boş bulsam da yaoi okumak beni daha iyi hissettiriyordu. Çünkü okuduğum her manga sadece seks içermiyordu, saf sevgi içerenler, üstü örtülü aşklar, bambaşka konulara sahip olanlar, kalp kırıklıkları, kendinden emin olamama gibi konular içeriyorlardı. Sanırım zamanında kendimle verdiğim savaşı bir süre susturmama ve eşcinsel olduğumu kendi bilincimde kabul etmemde yardımcı oldular diyebilirim. Tabii bu ateşkes fazla uzun sürmeyecekti.
 
Konu hakkında birkaç BL/Yaoi  örneği;
 
BJ Alex
Here U Are
Dangerous Convenience Store
Midnight Rain
Dear Door
Semantic Error
Silky Secrets
No Love Zone
Jinx
Under the Green Light
Painter of the Night
 
Dinime her zaman bağlı olmaya çalışan bir insanımdır. Yazımın başında yazdıklarımdan, şu anda yazmaya devam ettiklerimden utanıyorum, evet. Kendimi ikiyüzlü bir insan gibi hissetmeme sebep oluyor, evet. Beş vakit namazımı ve farz ibadetlerimi yerine getirmeye, dinime uygun yaşamaya çalışıyorum, ama bir yandan da bu sapkınlıklar beynimde yer edinmiş durumda bir ikilemi yaşatıyor bana. Bazen düşüncelerim dayanılmaz bir hal alıyor. Vesveseler bazen katlanılmaz bir hal alıyor, kendimden tiksiniyorum. Ama bir şekilde ışığı görmeye çalışmalı insan. Her zaman bunu savunmuşumdur. Bardak tamamen dolu olsa dahi bir hava boşluğu her zaman mevcuttur.
 
Sanırım sırada bir sonraki konum geliyor. İnsanların benden beklentileri. Bunu nasıl düzgün bir şekilde yazıya dökebilirim bilmiyorum. Elimden geleni yapacağım.
 
Şöyle ki bir zamanlar zorbalığa ve dışlanmama sebep olan fiziksel ve ruhsal farklılıklarım bir süre sonra insanların ilgisini çekmeye başlamış, benim sosyal bir insan olmamı sağlamıştı. Farklılığım insanları bana çekmiş bir anda iletişim halkam çapını alabildiğine büyümüştü. Bu duyguları her bırakmak istediğimde, değişmek istediğimde beni geride tutan şeylerden birisi de bu konu olmuştur. Ben eşcinsel olmayı bırakırsam, insanlar benden uzaklaşacak. Tekrar yalnız kalacağım. Artık kimsenin ilgisini çekmeyeceğim diye düşünmekten ne yazık ki kendimi alamıyorum bu konuyu her içimde düşündüğümde. Beni böyle bilen insanlar sonrasında ne düşünecek? Yakın kız arkadaşlarım ‘Bunca zamandır bize yalan mı söylüyordu? Yoksa bizden fadalanıyor muydu’ diye düşünüp benden iğreneceklerini düşünüyorum.
 
Kendimi iyileştirdikten sonra bir aile kurabilirsem geçmişimi bilen insanlar ‘Karısını sevmiyordur zaten, Kadına yazık, Bu gay değil miydi?, Acaba karısı zamanında neler yaptığının farkında mı?’ diye düşünürler diye korkuyorum. İnşallah iyileşebilirsem ve bir kadından hoşlanabilirsem, ona geçmişimi anlatmalı mıyım yoksa asla açmamak üzere rafa mı kaldırmalıyım? Ya benden değil de başka birinden öğrenirse? Ya benden nefret ederse? Bu düşüncelerden kurtulamıyorum. Sonuçta bu hayatta geçmişinden kaçamazsın. Ne yaparsan yap geçmiş seni bir gölge gibi takip eder, unuttuğunda kendini hatırlatır.
 
Korktuğum şeylerden birisi ise tarihin tekerrür etmesidir. İyileştikten sonra karşı cinsime hissettiğim duygular bir gün yok olacak mı? Tekrar eski sapkınlıklarıma geri mi döneceğim? Ya evlendikten sonra bir adam ilgimi çekerse? Ya aile kurabilirsem ve bir anlık şehvete kapılıp, bir adamla birlikte olarak her şeyi mahvedersem? Kendime güvenim bu konuda ne yazık ki henüz yok.
 
Benim dünyamdaki kadın figürü kutsal bir figürdür. Onu bir şeytan, bir günah, yasak olarak değil aksine kutsal bir figürdü. Doğurganlığın bir figürüydü. Neslin devamını sağlayan, güçlü bir figürdü. Ancak kadınlara karşı bir ilgim yoktu. İlkokul ve ortaokulda hoşlandığım ya da hoşlandığımı sandığım kız arkadaşlarım oldu. Belki de bu gey, top gibi etiketlerden kurtulmak, Bakın ben de kızlardan hoşlanıyorum! demek içindi. Ama her seferinde red yedikten sonra arkadaşlığımızı mahvettiğim için oturup ağlardım. Zorbalıktan kurtulmak için arkadaşlıklarımı mahvediyordum. Ki zaten pek de arkadaşım olduğu söylenemezdi. Daha önce bahsettiğim gibi genel olarak yalnız bir çocukluk geçirdim. Yanımızda duran hayali gölgelere arkadaş demek zordur.
 
Farkında olduğum şeylerden biri de filmlerde, kitaplarda ya da oyunlarda kadın karakterlere her zaman daha çok empati kurduğum, onları daha çok benimsediğimdir. Daha güçlü bir iç dünyaya sahip olmalarıdır. Erkeklerden hoşlansam da bir yanım da onlardan nefret eder her zaman. Erkek milleti işte, erkeklerden bir şey olmaz der dururum her zaman. Bunu kişisel farkındalıklarımdan birisi olarak yazıyorum.
 
Kısacası bu yazmış olduklarım beni olduğum yere sabitleyen zincirlerdir. Hepsi pişman olduğum faaliyetlerimi, içimdeki karamsar duyguları içermekte olsa da hala umutla iyileşebileceğime inanıyorum. Şunu da biliyorum ki ben değişmek istemezsem bu böyle kalacak ve yapmaya devam ettiğim her bir pişmanlık beni daha da dibe çekecek. Gün gelir insan kendisine söz geçiremez olur, nefsinin de kölesi olur, bu da mutlak sonu getirebilir. Ama ben sonumun bu şekilde bitmesini istemiyorum.
 
Bu duygulardan, bilinçli olan bu çaresizliğimden ve nefsimin kölesi olmaktan kurtulmak, daha sağlıklı bir birey olmak istiyorum ve bunun için çabalamaya hazırım. Yazımı son zamanlarda okumakta olduğum Dune serisinden bir alıntı ile bitiriyorum.
 
Korkmamalıyım.
Korku aklı öldürür.
Korku, bütünüyle yok oluşu getiren küçük ölümdür.
Korkumla yüzleşeceğim.
Üzerimden ve içimden geçmesine izin vereceğim.
Ve o geçip gittiğinde, yolunu görmek için iç gözümü açacağım.
Korkunun gittiği yerde hiçbir şey olmayacak. Sadece ben kalacağım.
 

 
9
28. seans
İşyerimdeki görev sürem 3-4 ay sonra bitecek. Sonrasında askerlik mevzusunu nasıl yapayım , bedelli mi yoksa uzun dönem yedek subay olarak mı yapayım? diye sordum. HK: ''Kesinlikle boşuna para verip bedelli yapma, uzun dönem yapman lazım, bu zamana kadar ailenden ayrı yaşamamışsın, dış dünyaya çıkmamışsın, erkeklerin dünyasına bir şekilde karışamamışsın, şu an erotize ettiğin erkekle samimi olabilmek için kırk takla atıyorsun, askerde uğraşmana gerek kalmaz, 7/24 beraber takılacaksın, askerlikte samimi derin bağlar kurabilirsin böylece bu bir senede erotik fantezilerinin falan biteceğini, iyileşmende büyük katkı sağlayacağını düşünüyorum'' dedi. Zaten hekim oalrak yapacağım için de normalde anlatılan kadar zor bir askerlik geçirmeyeceğimi, nerdeyse memur gibi çalışacağımı söyledi. Açıkçası zaten ben de artık öğrenciliğim bittiğinden beri çevremde dost erkek kalmadı ve dostluk kurmak eskisine nazaran daha da çok zorlaştı, içten içe uzun dönem gitsem askere iyi olur malum asker arkadaşlığı senelerce sürebilen, derin dostluk bağları oluşturulabilen bir şey. Elifle üç sene sonra evlenme kuralıma da  bi yerde bahane olmuş olur zaman kazanmış olurum, hem Elif de beni bekleyecek mi böylece beni sevip sevmediğini de test etmiş olurum, hem de farklı bir dünyada farklı tecrübeler edinmiş olurum diye düşünüyordum. Büytük ihtimal uzun dönem, bir sene yapacağım gibi.

Genel psikolojik durumumdan bahsettik. Erkeklerle arkadaş olmam lazım, Çok erotize etmem de gerekmiyor az da olsa olur. Bu zamana kadar hiç sevmedim, sevilmedim. Duygusal ilişkiye muhtacım.
Gündelik meselelerde çok fazla küçük ayrıntılara takılıyorum, korkular, kaygılar üretiyorum. Hoca bu konuyla alakalı kendisinden de örnekler verdi. Aklımda kalan en önemli cümle: Özü itibari ile içe kapanıklığım,  stres, kaygı, korku ile çalışan MEKANİZMAM artık bu saatten sonra değişmeyecek. Öğrenmem, yapmam gereken şey korkularımın kaygılarının üstüne gitmek, iç sesimi dinlememek, ne diyorsa tersini yapmaya çalışmak.  Annemden miras kalan iç sesim beni suçluyorsa eğer onu dinlememem lazım.

HK: Sen artık işini, kariyerini eline almış hayatını kurtarmış birisin. Senin hikayen kaybetmiş, mahvolmuş,bitmiş bir hikaye değil fakat sorun şu ki sen öyleymiş gibi davranıyorsun. Utanmak ile utanç yaşanmak arasındaki farktan bahsettik. Utanmak normal insani bir duygu fakat ben utanç yaşıyorum ve bunu aşmam lazım.

HK'ya: ''Belki bunu demek için erken olacak ama eşcinsellik bitiyor galiba'' dedim. HK da: ''Düzenli terapilere gelen herkes de elbet bir gün biter zaten'' dedi. Aklımda soru işareti olarak, ''erkeklere ilgim bitiyor da, kadınlara; özellikle güzel, seksi olanlarına hala daha erotik fantezi kuramıyorum, ereksiyon olamıyorum bu da beni hep iyileşme noktasında şüpheye düşürüyor'' dedim. Hk da zaten olması gerekenin estetik beğeni, duygusal bağ kurulması olduğunu, ereksiyon olmuyorsam eğer doğru yolda olduğumu söyledi. Daha önceki yazılarımda bahsettiğim; ''Eşcinsellikte hemen sevdiğini erotize ediyorsun ama normal hetero birey sevdiğini evlenene kadar erotize edemez, hemen ereksiyon olmaz'', meselesini tekrarladık. Yani kadına s.kim kalmadı o zaman ben ibneyim diye meseleye yaklaşmak doğru değil ve eşcinsellerin iyileşememesinde de genelde bu yanlış algı yatıyor. Hemen erkeği erotize edebiliyorum da kadını niye edemiyorum? Olmuyor o zaman demekki ben ibneyim boşuna uğraşmayayım, demek doğru değil. İkisi birbirinden farklı durumlar, direkt kıyas yapmak doğru bir yaklaşım değil.
10
Direk kaynaktan çıktığı şekilde verdim🙃, rica ederim:),süreçte başarılar yazılarını takipteyiz👊
Sayfa: [1] 2 3 ... 10